diyetle obeziteyi yenmek mümkün mü?,obezite cerrahisi geçiren

advertisement
DİYETLE
OBEZİTEYİ
MÜMKÜN MÜ?
YENMEK
Yeni bir araştırmaya göre çoğu kişi genetik yapısı yüzünden
obez veya aşırı şişmanlık ile mücadele etmektedir. Okula giden
çocuklarda obezite son yıllarda giderek artış gösterirken,
Centers for Disease Control (CDC) ABD’de %33’ten fazla
yetişkinin obez olduğunu bildirmektedir.
Bu araştırmada yer alan bilim adamları, aşırı kilolu veya obez
olan birinin sağlıklı vücut kitle indeksine dönmesinin
gerçekten çok zor olduğunu, fazla miktarda kilo kaybetse dahi,
uzun süreli koruma ihtimalinin düşük olduğunu bildiriyorlar.
Başka bir deyişle, aşırı şişman bir kişi az kalorili, besin
değeri yüksek bir diyetten oluşan bir yaşam tarzını
benimsemeye karar verirse, vücut derhal kalori kullanımını en
aza indirerek ve aynı zamanda açlığı artıran hormonları aktive
ederek yeni bir aşamaya geçmekte ve böylece insanın yağ
depolama kapasitesini artırarak beyni aşırı tüketmeye
yönlendirmektedir.
Başka bir deyişle, vücuda giren yiyecek aniden kesildiği
zaman, vücut aç kaldığını düşünmeye başlar ve daha az kalori
yakarak yağ depolamaya çabalar. Kıtlık sendromu da denilen bu
durum diyet esnasında beynin yapısını değiştirir, kalorisi
yüksek yiyecekleri istemeye başlar.
Lancet Diabetes & Endocrinology dergisinde yayımlanan yeni bir
araştırma, kilo verme programıyla ilk aylarda kilo veren
hastaların daha sonra %80 ila %95 ihtimalle bu kiloları tekrar
geri aldıklarını belirtiyor. New York Mount Sina’i Icahn Tıp
Fakültesi Pediatri ve Psikiyatri Bölümü’nden Doç. Dr.
Christopher Ochner şunları söylüyor; “Yaşam tarzında yapılan
değişimler, aşırı kilolu insanlarda kalıcı kilo vermeyi de
beraberinde getirmesine rağmen, tekrarlanan obezitesi olan
kişilerde vücut ağırlığı biyolojik olarak adeta ‘damgalanmış’
ve korunmaktadır”.
Araştırmacılar, vücudun diyete gösterdiği biyolojik tepkilerin
sadece diyet ve egzersize dayanmadan ele alınarak tedavi
edilmesi gerektiğinin altını çizmektedir.
Dr. Ochner bu durumu şöyle açıklıyor: “Yaşam tarzı
değişiklikleri” hiç kuşkusuz kalıcı kilo verme için gerekli
bir koşul olsa da, aynı zamanda doktorlar hastalarını obez
olmaktan korumalı ve aşırı kilonun ilk işaretlerini görür
görmez önlem almaya zorlamalıdırlar. Hiçbir durumda kişinin
obez olmasını beklememelidirler. Vücudun şişmanlık ile ilgili
kehanetini siz bir kez yerine getirirseniz, asla o
şişmanlıktan kurtulamayız.
Doç.Dr.Halil Coşkun
twitter.com/drhalilcoskun
26/02/2015 AKŞAM Gazetesi makalesidir.
http://www.aksam.com.tr/saglik/diyetle-obeziteyi-yenmek-mumkun
-mu/haber-385049
OBEZİTE CERRAHİSİ GEÇİREN
KİŞİLERDE KİLO VERMEK BEYNİ
İŞTE BÖYLE ETKİLİYOR!
Yeni araştırmalar, kilo kaybı ameliyatının vücut yağlarının
beyin üzerindeki olumsuz etkilerini tersine çevirdiğini
gösteriyor.
Aşırı yağ sadece vücudunuzda değil, beyninizde de ağırlık
yapıyor!
