TÝREBOLU lümandan baþka altmýþ iki hâne ve beþ bîve (dul) hýristiyan nüfus mevcuttur. Bu durum kalenin barýþ yoluyla Osmanlýlar’a geçtiðine ve içindeki hýristiyan halkýn yerlerinde kalmasýna izin verildiðine iþaret eder. 1515’te þehirde 271 hâne, on dört bîve, altý bekâr hýristiyan yanýnda sekiz hâne ve on üç nefer kale görevlisi müslüman yaþýyordu ve toplam nüfus 1500 dolayýna ulaþýyordu. Tirebolu zamanla Türk ve Rum nüfusunun dengeli þekilde büyüdüðü bir kale ve liman þehri özelliði kazandý. Burada gemi yapým tezgâhlarý bulunuyor, halkýn çoðunluðu taþýmacýlýk ve balýkçýlýkla geçiniyordu. Harþit vadisinden inen yolun limaný olmasý dolayýsýyla hareketli bir ticarî hayat hâkimdi. Gümüþhane ve iç kesimlerden çýkarýlan madenler buradan sevkedilirdi. 21 Mayýs 1701’de Tirebolu’ya gelen Fransýz seyyahý Tournefort kaleyi ve limandaki yelkenlileri tasvir eder. Nehir boyunca bakýr madenleri iþletildiðini, hâlâ maden artýklarýna rastlandýðýný, bu kýyýlarda doðanýn güzelliðini koruduðunu, çünkü doðayý bozacak sayýda insan yaþamamýþ olduðunu belirtir. 1836’da Hamilton, Helenistik çaða ait herhangi bir kalýntý görülmediðini, 400 Türk ve 100 Rum evi, bir hamam, dört cami ve bir Rum kilisesinin bulunduðunu yazar. 1847’de Xavier Hommaire de Hell 150’si Rumlar’a ait 600 hânelik bir yerleþim yeri olduðundan, Kelalioðullarý’nýn zenginliðinin ve azametinin bir simgesi halinde ince ahþap süsleme ve iþçiliðiyle dikkati çeken, birlikte seyahat ettikleri ressam Laurens’in çizimini yaptýðý konaðýndan söz eder. 1833’te kasabada elli dokuz dükkân, bir mezbaha, bir mumhane, yirmi iki tuz ve fýndýk mahzeni, yedi deðirmen, bir han ve hamam mevcuttu. Kýyýdaki handa terzi, attar, bezci, abacý ve ipekçi esnafý bulunuyordu. 1844’te Tirebolu’da Çarþý, Hamam ve Yeniköy adlý üç mahalle vardý. 1869’da Türk erkek nüfusu 13.533, Rum erkek nüfusu 2371 kadardý. Cuinet’e göre 1890’da 5600’ü Türk, 2000’i Rum, 400’ü Ermeni olmak üzere þehirde 8000 kiþi yaþýyordu. 1902-1903’te Tirebolu Limaný hareketlendi; buraya 104 vapur, altmýþ dört yelkenli uðradý. Yine limana baðlý yirmi üç büyük, 103 küçük gemi vardý. 1903’te Hamam ve Çarþý mahallelerinde iki medrese öðrenime devam ediyordu. 1904’te kamu idare binalarý yanýnda dokuz cami ve mescid, bir rüþdiye, iki ibtidâî, iki hýristiyan mektebi ve üç kilise mevcuttu. Cumhuriyet döneminde 1927 sayýmýnda kasabada 3375 kiþi tesbit edildi. Rum nüfusun mübadeleye tâbi tutulmasýndan dolayý nüfusta azalma olmuþ200 tu. Fakat sonraki yýllarda nüfus giderek arttý. 