Tarihi Bir Mekan DEDEOĞLU KONAĞI

advertisement
Sizden sonraki yolcularımızında okuyabilmesi
Mola
için lütfen almayınız
Ücretsizdir
Röportaj:Narlı Belediye
Başkanı Metin ERGÜCEN
Kahramanmaraşlı
2013
İyi Yolculuklar Dileriz
Sayı: 4
Tarihi Bir Mekan
DEDEOĞLU KONAĞI
Eski Mimarisiyle
Maraş
Bir Sanat Bir Sanatçı
Ahmet İhsan ASLANTÜRK
Kahraman Arslanbey
Kapak fotoğraf: Sertaç AKKUŞ
Şehrimizden Bir Değer Rasim ÖZDENÖREN
1
Vestel BMJ-L 505 GE Bulaşık Makinesi
Yüksekliği Ayarlanabilir Üst Sepet
LED’li Program
Takip Göstergesi
Başlama Zamanı
Erteleme Seçeneği
Modüler Sepet
Sistemi
ADB - 6002 Ankastre Davlumbaz
Vestel BZA-XXL
4707 XE VFD NF
Vestel 42PF8219 42’’ LED TV
USB
Full HD
AOB - 6009 Ankastre Ocak
3D
PC Girişi
Pixellence
Dokunmatik Tuş Takımı
HDMI Bağlantısı
HD DVB-T/C
Çok İşlevli Bölmeler
Akıllı Kapı Kolu
Aydınlatması
Dokunmatik Elektronik
Kontrol Paneli
Vestel CMH-XXL
8412 TGE Çamaşır
Makinesi
Hızlı Seri
A+++ Enerji Sınıfı
Süper Hızlı 12 Dakika
Yıkama Programı
LCD Gösterge
AFB - 601M Ankastre Fırın
Multifonksion AnÖzel İzolasyonlu Üç
kastre Fırın
Kat Cam Kapak
Zaman Erteleme
Fonksiyonu
LED Işıklı İç Tasarım
Kokuları Karıştırmama
Özelliği
A+ Enerji Sınıfı
Soft- Touch Kapı
Kolları
Estetik Düz Görünüm
Parmak İzi Bırakmayan
Kapı Tasarımı
Tavuk Çevirme
Tel: 0 344 223 87 72 - 212 69 81
Yenişehir Mah. Park Apt. Altı
No: 27 (Şelale Park Karşısı) Kahramanmaraş
Şube:2
2
Şube:1
A Sınıfı Enerji
Günlük 60 Dakika / 60
°C Yıkama Programı
ekonomi ve tatil modu
Tel: 0 344 225 40 10
Yenişehir Mah. Cumhuriyet Cad.
Kiraz Apt.B Blok altı No:3/9 Kahramanmaraş
Yenişehir Mah. Müftülük Karşısı Köker Sitesi Altı No: 6/B Kahramanmaraş
Tel: 0 344 221 18 34 - 225 77 17
3
İçindekiler
04
2013 Sayı:4
Kahramanmaraş
26
Sizden sonraki yolcularımızında okuyabilmesi
Mola
için lütfen almayınız
Ecdadı Osmanlı
Kanuni Sultan SÜLEYMAN
Eski Mimari
06
Kahramanmaraş Tarihi
Ücretsizdir
30
İyi Yolculuklar Dileriz
2013
Sayı: 4
Tarihi Bir Mekan
DEDEOĞLU KONAĞI
Röportaj:Narlı Belediye
Başkanı Metin ERGÜCEN
Kahramanmaraşlı
Eski Mimarisiyle
Maraş
Sizlerle Daima En Güzele...
Bir Sanat Bir Sanatçı
Ahmet İhsan ASLANTÜRK
Görulmeye Değer Yerler
AMASRA
Kahramanmaraşlı
32
08
Röportaj
Narlı Belediye Başkanı
Metin ERGÜCEN
Kahraman Arslanbey
Yöresel lezzet
İmtiyaz Sahibi
34
10
Kitaplık-Kültür Sanat
Ümit PARSIL
Sanat ve Toplum
Tarihi Bir Yer
Dedeoğlu Konağı
Bir Sanat Bir Sanatçı
Ahmet İhsan ASLANTÜRK
Teknoloji
38
16
Doğadan Bir Yer
Süleymanlı Kaplıcaları
Ardem Tekstil, Gazetecilik,
Yayıncılık, Matbaacılık, Sanayi
ve Ticaret A.Ş adına
Yılların verdiği tecrübeyle sizleri
sevdiklerinize taşıyoruz.
Mehmet GEDEMENLİ
36
12
Şehrimizden Bir Değer Rasim ÖZDENÖREN
Kapak fotoğraf: Sertaç AKKUŞ
Editör-Grafik Tasarım
Ahmet GEDEMENLİ
Halkla İlişkiler
Sağlık
Dilek KARADAĞ
42
18
Röportajlar
Kahraman
Arslan Toğuzata
Spor
44
20
Biyografi
Rasim ÖZDENÖREN
22
Baskı
Hayvanlar Alemi
46
Yöresel Ürün
Bakırcılık
Ümit PARSIL
Dilek KARADAĞ
FERSA OFSET
Ostim 36.Sokak No: 5/C-D
Yenimahalle - Ankara
Tel: 0 (312) 386 17 00 (pbx)
www.fersaofset.com
[email protected]
Hikaye
Reklamlarınız,Bilgi Paylaşımı ve Görüşleriniz İçin
0 344 224 00 90 - 225 11 77
[email protected] - [email protected]
Türkiyenin Her Yerinden
444 44 46
Yol Kartı
4
Keyifli Yolculuklar Dileriz
Her Koltukta Tv ve Dergi Keyfi
Kesintisiz İnternet
Online Bilet
5
Kahramanmaraş
2013 Sayı:4
Eski Mimari
Kocabaşlar Evi
bırakılmıştır. Odalar da doğrudan doğruya
bu sofaya açılmaktadır. Kapıları ahşap, iki
veya tek kanatlıdır. Kahramanmaraş evlerinde pencerelerin ayrı bir özelliği vardır. Bunlar tabandan tavana kadar büyük ve üzeri
süslü tahtalarla şekillendirilmiştir. Ancak,
ışık ve hava alan kısımları oldukça küçük
tutulmuştur.
