avrupa karma yem ve yem katkı ürünl

advertisement
AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI
SEKTÖRÜ DERGİSİ
ARALIK 2016
156
Avrupa’nın
. .
.
YIRMISEKIZ
.
yem fIrması
BU AY KAPAĞIMIZA TAŞIDIĞIMIZ,
“AVRUPA KARMA YEM VE YEM
KATKI ÜRÜNLERİ PAZARI” GLOBAL
MARKET INSIGHT VERİLERİ, ÖZELLİKLE
ŞİRKETLER VE 2014 ÜRETİM HACİMLERİ
HAKKINDA, TEK BİR BAKIŞTA FİKİR
ALMAK AÇISINDAN ÇOK YARARLI.
GÜNEŞLİ A.Ş.’DEN PRAG’DA
koksiDİyoz eğitimi SAYFA 24
MERIAL RUMİNANT FORUM’UN
ODAĞI BUZAĞILARDI SAYFA 32
NOVUS, 25. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ
EUROTIER’DE KUTLADI SAYFA 42
EDİTÖR
İNFOVET
ARALIK SAYI 156
YAYIN TÜRÜ
Süreli Yerel
SAHİBİ
Mat Medya Tanıtım
Hizmetleri Tic. Ltd. Şti.
Mehmet Aktop
YENİ YILDA YEM VE YEM KATKI SEKTÖRÜNDE
NE GİBİ GELİŞMELER BİZLERİ BEKLİYOR?
Gelişmekte olan piyasalardaki üretim artışları ile karşılaştırıldığında, Avrupa’nın
karma yem üretim miktarları son yıllarda oldukça durgun seyretti. Bununla birlikte,
bazı Avrupalı yem üretici şirketler sınırlarını genişleterek büyüme gösterdi. Yem
sanayisinde durum böyleyken, yem katkı pazarı ise istikrarlı bir şekilde büyümeye
devam etti. 2015 yılında 25,5 milyar dolar değerinde olması ve 2015 yılından 2020
yılına kadarki tahmini dönemde 31,6 milyar doları bulması beklenen pazar kentlerdeki
nüfusun yükselmesi, gelir artışı, çift gelirli ailelerin sayılarındaki artma eğilimi
ve insanların yoğun tempolu yaşam tarzlarının kolay hayvansal gıdaya ulaşma
gerekliliğini beraberinde getirmesi ile birlikte çok daha büyük bir trend halini aldı.
Hayvan yem ve yem katkı sektörü incelememizi kapağımıza taşıdık.
Hayvan refahı ve çevreyi iyileştirecek sürdürülebilir çözümlere bağlılığı ile bilinen
Novus, 25. kuruluş yıldönümü kutlamasını 15 Kasım günü, yaklaşık 25 ülkenin hayvan
yem endüstrisi profesyonellerinin katılımıyla, hayvansal üretim alanında dünyanın
önde gelen ticaret fuarı olan EuroTier’de gerçekleştirdi. Akademik hayatı ve özel sektör
çalışmalarıyla Türkiye hayvancılık sektörüne büyük katkılar sağlamış olan Prof. Dr.
Nizamettin Şenköylü’nün 40 yıllık deneyimini işletmelere aktarma gayesiyle geçtiğimiz
günlerde Novus ile bir birliktelik kurması ardından, fuarda biz de İnfovet Dergisi olarak,
Şenköylü ile bir araya geldik ve kendisiyle çok özel bir sohbet gerçekleştirdik.
Bu ay da etkinlikler son bulmadı;
Güneşli Aşı İlaç A.Ş., geçtiğimiz günlerde Biopharm Research İnstitute of Biopharmacy
and Veterinary Drugs tesislerinde kanatlı endüstrisinde büyük kayıplara yol açan
koksidiyoz hastalığı hakkında teknik ve uygulamalı bir eğitim gerçekleştirdi. Hayvan
sağlığının geleceğinin koruyucu hekimlikte olduğu düşüncesi ile ülkemiz veteriner
hekimleri ve global kanaat önderleri Hipra’nın gerçekleştirdiği “Mastitis ve Süt Kalitesi
Semineri” ile bir araya getirdi. Elanco ise antimikrobiyal dirençle ilgili farkındalık yaratmak,
“Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği Kılavuzları Çerçevesinde Antibiyotiklerin Akılcı
Kullanımı” ve “Tek Sağlık” konularını kapsayan bir dizi toplantı gerçekleştirdi.
Etkinliklerin yanı sıra, Güneşli A.Ş. sponsorluğunda yürüttüğümüz Sektör Ziyaretleri
köşemizde, geçen ayki Konya ziyaretimizin ikincisini gerçekleştirdik; Konya’daki ve
çevre illerdeki yumurta entegrasyonlarına hizmet veren serbest klinisyenlerle bir kez
daha sektörün güncel durumunu konuştuk. Son olarak, dünyadan ve Türkiye’den
güncel haberler ve araştırmalar Aralık sayımızın sayfalarında… Umarım bu ay da keyifle
okuyacağınız bir sayı ile karşınızdayız…
Sevgiyle kalın…
Veteriner Hekim Gizem Kutun
İNFOVET 02-03
GENEL KOORDİNATÖR
Barış Kolgu
[email protected]
ADRES: İ. Karaoğlanoğlu Caddesi
Yayıncılar Sokak No: 10/4
34418 Seyrantepe / İstanbul
Tel: 0212 324 50 56 - 0212 324 50 59
Faks: 0212 324 50 06
www.infovetdergi.com
[email protected]
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
VE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Veteriner Hekim Gizem Kutun
[email protected]
KATKIDA BULUNANLAR
Prof. Dr. Ender Yarsan
Prof. Dr. Mehmet Akan
Veteriner Hekim Gökçem Türkan
ART DİREKTÖR
Ebru Dereli
[email protected]
GRAFİK TASARIM
Emel Vural
[email protected]
SOSYAL MEDYA SORUMLUSU
Banu Sayınç
[email protected]
DANIŞMA KURULU
Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer
Prof. Dr. U. Tansel Şireli
Prof. Dr. Ahmet Ergün
Prof. Dr. Sezgin Şentürk
Prof. Dr. Erol Şengör
Prof. Dr. Murat Fındık
Prof. Dr. İsmail Bayram
Prof. Dr. Tolga Güvenç
Prof. Dr. Necmettin Ceylan
Prof. Dr. Doğa Temizsoylu
Doç. Dr. Süleyman Bacınoğlu
Yrd. Doç. Dr. Seval Çetin
RENK AYRIMI ve BASKI
Gezegen Basım Sanayi ve Ticaret Limited
Şirketi 100 Yıl Mahallesi Massit Matbaacılar
Sitesi 2. Cadde Gezegen Binası No: 202 / A
Bağcılar - İstanbul Sertifika No: 12002
Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların
sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz
kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere
ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki,
ücretsiz sektörel bir yayındır.
İÇİNDEKİLER
94
120
124
132
24
Güneşli ilaç ve aşı
a.ş. PRAG’DA TAM
KADRO UYGULAMALI
KOKSİYOZ EĞİTİMİ
gerçekleştirdi
30
42
NOVUS, 25. YAŞINI
almanya’nın
hannover kentindeki
EUROTIER fuarı’nda
KUTLADI
58
HIPRA İLE SU GEÇİRMEZ
KORUYUCU HEKİMLİK
üzerine bir toplantı
KANATLI SEKTÖR
ZİYARETLERİMİZDE BİR
KEZ DAHA KONYA’DAYIZ
32
66
MERIAL RUMİNANT
FORUM’UN bu seneki
ODAĞI BUZAĞILARDI
38
HIPRA TÜRKİYE İLE
İNGİLTERE’DE SÜT
KALİTESİ VE MASTİTİS
SEMİNERİ
İNFOVET 04-05
78
MİKOTOKSİNLER,
DEĞİŞEN İKLİM
KOŞULLARI VE HAYVAN
SAĞLIĞIna ETKİLERİ
84
SALMONELLAya
karşı AŞILAMA, ve
DOĞAL BAĞIŞIKLIK
94
ELANCO “TEK SAĞLIK”
TOPLANTILARI’NA
DEVAM…
KANATLI hayvanLARDA
SAĞLIK KONTROLÜnün
önemi ve TEMEL
İLKELER
72
100
AVRUPA’NIN EN BÜYÜK
28 HAYVAN YEMİ VE
YEM KATKI ÜRETİCİ
FİRMASI
ETLİK PİLİÇ
RASYONLARINDA
BESİNSEL EMÜLSİFİYER
KULLANIMI
104
ŞEFFAFLIK VE
VERİMLİLİK
PRENSİPLERİ İLE 47.
DÖNEMİNDE TVHB
110
KANATLI
HAYVANLARINDA
VİRAL ENFEKSİYONA
KARŞI SAVUNMA
MEKANİZMALARI-2
116
PENDİK VETERİNER
KONTROL ENSTİTÜSÜ
115. YAŞINI KUTLADI
120
YUMURTA SEKTÖRÜ
2016 YILINI NASIL
GEÇİRDİ?
124
ANTİBİYOTİK
DİRENCİNİN ÖNEMİ
132
SIVI METİYONİN ve
PELETLEME ilişkisi
138
RUSYA’DAKİ PROTEİN
AÇIĞININ ÇÖZÜMÜ?
140
ELEKTRONİK
KİMLİKLENDİRMEDEN
GÜVENİLİR GIDAYA...
142
VIV TÜRKİYE
FUARI’NDAKİ YERİNİZİ
AYIRMAYI UNUTMAYIN!
NOTLAR
Süt ürünleri ihracatındaki
büyümeyi, başlıca ihracatçı ülkeler
sağlayacak. AB, süt ürünleri
ve peynirin; Yeni Zelanda ise
tereyağının ana ihracatçısı olacak.
2014-15 yılındaki düşüş sonrasında, önümüzdeki 10 yıllık dönemde kesintisiz bir ihracat büyümesi
bekleniyor. Tereyağı, peynir ve yağsız süt tozu % 2’nin üzerinde bir büyüme gösterecek.
RUSYA AMBARGOSU DÜNYA
TİCARET DENGELERİNİ BOZDU
Rusya Federasyonu’nun ithalat yasağı,
süt ürünlerini kısıtlamaya devam ediyor.
2013-2015 yılları arasında Rusya’nın peynir
ithalatı % 62 düşerken, bu düşüşten
özellikle Avrupa Birliği, Amerika Bileşik
Devletleri ve Avustralya’nın ihracatı
etkilendi. Açığı değerlendiren Beyaz
Rusya, peynir ihracatını artırırken, 2017
yılı başına kadar sürmesi beklenen yasak
sona erdikten sonra Rusya’nın peynir
ithalatının hızla artması ve artan talebin
Avrupa Birliği ve Amerika Bileşik Devletleri
tarafından karşılanması bekleniyor.
ATA FEN EUROTIER’DE SEKTÖR
PAYDAŞLARINI AĞIRLADI
Ata Fen bu yıl EuroTier fuarına katılarak ürettiği aşıları ve
spermaları tanıttı. Dr. Nuran Yavuz, Tahir S. Yavuz, Yaprak
Gedik Özvural ve Burcum Ünal Gül yurtdışında ilk kez Ata
Fen Aşı Üretim Laboratuvarı’nda üretilen aşıları tanıttılar.
Ayrıca 1997 yılından beri Ege Vet Spermbank’ta üretilen
spermaları da tanıtan yetkililer çok sayıda dış bağlantı
kurdular. Tahir S. Yavuz; “Yıllardan beri ziyaretçi olarak
katıldığımız yurtdışı fuarlara artık “katılımcı” sıfatıyla
gittik. GMP belgemizi alınca ilk çıktığımız fuar EuroTier
oldu. Hem yabancı hem de Türk ziyaretçiler standımıza
çok büyük ilgi gösterdiler” diyerek, fuara katılmaktan
kıvanç duyduğunu belirtti.
İNFOVET 06-07
NOTLAR
Şirketlerin yoğun katılımı ile
roadshow başarı ile tamamlandı.
2016 MERIAL ROADSHOW DR. FRANCESCO PRANDINI’NIN KATILIMI İLE GERÇEKLEŞTİ
Merial Türkiye Kanatlı İş Birimi, Merial Kanatlı Global Teknik Müdürü Dr. Francesco Prandini’nin katılımıyla Türkiye’deki kanatlı
entegrasyonlarına konuk oldu. 8-10 Kasım tarihlerinde 3 farklı şehirde 5 ayrı entegrasyona yapılan ziyaretlerde firmaların
teknik ve saha kadrolarına “Kanatlı Sahada Uygulanan Serolojik Testler ve Değerlendirilmeleri” konu başlığında dünyadaki
uygulamalar, analiz metotları, numune alma ve sonuçların yorumlanması konularında interaktif eğitimler verildi. Çalışmanın
sonunda şirketlerin kendi sonuçları beraberce değerlendirilerek farklı bakış açıları yakalanmaya çalışıldı. Proje kapsamında
Şenpiliç, C.P., Hastavuk, Abalıoğlu ve Bolez firmaları yerlerinde ziyaret edildi.
BÖCEK YEMİ TRENDİ SABIRLA 2020’Yİ BEKLİYOR
Böcek yemlerinin 2020 yılına kadar hayvancılık yemlerine tam anlamıyla
entegre olması bekleniyor. Hollanda bankası ABN Amro’nun son
yayınlarında, böceklerin gıda, yem ve evcil hayvan mamaları için sunduğu
fırsatlar ve bu konudaki sınırlamalar yer alıyor. Raporda, böcek ticaretinin
hızlı bir şekilde yükseliş gösterdiği belirtiliyor ve 2000 yılından beri ABD,
Kanada, Çin, Güney Afrika ve Avrupa’da çalışmaların yapıldığı ve şirketler
kurulduğu bilgisi veriliyor. Böcek yetiştirme sektörünün büyümesi en çok
Black Soldier Fly (BSF)’in büyümesine olumlu şekilde yansımaktadır.
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ MISIRLARINDA
ZEARALENONE VARLIĞI TESPİT EDİLDİ
17 Ekim tarihinde Neogen’s Mycotoxin raporuna göre bu yıl Amerika
Bileşik Devletleri’nde üretilen mısırlarda deoksinivalenol (DON) ile
birlikte zearalenon (ZEA) varlığı tespit edildi. Bu yılki mısır hasadının
ardından Iowa’da ilk ZEA varlığı doğrulandı. İlk doğrulanan DON
raporu da yine Iowa’dan geldi. Önceki DON varlıkları Michigan,
Illinois ve Indiana’dan; fumonisin varlıkları, Missouri, Texas, Illinois ve
Oklahoma’dan; aflatoksin varlıkları ise Oklahoma, Louisiana, Kansas,
Alabama, South Carolina, North Carolina, Georgia ve Texas’tan gelmişti.
İNFOVET 08-09
NOTLAR
FAO, “PATHWAY TO ZERO HUNGER”
TEMALI BİR TOPLANTI GERÇEKLEŞTİRDİ
Dünya genelinde yaşanan açlık ve yetersiz beslenme sorunu, BM
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Tarımsal Kalkınma Uluslararası Fonu
(IFAD) ve Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından 22 Eylül tarihinde
düzenlenen “Sıfır Açlığa Giden Yol” (Pathway to Zero Hunger) başlıklı
üst düzey bir toplantıda ele aldı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon,
herkesin yeterli oranda gıdaya erişim hakkının sağlanmasının küresel
bir öncelik olmaya devam etmesi gerektiğini söyledi. Ban Ki-moon
tarafından 2012 yılında başlatılan Sıfır Açlık Mücadelesi kampanyası,
açlığı sonlandıracak, her türlü yetersiz beslenmeyi ortadan kaldıracak
ve herkesi kapsayan ve sürdürülebilir gıda sistemlerini öngören
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni de bünyesinde bulunduruyor.
UZMANLAR PANDEMİK TEHDİT
OLUŞTURACAK ENFEKSİYONLARI
ORTAYA KOYDU
Edinburgh Üniversitesi uzmaları tarafından yapılan bir
inceleme, insanlar arasında yayılım gösterme potansiyeli
olan 37 virüs tespit etti. Bir sonraki büyük pandemi için
olası tehdit oluşturan 30’dan fazla enfeksiyon uzmanları
endişelendiriyor. Araştırmacılar, özellikle Zika ve Ebola
virüslerinin büyük salgınlara yol açmadan tahmin edilmesi
için kullanılan bir yöntem ile çalıştılar. En büyük endişe
kaynağı olarak, geçmişte hastalık salgınlarına neden
olmuş olan MERS corovirüsünü, sivrisinek kaynaklı çeşitli
virüsleri ve Ebola virüsünün akrabalarını işaret ediyorlar.
DÜNYA ALARMDA! BİNLERCE
YILIN EN SICAK DÖNEMİ
ABD’de yapılan ve sonuçları Nature Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmaya
göre, dünyanın son 120 bin yıl içinde en sıcak zamanlarını yaşadığı ortaya
konuldu. ABD Çevre Koruma Ajansı’ndan İklim Uzmanı Carolyn Snyder’in
Stanford Üniversitesi’nde yürüttüğü araştırmada, 2 milyon yıllık küresel
iklim verileri ele alındı. Araştırmada, dünyanın gelecekte daha ne kadar
ısınacağı ile ilgili tahminlere de yer verildi. Dünyanın son 120 bin yılın
en sıcak dönemini yaşadığını gösteren araştırmayı yürüten Snyder,
gelecekte de sıcaklıkları etkileyen benzer faktörlerin yaşanması halinde
sıcaklığın ortalama 5 derece daha yükselebileceğini söyledi.
İNFOVET 10-11
NOTLAR
AB-28 BROYLER SEKTÖRÜ
TEKRAR BÜYÜMEYE BAŞLIYOR
AB-28 broyler sektörünün artan ihracattan istifade
etmesi bekleniyor. Yavaş yavaş artan iç talep, kanatlı
etinin diğer etlerden daha ucuz ve tedarikinin daha
kolay olması ve Avrupa’daki ekonomik krizden daha
az etkilenmesi dolayısıyla 2017 yılında büyümenin
devam etmesi ön görülüyor. AB-28’deki üretim 2016
yılında çeşitli durumları kapsıyordu. Ancak, USDA
GAINS raporuna göre, 2015 yılından itibaren broyler
et üretiminin Avrupa Birliği üye ülkelerin bir kısmında
-özellikle önde gelen broyler üreticisi Polonya
sayesinde-2017 yılı için bir umut vadediyor.
ENDONEZYA KANATLI
SEKTÖRÜ VE FIRSATLAR
Endonezya kümes hayvancılığı sektörü,
uzun süreli stresli bir dönemden çıkmak için
adımlar atıyor. Rabobank’ın son raporuna göre,
sektördeki bu değişim hem yerli hem de yabancı
şirketler için yeni fırsatlar yaratacak. Rapor,
Endonezya kümes hayvancılığı endüstrisindeki
aşırı arz fazlası ve ağır talep periyodunun çok
kısa bir sürede son bulacağını belirtiyor ve
önde gelen global şirketlerin bu yıl ve gelecek
yıllarda stratejik seçenekleri göz önünde
bulundurmasının fayda yaratacağına işaret ediyor.
ÇİN’İN KUŞ GRİBİ POLİTİKALARI ÇOK SERT
Dünyanın en büyük 2. kanatlı pazarı Çin, kuş gribine ilişkin
sıkı politikası ile son yıllarda ticareti zorlaştırarak tüketici
taleplerini karşılayamaz noktaya gelmişti. Ocak 2015’te HPAI
salgınları nedeniyle ABD’den gelen kanatlı hayvan ihracatını
yasaklamış; Brezilya bu durumdan en çok zarar gören ülke
olmuştu. Çin, Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE) kurallarına
uymayan ithalat kısıtlamalarını dayatmakta ısrar ederken;
birçok ülke, tüketicilerini korumak için ülke yasakları yerine
bölgeselleşme politikalarını uyguluyor ve OIE kurallarına
uyarak ticaret akışına izin veriyor. OIE, düşük patojeniteli
kuş gribi salgınları durumunda kanatlı eti ticaretinin askıya
alınmasını önermemektedir.
İNFOVET 12-13
NOTLAR
YUMURTALAR SELENYUM
bakımından ZENGİNLEŞTİRİliYOR
Moğolistan Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen yakın tarihli
bir araştırma, selenyum eksikliğini ciddi bir halk sorunu olarak
tanımladı. Bakanlık, zenginleştirilmiş gıdalar; özellikle yumurta
yoluyla halkın selenyum alımını artırmayı planlıyor. Bu yılın Temmuz
ayında, Moğolistan’ın en büyük kanatlı hayvan üreticilerinden biri
olan Tumen Shuvuut, global bir yem firmasının organik selenyum
kaynağı olan bir ürününü kullanarak zenginleştirilmiş yumurta
denemelerine başladı. Elde edilen sonuçlar ardından Tumen
Shuvuut, bu ay itibari ile süpermarketlerde zenginleştirilmiş
selenyumlu yumurtalar satacak.
YEDİ ÜLKEDE POLONYA İLE BAĞLANTILI
SALMONELLA SALGINI TESPİT EDİLDİ
Belçika, Danimarka, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İsveç
ve Birleşik Krallık olmak üzere Avrupa’nın yedi ülkesinde
Salmonella enteritidis ile ilişkilendirilen insan enfeksiyonları
bildirildi. Buna ek olarak, Hırvatistan’da da muhtemelen
Salmonella kaynaklı bir ölüm yaşandı. Yapılan gıda ve çevre
araştırmalarından elde edilen tüm genom dizilimleri şüpheyi
Polonya’daki bir yumurta paketleme merkezi üzerine çekti.
Polonyalı yetkililer, şüpheli yumurtaların dağıtıldığı AB üye
ülkelere dağıtımı durdurdu. Salgını önlemek ve muhtemel
yeni vakaları tespit etmek için the European Centre for
Disease Prevention and Control (ECDC) ve EFSA, AB üye
ülkelerin izleme çalışmalarını hızlandırmalarını önerdi.
NUTRİGENETİK VE NUTRİGENOMİK:
YEM İÇİN POTANSİYEL
Genetik seçim, uzun yıllar boyunca, bir hayvanın genotipinin
belirli bir özelliğinin -örneğin; süt üretimi veya büyüme
oranı- belirlenmesi temelinde kullanılıyordu. Bununla
birlikte, son dönem araştırmalar, sadece bir hayvanı daha
verimli hale getiren spesifik genlerin varlığı dışında; aynı
zamanda hangi genlerin aktif olarak ifade edileceği veya
edilemeyeceğini de göstermektedir. Gen ifadesi, özellikle
beslenmenin baş rol oynadığı sayısız çevresel faktörden
etkilenmektedir. Beslenme ve genler arasındaki etkileşim,
insanlardaki ve hayvanlardaki beslenmenin geleceğini
değiştirebilecek yeni bir araştırma alanıdır.
İNFOVET 16-17
NOTLAR
Türkiye’de 30 Haziran
itibariyle büyükbaş hayvan
sayısı14.3 milyonu, küçükbaş
hayvan sayısı 44 milyonu aştı.
TUİK’in son verilerine göre, ülkemizde toplam büyükbaş ve küçükbaş sayısı toplam
58 milyon 673 bin 710. Veriler, kültür ırkı ve kültür melezi hayvan sayılarında da artışı ortaya koydu.
KEÇİ ÜZERİNE HERŞEY TEK BİR KONGREDE
12. Uluslarası Keçicilik Kongresi, Avrupa Birliği ülkeleri için en
fazla keçi varlığına sahip ülke olan Türkiye’nin ev sahipliğinde
geçtiğimiz günlerde Antalya’da gerçekleştirildi. 37 ülkeden bilim
adamları, Bakanlık yetkilileri, STK’lar ve birlik başkanları olmak
üzere 400 kişi katıldı. “Kongrenin açılışında konuşan Kongre
Başkanı ve Uluslararası Keçiciler Birliği Türkiye Temsilcisi Doç.
Dr. İrfan Daşkıran, Türkiye’nin keçi varlığı açısından Avrupa’da
ilk sırada yer aldığını söyledi. Buna karşılık küçükbaş hayvandan
sağlanan üretim anlamında istenilen düzeyde olmadığına dikkat
çeken Daşkıran, keçi peynirinin özellikle son yıllarda aranan bir
ürün olduğunu kaydetti.
MALKARA’DA DÖL TUTMA SORUNU ELE ALINDI
Tahir S. Yavuz Tekirdağ’ın Malkara İlçesinde, 5 Aralık tarihinde “Sütçü
Sığır İşletmelerinde Döl Tutma ve Döl Tutmama” ile ilgili sorunları
anlatan bir seminer verdi. Toplantıya Tekirdağ Belediyesi Tarımsal
Hizmetler Daire Başkanı Hacı Aslan, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği
Başkanı Veteriner Hekim Engin Durgun, Malkara Tarım İlçe Müdürü
Cengizhan Erbaş, Malkara Belediye Meclis Üyesi Veteriner Hekim
Uğur Eker ve Ata Fen İstanbul - Bursa Bölge Müdürü Bülent Cinnioğlu
katıldı. Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği üyelerinin katıldığı toplantı
öncesi ve sonrasında Tahir S. Yavuz meslektaşlarıyla, yetiştiricilerle
sohbet etme imkanı buldu. Tekirdağ Belediyesi’nin ve Yetiştiriciler
Birliği’nin bu toplantıları değişik ilçelerde, değişik konularla
sürdüreceği bilgisi alındı. Seminer sonrasında izleyenlerden gelen ve
her türlü sorunların dile getirildiği bölümde sorulara cevap verildi.
İNFOVET 18-19
NOTLAR
SÜT SIĞIRLARI İÇİN YOSUN EKSTRAKTI
Yeşil, kırmızı veya kahverengi olmasına bakılmaksızın deniz
yosunu, antibiyotik kullanımının azaltılmasına yardımcı olan bol
miktarda bulunan, fakat az kullanılan bir besin kaynağıdır. Süt
ineklerine ve ineklere genel olarak büyük yararları vardır. Dairy
Global’in bir makalesinde, deniz yosunu polisakaritlerinden
ekstrakte edilen MSP’nin (Deniz Sülfatlı Polisakkaritler)
buzağılarda sindirim enfeksiyonlarını azalttığı, ketozu önlediği,
bağışıklığı artırdığı ve metabolik bozuklukların azaltmasında pozitif
bir etkisi olduğu gösterildi. Tekrarlayan ketozis olguları yaşayan
Fransız çiftliklerinde yapılan ilk testler ise, buzağılama sonrası 5
gün boyunca yem katkı maddesi olarak verilen yosun ekstraktının
bu tür metabolik bozuklukların oluşumunu azalttığını gösterdi.
TÜKENMENİN EŞİĞİNDE NADİR BİR TÜR:
ANADOLU YABAN KOYUNU
Anadolu Yaban Koyunu son yıllarda sayısal azalması ve tür
varlığının tehdit altına girmesi ile birlikte Afyon Kocatepe
Üniversitesi işbirliği ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma
ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından türün korunması ve
çoğaltılması maksadı ile çalışmalar başlatıldı. Bu amaçla 2004
yılında yeniden yerleştirme programı çerçevesinde, küçük
popülasyonlar geçmişte de yaşadıkları Karaman’da Karadağ ve
Ankara’da Nallıhan bölgelerine yerleştirildiler. Başlangıçta bazı
sorunlar ile karşılaşılmış olsa da halen bölgelerde yaban koyunları
varlıklarını devam ettirmektedir. Aynı program çerçevesinde
Bakanlık ve üniversite, bu nadide türün korunması, çoğaltılması,
yaşatılması ve sağlıklı bir popülasyonun oluşturulması için üzerine
düşen görevi yerine getireceğinin altını çizdi.
KOYUN, KEÇİ VE SIĞIRLARIN MENÜSÜNE
SU MERCİMEĞİ EKLEMEYE NE DERSİNİZ?
Feedipedia, su mercimeği ile yapılan denemelerin güzel
bir özetini sunuyor; sığır, koyun ve keçilerde taze veya
kurutulmuş su mercimeğinin, sadece diyetin bir parçası
olduğu sürece nispeten iyi sonuçlar verdiğini ortaya koyuyor.
Su mercimeği, taze sular üzerinde bulunan oldukça küçük
ve yüzme kabiliyetine sahip damarlı bitkilerdir. Ana türleri,
Lemna minor, Lemna gibba, pirodela polyrhiza’dır (bazen
Spirodela polyrrhiza ve Wolffia arrhizal). Küçük göletlerde,
hendeklerde veya bataklıklarda çok miktarda besleyici madde
çıkarabildiği için insanlar ve hayvanlar bu bitkiyi, özellikle
kümes hayvanları ve balıklar için potansiyel bir protein
kaynağı haline getirerek çok hızlı bir şekilde yetiştirebilirler.
İNFOVET 20-21
NOTLAR
Dereceye giren sporculara
takdim edilen madalya ve
kupaların yanında burs
destekleri sağlanacak.
HasTavuk’tan spora destek
Bursa’da eğitimden sağlığa, sanattan spora birçok sosyal sorumluluk
projesine imza atan Uludağ Rotary Klubü, HasTavuk ana sponsorluğunda
sağlıklı yaşama yönelik bir organizasyon daha gerçekleştirdi.
Her sene olduğu gibi bu sene de,
yüzlerce öğrencinin katılımı ile 1 Aralık
tarihinde 10.Uludağ Rotary Okullar Arası
Kros Yarışı gerçekleştirildi. Bursa’nın köklü
firmalarından HasTavuk’un ana sponsorluğundaki yarışlar, gençlerde ve küçüklerde
2005-2006 doğumlular, yıldızlarda 20032004 doğumlular ve gençlerde 1999-20002001-2002 doğumlular kız ve erkek ayrı
olmak üzere altı kategoride yapıldı. Yarışmalara 600’ün üzerinde çocuk katıldı.
Yarışlara katılan tüm sporculara çeşitli
hediyeler verildi. Dereceye giren sporculara
takdim edilen madalya ve kupaların yanında burs destekleri sağlanacak.
İNFOVET 22-23
Uludağ Rotary Kulübü adına konuşan
Dönem Başkanı Murat Çağlar;
“Kros yarışları, kırlarda ve ormanlarda,
hendeklerden, yükseltilerden, çukurlardan ve akarsulardan geçerek sonbahar ve
kış aylarında; yani doğaya ve araziye karşı
yapılan bir çeşit dayanıklılık yarışlarıdır.
Yarışlardaki amaç, katılımcı atletlerin her
türlü hava koşullarında azim ve iradelerinin kuvvetlendirilmesi ve dayanıklılıklarının arttırılmasıdır. Bununla birlikte,
gençlerin yarışma heyecanını yaşamaları,
kötü alışkanlıklardan uzak durmaları ve
kişisel gelişimlerinin desteklenmesi amaçlanmaktadır” dedi.
ÇOCUKLAR, GELECEĞİMİZİN
MİMARLARIDIR
HasTavuk Halkla İlişkiler Sorumlusu
Bircan Özkan “Çocukların
beyinsel ve zihinsel gelişimi için
proteinin, doğru beslenmenin
ve bunların yanında sporun
önemi büyük. Bu konulara dikkat
çekmek, geleceğimizin mimarları
çocuklarımıza destek vermek
için HasTavuk olarak 3 senedir
bu organizasyonda yer alıyoruz.
Bundan sonra da sağlıklı yaşama
desteklerimiz devam edecek”.
ETKİNLİK Güneşli A.Ş., Koksidiyoz Tanısı, Lezyon Skorlama ve Ookist Sayımı Eğitimi
Prag’da tam
kadro uygulamalı
koksidiyoz eğitimi
GÜNEŞLİ AŞI İLAÇ A.Ş., GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE BIOPHARM ARAŞTIRMA
ENSTİTÜSÜNDE, KANATLI ENDÜSTRİSİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ OLAN KOKSİDİYOZ
HASTALIĞI HAKKINDA TEKNİK VE UYGULAMALI BİR EĞİTİM GERÇEKLEŞTİRDİ.
Biopharm koksidiyoza karşı
geliştirmiş olduğu Livacox®
aşısının 25. yılını kutluyor.
İNFOVET 24-25
Güneşli Aşı İlaç A.Ş., 15 yıldır distribütörlüğünü yaptığı Prag’da bulunan Biopharm Research Institute of Biopharmacy
and Veterinary Drugs tesislerinde,
kanatlı endüstrisinde hem broyler hem de
damızlık / yumurtacı sürülerde ekonomik
kayıplara yol açan koksidiyoz hastalığı hakkında tanı, lezyon skorlama ve ookist sayımı
eğitimi, gerçekleştirdi.
Eğitimde, Eimeria
türlerinden ekonomik
olarak büyük kayıplara
neden olan en önemli
dört tür incelendi.
LIvacox® aşısının
25. yılı kutlanırken…
Biopharm Research Institute of Biopharmacy and Veterinary Drugs, 1965 yılında
veteriner tıbbi ürünleri araştırma merkezi
olarak kurulmuş ve tarihinin ilk 25 senesinde 480 uzman raporu üreterek 170’den
fazla veteriner tıbbi ürün geliştirmiş veya bu
ürünlere yenilik getirmiştir. 1993 yılından
itibaren anonim şirket olarak hizmet veren
firma, Good Laboratory Practice, Good
Clinical Practice ve Good Manufacturing
Practice (GLP, GCP, GMP) sertifikasyon
sistemleri ile çalışmalarına devam etmektedir. Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da,
uluslararası iştiraki olan İtalyan Fatro
Group’un distribütörlüğünü Good Distribution Practice (GDP) sorumluluğunda
gerçekleştirmektedir. Firma, veteriner tıbbi
ürünleri araştırma ve geliştirme faaliyetleri
dışında; veteriner tıbbi ürün, yem premiksi
üretimi ve satışı, veteriner ve beşeri ilaç
üretimi farmakolojik servisleri, laboratuvar
servisleri ve sağladığı tüm servislerden
elde edilen çalışmaların analitik – istatistik
değerlendirilmesinin yanı sıra geliştirici
yayıncılık aktiviteleri ile müşterilerine hizmet vermektedir. Çalışanlarının %16’sının
araştırma aktiviteleri üzerinde görev alması
ve araştırma projelerinin hem Çek Cumhuriyeti, Avrupa Birliği hem de uluslararası
hibe destekleri alarak özellikle kanatlı
koksidiyozu başta olmak üzere biyoteknoloji alanında rekombinant aşı geliştirmek,
rekombinant terapötik proteinler üretimi
ve kanatlı transgenetiği firmanın amaçları/
odak noktaları arasındadır ve bu projelerinin bir kısmı Avrupa Birliği patentlidir.
Firma hizmet alanı; kanatlı koksidiyozunda
tür tayini, koksidiya türlerinin molekülergenetik tiplendirilmesi, koksidiya soylarının
temel karakteristiğinin belirlenmesi, kanatlı
üreme sisteminde inseminasyon (döllenme/tohumlama), yumurta inkubasyonu, W
kromozomunun PCR ile identifikasyonu
Katılımcılar, teorik bilgilendirmenin ardından
nekropsi uygulamasına katıldılar ve lezyonları
yakından incelediler. Detaylı anlatımın ardından,
tüm Eimeria etkenlerini mikroskop altında
inceleyen misafiler, birebir sorular sorarak merak
edilenlerin cevaplarını alma fırsatı yakaladılar.
ETKİNLİK Güneşli A.Ş., Koksidiyoz Tanısı, Lezyon Skorlama ve Ookist Sayımı Eğitimi
Murat Cenudioğlu, GÜNEŞLİ A.Ş.
Katılımcılar, koksidiyozun
ülkeler arası farklılıkları ve
benzerlikleri üzerine sohbet
etme fırsatı buldu.
Biopharm Research Institute
of Biopharmacy and Veterinary
Drugs tesislerinde bir arada
ile cinsiyet tayini, kanatlı hücrelerinin kriyokonservasyonu (dondurarak saklama) ve deneysel kanatlı embriyolojisini kapsar. Firma,
sektördeki 50. yılını geride bırakırken koksidiyoza karşı geliştirmiş olduğu Livacox®
aşısının 25. yılını bu sene kutlamaktadır.
Mikroskop altında birebir
uygulamalı eğitim fırsatı
Katılımcılar, Biopharm Research
Institute of Biopharmacy and Veterinary
Drugs tesisinde Kasım ayının ilk haftasında
gerçekleştirilen “Koksidiyoz Tanısı, Lezyon
Skorlama ve Ookist Sayımı” eğitimine katıldı. Eğitimde, kanatlıya özgü Eimeria türle-
İNFOVET 26-27
rinden ekonomik olarak büyük kayıplara
neden olan en önemli dört tür olan Eimeria
acervulina, Eimeria maxima, Eimeria necatrix ve Eimeria tenella incelenmiştir.
Koksidiyoz hakkında verilen bilginin
ardından, laboratuvarda koksidiyoza neden
olan Eimeria ookistlerinin mikroskop
altında incelenmesi gerçekleşmiştir. Bu
inceleme sayesinde katılımcılar ookistlerin farklılıklarını gözlemleyip, ayırıcı
teşhis ve tür identifikasyonu hakkında
bilgilendirilmiştir. Koksidiyoz tanısında
lezyon skorlama için Avrupa Farmakopesince belirlenen tanımların anlatılmasının
ardından katılımcılara, nekropsi yaparak Ei-
meria türlerinin neden olduğu lezyonları
skorlama eğitimi verilmiştir. Her Eimeria
türü için yerleşim yerinin farklılığı dışında,
farklı lezyonları ve oluşan patolojik
değişiklikleri birebir gözlemleme ve teşhis
etme olanağının sağlandığı nekropsinin
ardından katılımcılara, koksidiyal ookist
sayımında kullanılan OPG (oocysts per
gram - 1 gr dışkıdaki ookist miktarı) yöntemi demonstrasyonu gerçekleştirilmiştir.
OPG prensipi, kullanılan materyaller ve
metotun detaylı anlatımı, hesaplama ve
total ookist sayısının belirlenmesinin
ardından katılımcılar uzman veteriner
hekimle sohbet etme şansı yakalamıştır.
Gülay Türkyılmaz, OPTİMUM KANATLI SAĞLIĞI
BİREBİR UYGULAMALAR ÇOK YERİNDEYDİ
Bilgilerimi tazeleme fırsatı yakaladım. Bunun yanı sıra, bu bilgilerin laboratuvar ortamında uygulama ile desteklenmesi saha çalışmalarım için yeni yöntemler geliştirmeme yardımcı olacak. Her
şeyi en ince detaylarına kadar birebir gördüm. Toplantının sonunda gerçekleştirilen soru-cevap
bölümünün özellikle verimli olduğunu söyleyebilirim. Sadece hekimlerin soruları yoktu; onların da
bizlerden dinlemek istedikleri şeyler vardı ve bu bilgi alışverişini çok değerli buldum.
Ali Aydoğan, Hastavuk
KOKSİDİYOZİS, KANATLI SEKTÖRÜ İÇİN GİZLİ BİR DÜŞMAN
Toplantıda, kullandığımız ve faydasını gördüğümüz aşıların üretim tesislerini yerinde görmüş
ve incelemiş olduk. Sahada bu aşıyı kullanmamızda vesile olan arkadaşlarımızın tecrübelerinden faydalandık. Yapmış olduğumuz uygulamalarla işin mantığını ve aşının sahadaki başarısının nedenlerini daha iyi gördük. Teknik çalışanların, aşıların çalışma mantalitesini ve kontrol
mekanizmasını bize bizzat uygulamalı olarak göstermeleri oldukça faydalıydı. Başarılı bir etkinlikti; Güneşli A.Ş.’ye teşekkürlerimi sunuyorum.
Coşkun Tekin, Kesinoğlu A.Ş.
AŞI DOZLARI VE KULLANIMI İLE ALAKALI BİLGİLERİMİZİ TAZELEDİK
Toplantının kesinlikle çok faydalı geçtiğini düşünüyorum. Kafamızdaki bazı soru işaretlerini
gidermek için sorular sorduk ve güzel cevaplar aldık. Aşı dozları ve bunun yanı sıra aşı kullanımı ile alakalı bilgilerimizi tazeledik. Laboratuvar ortamında titizlikle yapılan nekropsi uygulamasıyla ise üniversite yıllarında öğrendiğimiz ancak yıllar içinde unuttuğumuz skorlamayı
hatırlamış olduk. Uygulama ve teori her ikisi de önemli şeyler; ancak uygulama ağırlıklı yapılan
seminerler sahaya yönelik olmalarıyla çok daha başarılı geçiyor.
