AYLIK HAYVAN SAĞLIĞI SEKTÖRÜ DERGİSİ ARALIK 2016 156 Avrupa’nın . . . YIRMISEKIZ . yem fIrması BU AY KAPAĞIMIZA TAŞIDIĞIMIZ, “AVRUPA KARMA YEM VE YEM KATKI ÜRÜNLERİ PAZARI” GLOBAL MARKET INSIGHT VERİLERİ, ÖZELLİKLE ŞİRKETLER VE 2014 ÜRETİM HACİMLERİ HAKKINDA, TEK BİR BAKIŞTA FİKİR ALMAK AÇISINDAN ÇOK YARARLI. GÜNEŞLİ A.Ş.’DEN PRAG’DA koksiDİyoz eğitimi SAYFA 24 MERIAL RUMİNANT FORUM’UN ODAĞI BUZAĞILARDI SAYFA 32 NOVUS, 25. KURULUŞ YILDÖNÜMÜ EUROTIER’DE KUTLADI SAYFA 42 EDİTÖR İNFOVET ARALIK SAYI 156 YAYIN TÜRÜ Süreli Yerel SAHİBİ Mat Medya Tanıtım Hizmetleri Tic. Ltd. Şti. Mehmet Aktop YENİ YILDA YEM VE YEM KATKI SEKTÖRÜNDE NE GİBİ GELİŞMELER BİZLERİ BEKLİYOR? Gelişmekte olan piyasalardaki üretim artışları ile karşılaştırıldığında, Avrupa’nın karma yem üretim miktarları son yıllarda oldukça durgun seyretti. Bununla birlikte, bazı Avrupalı yem üretici şirketler sınırlarını genişleterek büyüme gösterdi. Yem sanayisinde durum böyleyken, yem katkı pazarı ise istikrarlı bir şekilde büyümeye devam etti. 2015 yılında 25,5 milyar dolar değerinde olması ve 2015 yılından 2020 yılına kadarki tahmini dönemde 31,6 milyar doları bulması beklenen pazar kentlerdeki nüfusun yükselmesi, gelir artışı, çift gelirli ailelerin sayılarındaki artma eğilimi ve insanların yoğun tempolu yaşam tarzlarının kolay hayvansal gıdaya ulaşma gerekliliğini beraberinde getirmesi ile birlikte çok daha büyük bir trend halini aldı. Hayvan yem ve yem katkı sektörü incelememizi kapağımıza taşıdık. Hayvan refahı ve çevreyi iyileştirecek sürdürülebilir çözümlere bağlılığı ile bilinen Novus, 25. kuruluş yıldönümü kutlamasını 15 Kasım günü, yaklaşık 25 ülkenin hayvan yem endüstrisi profesyonellerinin katılımıyla, hayvansal üretim alanında dünyanın önde gelen ticaret fuarı olan EuroTier’de gerçekleştirdi. Akademik hayatı ve özel sektör çalışmalarıyla Türkiye hayvancılık sektörüne büyük katkılar sağlamış olan Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü’nün 40 yıllık deneyimini işletmelere aktarma gayesiyle geçtiğimiz günlerde Novus ile bir birliktelik kurması ardından, fuarda biz de İnfovet Dergisi olarak, Şenköylü ile bir araya geldik ve kendisiyle çok özel bir sohbet gerçekleştirdik. Bu ay da etkinlikler son bulmadı; Güneşli Aşı İlaç A.Ş., geçtiğimiz günlerde Biopharm Research İnstitute of Biopharmacy and Veterinary Drugs tesislerinde kanatlı endüstrisinde büyük kayıplara yol açan koksidiyoz hastalığı hakkında teknik ve uygulamalı bir eğitim gerçekleştirdi. Hayvan sağlığının geleceğinin koruyucu hekimlikte olduğu düşüncesi ile ülkemiz veteriner hekimleri ve global kanaat önderleri Hipra’nın gerçekleştirdiği “Mastitis ve Süt Kalitesi Semineri” ile bir araya getirdi. Elanco ise antimikrobiyal dirençle ilgili farkındalık yaratmak, “Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği Kılavuzları Çerçevesinde Antibiyotiklerin Akılcı Kullanımı” ve “Tek Sağlık” konularını kapsayan bir dizi toplantı gerçekleştirdi. Etkinliklerin yanı sıra, Güneşli A.Ş. sponsorluğunda yürüttüğümüz Sektör Ziyaretleri köşemizde, geçen ayki Konya ziyaretimizin ikincisini gerçekleştirdik; Konya’daki ve çevre illerdeki yumurta entegrasyonlarına hizmet veren serbest klinisyenlerle bir kez daha sektörün güncel durumunu konuştuk. Son olarak, dünyadan ve Türkiye’den güncel haberler ve araştırmalar Aralık sayımızın sayfalarında… Umarım bu ay da keyifle okuyacağınız bir sayı ile karşınızdayız… Sevgiyle kalın… Veteriner Hekim Gizem Kutun İNFOVET 02-03 GENEL KOORDİNATÖR Barış Kolgu [email protected] ADRES: İ. Karaoğlanoğlu Caddesi Yayıncılar Sokak No: 10/4 34418 Seyrantepe / İstanbul Tel: 0212 324 50 56 - 0212 324 50 59 Faks: 0212 324 50 06 www.infovetdergi.com [email protected] GENEL YAYIN YÖNETMENİ VE YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Veteriner Hekim Gizem Kutun [email protected] KATKIDA BULUNANLAR Prof. Dr. Ender Yarsan Prof. Dr. Mehmet Akan Veteriner Hekim Gökçem Türkan ART DİREKTÖR Ebru Dereli [email protected] GRAFİK TASARIM Emel Vural [email protected] SOSYAL MEDYA SORUMLUSU Banu Sayınç [email protected] DANIŞMA KURULU Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer Prof. Dr. U. Tansel Şireli Prof. Dr. Ahmet Ergün Prof. Dr. Sezgin Şentürk Prof. Dr. Erol Şengör Prof. Dr. Murat Fındık Prof. Dr. İsmail Bayram Prof. Dr. Tolga Güvenç Prof. Dr. Necmettin Ceylan Prof. Dr. Doğa Temizsoylu Doç. Dr. Süleyman Bacınoğlu Yrd. Doç. Dr. Seval Çetin RENK AYRIMI ve BASKI Gezegen Basım Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi 100 Yıl Mahallesi Massit Matbaacılar Sitesi 2. Cadde Gezegen Binası No: 202 / A Bağcılar - İstanbul Sertifika No: 12002 Dergimizde yayınlanan röportaj ve ilanların sorumluluğu sahiplerine aittir. Fotoğraflar izinsiz kullanılamaz. İnfovet Dergisi veteriner hekimlere ve ecza depolarına yönelik bilimsel içerikli, mesleki, ücretsiz sektörel bir yayındır. İÇİNDEKİLER 94 120 124 132 24 Güneşli ilaç ve aşı a.ş. PRAG’DA TAM KADRO UYGULAMALI KOKSİYOZ EĞİTİMİ gerçekleştirdi 30 42 NOVUS, 25. YAŞINI almanya’nın hannover kentindeki EUROTIER fuarı’nda KUTLADI 58 HIPRA İLE SU GEÇİRMEZ KORUYUCU HEKİMLİK üzerine bir toplantı KANATLI SEKTÖR ZİYARETLERİMİZDE BİR KEZ DAHA KONYA’DAYIZ 32 66 MERIAL RUMİNANT FORUM’UN bu seneki ODAĞI BUZAĞILARDI 38 HIPRA TÜRKİYE İLE İNGİLTERE’DE SÜT KALİTESİ VE MASTİTİS SEMİNERİ İNFOVET 04-05 78 MİKOTOKSİNLER, DEĞİŞEN İKLİM KOŞULLARI VE HAYVAN SAĞLIĞIna ETKİLERİ 84 SALMONELLAya karşı AŞILAMA, ve DOĞAL BAĞIŞIKLIK 94 ELANCO “TEK SAĞLIK” TOPLANTILARI’NA DEVAM… KANATLI hayvanLARDA SAĞLIK KONTROLÜnün önemi ve TEMEL İLKELER 72 100 AVRUPA’NIN EN BÜYÜK 28 HAYVAN YEMİ VE YEM KATKI ÜRETİCİ FİRMASI ETLİK PİLİÇ RASYONLARINDA BESİNSEL EMÜLSİFİYER KULLANIMI 104 ŞEFFAFLIK VE VERİMLİLİK PRENSİPLERİ İLE 47. DÖNEMİNDE TVHB 110 KANATLI HAYVANLARINDA VİRAL ENFEKSİYONA KARŞI SAVUNMA MEKANİZMALARI-2 116 PENDİK VETERİNER KONTROL ENSTİTÜSÜ 115. YAŞINI KUTLADI 120 YUMURTA SEKTÖRÜ 2016 YILINI NASIL GEÇİRDİ? 124 ANTİBİYOTİK DİRENCİNİN ÖNEMİ 132 SIVI METİYONİN ve PELETLEME ilişkisi 138 RUSYA’DAKİ PROTEİN AÇIĞININ ÇÖZÜMÜ? 140 ELEKTRONİK KİMLİKLENDİRMEDEN GÜVENİLİR GIDAYA... 142 VIV TÜRKİYE FUARI’NDAKİ YERİNİZİ AYIRMAYI UNUTMAYIN! NOTLAR Süt ürünleri ihracatındaki büyümeyi, başlıca ihracatçı ülkeler sağlayacak. AB, süt ürünleri ve peynirin; Yeni Zelanda ise tereyağının ana ihracatçısı olacak. 2014-15 yılındaki düşüş sonrasında, önümüzdeki 10 yıllık dönemde kesintisiz bir ihracat büyümesi bekleniyor. Tereyağı, peynir ve yağsız süt tozu % 2’nin üzerinde bir büyüme gösterecek. RUSYA AMBARGOSU DÜNYA TİCARET DENGELERİNİ BOZDU Rusya Federasyonu’nun ithalat yasağı, süt ürünlerini kısıtlamaya devam ediyor. 2013-2015 yılları arasında Rusya’nın peynir ithalatı % 62 düşerken, bu düşüşten özellikle Avrupa Birliği, Amerika Bileşik Devletleri ve Avustralya’nın ihracatı etkilendi. Açığı değerlendiren Beyaz Rusya, peynir ihracatını artırırken, 2017 yılı başına kadar sürmesi beklenen yasak sona erdikten sonra Rusya’nın peynir ithalatının hızla artması ve artan talebin Avrupa Birliği ve Amerika Bileşik Devletleri tarafından karşılanması bekleniyor. ATA FEN EUROTIER’DE SEKTÖR PAYDAŞLARINI AĞIRLADI Ata Fen bu yıl EuroTier fuarına katılarak ürettiği aşıları ve spermaları tanıttı. Dr. Nuran Yavuz, Tahir S. Yavuz, Yaprak Gedik Özvural ve Burcum Ünal Gül yurtdışında ilk kez Ata Fen Aşı Üretim Laboratuvarı’nda üretilen aşıları tanıttılar. Ayrıca 1997 yılından beri Ege Vet Spermbank’ta üretilen spermaları da tanıtan yetkililer çok sayıda dış bağlantı kurdular. Tahir S. Yavuz; “Yıllardan beri ziyaretçi olarak katıldığımız yurtdışı fuarlara artık “katılımcı” sıfatıyla gittik. GMP belgemizi alınca ilk çıktığımız fuar EuroTier oldu. Hem yabancı hem de Türk ziyaretçiler standımıza çok büyük ilgi gösterdiler” diyerek, fuara katılmaktan kıvanç duyduğunu belirtti. İNFOVET 06-07 NOTLAR Şirketlerin yoğun katılımı ile roadshow başarı ile tamamlandı. 2016 MERIAL ROADSHOW DR. FRANCESCO PRANDINI’NIN KATILIMI İLE GERÇEKLEŞTİ Merial Türkiye Kanatlı İş Birimi, Merial Kanatlı Global Teknik Müdürü Dr. Francesco Prandini’nin katılımıyla Türkiye’deki kanatlı entegrasyonlarına konuk oldu. 8-10 Kasım tarihlerinde 3 farklı şehirde 5 ayrı entegrasyona yapılan ziyaretlerde firmaların teknik ve saha kadrolarına “Kanatlı Sahada Uygulanan Serolojik Testler ve Değerlendirilmeleri” konu başlığında dünyadaki uygulamalar, analiz metotları, numune alma ve sonuçların yorumlanması konularında interaktif eğitimler verildi. Çalışmanın sonunda şirketlerin kendi sonuçları beraberce değerlendirilerek farklı bakış açıları yakalanmaya çalışıldı. Proje kapsamında Şenpiliç, C.P., Hastavuk, Abalıoğlu ve Bolez firmaları yerlerinde ziyaret edildi. BÖCEK YEMİ TRENDİ SABIRLA 2020’Yİ BEKLİYOR Böcek yemlerinin 2020 yılına kadar hayvancılık yemlerine tam anlamıyla entegre olması bekleniyor. Hollanda bankası ABN Amro’nun son yayınlarında, böceklerin gıda, yem ve evcil hayvan mamaları için sunduğu fırsatlar ve bu konudaki sınırlamalar yer alıyor. Raporda, böcek ticaretinin hızlı bir şekilde yükseliş gösterdiği belirtiliyor ve 2000 yılından beri ABD, Kanada, Çin, Güney Afrika ve Avrupa’da çalışmaların yapıldığı ve şirketler kurulduğu bilgisi veriliyor. Böcek yetiştirme sektörünün büyümesi en çok Black Soldier Fly (BSF)’in büyümesine olumlu şekilde yansımaktadır. AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ MISIRLARINDA ZEARALENONE VARLIĞI TESPİT EDİLDİ 17 Ekim tarihinde Neogen’s Mycotoxin raporuna göre bu yıl Amerika Bileşik Devletleri’nde üretilen mısırlarda deoksinivalenol (DON) ile birlikte zearalenon (ZEA) varlığı tespit edildi. Bu yılki mısır hasadının ardından Iowa’da ilk ZEA varlığı doğrulandı. İlk doğrulanan DON raporu da yine Iowa’dan geldi. Önceki DON varlıkları Michigan, Illinois ve Indiana’dan; fumonisin varlıkları, Missouri, Texas, Illinois ve Oklahoma’dan; aflatoksin varlıkları ise Oklahoma, Louisiana, Kansas, Alabama, South Carolina, North Carolina, Georgia ve Texas’tan gelmişti. İNFOVET 08-09 NOTLAR FAO, “PATHWAY TO ZERO HUNGER” TEMALI BİR TOPLANTI GERÇEKLEŞTİRDİ Dünya genelinde yaşanan açlık ve yetersiz beslenme sorunu, BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Tarımsal Kalkınma Uluslararası Fonu (IFAD) ve Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından 22 Eylül tarihinde düzenlenen “Sıfır Açlığa Giden Yol” (Pathway to Zero Hunger) başlıklı üst düzey bir toplantıda ele aldı. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, herkesin yeterli oranda gıdaya erişim hakkının sağlanmasının küresel bir öncelik olmaya devam etmesi gerektiğini söyledi. Ban Ki-moon tarafından 2012 yılında başlatılan Sıfır Açlık Mücadelesi kampanyası, açlığı sonlandıracak, her türlü yetersiz beslenmeyi ortadan kaldıracak ve herkesi kapsayan ve sürdürülebilir gıda sistemlerini öngören Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni de bünyesinde bulunduruyor. UZMANLAR PANDEMİK TEHDİT OLUŞTURACAK ENFEKSİYONLARI ORTAYA KOYDU Edinburgh Üniversitesi uzmaları tarafından yapılan bir inceleme, insanlar arasında yayılım gösterme potansiyeli olan 37 virüs tespit etti. Bir sonraki büyük pandemi için olası tehdit oluşturan 30’dan fazla enfeksiyon uzmanları endişelendiriyor. Araştırmacılar, özellikle Zika ve Ebola virüslerinin büyük salgınlara yol açmadan tahmin edilmesi için kullanılan bir yöntem ile çalıştılar. En büyük endişe kaynağı olarak, geçmişte hastalık salgınlarına neden olmuş olan MERS corovirüsünü, sivrisinek kaynaklı çeşitli virüsleri ve Ebola virüsünün akrabalarını işaret ediyorlar. DÜNYA ALARMDA! BİNLERCE YILIN EN SICAK DÖNEMİ ABD’de yapılan ve sonuçları Nature Dergisi’nde yayınlanan bir araştırmaya göre, dünyanın son 120 bin yıl içinde en sıcak zamanlarını yaşadığı ortaya konuldu. ABD Çevre Koruma Ajansı’ndan İklim Uzmanı Carolyn Snyder’in Stanford Üniversitesi’nde yürüttüğü araştırmada, 2 milyon yıllık küresel iklim verileri ele alındı. Araştırmada, dünyanın gelecekte daha ne kadar ısınacağı ile ilgili tahminlere de yer verildi. Dünyanın son 120 bin yılın en sıcak dönemini yaşadığını gösteren araştırmayı yürüten Snyder, gelecekte de sıcaklıkları etkileyen benzer faktörlerin yaşanması halinde sıcaklığın ortalama 5 derece daha yükselebileceğini söyledi. İNFOVET 10-11 NOTLAR AB-28 BROYLER SEKTÖRÜ TEKRAR BÜYÜMEYE BAŞLIYOR AB-28 broyler sektörünün artan ihracattan istifade etmesi bekleniyor. Yavaş yavaş artan iç talep, kanatlı etinin diğer etlerden daha ucuz ve tedarikinin daha kolay olması ve Avrupa’daki ekonomik krizden daha az etkilenmesi dolayısıyla 2017 yılında büyümenin devam etmesi ön görülüyor. AB-28’deki üretim 2016 yılında çeşitli durumları kapsıyordu. Ancak, USDA GAINS raporuna göre, 2015 yılından itibaren broyler et üretiminin Avrupa Birliği üye ülkelerin bir kısmında -özellikle önde gelen broyler üreticisi Polonya sayesinde-2017 yılı için bir umut vadediyor. ENDONEZYA KANATLI SEKTÖRÜ VE FIRSATLAR Endonezya kümes hayvancılığı sektörü, uzun süreli stresli bir dönemden çıkmak için adımlar atıyor. Rabobank’ın son raporuna göre, sektördeki bu değişim hem yerli hem de yabancı şirketler için yeni fırsatlar yaratacak. Rapor, Endonezya kümes hayvancılığı endüstrisindeki aşırı arz fazlası ve ağır talep periyodunun çok kısa bir sürede son bulacağını belirtiyor ve önde gelen global şirketlerin bu yıl ve gelecek yıllarda stratejik seçenekleri göz önünde bulundurmasının fayda yaratacağına işaret ediyor. ÇİN’İN KUŞ GRİBİ POLİTİKALARI ÇOK SERT Dünyanın en büyük 2. kanatlı pazarı Çin, kuş gribine ilişkin sıkı politikası ile son yıllarda ticareti zorlaştırarak tüketici taleplerini karşılayamaz noktaya gelmişti. Ocak 2015’te HPAI salgınları nedeniyle ABD’den gelen kanatlı hayvan ihracatını yasaklamış; Brezilya bu durumdan en çok zarar gören ülke olmuştu. Çin, Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE) kurallarına uymayan ithalat kısıtlamalarını dayatmakta ısrar ederken; birçok ülke, tüketicilerini korumak için ülke yasakları yerine bölgeselleşme politikalarını uyguluyor ve OIE kurallarına uyarak ticaret akışına izin veriyor. OIE, düşük patojeniteli kuş gribi salgınları durumunda kanatlı eti ticaretinin askıya alınmasını önermemektedir. İNFOVET 12-13 NOTLAR YUMURTALAR SELENYUM bakımından ZENGİNLEŞTİRİliYOR Moğolistan Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen yakın tarihli bir araştırma, selenyum eksikliğini ciddi bir halk sorunu olarak tanımladı. Bakanlık, zenginleştirilmiş gıdalar; özellikle yumurta yoluyla halkın selenyum alımını artırmayı planlıyor. Bu yılın Temmuz ayında, Moğolistan’ın en büyük kanatlı hayvan üreticilerinden biri olan Tumen Shuvuut, global bir yem firmasının organik selenyum kaynağı olan bir ürününü kullanarak zenginleştirilmiş yumurta denemelerine başladı. Elde edilen sonuçlar ardından Tumen Shuvuut, bu ay itibari ile süpermarketlerde zenginleştirilmiş selenyumlu yumurtalar satacak. YEDİ ÜLKEDE POLONYA İLE BAĞLANTILI SALMONELLA SALGINI TESPİT EDİLDİ Belçika, Danimarka, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İsveç ve Birleşik Krallık olmak üzere Avrupa’nın yedi ülkesinde Salmonella enteritidis ile ilişkilendirilen insan enfeksiyonları bildirildi. Buna ek olarak, Hırvatistan’da da muhtemelen Salmonella kaynaklı bir ölüm yaşandı. Yapılan gıda ve çevre araştırmalarından elde edilen tüm genom dizilimleri şüpheyi Polonya’daki bir yumurta paketleme merkezi üzerine çekti. Polonyalı yetkililer, şüpheli yumurtaların dağıtıldığı AB üye ülkelere dağıtımı durdurdu. Salgını önlemek ve muhtemel yeni vakaları tespit etmek için the European Centre for Disease Prevention and Control (ECDC) ve EFSA, AB üye ülkelerin izleme çalışmalarını hızlandırmalarını önerdi. NUTRİGENETİK VE NUTRİGENOMİK: YEM İÇİN POTANSİYEL Genetik seçim, uzun yıllar boyunca, bir hayvanın genotipinin belirli bir özelliğinin -örneğin; süt üretimi veya büyüme oranı- belirlenmesi temelinde kullanılıyordu. Bununla birlikte, son dönem araştırmalar, sadece bir hayvanı daha verimli hale getiren spesifik genlerin varlığı dışında; aynı zamanda hangi genlerin aktif olarak ifade edileceği veya edilemeyeceğini de göstermektedir. Gen ifadesi, özellikle beslenmenin baş rol oynadığı sayısız çevresel faktörden etkilenmektedir. Beslenme ve genler arasındaki etkileşim, insanlardaki ve hayvanlardaki beslenmenin geleceğini değiştirebilecek yeni bir araştırma alanıdır. İNFOVET 16-17 NOTLAR Türkiye’de 30 Haziran itibariyle büyükbaş hayvan sayısı14.3 milyonu, küçükbaş hayvan sayısı 44 milyonu aştı. TUİK’in son verilerine göre, ülkemizde toplam büyükbaş ve küçükbaş sayısı toplam 58 milyon 673 bin 710. Veriler, kültür ırkı ve kültür melezi hayvan sayılarında da artışı ortaya koydu. KEÇİ ÜZERİNE HERŞEY TEK BİR KONGREDE 12. Uluslarası Keçicilik Kongresi, Avrupa Birliği ülkeleri için en fazla keçi varlığına sahip ülke olan Türkiye’nin ev sahipliğinde geçtiğimiz günlerde Antalya’da gerçekleştirildi. 37 ülkeden bilim adamları, Bakanlık yetkilileri, STK’lar ve birlik başkanları olmak üzere 400 kişi katıldı. “Kongrenin açılışında konuşan Kongre Başkanı ve Uluslararası Keçiciler Birliği Türkiye Temsilcisi Doç. Dr. İrfan Daşkıran, Türkiye’nin keçi varlığı açısından Avrupa’da ilk sırada yer aldığını söyledi. Buna karşılık küçükbaş hayvandan sağlanan üretim anlamında istenilen düzeyde olmadığına dikkat çeken Daşkıran, keçi peynirinin özellikle son yıllarda aranan bir ürün olduğunu kaydetti. MALKARA’DA DÖL TUTMA SORUNU ELE ALINDI Tahir S. Yavuz Tekirdağ’ın Malkara İlçesinde, 5 Aralık tarihinde “Sütçü Sığır İşletmelerinde Döl Tutma ve Döl Tutmama” ile ilgili sorunları anlatan bir seminer verdi. Toplantıya Tekirdağ Belediyesi Tarımsal Hizmetler Daire Başkanı Hacı Aslan, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği Başkanı Veteriner Hekim Engin Durgun, Malkara Tarım İlçe Müdürü Cengizhan Erbaş, Malkara Belediye Meclis Üyesi Veteriner Hekim Uğur Eker ve Ata Fen İstanbul - Bursa Bölge Müdürü Bülent Cinnioğlu katıldı. Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği üyelerinin katıldığı toplantı öncesi ve sonrasında Tahir S. Yavuz meslektaşlarıyla, yetiştiricilerle sohbet etme imkanı buldu. Tekirdağ Belediyesi’nin ve Yetiştiriciler Birliği’nin bu toplantıları değişik ilçelerde, değişik konularla sürdüreceği bilgisi alındı. Seminer sonrasında izleyenlerden gelen ve her türlü sorunların dile getirildiği bölümde sorulara cevap verildi. İNFOVET 18-19 NOTLAR SÜT SIĞIRLARI İÇİN YOSUN EKSTRAKTI Yeşil, kırmızı veya kahverengi olmasına bakılmaksızın deniz yosunu, antibiyotik kullanımının azaltılmasına yardımcı olan bol miktarda bulunan, fakat az kullanılan bir besin kaynağıdır. Süt ineklerine ve ineklere genel olarak büyük yararları vardır. Dairy Global’in bir makalesinde, deniz yosunu polisakaritlerinden ekstrakte edilen MSP’nin (Deniz Sülfatlı Polisakkaritler) buzağılarda sindirim enfeksiyonlarını azalttığı, ketozu önlediği, bağışıklığı artırdığı ve metabolik bozuklukların azaltmasında pozitif bir etkisi olduğu gösterildi. Tekrarlayan ketozis olguları yaşayan Fransız çiftliklerinde yapılan ilk testler ise, buzağılama sonrası 5 gün boyunca yem katkı maddesi olarak verilen yosun ekstraktının bu tür metabolik bozuklukların oluşumunu azalttığını gösterdi. TÜKENMENİN EŞİĞİNDE NADİR BİR TÜR: ANADOLU YABAN KOYUNU Anadolu Yaban Koyunu son yıllarda sayısal azalması ve tür varlığının tehdit altına girmesi ile birlikte Afyon Kocatepe Üniversitesi işbirliği ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından türün korunması ve çoğaltılması maksadı ile çalışmalar başlatıldı. Bu amaçla 2004 yılında yeniden yerleştirme programı çerçevesinde, küçük popülasyonlar geçmişte de yaşadıkları Karaman’da Karadağ ve Ankara’da Nallıhan bölgelerine yerleştirildiler. Başlangıçta bazı sorunlar ile karşılaşılmış olsa da halen bölgelerde yaban koyunları varlıklarını devam ettirmektedir. Aynı program çerçevesinde Bakanlık ve üniversite, bu nadide türün korunması, çoğaltılması, yaşatılması ve sağlıklı bir popülasyonun oluşturulması için üzerine düşen görevi yerine getireceğinin altını çizdi. KOYUN, KEÇİ VE SIĞIRLARIN MENÜSÜNE SU MERCİMEĞİ EKLEMEYE NE DERSİNİZ? Feedipedia, su mercimeği ile yapılan denemelerin güzel bir özetini sunuyor; sığır, koyun ve keçilerde taze veya kurutulmuş su mercimeğinin, sadece diyetin bir parçası olduğu sürece nispeten iyi sonuçlar verdiğini ortaya koyuyor. Su mercimeği, taze sular üzerinde bulunan oldukça küçük ve yüzme kabiliyetine sahip damarlı bitkilerdir. Ana türleri, Lemna minor, Lemna gibba, pirodela polyrhiza’dır (bazen Spirodela polyrrhiza ve Wolffia arrhizal). Küçük göletlerde, hendeklerde veya bataklıklarda çok miktarda besleyici madde çıkarabildiği için insanlar ve hayvanlar bu bitkiyi, özellikle kümes hayvanları ve balıklar için potansiyel bir protein kaynağı haline getirerek çok hızlı bir şekilde yetiştirebilirler. İNFOVET 20-21 NOTLAR Dereceye giren sporculara takdim edilen madalya ve kupaların yanında burs destekleri sağlanacak. HasTavuk’tan spora destek Bursa’da eğitimden sağlığa, sanattan spora birçok sosyal sorumluluk projesine imza atan Uludağ Rotary Klubü, HasTavuk ana sponsorluğunda sağlıklı yaşama yönelik bir organizasyon daha gerçekleştirdi. Her sene olduğu gibi bu sene de, yüzlerce öğrencinin katılımı ile 1 Aralık tarihinde 10.Uludağ Rotary Okullar Arası Kros Yarışı gerçekleştirildi. Bursa’nın köklü firmalarından HasTavuk’un ana sponsorluğundaki yarışlar, gençlerde ve küçüklerde 2005-2006 doğumlular, yıldızlarda 20032004 doğumlular ve gençlerde 1999-20002001-2002 doğumlular kız ve erkek ayrı olmak üzere altı kategoride yapıldı. Yarışmalara 600’ün üzerinde çocuk katıldı. Yarışlara katılan tüm sporculara çeşitli hediyeler verildi. Dereceye giren sporculara takdim edilen madalya ve kupaların yanında burs destekleri sağlanacak. İNFOVET 22-23 Uludağ Rotary Kulübü adına konuşan Dönem Başkanı Murat Çağlar; “Kros yarışları, kırlarda ve ormanlarda, hendeklerden, yükseltilerden, çukurlardan ve akarsulardan geçerek sonbahar ve kış aylarında; yani doğaya ve araziye karşı yapılan bir çeşit dayanıklılık yarışlarıdır. Yarışlardaki amaç, katılımcı atletlerin her türlü hava koşullarında azim ve iradelerinin kuvvetlendirilmesi ve dayanıklılıklarının arttırılmasıdır. Bununla birlikte, gençlerin yarışma heyecanını yaşamaları, kötü alışkanlıklardan uzak durmaları ve kişisel gelişimlerinin desteklenmesi amaçlanmaktadır” dedi. ÇOCUKLAR, GELECEĞİMİZİN MİMARLARIDIR HasTavuk Halkla İlişkiler Sorumlusu Bircan Özkan “Çocukların beyinsel ve zihinsel gelişimi için proteinin, doğru beslenmenin ve bunların yanında sporun önemi büyük. Bu konulara dikkat çekmek, geleceğimizin mimarları çocuklarımıza destek vermek için HasTavuk olarak 3 senedir bu organizasyonda yer alıyoruz. Bundan sonra da sağlıklı yaşama desteklerimiz devam edecek”. ETKİNLİK Güneşli A.Ş., Koksidiyoz Tanısı, Lezyon Skorlama ve Ookist Sayımı Eğitimi Prag’da tam kadro uygulamalı koksidiyoz eğitimi GÜNEŞLİ AŞI İLAÇ A.Ş., GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE BIOPHARM ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜNDE, KANATLI ENDÜSTRİSİ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ OLAN KOKSİDİYOZ HASTALIĞI HAKKINDA TEKNİK VE UYGULAMALI BİR EĞİTİM GERÇEKLEŞTİRDİ. Biopharm koksidiyoza karşı geliştirmiş olduğu Livacox® aşısının 25. yılını kutluyor. İNFOVET 24-25 Güneşli Aşı İlaç A.Ş., 15 yıldır distribütörlüğünü yaptığı Prag’da bulunan Biopharm Research Institute of Biopharmacy and Veterinary Drugs tesislerinde, kanatlı endüstrisinde hem broyler hem de damızlık / yumurtacı sürülerde ekonomik kayıplara yol açan koksidiyoz hastalığı hakkında tanı, lezyon skorlama ve ookist sayımı eğitimi, gerçekleştirdi. Eğitimde, Eimeria türlerinden ekonomik olarak büyük kayıplara neden olan en önemli dört tür incelendi. LIvacox® aşısının 25. yılı kutlanırken… Biopharm Research Institute of Biopharmacy and Veterinary Drugs, 1965 yılında veteriner tıbbi ürünleri araştırma merkezi olarak kurulmuş ve tarihinin ilk 25 senesinde 480 uzman raporu üreterek 170’den fazla veteriner tıbbi ürün geliştirmiş veya bu ürünlere yenilik getirmiştir. 1993 yılından itibaren anonim şirket olarak hizmet veren firma, Good Laboratory Practice, Good Clinical Practice ve Good Manufacturing Practice (GLP, GCP, GMP) sertifikasyon sistemleri ile çalışmalarına devam etmektedir. Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da, uluslararası iştiraki olan İtalyan Fatro Group’un distribütörlüğünü Good Distribution Practice (GDP) sorumluluğunda gerçekleştirmektedir. Firma, veteriner tıbbi ürünleri araştırma ve geliştirme faaliyetleri dışında; veteriner tıbbi ürün, yem premiksi üretimi ve satışı, veteriner ve beşeri ilaç üretimi farmakolojik servisleri, laboratuvar servisleri ve sağladığı tüm servislerden elde edilen çalışmaların analitik – istatistik değerlendirilmesinin yanı sıra geliştirici yayıncılık aktiviteleri ile müşterilerine hizmet vermektedir. Çalışanlarının %16’sının araştırma aktiviteleri üzerinde görev alması ve araştırma projelerinin hem Çek Cumhuriyeti, Avrupa Birliği hem de uluslararası hibe destekleri alarak özellikle kanatlı koksidiyozu başta olmak üzere biyoteknoloji alanında rekombinant aşı geliştirmek, rekombinant terapötik proteinler üretimi ve kanatlı transgenetiği firmanın amaçları/ odak noktaları arasındadır ve bu projelerinin bir kısmı Avrupa Birliği patentlidir. Firma hizmet alanı; kanatlı koksidiyozunda tür tayini, koksidiya türlerinin molekülergenetik tiplendirilmesi, koksidiya soylarının temel karakteristiğinin belirlenmesi, kanatlı üreme sisteminde inseminasyon (döllenme/tohumlama), yumurta inkubasyonu, W kromozomunun PCR ile identifikasyonu Katılımcılar, teorik bilgilendirmenin ardından nekropsi uygulamasına katıldılar ve lezyonları yakından incelediler. Detaylı anlatımın ardından, tüm Eimeria etkenlerini mikroskop altında inceleyen misafiler, birebir sorular sorarak merak edilenlerin cevaplarını alma fırsatı yakaladılar. ETKİNLİK Güneşli A.Ş., Koksidiyoz Tanısı, Lezyon Skorlama ve Ookist Sayımı Eğitimi Murat Cenudioğlu, GÜNEŞLİ A.Ş. Katılımcılar, koksidiyozun ülkeler arası farklılıkları ve benzerlikleri üzerine sohbet etme fırsatı buldu. Biopharm Research Institute of Biopharmacy and Veterinary Drugs tesislerinde bir arada ile cinsiyet tayini, kanatlı hücrelerinin kriyokonservasyonu (dondurarak saklama) ve deneysel kanatlı embriyolojisini kapsar. Firma, sektördeki 50. yılını geride bırakırken koksidiyoza karşı geliştirmiş olduğu Livacox® aşısının 25. yılını bu sene kutlamaktadır. Mikroskop altında birebir uygulamalı eğitim fırsatı Katılımcılar, Biopharm Research Institute of Biopharmacy and Veterinary Drugs tesisinde Kasım ayının ilk haftasında gerçekleştirilen “Koksidiyoz Tanısı, Lezyon Skorlama ve Ookist Sayımı” eğitimine katıldı. Eğitimde, kanatlıya özgü Eimeria türle- İNFOVET 26-27 rinden ekonomik olarak büyük kayıplara neden olan en önemli dört tür olan Eimeria acervulina, Eimeria maxima, Eimeria necatrix ve Eimeria tenella incelenmiştir. Koksidiyoz hakkında verilen bilginin ardından, laboratuvarda koksidiyoza neden olan Eimeria ookistlerinin mikroskop altında incelenmesi gerçekleşmiştir. Bu inceleme sayesinde katılımcılar ookistlerin farklılıklarını gözlemleyip, ayırıcı teşhis ve tür identifikasyonu hakkında bilgilendirilmiştir. Koksidiyoz tanısında lezyon skorlama için Avrupa Farmakopesince belirlenen tanımların anlatılmasının ardından katılımcılara, nekropsi yaparak Ei- meria türlerinin neden olduğu lezyonları skorlama eğitimi verilmiştir. Her Eimeria türü için yerleşim yerinin farklılığı dışında, farklı lezyonları ve oluşan patolojik değişiklikleri birebir gözlemleme ve teşhis etme olanağının sağlandığı nekropsinin ardından katılımcılara, koksidiyal ookist sayımında kullanılan OPG (oocysts per gram - 1 gr dışkıdaki ookist miktarı) yöntemi demonstrasyonu gerçekleştirilmiştir. OPG prensipi, kullanılan materyaller ve metotun detaylı anlatımı, hesaplama ve total ookist sayısının belirlenmesinin ardından katılımcılar uzman veteriner hekimle sohbet etme şansı yakalamıştır. Gülay Türkyılmaz, OPTİMUM KANATLI SAĞLIĞI BİREBİR UYGULAMALAR ÇOK YERİNDEYDİ Bilgilerimi tazeleme fırsatı yakaladım. Bunun yanı sıra, bu bilgilerin laboratuvar ortamında uygulama ile desteklenmesi saha çalışmalarım için yeni yöntemler geliştirmeme yardımcı olacak. Her şeyi en ince detaylarına kadar birebir gördüm. Toplantının sonunda gerçekleştirilen soru-cevap bölümünün özellikle verimli olduğunu söyleyebilirim. Sadece hekimlerin soruları yoktu; onların da bizlerden dinlemek istedikleri şeyler vardı ve bu bilgi alışverişini çok değerli buldum. Ali Aydoğan, Hastavuk KOKSİDİYOZİS, KANATLI SEKTÖRÜ İÇİN GİZLİ BİR DÜŞMAN Toplantıda, kullandığımız ve faydasını gördüğümüz aşıların üretim tesislerini yerinde görmüş ve incelemiş olduk. Sahada bu aşıyı kullanmamızda vesile olan arkadaşlarımızın tecrübelerinden faydalandık. Yapmış olduğumuz uygulamalarla işin mantığını ve aşının sahadaki başarısının nedenlerini daha iyi gördük. Teknik çalışanların, aşıların çalışma mantalitesini ve kontrol mekanizmasını bize bizzat uygulamalı olarak göstermeleri oldukça faydalıydı. Başarılı bir etkinlikti; Güneşli A.Ş.’ye teşekkürlerimi sunuyorum. Coşkun Tekin, Kesinoğlu A.Ş. AŞI DOZLARI VE KULLANIMI İLE ALAKALI BİLGİLERİMİZİ TAZELEDİK Toplantının kesinlikle çok faydalı geçtiğini düşünüyorum. Kafamızdaki bazı soru işaretlerini gidermek için sorular sorduk ve güzel cevaplar aldık. Aşı dozları ve bunun yanı sıra aşı kullanımı ile alakalı bilgilerimizi tazeledik. Laboratuvar ortamında titizlikle yapılan nekropsi uygulamasıyla ise üniversite yıllarında öğrendiğimiz ancak yıllar içinde unuttuğumuz skorlamayı hatırlamış olduk. Uygulama ve teori her ikisi de önemli şeyler; ancak uygulama ağırlıklı yapılan seminerler sahaya yönelik olmalarıyla çok daha başarılı geçiyor. Yakup Karataş, Beypiliç TEORİK İLE PRATİK BİRLEŞTİĞİ ZAMAN ANLAMLIDIR Toplantı, biz veteriner hekimler için tam bir bilgi güncellemesi niteliği taşıyordu; yenilendik ve ufkumuz açıldı. Halihazırda kullandığımız aşıların püf noktalarını, aşı üretilirken nelere dikkat edildiğini ve saha koşullarında nelere dikkat edilmesi gerektiğini öğrendik. Konuşmacıların, koksidiyozis konusunda son araştırmaları sunmaları, hangi noktalara yoğunlaşmamız gerektiğini açık bir dille anlatmaları da toplantının başarısının belirleyicileri arasındaydı. Teori ile pratik birleştiği zaman sahada daha çok işimize yarıyor ve bu açıdan toplantı çok başarılıydı. Celalettin Çankaya, Yağmur Veteriner Kliniği BİLGİLERİMİZİ TAZELEME FIRSATI YAKALADIK Toplantıda gördüklerimiz ve sahada deneyimlediklerimizi tek bir potada eritme ve analiz etme imkanı yakaladık. Bilgilerimizi tazeledik; yalnız teorik bilgilerimizi değil, pratiğimizi de geliştirdik. Sadece teoriye ağırlık verilen eğitimler havada kalıyor ve bir müddet sonra büyük bir kısmı unutuluyor. Bu açıdan toplantı çok faydalıydı. Özellikle soru-cevap bölümünde kafamızdaki her türlü soruyu sorma şansı yakaladık. Mehmet Aksoy, Aspiliç PRATİKTE KOLAY ve UYGULANABİLİR ÇÖZÜMLER GÖSTERİLDİ Gerçekten çok faydalı bir toplantıydı. Koksidiyozis hastalığında güncel aşılama tekniklerini, teşhis ve tedavi yöntemlerini, mevcut teorik ve uygulama bilgilerimizle harmanladık ve birebir karşılaştırma fırsatı yakaladık, artıları eskileri öğrendik. Sahada karşılaştığımız sorunlara çözüm bulmamız ve pratikte kolay uygulanabilecek yöntemler öğrenmemiz açısından verimli bir toplantıydı. Güneşli A.