1960’ta 5000’e yaklaþtý (4705 nüfus), 1990’da 13.144, 2000’de 16.112 nüfusa ulaþtý. XXI. yüzyýlýn baþlarýndaki nüfusu 2007 verilerine göre 13.672, 2010 verilerine göre 14.303’tür. Osmanlý döneminde XV ve XVI. yüzyýllarda “Zeâmet-i Kürtün” içinde yer alan Tirebolu, Trabzon sancaðýna baðlý bir kaza halinde teþkilâtlanmýþtýr. Burasý doðuda Görele, güneydoðuda Torul’un Kürtün ilçesi, batýda Giresun’un Keþap bucaðý, güneyde Alucra kazasýyla ve kuzeyde Karadeniz’le çevrili idi. Tirebolu bu ârýzalý coðrafyada bölgenin önemli bir limaný durumunda olup derin vadilerle iç kesimlere baðlanýyordu. XIX. yüzyýla kadar bu kesimde kasaba statüsünde bir baþka yerleþim yeri bulunmuyordu. Trabzon’un kazasý olarak bu idarî yapýsýný uzun süre devam ettiren Tirebolu, ekonomik þartlar gereði Gümüþhane’nin denizle irtibatýnýn saðlanmasý için zaman zaman idarî yönden Gümüþhane sancaðýna baðlandý (1839, 1856-1861). 4 Aralýk 1920 tarihli kanunla teþkil edilen Giresun müstakil sancaðýnýn Görele ile birlikte kazasý oldu. Tirebolu, 1959’da iþletmeye açýlan çay fabrikasý ve 1968’de ulaþýma açýlan sahil yolunun da etkisiyle doðuya doðru Körliman semti istikametinde geniþledi. 1994’te Tirebolu Meslek Yüksek Okulu açýldý ve yerleþme Harþit çayý deltasýnýn doðusuna geçti. Ekonomisi çevre ziraatýna dayalý olan Tirebolu’da biri Fiskobirlik’e ait olmak üzere dört fýndýk fabrikasý, biri Çaykur’a ait beþ çay fabrikasý ve diðer küçük iþletmeler bulunmaktadýr. BÝBLÝYOGRAFYA : BA, MAD, nr. 828, s. 592; nr. 10115, s. 220; nr. 18940, s. 2; BA, TD, nr. 609, 613; Ksenofon, Anabasis (trc. Tanju Gökçöl), Ýstanbul 1974, s. 158-163; Strabon, Coðrafya, XII/1-3 (trc. Adnan Pekman), Ýstanbul 1987, s. 22; Pliny, Natural History (trc. H. Rackham), London 1951, II, 345; Clavijo, Timur Devrinde Semarkand’a Seyahat (trc. Ömer Rýza Doðrul), Ýstanbul 1975, s. 60; Kâtib Çelebi, Cihannümâ, s. 429; Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Daðlý), II, 47; J. P. de Tournefort, Tournefort Seyahatnamesi (trc. Ali Berktay), Ýstanbul 2005, II, 118-119; W. J. Hamilton, Researches in Asia Minor Pontus and Armenia, London 1842, I, 255-258; X. Hommaire de Hell, Voyage en Turquie et en Perse, Paris 1854, II, 374-375; Þâkir Þevket, Trabzon Tarihi, Ýstanbul 1294, s. 84-85; Salnâme-i Vilâyet-i Trabzon, Trabzon 1296, s. 122-131, 142-143, 152-158; a.e. (1305), s. 122; a.e. (1321), s. 606; a.e. (1322), s. 122, 424-425; Cuinet, I, 53-56; A. A. Baschmakoff, La synethèse des périples pontiques, Paris 1948, s. 97; P. M. Býjýþkyan, Karadeniz Kýyýlarý Tarih ve Coðrafyasý: 1817-1819 (trc. H. D. Andreasyan), Ýstanbul 1969, s. 37-38; A. Bryer – D. Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of the Pontos, Washington 1985, s. 138; Faruk Sümer, Tirebolu Tarihi, Ýstanbul 1992, tür.yer.; a.mlf., Çepniler, Ýstanbul 1992, tür.yer.; Mustafa Aydýn, “XIX. Yüzyýlýn Ýlk Yarýsýnda Bazý Seyyahlarýn Tirebolu Ýzlenimleri”, Giresun Kültür Sempozyumu (30-31 Mayýs 1998) Bildirileri, Ýstanbul 1998, s. 31-38; M. Hanefi Bostan, XV-XVI. Asýrlarda Trabzon Sancaðýnda Sosyal ve Ýktisadî Hayat, Ankara 2002, s. 442-443; Tirebolu: Bir Sahil Kasabasýnýn Sosyal ve Ekonomik Tarihi: 17881858 (haz. Ayhan Yüksel), Ýstanbul 2003, s. 16; Sicill-i Ahvâl Defterlerine Göre Osmanlý Döneminde Tirebolulu Memurlar: 1879-1909 (haz. Ayhan Yüksel), Ýstanbul 2004, tür.yer.; M. Münir Aktepe, “Tuzcu-oðullarý Ýsyâný”, TD, III/5 (1953), s. 27-28; M. Tayyib Gökbilgin, “XVI. Yüzyýl Baþlarýnda Trabzon Livâsý ve Doðu Karadeniz Bölgesi”, TTK Belleten, XXVI/102 (1962), s. 334; Feridun M. Emecen, “Doðu Karadeniz’de Âyanlýk: Tirebolulu Kethüdâzâde Mehmed Emin Aða”, a.e., LXV/242 (2001), s. 193-215; Ýbrahim Tellioðlu, “Panaretos Kroniðinin Türklerle Ýlgili Bölümleri”, TDA, sy. 143 (2003), s. 68; Besim Darkot, “Tirebolu”, ÝA, XII/1, s. 381-382; St. Yérasimos, “Tirebolu”, EI 2 (Ýng.), X, 579. ÿAyhan Yüksel – — TÝRMÝZ ( ) ˜ Özbekistan’da tarihî bir þehir. ™ Özbekistan’ýn güneyinde Amuderya (Ceyhun) nehrinin sað yakasýnda Afganistan sýnýrýna çok yakýn bir noktada bulunmaktadýr. Milâttan önce I. binyýlýn ikinci yarýsýnda eski Greko-Baktria ülkesinin kuzey kýsmýnda Amuderya nehri yakasýnda küçük bir kale olan Tirmiz’in Büyük Ýskender tarafýndan kurulduðu ileri sürülür. Þehrin adý eski Baktria dilinde “su kenarýndaki kale, liman” anlamýnda Taramastha olup zamanla Demetrias, Taramata / Tarameta, Tarmid / Tarmiç denilmiþ, IV. (X.) yüzyýldan itibaren Tirmiz (Termiz, Türmiz) adý daha yaygýn biçimde kullanýlmýþtýr. Özellikle Ortaçað’larda Hindistan’a giden eski kervan yolu Tirmiz’den geçmekteydi. Burasý ayný zamanda nehri takip ederek Hârizm ülkesinden Aral gölüne doðru geçen ticaret gemileri ve balýkçý kayýklarýnýn limaný olmuþtur. IV. (X.) yüzyýla ait coðrafya kitaplarýnda Tirmiz, Ceyhun nehri kenarýnda etrafý surlarla çevrilmiþ, yönetim binasý, pazarý, camisi, çoðu tuðla döþeli cadde ve sokaklarýyla güzel ve mâmur bir þehir diye kaydedilir; burada üretilen sabunun kalitesi de vurgulanýr (Ýbn Havkal, s. 476; ¥udûdü’l-£âlem, s. 114). Milâttan önce I. ve milâttan sonra I. yüzyýllarda Tirmiz Kuþan Devleti, IV-VI. yüzyýllarda önce Hiyânîler ve Kidârîler, ardýndan Eftalitler (Akhunlar) ve mahallî Türk idarecilerinin hâkimiyetine girdi. Þehir 70 hektarlýk bir TÝRMÝZ alaný kaplayan kare þeklindeki kaleden ibaretti. Tirmiz “Tirmizþah” unvanlý mahallî idareciler tarafýndan yönetilirdi. Tirmiz halký bir süre Budizm’i benimsedi, bu süreçte þehir içinde ve etrafýnda Budist mâbedleri inþa edildi. 