KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE TÜRKİYE'NİN DIŞ TİCARETİNDEKİ HIGH-TECH MALLAR VE REKABET GÜÇLERİ Dr. Feride Doğaner Gönel Yıldız Teknik Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü Barboros Bulvarı, Yıldız Kampus, 80750, Beşiktaş-İstanbul-Türkiye [email protected] GİRİŞ Küreselleşmeyle ilgili istatistiklere baktığımızda, hızlı bir değişimin varlığı karşımıza çıkan en önemli unsurdur. Şüphesiz bu hızlı değişim, "taraf tutarak" hareket etmiş, üretim faktörlerinden sermayeyi daha mobil hale getirirken, emek için aynı mobiliteyi hayata geçirememiştir. Dolayısıyla, küreselleşmenin faktör piyasaları üzerindeki etkisi, esas olarak sermayenin ve ticarete konu olan malların entegrasyonu olmasına rağmen, ticarete konu olmayan mal ve hizmetler kategorisinde yer alan pek çok hizmet bu entegrasyonun içinde yer almış ancak, emek piyasaları özellikle gelişmiş ülkelerin uyguladığı göç-karşıtı düzenlemeler ve dini-kültürel engeller nedeniyle, daha bölünmüş piyasalar olarak kalmışlardır. Öte yandan, özel sermaye tüm ülkelerde daha etkinleşirken, ulusal hükümetlerin kontrol edebilme güçleri giderek zayıflamıştır. Bu noktada, tüm bu küresel hareketliliğin ardında yatan güç olarak teknolojik devrim karşımıza çıkmaktadır. Özellikle jenerik teknolojilerdeki olağanüstü ilerleme incelendiğinde nasıl bir güç ile karşı karşıya kalındığı daha iyi anlaşılır. Bu gelişmenin doğal sonucu olarak, ülkeler uluslararası rekabeti, giderek daha fazla bilimsel ve teknolojik bilgi tabanına dayandırmakta, başka bir ifadeyle, bir ülkenin rekabet avantajı, bu ülkenin high-tech mallardaki [1]1 üretim ve ticaret performansına dayanmaktadır. Söz konusu rekabet avantajı ülkeler arasında o denli küçük marjlarla ifade edilir hale gelmiştir ki, maliyetlerde meydana gelen en ufak bir aşağı/yukarı hareket, ülkelerin rekabet güçlerinde ciddi yansımalara neden olmakta, dolayısıyla karşılaştırmalı üstünlükler hayli kumlu zemin 1 OECD sınıflandırması imalat sanayii mallarını dört başlıkta ele almaktadır: High-tech (Ecza, Büro makineleri, RadyoTV ve Komünikasyon araçları ve Hava taşıtları), Ortalamanın üstündeki high-tech (Ecza dışındaki kimyasallar, Elektrikli olmayan makineler, İletişim araçları dışındaki elektrikli makineler, Motorlu taşıtlar), Ortalamanın altındaki high-tech (Plastik ve kauçuk, Metal-dışı mineraller, Metal ürünler, Gemi inşaa ve onarım, Petrol rafinerileri, Demir-çelik, Demirdışı metaller, Diğer imalat ürünleri), Düşük teknolojili mallar (Gıda, tütün ve içecek, Tekstil, giyim ve deri, Ağaç ürünleri ve mobilya, Kağıt, kağıt ürünleri ve baskı) üzerinde hareket eden bir ölçüm aracı haline gelmektedir. Özellikle yarıiletkenler, uzay araştırmaları, telekomünikasyon ve ilaç sektörlerinde teknoloji ölçeğinin geldiği nokta, piyasadaki hiçbir ülkeyi/şirketi bu Ar-Ge çalışmalarında tek başına olacak kadar cesaretli yapıp, kaynaklarını bu yönde değerlendirmesini sağlamamaktadır. Bu nedenle de, günümüzde şirketler arası az da olsa ülkeler arası stratejik ittifaklar artmaktadır. Bu çalışma, Türkiye'nin bu hızlı devinimli süreç