Ş.’ye ve Biopharm’a misafirperverlikleri için teşekkür ediyorum. ETKİNLİK Güneşli A.Ş., Koksidiyoz Tanısı, Lezyon Skorlama ve Ookist Sayımı Eğitimi Türkiye, Avrupa için çok önemli bir konumda! “Türkiye, potansiyeli yüksek pazarlar arasındaki yerini koruyor. Sıralama zaman zaman değişiklik gösterse de, her zaman ilk üç sırada bulunma istikrarını göstermeyi başaran bir ülke.” 2 yıl önce Biopharm’ın o günkü Genel Müdürü Jan Brytus ile yaptığımız röportajda Biopharm’ın 52 ülkeye ihracat yaptığını öğrenmiştik. Biopharm, o günden bu güne pazarda bir büyüme yaşadı mı? İki sene öncesi ile kıyasladığımızda Biopharm’ın pazardaki yerinde bir değişme ve gelişme mevcut. Tam olarak sayı vermem şu an için mümkün olmasa da, ihracat gerçekleştirdiğimiz ülke sayısının 50’nin üzerinde olduğunu söyleyebilirim. Etkileşim halinde olduğumuz ülkelerin sayısının artması ile birlikte, ithal ettiğimiz ürün miktarlarında da bir artış söz konusu İNFOVET 28-29 Biopharm’ın uluslararası arenada çok güçlü rakipleri olduğu göz önüne alınırsa, tercih edilme sebepleri nelerdir? Özellikle koksidiyoz aşı üretimi açısından, kanatlı hayvan pazarında eskiden çok fazla rakip yoktu; sadece iki firma mevcuttu. Ancak son yıllarda, üreticilerin sayısının artması ile birlikte rakiplerimiz de arttı. Bu değişim, hiçbir zaman Biopharm’ın bulunduğu yeri etkileyen bir faktör olmadı. Şirketimiz çok uzun süredir aşılarının kalitesinden ödün vermeden ve devamlılığını gözeterek çalışmalarını sürdürmekte ve stabil olarak yoluna devam etmekte. Bu istikrarın, müşterilerimizin bizi tercih etme sebeplerinin başında geldiğini söylemem mümkün. Biopharm, Ar-Ge gücü ile tanınan bir firma. Yeni ürünler ve çalışmalar var mı? DR. ACHILLE BUCCI / BIOPHARM Research Institute of Biopharmacy and Veterinary Drugs Genel Müdürü BIopharm Research Institute of Biopharmacy and Veterinary Drugs tesislerinde düzenlenen ve birebir gözlem fırsatı ile farkındalık yaratan koksidiyoz eğitimi sonrasında Biopharm Genel Müdürü Dr. Achille Bucci ile çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Türkiye, özellikle Avrupa için çok önemli bir konumda yer alıyor… Evet, altyapı çalışmalarını sürdürdüğümüz projelerimiz var. Ancak, projeler hayata konulduğu andan itibaren beraberinde çok ciddi süreçleri getirir. Ürün hazır olsa da, stabilite testlerinin ve ruhsatlandırma aşamalarının tamamlanması en az üç senelik bir süreci işaret eder. Bu çerçevede, piyasaya yeni ürünler sunmayı tabi ki planlıyor ve hedefliyoruz; ancak belirttiğim gibi bunlar ileriye dönük projelerdir. olduğunu belirtmeden geçmemek gerekir. Aynı ülkelerde; fakat daha iyi paylarla satışlarımız devam etmekte. Türkiye de, bu pazarlar arasında çok belirgin bir şekilde büyüyen bir ülke. Dünya kanatlı aşıları pazarındaki büyümeyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Büyüyen bir pazar olarak nitelendirdiğiniz Türkiye, Biopharm için ne ifade ediyor? Her geçen gün kanatlı hayvan endüstrisi büyüyor, aşılanan kanatlı hayvan sayısı artıyor. Dünya kanatlı hayvan endüstrisindeki bu büyümeye paralel olarak, kanatlı aşıları pazarı da genişlemesini doğal olarak sürdürüyor. Türkiye; Güney Amerika, Endonezya, Meksika gibi potansiyeli yüksek pazarlar arasındaki yerini koruyor. Sıralama zaman zaman değişiklik gösterse de, her zaman ilk üç sıradaki yerini korumayı başaran bir ülke. Biopharm, kanatlı aşıları üretiminde Çek Cumhuriyeti’nin en büyük tesisi mi? Çek Cumhuriyeti’nde veteriner biyolojiklerini üreten firmalar var ancak bu firmalar özellikle kanatlı endüstrisi için yeterli güçte üretim yapıyorlar diyemeyiz. Dolayısıyla Biopharm, koksidiyoz aşılarında Çek Cumhuriyeti’nin en büyük tesislerine ve en güçlü üretimine sahip. Güneşli A.Ş. ile Biopharm arasındaki işbirliğini nasıl tanımlarsınız? Güneşli A.Ş. ile aramızdaki ilişkinin izlenimleri çok iyi. Fatro gibi, biz de Güneşli A.Ş.’ye güven duyuyoruz. Bunun nedeni kesinlikle Fatro’nun bizim ana firmamız ve büyük hissedarlarımızdan biri olması değil. Biopharm olarak, Güneşli A.Ş. ile ikili ilişkilerimizden doğan bir güven var ve bu güveni her daim hissetmekteyiz. TOPLANTI HIPRA TÜRKİYE - Akua Grup Teknik Toplantısı Hipra, yenilikçi ve farklı ürünleri ile balık yetiştiriciliği sektörüne hizmet vermeye devam edecek. Hipra ile su geçirmez koruyucu hekimlik Hıpra Türkiye’nin geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Akua Grup Teknik Toplantısı’na, veteriner hekimler, su ürünleri mühendisleri ve teknik bilirkişilerin bulunduğu 16 kişilik bir grup katıldı. HIPRA Türkiye, levrek ve çipura entegrasyonlarından kalabalık bir teknik grup ile Ekim ayında İspanya’nın Girona bölgesindeki Hipra Global Merkezi’ni ziyaret etti. Toplantıda tüm dünyada açık deniz balık yetiştiriciliği ile ilgili son gelişmelerin yanı sıra Akdeniz ülkelerinde yoğun olarak kullanılan ICTHIOVAC-VR® adlı balık aşısının pazarlama izni genişletmesine dair teknik bilgiler paylaşıldı. Aynı zamanda Tarragona L’Ametlla de Mar kasabasında İNFOVET 30-31 bulunan ton balığı üretim çiftlikleri ziyaret edilerek farklı bir üretim türü ve modeli hakkında bilgi edinildi. Toplantıya İzmir ve Muğla bölgelerindeki farklı levrek-çipura entegrasyonlarından veteriner hekimler, su ürünleri mühendisleri ve teknik bilirkişilerin bulunduğu 16 kişilik bir grup katıldı. Teknik toplantılar, Hipra Global Merkezde EMA-CIS Kıta Direktörü Dr. Jordi Babores Raset’in kurumsal sunumu ile başladı. Bu sunumu takiben, Levrek-Çipura Ürünleri Global Teknik Pazarlama Müdürü olan Dr. Gustavo Espelleta tarafından hazırlanan teknik sunumlara yer verildi. Hayvan sağlığının korunmasında ve koruyucu veteriner hekimlikte dünya referansı Dr. Espelleta “Su Geçirmez Koruyucu Hekimlik” başlıklı sunumunda şu bilgileri aktardı: “Hipra, 2010 yılında, “Hayvan Sağlığının Korunmasında ve Koruyucu Ve- teriner Hekimlikte Dünya Referansı” olma vizyonunu belirleyerek farklı ve yenilikçi biyolojik ürünlerin Ar&Ge’sine odaklanma kararı aldı. Hipra olarak, koruyucu hekimlikte referans olmaktan kastımız şudur: “Artan dünya nüfusunun sağlıklı protein ihtiyacını karşılamak için büyüyen hayvancılık sektöründe mevcut hastalıklar ve yeni patolojilerden korunmak için yaratıcı, farklı ve etkin koruyucu aşıları araştırıp geliştiren ve sektörün hizmetine sunan öncü firma olmak”. Balık yetiştiriciliğinde, antibiyotiklerin yoğun kullanıldığı uzun yıllar öncesinde bile biyolojik ürün kullanımının önemi ve gerekliliği bilinmekteydi. Bunun bilinciyle Hipra olarak bizler de uzun yıllardır ICTHIOVAC® ürün hattımızla balık yetiştiriciliği yapan entegrasyonlara ve işletmelere çok çeşitli aşılarımızla hizmet veriyoruz. Bundan sonra da yenilikçi ve farklı ürünlerimiz ile balık yetiştiriciliği sektörüne hizmet vermeye devam edeceğiz”. HIPRA’nın odağı; “Adjuvantları mükemmelleştirmek” Dr. Espelleta, “ICTHIOVAC-VR®, levrek yetiştiriciliğinde sıklıkla görülen vibriozis hastalığına karşı geliştirilmiş su bazlı bir aşıdır. Ruhsatlı olduğu tüm ülkelerde, sektör ihtiyacı doğrultusunda güncellenen pazarlama izninde levrek ve kalkan balıklarında periton içi enjeksiyon ve banyo şeklinde uygulanabileceği belirtilmektedir. Hipra, ürün araştırma ve geliştirme çalışmalarını biyolojik ürün odaklı yapacağını açıkladığında, farmasötik ürünler için kurulan birimler de biyolojik ürünlerin “adjuvant”larının mükemmelleştirilmesine adandı. Bu özelleştirilmiş birim ve konusunda uzman araştırmacılar ile özellikle Hipra Türkiye misafirleri, ton balığı üretim tesislerini ziyaret etti. doğmasal (konjenital) bağışıklığın uyarımından sorumlu adjuvantların geliştirilmesi, etkinliğinin ve stabilitesinin optimal düzeye çıkartılması mümkün olmaktadır. Bu birimde geliştirilen adjuvantlar sadece Hipra akua ürünlerine özel olarak geliştirilmektedir. Hipra AkuaKültür Birimi, sadece aşı Ar&Ge’si ile değil, aynı zamanda kendine ait teşhis ünitesi olan DIAGNOS® ile de birçok farklı patolojiye dair laboratuvar teşhis desteği ve aşılama ekipmanları ile de sektöre hizmet sunmaktadır. Geçmiş senelerde uygulanmaya başlayan Hipra Üniversitesi, eğitim sonunda akredite kurum ve kuruluşlarca geçerliliği onaylanmış bir sertifika veren ve konularında uzman üniversite öğretim üyelerince hazırlanan teknik ve uygulamalı seanslar ile saha veteriner hekim ve su ürünleri mühendislerine güncel bilgiler sağlayan yenilikçi bir sürekli eğitim programıdır. 2017 yılında da akuakültür konulu Hipra Üniversitesi yapılmaya devam edecektir”. Teknik sunumlar ardından “CIAMER” gezisi Teknik sunumların ardından Hipra Türkiye misafirleri, Avrupa standartlarında üretim yapan ve PIC/S üyesi bir kurum olan İspanya Sağlık ve Eşitlik Bakanlığı tarafından GMP belgesi verilmiş olan biyolojik ürün üretim merkezi “CIAMER” binasını gezdi. Hipra Akua Grubu İspanya seyahatinde aynı zamanda Katalunya bölgesinde bulunan Tarragona şehrinin güneyinde yer alan bir ton balığı üretim çiftliğine de bir ziyaret düzenlendi. Burada, çiftlikteki bilirkişiler ile de teknik bilgi paylaşımında bulundular; aynı zamanda ağırlıkları 100 ila 300 kg arasında değişen ton balıklarını hem besleme hem de balıklarla beraber yüzme şansını bularak eşsiz bir deneyim yaşadılar. ETKİNLİK MERIAL RUMİNANT FORUM 2016 Merial Ruminant Forum’un odağı buzağılardı Merıal Türkiye, ilkbaharda dört farklı bölgede gerçekleştirmiş olduğu toplantılarda, buzağı ishallerinden korunma stratejilerini ön planda tutarken, Kasım ayında Dubaı’de ikincisi düzenlenen Merıal Ruminant Forum 2016’da yine buzağıların en önemli ölüm sebeplerinden biri olan “Buzağılarda Akciğer Hastalıkları” konusunu ele aldı. Merial Ruminant Forum 2016 ile Merial, bu sene de veteriner hekimlerin sorularına cevap bulmaya çalıştı. Son yayımlanan verilere göre, her yıl doğan 3,4 milyon buzağı ve dananın 450-480 binini kaybediyoruz. Kaybedilen buzağı ve dana sayısı, 2015 yılında ithal edilen besilik dana ve damızlık düve sayısının iki katını geçiyor. 2015 yılında ithal edilen buzağı, besilik dana ve damızlık düvelere 297,8 milyon dolar ödendiği göz önüne alınırsa, kaybın boyutları daha net anlaşılıyor. Buzağıların yaşatılamaması 1,6 milyar li- İNFOVET 32-33 ranın üzerinde et, 1,7 milyar liranın üzerinde damızlık düve, 600 milyon lira dolaylarında süt üretim kaybına neden oluyor. Bu ölümlerde doğumdan sonra, 0-28 günü kapsayan neonatal dönem (yeni doğan) buzağı kayıplarının en fazla olduğu süreç. 0-28 gün arasında çoğunlukla ishaller, 28’nci gün ila 6 aylığa kadar olan dönemde ise solunum yolu enfeksiyonlarına bağlı ölümler gerçekleşiyor (http://www.tzob.org.tr/). Merial Ruminant Forum 2016’ya katılımcılardan tam not 15-18 Kasım 2016 tarihlerinde Radisson Blu Hotel, Dubai Downtown’da düzenlenen Merial Ruminant Forum 2016 etkinliğine Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelen 50 veteriner hekim katıldı. Önemli besi ve süt sığırı işletmelerinin hekimleriyle, serbest çalışan veteriner hekimlerin davet edildiği Forum, katılımcılardan tam not aldı. Kubilay Destegüloğlu Merial Türkiye Genel Müdürü KORUYUCU UYGULAMALARIN ÖNEMİ HIZLA ARTIYOR Kubilay Destegüloğlu, Merial’in ürettiği aşılardan ilaçlara kadar kapsamlı ürün yelpazesini sunan dünya lideri, yenilik odaklı bir hayvan sağlığı şirketi olduğunun altını çizdi. Merial Türkiye Genel Müdürü Kubilay Destegüloğlu’nun yapmış olduğu açılış konuşmasıyla başlayan Merial Ruminant Forum 2016, Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Mahmut Ok’un gerçekleştirdiği “Buzağılarda Akciğer Hastalıklarının Klinik Önemi, Tedavi ve Koruma Yaklaşımları” konulu sunumu ile devam etti. Forum’da teorik sunumdan ziyade saha pratiği konusunda en Kubilay Destegüloğlu, 2050 yılında beklenen nüfusun 9 milyar olduğundan ve buna bağlı olarak eğilimin güvenli, uygun fiyatlı ve bol hayvansal protein ihtiyacına yönelik olacağını belirtti. Artmakta olan küresel talebin karşılanması için protein endüstrisindeki üretkenliğe olan ihtiyacın önemini vurguladı. Merial’in ürettiği aşılardan ilaçlara kadar kapsamlı ürün yelpazesini sunan dünya lideri, yenilik odaklı bir hayvan sağlığı şirketi olduğunun altını çizdi. “Yüksek sıcaklık, yüksek karbondioksit konsantrasyonu, yağış değişiklikleri, ormansızlaşmanın devam etmesi, zararlıların artması, hayvanların çeşitli hastalıklara ve enfeksiyonlara neden olan patojenlere karşı geliştirilen savunma sisteminin yeteneğini etkiler. OIE’ye göre çiftlik hayvanlarındaki hastalıklardan dolayı global gıda üretimi %20 azaldı. OIE bu azalmanın parazitler, solunum ve enfeksiyöz hastalıklar ve mastite bağlı olarak görüldüğünü savunuyor. Artan küresel seyahat ve ticaret bulaşıcı hastalıkların yeni alanlara yayılma olasılığını artırmaktadır. İnsanlar, hayvanlar ve tarım ekonomileri için enfeksiyöz hastalıklar hâlâ önemli tehdit unsurları olup, son 150 yılda aşı biliminde büyük ilerleme kaydedilmesine rağmen, bugün kontrolü zorlaştırmaktadır. Hayvansal kaynaklı hastalık salgınlarını kontrol altına almak, hayvanları ve dünyanın gıda kaynaklarını korumak için düzenlenen koruyucu ve yönetim uygulamaları çok önemlidir”. iyi pratik uygulamaların ve gerçek olguların üzerinde duruldu. Hekimlerimizin sahada karşılaştıkları gerçek vakalar ile ilgili sorular Prof. Dr. Mahmut Ok tarafından cevaplandı. Prof. Dr. Mahmut Ok’un akciğer enfeksiyonlarına karşı teşhis, tedavi, metaflaksi ve korunma yollarını anlattığı oturumun ardından Forum düzenine geçilerek veteriner hekimlerin soruları yanıtlandı; sahada karşılaştıkları problemler ve çözümleri tartışıldı. DUBAI GEZİSİNE İLGİ BÜYÜKTÜ Yapılan bilimsel oturumların ardından tüm katılımcılar ile birlikte dünyanın en yüksek binası olan Burj Al Khalifa’nın 124. katından benzersiz manzara ve güneşin batışı seyredildi. Etkinlik çölde yapılan jeep safarinin ardından ve Bedevi çöl kampındaki akşam yemeği ve gösteriler sonrasında son buldu. ETKİNLİK MERIAL RUMİNANT FORUM 2016 Tulû Simav Merial Türkiye Ürün Müdürü MERIAL TÜRKİYE, YENİLİKLERİ SUNMAK İÇİN ÇALIŞIYOR Orkun Bürün Merial Türkiye Satış ve Pazarlama Müdürü ZACTRAN VE GAMİTROMİSİN İLE İLGİLİ MERAK EDİLENLER CEVAP BULDU Orkun Bürün, hekimlerden gelen Zactran ve gamitromisin ile ilgili soruları yanıtladı. Cevapların satırbaşları şöyleydi: Makrolid grubunun Azalid alt sınıfında yer alan yeni bir molekül olan Gamitromisin, 30 dakikada akciğerlerde etkili MIC90 seviyelerine ulaşarak bakterileri hızla öldürmeye başlar. Üstün bir farmakokinetik profile sahip gamitromisinin molekül yapısı, yüksek akciğer affinitesi ve konsantrasyonu sayesinde akciğerlerde bakterisidal etkinlik göstermektedir. %98 gibi yüksek bir biyoyararlanıma sahip olan Zactran, enjeksiyon yerinden hız- la ve tamamen emilir, akciğerler ve akciğer sıvılarına iyi dağılım gösterir. Akciğerlerde 15 güne varan süreyle etkili düzeylerini korur. ABD’de randomize, kontrollü çalışma neticesinde Zactran ile tedavi edilen grupta M. bovis’in akciğer konsolidasyonunun belirgin bir şekilde daha düşük olduğu tespit edildi. Zactran geniş bir spektruma sahiptir. M. bovis dahil olmak üzere önemli BRD patojenlerine karşı etkilidir. Aynı zamanda, BRD’nin kontrolü ve tedavisinde yüksek etkinliğe sahiptir. Gerek metafilaktik ve gerekse terapötik şekilde kullanılır. Buzağılarda meydana gelen hastalıklar neticesinde gerek genetik kayıp, gerek canlı ağırlık kaybı, gerek ise performans kayıpları gözlemliyoruz. Tüm bu verilere göre bu bulaşıcı hastalıkların tedavilerinin yanı sıra metaflaktik yaklaşımın, koruyucu aşılamaların, kolostrum yönetiminin, karantina, havalandırma şartları gibi genel yönetim faktörlerinin morbite oranı üzerindeki etkisine dikkat çekmek istiyoruz. Yüksek enfeksiyon baskısı altında olan işletmelerde özellikle metaflaktik uygulamanın M. haemolytica, P. multocida ve M. bovis’in neden olduğu BRD olgularında morbidite oranının da Forum’da teorik sunumdan ziyade saha pratiği konusunda en pratik uygulamaların ve gerçek olguların üzerinde duruldu. İNFOVET 34-35 ki %64’e varan azalmanın altını çiziyoruz. Artan küresel ihtiyaca karşılık buzağı kayıplarını azaltmak, performansı arttırmak ve daha iyi bir hayvancılık için tüm veteriner hekimlerimiz bilimi takip ederken biz de Merial Türkiye olarak hayvan sağlığında meydana gelen tüm yenilikleri veteriner hekimlerimize sunmaya çalışıyoruz. İkincisini düzenlediğimiz Merial Ruminant Forum 2016’da yine veteriner hekimlerimizin sorularına cevap bulmaya çalıştık. Toplantı sonunda hekimlerimizin vermiş olduğu geri bildirimlere göre başarılı bir forum gerçekleştirmiş olmaktan mutluluk duyuyoruz. ETKİNLİK MERIAL RUMİNANT FORUM 2016 Prof. Dr. Mahmut Ok Selçuk Üni. Vet. Fak. İç Hastalıkları ABD BUZAĞI HASTALIKLARINA ODAKLANMA VAKTİ Buzağılarda akciğer hastalıklarının klinik öneminden bahseden Prof. Dr. Mahmut Ok, bir işletmedeki buzağılarda akciğer enfeksiyonuna bağlı morbidite oranının %75, mortalite oranının ise %50-70 olduğunu belirtti. Buzağılarda akciğer hastalıklarını yapıcı nedenlerin çoğunlukla viral hastalıklar olmasına rağmen esas öldürücü sebeplerin P. multocida, M. haemolytica, M. bovis, Histophilus somni, Trueperella pyogenes gibi bakteriler olduğunun altını çizdi. Buzağılardaki akciğer enfeksiyonları olgularının %32’sini mikoplazma türleri oluştururken bu mikoplazma türlerinin %88’ni M. bovis oluşturduğundan bahseden Prof. Dr. Mahmut Ok, özellikle buzağıların akciğer enfeksiyonlarında mikoplazmal etkenlerin ve tedavide bu etkenlere yönelik tedavi stratejilerinin göz önünde bulundurulmasını önerdi. Prof. Dr. Mahmut Ok, ayrıca buzağıların akci- ğer enfeksiyonlarında teşhis için en önemli yöntemlerden birisi olan BAL (bronkoalveolar yıkama) hakkında sahada uyguladıkları pratik bir yöntemi veteriner hekimlerle paylaştı ve son derece kolay bu yöntemle, kısa zamanda BAL sıvısının kültür veya antibiyogram için alınabileceğini belirtti. Son olarak, buzağılarda ve özellikle besi dönemi başlangıcındaki danalarda önemli bir BRD kontrol yöntemi olan metafilaksi konusu üzerinde de duran Prof. Dr. Mahmut Ok, stresin azaltılması, A, D, E, K, B kompleks ve C vitamini, iz element (Se, Cu, Mn, Co) , immunomodulatör, hiperimmun serum uygulamalarının ve yüksek risk taşıyan işletmelerde aşı uygulamalarının metafilaksi için faydalı olduğunun altını çizdi. Metafilaktik koruma için uzun etkili antibiyotik uygulamalarıyla hastalığın %50 ve mortalitenin de %25 oranında azaltılabildiğini gösteren çalışmaları sundu. Bilimsel oturumlar ardından yapılan Dubai gezisi ile katılımcılar keyifli anlar yaşadı. MerIal Ruminant Forum’a Türkiye’nin değişik bölgelerinden gelen 50 veteriner hekim katıldı. besi ve süt sığırı işletmelerinin hekimleriyle, serbest çalışan hekimlerin davet edildiği Forum, katılımcılardan tam not aldı. İNFOVET 36-37 KONU KANATLI Hipra Türkiye ile İngiltere’de Süt kalitesi ve Mastitis Semineri Hayvan sağlığının geleceğinin koruyucu hekimlikte olduğu düşüncesi ile Hipra, ülkemiz veteriner hekimlerini ve global kanaat önderlerini geçtiğimiz günlerde “Mastitis ve Süt Kalitesi Semineri” ile bir araya getirdi. Dr. James Breen, sunumunda SHS takibinin önemini dinleyicilere aktardı. İNFOVET 38-39 Hipra, ülkemiz veteriner hekimlerini ve global kanaat önderlerini buluşturmaya devam ediyor. Hipra Türkiye’nin düzenlemiş olduğu ve CPD (Certificate of Professional Development) tarafından sertifikalandırılan “Hipra Üniversitesi” eğitimlerinden olan Mastitis ve Süt Kalitesi Seminerleri Ekim ayında İngiltere’nin Wells kentinde gerçekleştirildi. Hipra ve QMMS (Quality Milk Management Services) iş birliği ile düzenlenen seminer; meme sağlığı ve süt kalitesi alanında dünyaca tanınmış uzmanlardan QMMS Direktörü Dr. Andrew Bradley ve Dr. James Breen tarafından verildi. Hipra, hayvan sağlığının geleceğinin koruyucu hekimlikte olduğu düşüncesi ile ülkemiz veteriner hekimlerini ve global kanaat önderlerini buluşturmaya devam ediyor. Bu seminerde; mastitisten korunmaya yönelik etiyolojik, epidemiyolojik ve tanısal yaklaşımlar ile aşılama ve mastitis kontrol programının önemi ele alındı. Seminere alanında uzman çiftlik hekimleri ve çiftlik danışmanlarının yanı sıra meme sağlığı ve süt kalitesi üzerine çalışan akademisyenlerden Doç. Dr. Yaşar Ergün, Doç. Dr. Zafer Cantekin, Doç. Dr. Murat Yüksel, Yrd. Doç. Dr. Osman Ergene’de katıldılar. “Mastitis ve Süt Kalitesi” konulu seminerin ilk günü İngiltere’deki süt endüstrisi, süt sığırcılığı işletmeciliğinin geçmişi ve bugünü hakkındaki sunum ile başladı. Mastitis kaynaklı ekonomik kayıpların değerlendirilmesi ve önlenmesine yönelik olarak etkin mastitis kontrol programlarının oluşturulmasında mastitis tipinin tanımlanmasının etiyolojik rolü vurgulandı. QMMS Direktörü Dr. Andrew Bradley Veteriner hekimlerin sunumlara gösterdiği ilgi büyüktü Dr. Andrew Bradley ve Dr. James Breen, süt kalitesi kontrolünde artık primer kabul edilen tank sütü SHS (somatik hücre sayısı) ve bireysel SHS takibinin önemini vurguladılar ve süt hijyenine yönelik tecrübelerini aktardılar. Katılımcılar, mastitis tipinin anlaşılması ve mastitisten korunmaya yönelik uygulanan laboratuvar teşhis yöntemlerini ve laboratuvar teşhis yöntemlerindeki son gelişmelerin aktarıldığı sunumu ilgi ile takip ettiler. Sunumu takiben gerçekleştirilen etken tanımaya yönelik laboratuvar uygulaması ile bakteriyolojik numunenelerin nasıl işlendiğini gözlemlediler. Öğleden sonraki oturumda, süt işletmelerinde karşılaşılan majör ve minör mastitis etkenlerinin tanısı, çevresel, kontagiyöz ve fırsatçı mastitis etkenleri ile mastitisten korunma programlarında aşılama ile elde edilen bağışıklığın önemi işlendi. Son oturumda ise süt işletmelerinde hijyen yönetimi konu edildi. Konuşmacılar, hijyen yönetimi ile çiftlik ve sağımhanede temiz bir çevrenin oluşturulması ve sürdürülmesi konusundaki tecrübelerini aktardılar. Katılımcılar tarafından ilgi ve beğeni ile takip edilen sunumlar, katılımcıların sorularının tümünün sözlü ve görsel akademik yayınlarla destekli olarak cevaplandığı soru ve cevaplar bölümü ile tamamlandı. Toplantının ikinci gün Startvac® saha sonuçları ele alındı Seminerin ikinci günü; kuru dönemde meme sağlığı yönetimi ve kuru dönem kaynaklı mastitislerin etiyolojisi konulu teorik eğitim ve saha çalışma sonuçlarının paylaşımı ile başladı. Kuru dönem yönetimi, kuru dönem öncesi ve sonrası meme sağlığı kontrol programları, doğum sonrası dönemde karşılaşılan klinik mastitis vakalarının etiyolojik olarak kuru dönem ile ilişkisi detaylı olarak incelendi. İkinci günkü oturumun öğleden sonraki bölümünde, Dr. Andrew Bradley mastitis kontrol programının en önemli parçası olarak aşılamanın önemi hakkındaki sunumu ile devam etti. Majör etkenlere karşı sütte elde edilen ve meme dokusunda oluşan bağışıklığın önemini vurguladı. Journal of Dairy Science dergisinde yayınlanan ve İngiltere’de Startvac® ile yapılan aşılama ile elde edilen başarılı saha sonuçlarından ve sadece artan süt verimi ile hesaplanmış olan 1’e 2.6 oranındaki yatırım getirisini anlattı (1). (1) Startvac®’ın süt işletmelerinde mas- titisten korunmak amacıyla kullanımının 1’e 2,6 oranında yatırım getirisi vardır. Bu üstelik sadece süt veriminin artışı ile hesaplanmıştır. (Andrew Bradley ve ark., Birleşik Krallık’ta saha koşullarında farklı aşılama rejimleri kullanan Startvac® mastitis aşısının etkinliğinin araştırılması J. Dairy Sci 2015; 98: 1706-1720).) Misafirler, teknik sunumlardan arda kalan zamanlarında Londra ve Wells kentleriniKANATLI KONU görme fırsatı yakaladılar. Seminer sonrası dolu dolu bir gezi… Katılımcılar seminer programı dahilinde hem Londra hem de Wells kentinin tarihi ve turistik mekanlarını da gezme ve kent tarihi ile ilgili bilgiler alma fırsatını da yakaladılar. Dünyada Cheddar peynirinin ilk kez üretildiği ve adını Cheddar peynirinden alan Cheddar Köyü’nde günümüzde de geleneksel metodlarla Cheddar peyniri üretimi yapan ünlü “Gorge Cheddar Cheese” fabrikasını ziyaret ettiler ve Cheddar peynirinin üretimi hakkında bilgiler aldılar. VetERİNER Hekim Serdar Dursun Ak Atasancak, Acıpayam Tarım İşletmesi TÜM KONULAR A’DAN Z’YE DETAYLARIYLA İŞLENDİ 12-13 Ekim tarihinde İngiltere’de yapılan Süt Kalitesi ve Mastitis Semineri’ne katılmaktan büyük zevk duydum. Beyin fırtınalarının yaşandığı, dolu dolu iki gündü. Gerek sunumlara katılım gösterenlerin gerekse teknik destek ekibinin performansı görülmeye değerdi. Mastitise predispozisyon yaratan sebeplerin A’dan Z’ye kadar incelendiği, laboratuvar verileri ve saha gözlemleriyle desteklenen bir workshop oldu. İşletmem adına özellikle Andrew J. Bradley ile tekrar çalışmak isterim. VetERİNER Hekim Dr. Oğuz Çalışıcı Süt Kardeşler Süt ve Süt Ürünleri Tarım Hayvancılık A.Ş. MASTİTİS MÜCADELESİNDE ÇOK ÖNEMLİ BİR YOL HARİTASI ÇİZİLDİ Standart protokollerin oluşturduğu günlük çiftlik yaşantısında mastitis verilerinin detaylı incelenmesi gerekliliğini Andrew Bradley ve ekibinin sunduğu seminer sonrası çok daha iyi anladım. Özellikle ülke genelinde yaptıkları çalışmaların ve vaka raporlarının uluslararası bilimsel çalışmalar ile karşılaştırılarak örnekler ile anlatılması bizlere mastitis mücadelesinde çok önemli bir yol haritası vermiş oldu. İneklerimizi mastitisten korumada rutin örneklemeler yapmanın ve elde edilen verilerin analizlerinin önemini bir kez daha görmüş olduk. Eğitimin içeriğini gördükten sonra ticari değil bilimsel yaklaşımlarından dolayı Hipra teknik ekibine gerçekten ayrı bir saygı duymaya başladım. Öneri ve tavsiyeleri hemen kendi işletmemizde de uygulamaya koymak, özellikle Türkiye’ye döndüğümde ilk işim olacak. İNFOVET 40-41 Novus 25. yaşında, yenilikçi çözümleri ve hizmetleri ile EuroTier’deki yerini aldı. Novus, 25. yaşını EuroTier’de kutladı Hayvan refahı ve çevrenin iyileştirilmesi konularında sürdürülebilir çözümler sunmayı amaç edinen Novus, 25 ülkenin hayvan yem endüstrisi profesyonellerini ağırlayan EuroTıer 2016’da 25. yıldönümünü kutladı. haBer: veteriner hekim gizem kutun İNFOVET 42-43 Novus, Türkiye’den gelen misafirlerine fuar süresince teknik sunumlar gerçekleştirdi. Novus standı, fuarın tam anlamıyla ilgi odağıydı… H ayvan refahı ve çevreyi iyileştirecek sürdürülebilir çözümlere bağlılığı ile bilinen Novus, 25. kuruluş yıldönümü kutlamasını 15 Kasım günü, yaklaşık 25 ülkenin hayvan yem endüstrisi profesyonellerinin katılımıyla, hayvansal üretim alanında dünyanın önde gelen ticaret fuarı olan EuroTier’de gerçekleştirdi. Kedge Business School, MAI Innovation & International Direktörü Gordon Crichton, “Müşteriler arası ilişkide yeniliğin yakalanması” üzerine bir sunum yaptı. İletişim ve iş birliği odağında bir satın alma stratejisi Kutlama, Novus Başkanı ve CEO’su François Fraudeau’nun açılış konuşması ile başladı. Fraudeau sözlerine, dünyaya ekonomik ve sağlıklı gıda temini konusunda yardımcı olma ve insanların daha yüksek refah seviyelerinde bir yaşam sürmelerini destekleme amacı taşıyan Novus’un, geçmişteki ve gelecekteki sorumluluklarını ve bağlılıklarını ifade ederek başladı. François Fraudeau’nun ardından, Metiyonin İş Birimi Başkanı Jeff Klopfenstein, metiyonin üretimlerinin artırılması ile birlikte önümüzdeki dönemlerde müşterileri ile büyüme üzerine tasarladıkları Novus stratejilerini açıkladı. Konuk konuşmacı Gordon Crichton ise, modern satın almaların iletişim ve iş birliğine odaklanılarak yapılması gerektiği mesajını verdi. Tedarikçiler ve müşteriler; açık ve şeffaf ortaklıklar kurarak “değer” yaratmanın ve bunu başarmak için yakın bir iletişim dili yakalamanın ihtiyacını duyarlar. Bu iş birliği, alım-satımdan öte, karşılıklı yarar ve ilişki temelinde olmalıdır. Gordon Crichton, bu ilişkiler üzerine görüşlerini şöyle özetledi: “Müşteriler değişiyor ve alıcı firmalar aynı değil. Artık ağırlıklı olarak çözümleri ve hizmetleri görmek istiyorlar.” Teknik seminerler ile ilgi Novus’taydı Novus’un Reed Business iş birliği ile 16 Kasım tarihinde gerçekleştirdiği teknik seminere fuar alanından yaklaşık 100 kişi katılım gösterdi; aynı zamanda 70 kişi online olarak semineri takip etti. Konuşmacılar; Clare Gaukroger (New Castle Üniversitesi-İngiltere) ve Edgar Oviedo (North Carolina Eyalet Üniversitesi-Amerika Birleşik Devletleri) sırasıyla, “Sütten Genel Koordinatörümüz Barış Kolgu ve Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü Peki, bu kararı almanızda neler etkili oldu? Yem sanayisinde misyonumu tam anlamıyla yerine getirdiğimi düşünüyorum. Bir süre mesleğimi bu platformda icra etmiş olmam, bana Bakanlık’ın işleyişini ve mevzuatlarını okuyabilmem açısından birçok deneyim kattı. Türkiye’deki ve dünyadaki yem sektörünü ve hayvancılık ile ilgili gidişatı daha iyi kavrama fırsatı yakaladım. Ancak, benim asıl mesleğim ve uğraşım hayvan besleme; dolayısıyla Novus ile iş birliği kurarak aslında mesleğime dönmüş oldum. Üniversitede edindiğim 40 yıllık birikimi, Novus aracılığı ile, başta kanatlı işletmeleri olmak üzere tüm işletmelere hayvan besleme ve yem katkılarıyla ilgili en son bilgileri ve teknolojileri aktarma şansı yakalayacağım. Bu bakımdan, görevime heyecanla başladığımı söyleyebilirim. Hocam, özel projelere imza atacağınızdan eminiz. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz? Kesilmiş Domuzlarda Fitaz ve İki Farklı Düşük Dozda Bakır Kaynağının İnteraktif Etkileri” ve “Genç Broylerlerde Protein Sindirilebilirliğinin Maksimize Edilmesi ve Bağırsak Sağlığına Etkileri” konu başlıklarında sunumlar gerçekleştirdiler. TÜRKİYE HAYVANcıLIĞININ TARTIŞMASIZ en önemli LOKOMOTİFİ; YEM Akademik hayatı ve özel sektör çalışmalarıyla Türkiye hayvancılık sektörüne büyük katkılar sağlamış olan Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü, 40 yıllık deneyimini işletmelere aktarma gayesiyle geçtiğimiz günlerde Novus ile bir birliktelik kurma kararı aldı. Biz de İnfovet Dergisi olarak, Novus’un EuroTier’deki standında Şenköylü ile bir araya geldik ve kendisiyle özel bir sohbet gerçekleştirdik. İNFOVET 44-45 Çok önemli bir transfer ile Novus ailesindeniz. Bu süreci bir de sizden dinleyelim. Novus ile birliktelik kurmam aslında bir sürpriz değil; çünkü dört yıl öncesinden verilmiş bir sözüm vardı. Fakat aynı dönemde Türkiyem-Bir Başkanı M. Ülkü Karakuş’un, birikimlerimi sektöre aktarmam amacıyla teklif ettiği genel sekreterlik pozisyonunu, sektörün tamamına hitap edecek olmam açısından cezbedici bulmuş ve Novus’un teklifini bir süreliğine geri çevirmek durumunda kalmıştım. Elbette, yem sektöründe çalıştığım yıllarda Novus ile olan irtibatım hiçbir zaman kesilmedi. Özellikle bu yıl Dünya Kongresi ve Uluslararası Hayvan Besleme Bilim Kongresi’ni gerçekleştirdikten sonra, Novus ile çalışma durumum tekrar gündeme geldi ve bu defa Novus’u olumlu bir cevap ile karşıladım. Elbette, bu birliktelikle birlikte de önemli projeler yürüteceğim. Kanatlı yetiştirme alanına bakacak olursak, günümüzde yem katkı maddelerinin hayvan beslemede kilit işlevleri var; yine aynı şekilde enzimlerin katkıları tartışılmaz. Fakat bundan 15 yıl önce enzimleri ilk olarak konuşmaya başladığımızda, Türkiye’de pek az kişi ne işe yaradığını biliyordu. O dönem danışmanlık yaptığım firma ile fitaz enzimini yetiştiricilere anlatmak için çok dolaştık. “Modern Tavuk Üretimi”, “Kanatlılar için Yem Katkı Maddeleri”, “Yemlik Yağlar” gibi kitaplar hazırladık ve içerisindeki bilgileri aktarmaya çalıştık. Ancak yem teknolojisi ve kanatlı üretim bilimi çok hızlı değişiyor ve çok dinamik. Güncellenen bilgilerin bir an önce yeniden aktarılması gerekiyor. Novus ile birlikte, tekrar sahanın içinde olacak ve yenilikleri yetiştiricilere aktaracağız. Türkiye aslında içerisinde çok büyük potansiyeller taşıyor; hem kanatlı hem de büyükbaş yetiştiriciliğinde ve ürünleri ihraç etme konusunda muazzam bir potansiyele sahip… Fakat bu potansiyelin açığa çıkarılabilmesi için üretimin önündeki engellerin kaldırılması gerekiyor. Yem hammaddelerinde ve yem katkılarında hala bir dışa bağımlılık söz konusu. Eğer bu ürünler yavaş yavaş Türkiye’de üretilmeye başlanır ya da ithalatları önündeki gümrük engelleri kaldırılır ise dünya fiyatları ile rekabet etmede Novus Avrupa ve Orta Doğu Bölge Genel Müdürü Dr. Uwe Ranft çok fazla güçlük çekilmeyecek; hatta ithalat yaptığı ülkeleri geçen bir başarı yakalayacak. İşte, tüm bunlara inancımla, Novus’ta göreve başladığım için memnunum ve birlikte ülkemiz hayvancılığı için birçok değerli çalışma yürüteceğimize eminim. 