Obezite vücuttaki çoğu organa zarar veriyor. Yeni araştırmalar
bu organlar arasında beynin de olduğunu gösteriyor. Dahası,
araştırmacılar
aşırı
yağlardan
kurtulmanın
beyin
fonksiyonlarını da iyileştirerek aşırı kiloların olumsuz
etkilerini tersine çevirdiğini ortaya koydu. Obezite
Cerrrahisi geçiren kişiler üzerinde yapılan yeni araştırma, bu
prosedürün beyin üzerinde olumlu etkileri olduğunu gösterdi,
ama başka araştırmalar egzersiz gibi daha az invazif kilo
verme stratejilerinin de vücut yağları ile ilgili olduğu
düşünülen beyin hasarını tersine çevirebildiğini gösterdi.
Bu şunun için önemli: Obez kadın ve erkeklerin Alzheimer
hastalığına yakalanma ihtimalinin, normal ağırlığa sahip
kişilere kıyasla %35 daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Bazı
araştırmalar vücut yağlarının beyindeki bazı proteinleri
artırdığını, bunun da kişinin bu hastalığa eğilimini artıran
bir dizi olayı tetiklediğini gösteriyor; fareler üzerinde
yapılan diğer araştırmalar da, yağ hücrelerinin interleukin 1
adında bir madde salgıladığını ve bu maddenin beyinde şiddetli
enflamasyon ile birlikte tıkanmaya yol açabildiğini gösterdi.
Kısa bir süre önce yapılan bir araştırmada bir araştırmacı
ekibi, obezite operasyonu geçirmek üzere olan 17 kadının
beynini inceledi ve bu kadınların beyinlerinin, kontrol
grubundaki normal ağırlığa sahip kadınların beyinlerine
kıyasla daha hızlı metabolize ettiğini buldu. Kadınlara hem
operasyondan önce hem de sonra, kognitif fonksiyon testleri
yapıldı. Sonuçlar, operasyondan sonra obez kadınların bıçak
altına yatmadan önce görülen sorunlu beyin faaliyetlerinde
iyileşme olduğunu ve kognitif fonksiyon testlerinde, özellikle
planlama ve organizasyon sırasında kullanılan uygulama
fonksiyonunda daha başarılı olduklarını ortaya koydu.
Bulgular, yağ kaybının, yağların beyin üzerindeki kötü
etkileri de tersine çevirdiğini gösteriyor.
Yazarlar makalelerinde obez kişilerin uzun vadeli “beyin
metabolik faaliyetinin”, yani beyinlerinin şekeri işleme
şeklinin kognitif zayıflamayı hızlandıran veya ona katkıda
bulunan yapısal zarara sebep olabileceğini yazıyorlar.
Araştırmacılar hâlâ vücut yağlarının beyin üzerindeki tam
etkilerini anlamaya çalışıyorlar, ama bir teoriye göre, bu bir
olaylar zincirine yol açıyor. Örneğin, ensülin direnci
Alzheimer
gibi
nörodejeneratif
hastalıklarla
ilişkilendiriliyor, çünkü ensülin direnci yağ asitleri,
enflamasyon ve oksidatif stres ile ilişkilendirildi. Ensülin
direnci, obezitenin sebep olabileceği bir metabolik bozukluk.
Diğer teoriler ise, belli türde yağların etkileriyle ilgili.
Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) vücuda en çok zarar veren yağ
türü olan iç organ yağlarının kişide ensülin direnci oluşması
ihtimalini arttırdığına ve buna ek olarak karın yağlarının
kavramayı da engelleyen stres hormonları üretebileceğine
işaret ediyor. Diğer araştırmalar, stres hormonlarının açlık
sinyallerine bağlı olduğunu ve bu gibi bozulmaların kişinin
açlık ve tokluk hissini değiştirerek obeziteye katkıda
bulunabileceğini gösteriyor.
NIA’nın Epidemiyoloji, Demografi ve Biyometri Laboratuvarının
Nöroepidemiyoloji bölüm şefi Dr. Lenore Launer bir NIH
açıklamasında, “Vücut yağları hakkındaki anlayışımız arttıkça,
karın yağının tek başına hastalık oluşturan bir organizma
olduğu daha açık ortaya çıkıyor,” dedi.