Yakup Karataş, Beypiliç
TEORİK İLE PRATİK BİRLEŞTİĞİ ZAMAN ANLAMLIDIR
Toplantı, biz veteriner hekimler için tam bir bilgi güncellemesi niteliği taşıyordu; yenilendik ve
ufkumuz açıldı. Halihazırda kullandığımız aşıların püf noktalarını, aşı üretilirken nelere dikkat
edildiğini ve saha koşullarında nelere dikkat edilmesi gerektiğini öğrendik. Konuşmacıların,
koksidiyozis konusunda son araştırmaları sunmaları, hangi noktalara yoğunlaşmamız gerektiğini açık bir dille anlatmaları da toplantının başarısının belirleyicileri arasındaydı. Teori ile
pratik birleştiği zaman sahada daha çok işimize yarıyor ve bu açıdan toplantı çok başarılıydı.
Celalettin Çankaya, Yağmur Veteriner Kliniği
BİLGİLERİMİZİ TAZELEME FIRSATI YAKALADIK
Toplantıda gördüklerimiz ve sahada deneyimlediklerimizi tek bir potada eritme ve analiz
etme imkanı yakaladık. Bilgilerimizi tazeledik; yalnız teorik bilgilerimizi değil, pratiğimizi de
geliştirdik. Sadece teoriye ağırlık verilen eğitimler havada kalıyor ve bir müddet sonra büyük
bir kısmı unutuluyor. Bu açıdan toplantı çok faydalıydı. Özellikle soru-cevap bölümünde kafamızdaki her türlü soruyu sorma şansı yakaladık.
Mehmet Aksoy, Aspiliç
PRATİKTE KOLAY ve UYGULANABİLİR ÇÖZÜMLER GÖSTERİLDİ
Gerçekten çok faydalı bir toplantıydı. Koksidiyozis hastalığında güncel aşılama tekniklerini,
teşhis ve tedavi yöntemlerini, mevcut teorik ve uygulama bilgilerimizle harmanladık ve birebir
karşılaştırma fırsatı yakaladık, artıları eskileri öğrendik. Sahada karşılaştığımız sorunlara çözüm bulmamız ve pratikte kolay uygulanabilecek yöntemler öğrenmemiz açısından verimli bir
toplantıydı. Güneşli A.Ş.’ye ve Biopharm’a misafirperverlikleri için teşekkür ediyorum.
ETKİNLİK Güneşli A.Ş., Koksidiyoz Tanısı, Lezyon Skorlama ve Ookist Sayımı Eğitimi
Türkiye, Avrupa için
çok önemli bir konumda!
“Türkiye, potansiyeli yüksek pazarlar arasındaki yerini koruyor.
Sıralama zaman zaman değişiklik gösterse de, her zaman
ilk üç sırada bulunma istikrarını göstermeyi başaran bir ülke.”
2 yıl önce Biopharm’ın o günkü Genel
Müdürü Jan Brytus ile yaptığımız
röportajda Biopharm’ın 52 ülkeye ihracat
yaptığını öğrenmiştik. Biopharm, o günden
bu güne pazarda bir büyüme yaşadı mı?
İki sene öncesi ile kıyasladığımızda
Biopharm’ın pazardaki yerinde bir değişme ve gelişme mevcut. Tam olarak sayı
vermem şu an için mümkün olmasa da,
ihracat gerçekleştirdiğimiz ülke sayısının
50’nin üzerinde olduğunu söyleyebilirim.
Etkileşim halinde olduğumuz ülkelerin
sayısının artması ile birlikte, ithal ettiğimiz
ürün miktarlarında da bir artış söz konusu
İNFOVET 28-29
Biopharm’ın uluslararası arenada çok
güçlü rakipleri olduğu göz önüne alınırsa,
tercih edilme sebepleri nelerdir?
Özellikle koksidiyoz aşı üretimi açısından, kanatlı hayvan pazarında eskiden
çok fazla rakip yoktu; sadece iki firma
mevcuttu. Ancak son yıllarda, üreticilerin
sayısının artması ile birlikte rakiplerimiz de arttı. Bu değişim, hiçbir zaman
Biopharm’ın bulunduğu yeri etkileyen bir
faktör olmadı. Şirketimiz çok uzun süredir aşılarının kalitesinden ödün vermeden ve devamlılığını gözeterek çalışmalarını sürdürmekte ve stabil olarak yoluna
devam etmekte. Bu istikrarın, müşterilerimizin bizi tercih etme sebeplerinin
başında geldiğini söylemem mümkün.
Biopharm, Ar-Ge gücü ile tanınan bir
firma. Yeni ürünler ve çalışmalar var mı?
DR. ACHILLE BUCCI / BIOPHARM
Research Institute of Biopharmacy
and Veterinary Drugs Genel Müdürü
BIopharm Research Institute of Biopharmacy and Veterinary Drugs tesislerinde
düzenlenen ve birebir gözlem fırsatı ile
farkındalık yaratan koksidiyoz eğitimi sonrasında Biopharm Genel Müdürü Dr. Achille
Bucci ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdik.
Türkiye, özellikle Avrupa için çok önemli
bir konumda yer alıyor…
Evet, altyapı çalışmalarını sürdürdüğümüz projelerimiz var. Ancak, projeler hayata
konulduğu andan itibaren beraberinde çok
ciddi süreçleri getirir. Ürün hazır olsa da,
stabilite testlerinin ve ruhsatlandırma aşamalarının tamamlanması en az üç senelik
bir süreci işaret eder. Bu çerçevede, piyasaya yeni ürünler sunmayı tabi ki planlıyor ve
hedefliyoruz; ancak belirttiğim gibi bunlar
ileriye dönük projelerdir.
olduğunu belirtmeden geçmemek gerekir. Aynı ülkelerde; fakat daha iyi paylarla
satışlarımız devam etmekte. Türkiye de, bu
pazarlar arasında çok belirgin bir şekilde
büyüyen bir ülke.
Dünya kanatlı aşıları pazarındaki
büyümeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Büyüyen bir pazar olarak nitelendirdiğiniz
Türkiye, Biopharm için ne ifade ediyor?
Her geçen gün kanatlı hayvan endüstrisi büyüyor, aşılanan kanatlı hayvan sayısı
artıyor. Dünya kanatlı hayvan endüstrisindeki bu büyümeye paralel olarak,
kanatlı aşıları pazarı da genişlemesini
doğal olarak sürdürüyor.
Türkiye; Güney Amerika, Endonezya,
Meksika gibi potansiyeli yüksek pazarlar
arasındaki yerini koruyor. Sıralama zaman
zaman değişiklik gösterse de, her zaman ilk
üç sıradaki yerini korumayı başaran bir ülke.
Biopharm, kanatlı aşıları üretiminde
Çek Cumhuriyeti’nin en büyük tesisi mi?
Çek Cumhuriyeti’nde veteriner biyolojiklerini üreten firmalar var ancak bu firmalar
özellikle kanatlı endüstrisi için yeterli güçte
üretim yapıyorlar diyemeyiz. Dolayısıyla Biopharm, koksidiyoz aşılarında Çek
Cumhuriyeti’nin en büyük tesislerine ve en
güçlü üretimine sahip.
Güneşli A.Ş. ile Biopharm arasındaki
işbirliğini nasıl tanımlarsınız?
Güneşli A.Ş. ile aramızdaki ilişkinin
izlenimleri çok iyi. Fatro gibi, biz de Güneşli
A.Ş.’ye güven duyuyoruz. Bunun nedeni
kesinlikle Fatro’nun bizim ana firmamız ve
büyük hissedarlarımızdan biri olması değil.
Biopharm olarak, Güneşli A.Ş. ile ikili ilişkilerimizden doğan bir güven var ve bu güveni
her daim hissetmekteyiz. 
TOPLANTI HIPRA TÜRKİYE - Akua Grup Teknik Toplantısı
Hipra, yenilikçi ve farklı
ürünleri ile balık yetiştiriciliği
sektörüne hizmet vermeye
devam edecek.
Hipra ile su geçirmez
koruyucu hekimlik
Hıpra Türkiye’nin geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Akua Grup
Teknik Toplantısı’na, veteriner hekimler, su ürünleri mühendisleri
ve teknik bilirkişilerin bulunduğu 16 kişilik bir grup katıldı.
HIPRA Türkiye, levrek ve çipura
entegrasyonlarından kalabalık bir teknik
grup ile Ekim ayında İspanya’nın Girona
bölgesindeki Hipra Global Merkezi’ni ziyaret etti. Toplantıda tüm dünyada açık deniz
balık yetiştiriciliği ile ilgili son gelişmelerin
yanı sıra Akdeniz ülkelerinde yoğun olarak
kullanılan ICTHIOVAC-VR® adlı balık
aşısının pazarlama izni genişletmesine dair
teknik bilgiler paylaşıldı. Aynı zamanda
Tarragona L’Ametlla de Mar kasabasında
İNFOVET 30-31
bulunan ton balığı üretim çiftlikleri ziyaret
edilerek farklı bir üretim türü ve modeli
hakkında bilgi edinildi. Toplantıya İzmir ve
Muğla bölgelerindeki farklı levrek-çipura
entegrasyonlarından veteriner hekimler, su
ürünleri mühendisleri ve teknik bilirkişilerin bulunduğu 16 kişilik bir grup katıldı.
Teknik toplantılar, Hipra Global Merkezde EMA-CIS Kıta Direktörü Dr. Jordi
Babores Raset’in kurumsal sunumu ile
başladı. Bu sunumu takiben, Levrek-Çipura
Ürünleri Global Teknik Pazarlama Müdürü
olan Dr. Gustavo Espelleta tarafından hazırlanan teknik sunumlara yer verildi.
Hayvan sağlığının korunmasında
ve koruyucu veteriner hekimlikte
dünya referansı
Dr. Espelleta “Su Geçirmez Koruyucu
Hekimlik” başlıklı sunumunda şu bilgileri
aktardı: “Hipra, 2010 yılında, “Hayvan
Sağlığının Korunmasında ve Koruyucu Ve-
teriner Hekimlikte Dünya Referansı” olma
vizyonunu belirleyerek farklı ve yenilikçi
biyolojik ürünlerin Ar&Ge’sine odaklanma
kararı aldı.
Hipra olarak, koruyucu hekimlikte referans olmaktan kastımız şudur: “Artan dünya
nüfusunun sağlıklı protein ihtiyacını karşılamak için büyüyen hayvancılık sektöründe
mevcut hastalıklar ve yeni patolojilerden
korunmak için yaratıcı, farklı ve etkin koruyucu aşıları araştırıp geliştiren ve sektörün
hizmetine sunan öncü firma olmak”.
Balık yetiştiriciliğinde, antibiyotiklerin
yoğun kullanıldığı uzun yıllar öncesinde
bile biyolojik ürün kullanımının önemi ve
gerekliliği bilinmekteydi. Bunun bilinciyle
Hipra olarak bizler de uzun yıllardır
ICTHIOVAC® ürün hattımızla balık yetiştiriciliği yapan entegrasyonlara ve işletmelere
çok çeşitli aşılarımızla hizmet veriyoruz.
Bundan sonra da yenilikçi ve farklı ürünlerimiz ile balık yetiştiriciliği sektörüne hizmet
vermeye devam edeceğiz”.
HIPRA’nın odağı; “Adjuvantları
mükemmelleştirmek”
Dr. Espelleta, “ICTHIOVAC-VR®, levrek
yetiştiriciliğinde sıklıkla görülen vibriozis
hastalığına karşı geliştirilmiş su bazlı bir aşıdır. Ruhsatlı olduğu tüm ülkelerde, sektör
ihtiyacı doğrultusunda güncellenen pazarlama izninde levrek ve kalkan balıklarında
periton içi enjeksiyon ve banyo şeklinde
uygulanabileceği belirtilmektedir.
Hipra, ürün araştırma ve geliştirme
çalışmalarını biyolojik ürün odaklı yapacağını açıkladığında, farmasötik ürünler
için kurulan birimler de biyolojik ürünlerin
“adjuvant”larının mükemmelleştirilmesine
adandı. Bu özelleştirilmiş birim ve konusunda uzman araştırmacılar ile özellikle
Hipra Türkiye misafirleri,
ton balığı üretim
tesislerini ziyaret etti.
doğmasal (konjenital) bağışıklığın uyarımından sorumlu adjuvantların geliştirilmesi, etkinliğinin ve stabilitesinin optimal
düzeye çıkartılması mümkün olmaktadır.
Bu birimde geliştirilen adjuvantlar sadece
Hipra akua ürünlerine özel olarak geliştirilmektedir. Hipra AkuaKültür Birimi,
sadece aşı Ar&Ge’si ile değil, aynı zamanda
kendine ait teşhis ünitesi olan DIAGNOS®
ile de birçok farklı patolojiye dair laboratuvar teşhis desteği ve aşılama ekipmanları ile
de sektöre hizmet sunmaktadır.
Geçmiş senelerde uygulanmaya başlayan Hipra Üniversitesi, eğitim sonunda
akredite kurum ve kuruluşlarca geçerliliği
onaylanmış bir sertifika veren ve konularında uzman üniversite öğretim üyelerince
hazırlanan teknik ve uygulamalı seanslar ile
saha veteriner hekim ve su ürünleri mühendislerine güncel bilgiler sağlayan yenilikçi
bir sürekli eğitim programıdır. 2017 yılında
da akuakültür konulu Hipra Üniversitesi
yapılmaya devam edecektir”. 
Teknik sunumlar ardından
“CIAMER” gezisi
Teknik sunumların ardından
Hipra Türkiye misafirleri, Avrupa
standartlarında üretim yapan ve PIC/S
üyesi bir kurum olan İspanya Sağlık
ve Eşitlik Bakanlığı tarafından GMP
belgesi verilmiş olan biyolojik ürün
üretim merkezi “CIAMER” binasını gezdi.
Hipra Akua Grubu İspanya seyahatinde
aynı zamanda Katalunya bölgesinde
bulunan Tarragona şehrinin güneyinde
yer alan bir ton balığı üretim çiftliğine
de bir ziyaret düzenlendi. Burada,
çiftlikteki bilirkişiler ile de teknik bilgi
paylaşımında bulundular; aynı zamanda
ağırlıkları 100 ila 300 kg arasında
değişen ton balıklarını hem besleme
hem de balıklarla beraber yüzme şansını
bularak eşsiz bir deneyim yaşadılar.
ETKİNLİK MERIAL RUMİNANT FORUM 2016
Merial Ruminant Forum’un
odağı buzağılardı
Merıal Türkiye, ilkbaharda dört farklı bölgede gerçekleştirmiş olduğu toplantılarda,
buzağı ishallerinden korunma stratejilerini ön planda tutarken, Kasım ayında Dubaı’de
ikincisi düzenlenen Merıal Ruminant Forum 2016’da yine buzağıların en önemli ölüm
sebeplerinden biri olan “Buzağılarda Akciğer Hastalıkları” konusunu ele aldı.
Merial Ruminant
Forum 2016 ile Merial,
bu sene de veteriner
hekimlerin sorularına
cevap bulmaya çalıştı.
Son yayımlanan verilere göre, her yıl
doğan 3,4 milyon buzağı ve dananın 450-480
binini kaybediyoruz. Kaybedilen buzağı ve
dana sayısı, 2015 yılında ithal edilen besilik
dana ve damızlık düve sayısının iki katını
geçiyor. 2015 yılında ithal edilen buzağı, besilik dana ve damızlık düvelere 297,8 milyon
dolar ödendiği göz önüne alınırsa, kaybın
boyutları daha net anlaşılıyor.
Buzağıların yaşatılamaması 1,6 milyar li-
İNFOVET 32-33
ranın üzerinde et, 1,7 milyar liranın üzerinde
damızlık düve, 600 milyon lira dolaylarında
süt üretim kaybına neden oluyor. Bu ölümlerde doğumdan sonra, 0-28 günü kapsayan neonatal dönem (yeni doğan) buzağı
kayıplarının en fazla olduğu süreç. 0-28 gün
arasında çoğunlukla ishaller, 28’nci gün ila
6 aylığa kadar olan dönemde ise solunum
yolu enfeksiyonlarına bağlı ölümler gerçekleşiyor (http://www.tzob.org.tr/).
Merial Ruminant Forum 2016’ya
katılımcılardan tam not
15-18 Kasım 2016 tarihlerinde Radisson
Blu Hotel, Dubai Downtown’da düzenlenen
Merial Ruminant Forum 2016 etkinliğine
Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelen 50
veteriner hekim katıldı. Önemli besi ve süt
sığırı işletmelerinin hekimleriyle, serbest
çalışan veteriner hekimlerin davet edildiği
Forum, katılımcılardan tam not aldı.
Kubilay Destegüloğlu
Merial Türkiye Genel Müdürü
KORUYUCU UYGULAMALARIN
ÖNEMİ HIZLA ARTIYOR
Kubilay Destegüloğlu, Merial’in
ürettiği aşılardan ilaçlara kadar
kapsamlı ürün yelpazesini sunan
dünya lideri, yenilik odaklı bir hayvan
sağlığı şirketi olduğunun altını çizdi.
Merial Türkiye Genel Müdürü Kubilay
Destegüloğlu’nun yapmış olduğu açılış konuşmasıyla başlayan Merial Ruminant Forum
2016, Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi
İç Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi
Prof. Dr. Mahmut Ok’un gerçekleştirdiği
“Buzağılarda Akciğer Hastalıklarının Klinik
Önemi, Tedavi ve Koruma Yaklaşımları” konulu sunumu ile devam etti. Forum’da teorik
sunumdan ziyade saha pratiği konusunda en
Kubilay Destegüloğlu, 2050 yılında beklenen
nüfusun 9 milyar olduğundan ve buna bağlı
olarak eğilimin güvenli, uygun fiyatlı ve bol
hayvansal protein ihtiyacına yönelik olacağını
belirtti. Artmakta olan küresel talebin karşılanması için protein endüstrisindeki üretkenliğe
olan ihtiyacın önemini vurguladı. Merial’in
ürettiği aşılardan ilaçlara kadar kapsamlı ürün
yelpazesini sunan dünya lideri, yenilik odaklı bir
hayvan sağlığı şirketi olduğunun altını çizdi.
“Yüksek sıcaklık, yüksek karbondioksit
konsantrasyonu, yağış değişiklikleri, ormansızlaşmanın devam etmesi, zararlıların artması,
hayvanların çeşitli hastalıklara ve enfeksiyonlara neden olan patojenlere karşı geliştirilen
savunma sisteminin yeteneğini etkiler. OIE’ye
göre çiftlik hayvanlarındaki hastalıklardan
dolayı global gıda üretimi %20 azaldı. OIE bu
azalmanın parazitler, solunum ve enfeksiyöz
hastalıklar ve mastite bağlı olarak görüldüğünü
savunuyor. Artan küresel seyahat ve ticaret
bulaşıcı hastalıkların yeni alanlara yayılma olasılığını artırmaktadır.
İnsanlar, hayvanlar ve tarım ekonomileri için
enfeksiyöz hastalıklar hâlâ önemli tehdit unsurları
olup, son 150 yılda aşı biliminde büyük ilerleme
kaydedilmesine rağmen, bugün kontrolü zorlaştırmaktadır. Hayvansal kaynaklı hastalık salgınlarını
kontrol altına almak, hayvanları ve dünyanın gıda
kaynaklarını korumak için düzenlenen koruyucu ve
yönetim uygulamaları çok önemlidir”.
iyi pratik uygulamaların ve gerçek olguların
üzerinde duruldu. Hekimlerimizin sahada
karşılaştıkları gerçek vakalar ile ilgili sorular
Prof. Dr. Mahmut Ok tarafından cevaplandı.
Prof. Dr. Mahmut Ok’un akciğer enfeksiyonlarına karşı teşhis, tedavi, metaflaksi
ve korunma yollarını anlattığı oturumun
ardından Forum düzenine geçilerek veteriner
hekimlerin soruları yanıtlandı; sahada karşılaştıkları problemler ve çözümleri tartışıldı.
DUBAI GEZİSİNE İLGİ BÜYÜKTÜ
Yapılan bilimsel oturumların
ardından tüm katılımcılar ile birlikte
dünyanın en yüksek binası olan Burj
Al Khalifa’nın 124. katından benzersiz
manzara ve güneşin batışı seyredildi.
Etkinlik çölde yapılan jeep safarinin
ardından ve Bedevi çöl kampındaki
akşam yemeği ve gösteriler sonrasında
son buldu.
ETKİNLİK MERIAL RUMİNANT FORUM 2016
Tulû Simav Merial Türkiye Ürün Müdürü
MERIAL TÜRKİYE, YENİLİKLERİ
SUNMAK İÇİN ÇALIŞIYOR
Orkun Bürün Merial Türkiye Satış ve Pazarlama Müdürü
ZACTRAN VE GAMİTROMİSİN İLE İLGİLİ
MERAK EDİLENLER CEVAP BULDU
Orkun Bürün, hekimlerden gelen
Zactran ve gamitromisin ile ilgili
soruları yanıtladı. Cevapların
satırbaşları şöyleydi:
Makrolid grubunun Azalid alt
sınıfında yer alan yeni bir molekül
olan Gamitromisin, 30 dakikada akciğerlerde etkili MIC90
seviyelerine ulaşarak bakterileri
hızla öldürmeye başlar. Üstün
bir farmakokinetik profile sahip
gamitromisinin molekül yapısı, yüksek akciğer affinitesi
ve konsantrasyonu sayesinde
akciğerlerde bakterisidal etkinlik
göstermektedir. %98 gibi yüksek
bir biyoyararlanıma sahip olan
Zactran, enjeksiyon yerinden hız-
la ve tamamen emilir, akciğerler
ve akciğer sıvılarına iyi dağılım
gösterir. Akciğerlerde 15 güne
varan süreyle etkili düzeylerini korur. ABD’de randomize,
kontrollü çalışma neticesinde
Zactran ile tedavi edilen grupta
M. bovis’in akciğer konsolidasyonunun belirgin bir şekilde
daha düşük olduğu tespit edildi.
Zactran geniş bir spektruma
sahiptir. M. bovis dahil olmak
üzere önemli BRD patojenlerine
karşı etkilidir. Aynı zamanda,
BRD’nin kontrolü ve tedavisinde
yüksek etkinliğe sahiptir. Gerek
metafilaktik ve gerekse terapötik
şekilde kullanılır.
Buzağılarda meydana gelen
hastalıklar neticesinde
gerek genetik kayıp, gerek
canlı ağırlık kaybı, gerek ise
performans kayıpları gözlemliyoruz. Tüm bu verilere
göre bu bulaşıcı hastalıkların
tedavilerinin yanı sıra metaflaktik yaklaşımın, koruyucu
aşılamaların, kolostrum
yönetiminin, karantina,
havalandırma şartları gibi
genel yönetim faktörlerinin
morbite oranı üzerindeki
etkisine dikkat çekmek
istiyoruz. Yüksek enfeksiyon
baskısı altında olan işletmelerde özellikle metaflaktik
uygulamanın M. haemolytica,
P. multocida ve M. bovis’in
neden olduğu BRD olgularında morbidite oranının da
Forum’da teorik sunumdan ziyade saha
pratiği konusunda en pratik uygulamaların
ve gerçek olguların üzerinde duruldu.
İNFOVET 34-35
ki %64’e varan azalmanın
altını çiziyoruz. Artan küresel
ihtiyaca karşılık buzağı
kayıplarını azaltmak, performansı arttırmak ve daha
iyi bir hayvancılık için tüm
veteriner hekimlerimiz bilimi
takip ederken biz de Merial
Türkiye olarak hayvan sağlığında meydana gelen tüm
yenilikleri veteriner hekimlerimize sunmaya çalışıyoruz.
İkincisini düzenlediğimiz
Merial Ruminant Forum
2016’da yine veteriner
hekimlerimizin sorularına
cevap bulmaya çalıştık.
Toplantı sonunda hekimlerimizin vermiş olduğu geri
bildirimlere göre başarılı bir
forum gerçekleştirmiş olmaktan mutluluk duyuyoruz.
ETKİNLİK MERIAL RUMİNANT FORUM 2016
Prof. Dr. Mahmut Ok Selçuk Üni. Vet. Fak. İç Hastalıkları ABD
BUZAĞI HASTALIKLARINA ODAKLANMA VAKTİ
Buzağılarda akciğer hastalıklarının klinik öneminden
bahseden Prof. Dr. Mahmut
Ok, bir işletmedeki buzağılarda akciğer enfeksiyonuna
bağlı morbidite oranının %75,
mortalite oranının ise %50-70
olduğunu belirtti. Buzağılarda
akciğer hastalıklarını yapıcı
nedenlerin çoğunlukla viral
hastalıklar olmasına rağmen
esas öldürücü sebeplerin P.
multocida, M. haemolytica,
M. bovis, Histophilus somni,
Trueperella pyogenes gibi
bakteriler olduğunun altını
çizdi. Buzağılardaki akciğer
enfeksiyonları olgularının
%32’sini mikoplazma türleri
oluştururken bu mikoplazma
türlerinin %88’ni M. bovis
oluşturduğundan bahseden
Prof. Dr. Mahmut Ok, özellikle
buzağıların akciğer enfeksiyonlarında mikoplazmal etkenlerin ve tedavide bu etkenlere
yönelik tedavi stratejilerinin
göz önünde bulundurulmasını önerdi. Prof. Dr. Mahmut
Ok, ayrıca buzağıların akci-
ğer enfeksiyonlarında teşhis
için en önemli yöntemlerden
birisi olan BAL (bronkoalveolar yıkama) hakkında sahada
uyguladıkları pratik bir yöntemi
veteriner hekimlerle paylaştı ve son derece kolay bu
yöntemle, kısa zamanda BAL
sıvısının kültür veya antibiyogram için alınabileceğini belirtti.
Son olarak, buzağılarda ve
özellikle besi dönemi başlangıcındaki danalarda önemli
bir BRD kontrol yöntemi olan
metafilaksi konusu üzerinde
de duran Prof. Dr. Mahmut Ok,
stresin azaltılması, A, D, E, K,
B kompleks ve C vitamini, iz
element (Se, Cu, Mn, Co) , immunomodulatör, hiperimmun
serum uygulamalarının ve yüksek risk taşıyan işletmelerde
aşı uygulamalarının metafilaksi
için faydalı olduğunun altını
çizdi. Metafilaktik koruma için
uzun etkili antibiyotik uygulamalarıyla hastalığın %50 ve
mortalitenin de %25 oranında
azaltılabildiğini gösteren çalışmaları sundu.
Bilimsel oturumlar
ardından yapılan Dubai
gezisi ile katılımcılar
keyifli anlar yaşadı.
MerIal Ruminant Forum’a Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelen
50 veteriner hekim katıldı. besi ve süt sığırı işletmelerinin hekimleriyle,
serbest çalışan hekimlerin davet edildiği Forum, katılımcılardan tam not aldı.
İNFOVET 36-37
KONU KANATLI
Hipra Türkiye ile
İngiltere’de Süt kalitesi
ve Mastitis Semineri
Hayvan sağlığının geleceğinin koruyucu hekimlikte olduğu
düşüncesi ile Hipra, ülkemiz veteriner hekimlerini ve global
kanaat önderlerini geçtiğimiz günlerde “Mastitis ve Süt
Kalitesi Semineri” ile bir araya getirdi.
Dr. James Breen,
sunumunda SHS takibinin
önemini dinleyicilere aktardı.
İNFOVET 38-39
Hipra, ülkemiz veteriner
hekimlerini ve global kanaat
önderlerini buluşturmaya
devam ediyor.
Hipra Türkiye’nin düzenlemiş olduğu
ve CPD (Certificate of Professional Development) tarafından sertifikalandırılan “Hipra
Üniversitesi” eğitimlerinden olan Mastitis
ve Süt Kalitesi Seminerleri Ekim ayında
İngiltere’nin Wells kentinde gerçekleştirildi.
Hipra ve QMMS (Quality Milk Management Services) iş birliği ile düzenlenen
seminer; meme sağlığı ve süt kalitesi
alanında dünyaca tanınmış uzmanlardan
QMMS Direktörü Dr. Andrew Bradley ve
Dr. James Breen tarafından verildi.
Hipra, hayvan sağlığının geleceğinin
koruyucu hekimlikte olduğu düşüncesi
ile ülkemiz veteriner hekimlerini ve global
kanaat önderlerini buluşturmaya devam
ediyor. Bu seminerde; mastitisten korunmaya yönelik etiyolojik, epidemiyolojik ve
tanısal yaklaşımlar ile aşılama ve mastitis
kontrol programının önemi ele alındı.
Seminere alanında uzman çiftlik
hekimleri ve çiftlik danışmanlarının yanı
sıra meme sağlığı ve süt kalitesi üzerine
çalışan akademisyenlerden Doç. Dr. Yaşar Ergün, Doç. Dr. Zafer Cantekin, Doç.
Dr. Murat Yüksel, Yrd. Doç. Dr. Osman
Ergene’de katıldılar.
“Mastitis ve Süt Kalitesi” konulu seminerin ilk günü İngiltere’deki süt endüstrisi,
süt sığırcılığı işletmeciliğinin geçmişi ve
bugünü hakkındaki sunum ile başladı.
Mastitis kaynaklı ekonomik kayıpların
değerlendirilmesi ve önlenmesine yönelik
olarak etkin mastitis kontrol programlarının oluşturulmasında mastitis tipinin
tanımlanmasının etiyolojik rolü vurgulandı.
QMMS Direktörü
Dr. Andrew Bradley
Veteriner hekimlerin sunumlara
gösterdiği ilgi büyüktü
Dr. Andrew Bradley ve Dr. James Breen,
süt kalitesi kontrolünde artık primer kabul
edilen tank sütü SHS (somatik hücre sayısı)
ve bireysel SHS takibinin önemini vurguladılar ve süt hijyenine yönelik tecrübelerini
aktardılar. Katılımcılar, mastitis tipinin anlaşılması ve mastitisten korunmaya yönelik
uygulanan laboratuvar teşhis yöntemlerini
ve laboratuvar teşhis yöntemlerindeki son
gelişmelerin aktarıldığı sunumu ilgi ile takip
ettiler. Sunumu takiben gerçekleştirilen
etken tanımaya yönelik laboratuvar uygulaması ile bakteriyolojik numunenelerin nasıl
işlendiğini gözlemlediler.
Öğleden sonraki oturumda, süt işletmelerinde karşılaşılan majör ve minör mastitis
etkenlerinin tanısı, çevresel, kontagiyöz
ve fırsatçı mastitis etkenleri ile mastitisten korunma programlarında aşılama ile
elde edilen bağışıklığın önemi işlendi. Son
oturumda ise süt işletmelerinde hijyen
yönetimi konu edildi.
Konuşmacılar, hijyen yönetimi ile çiftlik ve
sağımhanede temiz bir çevrenin oluşturulması ve sürdürülmesi konusundaki tecrübelerini
aktardılar. Katılımcılar tarafından ilgi ve beğeni ile takip edilen sunumlar, katılımcıların sorularının tümünün sözlü ve görsel akademik
yayınlarla destekli olarak cevaplandığı soru ve
cevaplar bölümü ile tamamlandı.
Toplantının ikinci gün Startvac®
saha sonuçları ele alındı
Seminerin ikinci günü; kuru dönemde
meme sağlığı yönetimi ve kuru dönem
kaynaklı mastitislerin etiyolojisi konulu
teorik eğitim ve saha çalışma sonuçlarının paylaşımı ile başladı. Kuru dönem
yönetimi, kuru dönem öncesi ve sonrası
meme sağlığı kontrol programları, doğum
sonrası dönemde karşılaşılan klinik mastitis
vakalarının etiyolojik olarak kuru dönem ile
ilişkisi detaylı olarak incelendi.
İkinci günkü oturumun öğleden sonraki
bölümünde, Dr. Andrew Bradley mastitis
kontrol programının en önemli parçası olarak aşılamanın önemi hakkındaki sunumu ile
devam etti. Majör etkenlere karşı sütte elde
edilen ve meme dokusunda oluşan bağışıklığın önemini vurguladı. Journal of Dairy
Science dergisinde yayınlanan ve İngiltere’de
Startvac® ile yapılan aşılama ile elde edilen
başarılı saha sonuçlarından ve sadece artan
süt verimi ile hesaplanmış olan 1’e 2.6 oranındaki yatırım getirisini anlattı (1).
(1) Startvac®’ın süt işletmelerinde mas-
titisten korunmak amacıyla kullanımının
1’e 2,6 oranında yatırım getirisi vardır. Bu
üstelik sadece süt veriminin artışı ile hesaplanmıştır. (Andrew Bradley ve ark., Birleşik
Krallık’ta saha koşullarında farklı aşılama
rejimleri kullanan Startvac® mastitis aşısının etkinliğinin araştırılması J. Dairy Sci
2015; 98: 1706-1720).)
Misafirler, teknik sunumlardan
arda kalan zamanlarında
Londra ve Wells
kentleriniKANATLI
KONU
görme fırsatı yakaladılar.
Seminer sonrası dolu dolu bir gezi…
Katılımcılar seminer programı dahilinde hem Londra hem de Wells
kentinin tarihi ve turistik mekanlarını da gezme ve kent tarihi ile ilgili
bilgiler alma fırsatını da yakaladılar. Dünyada Cheddar peynirinin ilk
kez üretildiği ve adını Cheddar peynirinden alan Cheddar Köyü’nde
günümüzde de geleneksel metodlarla Cheddar peyniri üretimi yapan
ünlü “Gorge Cheddar Cheese” fabrikasını ziyaret ettiler ve Cheddar
peynirinin üretimi hakkında bilgiler aldılar. 
VetERİNER Hekim Serdar Dursun Ak Atasancak, Acıpayam Tarım İşletmesi
TÜM KONULAR A’DAN Z’YE DETAYLARIYLA İŞLENDİ
12-13 Ekim tarihinde İngiltere’de yapılan Süt Kalitesi ve Mastitis Semineri’ne katılmaktan büyük zevk
duydum. Beyin fırtınalarının yaşandığı, dolu dolu iki gündü. Gerek sunumlara katılım gösterenlerin
gerekse teknik destek ekibinin performansı görülmeye değerdi. Mastitise predispozisyon yaratan
sebeplerin A’dan Z’ye kadar incelendiği, laboratuvar verileri ve saha gözlemleriyle desteklenen bir
workshop oldu. İşletmem adına özellikle Andrew J. Bradley ile tekrar çalışmak isterim.
VetERİNER Hekim Dr. Oğuz Çalışıcı Süt Kardeşler Süt ve Süt Ürünleri Tarım Hayvancılık A.Ş.
MASTİTİS MÜCADELESİNDE ÇOK ÖNEMLİ BİR YOL HARİTASI ÇİZİLDİ
Standart protokollerin oluşturduğu günlük çiftlik yaşantısında mastitis verilerinin detaylı incelenmesi
gerekliliğini Andrew Bradley ve ekibinin sunduğu seminer sonrası çok daha iyi anladım. Özellikle ülke
genelinde yaptıkları çalışmaların ve vaka raporlarının uluslararası bilimsel çalışmalar ile karşılaştırılarak
örnekler ile anlatılması bizlere mastitis mücadelesinde çok önemli bir yol haritası vermiş oldu. İneklerimizi
mastitisten korumada rutin örneklemeler yapmanın ve elde edilen verilerin analizlerinin önemini bir kez
daha görmüş olduk. Eğitimin içeriğini gördükten sonra ticari değil bilimsel yaklaşımlarından dolayı Hipra
teknik ekibine gerçekten ayrı bir saygı duymaya başladım. Öneri ve tavsiyeleri hemen kendi işletmemizde
de uygulamaya koymak, özellikle Türkiye’ye döndüğümde ilk işim olacak.
İNFOVET 40-41
Novus 25. yaşında,
yenilikçi çözümleri
ve hizmetleri ile
EuroTier’deki yerini aldı.
Novus, 25. yaşını
EuroTier’de kutladı
Hayvan refahı ve çevrenin iyileştirilmesi konularında sürdürülebilir
çözümler sunmayı amaç edinen Novus, 25 ülkenin hayvan yem endüstrisi
profesyonellerini ağırlayan EuroTıer 2016’da 25. yıldönümünü kutladı.
haBer: veteriner hekim gizem kutun
İNFOVET 42-43
Novus, Türkiye’den
gelen misafirlerine fuar
süresince teknik sunumlar
gerçekleştirdi.
Novus standı,
fuarın tam
anlamıyla ilgi
odağıydı…
H
ayvan refahı ve çevreyi
iyileştirecek sürdürülebilir çözümlere bağlılığı ile
bilinen Novus, 25. kuruluş
yıldönümü kutlamasını 15
Kasım günü, yaklaşık 25 ülkenin hayvan yem endüstrisi profesyonellerinin
katılımıyla, hayvansal üretim alanında
dünyanın önde gelen ticaret fuarı olan
EuroTier’de gerçekleştirdi. Kedge Business School, MAI Innovation & International Direktörü Gordon Crichton, “Müşteriler arası ilişkide yeniliğin yakalanması”
üzerine bir sunum yaptı.
İletişim ve iş birliği odağında bir satın
alma stratejisi
Kutlama, Novus Başkanı ve CEO’su
François Fraudeau’nun açılış konuşması
ile başladı. Fraudeau sözlerine, dünyaya
ekonomik ve sağlıklı gıda temini konusunda
yardımcı olma ve insanların daha yüksek
refah seviyelerinde bir yaşam sürmelerini
destekleme amacı taşıyan Novus’un, geçmişteki ve gelecekteki sorumluluklarını ve
bağlılıklarını ifade ederek başladı.
François Fraudeau’nun ardından, Metiyonin İş Birimi Başkanı Jeff Klopfenstein,
metiyonin üretimlerinin artırılması ile
birlikte önümüzdeki dönemlerde müşterileri ile büyüme üzerine tasarladıkları Novus
stratejilerini açıkladı.
Konuk konuşmacı Gordon Crichton
ise, modern satın almaların iletişim ve iş
birliğine odaklanılarak yapılması gerektiği
mesajını verdi. Tedarikçiler ve müşteriler;
açık ve şeffaf ortaklıklar kurarak “değer”
yaratmanın ve bunu başarmak için yakın
bir iletişim dili yakalamanın ihtiyacını
duyarlar. Bu iş birliği, alım-satımdan öte,
karşılıklı yarar ve ilişki temelinde olmalıdır. Gordon Crichton, bu ilişkiler üzerine
görüşlerini şöyle özetledi: “Müşteriler
değişiyor ve alıcı firmalar aynı değil. Artık
ağırlıklı olarak çözümleri ve hizmetleri
görmek istiyorlar.”
Teknik seminerler ile ilgi Novus’taydı
Novus’un Reed Business iş birliği ile 16
Kasım tarihinde gerçekleştirdiği teknik
seminere fuar alanından yaklaşık 100 kişi
katılım gösterdi; aynı zamanda 70 kişi
online olarak semineri takip etti. Konuşmacılar; Clare Gaukroger (New Castle
Üniversitesi-İngiltere) ve Edgar Oviedo
(North Carolina Eyalet Üniversitesi-Amerika Birleşik Devletleri) sırasıyla, “Sütten
Genel Koordinatörümüz
Barış Kolgu ve
Prof. Dr. Nizamettin
Şenköylü
Peki, bu kararı almanızda neler etkili oldu?
Yem sanayisinde misyonumu tam anlamıyla yerine getirdiğimi düşünüyorum. Bir
süre mesleğimi bu platformda icra etmiş
olmam, bana Bakanlık’ın işleyişini ve mevzuatlarını okuyabilmem açısından birçok
deneyim kattı. Türkiye’deki ve dünyadaki
yem sektörünü ve hayvancılık ile ilgili
gidişatı daha iyi kavrama fırsatı yakaladım.
Ancak, benim asıl mesleğim ve uğraşım
hayvan besleme; dolayısıyla Novus ile iş
birliği kurarak aslında mesleğime dönmüş
oldum. Üniversitede edindiğim 40 yıllık
birikimi, Novus aracılığı ile, başta kanatlı
işletmeleri olmak üzere tüm işletmelere
hayvan besleme ve yem katkılarıyla ilgili en
son bilgileri ve teknolojileri aktarma şansı
yakalayacağım. Bu bakımdan, görevime
heyecanla başladığımı söyleyebilirim.
Hocam, özel projelere imza atacağınızdan
eminiz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Kesilmiş Domuzlarda Fitaz ve İki Farklı
Düşük Dozda Bakır Kaynağının İnteraktif
Etkileri” ve “Genç Broylerlerde Protein
Sindirilebilirliğinin Maksimize Edilmesi ve
Bağırsak Sağlığına Etkileri” konu başlıklarında sunumlar gerçekleştirdiler.
TÜRKİYE HAYVANcıLIĞININ
TARTIŞMASIZ en önemli
LOKOMOTİFİ; YEM
Akademik hayatı ve özel sektör çalışmalarıyla Türkiye hayvancılık sektörüne
büyük katkılar sağlamış olan Prof. Dr.
Nizamettin Şenköylü, 40 yıllık deneyimini
işletmelere aktarma gayesiyle geçtiğimiz
günlerde Novus ile bir birliktelik kurma
kararı aldı. Biz de İnfovet Dergisi olarak,
Novus’un EuroTier’deki standında Şenköylü ile bir araya geldik ve kendisiyle özel
bir sohbet gerçekleştirdik.