2.629 STANT SAHİBİ, 36 BİN ZİYARETÇİ İLE GERÇEK BİR ŞÖLEN Dünyanın önde gelen hayvancılık fuarı olarak bilinen EuroTier, 163 bin toplam ziyaretçiyi -yurtdışından 36 bin ziyaretçi15-18 Kasım tarihleri arasında Almanya’nın Hannover kentinde ağırladı. EuroTier organizatörü, Alman Tarım Birliği (German Agricultural Society - DLG) Genel Sekreteri Dr. Reinhard Grandke, fuar sonunda yaptığı konuşmada; 2.629 stant sahibi ve Almanya dışından katılımda bulunan 36 bin ziyaretçi dahil olmak üzere toplam 163 bin ziyaretçi ile EuroTier 2016 Fuarı’nın, EuroTier 2012’nin katılım rekorunu geçtiğini belirtti. EuroTier’in, bu sene de tüm dünyadan hayvan üreticileri ve uzmanlarının büyük beğenisini kazandığını söyleyen Dr. Reinhard Grandke, modern hayvan üretimi için önde gelen global ticaret fuarı olarak lider konumda olduklarını vurguladı. Ayrıca, eş zamanlı gerçekleşen EnergyDecentral Fuarı ile EuroTier, yenilikçi enerji tedarik endüstrisi için uluslararası bir buluşma yeri halini aldı. Hayvancılığın geleceği Eurotier’den önemli satırbaşları; EuroTier, her yıl olduğu gibi bu yıl da yeniliklere yön verdi ve ziyaretçileri uluslararası hayvancılık için fikir alışverişine teşvik etti. 58 ülkeden toplam 2.629 stant sahibi, modern ve pratik tarım için yeniliklerini ve ürün çalışmalarını sundular. İşletme kurulumu ve besleme alanı, veri yönetimi ve kontrol teknolojileri ile ilgili yeniliklerin sunulmasının yanı sıra etkinlik, verimlilik ve hayvan refahı için de yeni görüler katılımcılarla paylaşıldı. 1 2 100’ü aşkın ülkeden toplam 163 bin ziyaretçi, EuroTier 2016’nın sunduğu benzer tekliflerden yararlandı. Uluslararası tarım, dalgalı piyasalarda olduğu gibi sosyal ve siyasi taleplerle karakterize olan büyük zorluklar karşı karşıya ve fuar, profesyonel çiftçilerin tüm bu zorlukları Novus International CEO’su Francois Fraudeau, Novus International Türkiye ve Orta Doğu Bölge Müdürü Dr. M. Emre Yardibi, CP Türkiye Satın Alma Direktörü Mr. Surachart Prapamakol üstlenmesi ve gelecek stratejileri geliştirmesi için en iyi donanımları sunması açısından eşsizdi. Çiftçiler de Eurotier 2016’da sunulan yenilikçi teknolojilere duydukları güveni stantlarda defalarca dile getirdiler. 3 Fuarda neredeyse dört ziyaretçiden biri Almanya dışındandı. 36 bin tarım profesyoneli, Hollanda, Avusturya, İngiltere, Danimarka, Belçika, İsviçre ve Polonya gibi beş kıtanın önde gelen ülkelerini temsil etti. Avrupa dışından gelen ziyaretçilerin oranı ve Avrupa’dan gelen ziyaretçilerin sayısı diğer yıllara oranla büyük bir farkla arttı. Ortadoğu’dan Uzakdoğu’ya, Kuzey Amerika’dan Güney Amerika’ya birçok ülke katılım sağladı. Almanya’dan gelen 127 bin ziyaretçi ile katılım, iki yıl önceki rakamla karşılaştırıldığında aynı yüksek seviyeyi korudu. 4 Bu yıl EuroTier kapsamında düzenlenen “Dünya Tavukçuluk Şovu – World Poultry Show”, kümes hayvancılığı endüstrisi için dünyanın dört bir yanından gelen yetiştiriciler ve üreticilerin küresel buluşma yeri olarak kendini kanıtlamış bir organizasyon halini aldı. Bu şov, kapsamlı fakat aynı zamanda konularında son derece uzmanlaşmış kişiler tarafından piyasadaki olumlu beklentilerin tartışılabileceği bir nitelik taşıyordu ve katılımcılar tarafından büyük ilgi ile karşılandı. 5 EuroTier’ın süt ve et sığırcılığı alanında, bu sene de geniş bir genetik çeşitlilik ve yenilikçi teknoloji varlığı söz konusuydu. Çiftçilerin gelecek stratejilerini belirleyen bu yenilikler, süt ve et sığırı üreticilerinin talepleri doğrultusunda geliştirilen ürünleri kapsıyordu. Prof. Dr. Nizamettin Şenköylü, Novus ile birlikte tekrar sahaya dönecek olmanın heyecanını yaşadığını belirtti. Novus 25. kuruluş yıldönümü etkinlikleri görülmeye değerdi… “şirketlerin Müşteri profili hızla değişiyor ve alıcı firmalar aynı değil. Artık ağırlıklı olarak çözümleri ve hizmetleri görmek istiyorlar.” 6 Domuz sektörü için sunulan çözümler, değişen düzenleyici çevreyi yansıtıyordu. Buradaki kilit faktörler, yasal ve toplumsal taleplerin artması üzerine odaklanmanın yanı sıra, verimliliği artırma yönünde de konular işliyordu. 7 EuroTier’in en önemli özelliklerinden bir tanesi, sunduğu benzersiz yem ve hayvan sağlığı seçenekleridir. Bu geniş ürün yelpazesi, tedarikçileri ve söz konusu tüm hayvan türlerinin üreticilerinin ihtiyaçlarını doğrudan karşılar. 8 Bu yıl, hem ulusal hem de uluslararası siyasi alanlardan EuroTier’e ilgi, geçtiğimiz yıllara göre çok daha fazlaydı. Alman Tarım Birliği’nin daveti üzerine, federal ve eyalet hükümetlerin- İNFOVET 46-47 den biri dizi parlamento üyesi ile dünyanın dört bir yanından gelen çok sayıda üst düzey delegasyon fuardaki yerini aldı. Özellikle, Almanya’dan katılımda bulunan ziyaretçiler, hayvan refahı üzerine yoğunlaştı ve bu, EuroTier’in teknik programında devam eden tartışmaların merkezi haline geldi. 9 EuroTier’e eşlik eden teknik program, Alman Tarım Birliği başta olmak üzere sanayi, bilim ve danışmanlık alanında hizmet veren çok sayıda sektör ortağı ile birlikte geliştirildi. Etkinliğin odaklandığı özel noktalar, konferanslar ve forum etkinlikleri idi. Bunun yanı sıra eş zamanlı olarak gerçekleştirilen Veteriner Hekimler Federasyonu Kongresi (Congress of The Federation of Practicing Veterinarians - BPT) ile veteriner hekimler görüş ve deneyim alışverişinde bulunma fırsatı yakaladılar. 10 EuroTier ile eş zamanlı gerçekleştirilen The EnergyDecental 2016 Fuarı, enerji endüstrisi için benzersiz bir uluslararası buluşma noktasıydı. Bu sektöre mensup olan katılımcılar, yenilikçi enerji arzının tüm değer zinciri için çözümler sundular ve tartıştılar. Alman Tarım Birliği, CDMA Power Systems ve diğer partnerlerin iş birliği ile katılımcıların ürün ve hizmetleri ile ilgili kapsamlı bir teknik program hazırlandı. BIOGAS Kurumu tarafından düzenlenen Biyogaz Sözleşmesi, ilk defa bu sergi kapsamında sunuldu. Biyogaz üretiminde edinilen deneyimlerin ve Pazar fırsatlarının aktarıldığı The EnergyDecental 2016, 600’dan fazla misafiri tam anlamıyla cezbetti. KONU KANATLI katılımcılar SEKTÖRÜN HANGİ KOLUNA MENSUPLAR? Çiftçiler (ormancılar ve müteahhitler de dahil) % 66 Yem ve ilaç endüstrileri % 10 Ticaret Satış %5 Diğer hizmetler %5 Veteriner hekim %2 Hayvansal ürünlerin işlenmesi %2 Mühendisler / Planlama büroları %1 Diğer alanlar (üniversiteler, yüksek ve teknik okullar da dahil) %9 ZİYARETÇİLER FUARIN HANGİ BÖLÜMLERİ İLE EN ÇOK İLGİLENDİLER? Yem ve diğer tarımsal girdiler % 49 Yönetim ve besleme teknolojileri % 48 Çiftlik binaları % 45 Yem üretim ve depolama % 31 Ekipman, aksesuarlar ve yedek parçalar % 27 Katı ve sıvı gübre teknolojisi % 21 Yönetim danışmanlığı % 21 Biyoenerji ve yerel enerji temini % 17 Nakliye araçları ve nakliye hizmetleri % 17 İşleme % 16 Çevre sorunları % 14 ZİYARETÇİLERİN EUROTIER 2016 ZİYARET NEDENLERİ İmalatçılarla konuşmak % 33 Yenilikler hakkında bilgi almak % 32 Pazar ve arz bilgileri almak % 28 Ürünler, sistemler ve uygulamalar hakkında bilgi % 25 Meslektaşlar ile görüşmek % 22 Yatırım hazırlığı yapmak % 15 Yeni iş bağlantıları % 15 Uluslararası ürünler ve çözümler % 12 Profesyonel oryantasyon ve iş arama %8 Teknik programlardan yararlanmak %7 ZİYARETÇİLER HANGİ HAYVAN TÜRLERİNİ YETİŞTİRİYOR? Domuz % 46 Süt ineği % 42 Sığır % 31 Yumurta tavuğu ve piliç % 12 At % 11 Buzağı %8 Koyun-Keçi %7 Broyler %5 Hindi %2 Balık %2 ı l t a n a k nde ü r ö t k e s SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş. Ortak akıl ortak hareket! İNFOVET 58-59 Konya ziyaretlerimizin bu ay ikincisini gerçekleştirdik; Konya’daki ve çevre illerdeki yumurta entegrasyonlarına hizmet veren serbest klinisyenlerle bir kez daha sektörün güncel durumunu konuştuk. www.gunesliasi.com.tr T ürkiye yumurtacılık sektörünün kilit oyuncularından Konya’ya geçtiğimiz ay yaptığımız ziyaretin bu ay ikincisini gerçekleştirdik ve ağırlıklı olarak yumurta üretimi yapan entegrasyonlara hizmet veren üç serbest veteriner kliniğini ziyaret ettik. Civcivlerin kuluçkaya girişinden yumurtlamasına kadar her türlü aşamada sağlık hizmeti veren klinikler, bunun yanı sıra yem danışmanlığı ve aşılama uygulamaları da yapmakta. Kimi hekimler, komşu illerdeki veteriner hekim meslektaşları ile stratejik bir birliktelik kurmuş; bu şekilde satın alma güçlerini artırmış, kısa sürede sektörün nabzını tutma şansı yakalamış, tüm bölge ile yakın temas kurarak bu teması Ar&Ge çalışmalarına dönüştürmüş, erken teşhis-tedavi ve bölgeye has aşı programları hazırlama fırsatı yakalamış; kimisi ise sağlık hizmetlerini farklı, diğer hizmetleri ise farklı klinik bünyelerinde yürütme kararı almış. Tüm bu stratejik birliktelikleri kurma ve işletmelere sunulan hizmetleri farklı klinik bünyelerinde verme ihtiyacı bölgedeki hayvan hareketlerinden ve bu hayvanlarla devamlı kurulan irtibattan kaynaklanıyor. Çünkü Konya, tek bir il olarak ele alınmıyor; Türkiye yumurta sektörünün yaklaşık % 70’ini temsil eden Afyon, Kayseri ve Çorum da hesaba katılıyor; yani başarıyı yakalamak için ortak akıl ve ortak hareket gerektiren büyüklükte bir hayvan popülasyonu... Ve elbette dertler aynı; biyogüvenlik açığı ve salma tavukçuluk… Biyogüvenliğe zaman, emek ve para harcanmasının kafalara kazınması gerektiğinin altını çizen hekimler; tüm dünya salgınlarla ciddi savaşlar verirken ve önlemleri en üst seviyeye taşımışken, Türkiye’nin salma tavuk işletmelerine verdiği desteği yersiz buluyor ve insanların belki de hobi olarak yaptığı bu uğraşın tüm sektörü riske soktuğunu vurguluyorlar. Veteriner hekimlerimizden dinliyoruz… SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş. Veteriner Hekim Uğur Erdoğmuş, 1992 yılında Ankara Üniversitesi’nden mezun olmasının hemen ardından özel sektörde çalışmaya başlamış ve 2001 yılında tüm mesleki birikimini ve yakından takip ettiği dünya gelişmelerini memleketi Konya’daki sektör ortaklarına sunmayı ve onları nasıl ileri götürebileceğinin yollarını aramayı hedef edinmiş. Uğur Bey, öncelikle sizi ve Norm Veteriner Kliniği’ni kuruluşundan itibaren biraz tanıyalım. Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi 1992 yılı mezunuyum. 2001 yılına kadar farklı damızlık entegrasyonlarında çalıştım; yani sahnenin öteki tarafında… En son, o dönemlerde günde yaklaşık 30 bin kesim kapasitesi olan Konya Azim Tavukçuluk’ta görev aldım ve 2001 yılında, ticari bilgi birikimi ve sektörel bakış açısı kazandığıma emin olduğum noktada, çocukluk arkadaşım Orhan Bayır ile birlikte kendi işimizi yapmaya karar verdik. Yaklaşık 16 yıllık bir firmayız. Yani sektörün üretim ayağından geliyorsunuz. Broyler, yumurta, yarka, damızlık… Bu alanların her birinde çalışarak bulunduğumuz noktaya geldik. Söz konusu süreçte, firmaların Ar-Ge desteklerini aldık. Patronlarımız ticari açıdan ve bilgi bakımından yetişmemize imkan sağladılar. Biz de bu birikimi sektöre nasıl aktarırız çabasıyla yola çıktık. Ancak 2001 yılı krizi ile ne olduğumuzu şaşırdık. Farklı bir organizasyon içerisine girmenin gerekliliğini hissettik ve Afyon’dan Celalettin Çankaya, Kayseri’den Yavuz Torunoğlu ve Konya’dan Bilal Mermer ile 2003 yılında stratejik bir ortaklık kurma kararı aldık. Yumurta tavuklarının beslenmesi, sağlığı ve koruyucu hekimliği noktasında bir sinerji yakaladık ve bu sinerji satın alma gücümüzü artırdı ve teknik argümanlara ulaşmada kolaylıkları beraberinde getirdi. Elbette bu birleşmenin organik bir birleşmeden ziyade stratejik olduğunu bir kez daha belirtmek gerekiyor. Yani; Konya, Kayseri ve Afyon’da ortak bir hareket söz konusu diyebilir miyiz? Stratejik bir birlikteliğin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Tedarik birlikteliği, hem satın alma gücünü artırıyor hem de çok kısa sürede sektörün nabzını tutma ve takip etme fırsatı sağlıyor. Çünkü bu bölge, neredeyse Türkiye yumurta sektörünün % 70’ini temsil eden bir bölge. 20 milyon üre- İNFOVET 60-61 “ Ortak hareket ederek birçok kapı açılabilir” “Hastalıklarla yaşamayı öğrenmenin vakti geldi. Sektörün fiyat belirleyicisi artık yem ve civciv fiyatları değil; hastalıklar... Salgın krizlerini hafif atlatmayı başarabilirsek ekonomik üretim yapmayı da başarabiliriz.” Veteriner Hekim Uğur Erdoğmuş, “Biyogüvenliği niye yaptığımızı biliyoruz ama hakkıyla yapmayı başaramıyoruz.” www.gunesliasi.com.tr tim ile Afyon, 14 milyon ile Konya, 8 milyon ile Kayseri ve Çorum dersek, yaklaşık 60 milyon hayvanla yakın temas içerisindeyiz ve tüm sinir uçlarına dokunuyoruz. Tüm bunları Norm çatısı altında yapıyoruz fakat iş bölümümüz aslen şöyle; beslenme ve yem katkı tedariki Norm Veterinerlik’in, aşı-ilaç grubu ise Kayseri Okyanus Ecza Deposu sorumluluğunda. Özellikle üretim tesislerinde enfeksiyöz hastalıklar büyük risk. Mücadelenin neresinde hataya düşüyoruz? 2005 yılı Türkiye kanatlı sektörünün miladı niteliği taşıyor. 2005 yılından önce, insanlar kanatlı yetiştiriciliğini çok hafife alıyordu. Sadece psikolojik bir tatmin yaşamak için biyogüvenlikten söz ediliyordu. 2005 yılı sonrasında ise tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işler tersine döndü ve özellikle yumurtacılar için iş resmileşti. Birlikte hareket etmenin önemi idrak edildi, yumurta birliklerinin aksiyonları ön plana çıktı ve ortak hareket ederek birçok kapının açılacağı görüldü. Ancak, insanoğlu kötü günleri unutur; biz de sektör olarak yaşanan kötü günleri bir süre sonra unuttuk. 2005-2008 yılları arasında insanlar canı gönülden biyogüvenlik meselesi üzerine eğildi; yatırımlar yapıldı, giriş çıkışlar kontrol edildi. Fakat ciddi paralar kazanmaya başlamayla birlikte tekrar bir rehavet çöktü ve işlerin her zaman yolunda gideceği kanaati oluşmaya başladı. Bu şekilde üç senelik bir saltanat yaşandı; kapasiteleri büyütmek adına yeni yatırımlar yapıldı ve hayvan hareketleri ile birlikte flora gittikçe ağırlaşmaya başladı. Ve 2010-11 yıllarında kaçınılmaz bir patlak daha… Peki, bu kısır döngü neden yaşanıyor? 2012 yılından beri tüm kanatlı sektörü biyogüvenlik diye haykırıyor. Üreticiler bu konunun önemini çok iyi biliyorlar ancak gereken önemi vermiyorlar. Örneğin, her kümesin girişinde havuzlar ve tüneller var; görünüşe göre yatırımlar yapılırken biyogüvenliğe önem verilmiş. Fakat kış geliyor, dezenfektanlar donuyor, havuzda sıvı yok… Titizlik konusunda ciddi eksiklikler var. Sektörün maddi gücü var ancak zihnen harekete geçme konusunda bir atalet söz konusu. Niye yaptığımızı biliyoruz ama hakkıyla yapmayı başaramıyoruz. Aşı programları hazırlanırken dikkat ettiğiniz noktalar nelerdir? Salma tavuk yetiştiriciliği konusunda neler söyleyebilirsiniz? Çok iyi uygulama yapıyorsanız klasik aşı programları ile bu işi başarmak mümkün. Devletin GMP kuralları işliyor, hemen hemen bütün firmaların hem Avrupa hem de Türkiye standartlarına uygun GMP belgeleri var ve bu aşılar gümrüklerde İl Müdürlüklerimizin belirlediği prosedürler çerçevesinde kontrol ediliyor. Yani aşı bize steril bir şekilde geliyor ve geriye iyi bir uygulama ile hayvanın bağışıklık sistemini maksimum seviyede tutmak ve bölgesel veteriner hekimlerin hastalık hakimiyetleri ışığında bir aşı programı hazırlamak kalıyor. Biz bu konuda, kendi bünyemizde, belki de Türkiye yumurta sektöründe ilk olan bir çalışma yürütüyoruz. Sırf aşılama için 8 sağlık teknisyeni istihdam ediyoruz. Uzun vadede ekonomik anlamda ne gibi sonuçlar alacağımızı kestiremiyoruz fakat sabretmemiz gerektiğinin farkındayız. Salma tavuk, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın problemi. World Poultry’de yakın zamanda hastalıkların insidenslerinde ciddi bir yükseliş olduğuna dair bir yazı okudum. Avrupa’da da freerange yetiştirme var ancak bu iş Türkiye’de çok daha içler acısı; alanın etrafında çit yok, neresinden tutsanız korunaklı değil. Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarına göre konuşursam, şu anda Avrupa, çok agresif bir şekilde yayılım gösteren H5N8 ile uğraşıyor; Romanya, Macaristan, Ukrayna, Rusya, Fransa, Almanya, Hollanda, hatta yanı başımızdaki İran, İsrail… Türkiye ise göç yollarının üzerinde ve mevcut riskin ortasında çanak gibi kalmış durumdayız. Çok sık üreticilerle bir araya geliyorsunuz. Karşılaştığınız aksaklıklar nelerdir? Söz ettiğim gibi, biyogüvenlik açığı elimizi ayağımızı bağlıyor. Biyogüvenliğe sırtını döndüğün anda sırtından bıçaklanırsın. Bu kaçınılmazdır. Her işletmenin bir iş personeli ve ithalat/ihracat departmanı nasıl varsa, yem fabrikasından, üretime, paketlemeye ve lojistiğe kadar tüm süreçleri denetleyen bir biyogüvenlik personelinin de olması lazım. Biyogüvenliğe para harcanması gerektiğini kafalara kazıma vakti artık geldi. Sorunların nasıl üstesinden geleceğiz? Bambaşka bir bakış açısı mı kazanmak lazım? Hastalıklarla yaşamayı öğrenmenin ve savaşmanın vakti geldi. Sektörün fiyat belirleyicisi artık yem ve civciv fiyatları değil; hastalıklar. Salgın krizlerini hafif atlatmayı başarabilirsek ekonomik üretim yapmayı da başarabiliriz. 1 ay önce 15 kuruş olan yumurta şu anda 40 kuruş; dengeler çok hızlı değişiyor. Bir diğer konu, fusariotoksinler. Son iki yıldır, küresel ısınma ve kuraklık nedeniyle yemlerdeki fumisin ve DON oranlarında ciddi yükselişler söz konusu. Toksin, immunsupresyon demek, yaptığımızın işin karşılığını alamamak demek. SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş. “En büyük riski salma tavukçular oluşturuyor” “Salma tavukçuluk yapan insanlar, halkı organik yumurta diye kandırıyorlar. Oysa ki yem, konvansiyonel yetiştiricilikte verilen yem ile aynı; hatta içerisinde tam anlamıyla ne olduğunu bilmediğimiz yemler…” Üretim tesislerinde risk oluşturan enfeksiyöz kanatlı hastalıklar ile nasıl bir mücadele yolu izliyorsunuz? Aşılama sizce nasıl bir öneme sahip? Enfeksiyöz hastalıklara karşı biyogüvenliğe önem veriyoruz. Kuş gribi vakalarından sonra işletmelerde dezenfeksiyonun önemini anladılar. Biz de çalışanlara dezenfeksiyonun öneminden sürekli olarak bahsediyoruz. Doğru aşılama zamanıyla hayvanları hastalık tehlikelerine karşı iyi bir şekilde koruyabileceğimize inanıyoruz. Aşılamalarda özellikle enjeksiyon uygulamalarına dikkat edilmesi ve yetkisiz kişilere uygulama yaptırmamak gerektiğini düşünüyoruz. Hastalık teşhisi ve izleme programlarında laboratuvarları kullanıyor musunuz? Laboratuvarlardan sıklıkla yararlanıyoruz; özellikle aerosol ve içme suyu aşılamalarından önce hayvanlardan kan alıp titrelerini kontrol ediyoruz ve sonuca göre aşının gerekli olup olmadığına karar veriyoruz. Yani gereksiz yere aşı kullanmıyoruz. Veteriner Hekim Levent Elmas, “Birçok çiftliğin girişinde eleman bulunmaması büyük bir eksiklik.” Selçuk Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden mezun olduktan sonra 2005-2011 yılları arasında bir kanatlı kliniğinde çalışan Veteriner Hekim Levent Elmas; üniversite yıllarında kanatlı aşı uygulamaları ile ilgili deneyim edindiği için sektöre uyum sağlamakta zorlanmamış ve 2011 yılında kendi kliniğini işletmek kararı almış. Levent Elmas, Doğuş Veterinerlik çatısında, Konya ve çevre illerdeki yumurta tavuğu işletmelerinin rasyon, aşı, ilaç gibi ihtiyaçlarını karşılıyor. İNFOVET 62-63 Aşı programı hazırlarken önemsediğiniz noktaları sıralarsanız, öncelikli dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir? Aşılama programını civcivhanelerde kullanıyoruz, öncelikle söz konusu civcivhanede önceden yaşanmış bir hastalık olup olmadığına bakıyoruz. Daha sonra çevre işletmelerin hastalık geçmişlerini araştırıp, ona göre aşılama programı hazırlıyoruz. Eğer herhangi bir sıkıntı yoksa, hayvanlara uygulanan gereksiz aşılamalardan kaçınıyoruz. Kanatlı işletmelerinde gördüğünüz en büyük biyogüvenlik zafiyeti sizce nedir? Bütün işletmelerde olmasa da çiftlik girişlerinde eleman bulunmaması büyük bir eksilik. Araçlar ve insanlar dezenfekte edilmeden çiftliğe girebiliyor; bu durum elbette büyük bir risk oluşturuyor. Ayrıca kış aylarında, çiftlik girişlerindeki dezenfektanların donması nedeniyle girişlerde başarılı bir dezenfeksiyon gerçekleşmeden giriş-çıkış yapılıyon. Bu da bir başka biyogüvenlik açığıdır. Son dönemde artan salma tavuk işletmeleri, sizce profesyonel üretim yapan yumurta ve broyler işletmeleri için bir risk oluşturuyor mu? En büyük riski zaten salma tavukçular oluşturuyor. Böyle yerlerde ne kontrol ne de biyogüvenlik var; ayrıca bu tür işletmelerin kayıtları yok, vergi ödemiyorlar, ne sattığını soran bir makam yok; hatta devlet teşviki söz konusu. Ama Tarım Bakanlığına bağlı işletmeler sürekli kontrol altında ve sürekli numuneler alınarak kontrol ediliyor ve vergi alırken de hiçbir aksamaya fırsat tanınmıyor. Salma tavuk işi yapanlar, insanlarımızı organik yumurta diye kandırıyor; halbuki onlar da hayvanlara çiftlikteki hayvanların yediği yemden veriyor; hatta yedirdikleri bu yemlerin içerisinde tam anlamıyla ne olduğunu bilmiyoruz. İnsanlarımızı, organik yumurta ve tavuk konusunda bilinçlendirmemiz şart. Bu sorunu başka türlü çözmek neredeyse imkansız. Genel management anlamında işletmelerde karşılaştığınız ortak aksaklıklar nelerdir? Eleman yetersizliği... İşletmelerde eleman boş kalmasın diye her iş yaptırılıyor. Her kümesin kendi elemanı olmalı ve diğer kümeslere ekipman ve yardım en minimum seviyeye indirilmeli. Ama bazen işletme sahiplerine de hak veriyoruz. Yumurta uzun süredir zarar ediyor; insanlar da doğal olarak maliyeti düşürmek zorunda kalıyorlar. SEKTÖR ZİYARETLERİ GÜNEŞLİ A.Ş. hayvanlar iç içe. İnsanların arka bahçesinde günlük elde edeceği dört yumurta için tüm sektör riske sokuluyor. Bu çok büyük bir handikap. Elbette köylü de kendi organik yumurtasını üretsin ve kazansın ama usulüne göre... Açıkta duran her tavuğun hastalığa da yüzde yüz açık olduğunu unutmamak gerekir. Fatih Oğuz, “En büyük tehlikenin hayvan hareketliliği olduğunu düşünüyorum.” Organik tavukçuluk ve yumurtacılığın sektör için büyük bir risk olduğunu söylediniz. Peki, tüketici tarafından baktığınızda neler söyleyebilirsiniz? Organik yumurta üretiyorsanız, yetiştirebileceğiniz hayvan sayısı ve bu hayvanlardan alacağınız günlük yumurta sayısı bellidir. Ancak üreticiler kendi tavuklarının yumurtaları dışında, fason yumurtacılardan da yumurta topluyor ve organik adı altında satışa sunuyorlar. Organik yumurtaya talep her geçen gün artıyor fakat ortada büyük bir risk olmasının yanında, büyük de bir kandırma var. Sektörü bitiren, gezen tavuklardır. Köylü ne kadar sağlıklı aşılama ya da dezenfeksiyon yapabilir? “Açıkta duran tavuk, hastalığa da açıktır” “Organik yumurtaya talep devamlı artıyor, salma tavukçuluk her geçen gün yaygınlaşıyor. Büyük bir risk olmasının yanında, büyük de bir kandırma söz konusu. Sektörü bitiren, gezen tavuklardır.” Veteriner Teknikeri Fatih Oğuz, 1999 yılından beri bir fiil kanatlı sektörünün içerisinde ve Oğuz Veterinerlik bünyesinde mesleğini icra etmekte. Ağırlıklı olarak yem katkı maddeleri üzerine çalışan kliniğin; ayrıca Bahar Veterinerlik isminde bir şubesi mevcut ve burada bir veteriner hekim ile sağlık hizmetleri verilmekte. Fatih Bey, hizmet verdiğiniz işletmeler hakkında neler söyleyebilirsiniz? Oğuz Veterinerlik ve Bahar Veterinerlik bünyesinde, başta Konya olmak üzere, doğu illerine kadar geniş bir bölgeye hizmet veriyoruz. Civcivlerin ilk girişinden yumurtlamasına kadar her aşamayı Bahar Veterinerlik üzerinden; sağlık hizmetleri, İNFOVET 64-65 yem danışmanlığı ve rasyon hizmetlerini ise Oğuz Veterinerlik üzerinden yürütüyoruz. Enfeksiyöz kanatlı hastalıklarla nasıl bir mücadele rotası çiziyorsunuz ve bu mücadelede aşılamanın yeri nedir? Aşının önemi elbette çok büyük. Ancak aşıdan öte, öncelikli olarak en temel sorunumuz olan genel çevre faktörleri. Elbette bugün şartlar iyileşmeye başladı; taşıma araçlarının dezenfeksiyonuna ve işçilere daha fazla özen gösteriliyor. Çevre faktörünün yanı sıra, bizim son dönemlerdeki en büyük problemimiz salma tavuklar. Tüm dünya kuş gribinden kırılırken, Türkiye hala salma tavukçuluğa destek veriyor; devlet köylere tavuk dağıtıyor. Bütün Aşı programlarını hazırlarken önemsediğiniz noktaları sıralar mısınız? Program yaparken önce bölgeyi göz önüne alıyoruz. O bölgedeki hayvan popülasyonunun yoğunluğuna bakıyoruz. Daha sonra kümeste daha önceden yaşanmış hastalıklara bakıyoruz. Ardından, işletmeye civciv geliyor; kanlarını alıp titrelerine bakıyoruz. Bölgedeki hastalık yoğunluğuna göre zaman zaman programlarımızı değiştiriyoruz. Örneğin Saraçoğlu bölgesinde aşırı bir hayvan popülasyonu var; hastalık riski çok fazla. Doğal olarak bu bölge için aşı programı hazırlarken daha özenli davranıyoruz. Birçok işletmeye hizmet veriyorsunuz. En sık karşılaştığınız biyogüvenlik açıkları nelerdir? Neleri yanlış yapıyoruz? Aslında neredeyse her şeyi yanlış yapıyoruz. Örneğin, üç farklı yerde kümesi, tek bir yerde ise yem değirmeni olan bir üretici düşünün; bu üretici sözün gelişi kendi yemini kendisi üretiyor. Ancak kümesler arasında gidip gelirken, bir kümesten diğerine hastalık taşıması kaçınılmaz. Bu işletmenin kendi ihmalidir. Yine bir başka örnek, yan yana üç farklı kümes için ayrı ayrı bakıcı tutan bir işletme sahibi, bu personellerin komşu kümesleri ziyaret ettiğinden habersiz. Tüm bunlar birer ayrıntıdır ve başarıya giden yol ayrıntılarda saklıdır. TOPLANTI ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI Elanco “Tek Sağlık” Toplantıları’na devam ediyor Elanco 14-18 Kasım tarihlerinde antimikrobiyal dirençle ilgili farkındalık yaratmak için “Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği Kılavuzları Çerçevesinde Antibiyotiklerin Akılcı Kullanımı” ve “Tek Sağlık” konularını kapsayan bir dizi toplantı gerçekleştirdi. “Tek Sağlık” için bilgi ve farkındalığı artırmak ve en iyi uygulama yöntemlerini tanıtmak şart! Son yıllarda giderek artan antimikrobiyal direnç, hastane enfeksiyonları başta olmak üzere toplum kökenli enfeksiyonlarda tedavisi zor, hatta imkansız enfeksiyonlarla karşılaşmamıza yol açıyor. Antimikrobiyal direnç gelişimi, artık küresel bir halk sağlığı sorunu olarak ele alınmaktadır. Direnç arttıkça toplumda enfeksiyon hastalıklarının daha uzun sürmesi, yayılması, salgınların sıklaşması ve ölüm riskinin artması söz konusu olacaktır. Antibiyotik direnci çok boyutlu bir sorundur ve çözümü için yapılacaklar da İNFOVET 66-67 aynı derecede çok boyutludur. Elanco’nun geçtiğimiz aylarda duyurduğu” 8 Adımda Antibiyotik Yönetim Planı” ve “Tek Sağlık” konsepti, bu soruna gösterdiği önemin ve çözüm çabalarının çerçevesini oluşturuyor. Bu konudaki çabaların etkin sonuçlara ulaşabilmesi için, küresel boyutlu olması ve tüm sektör ortaklarını kapsaması gerekli. Çözümde anahtar rolü, bilim ve bu alandaki politikalar oluşturacak; bir yandan hayvan sağlığı ve refahını koruyan, diğer yandan gıda güvenliğini ve sürdürülebilirliğini esas alan politikalar… MİKROORGANİZMALARLA SAVAŞA KOORDİNELİ YAKLAŞMA VAKTİ “Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa Birliği (AB) Kılavuzları Çerçevesinde Antibiyotiklerin Akılcı Kullanımıyla Başarılı Bir Strateji Yaratmak” başlıklı konuşmasında Dr. Daniel Parker, antibiyotik kullanımını azaltıcı politikaların temelinde doktorların mikroplarla savaşta ellerindeki seçeneklerin azalması olarak tanımlanabilecek antimikrobiyal direnç yattığını belirtti. “Konu en son Eylül ayında New York’ta toplanan Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda ele alındı. Dünya liderleri konuya tek sağlık konsepti çerçevesinde bakarak, pek çok sektörde ancak özellikle, insan sağlığı, hayvan sağlığı ve tarımda antimikrobiyal direncin temelini hedefleyen geniş ve koordineli bir yaklaşım belirledi. BM tavsiyelerinde; antimikrobiyallerin yanlış kullanımını durdurmak, antimikrobiyal mevzuatlarını güçlendirmek, bilgi ve farkındalığı artırmak, en iyi uygulama yöntemlerinin tanıtılmasını vurgulamıştır.” Parker, İngiltere Hükümeti ve 18 milyar Sterlin fon büyüklüğüyle dünyanın en büyük insan ve hayvan sağlığı bağış araştırma kuruluşu olan Welcome Trust tarafından desteklenen “İlaca Dirençli Enfeksiyonlarla Mücadele” adlı rapordan bazı veriler paylaştı. 120’nin üzerinde alanında uzman biliminsanının katkısıyla oluşturulan ve İngiltere eski Başbakanı David Cameron tarafından davet edilerek, Goldman Sachs eski başkanı Ekonomist Jim O’Neil tarafından yönetilen rapor, bu alanda 2016 yılında yayınlanan en kapsamlı dokümanlardan biri olma özelliği taşıyor. Rapora göre önlem alınmadığı takdirde antimikrobiyal direncin küresel maliyeti 2050’de yıllık 10 milyon ölüme ve 100 trilyon dolara ulaşacak. Bu gelecekte antibiyotiklerin işe yaramaması yüzünden ölecek insan sayısının, kanserden ölecek insan sayısını aşması anlamına geliyor. O’Neil’in raporundan önemli başlıklar > Sadece doktor ve veteriner hekimler değil, hastalar, hayvan sahipleri için antimikrobiyal dirençle ilgili farkındalığın artırılması, > Hayvancılıkta akılcı antibiyotik kullanımıyla, insan sağlığında kritik öneme sahip antibiyotik sınıflarına kısıtlamalar getirmek, > Hastalık teşhisine yönelik hızlı teşhis yöntemlerinin geliştirilmesi ve pratiğe konulması > Antibiyotik kullanımı ve direncin takip edilmesi Kanatlı endüstrisi olarak geçmişte, antibiyotiklerin zaman zaman tedavi dışı amaçlarla da kullanıldığının altını çizen Parker, endüstride en iyi uygulamalar esas alınarak, çiftlik hayvanlarında kg ağırlığa kullanılan antibiyotik etkin madde miktarını azaltma ve insan sağlığında kritik öneme sahip antimikrobiyallerin kısıtlanması hedefiyle yola çıkıldığında sağlanacak şeffaflığın, tüketici Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği Kılavuzları Çerçevesinde Antibiyotiklerin Akılcı Kullanımıyla Başarılı bir Strateji Yaratmak, DanIel Parker, VH BEGIA (Bakteriyel Enterit Global Etki Değerlendirmesi), ChrIstophe BostvIronnoIs, VH, Elanco Kanatlı Stratejik Pazarlama Lideri Clostri Test, Babür Emre Pehlivan, VH, Elanco Kanatlı Teknik Müdür güvenini artıracağını ifade etti. Parker konuşmasına şöyle devam etti; “İngiltere Kanatlı Konseyi olarak stratejimiz, önce bir problem olduğunun bilincine varmaktı. 