56 (676) yýlýnda Emevîler’in Horasan valisi Saîd b. Osman b. Affân tarafýndan fethedilen Tirmiz’de 70 (689-90) yýlýnda Mûsâ b. Abdullah b. Hâzim es-Sülemî adlý bir kiþi hâkimiyeti ele geçirdi. On beþ yýl sonra Horasan Valisi Mufaddal b. Mühelleb b. Ebû Sufre’nin görevlendirdiði Osman b. Mes‘ûd Tirmiz’e geldi. Kayýklarla köprü kurarak Ceyhun nehri ortasýnda yer alan Cezîretü Osman (Orta Aral) adasýna ulaþtý ve Mûsâ b. Abdullah’ý katletti. Böylece Tirmiz tekrar Emevî hâkimiyetine girdi (85/ 704). Ardýndan Tirmiz’in tarihi önemli ölçüde Horasan ve Mâverâünnehir’deki siyasî geliþmelerle þekillendi. Bir süre Sâmânîler’in hâkim olduðu Tirmiz Karahanlýlar, Gazneliler, Selçuklular, Karahýtaylar, Gurlular ve Hârizmþahlar gibi bölgede hüküm süren devletlerin idaresinde kaldý. 1220’de Cengiz Han kumandasýndaki Moðol ordularý tarafýndan tahrip edildi. Halkýnýn Moðol istilâsý karþýsýnda gösterdiði kahramanca direniþten dolayý Tirmiz “Medînetü’r-ricâl” adýyla anýldý. 810 (1407) yýlýnda Timur’un torunu Halil Sultan, Þâhruh’la mücadele sürecinde Tirmiz’i tahkim ettirdi. XVI. yüzyýlda Tirmiz, Özbek hanlarýnýn (Þeybânîler) eline geçti. 1646’da Bâbürlüler tarafýndan iþgal Çar Kurgan Minaresi – Tirmiz / Özbekistan Sultân-ý Sâdât Külliyesi – Tirmiz / Özbekistan edildi. 1758’de Mangýtlar’dan Atalýk Muhammed Rahîm Han þehri yeniden inþa ettiyse de daha sonra þehir ve çevresi iç savaþlar yüzünden büyük tahribata uðradý. XIX. yüzyýlýn sonlarýnda Pattahisar ve Sâlihâbâd köyleri dýþýnda her taraf harabe halindeydi. 1863’ten itibaren Türkistan ülkesi Çarlýk Rusyasý tarafýndan iþgal edilince Rus askerleri 1894 yýlýnda eski Tirmiz harabelerinden 8 km. uzaklýkta bir sýnýr kalesi (Toprakkorgan) kurdular. Þimdiki Tirmiz, Toprakkorgan çevresinde geliþti. 1916’da Buhara-Tirmiz demiryolunun yapýlmasýyla þehir geliþti ve nüfusu arttý. Tirmiz’de ham maddesini tarýmdan alan tekstil, ayrýca inþaat alanýnda hizmet veren çeþitli sanayi kuruluþlarý mevcuttur. Orta Asya’daki baðýmsýz devletleri Doðu Avrupa þehirlerine baðlayan demiryolu ile (Moskova-Duþanbe, Aþkabâd-Duþanbe) cumhuriyetin ana karayolu (Büyük Özbekistan yolu) Tirmiz’den geçmektedir. Amuderya üzerinde Özbekistan’ý Afganistan’a baðlayan Tirmiz-Hayratan demiryolu köprüsü kuruldu. Özbekistan’dan Afganistan’a ve çevre ülkelere yapýlan taþýmacýlýk hizmetleri Tirmiz üzerinden gerçekleþtirilmektedir. Tirmiz’deki Amuderya Limaný Özbekistan’ýn yegâne nehir limanýdýr. Ülkenin Japonya, Çin, Hindistan, Türkiye, Hollanda ve diðer ülkelerle olan ticarî faaliyetlerinde Tirmiz önemli rol oynamaktadýr. gibi Ortaçað’ýn nâdir mimari âbideleri zikredilebilir. Meþhur hadis âlimlerinden Ebû Îsâ et-Tirmizî, tasavvuf âlimi Hakîm etTirmizî, Mevlânâ’nýn þeyhi Seyyid Burhâneddin, Tirmiz’e mensup önemli þahsiyetler arasýndadýr. Günümüzde Özbekistan’ýn Surhanderya idarî biriminin (oblast) merkezi olan Tirmiz (Termez) þehrinin nüfusu 1979’da 56.779, 1989’da 83.000 