İNFOVET 44-45
Çok önemli bir transfer ile Novus ailesindeniz. Bu süreci bir de sizden dinleyelim.
Novus ile birliktelik kurmam aslında bir
sürpriz değil; çünkü dört yıl öncesinden verilmiş bir sözüm vardı. Fakat aynı dönemde
Türkiyem-Bir Başkanı M. Ülkü Karakuş’un,
birikimlerimi sektöre aktarmam amacıyla
teklif ettiği genel sekreterlik pozisyonunu,
sektörün tamamına hitap edecek olmam
açısından cezbedici bulmuş ve Novus’un
teklifini bir süreliğine geri çevirmek durumunda kalmıştım.
Elbette, yem sektöründe çalıştığım
yıllarda Novus ile olan irtibatım hiçbir
zaman kesilmedi. Özellikle bu yıl Dünya
Kongresi ve Uluslararası Hayvan Besleme Bilim Kongresi’ni gerçekleştirdikten
sonra, Novus ile çalışma durumum tekrar
gündeme geldi ve bu defa Novus’u olumlu
bir cevap ile karşıladım.
Elbette, bu birliktelikle birlikte de
önemli projeler yürüteceğim. Kanatlı
yetiştirme alanına bakacak olursak, günümüzde yem katkı maddelerinin hayvan
beslemede kilit işlevleri var; yine aynı şekilde enzimlerin katkıları tartışılmaz. Fakat bundan 15 yıl önce enzimleri ilk olarak
konuşmaya başladığımızda, Türkiye’de
pek az kişi ne işe yaradığını biliyordu. O
dönem danışmanlık yaptığım firma ile
fitaz enzimini yetiştiricilere anlatmak için
çok dolaştık. “Modern Tavuk Üretimi”,
“Kanatlılar için Yem Katkı Maddeleri”,
“Yemlik Yağlar” gibi kitaplar hazırladık ve
içerisindeki bilgileri aktarmaya çalıştık.
Ancak yem teknolojisi ve kanatlı üretim
bilimi çok hızlı değişiyor ve çok dinamik. Güncellenen bilgilerin bir an önce
yeniden aktarılması gerekiyor. Novus ile
birlikte, tekrar sahanın içinde olacak ve
yenilikleri yetiştiricilere aktaracağız.
Türkiye aslında içerisinde çok büyük
potansiyeller taşıyor; hem kanatlı hem de
büyükbaş yetiştiriciliğinde ve ürünleri ihraç
etme konusunda muazzam bir potansiyele
sahip… Fakat bu potansiyelin açığa çıkarılabilmesi için üretimin önündeki engellerin
kaldırılması gerekiyor. Yem hammaddelerinde ve yem katkılarında hala bir dışa bağımlılık söz konusu. Eğer bu ürünler yavaş
yavaş Türkiye’de üretilmeye başlanır ya da
ithalatları önündeki gümrük engelleri kaldırılır ise dünya fiyatları ile rekabet etmede
Novus Avrupa ve
Orta Doğu Bölge
Genel Müdürü
Dr. Uwe Ranft
çok fazla güçlük çekilmeyecek; hatta ithalat
yaptığı ülkeleri geçen bir başarı yakalayacak.
İşte, tüm bunlara inancımla, Novus’ta göreve başladığım için memnunum ve birlikte
ülkemiz hayvancılığı için birçok değerli
çalışma yürüteceğimize eminim.
2.629 STANT SAHİBİ,
36 BİN ZİYARETÇİ İLE
GERÇEK BİR ŞÖLEN
Dünyanın önde gelen hayvancılık fuarı
olarak bilinen EuroTier, 163 bin toplam
ziyaretçiyi -yurtdışından 36 bin ziyaretçi15-18 Kasım tarihleri arasında Almanya’nın
Hannover kentinde ağırladı.
EuroTier organizatörü, Alman Tarım
Birliği (German Agricultural Society - DLG)
Genel Sekreteri Dr. Reinhard Grandke,
fuar sonunda yaptığı konuşmada; 2.629
stant sahibi ve Almanya dışından katılımda
bulunan 36 bin ziyaretçi dahil olmak üzere
toplam 163 bin ziyaretçi ile EuroTier 2016
Fuarı’nın, EuroTier 2012’nin katılım rekorunu geçtiğini belirtti.
EuroTier’in, bu sene de tüm dünyadan
hayvan üreticileri ve uzmanlarının büyük
beğenisini kazandığını söyleyen Dr. Reinhard
Grandke, modern hayvan üretimi için önde
gelen global ticaret fuarı olarak lider konumda olduklarını vurguladı. Ayrıca, eş zamanlı
gerçekleşen EnergyDecentral Fuarı ile EuroTier, yenilikçi enerji tedarik endüstrisi için
uluslararası bir buluşma yeri halini aldı.
Hayvancılığın geleceği Eurotier’den
önemli satırbaşları;
EuroTier, her yıl olduğu gibi bu yıl da
yeniliklere yön verdi ve ziyaretçileri
uluslararası hayvancılık için fikir alışverişine teşvik etti. 58 ülkeden toplam 2.629
stant sahibi, modern ve pratik tarım için
yeniliklerini ve ürün çalışmalarını sundular.
İşletme kurulumu ve besleme alanı, veri
yönetimi ve kontrol teknolojileri ile ilgili
yeniliklerin sunulmasının yanı sıra etkinlik,
verimlilik ve hayvan refahı için de yeni görüler katılımcılarla paylaşıldı.
1
2
100’ü aşkın ülkeden toplam 163 bin
ziyaretçi, EuroTier 2016’nın sunduğu
benzer tekliflerden yararlandı. Uluslararası tarım, dalgalı piyasalarda olduğu
gibi sosyal ve siyasi taleplerle karakterize
olan büyük zorluklar karşı karşıya ve fuar,
profesyonel çiftçilerin tüm bu zorlukları
Novus International CEO’su Francois Fraudeau,
Novus International Türkiye ve Orta Doğu Bölge Müdürü Dr. M. Emre Yardibi,
CP Türkiye Satın Alma Direktörü Mr. Surachart Prapamakol
üstlenmesi ve gelecek stratejileri geliştirmesi için en iyi donanımları sunması açısından
eşsizdi. Çiftçiler de Eurotier 2016’da sunulan yenilikçi teknolojilere duydukları güveni
stantlarda defalarca dile getirdiler.
3
Fuarda neredeyse dört ziyaretçiden
biri Almanya dışındandı. 36 bin tarım
profesyoneli, Hollanda, Avusturya,
İngiltere, Danimarka, Belçika, İsviçre ve
Polonya gibi beş kıtanın önde gelen ülkelerini temsil etti. Avrupa dışından gelen
ziyaretçilerin oranı ve Avrupa’dan gelen
ziyaretçilerin sayısı diğer yıllara oranla büyük bir farkla arttı. Ortadoğu’dan
Uzakdoğu’ya, Kuzey Amerika’dan Güney
Amerika’ya birçok ülke katılım sağladı.
Almanya’dan gelen 127 bin ziyaretçi ile
katılım, iki yıl önceki rakamla karşılaştırıldığında aynı yüksek seviyeyi korudu.
4
Bu yıl EuroTier kapsamında düzenlenen “Dünya Tavukçuluk Şovu – World
Poultry Show”, kümes hayvancılığı
endüstrisi için dünyanın dört bir yanından
gelen yetiştiriciler ve üreticilerin küresel
buluşma yeri olarak kendini kanıtlamış bir
organizasyon halini aldı. Bu şov, kapsamlı
fakat aynı zamanda konularında son derece
uzmanlaşmış kişiler tarafından piyasadaki
olumlu beklentilerin tartışılabileceği bir
nitelik taşıyordu ve katılımcılar tarafından
büyük ilgi ile karşılandı.
5
EuroTier’ın süt ve et sığırcılığı alanında,
bu sene de geniş bir genetik çeşitlilik ve yenilikçi teknoloji varlığı söz
konusuydu. Çiftçilerin gelecek stratejilerini
belirleyen bu yenilikler, süt ve et sığırı üreticilerinin talepleri doğrultusunda geliştirilen
ürünleri kapsıyordu.
Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü,
Novus ile birlikte tekrar sahaya
dönecek olmanın heyecanını
yaşadığını belirtti.
Novus 25. kuruluş
yıldönümü etkinlikleri
görülmeye değerdi…
“şirketlerin Müşteri
profili hızla değişiyor
ve alıcı firmalar aynı
değil. Artık ağırlıklı
olarak çözümleri ve
hizmetleri görmek
istiyorlar.”
6
Domuz sektörü için sunulan çözümler,
değişen düzenleyici çevreyi yansıtıyordu. Buradaki kilit faktörler, yasal
ve toplumsal taleplerin artması üzerine
odaklanmanın yanı sıra, verimliliği artırma
yönünde de konular işliyordu.
7
EuroTier’in en önemli özelliklerinden
bir tanesi, sunduğu benzersiz yem ve
hayvan sağlığı seçenekleridir. Bu geniş
ürün yelpazesi, tedarikçileri ve söz konusu
tüm hayvan türlerinin üreticilerinin ihtiyaçlarını doğrudan karşılar.
8
Bu yıl, hem ulusal hem de uluslararası siyasi alanlardan EuroTier’e
ilgi, geçtiğimiz yıllara göre çok daha
fazlaydı. Alman Tarım Birliği’nin daveti
üzerine, federal ve eyalet hükümetlerin-
İNFOVET 46-47
den biri dizi parlamento üyesi ile dünyanın dört bir yanından gelen çok sayıda
üst düzey delegasyon fuardaki yerini
aldı. Özellikle, Almanya’dan katılımda
bulunan ziyaretçiler, hayvan refahı üzerine yoğunlaştı ve bu, EuroTier’in teknik
programında devam eden tartışmaların
merkezi haline geldi.
9
EuroTier’e eşlik eden teknik program,
Alman Tarım Birliği başta olmak üzere
sanayi, bilim ve danışmanlık alanında
hizmet veren çok sayıda sektör ortağı ile birlikte geliştirildi. Etkinliğin odaklandığı özel
noktalar, konferanslar ve forum etkinlikleri
idi. Bunun yanı sıra eş zamanlı olarak gerçekleştirilen Veteriner Hekimler Federasyonu Kongresi (Congress of The Federation of
Practicing Veterinarians - BPT) ile veteriner
hekimler görüş ve deneyim alışverişinde
bulunma fırsatı yakaladılar.
10
EuroTier ile eş zamanlı gerçekleştirilen The EnergyDecental
2016 Fuarı, enerji endüstrisi için
benzersiz bir uluslararası buluşma noktasıydı. Bu sektöre mensup olan katılımcılar,
yenilikçi enerji arzının tüm değer zinciri
için çözümler sundular ve tartıştılar. Alman
Tarım Birliği, CDMA Power Systems ve diğer
partnerlerin iş birliği ile katılımcıların ürün ve
hizmetleri ile ilgili kapsamlı bir teknik program hazırlandı. BIOGAS Kurumu tarafından
düzenlenen Biyogaz Sözleşmesi, ilk defa bu
sergi kapsamında sunuldu. Biyogaz üretiminde edinilen deneyimlerin ve Pazar fırsatlarının
aktarıldığı The EnergyDecental 2016, 600’dan
fazla misafiri tam anlamıyla cezbetti.
KONU KANATLI
katılımcılar
SEKTÖRÜN HANGİ
KOLUNA MENSUPLAR?
Çiftçiler
(ormancılar ve
müteahhitler
de dahil)
% 66
Yem ve ilaç
endüstrileri
% 10
Ticaret
Satış
%5
Diğer
hizmetler
%5
Veteriner
hekim
%2
Hayvansal
ürünlerin
işlenmesi
%2
Mühendisler
/ Planlama
büroları
%1
Diğer alanlar
(üniversiteler,
yüksek ve
teknik okullar
da dahil)
%9
ZİYARETÇİLER
FUARIN HANGİ
BÖLÜMLERİ İLE EN
ÇOK İLGİLENDİLER?
Yem ve diğer
tarımsal girdiler
% 49
Yönetim ve
besleme
teknolojileri
% 48
Çiftlik
binaları
% 45
Yem üretim
ve depolama
% 31
Ekipman,
aksesuarlar ve
yedek parçalar
% 27
Katı ve sıvı
gübre teknolojisi
% 21
Yönetim
danışmanlığı
% 21
Biyoenerji ve
yerel enerji
temini
% 17
Nakliye araçları
ve nakliye
hizmetleri
% 17
İşleme
% 16
Çevre
sorunları
% 14
ZİYARETÇİLERİN
EUROTIER
2016 ZİYARET
NEDENLERİ
İmalatçılarla
konuşmak
% 33
Yenilikler hakkında bilgi almak
% 32
Pazar ve arz
bilgileri almak
% 28
Ürünler,
sistemler ve
uygulamalar
hakkında bilgi
% 25
Meslektaşlar
ile görüşmek
% 22
Yatırım hazırlığı
yapmak
% 15
Yeni iş
bağlantıları
% 15
Uluslararası
ürünler ve
çözümler
% 12
Profesyonel
oryantasyon
ve iş arama
%8
Teknik
programlardan
yararlanmak
%7
ZİYARETÇİLER
HANGİ HAYVAN
TÜRLERİNİ
YETİŞTİRİYOR?
Domuz
% 46
Süt ineği
% 42
Sığır
% 31
Yumurta tavuğu
ve piliç
% 12
At
% 11
Buzağı
%8
Koyun-Keçi
%7
Broyler
%5
Hindi
%2
Balık
%2
ı
l
t
a
n
a
k nde
ü
r
ö
t
k
e
s
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş.
Ortak akıl
ortak hareket!
İNFOVET 58-59
Konya ziyaretlerimizin
bu ay ikincisini
gerçekleştirdik;
Konya’daki ve çevre
illerdeki yumurta
entegrasyonlarına
hizmet veren serbest
klinisyenlerle bir kez
daha sektörün güncel
durumunu konuştuk.
www.gunesliasi.com.tr
T
ürkiye yumurtacılık sektörünün
kilit oyuncularından Konya’ya
geçtiğimiz ay yaptığımız ziyaretin
bu ay ikincisini gerçekleştirdik
ve ağırlıklı olarak yumurta üretimi yapan
entegrasyonlara hizmet veren üç serbest
veteriner kliniğini ziyaret ettik. Civcivlerin
kuluçkaya girişinden yumurtlamasına kadar
her türlü aşamada sağlık hizmeti veren
klinikler, bunun yanı sıra yem danışmanlığı
ve aşılama uygulamaları da yapmakta. Kimi
hekimler, komşu illerdeki veteriner hekim
meslektaşları ile stratejik bir birliktelik
kurmuş; bu şekilde satın alma güçlerini
artırmış, kısa sürede sektörün nabzını
tutma şansı yakalamış, tüm bölge ile yakın
temas kurarak bu teması Ar&Ge çalışmalarına dönüştürmüş, erken teşhis-tedavi
ve bölgeye has aşı programları hazırlama
fırsatı yakalamış; kimisi ise sağlık hizmetlerini farklı, diğer hizmetleri ise farklı klinik
bünyelerinde yürütme kararı almış. Tüm bu
stratejik birliktelikleri kurma ve işletmelere
sunulan hizmetleri farklı klinik bünyelerinde verme ihtiyacı bölgedeki hayvan hareketlerinden ve bu hayvanlarla devamlı kurulan
irtibattan kaynaklanıyor. Çünkü Konya, tek
bir il olarak ele alınmıyor; Türkiye yumurta sektörünün yaklaşık % 70’ini temsil
eden Afyon, Kayseri ve Çorum da hesaba
katılıyor; yani başarıyı yakalamak için ortak
akıl ve ortak hareket gerektiren büyüklükte bir
hayvan popülasyonu...
Ve elbette dertler aynı; biyogüvenlik açığı
ve salma tavukçuluk… Biyogüvenliğe zaman,
emek ve para harcanmasının kafalara kazınması
gerektiğinin altını çizen hekimler; tüm dünya
salgınlarla ciddi savaşlar verirken ve önlemleri
en üst seviyeye taşımışken, Türkiye’nin salma
tavuk işletmelerine verdiği desteği yersiz buluyor ve insanların belki de hobi olarak yaptığı bu
uğraşın tüm sektörü riske soktuğunu vurguluyorlar. Veteriner hekimlerimizden dinliyoruz…
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş.
Veteriner Hekim Uğur Erdoğmuş, 1992 yılında Ankara Üniversitesi’nden mezun olmasının hemen ardından özel sektörde çalışmaya
başlamış ve 2001 yılında tüm mesleki birikimini ve yakından takip ettiği dünya gelişmelerini memleketi Konya’daki sektör ortaklarına
sunmayı ve onları nasıl ileri götürebileceğinin
yollarını aramayı hedef edinmiş.
Uğur Bey, öncelikle sizi ve Norm Veteriner
Kliniği’ni kuruluşundan itibaren biraz tanıyalım.
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi
1992 yılı mezunuyum. 2001 yılına kadar farklı
damızlık entegrasyonlarında çalıştım; yani
sahnenin öteki tarafında… En son, o dönemlerde günde yaklaşık 30 bin kesim kapasitesi
olan Konya Azim Tavukçuluk’ta görev aldım
ve 2001 yılında, ticari bilgi birikimi ve sektörel bakış açısı kazandığıma emin olduğum
noktada, çocukluk arkadaşım Orhan Bayır ile
birlikte kendi işimizi yapmaya karar verdik.
Yaklaşık 16 yıllık bir firmayız.
Yani sektörün üretim ayağından geliyorsunuz.
Broyler, yumurta, yarka, damızlık… Bu
alanların her birinde çalışarak bulunduğumuz noktaya geldik. Söz konusu süreçte,
firmaların Ar-Ge desteklerini aldık. Patronlarımız ticari açıdan ve bilgi bakımından
yetişmemize imkan sağladılar. Biz de bu
birikimi sektöre nasıl aktarırız çabasıyla
yola çıktık. Ancak 2001 yılı krizi ile ne olduğumuzu şaşırdık. Farklı bir organizasyon
içerisine girmenin gerekliliğini hissettik ve
Afyon’dan Celalettin Çankaya, Kayseri’den
Yavuz Torunoğlu ve Konya’dan Bilal Mermer ile 2003 yılında stratejik bir ortaklık
kurma kararı aldık. Yumurta tavuklarının
beslenmesi, sağlığı ve koruyucu hekimliği
noktasında bir sinerji yakaladık ve bu sinerji
satın alma gücümüzü artırdı ve teknik argümanlara ulaşmada kolaylıkları beraberinde
getirdi. Elbette bu birleşmenin organik bir
birleşmeden ziyade stratejik olduğunu bir
kez daha belirtmek gerekiyor.
Yani; Konya, Kayseri ve Afyon’da ortak bir
hareket söz konusu diyebilir miyiz?
Stratejik bir birlikteliğin söz konusu
olduğunu söyleyebiliriz. Tedarik birlikteliği,
hem satın alma gücünü artırıyor hem de
çok kısa sürede sektörün nabzını tutma ve
takip etme fırsatı sağlıyor. Çünkü bu bölge,
neredeyse Türkiye yumurta sektörünün %
70’ini temsil eden bir bölge. 20 milyon üre-
İNFOVET 60-61
“ Ortak hareket
ederek birçok
kapı açılabilir”
“Hastalıklarla yaşamayı öğrenmenin vakti geldi.
Sektörün fiyat belirleyicisi artık yem ve civciv fiyatları
değil; hastalıklar... Salgın krizlerini hafif atlatmayı
başarabilirsek ekonomik üretim yapmayı da başarabiliriz.”
Veteriner Hekim
Uğur Erdoğmuş,
“Biyogüvenliği niye
yaptığımızı biliyoruz
ama hakkıyla yapmayı
başaramıyoruz.”
www.gunesliasi.com.tr
tim ile Afyon, 14 milyon ile Konya, 8 milyon
ile Kayseri ve Çorum dersek, yaklaşık 60
milyon hayvanla yakın temas içerisindeyiz
ve tüm sinir uçlarına dokunuyoruz. Tüm
bunları Norm çatısı altında yapıyoruz fakat
iş bölümümüz aslen şöyle; beslenme ve
yem katkı tedariki Norm Veterinerlik’in,
aşı-ilaç grubu ise Kayseri Okyanus Ecza
Deposu sorumluluğunda.
Özellikle üretim tesislerinde enfeksiyöz
hastalıklar büyük risk. Mücadelenin neresinde
hataya düşüyoruz?
2005 yılı Türkiye kanatlı sektörünün
miladı niteliği taşıyor. 2005 yılından
önce, insanlar kanatlı yetiştiriciliğini
çok hafife alıyordu. Sadece psikolojik bir
tatmin yaşamak için biyogüvenlikten söz
ediliyordu. 2005 yılı sonrasında ise tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işler
tersine döndü ve özellikle yumurtacılar
için iş resmileşti. Birlikte hareket etmenin
önemi idrak edildi, yumurta birliklerinin
aksiyonları ön plana çıktı ve ortak hareket
ederek birçok kapının açılacağı görüldü.
Ancak, insanoğlu kötü günleri unutur; biz
de sektör olarak yaşanan kötü günleri bir
süre sonra unuttuk.
2005-2008 yılları arasında insanlar canı
gönülden biyogüvenlik meselesi üzerine
eğildi; yatırımlar yapıldı, giriş çıkışlar kontrol edildi. Fakat ciddi paralar kazanmaya
başlamayla birlikte tekrar bir rehavet çöktü
ve işlerin her zaman yolunda gideceği
kanaati oluşmaya başladı. Bu şekilde üç
senelik bir saltanat yaşandı; kapasiteleri
büyütmek adına yeni yatırımlar yapıldı ve
hayvan hareketleri ile birlikte flora gittikçe
ağırlaşmaya başladı. Ve 2010-11 yıllarında
kaçınılmaz bir patlak daha…
Peki, bu kısır döngü neden yaşanıyor?
2012 yılından beri tüm kanatlı sektörü
biyogüvenlik diye haykırıyor. Üreticiler bu
konunun önemini çok iyi biliyorlar ancak
gereken önemi vermiyorlar. Örneğin, her
kümesin girişinde havuzlar ve tüneller var;
görünüşe göre yatırımlar yapılırken biyogüvenliğe önem verilmiş. Fakat kış geliyor,
dezenfektanlar donuyor, havuzda sıvı yok…
Titizlik konusunda ciddi eksiklikler var.
Sektörün maddi gücü var ancak zihnen
harekete geçme konusunda bir atalet söz
konusu. Niye yaptığımızı biliyoruz ama
hakkıyla yapmayı başaramıyoruz.
Aşı programları hazırlanırken dikkat ettiğiniz
noktalar nelerdir?
Salma tavuk yetiştiriciliği konusunda neler
söyleyebilirsiniz?
Çok iyi uygulama yapıyorsanız klasik aşı
programları ile bu işi başarmak mümkün.
Devletin GMP kuralları işliyor, hemen hemen bütün firmaların hem Avrupa hem de
Türkiye standartlarına uygun GMP belgeleri
var ve bu aşılar gümrüklerde İl Müdürlüklerimizin belirlediği prosedürler çerçevesinde
kontrol ediliyor. Yani aşı bize steril bir
şekilde geliyor ve geriye iyi bir uygulama ile
hayvanın bağışıklık sistemini maksimum
seviyede tutmak ve bölgesel veteriner hekimlerin hastalık hakimiyetleri ışığında bir
aşı programı hazırlamak kalıyor.
Biz bu konuda, kendi bünyemizde, belki
de Türkiye yumurta sektöründe ilk olan
bir çalışma yürütüyoruz. Sırf aşılama için 8
sağlık teknisyeni istihdam ediyoruz. Uzun
vadede ekonomik anlamda ne gibi sonuçlar
alacağımızı kestiremiyoruz fakat sabretmemiz gerektiğinin farkındayız.
Salma tavuk, sadece Türkiye’nin değil,
dünyanın problemi. World Poultry’de
yakın zamanda hastalıkların insidenslerinde ciddi bir yükseliş olduğuna dair
bir yazı okudum. Avrupa’da da freerange
yetiştirme var ancak bu iş Türkiye’de
çok daha içler acısı; alanın etrafında çit
yok, neresinden tutsanız korunaklı değil.
Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarına göre
konuşursam, şu anda Avrupa, çok agresif
bir şekilde yayılım gösteren H5N8 ile
uğraşıyor; Romanya, Macaristan, Ukrayna,
Rusya, Fransa, Almanya, Hollanda, hatta
yanı başımızdaki İran, İsrail… Türkiye ise
göç yollarının üzerinde ve mevcut riskin
ortasında çanak gibi kalmış durumdayız.
Çok sık üreticilerle bir araya geliyorsunuz.
Karşılaştığınız aksaklıklar nelerdir?
Söz ettiğim gibi, biyogüvenlik açığı elimizi
ayağımızı bağlıyor. Biyogüvenliğe sırtını
döndüğün anda sırtından bıçaklanırsın. Bu
kaçınılmazdır. Her işletmenin bir iş personeli
ve ithalat/ihracat departmanı nasıl varsa,
yem fabrikasından, üretime, paketlemeye ve
lojistiğe kadar tüm süreçleri denetleyen bir
biyogüvenlik personelinin de olması lazım.
Biyogüvenliğe para harcanması gerektiğini
kafalara kazıma vakti artık geldi.
Sorunların nasıl üstesinden geleceğiz?
Bambaşka bir bakış açısı mı kazanmak lazım?
Hastalıklarla yaşamayı öğrenmenin ve
savaşmanın vakti geldi. Sektörün fiyat belirleyicisi artık yem ve civciv fiyatları değil;
hastalıklar. Salgın krizlerini hafif atlatmayı
başarabilirsek ekonomik üretim yapmayı
da başarabiliriz. 1 ay önce 15 kuruş olan
yumurta şu anda 40 kuruş; dengeler çok
hızlı değişiyor.
Bir diğer konu, fusariotoksinler. Son iki
yıldır, küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle
yemlerdeki fumisin ve DON oranlarında ciddi yükselişler söz konusu. Toksin,
immunsupresyon demek, yaptığımızın işin
karşılığını alamamak demek.
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş.
“En büyük riski salma
tavukçular oluşturuyor”
“Salma tavukçuluk yapan insanlar, halkı organik yumurta diye
kandırıyorlar. Oysa ki yem, konvansiyonel yetiştiricilikte verilen yem ile
aynı; hatta içerisinde tam anlamıyla ne olduğunu bilmediğimiz yemler…”
Üretim tesislerinde risk oluşturan enfeksiyöz
kanatlı hastalıklar ile nasıl bir mücadele
yolu izliyorsunuz? Aşılama sizce nasıl bir
öneme sahip?
Enfeksiyöz hastalıklara karşı biyogüvenliğe önem veriyoruz. Kuş gribi vakalarından
sonra işletmelerde dezenfeksiyonun önemini anladılar. Biz de çalışanlara dezenfeksiyonun öneminden sürekli olarak bahsediyoruz.
Doğru aşılama zamanıyla hayvanları hastalık
tehlikelerine karşı iyi bir şekilde koruyabileceğimize inanıyoruz. Aşılamalarda özellikle
enjeksiyon uygulamalarına dikkat edilmesi
ve yetkisiz kişilere uygulama yaptırmamak
gerektiğini düşünüyoruz.
Hastalık teşhisi ve izleme programlarında
laboratuvarları kullanıyor musunuz?
Laboratuvarlardan sıklıkla yararlanıyoruz; özellikle aerosol ve içme suyu aşılamalarından önce hayvanlardan kan alıp
titrelerini kontrol ediyoruz ve sonuca göre
aşının gerekli olup olmadığına karar veriyoruz. Yani gereksiz yere aşı kullanmıyoruz.
Veteriner Hekim Levent Elmas,
“Birçok çiftliğin girişinde eleman
bulunmaması büyük bir eksiklik.”
Selçuk Üniversitesi Veteriner
Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 2005-2011 yılları arasında bir kanatlı
kliniğinde çalışan Veteriner Hekim Levent
Elmas; üniversite yıllarında kanatlı aşı
uygulamaları ile ilgili deneyim edindiği için
sektöre uyum sağlamakta zorlanmamış ve
2011 yılında kendi kliniğini işletmek kararı
almış. Levent Elmas, Doğuş Veterinerlik
çatısında, Konya ve çevre illerdeki yumurta
tavuğu işletmelerinin rasyon, aşı, ilaç gibi
ihtiyaçlarını karşılıyor.
İNFOVET 62-63
Aşı programı hazırlarken önemsediğiniz
noktaları sıralarsanız, öncelikli dikkat
edilmesi gereken hususlar nelerdir?
Aşılama programını civcivhanelerde
kullanıyoruz, öncelikle söz konusu civcivhanede önceden yaşanmış bir hastalık olup
olmadığına bakıyoruz. Daha sonra çevre
işletmelerin hastalık geçmişlerini araştırıp,
ona göre aşılama programı hazırlıyoruz. Eğer
herhangi bir sıkıntı yoksa, hayvanlara uygulanan gereksiz aşılamalardan kaçınıyoruz.
Kanatlı işletmelerinde gördüğünüz en büyük
biyogüvenlik zafiyeti sizce nedir?
Bütün işletmelerde olmasa da çiftlik
girişlerinde eleman bulunmaması büyük
bir eksilik. Araçlar ve insanlar dezenfekte
edilmeden çiftliğe girebiliyor; bu durum
elbette büyük bir risk oluşturuyor. Ayrıca
kış aylarında, çiftlik girişlerindeki dezenfektanların donması nedeniyle girişlerde
başarılı bir dezenfeksiyon gerçekleşmeden
giriş-çıkış yapılıyon. Bu da bir başka biyogüvenlik açığıdır.
Son dönemde artan salma tavuk
işletmeleri, sizce profesyonel üretim yapan
yumurta ve broyler işletmeleri için bir risk
oluşturuyor mu?
En büyük riski zaten salma tavukçular
oluşturuyor. Böyle yerlerde ne kontrol ne
de biyogüvenlik var; ayrıca bu tür işletmelerin kayıtları yok, vergi ödemiyorlar, ne
sattığını soran bir makam yok; hatta devlet
teşviki söz konusu. Ama Tarım Bakanlığına
bağlı işletmeler sürekli kontrol altında
ve sürekli numuneler alınarak kontrol
ediliyor ve vergi alırken de hiçbir aksamaya
fırsat tanınmıyor.
Salma tavuk işi yapanlar, insanlarımızı
organik yumurta diye kandırıyor; halbuki
onlar da hayvanlara çiftlikteki hayvanların yediği yemden veriyor; hatta yedirdikleri bu yemlerin içerisinde tam anlamıyla
ne olduğunu bilmiyoruz. İnsanlarımızı,
organik yumurta ve tavuk konusunda
bilinçlendirmemiz şart. Bu sorunu başka
türlü çözmek neredeyse imkansız.
Genel management anlamında işletmelerde
karşılaştığınız ortak aksaklıklar nelerdir?
Eleman yetersizliği... İşletmelerde eleman
boş kalmasın diye her iş yaptırılıyor. Her
kümesin kendi elemanı olmalı ve diğer kümeslere ekipman ve yardım en minimum
seviyeye indirilmeli. Ama bazen işletme
sahiplerine de hak veriyoruz. Yumurta uzun
süredir zarar ediyor; insanlar da doğal olarak
maliyeti düşürmek zorunda kalıyorlar.
SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş.
hayvanlar iç içe. İnsanların arka bahçesinde
günlük elde edeceği dört yumurta için tüm
sektör riske sokuluyor. Bu çok büyük bir handikap. Elbette köylü de kendi organik yumurtasını üretsin ve kazansın ama usulüne göre...
Açıkta duran her tavuğun hastalığa da yüzde
yüz açık olduğunu unutmamak gerekir.
Fatih Oğuz, “En büyük
tehlikenin hayvan
hareketliliği olduğunu
düşünüyorum.”
Organik tavukçuluk ve yumurtacılığın
sektör için büyük bir risk olduğunu
söylediniz. Peki, tüketici tarafından
baktığınızda neler söyleyebilirsiniz?
Organik yumurta üretiyorsanız, yetiştirebileceğiniz hayvan sayısı ve bu hayvanlardan
alacağınız günlük yumurta sayısı bellidir. Ancak üreticiler kendi tavuklarının yumurtaları
dışında, fason yumurtacılardan da yumurta
topluyor ve organik adı altında satışa sunuyorlar. Organik yumurtaya talep her geçen gün
artıyor fakat ortada büyük bir risk olmasının
yanında, büyük de bir kandırma var. Sektörü
bitiren, gezen tavuklardır. Köylü ne kadar sağlıklı aşılama ya da dezenfeksiyon yapabilir?
“Açıkta duran tavuk,
hastalığa da açıktır”
“Organik yumurtaya talep devamlı artıyor, salma tavukçuluk her
geçen gün yaygınlaşıyor. Büyük bir risk olmasının yanında, büyük de
bir kandırma söz konusu. Sektörü bitiren, gezen tavuklardır.”
Veteriner Teknikeri Fatih Oğuz, 1999
yılından beri bir fiil kanatlı sektörünün
içerisinde ve Oğuz Veterinerlik bünyesinde
mesleğini icra etmekte. Ağırlıklı olarak yem
katkı maddeleri üzerine çalışan kliniğin;
ayrıca Bahar Veterinerlik isminde bir şubesi
mevcut ve burada bir veteriner hekim ile
sağlık hizmetleri verilmekte.
Fatih Bey, hizmet verdiğiniz işletmeler
hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Oğuz Veterinerlik ve Bahar Veterinerlik
bünyesinde, başta Konya olmak üzere,
doğu illerine kadar geniş bir bölgeye
hizmet veriyoruz. Civcivlerin ilk girişinden
yumurtlamasına kadar her aşamayı Bahar
Veterinerlik üzerinden; sağlık hizmetleri,
İNFOVET 64-65
yem danışmanlığı ve rasyon hizmetlerini ise
Oğuz Veterinerlik üzerinden yürütüyoruz.
Enfeksiyöz kanatlı hastalıklarla nasıl
bir mücadele rotası çiziyorsunuz ve bu
mücadelede aşılamanın yeri nedir?
Aşının önemi elbette çok büyük. Ancak
aşıdan öte, öncelikli olarak en temel sorunumuz olan genel çevre faktörleri. Elbette
bugün şartlar iyileşmeye başladı; taşıma
araçlarının dezenfeksiyonuna ve işçilere
daha fazla özen gösteriliyor.
Çevre faktörünün yanı sıra, bizim son
dönemlerdeki en büyük problemimiz salma
tavuklar. Tüm dünya kuş gribinden kırılırken, Türkiye hala salma tavukçuluğa destek
veriyor; devlet köylere tavuk dağıtıyor. Bütün
Aşı programlarını hazırlarken
önemsediğiniz noktaları sıralar mısınız?
Program yaparken önce bölgeyi göz önüne
alıyoruz. O bölgedeki hayvan popülasyonunun yoğunluğuna bakıyoruz. Daha sonra
kümeste daha önceden yaşanmış hastalıklara bakıyoruz. Ardından, işletmeye civciv
geliyor; kanlarını alıp titrelerine bakıyoruz.
Bölgedeki hastalık yoğunluğuna göre
zaman zaman programlarımızı değiştiriyoruz. Örneğin Saraçoğlu bölgesinde aşırı bir
hayvan popülasyonu var; hastalık riski çok
fazla. Doğal olarak bu bölge için aşı programı
hazırlarken daha özenli davranıyoruz.
Birçok işletmeye hizmet veriyorsunuz.
En sık karşılaştığınız biyogüvenlik açıkları
nelerdir? Neleri yanlış yapıyoruz?
Aslında neredeyse her şeyi yanlış yapıyoruz. Örneğin, üç farklı yerde kümesi, tek bir
yerde ise yem değirmeni olan bir üretici düşünün; bu üretici sözün gelişi kendi yemini
kendisi üretiyor. Ancak kümesler arasında
gidip gelirken, bir kümesten diğerine hastalık taşıması kaçınılmaz. Bu işletmenin kendi
ihmalidir. Yine bir başka örnek, yan yana
üç farklı kümes için ayrı ayrı bakıcı tutan
bir işletme sahibi, bu personellerin komşu
kümesleri ziyaret ettiğinden habersiz. Tüm
bunlar birer ayrıntıdır ve başarıya giden yol
ayrıntılarda saklıdır. 
TOPLANTI ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI
Elanco “Tek Sağlık”
Toplantıları’na
devam ediyor
Elanco 14-18 Kasım tarihlerinde antimikrobiyal dirençle ilgili farkındalık yaratmak için
“Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği Kılavuzları Çerçevesinde Antibiyotiklerin Akılcı
Kullanımı” ve “Tek Sağlık” konularını kapsayan bir dizi toplantı gerçekleştirdi.
“Tek Sağlık” için bilgi ve
farkındalığı artırmak ve en
iyi uygulama yöntemlerini
tanıtmak şart!
Son yıllarda giderek artan antimikrobiyal direnç, hastane enfeksiyonları
başta olmak üzere toplum kökenli enfeksiyonlarda tedavisi zor, hatta imkansız
enfeksiyonlarla karşılaşmamıza yol açıyor.
Antimikrobiyal direnç gelişimi, artık küresel
bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınmaktadır. Direnç arttıkça toplumda enfeksiyon
hastalıklarının daha uzun sürmesi, yayılması, salgınların sıklaşması ve ölüm riskinin
artması söz konusu olacaktır.
Antibiyotik direnci çok boyutlu bir
sorundur ve çözümü için yapılacaklar da
İNFOVET 66-67
aynı derecede çok boyutludur. Elanco’nun
geçtiğimiz aylarda duyurduğu” 8 Adımda
Antibiyotik Yönetim Planı” ve “Tek Sağlık”
konsepti, bu soruna gösterdiği önemin ve
çözüm çabalarının çerçevesini oluşturuyor. Bu konudaki çabaların etkin sonuçlara ulaşabilmesi için, küresel boyutlu
olması ve tüm sektör ortaklarını kapsaması
gerekli. Çözümde anahtar rolü, bilim ve
bu alandaki politikalar oluşturacak; bir
yandan hayvan sağlığı ve refahını koruyan,
diğer yandan gıda güvenliğini ve sürdürülebilirliğini esas alan politikalar…
MİKROORGANİZMALARLA
SAVAŞA KOORDİNELİ
YAKLAŞMA VAKTİ
“Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa
Birliği (AB) Kılavuzları Çerçevesinde Antibiyotiklerin Akılcı Kullanımıyla Başarılı Bir
Strateji Yaratmak” başlıklı konuşmasında
Dr. Daniel Parker, antibiyotik kullanımını
azaltıcı politikaların temelinde doktorların
mikroplarla savaşta ellerindeki seçeneklerin azalması olarak tanımlanabilecek
antimikrobiyal direnç yattığını belirtti.
“Konu en son Eylül ayında New York’ta
toplanan Birleşmiş Milletler (BM) Genel
Kurulu’nda ele alındı. Dünya liderleri
konuya tek sağlık konsepti çerçevesinde
bakarak, pek çok sektörde ancak özellikle,
insan sağlığı, hayvan sağlığı ve tarımda antimikrobiyal direncin temelini hedefleyen
geniş ve koordineli bir yaklaşım belirledi.
BM tavsiyelerinde; antimikrobiyallerin
yanlış kullanımını durdurmak, antimikrobiyal mevzuatlarını güçlendirmek, bilgi ve
farkındalığı artırmak, en iyi uygulama yöntemlerinin tanıtılmasını vurgulamıştır.”
Parker, İngiltere Hükümeti ve 18 milyar
Sterlin fon büyüklüğüyle dünyanın en büyük insan ve hayvan sağlığı bağış araştırma
kuruluşu olan Welcome Trust tarafından
desteklenen “İlaca Dirençli Enfeksiyonlarla Mücadele” adlı rapordan bazı veriler
paylaştı. 120’nin üzerinde alanında uzman
biliminsanının katkısıyla oluşturulan ve
İngiltere eski Başbakanı David Cameron tarafından davet edilerek, Goldman
Sachs eski başkanı Ekonomist Jim O’Neil
tarafından yönetilen rapor, bu alanda 2016
yılında yayınlanan en kapsamlı dokümanlardan biri olma özelliği taşıyor. Rapora göre
önlem alınmadığı takdirde antimikrobiyal
direncin küresel maliyeti 2050’de yıllık 10
milyon ölüme ve 100 trilyon dolara ulaşacak.
Bu gelecekte antibiyotiklerin işe yaramaması
yüzünden ölecek insan sayısının, kanserden
ölecek insan sayısını aşması anlamına geliyor.