2011 yılında Konsey bünyesinde bir “Antibiyotik Yönetim Grubu” kurduk. Amacımız sektörümüzde antibiyotik kullanımı ile ilgili veri toplamak, sektörümüzü eğitmek ve antibiyotik kullanımıyla ilgili ilkeler oluşturup, uygulanmasını sağlamak. Stratejimizin temelinde ise “mümkün DR. DANIEL PARKER 1983 yılında Cambridge Downing Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden mezun olduktan sonra, Avrupa Kanatlı Veteriner Bilimleri’nde uzmanlık kazanmıştır. Daniel Parker halen İngiltere’de 4 bölgede faaliyet gösteren, kanatlı entegrasyonlarına sağlık ve Danışmanlık hizmeti veren Slate Hall Veteriner Kliniği’nin kurucusu ve İngiltere Kanatlı Konseyi’nin danışmanıdır. olduğu kadar az, gerektiği kadar çok” antibiyotik kullanımı yatıyor. Avrupa Birliği ve İngiltere’de antimikrobiyal yönetimi ile ilgili standart bir yaklaşım yok, ancak belli başlı yaklaşımlar şöyle; > Antibiyotik kullanılan vakalarda, bakım, besleme, biyogüvenlik, stres şartlarının analiz edilerek takip eden dönemler için varsa düzeltici müdahalelerin yapılması, yeni teknolojilerden yararlanmak TOPLANTI ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI Temel strateji, “Mümkün olduğu kadar az, gerektiği kadar çok” antibiyotik kullanımı... Karşılaştığımız sorunlara, insan sağlığı, hayvan sağlığı, çevre sağlığı şeklinde tek tek yaklaşamayız. Tek Sağlık, sadece sorun olan alanı değil, diğerlerini göz ardı etmeden, tümünü değerlendirerek karar vermektir. > Antibiyotik seçim ve kullanım kriterlerinde “Tek Sağlık”konsepti çerçevesinde hareket etmek > WHO ve EMA kılavuzları dikkate alınarak, insan sağlığında kritik öneme sahip antibiyotiklerin, kullanılmaması (3 ve 4. jenerasyon sefalosporinler, İngiltere, Hollanda / kolistin, İngiltere) veya ilk basamak tedavide kullanılan antibiyotiklerin yetersiz kaldığı durumlarda tercih edilmesi (3 ve 4. jenerasyon sefalosporinler, kolistin ve florokinolonlar, European Medicinal Agency - EMA) > Kanatlı sektörü olarak kullanım oranlarının kayıt altına alınarak, antibiyotiklerin sadece reçetelenmiş olarak hasta sürülerde kullanıldığının altının çizilmesi (İngiltere, Almanya) > Paydaşlara farkındalık eğitimleri > Ulusal veri tabanına kayıtlı işletmelerin antibiyotik kullanımlarını sisteme işlemeleri ve her 6 ayda bir kullanımın en yüksek olduğu %25’lik üreticilerin, takip eden 6 ay için antibiyotik kullanımını İNFOVET 68-69 nasıl azaltacaklarına dair bir aksiyon planı sunmaları(Almanya) > Çiftlik hayvanlarında kullanılan antibiyotik etkin madde miktarının 2018’e kadar 50 mg/kg’a düşürülmesi (O’Neill Raporu) > Bağışıklık sistemini destekleyen ürünler, enzimler, fitoterapiler, probiyotikler, prebiyotikler vb. teknolojilerin değerlendirilmesi ANTİBİYOGRAM SONUCUNA GÖRE HAREKET ETMEK ÖNEMLİ Elanco (EMEA)Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Afrika Bölgesi Kanatlı Stratejik Pazarlama Lideri Christophe Bostvironnois, Elanco’nun “Tek Sağlık” konseptini açıkladı ve antimikrobiyal dirençle mücadelede tek sağlığın önemini vurguladı. “Tek Sağlık konsepti, insan, hayvan ve çevre sağlığını birarada düşünerek, mümkün olan en doğru seçimi yapacak yerel, ulusal ve küresel işbirliği modeli olarak özetlenebilir. Birini ihmal ederek verilecek kararlar, diğerinde kayıplara yol açabilmektedir. Bir veteriner hekim olarak sadece sorumlu olduğum hayvanların sağlığını düşünerek yazacağım bir reçete, benim veya bir yakınımın, hastalığına çare olacak bir antibiyotiği etkisiz hale getirmeme yol açabilir. Bu yüzden ilk basamak tedavide, insan sağlığında kritik öneme sahip bir antibiyotiği seçmemeyi hedeflerim. Zira antibiyotikler aynı değildir. Bazı antibiyotik sınıfları insan sağlığında önemli hastalıkların tedavisinde kullanılmaktadır ve kimi zaman alternatifleri de yoktur. Bu antibiyotik sınıflarını önce insan sağlığı yönünden korumak ve daha sonra da hayvan sağlığında ihtiyaç duyduğumuzda iyi sonuç alabilmek için, ilk basamak tedavi seçeneği olarak mümkün olduğunca hedef odaklı ve dar spektrumlu antibiyotik sınıf ve etkin maddelerini seçmek ve antibiyogram sonucuna göre hareket etmemiz büyük önem taşıyor. Son olarak biyogüvenlik, bakım ve besleme gibi sürü sağlığını koruyucu faktörleri üretici ile sürekli iletişim içinde geliştirmeye çalışmak, antibiyotik reçete etmeden önce teşhis yöntemlerinden yararlanmak, antibiyotik seçiminde akılcı kullanım prensiplerine dikkat etmek gerekli. Elanco’nun 2015 Bakteriyel Enterit (BE) Global Etki Değerlendirmesi, BE’nin dünyada önemli bir sorun olmaya devam ettiğini gösteriyor. Katılımcıların yaklaşık %74’ünün sürülerine BE tanısı konmuştur ve yaklaşık TOPLANTI ELANCO HAYVAN SAĞLIĞI Elanco’nun 2015 değerlendirmesi, bakteriyel enteritin dünyada önemli bir sorun olmaya devam ettiğini gösteriyor. %40’ı BE’nin beş yıl öncesine göre daha büyük bir sorun olduğu konusunda hemfikir. Etkili bir seçenek; Avilamisin Alınan önlemlere rağmen dönemsel veya hammadde kaynaklı olarak BE sürülerde görülüyor. Bu dönemlerde ilk basamak tedavide, insan sağlığında kullanılmayan Avilamisin’in tercih edilmesi, işletmeye hem pratik uygulama, hem de başka bir tedavide kullanılmadığı için Clostridium perfringens’e güçlü etkisi sebebiyle, BE’ye bağlı kayıpları ve mortaliteyi azaltıcı, etkili bir seçenek olma imkanı verecektir. Avilamisin EMA’dan 2007’de MRL onayı almış olup, Birlik üyelerine yapılacak ihracaatlarda izin verilen değerlere kadar varlığı yasal bir engel oluşturmaz. Yine, DSÖ ve EMA listelerinde insan sağlığı açısından önem taşıyan antibiyotik sınıfları içinde değildir. Öte yandan yasal arınma süresi olmaması sebebiyle seyreltme yapılan sürüler için de uygun bir seçenek sunmaktadır. çalışmada, 145 sürüden alınan dışkı örneğinde Clostridium perfringens’e bağlı nekrotik enterit riski % 48.28 (+2 ve üzeri) olarak tespit edilmiştir. Bu çalışmada alınan örnek sayısı, test metodunda valide edilerek belirlenen aynı yaş grubu için %20’nin üzerindedir. Yani alınan sonuç önemli oranda diğer sürüleri de temsil etmektedir”. BUGÜN ATILACAK ADIMLARLA YARIN ANTİMİKROBİYALLERİN ETKİNLİĞİNİ KORUYABİLİRİZ Elanco Pazara Erişim Müdürü Nedim Üzey, “Çiftlik Hayvanlarında Antibiyotik Kullanımı Hakkında Mevzuatlar, Antimikrobiyal Direncin Bakanlık ve Tüketicilerdeki Yansımaları” başlıklı bir sunum yaptı. “Antimikrobiyal direnç dünyada artan bir kaygı. Bu konuda otoriteler ve gıda şirketleri aksiyon alıyorlar. Gıda sektöründen örnek vermek gerekirse, bu alanda ilk adım atan fir- malardan biri olan McDonald’s Mart 2015’de DSÖ’nün 2011 tarihli kılavuzunu baz alarak bir global vizyon bildirisi yayınladı. Vizyonun amacı; “bugün atılacak adımlarla yarın antimikrobiyallerin etkinliğinin korunması”dır. Vizyon bildirilerinin veya politikalarının ana amacı tedarikçilerin, özellikle insanlarda tıbbi önemi olan antibiyotiklerin kullanımını belirlenen kriterler doğrultusunda yapmasıdır. İyonoforlar DSÖ kılavuzlarında kritik ürünler olarak değerlendirilmediğinden McDonald’s politikasında yer almamıştır. McDonald’s’tan bir ay sonra Tyson, Nisan 2015’te insan sağlığında kullanılan antibiyotiklerin reçetesiz kullanımını 2017 itibarıyla sonlandıracağını duyurmuştu. Aslında bu, FDA’nın (ABD Gıda ve İlaç Dairesi) daha önce almış olduğu bir kararın, yani insanlarda kullanılan antimikrobiyallerin, sadece tedavide kullanımına izin vereceğini müşterilerine duyurmayı amaçlıyor. Bilindiği gibi ABD’de 2016 sonuna kadar antimikrobiyallerin büyütme amacıyla kullanımı serbestti”. “Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Veteriner Sağlık Ürünleri Ve Halk Sağlığı Dairesi Başkanlığı, 2014 yılında, “Veterinerlik Hekimlik Alanında Antimikrobiyel Direnç İzleme Ve Kontrol Stratejileri Eylem Planı’nı açıklamış ve bu alanda çok sayıda adım atmıştır ve Bakanlık, yaptıkları denetimlerde, teşhis sonrası ve reçeteli antimikrobiyal kullanım yönünde mesajlar vermektedir. Bu bakımdan işletmelerin antibiyotik kullanımlarında koruyucu değil, teşhis sonrası uygulama yapması, içme suyu veya yemde antibiyotik verileceği zaman, reçetenin mutlaka kümes kartında bulundurulmasına dikkat etmeleri gerekiyor”. BAĞIRSAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN BOZULMASINA BAĞLI KAYIPLAR ÖNLENEBİLİR NİTELİKTEDİR Kanatlı Teknik Müdürü Babür Pehlivan, birçok veteriner hekimin, sahada bakteriyel enterit ile karşılaştığını, tablonun diğer hastalıklar, özellikle koksidiyoz ile birlikte etkisini artırdığını belirtti. “Elanco’nun tanıttığı Clostritest®’in amacı sürülerdeki Clostridium perfringens yükünü erken dönemde teşhis ederek gerekli müdahaleyi sağlamaktır. Bu sayede, bağırsak bütünlüğünün bozulmasına bağlı kayıplar önlenebilir, kayıpların azaltılması mümkün olabilir. Elanco tarafından 6 farklı işletmede 10-14 yaşlı sürülerde yürütülen İNFOVET 70-71 Etkin sonuçlara ulaşmak için çabaların küresel boyutlu olması ve tüm sektör ortaklarını kapsaması gerekli. KAPAK Avrupa’nın en büyük 28 hayvan yemi ve yem katkı üretici firması Avrupa’da karma yem ve yem katkı ürünleri üretim miktarları, bir önceki yıllarla ve gelişmekte olan diğer pazarların bu yılki üretim artışlarıyla karşılaştırıldığında oldukça durgun seyretti. Global Market Insights verileri ile karma yem ve katkı pazarını ele alıyoruz. Çeviri VE DERLEME: Veteriner Hekim Gizem Kutun İNFOVET 72-73 g elişmekte olan piyasalarda görülen üretim artışıyla karşılaştırıldığında, Avrupa’nın karma yem üretim miktarları son yıllarda oldukça durgun seyretti. Bununla birlikte, bazı Avrupalı yem üretici şirketler ve çiftçi kooperatifler satın almaları ve işletmelerin sınırlarını genişletmeleri sayesinde büyüdü. Feed International’ın “Dünyanın En İyi Yem Şirketleri / World’s Top Feed Company” raporunun 2015 baskısında vurgulanan 101 karma yem üretici şirketin % 28’si Avrupalı. “Avrupa’nın En Büyük 28 Hayvan Yemi Firması / Top 28 European Feed Manufacturers” infografisi de, özellikle şirketler ve 2014 üretim hacimleri hakkında tek bir bakışta fikir vermek açısından çok yararlı. “En İyi Yem Şirketleri” verilerine ek %22,25 dünyadaki en iyi 20 yem üreticisinin avrupa’daki oranı %40 Avrupa, karma yem üretimi/ metrik ton 156.2 %0.25 Avrupalı imalatçılarIN dünya kanatlı beslemesindeki payı %15 2015 YILI AB YEM ÜRETİMİ İLE İLGİLİ GELİŞMEler Avrupa, küresel karma yem üretimi Avrupa, karma yem üretimindeki artış miktarı KAPAK *Bu 2015 raporu, 2014 yılı rakamlarına dayanmaktadır. olarak, Avrupa hayvan yemi üretimi hakkında bilmeniz gereken dört önemli istatistiki bilgiye de infografiden ulaşabilirsiniz. Belirttiğimiz verilerin çoğu, Feed International’ın 1990 yılından bu yana dünya yem üretimini grafikleyen “2015 Word Feed Panorama / 2015 Dünya Yem Sanayisi Genel Görünümü” çalışmasından toplanmıştır. Raporun tamamını Feed International’ın Nisan/Mayıs 2016 sayılarından ulaşabilirsiniz. Bu infografinin ötesinde, “Dünyanın En Popüler Yem Şirketleri / World Top Feed Company” listesine de aynı derginin Ekim / Kasım 2015 dijital baskısından ulaşabilir veya şirket bazında bir veri incelemesi yapmak isterseniz, WATT Global Media’nın “Top Feed Companies” veri tabanını ziyaret edebilirsiniz. DÜNYA HAYVAN YEMİ PAZARI 2016’YI DURGUN GEÇİRDİ. PEKİ, YEM KATKI PAZARI NE DURUMDA? Global hayvan yem katkıları pazarının 2015 yılında 25.5 milyar dolar değerinde olması ve 2015 yılından 2020 yılına kadarki tahmini dönemde % 4.7’lik yıllık bileşik büyüme oranı ile 2020 yılına kadar 31.6 milyar doları geçmesi öngörülmektedir. Yem kalitesinin yükselmesi ve dolayısıyla hayvanların performanslarının ve sağlıklarının iyileşmesi ve hatta hayvansal gıda veriminin ve kalitesinin gelişmesi ile birlikte hayvan yem katkı maddelerinin de hayati bir önem taşıdığı bir kez daha gözler önüne sermektedir. Kentlerdeki nüfusun yükselmesi, gelir artışı, çift gelirli ailelerin sayılarındaki artma eğilimi ve insanların yoğun tempolu yaşam tarzları kolay gıdaya ulaşma gerekliliğini de beraberinde getirdi. Bu faktörler, sağlık konusundaki bilincin de yükselmesi ile birlikte bitki ve hayvan proteinlerine olan talebin artmasına neden olmaktadır. Hayvansal protein talebindeki bu artış, yavaş yavaş bilimsel tabana dayalı çeşitli tarım yöntemlerine geçiş aşamasında olan çiftçilerin de üzerinde bir baskı uygular hale gelmekte ve günümüzde çiftçilerin, talep edilen kadar et tedarik etmelerinin zor olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum ise, karma yem ve yem katkı üreticileri için önemli bir fırsat doğurmaktadır. Hayvan yetiştiriciliğinin ve et endüstrisinin sanayileşmesi piyasanın itici etkenlerinden biridir. Hayvanlar kontrollü koşullar altında yetiştirilmekte; karma yem ve yem katkı maddeleri yoluyla gerekli esansiyel besinleri almaktadır. Etin endüstriyel üretimi, dünyanın dört bir yanındaki geleneksel tarım yöntemlerini de değiştirmekte ve bu değişimin yem katkı endüstrisinde de paralel bir büyümeyi tetiklemesi beklenmektedir. Bu endüstrideki katı regülasyonlar -özellikle Avrupa Birliği’ndeki- pazarın büyümesini sınırlamaktadır. Diğer kısıtlayıcı faktörler ise, fiyatların dalgalanması ve hammadde arzının kararsız ve dengesiz olmasıdır. Kanatlı hayvan yemleri, yem katkıları pazarındaki en büyük paya sahip Aminoasitler, antibiyotikler, asitleştiriciler ve vitaminler küresel yem katkı maddeleri pazarının %45’ini oluşturan ana bölümlerdir. Avrupa Birliği’nin antibiyotik alternatiflerine gösterdiği baskıcı tutum, Avrupa’da asitleyicilerin tüketiminin artmasına yol açmıştır. Yem asitleştiricileri pazarının tüketim oranının kademeli olarak artmasıyla birlikte Asya-Pasifik bölgesinde %6.1’lik yıllık bileşik büyüme oranı yaşanacağı öngörülmektedir. Giderek artan bir küresel endişe haline gelen antimikrobiyal dirence karşı insanların farkın- İNFOVET 74-75 Global karma yem üretiminin % 22.25’i Avrupa’da üretilmiştir. Avrupa karma yem üretimi, 0.25 artışla 156.2 milyon metrik tona ulaşmıştır. dalık kazanması ve antibiyotiklerin yasaklanması da probiyotik pazarındaki büyümeyi hızlandırmaktadır. Yem kullanımını artırmak için hayvanların sindirim sistemi sağlığının geliştirilmesine yönelik artan bilinç, probiyotik pazarındaki büyümenin bir başka nedenidir. Yem antioksidanları ise, yemin bozulmasını ve israfını önlemek adına kullanılmakta ve üreticilerin üstün çabaları ile pazardaki bir diğer büyüyen segment halini almaktadır. Özel yem katkı maddeleri pazarının, daha çok sayıda karma yem üreticisinin rekabet içine girmesini önlemek için ürünlerin katma değeri yönünde hareket edilmesi ile birlikte giderek büyümesi beklenmektedir. Kanatlı hayvan yemi, yem katkıları pazarındaki en büyük paya sahiptir ve 2013 yılında pazarın % 35’ini oluşturmaktaydı. Tavukçuluk işletmelerinin konsolidasyonu ve geriye dönük entegrasyonunun mevcut eğilimi, tahmini dönemde (2016-2021) katkı maddeleri için istikrarlı bir talebin sürmesine yardımcı olacaktır. Su arıtma tesislerinden gelen yem katkılarına olan talebin, Güneydoğu Asya ülkelerinde su ürünleri yetiştiriciliği faaliyetlerinin zirve yapmasının ve balık artık ürünlerine olan talebin artmasının bir sonucu olarak tahmini dönemde en yüksek payı alması beklenmektedir. 2017’de Asya Pasifik’in en hızlı büyüyen yem katkı pazarına sahip olması bekleniyor Mevcut potansiyeller göz önüne alındığında, Çin, Hindistan, Tayland ve Endonezya gibi ülkeler iş büyümesi açısından cazip görülmektedir. Ekonomik büyüme, hayvancılık endüstrisinin sanayileşmesi, çiftçilerin artan farkındalığı ve hükümetin desteği bu bölgelerdeki piyasanın çekiciliğini oluşturan başlıca unsurlardır. ZİRVEDEKİ 28 AVRUPA YEM SANAYİCİSİ* Avrupa’nın en büyük karma yem üreticileri listesi Yıllık karma yem üretimi* (x1000 ton) ALMANYA Agravis Raiffeisen 4,060 DTC Deutsche Tiernahrung Cremer 2,800 Bröring Unternehmensgruppe 1,300 PHW Group 1,200 İSPANYA Vall Companys Grupo 1,580 Agropecuaria de Guissona 1,190 İSVEÇ Lantmännen Lantbruk 1,300 Belçika Aveve Group 1,609 BİRLEŞİK KRALLIK AB Agri 2,227 DANİMARKA DLG Group 4,600 Danish Agro Group 2,400 Biomar Group 1,000 FRANSA Avril Group Glon Sanders 3,600 InVivo NSA 2,400 Triskalia 2,000 Cooperl Arc Atlantique 1,540 Terrena 1,420 HOLLANDA ForFarmers B.V. 6,490 Nutreco 5,900 De Heus 4,600 Agrifirm Feed 4,250 İTALYA Veronesi 3,150 Amadori 1,500 NORVEÇ EWOS 1,210 RUSYA Cherkizovo Group 1,400 Miratorg 1,200 TÜRKİYE Abalıoğlu Grup 1,420 UKRAYNA Myronivsky Hliboproduct (MHP) 1,650 Diğer önemli potansiyel pazarlar, Avrupa’da Rusya ve Güney Amerika’da Brezilya’dır. Et ithalatının azaltılmasının ve çiftçilerin sübvansiyon artırmasına yönelik Rus hükümetinin baskılarının, ülkeyi Avrupa yem katkı endüstrisinde önemli bir noktaya taşıması beklenmektedir. Dünyadaki en büyük kanatlı eti ihracatçısı Brezilya’nın ise et kalitesini artırmak için daha fazla yem katkı maddesi tüketmesi ve daha ucuz maliyetlerle kaliteli et sunması, ihracatını daha da artırmasına olanak sağlayacak. YEM KATKI PAZARI TAHMİNİ (2015 – 2020) yeni etkili ürünler için araştırma ve geliştirme projelerine yatırım yapma vakti Hayvan yem katkı sanayisi, pazar payının % 50’sini elinde tutan on şirket üzerinde yoğunlaşmıştır. Piyasanın önde gelen oyuncaları, kendi iş alanlarını genişletme üzerine odaklanmışlardır. Yetkililer, Asya-Pasifik bölgesindeki küçük oyuncuların yeni üretim birimlerine yatırım yaparak veya bölgeye yeni küçük çaplı oyuncular kazandırarak pazarı büyütmeyi hedeflemektedirler. Yeni etkili ürünleri tanıtmak için Ar-Ge çalışmalarına yatırım yapılması, üreticiler tarafından Kuzey Amerika ve Avrupa’nın olgunlaşmış pazarlarında rekabette önde olması için kabul edilen bir diğer stratejidir. HAYVAN BESLEME KİMYASALLARI PAZARI, hayvan yemi pazarı için mükemmel fırsatlar sunmakta Hayvan besleme kimyasalları, hayvanların bağışıklık sistemini güçlendirmek için bir tamponlayıcı madde olarak davranan amino asitlerdir. Hayvan besleme kimyasalları pazarı içerisinde üretilen popüler ürünler karotenoidler, organik asitler, enzimler, vakum yöntemi ile kristallenmiş sofra tuzlaradır. Hayvan besleme kimyasalları pazarı, su ürünleri yetiştiriciliği, kanatlı yetiştiriciliği ve evcil hayvan yemleri gibi hayvan yem pazarı için mükemmel ürünler sunmaktadır. Bu pazar, toprağın gübrelenmesini azaltır, çevre kirliliğini azaltır, hayvancılıkta verimliliği artırır ve böylece dolaylı yoldan insanlar için sağlıklı beslenme fırsatları sunar. Allied Market Research tarafından yayınlanan, “Dünya Hayvan Besleme Kimyasalları Pazarı – Fırsatlar ve Tahminler, 2014-2022 / World Animal Nutrition Chemicals Market - Opportunities and Forecasts, 2014-2022” başlıklı yeni bir raporda, pazarın büyümesi ile ilgili faktörler (tüm değer zinciri boyunca üreticilerin geniş ürün yelpazesi ile yatırımlarını artırması; tüketici taleplerinin her geçen gün artması ve sürdürülebilir bir gelecek için çevreyle ilgili endişelerin her geçen gün artması gibi) göz önünde bulundurularak hazırlandı. Ayrıca, insanların sağlıklı olduklarına inandıkları ve güvenli petlerine verebilecekleri evcil hayvan mamalarına olan talebin artması ve petlerin sağlığı konusunda hayvan sahiplerinin farkındalığının her geçen gün artması gibi faktörler de pazarın büyümesine büyük katkılarda bulunmuştur. Hayvan besleme kimyasalları pazarının büyümesini engelleyen başlıca kısıtlayıcı faktör, bu kimyasalların fiyatlarının yüksek olmasıdır. Raporda, biyolojik bazlı kimyasalların geliştirilmesine yardımcı olacak çevre dostu çözümlerin üretilmesi ve gelişmekte olan biyo-kimyasallar endüstrisine yönelik artan talebin pazarın büyümesine büyük fırsatlar sunacağı ön görülüyor. KAYNAKLAR > WATT Global Media 2015 / Jackie Roembkle 28 Haziran 2016 > Global Market Insights > Feed International Nisan/Mayıs 2016, Ekim/Kasım 2015 > Mordor Intelligence / Global Feed Additives Market - Growth, Trends and Forecasts (2016 - 2021) > Allied Market Research / World Animal Nutrition Chemicals Market - Opportunities and Forecasts, 2014-2022 İNFOVET 76-77 Yem katkı pazarı, 2022 yılına kadar % 3.7’ten fazla kazançla 21 milyar doların üzerinde bir değere sahip olacak gibi görünüyor. 2014 yılında tüm dünya genelinde toplam hayvancılık üretiminin 305 milyon metrik tondan fazla olduğu tahmin edilmektedir. Yani, 2013 yılına kıyasla % 1.7’den fazla büyüme oranı elde edilmiştir. 2014 yılında Asya Pasifik et üretimi oldukça büyüktü ve toplam hacmin % 41’inden fazlasını oluşturuyordu. Aminoasit pazar büyüklüğü 2014 yılında 5.3 milyar doların üzerindeydi ve bu rakam animoasitlerin pazarı domine ettiğinin bir kanıtıdır. Vitaminlerin pazar payı, 2014 yılındaki toplam cironun % 8’inden fazlasını oluşturuyordu ve 2022 yılına kadar bu büyüme oranının yavaşlayacağı düşünülmektedir. Tavuk yemi katkı pazarı büyüklüğü, 2014 yılında 6 milyon dolara yaklaşan bir kazanç ile en büyük piyasa konumundadır. Son yıllarda değişen hava koşulları mikotoksin riskini arttırıyor. KONU KANATLI Mikotoksinler, değişen iklim koşulları ve hayvan sağlığı üzerine etkileri Mikotoksinlere kronik olarak maruz kalan ülkelere bakıldığında, Türkiye yerli ve ithal tarım ürünleri kullanıma bağlı olarak riskli bir alanda bulunuyor. Peki, bu durumu yeterince ciddiye alıyor muyuz? Yazı: Hayvan Besleme Uzmanı Mohammad Vadiei - Nutrex VetERİNER HekİM Nihan Ganjuk - Kartal Kimya Dünyanın her tarafında insanlar, artan sıcaklık, kuraklık, çölleşme ve şiddetli yağışlar şeklinde değişkenlik gösteren hava koşullarıyla mücadele etmektedirler. Bu tutarsız hava koşulları, ekinlerin kalite ve verimleri üzerinde oldukça olumsuz etkiler oluşturmakta, doğal olarak yem ve gıdanın kalitesi ve güvenliği de düşmektedir. Gıda güvenliğini tehlikeye atan en önemli nedenlerden birisi, ekinlerin yüksek düzeyde mikotoksinle bulaşık hale gelmesidir. Yükselen sıcaklıklarla beraber, normal olmayan hava koşulları küflerin çoğalmasına sebep olurken, buna bağlı olarak mikotoksin artışına neden olmaktadır. Sıcak ve kurak dönemde mısır gibi bazı ekinler Fusarium verticillioides ve Aspergillus flavus tarafından bulaşıklığa açık hale gelir. Bunun sonucu olarak da fumosin ve İNFOVET 78-79 aflatoksin ile kontamine olan ekinler çoğalır. Daha ılıman ve yağış alan bölgelerde ise DON ve ZEA oluşumuna neden olan Fusarium culmorum ve Fusarium graminearum ile kontaminasyon artış gösterir. 1881 ve 2010 yılları arasında elde edilen ortalama değerler, son aylarla kıyaslandığında dahi sıcaklık ve yağış anlamında global olarak her bölgede ciddi değişimler göstermektedir. Mart 2016’dan Mayıs 2016’ya kadar olan hava sıcaklıklarının, 1981 ile 2010 yılları arasındaki aynı periyotlardan daha yüksek olduğunu, grafiklerde (Şekil 1) açıkça görebilmekteyiz. Bunun da ötesinde, bazı bölgeler normalin üzerinde yağış alırken bazı bölgeler ise normalin altında kuraklık göstermektedir. Bunun sonucu olarak da bir sonraki mahsul hasadında mikotoksin seviyesinin oldukça yüksek olacağı düşünülmektedir. Yapılan başka bir araştırmada 2004 ile 2011 yılları arsında dünyanın her yerinden toplanan yem, silaj ve yem hammaddesi örneklerinde, mikotoksinlerin görülme düzeyi azalmadığı görülmektedir. –Streit et al., 2013Bütün bunların yanı sıra hasattan önce ciddi miktarda yağış alan ekinlerde, depolama sürecince oluşan mikotoksin seviyesi normalden daha fazla olmaktadır. Uygun şekilde kurutulamayan ve kontamine olmuş ekinlerde, mikotoksin seviyesi birkaç gün içerisinde dramatik bir şekilde artış gösterecektir. Yayınlanan güncel veriler, Temmuz 2016 ve Eylül 2016 ayları arasında, 50 farklı ülkeden alınan 14.000 adet mısır, buğday, arpa, pirinç, soya küspesi, DDGS ve silaj içeren yem numunesinde en sık karşılaşılan mikotoksinlerin (Afla, DON, ZEN, FUM, T-2 ve OTA) analiz sonuçlarını yansıtmaktadır (Şekil 2). Şekil 1. Mart-Mayıs 2016 Global Yağış ve Sıcaklık Değişimleri Karasal Yağış Yüzdeleri Mart 2016 - Mayıs 2016 Kara ve Okyanus Sıcaklık Yüzdeleri Mart 2016 - Mayıs 2016 NOAA’s National Centers for Enviromental Information NOAA’s National Centers for Enviromental Information Veri kaynağı: GHCN-M Version 2 Veri kaynağı GHCN-M Version 3.3.0 & ERSST Version 4.0.0 Rekor kuraklık ortalamadan çok daha kurak ortalamadan daha kurak ortalamadan daha yağışlı ortalamadan çok daha yağışlı rekor yağış kaydedilen en yüksek sıcaklık soğuk ortalamadan çok daha SOĞUK ortalamadan SOĞUK ortalamaYA YAKIN ortalamadan sıcak ortalamadan çok daha sıcak kaydedilen en yüksek sıcaklık doğu avrupa Kuzey asya Kuzeydoğu asya Afla %21 ZEN %73 DON %59 T-2 %0 FUM %54 OTA %14 Afla %87 ZEN %17 DON %50 T-2 %3 FUM %70 OTA %80 Afla %20 ZEN %59 DON %96 T-2 %50 FUM %68 OTA %11 Afla %51 ZEN %47 DON %56 T-2 %0 FUM %78 OTA %14 okyanusya ortadoğu Afla %3 ZEN %44 DON %31 T-2 %49 FUM %21 OTA %15 Afla %17 ZEN %75 DON %36 T-2 %5 FUM %57 OTA %43 güney asya Afla %70 ZEN %80 DON %60 T-2 %10 FUM %30 OTA %40 güney afrika afrika Afla %29 ZEN %49 DON %70 T-2 %20 FUM %77 OTA %1 Afla %0 ZEN %41 DON %52 T-2 %16 FUM %5 OTA %9 Afla %26 ZEN %41 DON %48 T-2 %17 FUM %53 OTA %26 Afla %0 ZEN %34 DON %50 T-2 %0 FUM %94 OTA %0 kuzey amerika orta amerika Afla %11 ZEN %66 DON %84 T-2 %32 FUM %46 OTA %11 Kuzey avrupa Orta Avrupa Afla %1 ZEN %25 DON %38 T-2 %2 FUM %32 OTA %2 güney avrupa Kuzey Amerika Şekil 2. Mikotoksin bulaşıklığı pozitif çıkan numunelerin bölgelere göre dağılımları ve sıklığı Afla %21 ZEN %33 DON %33 T-2 %0 FUM %17 OTA %8 ADVERTORIAL Yemlerdeki ve ekinlerdeki mikotoksin kontaminasyonunu en aza indirmek için bazı önlemler alabiliriz. Örneğin; A. Mikotoksin üreten küflere karşı daha dirençli ekinleri tercih edebiliriz. B. Mikotoksin üreten küflerin gelişimini, en aza indirebilecek saklama ve depolama koşulları oluşturabiliriz. C. Var olan mikotoksinlerin zararlı etkilerini gidermeye yardımcı olacak doğru bir mikotoksin bağlayıcı kullanabiliriz. Türkiye’de hayvanlara yedirdiğimiz yemlerin hem yerli hem de ithal olabilmesidir. Örneğin; aflatoksini değerlendirelim: Aflatoksine kronik olarak maruz kalan ülkelere bakıldığında (Şekil 3), Türkiye’nin yerli ve ithal tarım ürünleri kullanımına bağlı olarak riskli alanda bulunduğunu görebiliyoruz. Mısır gibi yemler için stratejik bir ürünün ithal edildiği ülkelerin konumuna bakıldığında, bu durumun ne kadar ciddiye alınması gerektiği ortaya çıkmaktadır. TÜRKİYE’NİN COĞRAFİK DURUMU Mikotoksinlerin hayvanlara olan zararlı etkileri Günümüzde mikotoksinlerin tarım ürünleri vasıtasıyla dünyanın her yerine yayıldığı hem hayvanlarda hem de insanlarda önemli sorunlara neden olduğu kesin olarak bilinmektedir. Şekil 2 üzerinde Türkiye’nin içerisinde bulunduğu Güney Avrupa araştırma bölgesinde en sık karşılaşılan mikotoksinlerin %53’ünü DON ve %48’inin FUM’un oluşturduğu gözlenmiştir. Bu numunelerin ortalama bulaşıklık düzeyi ise 886 ppb ile 1819 ppb arasındadır. Bu düzey hayvanlar ve bu hayvanların ürünlerini tüketerek etkilenecek insanlar için oldukça yüksek bir seviyededir. Üstelik alınan bu numunelerin sadece %19’unda tek bir mikotoksine rastlanmışken %71’inde birden fazla mikotoksin bulunmuştur. Bu da Türkiye’de tek bir mikotoksin için önlem almanın yetersiz olduğunu, mikotoksinlerin sinerjik etkiler ile ortaya çıkaracağı zararlara karşı önlem almamız gerektiğini ifade eder. Bunun dışında değerlendirmemiz gereken bir diğer nokta, > Küflerin oluşturduğu mikotoksinler, değişik kimyasal yapılarına bağlı olarak birçok farklı etkiye neden olurlar. Bağışıklık sistemini baskılamak, sinir sistemi, karaciğer ve böbrekler üzerine toksik etki yaratmak, yavru atmalara sebep olmanın yanı sıra kanserojenik ve mutajenik etkileri de söz konusudur. > Yemlerde küflerin varlığında hayvanların yem tüketimini azalır. Böylece hayvanların performansları ve verimleri (et-sütyumurta) düşer. > Fertilite olumsuz etkilenir ve döl veriminde azalma meydana gelir. Yavru atma veya döl tutmama sorunları yaşanır. > Mikotoksikozis sonucunda hayvanlarda ölüm riski artar. > Mikotoksinler süt, et, yumurta gibi hayvansal ürünlerde zehirli kalıntılar bırakırlar. Bu durum insan sağlığı için tehlike oluşturmaktadır. Şekil 3. Aflatoksin ile kontaminasyona kronik olarak maruz kalan riskli bölge ve popülasyonlar RİSKLİ ALAN İNFOVET 80-81 RİSKSİZ ALAN Kaynak: William et al., 2008 RUMİNANTLARIN MİKOTOKSİNLERE OLAN DUYARLILIĞI Ruminantların mikotoksinlere olan duyarlılıklarının az olması, büyük ölçüde sindirim sistemine giren mikotoksinlerin, rumen mikrobiyotasında gerçekleşen ön eliminasyona bağlıdır. Rumen içerisinde bulunan protozoa ve bakteriler, farklı mikotoksinleri, daha az toksik bileşikler halinde metabolize edebilir. Sağlıklı bir hayvanda, deoksinivalenol (DON) hızlıca daha az toksik olan epoksite dönüştürülür. Ancak, rumen mikrobiyotasında yapılan toksinlerin etkisiz hale getirildiği bu işlem, sınırlı bir kapasite dahilinde gerçekleştirilmekte, hayvanların rasyonlarındaki değişimlerden ya da rumen asidozu gibi metabolik rahatsızlıklardan olumsuz olarak etkilenmektedir. Ayrıca, bütün mikotoksinler, rumen mikrobiyatanın neden olduğu enzimatik işleme tabi değildir. FUM ve Ergot alkaloidleri gibi bazı mikotoksinler, rumenden herhangi bir değişikliğe uğramadan geçebilirlerken bazı mikotoksinler ise rumen içerisinde mevcut molekülle aynı ya da ondan daha toksik bir aktiviteye sahip metabolitlere dönüşürler. Örneğin, ZEA, daha güçlü bir alfa-zearalenole dönüşmektedir. Öte yandan, farklı mikotoksinler (ör: patulin) antimikrobiyal etkinlik gösterdiği için rumen mikrobiyotanın hasar görüp değişmesine neden olur. Ruminantlardam mikotoksinlerin hayvan sağlığı ve performansına yarattıkları negatif etkilerin yanı sıra bu metabolitlerin özellikle süt ineklerinde, süte geçme durumu bu olayı insan sağlığı açısından daha da önemli bir noktaya getirmektedir. Mikotoksinlerin süte geçme kabiliyetine bakıldığında bu olay aflatoksinler için yüksek önem taşımaktadır (Tablo 1). Bilindiği üzere Aflatoksinler Uluslararası Kanser Araştırma Merkezi tarafından, 2002 yılından beri birinci sınıf ADVERTORIAL MİKOTOKSİN TÜRLERİ VE HAYVANLARA OLAN ETKİLERİ MİKOTOKSİN MANTAR HAYVANLARA OLAN ETKİ Aflatoksin Aspergillus flavus, Aspergillus parasiticus Verimde azalma, karaciğer ve kalpte tahribat, bağışıklığın baskılanması, kısırlık Trikotekenes Fusarium graminearum, Fusarium sporotrichioides Bağışıklığın baskılanması, ödem, yem tüketimi, üreme performansı ve verimde azalma, ishal kusma gibi sindirim bozuklukları, kısırlık, kanama Zearalenone Fusarium graminearum Yem tüketiminde ve verimde azalma, üreme performansında azalma, östrojenik etki, yumurtalık ve testislerin atrofisi, yavru atma, ishal Okratoksin Aspergillus ochraceus, Penicillium verrucosum Verimde azalma, karaciğer ve böbreklerde tahribat, bağışıklığın baskılanması Ergot alkaloid Claviceps purpurea, Claviceps paspaspali Sinir sistemi bozuklukları Fumonisin Fusarium verticillioides, Fusarium proliferatum Akciğer ödemi, böbrek ve karaciğerde tahribat kanserojenik maddeler içerisinde yer almaktadırlar. Aflatoksinler ikinci metabolitler olarak Aspergillus fl avus ve Aspergıllus parasiticus tarafından üretilir ve en fazla mısır, pamuk, yer fıstığı ve bu ham maddelerin yan ürünlerinde bulunur. En önemli aflatoksinler ise B1, B2, G1 ve