bir müddet sonra, insanların ne kadar kötü ve acımasız olduğu

advertisement
şiddet ve hekimlik
kılanlar, akıl-beden sağlığını kaybedenler; bir müddet
sonra, insanların ne kadar kötü ve acımasız olduğunu, kötülüğün her yerde olduğunu görüyorsunuz. Bu
durumun yaşamınıza etkisi nedir? Basit bir cevap
vereyim. Birgün sorular ve uyarılarım sonrası kızım
“baba, keşke adli tıpçı olmasaydın” demişti.
Empati: kişinin kendisini, karşısındakinin yerine koyup, olaylara onun bakış açısından bakması ve hissetmesi çabası. Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir,
Medimagazin24 Mart 2008 deki yazısında; hekimlerin
hastalarıyla görüşmede dikkat edecekleri noktaların
şöyle sıralanabileceğini belirtmiş:
1) Empati göstermek: Empati Burada acımak değil
duygu paylaşımı söz konusudur.
2) Hastanın kendisiyle ilgili verdiği bilgileri anlama ve
bunları kabullenme.
3) Olayın psikolojik durumunu düzeltmeye çalışarak
moral yükseltme.
4) Hekim-hasta işbirliğine hastanın katılımını sağlama.
Bütün bunların ana öğesinde ise vicdanlı olmanın var
olduğu vurgulanmış. Adli tıpta ise, empati çok önerilen bir durum değildir. Bunun başında, kararınızda-raporunuzda duygularınızın etkisinin olmaması isteği
gelir. Bunun kadar önemli olan ise; olgu ile aranızda
oluşturacağınız bariyerin sizi travmadan koruması isteği yatar. Ancak, bu bariyer sanıldığı kadar güçlü değildir. Paramparça edilmiş cesetler, işkence görenler,
tecavüz edilenler, acı çekerek ölenler, yaşamak için
uğraşıp çaresizce ölenler, yakınların çığlıkları; kendinizi çekebilir, bunların dışında tutabilir misiniz ya da
ne kadar tutabilirsiniz. Belki de, sadece kendinizi dışarıda tuttuğunuzu etkilenmediğinizi sanırsınız.
Bir baba: yaşlı, beli hafifçe bükülmüş, başında kasketi. Terör kapsamında değerlendirilen, çatışmada
ölen oğlunun cenazesini almaya gelmiş. Karışıklık
olmasın, cenaze teslim edilirken yüzünü gösterin deniyor. Bakıyor, 15 yıldır görmediği oğluna, gözünden
iki damla yaş. Orada sadece oğlu var. Ne yaptığı,
haklı-haksız, doğru-yanlış yok. Sadece 15 yıldır görmediği oğlu var. Bu nedenle, "Dağda ölen teröriste
ağlayamıyorsanız insan değilsiniz" diyen Diyarbakır
Emniyet Müdürü Recep Güven'i herhalde en iyi bizler
anlayabiliriz.
2005 yılında TCK’da tanımlanan cinsel istismar-şiddet olgularında, cezanın belirlenmesinde çok önemli olan, ancak pek çok hukuki ve tıbbi nedenle yasa
maddesinden çıkarılması gereken “beden ve ruh
sağlığının bozulması” kavramı, tüm olumsuzluklarına
rağmen, çocukların Çocuk Psikiyatristleri tarafından
görülmesine olanak sağlaması açısından önemlidir.
Bu madde ile birlikte Çukurova Üniversitesi Çocuk
Psikiyatri kliniğinde oluşturulan heyette adli tıp uzmanı olarak verilen görev sonrası bu çocuklarla daha
yoğun karşılaşmaya başladım. Önceleri de bu çocuk-
ları görüyordum. Ancak, fark ettim ki; önceleri biz bu
çocuklarla öykü alma aşamasında neredeyse görüşmüyor sayılabilecek kadar çok kısa görüşüyormuşuz,
belki de kendimizi koruma refleksi nedeniyle. Şimdi,
yapılan görüşmede; acılarını, korkularını, çaresizliğini, duygularını, insanların kötülüklerini, güven ve gelecek kayıplarını, travmalarını, tekrar tekrar çocukla
birlikte yaşıyoruz.
Kişinin çaresizlik ve korkunun en uç noktaları ile karşılaşması, olarak tanımlanan travmaya maruz kalanda pek çok ruhsal tablo ortaya çıkmaktadır. Akut
stres bozukluğu,Travma sonrası stres bozukluğu,
Alkol-madde kötüye kullanımı, zedelenmiş cinsellik,
Damgalanma, Kendini yaralama-zarar verme, yeniden mağduriyet “Savaşa katılanların paralı asker,
ensest mağdurlarının fahişe olmaları”, Disosiyatif
bozukluklar “Yeni travmalara karşı kendilerini koruyamadıkları”, Somatizasyon, Depresyon, İntiharlar.
Yılda birkaç genç kız-çocuk, uğradığı istismarı dile
getiremediğinden ya da hamile kaldığından intihar
ederek otopsiye getirilmektedir.
Bir çocukla yapılan görüşmede, ne oldu sorusuna
verdiği yanıtta “hayatımı s..tiler” dediği gibi bu olgular, her görüşmede hayatımızı ve beynimizi s..iyorlar.
Tecavüz ettiği çocuğun görüntülerini kayda alan bir
olgunun dava dosyasına konan fotoğraflarını gören
uzman arkadaşımız, bunlar cinsel hayatımızı da bitirecekler, demişti.
Evet, bu çocuklar bizi sarsıyor. Ancak, adli ve tıbbi
değerlendirme süreçlerinde bu çocuklar tekrar tekrar
travmatize ediliyorlar. Aşağılayıcı-suçlayıcı yaklaşım
mağdurların başvurusunu engellemekte, başvuranları travmatize etmekte, tekrarlanan muayene ve sorgulamalar mağduru bir kez daha mağdur etmektedir.
Bu olguları muayene eden profesyonellerin azı, çocuğa doğru yaklaşım, bulguları arama ve yorumlamada
yeterli eğitime sahiptir.
Olgularla karşılaşmanın yarattığı travmanın dışında
kendi yarattığımız travmalar söz konusudur. Adli Tıp
Uzmanları, “Mağdur kadar sanık/şüphelinin de haklarının korunması çabası olarak da tanımlanabilecek”
çifte sorumluluk duygusuyla hareket etmek zorundadırlar. Bu nedenle, spesifik bulgu bulma ve tanı koyma
güçlüğü yaşanan adli tıp uygulamalarında, obsesyon
düzeyinde defalarca kontrol, tekrar tekrar değerlendirme, arkadaşlara-hocalara danışma sonrası rapor
düzenleriz. Victor Hugo’nun “Vicdan, insanların içindeki tanrıdır.” Belirttiği içimizdeki tanrı bizleri perişan
ediyor. Buna rağmen, adli tıpla ilgili olumlu bir şeyler
duymak ya da bulmak mümkün olmuyor. İnternete girildiğinde; adli tıp ve skandal-hata-utanç-tecavüzcüyü
kurtarmak yazdığınızda binlerce başlık bulabiliyorsunuz. Bunlar karşısında derdinizi anlatmak ya da kendinizi savunma şansını bulamıyorsunuz. Benim bizzat yaşadığım bir olgu: Adana’da 28 kişinin tecavüz
ettiği belirtilen bir erkek çocuk. Anne ve kendisinden
5
artı 50
Download