O’Neil’in raporundan önemli başlıklar
> Sadece doktor ve veteriner
hekimler değil, hastalar, hayvan sahipleri
için antimikrobiyal dirençle ilgili farkındalığın artırılması,
> Hayvancılıkta akılcı antibiyotik kullanımıyla, insan sağlığında kritik öneme sahip
antibiyotik sınıflarına kısıtlamalar getirmek,
> Hastalık teşhisine yönelik hızlı
teşhis yöntemlerinin geliştirilmesi ve pratiğe konulması
> Antibiyotik kullanımı ve direncin
takip edilmesi
Kanatlı endüstrisi olarak geçmişte, antibiyotiklerin zaman zaman tedavi dışı amaçlarla da kullanıldığının altını çizen Parker,
endüstride en iyi uygulamalar esas alınarak,
çiftlik hayvanlarında kg ağırlığa kullanılan
antibiyotik etkin madde miktarını azaltma
ve insan sağlığında kritik öneme sahip antimikrobiyallerin kısıtlanması hedefiyle yola
çıkıldığında sağlanacak şeffaflığın, tüketici
Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği Kılavuzları Çerçevesinde Antibiyotiklerin Akılcı
Kullanımıyla Başarılı bir Strateji Yaratmak, DanIel Parker, VH
BEGIA (Bakteriyel Enterit Global Etki Değerlendirmesi),
ChrIstophe BostvIronnoIs, VH, Elanco Kanatlı Stratejik Pazarlama Lideri
Clostri Test, Babür Emre Pehlivan, VH, Elanco Kanatlı Teknik Müdür
güvenini artıracağını ifade etti.
Parker konuşmasına şöyle devam etti;
“İngiltere Kanatlı Konseyi olarak stratejimiz, önce bir problem olduğunun bilincine
varmaktı. 2011 yılında Konsey bünyesinde
bir “Antibiyotik Yönetim Grubu” kurduk.
Amacımız sektörümüzde antibiyotik kullanımı ile ilgili veri toplamak, sektörümüzü
eğitmek ve antibiyotik kullanımıyla ilgili
ilkeler oluşturup, uygulanmasını sağlamak.
Stratejimizin temelinde ise “mümkün
DR. DANIEL
PARKER
1983 yılında
Cambridge
Downing
Üniversitesi
Veteriner
Fakültesi’nden
mezun olduktan
sonra, Avrupa
Kanatlı Veteriner
Bilimleri’nde
uzmanlık
kazanmıştır.
Daniel Parker
halen İngiltere’de
4 bölgede faaliyet
gösteren, kanatlı
entegrasyonlarına
sağlık ve
Danışmanlık
hizmeti veren
Slate Hall
Veteriner
Kliniği’nin
kurucusu ve
İngiltere Kanatlı
Konseyi’nin
danışmanıdır.
olduğu kadar az, gerektiği kadar çok” antibiyotik kullanımı yatıyor.
Avrupa Birliği ve İngiltere’de antimikrobiyal
yönetimi ile ilgili standart bir yaklaşım yok,
ancak belli başlı yaklaşımlar şöyle;
> Antibiyotik kullanılan vakalarda, bakım,
besleme, biyogüvenlik, stres şartlarının
analiz edilerek takip eden dönemler için
varsa düzeltici müdahalelerin yapılması,
yeni teknolojilerden yararlanmak
TOPLANTI ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI
Temel strateji, “Mümkün
olduğu kadar az, gerektiği kadar
çok” antibiyotik kullanımı...
Karşılaştığımız sorunlara, insan sağlığı,
hayvan sağlığı, çevre sağlığı şeklinde
tek tek yaklaşamayız.
Tek Sağlık, sadece sorun olan alanı değil,
diğerlerini göz ardı etmeden, tümünü
değerlendirerek karar vermektir.
> Antibiyotik seçim ve kullanım kriterlerinde “Tek Sağlık”konsepti çerçevesinde
hareket etmek
> WHO ve EMA kılavuzları dikkate
alınarak, insan sağlığında kritik öneme
sahip antibiyotiklerin, kullanılmaması (3
ve 4. jenerasyon sefalosporinler, İngiltere,
Hollanda / kolistin, İngiltere) veya
ilk basamak tedavide kullanılan antibiyotiklerin yetersiz kaldığı durumlarda tercih
edilmesi (3 ve 4. jenerasyon sefalosporinler,
kolistin ve florokinolonlar, European Medicinal Agency - EMA)
> Kanatlı sektörü olarak kullanım
oranlarının kayıt altına alınarak, antibiyotiklerin sadece reçetelenmiş olarak hasta
sürülerde kullanıldığının altının çizilmesi
(İngiltere, Almanya)
> Paydaşlara farkındalık eğitimleri
> Ulusal veri tabanına kayıtlı işletmelerin antibiyotik kullanımlarını sisteme
işlemeleri ve her 6 ayda bir kullanımın en
yüksek olduğu %25’lik üreticilerin, takip
eden 6 ay için antibiyotik kullanımını
İNFOVET 68-69
nasıl azaltacaklarına dair bir aksiyon planı
sunmaları(Almanya)
> Çiftlik hayvanlarında kullanılan antibiyotik etkin madde miktarının 2018’e kadar
50 mg/kg’a düşürülmesi (O’Neill Raporu)
> Bağışıklık sistemini destekleyen ürünler,
enzimler, fitoterapiler, probiyotikler, prebiyotikler vb. teknolojilerin değerlendirilmesi
ANTİBİYOGRAM SONUCUNA GÖRE
HAREKET ETMEK ÖNEMLİ
Elanco (EMEA)Avrupa, Orta Doğu,
Kuzey Afrika Bölgesi Kanatlı Stratejik
Pazarlama Lideri Christophe Bostvironnois,
Elanco’nun “Tek Sağlık” konseptini açıkladı
ve antimikrobiyal dirençle mücadelede tek
sağlığın önemini vurguladı.
“Tek Sağlık konsepti, insan, hayvan ve
çevre sağlığını birarada düşünerek, mümkün
olan en doğru seçimi yapacak yerel, ulusal ve
küresel işbirliği modeli olarak özetlenebilir.
Birini ihmal ederek verilecek kararlar, diğerinde kayıplara yol açabilmektedir.
Bir veteriner hekim olarak sadece
sorumlu olduğum hayvanların sağlığını
düşünerek yazacağım bir reçete, benim veya
bir yakınımın, hastalığına çare olacak bir antibiyotiği etkisiz hale getirmeme yol açabilir.
Bu yüzden ilk basamak tedavide, insan
sağlığında kritik öneme sahip bir antibiyotiği seçmemeyi hedeflerim.
Zira antibiyotikler aynı değildir. Bazı
antibiyotik sınıfları insan sağlığında
önemli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır ve kimi zaman alternatifleri
de yoktur. Bu antibiyotik sınıflarını önce
insan sağlığı yönünden korumak ve daha
sonra da hayvan sağlığında ihtiyaç duyduğumuzda iyi sonuç alabilmek için,
ilk basamak tedavi seçeneği olarak mümkün olduğunca hedef odaklı ve dar spektrumlu antibiyotik sınıf ve etkin maddelerini
seçmek ve antibiyogram sonucuna göre
hareket etmemiz büyük önem taşıyor.
Son olarak biyogüvenlik, bakım ve besleme gibi sürü sağlığını koruyucu faktörleri
üretici ile sürekli iletişim içinde geliştirmeye çalışmak, antibiyotik reçete etmeden
önce teşhis yöntemlerinden yararlanmak,
antibiyotik seçiminde akılcı kullanım prensiplerine dikkat etmek gerekli.
Elanco’nun 2015 Bakteriyel Enterit (BE)
Global Etki Değerlendirmesi, BE’nin dünyada önemli bir sorun olmaya devam ettiğini
gösteriyor. Katılımcıların yaklaşık %74’ünün
sürülerine BE tanısı konmuştur ve yaklaşık
TOPLANTI ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI
Elanco’nun 2015
değerlendirmesi, bakteriyel
enteritin dünyada önemli bir sorun
olmaya devam ettiğini gösteriyor.
%40’ı BE’nin beş yıl öncesine göre daha büyük bir sorun olduğu konusunda hemfikir.
Etkili bir seçenek; Avilamisin
Alınan önlemlere rağmen dönemsel veya
hammadde kaynaklı olarak BE sürülerde
görülüyor. Bu dönemlerde ilk basamak
tedavide, insan sağlığında kullanılmayan
Avilamisin’in tercih edilmesi, işletmeye hem
pratik uygulama, hem de başka bir tedavide
kullanılmadığı için Clostridium perfringens’e
güçlü etkisi sebebiyle, BE’ye bağlı kayıpları ve
mortaliteyi azaltıcı, etkili bir seçenek olma imkanı verecektir. Avilamisin EMA’dan 2007’de
MRL onayı almış olup, Birlik üyelerine yapılacak ihracaatlarda izin verilen değerlere kadar
varlığı yasal bir engel oluşturmaz. Yine, DSÖ
ve EMA listelerinde insan sağlığı açısından
önem taşıyan antibiyotik sınıfları içinde değildir. Öte yandan yasal arınma süresi olmaması
sebebiyle seyreltme yapılan sürüler için de
uygun bir seçenek sunmaktadır.
çalışmada, 145 sürüden alınan dışkı örneğinde Clostridium perfringens’e bağlı nekrotik
enterit riski % 48.28 (+2 ve üzeri) olarak tespit
edilmiştir. Bu çalışmada alınan örnek sayısı,
test metodunda valide edilerek belirlenen
aynı yaş grubu için %20’nin üzerindedir. Yani
alınan sonuç önemli oranda diğer sürüleri de
temsil etmektedir”.
BUGÜN ATILACAK ADIMLARLA
YARIN ANTİMİKROBİYALLERİN
ETKİNLİĞİNİ KORUYABİLİRİZ
Elanco Pazara Erişim Müdürü Nedim
Üzey, “Çiftlik Hayvanlarında Antibiyotik
Kullanımı Hakkında Mevzuatlar, Antimikrobiyal Direncin Bakanlık ve Tüketicilerdeki Yansımaları” başlıklı bir sunum yaptı.
“Antimikrobiyal direnç dünyada artan bir
kaygı. Bu konuda otoriteler ve gıda şirketleri
aksiyon alıyorlar. Gıda sektöründen örnek
vermek gerekirse, bu alanda ilk adım atan fir-
malardan biri olan McDonald’s Mart 2015’de
DSÖ’nün 2011 tarihli kılavuzunu baz alarak
bir global vizyon bildirisi yayınladı. Vizyonun
amacı; “bugün atılacak adımlarla yarın antimikrobiyallerin etkinliğinin korunması”dır.
Vizyon bildirilerinin veya politikalarının ana
amacı tedarikçilerin, özellikle insanlarda
tıbbi önemi olan antibiyotiklerin kullanımını
belirlenen kriterler doğrultusunda yapmasıdır. İyonoforlar DSÖ kılavuzlarında kritik
ürünler olarak değerlendirilmediğinden
McDonald’s politikasında yer almamıştır.
McDonald’s’tan bir ay sonra Tyson, Nisan
2015’te insan sağlığında kullanılan antibiyotiklerin reçetesiz kullanımını 2017 itibarıyla
sonlandıracağını duyurmuştu. Aslında bu,
FDA’nın (ABD Gıda ve İlaç Dairesi) daha
önce almış olduğu bir kararın, yani insanlarda kullanılan antimikrobiyallerin, sadece
tedavide kullanımına izin vereceğini müşterilerine duyurmayı amaçlıyor. Bilindiği gibi
ABD’de 2016 sonuna kadar antimikrobiyallerin büyütme amacıyla kullanımı serbestti”.
“Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü,
Veteriner Sağlık Ürünleri Ve Halk Sağlığı
Dairesi Başkanlığı, 2014 yılında, “Veterinerlik
Hekimlik Alanında Antimikrobiyel Direnç
İzleme Ve Kontrol Stratejileri Eylem Planı’nı
açıklamış ve bu alanda çok sayıda adım
atmıştır ve Bakanlık, yaptıkları denetimlerde, teşhis sonrası ve reçeteli antimikrobiyal
kullanım yönünde mesajlar vermektedir. Bu
bakımdan işletmelerin antibiyotik kullanımlarında koruyucu değil, teşhis sonrası
uygulama yapması, içme suyu veya yemde
antibiyotik verileceği zaman, reçetenin
mutlaka kümes kartında bulundurulmasına
dikkat etmeleri gerekiyor”. 
BAĞIRSAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN
BOZULMASINA BAĞLI KAYIPLAR
ÖNLENEBİLİR NİTELİKTEDİR
Kanatlı Teknik Müdürü Babür Pehlivan,
birçok veteriner hekimin, sahada bakteriyel enterit ile karşılaştığını, tablonun diğer
hastalıklar, özellikle koksidiyoz ile birlikte etkisini artırdığını belirtti. “Elanco’nun tanıttığı
Clostritest®’in amacı sürülerdeki Clostridium
perfringens yükünü erken dönemde teşhis
ederek gerekli müdahaleyi sağlamaktır. Bu
sayede, bağırsak bütünlüğünün bozulmasına
bağlı kayıplar önlenebilir, kayıpların azaltılması mümkün olabilir. Elanco tarafından 6 farklı
işletmede 10-14 yaşlı sürülerde yürütülen
İNFOVET 70-71
Etkin sonuçlara ulaşmak
için çabaların küresel
boyutlu olması ve tüm sektör
ortaklarını kapsaması gerekli.
KAPAK
Avrupa’nın
en büyük
28 hayvan yemi
ve yem katkı
üretici firması
Avrupa’da karma yem ve yem katkı
ürünleri üretim miktarları,
bir önceki yıllarla ve gelişmekte
olan diğer pazarların bu yılki üretim
artışlarıyla karşılaştırıldığında
oldukça durgun seyretti. Global
Market Insights verileri ile karma
yem ve katkı pazarını ele alıyoruz.
Çeviri VE DERLEME: Veteriner Hekim Gizem Kutun
İNFOVET 72-73
g
elişmekte olan piyasalarda görülen üretim artışıyla karşılaştırıldığında, Avrupa’nın karma yem üretim miktarları son
yıllarda oldukça durgun seyretti. Bununla birlikte, bazı Avrupalı yem üretici şirketler ve çiftçi kooperatifler satın almaları
ve işletmelerin sınırlarını genişletmeleri sayesinde büyüdü. Feed
International’ın “Dünyanın En İyi Yem Şirketleri / World’s Top Feed
Company” raporunun 2015 baskısında vurgulanan 101 karma yem
üretici şirketin % 28’si Avrupalı. “Avrupa’nın En Büyük 28 Hayvan
Yemi Firması / Top 28 European Feed Manufacturers” infografisi de,
özellikle şirketler ve 2014 üretim hacimleri hakkında tek bir bakışta fikir vermek açısından çok yararlı. “En İyi Yem Şirketleri” verilerine ek
%22,25
dünyadaki
en iyi 20 yem
üreticisinin
avrupa’daki oranı
%40
Avrupa, karma
yem üretimi/
metrik ton
156.2
%0.25
Avrupalı imalatçılarIN
dünya kanatlı
beslemesindeki payı
%15
2015 YILI AB YEM ÜRETİMİ İLE İLGİLİ GELİŞMEler
Avrupa, küresel
karma yem üretimi
Avrupa, karma
yem üretimindeki
artış miktarı
KAPAK
*Bu 2015 raporu, 2014 yılı rakamlarına dayanmaktadır.
olarak, Avrupa hayvan yemi üretimi hakkında bilmeniz gereken dört
önemli istatistiki bilgiye de infografiden ulaşabilirsiniz.
Belirttiğimiz verilerin çoğu, Feed International’ın 1990 yılından bu yana dünya yem üretimini grafikleyen “2015 Word Feed
Panorama / 2015 Dünya Yem Sanayisi Genel Görünümü” çalışmasından toplanmıştır. Raporun tamamını Feed International’ın
Nisan/Mayıs 2016 sayılarından ulaşabilirsiniz. Bu infografinin
ötesinde, “Dünyanın En Popüler Yem Şirketleri / World Top Feed
Company” listesine de aynı derginin Ekim / Kasım 2015 dijital
baskısından ulaşabilir veya şirket bazında bir veri incelemesi yapmak isterseniz, WATT Global Media’nın “Top Feed Companies”
veri tabanını ziyaret edebilirsiniz.
DÜNYA HAYVAN YEMİ PAZARI 2016’YI DURGUN GEÇİRDİ. PEKİ, YEM KATKI PAZARI NE DURUMDA?
Global hayvan yem katkıları pazarının 2015 yılında 25.5 milyar
dolar değerinde olması ve 2015 yılından 2020 yılına kadarki tahmini dönemde % 4.7’lik yıllık bileşik büyüme oranı ile 2020 yılına
kadar 31.6 milyar doları geçmesi öngörülmektedir. Yem kalitesinin yükselmesi ve dolayısıyla hayvanların performanslarının ve
sağlıklarının iyileşmesi ve hatta hayvansal gıda veriminin ve kalitesinin gelişmesi ile birlikte hayvan yem katkı maddelerinin de
hayati bir önem taşıdığı bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Kentlerdeki nüfusun yükselmesi, gelir artışı, çift gelirli ailelerin
sayılarındaki artma eğilimi ve insanların yoğun tempolu yaşam
tarzları kolay gıdaya ulaşma gerekliliğini de beraberinde getirdi.
Bu faktörler, sağlık konusundaki bilincin de yükselmesi ile birlikte bitki ve hayvan proteinlerine olan talebin artmasına neden
olmaktadır. Hayvansal protein talebindeki bu artış, yavaş yavaş
bilimsel tabana dayalı çeşitli tarım yöntemlerine geçiş aşamasında olan çiftçilerin de üzerinde bir baskı uygular hale gelmekte ve
günümüzde çiftçilerin, talep edilen kadar et tedarik etmelerinin
zor olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum ise, karma yem ve yem
katkı üreticileri için önemli bir fırsat doğurmaktadır.
Hayvan yetiştiriciliğinin ve et endüstrisinin sanayileşmesi piyasanın itici etkenlerinden biridir. Hayvanlar kontrollü koşullar altında
yetiştirilmekte; karma yem ve yem katkı maddeleri yoluyla gerekli
esansiyel besinleri almaktadır. Etin endüstriyel üretimi, dünyanın
dört bir yanındaki geleneksel tarım yöntemlerini de değiştirmekte
ve bu değişimin yem katkı endüstrisinde de paralel bir büyümeyi tetiklemesi beklenmektedir. Bu endüstrideki katı regülasyonlar -özellikle Avrupa Birliği’ndeki- pazarın büyümesini sınırlamaktadır. Diğer
kısıtlayıcı faktörler ise, fiyatların dalgalanması ve hammadde arzının
kararsız ve dengesiz olmasıdır.
Kanatlı hayvan yemleri, yem katkıları pazarındaki en büyük paya sahip
Aminoasitler, antibiyotikler, asitleştiriciler ve vitaminler küresel
yem katkı maddeleri pazarının %45’ini oluşturan ana bölümlerdir.
Avrupa Birliği’nin antibiyotik alternatiflerine gösterdiği baskıcı tutum, Avrupa’da asitleyicilerin tüketiminin artmasına yol açmıştır.
Yem asitleştiricileri pazarının tüketim oranının kademeli olarak
artmasıyla birlikte Asya-Pasifik bölgesinde %6.1’lik yıllık bileşik büyüme oranı yaşanacağı öngörülmektedir. Giderek artan bir küresel
endişe haline gelen antimikrobiyal dirence karşı insanların farkın-
İNFOVET 74-75
Global karma yem üretiminin
% 22.25’i Avrupa’da üretilmiştir.
Avrupa karma yem üretimi, 0.25 artışla
156.2 milyon metrik tona ulaşmıştır.
dalık kazanması ve antibiyotiklerin yasaklanması da probiyotik pazarındaki büyümeyi hızlandırmaktadır. Yem kullanımını artırmak için
hayvanların sindirim sistemi sağlığının geliştirilmesine yönelik artan
bilinç, probiyotik pazarındaki büyümenin bir başka nedenidir. Yem
antioksidanları ise, yemin bozulmasını ve israfını önlemek adına kullanılmakta ve üreticilerin üstün çabaları ile pazardaki bir diğer büyüyen segment halini almaktadır. Özel yem katkı maddeleri pazarının,
daha çok sayıda karma yem üreticisinin rekabet içine girmesini önlemek için ürünlerin katma değeri yönünde hareket edilmesi ile birlikte
giderek büyümesi beklenmektedir.
Kanatlı hayvan yemi, yem katkıları pazarındaki en büyük paya sahiptir ve 2013 yılında pazarın % 35’ini oluşturmaktaydı. Tavukçuluk
işletmelerinin konsolidasyonu ve geriye dönük entegrasyonunun
mevcut eğilimi, tahmini dönemde (2016-2021) katkı maddeleri için
istikrarlı bir talebin sürmesine yardımcı olacaktır. Su arıtma tesislerinden gelen yem katkılarına olan talebin, Güneydoğu Asya ülkelerinde su ürünleri yetiştiriciliği faaliyetlerinin zirve yapmasının ve balık
artık ürünlerine olan talebin artmasının bir sonucu olarak tahmini
dönemde en yüksek payı alması beklenmektedir.
2017’de Asya Pasifik’in en hızlı büyüyen yem katkı pazarına sahip olması bekleniyor
Mevcut potansiyeller göz önüne alındığında, Çin, Hindistan, Tayland ve Endonezya gibi ülkeler iş büyümesi açısından cazip görülmektedir. Ekonomik büyüme, hayvancılık endüstrisinin sanayileşmesi,
çiftçilerin artan farkındalığı ve hükümetin desteği bu bölgelerdeki
piyasanın çekiciliğini oluşturan başlıca unsurlardır.
ZİRVEDEKİ 28 AVRUPA YEM SANAYİCİSİ*
Avrupa’nın en büyük karma yem üreticileri listesi
Yıllık karma yem üretimi* (x1000 ton)
ALMANYA
Agravis Raiffeisen 4,060
DTC Deutsche Tiernahrung Cremer 2,800
Bröring Unternehmensgruppe 1,300
PHW Group 1,200
İSPANYA
Vall Companys Grupo 1,580
Agropecuaria de Guissona 1,190
İSVEÇ
Lantmännen Lantbruk 1,300
Belçika
Aveve Group 1,609
BİRLEŞİK KRALLIK
AB Agri 2,227
DANİMARKA
DLG Group 4,600
Danish Agro Group 2,400
Biomar Group 1,000
FRANSA
Avril Group Glon Sanders 3,600
InVivo NSA 2,400
Triskalia 2,000
Cooperl Arc Atlantique 1,540
Terrena 1,420
HOLLANDA
ForFarmers B.V. 6,490
Nutreco 5,900
De Heus 4,600
Agrifirm Feed 4,250
İTALYA
Veronesi 3,150
Amadori 1,500
NORVEÇ
EWOS 1,210
RUSYA
Cherkizovo Group 1,400
Miratorg 1,200
TÜRKİYE
Abalıoğlu Grup 1,420
UKRAYNA
Myronivsky Hliboproduct
(MHP) 1,650
Diğer önemli potansiyel pazarlar, Avrupa’da Rusya ve Güney
Amerika’da Brezilya’dır. Et ithalatının azaltılmasının ve çiftçilerin
sübvansiyon artırmasına yönelik Rus hükümetinin baskılarının,
ülkeyi Avrupa yem katkı endüstrisinde önemli bir noktaya taşıması beklenmektedir. Dünyadaki en büyük kanatlı eti ihracatçısı
Brezilya’nın ise et kalitesini artırmak için daha fazla yem katkı maddesi tüketmesi ve daha ucuz maliyetlerle kaliteli et sunması, ihracatını daha da artırmasına olanak sağlayacak.
YEM KATKI PAZARI
TAHMİNİ
(2015 – 2020)
yeni etkili ürünler için araştırma ve geliştirme projelerine yatırım yapma vakti
Hayvan yem katkı sanayisi, pazar payının % 50’sini elinde tutan
on şirket üzerinde yoğunlaşmıştır. Piyasanın önde gelen oyuncaları,
kendi iş alanlarını genişletme üzerine odaklanmışlardır. Yetkililer,
Asya-Pasifik bölgesindeki küçük oyuncuların yeni üretim birimlerine yatırım yaparak veya bölgeye yeni küçük çaplı oyuncular kazandırarak pazarı büyütmeyi hedeflemektedirler. Yeni etkili ürünleri tanıtmak için Ar-Ge çalışmalarına yatırım yapılması, üreticiler tarafından
Kuzey Amerika ve Avrupa’nın olgunlaşmış pazarlarında rekabette
önde olması için kabul edilen bir diğer stratejidir.
HAYVAN BESLEME KİMYASALLARI PAZARI, hayvan
yemi pazarı için mükemmel fırsatlar sunmakta
Hayvan besleme kimyasalları, hayvanların bağışıklık sistemini
güçlendirmek için bir tamponlayıcı madde olarak davranan amino
asitlerdir. Hayvan besleme kimyasalları pazarı içerisinde üretilen
popüler ürünler karotenoidler, organik asitler, enzimler, vakum yöntemi ile kristallenmiş sofra tuzlaradır. Hayvan besleme kimyasalları
pazarı, su ürünleri yetiştiriciliği, kanatlı yetiştiriciliği ve evcil hayvan
yemleri gibi hayvan yem pazarı için mükemmel ürünler sunmaktadır. Bu pazar, toprağın gübrelenmesini azaltır, çevre kirliliğini azaltır,
hayvancılıkta verimliliği artırır ve böylece dolaylı yoldan insanlar için
sağlıklı beslenme fırsatları sunar.
Allied Market Research tarafından yayınlanan, “Dünya Hayvan
Besleme Kimyasalları Pazarı – Fırsatlar ve Tahminler, 2014-2022 /
World Animal Nutrition Chemicals Market - Opportunities and Forecasts, 2014-2022” başlıklı yeni bir raporda, pazarın büyümesi ile
ilgili faktörler (tüm değer zinciri boyunca üreticilerin geniş ürün yelpazesi ile yatırımlarını artırması; tüketici taleplerinin her geçen gün
artması ve sürdürülebilir bir gelecek için çevreyle ilgili endişelerin
her geçen gün artması gibi) göz önünde bulundurularak hazırlandı.
Ayrıca, insanların sağlıklı olduklarına inandıkları ve güvenli petlerine verebilecekleri evcil hayvan mamalarına olan talebin artması
ve petlerin sağlığı konusunda hayvan sahiplerinin farkındalığının
her geçen gün artması gibi faktörler de pazarın büyümesine büyük
katkılarda bulunmuştur. Hayvan besleme kimyasalları pazarının
büyümesini engelleyen başlıca kısıtlayıcı faktör, bu kimyasalların
fiyatlarının yüksek olmasıdır. Raporda, biyolojik bazlı kimyasalların
geliştirilmesine yardımcı olacak çevre dostu çözümlerin üretilmesi
ve gelişmekte olan biyo-kimyasallar endüstrisine yönelik artan talebin pazarın büyümesine büyük fırsatlar sunacağı ön görülüyor. 
KAYNAKLAR
> WATT Global Media 2015 / Jackie Roembkle 28 Haziran 2016
> Global Market Insights
> Feed International Nisan/Mayıs 2016, Ekim/Kasım 2015
> Mordor Intelligence / Global Feed Additives Market - Growth, Trends and Forecasts (2016 - 2021)
> Allied Market Research / World Animal Nutrition Chemicals Market - Opportunities and Forecasts, 2014-2022
İNFOVET 76-77
Yem katkı pazarı, 2022 yılına kadar % 3.7’ten
fazla kazançla 21 milyar doların üzerinde
bir değere sahip olacak gibi görünüyor.
2014 yılında tüm dünya genelinde toplam
hayvancılık üretiminin 305 milyon metrik tondan
fazla olduğu tahmin edilmektedir. Yani, 2013 yılına
kıyasla % 1.7’den fazla büyüme oranı elde edilmiştir.
2014 yılında Asya Pasifik et üretimi oldukça
büyüktü ve toplam hacmin % 41’inden
fazlasını oluşturuyordu.
Aminoasit pazar büyüklüğü 2014 yılında 5.3 milyar
doların üzerindeydi ve bu rakam animoasitlerin
pazarı domine ettiğinin bir kanıtıdır.
Vitaminlerin pazar payı, 2014 yılındaki toplam
cironun % 8’inden fazlasını oluşturuyordu
ve 2022 yılına kadar bu büyüme oranının
yavaşlayacağı düşünülmektedir.
Tavuk yemi katkı pazarı büyüklüğü, 2014 yılında
6 milyon dolara yaklaşan bir kazanç ile en büyük
piyasa konumundadır.
Son yıllarda değişen
hava koşulları mikotoksin
riskini arttırıyor.
KONU KANATLI
Mikotoksinler, değişen
iklim koşulları ve hayvan
sağlığı üzerine etkileri
Mikotoksinlere kronik olarak maruz kalan ülkelere bakıldığında,
Türkiye yerli ve ithal tarım ürünleri kullanıma bağlı olarak riskli bir
alanda bulunuyor. Peki, bu durumu yeterince ciddiye alıyor muyuz?
Yazı: Hayvan Besleme Uzmanı Mohammad Vadiei - Nutrex
VetERİNER HekİM Nihan Ganjuk - Kartal Kimya
Dünyanın her tarafında insanlar,
artan sıcaklık, kuraklık, çölleşme ve şiddetli
yağışlar şeklinde değişkenlik gösteren hava
koşullarıyla mücadele etmektedirler. Bu
tutarsız hava koşulları, ekinlerin kalite ve
verimleri üzerinde oldukça olumsuz etkiler
oluşturmakta, doğal olarak yem ve gıdanın
kalitesi ve güvenliği de düşmektedir. Gıda
güvenliğini tehlikeye atan en önemli nedenlerden birisi, ekinlerin yüksek düzeyde
mikotoksinle bulaşık hale gelmesidir. Yükselen sıcaklıklarla beraber, normal olmayan
hava koşulları küflerin çoğalmasına sebep
olurken, buna bağlı olarak mikotoksin artışına neden olmaktadır.
Sıcak ve kurak dönemde mısır gibi bazı
ekinler Fusarium verticillioides ve Aspergillus flavus tarafından bulaşıklığa açık hale
gelir. Bunun sonucu olarak da fumosin ve
İNFOVET 78-79
aflatoksin ile kontamine olan ekinler çoğalır. Daha ılıman ve yağış alan bölgelerde ise
DON ve ZEA oluşumuna neden olan Fusarium culmorum ve Fusarium graminearum ile
kontaminasyon artış gösterir.
1881 ve 2010 yılları arasında elde edilen ortalama değerler, son aylarla kıyaslandığında
dahi sıcaklık ve yağış anlamında global olarak
her bölgede ciddi değişimler göstermektedir.
Mart 2016’dan Mayıs 2016’ya kadar olan hava
sıcaklıklarının, 1981 ile 2010 yılları arasındaki
aynı periyotlardan daha yüksek olduğunu,
grafiklerde (Şekil 1) açıkça görebilmekteyiz.
Bunun da ötesinde, bazı bölgeler normalin üzerinde yağış alırken bazı bölgeler ise
normalin altında kuraklık göstermektedir.
Bunun sonucu olarak da bir sonraki mahsul
hasadında mikotoksin seviyesinin oldukça
yüksek olacağı düşünülmektedir.
Yapılan başka bir araştırmada 2004 ile 2011
yılları arsında dünyanın her yerinden toplanan
yem, silaj ve yem hammaddesi örneklerinde,
mikotoksinlerin görülme düzeyi azalmadığı
görülmektedir. –Streit et al., 2013Bütün bunların yanı sıra hasattan önce
ciddi miktarda yağış alan ekinlerde, depolama
sürecince oluşan mikotoksin seviyesi normalden daha fazla olmaktadır. Uygun şekilde
kurutulamayan ve kontamine olmuş ekinlerde, mikotoksin seviyesi birkaç gün içerisinde
dramatik bir şekilde artış gösterecektir.
Yayınlanan güncel veriler, Temmuz 2016
ve Eylül 2016 ayları arasında, 50 farklı ülkeden
alınan 14.000 adet mısır, buğday, arpa, pirinç,
soya küspesi, DDGS ve silaj içeren yem numunesinde en sık karşılaşılan mikotoksinlerin
(Afla, DON, ZEN, FUM, T-2 ve OTA) analiz
sonuçlarını yansıtmaktadır (Şekil 2).
Şekil 1. Mart-Mayıs 2016 Global Yağış ve Sıcaklık Değişimleri
Karasal Yağış Yüzdeleri Mart 2016 - Mayıs 2016
Kara ve Okyanus Sıcaklık Yüzdeleri Mart 2016 - Mayıs 2016
NOAA’s National Centers for Enviromental Information
NOAA’s National Centers for Enviromental Information
Veri kaynağı: GHCN-M Version 2
Veri kaynağı GHCN-M Version 3.3.0 & ERSST Version 4.0.0
Rekor kuraklık
ortalamadan çok daha kurak
ortalamadan daha kurak
ortalamadan daha yağışlı
ortalamadan çok daha yağışlı
rekor yağış
kaydedilen en yüksek sıcaklık soğuk
ortalamadan çok daha SOĞUK
ortalamadan SOĞUK
ortalamaYA YAKIN
ortalamadan sıcak
ortalamadan çok daha sıcak
kaydedilen en yüksek sıcaklık
doğu avrupa
Kuzey asya
Kuzeydoğu asya
Afla %21
ZEN %73
DON %59
T-2 %0
FUM %54
OTA %14
Afla %87
ZEN %17
DON %50
T-2 %3
FUM %70
OTA %80
Afla %20
ZEN %59
DON %96
T-2 %50
FUM %68
OTA %11
Afla %51
ZEN %47
DON %56
T-2 %0
FUM %78
OTA %14
okyanusya
ortadoğu
Afla %3
ZEN %44
DON %31
T-2 %49
FUM %21
OTA %15
Afla %17
ZEN %75
DON %36
T-2 %5
FUM %57
OTA %43
güney asya
Afla %70
ZEN %80
DON %60
T-2 %10
FUM %30
OTA %40
güney afrika
afrika
Afla %29
ZEN %49
DON %70
T-2 %20
FUM %77
OTA %1
Afla %0
ZEN %41
DON %52
T-2 %16
FUM %5
OTA %9
Afla %26
ZEN %41
DON %48
T-2 %17
FUM %53
OTA %26
Afla %0
ZEN %34
DON %50
T-2 %0
FUM %94
OTA %0
kuzey amerika
orta amerika
Afla %11
ZEN %66
DON %84
T-2 %32
FUM %46
OTA %11
Kuzey avrupa
Orta Avrupa
Afla %1
ZEN %25
DON %38
T-2 %2
FUM %32
OTA %2
güney avrupa
Kuzey Amerika
Şekil 2. Mikotoksin bulaşıklığı pozitif çıkan numunelerin bölgelere göre dağılımları ve sıklığı
Afla %21
ZEN %33
DON %33
T-2 %0
FUM %17
OTA %8
ADVERTORIAL
Yemlerdeki ve ekinlerdeki mikotoksin kontaminasyonunu en aza indirmek için bazı
önlemler alabiliriz. Örneğin;
A. Mikotoksin üreten küflere karşı daha
dirençli ekinleri tercih edebiliriz.
B. Mikotoksin üreten küflerin gelişimini,
en aza indirebilecek saklama ve depolama
koşulları oluşturabiliriz.
C. Var olan mikotoksinlerin zararlı etkilerini gidermeye yardımcı olacak doğru bir
mikotoksin bağlayıcı kullanabiliriz.
Türkiye’de hayvanlara yedirdiğimiz yemlerin
hem yerli hem de ithal olabilmesidir.
Örneğin; aflatoksini değerlendirelim:
Aflatoksine kronik olarak maruz kalan ülkelere bakıldığında (Şekil 3), Türkiye’nin yerli
ve ithal tarım ürünleri kullanımına bağlı
olarak riskli alanda bulunduğunu görebiliyoruz. Mısır gibi yemler için stratejik bir
ürünün ithal edildiği ülkelerin konumuna
bakıldığında, bu durumun ne kadar ciddiye
alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır.
TÜRKİYE’NİN COĞRAFİK DURUMU
Mikotoksinlerin hayvanlara
olan zararlı etkileri
Günümüzde mikotoksinlerin tarım ürünleri
vasıtasıyla dünyanın her yerine yayıldığı hem
hayvanlarda hem de insanlarda önemli sorunlara neden olduğu kesin olarak bilinmektedir.
Şekil 2 üzerinde Türkiye’nin içerisinde bulunduğu Güney Avrupa araştırma bölgesinde
en sık karşılaşılan mikotoksinlerin %53’ünü
DON ve %48’inin FUM’un oluşturduğu gözlenmiştir. Bu numunelerin ortalama bulaşıklık
düzeyi ise 886 ppb ile 1819 ppb arasındadır. Bu
düzey hayvanlar ve bu hayvanların ürünlerini
tüketerek etkilenecek insanlar için oldukça
yüksek bir seviyededir. Üstelik alınan bu
numunelerin sadece %19’unda tek bir mikotoksine rastlanmışken %71’inde birden fazla
mikotoksin bulunmuştur. Bu da Türkiye’de
tek bir mikotoksin için önlem almanın yetersiz olduğunu, mikotoksinlerin sinerjik etkiler
ile ortaya çıkaracağı zararlara karşı önlem
almamız gerektiğini ifade eder. Bunun dışında
değerlendirmemiz gereken bir diğer nokta,
> Küflerin oluşturduğu mikotoksinler, değişik kimyasal yapılarına bağlı olarak birçok
farklı etkiye neden olurlar. Bağışıklık sistemini baskılamak, sinir sistemi, karaciğer ve
böbrekler üzerine toksik etki yaratmak, yavru
atmalara sebep olmanın yanı sıra kanserojenik ve mutajenik etkileri de söz konusudur.
> Yemlerde küflerin varlığında hayvanların yem tüketimini azalır. Böylece hayvanların performansları ve verimleri (et-sütyumurta) düşer.
> Fertilite olumsuz etkilenir ve döl veriminde azalma meydana gelir. Yavru atma
veya döl tutmama sorunları yaşanır.
> Mikotoksikozis sonucunda hayvanlarda
ölüm riski artar.
> Mikotoksinler süt, et, yumurta gibi
hayvansal ürünlerde zehirli kalıntılar bırakırlar. Bu durum insan sağlığı için tehlike
oluşturmaktadır.
Şekil 3. Aflatoksin ile kontaminasyona kronik olarak
maruz kalan riskli bölge ve popülasyonlar
RİSKLİ ALAN
İNFOVET 80-81
RİSKSİZ ALAN
Kaynak: William et al., 2008
RUMİNANTLARIN MİKOTOKSİNLERE OLAN DUYARLILIĞI
Ruminantların mikotoksinlere olan
duyarlılıklarının az olması, büyük ölçüde
sindirim sistemine giren mikotoksinlerin,
rumen mikrobiyotasında gerçekleşen ön
eliminasyona bağlıdır. Rumen içerisinde
bulunan protozoa ve bakteriler, farklı mikotoksinleri, daha az toksik bileşikler halinde
metabolize edebilir. Sağlıklı bir hayvanda,
deoksinivalenol (DON) hızlıca daha az
toksik olan epoksite dönüştürülür. Ancak,
rumen mikrobiyotasında yapılan toksinlerin etkisiz hale getirildiği bu işlem, sınırlı bir
kapasite dahilinde gerçekleştirilmekte, hayvanların rasyonlarındaki değişimlerden ya
da rumen asidozu gibi metabolik rahatsızlıklardan olumsuz olarak etkilenmektedir.
Ayrıca, bütün mikotoksinler, rumen mikrobiyatanın neden olduğu enzimatik işleme
tabi değildir. FUM ve Ergot alkaloidleri gibi
bazı mikotoksinler, rumenden herhangi bir
değişikliğe uğramadan geçebilirlerken bazı
mikotoksinler ise rumen içerisinde mevcut
molekülle aynı ya da ondan daha toksik bir
aktiviteye sahip metabolitlere dönüşürler.
Örneğin, ZEA, daha güçlü bir alfa-zearalenole dönüşmektedir. Öte yandan, farklı
mikotoksinler (ör: patulin) antimikrobiyal
etkinlik gösterdiği için rumen mikrobiyotanın hasar görüp değişmesine neden olur.