G2 olarak düşük moleküler ağırlığına bağlı olarak sindirim sistemine girdikten sonra 15 dakika içinde (Moschini et al, 2006) kana transfer olup; 12 saat içinde (Diaz et al., 2004) ise süte geçerler. Aflatoksinin oksitlenmiş metaboliti olarak aflatoksin M1, AFB1 in sindirim sistemine vardıktan hemen sonra hızlı bir şekilde kanda ve idrarda bulunur. Avrupa Birliği direktiflerine göre hayvan yeminde bulunan toplan AFB1 miktarı 20 µg/ kg ve sütte bulunan toplam AFM1 miktarı 0,05 µg/l geçmemesi gerekmektedir. Ruminantlar geçiş döneminde ve diğer stres aşamalarında (yüksek çevresel sıcaklıklar gibi) mikotoksinlere karşı daha hassastırlar. Ayrıca, yüksek verimli ineklerin, rumen pH seviyesini azaltan ve geçiş oranını artıran daha fazla oranda kuru madde tüketimi nedeniyle daha hassas İNFOVET 82-83 oldukları kabul edilir. Bu da rumende mikotoksin etkinliğinin azaltılması işlemleri için daha kısa süre ayırabilmesine ve prosesin gerçekleşememesine sebep olur. ÖNLEME TEDBİRLERİ Mikotoksin ile kontaminasyon riskini en aza indirmek için çiftçilerin ve hayvan besleme uzmanlarının alabilecekleri önlemler önemli, uygulaması zor ve kısıtlıdır. Ürünler henüz tarlada iken ya da depolanmaları sırasında alınacak önlemler mikotoksin kontaminasyonunun önüne geçmenin en ideal yoludur. Ancak hayvanın önüne konulan yemlerde farklı nedenlerden dolayı her zaman mikotoksin riski bulunmaktadır. Bu tip riskleri sadece hayvanlar açısından değerlendirilmemelidir. Gıda ve insan sağlığı açısından da mikotoksinlerin ne kadar önemli olduğunu göz arda etmemek gerekir. Şimdiye kadar yapılan araştırmalar ve denenen yöntemler göstermiştir ki, mikotoksinlerin önlenmesi amacıyla uygulanan en etkili metot “mikotoksin bağlayıcıların” kullanılmasıdır. Mikotoksin bağlayıcılar, farklı mikotoksin- leri sindirim sistemi içerisinde kendilerine bağlayarak, dışkı ile birlikte hayvanın vücudundan uzaklaştırmaktadırlar. Ancak bu ürünleri kullanırken ürünün çalışma mekanizması ve bağlama kapasitesi farklı mikotoksinlere uyum göstermek zorundadır. Bazı ürünler mikotoksinleri enzimatik degredasyon ile parçalayarak yok etme eğilimine sahiptirler. Ancak bu ürünlerin parçalama hızı, sindirim sisteminde ki lokalizasyonu ve parçalanma sonucunda ortaya çıkan ürünler ilk metabolit gibi toksik bir etkiye sahip olup olmadığı hakkında kesin verileri biliyor olmamız gerekir. Bilindiği üzere mikotoksinlerin moleküler boyutları birbirinden farklıdır. Bu nedenle, mikotoksin bağlayıcı olarak kullanacağınız ürün, mikotoksinler üzerinde geniş spektrumlu bir etkiye sahip iken aynı zamanda sadece mikotoksinleri bağlama özelliğine sahip olmak zorundadır. Başka bir değişle, moleküler boyuta bağlı olarak mikotoksinlerin yanı sıra başka besin maddelerini kendisine bağlamamalıdır. Bu amaçla günümüzde firmalar tarafından geliştirilen mikotoksin bağlayıcı ürünler, genel olarak farklı maddelerin karışımlarından oluşmakta olup, hayvan beslemede sorun oluşturan ve herkes tarafından bilinen mikotoksinlere karşı yüksek düzeyde bağlayıcı etki göstermektedirler. Genelde olarak mikotoksin bağlayıcı ürünlerin içeriğinde yer alan Bentonit, hiçbir işlem görmediği takdirde mikotoksinleri bağlama özelliği oldukça kısıtlıdır. Az miktarda mikotoksini bağlamakla beraber diğer besin maddelerini, özelliklede vitaminleri kendilerine bağlama eğilimindedirler. Bentonite ancak “asit ile muamele” gibi işlemlere tabi tutulduğunda ve katyon değişim kapasitesi -CEC- ayarlandığında bu sorunu giderilebilmektedir. Temas yüzey alanı da artmakta olup, Aflatoksin gibi polar mikotoksinlere karşı yüksek bağlayıcı etki göstermektedirler. Bunlardan başka alglerin ve maya hücre duvarının da mikotoksin bağlayıcı özellikte olduğu bilinmektedir. Ancak bu ham maddelerin de kullanım amaçlarına uygun olması için belirli özelliklerinin bilinmesi gerekmektedir. Örneğin maya hücre duvarının mikotoksinleri bağlama özelliği içeriğindeki β-glukanların yapısı ve miktarı ile ilişkilidir. Daha erken dönemde toplanan genç β-glukanlar, daha gevşek kovalent bağlar içermektedirler ki böylece daha fazla mikotoksini bu gevşek boşluklarda bağlama imkanına sahip olurlar. VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA Salmonella serotiplerine karşı aşılama, doğal bağışıklık ve mikrobiyal aktiviteden yararlanma Bu derlemede, kanatlı hayvanlarda konak spesifik olmayan Salmonella serotiplerine karşı aşılama ve erken koruma; doğal bağışıklık ve mikrobiyal aktiviteden yararlanma konuları ele alınmıştır. Çeviri ve Derleme: Hakan Şüyün KOLONİZASYON - İNHİBİSYON Aşılama, koruyucu etkileri B ve T hücrelerinin yanıtının olgunlaşmaya başlaması için gereken süreden sonra başlayan, esansiyel profilaktik bir önlem olarak görülmektedir. Böylece, 1 günlük civcivlerin aşılanmasından sonra, Salmonella’ya karşı önemli miktarda spesifik antikor yanıtı 10 günden fazla sürede meydana gelir. Kuluçkahane enfeksiyonu gini, bu süreden önce meydana gelen enfeksiyonlar için, bu pencere hassasiyeti çok uzundur. Ancak, ağız yoluyla alınan canlı Salmonella organizmaları, koloni oluşumunu inhibe edici etkinliklerinden dolayı, kanatlıda hayatın ilk zamanlarında çok hızlı bir koruma şekli sağlayabilir. Kolonizasyon inhibisyonu veya yarışması eksklüzyon (CE), daha yaygın şekilde bilindiği gibi, yeni yumurtadan çıkmış civcivlere normal bağırsak florası preperatlarının uygulanması ile de indüklenebilir. Yavru kanatlılar, koruyucu bağırsak florasının yokluğu ve immün sistemin immatürlüğünden dolayı Salmonella ile enfeksiyona karşı oldukça hassastır. Bu sebeplerden ilki, patojen içermeyen erişkin kanatlıların florasından elde edilen kültürlerine dayanan CE ürünlerinin uygulanması ile giderilebilir, bu ürünler DSÖ’nin tavsiyesine göre 1 günlük civcivlere, ilk içme suları yoluyla verilmek yerine, kuluçkahanede veya yumurtalara püskürtülerek mümkün olan en erken zamanda uygulanmalıdır. Ancak, tanımlanmamış flora ile tedaviye, bu durum ürünün uygun şekilde test edilmesiyle engellenebilecek olmasına rağmen, potansiyel patojen transmisyonu riskinden dolayı, bir çok ülkelerde izin verilmemektedir. Kanatlı hayvanlarda Salmonella’yı kontrol etmek İNFOVET 84-85 için tanımlanmamış flora ve probiyotiklerin kullanımına bu incelemede ayrıntılı olarak değinilmeyecektir. Bu konuda daha fazla bilgi için, daha ayrıntılı inceleme makaleleri bulunmaktadır. Tanımlanmamış CE ürünlerinin kullanımına ilişkin ortaya çıkan bazı endişeler nedeniyle, 1980’li yıllarda, Salmonella ile aynı koloni oluşumu özelliklerine sahip ancak virülans özellikler taşımayan bakteriyel suşlar hakkında çalışmalar başlatılmıştır. Suşlar 109 çevresel örnekte ve 600’den fazla ayrı Enterobacteriaceae suşunda aranmıştır. Eş zamanlı olarak uygulandığında S. typhimurium’un eksklüzyonunda kısmen etkili üç nadir E. coli suşundan oluşan havuz izole edilmiştir. Bu çalışma süresince, 1 günlük civciv gruplarından birinin S. typhimurium suşuna karşı eprüvasyonunda, enfeksiyona karşı tamamen dirençli olduğu tespit edilmiştir. Bu durum, kanatlıların, yumurtadan çıktıktan kısa bir süre sonra bir S. montevideo suşu ile enfekte olmasından kaynaklanmaktadır. Kanatlılardan izole edilmiş ve yumurtadan yeni çıkmış bir grup civcive uygulanmış olan bu suş, civcivlere 24 saat sonra uygulanan S. typhimurium eprüvasyonunda koruma sağlamıştır. Esasında, S. typhimurium’un atenüe kaba mutantının, tam virülan, düzgün ana suşunun oluşumu ve kolonizasyonunu engellediği tespit edilmiştir. Bu nedenle bu etki üzerinde daha ayrıntılı çalışmalar yapılmıştır. İlk yapılan çalışmalar, etkinin canlı bakterilere gereksinim duyduğunu, oral veya Salmonella’ya karşı önemli miktarda parenteral yolla uygulaspesifik antikor yanıtı nan inaktif preperatla10 günden fazla rın herhangi bir etki gössürede meydana gelir. termediğini ortaya koymuştur. Bu nedenle, inhibisyon, bağırsakta bakteriyel antijenler tarafından stimüle edilen yeni hızlı bir immün yanıtın sonucu meydana gelmemiştir. Ayrıca, inhibisyon, bakteriyofaj aktivitesi sonucu da meydana gelmemiştir. İnhibisyon, ilgili bakteriyel taksona spesifiktir. Bu şekilde, E. coli, Citrobacter, Proteus suşları ve diğer ilgili bakterilerin Salmonella’ya karşı herhangi bir etkisi olmamış ancak kendi cinslerine ait organizmalara karşı koloni oluşumunu inhibe edici etki göstermiştir. Salmonella bakterileri arasında, her suş aynı inhibitör etkiye sahip değildir. Mekanizma, durağan fazda sıvı kültürülerin kullanıldığı bir in vitro sistemde incelenmiştir. Ancak, etkinin pratik yönleri anında ortaya çıkmış ve daha ileri çalışmaların gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu durum, koruyucu etkinin, bağırsakta yüksek sayıda bakteriye gereksinim duyar ve normal flora oluştukça cins spesifik eksklüzyon etkililiğinde azalma meydana gelir. Bu etkiler, fekal atılımda azalma açısından uzun sürelidir ve farklı tavuk soylarında, ördeklerde, farklı diyetler sonucu meydana gelmiştir. Etki, 6 saat civarında görülmeye başlar ancak tamamen etkin hale gelmesi 18-24 saat içerisinde gerçekleşir. Hiçbir suş tam olarak Salmonella suşlarına karşı etkin olamamasına rağmen, bazı suşlar, diğerlerinden daha etkindir, ve serovar spesifik bir etkiden bahsetmek mümkündür, ancak bunun, serovar spesifikliğinden ziyade ne kadar klonlanabilirlik ile ilişkili olduğu halen açıklığa kavuşturulamamıştır. En yüksek in vivo inhibisyon düzeyi izojenik suşlar arasında meydana gelmiştir. Eprüvasyon suışlarının koloni oluşturmaması, bu suşlar tarafından bölüm 3 meydana getirilen invazyona ve buna bağlı mortaliteye yol açmıştır (Barrow ve Lovell, yayınlanmamış bulgular). Bu veriler, canlı aşı suşlarının yumurtadan yeni çıkmış civcivlere, bağırsakta, normal flora oluşmadan önce geniş ve hızlı şekilde koloni oluşturabilecekleri şekilde uygulanabilmesinin mümkün olduğunu ve bu şekilde kanatlı hayvan barınağında veya kuluçkahanede bulunan suşlar tarafından koloni oluşumuna karşı gösterilen direnci belirgin şekilde uyarabileceğini öne sürmektedir. Geniş bir suş grubunun koloni oluşumunu engelleme yeteneği bulunan, geniş bir inhibisyon aralığına sahip bir Salmonella suşu üzerinde bir çalışma gerçekleştirilmiştir. S. infantis ve S. hadar’ın birer suşunun diğer serovarlara oranla daha inhibitör etkiye sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu serovarlar karakteristik olarak zayıf invazif etkiye sahiptir ancak yüksek oranda koloni oluşturabilir ve bu ikinci özellikleri, mevcut bir grup besin maddesi aracılığı ile, inhibitör etki ile ilişkilendirilmektedir (inhibisyon mekanizması bölümünü inceleyiniz). Belirli metabolik yolak mutasyonlarına sahip atenüe canlı S. typhimurium ve S. enteritidis aşıları ya da genlerden cya ve crp’in çıkarılması immunojeniktir. Ancak, bu atenüe canlı Salmonella aşıları, homolog veya heterolog Salmonella eprüvasyon organizmalarının intestinal koloni oluşumunu inhibe etme yeteneğine sahip değildir veya sınırlı oranda inhibitör etkileri mevcuttur. Bu şekilde, mevcut ticari canlı Salmonella aşılarının hiçbiri, eksklüzyon veya inhibisyon etki göstererek Salmonella organizmalarına karşı koruma indükleme yeteneğine sahip değildir. Bu nedenle, koloni oluşumu-inhibisyonu için esansiyel genleri etkilemeden yeterli düzeyde atenüe canlı Salmonella suşlarının identifiye edilmesine gerek duyulmaktadır. Yakın zamanda yapılan çalışmalar, phoP’nin delesyonu ile Salmonella suşlarının yüksek düzeyde atenüe olduklarını teyit etmenin yanı sıra, daha da önemli olarak koloni oluşumu-inhibisyonu yeteneklerini ortaya koymuştur. Benzer koloni oluşumu-inhibisyonu etkileri, ayrıca, gnotobiyotik domuzların bağırsaklarında da gözlenmiş ve bu durumun tavuklarla kısıtlı olmayıp genel bir fenomen olduğu sonucunu akla getirmektedir. İlgili bakteriler arasındaki yarışmacı durum ve bunun enfeksiyon önlemede kullanılması, Bu derleme üç bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk iki kısmına Ekim ve Kasım sayılarımızdan ulaşabilirsiniz. VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA esasında, çoğu zaman dayandığı temel anlaşılamamasına rağmen, uzun yıllardır bilinen bir uygulamadır. Bu durum, gnotobiyotik farelerde ve yeni doğmuş bebeklerde E. coli suşları arasında ve domuzlarda enterotoksijenik E. coli’de ortaya konmuştur. Ayrıca, bu yaklaşım, ciltte stafilokokların, α-hemolitik streptokokların, ve ayrıca hamster modelinde Clostridium difficile’nin bağırsakta koloni oluşumunu azaltmak için de kullanılmıştır. Cilt stafilokokları arasında görülen inhibisyonun, diğer bakteriyel tirler arasındaki inhibisyonun mekanizmasının anlaşılamamasına rağmen, antibiyotik benzeri maddelerin üretimi ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. C. jejuni suşları arasında gerçekleştirilen benzer eksklüzyon çalışmaları ve mekanizmanın Salmonella ve Campylobacter’de benzer olup olmadığına yönelik çalışmalar sürmektedir. Ayrıca, koloni oluşumu-inhibisyonunun mekanizması da tam olarak anlaşılamamıştır ve durağan fazda sıvı besiyeri kültürlerinden benzer bir inhibisyon elde edilmesine yönelik gözlemlerden bir ilk hipotez ortaya atılmış olmasına rağmen, tutunma alanlarındaki yarışmacı ortam aracılığı ile veya doğal immün sistemin stimülasyonu yolu ile, konak ile etkileşim hiçbir şekilde hiçe sayılmamıştır. Mekanizmaya yönelik bu açıklamaların hiçbiri koloni oluşumu-inhibisyonu fenomenini açıklayamamakta ve ikisinin de eş zamanlı olarak mekanizmada yer alabileceği düşünülmektedir. İNFOVET 86-87 BAKTERİYEL EKSKLÜZYON Koloni oluşumu-inhibisyonu prosesi in vitro koşullarda az sayıda Salmonella suşunun 2 saat durağan fazda, sıvı besi yerine diğer bir Salmonella suşu veya ilgili başka bakteriler ile inokülasyonu ile modellenmiştir. 37°C’de sürekli inkübasyonun ‘eprüvasyon’ suşunun çoğalmasını baskıladığı tespit edilmiştir. Sıvı kültüre inoküle edilen farklı cinslerden Salmonella suşlarının gelişme gösterdiği ve aynı cinsten suşların gelişme gösteremediği tespit edilmiştir. Aynı cinsten bakteriyel suşlar arasında bile en büyük inhibisyon derecesi izojenik olup antibiyotiklere dirençli mutantlar arasında meydana geldiği gözlenmiştir. Bu in bitro sistemin, tamamen olmasa da, in vivo şartlarda meydana gelecek inhibisyon için prediktif değeri bulunmaktadır. Bu şekilde, S. hadar ve S. infantis gibi serovarlar in vitro ve in vivo şartlarda nispeten geniş bir inhibisyon aralığı göstermiştir. Salmonella suşları arasında görülen bakteriyel rekabetin mekanizmasını ortaya çıkarmak için yürütülen çalışmalarda herhangi bir sonuca ulaşılamamıştır. Gerek in vitro gerekse de in vivo şartlarda meydana gelen inhibisyona yönelik inhibisyonun açlık öncesi büyümeyi baskılamak için gerekli olan yeter sayısına ilişkin ortaya atılan ilk hipotez, mutasyon çalışmaları tarafından desteklenmemiştir. Bu fikir iki suşun, küçük moleküllerin difüzyona izin verilirken fiziksel ayrımın mümkün olacağı şekilde in vitro koşullarda bir diyaliz membran ile ayrıldığı deneylerden ortaya çıkmıştır. Az sayıda bakterinin bir diyaliz haznesi içerisinde büyümesinin inhibisyonun engellenmesi ya fiziksel temasın gerektiğini ya da normalde durağan fazda üretilen sinyal molekülünün membrana bir peptitmiş gibi tutunduğunu önermektedir. Ancak, rastgele mutagenezin ilk etkileri üzerine yapılan analizler, her ikisi de azaltılmış oksijen tansiyonu altında olan solunum sistemleri olan spesifik in vitro inhibisyonunun nuoG ve cydA, NADH dehidrogenaz I’in bileşenlerini kodlayan genler ve sitokrom deoksidazın ilavesi ile durdurulduğunu ortaya koymuştur. İlginç şekilde, bu mutantlar in vivo şartlarda inhibitör etkiye sahip olmalarına rağmen ve oksijenin tavuk bağırsağında önemli bir elektron akseptörü olmadığı sonucunu önermesine rağmen, bu durum, besin deplesyonu veya elektron akseptörlerini olası bir mekanizma olarak önermektedir. Gerek in vitro gerekse de in vivo koşullarda görev alan genlerden birinin, çeşitli redoks şartlarında gerekli olan ATP sentaz bileşenleri atpB ve atpH olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca, ikinci bir transposon bankasının analizi, arcA, fnr, tatA ilavesi ile inhibisyonun durdurulması ve ayrıca amino asit biyosentezi (aroA, aroD) ve besin alımı ve düşük oksijen tansiyonu altında regülasyonu (tdcC, sgaT, crp, dcuA, dcuB, aspA, speF-kdpE) ile solunumun bu mekanizmada rolü olduğunu göstermiştir. Bu durum, bakteri üremesinin, çekumda, durağan fazda in vitro veya seri şartlarda, metabolik olarak yakın ilgili bakteriyel eprüvasyon suşlarının gelişemeyeceği ancak yakın ilgili olmayan bakterilerin farklı karbon kaynakları kullanarak tekrar çoğalabileceği şekilde besin deplesyonuna yol açacağını öne sürmektedir. Flagella genlerine yapılan bazı ilaveler, beslenme açısından değerlendirilebilir. Yüksek besin ve oksijen konsantrasyonuna doğru bir hareket sağlanmaktadır ve bu sebeple, uygun kemotaksi genlerinin analiz edilmesi ilginç sonuçlar ortaya çıkarabilir. YhjH gibi, diguanilat siklaz ve sinyal transmisyonu proteinlerini kodlayan genlere sekans benzerliği gösteren ve bazıları hücre döngüsü regülasyonunda rol oynayan bazı mutasyonlar, bu hipotez ile Ağız yoluyla alınan canlı Salmonella daha zor açıklanabilir. hayatın ilk zamanlarında Bu büyümeyi baskılaçok hızlı bir koruma mayan mutantların, şekli sağlayabilir. VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA hepsi olmasa da büyük bir çoğunluğu in vivo koşullarda benzer fenotipler göstermiştir ve bu durum muhtemelen bağırsakta farklı beslenme şartlarında, bazı genler, örneğin terminal elektron akseptörü kullanarak solunum için gerekli olanlar, kullanılmamaktadır. Hücre duvarı sentezinin, bu fenotip için lizisin in vivo şartlarda bundan sorumlu olabilme ihtimaline rağmen, dapF mutantının inhibitör olmayan aktivitesi aracılığı ile esansiyel olduğu düşünülmektedir. Bir koloni oluşumu-inhibisyonu mekanizması olarak besin deplesyonuna ilişkin hipotez, filtrelenmiş süpernatan değil de bir sıvı kültür ile üretilen inhibisyon ile uyumluluk göstermemektedir. Ancak, filtrasyon sırasında oksijen ilave edilmiş ve ilave nitrat takviye edilmediği takdirde, bu işlem tamamen anaerobik olarak gerçekleştirildiğinde, suşların büyümesi filtrelenmiş süpernatanda çok daha az olmaktadır (Turner ve Barrow, yayınlanmamış bulgular). Yetersayının algılanması ile kurulan bir ilişki, bu fenomen ile ilişkili olduğu bilinen genler ile kurulan bağ ile güçlendirilebilir, ancak E. coli’de bu proseste rol oynayan luxS ve sdiA’de meydana gelen mutasyonların inhibisyon üzerinde bir etkisi bulunmamaktadır. Yeni ilave edilmiş suşları içeren durağan faz sıvı besi yeri kültürlerinin gerçekleştirdiği inhibisyonu içeren in vitro sistem mikrobiyolojik açıdan oldukça ilginç olup, kısmen de olsa, in vivo fenomeninin açıklanmasında pratik değere sahiptir. İki suş arasındaki inhibitör etkinin doğası henüz tam olarak aydınlatılamamış olmasına rağmen, Salmonella suşları arasında görülen bu tür etkileşimlerin in vivo şartlarda koloni oluşumu-inhibisyonunda rol oynadığı açıktır. Pratik sorunlardan bir tanesi, atenüasyonun bu etkiyi kendilerinin durduracağı mutasyonlar başlatmasıdır ve atenüasyon sırasında bunun sağlanması için dikkat edilmelidir. BAĞIRSAK EPİTELİNDE FİZİKSEL ALANLAR İÇİN REKABET İntestinal patojenlerin mukozal yüzeylere tutunmasının, enfeksiyonun ilk adımı olduğu düşünülmekte ve spesifik reseptörleri tanıyan bakteriyel tutunma tarafından aracılık edilmektedir. Bağırsağın, bağırsak epiteli ile ilişkisi ve bağırsağın bağırsak epitelinin invazyonu S. typhimurium için gösterilmiştir. Ayrıca, S. enteritidis’in, tavukların oral inokülasyonunu takiben İNFOVET 88-89 intestinal epitel yüzey ile olan ilişkisi içerisinde olduğu ortaya konmuştur. Bu tür bir tropizma çeşitli fimbriyum veya zar çeşitlerini içermekte ve S. typhimurium genomu, mekanizmada aldığı rol henüz açık şekilde ortaya konmamış 12 adede kadar putatif fimbrial operonu kodlamaktadır. Koloni kontrolünde tutunmanın önemi probiyotik bakteriler ile ortaya konmuştur. Tutunma, spesifik adezin analoglarını içeren reseptörlerin bloke edilmesi yolu ile veya sterik engelleme ile inhibe edilebilir. İntestinal hücrelere tutunan Lactobacillus suşlarının, Yersinia pseudotuberculosis, Listeria monocytogenes, Enterococcus faecalis, E. coli ve S. typhimurium bakterilerinin Caco-2 veya HT-29 hücrelerine tutunmasını veya bu hücreleri invazyona karşı, konsantrasyona bağlı bir şekilde inhibisyon etkisi gösterdiği ortaya konmuştur. Bu rekabet, canlı laktobasiller ile gösterilmiş ancak ısı ile inaktif suşlarda ve bu suşlara ait diğer hücre duvarı parçaları ile de ortaya konmuştur. In vivo şartlarda gözlenen bulgular doğrultusunda, Caco-2 hücrelerinin Lactobacillus suşları ile inkübe edilmesinin, enterovirülan E. coli ile enfeksiyonu sonrasına kıyasla, enfeksiyondan önce veya enfeksiyon boyunca daha etkili olduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle, bağırYavru kanatlılar, immün sistemin sakta meydana gelen immatürlüğünden yarışmalı bağlanmanın dolayı ilkenfeksiyona koloni oluşumu-inhikarşı oldukça hassastır. bisyon mekanizmasının önemli bir bileşeni olmaktadır. Bu hipotez in vivo çalışmalarda elde edilen kanıtlarla desteklenmektedir. İlk olarak, uygulanana koruyucu floranın mukozayı kolonize ettiği ve mukus veya glikokaliksin hücrelerinden oluşan bir katman olarak görülebilir. Bu katman, virulan Salmonella koloni oluşumuna karşı etkili bir fiziksel bariyer olabilir. İkinci olarak da birçok çalışma tam korumanın 24 saat tam etkililik gerektirdiğini ortaya koymasına rağmen, civcivlerin koruması koruyucu suşun uygulanmasından itibaren birkaç saat içerisinde belirgin hale gelir. Bu durumun, mikrobiyal metabolizmanın veya immün yanıtın bir etkisinden ziyade inhibisyonun fiziksel işlemden (bağlanma inhibisyonu) kaynaklandığı henüz açıklığa kavuşmamıştır. Reseptör alanlar için yarışmanın koruyucu işlemde rol alan yegâne faktör olmadığı düşünülmektedir. Tutunmanın, korumada üstlendiği tam rol, bir habitat olarak bağırsak yapısının kompleksliği ve konak ve mikroorganizmalar ve mikroorganizmaların kendi aralarındaki etkileşimin çeşitliliğinden dolayı tamamen belirlenemeyebilir. Enterik patojenlere karşı gösterilen direncin, sadece mikrobiyal, epitel ve immün faktörlerin toplamından ziyade daha çok bu faktörlerin arasında çapraz ilişkinin sonucu olduğu düşünülmektedir. Örneğin, birçok probiyotik bakterinin, patojenik bakterilerin enterositlere tutunma yeteneğini, intestinal müsin üretimini VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA artırabilme yetenekleri ile inhibe edebildiklerini göstermektedir. KOLONİZASYON İNHİBİSYONDA KONAK YANITI: GRANÜLOSİTLERİN BİR ROLÜ OLABİLİR Mİ? Bu deneysel çalışmalardan, inhibitör etkinin me kadar mikrobiyolojik bir proses ya da ne kadar ilgili bakteriler arasında görülüp konağı özellikle dahil etmeyen bir yarışma olduğuna ilişkin dikkate değer ölçüde tartışma bulunmaktadır. Ancak, daha yakın zamanda gerçekleştirilen diğer çalışmalar konağın bu proseste yer alıyor olabileceğini önermekte ve pratik sonuçlar da ortaya çıkartan yeni bir enfeksiyon-immün biyolojisi alanı açmaktadır. Koloni oluşturma-inhibisyonu enfeksiyona karşı direnci indükleyen bir proses olduğundan, adaptif immün yanıtların bu konuda önemli bir rol oynamadığı düşünülmektedir. Ancak, immün hücrelerin, tavukların virülan ve atenüe Salmonella suşları ile enfekte olduktan sonra, enfeksiyon alanına hızla geldikleri bilinmektedir. Yeni yumurtadan çıkmış tavukların, atenüe S. enteritidis aroA ile oral immünizasyonundan sonra, çok sayıda immün hücre sekal lamina propria bölgesine ulaşmaktadır. Heterofil granülositler, makrofajlar, T limfositler ve daha düşük bir düzeyde B lenfositlerinden oluşan bu hücreler, aşılamadan sonra 24 saat içerisinde, sekal duvarın %25’i İNFOVET 90-91 bu hücreler tarafından ele geçirildiğinde, sekal duvardan geçer. Çekum bölgesinin tavuklarda Salmonella tarafından kolonize ve invazyonunda baskın alan olduğu bilindiğinden, bu hücrelerin koloni oluşumuinhibisyonda önemli ölçüde bir role sahip oldukları düşünülmektedir. Kanatlılar, yumurtadan çıktıktan hemen sonra 108 kob S. enteritidis aroA CVL30 aday aşı suşu ile oral yolla aşılandığında ve bunu takiben bir gün sonra virülan homolog S. enteritidis suşu ile eprüvasyon uygulandığında, enfeksiyonu takiben ilk 5 günde karaciğer ve dalakta meydana gelen koloni oluşumunda önemli ölçüde azalma olduğu görülmüştür. Ancak enfeksiyonu takiben 10. günde aşılanan ve aşılanmayan hayvanlar arasında eprüvasyon organizmalarındaki sayıda önemli bir fark saptanmamıştır. Eprüvasyon suşu ile sekal koloni oluşumu, aşılanmış kanatlılarda, herhangi bir işlem görmemiş kontrol örneklerine kıyasla sadece orta derecede bir baskılamaya sebep olmuştur. Bu durum, tam olarak ispatlanmasa da, hücresel infiltrasyonun koloni oluşumu-inhibisyonun ana etkeni olmadığını, ancak yumurtadan çıktıktan kısa bir süre sonra virülan Salmonella invazyonuna karşı ilgi çekici derecede potansiyel bir koruyucu olduğunu göstermektedir. Aynı deneme, iyi geliştirilmiş İntestinal patojenlerin mukozal yüzeylere bir model olan 5-florotutunmasının, urasil deplesyonu ile enfeksiyonun ilk adımı heterofilik granülositleolduğu düşünülmekte. ri tükenmiş hayvanlarda da tekrarlanmıştır. Bu denemede, iç organlarda koloni oluşumuna karşı koruma tamamen kaybolmuş ve heterofilik granülositlerin invazyonu ve organlarda koloni oluşumuna karşı merkezi bir role sahip olabileceğini düşündürmüştür. Bu sonuç, organlarda Salmonella tarafından koloni oluşturmasına karşı heterofilik granülositlerin rolünün araştırıldığı çalışmalarda elde edilen sonuçlar ile tutarlılık göstermektedir. Bu çalışmada, heterofilik granülosit deplesyonunun kapsamının, iç organlardaki Salmonella sayısındaki artışlar ile doğru ilişkili olarak gerçekleşmiş ve stimüle edilmiş T hücrelerinden elde edilmiş sitokinlerin uygulanmasını takiben, dolaşıma giren heterofilik granülositlerin sayısının artırılması, organlarda Salmonella tarafından koloni oluşturulmasına karşı koruma sağlamıştır. Ayrıca, çok daha önce yapılan çalışmalar, canlı aşıların, inokülasyondan itibaren birkaç saat içinde, homolog ve heterolog bakteriyel eprüvasyona karşı, tahminen, ilk olarak makrofajlar ile, ancak daha büyük olasılıkla PMNler ile, doğal immün sistemin aktivasyonu/tetiklenmesi ile, yüksek oranda koruyucu immünite stimüle ettiğini ortaya koymuştur. Bu veriler, heterofilik granülositlerin, tavuklarda, iç organların Salmonella tarafından kolonize edilmesine karşı koruma sağladığını ve bu durumun canlı atenüe Salmonella aşılarının oral yolla inokülasyonu ile indüklenebileceğini açık şekilde önermektedir. Bu durumun, kanatlı hayvanlarda önemi ölçüde uygulama potansiyeli bulunmaktadır. Bu etkiye sebep olan bakteriyel faktörler tamamen aydınlığa kavuşmamıştır (yukarı bakınız). Benzer sonuçlar memeliler üzerinde de elde edilmiştir. Bir S. infantis suşunun, yeni yumurtadan çıkan civcivlerde farklı Salmonella suşlarına karşı geniş aralıkta bir koloni oluşumu-inhibisyon etkisi olduğu tespit edilmiştir. Bu suş, ayrıca, sütle beslenen genç memelilerde de diğer serovarlara karşı benzer inhibitör etkiye sahip olup olmadığının belirlenmesi amacıyla gnotobiyotik domuzlarda da test edilmiştir. Durumun bu şekilde olmadığı tespit edilmiştir. S. infantis suşu, 1 haftalık domuzlarda tamamen avirulan olmasına karşın, tamamen virülan S. typhimurium suşuna karşı koloni oluşumu-inhibisyon etkisi göstermemiştir. Ancak, S. infantis ile önceden inoküle edilen ve S. typhimurium VEON ANIMAL HEALTH SALMONELLA meydana getirilmesini ve bunun başarısız olması durumunda konakla herhangi bir etkileşimin önleneceğini, bunun da tutunma alanlarında yarışmacı bir ortam haline gelebileceği veya invazyonun meydana gelebileceği ve bunda heterofil aktivitenin de rol oynayacağı ve bu invazyonun sekal tonsilde lümende veya lümene yakın bir yerde meydana gelebileceğini önermektedir. Bu durumda, bu etkiler üzerine yapılan çalışmalar mutlak şekilde koloni oluşumunun mekanizması hakkında ve gıda zehirlenmelerine sebep olan enfeksiyonlarda konak-patojen etkileşimin ne derece etkili olduğuna ilişkin bilgi vermektedir. KAPANIŞ SÖZLERİ Canlı Salmonella aşı suşlarının kolo- ile eprüvasyona tabi tutulan domuzlar tamamen sağlıklı kalmışlar, ancak sadece S. typhimurium ile inoküle edilmiş domuzlarda şiddetli enterit görülmüş ve hayvanlar uyutulmak zorunda kalınmıştır. Gnotobiyotik buzağılarda denemeler yapıldığı sırada, ikinci bir S. typhimurium ve S. choleraesuis eprüvasyon suşunda benzer sonuçlar elde edilmiştir. Üzerinde çalışma yapılan hücre türlerinden, aşılama yapılmış gruplarda, gut villusların sadece polimorf çekirdekli hücreler yüksek sayıda tespit edilmiştir. Bu etki hakkında gerçekleştirilen daha detaylı bir çalışmada, S. infantis suşlarının, tetiklenmiş nötrofil granülositlerinin intestinal mukozadan girişini indüklemek için yeterli derecede invazif olduğu sonucu elde edilmiş, bu S. infantis suşlarının herhangi bir patolojik değişikliği indüklemediği ancak, inokülasyonarından 1 gün sonra, virulan S. typhimurium suşuna karşı yüksek derecede antibakteriyel etki gösterdiği görülmüştür. Bu bağlamda, atenüe Salmonella ile gerçekleştirilen ön inokülasyonda ticari olarak bulunabilen Biostim’e karşı aynı etkiyi gösterebilir. Biostim, solunum yollarında meydana gelen bakteriyel enfeksiyonun süresini ve oranının azalttığı bilinen Klebsiella pneumoniae’dan elde edilen bir glikoproteindir. Bu ilaç, nötrofillerdeki C3b ve C3bi reseptör ekspresyonunda artışı stimüle ederek, nötrofil fagositik kapasiteyi artırır ve nötrofil oksidatif metabolizmasını artırır. Bu üç mekanizma yüzeysel olarak İNFOVET 92-93 birbirlerinden ayrı ve farklı olaylar olarak gözükür, bunlardan ikisi mikrobiyolojiktir ve diğeri de doğal bağışıklık sisteminde rol oynar, ancak her ikisinin de kanatlı hayvanlar gibi genç hayvanlarda canlı aşı olarak pratik uygulamaları mevcuttur. Yukarıda belirtildiği gibi, bu etkiler eş zamanlı olarak işleyebilir. Ancak, aralarındaki bariz farklılıklar, bu konu üzerinde daha çok keşif yapılmasına yönelik ortak bir kanı oluşturmaktadır, şöyle ki, tavuklarda çekumda Salmonella tarafından koloni oluşumu boyunca, bu mikroorganizmalar, özellikle çekal tonsil bölgesinde, mukoza ile yakın temas kurarlar. Daha önceki çalışmalarda, intestinal koloni oluşumunun temelde bakteriyel metabolizmanın bir yansıması olduğu, bakterilerin bir rolü olsun veya olmasın bağırsakta beslenmeye ilişkin ve diğer fizyolojik şartları kullandığı varsayımda bulunulmuştur. Durumun böyle olmadığına ilişkin giderek artan sayıda kanıt elde edilmekte ve bu durum kapsamlı bir invazyona veya sistemik bir hastalığa yol açsın veya açmasın, koloni oluşturan bakteriler ile konak arasında, kolonizasyonun bir bileşeni olarak bir etkileşim gerekmektedir. Koloni oluşumuinhibisyonu, tam bir inhibisyon için bu üç mekanizmanın tamamına gereksinim duyabilir. Koloni kontrolünde, tutunmanın Mikrobiyal çalışmalar, önemi probiyotik uygun metabolizma ile bakteriler ile ortaya bağırsakta bir oluşum konmuştur. ni oluşumu-inhibisyonunu indükleme yetenekleri ve nötrofil/heterofil indüksiyon etkileri, gıda kaynaklı zootonik patojenlere yönelik ideal aşıların taşıması istenen özellikler listesine eklenmesi gereken önemli ve yeni özelliklerdir. Bu özellikler, özellikle, broylerlerde erken korumada önem taşımaktadır ancak diğer alanlarda da ek uygulamaları mevcuttur. Yukarıda belirtildiği gibi, ideal bir aşının taşıması gereken özelliklere dair bir kriter listesi oluşturulabilir ve mevcut teknoloji ile bu kriterlerin yerine getirilmesi mümkündür. Tanımlanmamış ve eksik olarak karakterize edilmiş mutantları içeren birinci nesil canlı aşılar uzun yıllardır kullanılmaktadır ve şu anda tescilli ve kabul görmüş yegâne aşılardır. Genlerin Salmonella’yı sistemik hastalıklar için atenüe ettiği bilinen ancak insanlar için ek atenüe edici özellikleri olabilen ikinci nesil aşılar (sözde rasyonel aşılar), üretilmektedir, ancak bu aşıların geliştirilmesine yönelik çalışmalar genetik manipülasyona yönelik endişelerden dolayı durdurulmuştur. Gerçek anlamda rasyonel olup genlerin sistemik veya gastrointestinal virülansının yok edilmesi için esansiyel öneme sahip olduğu bilinirken, burada tarif edilen ek yararlı özellikler ile birlikte, invazyon ve immünojenisite için gerekli kilit özellikleri sağlayan, üçüncü nesil aşıların üretilmesine başlanması mümkün olmalıdır. Yazarlar, CT98-4006 ve 2004-505523 projelerine sağladıkları mali destekten dolayı Avrupa Birliği’ne teşekkür eder. Etkin sağlık kontrolü için, hastalıkların risk değerlendirmesi ve bu riskin yönetilmesi gerekir. Kanatlılarda sağlık kontrolü temel ilkeler Bulaşıcı hastalıkların kontrolünde etkin programların oluşturulabilmesi için, erken tanı ve acil önlemlerin yanı sıra teknik personelin, hastalıklardan koruma ve kontrol konusunda bilimsel prensiplere dayanan güncel bilgilerle sürekli eğitilmesi gereklidir. Yazar: Prof. Dr. Mehmet Akan A.