Enflamasyon, vücut yağı ile beyinle ilgili hastalıklar, hatta
depresyon dâhil çeşitli bozukluklar arasındaki ilişkinin
sebebi olarak gösterilmeye devam ediyor. Adipoz dokusu olarak
da anılan vücut yağının, enflamasyona sebep olan maddeler
oluşturduğuna inanılıyor, bu da onun tahriş etmesinin başlıca
yollarından biri olabilir.
İşin özü, aşırı vücut yağının vücut üzerindeki etkileri uzunca
bir liste oluşturuyor ve bunlardan hiçbiri de iyi değil. Ama
işin iyi tarafı, bu aşırı vücut yağlarından kurtulmak, onun
beyinde bıraktığı olumsuz etkileri de tersine çevirecektir.
Ama elbette herkesin bıçak altına yatması da gerekli değil.
* Bu makale TIME dergisinden düzenlenerek alınmıştır.
Doç. Dr. Halil Coşkun
BARİATRİK
CERRAHİ
İLE
BESLENME
KOMPLİKASYONLARI
ARASINDAKİ İLİŞKİ
Bariatrik cerrahi ameliyatı sonrasında önerilen beslenme
kriterlerine uyulmadığında beslenme yetersizliği ile
karşılaşalabilir. Vitamin-mineral suplementleri ve besin
değeri yüksek besinler, ameliyat sonrası hem kişinin sağlığı
açısından hem de başarılı kilo kaybı için oldukça önemlidir.
Bariatrik cerrahi hastaları, ameliyattan sonraki süreçte
proteinden zengin diyet uygular, hekiminin önerdiği vitaminmineral suplementlerini kullanır ve rutin tetkiklerini
yaptırırsa olası beslenme komplikasyonları ile karşılaşma
riskini en aza indirmiş olur.
Opreasyon sonrası kişiler, başlangıçta kendilerine önerilen
yaşam tarzı değişikliklerini hayatlarına dahil etmek de
zorlansalar da; bunu başardıkları takdir de neredeyse tüm
sağlık problemlerinin temelinde yatan obeziteyi ortadan
kaldırmış olacaklardır.
Öneriler ile sağlık için minimum risk, kilo vermede maximum
başarı kaçınılmazdır!
Ameliyat Sonrası Beslenme Komplikasyonlarını Önlemede Altın
Kurallar
1Vitamin-Mineral Suplementlerini Hergün Düzenli Olarak
Kullanın!
Hekimin önerdiği besin destekleri önerilen dozda ve düzenli
olarak kullanılmalıdır. Unutmayınız ki sadece kilo verme
döneminde değil, başarılı kilo kaybı sonrasında da olası
sağlık problemlerini önlemek ve enerjik olabilmek için bu
destek ürünler yaşamınız boyunca size eşlik edebilirler.
1.
Rutin Check-up Yaptırın!
Beslenme yetersizliği genellikle kısa sürede kolayca fark
edilebilmektedir. Fakat önemsenmemiş yada tedavi edilmemiş
beslenme yetersizlikleri ciddi komplikasyonlara ve kalıcı
hasarlara neden olabilir. Düzenli olarak randevularınıza
(doktor, diyetisyen, psikolog gibi) gitmeli ve rutin
tetkiklerinizi yaptırmalısınız.
2.
Sağlıklı Diyetinizi Sürdürünüz!
Ameliyat sonrası en önemli besin öğesi proteinlerdir. Öncelik
her zaman proteinler olmalı, günlük en az 60 gr protein
aldığınızdan emin olunuz. Mevsimine uygun sebze ve meyveler,
kontrollü olmak koşulu ile tam tahıllı ürünler de günlük
beslenmenizde yer almalıdır.
3.
Sinyal ve Semptomların Farkında Olun!
Eğer kendinizde fark ettiğiniz bir değişiklik/semptom
olduğunda mutlaka hekiminizin yorumunu alınız.
4.
Sizi Destekleyenler ile Aktif Kal!
Sizi anlayabildiğini düşündüğünüz ve sizi destekleyen
kişilerle iletişimde kalın. Motivasyonunuz ameliyat sonraki
sürecinizde sandığınızdan daha önemli.
Düzenli vitamin ve mineral suplementi kullanmak, protein
ağırlıklı beslenmek ve rutin check-up yaptırmak, bariatrik
cerrahi sonrasında sağlıklı ve fit bir yaşamın temel
anahtarlarını oluşturmaktadır.