Ruminantlardam mikotoksinlerin hayvan
sağlığı ve performansına yarattıkları negatif
etkilerin yanı sıra bu metabolitlerin özellikle
süt ineklerinde, süte geçme durumu bu
olayı insan sağlığı açısından daha da önemli
bir noktaya getirmektedir. Mikotoksinlerin
süte geçme kabiliyetine bakıldığında bu olay
aflatoksinler için yüksek önem taşımaktadır (Tablo 1). Bilindiği üzere Aflatoksinler
Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi
tarafından, 2002 yılından beri birinci sınıf
ADVERTORIAL
MİKOTOKSİN TÜRLERİ VE HAYVANLARA OLAN ETKİLERİ
MİKOTOKSİN
MANTAR
HAYVANLARA OLAN ETKİ
Aflatoksin
Aspergillus flavus,
Aspergillus parasiticus
Verimde azalma, karaciğer ve kalpte
tahribat, bağışıklığın baskılanması, kısırlık
Trikotekenes
Fusarium graminearum,
Fusarium sporotrichioides
Bağışıklığın baskılanması, ödem, yem
tüketimi, üreme performansı ve verimde
azalma, ishal kusma gibi sindirim
bozuklukları, kısırlık, kanama
Zearalenone
Fusarium graminearum
Yem tüketiminde ve verimde azalma,
üreme performansında azalma, östrojenik
etki, yumurtalık ve testislerin atrofisi,
yavru atma, ishal
Okratoksin
Aspergillus ochraceus,
Penicillium verrucosum
Verimde azalma, karaciğer ve böbreklerde
tahribat, bağışıklığın baskılanması
Ergot alkaloid
Claviceps purpurea,
Claviceps paspaspali
Sinir sistemi bozuklukları
Fumonisin
Fusarium verticillioides,
Fusarium proliferatum
Akciğer ödemi, böbrek ve karaciğerde
tahribat
kanserojenik maddeler içerisinde yer almaktadırlar. Aflatoksinler ikinci metabolitler
olarak Aspergillus fl avus ve Aspergıllus parasiticus tarafından üretilir ve en fazla mısır,
pamuk, yer fıstığı ve bu ham maddelerin yan
ürünlerinde bulunur. En önemli aflatoksinler
ise B1, B2, G1 ve G2 olarak düşük moleküler
ağırlığına bağlı olarak sindirim sistemine girdikten sonra 15 dakika içinde (Moschini et al,
2006) kana transfer olup; 12 saat içinde (Diaz
et al., 2004) ise süte geçerler. Aflatoksinin
oksitlenmiş metaboliti olarak aflatoksin M1,
AFB1 in sindirim sistemine vardıktan hemen
sonra hızlı bir şekilde kanda ve idrarda bulunur. Avrupa Birliği direktiflerine göre hayvan
yeminde bulunan toplan AFB1 miktarı 20 µg/
kg ve sütte bulunan toplam AFM1 miktarı
0,05 µg/l geçmemesi gerekmektedir.
Ruminantlar geçiş döneminde ve
diğer stres aşamalarında (yüksek çevresel sıcaklıklar gibi) mikotoksinlere karşı
daha hassastırlar. Ayrıca, yüksek verimli
ineklerin, rumen pH seviyesini azaltan ve
geçiş oranını artıran daha fazla oranda kuru
madde tüketimi nedeniyle daha hassas
İNFOVET 82-83
oldukları kabul edilir. Bu da rumende mikotoksin etkinliğinin azaltılması işlemleri için
daha kısa süre ayırabilmesine ve prosesin
gerçekleşememesine sebep olur.
ÖNLEME TEDBİRLERİ
Mikotoksin ile kontaminasyon riskini en
aza indirmek için çiftçilerin ve hayvan besleme uzmanlarının alabilecekleri önlemler
önemli, uygulaması zor ve kısıtlıdır. Ürünler
henüz tarlada iken ya da depolanmaları
sırasında alınacak önlemler mikotoksin
kontaminasyonunun önüne geçmenin
en ideal yoludur. Ancak hayvanın önüne
konulan yemlerde farklı nedenlerden dolayı
her zaman mikotoksin riski bulunmaktadır.
Bu tip riskleri sadece hayvanlar açısından
değerlendirilmemelidir. Gıda ve insan
sağlığı açısından da mikotoksinlerin ne kadar
önemli olduğunu göz arda etmemek gerekir.
Şimdiye kadar yapılan araştırmalar ve denenen yöntemler göstermiştir ki, mikotoksinlerin
önlenmesi amacıyla uygulanan en etkili metot
“mikotoksin bağlayıcıların” kullanılmasıdır.
Mikotoksin bağlayıcılar, farklı mikotoksin-
leri sindirim sistemi içerisinde kendilerine
bağlayarak, dışkı ile birlikte hayvanın vücudundan uzaklaştırmaktadırlar. Ancak bu ürünleri
kullanırken ürünün çalışma mekanizması ve
bağlama kapasitesi farklı mikotoksinlere uyum
göstermek zorundadır. Bazı ürünler mikotoksinleri enzimatik degredasyon ile parçalayarak
yok etme eğilimine sahiptirler. Ancak bu
ürünlerin parçalama hızı, sindirim sisteminde
ki lokalizasyonu ve parçalanma sonucunda
ortaya çıkan ürünler ilk metabolit gibi toksik
bir etkiye sahip olup olmadığı hakkında kesin
verileri biliyor olmamız gerekir.
Bilindiği üzere mikotoksinlerin moleküler
boyutları birbirinden farklıdır. Bu nedenle, mikotoksin bağlayıcı olarak kullanacağınız ürün,
mikotoksinler üzerinde geniş spektrumlu bir
etkiye sahip iken aynı zamanda sadece mikotoksinleri bağlama özelliğine sahip olmak zorundadır. Başka bir değişle, moleküler boyuta
bağlı olarak mikotoksinlerin yanı sıra başka
besin maddelerini kendisine bağlamamalıdır.
Bu amaçla günümüzde firmalar tarafından
geliştirilen mikotoksin bağlayıcı ürünler, genel
olarak farklı maddelerin karışımlarından
oluşmakta olup, hayvan beslemede sorun
oluşturan ve herkes tarafından bilinen mikotoksinlere karşı yüksek düzeyde bağlayıcı etki
göstermektedirler.
Genelde olarak mikotoksin bağlayıcı
ürünlerin içeriğinde yer alan Bentonit, hiçbir
işlem görmediği takdirde mikotoksinleri bağlama özelliği oldukça kısıtlıdır. Az miktarda
mikotoksini bağlamakla beraber diğer besin
maddelerini, özelliklede vitaminleri kendilerine bağlama eğilimindedirler. Bentonite
ancak “asit ile muamele” gibi işlemlere tabi
tutulduğunda ve katyon değişim kapasitesi
-CEC- ayarlandığında bu sorunu giderilebilmektedir. Temas yüzey alanı da artmakta
olup, Aflatoksin gibi polar mikotoksinlere
karşı yüksek bağlayıcı etki göstermektedirler.
Bunlardan başka alglerin ve maya hücre
duvarının da mikotoksin bağlayıcı özellikte olduğu bilinmektedir. Ancak bu ham
maddelerin de kullanım amaçlarına uygun
olması için belirli özelliklerinin bilinmesi gerekmektedir. Örneğin maya hücre
duvarının mikotoksinleri bağlama özelliği
içeriğindeki β-glukanların yapısı ve miktarı
ile ilişkilidir. Daha erken dönemde toplanan
genç β-glukanlar, daha gevşek kovalent
bağlar içermektedirler ki böylece daha fazla
mikotoksini bu gevşek boşluklarda bağlama
imkanına sahip olurlar. 
VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA
Salmonella serotiplerine karşı
aşılama, doğal bağışıklık ve
mikrobiyal aktiviteden yararlanma
Bu derlemede, kanatlı hayvanlarda konak spesifik olmayan Salmonella serotiplerine karşı aşılama
ve erken koruma; doğal bağışıklık ve mikrobiyal aktiviteden yararlanma konuları ele alınmıştır.
Çeviri ve Derleme: Hakan Şüyün
KOLONİZASYON - İNHİBİSYON
Aşılama, koruyucu etkileri B ve T hücrelerinin yanıtının olgunlaşmaya başlaması için
gereken süreden sonra başlayan, esansiyel
profilaktik bir önlem olarak görülmektedir.
Böylece, 1 günlük civcivlerin aşılanmasından sonra, Salmonella’ya karşı önemli
miktarda spesifik antikor yanıtı 10 günden
fazla sürede meydana gelir. Kuluçkahane
enfeksiyonu gini, bu süreden önce meydana
gelen enfeksiyonlar için, bu pencere hassasiyeti çok uzundur. Ancak, ağız yoluyla alınan canlı Salmonella organizmaları, koloni
oluşumunu inhibe edici etkinliklerinden
dolayı, kanatlıda hayatın ilk zamanlarında
çok hızlı bir koruma şekli sağlayabilir.
Kolonizasyon inhibisyonu veya yarışması
eksklüzyon (CE), daha yaygın şekilde bilindiği gibi, yeni yumurtadan çıkmış civcivlere
normal bağırsak florası preperatlarının
uygulanması ile de indüklenebilir. Yavru
kanatlılar, koruyucu bağırsak florasının
yokluğu ve immün sistemin immatürlüğünden dolayı Salmonella ile enfeksiyona
karşı oldukça hassastır. Bu sebeplerden ilki,
patojen içermeyen erişkin kanatlıların florasından elde edilen kültürlerine dayanan CE
ürünlerinin uygulanması ile giderilebilir, bu
ürünler DSÖ’nin tavsiyesine göre 1 günlük
civcivlere, ilk içme suları yoluyla verilmek
yerine, kuluçkahanede veya yumurtalara
püskürtülerek mümkün olan en erken
zamanda uygulanmalıdır. Ancak, tanımlanmamış flora ile tedaviye, bu durum ürünün
uygun şekilde test edilmesiyle engellenebilecek olmasına rağmen, potansiyel patojen
transmisyonu riskinden dolayı, bir çok
ülkelerde izin verilmemektedir. Kanatlı
hayvanlarda Salmonella’yı kontrol etmek
İNFOVET 84-85
için tanımlanmamış flora ve probiyotiklerin kullanımına bu incelemede ayrıntılı
olarak değinilmeyecektir. Bu konuda daha
fazla bilgi için, daha ayrıntılı inceleme
makaleleri bulunmaktadır.
Tanımlanmamış CE ürünlerinin kullanımına ilişkin ortaya çıkan bazı endişeler
nedeniyle, 1980’li yıllarda, Salmonella ile
aynı koloni oluşumu özelliklerine sahip ancak virülans özellikler taşımayan bakteriyel
suşlar hakkında çalışmalar başlatılmıştır.
Suşlar 109 çevresel örnekte ve 600’den fazla
ayrı Enterobacteriaceae suşunda aranmıştır. Eş zamanlı olarak uygulandığında S.
typhimurium’un eksklüzyonunda kısmen
etkili üç nadir E. coli suşundan oluşan
havuz izole edilmiştir. Bu çalışma süresince,
1 günlük civciv gruplarından birinin S. typhimurium suşuna karşı eprüvasyonunda,
enfeksiyona karşı tamamen dirençli olduğu
tespit edilmiştir. Bu durum, kanatlıların,
yumurtadan çıktıktan kısa bir süre sonra bir
S. montevideo suşu ile enfekte olmasından
kaynaklanmaktadır. Kanatlılardan izole
edilmiş ve yumurtadan yeni çıkmış bir grup
civcive uygulanmış olan bu suş, civcivlere
24 saat sonra uygulanan S. typhimurium
eprüvasyonunda koruma sağlamıştır. Esasında, S. typhimurium’un atenüe kaba mutantının, tam virülan, düzgün ana suşunun
oluşumu ve kolonizasyonunu engellediği
tespit edilmiştir. Bu nedenle bu etki üzerinde daha ayrıntılı çalışmalar yapılmıştır.
İlk yapılan çalışmalar, etkinin canlı
bakterilere gereksinim
duyduğunu, oral veya
Salmonella’ya karşı
önemli miktarda
parenteral yolla uygulaspesifik antikor yanıtı
nan inaktif preperatla10 günden fazla
rın herhangi bir etki gössürede meydana gelir.
termediğini ortaya koymuştur. Bu nedenle,
inhibisyon, bağırsakta bakteriyel antijenler
tarafından stimüle edilen yeni hızlı bir immün yanıtın sonucu meydana gelmemiştir.
Ayrıca, inhibisyon, bakteriyofaj aktivitesi
sonucu da meydana gelmemiştir. İnhibisyon, ilgili bakteriyel taksona spesifiktir. Bu
şekilde, E. coli, Citrobacter, Proteus suşları
ve diğer ilgili bakterilerin Salmonella’ya karşı herhangi bir etkisi olmamış ancak kendi
cinslerine ait organizmalara karşı koloni
oluşumunu inhibe edici etki göstermiştir.
Salmonella bakterileri arasında, her suş aynı
inhibitör etkiye sahip değildir. Mekanizma,
durağan fazda sıvı kültürülerin kullanıldığı
bir in vitro sistemde incelenmiştir. Ancak,
etkinin pratik yönleri anında ortaya çıkmış
ve daha ileri çalışmaların gerekliliğini
ortaya koymuştur. Bu durum, koruyucu
etkinin, bağırsakta yüksek sayıda bakteriye
gereksinim duyar ve normal flora oluştukça cins spesifik eksklüzyon etkililiğinde
azalma meydana gelir. Bu etkiler, fekal
atılımda azalma açısından uzun sürelidir
ve farklı tavuk soylarında, ördeklerde, farklı
diyetler sonucu meydana gelmiştir. Etki,
6 saat civarında görülmeye başlar ancak
tamamen etkin hale gelmesi 18-24 saat
içerisinde gerçekleşir. Hiçbir suş tam olarak
Salmonella suşlarına karşı etkin olamamasına rağmen, bazı suşlar, diğerlerinden
daha etkindir, ve serovar spesifik bir etkiden
bahsetmek mümkündür, ancak bunun,
serovar spesifikliğinden ziyade ne kadar
klonlanabilirlik ile ilişkili olduğu halen açıklığa kavuşturulamamıştır. En yüksek in vivo
inhibisyon düzeyi izojenik suşlar arasında
meydana gelmiştir. Eprüvasyon suışlarının
koloni oluşturmaması, bu suşlar tarafından
bölüm 3
meydana getirilen invazyona ve buna bağlı
mortaliteye yol açmıştır (Barrow ve Lovell,
yayınlanmamış bulgular). Bu veriler, canlı
aşı suşlarının yumurtadan yeni çıkmış civcivlere, bağırsakta, normal flora oluşmadan
önce geniş ve hızlı şekilde koloni oluşturabilecekleri şekilde uygulanabilmesinin
mümkün olduğunu ve bu şekilde kanatlı
hayvan barınağında veya kuluçkahanede
bulunan suşlar tarafından koloni oluşumuna karşı gösterilen direnci belirgin şekilde
uyarabileceğini öne sürmektedir. Geniş bir
suş grubunun koloni oluşumunu engelleme yeteneği bulunan, geniş bir inhibisyon
aralığına sahip bir Salmonella suşu üzerinde
bir çalışma gerçekleştirilmiştir. S. infantis ve
S. hadar’ın birer suşunun diğer serovarlara
oranla daha inhibitör etkiye sahip olduğu
tespit edilmiştir. Bu serovarlar karakteristik
olarak zayıf invazif etkiye sahiptir ancak
yüksek oranda koloni oluşturabilir ve bu
ikinci özellikleri, mevcut bir grup besin
maddesi aracılığı ile, inhibitör etki ile ilişkilendirilmektedir (inhibisyon mekanizması
bölümünü inceleyiniz).
Belirli metabolik yolak mutasyonlarına
sahip atenüe canlı S. typhimurium ve S.
enteritidis aşıları ya da genlerden cya ve
crp’in çıkarılması immunojeniktir. Ancak,
bu atenüe canlı Salmonella aşıları, homolog veya heterolog Salmonella eprüvasyon organizmalarının intestinal koloni
oluşumunu inhibe etme yeteneğine sahip
değildir veya sınırlı oranda inhibitör etkileri
mevcuttur. Bu şekilde, mevcut ticari canlı
Salmonella aşılarının hiçbiri, eksklüzyon
veya inhibisyon etki göstererek Salmonella
organizmalarına karşı koruma indükleme
yeteneğine sahip değildir. Bu nedenle,
koloni oluşumu-inhibisyonu için esansiyel
genleri etkilemeden yeterli düzeyde atenüe
canlı Salmonella suşlarının identifiye edilmesine gerek duyulmaktadır. Yakın zamanda yapılan çalışmalar, phoP’nin delesyonu
ile Salmonella suşlarının yüksek düzeyde
atenüe olduklarını teyit etmenin yanı sıra,
daha da önemli olarak koloni oluşumu-inhibisyonu yeteneklerini ortaya koymuştur.
Benzer koloni oluşumu-inhibisyonu
etkileri, ayrıca, gnotobiyotik domuzların bağırsaklarında da gözlenmiş ve bu durumun
tavuklarla kısıtlı olmayıp genel bir fenomen
olduğu sonucunu akla getirmektedir. İlgili
bakteriler arasındaki yarışmacı durum ve
bunun enfeksiyon önlemede kullanılması,
Bu derleme üç bölümden
oluşmaktadır. Çalışmanın
ilk iki kısmına Ekim ve
Kasım sayılarımızdan
ulaşabilirsiniz.
VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA
esasında, çoğu zaman dayandığı temel anlaşılamamasına rağmen, uzun yıllardır bilinen
bir uygulamadır. Bu durum, gnotobiyotik
farelerde ve yeni doğmuş bebeklerde E. coli
suşları arasında ve domuzlarda enterotoksijenik E. coli’de ortaya konmuştur. Ayrıca, bu
yaklaşım, ciltte stafilokokların, α-hemolitik
streptokokların, ve ayrıca hamster modelinde Clostridium difficile’nin bağırsakta koloni oluşumunu azaltmak için de
kullanılmıştır. Cilt stafilokokları arasında
görülen inhibisyonun, diğer bakteriyel tirler
arasındaki inhibisyonun mekanizmasının
anlaşılamamasına rağmen, antibiyotik
benzeri maddelerin üretimi ile ilişkili
olduğu düşünülmektedir. C. jejuni suşları
arasında gerçekleştirilen benzer eksklüzyon
çalışmaları ve mekanizmanın Salmonella ve
Campylobacter’de benzer olup olmadığına
yönelik çalışmalar sürmektedir.
Ayrıca, koloni oluşumu-inhibisyonunun
mekanizması da tam olarak anlaşılamamıştır ve durağan fazda sıvı besiyeri kültürlerinden benzer bir inhibisyon elde edilmesine yönelik gözlemlerden bir ilk hipotez
ortaya atılmış olmasına rağmen, tutunma
alanlarındaki yarışmacı ortam aracılığı ile
veya doğal immün sistemin stimülasyonu
yolu ile, konak ile etkileşim hiçbir şekilde
hiçe sayılmamıştır. Mekanizmaya yönelik
bu açıklamaların hiçbiri koloni oluşumu-inhibisyonu fenomenini açıklayamamakta ve
ikisinin de eş zamanlı olarak mekanizmada
yer alabileceği düşünülmektedir.
İNFOVET 86-87
BAKTERİYEL EKSKLÜZYON
Koloni oluşumu-inhibisyonu prosesi in
vitro koşullarda az sayıda Salmonella suşunun 2 saat durağan fazda, sıvı besi yerine
diğer bir Salmonella suşu veya ilgili başka
bakteriler ile inokülasyonu ile modellenmiştir. 37°C’de sürekli inkübasyonun ‘eprüvasyon’ suşunun çoğalmasını baskıladığı
tespit edilmiştir. Sıvı kültüre inoküle edilen
farklı cinslerden Salmonella suşlarının
gelişme gösterdiği ve aynı cinsten suşların
gelişme gösteremediği tespit edilmiştir.
Aynı cinsten bakteriyel suşlar arasında
bile en büyük inhibisyon derecesi izojenik
olup antibiyotiklere dirençli mutantlar
arasında meydana geldiği gözlenmiştir. Bu
in bitro sistemin, tamamen olmasa da, in
vivo şartlarda meydana gelecek inhibisyon
için prediktif değeri bulunmaktadır. Bu
şekilde, S. hadar ve S. infantis gibi serovarlar
in vitro ve in vivo şartlarda nispeten geniş
bir inhibisyon aralığı göstermiştir. Salmonella suşları arasında görülen bakteriyel
rekabetin mekanizmasını ortaya çıkarmak
için yürütülen çalışmalarda herhangi bir
sonuca ulaşılamamıştır. Gerek in vitro
gerekse de in vivo şartlarda meydana gelen
inhibisyona yönelik inhibisyonun açlık
öncesi büyümeyi baskılamak için gerekli
olan yeter sayısına ilişkin ortaya atılan ilk
hipotez, mutasyon çalışmaları tarafından
desteklenmemiştir. Bu fikir iki suşun, küçük
moleküllerin difüzyona izin verilirken fiziksel ayrımın mümkün olacağı şekilde in vitro
koşullarda bir diyaliz membran ile ayrıldığı
deneylerden ortaya çıkmıştır. Az sayıda
bakterinin bir diyaliz haznesi içerisinde
büyümesinin inhibisyonun engellenmesi ya
fiziksel temasın gerektiğini ya da normalde
durağan fazda üretilen sinyal molekülünün
membrana bir peptitmiş gibi tutunduğunu
önermektedir. Ancak, rastgele mutagenezin
ilk etkileri üzerine yapılan analizler, her ikisi
de azaltılmış oksijen tansiyonu altında olan
solunum sistemleri olan spesifik in vitro inhibisyonunun nuoG ve cydA, NADH dehidrogenaz I’in bileşenlerini kodlayan genler ve
sitokrom deoksidazın ilavesi ile durdurulduğunu ortaya koymuştur. İlginç şekilde, bu
mutantlar in vivo şartlarda inhibitör etkiye
sahip olmalarına rağmen ve oksijenin tavuk
bağırsağında önemli bir elektron akseptörü
olmadığı sonucunu önermesine rağmen,
bu durum, besin deplesyonu veya elektron
akseptörlerini olası bir mekanizma olarak
önermektedir. Gerek in vitro gerekse de in
vivo koşullarda görev alan genlerden birinin, çeşitli redoks şartlarında gerekli olan
ATP sentaz bileşenleri atpB ve atpH olduğu
tespit edilmiştir. Ayrıca, ikinci bir transposon bankasının analizi, arcA, fnr, tatA
ilavesi ile inhibisyonun durdurulması ve
ayrıca amino asit biyosentezi (aroA, aroD)
ve besin alımı ve düşük oksijen tansiyonu
altında regülasyonu (tdcC, sgaT, crp, dcuA,
dcuB, aspA, speF-kdpE) ile solunumun bu
mekanizmada rolü olduğunu göstermiştir.
Bu durum, bakteri üremesinin, çekumda,
durağan fazda in vitro veya seri şartlarda,
metabolik olarak yakın ilgili bakteriyel eprüvasyon suşlarının gelişemeyeceği ancak yakın ilgili olmayan bakterilerin farklı karbon
kaynakları kullanarak tekrar çoğalabileceği
şekilde besin deplesyonuna yol açacağını
öne sürmektedir. Flagella genlerine yapılan
bazı ilaveler, beslenme açısından değerlendirilebilir. Yüksek besin ve oksijen konsantrasyonuna doğru bir hareket sağlanmaktadır ve bu sebeple, uygun kemotaksi
genlerinin analiz edilmesi ilginç sonuçlar
ortaya çıkarabilir. YhjH gibi, diguanilat
siklaz ve sinyal transmisyonu proteinlerini
kodlayan genlere sekans benzerliği gösteren
ve bazıları hücre döngüsü regülasyonunda
rol oynayan bazı mutasyonlar, bu hipotez ile
Ağız yoluyla alınan
canlı Salmonella
daha zor açıklanabilir.
hayatın ilk zamanlarında
Bu büyümeyi baskılaçok hızlı bir koruma
mayan mutantların,
şekli sağlayabilir.
VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA
hepsi olmasa da büyük bir çoğunluğu in
vivo koşullarda benzer fenotipler göstermiştir ve bu durum muhtemelen bağırsakta
farklı beslenme şartlarında, bazı genler,
örneğin terminal elektron akseptörü kullanarak solunum için gerekli olanlar, kullanılmamaktadır. Hücre duvarı sentezinin, bu
fenotip için lizisin in vivo şartlarda bundan
sorumlu olabilme ihtimaline rağmen, dapF
mutantının inhibitör olmayan aktivitesi aracılığı ile esansiyel olduğu düşünülmektedir.
Bir koloni oluşumu-inhibisyonu mekanizması olarak besin deplesyonuna ilişkin
hipotez, filtrelenmiş süpernatan değil de bir
sıvı kültür ile üretilen inhibisyon ile uyumluluk göstermemektedir. Ancak, filtrasyon
sırasında oksijen ilave edilmiş ve ilave nitrat
takviye edilmediği takdirde, bu işlem tamamen anaerobik olarak gerçekleştirildiğinde,
suşların büyümesi filtrelenmiş süpernatanda
çok daha az olmaktadır (Turner ve Barrow,
yayınlanmamış bulgular). Yetersayının algılanması ile kurulan bir ilişki, bu fenomen ile
ilişkili olduğu bilinen genler ile kurulan bağ
ile güçlendirilebilir, ancak E. coli’de bu proseste rol oynayan luxS ve sdiA’de meydana
gelen mutasyonların inhibisyon üzerinde bir
etkisi bulunmamaktadır.
Yeni ilave edilmiş suşları içeren durağan
faz sıvı besi yeri kültürlerinin gerçekleştirdiği
inhibisyonu içeren in vitro sistem mikrobiyolojik açıdan oldukça ilginç olup, kısmen
de olsa, in vivo fenomeninin açıklanmasında
pratik değere sahiptir. İki suş arasındaki inhibitör etkinin doğası henüz tam olarak aydınlatılamamış olmasına rağmen, Salmonella
suşları arasında görülen bu tür etkileşimlerin
in vivo şartlarda koloni oluşumu-inhibisyonunda rol oynadığı açıktır.
Pratik sorunlardan bir tanesi, atenüasyonun
bu etkiyi kendilerinin durduracağı mutasyonlar başlatmasıdır ve atenüasyon sırasında
bunun sağlanması için dikkat edilmelidir.
BAĞIRSAK EPİTELİNDE FİZİKSEL
ALANLAR İÇİN REKABET
İntestinal patojenlerin mukozal yüzeylere tutunmasının, enfeksiyonun ilk adımı
olduğu düşünülmekte ve spesifik reseptörleri tanıyan bakteriyel tutunma tarafından
aracılık edilmektedir. Bağırsağın, bağırsak
epiteli ile ilişkisi ve bağırsağın bağırsak
epitelinin invazyonu S. typhimurium için
gösterilmiştir. Ayrıca, S. enteritidis’in,
tavukların oral inokülasyonunu takiben
İNFOVET 88-89
intestinal epitel yüzey ile olan ilişkisi
içerisinde olduğu ortaya konmuştur. Bu
tür bir tropizma çeşitli fimbriyum veya zar
çeşitlerini içermekte ve S. typhimurium genomu, mekanizmada aldığı rol henüz açık
şekilde ortaya konmamış 12 adede kadar
putatif fimbrial operonu kodlamaktadır.
Koloni kontrolünde tutunmanın önemi
probiyotik bakteriler ile ortaya konmuştur. Tutunma, spesifik adezin analoglarını
içeren reseptörlerin bloke edilmesi yolu ile
veya sterik engelleme ile inhibe edilebilir.
İntestinal hücrelere tutunan Lactobacillus
suşlarının, Yersinia pseudotuberculosis,
Listeria monocytogenes, Enterococcus
faecalis, E. coli ve S. typhimurium bakterilerinin Caco-2 veya HT-29 hücrelerine tutunmasını veya bu hücreleri invazyona karşı,
konsantrasyona bağlı bir şekilde inhibisyon
etkisi gösterdiği ortaya konmuştur. Bu
rekabet, canlı laktobasiller ile gösterilmiş
ancak ısı ile inaktif suşlarda ve bu suşlara
ait diğer hücre duvarı parçaları ile de ortaya
konmuştur. In vivo şartlarda gözlenen bulgular doğrultusunda, Caco-2 hücrelerinin
Lactobacillus suşları ile inkübe edilmesinin, enterovirülan E. coli ile enfeksiyonu
sonrasına kıyasla, enfeksiyondan önce veya
enfeksiyon boyunca daha etkili olduğu
tespit edilmiştir.
Bu nedenle, bağırYavru kanatlılar,
immün sistemin
sakta meydana gelen
immatürlüğünden
yarışmalı bağlanmanın
dolayı ilkenfeksiyona
koloni oluşumu-inhikarşı oldukça hassastır.
bisyon mekanizmasının önemli bir bileşeni
olmaktadır. Bu hipotez in vivo çalışmalarda
elde edilen kanıtlarla desteklenmektedir.
İlk olarak, uygulanana koruyucu floranın
mukozayı kolonize ettiği ve mukus veya
glikokaliksin hücrelerinden oluşan bir katman olarak görülebilir. Bu katman, virulan
Salmonella koloni oluşumuna karşı etkili
bir fiziksel bariyer olabilir. İkinci olarak da
birçok çalışma tam korumanın 24 saat tam
etkililik gerektirdiğini ortaya koymasına
rağmen, civcivlerin koruması koruyucu
suşun uygulanmasından itibaren birkaç saat
içerisinde belirgin hale gelir. Bu durumun,
mikrobiyal metabolizmanın veya immün
yanıtın bir etkisinden ziyade inhibisyonun
fiziksel işlemden (bağlanma inhibisyonu)
kaynaklandığı henüz açıklığa kavuşmamıştır.
Reseptör alanlar için yarışmanın koruyucu işlemde rol alan yegâne faktör olmadığı
düşünülmektedir. Tutunmanın, korumada üstlendiği tam rol, bir habitat olarak
bağırsak yapısının kompleksliği ve konak
ve mikroorganizmalar ve mikroorganizmaların kendi aralarındaki etkileşimin
çeşitliliğinden dolayı tamamen belirlenemeyebilir. Enterik patojenlere karşı gösterilen direncin, sadece mikrobiyal, epitel
ve immün faktörlerin toplamından ziyade
daha çok bu faktörlerin arasında çapraz
ilişkinin sonucu olduğu düşünülmektedir.
Örneğin, birçok probiyotik bakterinin, patojenik bakterilerin enterositlere tutunma
yeteneğini, intestinal müsin üretimini
VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA
artırabilme yetenekleri ile inhibe edebildiklerini göstermektedir.
KOLONİZASYON İNHİBİSYONDA KONAK YANITI:
GRANÜLOSİTLERİN BİR ROLÜ
OLABİLİR Mİ?
Bu deneysel çalışmalardan, inhibitör etkinin me kadar mikrobiyolojik bir proses ya
da ne kadar ilgili bakteriler arasında görülüp
konağı özellikle dahil etmeyen bir yarışma olduğuna ilişkin dikkate değer ölçüde
tartışma bulunmaktadır. Ancak, daha yakın
zamanda gerçekleştirilen diğer çalışmalar
konağın bu proseste yer alıyor olabileceğini
önermekte ve pratik sonuçlar da ortaya çıkartan yeni bir enfeksiyon-immün biyolojisi
alanı açmaktadır.
Koloni oluşturma-inhibisyonu enfeksiyona karşı direnci indükleyen bir proses
olduğundan, adaptif immün yanıtların bu
konuda önemli bir rol oynamadığı düşünülmektedir. Ancak, immün hücrelerin, tavukların virülan ve atenüe Salmonella suşları
ile enfekte olduktan sonra, enfeksiyon
alanına hızla geldikleri bilinmektedir. Yeni
yumurtadan çıkmış tavukların, atenüe S.
enteritidis aroA ile oral immünizasyonundan sonra, çok sayıda immün hücre sekal
lamina propria bölgesine ulaşmaktadır.
Heterofil granülositler, makrofajlar, T limfositler ve daha düşük bir düzeyde B lenfositlerinden oluşan bu hücreler, aşılamadan
sonra 24 saat içerisinde, sekal duvarın %25’i
İNFOVET 90-91
bu hücreler tarafından ele geçirildiğinde,
sekal duvardan geçer. Çekum bölgesinin
tavuklarda Salmonella tarafından kolonize
ve invazyonunda baskın alan olduğu bilindiğinden, bu hücrelerin koloni oluşumuinhibisyonda önemli ölçüde bir role sahip
oldukları düşünülmektedir. Kanatlılar, yumurtadan çıktıktan hemen sonra 108 kob S.
enteritidis aroA CVL30 aday aşı suşu ile oral
yolla aşılandığında ve bunu takiben bir gün
sonra virülan homolog S. enteritidis suşu
ile eprüvasyon uygulandığında, enfeksiyonu takiben ilk 5 günde karaciğer ve dalakta
meydana gelen koloni oluşumunda önemli
ölçüde azalma olduğu görülmüştür. Ancak
enfeksiyonu takiben 10. günde aşılanan ve
aşılanmayan hayvanlar arasında eprüvasyon organizmalarındaki sayıda önemli bir
fark saptanmamıştır. Eprüvasyon suşu ile
sekal koloni oluşumu, aşılanmış kanatlılarda, herhangi bir işlem görmemiş kontrol
örneklerine kıyasla sadece orta derecede
bir baskılamaya sebep olmuştur. Bu durum,
tam olarak ispatlanmasa da, hücresel
infiltrasyonun koloni oluşumu-inhibisyonun ana etkeni olmadığını, ancak yumurtadan çıktıktan kısa bir süre sonra virülan
Salmonella invazyonuna karşı ilgi çekici
derecede potansiyel bir koruyucu olduğunu
göstermektedir. Aynı
deneme, iyi geliştirilmiş
İntestinal patojenlerin
mukozal yüzeylere
bir model olan 5-florotutunmasının,
urasil deplesyonu ile
enfeksiyonun ilk adımı
heterofilik granülositleolduğu düşünülmekte.
ri tükenmiş hayvanlarda da tekrarlanmıştır.
Bu denemede, iç organlarda koloni oluşumuna karşı koruma tamamen kaybolmuş
ve heterofilik granülositlerin invazyonu ve
organlarda koloni oluşumuna karşı merkezi
bir role sahip olabileceğini düşündürmüştür. Bu sonuç, organlarda Salmonella
tarafından koloni oluşturmasına karşı heterofilik granülositlerin rolünün araştırıldığı
çalışmalarda elde edilen sonuçlar ile tutarlılık göstermektedir. Bu çalışmada, heterofilik granülosit deplesyonunun kapsamının,
iç organlardaki Salmonella sayısındaki
artışlar ile doğru ilişkili olarak gerçekleşmiş
ve stimüle edilmiş T hücrelerinden elde
edilmiş sitokinlerin uygulanmasını takiben,
dolaşıma giren heterofilik granülositlerin
sayısının artırılması, organlarda Salmonella
tarafından koloni oluşturulmasına karşı
koruma sağlamıştır. Ayrıca, çok daha önce
yapılan çalışmalar, canlı aşıların, inokülasyondan itibaren birkaç saat içinde, homolog
ve heterolog bakteriyel eprüvasyona karşı,
tahminen, ilk olarak makrofajlar ile, ancak
daha büyük olasılıkla PMNler ile, doğal immün sistemin aktivasyonu/tetiklenmesi ile,
yüksek oranda koruyucu immünite stimüle
ettiğini ortaya koymuştur.
Bu veriler, heterofilik granülositlerin,
tavuklarda, iç organların Salmonella tarafından kolonize edilmesine karşı koruma
sağladığını ve bu durumun canlı atenüe
Salmonella aşılarının oral yolla inokülasyonu ile indüklenebileceğini açık şekilde
önermektedir. Bu durumun, kanatlı hayvanlarda önemi ölçüde uygulama potansiyeli
bulunmaktadır. Bu etkiye sebep olan bakteriyel faktörler tamamen aydınlığa kavuşmamıştır (yukarı bakınız). Benzer sonuçlar
memeliler üzerinde de elde edilmiştir. Bir
S. infantis suşunun, yeni yumurtadan çıkan
civcivlerde farklı Salmonella suşlarına karşı
geniş aralıkta bir koloni oluşumu-inhibisyon etkisi olduğu tespit edilmiştir. Bu suş,
ayrıca, sütle beslenen genç memelilerde
de diğer serovarlara karşı benzer inhibitör
etkiye sahip olup olmadığının belirlenmesi
amacıyla gnotobiyotik domuzlarda da test
edilmiştir. Durumun bu şekilde olmadığı
tespit edilmiştir. S. infantis suşu, 1 haftalık
domuzlarda tamamen avirulan olmasına
karşın, tamamen virülan S. typhimurium
suşuna karşı koloni oluşumu-inhibisyon
etkisi göstermemiştir. Ancak, S. infantis ile
önceden inoküle edilen ve S. typhimurium
VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA
meydana getirilmesini ve bunun başarısız
olması durumunda konakla herhangi bir
etkileşimin önleneceğini, bunun da tutunma alanlarında yarışmacı bir ortam haline
gelebileceği veya invazyonun meydana
gelebileceği ve bunda heterofil aktivitenin
de rol oynayacağı ve bu invazyonun sekal
tonsilde lümende veya lümene yakın bir
yerde meydana gelebileceğini önermektedir. Bu durumda, bu etkiler üzerine yapılan
çalışmalar mutlak şekilde koloni oluşumunun mekanizması hakkında ve gıda zehirlenmelerine sebep olan enfeksiyonlarda
konak-patojen etkileşimin ne derece etkili
olduğuna ilişkin bilgi vermektedir.
KAPANIŞ SÖZLERİ
Canlı Salmonella aşı suşlarının kolo-
ile eprüvasyona tabi tutulan domuzlar
tamamen sağlıklı kalmışlar, ancak sadece S.
typhimurium ile inoküle edilmiş domuzlarda şiddetli enterit görülmüş ve hayvanlar
uyutulmak zorunda kalınmıştır. Gnotobiyotik buzağılarda denemeler yapıldığı sırada,
ikinci bir S. typhimurium ve S. choleraesuis
eprüvasyon suşunda benzer sonuçlar elde
edilmiştir. Üzerinde çalışma yapılan hücre
türlerinden, aşılama yapılmış gruplarda,
gut villusların sadece polimorf çekirdekli
hücreler yüksek sayıda tespit edilmiştir. Bu
etki hakkında gerçekleştirilen daha detaylı
bir çalışmada, S. infantis suşlarının, tetiklenmiş nötrofil granülositlerinin intestinal
mukozadan girişini indüklemek için yeterli
derecede invazif olduğu sonucu elde edilmiş, bu S. infantis suşlarının herhangi bir
patolojik değişikliği indüklemediği ancak,
inokülasyonarından 1 gün sonra, virulan S.
typhimurium suşuna karşı yüksek derecede
antibakteriyel etki gösterdiği görülmüştür. Bu bağlamda, atenüe Salmonella ile
gerçekleştirilen ön inokülasyonda ticari olarak bulunabilen Biostim’e karşı aynı etkiyi
gösterebilir. Biostim, solunum yollarında
meydana gelen bakteriyel enfeksiyonun süresini ve oranının azalttığı bilinen Klebsiella
pneumoniae’dan elde edilen bir glikoproteindir. Bu ilaç, nötrofillerdeki C3b ve C3bi
reseptör ekspresyonunda artışı stimüle
ederek, nötrofil fagositik kapasiteyi artırır
ve nötrofil oksidatif metabolizmasını artırır.
Bu üç mekanizma yüzeysel olarak
İNFOVET 92-93
birbirlerinden ayrı ve farklı olaylar olarak
gözükür, bunlardan ikisi mikrobiyolojiktir
ve diğeri de doğal bağışıklık sisteminde
rol oynar, ancak her ikisinin de kanatlı
hayvanlar gibi genç hayvanlarda canlı aşı
olarak pratik uygulamaları mevcuttur. Yukarıda belirtildiği gibi, bu etkiler eş zamanlı
olarak işleyebilir. Ancak, aralarındaki
bariz farklılıklar, bu konu üzerinde daha
çok keşif yapılmasına yönelik ortak bir
kanı oluşturmaktadır, şöyle ki, tavuklarda
çekumda Salmonella tarafından koloni
oluşumu boyunca, bu mikroorganizmalar,
özellikle çekal tonsil bölgesinde, mukoza ile yakın temas kurarlar. Daha önceki
çalışmalarda, intestinal koloni oluşumunun temelde bakteriyel metabolizmanın
bir yansıması olduğu, bakterilerin bir rolü
olsun veya olmasın bağırsakta beslenmeye
ilişkin ve diğer fizyolojik şartları kullandığı
varsayımda bulunulmuştur. Durumun
böyle olmadığına ilişkin giderek artan
sayıda kanıt elde edilmekte ve bu durum
kapsamlı bir invazyona veya sistemik bir
hastalığa yol açsın veya açmasın, koloni
oluşturan bakteriler ile konak arasında,
kolonizasyonun bir bileşeni olarak bir
etkileşim gerekmektedir. Koloni oluşumuinhibisyonu, tam bir inhibisyon için bu üç
mekanizmanın tamamına gereksinim duyabilir.
Koloni kontrolünde,
tutunmanın
Mikrobiyal çalışmalar,
önemi probiyotik
uygun metabolizma ile
bakteriler ile ortaya
bağırsakta bir oluşum
konmuştur.
ni oluşumu-inhibisyonunu indükleme
yetenekleri ve nötrofil/heterofil indüksiyon
etkileri, gıda kaynaklı zootonik patojenlere
yönelik ideal aşıların taşıması istenen özellikler listesine eklenmesi gereken önemli
ve yeni özelliklerdir. Bu özellikler, özellikle, broylerlerde erken korumada önem
taşımaktadır ancak diğer alanlarda da ek
uygulamaları mevcuttur.
