وَ اَﻋِدﱡوا ﻟَﮭُمْ ﻣَﺎ اﺳْﺗَطَﻌْﺗُمْ ﻣِنْ ﻗُوﱠ ةٍ وَ ﻣِنْ رِﺑ

advertisement
ÇANAKKALE
ْ‫ﯾن ﻣِن‬
ِ ‫ُون ِﺑ ِﮫ َﻋ ُد ﱠو‬
َ ‫ﷲ َو َﻋ ُد ﱠو ُﻛ ْم َواَ َﺧ ِر‬
َ ‫َواَﻋِ ﱡدوا َﻟ ُﮭ ْم َﻣﺎ اﺳْ َﺗ َطﻌْ ُﺗ ْم ﻣِنْ ﻗُ ﱠو ٍة َوﻣِنْ ِرﺑَﺎطِ ْاﻟ َﺧﯾ ِْل ُﺗرْ ِھﺑ‬
‫ُون‬
ِ ‫ﯾل‬
َ ‫ﷲ ﯾ َُوفﱠ ِاﻟَ ْﯾ ُﻛ ْم َواَ ْﻧ ُﺗ ْم ﻻَ ُﺗ ْظﻠَﻣ‬
ِ ‫ُدوﻧ ِِﮭ ْم ﻻَ َﺗﻌْ َﻠﻣُو َﻧ ُﮭ ْم َﷲُ َﯾﻌْ ﻠَ ُﻣ ُﮭ ْم َو َﻣﺎ ُﺗ ْﻧ ِﻔﻘُوا ﻣِنْ َﺷﻰْ ٍء ﻓِﻰ َﺳ ِﺑ‬
“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla
Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat
Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız
karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez” 1
Bu ayetteki “kuvvet” kavramı savaşta düşmana üstünlük sağlamaya yarayan
her türlü silah, araç ve gereci içine alır. Top, tüfek, tank, cephane, uçak, gemi, yol,
asker, kışla, depo, yiyecek, içecek, bilgi, fen, kültür, sanat, medeniyet, ekonomi,
insan gücü gibi, maddi ve manevi her şey “kuvvet” kavramına dahildir.
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hâyasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Mehmet Akif ERSOY
Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır,
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa; Vatandır.
Mithat Cemal KUNTAY
1
Enfal, 60
1
Şu Boğaz Harbi nedir ? Var mı ki dünyada eşi ?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'yaKaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer,
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani tâûna da züldür bu rezil istîlâ...
Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: savrulur enkaz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak;
Boşanır sırtlara, vadîlere sağanak sağanak.
Bu göğüslerse Hüdâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun-u bedîim, onu çiğnetme!" dedi.
ÂSIM'ın nesli.. diyordum ya... Nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek,
Şühedâ gövdesi, baksan a, dağlar, taşlar
O, rükû olmasa dünyâda eğilmez başlar
Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor;
BİR HİLÂL uğruna, yâ Rab, ne GÜNEŞLER batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHÎDİ...
BEDR'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.
Ey şehid oğlu, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor PEYGAMBER.
Mehmet Akif ERSOY
2
Çanakkale
Çanakkale savaşlarını iyi anlayıp doğru tahlil edebilmek için, I.Dünya harbine
gitmemiz ve meydana gelen gelişmelerin tahlilini yapmamız gerekir. Öncelikle şu
bilinmelidir ki, 1789 Fransız ihtilali, beraberinde milliyetçilik akımı ile bağımsızlık ve
özgürlük cereyanını önce Avrupa, sonra da dünya gündemine getirmişti. Yüzyıllar
boyunca oluşan bu fikirler, çok uluslu yönetim sistemlerinin tamamını temelinden
sarsmış bir ölüm fermanı niteliğindeydi. Avrupa, dolayısıyla dünya 19. asra bu yeni
fikirlerin ortaya çıkardığı toz duman içinde girmişti. Üç asır boyunca dünya nizamında
söz sahibi olan Osmanlı gücü, durağanlaşmanın ardından 17. Yüzyılın sonuna doğru
sarsılmaya başlamıştı. Osmanlının bu hali, etrafındaki düşmanlarını cesaretlendirmiş
ve harekete geçmeye yöneltmişti. Dört bir yandan saldırıya geçen Avrupa’lı güçler,
bir yandan da Osmanlıdaki azınlıkları kışkırtarak ve silahlandırarak ayaklanmaya
teşvik ediyorlardı. Osmanlı ise sürekli kan kaybediyordu.