içerisinde, imalat sanayiindeki high-tech profili ortaya koyarken, söz konusu bu malların uluslararası alandaki rekabet güçlerini de belirlemeyi amaçlamaktadır. Bu çerçevede, ilk bölümde kısaca küreselleşmenin temel özellikleri ve küreselleşmenin "olmazsa olmaz" unsurlarından kabul edilen high-tech mallar anlatılmakta ve küreselleşme çerçevesinde rekabet gücünün anlamı ortaya konulmaktadır. İkinci bölümde, çalışmada kullanılan rekabet gücü ile ilgili farklı ölçümler tanıtılarak, Türk imalat sanayiindeki high-tech malların bu ölçümlere göre yapılan hesaplamaları yer almaktadır. Son bölümde, çalışmanın bir özeti yapıldıktan sonra, öneriler sunulmaktadır. 1. KÜRESELLEŞME - TEKNOLOJİ - REKABET ÜÇLÜSÜ Küreselleşen bir ekonominin uluslararası ekonomiden ayırt edilmesinde en önemli faktör, piyasaların ve üretimin (üretim faktörlerinin de) toplumsal yerleşiklikten çıkarak özerkleşmesi, ulus temelli etkileşimlerin böylece yeni bir güç düzeyine yükselmesidir.[2] Bu saptama yapılırken, literatürün kullandığı ampirik göstergelerin başında ihracat ve yabancı sermaye artışları gelmektedir. Özellikle, teknoloji-destekli sermayenin genişleyen etki alanı, bir yandan yeni yatırım araçlarının ortaya çıkmasına bir yandan da bu yatırım araçlarının uygulama alanı olarak gelişmekte olan ülkelere doğru kayması sonucunu doğurmaktadır. 1990'ların ilk yarısında gelişmekte olan ülkelere yönelen sermaye akımında, daha önceki yıllara kıyasla 15 katı bulan artışların yaşanması bunun en açık göstergelerinden biridir.[3] Ancak, 1990'ların ikinci yarısında, özellikle yaşanan krizlerin ardından bu ülkelere yönelen sermaye akışının adeta hız kestiğini söyleyebiliriz.2 Örneğin, 1990'ların başlarında toplam özel sermaye akımının içerisinde gelişmekte olan ülkelerin payı yaklaşık % 12 iken ve bu oran 1997'de % 14.4'e çıkmışken, 2000 yılında % 7.6'ya düşmüştür. Aynı şekilde, gelişmekte olan ülkelere yapılan toplam doğrudan yabancı sermaye yatırımları 1991 yılında 35 milyar dolardan 2000 yılında 178 milyar dolara 2 Gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan bu krizlerin küreselleşmenin doğal sonucu olduğu, dolayısıyla küreselleşmenin aslında gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler aleyhine bir seyir takip ettiği sıkça tartışılan bir konudur. çıkmış görünüyorsa da, bu ülkelerin payı 1991'de % 22.3'den 2000 yılında % 15.9'a düşmüştür.[4] Dolayısıyla, sermaye hareketleri çerçevesinde baktığımızda, küreselleşen dünyanın hala gelişmiş ülke (özellikle de ABD) merkezli olduğunu ancak, gelişmekte olan ülkelerin payının da en azından gelişmiş dünyayı etkiler boyutlara geldiğini söyleyebiliriz. Öte yandan, küreselleşme ile teknolojik gelişme arasında birbirini hareket geçiren ve hızlandıran bir dinamik söz konusudur. Küreselleşme sürecinde ülkelerin teknoloji bağlamında rekabet gücünü beş temel unsur ile ilişkilendirebiliyoruz: 1. Elektronik sanayii araçları giderek daha çok çeşitlilik göstermekte, daha sofistike ürünler üretmekte ve bunlar hızla yayılmaktadır. Bunun sonucunda, elektronik sanayiinin kapsadığı alan, tek bir ülkenin karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olabileceği bir alan olmaktan çıkmıştır. Dolayısıyla, elektronik sanayiinin hangi spesifik alt sektörlerinin seçileceği ve bunların nasıl destekleneceği, söz konusu sektörlerin birbirleriyle ve ekonominin tümüyle olan bağlantılarına bağlıdır; 2. Elektronik ürünlerin piyasa talebi önemlidir ve teknolojik gelişmenin sağlanmasında kritik bir rol üstlenmektedir. Özellikle high-tech sektörlerin devamlılığının sağlanmasında ve bunlara kaynak aktarılmasında esnek hareket edebilen özgün piyasa yapıları doğmaktadır. Bu nedenle, özellikle daha önceden ticarete konu olmayan "mallar" kategorisinde yer alan hizmetler sektörü, hem uluslararası ticaretin hem de yabancı sermaye yatırımlarının en hızlı büyüyen unsuru haline gelmiştir; 3. Enformasyon sistemlerinin giderek daha fazla iletişim içerisinde olduğu bir dünyada, uygunluk ve bağlayıcılık özellikleri önem kazanmaktadır. Ortak standarda sahip olmaları için teşvik edilen bilgisayar teknolojisinin hızla yaygınlaşması sonucunda, şirketlerin örgütlenmelerinde ve üretim yerlerinde önemli değişiklikler olmakta, uluslararası üretim önem kazanmaktadır. Kısacası bu durum alıcı ve satıcı arasındaki asimetrik enformasyonu azaltıp, aracıları ve mesafeleri yok ederek piyasaların daha etkin çalışmalarını sağlamaktadır; 4. Dijital entegre iletişim sistemlerinin (Digital Integrated Communications Network) ortaya çıkması, ülke ekonomilerinin altyapılarının hızla elektroniğe dayalı enformasyon teknolojileri etrafında yapılanmasına neden olmuştur. Ülkeler ulusal politikalarını, bu elektronik altyapının geliştirilmesi ve bunu destekleyen ürün ve hizmetlerin yayılması doğrultusunda şekillendirmektedir; 5. Söz konusu bu elektronik dönüşümün uluslararası standartlara uyumlu olarak gerçekleşebilmesi, vasıflı işgücünün varlığına bağlıdır. Üretim otomasyonlarında kullanılan jenerik teknolojiler, işgücünün tam anlamıyla yerini almamakta ancak, yeni kuşak makinelerin kullanılması ve geliştirilmesi için eğitime, vasıflılığa ihtiyaç duyulmaktadır. Dolayısıyla, teknolojinin yaygınlaşması için gerekli eğitim sadece mühendis ve bilim adamlarına yönelik değil, bu dönüşümü gerçekleştirecek kitleye de verilmelidir/mektedir. Yukarıda anlatılan özellikleri içeren malları OECD sınıflandırması çerçevesinde3 dört temel grupta ele alıyoruz: 1. Eczacılıkta ve tıpta kullanılan kimyasal ve bitkisel kaynaklı ürünler 2. Büro ve bilgi işlem makineleri 3. Radyo, televizyon ve haberleşme araç ve gereçleri 4. Hava ve uzay taşıtları High-tech ya da bilimsel tabanlı mal grupları olarak adlandırılan bu mal gruplarının uluslararası piyasası, özellikle 1990'larda diğer imalat sanayii mal gruplarına kıyasla iki katı daha fazla büyümüş ve ekonomik büyümenin adeta motoru konumuna gelmiştir. 1980 yılından bu yana, diğer imalat sanayii grupları yıllık % 2.4 oranında büyürken, bu sanayiilerin enflasyondan arındırılmış büyüme oranı yıllık % 6 olarak gerçekleşmiştir. Aynı şekilde, high-tech sanayiiler, 1980 yılında dünya imalat sanayii üretiminin % 7.6'sını üretirken, 1995 yılına gelindiğinde bu oran % 12'ye çıkmıştır.