Yukarıda belirtildiği gibi, ideal bir aşının
taşıması gereken özelliklere dair bir kriter
listesi oluşturulabilir ve mevcut teknoloji ile bu kriterlerin yerine getirilmesi
mümkündür. Tanımlanmamış ve eksik
olarak karakterize edilmiş mutantları içeren birinci nesil canlı aşılar uzun yıllardır
kullanılmaktadır ve şu anda tescilli ve
kabul görmüş yegâne aşılardır. Genlerin
Salmonella’yı sistemik hastalıklar için
atenüe ettiği bilinen ancak insanlar için ek
atenüe edici özellikleri olabilen ikinci nesil
aşılar (sözde rasyonel aşılar), üretilmektedir, ancak bu aşıların geliştirilmesine
yönelik çalışmalar genetik manipülasyona
yönelik endişelerden dolayı durdurulmuştur. Gerçek anlamda rasyonel olup genlerin sistemik veya gastrointestinal virülansının yok edilmesi için esansiyel öneme
sahip olduğu bilinirken, burada tarif edilen
ek yararlı özellikler ile birlikte, invazyon ve
immünojenisite için gerekli kilit özellikleri
sağlayan, üçüncü nesil aşıların üretilmesine başlanması mümkün olmalıdır. 
Yazarlar, CT98-4006 ve 2004-505523
projelerine sağladıkları mali destekten dolayı
Avrupa Birliği’ne teşekkür eder.
Etkin sağlık kontrolü
için, hastalıkların
risk değerlendirmesi
ve bu riskin
yönetilmesi gerekir.
Kanatlılarda
sağlık kontrolü
temel
ilkeler
Bulaşıcı hastalıkların kontrolünde etkin
programların oluşturulabilmesi için, erken
tanı ve acil önlemlerin yanı sıra teknik
personelin, hastalıklardan koruma ve kontrol
konusunda bilimsel prensiplere dayanan
güncel bilgilerle sürekli eğitilmesi gereklidir.
Yazar: Prof. Dr. Mehmet Akan
A.Ü. Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji ABD
Kanatlı hayvanlarda sağlık kontrolünün birçok bileşeni bulunmaktadır.
Hastalık etkenlerinin kontrolüne yönelik
yapılan tüm işlemleri kapsayan biyogüvenlik önlemleri, aşılamalar ve gerektiği
durumlarda tedavi, bu bileşenler arasında
sayılabilir. İlave olarak uygun bakım-idare
ve iyi besleme, sağlıklı sürüler yetiştirmek
için önemlidir. Kanatlı işletmelerinde, kanatlı üretim bölgelerinde ve ülke düzeyinde
hastalık kontrolünde başarı sağlamak için
hastalıklar, ulusal ve uluslararası düzenlemeler dikkate alınarak kanatlı sürülerinde
yaptığı etkilere göre önceliklendirilmelidir.
Hastalıkların önceliklendirilmesinde, insan
sağlığına ve toplum üzerine etkileri,
KANATLI SAĞLIK
hastalıkların epidemiyolojisi, ticarete ve
ekonomiye etkileri de dikkate alınmalıdır. Bu
açıdan değerlendirme yapıldığında, kanatlılarda en önemli hastalık, Avian Influenza (AI)’dır.
Bu hastalığı Newcastle Hastalığı (ND) izlemektedir. Bu hastalıkların her ikisi de ülkemizde
bildirimi zorunlu hastalıklar arasındadır. Gerek
ticari gerekse köy kanatlılarında bu hastalıklar
çıktığında, tüm işlemler ilgili mevzuata göre
yapılmalıdır. Bu hastalıkların ihracat üzerine
olumsuz etkileri değerlendirildiğinde, ülkemiz
için ekonomik açıdan ciddi düzeyde olumsuz
etkileri söz konusudur. 2015 yılında görülen AI
vakalarının ülke ekonomisine etkisi oldukça
yüksektir. Bu nedenle ülkemizde hem resmi
otoritenin hem de sektörün tüm paydaşlarının
temel amacı, bu iki hastalığın kanatlı sürülerine
bulaşmasının önlenmesi ve etkin kontrolü
olmalıdır. Bu hastalıklara ilave olarak solunum
yolu ve sindirim sistemini etkileyen hastalıklar
da özellikle performansı olumsuz etkilediğinden verim kayıplarına neden olurlar.
Risk değerlendirme
Hastalıkların kontrolünde başarılı olmak için
bazı temel yaklaşımların, konu ile ilgili kişiler
tarafından iyi değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede en önemli konu ise, işletme/
bölge/ülke için hastalık riskinin değerlendirilmesidir. Etkin sağlık kontrolü için, hastalıkların
risk değerlendirmesi ve bu riskin yönetilmesi
gerekir. Hastalıkların risk değerlendirmesi
birbirinden farklılık göstermektedir. Bu nedenle her hastalık için risk değerlendirmesinin
yapılması, bu hastalıkların önlenmesi için bir
gerekliliktir. Hastalıkların işletme, bölge ve
ülke düzeyinde izlenmesi için etkin örnekleme
metodolojisinin belirlenmesi ve izlenmesi,
hastalıkların teşhisinde standart yöntemlerin
kullanılması ve hastalık etkenlerin tiplendirilmesi, riski belirlemek için önem arz eder.
Biyogüvenlik planı
Ülkemizde kanatlı üretimi için en önemli
risk, yukarıda belirtildiği gibi Avian Influenza
(HPAI, LPAI) ve Newcastle Hastalığıdır. Bu
hastalıklarda riskin gerçekleşmesi ile ciddi
ekonomik kayıplar oluşmaktadır. Bu iki hastalığa bağlı kayıpları artıran en önemli faktör,
işletmedeki ve bölgedeki kanatlı yoğunluğudur (Şekil 1). Başta bu bölgeler olmak üzere
tüm bölgelerde hastalığın izlenmesi ve elde
edilen verilere göre etkin önlemler alınması
gerekir. Önlemler risk faktörlerine yönelik
alınmalıdır. Biyogüvenlik uygulamalarında,
İNFOVET 96-97
Şekil 1. İl düzeyinde kanatlı hayvan yoğunlukları (adet/km2)
<100
100-400
100-400
701-1000
>1000
Uygun bakım-idare ve iyi
besleme, sağlıklı sürüler
yetiştirmek için önemlidir.
hastalık etkenlerinin işletmeye girişini engellemek, infeksiyon çıktığı durumda hastalığın
işletmedeki/bölgedeki sağlıklı hayvanlara
bulaşmasını engellemek, hastalık etkenleri ile
bulaşık materyallerin çevreye saçılmaması için
önlem almak, hastalık etkenlerinin giderilmesini sağlamak ve bu işlemleri başarılı şekilde
uygulanması için genel yaklaşımları bilen insan
kaynağını oluşturmak önemlidir. Tüm bu işlemleri içeren bilgiler yazılı olarak hazırlanmalı
ve işletmelerin “biyogüvenlik planı” olarak
ilgililer tarafından bilinmeli ve gelişmelere
göre güncellenmelidir.
Hastalıkların
önceliklendirilmesinde
toplum üzerine
etkileri, hastalıkların
epidemiyolojisi, ticarete
ve ekonomiye etkileri de
dikkate alınmalıdır.
KANATLI SAĞLIK
ENFEKSİYÖX HASTALIKLARIN
KONTROLÜ İÇİN SÜREKLİ
EĞİTİMLER ŞART
Bulaşıcı hastalıkların kontrolünde
etkin programların oluşturulabilmesi
için, hastalıkların epidemiyolojilerinin
belirlenmesi, erken hastalık tanısı ve
acil önlemlerin alınması, biyolojiklerin
etkin kullanımı ve hem kamuda
hem de sektörde çalışan teknik
personelin, hastalıklardan koruma
ve kontrol konusunda bilimsel
prensiplere dayanan yeni ve güncel
bilgilerle sürekli eğitilmesi gereklidir.
Serbest kanatlılar
Ülkemiz için başta Avian Influenza ve
Newcastle Hastalığı olmak üzere tüm
hastalıklarda riski arttıran en önemli faktör
serbest/kontrolsüz yetiştirilen kanatlılardır.
Bu kanatlıların ülkemizde özellikle 300’den
fazla bulunan sulak alanların çevresinde
serbest şekilde dolaşması, göçmen su kuşları
ile direkt ve/veya indirekt temas riskini ciddi
düzeyde artırır. Bu temas sonrasında, Avian
Influenza ve Newcastle Hastalığı görülmesin
neden olur. Ülkemizdeki daha önceki AI
vakaları değerlendirildiğinde ve ayrıca bugüne kadar dünyada ortaya çıkan AI vakalarında, ilk bulaşma serbest evcil kanatlıların,
göçmen su kuşları ile direkt ve/veya indirekt
temasıyla şekillenmiştir. Hastalık vakaların
görülmesini takiben hem ticari sürüler hem
de serbest dolaşan diğer kanatlılar hastalık
etkenlerine maruz kalmakta ve yüksek miktarlarda çevreye saçılmaktadır. Bu sayede
hastalıklar uzun süreli etkili olmaktadır.
Serbest kanatlı popülasyonundaki artış,
direkt olarak hem AI hem de ND vakalarının
görülme riskini/sıklığını arttırır.
Serbest kanatlı popülasyonunun orijini de
önem taşır. Ülkemizde yasal düzenlemeler,
ticari yumurtacı sürülerin kesilmesini zorunlu
tutmaktadır. Bu uygulamaya karşın, çıkma
tavuk adı verilen bu tavuklar köy tavuğu olarak
satılabilmektedir. Bu hayvanlarda bulunan bazı
latent seyirli hastalıklar (İnfeksiyöz laringotracheitis gibi), bu hayvanlar sayesinde diğer
kanatlılara bulaşarak hastalık etkeninin saçılmasına neden olmakta ve dolayısıyla bölgede
bulunan diğer serbest ve ticari sürülerde bu
hastalıkların görülme riskini arttırmaktadır.
İNFOVET 98-99
Başta AI ve ND olmak üzere diğer hastalıkların kontrol edilmesinde başarı sağlanması için
serbest/köy kanatlı yetiştiriciliği ile ilgili bazı
temel düzenlemelerin yapılması gereklidir.
Kontrolsüz bir şekilde artan bu hayvanların
popülasyonu, tüm bulaşıcı hastalıkların sahada
kalıcılığını arttırmakta ve duyarlı kanatlılar için
önemli bir risk olmaya devam etmektedir. Bu
tür yetiştiriciliklerin kayıt altına alınması ve
temel yetiştirme koşullarının sağlanması, genel
anlamda hem bu yetiştiriciliğin daha sağlıklı
yapılmasını hem de hastalık riskinin kontrolünü sağlayacaktır. 
Ülkemiz için başta Avian
Influenza ve Newcastle
Hastalığı olmak üzere
tüm hastalıklarda riski
arttıran en önemli faktör
serbest / kontrolsüz
yetiştirilen kanatlılardır.
ADVERTORIAL
Etlik piliç rasyonlarında
besinsel emülsifiyer kullanımı
Besinsel emülsifiyer kullanımı, yağın sindirilebilirliğini artırmak için etkili bir
araçtır ve yüksek sindirilebilir yağlarda olumlu etkileri gözlemlenmektedir.
Yazar: Marc Rovers (Orffa) Çeviri ve Derleme: Hülya Karakaş www.yemvit.com.tr
Enerji, yüksek performanslı
hayvanlar için önemli bir maliyet unsurudur. Hayvanların rasyondan alabileceği
enerji miktarı ham maddelerin sindirilebilirliğine göre değişiklik gösterir. Daha
yüksek sindirilebilirlik sonucunda daha
çok kullanılabilir enerji ortaya çıkmaktadır.
Ham maddelerin enerji verimliliğini artırmak, ekonomik açıdan karlılık getirir.
Yem rasyonlarında kullanılan bitkisel ve
hayvansal yağlar, yüksek enerji yoğunlukları nedeniyle önemli enerji kaynaklarıdır.
Besinsel emülsifiyerler, yağ sindirilebilirliğini
artırmak için kullanılır ve böylelikle enerji
verimliliği artırılır. Bunun sonucunda da daha
düşük yem maliyeti ile ekonomik ve sürdürülebilir hayvan üretimine katkı sağlanmış olur.
Yağın sindirimi
Gliserol gibi harici organik içeriklere bağlı
olmayan yağ asitleri, serbest yağ asitleri
olarak adlandırılır. Yağlar, önemli oranda
hayvanların yararlanabileceği bir enerji kaynağıdır ve bütün besinsel gıdalar içinde en
yüksek kalori düzeyine sahiptir. Hayvanlar
tarafından yağın sindirimi, yağın karakterine
ve toplamda rasyonda bulunan yağ oranına
göre değişiklik göstermektedir. Hayvanların
sahip olduğu bazı özellikler de yağ sindirimini etkiler, örneğin yaş faktörü. Genç kanatlıların düşük seviyede lipaz enzimini ve safra
tuzlarını üretmesi, yağ sindirimini sınırlar.
Besinsel emülsifiyer
Safra tuzları, doğal emülsifiyerdir. Yağın
hidrolizi sonrası bağırsakta oluşan monogliseridler, emülsifiyer görevi görür. Bununla
birlikte; yağ sindirimi için, bu doğal emülsifiyerlerin kapasitesi sınırlayıcı faktördür.
Ayrıca rasyondaki yağ özelliği ve rasyona
eklenen yağ miktarı sindirilebilirliği etkiler.
Yağın farklı özellikleri, sindirilebilirlikteki farkları açıklar. Genel olarak, doymuş
İNFOVET 100-101
YAĞ SİNDİRİMİ BİRKAÇ BASAMAKTA GELİŞİR
yağ asitleri (çoğunlukla hayvansal yağda
bulunur), doymamış yağ asitleri (bitkisel
yağlar gibi) ile karşılaştırıldığında daha
zor sindirilir. Serbest yağ asitlerinin fazla
olması sindirilebilirliği sınırlar. Besinsel
emülsifiyer kullanımı, yağın sindirilebilirliğini artırmak için etkili bir araçtır. Rasyona
eklenen emülsifiyerlerin, yüksek sindirilebilir yağlarda (soya yağı gibi) olumlu etkileri
gözlenmekle beraber, daha düşük sindirilebilir özellikteki yağlarda bu etkiler daha
belirgindir. Rasyona eklenen yağ miktarı
yüksek ise, emülsifiyerlerin etkisi daha
da barizdir. Bütün bu koşullarda, yüksek
sindirilebilir yağlar da dahil olmak üzere,
emülsifiyerlerin olumlu etkileri gözlenir.
HLB’nin önemi
HLB, emülsifiyerin hidrofilik-lipofilik
denge değerini belirtir ve beslenme için
uygun emülsifiyer seçiminde kullanılan
bir parametredir. Düşük HLB değeri olan
emülsifiyer, daha fazla yağda çözünebilir
(lipofilik) özelliğe sahip iken, yüksek HLB
değeri olan emülsifiyer, suda çözünebilir (hipofilik) özelliğe sahiptir. Besinsel
emülsiyerin amacı, bağırsakta emülsifikasyonu ve misel oluşumunu sağlamaktır.
Bir hayvanın yem tüketiminin iki katı su
tüketmesinden dolayı, bağırsak kanalı sulu
bir ortama sahiptir. Bu nedenle yüksek
HLB değerine sahip emülsifiyer kullanımı
tercih edilmelidir.
Brezilya PhD Projesi
Birçok yayınlanmış çalışmada, besinsel
emülsifiyerlerin faydaları kanıtlanmıştır.
Etkisini daha detaylı anlamak amacıyla,
Etlik piliç rasyonlarında besinsel
emülsifiyer, enerjide ve yem
maliyetlerinde tasarruf sağlar.
etlik piliçlerde geniş kapsamlı bir araştırma
projesi yapılmıştır. Proje, doktora programının bir parçası olup; Brezilya Federal
Üniversitesi & Orffa firması işbirliği ile
yürütülmüştür. Proje kapsamında, Prof. Dr.
Antonio Bertechini denetiminde, doktora
öğrencisi Levy Teixera tarafından konu ile
ilgili ardışık denemeler yapılmıştır.
İlk olarak, etlik piliçlerde emülsifiyer
Excential Energy Plus’ın besinsel sindirilebilirliğe ve metabolize edilebilir enerji
üzerine etkilerini araştırmak için toplam 3
deneme hazırlanmıştır. Yağ sindirilebilirliğinin farklı değişkenlerden etkilenmesi
nedeniyle, bu değişkenler hesaba katılarak
deneme dizaynı yapılmıştır. Bu değişkenler; yağ miktarı, yağ tipi ve hayvanın
yaşıdır. İlave edilen yağ miktarının etkisini
araştırmak için; rasyonlar, soya yağı miktarı
artırılarak formülize edilmiştir (%0 – %1,5
- %3 - %4,5 - %6). İki temel rasyonda da, her
seviyedeki yağ; emülsifiyerli ve emülsifiyersiz olarak test edilmiştir. Ayrıca iki farklı yağ
tipi kullanılarak rasyon hazırlanmış ve yağ
kaynağının etkisi değerlendirilmiştir (soya
ve tavuk yağı). Besinsel sindirilebilirlik ve
metabolize edilebilir enerji, büyütme (14-21
gün) ve bitiş (35-42 gün) dönemindeki
hayvanlar üzerinde, total dışkı toplama
metodu ile analiz edilmiştir. Sonuçlara göre,
emülsifiyerin; büyütme döneminde olduğu
kadar bitiş döneminde de kuru madde ve
yağ sindirilebilirliğini artırdığı görülmüştür
(35-42 gün için sonuçlar, Grafik 1).
Yapılan denemelerde, bitkisel ve hayvansal yağ rasyon kompozisyonları kullanılarak, emülsifiyerin sonuçları incelenmiş ve
her iki rasyonda da olumlu sonuçlar elde
edilmiştir. İlave olarak, bitkisel ve hayvansal
yağ kaynağı birlikte kullanılmış ve etkili
Tablo 1. Kuru madde, ham protein ve ham yağ için görünür sindirilebilirlik katsayıları (%) 35-42 günlük periyod
Yağ seviyesi
Kuru madde
Ham protein
Ham yağ
Kontrol
Emul.
p değeri
Kontrol
Emul.
p değeri
Kontrol
Emul.
p değeri
0%
73.27
73.88
0.5063
62.59
61.65
0.4035
77.84
78.44
0.5698
1,50%
74.30
75.84
0.0974
64.08
66.03
0.0877
83.40
84.46
0.3130
3%
73.96
75.75
0.0535
65.55
65.23
0.7743
85.75
87.61
0.0818
4,50%
74.14
76.31
0.0210
66.32
67.91
0.1591
87.54
89.15
0.1303
6%
72.38
74.34
0.0355
64.00
64.11
0.9242
89.09
90.96
0.0803
2.12
CV (%)
Ortalama
73,61
75,22
2.98
0.0002
64,51
64,98
2.11
0.3440
84,72
86,12
0.0043
ADVERTORIAL
Grafik 1: Soya yağı ilavesi arttırılarak yapılan emülsifiyerli ve
emülsifiyersiz rasyonlarda, görünen metabolize edilebilir enerji
(AMEn) farkları, 35-42 gün (*p<0.05).
AMEn kcal / kg (35-42 gün)
AMEn kcal / kg
3550
3350
+56*
+81*
+87*
%3
%4,50
+99*
+40
3150
2950
%0
%1,50
%6
İlave edilen soya yağı %
Kontrol
Excential Energy Plus
Grafik 2: Farklı yağ kaynağı kullanılarak, yapılan emülsifiyerli ve
emülsifiyersiz rasyonlarda, görünen metabolize edilebilir enerji
(AMEn) farkları, 14-21 gün (*p<0.05).
AMEn kcal / kg (14-21 gün)
3400
AMEn kcal / kg
olduğu görülmüştür. Soya yağı ve tavuk
yağı kullanılarak yapılan karşılaştırmada ve
emülsifiyerin, her iki yağ kaynağında da etkili olduğu sonucuna varılmıştır (Grafik 2).
Metabolizma denemelerini takiben,
elde edilen enerji değerini onaylamak
için performans denemesi hazırlanmıştır.
Deneme için, iki farklı rasyon kompozisyonu kullanılarak gruplar oluşturulmuştur.
Rasyon 1’ de, mısır-soya küspesi; rasyon
2’ de ise mısır, soya küspesi ve et-kemik
unu kullanılmıştır. Gruplar ise; pozitif,
negatif ve negatif gruba emülsifiyer ilavesi
şeklinde oluşturulmuştur. Pozitif kontrol
grubu, uygun yağ ve enerji seviyesi kullanılarak formülize edilmiştir. Başlangıç
yemine %2 soya yağı, bitiş yemine %4 soya
yağı eklenmiştir. Negatif kontrol grubu ise
daha düşük enerji içeriği olan yem rasyonu
ile hazırlanmıştır. Enerji içeriği, başlangıç
yeminde 40 kcal/kg, bitiş yeminde 70 kcal/
kg azaltılmıştır. Bu enerji azaltma değerleri,
metabolizma denemelerinde elde edilen
sonuçlar baz alınarak yapılmıştır. Üçüncü
grup olan negatif kontrol grubuna ise, enerji
azalmasını kompanse edip etmediğinin
değerlendirilmesi için besinsel emülsifiyer
eklenmiştir. Bu denemenin iki farklı rasyon
kompozisyonundaki grup sonuçları
Grafik 3’te gösterilmiştir.
Beklendiği gibi, enerjisi azaltılan negatif
kontrol rasyonları sonucunda, büyümeye
etki az olurken, yem dönüşümünde (FCR)
olumsuz etki yüksek olmuştur. Eklenen
emülsifiyer ise, enerji azalmasını kompanse
edebilmiş ve yem dönüşüm seviyesini pozitif
kontrol seviyesine kadar iyileştirmiştir.
Daha düşük enerji ile hazırlanan rasyonlar,
daha az yağ kaynağı kullanılarak hazırlanan
rasyonlardır ve bu nedenle önemli ölçüde
daha düşük maliyete sahiptir. Bu deneme
çalışması, emülsifiyerlerin, etlik piliç rasyonlarında daha düşük yem maliyeti sağlaması
açısından uygun bir araç olduğunu onaylar.
3300
3200
+71*
+68*
% 4 soya yağı
%4 tavuk yağı
+61
+38
3100
3000
2900
%0
%4 mix
kullanılan yağ kaynağı
Kontrol
Excential Energy Plus
Grafik 3: Pozitif kontrol (PK), negatif kontrol (başlangıç periyodunda
-40 kcal, büyütme döneminde -70kcal enerji azaltılması) ve negatif
kontrol + emülsifiyer gruplarında görülen FCR oranları
FCR 1-42 gün
İNFOVET 102-103
AMEn kcal / kg
1,62
Sonuç
Sonuç olarak, test edilmiş emülsifiyer,
etlik piliç rasyonlarında, kuru madde ve yağ
sindirilebilirliğini geliştirmiş hem de metabolize edilebilir enerji (AMEn) değerini
arttırmıştır. Bu durum performanstan taviz
vermeden; daha düşük enerji ile rasyon
hazırlanmasına, daha düşük yem maliyetlerinin ortaya çıkmasına ve sürdürülebilir
hayvan üretimine olanak sağlar. 
1,6
1,58
1,56
1,54
1,52
1,5
Rasyon 1
PK
NK (-40 / 70 kcal)
Rasyon 2
NK (-40 / 70 kcal) + Excential Energy Plus
KONU KANATLI
47. Büyük Genel
Kurul Kongresi
460 kişinin katılımı
ile gerçekleşti.
Şeffaflık, katılımcılık ve
verimlilik prensipleri
ile 47. döneme doğru
Hayvansal üretim, hayvan sağlığı, veteriner halk sağlığı,
hayvan refahı ve gıda güvenliği alanlarında çalışmalarını
yürüten TVHB, 47. Büyük Genel Kurul Kongresi’ni geçtiğimiz
günlerde 460 kişinin katılımı ile gerçekleştirdi.
Türk Veteriner Hekimler Birliği (TVHB)
47. Büyük Genel Kurul Kongresi, 26-27 Kasım tarihleri arasında Ankara Crowne Plaza
Otel’de 460 kişilik bir katılım ile gerçekleştirildi. TVHB Başkanı Talat Gözet’in açılış
konuşması ile başlayan kurul, CHP Edirne
Milletvekili Okan Gaytancıoğlu, GTHB
Müsteşar Yardımcısı Dr. Nureli Koçak, Gıda
ve Yem Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürü Harun Seçkin, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
Oğuz Sarımehmetoğlu ve TJK Genel Müdür
Yardımcısı Murat Kul Öztürk’ün iştirakleri
ile gerçekleşti. 47. Büyük Genel Kurul’da
Merkez Birliği tarafından Yücel Akıncı’ya
“40. Yıl Hizmet Plaketi” takdim edildi.
TVHB Başkanı Talat Gözet; “İki yıllık çalışmalarımızda
tüm oda başkanlarımız ve etik değerlerimize uyan her
meslektaşımızın emeği vardır. 47. Büyük Kongrenin de
ülkemiz, mesleğimiz ve meslektaşlarımız açısından olumlu
ve güzel gelişmelere vesile olmasını temenni ediyorum”
İNFOVET 104-105
Ülke ekonomisi ve halkın yararına
faaliyetlerde bulunmaya devam
TVHB Başkanı Talat Gözet açılış konuşmasına TVHB’nin; hayvansal üretim,
hayvan sağlığı, veteriner halk sağlığı, hayvan
refahı ve gıda güvenliği alanlarında ülke
ekonomisi ve halkın yararına faaliyetlerde
bulunmak, üyelerinin hak ve menfaatlerini
savunmak; köklü geçmişinden aldığı güçle
hayvancılık politikalarında ve gıda güvenliği konularında söz sahibi olmak ilkeleri
çerçevesinde görev yürütmekte olduğuna
değindi ve 47. Büyük Kongre’nin ülkemiz,
mesleğimiz ve meslektaşlarımız açısından
olumlu ve güzel gelişmelere vesile olduklarına temenni ederek sözlerine başladı:
“Bir meslek kuruluşunu temsil edenler; o
kuruluşun düşüncelerini ve hizmet gereklerini ve kamu yararını, kendi düşüncelerinin
ve çıkarlarının önünde tutmak zorundadır.
Bunu da söylemleriyle değil eylemleriyle ortaya koymalıdır. Bu amaç ve ilkeler doğrultusunda 46. Faaliyet Dönemi’nde de yürütülen
görevler ve ifa edilen faaliyetlerde şeffaflık,
katılımcılık ve verimlilik prensiplerini esas
kılınmasına gayret edilmiş, meslektaşlar arasında birlik, beraberlik ve dayanışma içinde
hareket edilmiştir. Sorunlara çözüm bulmada etkin, uzlaşmacı, gerçekçi bir yol izlenmiş,
parlamento ile siyasi partilerle, iktidarla, ilgili
sivil toplum ve demokratik meslek kuruluşlarıyla kısır ve sonuçsuz sürtüşme yerine,
sıkı ve amaca yönelik çaba ve diyalog anlayışı
içinde çalışılmalar yürütülmüş, mesleki konularda diğer ülkelerle WVA ve FVE ile ikili
ilişkiler daha ileri seviyelere götürülmesine
çaba gösterilmiştir”.
6343 sayı yasanın güncellenememesi
her geçen gün sorun yaratıyor
“Ülkemizde veteriner hekim olarak Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda 8.100,
diğer Bakanlıklarda 350, belediyelerde
1.000, muayenehane, poliklinik, hastanelerde 9.000, kamu dışında (özel sektörde)
2.000, fakültelerde öğretim görevlisi 1500
kongre 47. Büyük Genel Kurul Kongresi
olmak üzere odalarımıza kayıtlı 23.000
emekli olanlarla birlikte 30.000 veteriner
hekim mevcuttur. Bunlara her yıl 27 veteriner fakültesinden (25 tanesinde eğitim
yapılmakta) 1.000-1.100 civarında yeni
mezun eklenmektedir.
Veteriner fakültelerinin altyapı sorunları çözülmeden, yeterli öğretim elemanı
sağlanmadan, laboratuvar ve uygulama saha
koşulları oluşturulmadan yeni veteriner fakültesi açılmasının getirdiği eğitim kalitesi
mesleğimizin geleceği açısından problemler
oluşturmaya başlamıştır. Uzun yıllar süren
çabalarımız sonunda mesleğimizin en
önemli konusu olan veteriner hekimlikte
uzmanlık kanunu meclisten geçmesine rağmen uygulama yönetmeliğinin Bakanlıkça
çıkarılamamasından dolayı çalışma alanlarımızda yeterince uzman yetiştirilememesi,
diğer meslek mensuplarıyla yaşanan yetki
çakışmaları, istihdam daralması, siyaset
kulvarındaki yetersizliğimiz, kurumsallaşma alanındaki eksikliğimiz ve 6343 sayı
yasanın güncellenememesi her geçen gün
sorunları artırmıştır”.
Medya sansasyonel haber istemekte
“2015 ve 2016 yılları; iki genel seçim ve
sonrası yapılan Bakan değişikliği, artan terör
eylemleri, sınırlarımızda yaşanan olaylar ve
ülkemizin maruz kaldığı darbe kalkışmasının
yaşandığı bir dönem olmuştur. Yaşanılan
bu olaylar diğer meslek örgütlerinde olduğu
gibi faaliyetlerimizi olumsuz etkilemiştir.
Bu yoğun gündem arasında TVHB elinden
geldiğince fedakârca faaliyetlerini yürütmeye çalışmıştır. Tüm özverili çalışmalara
rağmen elini hiçbir taşın altına koymayan
bazı meslektaşlarımızca, TVHB ve odalar
“hiçbir şey yapmamakla” suçlanmıştır. Bir
yanda yapılanları görmemezlikten gelenler,
bir yanda destek yerine köstek olanlar zaman
zaman moralleri bozmuştur. Ulusal medyada yeterince yer alınmadığı en fazla yapılan
eleştiriler arasındadır. Bilindiği üzere medya
sansasyonel haber istemekte bu nedenle
2015 yılında ülkemizde ilk defa yapılan Dünya
Veteriner Hekimleri Kongresi gibi büyük bir
organizasyon bile medyada istenilen düzeyde
yer bulamamıştır. Burada şunu da belirtmek
gerekir. Mesleğimizin kamuoyunda imajının
yükseltilmesi her veteriner hekimin görevidir.
Ama maalesef meslek saygınlığına zarar veren
uygulamalarla ilgili haysiyet divanlarına gelen
dosyaların sayısı günden güne artmaktadır”.
İNFOVET 106-107
DURALI KOÇAK
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı
Okan Kaytancıoğlu
Edirne CHP Milletvekili
Prof. Dr. Oğuz Sarımehmetoğlu
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı
Sefa Gür
Türk Veteriner Hekimler Birliği Genel Sekreteri
Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer
Veteriner Hekimler Derneği Başkanı
Sebahattin Yazıcı
Trabzon Veteriner Hekimler Derneği Başkanı
Hukuki mücadelelerimiz sonuç aldı
2014-2016 çalışma dönemi içerisinde mesleğimizin ve meslektaşlarımızın kazanımları,
mesleğimizin sorumluluk alanında olan ve
halk sağlığı adına hukuki mücadelelerimiz
yapılmıştır. Kazandığımız davalar diğer meslek grupları tarafından da emsal alınmıştır
(Kamu dışı istihdamda asgari ücret belirlenmesi, sözleşmenin onaylanması ve Taşeron
marifetiyle yapılan görevlendirmeler gibi).
Yaptığımız hukuk mücadelesinde, İdare
mahkemelerinden başlayan süreçler, İdari
Dava Daireleri Kuruluna kadar, hatta Anayasa Mahkemesine kadar kararlılıkla sürdürülmüş ve lehimize sonuçlar alınmıştır. Bu
davalardan, mesleğimiz ve meslektaşlarımız
adına en önemli karar, Yönetmeliğimizin
damızlık birliği tarafından açılan dava ile
iptal edilen 113 (1) maddesinin, idari davalar
kurulunda iptal ettirilerek yeniden yürürlüğe girmesi konusunda verilen karardır.
Bu karar, odalarımızın elini güçlendirmiş,
meslektaşlarımızın emeğini, asgari ücrete
mahkûm olmaktan kurtarmıştır.
Bir o kadar önemli olan diğer bir karar da;
Anayasa Mahkemesinin verdiği “yetkilendirilmiş veteriner hekimlerin taşeron marifetiyle görevlendirilemeyeceği” yönünde
verdiği karardır. Bu karar da mesleğimizin
onurunu korumuştur. Bunlarla birlikte devam eden davalarımız bulunmaktadır şöyle
ki; süt kooperatifleri, süt üreticileri
kongre 47. Büyük Genel Kurul Kongresi
Katılımcılar, birlik,
beraberlik ve
dayanışma içinde
hareket etmek için
bir araya geldiler.
birlikleri gibi, veteriner hekim istihdam ederek, üyelerine suni tohumlama hizmeti vermek için girişimde bulunmuşlar, bu konuda
da dava açılmış olup, süreç devam etmektedir.
Malumlarınız olduğu gibi, Damızlık Birliği
tarafından hazırlanarak, veteriner hekimlerin kullanması zorunlu kılınan mobil kayıt
sistemi ile ilgili de dava açılmış olup süreç
devam etmektedir.
Burada şu serzenişimi de dile getirmek
istiyorum. TVHB aleyhine açılan davalara
demokrasi zaferi çığlıkları atanlar yukarıda
saydığım dava kazanımlarımızda bırakın takdir etmelerini ses bile çıkarmamışlardır. Bazı
kurum veya kuruluşlarca yapılan küçük bir
etkinlik bile göklere çıkarılırken, Dünya Veteriner Hekimler Kongresi başta olmak üzere
birçok önemli organizasyon veya faaliyetlerimiz için meslekte birlikten bahsedenlerden
tek olumlu bir mesaj dahi alınmamıştır”.
Sağlıklı toplum için sağlıklı gıda, sağlıklı
gıda içinde sağlık hayvan gereklidir
Birkaç cümlede hayvancılık politikalarına
değinmek istiyorum. Canlı hayvan ve et
İNFOVET 108-109
ithalini, meraların rant alanlarına dönüştürülmesine tasvip etmediğimizi defalarca
ifade ettik. Bunun yanında uygulamaya
konulan Milli Tarım Projesi, Köye dönüş
ve genç çiftçi projelerini, Hayvan Hastalıklarıyla Mücadele Eylem Planları, Et ve
Süt Kurumunun yeniden yapılandırılması
adımlarını olumlu bulduğumuzu, ancak bu
programların gelecekte etki analizlerini yapmaz, sürekliliklerini sağlayamaz ve katkıda
bulunmazsak sonuçlarının istenenden uzak
olacağını belirtmek isterim.
Sağlıklı toplum için sağlıklı gıda, sağlıklı gıda
içinde sağlık hayvan gereklidir. Hayvancılıkla
ilgili yürütülen bütün projelerde hedefe ulaşabilmenin tek yolu hayvan hastalıklarıyla etkin
mücadeleden geçer. Mevcut kaynaklarlar la
bu zor görünmektedir. Etkin mücadele için
bir an önce “Hayvan Hastalıklarıyla Mücadele
Fonu” kurulmalıdır. Bir diğer konuda hayvan
ıslahıdır. Islah için gerekli en önemli aracın
suni tohumlama olduğu bir gerçektir. Suni
tohumlama seferberliği ilan edilmelidir. Bu
konuda odalarımızın sorumluluğunda veteriner hekimlerimiz görev yapmaya hazırdır.
Çalışmalarımızda tüm oda başkanlarımızın ve meslektaşlarımızın emeği var
“Tüm olumsuzluklara rağmen elinizdeki
faaliyet raporu ile TVHB olarak bu zorlu
dönemde neler yapabildiğimizi sizlere
sunduk. Ülkemizin içinde bulunduğu
bugünkü koşullarda, bir meslek örgütüne
düşen görevlerin güçlüğü, büyüklüğü ve
bunlara karşı sorumluluklarımızın bilinciyle
46. Dönem TVHB Merkez Konseyi faaliyetlerini siz kıymetli meslektaşlarımızın destek
ve yardımlarıyla ülkemiz, örgütümüz ve
üyelerimiz adına en iyisini yapma gayreti
içinde olmuştur. Bugün bir araya geldiğimiz
kongre ile de dönemlerini tamamlamıştır.
Şu bilinmelidir ki iki yıllık çalışmalarımızda
tüm oda başkanlarımız ve etik değerlerimize uyan her meslektaşımızın emeği vardır.
Konuşmama son verirken bakanlığımız
TARGEL personelinin sorunlarını çözen
sayın bakanımıza meslektaşlarım adına bir
kez daha teşekkür ediyor, 47. Büyük Kongrenin ülkemiz, mesleğimiz ve meslektaşlarımız açısından olumlu ve güzel gelişmelere
vesile olmasını temenni ediyorum”. 
KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ A.Ş.
Bu derleme iki
bölümden oluşmaktadır.
Çalışmanın ilk kısmına
Kasım sayımızdan
ulaşabilirsiniz.
Kanatlı hayvanlarında
viral enfeksiyona karşı savunma
mekanizmaları - II
Tavuklarda viral enfeksiyonlar sırasında meydana gelen doğal ve adaptif savunmayı
ölçümlemek amacıyla bir araç paneli geliştirilmiştir. Bu araç paneli tavukların sağlığını
iyileştirmek için atılan adımların analizini sağlamak için yeterlidir.
Yazarlar: S.H.M.Jeurissen c, A.G.Boonstra-Blom a, S.O.Al-Garib b, L.Hartog b & G.Koch b
İmmünoloji, Patobiyoloji ve Epidemiyoji Bölümü, Hayvan Bilimi ve Sağlığı Enstitüsü ID-Lelystad, Hollanda
a Kuş (Avian) Viroloji Bölümü, Hayvan Bilimi ve Sağlığı Enstitüsü ID-Lelystad, Hollanda
a İmmünoloji, Patobiyoloji ve Epidemiyoji Bölümü, Hayvan Bilimi ve Sağlığı Enstitüsü ID-Lelystad, Hollanda
a
İNFOVET 110-111
www.gunesliasi.com.tr
DOĞAL SAVUNMA
Enfeksiyonun hemen ardından faaliyete
geçerek patojenin büyümesini ve yayılmasını kısıtlayan makrofajlar, granülositler ve
natural killer hücreler, ilk savunma hattını
oluşturmaktadır. Ayrıca, makrofajlar ve
granülositler spesifik bağışıklık yanıtının
ileriki aşamalarında patojeni vücuttan
atmak için efektör hücre işlevi görmektedir. Doğal savunma sisteminin hücreleri
adaptif bağışıklığa katkıda bulunan önemli
sitokinleri üretmektedir. Bu sebeple, doğal
savunmanın kalitesi, tavukların enfeksiyona karşı ortaya koyduğu primer direncin
göstergesidir. Doğal savunmayı daha iyi
anlayabilmek için, makrofajların, granülositlerin ve natural killer hücrelerinin işlevini
incelemek üzere tavuklara yönelik birkaç
tayin geliştirildi ve rutin olarak enstitümüzde kullanılan bu tayinlerin bazıları detaylı
olarak açıklanacaktır.
Makrofajlar ve bu hücrelerin belirli bir
amaç için üretilen bir grubu, antijen sunucu
dendritik hücreler, doğal ve adaptif savunma mekanizmalarının çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu hücreler, patojen veya yabancı
maddeler tarafından uyarıldığında, tümörnekroz-faktörü-a (TNF-α) ve interlökin-1
(IL-1) gibi bazı sitokinler üretmektedir.
TNF-α, makrofajlarla kendi üretiminin
yanı sıra, IL-1 ve IL-6 üretimini tetiklemektedir. Benzer şekilde, IL-1 de kendi
üretiminin yanı sıra TNF-α ve IL-6 üretmek
üzere makrofajları tetiklemektedir. IL-6’nın
TNF-α ve IL-1 makrofaj üretimi üzerinde
negatif bir etkisi vardır. Kendi üretimlerini ve birbirlerinin üretimlerini etkileyen
sitokinler arasındaki ilişki sitokin uyarımı
veya sitokin ağı olarak adlandırılmaktadır.
Ayrıca, sitokinler genellikle diğer hücre türlerini de etkilemektedir. Bakteriyel lipopolisakkaritlerle uyarılan makrofajlar TNF-α
üretmektedir. Bu lipopolisakkaritlerle
TNF-α, interferon-γ (IFN-γ) salgılamak
üzere natural killer hücreleri uyarmakta,
interferon-γ (IFN-γ) ise TNF-α, IL-1 ve IL-8
üretmek üzere makrofajları uyarmaktadır.