Avrupa’da
19.
yüzyılın
ikinci
yarısında
Batı’yı
temelinden
sarsacak
Çanakkale’yi de doğuracak olan siyasi bir gelişme ortaya çıkıyordu. Bu gelişme
1871’de İtalya ve Alman birliklerinin kurulmasıydı. Özellikle Almanya’nın kara
Avrupa’sında hâkimiyetini genişletmek istemesi, denizlerde ve sömürgelerde ise
İngiltere ile rekabete girmesi, I.Dünya Savaşına giden yolu açacaktır. İşte bu umumi
harbin ana çıkış sebebi İngiltere ile Almanya arasındaki bu silahlanma yarışıdır. Bu
silahlanma yarışı zamanla İngiltere ile Almanya etrafında bütünleşen siyasi bloklar
çıkaracaktır ki, İngiltere’nin başını çektiği Fransa ve Rusya’nın katıldığı bloğa İtilaf
devletleri bloğu; Almanya’nın başını çektiği İtalya ve Avusturya-Macaristan’ın katıldığı
bloğa da İttifak devletleri bloğu denilecektir. Avrupa’da oluşan bu blokların gösterisi
I.Dünya Savaşını başlatacaktır. Gerekli siyasi tecrübe ve basiretten yoksun
yöneticileri marifetiyle Osmanlı da kendini İttifak devletleri safında bu savaşta buldu.
Uzun yıllar boyunca savaşlarda yorgun ve yoksul düşmüş bir Osmanlı, bir anda bir
ateş çemberinin içine itilmişti. Hem de 7-8 cephede birden ki, işte bu cephelerden en
büyüğü Çanakkale cephesi idi.
1353’de Çanakkale boğazı yoluyla Rumeli’ye geçerek Avrupa’nın fethine
başlayan Osmanlı, şimdi aynı yoldan boğulmak istenmekteydi. Avrupa’nın, aradan
561 yıl geçtikten sonra bu hadisenin rövanşını almak istercesine, tekrar aynı
noktadan saldırıya geçmesi çok manidar olmalıdır.
Dünya savaşına İngiliz ve Fransızlarla aynı ittifak bloğu içinde giren Rusya’nın
savaşa devam edebilmesi için, İngiltere ve Fransa’nın silah ve cephane desteğine,
3
İngiliz ve Fransızlar ise, Rusya’nın hammadde ve tarım ürünlerine ihtiyaç
duymaktaydı. İngiliz ve Fransızlar bu karşılıklı yardımlaşmayı, Çanakkale ve İstanbul
boğazları yoluyla çok rahat bir şekilde yapacaklarını düşünüyorlardı. Eğer boğazlar
geçilebilirse İstanbul işgal edilecek, Kafkaslar tehlikesi savuşturulacak ve Osmanlı
toprakları ikiye bölünecekti. Böylece Osmanlı Devleti saf dışı edilecekti. Öte yandan
hangi tarafta yer alacağı hususunda kararsız kalan Balkan devletleri de, bu başarının
ardından İtilaf Devletleri yanına çekilecek ve Rusya da, Osmanlı cephesi sona
ereceğinden tüm askerini batı cephesinde yoğunlaştıracaktı. Ayrıca böyle bir
harekâtla, İngilizler için hayati öneme haiz olan Süveyş Kanalı ve Mısır üzerindeki
tehditler de ortadan kaldırılacaktı. Çünkü çöküş devrini yaşayan Osmanlının, bu dev
deniz gücüne karşı durmasını akıllarının ucundan bile geçirmemişlerdi.