[5] 2. TÜRK İMALAT SANAYİİNDE HIGH-TECH MALLAR VE REKABET GÜÇLERİ 2.1 Türkiye'de Teknoloji Yoğunluğu ve High-Tech Üretimi Türkiye'nin yukarıda bahsedilen teknolojik devinimi yakalama çabaları 1990'lı yıllarda başlamıştır diyebiliriz. Bunun en önemli göstergelerinden biri, söz konusu teknolojik gelişmenin altyapı taşlarından biri kabul edilen Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerinde Türkiye'nin gelmiş olduğu noktadır. 1990 yılında % 0.32 olan Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı 1997 yılında % 0.49 ve 2000 yılında da % 0.63'e çıkmıştır. . Ar-Ge harcamalarında gerçekleşen bu gelişmenin Türk imalat sanayiine yönelik doğrudan yansımalarını ölçmek eldeki mevcut verilerle oldukça zor. Ancak, ticari kesim tarafından gerçekleştirilen ve finanse edilen Ar-Ge harcamalarının toplam içindeki paylarının arttığını göz önünde bulundurursak, bunun içinden imalat sanayiine yönelik bazı 3 OECD, imalat sanayiini Ar-Ge yoğunluğuna dayanarak sınıflandırmaktadır; Ar-Ge yoğunluğu olarak, sanayii için yapılan Ar-Ge harcamalarının söz konusu sanayii satışlarına bölünmesi ile elde edilen oran kullanılır. çıkarımlar olabileceğini varsayabiliriz.4 Buradan yola çıkarak imalat sanayiindeki Ar-Ge yoğunluğuna baktığımızda da, tek bir sanayii kolunun daha Ar-Ge yoğun olduğu sonucuna varmaktayız: Makine, teçhizat, cihazlar ve ulaşım araçları sanayii (ISIC 35) % 65'lik payı ile ilk sıradadır. Daha sonra ise, % 12'lik payı ile kok kömürü, petrol, nükleer yakıt, kimyasal madde, plastik ve kauçuk ürünleri (ISIC 38) gelmektedir. [6] Öte yandan, teknoloji yoğunluğu çerçevesinden bakarsak high-tech sektörler olarak nitelendirdiğimiz sektörlerin hem toplam üretimi hem de toplam imalat sanayii katma değeri içindeki paylarının 1985 yılından bu yana adeta yoktan var olarak, 1996 yılı itibariyle sırasıyla % 4.2 ve % 5.2 olduğunu söyleyebiliriz.5 [7] 2.2 High-Tech Malların Ticaret Yapısı Türkiye'de high-tech sektörlerin dış ticaretine baktığımızda, 1985 yılından bu yana özellikle büro ve bilgi işlem makinelerinde (ISIC 3825) önemli bir gelişme olduğunu söyleyebiliriz. Bu durum şüphesiz ihracat performansı şeklinde karşımıza çıkmaktadır; 1985 yılında hemen hemen hiç ihracat kapasitesi bulunmayan sektörün 1997 yılına gelindiğinde toplam ihracat içindeki payı % 0.1'dir (Tablo 1) . Aynı şekilde ihracat performansı artan bir diğer sektör de, hava taşıtlarıdır (ISIC 3845) Hava taşıtları sektöründeki söz konusu bu başarının ardında şüphesiz askeri faaliyet ve girişimlerin büyük payı olduğu göz ardı edilmeden, Türk imalat sanayiinin high-tech performansı değerlendirilmelidir. Tablo 1. High-Tech Malların Toplam İhracat ve İthalat İçindeki Payı, (%) ISIC 3522 ISIC 3825 ISIC 3832 ISIC 3845 TOPLAM 1985 1997 1985 1997 1985 1997 1985 1997 1985 1997 İHRACAT 0.20 0.11 - 0.10 0.32 1.80 0.00 0.72 0.57 2.75 İTHALAT 0.67 0.80 0.80 1.88 3.92 4.15 1.82 2.59 7.28 9.46 4 Ticari kesim tarafından gerçekleştirilen Ar-Ge harcamalarının toplam içindeki payı, 1990 yılında % 20.4'den 1997'de %32.3'e ve 1999 yılında da % 38'e çıkmıştır. Finansmanı ticari kesim tarafından sağlanan Ar-Ge harcamalarının toplamdaki payları ise sırasıyla, % 27.5, % 41.8 ve % 43.3 şeklindedir. 