Bazı evler harem ve selamlık olarak iki ayrı
bölümden meydana gelmiştir. Üst katlarda
açık eyvan düzenlemeleri ile balkon ve sofalar önemli yer tutmuşlardır. Evlerin çoğunun
üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür.
Kahramanmaraş’ta evler planlarına göre
sekiz tipe ayrılmıştır. Bunlar ön cephe veya
orta merdivenli, boydan boya açık sofalı
evler; yandan merdivenli, T planlı sofalı evler; önden çift merdivenle çıkılan açık sofalı
planlı evler; yandan merdivenli boydan açık
sofalı evler; yandan merdivenli yarım sofalı
planlı evler; evin arka duvarı içerisinden
çıkılan çift merdivenli sofalı evler; merdi-
Eski ev Örneği
19. yy.ın sonlarında başlayan Ermeni
ayaklanmaları, I. Dünya Savaşı sırasındaki
Fransız işgali, şehirde çıkan yangınlar ve
depremler sivil mimari örneklerinin büyük
bir kısmının yok olmasına neden olmuş,
Kahramanmaraş’ta eski Türk evlerinden
pek az örnek günümüze gelebilmiştir. Bununla beraber günümüze gelen örnekler
de Kahramanmaraş sivil mimarisi hakkında
yeterli bilgi vermektedir. Kahramanmaraş
evlerinin tamamı güneye dönüktür. Avlu
içerisindeki bu evlere Enikli Kapı (Kuzulu
Kapı) denilen bir kapıdan girilmektedir. Bu
kapı bazen kemerli bazen de düz atkılıdır.
Çoğu evlerde bu kapılar iç ve dış olmak
üzere ikiye ayrılmaktadır. Avlular çoğunlukla
taş kaplı olup, ortalarına yuvarlak, oval veya
köşeli şadırvanlı havuzlar yerleştirilmiştir.
Bazı örneklerde de havuzlar evin içerisine,
birinci kata da alınmıştır. Kahramanmaraş
evlerinin bazılarında Su Koçu denilen su
pompaları bulunmaktadır. Bu pompalar aynı
zamanda hidrofor görevini üstlenmişlerdir.
Pompaların yardımı ile sular üç ve dördüncü
kata kadar çıkarılabiliyordu.
Kahramanmaraş evleri çoğunlukla iki katlıdır
ama üç katlı olanlara da rastlanmaktadır. Bu
evler yüksek avlu duvarları ile çevrili alanlarda yer almış olup, düzgün kesme taştan
yapılmışlardır. Evlerin altındaki mahzenler
aynı zamanda ahır olarak kullanılmış, zemin
katta kiler, mutfak, depo gibi birimlere yer
verilmiştir. Evlerin üst katları daha çok günlük
yaşama uygun biçimde düzenlenmişlerdir.
Evlerin ikinci katında “Gezintiye” denilen
bir sofa bulunmaktadır. Bu sofanın çevresi
camla kapatılmamış, dışarıya açık olarak
6
venleri sofanın cephesinden çıkan evlerdir.
Kahramanmaraş sivil mimari örneklerinde merdiven korkulukları ahşaptandır.
Genellikle dolaplar, raflar işlemeli, kapılar
çivisiz, sedir ağacından geçmeli olarak
yapılmışlardır. Taşıyıcı sistemler taştan veya
ahşaptandır. Taş duvarlar üzerine çoğu kez
ahşap bir taban oturtulmuştur. Bu arada taş
sütun başlıkları üzerine de ahşap kolonlar
yerleştirilmiştir. Döşemeler, çatı çıkmaları
ve sofalar ahşap konstrüksiyonludur. Üst
katlarda bağdadi şekilde korkuluk ve kemerler yapılmıştır. Evlere uygulanan sıvalar
pamuklu (kendirli) kireç kaymağı ve kum
karışımıdır. Ayrıca bağdadi sıva üzerine tutkal karıştırılarak çıta üzerine yapılmışlardır.
Bunlar hem içte hem de dışta kullanılmıştır.
Günümüze gelebilen, Aktar Halil Efendi’nin
Evi, Arıkanlar Evi, Yüzbaşı Şerif Evi, Çelebiler Evi, Aytemizler Evi, Remzi Çuhadır
Evi, Kadıoğlu Evi, Müftünün Evi, Hacı
Hakkı Dulkadiroğlu Evi, Kadıoğlu Konağı,
Kocabaşlar Evi, Ekenler Evi, Zeloğlu Konağı,
Deligönüller Evi, Büyükçaparlar Evi, Abdullah Aydemir Evi ve Cemil Çiftaslan’ın Evi geleneksel Kahramanmaraş evlerine verilecek
tipik örneklerdir.