Ü. Veteriner Fakültesi Mikrobiyoloji ABD Kanatlı hayvanlarda sağlık kontrolünün birçok bileşeni bulunmaktadır. Hastalık etkenlerinin kontrolüne yönelik yapılan tüm işlemleri kapsayan biyogüvenlik önlemleri, aşılamalar ve gerektiği durumlarda tedavi, bu bileşenler arasında sayılabilir. İlave olarak uygun bakım-idare ve iyi besleme, sağlıklı sürüler yetiştirmek için önemlidir. Kanatlı işletmelerinde, kanatlı üretim bölgelerinde ve ülke düzeyinde hastalık kontrolünde başarı sağlamak için hastalıklar, ulusal ve uluslararası düzenlemeler dikkate alınarak kanatlı sürülerinde yaptığı etkilere göre önceliklendirilmelidir. Hastalıkların önceliklendirilmesinde, insan sağlığına ve toplum üzerine etkileri, KANATLI SAĞLIK hastalıkların epidemiyolojisi, ticarete ve ekonomiye etkileri de dikkate alınmalıdır. Bu açıdan değerlendirme yapıldığında, kanatlılarda en önemli hastalık, Avian Influenza (AI)’dır. Bu hastalığı Newcastle Hastalığı (ND) izlemektedir. Bu hastalıkların her ikisi de ülkemizde bildirimi zorunlu hastalıklar arasındadır. Gerek ticari gerekse köy kanatlılarında bu hastalıklar çıktığında, tüm işlemler ilgili mevzuata göre yapılmalıdır. Bu hastalıkların ihracat üzerine olumsuz etkileri değerlendirildiğinde, ülkemiz için ekonomik açıdan ciddi düzeyde olumsuz etkileri söz konusudur. 2015 yılında görülen AI vakalarının ülke ekonomisine etkisi oldukça yüksektir. Bu nedenle ülkemizde hem resmi otoritenin hem de sektörün tüm paydaşlarının temel amacı, bu iki hastalığın kanatlı sürülerine bulaşmasının önlenmesi ve etkin kontrolü olmalıdır. Bu hastalıklara ilave olarak solunum yolu ve sindirim sistemini etkileyen hastalıklar da özellikle performansı olumsuz etkilediğinden verim kayıplarına neden olurlar. Risk değerlendirme Hastalıkların kontrolünde başarılı olmak için bazı temel yaklaşımların, konu ile ilgili kişiler tarafından iyi değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmede en önemli konu ise, işletme/ bölge/ülke için hastalık riskinin değerlendirilmesidir. Etkin sağlık kontrolü için, hastalıkların risk değerlendirmesi ve bu riskin yönetilmesi gerekir. Hastalıkların risk değerlendirmesi birbirinden farklılık göstermektedir. Bu nedenle her hastalık için risk değerlendirmesinin yapılması, bu hastalıkların önlenmesi için bir gerekliliktir. Hastalıkların işletme, bölge ve ülke düzeyinde izlenmesi için etkin örnekleme metodolojisinin belirlenmesi ve izlenmesi, hastalıkların teşhisinde standart yöntemlerin kullanılması ve hastalık etkenlerin tiplendirilmesi, riski belirlemek için önem arz eder. Biyogüvenlik planı Ülkemizde kanatlı üretimi için en önemli risk, yukarıda belirtildiği gibi Avian Influenza (HPAI, LPAI) ve Newcastle Hastalığıdır. Bu hastalıklarda riskin gerçekleşmesi ile ciddi ekonomik kayıplar oluşmaktadır. Bu iki hastalığa bağlı kayıpları artıran en önemli faktör, işletmedeki ve bölgedeki kanatlı yoğunluğudur (Şekil 1). Başta bu bölgeler olmak üzere tüm bölgelerde hastalığın izlenmesi ve elde edilen verilere göre etkin önlemler alınması gerekir. Önlemler risk faktörlerine yönelik alınmalıdır. Biyogüvenlik uygulamalarında, İNFOVET 96-97 Şekil 1. İl düzeyinde kanatlı hayvan yoğunlukları (adet/km2) <100 100-400 100-400 701-1000 >1000 Uygun bakım-idare ve iyi besleme, sağlıklı sürüler yetiştirmek için önemlidir. hastalık etkenlerinin işletmeye girişini engellemek, infeksiyon çıktığı durumda hastalığın işletmedeki/bölgedeki sağlıklı hayvanlara bulaşmasını engellemek, hastalık etkenleri ile bulaşık materyallerin çevreye saçılmaması için önlem almak, hastalık etkenlerinin giderilmesini sağlamak ve bu işlemleri başarılı şekilde uygulanması için genel yaklaşımları bilen insan kaynağını oluşturmak önemlidir. Tüm bu işlemleri içeren bilgiler yazılı olarak hazırlanmalı ve işletmelerin “biyogüvenlik planı” olarak ilgililer tarafından bilinmeli ve gelişmelere göre güncellenmelidir. Hastalıkların önceliklendirilmesinde toplum üzerine etkileri, hastalıkların epidemiyolojisi, ticarete ve ekonomiye etkileri de dikkate alınmalıdır. KANATLI SAĞLIK ENFEKSİYÖX HASTALIKLARIN KONTROLÜ İÇİN SÜREKLİ EĞİTİMLER ŞART Bulaşıcı hastalıkların kontrolünde etkin programların oluşturulabilmesi için, hastalıkların epidemiyolojilerinin belirlenmesi, erken hastalık tanısı ve acil önlemlerin alınması, biyolojiklerin etkin kullanımı ve hem kamuda hem de sektörde çalışan teknik personelin, hastalıklardan koruma ve kontrol konusunda bilimsel prensiplere dayanan yeni ve güncel bilgilerle sürekli eğitilmesi gereklidir. Serbest kanatlılar Ülkemiz için başta Avian Influenza ve Newcastle Hastalığı olmak üzere tüm hastalıklarda riski arttıran en önemli faktör serbest/kontrolsüz yetiştirilen kanatlılardır. Bu kanatlıların ülkemizde özellikle 300’den fazla bulunan sulak alanların çevresinde serbest şekilde dolaşması, göçmen su kuşları ile direkt ve/veya indirekt temas riskini ciddi düzeyde artırır. Bu temas sonrasında, Avian Influenza ve Newcastle Hastalığı görülmesin neden olur. Ülkemizdeki daha önceki AI vakaları değerlendirildiğinde ve ayrıca bugüne kadar dünyada ortaya çıkan AI vakalarında, ilk bulaşma serbest evcil kanatlıların, göçmen su kuşları ile direkt ve/veya indirekt temasıyla şekillenmiştir. Hastalık vakaların görülmesini takiben hem ticari sürüler hem de serbest dolaşan diğer kanatlılar hastalık etkenlerine maruz kalmakta ve yüksek miktarlarda çevreye saçılmaktadır. Bu sayede hastalıklar uzun süreli etkili olmaktadır. Serbest kanatlı popülasyonundaki artış, direkt olarak hem AI hem de ND vakalarının görülme riskini/sıklığını arttırır. Serbest kanatlı popülasyonunun orijini de önem taşır. Ülkemizde yasal düzenlemeler, ticari yumurtacı sürülerin kesilmesini zorunlu tutmaktadır. Bu uygulamaya karşın, çıkma tavuk adı verilen bu tavuklar köy tavuğu olarak satılabilmektedir. Bu hayvanlarda bulunan bazı latent seyirli hastalıklar (İnfeksiyöz laringotracheitis gibi), bu hayvanlar sayesinde diğer kanatlılara bulaşarak hastalık etkeninin saçılmasına neden olmakta ve dolayısıyla bölgede bulunan diğer serbest ve ticari sürülerde bu hastalıkların görülme riskini arttırmaktadır. İNFOVET 98-99 Başta AI ve ND olmak üzere diğer hastalıkların kontrol edilmesinde başarı sağlanması için serbest/köy kanatlı yetiştiriciliği ile ilgili bazı temel düzenlemelerin yapılması gereklidir. Kontrolsüz bir şekilde artan bu hayvanların popülasyonu, tüm bulaşıcı hastalıkların sahada kalıcılığını arttırmakta ve duyarlı kanatlılar için önemli bir risk olmaya devam etmektedir. Bu tür yetiştiriciliklerin kayıt altına alınması ve temel yetiştirme koşullarının sağlanması, genel anlamda hem bu yetiştiriciliğin daha sağlıklı yapılmasını hem de hastalık riskinin kontrolünü sağlayacaktır. Ülkemiz için başta Avian Influenza ve Newcastle Hastalığı olmak üzere tüm hastalıklarda riski arttıran en önemli faktör serbest / kontrolsüz yetiştirilen kanatlılardır. ADVERTORIAL Etlik piliç rasyonlarında besinsel emülsifiyer kullanımı Besinsel emülsifiyer kullanımı, yağın sindirilebilirliğini artırmak için etkili bir araçtır ve yüksek sindirilebilir yağlarda olumlu etkileri gözlemlenmektedir. Yazar: Marc Rovers (Orffa) Çeviri ve Derleme: Hülya Karakaş www.yemvit.com.tr Enerji, yüksek performanslı hayvanlar için önemli bir maliyet unsurudur. Hayvanların rasyondan alabileceği enerji miktarı ham maddelerin sindirilebilirliğine göre değişiklik gösterir. Daha yüksek sindirilebilirlik sonucunda daha çok kullanılabilir enerji ortaya çıkmaktadır. Ham maddelerin enerji verimliliğini artırmak, ekonomik açıdan karlılık getirir. Yem rasyonlarında kullanılan bitkisel ve hayvansal yağlar, yüksek enerji yoğunlukları nedeniyle önemli enerji kaynaklarıdır. Besinsel emülsifiyerler, yağ sindirilebilirliğini artırmak için kullanılır ve böylelikle enerji verimliliği artırılır. Bunun sonucunda da daha düşük yem maliyeti ile ekonomik ve sürdürülebilir hayvan üretimine katkı sağlanmış olur. Yağın sindirimi Gliserol gibi harici organik içeriklere bağlı olmayan yağ asitleri, serbest yağ asitleri olarak adlandırılır. Yağlar, önemli oranda hayvanların yararlanabileceği bir enerji kaynağıdır ve bütün besinsel gıdalar içinde en yüksek kalori düzeyine sahiptir. Hayvanlar tarafından yağın sindirimi, yağın karakterine ve toplamda rasyonda bulunan yağ oranına göre değişiklik göstermektedir. Hayvanların sahip olduğu bazı özellikler de yağ sindirimini etkiler, örneğin yaş faktörü. Genç kanatlıların düşük seviyede lipaz enzimini ve safra tuzlarını üretmesi, yağ sindirimini sınırlar. Besinsel emülsifiyer Safra tuzları, doğal emülsifiyerdir. Yağın hidrolizi sonrası bağırsakta oluşan monogliseridler, emülsifiyer görevi görür. Bununla birlikte; yağ sindirimi için, bu doğal emülsifiyerlerin kapasitesi sınırlayıcı faktördür. Ayrıca rasyondaki yağ özelliği ve rasyona eklenen yağ miktarı sindirilebilirliği etkiler. Yağın farklı özellikleri, sindirilebilirlikteki farkları açıklar. Genel olarak, doymuş İNFOVET 100-101 YAĞ SİNDİRİMİ BİRKAÇ BASAMAKTA GELİŞİR yağ asitleri (çoğunlukla hayvansal yağda bulunur), doymamış yağ asitleri (bitkisel yağlar gibi) ile karşılaştırıldığında daha zor sindirilir. Serbest yağ asitlerinin fazla olması sindirilebilirliği sınırlar. Besinsel emülsifiyer kullanımı, yağın sindirilebilirliğini artırmak için etkili bir araçtır. Rasyona eklenen emülsifiyerlerin, yüksek sindirilebilir yağlarda (soya yağı gibi) olumlu etkileri gözlenmekle beraber, daha düşük sindirilebilir özellikteki yağlarda bu etkiler daha belirgindir. Rasyona eklenen yağ miktarı yüksek ise, emülsifiyerlerin etkisi daha da barizdir. Bütün bu koşullarda, yüksek sindirilebilir yağlar da dahil olmak üzere, emülsifiyerlerin olumlu etkileri gözlenir. HLB’nin önemi HLB, emülsifiyerin hidrofilik-lipofilik denge değerini belirtir ve beslenme için uygun emülsifiyer seçiminde kullanılan bir parametredir. Düşük HLB değeri olan emülsifiyer, daha fazla yağda çözünebilir (lipofilik) özelliğe sahip iken, yüksek HLB değeri olan emülsifiyer, suda çözünebilir (hipofilik) özelliğe sahiptir. Besinsel emülsiyerin amacı, bağırsakta emülsifikasyonu ve misel oluşumunu sağlamaktır. Bir hayvanın yem tüketiminin iki katı su tüketmesinden dolayı, bağırsak kanalı sulu bir ortama sahiptir. Bu nedenle yüksek HLB değerine sahip emülsifiyer kullanımı tercih edilmelidir. Brezilya PhD Projesi Birçok yayınlanmış çalışmada, besinsel emülsifiyerlerin faydaları kanıtlanmıştır. Etkisini daha detaylı anlamak amacıyla, Etlik piliç rasyonlarında besinsel emülsifiyer, enerjide ve yem maliyetlerinde tasarruf sağlar. etlik piliçlerde geniş kapsamlı bir araştırma projesi yapılmıştır. Proje, doktora programının bir parçası olup; Brezilya Federal Üniversitesi & Orffa firması işbirliği ile yürütülmüştür. Proje kapsamında, Prof. Dr. Antonio Bertechini denetiminde, doktora öğrencisi Levy Teixera tarafından konu ile ilgili ardışık denemeler yapılmıştır. İlk olarak, etlik piliçlerde emülsifiyer Excential Energy Plus’ın besinsel sindirilebilirliğe ve metabolize edilebilir enerji üzerine etkilerini araştırmak için toplam 3 deneme hazırlanmıştır. Yağ sindirilebilirliğinin farklı değişkenlerden etkilenmesi nedeniyle, bu değişkenler hesaba katılarak deneme dizaynı yapılmıştır. Bu değişkenler; yağ miktarı, yağ tipi ve hayvanın yaşıdır. İlave edilen yağ miktarının etkisini araştırmak için; rasyonlar, soya yağı miktarı artırılarak formülize edilmiştir (%0 – %1,5 - %3 - %4,5 - %6). İki temel rasyonda da, her seviyedeki yağ; emülsifiyerli ve emülsifiyersiz olarak test edilmiştir. Ayrıca iki farklı yağ tipi kullanılarak rasyon hazırlanmış ve yağ kaynağının etkisi değerlendirilmiştir (soya ve tavuk yağı). Besinsel sindirilebilirlik ve metabolize edilebilir enerji, büyütme (14-21 gün) ve bitiş (35-42 gün) dönemindeki hayvanlar üzerinde, total dışkı toplama metodu ile analiz edilmiştir. Sonuçlara göre, emülsifiyerin; büyütme döneminde olduğu kadar bitiş döneminde de kuru madde ve yağ sindirilebilirliğini artırdığı görülmüştür (35-42 gün için sonuçlar, Grafik 1). Yapılan denemelerde, bitkisel ve hayvansal yağ rasyon kompozisyonları kullanılarak, emülsifiyerin sonuçları incelenmiş ve her iki rasyonda da olumlu sonuçlar elde edilmiştir. İlave olarak, bitkisel ve hayvansal yağ kaynağı birlikte kullanılmış ve etkili Tablo 1. Kuru madde, ham protein ve ham yağ için görünür sindirilebilirlik katsayıları (%) 35-42 günlük periyod Yağ seviyesi Kuru madde Ham protein Ham yağ Kontrol Emul. p değeri Kontrol Emul. p değeri Kontrol Emul. p değeri 0% 73.27 73.88 0.5063 62.59 61.65 0.4035 77.84 78.44 0.5698 1,50% 74.30 75.84 0.0974 64.08 66.03 0.0877 83.40 84.46 0.3130 3% 73.96 75.75 0.0535 65.55 65.23 0.7743 85.75 87.61 0.0818 4,50% 74.14 76.31 0.0210 66.32 67.91 0.1591 87.54 89.15 0.1303 6% 72.38 74.34 0.0355 64.00 64.11 0.9242 89.09 90.96 0.0803 2.12 CV (%) Ortalama 73,61 75,22 2.98 0.0002 64,51 64,98 2.11 0.3440 84,72 86,12 0.0043 ADVERTORIAL Grafik 1: Soya yağı ilavesi arttırılarak yapılan emülsifiyerli ve emülsifiyersiz rasyonlarda, görünen metabolize edilebilir enerji (AMEn) farkları, 35-42 gün (*p<0.05). AMEn kcal / kg (35-42 gün) AMEn kcal / kg 3550 3350 +56* +81* +87* %3 %4,50 +99* +40 3150 2950 %0 %1,50 %6 İlave edilen soya yağı % Kontrol Excential Energy Plus Grafik 2: Farklı yağ kaynağı kullanılarak, yapılan emülsifiyerli ve emülsifiyersiz rasyonlarda, görünen metabolize edilebilir enerji (AMEn) farkları, 14-21 gün (*p<0.05). AMEn kcal / kg (14-21 gün) 3400 AMEn kcal / kg olduğu görülmüştür. Soya yağı ve tavuk yağı kullanılarak yapılan karşılaştırmada ve emülsifiyerin, her iki yağ kaynağında da etkili olduğu sonucuna varılmıştır (Grafik 2). Metabolizma denemelerini takiben, elde edilen enerji değerini onaylamak için performans denemesi hazırlanmıştır. Deneme için, iki farklı rasyon kompozisyonu kullanılarak gruplar oluşturulmuştur. Rasyon 1’ de, mısır-soya küspesi; rasyon 2’ de ise mısır, soya küspesi ve et-kemik unu kullanılmıştır. Gruplar ise; pozitif, negatif ve negatif gruba emülsifiyer ilavesi şeklinde oluşturulmuştur. Pozitif kontrol grubu, uygun yağ ve enerji seviyesi kullanılarak formülize edilmiştir. Başlangıç yemine %2 soya yağı, bitiş yemine %4 soya yağı eklenmiştir. Negatif kontrol grubu ise daha düşük enerji içeriği olan yem rasyonu ile hazırlanmıştır. Enerji içeriği, başlangıç yeminde 40 kcal/kg, bitiş yeminde 70 kcal/ kg azaltılmıştır. Bu enerji azaltma değerleri, metabolizma denemelerinde elde edilen sonuçlar baz alınarak yapılmıştır. Üçüncü grup olan negatif kontrol grubuna ise, enerji azalmasını kompanse edip etmediğinin değerlendirilmesi için besinsel emülsifiyer eklenmiştir. Bu denemenin iki farklı rasyon kompozisyonundaki grup sonuçları Grafik 3’te gösterilmiştir. Beklendiği gibi, enerjisi azaltılan negatif kontrol rasyonları sonucunda, büyümeye etki az olurken, yem dönüşümünde (FCR) olumsuz etki yüksek olmuştur. Eklenen emülsifiyer ise, enerji azalmasını kompanse edebilmiş ve yem dönüşüm seviyesini pozitif kontrol seviyesine kadar iyileştirmiştir. Daha düşük enerji ile hazırlanan rasyonlar, daha az yağ kaynağı kullanılarak hazırlanan rasyonlardır ve bu nedenle önemli ölçüde daha düşük maliyete sahiptir. Bu deneme çalışması, emülsifiyerlerin, etlik piliç rasyonlarında daha düşük yem maliyeti sağlaması açısından uygun bir araç olduğunu onaylar. 3300 3200 +71* +68* % 4 soya yağı %4 tavuk yağı +61 +38 3100 3000 2900 %0 %4 mix kullanılan yağ kaynağı Kontrol Excential Energy Plus Grafik 3: Pozitif kontrol (PK), negatif kontrol (başlangıç periyodunda -40 kcal, büyütme döneminde -70kcal enerji azaltılması) ve negatif kontrol + emülsifiyer gruplarında görülen FCR oranları FCR 1-42 gün İNFOVET 102-103 AMEn kcal / kg 1,62 Sonuç Sonuç olarak, test edilmiş emülsifiyer, etlik piliç rasyonlarında, kuru madde ve yağ sindirilebilirliğini geliştirmiş hem de metabolize edilebilir enerji (AMEn) değerini arttırmıştır. Bu durum performanstan taviz vermeden; daha düşük enerji ile rasyon hazırlanmasına, daha düşük yem maliyetlerinin ortaya çıkmasına ve sürdürülebilir hayvan üretimine olanak sağlar. 1,6 1,58 1,56 1,54 1,52 1,5 Rasyon 1 PK NK (-40 / 70 kcal) Rasyon 2 NK (-40 / 70 kcal) + Excential Energy Plus KONU KANATLI 47. Büyük Genel Kurul Kongresi 460 kişinin katılımı ile gerçekleşti. Şeffaflık, katılımcılık ve verimlilik prensipleri ile 47. döneme doğru Hayvansal üretim, hayvan sağlığı, veteriner halk sağlığı, hayvan refahı ve gıda güvenliği alanlarında çalışmalarını yürüten TVHB, 47. Büyük Genel Kurul Kongresi’ni geçtiğimiz günlerde 460 kişinin katılımı ile gerçekleştirdi. Türk Veteriner Hekimler Birliği (TVHB) 47. Büyük Genel Kurul Kongresi, 26-27 Kasım tarihleri arasında Ankara Crowne Plaza Otel’de 460 kişilik bir katılım ile gerçekleştirildi. TVHB Başkanı Talat Gözet’in açılış konuşması ile başlayan kurul, CHP Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu, GTHB Müsteşar Yardımcısı Dr. Nureli Koçak, Gıda ve Yem Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürü Harun Seçkin, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Oğuz Sarımehmetoğlu ve TJK Genel Müdür Yardımcısı Murat Kul Öztürk’ün iştirakleri ile gerçekleşti. 47. Büyük Genel Kurul’da Merkez Birliği tarafından Yücel Akıncı’ya “40. Yıl Hizmet Plaketi” takdim edildi. TVHB Başkanı Talat Gözet; “İki yıllık çalışmalarımızda tüm oda başkanlarımız ve etik değerlerimize uyan her meslektaşımızın emeği vardır. 47. Büyük Kongrenin de ülkemiz, mesleğimiz ve meslektaşlarımız açısından olumlu ve güzel gelişmelere vesile olmasını temenni ediyorum” İNFOVET 104-105 Ülke ekonomisi ve halkın yararına faaliyetlerde bulunmaya devam TVHB Başkanı Talat Gözet açılış konuşmasına TVHB’nin; hayvansal üretim, hayvan sağlığı, veteriner halk sağlığı, hayvan refahı ve gıda güvenliği alanlarında ülke ekonomisi ve halkın yararına faaliyetlerde bulunmak, üyelerinin hak ve menfaatlerini savunmak; köklü geçmişinden aldığı güçle hayvancılık politikalarında ve gıda güvenliği konularında söz sahibi olmak ilkeleri çerçevesinde görev yürütmekte olduğuna değindi ve 47. Büyük Kongre’nin ülkemiz, mesleğimiz ve meslektaşlarımız açısından olumlu ve güzel gelişmelere vesile olduklarına temenni ederek sözlerine başladı: “Bir meslek kuruluşunu temsil edenler; o kuruluşun düşüncelerini ve hizmet gereklerini ve kamu yararını, kendi düşüncelerinin ve çıkarlarının önünde tutmak zorundadır. Bunu da söylemleriyle değil eylemleriyle ortaya koymalıdır. Bu amaç ve ilkeler doğrultusunda 46. Faaliyet Dönemi’nde de yürütülen görevler ve ifa edilen faaliyetlerde şeffaflık, katılımcılık ve verimlilik prensiplerini esas kılınmasına gayret edilmiş, meslektaşlar arasında birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket edilmiştir. Sorunlara çözüm bulmada etkin, uzlaşmacı, gerçekçi bir yol izlenmiş, parlamento ile siyasi partilerle, iktidarla, ilgili sivil toplum ve demokratik meslek kuruluşlarıyla kısır ve sonuçsuz sürtüşme yerine, sıkı ve amaca yönelik çaba ve diyalog anlayışı içinde çalışılmalar yürütülmüş, mesleki konularda diğer ülkelerle WVA ve FVE ile ikili ilişkiler daha ileri seviyelere götürülmesine çaba gösterilmiştir”. 6343 sayı yasanın güncellenememesi her geçen gün sorun yaratıyor “Ülkemizde veteriner hekim olarak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nda 8.100, diğer Bakanlıklarda 350, belediyelerde 1.000, muayenehane, poliklinik, hastanelerde 9.000, kamu dışında (özel sektörde) 2.000, fakültelerde öğretim görevlisi 1500 kongre 47. Büyük Genel Kurul Kongresi olmak üzere odalarımıza kayıtlı 23.000 emekli olanlarla birlikte 30.000 veteriner hekim mevcuttur. Bunlara her yıl 27 veteriner fakültesinden (25 tanesinde eğitim yapılmakta) 1.000-1.100 civarında yeni mezun eklenmektedir. Veteriner fakültelerinin altyapı sorunları çözülmeden, yeterli öğretim elemanı sağlanmadan, laboratuvar ve uygulama saha koşulları oluşturulmadan yeni veteriner fakültesi açılmasının getirdiği eğitim kalitesi mesleğimizin geleceği açısından problemler oluşturmaya başlamıştır. Uzun yıllar süren çabalarımız sonunda mesleğimizin en önemli konusu olan veteriner hekimlikte uzmanlık kanunu meclisten geçmesine rağmen uygulama yönetmeliğinin Bakanlıkça çıkarılamamasından dolayı çalışma alanlarımızda yeterince uzman yetiştirilememesi, diğer meslek mensuplarıyla yaşanan yetki çakışmaları, istihdam daralması, siyaset kulvarındaki yetersizliğimiz, kurumsallaşma alanındaki eksikliğimiz ve 6343 sayı yasanın güncellenememesi her geçen gün sorunları artırmıştır”. Medya sansasyonel haber istemekte “2015 ve 2016 yılları; iki genel seçim ve sonrası yapılan Bakan değişikliği, artan terör eylemleri, sınırlarımızda yaşanan olaylar ve ülkemizin maruz kaldığı darbe kalkışmasının yaşandığı bir dönem olmuştur. Yaşanılan bu olaylar diğer meslek örgütlerinde olduğu gibi faaliyetlerimizi olumsuz etkilemiştir. Bu yoğun gündem arasında TVHB elinden geldiğince fedakârca faaliyetlerini yürütmeye çalışmıştır. Tüm özverili çalışmalara rağmen elini hiçbir taşın altına koymayan bazı meslektaşlarımızca, TVHB ve odalar “hiçbir şey yapmamakla” suçlanmıştır. Bir yanda yapılanları görmemezlikten gelenler, bir yanda destek yerine köstek olanlar zaman zaman moralleri bozmuştur. Ulusal medyada yeterince yer alınmadığı en fazla yapılan eleştiriler arasındadır. Bilindiği üzere medya sansasyonel haber istemekte bu nedenle 2015 yılında ülkemizde ilk defa yapılan Dünya Veteriner Hekimleri Kongresi gibi büyük bir organizasyon bile medyada istenilen düzeyde yer bulamamıştır. Burada şunu da belirtmek gerekir. Mesleğimizin kamuoyunda imajının yükseltilmesi her veteriner hekimin görevidir. Ama maalesef meslek saygınlığına zarar veren uygulamalarla ilgili haysiyet divanlarına gelen dosyaların sayısı günden güne artmaktadır”. İNFOVET 106-107 DURALI KOÇAK Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Okan Kaytancıoğlu Edirne CHP Milletvekili Prof. Dr. Oğuz Sarımehmetoğlu Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekanı Sefa Gür Türk Veteriner Hekimler Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Şakir Doğan Tuncer Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Sebahattin Yazıcı Trabzon Veteriner Hekimler Derneği Başkanı Hukuki mücadelelerimiz sonuç aldı 2014-2016 çalışma dönemi içerisinde mesleğimizin ve meslektaşlarımızın kazanımları, mesleğimizin sorumluluk alanında olan ve halk sağlığı adına hukuki mücadelelerimiz yapılmıştır. Kazandığımız davalar diğer meslek grupları tarafından da emsal alınmıştır (Kamu dışı istihdamda asgari ücret belirlenmesi, sözleşmenin onaylanması ve Taşeron marifetiyle yapılan görevlendirmeler gibi). Yaptığımız hukuk mücadelesinde, İdare mahkemelerinden başlayan süreçler, İdari Dava Daireleri Kuruluna kadar, hatta Anayasa Mahkemesine kadar kararlılıkla sürdürülmüş ve lehimize sonuçlar alınmıştır. Bu davalardan, mesleğimiz ve meslektaşlarımız adına en önemli karar, Yönetmeliğimizin damızlık birliği tarafından açılan dava ile iptal edilen 113 (1) maddesinin, idari davalar kurulunda iptal ettirilerek yeniden yürürlüğe girmesi konusunda verilen karardır. Bu karar, odalarımızın elini güçlendirmiş, meslektaşlarımızın emeğini, asgari ücrete mahkûm olmaktan kurtarmıştır. Bir o kadar önemli olan diğer bir karar da; Anayasa Mahkemesinin verdiği “yetkilendirilmiş veteriner hekimlerin taşeron marifetiyle görevlendirilemeyeceği” yönünde verdiği karardır. Bu karar da mesleğimizin onurunu korumuştur. Bunlarla birlikte devam eden davalarımız bulunmaktadır şöyle ki; süt kooperatifleri, süt üreticileri kongre 47. Büyük Genel Kurul Kongresi Katılımcılar, birlik, beraberlik ve dayanışma içinde hareket etmek için bir araya geldiler. birlikleri gibi, veteriner hekim istihdam ederek, üyelerine suni tohumlama hizmeti vermek için girişimde bulunmuşlar, bu konuda da dava açılmış olup, süreç devam etmektedir. Malumlarınız olduğu gibi, Damızlık Birliği tarafından hazırlanarak, veteriner hekimlerin kullanması zorunlu kılınan mobil kayıt sistemi ile ilgili de dava açılmış olup süreç devam etmektedir. Burada şu serzenişimi de dile getirmek istiyorum. TVHB aleyhine açılan davalara demokrasi zaferi çığlıkları atanlar yukarıda saydığım dava kazanımlarımızda bırakın takdir etmelerini ses bile çıkarmamışlardır. Bazı kurum veya kuruluşlarca yapılan küçük bir etkinlik bile göklere çıkarılırken, Dünya Veteriner Hekimler Kongresi başta olmak üzere birçok önemli organizasyon veya faaliyetlerimiz için meslekte birlikten bahsedenlerden tek olumlu bir mesaj dahi alınmamıştır”. Sağlıklı toplum için sağlıklı gıda, sağlıklı gıda içinde sağlık hayvan gereklidir Birkaç cümlede hayvancılık politikalarına değinmek istiyorum. Canlı hayvan ve et İNFOVET 108-109 ithalini, meraların rant alanlarına dönüştürülmesine tasvip etmediğimizi defalarca ifade ettik. Bunun yanında uygulamaya konulan Milli Tarım Projesi, Köye dönüş ve genç çiftçi projelerini, Hayvan Hastalıklarıyla Mücadele Eylem Planları, Et ve Süt Kurumunun yeniden yapılandırılması adımlarını olumlu bulduğumuzu, ancak bu programların gelecekte etki analizlerini yapmaz, sürekliliklerini sağlayamaz ve katkıda bulunmazsak sonuçlarının istenenden uzak olacağını belirtmek isterim. Sağlıklı toplum için sağlıklı gıda, sağlıklı gıda içinde sağlık hayvan gereklidir. Hayvancılıkla ilgili yürütülen bütün projelerde hedefe ulaşabilmenin tek yolu hayvan hastalıklarıyla etkin mücadeleden geçer. Mevcut kaynaklarlar la bu zor görünmektedir. Etkin mücadele için bir an önce “Hayvan Hastalıklarıyla Mücadele Fonu” kurulmalıdır. Bir diğer konuda hayvan ıslahıdır. Islah için gerekli en önemli aracın suni tohumlama olduğu bir gerçektir. Suni tohumlama seferberliği ilan edilmelidir. Bu konuda odalarımızın sorumluluğunda veteriner hekimlerimiz görev yapmaya hazırdır. Çalışmalarımızda tüm oda başkanlarımızın ve meslektaşlarımızın emeği var “Tüm olumsuzluklara rağmen elinizdeki faaliyet raporu ile TVHB olarak bu zorlu dönemde neler yapabildiğimizi sizlere sunduk. Ülkemizin içinde bulunduğu bugünkü koşullarda, bir meslek örgütüne düşen görevlerin güçlüğü, büyüklüğü ve bunlara karşı sorumluluklarımızın bilinciyle 46. Dönem TVHB Merkez Konseyi faaliyetlerini siz kıymetli meslektaşlarımızın destek ve yardımlarıyla ülkemiz, örgütümüz ve üyelerimiz adına en iyisini yapma gayreti içinde olmuştur. Bugün bir araya geldiğimiz kongre ile de dönemlerini tamamlamıştır. Şu bilinmelidir ki iki yıllık çalışmalarımızda tüm oda başkanlarımız ve etik değerlerimize uyan her meslektaşımızın emeği vardır. Konuşmama son verirken bakanlığımız TARGEL personelinin sorunlarını çözen sayın bakanımıza meslektaşlarım adına bir kez daha teşekkür ediyor, 47. Büyük Kongrenin ülkemiz, mesleğimiz ve meslektaşlarımız açısından olumlu ve güzel gelişmelere vesile olmasını temenni ediyorum”. KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ A.Ş. Bu derleme iki bölümden oluşmaktadır. Çalışmanın ilk kısmına Kasım sayımızdan ulaşabilirsiniz. Kanatlı hayvanlarında viral enfeksiyona karşı savunma mekanizmaları - II Tavuklarda viral enfeksiyonlar sırasında meydana gelen doğal ve adaptif savunmayı ölçümlemek amacıyla bir araç paneli geliştirilmiştir. Bu araç paneli tavukların sağlığını iyileştirmek için atılan adımların analizini sağlamak için yeterlidir. Yazarlar: S.H.M.Jeurissen c, A.G.Boonstra-Blom a, S.O.Al-Garib b, L.Hartog b & G.Koch b İmmünoloji, Patobiyoloji ve Epidemiyoji Bölümü, Hayvan Bilimi ve Sağlığı Enstitüsü ID-Lelystad, Hollanda a Kuş (Avian) Viroloji Bölümü, Hayvan Bilimi ve Sağlığı Enstitüsü ID-Lelystad, Hollanda a İmmünoloji, Patobiyoloji ve Epidemiyoji Bölümü, Hayvan Bilimi ve Sağlığı Enstitüsü ID-Lelystad, Hollanda a İNFOVET 110-111 www.gunesliasi.com.tr DOĞAL SAVUNMA Enfeksiyonun hemen ardından faaliyete geçerek patojenin büyümesini ve yayılmasını kısıtlayan makrofajlar, granülositler ve natural killer hücreler, ilk savunma hattını oluşturmaktadır. Ayrıca, makrofajlar ve granülositler spesifik bağışıklık yanıtının ileriki aşamalarında patojeni vücuttan atmak için efektör hücre işlevi görmektedir. Doğal savunma sisteminin hücreleri adaptif bağışıklığa katkıda bulunan önemli sitokinleri üretmektedir. Bu sebeple, doğal savunmanın kalitesi, tavukların enfeksiyona karşı ortaya koyduğu primer direncin göstergesidir. Doğal savunmayı daha iyi anlayabilmek için, makrofajların, granülositlerin ve natural killer hücrelerinin işlevini incelemek üzere tavuklara yönelik birkaç tayin geliştirildi ve rutin olarak enstitümüzde kullanılan bu tayinlerin bazıları detaylı olarak açıklanacaktır. Makrofajlar ve bu hücrelerin belirli bir amaç için üretilen bir grubu, antijen sunucu dendritik hücreler, doğal ve adaptif savunma mekanizmalarının çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu hücreler, patojen veya yabancı maddeler tarafından uyarıldığında, tümörnekroz-faktörü-a (TNF-α) ve interlökin-1 (IL-1) gibi bazı sitokinler üretmektedir. TNF-α, makrofajlarla kendi üretiminin yanı sıra, IL-1 ve IL-6 üretimini tetiklemektedir. Benzer şekilde, IL-1 de kendi üretiminin yanı sıra TNF-α ve IL-6 üretmek üzere makrofajları tetiklemektedir. IL-6’nın TNF-α ve IL-1 makrofaj üretimi üzerinde negatif bir etkisi vardır. Kendi üretimlerini ve birbirlerinin üretimlerini etkileyen sitokinler arasındaki ilişki sitokin uyarımı veya sitokin ağı olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca, sitokinler genellikle diğer hücre türlerini de etkilemektedir. Bakteriyel lipopolisakkaritlerle uyarılan makrofajlar TNF-α üretmektedir. Bu lipopolisakkaritlerle TNF-α, interferon-γ (IFN-γ) salgılamak üzere natural killer hücreleri uyarmakta, interferon-γ (IFN-γ) ise TNF-α, IL-1 ve IL-8 üretmek üzere makrofajları uyarmaktadır. Sitokinlerin üretimi tamamen makrofajların bir patojen veya yabancı bir maddeyle ilk aktivasyonuyla bağlantılı olduğu için sitokin seviyesi makrofajların aktivitesini yansıtır ve bu kanatlı hayvancılığı araştırmasında da belli bir ölçüde geçerlidir. Kanatlı sitokinlerin detaylı bir görünümü Kaiser tarafından sunulmuştur. IL-1, başta enflamatuar sitokin olmak üzere, ilk olarak tavuklarda kültürü yapılmış splenositlerin üst fazında tespit edilmiştir. IL-1’in fare timositleri üzerinde uyarıcı bir etkisinin olduğu kanıtlanmıştır. Bu tayinde, IL-1 etkisi, daha önce standardın altında bir düzeyde uyarılan timositlerin çoğalmasındaki artış olarak belirlenmiştir. Bu tayin, IL-1 kaynağı olarak E.coli lipopolisakkaritleriyle uyarılmış çeşitli makrofaj hücre dizilerinin üst fazları ve tavuktan elde edilen timositler kullanılarak değiştirilmeye çalışılmıştır. Makrofaj bulunmayan ancak lipopolisakkarit içeren ortam ve fitohemaglutin ile standardın altında bir düzeyde uyarılmış timosit çoğalmasıyla ölçümlenen deneylerimizin hiçbirinde IL-1 etkisi önceki seviyenin üstüne çıkmamıştır. 