5 ISIC rev.3 sınıflamasına göre 2423, 3000, 2919, 7250, 3210, 3220, 3230, 2213, 2230, 3110, 3120, 3312, 3550, 3530 ve 3511 nolu sektörleri high-tech sektörler olarak sınıflandırıyoruz ve bunların toplam katma değerlerinin imalat sanayii toplam katma değerine bölünmesinden o sektörlere ait teknoloji yoğunluğunu elde ediyoruz. 1985 yılında ISIC rev.2 sınıflandırmasına göre, 3522, 3825, 3832 ve 3845 nolu sektörlerin hiçbirinde ciddiye alınacak herhangi bir faaliyet gözükmemektedir. 2.3 Başlıca Rekabet Göstergeleri ve High-Tech Mallarda Türkiye'nin Konumu Türkiye'de imalat sanayiinin high-tech mallardaki rekabet gücünü saptayabilmek için, bu çalışmada kullanılan başlıca göstergeler, ihracat/ithalat oranı, ihracata odaklanma, açıklanmış karşılaştırmalı üstünlükler ve ticaret dengesine katkı şeklindedir. Söz konusu ekonominin hem ticaret dengesini hem de uluslararası alanda sektörel uzmanlaşmasını gösteren ihracat/ithalat oranında Türkiye, OECD ülkeleri sıralamasında sonlarda yer almaktadır. 1'den büyük veya küçük olunmasına göre yapılan değerlendirmelerde OECD'nin high-tech mallardaki ortalaması 1'e yakın bir değer alırken, Türk imalat sanayiindeki high-tech malların oranı 0.15 şeklindedir. Zaman içerisindeki gelişmesine baktığımızda ise, Türkiye'nin ilaç sektöründe ithalata bağımlılığının yükselmesine karşın, diğer üç high-tech sektörde ithalata bağımlılığının azaldığını söyleyebiliriz (Tablo 2). Özellikle radyo, TV ve diğer haberleşme araçları sektöründe dikkat çekici bir gelişme gözlenmektedir. Tablo 2. Türk İmalat Sanayiindeki High-Tech Sektörlerin İhracat/İthalat Oranları ISIC 3522 ISIC 3825 ISIC 3832 ISIC 3845 TOPLAM 1985 1997 1985 1997 1985 1997 1985 1997 1985 1997 0.21 0.07 0.00 0.03 0.06 0.23 0.00 0.15 0.06 0.16 Öte yandan, ihracat/ithalat oranı her bir sektörün yurtiçi piyasa boyutlarını hesaba katmadığından dolayı, üretim içindeki ihracatın payı olarak tanımlanan ihracata odaklanma (export orientation) oranı, bir anlamda sektörün uluslararası rekabet gücünü daha iyi ölçen bir gösterge olarak değerlendirilebilir. Her ne kadar zaman içerisinde üretimlerindeki ihracatın payı artmış olsa da, Türkiye'de imalat sanayii içindeki high-tech sektörlerin ihracata odaklanma oranı, özellikle imalat sanayii içindeki diğer sektörlerle kıyaslandığında oldukça düşüktür. Aynı şekilde, Avrupa Birliği (AB) veya OECD ile kıyaslandığında da, Türkiye'nin high-tech sektörlerinin oranı düşük kalmaktadır. Örneğin, 1996 yılı itibariyle söz konusu sektörlerin ihracata odaklanma oranı ya da üretimlerinde ihracatın payı AB'de % 59 iken, Türkiye'de bu oran % 10'u geçememektedir. Buna karşın düşük teknolojili mallar olarak sınıflandırılan ve içlerinde tekstil ve hazır giyim gibi, Türkiye'nin uzun yıllardan beri stratejik sektörü olarak kabul edilen malların olduğu grubun oldukça yüksek bir ihracata odaklanma oranı olduğunu söyleyebiliriz (Tablo 3). Tablo 3. Türkiye'de İmalat Sanayiindeki İhracata Odaklanma Oranları High-tech mallar