Kahramanmaraşın ayakta
kalmayı başarmış tarihe
tanıklık etmiş evleri
Divanlı mahallesi eski evleri
Eski ev Kapıları
Çiftaslanların Evi
Mahmut Arifi Paşa Konağı
Dedeoğlu Konağı
Kaynak: İl Kültür Turizm Müd. Arşivi
Fotograflar: Sertaç Akkuş - Kahramanmaraş Belediyesi arşivi - İl Kültür Tur.Müd.arşivi
7
Kahramanmaraş Tarihi
2013 Sayı:4
Kahramanmaraşlı
Maraşlım bir hamaset destanı nakşedildi bağrına
Yurdumun aslanları öldü iman uğruna
Ruhlarda bayraklaşan Allah için savaştır
Bu şehitler diyarı işte bu yer Maraştır
Kahramanmaraş halkı, milliyetine, dinine, toprağına bağlıdır. Çalışkan ve sabırlı
olup, sade bir hayat yaşarlar. Hiçbir zaman milli ve dini inançlarından fedakârlık
yapmamışlardır. Bağımsızlığının sembolü
bayrağıdır. Bayrağını ve toprağını canı
pahasına da olsa korumaktan çekinmez.
Yabancı bayrağının altında yasamaktansa
ölümü tercih eder. Parola “Ya Bağımsızlık,
Ya Ölüm’dür. 1515 yılından beri Osmanlı
imparatorluğunun
bütün
cephelerinde
çarpışmış, hatta göç ederek zamanın serhat
şehirlerine yerleşerek kale muhafızlığı görevi
yapmıştır. Bu gün, Kıbrıs’ta, Bulgaristan’ın
Harmanlı, Yunanistan’ın Dimetoka bölgesinde ve Balkanların birçok yerinde Maraş
isimli yerlere rastlamak mümkündür.
Kurtuluş
Savaşında
kendi
şehirlerini
kurtardıktan sonra, Antep, Islahiye, Bahçe,
Haruniye, Osmaniye ve hatta Kozan’ın
yardımına koşmuşlar, buralarda şehitler
vermiş ve gazi olmuşlardır. Antep’e gidecek
birliklerin donatımına, bir taraftan erkekler
artırmaya konulan bir teşbihe büyük para
verirken, kadınlar; bileziklerini, küpelerini,
gerdanlıklarını çıkararak içten gelen samimi bir duygu ile seve seve vermişlerdir. Bu
savaşta Kahramanmaraşlılar, Türk ve dünya
askeri tarihine gayri nizami savaşın en güzel
örneğini yazdırmışlardır.
8
Şimdide Kahramanmaraşlı için yazılanlara
bir göz atalım:
Maraş’ın kurtuluşu üzerine 12 Şubat
1336 tarihli Heyeti Temsiliye namına Mustafa Kemal imzasıyla,Maraş Müdafaai Hukuk Cemiyetine,Maraş Belediye Riyasetine
ve Maraş’ta Kuva-i Milliye Kumandanı Kılıç
Ali Bey’e şu telgraf çekilmişti.
“Çarpışan ve nihayet muvaffak olan
Kahramanmaraşlı’ları bütün memleket
namına tebrik ve tazize silah ederiz.
Maraşlılar bu kahramane müdafaaları ile
dava-i milliyenin ulviyyetini ve milletimizin
yaşamak, müstakillen yaşamak hususundaki
irade-i aliyyesini bütün cihana ibraz ettiler.
Şuhadalarımıza dualar, selamlar.”
Aynı tarih ve “Tehiri gayr-ı caizdir” ibaresiyle
Heyet-i Temsiliyye namına Mustafa Kemal
imzası ile bilumum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine de şu telgraf çekilmişti:
“Düşman taarruzuna karşı kahramanca
silaha sarılan Maraşlı kardeşlerimiz yirmi
güne yaklaşan bir zamandan beri kan ve
ateşler içerisinde istilacı Fransızlara, onların
silahlandıracağı hunhar Ermenilere karşı
savaşmakta idiler, 10 - 11 Şubat gecesi
düşmanı İslahiye istikametindi firara mecbur
ederek mevcudiyeti milliyelerini kazanmaya
muvaffak olmuşlardır.”
15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir
Paşa 13 Şubat 1920 tarihinde Maraş
Mutasarrıflığına şu telgrafı çekiyordu:
“Maraş kahramanlarının Türklüğe has
olan celadet ve fedakarlıkları neticesinde
sevgili bayraklarımızın yine Maraş üzerinde dalgalandığını haber almakla bütün
kolordum en büyük sevinçler duymaktadır.
Öldünüz, fakat Türklüğü öldürmediniz.
Tarih-i millimize kanınızla ve hayatınızla
emsalsiz bir menkıbe-i celadat yazdınız.
Maraşlıların ve sizin alnınızdan öper, Kolordunun hissiyat-ı mimanesini arz eylerim.”
Heyeti Temsiliyye tarafından Maraş ve
Antep cephelerinde görevlendirilen Kılıç Ali
Bey, Maraşlıları şöyle anlatıyor:
“Maraşlılar, gürbüz, sağlam, cesur, mert
insanlardır. Daima güler yüzlü olan ve benim eski tanıdığım Maraşlılar, zamanında
sakin durmasını bilen ve zamanı geldiğinde
de kudretinden bir şey kaybetmeksizin
sesim dünyaya duyurarak ateş püsküren
temiz yürekli yiğitlerdir.Milli taassupları
kuvvetliydi. Bu konudaki hassasiyetlerini fiilen göstermişlerdir. Dostlarına dost,
düşmanlarıma düşman olan yiğit Maraşlıları
ben çok severim, limanın halkı ile siperlerde
diz dize, dirsek dirseğe savaşmış olmak benim için unutulmaz bir hatıradır.”
Yazar Murat Sertoğlu “Kendini Kurtaran Şehir, Kahramanmaraş’ın Destanı”
isimli Tercüman Gazetesi’nde yayımlanan
tefrikasında görüşlerini:“Maraş’ı emsalsiz bir
bayram havası içinde tanıdım ve gördüm.