Çanakkale savaşının görünür sebebi bu olmakla beraber, perde arkasında da
başka planlar yok değildi. Yüzyıllar boyu Avrupa’yı dolayısıyla dünya siyasetini elinde
tutan Osmanlı, önceden kaybettiği toprakları geriye alma mücadelesi verirken, daha
sonra ise elinde kalan mevcut topraklarını muhafaza etme siyaseti takip etmişti. Daha
XX. Yüzyıl başlarında Afrika ve Avrupa topraklarından neredeyse tamamen
uzaklaştırılmıştı. Osmanlının yüzyıllardır elinde tuttuğu topraklar işgal edilecek, bu
topraklardan sürülerek Anayurt Orta Asya’ya püskürtüleceklerdi.
Gerçi Çanakkale’yi 1915’de 253.000 şehit vererek savunmamız sayesinde
geçemeyenler, birkaç yıl sonra ellerini kollarını sallayarak İstanbul’a gelmişlerdir.
Elbette bu olay da meselenin bir başka boyutudur. Ama şunu unutmamak gerekir ki,
İngiliz ve Fransızların Çanakkale’ye saldırma planları, I.Dünya harbinin en büyük
projesidir. Ve daha ziyade İngiliz planının bir parçasıdır.
Ecdadımız Çanakkale’de ateş altında, kan deryasında boğulmak istenirken
onlar, birbirlerinin cesetlerine basarak düşman üzerine cesaretle yürüdüler. Hem
yurtlarını alçaklara çiğnetmemek, hem de gelecek nesillere bağımsız bir vatan
bırakmak için kanlarını akıttılar ve şehit oldular. Sir Konpet der ki, “Çanakkale’de her
şeyimiz kusursuzdur. Fakat başarılı olamadık. Zira Türkler, yuvalarına girmiş
aslanların hiddet, cesaret ve kahramanlığı ile savaşıyorlardı. Böyle bir millet
görmedim”.
Çanakkale’de,
şehit
kanlarıyla
yoğrulan
kutsal
topraklar
alçaklara
çiğnetilmemiş, imanlı ellerde heybetle duran sancak ve mavi göklerin süsü şerefle
dalgalanan albayrak inmemiş, ezan-ı Muhammedi dinmemiştir.
4
Çanakkale, şiirlerimizde destanlaşan, zihinlerimizde ve gönüllerimizde silinmez
izler bırakan bir zaferdir. İman ve azmin maddi güç ve kuvveti yendi denildiği,
milletimizin cesaret, kahramanlık ve yiğitliğinin düşmanlar tarafından öğrenildiği
yerdir. Mehmetçiğin tarihimize ve milletimize üstün bir hizmeti olduğu gibi, kendilerini
yenilmez sananların da en büyük hezimetidir. Kendisine hasta adam denen bir
milletin uyanışı, dirilişi ve şahlanışı olduğu kadar, en kötü günde ve en zor şartlarda
bile zafer kazanmasıdır.
Çanakkale, insafsızca yurdumuza saldıran zalimlerin rezil, zelil; milletimizin ise
aziz olduğu bir savaştır. Yorgun ve bitkin bir milletin, paylaşılmış yurdunu istiklale
kavuşturan bir zaferdir. İmanın küfrü boğduğu, milletin bağrından isimsiz nice
kahramanların doğduğu, bizi esir etmek isteyenlere iyi bir ders verildiği bir zaferdir.
İnsanın kendisinde olmayanı başkasına vermesi nasıl mümkün değilse, bizim
de millet olarak milli bir şuur kazanmadığımız sürece, bu şuuru gelecek nesillere
aktarmamız mümkün olmayacaktır. Çünkü başka milletler sığ bir göl gibi olan kısa ve
kısır tarihlerini, kendi nesillerine tarih yerine destan diye okuturken ve geçmişlerine
ihtişam kazandırmaya çalışırken, biz bir derya misali olan zengin tarihimizle güçlü
kültür ve medeniyetimizi nesillerimize gereği gibi tanıtamamaktayız. Maalesef kendi
kendimize kötülük yapmaktayız.
1980’li yıllarda ülkemizde milli değerlerine sıkı sıkıya bağlı olan Japonların
Batı’ya meydan okuyan ilerleyişi karşısında Japon eğitim sistemine ilgi duyulur. Bu
sebeple inceleme ve araştırma yapmak üzere bir Japon Pedagog heyeti davet
edilerek, ülkemizin çok değişik yerlerinde inceleme ve araştırmalar yaparlar.