* Bu makale wlshelp.com Kerri Seidler den kaynak alınarak
hazırlanmıştır.
Uzm. Bariatrik Dyt. Nazlı Acar
OBEZİTE CERRAHİSİ SONRASI
BESLENME: GLİSEMİK İNDEKS
NEDİR? NEDEN ÖNEMLİDİR?
Ekmek, pirinç, makarna, kahvaltılık gevrekler, süt ve süt
ürünleri, meyveler ve sebzeler günlük diyetin bileşenleridir.
Bu bileşenlerin her biri karbonhidrat içerir ve enerji sağlar.
Fakat bazı karbonhidratlar vardır ki en iyiler olarak
belirtilebilir. İyi karbonhidratlar ile beslenmek kilo
kontrolüne yardımcı olduğu gibi kronik hastalıkların (diyabet,
kalp hastalıkları ve bazı kanser türleri) riskini de
azaltmaktadır. İyi karbonhidratları almanın en iyi yolu
GLİSEMİK İNDEKSİ düşük besinleri seçebilmekten geçer.
GLİSEMİK İNDEKS; tüketilen besinin referans olarak alınan
(glikoz) besine göre kan şekerine olan etkisidir. Besinin
glisemik indeksi ne kadar düşükse, kan şekerine olan etkisi o
kadar yavaştır.
Glisemik İndeks, yenilen besinlerin kan şekerini ne kadar
arttırdığı ile ilgilenmektedir. Harvard Medical School
uzmanları glisemik indeks katogorilerini bilmek sağlıklı bir
yaşam sağlayabileceğini vurgulamaktadırlar.
Diyette glisemik indekse dikkat etmek sağlığımızı pek çok
açıdan olumlu yönde etkileyebilmektedir.
Düşük glisemik indeks; kilo kontrolüne yardımcı olur
Yüksek glisemik indeks; meme, prostat, kolorektal ve
pankreatik kanser riskini arttırmaktadır
Yüksek glisemik indeks; diyabet ve kardiovasküler
hastalık riskini de arttırmaktadır
Glisemik İndeksi Anlamak!
Karbonhidratlı yiyecekler kan şekerini ve insülin seviyesini
arttırırlar.
Örnek 1: Bir porsiyon pirinç pilavı neredeyse basit
şekerlerden glikoz gibi aynı etkiyi gösterir. Kan şekerini ve
insülin seviyesini hızlıca arttırır.
Örnek 2: Bir porsiyon mercimek yemeği daha yavaş ve daha uzun
süreli etkiye sahiptir. Böylelikle kan şekerine ve insülin
seviyesine etkisi daha geç olmaktadır.
Glisemik İndeksi Kullanmak!
Glisemik İndeksi (Gİ) kullanmak çok kolaydır, yüksek Gİ’li
besinler yerine düşük Gİ’li besinleri tercih etmek
gerekmektedir.
Neler Tercih Edebiliriz?
1. Düşük Gİ besinler (Gİ<55): Pek çok meyve, sebze, kuru
baklagiller, az yağlı süt ve süt ürünleri, fındık,
bezelye
2. Orta Gİ besinler (Gİ=56-69): Patates, mısır, tam tahıllı
kahvaltılık gevrekler, makarna, kuskus
3. Yüksek Gİ besinler (Gİ>70): Pirinç, beyaz ekmek, pek çok
kahvaltılık gevrek , simit, hamur işleri, pek çok
kraker, patates, mısır
Herşeyin Ölçüsü Önemlidir!
Gİ, sağlıklı besin seçimi için oldukça yararlıdır ancak düşük
glisemik indeksli besinleri seçerken miktar kontrolünün de
olması gerekmektedir. Örneğin; kepekli makarnanın glisemik
indeksi 42 dir, eğer ki makarnayı glisemik indeksi düşük
besinlerden diyerek büyük bir porsiyon yenirse kan şekerinin
hızlıca yükselmesine neden olur. Ayrıca şunu da bilmeliyiz ki
her glisemik indeksi düşük besin, sağlıklı besin değildir!
Örneğin Cola’nın glisemik indeksi 63 dür.
Aldığınız karbonhidratların Gİ değerlerini internet ortamından
araştırarak rahatlıkla bulabilir ve seçimlerinizi sağlıklı
ürünler yönünden yaparak beslenmenizi planlayabilirsiniz.