2 kat seyreltilmiş ortam içeren IL-1’in nitroselüloza bağlandığı, daha sonra tavşan anti hümen IL-1 antikoru (Genzym, Cambridge, Birleşik Krallık) ve peroksidaz konjugat anti tavşan Ig ile boyandığı bir dot blot tayininde, IL-1 aktivitesi makrofaj hücre dizilerinin üst fazında ve tavuk kontrol serumunda tespit edilebilmiştir. IL-6 akut-faz yanıtına dahil olan bir sitokindir. Serumla gerçekleştirilen inkübasyonun ardından hepatositler tarafından plazma fibronektin üretimine dayalı olan bu sitokin, ilk olarak tavuklarda hepatosit uyarıcı faktör olarak tanımlanmıştır. Rekombinant insan IL-6 tavuk hepatositlerini fibronektin üretmek üzere uyarması nedeniyle IL-6’nın tavuklar ve memeliler arasında çapraz türler reaktivitesi gözlemlenmiştir. Çapraz türler reaktivitesi kullanılarak murin B9 hücre dizisi aracılığıyla insan IL-6’sını ölçümlemek üzere geliştirilen standart biyolojik tayinin tavuk IL-6’sını ölçümlemeye uygun olduğu kısa süre önce ilk defa ortaya konmuştur. 2 mg’lık E.coli lipopolisakkarit damar içi enjeksiyonundan 0, 2, 4, 8 veya 24 saat sonra elde edilen tavuk serumu seri seyreltilerde B9 hücrelerine eklenmiş ve rutin olarak 3 gün boyunca inkübe edilmiştir. IL-6’ya bağlı B9 hücrelerin çoğalması, bir ELISA Okuyucu’da optik yoğunluğun ölçümü ve bir gece bekleyen kültüründen önce iki adımda 3(4,5 dimetiltiazol- 2-y1)-2,5difeniltetrazolyum bromür (MTT; Sigma, St.Louis, ABD) eklenerek belirlenmektedir. Lipopolisakkarit damar içi enjeksiyonundan 2 ve 4 saat sonra, tavukların serumu pik miktarda IL-6 içeriyordu, yani O saat sonra ölçümlenen arka plan seviyesinin yaklaşık 300-3000 katı. 8 saat sonraki IL-6 seviyeleri yine 5-20 kat fazlayken, 24 saat sonra yapılan ölçümde IL-6 tespit edilmemiştir Konakçının yaraya, envazyona veya neplaziye verdiği yanıtta kilit bir medyatör olan TNF-α, tavuktan elde edilen dönüştürülmüş Marek hastalığı virüsü mononükleer hücre dizisi ve koksidia ile enfekte olan tavukların splenik makrofajları ile üretilmektedir. Murin ve tavuğa ait TNF-α arasında varsayılan çapraz türler reaktivitesine dayalı TNF-a aktivitesi, WEHI 164 klon 13 veya L929 murin fibroblast hücre dizileri kullanılarak bir biyolojik tayinde ölçümlenmiştir. Bu sonuçlar, hastalıklı tavukların assit sıvısı, HD11 ve RP9 hücre dizisinin kültür üst fazı ve daha önce damar yoluyla bakretiyel lipopolisakkarit enjekte edilmiş tavukların serumu kullanılarak doğrulanamamıştır. Bu başarısızlığın nedeni iyi bir TNF-α kaynağının eksikliği olabilir. Granülosit ve makrofajların fagositoz ve bakterilerin öldürme aktivitesi in vitro ile de belirlenebilmektedir. Bu tayinde dalak, barsak veya abdominal boşluktan elde edilen tek hücre süspansiyonları kısa bir süre bakterilerle inkübe edilmektedir ve daha sonra fagosite olmamış bakterileri yüzeyden ve ortamdan çıkarmak için uygun bir antibiyotik ile tedavi edilmektedir. Daha sonra hücreler çözünür, makrofajların veya granülositlerin fagositik kapasitesinin bir ölçümü olarak rutin bakteriyolojik teknikler kullanılarak içselleşen bakterilerin sayısı belirlenmektedir. Öldürme kapasitelerini incelemek için, bu hücreler bir süre kültürlenmekte ve daha sonra bakteri sayısındaki azalmayı belirlemek üzere yukarıda anlatıldığı şekilde tedavi edilmektedir. Ancak bir fagositoz/öldürme tayini, makrofaj ve granülositlerin virüslere karşı aktivitesini ölçmek için uygun değildir. Natural Killer (NK) hücre aktivitesi, genetik geçmişlerinden bağımsız olarak, tümöre ve viral olarak enfekte olan hücrelere karşı sitotoksik aktivite ile karakterize edilmektedir. Bu hücreler, enfeksiyonun ilk aşamalarında enfekte dokuları infiltre eden lenfositlerin büyük bir oranını oluşturmaktadır. NK hücre aracılı lizis, sitotoksik T lenfosit yanıtları aktive Doğal savunma sisteminin hücreleri edilmeden önce viral adaptif bağışıklığa enfeksiyonun başlarında katkıda bulunan en yüksek seviyededir. sitokinleri üretmektedir. KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ A.Ş. NK hücrelerinin mahiyetine yönelik çalışmalar spesifik hücre göstergelerinin eksikliği nedeniyle aksamaktadır; ancak bu hücrelerin fonksiyonları ve hücre göstergeleri açısından T lenfositleriyle bağlantılı olduğu görülmektedir. NK hücreleri tavuk dalağında ve intestinal epitelyumda tespit edilmiştir. NK aktivitesini ölçümleyen tayinler Fahey ve York ile Sharma ve Schat tarafından incelenmiştir. Laboratuvarımızda, NK aktivitesi dönüştürülmüş kanatlı lökoz virüs hücre dizisi RP9 kullanılarak rutin olarak ölçülmektedir. Bu tayinde, RP9 hedef hücreler radyoaktif kromla etiketlenmekte ve kontrol tavukları ile (enfeksiyon, aşılama, besin katkıları, barınma sistemi vb.) belirli bir tedavi geçirmiş deney tavuklarından elde edilen splenik lenfositlerin seri seyreltileriyle kültürlenmektedir. NK aktivitesinin 4 haftadan küçük tavuklarda oldukça az olduğu gözlenmek iken daha büyük et tavuklarında ve yumurta tavuklarında tespit edilmiştir. T LENFOSİTLERİYLE HÜCRESEL BAĞIŞIKLIK T lenfositleri hem adaptif hücresel hem de humoral bağışıklığın bel kemiğini oluşturmaktadır. Bunların en önemli özelliği, B lenfositlerinin yüzeyinde bulunan immünogDoğal savunmanın kalitesi, tavukların lobulin molekülleri gibi enfeksiyona karşı antijen bağlayıcı alıcılar ortaya koyduğu primer olarak işlev gören T direncin göstergesidir. İNFOVET 112-113 hücresi reseptör (TCR) kompleksinin hücre yüzeyinde var olmasıdır. TCR molekülleri direkt olarak T lenfositlerine özel olan CD3 molekülleriyle özdeşleştirilmektedir. İmmünoglobulin molekülüyle direkt olarak natif çözünür antijeni bağlayabilen B lenfositlerinin aksine, T lenfositleri yalnızca sınıf I veya sınıf II başlıca doku uyuşukluğu kompleksinin (MHC) molekülleriyle bağlanan peptit parçacıklarının formunda işlem görmüş antijeni tanımlayabilmektedir. TCR ve CD3 molekülleri haricinde, T lenfositleri CD4 ve CD8 gibi fonksiyonlarının göstergesi niteliğindeki yüzey moleküllerini ifade etmektedir. CD4 molekülü, humoral ve hücresel bağışıklık yanıtları sırasında yardımcı bir işlevle bağlantılıyken, CD8 molekülü, MHC sınıf I antijenleriyle bağlanan yabancı işlem görmüş antijen taşıyan hedef hücrelerin yok olmasına yol açan sitotoktik işlevle bağdaştırılmaktadır. Hem in vivo tayinlerinden (adoptif transfer, gecikmiş tip hipersensitivite cilt tepkisi), hem de in vitro tayinlerinden (lenfosit çoğalma, MHC’ye özgü sitotoksitite, sitokin üretimi) meydana gelen birkaç teknik, tavuklarda hücresel bağışıklığı araştırmak üzere tanımlanmıştır. Bazı in vitro tayinler aşağıda açıklanmıştır. Antijen uyarımının ardından, CD4-pozitif yardımcı hücreler diğer lenfositlerden daha fazla çoğalmaktadır. Bu özellik, ex vivo hücrelerinin bu popülasyonunun biyolojik aktivitesini tahmin etmek için kullanılmaktadır. Hücreler için iyi bir kaynak teşkil eden dalağın hücre süspansiyonları in vitro antijeni ve hücreyle uyarılmakta olup bunun sonucunda meydana gelen hücre çoğalması radyoaktif olarak etiketlenmiş timidinin DNA içerisinde birleşmesi baz alınarak ölçümlenmektedir. Aktif yardımcı T lenfositleri IL-2 ve interferon (IFN)-γ gibi sitokinleri salgılamaktadır. Bu nedenle kültür üst fazındaki IL-2 veya IFN-γ seviyelerinin ölçümü, hücre çoğalmasının ölçümlenmesine alternatif olarak kullanılabilmektedir. Lenfosit uyarım tayinleri enfeksiyöz bronşit virüsü (IBV) için açıklanmıştır. IBV’ye verilen yanıt 12’nci günde en üst seviyeye ulaşmakta ve en fazla 30 gün sürmektedir. Gecikmiş tip hipersensitivite yanıtı genel olarak yardımcı T lenfositlere bağlıdır ve bu nedenle hücre aracılı bağışıklık yanıtlarını tespit etmek üzere de kullanılabilmektedir. Kısa süreli gecikmiş tip hipersensitivite yanıtları IBV ve enfeksiyöz laringotrakeite karşı aşılamanın ardından kanıtlanırken, uzun süreli yanıtlar kanatlı çiçeğine karşı aşılamadan sonra tespit edilmiştir. Sadece birkaç makale tavuklarda viral etkenlere karşı verilen sitotoksik T lenfosit yanıtları belgelemektedir. 1986 yılında sitotoksik T lenfosit yanıtlarının net bir şekilde belirlenmesine yönelik bir metot açıklanmıştır. Metot, retiküloendotelyoz virüsüyle enfekte olan doğal tavuklardan elde edilen lenfoid hücre dizilerine dayalıdır. Dönüştürülmüş virüs hücreleri ilk olarak aynı virüse karşı MHC-sınıf I’e özgü sitotoksik T lenfosit yanıtlarını tespit etmek için hedef olarak kullanılmıştır. Daha sonra, bu sistem Marek hastalığı virüsüne karşı sitotoksik T lenfosit yanıtlarını belirlemek için kullanılmıştır. Hedef hücreler, Marek virüs genleri ve bir seleksiyon geni içeren plazmidlerle hücre dizilerinin stabil dönüşümüyle üretilmiştir. Enfekte tavukların Sitokinlerin üretimi tamamen makrofajların bir patojenle bağlantılı olduğu için sitokin seviyesi makrofajların aktivitesini yansıtır. www.gunesliasi.com.tr Öncü hücreler harekete geçtikleri noktadan erişkin B lenfositleri olarak dış yüzeye ulaştıkları Bursa fabricius’ta çoğalmaktadırlar. dalak hücreleri, yalnızca Marek hastalığı virüs proteinlerini ifade eden seçilmiş hedef hücreleri çözündürmüştür. Bu hücreler uyumsuz MHC antijenleri olan enfekte tavuklardan elde edildiği takdirde efektör hücreler hedef hücreleri çözündürmediği için yanıt kısıtlıdır. CD4 ve CDS’ye karşı monoklonal antikorlar kullanılarak yapılan deplesyon deneylerinde, sitotoksik T lenfositlerin CD4’ü değil, CD8’i ifade ettiği ortaya koyulmuştur. Sistem, Newcastle hastalığı virüsüne (NDV) karşı sitotoksik T lenfosit yanıtlarını tespit edecek şekilde ayarlanmıştır. Hedef hücreler, yüksek enfeksiyon multiplitesinde LaSota suşuyla başarılı bir şekilde enfekte edilmiştir. Hücreler canlı kalmış, NDV viral antijenleri enjeksiyondan itibaren 6 saat sonra çoğu hücrede mevcut bulunmuştur. Sitotoksik T lenfositleri, canlı ND aşılarıyla iki kez aşılanan veya virulan NDV ile aşılanan ve zorlanan tavukların dalak hücrelerinde tespit edilmiştir. NDV ile son T lenfositleri hem hücresel hem de aşılamadan sonra 7 gün humoral bağışıklığın MHC-uyumlu hedef bel kemiğini hücreler kullanılarak oluşturmaktadır. gerçekleştirilen üç deneyde, ortalama lizis yüzdesi, N2a dizisi tavuklarında %15 ila 30 arasında ve P2a dizisi tavuklarında %4 ila 10 arasında değişiklik göstermiştir (yayınlanmayan sonuçlar). Ancak, her bir tavuğun sitotoksik yanıtındaki farklılık oldukça fazladır. Bazı deneylerde, NDV’ye karşı sitotoksik T lenfosit aktivitesi tespit edilememiştir. Bu deneylerde dalaktaki sitotoksin T lenfosit sıklığı tespit edilemeyecek kadar düşük olabilir. Bu doğrultuda, NDV’ye karşı sitotoksin T lenfositler yalnızca farklı bir tayin kullanılarak in vitro yeniden uyarımın yapılmasının ardından tespit edilmiştir. Radyasyona maruz kalmış NDV hedef hücreleri ile gerçekleştirilen in vitro tayinindeki uyarımın ardından sitotoksik T lenfositlerini kültürleme girişimi muhtemelen T hücre artış faktörlerinin yeterli kaynaklarının olmaması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. B LENFOSİYLERİYLE HUMORAL BAĞIŞIKLIK Antikorlar potansiyel patojenik mikroorganizmalara karşı korumanın önemli bir bileşenini oluşturmaktadır ve bu antikorlar patojenlerin ve bunların ürünlerinin kleransı ve nötralleşmesi için de önemlidir. Tavukta immünoglobulinin üç sınıfı mevcuttur: IgM, IgG ve IgA; bunlar plazmablastlar ve son olarak B hücre kökeninin ayrılmış nihai ürünleri olan plazma hücreleri tarafından üretilmektedir. Kanatlı hayvanlarda, öncü hücreler harekete geçtikleri noktadan erişkin B lenfositleri olarak dış yüzeye ulaştıkları Bursa fabricius’ta farklılaşmakta ve çoğalmaktadırlar. Her B lenfositi yüzeyinde belirli bir antijen spesifitesi ile IgM molekülleri taşımaktadır. Her birinin kendi antijen spesifitesi olan pek çok B lenfositi mevcut olduğu için bütün patojenler tanınmaktadır. B lenfositleri ilk defa patojen veya antijenlerle karşılaştığında bu antijenleri veya bunların bir kısmını yüzeylerinde bulunan IgM aracılığıyla bağlamaktadır. Ancak B lenfositlerinin plazmablast olmaları ve belirli antikorları üretmeye başlamaları için B lenfositlerine T lenfositlerinden ve diğer hücrelerden çeşitli yardımcı uyaran işaretleri gerekmektedir. IgM sınıfının bu antikorları konakçıdan antijen veya patojenleri çıkarmakta ve böylece bağışıklık yanıtını sonlandırmaktadır. Ancak aynı zamanda, aynı antijenle yeniden temasa geçmesiy le ortaya çıkan bellek oluşumu daha hızlı, daha fazla ve daha spesifik bağışıklık yanıtının verilmesini ve IgM moleküllerinden IgG moleküllerine geçiş yapılmasını sağlamaktadır. İmmünositokimyasal metotlar antikorların spesifik antijen bağlama kapasitelerine bağlı olarak plazma hücrelerini asıl yerinde görselleştirmek için kullanılabilmektedir. Kısa bir süre önce, doku kısımlarında antiNDV üreten hücreleri tespit etmek için yeni bir yerinde teknik geliştirilmiştir (yayımlanmayan sonuçlar). Kısımlar 100 kat konsantre virüs süspansiyonlarıyla inkübe edilmiş olup proteinleri saran NDV’ye yönelen KANATLI SAĞLIĞI KÖŞESİ GÜNEŞLİ A.Ş. konjuge monoklonal antikorlar kullanılarak bağlı virüs tespit edilmiştir. NDV virülan suşları veya aşıyla enfeksiyonun ardından 7 günde yüksek miktarda antikor üreten hücreler tespit edilmiştir. Çift boyama tekniği kullanılarak NDV antikorunun Ig sınıfı belirlenebilmiştir. Aşılamanın veya enfeksiyonun gerçekleşmesinden 7 gün sonra, splenik plazmablastların yaklaşık %56’sı ve plazma hücreleri, IgM, %37 IgG ve kalan %7 oranında ise IgA üretmiştir. Ancak, Harder bezi ve sekum tonsilitlerinde bulunan NDV antikor üreten hücrelerin çoğu IgA üretmiştir. Mikroorganizmaların neden olduğu enfeksiyon sırasında, konakçı spesifik antikorlar üretilmektedir. Bu nedenle, bir mikroorganizmaya özgü antikorlar, bu mikroorganizma ile konakçı arasında aşılama veya alan enfeksiyonu sonucu meydana gelen bir önceki temasın iyi bir göstergesini oluşturmaktadır. Kanatlıları koruyan antikorlar, virüsün, hücre yüzeyinde bulunan alıcısına bağlanmasını engelleyerek virüs infektivitesini etkisiz hale getirebilmektedir. Etkisiz hale getiren bu antikorlar, in vitro virüs nötralleşme testlerinde tespit edilebilmektedir. Bu testler oldukça zahmetlidir, ve etkisiz hale getiren antikorlara ek olarak diğer viral bileşenlere yönelik antikorlar da oluştuğu için alternatif testler de kullanılabilmektedir. Spesifik antikorları tespit etmek için en sık kullanılan tayin ELISA’dır. ELISA’nın pek çok farklı türü açıklanmıştır; ancak bütün bir virüsün veya viral proteinlerin tabaka olarak kullanıldığı direkt tayin en yaygın kullanılanıdır. Kanatlılarda en yaygın meydana gelen viral hastalıklara yönelik ELISAlar diğerleri arasında Idexx (I; Westbrook, Maine, ABD), Kirkegaard & Perry Laboratories (KP; Gaithersburg MD, ABD), Svanova (S; Uppsala, İsveç), ve BioChek (B; Gouda, Hollanda) tarafından pazarlanmaktadır. Bu noktada aşağıdaki hastalıklara yönelik ELISAlar mevcuttur: kanatlı ensefalomiyelit virüsü (I, KP), kuş gribi virüsü (I, KP), kanatlı lökoz virüsü (I), kanatlı reovirus (B, I, KP), kanatlı rinotrakeit virüsü / pnömovirus (B,I, S), tavuk anemi virüsü (I, KP), hemarojik enterit virüsü (KP), enfeksiyöz bronşit virüsü (B, I, KP, Bazı durumlarda, spesifik antikorların S), enfeksiyöz bursal immünoglobulin hastalığı virüsü (B, I, sınıfını bilmek işe KP), enfeksiyöz larinyaramaktadır. İNFOVET 114-115 ELISA, sürünün aşılama durumunu kontrol etmek amacıyla kullanılmakta ve titre düştüğünde sürüler yeniden aşılanmaktadır. gotrakeit virüsü (KP), Newcastle hastalığı virüsü (B, I, KP, S) ve retiküloendotelyoz virüsü (I). ELISAlar sahada genel olarak bir sürünün aşılama durumunu kontrol etmek amacıyla kullanılmaktadır. Ortalama antikor titresi belirli bir düzeyin altına düştüğünde, sürüler yeniden aşılanmaktadır. Bazı durumlarda, spesifik antikorların immünoglobulin sınıfını bilmek işe yaramaktadır. Antijene özgü antikorların immünoglobulin sınıfını tespit etmek için plakalar IgM, IgG, veya IgA anti-tavuk imminoglobulin sınıflarına karşı fare antikorlarıyla kaplanmaktadır. Daha sonra deneysel tavuk serumu bu plakalara uygulanarak antijen spesifitesi bütün bir virüs veya viral proteinler ve bir konjugat ile belirlenmektedir. Böyle bir antikor belirleyici ELISA kullanılarak IBV’ye verilen IgM yanıtlarının yalnızca aşılama veya enfeksiyonun ardından çok kısıtlı bir sürede tespit edilebildiği ortaya konmuştur. Bu nedenle, IBV’ye verilen IgM yanıtının tespiti, örneğin sahada yeni bir virüs enfeksiyonunun göstergesidir. Bunun aksine, NDV’ye verilen IgM yanıtı daha uzun süre devam ettiği için benzer bir şekilde kullanılamamaktadır. Ayrıca, antikor belirleyici ELISA, canlı veya inaktif aşı ile aşılanmış tavukların mukozasındaki NDV’ye özgü yanıtın immünoglobulini belirlemek için de kullanılmıştır. Trakedeki ve safralarındaki mukozal yanıt, canlı aşıyla oküler aşılamadan 7 gün sonra en üst seviyeye ulaşan ve daha sonra azalan IgM ve IgA yanıtıyla karakterize edilmiştir. IgG yanıtı daha sonra en üst noktaya ulaşmış ve 28 gün boyunca yüksek seviyede kalmıştır. İnaktif aşı ile aşılamadan sonra, canlı aşıya verilen yanıtlarla kıyaslandığında IgM, IgA, ve IgG yanıtları çok daha düşük olmuş ve yanıtlar yaklaşık 7 gün gecikmiştir. Trakeal svap ve safradaki IgG yanıtı, serumdaki yanıtı IgG’nin kandan sızdığını ileri süren IgA ve IgM yanıtından daha iyi yansıtmaktadır. IgA ve IgM üreten Harder bezi ve sekum tonsilitlerinde yüksek miktarda plazmablast ve plazma hücrelerinin saptanması ise bu kanıyı desteklemektedir. SONUÇLAR Tavuklarda viral enfeksiyonlar sırasında meydana gelen doğal ve adaptif savunmayı ölçümlemek amacıyla bir araç paneli geliştirilmiştir. Bu araç paneli saha enfeksiyonlarının tanısını, viral immünopatogenezi alanında araştırmayı ve besin düzenlemeleri, barınma koşulları ve aşıların kullanımı gibi tavukların sağlığını iyileştirmek için atılan adımların analizini sağlamak için yeterlidir. ETKİNLİK Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü 115. yaşını kutladı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına bağlı Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü, kuruluşunun 115. Yılını 1 Aralık tarihinde önemli sunumlar eşliğinde kutladı. Türk hayvan sağlığının gelişimine bir asrı aşkın süredir önemli katkılarda bulunan Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü (PVKEM), 1 Aralık tarihinde Pendik Green Park Otel’de yaptığı kutlamada 115. yaşını kutladı. Kutlamanın yanı sıra, çalıştaydaki önemli sunumlarla katılımcılara kanatlı yetiştiriciliğiyle ilgili bilgilendirmeler yapıldı. GKGM Genel Müdür Yardımcısı Dr. Harun SEÇKİN Dr. Fahriye Saraç PVKEM, 1894 yılında Bakteriyolojihane-i Osmani adıyla açılan Türkiye’nin ilk bakteriyoloji laboratuvarıdır. İNFOVET 116-117 Enstitünün Tarihçesi Fransa’dan getirilen Dr. Mourice Nicole’nin, mevcut laboratuvarın idaresinde görevlendirilmesiyle başlayan bakteriyolojihane macerası; o sırada yurdumuz sığırlarında sığır vebasının yaygın olmasının yanı sıra, insanların kolera ve difteri hastalıklarıyla da boğuşması nedeniyle sığır vebası başta olmak üzere birçok hastalık üzerinde çalışmalarını başlatma kararı almış. 1901 yılında Bakteriyolojihane-i Osmani ikiye ayrılmış ve veterinerlik bölümü Sultanahmet’e taşınmıştır ve müdürlüğe M. Adil Şehzadebaşı geçmiştir. Kendisi, kısa süren meslek hayatında kıymetli araştırmalar ışığında sığır vebası serumu ile Tuberculin ve Mallein üretimi gerçekleşmiştir. 1920’de Kurtuluş Savaşı esnasında enstitünün bir kısmı hasar görmüş, diğer bölümünde Nikolai Mavraoğlu yönetiminde sığır vebası üretimi sürdürülmüş, üretilen serumlar gizlice Anadolu’ya gönderilmiştir. Cumhuriyet’in 1923’te ilan edilmesiyle ülkeyi terkedenler geri dönmüş ve zor ekonomik koşullarda savaştan elde edilen zaferin getirdiği şevkle, günümüzde hala kullanılan birçok aşının ilk çalışmalarına imza atılmıştır. 1984 yılında dönemin padişahı, çok sevdiği kızını dört yaşında iken difteriden kaybeden II. Abdülhamid, Peşte’de yapılan ilmi bir toplantıda difteri serumunun bulunduğu haberini ETKİNLİK Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü Nihan Buğdaycı ,Murat Cenudioğlu Aslıhan Cebecioğlu, Serkan Gemalmaz Harun Seçkin Anı Defterini imzaladı Dr. Serdar Ertaş, Prof. Dr. Ahmet Ergün Kanatlı Sağlığı Çalıştayı’nda, Bakanlığımızın ve enstitünün yaptığı kanatlı sağlığı konusundaki çalışmalar, biyogüvenlik ve antibiyotik kullanımı konularında konuklara bilgilendirmeler yapıldı. almış ve bunun üzerine Bakteriyolojihane-i Osmani’yi kurmuştur. Bakteriyolojihane-i Şahane’den (Osmani) köken alan enstitü, günümüze kadar kesintisiz bir şekilde Türk hayvancılığında aşı üretimi, teşhis, eğitim ve denetim konularında muazzam hizmetlerde bulunmuştur. KURULUŞUNUN 115. YILDÖNÜMÜ Pendik Greenpark Otel’de Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda Kontrol Genel Müdürlüğü’nün destekleriyle gerçekleşen kutlama töreninde; Bakanlık temsilcilerin- İNFOVET 118-119 den İstanbul Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Hamit Aygül, GKGM Genel Müdür Yardımcısı Dr. Harun Seçkin, hayvancılık sektörü temsilcileri, veteriner ilaç sektörü yetkilileri, veteriner fakülteleri, kurum çalışanları ve Pendik Veteriner Kontrol Enstitüsü Enstitü Müdürü Dr. Fahriye Saraç yer aldı. Törenin sabahında, kurumu tanıtan sinevizyon gösterimi, resim sergisi ve çeşitli etkinlikler yer aldı. Öğleden sonraysa, “Kanatlı Sağlığı Çalıştayı” düzenlendi. Kanatlı Sağlığı Çalıştayı’nda, Bakanlığımızın ve enstitünün yaptığı kanatlı sağlığı Burç Kunter, Nazan UŞDU Dilsiz konusundaki çalışmalar, biyogüvenlik ve antibiyotik kullanımı konularında konuklara bilgilendirmeler yapıldı. “Kanatlı Çalıştay Programı” GTHB’nin kanatlı sağlığı açısından yaptığı çalışmalar ve önemi, biyogüvenlik, bilinçli antibiyotik kullanımı, kanatlı hastalıkları laboratuvarları tanıtımı, analizler ve önemli hastalıklar, Mycoplazma aşı üretim ve referans laboratuvar tanıtımı ve kalıntı izleme laboratuvarları hakkında sunumlar değerli sunumlar gerçekleştirildi. KONU KANATLI Yumurta sektörü 2016 yılını nasıl geçirdi? Yumurta sektörünü zora sokan iki husus var; bunlardan ilki kayıt dışı tavukçuluk, diğeri ise bazı mevzuat hükümlerine uymada üreticilerin yaşadığı sıkıntılar… Yazı: Dr. Hüseyin Sungur, Yum-Bir Genel Sekreteri DR. HÜSEYİN SUNGUR; “Yumurta üreticileri olarak güçlü bir birlikteliğimiz var.” “Öncelikle uzun yıllardır hayvancılık sektörüne ve veteriner hekimlik mesleğine hizmet veren İnfovet dergisinin tüm çalışanlarına şahsım ve yumurta üreticileri adına teşekkür etmek istiyorum. İyi günümüzde sevincimizi paylaşan, kötü günümüzde sesimiz olan derginizin daim olmasını diliyorum.” “Beklenen iyleşme olmadı” Yumurta sektörü 2015 yılı Mayıs ayında yaşadığı kuş gribi salgını sonrasında girdiği ekonomik İNFOVET 120-121 krizden henüz çıkamamış, 2016 yılında beklenen iyileşme de gerçekleşmemiştir. 2016 yılının ilk 11 ayı geride kalırken, tüm veriler göstermektedir ki yumurta sektöründe önceki yılın sıkıntılarını telafi edecek bir gelişme olmamıştır. Tam tersine maliyet-fiyat paritesi üreticinin ekonomik sıkıntılarını daha da artırmış, sektör sancılı bir döneme girmiştir. Yılın ilk 6 ayında sektörde büyüme yaşanmazken, üçüncü çeyrekte yumurta üretimi artmaya başlamıştır ancak yıl sonu itibari ile bir önceki yıla göre bir büyüme beklenmemektedir. “Yumurta üreticileri olarak 2017 yılından elbette umutluyuz. Ne yumurtanın üstüne Taş düşsün ne de yumurta taşın üstüne düşsün istemiyoruz.” KANATLI SEKTÖREL “İhracattaki gelişmelerde olumlu değildir” Ekim ayı sonuna kadar yumurta fiyatları maliyetlerin altında seyrederken Kasım ayında bir miktar artarak maliyetlerin üstüne çıkmış ise de artış üreticinin zararlarını karşılamaktan uzaktır. On bir aylık ortalama yumurta maliyeti 20 kuruş civarında seyrederken, yumurta fiyatlarında ortalama aynı düzeyde olmuştur. Yumurta tüketiminde ise bir gerileme söz konusu değil, her geçen gün yumurtanın besleyici değeri ve fonksiyonel gıda olma özelliği daha iyi anlaşılmakta ve tüketim artmaya devam etmektedir. 2016 yılının ilk 10 ayında yumurta ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre %7 azalmıştır. 2015 yılının ilk 10 ayında 230 milyon dolar olan yumurta ihracatı bu yılın aynı döneminde 215 milyon dolar olarak gerçekleşti. Yumurtanın ihracat fiyatı ise son 10 yılın en düşük seviyesine geriledi ve kilosu 1 doların altına düştü. Yumurta sektörünü zora sokan iki husustan daha bahsetmek istiyorum. Bunlardan ilki kayıt dışı tavukçuluk, diğeri ise bazı mevzuat hükümlerine uymada üreticilerin yaşadığı sıkıntılardır: Son 2-3 yıldır artış gösteren, zaman zaman da kırsal kalkınma adına yerel yönetimlerce desteklenen salma tavukçuluk, kayıtlı üretim yapan ve vergi veren üreticiyi daha da zora sokmuştur. Kayıtsız, onaysız üretim standartları yerine getirilmeden üretilen yumurtalar, yumurta ve etiketleme tebliğine aykırı olarak pazarlanmaktadır. Bu tür işletmelerin kim tarafından kurulduğu, nerede üretim yapıldığı ve ürünlerin kime hangi koşullarda pazarlandığı bilinmemektedir. Mevzuat konusunda yaşadığımız en büyük sıkıntı ise Yumurta İNFOVET 122-123 Kayıtsız, onaysız üretim standartları yerine getirilmeden üretilen yumurtalar, yumurta ve etiketleme tebliğine aykırı olarak pazarlanmaktadır. Tebliğinden kaynaklanmaktadır. 