Onları bütün yüreğimle sevdim. Onlara
hayran kaldım. Atatürk’ün, Cumhuriyet’ini
onuncu yıl dönümünde söylediği bir vecize
vardır: NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!, buna
ilave etmek lazım; NE MUTLU MARAŞLIYIM
DİYENE!” diye ifade etmiştir.
Şimdi de bir Fransız’ı dinleyelim: 1939
yılında Balkanlı gazetecilerle birlikte,
Fransızların geçilmez sandığı Maginot hattını
gezen gazeteci Celalettin EZİNE’ ye Maraş
harbine katılan bir Fransız Tabip yarbayın
söyledikleri:“... Umumi harbin sonu idi.
Topunuz tüfeğiniz yoktu. Fakat derme çatma kuvvetlerden teşkil ettiğinin kıtalar ve
şehrin ahalisi, dünyanın en muntazam ve
galip ordusuna, bize karşı koydular. Kolsuz
yaralıların, silahlarının namlularını dişleri
ile sıktıklarını, kadınlarınızın omuzlarında
cephane taşıdıklarını gördüm. Akıllara
sağmadı. İnsan havsalası ve mantık denilen
şeylerin saçmalığına o gün şahit oldum.
Ordu taktiği ve kitaplarda okuduğumuz:
sevkulceyş kanunları Maraş’ın önünde iflas
ettiler.”Kahramanmaraşlılar gösterdikleri bu
kahramanlıklar sonucu TBMM tarafından
2626 numaralı ve 66 sayılı kanunla Kırmızı
Şeritli İstiklal Madalyası ile onurlandırıldı.
Böyle bir madalya dünyada ve Türkiye de ilk
defa bir şehir halkına verilmekte idi.
Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, Maraşlı’
nın kahramanlığını 19 Kasım 1920 günü
Kastamonu Nasrullah Camii’nde verdiği
Milli vaaz’ında bütün Türk Milletine şöyle
haykırarak misal gösteriyordu.
Ey Cemaati Müslimin! Size bu kürsüden
ecdadımızın kahramanlıklarını hikaye edecek değilim. Çünkü ibreti maziden göstermektense, halden misaller getirmek daha
kestirme olacak. İşte Maraş ve Adamı haval-
isindeki bir avuç Kahraman dindaşımız bir
senedir Fransızların toplarına göğüs geriyorlar. itlaftan ciddi bir imdat alamadıkları,
ehemmiyetli bir yardım görmedikleri halde,
düşmanın en müthiş silahlarla müselleh bulunan ordularına karşı duruyorlar. Yağmur
gibi yağan kurşunlar, yıldırım gibi inen gülleler bunların azmini sarsmıyor. İslam’ı sonuna kadar müdafaa için vermiş oldukları
ahde,can kaygısı, ölüm korkusu gibi şeylerin
zerre kadar tesiri olmuyor. İste evvela
İngilizlerin, sonra Fransızların hücumuna
göğüs geren, bundan başka İngiliz, Fransız
silahlarıyla teslih edilen Ermenilerinde türlü
türlü melanetlerine hıyanetlerine maruz kalan şu bir avuç Müslüman ye’se kapılmadı,
azme sarıldı. Bulabildiği kuvvetle, silahla,
mücadele meydanına atıldı...
Kaynak: www.kahramanmaras.bel.tr
Fotograflar: Kahramanmaraş Belediyesi arşivi
9
Röportaj
2013 Sayı:4
Narlı Belediye Başkanı Metin ERGÜCEN
döneminde ilk 3’ e giren öğrencilerimiz
seyahatle ödüllendirildi. Dereceye giren
öğrencilerimizi Türkiye’ nin kültürel ve turistik bölgelerine gönderdik. Çok da faydasını
gördük. Bu sayede öğrencilerimiz daha çok
çalışmaya teşvik edildi. Okullara; kitap,
giysi, araç-gereç yardımı yapıldı. Ayrıca
Sodeks adı altında 120 bayana Avrupa
standartlarına uygun konfeksiyon eğitimi
varildi ve bunlarda istihdam edildi. Her
şeyin başı eğitim sözünden yola çıkarak
eğitime ağırlık verdik. Yaz dönemlerinde
beldemize ulusal sanatçılarımız gelerek kültürel etkinlikler düzenlendi. Offshore ve yamaç paraşütü yapıldı. Spor alanında birçok
çalışmalar yaptık. Sanatsal park ve Atatürk
parkı yapıldı. İçerisine spor kompleksi kuruldu.
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Narlı vatandaşlarımızın taleplerini elimizden geldiği kadar karşılamaya çalıştık.
2010-2011 yılları arasında da yeniliklere
devam ettik. Birçok düzenlemeyi Avrupa
standartlarına uygun yapmaya çalıştık.
2012’nin son günlerini yaşadığımız şu
dönemde de çalışmalarımıza devam etmekteyiz.
DOST
Restaurant
Cuma-Cumartesi Günleri Canlı Müzik
Dilek Karadağ Aralık 2012
Kendinizden bahseder misiniz?
1966 yılında Pazarcık ilçesinin Narlı
beldesinde doğdum. İlkokulu Maraş’ta, liseyi
G. Antep’te okudum. Sonraki yıllarda ticaretle uğraştım. Ergücen A.Ş. adında kendimize
ait şirketimiz var. 2004’e kadar Ergücen A.Ş.
de çeşitli görevlerde bulundum. 2004’de
Narlı’da ki vatandaşlarımızın talepleri üzerine belediye başkanlığına aday oldum. Evliyim iki çocuğum var.
Narlı Belediyesi için yapmış olduğunuz
başarılardan bahseder misiniz?