* Bu makale Harvard Medical School Health Letter, 2012 kaynak
alınarak hazırlanmıştır.
Uzm. Bariatrik Dyt. Nazlı Acar
BARİATRİK CERRAHİ SONRASI
PSİKİYATRİK PROBLEMLERE GENEL
YAKLAŞIM VE ÖNERİLER
Bariatrik cerrahi hastalarında depresyon varlığının cerrahi
sonuçları üzerine etkisi ile ilgili araştırmalar
bulunmaktadır. Bu çalışmaların pek çoğu cerrahi öncesi
depresif semptomların varlığının kısa dönemdeki cerrahi
sonrası sonuçlara etkisi incelenmiştir. Sendromal düzeydeki
depresyonun ya da diğer psikiyatrik bozuklukların cerrahi
sonrası seyri değiştirip değiştirmediği ile ilgili veriler
tutarsızdır. Kalarchian ve arkadaşları yaşam boyu duygudurum
veya anksiyete bozuklukları varlığının, hastaların cerrahi
sonrası kısa dönem izleminde daha az miktarda kilo vermeleri
ile ilişkisini ortaya koymuştur.
Hastalar cerrahi sonrası belirgin olarak hala kilolu bile
olsalar bedenleri ve kiloları ile ilgili olumsuz algıları da
azalmaktadır. Ancak bazı hastalar yine de özellikle derideki
sarkmalardan dolayı bedenlerine yönelik olumsuz uğraşlarını
sürdürebilirler.
Popüler bir konu olarak bariatrik cerrahi sonrası bazı
hastalarda alkol kötüye kullanımı veya kumar, kompülsif
alışveriş veya kompülsif seks gibi bağımlılık ile ilişkili
dürtüsel bozukluklarda artış olduğuna dair vaka bildirimleri
mevcuttur. Buna rağmen bu konuda kanıta dayalı çalışma henüz
bulunmamaktadır. Yine de bariatrik cerrahi sonrası özellikle
alkol ve madde bağımlılığının izlenmesini gerekli kılan
mantıklı sebepler vardır. Öncelikle bariatrik cerrahi
adaylarının alkol ve madde kullanım bozukluklarının yaşam boyu
görülme oranları yüksek, fakat cerrahi öncesi mevcut durumdaki
oranları ise düşüktür. Bu durum sigorta şirketleri nezdinde
alkol ve madde bağımlılığının ameliyat için bir
kontrendikasyon kabul edilmesi sebebiyle hastaların
durumlarını gizlemeleri ile ilişkilendirilmiştir. Öte yandan
bağımlılık pek çok bariatrik cerrahi merkezinde en önemli
kontrendikasyon olarak algılanmaktadır. Ayrıca gastrik bypass
alkol metabolizmasını değiştirerek alkolün etkilerini
arttırabilir, bu da bu grup hastalarda içme davranışını daha
yakından izlemeyi gerekli kılmaktadır.
Her ne kadar bariatrik cerrahi hastalarının diyabet, kalp
hastalıkları ve kansere bağlı nedenlerden ölüm oranları
düşükse de bu grup hastaların diğer ağır obezite hastalarına
göre daha yüksek oranda intihar ettiği bildirilmiştir. Suisid
oranlarındaki bu artış daha önce mevcut psikiyatrik
hastalıkların daha yüksek oranda gözükmesiyle açıklanabileceği
gibi, bariatrik cerrahinin aşırı obez bireylerin yaşamları
üzerine etkisiyle de açıklanabilir. Bu durumun izahı için uzun
ve kısa dönemli takip çalışmalarıyla incelenmeye ihtiyacı
vardır.