Ortalama-high-tech mallar Düşük-teknolojili mallar 1986 1.18 10.81 25.0 1995 9.5 15.65 28.9 Ele alınan sanayilerin uluslararası piyasalardaki rekabet güçleriyle ilgili en önemli göstergelerden biri de kuşkusuz Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlüklerinin (AKÜ) ölçülmesidir. Söz konusu sanayi ihracatının toplam ülke ihracatındaki payını yine aynı sanayi ihracatını dünya ihracatındaki payı ile ilişkilendiren AKÜ değeri 1'i (ya da 100'ü) geçtiği zaman ticarette uzmanlaşmayı veya o sanayide ülkenin karşılaştırmalı üstünlüğünün olduğunu gösterir (Tablo 4). Yapılan hesaplamalara göre, high-tech sanayii içerisindeki büro makineleri ve haberleşme, iletişim araçları sektörü geçmiş yıllara göre daha yüksek AKÜ değerine sahip olmasına rağmen, uluslararası piyasalarda herhangi bir rol oynayacak düzeyde değildir. Hava taşıtları sektörü de benzer bir trend izlerken, ilaç sektörünün varolan rekabet gücünü daha da kaybettiği gözlemlenmektedir. Tablo 4. Türkiye'de High-Tech Malların Açıklanmış Karşılaştırmalı Üstünlüklerle İlgili Değerleri ISIC 3522 ISIC 3825 ISIC 3832 ISIC 3845 TOPLAM 1985 24.3 0.0 25.8 0.0 8.9 1993 35.3 0.0 38.7 0.0 21.4 1997 7.7 30.6 34.6 47.0 High-tech sanayiinin dış ticaret dengesine yaptığı katkının ölçüldüğü Ticarete Katkı (TK) göstergesi, pozitifse, söz konusu sanayii ihracat fazlası vermekte ve dış ticaret dengesini iyileştirici yönde katkı yapmaktadır. TK negatifse, bu sefer de sanayi ithalat fazlası vermekte ve dış ticaret dengesine olumlu yönde katkıda bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra, yüksek pozitif TK değerleri dış ticarette karşılaştırmalı üstünlüğe işaret ederken, tersine yüksek negatif değerler karşılaştırmalı dezavantaj anlamına gelecektir. Aynı şekilde pozitif bir TK değerinin azalma eğiliminde olması da ele alınan sanayinin karşılaştırmalı üstünlüğünün azalmakta olduğu anlamına gelecektir ve vice versa. [8] Konu ile ilgili daha önce yapılan bir çalışmada, 1991 yılı itibariyle ticarete katkı açısından negatif değer alan sektörler, makine, kimya, taşıt araçları, elektrikli makine ve cihazlar, diğer sanayii mamulleri ve lastik-plastik olarak hesaplanmıştır. [9] Aynı hesaplamayı 1997 yılı için ve sadece high-tech sektörler için yaptığımızda benzer sonuçlara ulaşmaktayız (Tablo 5). 1985 ve 1995 yılı için yapılan toplam high-tech sanayii hesaplamalarında [10] sırasıyla - 0.103 ve -0.099 bulunan TK değerinin 1997 yılında - 0.067 olarak hesaplanması, Türkiye'de high-tech sanayiinin ticaret dengesine katkısının giderek azaldığını, dolayısıyla karşılaştırmalı üstünlüklerinin de zayıfladığını ya da aslında karşılaştırmalı üstünlüğünün bulunmadığını göstermektedir. Ayrıca sektörler açısından baktığımızda, yine ilaç sektörünün içlerinde en zayıf sektör olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tablo 5. Türkiye'de High-Tech Malların Ticarete Katkı Endeksi, 1997 ISIC 3522 ISIC 3825 ISIC 3832 ISIC 3845 TOPLAM - 0.0064 - 0.015 - 0.026 - 0.018 - 0.067 SONUÇ Bu çalışmada Türkiye'de imalat sanayii içerisinde yer alan ve OECD sınıflandırmasına dayanarak tanımlanan