Görüşme ve temaslarda bulunurlar. Sonra bir rapor yayınlarlar. Japon heyetini teşkil
eden uzmanlar derler ki. “Sizin gençlerinizde milli şuur yok.” Bu karar Türk yetkililere
büyük bir şok yaşatır. Japon yetkililere: “Siz çocuklarınıza milli şuur nasıl
kazandırırsınız?” diye sorulunca, onlar: “Çocuklarımızı uçaklar kadar hızlı giden
trenlere bindirir ve çok katlı yollardan geçiririz. En üstün teknolojiyle ve robotlarla
çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Bu baş döndürücü teknoloji karşısında sarsılan
ve şok olan çocuklarımıza deriz ki: “Gördüğünüz bu hızlı trenleri ve üstün teknolojiyi
sizin atalarınız yaptı. Siz daha çok çalışırsanız, daha hızlı giden ulaşım araçları
yapar, daha üstün teknoloji meydana getirir, daha gelişmiş fabrikalar kurarsınız.”
Daha sonra bu çocukları Hiroşima ve Nagazaki’ye götürüp gezdiririz. II. Dünya
savaşında atom bombasıyla yerle bir edilen bu bölgeleri, gelecek nesillere ibret olsun
diye olduğu gibi koruruz. Buraları gezdirir, gösterir, onları bilgilendiririz. Atom
5
bombasıyla hiçbir canlının ve bitkinin yaşayamaz hale geldiği bu yerleri çocuklarımız
büyük bir dikkat ve hayretle seyrederler. Bu gördükleri şeyler onların taze
hafızalarında hiçbir zaman silinmeyecek derin izler bırakır. Sonra da deriz ki: “Siz
çalışmaz, vatanınızı korumaz, milletinizi sevmez, birlik ve beraberlik içinde
olmazsanız, düşmanlar ülkenizi böyle bombalar, yakar, yıkar ve yaşanmaz hale
getirirler. Ancak çalışır, güçlü olursanız, düşmanlar size saldırmaya cesaret
edemezler. Vatanınız yücelir, itibarınız yükselir. Artık buna göre kararınızı verin…”
işte bu şoklarla çocuklarımız iyi ve çalışkan birer Japon olmaya doğru ilk adımı atmış
olurlar. Bu şekilde milli bir şuur kazanırlar.
Tam bu sırada Türk yetkililerinden biri: “İyi de bizim Hiroşima ve Nagazaki’miz
yok ki” der. Bunun üzerine Japonlar derler ki: “Sizin binlerce Hiroşima ve Nagazaki
gibi değerleriniz var. Bizimkilerden çok daha önemli tarihi bölgeleriniz var. I.Dünya
savaşı içinde meydana gelen ve bir metre kareye altı bin merminin düştüğü
Çanakkale zaferinin kazanıldığı bu bölge; çocuklarınızın ve gençlerinizin şok olması
için yeter de artar bile…
Dünyanın en gelişmiş ve en güçlü ordularına karşı ve onların üstün
teknolojilerine rağmen sizler adeta imkânsızı başardınız ve bütün dünyayı hayretler
içinde bırakan bir zafer kazandınız. İmanın, azmin ve iradenin tekniği yendiğini
ispatladınız. İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi gençlerinizin milli şuur
kazanmalarına yeter. Bu sebeple gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale’ye götürüp
gezdirmelisiniz. Her Türk genci, burayı mutlaka gezip görmeli ve öğrenmelidir. Sonra
onlara demelisiniz ki: Sizler birlik ve beraberlik içinde çalışmaz, güçlü olmazsanız
düşmanlar yine Çanakkale’ye gelirler, ülkenizi işgal eder, hürriyetinizi elinizden alırlar.