Başarının nedeni eksikleri gidermekti 5 yıllık
bir plan hazırladık. İmar planı, alt yapı ve
kanalizasyonların yapılması gibi. Alt yapı
ve imar planı yapmak öncelikliydi. 2005
yılında alt yapıya 2006 yılında kanalizasyon
çalışmalarına başladık. Kredi almak kaydıyla
tüm şehir ihale edildi. Her yeri kazarak gittik,
şehir baştan yapıldı. Bunlar Narlı’nın öncelikli sorunlarıydı. 2004-2009 yılları arasında
Narlı’nın 3/2 tapulandırıldı. 2009 yılında
tekrar seçildim.
Sosyal, Kültürel, Eğitim alanında yapmış
olduğunuz çalışmalar nelerdir?
2004’ de eğitim alanında yenilikler, tadilatlar
yapıldı. İlkokuldan liseye kadar olan eğitim
Narlı
Kahramanmaraş İli Pazarcık İlçesine Bağlı
Narlı Beldesinin kuruluş tarihi: bu yerleşim
birimine 1929 yılında Devlet Demir Yolları
istasyonunun kurulmasını takiben, çevre köylerden istasyon civarına yeni yerleşmelerle
nüfusun artması sonucu 1938 yılında köy
teşkilatı kurulmasıyla başlamıştır. Daha
sonra coğrafi durumu, ekonomik şartları
ve kamu hizmetlerinin gerekleri gözetilerek
1942 yılında bucak teşkilatı kurulmuştur. Bucak teşkilatına halen İki Belde ve 24 Köy bağlı
bulunmaktadır. Doğu Anadolu, Güneydoğu
Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz’in Vilayetlerine bağlantı sağlayan Karayolu, Otoban
yolu ve Demir yolu ağı üzerine kurulan Narlı;
İdari olarak Pazarcık ilçesine bağlıdır. İlçeye
20 km, Kahraman- maraş iline 30 km me-
Özel Günlerinizde
Organizasyonlarımızla Hizmetinizdeyiz
safede bulunmaktadır. Coğrafi avantajları,
gelişmeye müsait potansiyeli Narlıyı bölgesinde cazibe merkezi haline getirmiş. Bunun
sonucunda.1986 yılında Belediye teşkilatı
kurulmuştur. Bucak merkezine bağlı Belde
ve Köylerin Narlı ile birlikte toplam nüfusu
25.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Nüfus yaz aylarında yurt dışındaki
vatandaşlarımızın izine gelmesi ile yaklaşık
40 000 kişiye ulaşmaktadır.Kasabamızın
Kahramanmaraş İlimizin Otoban yoluna
açılan kapısı olması, ülkemiz Devlet Demir
Yolları ağının Malatya ve G.Antep Demir
10
Yolu ayrımının üzerinde bulunan en büyük
gara sahip olması. Kara yollarının G.Antep,
Kahramanmaraş ve Malatya kavşağı üzerinde olması, yeni yapılan Bölünmüş Devlet
Yolunun üzerinde olması, Büyük ölçekli Özel
sektör kuruluşlarından birinin Narlıya Lojistik
merkezi kurması, Kahramanmaraş için Organize Sanayi Bölgesinin Narlıya Yakın yerde
planlanması, beldede Küçük Sanayi Sitesinin
olması, ileriye dönük Bölge Havaalanı projesinin Narlıya düşünülmesi cazibe merkezi
olma özelliğine katkı sunmakta.
0 344 331 11 21
Cumhuriyet Mah.
Atatürk Bulv. No: 22/F
Narlı - Kahramanmaraş
11
Tarihi Bir Yer
2013 Sayı:4
etlere ayrılmıştır. Osmanlı geleneksel konut
mimarisinin tipik özelliklerini yansıtan konak
dış sofalı köşklü ve eyvanlı plan tipine sahiptir.Zemin ve birinci katın sokağa cephe
veren kısımları kaba yonu taş duvar ile
inşa edilmiştir.Zemin katın tamamında taş
kullanılarak yapının ana taşıyıcı sistemi
oluşturulmuş, birinci ve ikinci katın duvarları
ise ahşap bağdadi sistem üzerine horasan
harcı yapılarak tamamlanmıştır.3.kat ahşap
çıkma tekniği ile yapılmıştır.Birinci katta
2 oda ve odaların açıldığı bir ön sofa yer
alırken, ikinci katta ise avluya bakan bir
ön sofa ve odaların açıldığı eyvan yer
almaktadır.
Dedeoğlu Konağı
Kahramanmaraş yenileme alanı sınırları
içerisinde, Kurtuluş mahallesinde yer alan
Dedeoğlu Konağı kent dokusunu oluşturan
bir sivil mimarlık örneğidir. Yapının yapım
yılına dair kesin bir bilgi içeren kitabe
bulunmamasına karşın bulundurduğu mimari özelliklerden, yapı malzemelerinden
ve yapım tekniğinden yapım yılının 1900 ‘lü
yıllara dayandığı anlaşılmaktadır.
12
Kahramanmaraş
Belediyesi
tarafından
kamulaştırılan konağın rölöve restitüsyon
ve restorasyon projeleri İmar ve Şehircilik
Müdürlüğü KUDEB denetiminde restorasyon
uygulaması yapılmıştır. Konağın restorasyon
uygulaması tamamlanmış ve “Şairler ve Yazarlar Evi” olarak teşhir ve tanzimi yapılmıştır.