olup 2010’da 140.000 civarýndaydý. BÝBLÝYOGRAFYA : Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 598, 604, 606, 610; Ýbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 37, 39, 173; Taberî, TârîÅ (Ebü’l-Fazl), V, 306; VI, 398, 400, 410, 425, 437; VII, 105-106, 225, 386, 466; ¥udûdü’l-£âlem (Minorsky), s. 114; Ýbn Havkal, Tirmiz’de Hakîm et-Tirmizî’nin türbesi ve Kýrkkýz Kalesi’nin kalýntýlarý Þehirde Tirmiz Devlet Üniversitesi yanýnda birçok öðretim kurumu, kütüphane, müze, tiyatro ve diðer eðitim kurumlarý mevcuttur. Tirmiz’deki önemli tarihî yapýlar arasýnda Hakîm et-Tirmizî Külliyesi (cami, medrese ve türbe), Tirmizþahlar Sarayý (XI-XII. yüzyýllar), Kýrkkýz Kalesi ve Türbesi, Çar Kurgan Minaresi, Sâmânîler zamanýnda Tirmiz’de yerleþen Seyyidler’in soyundan gelen Sultân-ý Sâdât’ýn külliyesi 201 TÝRMÝZ Øûretü’l-ar², s. 476-477; Yâkut, Mu£cemü’l-büldân (Cündî), II, 31-32; Ýbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XII, 206, 231; ayrýca bk. Ýndeks; Cüveynî, Târîh-i Cihângüþâ (Öztürk), II, 13, 49, 78, 88, 159, 163; Ýbn Battûta, er-Ri¼le (nþr. Abdülhâdî et-Tâzî), Rabat 1417/1997, III, 38, 40; G. le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, Cambridge 1905, s. 440-441; Ýbrahim Kafesoðlu, Harezmþahlar Devleti Tarihi, Ankara 1956, bk. Ýndeks; C. E. Bosworth, The Ghaznavids: Their Empire in Afghanistan and Eastern Iran: 994-1040, Beyrut 1973, s. 54, 121, 166, 238-239, 246; Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriþ, Ýstanbul 1981, s. 19, 38, 63, 315; W. Barthold, Moðol Ýstilâsýna Kadar Türkistan (haz. Hakký Dursun Yýldýz), Ýstanbul 1981, bk. Ýndeks; a.mlf., “Tirmidh”, EI 2 (Ýng.), X, 542-544; Ýsmail Aka, Timur ve Devleti, Ankara 1991, s. 54, 67, 78; A. R. Muhammed Canov, Özbekistan Tarihi (V. Asýrdan XVI. Asýr Baþlarýna Kadar), Taþkent 1994; H. A. R. Gibb, Orta Asya’da Arap Fetihleri (trc. Hasan Kurt), Ankara 2005, s. 34-35, 39, 41, 43, 48, 90, 111; Aydýn Usta, Þamanizmden Müslümanlýða Türklerin Ýslamlaþma Serüveni (Sâmâniler Devleti 874-1005), Ýstanbul 2007, bk. Ýndeks; E. Esin, “Tirmiz”, ÝA, XII/1, s. 382-386. ÿAbdullah Muhammedcanov – — TÝRMÝZÎ ( ) א Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre (Yezîd) et-Tirmizî (ö. 279/892) ˜ Kütüb-i Sitte’den el-Câmi£u’½-½ahîh’in müellifi, muhaddis. ™ Muhtemelen 209 (824) yýlýnda bugün Özbekistan sýnýrlarý içinde bulunan Tirmiz’de (veya Tirmiz'e baðlý Buð köyünde) doðdu. Kendisinin belirttiðine göre Merv’den gelip Tirmiz’e yerleþen bir aileye mensuptur. Benî Kays Aylân kabilelerinden Benî Süleym’e nisbetle Sülemî nisbesiyle de anýlýr. Tirmizî 235 (849) yýlý civarýnda hadis tahsiline baþladý. Önce Tirmiz’de, daha sonra Horasan, Irak ve Hicaz baþta olmak üzere diðer bazý