Ama çalışır, birlik içinde olur, teknolojiyi yakalarsanız, ülkenizi kalkındırır, müreffeh bir
hale getirirsiniz….”Japonların verdikleri bu ibretli ve acı ders; bizim için çok
manidardır. Bu tablo bize, maalesef yen içinde kolumuzu kaybetmişiz de haberimiz
yokmuş dedirtmektedir ve düşündürücü manzaramızı sergilemektedir (Mustafa Turan,
Destanlaşan Çanakkale, Sarı Papatya Yayınları, Sakarya, 2004; Recep Şükrü Apuhan, Çanakkale
Geçilmez, Timaş Yayınları, İstanbul, 2006; Muzaffer Albayrak, Çanakkale Savaşı, Yeditepe Yayınları,
İstanbul, )
Bir milletin yeniden diriliş destanı Çanakkale. Bir olmanın diri olmanın timsali
Çanakkale. Sadece ülkemize değil bütün dünyaya verilmesi gereken insanlık dersi
Çanakkale.
6
Elbette Çanakkale geçilmez. Geçilmeyecek de. Çünkü Çanakkale bir vatanın
varoluş mücadelesi. Çanakkale Müslüman bir milletin değerlerine yapılan insafsız
saldırıya karşı onurunu ve vatanını korumak üzere yola çıkan savaşırken bile erdemli
olmanın ne anlama geldiğini silinmez harflerle yazan bir ordunun destanıdır. En güzel
zaferle düşman ordularını bozguna uğratırken iman dolu göğüslerini hayasız bir akına
siper ederken o güne kadar aldıkları ahlak eğitimini görgüsünü ve kültürünü bir
kenara bırakmayan gençlerin destanıdır.
Allah yolunda din, iman, millet, vatan, bayrak, hak, adalet uğrunda savaşırken
izzet ve şerefini korurken erdem ve faziletini ayakta tutan kahramanların destanıdır.
Komutanlar ve askerler dışında düzenli bir orduda eğitim almamış her biri kendi
memleketlerinde aldıkları ahlak terbiyesi gereği savaşa zulüm karıştırmamış savaşta
her yol mübah dememiş aldıkları en güzel vasıfları bunlar vicdan, insaf, merhamet,
saygı bu güzel değerleri savaş meydanına taşımışlardır. Kimi yaralı düşman subayını
sırtına alıp tedavi edilmesini sağlayan kimi kurşun yağmuru altında paltosuna sarıp
koluna girdiği yaralıyı türk saflarına getiren kırbalarındaki suyu paylaşan dini
bayramlarda ateşi kesen, çay ve ayran ikramıyla anzak askerlerinin kalbini fetheden
Mehmetçiklerimiz savaşta bile insanlığın ölmediğini dünyaya ilan etmişlerdir.
Çanakkalede alınacak derin bir ahlak dersi olduğu muhakkaktır. Bizler güzel
ahlakı Peygamberimiz (s.a.v)’den öğrendik. Çünkü bizim Peygamberimiz güzel ahlakı
tamamlamak üzere gönderilmiştir. Bollukta olduğu kadar darlıkta dosta olduğu kadar
düşmana da sadece iyi günde değil kötü günde de ahlaklı davranmak O (s.a.v)’nun
sünnetidir.
İman ve ibadetin dünyadaki gayesi ahlaklı birey ve ahlaklı toplum
oluşturmaktır. Ahlakın değerine inanmayanlar erdemli ve faziletli olamazlar. Allah ın
rızasını ve merhamete çağrısını dikkate almayanlar savaşa girmişse fazilet ummak
imkansız hale gelecektir. Savaş toprak kazanmaktan önce gönül kazanmayı
amaçlıyorsa kin, intikam ve ganimet için değil huzur ve barış ve adalet için
yapılıyorsa her türlü fitnenin ve ayrımcılığın fesadın dirilmesine değil ortadan
kalkmasına hizmet ediyorsa dayanışmanın, özgürlüğün v ahlakın ve hukukun tesis
edilmesini sağlıyorsa işte o zaman insanidir, o zaman adı Çanakkale’dir. Çünkü
vatanın doğusundan batısına kuzeyinden güneyine kadar cepheye koşan vatan
evladının hepsinin gayesi birdi. Onları birleştiren güç İslam diniydi, aynı Peygamber
(s.a.v) ümmeti olmalarıydı ve Müslüman kimlikleriydi. Analar Çanakkale savaşında
cepheye evladını dua ile uğurluyor askerin cebine ayeti kerimeler konuluyor toplar
7
namluya tekbirle dolduruluyor abdestsiz gezilmiyordu. Bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor,
bilmeyenler kelime-i şahadet getiriyordu. Durum böyle olunca Rabbim melek
ordularıyla yardım ediyordu.