Geçmişte hayat etrafında yapılaşmış yapı
3 katlıdır ve yapı zaman içerisinde mülkiy-
Kaynak: Belediye Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü - Fotoğraflar:Sertaç AKKUŞ
13
Bir Sanat Bir Sanatçı
2013 Sayı:4
Ahmet İhsan ASLANTÜRK
1952’de Kahramanmaraş’ta
doğdu. İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar bölümünü bitirdi. Kariyeri Dekoratör Ressam olan Aslantürk’ün çalışmaları daha ziyade grafik ağırlıklı olarak devam etti. Kitap
kapakları, hikâye resimleri, afişler, karma
ve kişisel sergilerle sanat hayatını sürdüren
Aslantürk, 1975’te canlı modelden yerli ve
yabancı binlerce insanı çizmeye başlayarak
büyük ilgi topladı. Gırgır, Çaylak, Zühtü,
Filit, İmaj, Pusula, Türkiye Çocuk, Bir Tebessüm, Biberli Dondurma gibi birçok dergi ve
gazetede karikatürleri yayınlandı.
1979’da İstanbul Beşiktaş DYO Duvar Resmi
yarışmasında birincilik kazanan ve yıllarca
Beşiktaş DYO duvarlarını süsleyen dev panosu tam 100 metrekarelik bir alana sahipti.
Milliyet Sanat Dergisinde eleştirmenlerce
DYO Resim yarışmasına dikkat çekerek
Çağdaş Türk Ressamları arasında yer
almıştır.1987 Çocuk Edebiyatı Yıllığında
Türkiye’deki çizgi roman ustalarından
biri olarak gösterildi. Realist ve yarı soyut
çalışmalarıyla özgün bir tavrı olan sanatçı,
hassas isçiliği, desenleri ve tiplemeleriyle
tanınmaktadır.
Birçok dergi, kitap ve gazetelerde çalışmaları
yayınlanan sanatçının eserleri 1996 yılında
tez konusu olmuştur. Resimlerinin yanında
kitap kapakları, vinyetler, duvar resimleri,
heykeller, sahne tasarımları gibi birçok alanda çalışmalar yapan Aslantürk, özellikle
Sultan Ahmet, Taksim, Üsküdar, Gülhane
Parkı, Kahramanmaraş Fuarı, Yimpaş gibi
yerlerde canlı modelden birkaç dakikada
çizdiği portre ve portre karikatürleriyle
adından söz ettirmiştir. Birçok yetenekli
insanı ortaya çıkarıp yetiştiren Ahmet İhsan
Aslantürk, şu anda Kahramanmaraş’ta
yaşıyor ve öncülüğünü yaptığı Güzel Sanatlar Gurubundaki ressamlarla yeni başarılara
imza atıyor.
DYO Duvar Resmi yarışmasında birincilik kazanan duvar resmi
Bir Çizgi Ustası
Bu sayımızda Türk resim ve karikatür sanatının önemli isimlerinden birini, (çalışmaları Türkiye sınırlarını asmış,
çok değerli ressam ve karikatürist Ahmet İhsan Aslantürk’le gerçekleştirdiğimiz
röportajı aktarmak istiyoruz sizlere. Sayın
Aslantürk’le hayatı ve çalışmaları hakkında
güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Beğenerek
okuyacağınızı umuyoruz.Atölyeye ilk girişte
bizi eskiden günümüze birçok sanatçının,
futbolcunun, ünlü ismin birbirinden renkli
ve etkileyici karikatürleri, yağlı boya tablolar, karakalem çizimler ve yüzlerce kitaptan
oluşan bir kütüphane karşılıyor. Neredeyse
yarım asrı devirdiği sanat hayatından kimler
yok ki burada? Adile Naşit’ten Erol Taş’a,
14
Barış Manço’dan Zeki Müren’e kadar artık
aramızda olmayan birçok ünlü isim, karikatürleriyle karşımızda bizlere gülümsüyorlar. İstanbul’a karşı oturmuş kara kara
düşünen köylü bir adamı yansıtan siyah
tükenmez kalem çalışması ise en çok dikkat çekenlerden. Yıllar karşımızda duruyor
ve biz daha fazla bu denizde kaybolmak
istemeden Ahmet İhsan Aslantürk’e yöneliyoruz.
Efendim, öncelikle bizleri kırmadığınız için
çok teşekkür ediyoruz. Resim ve karikatür
dünyasının içinde hayatı çizgilerle yoğrulmuş
bir insansınız. Nasıl oldu da böyle bir
dünyaya girdiniz, sizi resim ve karikatüre
yönelten etkenler nelerdi, onu sormak istiyorum öncelikle?
Hani bir söz vardır, “delikanlı olunmaz,
delikanlı doğulur” diye. Ben de yeteneğin
doğuştan geldiğine inanırım. Yetenek
doğuştan geliyor evet, ama iş sadece
yetenekle de bitmiyor. Benim resimlere
ve fotoğraflara olan ilgim küçük yaşlarda
iken başladı. Gördüğüm her resim, her
çizgi beni çok etkiliyordu, kendine çekiyordu
adeta. Vitrinler boyu durup saatlerce resimleri seyrettiğim çok zamanlar hatırlıyorum,
içimdeki korku, belki de buna çekingenlik
demeliyim, her defasında duygularımı dışa
vurmama engel oluyordu. Bir gün dayımın
defterinde gördüğüm bir resim fikirlerimi
değiştirdi. Resmi elime aldım, rastgele
çizilmiş, alelade bir resimdi, ama bir özelliği
vardı; yakından bakınca çok kötü görünüyor,
uzaktan bakınca çok hoş duruyordu. “Bunu
ben de yapabilirim, hana daha iyisini yapabilirim” dedim kendi kendime. Başladım
tüm imkansızlıklara rağmen çalışmaya.