bölgelerdeki âlimlerden hadis öðrendi. Kütüb-i Sitte imamlarýnýn her birinin hocasý olan Ýbnü’l-Müsennâ, Bündâr diye tanýnan Muhammed b. Beþþâr, Ziyâd b. Yahyâ el-Hassânî, Abbas b. Abdülazîm el-Anberî, Eþec el-Kindî, Fellâs, Ya‘kub b. Ýbrâhim ed-Devraký, Muhammed b. Ma‘mer el-Kaysî el-Behrânî ve Nasr b. Ali elCehdamî’den faydalandý. Diðer hocalarý arasýnda Ýshak b. Râhûye, Kuteybe b. Saîd, Hennâd b. Serî, Ali b. Hucr, Ahmed b. Menî‘, Ýmam Buhârî, Ýmam Müslim ve Ebû Dâvûd gibi muhaddisler vardýr. Tirmizî’nin Baðdat’a gitmediði, dolayýsýyla Ahmed b. Hanbel’den istifade etmediði 202 anlaþýlmaktadýr (el-Câmi£u’½-½a¼î¼, nþr. Ahmed M. Þâkir, neþredenin giriþi, I, 83). Ýlim tahsili için muhtemelen Mýsýr ve Suriye’ye de gitmemiþtir. Tirmizî, uzun süre Buhârî’nin talebesi oldu, ondan pek çok hadis rivayet etti ve fýkhü’l-hadîsi öðrendi (Zehebî, Te×kiretü’l-¼uffâ¾, II, 634). Kendi ifadesine göre hadislerdeki illetler, râviler ve isnadlar konusunda Irak ve Horasan bölgelerinde Buhârî’den daha üstün bir âlim bulunmadýðý için hocasýndan bu konularda da büyük ölçüde yararlandý (el-£Ýlel, V, 738). Ayrýca Buhârî’nin et-TârîÅu’l-kebîr’i Tirmizî’nin ilel konusunda en çok faydalandýðý kitaplardan biridir. Buhârî de Tirmizî’nin ilmini ve zekâsýný takdir etmiþ, el-Câmi£u’½-½a¼î¼ dýþýnda ondan bir (veya iki) hadis rivayet etmiþ, Tirmizî’nin naklettiðine göre kendisine, “Aslýnda benim senden faydalandýklarým senin benden faydalandýklarýndan daha çoktur” demiþtir (Ýbn Hacer, IX, 389). Tirmizî'nin Buhârî'den çok faydalanmasýna ve kendisinden pek çok hadis öðrenmesine raðmen el-Câmi£u’½-½a¼î¼’inde ondan hiç hadis almamasý, Ýmam Müslim ile (“Savm”, 4) Ebû Dâvûd’dan (“Vitir”, 11) birer hadis rivayet etmesi bu üçünün genellikle ayný hocalardan hadis nakletmesiyle açýklanmaktadýr. Ýmam Müslim de Buhârî gibi ondan sadece bir hadis almýþtýr. Tirmizî, ilel konusunda Buhârî’den sonra en çok Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî ile Ebû Zür‘a er-Râzî’nin görüþlerinden yararlandý. Ýbn Halfûn el-Endelüsî, ÞüyûÅu Ebî £Îsâ et-Tirmi×î adlý eserinde onun hocalarýný tesbit etmiþtir (Ziriklî, VI, 36). Tirmizî’nin sika bir muhaddis olduðu hususunda âlimlerin icmâ etmesi onun hadis rivayetinde eriþtiði güveni, en önde gelen âlimler için kullanýlan “imam” lakabýyla anýlmasý da hadis ilmindeki üstün yerini göstermektedir. Tirmizî el-Câmi£u’½½a¼î¼’i tamamladýktan sonra onu Horasan, Irak ve Hicaz bölgelerindeki âlimlere gösterdi, onlarýn takdir ve tasviplerini aldý (Ýbn Hacer, IX, 389). Doðu Ýslâm dünyasýndaki þöhretine raðmen Ýbn Hazm’ýn Tirmizî hakkýnda “meçhul” terimini kullanmasý onun el-Câmi£u’½-½a¼î¼’i ile el-£Ýlel’ini görmediðini ortaya koymakta, bu eserlerin V. (XI.) yüzyýlýn ilk yarýsýnda