İngiliz donanma bakanı Churchill’e sormuşlar. Karnı aç, silahları güçsüz,
cephaneleri yetersiz, çıplak ve zayıf orduyu nasıl oldu da yenemediniz? Verdiği
cevap çok önemli: “Ben bu milletin savaşma gücüne hayran oldum. Ne ayaz, ne
iliklerin donduran soğuk, ne açlık, ne de silahsızlık onları etkilemiyor. Biz
Çanakkale’de Türklerle değil Tanrıyla savaştık.”
Bu düşünceyi ispatlayan en önemli cümleyi Osmanlının resmi tarihçisi Bursa
Binbaşısı Nihat Bey söylemiştir: “Çanakkale, maneviyatların çarpışmasıdır. Zira
maneviyatı kuvvetli olan imanı sağlam olan kazanır.”
Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Bir millet güzel ahlak ve
değerlerini değiştirmedikçe Allah onlara verdiği nimeti ve güzel durumu değiştirmez.” 2
Çanakkale’de Türk askerleri en güzel şekilde savaşmış Cenab-ı Hakk’da
onları muzaffer kılmıştır. Kimi şahadet mertebesine erişmiş kimi de gazi olmuştur. Bu
destanı da dostları ve düşmanları unutmamış, insanlık yaşadıkça da unutmayacaktır.
Şehitlerle alakalı Allah Teala Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Allah
yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah
ın lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.
Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir
korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” 3
HATIRALAR
• Çanakkale’de zaferi getiren ruhun ne olduğunu, bir annenin oğlunu
askere gönderirken tren istasyonunda, ona söylediklerini dinlediğimizde anlamış
olacağız.
“Hüseyin… Dayın Şıpka’da, baban Dömeke’de, ağaların da sekiz ay evvel
Çanakkale’de yatıyorlar. Bak, son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse,
caminin kandilleri körlenecekse, sütlerim haram olsun, öl de köye dönme. Yolun
Şıpka’ya uğrarsa, dayının ruhuna Fatiha okumayı unutma! Haydi oğul, ALLAH yolunu
açık etsin.”
2
3
Enfal, 8, 53.
Ali İmran, 3, 169-170.
8
Unutulmamalıdır ki, Çanakkale zaferini, bir milletin/ümmetin yeniden dirilişine
ve buram buram iman kokan anaların hayır dualarına ve onların aziz evlatlarına
borçluyuz. Rahmet ve minnetle anıyoruz. Fatihalarımız onlarla…
• Havran’lı Koca Seyit: Kilitbahir’in 28 lik Rumeli bataryasında topçu
eriydi.18 Mart Günü bulunduğu bataryaya İngiliz gemisinden atılan büyük bir
bombayla bu birliğimiz toptan imha oldu. İçlerinden yalnızca Seyit Onbaşı ile Niğde’li
Ali kurtulmuştu. Bir de Yüzbaşı Hilmi. Bataryada tek top ayakta kalabilmiş, fakat onun
da vinci kırılmış olduğundan mermileri namluya sürülemiyordu. Yüzbaşı Hilmi Bey ,
etrafından birilerinden yardım alabilmek düşüncesiyle bataryadan uzaklaştığı sırada
Niğdeli Ali ile Koca Seyit ümitsiz ve perişan ne yapacaklarını düşünüyorlardı.
" Ulu ve yüce Allah' tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur. " duası Seyit' in ağzından
nûr tanesi gibi dökülmeye başladı.
Seyit Ali, bu duayı defalarca okudu. Bu yakarış şüphesiz hiç kimseninkine
benzemiyordu. Aşk ile kendinden geçmesi ve 257 okkalık top mermisini kucaklayıp
omzuna alması bir oldu.