Sitokinlerin üretimi tamamen makrofajların bir patojen veya yabancı bir maddeyle
ilk aktivasyonuyla bağlantılı olduğu için
sitokin seviyesi makrofajların aktivitesini
yansıtır ve bu kanatlı hayvancılığı araştırmasında da belli bir ölçüde geçerlidir.
Kanatlı sitokinlerin detaylı bir görünümü
Kaiser tarafından sunulmuştur.
IL-1, başta enflamatuar sitokin olmak
üzere, ilk olarak tavuklarda kültürü yapılmış
splenositlerin üst fazında tespit edilmiştir.
IL-1’in fare timositleri üzerinde uyarıcı
bir etkisinin olduğu kanıtlanmıştır. Bu
tayinde, IL-1 etkisi, daha önce standardın
altında bir düzeyde uyarılan timositlerin
çoğalmasındaki artış olarak belirlenmiştir.
Bu tayin, IL-1 kaynağı olarak E.coli lipopolisakkaritleriyle uyarılmış çeşitli makrofaj
hücre dizilerinin üst fazları ve tavuktan elde
edilen timositler kullanılarak değiştirilmeye
çalışılmıştır. Makrofaj bulunmayan ancak
lipopolisakkarit içeren ortam ve fitohemaglutin ile standardın altında bir düzeyde
uyarılmış timosit çoğalmasıyla ölçümlenen deneylerimizin hiçbirinde IL-1 etkisi
önceki seviyenin üstüne çıkmamıştır. 2 kat
seyreltilmiş ortam içeren IL-1’in nitroselüloza bağlandığı, daha sonra tavşan anti
hümen IL-1 antikoru (Genzym, Cambridge, Birleşik Krallık) ve peroksidaz konjugat
anti tavşan Ig ile boyandığı bir dot blot
tayininde, IL-1 aktivitesi makrofaj hücre
dizilerinin üst fazında ve tavuk kontrol
serumunda tespit edilebilmiştir.
IL-6 akut-faz yanıtına dahil olan bir
sitokindir. Serumla gerçekleştirilen inkübasyonun ardından hepatositler tarafından
plazma fibronektin üretimine dayalı olan bu
sitokin, ilk olarak tavuklarda hepatosit uyarıcı faktör olarak tanımlanmıştır. Rekombinant insan IL-6 tavuk hepatositlerini fibronektin üretmek üzere uyarması nedeniyle
IL-6’nın tavuklar ve memeliler arasında
çapraz türler reaktivitesi gözlemlenmiştir.
Çapraz türler reaktivitesi kullanılarak murin
B9 hücre dizisi aracılığıyla insan IL-6’sını
ölçümlemek üzere geliştirilen standart biyolojik tayinin tavuk IL-6’sını ölçümlemeye
uygun olduğu kısa süre önce ilk defa ortaya
konmuştur. 2 mg’lık E.coli lipopolisakkarit
damar içi enjeksiyonundan 0, 2, 4, 8 veya
24 saat sonra elde edilen tavuk serumu seri
seyreltilerde B9 hücrelerine eklenmiş ve
rutin olarak 3 gün boyunca inkübe edilmiştir. IL-6’ya bağlı B9 hücrelerin çoğalması, bir
ELISA Okuyucu’da optik yoğunluğun ölçümü ve bir gece bekleyen kültüründen önce
iki adımda 3(4,5 dimetiltiazol- 2-y1)-2,5difeniltetrazolyum bromür (MTT; Sigma,
St.Louis, ABD) eklenerek belirlenmektedir.
Lipopolisakkarit damar içi enjeksiyonundan 2 ve 4 saat sonra, tavukların serumu pik
miktarda IL-6 içeriyordu, yani O saat sonra
ölçümlenen arka plan seviyesinin yaklaşık
300-3000 katı. 8 saat sonraki IL-6 seviyeleri
yine 5-20 kat fazlayken, 24 saat sonra yapılan ölçümde IL-6 tespit edilmemiştir
Konakçının yaraya, envazyona veya
neplaziye verdiği yanıtta kilit bir medyatör
olan TNF-α, tavuktan elde edilen dönüştürülmüş Marek hastalığı virüsü mononükleer
hücre dizisi ve koksidia ile enfekte olan tavukların splenik makrofajları ile üretilmektedir. Murin ve tavuğa ait TNF-α arasında
varsayılan çapraz türler reaktivitesine dayalı
TNF-a aktivitesi, WEHI 164 klon 13 veya
L929 murin fibroblast hücre dizileri kullanılarak bir biyolojik tayinde ölçümlenmiştir.
Bu sonuçlar, hastalıklı tavukların assit sıvısı,
HD11 ve RP9 hücre dizisinin kültür üst fazı
ve daha önce damar yoluyla bakretiyel
lipopolisakkarit enjekte edilmiş tavukların
serumu kullanılarak doğrulanamamıştır. Bu
başarısızlığın nedeni iyi bir TNF-α kaynağının eksikliği olabilir.
Granülosit ve makrofajların fagositoz
ve bakterilerin öldürme aktivitesi in vitro
ile de belirlenebilmektedir. Bu tayinde
dalak, barsak veya abdominal boşluktan
elde edilen tek hücre süspansiyonları kısa
bir süre bakterilerle inkübe edilmektedir
ve daha sonra fagosite olmamış bakterileri
yüzeyden ve ortamdan çıkarmak için uygun
bir antibiyotik ile tedavi edilmektedir. Daha
sonra hücreler çözünür, makrofajların veya
granülositlerin fagositik kapasitesinin bir
ölçümü olarak rutin bakteriyolojik teknikler
kullanılarak içselleşen bakterilerin sayısı
belirlenmektedir. Öldürme kapasitelerini
incelemek için, bu hücreler bir süre kültürlenmekte ve daha sonra bakteri sayısındaki
azalmayı belirlemek üzere yukarıda anlatıldığı şekilde tedavi edilmektedir. Ancak
bir fagositoz/öldürme tayini, makrofaj ve
granülositlerin virüslere karşı aktivitesini
ölçmek için uygun değildir.
Natural Killer (NK) hücre aktivitesi, genetik
geçmişlerinden bağımsız olarak, tümöre
ve viral olarak enfekte olan hücrelere karşı
sitotoksik aktivite ile karakterize edilmektedir.
Bu hücreler, enfeksiyonun ilk aşamalarında
enfekte dokuları infiltre eden lenfositlerin
büyük bir oranını oluşturmaktadır. NK hücre
aracılı lizis, sitotoksik T
lenfosit yanıtları aktive
Doğal savunma
sisteminin hücreleri
edilmeden önce viral
adaptif bağışıklığa
enfeksiyonun başlarında
katkıda bulunan
en yüksek seviyededir.
sitokinleri üretmektedir.
KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ A.Ş.
NK hücrelerinin mahiyetine yönelik çalışmalar spesifik hücre göstergelerinin eksikliği
nedeniyle aksamaktadır; ancak bu hücrelerin
fonksiyonları ve hücre göstergeleri açısından
T lenfositleriyle bağlantılı olduğu görülmektedir. NK hücreleri tavuk dalağında ve intestinal
epitelyumda tespit edilmiştir. NK aktivitesini
ölçümleyen tayinler Fahey ve York ile Sharma
ve Schat tarafından incelenmiştir. Laboratuvarımızda, NK aktivitesi dönüştürülmüş kanatlı lökoz virüs hücre dizisi RP9 kullanılarak
rutin olarak ölçülmektedir. Bu tayinde, RP9
hedef hücreler radyoaktif kromla etiketlenmekte ve kontrol tavukları ile (enfeksiyon,
aşılama, besin katkıları, barınma sistemi vb.)
belirli bir tedavi geçirmiş deney tavuklarından
elde edilen splenik lenfositlerin seri seyreltileriyle kültürlenmektedir. NK aktivitesinin 4
haftadan küçük tavuklarda oldukça az olduğu
gözlenmek iken daha büyük et tavuklarında ve
yumurta tavuklarında tespit edilmiştir.
T LENFOSİTLERİYLE
HÜCRESEL BAĞIŞIKLIK
T lenfositleri hem adaptif hücresel hem
de humoral bağışıklığın bel kemiğini oluşturmaktadır. Bunların en önemli özelliği, B
lenfositlerinin yüzeyinde bulunan immünogDoğal savunmanın
kalitesi, tavukların
lobulin molekülleri gibi
enfeksiyona karşı
antijen bağlayıcı alıcılar
ortaya koyduğu primer
olarak işlev gören T
direncin göstergesidir.
İNFOVET 112-113
hücresi reseptör (TCR) kompleksinin hücre
yüzeyinde var olmasıdır. TCR molekülleri
direkt olarak T lenfositlerine özel olan
CD3 molekülleriyle özdeşleştirilmektedir. İmmünoglobulin molekülüyle direkt
olarak natif çözünür antijeni bağlayabilen B
lenfositlerinin aksine, T lenfositleri yalnızca
sınıf I veya sınıf II başlıca doku uyuşukluğu
kompleksinin (MHC) molekülleriyle bağlanan peptit parçacıklarının formunda işlem
görmüş antijeni tanımlayabilmektedir. TCR
ve CD3 molekülleri haricinde, T lenfositleri
CD4 ve CD8 gibi fonksiyonlarının göstergesi niteliğindeki yüzey moleküllerini
ifade etmektedir. CD4 molekülü, humoral
ve hücresel bağışıklık yanıtları sırasında
yardımcı bir işlevle bağlantılıyken, CD8 molekülü, MHC sınıf I antijenleriyle bağlanan
yabancı işlem görmüş antijen taşıyan hedef
hücrelerin yok olmasına yol açan sitotoktik
işlevle bağdaştırılmaktadır. Hem in vivo
tayinlerinden (adoptif transfer, gecikmiş tip
hipersensitivite cilt tepkisi), hem de in vitro
tayinlerinden (lenfosit çoğalma, MHC’ye
özgü sitotoksitite, sitokin üretimi) meydana
gelen birkaç teknik, tavuklarda hücresel
bağışıklığı araştırmak üzere tanımlanmıştır.
Bazı in vitro tayinler aşağıda açıklanmıştır.
Antijen uyarımının ardından, CD4-pozitif
yardımcı hücreler diğer lenfositlerden daha
fazla çoğalmaktadır. Bu özellik, ex vivo
hücrelerinin bu popülasyonunun biyolojik
aktivitesini tahmin etmek için kullanılmaktadır. Hücreler için iyi bir kaynak teşkil eden
dalağın hücre süspansiyonları in vitro antijeni ve hücreyle uyarılmakta olup bunun
sonucunda meydana gelen hücre çoğalması
radyoaktif olarak etiketlenmiş timidinin
DNA içerisinde birleşmesi baz alınarak
ölçümlenmektedir. Aktif yardımcı T lenfositleri IL-2 ve interferon (IFN)-γ gibi sitokinleri salgılamaktadır. Bu nedenle kültür
üst fazındaki IL-2 veya IFN-γ seviyelerinin
ölçümü, hücre çoğalmasının ölçümlenmesine alternatif olarak kullanılabilmektedir.
Lenfosit uyarım tayinleri enfeksiyöz bronşit
virüsü (IBV) için açıklanmıştır. IBV’ye
verilen yanıt 12’nci günde en üst seviyeye
ulaşmakta ve en fazla 30 gün sürmektedir.
Gecikmiş tip hipersensitivite yanıtı genel
olarak yardımcı T lenfositlere bağlıdır ve bu
nedenle hücre aracılı bağışıklık yanıtlarını
tespit etmek üzere de kullanılabilmektedir.
Kısa süreli gecikmiş tip hipersensitivite
yanıtları IBV ve enfeksiyöz laringotrakeite
karşı aşılamanın ardından kanıtlanırken,
uzun süreli yanıtlar kanatlı çiçeğine karşı
aşılamadan sonra tespit edilmiştir.
Sadece birkaç makale tavuklarda viral
etkenlere karşı verilen sitotoksik T lenfosit
yanıtları belgelemektedir. 1986 yılında
sitotoksik T lenfosit yanıtlarının net bir
şekilde belirlenmesine yönelik bir metot
açıklanmıştır. Metot, retiküloendotelyoz
virüsüyle enfekte olan doğal tavuklardan
elde edilen lenfoid hücre dizilerine dayalıdır. Dönüştürülmüş virüs hücreleri ilk
olarak aynı virüse karşı MHC-sınıf I’e özgü
sitotoksik T lenfosit yanıtlarını tespit etmek
için hedef olarak kullanılmıştır. Daha sonra,
bu sistem Marek hastalığı virüsüne karşı
sitotoksik T lenfosit yanıtlarını belirlemek
için kullanılmıştır. Hedef hücreler, Marek
virüs genleri ve bir seleksiyon geni içeren
plazmidlerle hücre dizilerinin stabil dönüşümüyle üretilmiştir. Enfekte tavukların
Sitokinlerin
üretimi tamamen
makrofajların bir
patojenle bağlantılı
olduğu için sitokin
seviyesi makrofajların
aktivitesini yansıtır.
www.gunesliasi.com.tr
Öncü hücreler
harekete geçtikleri
noktadan erişkin B
lenfositleri olarak
dış yüzeye ulaştıkları
Bursa fabricius’ta
çoğalmaktadırlar.
dalak hücreleri, yalnızca Marek hastalığı
virüs proteinlerini ifade eden seçilmiş hedef
hücreleri çözündürmüştür. Bu hücreler
uyumsuz MHC antijenleri olan enfekte
tavuklardan elde edildiği takdirde efektör
hücreler hedef hücreleri çözündürmediği
için yanıt kısıtlıdır. CD4 ve CDS’ye karşı
monoklonal antikorlar kullanılarak yapılan
deplesyon deneylerinde, sitotoksik T lenfositlerin CD4’ü değil, CD8’i ifade ettiği ortaya
koyulmuştur. Sistem, Newcastle hastalığı
virüsüne (NDV) karşı sitotoksik T lenfosit
yanıtlarını tespit edecek şekilde ayarlanmıştır. Hedef hücreler, yüksek enfeksiyon
multiplitesinde LaSota suşuyla başarılı bir
şekilde enfekte edilmiştir. Hücreler canlı
kalmış, NDV viral antijenleri enjeksiyondan
itibaren 6 saat sonra çoğu hücrede mevcut
bulunmuştur. Sitotoksik T lenfositleri, canlı
ND aşılarıyla iki kez aşılanan veya virulan
NDV ile aşılanan ve zorlanan tavukların dalak hücrelerinde tespit
edilmiştir. NDV ile son
T lenfositleri hem
hücresel hem de
aşılamadan sonra 7 gün
humoral bağışıklığın
MHC-uyumlu hedef
bel kemiğini
hücreler kullanılarak
oluşturmaktadır.
gerçekleştirilen üç deneyde, ortalama lizis
yüzdesi, N2a dizisi tavuklarında %15 ila 30
arasında ve P2a dizisi tavuklarında %4 ila 10
arasında değişiklik göstermiştir (yayınlanmayan sonuçlar). Ancak, her bir tavuğun
sitotoksik yanıtındaki farklılık oldukça
fazladır. Bazı deneylerde, NDV’ye karşı sitotoksik T lenfosit aktivitesi tespit edilememiştir. Bu deneylerde dalaktaki sitotoksin
T lenfosit sıklığı tespit edilemeyecek kadar
düşük olabilir. Bu doğrultuda, NDV’ye karşı
sitotoksin T lenfositler yalnızca farklı bir
tayin kullanılarak in vitro yeniden uyarımın
yapılmasının ardından tespit edilmiştir.
Radyasyona maruz kalmış NDV hedef hücreleri ile gerçekleştirilen in vitro tayinindeki
uyarımın ardından sitotoksik T lenfositlerini
kültürleme girişimi muhtemelen T hücre
artış faktörlerinin yeterli kaynaklarının olmaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
B LENFOSİYLERİYLE
HUMORAL BAĞIŞIKLIK
Antikorlar potansiyel patojenik
mikroorganizmalara karşı korumanın
önemli bir bileşenini oluşturmaktadır
ve bu antikorlar patojenlerin ve bunların
ürünlerinin kleransı ve nötralleşmesi için
de önemlidir. Tavukta immünoglobulinin
üç sınıfı mevcuttur: IgM, IgG ve IgA; bunlar
plazmablastlar ve son olarak B hücre
kökeninin ayrılmış nihai ürünleri olan
plazma hücreleri tarafından üretilmektedir. Kanatlı hayvanlarda, öncü hücreler
harekete geçtikleri noktadan erişkin B lenfositleri olarak dış yüzeye ulaştıkları Bursa
fabricius’ta farklılaşmakta ve çoğalmaktadırlar. Her B lenfositi yüzeyinde belirli
bir antijen spesifitesi ile IgM molekülleri
taşımaktadır. Her birinin kendi antijen
spesifitesi olan pek çok B lenfositi mevcut
olduğu için bütün patojenler tanınmaktadır. B lenfositleri ilk defa patojen veya antijenlerle karşılaştığında bu antijenleri veya
bunların bir kısmını yüzeylerinde bulunan
IgM aracılığıyla bağlamaktadır. Ancak B
lenfositlerinin plazmablast olmaları ve
belirli antikorları üretmeye başlamaları
için B lenfositlerine T lenfositlerinden ve
diğer hücrelerden çeşitli yardımcı uyaran
işaretleri gerekmektedir. IgM sınıfının bu
antikorları konakçıdan antijen veya patojenleri çıkarmakta ve böylece bağışıklık
yanıtını sonlandırmaktadır. Ancak aynı
zamanda, aynı antijenle yeniden temasa
geçmesiy le ortaya çıkan bellek oluşumu
daha hızlı, daha fazla ve daha spesifik
bağışıklık yanıtının verilmesini ve IgM
moleküllerinden IgG moleküllerine geçiş
yapılmasını sağlamaktadır.
İmmünositokimyasal metotlar antikorların spesifik antijen bağlama kapasitelerine
bağlı olarak plazma hücrelerini asıl yerinde
görselleştirmek için kullanılabilmektedir.
Kısa bir süre önce, doku kısımlarında antiNDV üreten hücreleri tespit etmek için yeni
bir yerinde teknik geliştirilmiştir (yayımlanmayan sonuçlar). Kısımlar 100 kat konsantre virüs süspansiyonlarıyla inkübe edilmiş
olup proteinleri saran NDV’ye yönelen
KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ A.Ş.
konjuge monoklonal antikorlar kullanılarak
bağlı virüs tespit edilmiştir. NDV virülan
suşları veya aşıyla enfeksiyonun ardından
7 günde yüksek miktarda antikor üreten
hücreler tespit edilmiştir. Çift boyama
tekniği kullanılarak NDV antikorunun Ig
sınıfı belirlenebilmiştir. Aşılamanın veya
enfeksiyonun gerçekleşmesinden 7 gün
sonra, splenik plazmablastların yaklaşık
%56’sı ve plazma hücreleri, IgM, %37 IgG
ve kalan %7 oranında ise IgA üretmiştir.
Ancak, Harder bezi ve sekum tonsilitlerinde
bulunan NDV antikor üreten hücrelerin
çoğu IgA üretmiştir.
Mikroorganizmaların neden olduğu
enfeksiyon sırasında, konakçı spesifik
antikorlar üretilmektedir. Bu nedenle, bir
mikroorganizmaya özgü antikorlar, bu mikroorganizma ile konakçı arasında aşılama
veya alan enfeksiyonu sonucu meydana
gelen bir önceki temasın iyi bir göstergesini
oluşturmaktadır. Kanatlıları koruyan antikorlar, virüsün, hücre yüzeyinde bulunan
alıcısına bağlanmasını engelleyerek virüs
infektivitesini etkisiz hale getirebilmektedir.
Etkisiz hale getiren bu antikorlar, in vitro
virüs nötralleşme testlerinde tespit edilebilmektedir. Bu testler oldukça zahmetlidir,
ve etkisiz hale getiren antikorlara ek olarak
diğer viral bileşenlere yönelik antikorlar da
oluştuğu için alternatif testler de kullanılabilmektedir. Spesifik antikorları tespit
etmek için en sık kullanılan tayin ELISA’dır.
ELISA’nın pek çok farklı türü açıklanmıştır;
ancak bütün bir virüsün veya viral proteinlerin tabaka olarak kullanıldığı direkt tayin
en yaygın kullanılanıdır.
Kanatlılarda en yaygın meydana gelen
viral hastalıklara yönelik ELISAlar diğerleri
arasında Idexx (I; Westbrook, Maine, ABD),
Kirkegaard & Perry Laboratories (KP; Gaithersburg MD, ABD), Svanova (S; Uppsala,
İsveç), ve BioChek (B; Gouda, Hollanda)
tarafından pazarlanmaktadır. Bu noktada
aşağıdaki hastalıklara yönelik ELISAlar
mevcuttur: kanatlı ensefalomiyelit virüsü
(I, KP), kuş gribi virüsü (I, KP), kanatlı lökoz
virüsü (I), kanatlı reovirus (B, I, KP), kanatlı
rinotrakeit virüsü / pnömovirus (B,I, S), tavuk anemi virüsü (I, KP), hemarojik enterit
virüsü (KP), enfeksiyöz
bronşit virüsü (B, I, KP,
Bazı durumlarda,
spesifik antikorların
S), enfeksiyöz bursal
immünoglobulin
hastalığı virüsü (B, I,
sınıfını bilmek işe
KP), enfeksiyöz larinyaramaktadır.
İNFOVET 114-115
ELISA, sürünün aşılama
durumunu kontrol
etmek amacıyla
kullanılmakta ve
titre düştüğünde
sürüler yeniden
aşılanmaktadır.
gotrakeit virüsü (KP), Newcastle hastalığı
virüsü (B, I, KP, S) ve retiküloendotelyoz
virüsü (I). ELISAlar sahada genel olarak bir
sürünün aşılama durumunu kontrol etmek
amacıyla kullanılmaktadır. Ortalama antikor titresi belirli bir düzeyin altına düştüğünde, sürüler yeniden aşılanmaktadır.
Bazı durumlarda, spesifik antikorların immünoglobulin sınıfını bilmek işe
yaramaktadır. Antijene özgü antikorların
immünoglobulin sınıfını tespit etmek için
plakalar IgM, IgG, veya IgA anti-tavuk imminoglobulin sınıflarına karşı fare antikorlarıyla kaplanmaktadır. Daha sonra deneysel
tavuk serumu bu plakalara uygulanarak
antijen spesifitesi bütün bir virüs veya viral
proteinler ve bir konjugat ile belirlenmektedir. Böyle bir antikor belirleyici ELISA
kullanılarak IBV’ye verilen IgM yanıtlarının
yalnızca aşılama veya enfeksiyonun ardından çok kısıtlı bir sürede tespit edilebildiği
ortaya konmuştur. Bu nedenle, IBV’ye
verilen IgM yanıtının tespiti, örneğin sahada
yeni bir virüs enfeksiyonunun göstergesidir.
Bunun aksine, NDV’ye verilen IgM yanıtı
daha uzun süre devam ettiği için benzer
bir şekilde kullanılamamaktadır. Ayrıca,
antikor belirleyici ELISA, canlı veya inaktif
aşı ile aşılanmış tavukların mukozasındaki
NDV’ye özgü yanıtın immünoglobulini
belirlemek için de kullanılmıştır. Trakedeki ve safralarındaki mukozal yanıt, canlı
aşıyla oküler aşılamadan 7 gün sonra en üst
seviyeye ulaşan ve daha sonra azalan IgM
ve IgA yanıtıyla karakterize edilmiştir. IgG
yanıtı daha sonra en üst noktaya ulaşmış ve
28 gün boyunca yüksek seviyede kalmıştır.
İnaktif aşı ile aşılamadan sonra, canlı aşıya
verilen yanıtlarla kıyaslandığında IgM, IgA,
ve IgG yanıtları çok daha düşük olmuş ve
yanıtlar yaklaşık 7 gün gecikmiştir. Trakeal
svap ve safradaki IgG yanıtı, serumdaki
yanıtı IgG’nin kandan sızdığını ileri süren
IgA ve IgM yanıtından daha iyi yansıtmaktadır. IgA ve IgM üreten Harder bezi ve sekum
tonsilitlerinde yüksek miktarda plazmablast ve plazma hücrelerinin saptanması ise
bu kanıyı desteklemektedir.
SONUÇLAR
Tavuklarda viral enfeksiyonlar sırasında
meydana gelen doğal ve adaptif savunmayı
ölçümlemek amacıyla bir araç paneli geliştirilmiştir. Bu araç paneli saha enfeksiyonlarının
tanısını, viral immünopatogenezi alanında
araştırmayı ve besin düzenlemeleri, barınma
koşulları ve aşıların kullanımı gibi tavukların
sağlığını iyileştirmek için atılan adımların
analizini sağlamak için yeterlidir. 
ETKİNLİK Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü
Pendik Veteriner Kontrol
Enstitüsü 115. yaşını kutladı
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü,
kuruluşunun 115. Yılını 1 Aralık tarihinde önemli sunumlar eşliğinde kutladı.
Türk hayvan sağlığının gelişimine
bir asrı aşkın süredir önemli katkılarda bulunan Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü
(PVKEM), 1 Aralık tarihinde Pendik Green
Park Otel’de yaptığı kutlamada 115. yaşını
kutladı. Kutlamanın yanı sıra, çalıştaydaki
önemli sunumlarla katılımcılara kanatlı yetiştiriciliğiyle ilgili bilgilendirmeler yapıldı.
GKGM Genel Müdür Yardımcısı Dr. Harun SEÇKİN
Dr. Fahriye Saraç
PVKEM, 1894 yılında Bakteriyolojihane-i Osmani adıyla
açılan Türkiye’nin ilk bakteriyoloji laboratuvarıdır.
İNFOVET 116-117
Enstitünün Tarihçesi
Fransa’dan getirilen Dr. Mourice
Nicole’nin, mevcut laboratuvarın idaresinde görevlendirilmesiyle başlayan
bakteriyolojihane macerası; o sırada yurdumuz sığırlarında sığır vebasının yaygın
olmasının yanı sıra, insanların kolera
ve difteri hastalıklarıyla da boğuşması
nedeniyle sığır vebası başta olmak üzere
birçok hastalık üzerinde çalışmalarını
başlatma kararı almış.
1901 yılında Bakteriyolojihane-i
Osmani ikiye ayrılmış ve veterinerlik
bölümü Sultanahmet’e taşınmıştır ve
müdürlüğe M. Adil Şehzadebaşı geçmiştir. Kendisi, kısa süren meslek hayatında kıymetli araştırmalar ışığında sığır
vebası serumu ile Tuberculin ve Mallein
üretimi gerçekleşmiştir.
1920’de Kurtuluş Savaşı esnasında
enstitünün bir kısmı hasar görmüş, diğer
bölümünde Nikolai Mavraoğlu yönetiminde sığır vebası üretimi sürdürülmüş,
üretilen serumlar gizlice Anadolu’ya
gönderilmiştir. Cumhuriyet’in 1923’te
ilan edilmesiyle ülkeyi terkedenler geri
dönmüş ve zor ekonomik koşullarda savaştan elde edilen zaferin getirdiği şevkle,
günümüzde hala kullanılan birçok aşının
ilk çalışmalarına imza atılmıştır.
1984 yılında dönemin padişahı,
çok sevdiği kızını dört yaşında iken
difteriden kaybeden II. Abdülhamid,
Peşte’de yapılan ilmi bir toplantıda
difteri serumunun bulunduğu haberini
ETKİNLİK Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü
Nihan Buğdaycı ,Murat Cenudioğlu
Aslıhan Cebecioğlu, Serkan Gemalmaz
Harun Seçkin Anı Defterini imzaladı
Dr. Serdar Ertaş, Prof. Dr. Ahmet Ergün
Kanatlı Sağlığı Çalıştayı’nda, Bakanlığımızın ve
enstitünün yaptığı kanatlı sağlığı konusundaki
çalışmalar, biyogüvenlik ve antibiyotik kullanımı
konularında konuklara bilgilendirmeler yapıldı.
almış ve bunun üzerine Bakteriyolojihane-i
Osmani’yi kurmuştur. Bakteriyolojihane-i
Şahane’den (Osmani) köken alan enstitü,
günümüze kadar kesintisiz bir şekilde Türk
hayvancılığında aşı üretimi, teşhis, eğitim
ve denetim konularında muazzam hizmetlerde bulunmuştur.
KURULUŞUNUN 115. YILDÖNÜMÜ
Pendik Greenpark Otel’de Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Gıda Kontrol Genel
Müdürlüğü’nün destekleriyle gerçekleşen
kutlama töreninde; Bakanlık temsilcilerin-
İNFOVET 118-119
den İstanbul Gıda Tarım ve Hayvancılık İl
Müdürü Hamit Aygül, GKGM Genel Müdür
Yardımcısı Dr. Harun Seçkin, hayvancılık
sektörü temsilcileri, veteriner ilaç sektörü
yetkilileri, veteriner fakülteleri, kurum çalışanları ve Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü
Enstitü Müdürü Dr. Fahriye Saraç yer aldı.
Törenin sabahında, kurumu tanıtan
sinevizyon gösterimi, resim sergisi ve çeşitli
etkinlikler yer aldı. Öğleden sonraysa, “Kanatlı Sağlığı Çalıştayı” düzenlendi.
Kanatlı Sağlığı Çalıştayı’nda, Bakanlığımızın ve enstitünün yaptığı kanatlı sağlığı
Burç Kunter, Nazan UŞDU Dilsiz
konusundaki çalışmalar, biyogüvenlik ve
antibiyotik kullanımı konularında konuklara bilgilendirmeler yapıldı.
“Kanatlı Çalıştay Programı”
GTHB’nin kanatlı sağlığı açısından yaptığı
çalışmalar ve önemi, biyogüvenlik, bilinçli
antibiyotik kullanımı, kanatlı hastalıkları
laboratuvarları tanıtımı, analizler ve önemli
hastalıklar, Mycoplazma aşı üretim ve referans laboratuvar tanıtımı ve kalıntı izleme
laboratuvarları hakkında sunumlar değerli
sunumlar gerçekleştirildi. 
KONU KANATLI
Yumurta sektörü
2016 yılını
nasıl geçirdi?
Yumurta sektörünü zora sokan iki husus var; bunlardan
ilki kayıt dışı tavukçuluk, diğeri ise bazı mevzuat
hükümlerine uymada üreticilerin yaşadığı sıkıntılar…
Yazı: Dr. Hüseyin Sungur, Yum-Bir Genel Sekreteri
DR. HÜSEYİN SUNGUR;
“Yumurta üreticileri olarak
güçlü bir birlikteliğimiz var.”
“Öncelikle uzun yıllardır hayvancılık sektörüne ve veteriner hekimlik mesleğine
hizmet veren İnfovet dergisinin tüm çalışanlarına şahsım ve yumurta üreticileri adına
teşekkür etmek istiyorum. İyi günümüzde
sevincimizi paylaşan, kötü günümüzde sesimiz
olan derginizin daim olmasını diliyorum.”
“Beklenen iyleşme olmadı”
Yumurta sektörü 2015 yılı Mayıs ayında yaşadığı kuş gribi salgını sonrasında girdiği ekonomik
İNFOVET 120-121
krizden henüz çıkamamış, 2016 yılında beklenen
iyileşme de gerçekleşmemiştir. 2016 yılının ilk 11
ayı geride kalırken, tüm veriler göstermektedir
ki yumurta sektöründe önceki yılın sıkıntılarını
telafi edecek bir gelişme olmamıştır. Tam tersine
maliyet-fiyat paritesi üreticinin ekonomik sıkıntılarını daha da artırmış, sektör sancılı bir döneme
girmiştir. Yılın ilk 6 ayında sektörde büyüme
yaşanmazken, üçüncü çeyrekte yumurta üretimi
artmaya başlamıştır ancak yıl sonu itibari ile bir
önceki yıla göre bir büyüme beklenmemektedir.
“Yumurta üreticileri
olarak 2017 yılından
elbette umutluyuz. Ne
yumurtanın üstüne
Taş düşsün ne de yumurta
taşın üstüne düşsün
istemiyoruz.”
KANATLI SEKTÖREL
“İhracattaki gelişmelerde
olumlu değildir”
Ekim ayı sonuna kadar yumurta fiyatları maliyetlerin altında seyrederken Kasım
ayında bir miktar artarak maliyetlerin üstüne
çıkmış ise de artış üreticinin zararlarını
karşılamaktan uzaktır. On bir aylık ortalama
yumurta maliyeti 20 kuruş civarında seyrederken, yumurta fiyatlarında ortalama aynı
düzeyde olmuştur. Yumurta tüketiminde ise
bir gerileme söz konusu değil, her geçen gün
yumurtanın besleyici değeri ve fonksiyonel
gıda olma özelliği daha iyi anlaşılmakta ve
tüketim artmaya devam etmektedir.
2016 yılının ilk 10 ayında yumurta ihracatı
geçen yılın aynı dönemine göre %7 azalmıştır.
2015 yılının ilk 10 ayında 230 milyon dolar olan
yumurta ihracatı bu yılın aynı döneminde 215
milyon dolar olarak gerçekleşti. Yumurtanın
ihracat fiyatı ise son 10 yılın en düşük seviyesine geriledi ve kilosu 1 doların altına düştü.
Yumurta sektörünü zora sokan iki husustan
daha bahsetmek istiyorum. Bunlardan ilki kayıt
dışı tavukçuluk, diğeri ise bazı mevzuat hükümlerine uymada üreticilerin yaşadığı sıkıntılardır:
Son 2-3 yıldır artış gösteren, zaman zaman
da kırsal kalkınma adına yerel yönetimlerce
desteklenen salma tavukçuluk, kayıtlı üretim
yapan ve vergi veren üreticiyi daha da zora
sokmuştur. Kayıtsız, onaysız üretim standartları yerine getirilmeden üretilen yumurtalar,
yumurta ve etiketleme tebliğine aykırı olarak
pazarlanmaktadır. Bu tür işletmelerin kim
tarafından kurulduğu, nerede üretim yapıldığı
ve ürünlerin kime hangi koşullarda pazarlandığı bilinmemektedir. Mevzuat konusunda
yaşadığımız en büyük sıkıntı ise Yumurta
İNFOVET 122-123
Kayıtsız, onaysız
üretim standartları
yerine getirilmeden
üretilen yumurtalar,
yumurta ve
etiketleme tebliğine
aykırı olarak
pazarlanmaktadır.
Tebliğinden kaynaklanmaktadır. 20 Aralık 2014
tarihinde resmî gazetede yayınlanan Türk Gıda
Kodeksi Yumurta tebliğinde yumurta kabuğunun üzerine “Yumurtlama tarihi gün, ay, yıl
olarak damgalanır.” hükmü yer almakta olup,
bu hüküm 20 Aralık 2015 tarihinde yürürlüğe
girmiştir. Birkaç büyük firma dışında yumurta üreticileri kabuğun üzerine yumurtalama
tarihini damgalamak için gerekli makine-ekipmana henüz sahip değildir.
Yumurta sektöründe üreticinin kendisinden
kaynaklanan sorunlarda verimliliği ve karlılığı
olumsuz etkilemektedir. Bunlardan en önemlisi üreticinin pazarlayabileceğinden fazla
üretim yapması, markalaşmaya ve pazarlamaya
önem vermemesi, diğeri ise çiftliklerde yaşanan biyogüvenlik zafiyeti, koruyucu hekimliğin
öneminin yeterince anlaşılmamış olmasıdır.
“Yalnız değiliz!”
Yumurta üreticileri olarak güçlü bir birlikteliğimiz var. Üreticiler kendilerini yalnız
hissetmeseler ise de kayıt dışı tavukçuluk ile
mücadele ve mevzuat konusundaki değişiklik
taleplerinin Bakanlıkça söz verilmiş olmasına
rağmen yerine getirilmemiş olmasından son
derece üzüntü duymaktadır.
Çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane gelecek
yıl çıkmış derler. Yumurta üreticileri olarak
2017 yılından elbette umutluyuz. Ne yumurtanın üstüne taş düşsün ne de yumurta taşın
üstüne düşsün istemiyoruz. 
Kasım ayında tüm dünya
“Antibiyotik Farkındalık
Haftası”nı kutladı ve birçok
etkinlik gerçekleştirildi.
Acaba
farkında
mıyız
Antimikrobiyal Direnç tüm Dünyada ve
ülkemizde önemi giderek artan güncel bir
kavramdır. Bu konu en üst kurumlar ve
yetkililer tarafından sahiplenilmekte ve
direncin önlenmesi konusunda strateji
planları hazırlanmaktadır.
Yazar: Prof. Dr. Ender YARSAN
TVHB Merkez Konseyi II. Başkanı, Vet. Farmakoloji ve Toksikoloji
Derneği Bşk., AÜ Vet. Fak. Farmakoloji ve Toksikoloji ABD Başkanı
Dünya Sağlık Örgütü tarafından
geçen yıl alınan karar ile 18 Kasım’ın içinde yer
aldığı hafta “Antibiyotik Farkındalık Haftası”
olarak kutlanmaktadır. Uluslararası önemine
istinaden daha önce bir gün şeklinde değerlendirilen tarih; bir hafta olarak düzenlenmiştir.
Bu yaklaşımın en önemli parçası kuşkusuz antimikrobiyal direnç kavramıdır. Antimikrobiyal
Direnç bugün için tüm dünyada ve ülkemizde
önemi giderek artan güncel bir kavramdır. Bu
konu uluslararası ölçekte en üst kurumlar ve
yetkililer tarafından sahiplenilmekte ve direncin önlenmesi konusunda ulusal/uluslararası
strateji planları hazırlanmaktadır.
İNFOVET 124-125
ETKİN TEDAVİ VE
GIDA GÜVENLİĞİ
Antibiyotik öncesi çağa dönüş mü?
Patojen mikroorganizma veya suşun, antimikrobiyal (antibiyotik, antifungal, antiviral,
antimalaryal ve antelmintik) ilacın kullanıldığı
doz aralığında, ilaç tarafından etkilenmemesi
“direnç” olarak tanımlanır. Antibiyotiklere dirençli bakterilerden kaynaklanacak şekilde AB
ülkelerinde her yıl en az 25 bin insanda ölüm
şekillenmektedir. ABD’de CDC (The Centers
for Disease Control and Prevention) kayıtlarına göre, bu sayının en az 23 bin olduğu ifade
edilmektedir. Yine konunun önemini ortaya
koymak adına (AB, ABD ve Hindistan verileri
ile) dünyada her 4 dakikada 1 insan antibiyotik
dirençli mikroorganizmaların oluşturduğu
hastalıklardan ölmektedir; Hindistan’da ise bu
sayı çocuklarda 9 dakikada bir ölüm şeklindedir. Yine bu konuda ileriye dönük yapılan bir
değerlendirmede 2050 yılına kadar 10 milyon
insanın öleceği bu noktada ifade edilmiştir.
Antimikrobiyel direnç içerisinde antibiyotik direnci özellikle öne çıkmaktadır.
Antibiyotiklere dirençli bakteriler bir yandan
kendisine önceden etkili ilaçların etkinliğini
ve sağaltımın yararlılığını azaltırken, bir yandan da hayvandan hayvana veya hayvandan
insana geçen hastalıkların yaygınlaşmasına
yol açarlar. Bu yönden konu, halk sağlığı
bakımından da çok önemlidir.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Eski Başkanı Dr.
Gro Harlem Brundtland, 2000 yılı raporunda, insanlığın “Antibiyotiklerin Öncesi Çağa
Dönüş” riski altında olduğunu ve tüm mevcut
mali ve bilimsel kaynakların bu tehlikenin
önlenmesine harcanması gerektiğini ifade
etmiştir. DSÖ, 2001 yılında direnç sorununun
kontrol altına alınabilmesi için “Antimikrobiyal Direncin Kontrol Altına Alınması” konulu
İNFOVET 126-127
raporunu yayınlamıştır. Raporda sorunun
bireysel değil toplumsal, ülkesel değil küresel
olduğu ve ancak ülkelerin ortak çalışmalarıyla
kontrol altına alınabileceği belirtilerek, kontrol
stratejilerinin esasları belirlenmiştir.
Antibiyotik direnci ve bu kapsamda yapılacak uygulamalar DSÖ için yüksek önceliğe
sahiptir. Mayıs 2015’te DSÖ tarafından antimikrobiyal direnç mücadelesi kapsamında;
bulaşıcı hastalıkların güvenli ve etkin ilaçlarla
önlenmesi ve tedavi edilmesinin sağlanması
amacıyla küresel bir eylem planı onaylandı.