Kâğıt bulamadığım zamanlar çimento
torbalarının kat kat olan o düz kâğıtlarına
çiziyordum. Okulda öğretmenlerimin teşviki,
anne babamın bana destek olmaları beni
lam anlamıyla resim sanatına yöneltti,
öğretmenlerimden biri, hiç unutmam, “sen
ilende kesinlikle ressam olacaksın, sergiler
açacaksın, hatta ekmeğini de bu meslekten
kazanacaksın” demişti. Bu öngörü ne kadar
etkili oldu bilinmez, ama şu an öğretmenimin
haklı çıktığını düşünüyorum.
Resim ve karikatür sanatının içindesiniz,
ömrünüzün neredeyse tamamı bu meslekte
geçmiş. Sizce resim nasıl olmalı, bir karikatür nasıl olmalı? Resimi resim yapan, karikatürü karikatür yapan unsurlar neler?
Bakış açısı çok önemli elbette. Bir sanatçının
bir olaya bakışı ile sıradan bir insanın bakışı
aynı değildir. Herkes bir köpek leşine bakarak onun dişlerinin güzelliğini fark edemeyebilir. Ancak ne kadar çok çalışırsanız,
ne kadar çok tecrübe yaşarsanız, ne kadar
çok bu işe kendinizi adarsanız, o kadar üst
düzeyde çalışmalara ulaşırsınız.
Biraz sizin resim anlayışınızdan söz edelim o
zaman. Sizin belli kurallarınız var mı peki?
Doğrusunu söylemek gerekirse çizimde
kurallar konmasına karşı bir insanım. Her
şekil ve durumda resim yapılabilir bana
göre. Bir kâğıdın üzerine döktüğünüz kahveyi elinizle şekillendirebilirsiniz, yalnız sulu
boya değil, tükenmez kalem ve sulu boyayı
birlikte kullanabilirsiniz, karakalem ile pastel boyayı karıştırabilirsiniz. İlla ki bir kural
çerçevesinde yapılmasın, bırakalım kişi
içindeki duyguyu resme dökerken özgür hissetsin kendini. Mesela tükenmez kalemle
resim pek uygulanan bir tür değildir. Ama
şu gördüğünüz resimde de olduğu gibi
(durmuş İstanbul’u seyreden köylü adam
resmini gösteriyor) tükenmez kalemle de ortaya çok farklı çalışmalar çıkarılabilir. Mesela, ben tükenmez kalemi en az 10 ayrı tonda
kullanabilirim: İnce, kalın, biraz ince, biraz
kalın vesaire. Hüner elindeki malzemeden
faydalanmasını bilmek ve her yerde, her
şekilde sınırsızca çizebilmektir.
Çizimlerinizin ana temasını ne oluşturuyor
diyebiliriz?
Hemen hemen insan figürü olmayan bir
çalışmam yok gibidir. Çünkü insanda
keşfedilmemiş ve henüz yansıtılmamış bir
umman var. Dolayısıyla çalışma sahamızı
geniş tutuyor bu durum. Bunun dışında güncel konuları çok iyi takip ediyorum, herkesin fark edemediği, bakıp geçtiği, önemli
görmediği birçok konuyu ele alıp işliyorum,
ortaya gerçekten de şaşırtıcı sonuçlar çıkıyor.
Ama genel anlamda insan odaklı çizimler
yapıyorum diyebiliriz.
Çizimlerinizde kullandığınız teknik ve malzemelerden bahsedebilir misiniz? Bir de
çalışmalarınızı göz önüne alacak olursak,
bir akıma bağlı olduğunuzdan söz etmek
mümkün mü?
Genelde portre karikatür ağırlıklı çalışıyorum
su sıralar. Özellikle diğer meslektaşlarımdan
farklı olarak tükenmez kalemle yaptığım çok
çeşitli çalışmalar var. Suluboya, yağlı boya,
pastel boya, karakalem gibi tablolarım var.
Bir akıma bağlı olup olmadığıma gelince,
realist biri olduğum söylenebilir. Zaman zaman sürrealizme kaçtığım da olmuştur. Ama
çalışmalarımın ağırlıklı olarak realist bir üsluba bağlı olduğunu düşünüyorum. Zaten
insan merkezli çiziyorsanız, realizmin içindesiniz demektir. İnsan bir gerçek, yaşadıkları
gerçek, yansıttıklarınız da öyle çünkü.
Asıl önemli konuya gelmek istiyorum.
Türkiye’de pek fazla örneği olmayan bir iş
alanınız da var: Portre karikatür, yani bir
insanı birkaç dakikada gerçekçi bir şekilde
çiziyorsunuz. Bu konuda binlerce kişiyi karikatürize etmiş durumdasınız. Portre karikatür
hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Normal portreden daha zordur portre karikatür çizimi. Hem daha kısa sürede çizilmesi, hem de gerçekçi olması gerekir. Bu
nedenle Türkiye’de bu işi hakkıyla yapabilen
usta sayısı 10’u bulmaz. Eskilerden aklımda
kalan ve albümlerim büyük bir titizlikle
sakladığım Togo, Ramiz Gökçe, Faruk Alp-
kurt ve Mehmet Polat var. Bunun dışında bu
işi hakkıyla yapanlar arasında Bedri Koraman, Vala Somali, Musa Kart, Kamil Çakmak, Cihat Hazardağlı, Bülent Düzgit, Lütfi
Küçük ve Ergün imzalarını sayabiliriz.Karakalem ile bir saate yakın bir zaman içinde
çizdiğim normal portre çalışmalarında tanlı
modelin en küçük ayrıntılarındaki ölçülere
bağlı kalırken, birkaç dakika süren portre karikatürde ise tipin bariz özelliklerini
bilerek deforme ettiğim çizgilere yükleniyorum. Portre karikatürü, normal bir portre
çizimden ayıran en temel fark, baş ve yüz
uzuvları arasındaki proporsiyon olarak tabir
edilen münasebet oranlarını ve ölçüdeki
ahengi iyi gözlemleyerek tiplerin karakterini
daha çarpıcı olarak ifade eden esprili çizgilerle yorumlamaktır. Kısaca, karikatürize
eşittir, karakterize. Formül budur.Portre karikatürde yüz yapısını bilmek yeterli değildir.