high-tech malların ticaret performansı ve rekabet gücü incelenmiştir. Dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin birbirleriyle rekabette hightech malların üretim ve ticaretine verdikleri önem göz önüne alınacak okursa, Türkiye'nin high-tech profilini çıkartmanın da ne denli önemli olduğu anlaşılır. Yapılan hesaplamalar, high-tech sektörlerin Türkiye'nin rekabet gücünü etkilemede oldukça küçük bir rol oynadığı sonucunu ortaya çıkarmıştır. Seçilen farklı rekabet gücü ölçüm tekniklerinin hepsi de bu sonucu doğrular niteliktedir. Bununla beraber, daha ayrıntılı inceleyerek bazı önemli gelişmelerin altını çizmek gerekir: 1. Bunlardan ilki, 1980'li yıllardan bu yana dört sektörden oluşan high-tech sanayii payının, hem üretim hem de ihracat açısından aslında artış eğiliminde olmasıdır. Özellikle büro, bilgi işlem ve iletişim makinelerinin yer aldığı ISIC 3825 ve ISIC 3832 gruplarını da içeren elektrikli makineler sanayiinin incelenen dönemde belirli bir yükselme trendi taşıdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. 2. İkinci önemli husus ise, zaman içinde ilaç sektörünün giderek daha fazla ithalata bağımlı hale gelmiş olması, varolan potansiyelini de 1990'lı yılların sonlarında kaybetmiş olmasıdır. 3. Son olarak, büro ve bilgi işlem makineleri ile hava taşıtları sektörlerinde ihracat geçilmiş olması, Türk imalat sanayiinin high-tech profili açısından kayda değer ancak yetersiz bir gelişmedir. Bu çerçeveden bakıldığında Türkiye'nin uluslararası arenada rekabet gücünü artırmak için yapması gerekenlerin neler olduğu açıktır. Bu önerileri şu şekilde özetlemek mümkün: 1. Ar-Ge teşviklerinin daha çok high-tech malların üretimine yönlendirilmesi; 2. Bu sektörlerde özgün araştırma merkezi ve enstitülerinin kurulması, ve buralarda istihdamın özendirilmesi; 3. Dışarıdan alınacak teknolojilerin yerli kaynaklar tarafından "geliştirme" faaliyetleri ile ülkenin absorbe edebileceği konuma getirilmesi; 4. Bilim tabanının genişletilmesi ve geliştirilmezi için bir politika oluşturulması; 5. Son olarak, sadece devletin değil özel sermayenin de bu alanda ciddi bir faaliyet içine girmesi sağlanmalı, hatta ilgili politikaların yürütülmesinde özel sermaye kuruluşlarının etkin rol alması için uygun atmosferin yaratılması. REFERANSLAR [1] T. Hatzichronoglou "Revision of the High-Technology Sector and Product Classification" STI Working Paper, No: 97/2, 1997 (http://www.oecd.fr/dsti/sti/prod/wp97_2e.htm) [2] P.Hirst, G.Thompson "Küreselleşme Sorgulanıyor" Dost Kitabevi, Ankara, 1998, s.35 [ 3] Financial Times, 3.9.1994 [4] http://www.worldbank.org/prospects/gdf2001/CH2-32-57.pdf [5] http://www.nsf.gov/sbe/srs/issuebrf/sib98319.htm#w [6] http://www..tubitak.gov.tr [7] DİE. Türkiye İstatistik Yıllığı, 1999 [8] K. Boratav, E.Türkcan (der.) "Türkiye'de Sanayileşmenin Yeni Boyutları ve KİT'ler" Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1993, s.53 [9] ibid, s.51 [10] F. Doğaner Gönel "Türkiye'nin High-Tech Mallardaki Uluslararası Rekabet Gücü Üzerine Bir Çalışma" İktisat, İşletme ve Finans, Cilt 15, No.167, Şubat 2000, s.34-44