“Antimikrobik Direnç Küresel Eylem
Planı”nın 5 stratejik hedefi vardır:
1. Antimikrobiyal dirence ilişkin farkındalık
ve anlayışı geliştirmek
2. Antimikrobiyal direncin izlenmesini ve
araştırılmasını güçlendirmek
3. Enfeksiyon oranını azaltmak
4. Antimikrobiyal ilaçların kullanımını
optimize etmek
5. Antimikrobiyal dirence karşı mücadelede
sürdürülebilir programlar geliştirmek
Hayvan sağlığı hizmetlerinde
veteriner hekimler
tarafından kullanılan ilaçlar;
“Hastalıkların Sağaltımı ve
Önlenmesi, Davranışların
Değiştirilmesi, Gelişmenin
Hızlandırılması, Verimin
Artırılması ve Gıda Kalitesinin
İyileştirilmesi” gibi farklı
amaçlarla uygulama alanı
bulurlar. İlaçlar, hedef
niteliğindeki canlılarda
yararlı ya da zararlı nitelikte
iki yönlü etki oluştururlar.
Yararlı etkiler olarak,
hastalıklar iyileşebilir,
hafifleyebilir; hastalıklarda
koruyucu/önleyici etki
oluşabilir ya da gelişmenin
hızlanması, verimin artması,
gıda kalitesinin iyileşmesi
sağlanabilir. Zararlı etkiler
ise “doku ve organlarda
hasar, bağışıklık sisteminin
baskılanması/uyarılması,
dirençli suşlar (bakteri,
parazit gibi), gıdalarda kalıntı
riski” olarak ifade edilebilir.
ANTİBİYOTİK KULLANIMINDA
BİLİNÇLİ OLUNMALIDIR
Hayvanlarda bakteriyel hastalıkların tedavisinde antibiyotik kullanımı çeşitli nedenlerle
gereklidir. Öncelikle hasta hayvanların tedavi
edilmeleri gerektiği için kullanılan antibiyotikler, enfeksiyöz hastalıklarla mücadele ve bulaşıcı hastalıklarda bakteriyel etkenin yayılmasını
önlemektedir. Zoonotik
hastalıkların insanlara
Dünyada her
4 dakikada 1 insan
bulaşma tehlikesini en aza
antibiyotik direnci
indirmek için de antibiyonedeniyle yaşamını
tikler kullanılmaktadır.
kaybetmektedir.
Antibiyotik direnci ve
bu kapsamda yapılacak
uygulamalar Dünya Sağlık
Örgütü (who) için yüksek
önceliğe sahip ve örgüt bu
konuda küresel bir eylem
planı hazırlamakta.
Ayrıca yüksek kaliteli, sağlıklı gıda için
sağlıklı hayvan popülasyonu oluşturulmasının
kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir.
Veteriner hekimlikte antibiyotik kullanımı
geniş bir çerçevede ele alınmalı ve hayvan
ıslahı, refahı, hijyen, besleme ve aşılama
sistemlerinden ayrı olarak düşünülmemelidir. Antibiyotik gereksinimini azaltmak için
hastalıklar sürekli kontrol edilmeli ve antibiyotik kullanımının yanı sıra bütüncül (holistik) yaklaşımlarda bulunulmalıdır. Hedef;
antibiyotiklerin sağaltıcı etkisini yükseltmek ve
dirençli mikroorganizmaların oluşumunu en
aza indirmek olmalıdır.
KULLANILAN ANTİBİYOTİK MİKTARI
MUTLAKA BİLİNMELİDİR
Antibiyotiklerin üretim ve kullanım miktarları hakkındaki en güvenilir bilgiler ABD ve AB
üyesi ülkelere aittir. ABD’de üretilen antibiyotiklerin %70’i (15-25 bin ton) hayvan yetiştiriciliğinde tedavi dışı amaçlarla kullanılmaktadır.
ABD’de hayvancılık alanında antibiyotik kullanımı, tıp alanındaki tüketimin 8 katıdır.
Avrupa Birliği’ne üye ve üye olmayan 30
ülke, antibiyotik kullanımı potansiyelini
değerlendirmek için kısa adı ESVAC (The
European Surveillance of Veterinary Antimicrobial Consumption) olan bir oluşum
meydana getirmişlerdir. ESVAC, AB geneli
ve ülkeler düzeyinde hayvan sağlığı alanında antibiyotik kullanımına ilişkin kapsamlı
değerlendirmeler yapmaktadır.
Ülkemizde Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2016 yılı itibariyle ruhsatlı
veteriner ilaç sayısı yaklaşık 2200’dür ve
bunların da büyük çoğunluğu (900-1000 arası)
antibakteriyel ilaç niteliğindedir. Bu ilaçları
üretecek şekilde firma sayısı 164’tür. Veteriner ilaçlarının güvenli üretiminde önemli bir
uygulama olan GMP için 2011 yılında mevzuatı
oluşturulmuştur; bugün için yurt içi 27, yurt
dışı 20 firma GMP sertifikası almıştır.
GİZLİ TEHDİT:
ANTİMİKROBİYAL DİRENÇ
Günümüzde tüm dünyada gizli bir salgın
olarak yayılan antimikrobiyal direncin küresel
bir halk sağlığı sorunu olduğu tıp ve veteriner
otoriteleri tarafından kabul edilmekte; tüm
dünya devletleri, uluslararası insan, hayvan sağlığı
Antimikrobiyal
direnç konusu,
ve gıda-tarım kuruluşları,
multidisipliner
üniversiteler ve toplum yabir yaklaşımla ele
rarına çalışan organizasyonalınmalıdır.
İNFOVET 128-129
lar, sorunun yayılmasını önlemek ve oluşumunu
yavaşlatmak için çalışmalar yapmaktadırlar.
WHO tarafından 2001 yılında antimikrobiyal
direncin önlenmesi için “Küresel Antimikrobiyal Direnç Önleme Stratejisi” çalışmaları
başlatılmış, son olarak 2014 yılında kapsamlı
bir değerlendirme yapılmıştır. OIE de, 2006
yılında veteriner hekimlik alanında kullanılan
antimikrobiyallerin sorumlu ve bilinçli kullanımı konusunda bir kılavuz geliştirmiştir.
ABD’de Eylül 2014 tarihinde doğrudan Beyaz
Saray’dan yayınlanan “National Strategy For
Combating Antibiotic Resistant Bacteria”
başlıklı raporda, mevcut durum ve yapılması
gerekenler ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir.
Antimikrobiyal direnç konusu, multidisipliner bir yaklaşımla ele alınmalıdır. 14
Kasım 2014 tarihinde FVE, tıp hekimleri ve diş
hekimleri, ortak bir deklarasyon ile antibiyotik
direnci konusuna dikkat çekmişlerdir.
DİRENÇLİ BAKTERİLERİN
BULAŞMA YOLLARI
Direnç bakteri ve diğer mikroorganizmaların bir özelliği olup, genel anlamıyla bu
organizmaların ilaç (antibiyotik) tarafından
etkilenmemesi demektir. Direnç 2 şekilde
karşımıza çıkar; bunlar doğal direnç ve kazanılmış direnç şeklindedir. Antibiyotiklerin
kullanılmasında aşağıda belirtilen yanlışlara
bağlı olarak direnç gelişebilir;
> Antibiyotiklerin, öncesinde antibiyogram
yapılmadan ve rastgele dozlarla insan ve hayvanlara verilmesi,
Veteriner hekimlikte
antibiyotik kullanımı
geniş bir çerçevede ele
alınmalıdır ve hayvan
ıslahından, refahından,
hijyen, besleme ve aşılama
sistemlerinden ayrı olarak
düşünülmemelidir.
Antibiyotik gereksinimini
azaltmak için hastalıklar
sürekli kontrol edilmeli ve
tedavi seçenekleri arasında
antibiyotik kullanımının
yanı sıra bütüncül
(holistik) yaklaşımlarda
bulunulmalıdır.
Antibiyotik kullanırken
her zaman doktorun
tavsiyesi takip edilmeli.
Bireyler
> Kaliteli ve etkin antibiyotikler yerine düşük
kalitede antibiyotiklerin kullanılması,
> İnsan ve hayvanlarda hastalık önleme ve
kontrol stratejilerindeki eksiklikler,
> Küresel antibiyotik kalıntı tarama ve izleme
programlarındaki yetersizlikler,
> Ulusal ve uluslararası düzeyde kanun desteği ve işbirliği eksikliği,
> Yeni ürün araştırma ve geliştirme çalışmalarında eksiklikler.
Ortaya çıkan dirençli bakteriler ise farklı
yollarla çevreye yayılırlar. Bunlar;
> Hayvansal ürünler,
> Dışkı ve benzeri hayvansal atıklar,
> Kontamine su ve toprak,
> Hayvansal ürünlerin neden olduğu
kontamine yüzeyler
> Bazı olaylarda hayvansal üretim tesisleri
çevresindeki sinek ve haşereler aracılığı ile de
kontaminasyonun olduğu belirtilmiştir.
> İnsanların seyahat etme kolaylığı ve sıklığı
göz önüne alındığında, antibiyotik direnci, tüm
ulusların ve birçok sektörün dikkatini gerektiren küresel bir sorun haline gelmektedir.
ANTİMİKROBİYAL
DİRENCİN ÖNLENMESİ
Antimikrobiyal direnci önleme noktasında
yapılacak çalışmalar “Tek Sağlık Yaklaşımı”
içerisinde ele alınmalı, yürütülecek çalışmalar
bir merkezde toplanarak “koordinasyon” sağlanmalıdır. Sorun, kısa vadeli bir yaklaşımla çözülebilecek nitelikte değildir. Dolayısıyla uzun
süreli mücadeleyi hedef alacak bir “kararlılıkla”
çalışmalar gerçekleştirilmelidir.
Antibiyotik direnç oluşumu önleme ve
direncin yayılmasını sınırlandırma noktasın-
İNFOVET 130-131
da toplumun her katmanında yapılabilecek
uygulamalar vardır. Bunlar WHO tarafından
2016 yılı Kasım ayında yayınlanan bir değerlendirmede şu şekilde ifade edilmiştir:
Yetkili Otorite
> Antibiyotik direnciyle mücadeleye yönelik
ulusal bir eylem planı oluşturulmalı,
> Antibiyotik dirençli enfeksiyonların gözetimi sürekli sağlanmalı,
> Enfeksiyon önleme ve kontrol tedbirlerinin
politikaları, programları ve uygulanması
etkin kılınmalı,
> Kaliteli ilaçların uygun bir şekilde kullanılması ve satışı düzenlenmeli ve teşvik edilmeli,
> Antibiyotik direnci konusunda bilgilendirme çalışmaları yapılmalı.
Endüstri
> Yeni antibiyotiklerin, aşıların, teşhis cihazlarının ve diğer araçların araştırma ve geliştirme yatırımları yapılmalı.
Tarım Sektörü
> Antibiyotikler hayvanlara sadece veteriner
hekimlerin kontrolü altında verilmeli,
> Büyüme faktörü olarak veya hastalıkları
önlemek için antibiyotik kullanılmamalı,
> Antibiyotik ihtiyacını azaltmak için hayvanlar aşılanmalı ve gerekirse antibiyotiklere
alternatif uygulamalardan yararlanılmalı,
> Hayvan ve bitki kaynaklarından gelen
gıdaların üretim ve işlenmesindeki tüm
aşamalarda iyi uygulamalar teşvik edilmeli ve uygulanmalı,
> Çiftliklerde hastalıkları engellemek
için biyogüvenlik, hijyen şartları ve hayvan
ıslahı geliştirilmeli. 
> Antibiyotikler sadece
hekimler tarafından reçete
edildiğinde kullanılmalı,
> Eğer hekim ihtiyaç
olmadığını söylediyse asla
antibiyotik talep edilmemeli,
> Antibiyotik kullanırken her
zaman doktorun tavsiyesi
takip edilmeli,
> Hiçbir zaman başkalarının
antibiyotikleri kullanılmamalı
ve antibiyotikler başkalarına
verilmemeli,
> Enfeksiyonlar; ellerin düzenli
yıkanarak, yiyeceklerin
hijyenik olarak hazırlanarak,
hasta insanlarla yakın
temastan kaçınarak ve
aşılar düzenli yaptırılarak
engellenebilir. Dolayısıyla
hastalıkların önlenebilmesi
için temel hijyen bilinci
arttırılmalı.
Sağlık Çalışanları
> Eller, kullanılan malzemeler
ve çalışma ortamlarının temiz
olduğundan emin olunmalı,
> Sadece ihtiyaç
duyulduklarında antibiyotikler
reçetelenmeli ve uygulanmalı,
> Yetkili otoriteye antibiyotik
dirençli enfeksiyonlar
bildirilmeli,
> Hastalara antibiyotiklerin
doğru şekilde alınması,
antibiyotik direnci ve yanlış
kullanımın tehlikeleri hakkında
bilgi verilmeli.
KONU KANATLI
Yem üretim tesisi
performansının
izlenmesi söz
konusu olduğunda,
güç tüketimi anahtar
bir parametredir.
Sıvı metiyonin,
peletlemenin oluşturduğu
enerji maliyetlerini düşürür
Sıvı metiyoninin tüm yararlarını
doğru bir şekilde gerçeğe
dönüştürmek için, uygun şekilde
tasarlanmış ve kalibre edilmiş
donanımlar, sıvı kullanımı için
iyi bir deneyim ve uygun takip için
anahtar faktörlerdir.
İNFOVET 132-133
Yem üretim tesisi performansının
izlenmesi söz konusu olduğunda, güç
tüketimi anahtar bir parametredir. Elektrik enerjisinin % 60’a varan bir bölümü
peletleme için kullanılmaktadır. Maksimum kapasitelerde çalıştırma ve toz
partikülleri ile kalıp duvarları arasındaki
sürtünmenin azaltılmasıyla gereken mekanik enerji azalmakta ve enerji tüketimi
düşmektedir. Bu durum, yüksek üretim
hacimleri söz konusu olduğunda daha da
fazla doğruluk kazanmaktadır.
Peletleme ve sürtünme
Peletler, tozun kalıp boşlukları aracılığıyla ekstrude edilmesi yoluyla oluşmaktadır.
Sürtünme artışının enerji verimliliği ve
üretim oranları üzerinde zararlı bir etkisi
olduğu genel olarak kabul edilmektedir.
Bu güç, toz ile kalıp duvarları arasındaki
sürtünme katsayısına bağlıdır.
Diğer parametreler arasında, yem hammaddesi bileşiminin, sürtünme miktarı üzerinde büyük oranda etkili olduğu kabul edilmektedir. Örneğin eklenen yağlar ya da
kanatlı BESLENME
Peletleme sırasında formülasyonun SEC üzerindeki etkisi
Ortalama ± standart hata. a, b, c ve d grupları anlamlı ölçüde farklıdır (p < 0,05).
Negatif kontrol • Pozitif kontrol • D,L-Met %0,20 (toz) • D,L-HMTBA %0,23 (sıvı)
Spesifik enerji tüketimi (kWh/t)
15
a
a
b
a
14
a
a
13
12
c
c
c
c
d
11
d
10
Kuru yem
Yağ %3
Yağ %3 + Su %1
Yağ, su, sıvı ve toz metiyonin içeren formülasyonlar arasında yapılan SEC karşılaştırması. Negatif kontroller, katkılar, yağ
ya da su kullanılmadan hazırlanmıştır. Pozitif kontrol, test edilen koşullara bağlı olarak katkısız olarak ve yağ ve/veya su
içerecek şekilde hazırlanmıştır.
Negatif kontrol
Pozitif kontrol
D, L-Met %0.20 (powder)
nem toz-kalıp ara yüzeyini kayganlaştırarak güç
tüketimini azaltırken, minerallerin eklenmesi
sürtünmeyi arttırabilmekte, yemin kohezyon
ve kompresyon kapasitesini sınırlayabilmekte
ve dolayısıyla üretim verimliliğinin azalmasına
yol açabilmektedir. Benzer biçimde, metiyonin
gibi bazı katkıların fiziksel formunun (toz ya da
sıvı) enerji tüketimini etkileyebileceği düşünülmektedir. Bu potansiyel etkiyi araştırmak
için, su ve/veya yağ eklenen ya da eklenmeyen
formülasyonlarda çalışmalar yapılmıştır.
Metiyonin kaynağı beklenmeyen
yararlar sağlayabilmektedir
Metiyonin kaynaklarının enerji tüketimi
üzerindeki etkisi, bir Kahl düz kalıplı pilot pelet
makinesi kullanılarak değerlendirilmiştir.
Araştırma boyunca aynı yem kullanılmıştır.
Metiyonin kaynakları olarak, toz (D,L-Met) ve
sıvı metiyonin (DL-2-hidroksi-4-(metiltiyo)butanoik asit ya da D,L-HMTBA) kullanılmıştır.
Formülasyonları karşılaştırmak için, pres
motorunun her 1 saniyede absorbe ettiği anlık
gücün ölçülerek tüm proses parametreleri
stabil olduğunda gerçekleşen gerçek üretim
oranına (t/h) bölünmesi yoluyla spesifik enerji
tüketimi (SEC) (kWh/t) hesaplanmıştır.
Şekil 1’de, toz ya da sıvı metiyonin kullanımı-
İNFOVET 134-135
D, L-HMTBA %0.23 (sıvı)
nın SEC üzerindeki etkisi görülmektedir. Genel
olarak, toz metiyonin kullanıldığında, ölçülen
enerji tüketiminde pozitif kontrole ve sıvı metiyonine kıyasla anlamlı bir artış olduğu saptanmıştır. Yalnızca yağ eklenmesi, bu farklılıkları
azaltarak geride yalnızca sıvı metiyonin lehine
daha düşük güç kullanımı eğilimini bırakmıştır.
Tasarruf oranları, yem kuru olduğunda belirlenen % 2,5 ile yem ek serbest yağ ve su içerdiğinde belirlenen % 4,4 arasında değişmiştir.
Yalnızca su eklendiğinde, farklılıkların daha
az belirgin olduğu kaydedilmiştir. Bununla birlikte, sıvı metiyoninin kullanıldığı her durumda, toz metiyonin formülasyonlarına kıyasla
daha düşük tüketim eğilimleri gözlenmiştir.
Bu çalışmalar, yalnızca yağ ve farklı düzeylerde sıvı metiyonin kullanılarak tekrarlanmıştır
(Şekil 2). Tipik dozların (% 0,23) uygulanmasıyla, yağ eklenmediğinde % 7’ye varan
tasarruflar görülmüştür. Yağ eklenmesi genel
enerji tüketimini azaltmıştır. % 3 oranında
yağ eklendiğinde, toz metiyonin yerine sıvı
metiyonin kullanılarak elde edilen tasarrufların
% 4’e eşit olduğu belirlenmiştir. Düşük miktarlarda
Potansiyel enerji
tasarrufları yem
yağ eklendiğinde anlamlı
üretim maliyetlerine
farklılıklar gözlenmemiştir.
olumlu bir şekilde
Çok yüksek dozda,
yansıtılabilmektedir.
kanatlı rasyonları
metiyonin yönünüden
yetersiz kalmakta
Özellikle broylerlerde
hızlı büyüme, tüy gelişimi
ve yumurta tavuklarında
ayrıca yumurta üretimi
için metiyonine gereksinim
vardır. Kanatlı rasyonları
genellikle mısır ve soya
küspesi ağırlıklı olup
metiyonin yönünden
yetersiz kalmaktadır.
Rasyonu metiyonin
bakımından zenginleştirmek
için sentetik olarak üretilen
DL-metiyonin ve metiyonin
hidroksi analoğu kalsiyum
tuzu kullanılmaktadır.
Ayrıca sıvı bir ürün olarak
elde edilen metiyonin
hidroksi analoğu asidi de bu
amaçla kullanılabilmektedir.
Metiyonin hidroksi analoğu
asidi, yemde daha homojen
dağılması, kullanımının kolay
ve maliyetinin düşük olması
gibi üstünlüklere sahiptir.
Peletler, tozun kalıp
boşlukları aracılığıyla
ekstrude edilmesi yoluyla
oluşmakt; Sürtünme
artışının enerji verimliliği
üzerinde zararlı bir etkisi
olduğu kabul edilmekte.
kanatlı BESLENME
Sıvı metiyonin katkısı düzeylerinin SEC üzerindeki etkileri
Ortalama ± standart hata. a, b, c, d, e, f, g ve h grupları anlamlı ölçüde farklıdır (p < 0,05).
D,L-Met %0,20 (toz) • D,L-HMTBA %0,23 (sıvı) • D,L-HMTBA %0,45 (sıvı) • D,L-HMTBA %0,67 (sıvı)
Spesifik enerji tüketimi (kWh/t)
14
13
12
11
10
9
Kuru yem
Yağ %5
Yağ %3
Arttırılan oranlarda sıvı metiyonin katkısı ile toz metiyonin arasında yapılan SEC karşılaştırması.
D, L-Met %0.20 (powder)
D, L-HMTBA %0.23 (sıvı)
% 0,67’ye ulaşan sıvı metiyonin kullanımı ise,
her durumda güç tüketimini azaltmıştır.
Bu enerji farklılıklarına neden olan genel
mekanizmalar henüz bilinmemektedir. Bununla birlikte, peletleme makinesinde majör
mekanik güç akışını temsil etmesi nedeniyle,
toz metiyoninin etkisinin sürtünme kuvvetindeki artıştan kaynaklanması olasıdır. Eklenen
suyun gösterdiği belirgin dengeleyici etki, bu
fenomenin kalıp duvarları ve partiküllerin kendileri arasındaki hidrofilik partikül etkileşimlerinden kaynaklanabileceğini düşünmemize yol
açmaktadır. Sıvı metiyoninin suda çözünen bir
sıvı olması nedeniyle, gözlenen güç tasarrufu
için gerekçe oluşturabilecek şekilde, bu etkileşimlerin gerçekleşmemesi mümkündür. Bu
yaygın bir eğilim olmakla birlikte, aynı zamanda değişkenlik gösterme eğilimindedir.
Gerçekten de, enerji kullanımını etkileyen sürtünme katsayısının, başta tozun
fiziksel-kimyasal bileşimi, koşullandırıcıda
kalış süresi, nem içeriği, tozun sıkıştırılabilirliği, kalıp parametreleri, kalıp sıcaklığı,
kalıp-silindir aralığı ve makinenin yıpranma/
aşınma durumu olmak üzere bir dizi önemli
parametreden etkilendiği bilinmelidir. Sabit
sayılar elde edilmesi güç olmakla birlikte,
çalışmaların sonuçları, sıvı metiyonin kullanımının nem katkısı kullanılmaksızın pelet
formülasyonlarının güç tüketimini azaltacak
İNFOVET 136-137
D, L-HMTBA %0.45 (sıvı)
D, L-HMTBA %0.67 (sıvı)
bir yöntem sağlayabildiğini göstermiştir.
Buna ek olarak, enerji tüketimini etkilemesi nedeniyle, pelet kalitesini test etmek
için bir Eurotest Sabe ve bir Schleuniger
makinesi kullanılmıştır. Formülasyondan
bağımsız olarak pelet kalitesi korunmuştur.
Yağ eklenmeyen yem için, % 91 (% 104 ± 0,8)
dayanıklılık ve 34 N/pelet (± 3,3 N/pelet) sertlik elde edilmiştir. Yağ eklenmesi, dayanıklılık ve sertlik için sırasıyla % 84,5 (±% 0,7) ve
23,5 N/pelet (± 1,4 N/pelet) sonuçlarının elde
edilmesine yol açmıştır.
Yem üretim tesisi açısından sağladığı yararlar
Bu potansiyel enerji tasarrufları yem üretim
maliyetlerine yansıtılabilmektedir. Örneğin
yılda 100.000 ton üreten bir tesiste 12,5 kWh/
ton şeklindeki SEC ile 20 ton/saat pelet presi
250 kW enerji gerektiriyorsa, sıvı metiyonin
kullanımı her yıl 4.000 ila 12.000 dolar tasarrufa yol açabilecektir. Bu, Uluslararası Enerji
Ajansı tarafından sağlanan fiyatlarla 1 kWh
için 0,13 dolara karşılık gelmektedir.
Doğru şekilde uygulamak ve sıvı metiyoninin
tüm yararlarını doğru bir şekilde gerçeğe dönüştürmek için, uygun şekilde
tasarlanmış ve kalibre edilmiş
Makinesde toz
metiyoninin etkisinin
donanımlar, sıvı kullanımı
sürtünme artıştan
için iyi bir deneyim ve uygun
kaynaklanması
takip anahtar faktörlerdir. 
mümkündür.
60
Elektrik enerjisinin
peletleme için
kullanılan bölümü
farklı metiyonin
formları ile
performansı artırın
Metiyonince yetersiz
etlik civciv rasyonlarına
metiyonin düzeyleri
eşit olacak şekilde DLmetiyonin, metiyonin
hidroksi analoğu kalsiyum
tuzu ve metiyonin hidroksi
analoğu asidinden katılarak
yapılan bazı araştırmalarda
civciv performanslarının
kullanılan metiyonine göre
değişmediği kaydedilmiştir.
Rusya’daki
protein açığının
çözümü var mı?
Rusya’nın sert iklimi ile tanınan
bölgesi Magadan’da bir
kuluçka ekipmanı şirketinin de
katkılarıyla bölge halkının ucuz,
taze ve kaliteli kanatlı etine
erişimi için gerçek bir sosyal
belediyecilik örneği yaşandı.
Oldukça sert bir iklime sahip olan
Magadan bölgesinin halkı, taze ve uygun fiyatlı
kanatlı etinin erişiminde sıkıntılarla karşı karşıya. Bununla birlikte, Rusya’nın uzak köşesindeki
Dukchinskaya tavuk çiftliğinin yükselmesiyle
bölgeye taze et ulaştırma girişimleri umut vermeye başladı. Peki, bu çözüm sürdürülebilir mi?
Çocuklarda protein eksikliği
Daha önce Magadan’da bulundunuz mu?
Büyük ihtimalle, hayır! Belki birkaç kişi Rusya
haritasının beyaz bölümündeki nispeten hiç bilinmeyen bu yere ayak basmıştır. Moskova’dan
Magadan’a yolculuk uçakla sekiz saat sürüyor.
182.726 haneli bu bölge, 461.400 km2’lik bir alanı
kapsıyor; yani yaklaşık Fas kadar… Kışlar uzun ve
soğuk; toprak çoğunlukla don halinde (permafrost*) ve bölgeye tundra iklimi** hakim.
Yerel marketlerden taze et bulmak bir sorun;
bulunsa dahi çok pahalı. Bu nedenle, çoğu
kümes hayvanı eti dondurulmuş bir şekilde
Magadan’a ulaştırılıyor. Ancak, Rus Gıda Komitesi beş yıl önce ilkokullarda ve anaokullarında
derin dondurulmuş et kullanımını yasakladı.
Bölgesel hükümet, teslimatların belirli aralık-
İNFOVET 138-139
Yazı: The Poultry SIte / 09 Ekim 2016 Çeviri: Veteriner Hekim Gizem Kutun
Dukchinskaya tavuk çiftliği,
yıllık 1.000 ton et üretimi
ile bölgenin talebinin %
30’unu karşılayacak.
larla yapılmasını sağlamaya çalışmasına rağmen
bölgeye büyük şehirlerden taze et hala düzensiz
ulaşıyor. Sonuç olarak, okul çağındaki çocukların taze kanatlı erişimi sağlanamıyor; bu durum
dengeli bir gelişim için önemli bir yapı taşı olan
proteinin eksikliğine neden oluyor.
Protein eksikliği sorununun çözümü
Bu sorunla savaşmak için, Magadan Belediye
Başkanı Juriy Grishan ve Bölge Valisi Vladimir
Pechenry bir proje yürüttü ve Dukchinskaya
tavuk çiftliği için bir kuluçkahane inşa etmeye karar verdi. Peterstime İnkübatör Servisi
tarafından sunulan teknoloji sayesinde broyler
ve yumurtacı tavuklar, artık kuluçkadan sofraya
Rusya haritasının en ücra köşelerine kadar dağıtılabilecek ve böylece protein noksanlığından
kaynaklanan halk sağlığı sorununun çözümüne
katkıda bulunulacak. Peterstime Direktörü Anna
Nemtseva konu ile ilgili şunları söyledi; “Ekipmanlarımızı Magadan bölgesine ulaştırmak hiç
kolay değildi ama distribütörümüz Hartmann
bu sorunun altından başarı ile kalktı.” 
DİPNOTLAR
*Permafrost: Kuzey ve güneyin yüksek enlemlerinde görülen buzu çözülmeyen toprak
** Tundra iklimi: Avrupa’nın kuzey kıyıları, Kuzey Sibirya ve Kanada’da etkilidir.
Daha iyi, daha sağlıklı,
daha ucuz
Dukchinskaya tavuk çiftliği
sayesinde, kanatlı eti satın
almak küçük şehirler de
dahil olmak üzere şimdi çok
daha kolay ve uygun fiyatlı.
Artık her çocuk, bir haftada
200 gr taze kümes hayvanı
eti yiyebilecek ve bu şekilde
çocukların daha dengeli bir
şekilde beslenebilmesi ve
günlük protein ihtiyacını karşılayabilmesi mümkün olacak.
Kısacası, Dukchinskaya tavuk
çiftliğinin inşası ile belediye
ve valilik çok daha iyi, sağlıklı
ve ucuz bir çözüm sunuyor.
Bir şirket olarak Peterstime
ise, Magadan bölgesinin refahına bulunduğu katkıdan çok
memnun ve gururlu.
güncel
Koyun ve keçilerde elektronik
kimliklendirme yurt çapında
uygulamaya koyuldu.
Elektronik
kimliklendirmeden
güvenilir gıdaya...
Devir teknoloji devri. Dijital içerik ve dijital altyapı
hayatın her alanını sarıyor. Güvenilir gıdaya erişimde de
çağdaş teknolojiler elektronik küpeleme uygulaması ile
yurdun en ücra köşesindeki ağıla kadar ulaşıyor.
Kuzu ve oğlaklarda elektronik
kimliklendirme uygulaması ile sağlıklı hayvan
üretimi ve tüketiminde önemli bir adım atılıyor. Güvenilir gıda zincirinin ilk ve en önemli
halkası bu sayede kurulmuş oluyor. Elektronik kimliklendirme ile hayvan hareketlerinin
ve hastalıklarının takibi kolaylaşıyor, sağlıklı
hayvan üretiminde yenilikçi sistemler hayata
geçiyor. Uygulama, sahada veteriner hekim,
teknisyen ve teknikerler ile yetiştiricilere büyük kolaylıklar getiriyor. Elektronik kimliklendirmenin nihai hedefi ise tüketiciye sağlıklı et
ve et ürünlerinin ulaştırılması.
Küpelemede ilk adımlar...
15 Nisan 2016 tarihinde Erzurum’da yapılan açılış töreni ile resmi olarak başlayan
elektronik kimliklendirme kampanyası, yurt
genelinde tüm hızıyla sürüyor.
Proje ekibinin yaz boyunca gerçekleştirdiği saha ziyaretleri ile uygulamanın başarı-
İNFOVET 140-141
sı, veteriner hekim, teknisyen ve teknikerler
ile yetiştiricilerin karşılaştığı sorunlar tespit
edildi. Hedef gruplar ile yapılan anketler
ışığında doğrudan uygulayıcıya yönelik
bilgilendirici materyaller üretildi.
Sahadan güzel haberler var...
Türkiye’nin yedi farklı bölgesinden
projenin daha sağlıklı ilerlemesi için saha ziyaretleri ile veriler toplandı. Sivas, Trabzon,
Afyonkarahisar, Balıkesir, Iğdır, Adıyaman,
Antalya, Malatya, Kırklareli, Edirne ve
Tekirdağ’da projenin ilerleyişi ile ilgili anketler yapıldı, veteriner hekim, teknisyen ve
teknikerler ile yetiştiricilere ulaşmada hangi
bilgi ve iletişim kanallarının etkili olduğu
belirlendi. Projenin hedef gruplar üzerindeki olumlu etkisi ölçüldü.
Küpelemenin başlamasından itibaren
yetiştiriciler projenin Facebook sayfasına
büyük ilgi gösteriyor, yerel gazetelerde ve
çeşitli kurumların internet sayfalarında
çıkan haberleri proje ekibi ile paylaşıyor.
Görsel küpelemeden elektronik
küpelemeye geçiş...
Düzenli küpeleme çalışmaları, ülkemizde
2010’dan beri yürütülmekle birlikte bu yıl ilk
defa kuzu ve oğlaklarda elektronik küpeleme
yapılıyor. AB destekli “Koyun ve Keçilerin
Elektronik Olarak Kimliklendirilmesi ve
Kaydı Projesi” hayvan hastalıklarının kontrol
altına alınmasını ve güvenilir gıda tüketimini amaçlıyor. Proje, T.C. Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel
Müdürlüğü tarafından hazırlandı. Bu kapsamda koyun ve keçilerin elektronik olarak
kimliklendirilmesi, kayıt altına alınması ve
hareketlerinin izlenmesi planlanıyor. Proje;
Elektronik Küpe Tedariği, El Terminali
Tedariği ve Eğitim-Bilgilendirme-Bilinçlendirme çalışmalarından oluşuyor. 
“KÜPE ELEKTRONİK,
UYGULAMA PRATİK...”
Elektronik kimliklendirme, veteriner
hekimlere, tekniker ve teknisyenlere
uygulama kolaylığı ve zamandan
tasarruf sağlarken, yetiştiriciler
için hayvan takibini kolaylaştırır.
Sağlıklı gıda tüketim zincirinin son
halkasındaki tüketicinin ise güvenli
ete kolayca ulaşması yolunda
önemli bir adımdır.
Dünyadan ve Türkiye’nin birçok ilinden
gelecek kanatlı endüstrisinde söz sahibi
iş insanları VIV 2017’de ağırlanacak.
KONU KANATLI
8. VIV Türkiye Fuarı’ndaki
yerinizi ayırmayı unutmayın!
760 firmanın katılacağı VIV Türkiye Tavukçuluk ve Teknolojileri Uluslararası İhtisas
Fuarı’na kanatlı sektörüne ait 25.000’den fazla profesyonel ziyaretçi bekleniyor.
İki yılda bir düzenlenen, HKF
Fuarcılık A.Ş.’nin, VNU Exhibitions lisansı ile
gerçekleştirdiği en önemli organizasyonlarından biri olan Tavukçuluk ve Teknolojileri
Uluslararası İhtisas Fuarı VIV Türkiye’ nin
bu yıl 8’ incisi düzenleniyor. 06-08 Temmuz
2017 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi
9, 10 ve 11. salonlarında gerçekleştirilecek
VIV Türkiye’de, dünyanın birçok ülkesinden ve Türkiye’nin pek çok ilinden gelecek
kanatlı endüstrisinde söz sahibi iş insanlarını
ağırlayacak. Fuar, bu yıl tüm yatırımcıları,
büyümeye ve birlikte kazanmanın ortak
noktasında yer almaya davet ediyor.
8.VIV Türkiye Fuarı, küresel iş ağları kurmak, küresel pazarlarda söz sahibi olmak,
KOBİ’leri güçlendirmek ve etkin büyümeyi
hızlandırmak üzere iş dünyasını buluşturarak ve B2B görüşmelere olanak tanıyarak
yepyeni iş fırsatları ve ticaret olanakları sunuyor. Ayrıca fuar ile eş zamanlı olarak düzenlenen seminerler ile en yeni teknolojilerin ve
sektöre ait birçok yeniliğin ilk ağızdan pazara
duyurulmasına katkıda bulunuyor.
Slovenya, Güney Afrika, Hollanda, Ukrayna, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye
menşeili 760’dan fazla firmanın katılımıyla,
Doğu Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve
Türkiye’den gelecek 27.000 üzerindeki
potansiyel kanatlı sektör alıcısını 17.000 m2
fuar alanı üzerinde buluşturacak.
760’dan fazla firmanın katılımı bekleniyor
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
(KOSGEB) tarafından da desteklenen VIV
Türkiye, bu yıl da kanatlı sektörüne ait yeni
ürün ve son teknolojilerini sergileyecek
Belçika, Çin, Danimarka, Fransa, Almanya,
Yunanistan, Macaristan, Hindistan, İran,
İsrail, İtalya, Güney Kore, Meksika, Polonya,
Kanatlı sektörünün lider firmaları
VIV Türkiye’nin sponsoru oldu
Fuarda bu yıl sektörün lider firmalarından “Provimi Cargill” Diamond Sponsor,
“Birsen Kimya” Platinum Sponsor “Buhler”,
“Yemvit” Gold Sponsorlar, “Alfan”, “Cimuka”, “Biokey”, “Feedtech”, “Meko” Silver
Sponsorlar, Lumis Bronz Sponsor, Anpario
Non-Ex Sponsor olarak yer alıyor. 
Fuarda sergilenecek ürünler
Besleme ve sulama sistemler, yem, yem hammaddeleri ve katkı ürünleri, yem makinaları,
hayvan sağlığı, hijyen, temizlik ve sanitasyon sistemleri, çiftlik ve ticari araçları, kesim ve işleme
makinaları, tavukçuluk ve beyaz et üretimi endüstrisi ve tüm teknik gereçler, yumurta toplama
sistemleri, veteriner gereçleri, ilaçlar, aşılar, geliştirici ve biyolojik ürünler, paketleme ve lojistik
sistemleri, çiftlik kurma ve anahtar teslimi proje sistemleri , dernekler, odalar ve kooperatifler,
genetik ve kayıt cihazları, iklimlendirme sistemleri, yalıtım sistemleri, kimyasal maddeler, tartım
sistemleri, et ve yumurta üreticileri, dağıtım ve pazarlama, danışmanlık ve bilgi transferleri.
İNFOVET 142-143
ETKİNLİK ZOONOTİK HASTALIKLAR SEMPOZYUMU
Küresel Tehdit: Zoonozlar
VI. Türkiye Zoonotik Hastalıklar Sempozyumu’na Sağlık Bakanlığı, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı temsilcileri, akademisyenler ve öğrenciler, STK temsilcileri,
özel sektör temsilcileri olmak üzere yoğun katılım sağlandı.
Haber: anıl aktoprak / IAT
T.C. Sağlık Bakanlığı, T.C. Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türk
Veteriner Hekimleri Birliği ve Türkiye
Enfeksiyoz Hastalıklar ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanları Derneği tarafından düzenlenen “VI. Türkiye Zoonotik Hastalıkları
Sempozyumu” 4-5 Kasım tarihleri arasında
Ankara’da TÜBİTAK Feza Gürsey Toplantı
Salonu’nda gerçekleştirildi. Sempozyum
için tema “Küresel Tehdit, Zoonozlar” şeklinde belirlendi.
“Tek Sağlık” kavramına ilişkin
değerlendirmeler yapıldı
“Küresel Tehdit, Zoonozlar” temasıyla
gerçekleştirilen toplantının açılış Konuşmalarında EKMUD adına Prof. Dr. Hürrem
Bodur; TVHB adına Talat Gözet ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adına Müsteşar Yardımcısı Dr. Nihat Pakdil yaptılar ve
İNFOVET 144
sempozyuma ilişkin bilgi verdiler, zoonotik
hastalıkların ulusal ve uluslararası boyuttaki önemi ile “Tek Sağlık” kavramına ilişkin
değerlendirmeler yaptılar.
Sempozyumun Bilimsel Programı
“Antibiyotik Kullanımı ve Direnç Sorununu
Sorularla Tartışalım” başlıklı bir panel ile
başladı. Panel başkanlıkları Prof. Dr. Recep
Öztürk ve TVHB adına Prof. Dr. Ender
Yarsan tarafından yapılan oturumda “Antimikrobiyal Direncin Veteriner Hekimliği ve
Beşeri Hekimliği” boyutu farklı yönleriyle
değerlendirildi. Katılımcıların da yoğun
ilgisiyle soru cevap şeklinde işlenen konu
son derece verimli bir şekilde tamamlandı. Sempozyum kapsamında “Zoonotik
Hastalıkların Toplumsal ve Ekomik Yükü:
Brusella Örneği” başlıklı bir konferans da
Prof. Dr. Simten Malhan tarafından yapıldı.
Sempozyum bilimsel programı kapsa-
mında “Vektöryel Zoonozlarda Güncel
Durum”; “Seyahat-Göç ve Zoonotik Hastalıklar”; “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi”;
“Zoonotik Hastalıklarda Tek Sağlık Yaklaşımı ve Önemi” ile “Zoonotik Hastalıkların
Önlenmesi ve Mücadele Stratejileri” başlıklı
oturumlarda tebliğler sunuldu. Zoonotik hastalıklar, dünyada küresel
bir tehdit olarak ele alınmaktadır
Zoonotik hastalıkların önlenmesi konusunda ülkeler arası iş birliği yapılması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu gerekçeden
yola çıkarak geleneksel hale getirilen sempozyumun amacı; tıp ve veteriner hekimliği
sektörlerini bir araya getirerek mevcut
durum konusunda farkındalığı ve duyarlılığı
artırmak, bilgi ve güç birliği ile zoonozların
çözümüne ilişkin ortak mücadele stratejilerinin oluşturulmasını sağlamaktır. 
Download