Demir basamakları tam üç kez inip çıktı. Yanında bulunan Niğdeli Ali, Seyit ' in
göğüs ve omuz kemiklerinin çatırtısını duyuyor, hayret ve dehşet içinde kalıyordu.
Topun namlusuna sürülen üçüncü mermi savaşın kaderini böylece değiştiren olayı
yaratmış ve ingilizler' e ait "Ocean" isimli zırhlı, bu merminin isabetiyle korkunç yara
almıştır.
• Ezine’li Yahya Çavuş: Yahya Çavuş ve takımı, 3. taburla birlikte
düşmanın çıkarma yapma olasılığına karşı Ertuğrul Koyu’na mevzilenirler. 2 gün
boyunca düşmanı bekleyen tabura ittifak güçlerinin donanması bombardımana
başlar. Bu sırada Tabur komutanı Binbaşı Mahmut Bey şehit olur. Komutayı 21
yaşındaki asteğmen Hüseyin Bey alır.Fakat aralıksız süren şiddetli bombardıman
sonucu o da şehit olunca komuta Yahya Çavuş’a kalır. Yahya Çavuş sağ kalan 67
kişiye yeniden mevzi aldırır. Bombardıman sona ermiş ve İngilizler River Clyde
gemisini Truva atı şeklinde kullanarak sahile çıkmaya hazırlanmaya başlamıştır.
Sağ kalanlar bombardıman sonucu bitkin ve çaresiz durumdadır. Hepsi öleceğini
anlamıştır. En büyük endişe ve üzüntüleri, büyük bir güçle saldıracak düşmanı
durduramayacak olmalarıdır.
Balkanlarda ve Galiçya’da savaşmış eski bir cephe kurdu olan Yahya
Çavuş ise kurnazca taktikleriyle takımının hayatta kalarak savaşmasını sağlamaya
çalışır. 3000 kişilik çıkarma kuvvetini durdurmayı başarır. Düşman River Clyde
9
gemisine sığınıp karaya çıkmak için saldırdıkça, Yahya Çavuş ve arkadaşları daha
şiddetli bir ateşle karşılık verirler. İngilizler önlerinde 2000 kişilik bir düşman olduğunu
düşünüp daha fazla takviye alırlar.
Yavaş yavaş eriyen Türk tarafında, bacağından yaralı Yahya Çavuş ve 5
kişi kalır. İngilizler çemberi daralttığında arkadan gelen Türk kuvvetlerine 2 gün
kazandırılmıştır. Yahya Çavuş ise son kalan arkadaşlarıyla şehit olur. İngilizler
karşılarında sadece 67 kişi olduğunu öğrenince bu cesaret karşısında çok şaşırırlar.
•
Fransız Generali Guro'yu Etkileyen Tablo
Çanakkale Savaşları'nda, Fransız kuvvetlerine komuta eden General Guro,
savaş sırasında bir kolu ile bir bacağının bir kısmını, savaş sırasında bırakarak
yurduna dönmüş. Daha sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
-
Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için çocuklarınızla daima
iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam. Biraz evvel doğa çevremizde en nefis güzellikteydi.
Su çiçekleri, leylaklar, Peygamber çiçekleri, papatyalar bir gökkuşağı âlemi
oluşturuyorlardı. Şimdi, savaş sahasında dövüş bitmiş, o güzelim tablo, kan revan
içindeydi. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az evvel, Türk ve Fransız
askerleri süngü süngüye gelip ağır kayıplar vermişlerdi.
Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutmayacağım. Yerde bir
Fransız askeri yatıyor, bir Türk Askeri kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını
sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtasıyla bir konuşma yaptık: Niçin,
öldürmek istediğin askere şimdi yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu
karşılığı verdi:
-
Bu Fransız yaralanınca yanıma düştü. Cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.
Bir şeyler söyledi! Anlamadım!.. Ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem
yok! İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün!..
Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu
sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı!.. O anda gördüğüm manzaradan
yanaklarımdan sızan yaşların donduğunu hissettim! Çünkü, Türk askerinin göğsünde,
bizim askerinkinden çok daha ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot
tıkamıştı!.. Az sonra ikisi de öldüler!!!