Bu bilgiler ışığında bariatrik cerrahi hastalarının gerek
cerrahi işlem öncesi gerekse cerrahi sonrası izlemde, yeme
bozuklukları, duygudurum bozuklukları, madde kullanım
bozuklukları ve diğer psikiyatrik bozukluklar açısından rutin
olarak değerlendirilmeleri ve daha ciddi semptom bildiren
hastaları değerlendirme ve tedavi için psikiyatriye
yönlendirilmesi gerekmektedir. Bu hastaların psikiyatrik ve
psikososyal yönden dikkatle ele alınması, bireysel olarak
yaşam kalitesini arttırdığı gibi ameliyat sonrası kilo verme
üzerine olumsuz tesirleri engellemesi bakımından da önemli bir
husustur. Halbuki uygulamada psikiyatrik değerlendirmelerin
pek çok merkezde klinik
yapılandırılmış ölçeklerle
yapılandırılmış
bildirilmiştir.
görüşmeler
görüşme ya da çoğu yarı
yapıldığı sadece %18’inin
ve
ölçekler
kullandığı
Bu makale ile bariatrik cerrahi ile psikiyatri ilişkisinde
önemli olan unsurlara genel bir bakış sağlanmıştır. Ağır
obezitenin gittikçe artan yaygınlığı ve cerrahi dışı kilo
verme tekniklerinin yetersiz olması nedeniyle obezitesi olan
hastalara cerrahi yöntemlerin uygulanması giderek artmaktadır.
Bariatrik cerrahi halen obezite tedavisinde kilo verdirmede
en etkili tedavi yöntemidir. Hastaların pek çoğu cerrahi
sonrasında dikkate değer miktarda kilo verir ve verdiği bu
kiloyu sürdürür. Bu durum hastaların mortalitesini azalttığı
gibi gerek fiziksel gerekse psikiyatrik komorbiditeyi de
azaltır. Ne yazık ki bu etkileyici sonuçların sağlanamadığı
hastalar da olabilmektedir. Özellikle bu grup hastalardaki iyi
sonuçlar elde edilememesi durumu cerrahinin başarısızlığından
ziyade
psikiyatrik
ve
psikososyal
etkenlerle
ilişkilendirilmektedir. Bu yüzden ruh sağlığı uzmanları
bariatrik cerrahi hastalarının değerlendirilmesinde temel bir
role sahiptirler.
Cerrahi işlemin başarısının ne ile ölçüleceği üzerine yapılan
tartışmalar, artık sadece kilo vermenin tek başına bir kriter
olmadığını, hastaların psikiyatrik ve psikososyal durumu ile
yaşam
kalitesindeki
iyilik
hallerinin
başarının
değerlendirilmesinde
önemli
bir
kriter
olduğunu
göstermektedir. Bir cerrah obezite cerrahisi için hastayı
değerlendirirken hastasının genel sağlık durumunu saptar ve
ameliyatın hangi hastalar için riskli hangi hastalar için
gerekli olduğu konusunda karar verir. Ameliyat öncesi
psikiyatrik değerlendirme ise psikososyal risk faktörlerinin
belirlenmesine ve bu bilgilerin hem cerraha hem hastaya
sunulması ile mümkün olan en iyi sonucun alınmasına yardımcı
olur.
Cerrahi öncesi psikiyatrik değerlendirmede standart olmadığı
gibi cerrahi sonrası yapılacak psikolojik müdahalelerden
hangisinin en uygun ve etkili olarak cerrahi sonuçlarını
olumlu yönde etkileyeceği ile ilgili fikir birliği
bulunmamaktadır.
Bununla
birlikte
ameliyat
öncesi
değerlendirme sıklıkla, davranışsal bilişsel, duygusal,
gelişimsel alanları kapsar. Ayrıca hastanın mevcut yaşam
stresleri, ameliyatla ilgili motivasyonu ve beklentileri de
değerlendirilmelidir. Ameliyat öncesi sorunlu psikososyal
faktörlerin ve psikiyatrik durumların tespit edilmesi ve bu
problemli alanların tedavisi veya düzeltilmesi hastanın
cerrahiden elde edeceği faydayı arttırmakta etkili olmasının
yanı sıra cerrahın da bu durumlarla ilgili farkındalığının
artması ile hastayı daha iyi anlaması tedavi sürecini daha
olumlu yönetmesini sağlaması bakımından önemli bir durumdur.