20 Aralık 2014 tarihinde resmî gazetede yayınlanan Türk Gıda Kodeksi Yumurta tebliğinde yumurta kabuğunun üzerine “Yumurtlama tarihi gün, ay, yıl olarak damgalanır.” hükmü yer almakta olup, bu hüküm 20 Aralık 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Birkaç büyük firma dışında yumurta üreticileri kabuğun üzerine yumurtalama tarihini damgalamak için gerekli makine-ekipmana henüz sahip değildir. Yumurta sektöründe üreticinin kendisinden kaynaklanan sorunlarda verimliliği ve karlılığı olumsuz etkilemektedir. Bunlardan en önemlisi üreticinin pazarlayabileceğinden fazla üretim yapması, markalaşmaya ve pazarlamaya önem vermemesi, diğeri ise çiftliklerde yaşanan biyogüvenlik zafiyeti, koruyucu hekimliğin öneminin yeterince anlaşılmamış olmasıdır. “Yalnız değiliz!” Yumurta üreticileri olarak güçlü bir birlikteliğimiz var. Üreticiler kendilerini yalnız hissetmeseler ise de kayıt dışı tavukçuluk ile mücadele ve mevzuat konusundaki değişiklik taleplerinin Bakanlıkça söz verilmiş olmasına rağmen yerine getirilmemiş olmasından son derece üzüntü duymaktadır. Çiftçinin karnını yarmışlar, kırk tane gelecek yıl çıkmış derler. Yumurta üreticileri olarak 2017 yılından elbette umutluyuz. Ne yumurtanın üstüne taş düşsün ne de yumurta taşın üstüne düşsün istemiyoruz. Kasım ayında tüm dünya “Antibiyotik Farkındalık Haftası”nı kutladı ve birçok etkinlik gerçekleştirildi. Acaba farkında mıyız Antimikrobiyal Direnç tüm Dünyada ve ülkemizde önemi giderek artan güncel bir kavramdır. Bu konu en üst kurumlar ve yetkililer tarafından sahiplenilmekte ve direncin önlenmesi konusunda strateji planları hazırlanmaktadır. Yazar: Prof. Dr. Ender YARSAN TVHB Merkez Konseyi II. Başkanı, Vet. Farmakoloji ve Toksikoloji Derneği Bşk., AÜ Vet. Fak. Farmakoloji ve Toksikoloji ABD Başkanı Dünya Sağlık Örgütü tarafından geçen yıl alınan karar ile 18 Kasım’ın içinde yer aldığı hafta “Antibiyotik Farkındalık Haftası” olarak kutlanmaktadır. Uluslararası önemine istinaden daha önce bir gün şeklinde değerlendirilen tarih; bir hafta olarak düzenlenmiştir. Bu yaklaşımın en önemli parçası kuşkusuz antimikrobiyal direnç kavramıdır. Antimikrobiyal Direnç bugün için tüm dünyada ve ülkemizde önemi giderek artan güncel bir kavramdır. Bu konu uluslararası ölçekte en üst kurumlar ve yetkililer tarafından sahiplenilmekte ve direncin önlenmesi konusunda ulusal/uluslararası strateji planları hazırlanmaktadır. İNFOVET 124-125 ETKİN TEDAVİ VE GIDA GÜVENLİĞİ Antibiyotik öncesi çağa dönüş mü? Patojen mikroorganizma veya suşun, antimikrobiyal (antibiyotik, antifungal, antiviral, antimalaryal ve antelmintik) ilacın kullanıldığı doz aralığında, ilaç tarafından etkilenmemesi “direnç” olarak tanımlanır. Antibiyotiklere dirençli bakterilerden kaynaklanacak şekilde AB ülkelerinde her yıl en az 25 bin insanda ölüm şekillenmektedir. ABD’de CDC (The Centers for Disease Control and Prevention) kayıtlarına göre, bu sayının en az 23 bin olduğu ifade edilmektedir. Yine konunun önemini ortaya koymak adına (AB, ABD ve Hindistan verileri ile) dünyada her 4 dakikada 1 insan antibiyotik dirençli mikroorganizmaların oluşturduğu hastalıklardan ölmektedir; Hindistan’da ise bu sayı çocuklarda 9 dakikada bir ölüm şeklindedir. Yine bu konuda ileriye dönük yapılan bir değerlendirmede 2050 yılına kadar 10 milyon insanın öleceği bu noktada ifade edilmiştir. Antimikrobiyel direnç içerisinde antibiyotik direnci özellikle öne çıkmaktadır. Antibiyotiklere dirençli bakteriler bir yandan kendisine önceden etkili ilaçların etkinliğini ve sağaltımın yararlılığını azaltırken, bir yandan da hayvandan hayvana veya hayvandan insana geçen hastalıkların yaygınlaşmasına yol açarlar. Bu yönden konu, halk sağlığı bakımından da çok önemlidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Eski Başkanı Dr. Gro Harlem Brundtland, 2000 yılı raporunda, insanlığın “Antibiyotiklerin Öncesi Çağa Dönüş” riski altında olduğunu ve tüm mevcut mali ve bilimsel kaynakların bu tehlikenin önlenmesine harcanması gerektiğini ifade etmiştir. DSÖ, 2001 yılında direnç sorununun kontrol altına alınabilmesi için “Antimikrobiyal Direncin Kontrol Altına Alınması” konulu İNFOVET 126-127 raporunu yayınlamıştır. Raporda sorunun bireysel değil toplumsal, ülkesel değil küresel olduğu ve ancak ülkelerin ortak çalışmalarıyla kontrol altına alınabileceği belirtilerek, kontrol stratejilerinin esasları belirlenmiştir. Antibiyotik direnci ve bu kapsamda yapılacak uygulamalar DSÖ için yüksek önceliğe sahiptir. Mayıs 2015’te DSÖ tarafından antimikrobiyal direnç mücadelesi kapsamında; bulaşıcı hastalıkların güvenli ve etkin ilaçlarla önlenmesi ve tedavi edilmesinin sağlanması amacıyla küresel bir eylem planı onaylandı. “Antimikrobik Direnç Küresel Eylem Planı”nın 5 stratejik hedefi vardır: 1. Antimikrobiyal dirence ilişkin farkındalık ve anlayışı geliştirmek 2. Antimikrobiyal direncin izlenmesini ve araştırılmasını güçlendirmek 3. Enfeksiyon oranını azaltmak 4. Antimikrobiyal ilaçların kullanımını optimize etmek 5. Antimikrobiyal dirence karşı mücadelede sürdürülebilir programlar geliştirmek Hayvan sağlığı hizmetlerinde veteriner hekimler tarafından kullanılan ilaçlar; “Hastalıkların Sağaltımı ve Önlenmesi, Davranışların Değiştirilmesi, Gelişmenin Hızlandırılması, Verimin Artırılması ve Gıda Kalitesinin İyileştirilmesi” gibi farklı amaçlarla uygulama alanı bulurlar. İlaçlar, hedef niteliğindeki canlılarda yararlı ya da zararlı nitelikte iki yönlü etki oluştururlar. Yararlı etkiler olarak, hastalıklar iyileşebilir, hafifleyebilir; hastalıklarda koruyucu/önleyici etki oluşabilir ya da gelişmenin hızlanması, verimin artması, gıda kalitesinin iyileşmesi sağlanabilir. Zararlı etkiler ise “doku ve organlarda hasar, bağışıklık sisteminin baskılanması/uyarılması, dirençli suşlar (bakteri, parazit gibi), gıdalarda kalıntı riski” olarak ifade edilebilir. ANTİBİYOTİK KULLANIMINDA BİLİNÇLİ OLUNMALIDIR Hayvanlarda bakteriyel hastalıkların tedavisinde antibiyotik kullanımı çeşitli nedenlerle gereklidir. Öncelikle hasta hayvanların tedavi edilmeleri gerektiği için kullanılan antibiyotikler, enfeksiyöz hastalıklarla mücadele ve bulaşıcı hastalıklarda bakteriyel etkenin yayılmasını önlemektedir. Zoonotik hastalıkların insanlara Dünyada her 4 dakikada 1 insan bulaşma tehlikesini en aza antibiyotik direnci indirmek için de antibiyonedeniyle yaşamını tikler kullanılmaktadır. kaybetmektedir. Antibiyotik direnci ve bu kapsamda yapılacak uygulamalar Dünya Sağlık Örgütü (who) için yüksek önceliğe sahip ve örgüt bu konuda küresel bir eylem planı hazırlamakta. Ayrıca yüksek kaliteli, sağlıklı gıda için sağlıklı hayvan popülasyonu oluşturulmasının kaçınılmaz olduğu da bir gerçektir. Veteriner hekimlikte antibiyotik kullanımı geniş bir çerçevede ele alınmalı ve hayvan ıslahı, refahı, hijyen, besleme ve aşılama sistemlerinden ayrı olarak düşünülmemelidir. Antibiyotik gereksinimini azaltmak için hastalıklar sürekli kontrol edilmeli ve antibiyotik kullanımının yanı sıra bütüncül (holistik) yaklaşımlarda bulunulmalıdır. Hedef; antibiyotiklerin sağaltıcı etkisini yükseltmek ve dirençli mikroorganizmaların oluşumunu en aza indirmek olmalıdır. KULLANILAN ANTİBİYOTİK MİKTARI MUTLAKA BİLİNMELİDİR Antibiyotiklerin üretim ve kullanım miktarları hakkındaki en güvenilir bilgiler ABD ve AB üyesi ülkelere aittir. ABD’de üretilen antibiyotiklerin %70’i (15-25 bin ton) hayvan yetiştiriciliğinde tedavi dışı amaçlarla kullanılmaktadır. ABD’de hayvancılık alanında antibiyotik kullanımı, tıp alanındaki tüketimin 8 katıdır. Avrupa Birliği’ne üye ve üye olmayan 30 ülke, antibiyotik kullanımı potansiyelini değerlendirmek için kısa adı ESVAC (The European Surveillance of Veterinary Antimicrobial Consumption) olan bir oluşum meydana getirmişlerdir. ESVAC, AB geneli ve ülkeler düzeyinde hayvan sağlığı alanında antibiyotik kullanımına ilişkin kapsamlı değerlendirmeler yapmaktadır. Ülkemizde Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2016 yılı itibariyle ruhsatlı veteriner ilaç sayısı yaklaşık 2200’dür ve bunların da büyük çoğunluğu (900-1000 arası) antibakteriyel ilaç niteliğindedir. Bu ilaçları üretecek şekilde firma sayısı 164’tür. Veteriner ilaçlarının güvenli üretiminde önemli bir uygulama olan GMP için 2011 yılında mevzuatı oluşturulmuştur; bugün için yurt içi 27, yurt dışı 20 firma GMP sertifikası almıştır. GİZLİ TEHDİT: ANTİMİKROBİYAL DİRENÇ Günümüzde tüm dünyada gizli bir salgın olarak yayılan antimikrobiyal direncin küresel bir halk sağlığı sorunu olduğu tıp ve veteriner otoriteleri tarafından kabul edilmekte; tüm dünya devletleri, uluslararası insan, hayvan sağlığı Antimikrobiyal direnç konusu, ve gıda-tarım kuruluşları, multidisipliner üniversiteler ve toplum yabir yaklaşımla ele rarına çalışan organizasyonalınmalıdır. İNFOVET 128-129 lar, sorunun yayılmasını önlemek ve oluşumunu yavaşlatmak için çalışmalar yapmaktadırlar. WHO tarafından 2001 yılında antimikrobiyal direncin önlenmesi için “Küresel Antimikrobiyal Direnç Önleme Stratejisi” çalışmaları başlatılmış, son olarak 2014 yılında kapsamlı bir değerlendirme yapılmıştır. OIE de, 2006 yılında veteriner hekimlik alanında kullanılan antimikrobiyallerin sorumlu ve bilinçli kullanımı konusunda bir kılavuz geliştirmiştir. ABD’de Eylül 2014 tarihinde doğrudan Beyaz Saray’dan yayınlanan “National Strategy For Combating Antibiotic Resistant Bacteria” başlıklı raporda, mevcut durum ve yapılması gerekenler ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir. Antimikrobiyal direnç konusu, multidisipliner bir yaklaşımla ele alınmalıdır. 14 Kasım 2014 tarihinde FVE, tıp hekimleri ve diş hekimleri, ortak bir deklarasyon ile antibiyotik direnci konusuna dikkat çekmişlerdir. DİRENÇLİ BAKTERİLERİN BULAŞMA YOLLARI Direnç bakteri ve diğer mikroorganizmaların bir özelliği olup, genel anlamıyla bu organizmaların ilaç (antibiyotik) tarafından etkilenmemesi demektir. Direnç 2 şekilde karşımıza çıkar; bunlar doğal direnç ve kazanılmış direnç şeklindedir. Antibiyotiklerin kullanılmasında aşağıda belirtilen yanlışlara bağlı olarak direnç gelişebilir; > Antibiyotiklerin, öncesinde antibiyogram yapılmadan ve rastgele dozlarla insan ve hayvanlara verilmesi, Veteriner hekimlikte antibiyotik kullanımı geniş bir çerçevede ele alınmalıdır ve hayvan ıslahından, refahından, hijyen, besleme ve aşılama sistemlerinden ayrı olarak düşünülmemelidir. Antibiyotik gereksinimini azaltmak için hastalıklar sürekli kontrol edilmeli ve tedavi seçenekleri arasında antibiyotik kullanımının yanı sıra bütüncül (holistik) yaklaşımlarda bulunulmalıdır. Antibiyotik kullanırken her zaman doktorun tavsiyesi takip edilmeli. Bireyler > Kaliteli ve etkin antibiyotikler yerine düşük kalitede antibiyotiklerin kullanılması, > İnsan ve hayvanlarda hastalık önleme ve kontrol stratejilerindeki eksiklikler, > Küresel antibiyotik kalıntı tarama ve izleme programlarındaki yetersizlikler, > Ulusal ve uluslararası düzeyde kanun desteği ve işbirliği eksikliği, > Yeni ürün araştırma ve geliştirme çalışmalarında eksiklikler. Ortaya çıkan dirençli bakteriler ise farklı yollarla çevreye yayılırlar. Bunlar; > Hayvansal ürünler, > Dışkı ve benzeri hayvansal atıklar, > Kontamine su ve toprak, > Hayvansal ürünlerin neden olduğu kontamine yüzeyler > Bazı olaylarda hayvansal üretim tesisleri çevresindeki sinek ve haşereler aracılığı ile de kontaminasyonun olduğu belirtilmiştir. > İnsanların seyahat etme kolaylığı ve sıklığı göz önüne alındığında, antibiyotik direnci, tüm ulusların ve birçok sektörün dikkatini gerektiren küresel bir sorun haline gelmektedir. ANTİMİKROBİYAL DİRENCİN ÖNLENMESİ Antimikrobiyal direnci önleme noktasında yapılacak çalışmalar “Tek Sağlık Yaklaşımı” içerisinde ele alınmalı, yürütülecek çalışmalar bir merkezde toplanarak “koordinasyon” sağlanmalıdır. Sorun, kısa vadeli bir yaklaşımla çözülebilecek nitelikte değildir. Dolayısıyla uzun süreli mücadeleyi hedef alacak bir “kararlılıkla” çalışmalar gerçekleştirilmelidir. Antibiyotik direnç oluşumu önleme ve direncin yayılmasını sınırlandırma noktasın- İNFOVET 130-131 da toplumun her katmanında yapılabilecek uygulamalar vardır. Bunlar WHO tarafından 2016 yılı Kasım ayında yayınlanan bir değerlendirmede şu şekilde ifade edilmiştir: Yetkili Otorite > Antibiyotik direnciyle mücadeleye yönelik ulusal bir eylem planı oluşturulmalı, > Antibiyotik dirençli enfeksiyonların gözetimi sürekli sağlanmalı, > Enfeksiyon önleme ve kontrol tedbirlerinin politikaları, programları ve uygulanması etkin kılınmalı, > Kaliteli ilaçların uygun bir şekilde kullanılması ve satışı düzenlenmeli ve teşvik edilmeli, > Antibiyotik direnci konusunda bilgilendirme çalışmaları yapılmalı. Endüstri > Yeni antibiyotiklerin, aşıların, teşhis cihazlarının ve diğer araçların araştırma ve geliştirme yatırımları yapılmalı. Tarım Sektörü > Antibiyotikler hayvanlara sadece veteriner hekimlerin kontrolü altında verilmeli, > Büyüme faktörü olarak veya hastalıkları önlemek için antibiyotik kullanılmamalı, > Antibiyotik ihtiyacını azaltmak için hayvanlar aşılanmalı ve gerekirse antibiyotiklere alternatif uygulamalardan yararlanılmalı, > Hayvan ve bitki kaynaklarından gelen gıdaların üretim ve işlenmesindeki tüm aşamalarda iyi uygulamalar teşvik edilmeli ve uygulanmalı, > Çiftliklerde hastalıkları engellemek için biyogüvenlik, hijyen şartları ve hayvan ıslahı geliştirilmeli. > Antibiyotikler sadece hekimler tarafından reçete edildiğinde kullanılmalı, > Eğer hekim ihtiyaç olmadığını söylediyse asla antibiyotik talep edilmemeli, > Antibiyotik kullanırken her zaman doktorun tavsiyesi takip edilmeli, > Hiçbir zaman başkalarının antibiyotikleri kullanılmamalı ve antibiyotikler başkalarına verilmemeli, > Enfeksiyonlar; ellerin düzenli yıkanarak, yiyeceklerin hijyenik olarak hazırlanarak, hasta insanlarla yakın temastan kaçınarak ve aşılar düzenli yaptırılarak engellenebilir. Dolayısıyla hastalıkların önlenebilmesi için temel hijyen bilinci arttırılmalı. Sağlık Çalışanları > Eller, kullanılan malzemeler ve çalışma ortamlarının temiz olduğundan emin olunmalı, > Sadece ihtiyaç duyulduklarında antibiyotikler reçetelenmeli ve uygulanmalı, > Yetkili otoriteye antibiyotik dirençli enfeksiyonlar bildirilmeli, > Hastalara antibiyotiklerin doğru şekilde alınması, antibiyotik direnci ve yanlış kullanımın tehlikeleri hakkında bilgi verilmeli. KONU KANATLI Yem üretim tesisi performansının izlenmesi söz konusu olduğunda, güç tüketimi anahtar bir parametredir. Sıvı metiyonin, peletlemenin oluşturduğu enerji maliyetlerini düşürür Sıvı metiyoninin tüm yararlarını doğru bir şekilde gerçeğe dönüştürmek için, uygun şekilde tasarlanmış ve kalibre edilmiş donanımlar, sıvı kullanımı için iyi bir deneyim ve uygun takip için anahtar faktörlerdir. İNFOVET 132-133 Yem üretim tesisi performansının izlenmesi söz konusu olduğunda, güç tüketimi anahtar bir parametredir. Elektrik enerjisinin % 60’a varan bir bölümü peletleme için kullanılmaktadır. Maksimum kapasitelerde çalıştırma ve toz partikülleri ile kalıp duvarları arasındaki sürtünmenin azaltılmasıyla gereken mekanik enerji azalmakta ve enerji tüketimi düşmektedir. Bu durum, yüksek üretim hacimleri söz konusu olduğunda daha da fazla doğruluk kazanmaktadır. Peletleme ve sürtünme Peletler, tozun kalıp boşlukları aracılığıyla ekstrude edilmesi yoluyla oluşmaktadır. Sürtünme artışının enerji verimliliği ve üretim oranları üzerinde zararlı bir etkisi olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Bu güç, toz ile kalıp duvarları arasındaki sürtünme katsayısına bağlıdır. Diğer parametreler arasında, yem hammaddesi bileşiminin, sürtünme miktarı üzerinde büyük oranda etkili olduğu kabul edilmektedir. Örneğin eklenen yağlar ya da kanatlı BESLENME Peletleme sırasında formülasyonun SEC üzerindeki etkisi Ortalama ± standart hata. a, b, c ve d grupları anlamlı ölçüde farklıdır (p < 0,05). Negatif kontrol • Pozitif kontrol • D,L-Met %0,20 (toz) • D,L-HMTBA %0,23 (sıvı) Spesifik enerji tüketimi (kWh/t) 15 a a b a 14 a a 13 12 c c c c d 11 d 10 Kuru yem Yağ %3 Yağ %3 + Su %1 Yağ, su, sıvı ve toz metiyonin içeren formülasyonlar arasında yapılan SEC karşılaştırması. Negatif kontroller, katkılar, yağ ya da su kullanılmadan hazırlanmıştır. Pozitif kontrol, test edilen koşullara bağlı olarak katkısız olarak ve yağ ve/veya su içerecek şekilde hazırlanmıştır. Negatif kontrol Pozitif kontrol D, L-Met %0.20 (powder) nem toz-kalıp ara yüzeyini kayganlaştırarak güç tüketimini azaltırken, minerallerin eklenmesi sürtünmeyi arttırabilmekte, yemin kohezyon ve kompresyon kapasitesini sınırlayabilmekte ve dolayısıyla üretim verimliliğinin azalmasına yol açabilmektedir. Benzer biçimde, metiyonin gibi bazı katkıların fiziksel formunun (toz ya da sıvı) enerji tüketimini etkileyebileceği düşünülmektedir. Bu potansiyel etkiyi araştırmak için, su ve/veya yağ eklenen ya da eklenmeyen formülasyonlarda çalışmalar yapılmıştır. Metiyonin kaynağı beklenmeyen yararlar sağlayabilmektedir Metiyonin kaynaklarının enerji tüketimi üzerindeki etkisi, bir Kahl düz kalıplı pilot pelet makinesi kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırma boyunca aynı yem kullanılmıştır. Metiyonin kaynakları olarak, toz (D,L-Met) ve sıvı metiyonin (DL-2-hidroksi-4-(metiltiyo)butanoik asit ya da D,L-HMTBA) kullanılmıştır. Formülasyonları karşılaştırmak için, pres motorunun her 1 saniyede absorbe ettiği anlık gücün ölçülerek tüm proses parametreleri stabil olduğunda gerçekleşen gerçek üretim oranına (t/h) bölünmesi yoluyla spesifik enerji tüketimi (SEC) (kWh/t) hesaplanmıştır. Şekil 1’de, toz ya da sıvı metiyonin kullanımı- İNFOVET 134-135 D, L-HMTBA %0.23 (sıvı) nın SEC üzerindeki etkisi görülmektedir. Genel olarak, toz metiyonin kullanıldığında, ölçülen enerji tüketiminde pozitif kontrole ve sıvı metiyonine kıyasla anlamlı bir artış olduğu saptanmıştır. Yalnızca yağ eklenmesi, bu farklılıkları azaltarak geride yalnızca sıvı metiyonin lehine daha düşük güç kullanımı eğilimini bırakmıştır. Tasarruf oranları, yem kuru olduğunda belirlenen % 2,5 ile yem ek serbest yağ ve su içerdiğinde belirlenen % 4,4 arasında değişmiştir. Yalnızca su eklendiğinde, farklılıkların daha az belirgin olduğu kaydedilmiştir. Bununla birlikte, sıvı metiyoninin kullanıldığı her durumda, toz metiyonin formülasyonlarına kıyasla daha düşük tüketim eğilimleri gözlenmiştir. Bu çalışmalar, yalnızca yağ ve farklı düzeylerde sıvı metiyonin kullanılarak tekrarlanmıştır (Şekil 2). Tipik dozların (% 0,23) uygulanmasıyla, yağ eklenmediğinde % 7’ye varan tasarruflar görülmüştür. Yağ eklenmesi genel enerji tüketimini azaltmıştır. % 3 oranında yağ eklendiğinde, toz metiyonin yerine sıvı metiyonin kullanılarak elde edilen tasarrufların % 4’e eşit olduğu belirlenmiştir. Düşük miktarlarda Potansiyel enerji tasarrufları yem yağ eklendiğinde anlamlı üretim maliyetlerine farklılıklar gözlenmemiştir. olumlu bir şekilde Çok yüksek dozda, yansıtılabilmektedir. kanatlı rasyonları metiyonin yönünüden yetersiz kalmakta Özellikle broylerlerde hızlı büyüme, tüy gelişimi ve yumurta tavuklarında ayrıca yumurta üretimi için metiyonine gereksinim vardır. Kanatlı rasyonları genellikle mısır ve soya küspesi ağırlıklı olup metiyonin yönünden yetersiz kalmaktadır. Rasyonu metiyonin bakımından zenginleştirmek için sentetik olarak üretilen DL-metiyonin ve metiyonin hidroksi analoğu kalsiyum tuzu kullanılmaktadır. Ayrıca sıvı bir ürün olarak elde edilen metiyonin hidroksi analoğu asidi de bu amaçla kullanılabilmektedir. Metiyonin hidroksi analoğu asidi, yemde daha homojen dağılması, kullanımının kolay ve maliyetinin düşük olması gibi üstünlüklere sahiptir. Peletler, tozun kalıp boşlukları aracılığıyla ekstrude edilmesi yoluyla oluşmakt; Sürtünme artışının enerji verimliliği üzerinde zararlı bir etkisi olduğu kabul edilmekte. kanatlı BESLENME Sıvı metiyonin katkısı düzeylerinin SEC üzerindeki etkileri Ortalama ± standart hata. a, b, c, d, e, f, g ve h grupları anlamlı ölçüde farklıdır (p < 0,05). D,L-Met %0,20 (toz) • D,L-HMTBA %0,23 (sıvı) • D,L-HMTBA %0,45 (sıvı) • D,L-HMTBA %0,67 (sıvı) Spesifik enerji tüketimi (kWh/t) 14 13 12 11 10 9 Kuru yem Yağ %5 Yağ %3 Arttırılan oranlarda sıvı metiyonin katkısı ile toz metiyonin arasında yapılan SEC karşılaştırması. D, L-Met %0.20 (powder) D, L-HMTBA %0.23 (sıvı) % 0,67’ye ulaşan sıvı metiyonin kullanımı ise, her durumda güç tüketimini azaltmıştır. Bu enerji farklılıklarına neden olan genel mekanizmalar henüz bilinmemektedir. Bununla birlikte, peletleme makinesinde majör mekanik güç akışını temsil etmesi nedeniyle, toz metiyoninin etkisinin sürtünme kuvvetindeki artıştan kaynaklanması olasıdır. Eklenen suyun gösterdiği belirgin dengeleyici etki, bu fenomenin kalıp duvarları ve partiküllerin kendileri arasındaki hidrofilik partikül etkileşimlerinden kaynaklanabileceğini düşünmemize yol açmaktadır. Sıvı metiyoninin suda çözünen bir sıvı olması nedeniyle, gözlenen güç tasarrufu için gerekçe oluşturabilecek şekilde, bu etkileşimlerin gerçekleşmemesi mümkündür. Bu yaygın bir eğilim olmakla birlikte, aynı zamanda değişkenlik gösterme eğilimindedir. Gerçekten de, enerji kullanımını etkileyen sürtünme katsayısının, başta tozun fiziksel-kimyasal bileşimi, koşullandırıcıda kalış süresi, nem içeriği, tozun sıkıştırılabilirliği, kalıp parametreleri, kalıp sıcaklığı, kalıp-silindir aralığı ve makinenin yıpranma/ aşınma durumu olmak üzere bir dizi önemli parametreden etkilendiği bilinmelidir. Sabit sayılar elde edilmesi güç olmakla birlikte, çalışmaların sonuçları, sıvı metiyonin kullanımının nem katkısı kullanılmaksızın pelet formülasyonlarının güç tüketimini azaltacak İNFOVET 136-137 D, L-HMTBA %0.45 (sıvı) D, L-HMTBA %0.67 (sıvı) bir yöntem sağlayabildiğini göstermiştir. Buna ek olarak, enerji tüketimini etkilemesi nedeniyle, pelet kalitesini test etmek için bir Eurotest Sabe ve bir Schleuniger makinesi kullanılmıştır. Formülasyondan bağımsız olarak pelet kalitesi korunmuştur. Yağ eklenmeyen yem için, % 91 (% 104 ± 0,8) dayanıklılık ve 34 N/pelet (± 3,3 N/pelet) sertlik elde edilmiştir. Yağ eklenmesi, dayanıklılık ve sertlik için sırasıyla % 84,5 (±% 0,7) ve 23,5 N/pelet (± 1,4 N/pelet) sonuçlarının elde edilmesine yol açmıştır. Yem üretim tesisi açısından sağladığı yararlar Bu potansiyel enerji tasarrufları yem üretim maliyetlerine yansıtılabilmektedir. Örneğin yılda 100.000 ton üreten bir tesiste 12,5 kWh/ ton şeklindeki SEC ile 20 ton/saat pelet presi 250 kW enerji gerektiriyorsa, sıvı metiyonin kullanımı her yıl 4.000 ila 12.000 dolar tasarrufa yol açabilecektir. Bu, Uluslararası Enerji Ajansı tarafından sağlanan fiyatlarla 1 kWh için 0,13 dolara karşılık gelmektedir. Doğru şekilde uygulamak ve sıvı metiyoninin tüm yararlarını doğru bir şekilde gerçeğe dönüştürmek için, uygun şekilde tasarlanmış ve kalibre edilmiş Makinesde toz metiyoninin etkisinin donanımlar, sıvı kullanımı sürtünme artıştan için iyi bir deneyim ve uygun kaynaklanması takip anahtar faktörlerdir. mümkündür. 60 Elektrik enerjisinin peletleme için kullanılan bölümü farklı metiyonin formları ile performansı artırın Metiyonince yetersiz etlik civciv rasyonlarına metiyonin düzeyleri eşit olacak şekilde DLmetiyonin, metiyonin hidroksi analoğu kalsiyum tuzu ve metiyonin hidroksi analoğu asidinden katılarak yapılan bazı araştırmalarda civciv performanslarının kullanılan metiyonine göre değişmediği kaydedilmiştir. Rusya’daki protein açığının çözümü var mı? Rusya’nın sert iklimi ile tanınan bölgesi Magadan’da bir kuluçka ekipmanı şirketinin de katkılarıyla bölge halkının ucuz, taze ve kaliteli kanatlı etine erişimi için gerçek bir sosyal belediyecilik örneği yaşandı. Oldukça sert bir iklime sahip olan Magadan bölgesinin halkı, taze ve uygun fiyatlı kanatlı etinin erişiminde sıkıntılarla karşı karşıya. Bununla birlikte, Rusya’nın uzak köşesindeki Dukchinskaya tavuk çiftliğinin yükselmesiyle bölgeye taze et ulaştırma girişimleri umut vermeye başladı. Peki, bu çözüm sürdürülebilir mi? Çocuklarda protein eksikliği Daha önce Magadan’da bulundunuz mu? Büyük ihtimalle, hayır! Belki birkaç kişi Rusya haritasının beyaz bölümündeki nispeten hiç bilinmeyen bu yere ayak basmıştır. Moskova’dan Magadan’a yolculuk uçakla sekiz saat sürüyor. 182.726 haneli bu bölge, 461.400 km2’lik bir alanı kapsıyor; yani yaklaşık Fas kadar… Kışlar uzun ve soğuk; toprak çoğunlukla don halinde (permafrost*) ve bölgeye tundra iklimi** hakim. Yerel marketlerden taze et bulmak bir sorun; bulunsa dahi çok pahalı. Bu nedenle, çoğu kümes hayvanı eti dondurulmuş bir şekilde Magadan’a ulaştırılıyor. Ancak, Rus Gıda Komitesi beş yıl önce ilkokullarda ve anaokullarında derin dondurulmuş et kullanımını yasakladı. Bölgesel hükümet, teslimatların belirli aralık- İNFOVET 138-139 Yazı: The Poultry SIte / 09 Ekim 2016 Çeviri: Veteriner Hekim Gizem Kutun Dukchinskaya tavuk çiftliği, yıllık 1.000 ton et üretimi ile bölgenin talebinin % 30’unu karşılayacak. larla yapılmasını sağlamaya çalışmasına rağmen bölgeye büyük şehirlerden taze et hala düzensiz ulaşıyor. Sonuç olarak, okul çağındaki çocukların taze kanatlı erişimi sağlanamıyor; bu durum dengeli bir gelişim için önemli bir yapı taşı olan proteinin eksikliğine neden oluyor. Protein eksikliği sorununun çözümü Bu sorunla savaşmak için, Magadan Belediye Başkanı Juriy Grishan ve Bölge Valisi Vladimir Pechenry bir proje yürüttü ve Dukchinskaya tavuk çiftliği için bir kuluçkahane inşa etmeye karar verdi. Peterstime İnkübatör Servisi tarafından sunulan teknoloji sayesinde broyler ve yumurtacı tavuklar, artık kuluçkadan sofraya Rusya haritasının en ücra köşelerine kadar dağıtılabilecek ve böylece protein noksanlığından kaynaklanan halk sağlığı sorununun çözümüne katkıda bulunulacak. Peterstime Direktörü Anna Nemtseva konu ile ilgili şunları söyledi; “Ekipmanlarımızı Magadan bölgesine ulaştırmak hiç kolay değildi ama distribütörümüz Hartmann bu sorunun altından başarı ile kalktı.” DİPNOTLAR *Permafrost: Kuzey ve güneyin yüksek enlemlerinde görülen buzu çözülmeyen toprak ** Tundra iklimi: Avrupa’nın kuzey kıyıları, Kuzey Sibirya ve Kanada’da etkilidir. Daha iyi, daha sağlıklı, daha ucuz Dukchinskaya tavuk çiftliği sayesinde, kanatlı eti satın almak küçük şehirler de dahil olmak üzere şimdi çok daha kolay ve uygun fiyatlı. Artık her çocuk, bir haftada 200 gr taze kümes hayvanı eti yiyebilecek ve bu şekilde çocukların daha dengeli bir şekilde beslenebilmesi ve günlük protein ihtiyacını karşılayabilmesi mümkün olacak. Kısacası, Dukchinskaya tavuk çiftliğinin inşası ile belediye ve valilik çok daha iyi, sağlıklı ve ucuz bir çözüm sunuyor. Bir şirket olarak Peterstime ise, Magadan bölgesinin refahına bulunduğu katkıdan çok memnun ve gururlu. güncel Koyun ve keçilerde elektronik kimliklendirme yurt çapında uygulamaya koyuldu. Elektronik kimliklendirmeden güvenilir gıdaya... Devir teknoloji devri. Dijital içerik ve dijital altyapı hayatın her alanını sarıyor. Güvenilir gıdaya erişimde de çağdaş teknolojiler elektronik küpeleme uygulaması ile yurdun en ücra köşesindeki ağıla kadar ulaşıyor. Kuzu ve oğlaklarda elektronik kimliklendirme uygulaması ile sağlıklı hayvan üretimi ve tüketiminde önemli bir adım atılıyor. Güvenilir gıda zincirinin ilk ve en önemli halkası bu sayede kurulmuş oluyor. Elektronik kimliklendirme ile hayvan hareketlerinin ve hastalıklarının takibi kolaylaşıyor, sağlıklı hayvan üretiminde yenilikçi sistemler hayata geçiyor. Uygulama, sahada veteriner hekim, teknisyen ve teknikerler ile yetiştiricilere büyük kolaylıklar getiriyor. Elektronik kimliklendirmenin nihai hedefi ise tüketiciye sağlıklı et ve et ürünlerinin ulaştırılması. Küpelemede ilk adımlar... 15 Nisan 2016 tarihinde Erzurum’da yapılan açılış töreni ile resmi olarak başlayan elektronik kimliklendirme kampanyası, yurt genelinde tüm hızıyla sürüyor. Proje ekibinin yaz boyunca gerçekleştirdiği saha ziyaretleri ile uygulamanın başarı- İNFOVET 140-141 sı, veteriner hekim, teknisyen ve teknikerler ile yetiştiricilerin karşılaştığı sorunlar tespit edildi. Hedef gruplar ile yapılan anketler ışığında doğrudan uygulayıcıya yönelik bilgilendirici materyaller üretildi. Sahadan güzel haberler var... Türkiye’nin yedi farklı bölgesinden projenin daha sağlıklı ilerlemesi için saha ziyaretleri ile veriler toplandı. Sivas, Trabzon, Afyonkarahisar, Balıkesir, Iğdır, Adıyaman, Antalya, Malatya, Kırklareli, Edirne ve Tekirdağ’da projenin ilerleyişi ile ilgili anketler yapıldı, veteriner hekim, teknisyen ve teknikerler ile yetiştiricilere ulaşmada hangi bilgi ve iletişim kanallarının etkili olduğu belirlendi. Projenin hedef gruplar üzerindeki olumlu etkisi ölçüldü. Küpelemenin başlamasından itibaren yetiştiriciler projenin Facebook sayfasına büyük ilgi gösteriyor, yerel gazetelerde ve çeşitli kurumların internet sayfalarında çıkan haberleri proje ekibi ile paylaşıyor. Görsel küpelemeden elektronik küpelemeye geçiş... Düzenli küpeleme çalışmaları, ülkemizde 2010’dan beri yürütülmekle birlikte bu yıl ilk defa kuzu ve oğlaklarda elektronik küpeleme yapılıyor. AB destekli “Koyun ve Keçilerin Elektronik Olarak Kimliklendirilmesi ve Kaydı Projesi” hayvan hastalıklarının kontrol altına alınmasını ve güvenilir gıda tüketimini amaçlıyor. Proje, T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü tarafından hazırlandı. Bu kapsamda koyun ve keçilerin elektronik olarak kimliklendirilmesi, kayıt altına alınması ve hareketlerinin izlenmesi planlanıyor. Proje; Elektronik Küpe Tedariği, El Terminali Tedariği ve Eğitim-Bilgilendirme-Bilinçlendirme çalışmalarından oluşuyor. “KÜPE ELEKTRONİK, UYGULAMA PRATİK...” Elektronik kimliklendirme, veteriner hekimlere, tekniker ve teknisyenlere uygulama kolaylığı ve zamandan tasarruf sağlarken, yetiştiriciler için hayvan takibini kolaylaştırır. Sağlıklı gıda tüketim zincirinin son halkasındaki tüketicinin ise güvenli ete kolayca ulaşması yolunda önemli bir adımdır. Dünyadan ve Türkiye’nin birçok ilinden gelecek kanatlı endüstrisinde söz sahibi iş insanları VIV 2017’de ağırlanacak. KONU KANATLI 8. VIV Türkiye Fuarı’ndaki yerinizi ayırmayı unutmayın! 760 firmanın katılacağı VIV Türkiye Tavukçuluk ve Teknolojileri Uluslararası İhtisas Fuarı’na kanatlı sektörüne ait 25.000’den fazla profesyonel ziyaretçi bekleniyor. İki yılda bir düzenlenen, HKF Fuarcılık A.Ş.’nin, VNU Exhibitions lisansı ile gerçekleştirdiği en önemli organizasyonlarından biri olan Tavukçuluk ve Teknolojileri Uluslararası İhtisas Fuarı VIV Türkiye’ nin bu yıl 8’ incisi düzenleniyor. 06-08 Temmuz 2017 tarihlerinde İstanbul Fuar Merkezi 9, 10 ve 11. salonlarında gerçekleştirilecek VIV Türkiye’de, dünyanın birçok ülkesinden ve Türkiye’nin pek çok ilinden gelecek kanatlı endüstrisinde söz sahibi iş insanlarını ağırlayacak. Fuar, bu yıl tüm yatırımcıları, büyümeye ve birlikte kazanmanın ortak noktasında yer almaya davet ediyor. 8.VIV Türkiye Fuarı, küresel iş ağları kurmak, küresel pazarlarda söz sahibi olmak, KOBİ’leri güçlendirmek ve etkin büyümeyi hızlandırmak üzere iş dünyasını buluşturarak ve B2B görüşmelere olanak tanıyarak yepyeni iş fırsatları ve ticaret olanakları sunuyor. Ayrıca fuar ile eş zamanlı olarak düzenlenen seminerler ile en yeni teknolojilerin ve sektöre ait birçok yeniliğin ilk ağızdan pazara duyurulmasına katkıda bulunuyor. Slovenya, Güney Afrika, Hollanda, Ukrayna, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye menşeili 760’dan fazla firmanın katılımıyla, Doğu Avrupa, Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Türkiye’den gelecek 27.000 üzerindeki potansiyel kanatlı sektör alıcısını 17.000 m2 fuar alanı üzerinde buluşturacak. 760’dan fazla firmanın katılımı bekleniyor Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) tarafından da desteklenen VIV Türkiye, bu yıl da kanatlı sektörüne ait yeni ürün ve son teknolojilerini sergileyecek Belçika, Çin, Danimarka, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, Hindistan, İran, İsrail, İtalya, Güney Kore, Meksika, Polonya, Kanatlı sektörünün lider firmaları VIV Türkiye’nin sponsoru oldu Fuarda bu yıl sektörün lider firmalarından “Provimi Cargill” Diamond Sponsor, “Birsen Kimya” Platinum Sponsor “Buhler”, “Yemvit” Gold Sponsorlar, “Alfan”, “Cimuka”, “Biokey”, “Feedtech”, “Meko” Silver Sponsorlar, Lumis Bronz Sponsor, Anpario Non-Ex Sponsor olarak yer alıyor. Fuarda sergilenecek ürünler Besleme ve sulama sistemler, yem, yem hammaddeleri ve katkı ürünleri, yem makinaları, hayvan sağlığı, hijyen, temizlik ve sanitasyon sistemleri, çiftlik ve ticari araçları, kesim ve işleme makinaları, tavukçuluk ve beyaz et üretimi endüstrisi ve tüm teknik gereçler, yumurta toplama sistemleri, veteriner gereçleri, ilaçlar, aşılar, geliştirici ve biyolojik ürünler, paketleme ve lojistik sistemleri, çiftlik kurma ve anahtar teslimi proje sistemleri , dernekler, odalar ve kooperatifler, genetik ve kayıt cihazları, iklimlendirme sistemleri, yalıtım sistemleri, kimyasal maddeler, tartım sistemleri, et ve yumurta üreticileri, dağıtım ve pazarlama, danışmanlık ve bilgi transferleri. İNFOVET 142-143 ETKİNLİK ZOONOTİK HASTALIKLAR SEMPOZYUMU Küresel Tehdit: Zoonozlar VI. Türkiye Zoonotik Hastalıklar Sempozyumu’na Sağlık Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı temsilcileri, akademisyenler ve öğrenciler, STK temsilcileri, özel sektör temsilcileri olmak üzere yoğun katılım sağlandı. Haber: anıl aktoprak / IAT T.C. Sağlık Bakanlığı, T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ve Türkiye Enfeksiyoz Hastalıklar ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanları Derneği tarafından düzenlenen “VI. Türkiye Zoonotik Hastalıkları Sempozyumu” 4-5 Kasım tarihleri arasında Ankara’da TÜBİTAK Feza Gürsey Toplantı Salonu’nda gerçekleştirildi. Sempozyum için tema “Küresel Tehdit, Zoonozlar” şeklinde belirlendi. “Tek Sağlık” kavramına ilişkin değerlendirmeler yapıldı “Küresel Tehdit, Zoonozlar” temasıyla gerçekleştirilen toplantının açılış Konuşmalarında EKMUD adına Prof. Dr. Hürrem Bodur; TVHB adına Talat Gözet ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı adına Müsteşar Yardımcısı Dr. Nihat Pakdil yaptılar ve İNFOVET 144 sempozyuma ilişkin bilgi verdiler, zoonotik hastalıkların ulusal ve uluslararası boyuttaki önemi ile “Tek Sağlık” kavramına ilişkin değerlendirmeler yaptılar. Sempozyumun Bilimsel Programı “Antibiyotik Kullanımı ve Direnç Sorununu Sorularla Tartışalım” başlıklı bir panel ile başladı. Panel başkanlıkları Prof. Dr. Recep Öztürk ve TVHB adına Prof. Dr. Ender Yarsan tarafından yapılan oturumda “Antimikrobiyal Direncin Veteriner Hekimliği ve Beşeri Hekimliği” boyutu farklı yönleriyle değerlendirildi. Katılımcıların da yoğun ilgisiyle soru cevap şeklinde işlenen konu son derece verimli bir şekilde tamamlandı. Sempozyum kapsamında “Zoonotik Hastalıkların Toplumsal ve Ekomik Yükü: Brusella Örneği” başlıklı bir konferans da Prof. Dr. Simten Malhan tarafından yapıldı. Sempozyum bilimsel programı kapsa- mında “Vektöryel Zoonozlarda Güncel Durum”; “Seyahat-Göç ve Zoonotik Hastalıklar”; “Kırım Kongo Kanamalı Ateşi”; “Zoonotik Hastalıklarda Tek Sağlık Yaklaşımı ve Önemi” ile “Zoonotik Hastalıkların Önlenmesi ve Mücadele Stratejileri” başlıklı oturumlarda tebliğler sunuldu. Zoonotik hastalıklar, dünyada küresel bir tehdit olarak ele alınmaktadır Zoonotik hastalıkların önlenmesi konusunda ülkeler arası iş birliği yapılması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu gerekçeden yola çıkarak geleneksel hale getirilen sempozyumun amacı; tıp ve veteriner hekimliği sektörlerini bir araya getirerek mevcut durum konusunda farkındalığı ve duyarlılığı artırmak, bilgi ve güç birliği ile zoonozların çözümüne ilişkin ortak mücadele stratejilerinin oluşturulmasını sağlamaktır.