Endülüs’te yeterince tanýnmadýðýný göstermektedir. Bununla birlikte Ýbn Hazm’ýn diðer bazý önemli þahsiyetler için meçhul ifadesini kullanmasýna bakarak onun bu konuda kasýtlý davrandýðý da ima edilmektedir (a.g.e., IX, 388). Tirmizî’nin pek çok talebesi arasýnda Ebü’l-Abbas Muhammed b. Ahmed b. Mahbûb el-Mahbûbî, Ebû Saîd Heysem b. Küleyb eþ-Þâþî (Þâþî eþ-Þemâßilü’n-nebeviyye ’nin de râvisidir), Ebû Zer Muhammed b. Ýbrâhim b. Muhammed et-Tirmizî, Ebû Muhammed Hasan b. Ýbrâhim elKattân, Ebû Hâmid Ahmed b. Abdullah et-Tâcir, Ebü’l-Hasan el-Fezârî el-Câmi£u’½½a¼î¼’i rivayet etmekle ünlüdür. Diðer talebelerinden muhaddis Hammâd b. Þâkir en-Nesefî ile Mekhûl b. Fazl en-Nesefî de anýlabilir. Tirmizî 13 Receb 279’da (9 Ekim 892) Tirmiz’e baðlý Buð köyünde vefat etti; onun Tirmiz þehrinde öldüðü de ileri sürülmüþtür. Tirmizî, yaþadýðý devirde fýkýh mezhepleri yaygýnlaþtýðý için her bir mezhebin belli baþlý görüþlerini o mezhebin imamýnýn önde gelen talebelerinden öðrenme fýrsatý bulmuþ, diðer Kütüb-i Sitte imamlarý gibi o da hiçbir mezhebe intisap etmemiþtir (Mübârekfûrî, I, 352). el-Câmi£u’½½a¼î¼’e aldýðý fýkhî hadislerin ardýndan o hadisle ilgili naklettiði diðer görüþler ve kendisinin bu görüþler arasýnda yaptýðý tercihler fýkýh konusundaki derin bilgisini gösterdiði gibi kuvvetli hâfýzâsýný ve üstün zekâsýný da ortaya koymaktadýr. Nitekim Zehebî de Tirmizî’nin kuvvetli hâfýzasýna iþaret etmek üzere, onun Mekke’ye giderken, daha önce rivayetlerini iki cüz halinde yazdýðý bir þeyh ile görüþmesi sýrasýnda bu hadisleri ve baþkalarýný adý zikredilmeyen bir þeyhe ezberden okuduðuna dair bir rivayete yer vermiþtir (Te×kiretü’l¼uffâ¾, II, 635). Tirmizî’den bir asýr sonra vefat eden Hâkim el-Kebîr’in naklettiðine göre hocalarýndan biri Buhârî’nin vefatýnýn ardýndan Horasan bölgesinde Tirmizî gibi ilmi, güçlü hâfýzasý, zühd ve takvâsý ile tanýnan bir baþka âlimin kalmadýðýný, onun takvâsý sebebiyle gözlerini kaybedinceye kadar aðladýðýný söylemiþtir. Bu tür rivayetler ve daha baþka olaylar Tirmizî’nin doðuþtan âmâ olduðu iddiasýnýn aksini göstermektedir. Tirmizî’nin çok duygulu bir insan olduðu, kendisine söz getirebilecek her davranýþtan uzak durduðu, dünya malýna deðer vermediði ve bütün gayretiyle âhiretini imar etmeye çalýþtýðý bilinmektedir. Hadisçiliði. Tirmizî hadis ilminde önde gelen âlimlerden biridir. Ýbn Hibbân bir muhaddiste bulunmasý gereken öðrendiði hadisleri derleme, tasnif etme, ezberleme ve müzakere etme vasýflarýnýn Tirmizî’de bulunduðunu söylemiþtir. Zehebî de el-Câmi£u’½-½a¼î¼’in onun hadis ilminde imam ve güçlü bir hâfýza sahibi olduðunu, ayrýca fýkhý çok iyi bildiðini ortaya koyduðunu ifade etmiþtir. Tirmizî, hadislerin sýhhatini zedeleyici mahiyette, tesbit