Problemli alan tespit edildiğinde yapılacak müdahaleler;
farmakolojik girişimler, psiko-eğitim, cerrahi sonrası
potansiyel engelleri ele almak için psikoterapi, beslenme
danışmanlığı, cerrahi sonrası yakın izlem ve obezite cerrahisi
destek grubuna katılıma teşvik gibi yöntemlerden biri veya
daha fazlası olabilir. Bütün bu durumlar göz önüne alındığında
bariatrik cerrahi hastalarında cerrahi öncesi değerlendirme,
içinde ruh sağlığı çalışanının da bulunduğu multidisipliner
bir ekip tarafından yapılması gerekmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Güzin Elbüken Sevinçer
Neuropsychiatric Research Institute, Fargo, North Dakota, ABD
* Bu makale Güzin Sevinçer ve ark. tarafından Psikiyatride
Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry 2014;
6(1):32-44 dergisinde yayımlanmış ve buradan alıntı
yapılmıştır.
BARİATRİK CERRAHİ SONRASI
YEME
BOZUKLUKLARI:
GENEL
YAKLAŞIM
Bariatrik cerrahi yeme davranışında büyük değişiklikleri
gerektirir. Midenin küçülmesi herhangi bir öğünde yenebilen
gıda miktarını büyük ölçüde azaltmayı gerektirir ve bu durum
kilo vermenin temel mekanizmasıdır. Hastalar az miktarda
yemeye, bütün gıdaları iyi çiğnemeye ve tokluk hissi oluşur
oluşmaz yemeyi durdurmaya yönlendirilirler. Ameliyattan
sonraki ilk 6 ayda üst gastrointestinal sistemin dolgunluğuna
cevaben ortaya çıkan kusmalar sık görülür. Kusmalar istemsiz
ya da rahatsızlık hissine bağlı olarak istemli
gerçekleşebilir. Ancak istemli olan kusmalar zayıflama amaçlı
olmayıp, rahatsızlık hissini gidermeye yöneliktir. Gastrik
kısıtlamayla beraber malabsorbsiyonu da kullanan gastrik
bypass gibi yöntemler dumping sendromu, vitamin eksiklikleri
ve diyare gibi ilave riskler taşımaktadır. Pek çok hasta için
uygun gıda seçimleri bu semptomların ortaya çıkmasını
engeller. Daha da az sayıda bir hasta grubunda ise
postprandiyal hipoglisemi belirtileri aylar hatta yıllar sonra
ortaya çıkabilmekte olup bu durum diyet veya ilaç tedavisine
dirençli seyretmektedir.
Diyete uyum konusunda problemler de sık gözlenmektedir. Bazı
hastalar, yeme biçimlerini yüksek kalori içeren sıvılar
alımında artış veya atıştırma yoluyla yeme şekline
dönüştürerek ameliyatın ideal sonuçlarını elde etmeyi
zorlaştırır. Diğer bazı hastalarsa verilmek istenen kiloya
ulaşma sonrasında yeniden kilo alımıyla neticelenen kalori
alımını zaman içinde yavaş yavaş arttıran bir yeme davranışı
sergilerler. Bu tarz uyumsuz yeme davranışı gösteren hastalar
için davranışsal kilo verme yöntemlerinin uygulanması ve
Bariatrik Beslenme Uzmanına yönlendirilmesi önerilmiştir.
Tüm bu durumlar, ameliyat sonrası yeme tutumlarındaki
değişiklikleri davranışsal açıdan izah ederken göz önüne
alınması gereken konulardır. Çünkü oluşan bu yeme
problemlerinin dürtüsel yeme atakları ya da kendini kusturma
gibi belirtilerle seyreden özgül yeme bozukluklarından ayırt
edilebilmesi gerekmektedir.
Bariatrik cerrahi sonrası yeme bozuklukları denilince cerrahi
sonuçlarını da doğrudan etkilemesi bakımından ilk akla gelen
tıkınırcasına yeme bozukluğudur. Tıkınırcasına yeme bozukluğu
cerrahi sonrası yeme davranışının düzenlenmesini zorlaştıran
bir durum olması bakımından önemlidir. Bariatrik cerrahi
hastalarında tıkınırcasına yeme bozukluğu prevalansı % 2 ile %
49 arasında bildirilmiştir. Ayrıca tıkınırcasına yeme
bozukluğu olan obez hastalarda yeme bozukluğu bulunmayan obez
hastalara göre diğer psikiyatrik bozuklukların da daha yüksek
oranda
bulunduğu
gösterilmiştir.