• Parmağın Kopmuş: Ezine Geyikli bucağından Halil Helvacı anlatıyor:
1892 doğumluyum. Çanakkalede üç sene bulundum. 27. Alaydanım. Üç sene
Seddülbahir ve Arıburnunda çarpıştım. Bir keresinde üç gün süngü harbi yaptık
düşmanla. Üç günün sonunda yedi kişi kalmışız. Bizi çavuş yaptılar ve her birimize
10
10 ar tane er verdiler… Bir gün Arıburnunda mevzilerden düşmana doğru ateş
ediyoruz. Çekiyorum tetiği, çekiyorum, çekiyorum tüfek patlamıyor, ateş almıyor.
Tüfek bozuldu herhalde, dedim. Bir arkadaş vardı yanımda ona dedim:
-Bak hele benim tüfek bozulmuş, ateşlemiyor.
Arkadaş bir baktı benden yana.
-Ne bozulmuşu yahu, senin parmak gitmiş, dedi.
Ben o zaman acısını duydum işte. Cız etti içim. Bir kurşun gelmiş, tetiği çektiğim
parmağımı alıp götürmüş, orta yerinden.
•
1915'te Okullar Mezun veremedi: Ağır adımlarla sınıfın merdivenlerini
çıkmaktaydı. Her gün seslerini sınıfın kapısına yaklaştığında duymaya alışık olan
Ahmet Fevzi Bey sınıftan hiçbir sesin gelmediğini fark etti. İçeriye girdiğinde sınıfın
boş olduğunu gördü; masasına doğru ilerlediğinde tahtadaki yazıyı fark etti. Tahtada:
'Hocam biz hep beraber karar verdik ve Çanakkale'ye gidiyoruz sizi de orada
bekliyoruz. Hakkınızı helâl edin! Allahaısmarladık!' yazıyordu.
Ahmet Fevzi Bey'in kanı donmuş, son bir solukla kendisini dışarı atmıştı.
Gözlerinden sicim gibi yaşlar akmaktaydı. Artık onun da İstanbul'da durmasının bir
mânâsı kalmamıştı. İstikamet belliydi Çanakkale."* 1915'te birçok okulumuzda buna
benzer durumlar yaşanmıştı ve o sene bu okullarımız mezun verememişti.
Öğretmenlerin talebeleriyle kavuşup gülle yağmurlarının altında onları mezun ettikleri
yerdir Çanakkale.
Beyin Fırtınası
Sizce Çanakkale savaşının kazanılmasında en etken faktör ne idi?
Sizce tarihte, ekonomik ve silah bakımından daha zayıf, sayıca daha az olan
orduların kendinden daha güçlü orduları yenmesi neye bağlıdır?
Sizce Çanakkale’nin manevi yönü nasıl izah edilir?
Soru-Cevap
1. I. Dünya savaşının çıkış nedeni neydi?
2. Çanakkale savaşı hangi tarihlerde meydana gelmiştir?
3. Çanakkale savaşı ile ilgili hafızanızda neler var söyleyiniz?
11
ETKİNLİKLER
1. Çanakkale gezisi tertipleyiniz, Çanakkale’yi yerinde görmenin heyecanını
paylaşınız
2. Çanakkale’de yaşanan ibretlik ve tarihi olaylardan çeşitli örnekler bulup
arkadaşlarınızla paylaşınız.
3. Çanakkale ve vatan sevgisini anlatan şiirler bulunup sınıfta okuyunuz.
4. Sınıfta konuyla ilgili bir belgesel film veya slayt gösterimi yapınız
5. İman ve ahlak çerçevesinden ayrılmadan hareket etmenin insana ve
topluma neler kazandırdıklarını düşününüz.
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
1. 1915 yılında Çanakkale ve İstiklal savaşına katılan çok sayıda gencimiz
vatan savunmasında kahramanlık örnekleri sergiledi. Öyle ki bütün öğrencileri şehit
düşen Galatasaray, Konya ve İzmir liseleri tek bir mezun bile veremedi.
2. “Hey on beşli on beşli
Tokat yolları taşlı
Onbeşliler geliyor herkesin gözü yaşlı.” bu türkünün Çanakkale şehitlerine
yazılan bir ağıttır.
12
Download