Ameliyatın
yeme
bozukluklarına etkisi bakımından birçok çalışma bariatrik
cerrahinin yeme bozukluklarını düzelttiği, yeme tutumlarını
olumlu yönde değiştirdiği, kilo ve bedenle ilgili uğraşıları
azalttığını göstermektedir. Bu, özellikle tıkınırca yeme
epizodları için geçerli olup, bariatrik cerrahi sonrası geçici
bir süre bile olsa tıkınırcasına yeme bozukluğunun tamamen
düzeldiğini bildiren yazarlar bile olmuştur. Ancak
tıkınırcasına yeme bozukluğunun cerrahi sonuçları üzerine
etkisini araştıran çalışmaların sonuçları birbiriyle
tutarsızdır. Çünkü farklı değerlendirme metodları farklı
cerrahi teknikler, izlem süresi ve araştırmanın hangi zaman
diliminde yapıldığı çalışmadan çalışmaya değişmektedir.
Cerrahi
sonrası
tıkınırcasına
yeme
davranışının
değerlendirilmesi ile ilgili önemli bir konu da DSM-IV
tıkınırcasına yeme bozukluğu tanısının “normal yenebilecek
miktardan daha fazla miktarda gıda alımı” tanımına dayalı
olmasıdır. Ancak cerrahiden hemen sonra başlayan tıkınırcasına
yemenin daha az kilo verme ve yeniden kilo alımıyla ilişkili
olduğu bulunmuştur. Dolayısıyla cerrahi sonrasında
tıkınırcasına yeme problemlerinin takibi önerilmektedir ve
bazen bu problem için gerek psikoterapi gerekse ilaçla tedavi
gerekebilmektedir.
Bariatrik
cerrahi
sonrası
patolojik
veya
normal
yeme
davranışının ayrımı tartışmalı bir konudur. Birçok hastada
ameliyat sonrası kusma ve regurjitasyon görülmekte olup,
hastalar bunu engellemek için mecburen küçük miktarlarda yemek
ve sık çiğnemek zorunda kalırlar. Bu durum bilinçli yapılan
bir yeme davranışı değişikliği değildir. Bariatrik cerrahi
hastaları kiloları sabit bir düzeye ulaştıktan sonra tekrar
kilo almaktan aşırı derecede korkarlar. Bunun sonucunda
kasıtlı olarak daha az yemeye başlarlar ve buna bağlı olarak
yatkın olan kişilerde tıkınırcasına yeme atakları ortaya
çıkabilir. Hatta anoreksiya nervoza ve bulimia nervoza gelişen
vaka bildirileri de bulunmaktadır.
Ameliyat sonrası ortaya çıkan yeme bozuklukları her ne kadar
DSM IV yeme bozuklukları kriterlerini tam olarak karşılamasa
da işlevsellikte bozulma ve belirgin düzeyde sıkıntıya yol
açmaktadır. Bu durumun başlı başına bir bozukluk olup olmadığı
tartışmalı ise de Segal ve arkadaşları cerrahiyle ilişkili
yeme bozuklukları başlığı altında “cerrahi sonrası yemeden
kaçınma bozukluğu” tanısını önermişlerdir. Buna göre bu
bozukluk, anksiyete ile beraber laksatif kullanımı, diyet
kısıtlaması, hızlı kilo verme ve beden imajı tatminsizliği
gibi kriterlerden oluşan bozulmuş yeme biçimi şeklinde
tanımlanmıştır. Bu bozukluğun yeme bozuklarından ayrı bir
antite olup olmadığı ile ilgili yeterli araştırma mevcut
olmamasına rağmen bazı hastalarda cerrahiyle ilişkili bilindik
yeme bozukluklarının gelişebileceğini göz önünde bulundurmak
önemlidir. Bu tip hastaların klinik idaresi için ruh sağlığı
uzmanına yönlendirilmesi gerekmektedir.
Yrd. Doç. Dr. Güzin Elbüken Sevinçer
Neuropsychiatric Research Institute, Fargo, North Dakota, ABD
* Bu makale Güzin Sevinçer ve ark. tarafından Psikiyatride
Güncel Yaklaşımlar-Current Approaches in Psychiatry 2014;
6(1):32-44 dergisinde
yapılmıştır.
yayımlanmış
ve
buradan
alıntı
Download