Kişiye yakışan ifadeleri de bilmek, kestirmek
gerekir. Örneğin, Atatürk ciddi bir devlet
adamıdır, onun yaptığınız portre karikatürü
gülen, kahkaha atan bir şekilde olamaz, o
zaman onu yansıtmayacaktır. Yakın tarihimizden yine çok çizdiğim siyasilerden biri
olan Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel gibi
ünlüler de ciddi imaja sahip kişilikle idi.
Yani o kişinin genelde hâkim olduğu halet-i
ruhiyeyi doğru bir şekilde yansıtmanız gerekir. Bütün bunlar yalnızca teorik bilgiyle olmuyor, gözlemlemek, tecrübe ve birikim istiyor.çok etkilemiştir. Hele bir de fotoğrafçının
birinin, yağlıboya bir çalışmama bakarak,
“Fotoğrafı bize çizdim diye yutturuyorsun,
ben hayatta inanmam bunun yağlı boya
resim olduğuna” dediğinde ne kadar çok
şaşırdığımı hiç unutmam.
15
Günümüzde resim ve karikatür odaklı
ele aldığımızda sanata olan ilgiyi nasıl
değerlendiriyorsunuz? Örneğin siz, gösterilen ilgiyi yeterli buluyor musunuz?
Resim ve karikatür zaman zaman yazının da
önüne geçmekte, yüzlerce kelime ile tasvir
edilen bir olayı tek bir resim, tek bir karikatür yahut tek bir fotoğraf tek basma ifade
etmektedir. Bunun için artık toplumumuz
resim ve karikatür olayına eskisi gibi çekimser yaklaşmıyor, merak edenlerin ve hevesli
olanların sayısı gittikçe artıyor. Ancak burada bizim gibi binlerce yol aşmış, mücadelelerle boğuşmuş insanlara, ressamlara, karikatüristlere, resim öğretmenlerine bir görev
düşüyor O da insan yetiştirmek. Sanat ortaya güzel eserler koymakla bitmiyor. Güzel
eserlere hayat verecek ve onları koruyacak
insanlar da yetiştirmek gerekiyor. Çünkü
sanatçı öldüğünde, onun ekolünü sürdürecek ve onun miras bıraktığı anlayıştan yola
çıkarak ortaya ölümsüz eserler koyabilecek
bir nesil yoksa, işte bu gerçek ölümü oluyor
sanatçının.
Ben de bu bağlamda sanata gösterilen ilgiden ziyade, gerçek sanatçıların yeni
yeteneklere gösterdikleri ilgiyi önemsiyorum. Çünkü onların sayısı ne kadar çok
olursa, yeni güzellikler çıkacaktır ortaya ve
sanala verilen önem de o oranda artacaktır.
Çünkü, “bizler kendi kendimize yetiştik, onlar da kendi kendine yetişsin” diye beklemek
onların belli bir seviyeye ulaşmasını geciktirmek olur. Zamanımızda artık her türlü
bilgiye bir şekilde ulaşılabiliyor, özellikle
internetle ulaşamayacağınız materyal ve
doküman yok diyebiliriz. Yani her şey süratle
gelişiyor, bilgiyi elde etme hızı da buna mukabil akıl almaz derecede ilerlemiş durumda.
Bizlere düsen bu hıza eşlik etmek ve bilgilerimizi en kısa yoldan aktarmaktır. Mesela, resim çizerken minik çocukların yanıma
gelip nasıl yaptığımı büyük bir merak ve
heyecanla izlemeleri aslında beni çok mutlu
ediyor. Bu şekilde ilgi duymaya başlıyorlar
çünkü, içlerinde bir yetenek varsa da bu ilgi
ile ortaya çıkıyor.
Ben gençlerimizi çağırırken, “Neredesiniz
Nasreddin Hoca’nın torunları?” diyerek
onlara karikatür çizme çağrısında bulunuyorum. Bizler bu ülkenin insanları olarak
ressamımızı, karikatüristimizi, her saha ve
branşta sanatçımızı yetiştirmek zorundayız.
Unutmayalım ki, boş bırakılmış meydanlar,
kaybedilmiş cepheler demektir.
Son olarak çizim sanatı ile ilgilenen gençlerimize neler söylemek istersiniz?
Öncelikle
acele
etmekle
netice
alınamayacağını ve sabırlı olmak gerektiğini
söylemek isterim. Sanat sabır işidir. Bugün
eserlerini hayranlıkla izlediğimiz bütün ünlü
sanatçıların çıraklık, kalfalık, ustalık dönemleri olmuştur. Bol bol çizmek, yılmadan,
usanmadan tekrar tekrar çizmek gerekiyor.
Bununla birlikte teknolojik imkânlardan da
en iyi şekilde faydalanmak gerekiyor.
Başkalarının takdirleri, aferinleri sizi
kamçılasın, ama durdurmasın. Az önce de
söylemiştim, zaman hız cağı, durmadan
bıkmadan yol alma çağı. Kendinizi beğenip
yeterli gördüğünüz an bittiğiniz andır. En
güzele ve en iyisine erişmek, eleştirilere
tahammül ederek hatalarınızı en aza
indirebildiğiniz ölçüde gerçekleşecektir. İşte
o zaman üslubunuzla aranan bir imza olursunuz.
Efendim, bize zaman ayırdınız, bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyoruz size.
Rica ederim, basanlarınızın devamını dilerim.
Kaynak: www.sanalkurs.com - Ahmet
16
İhsan ASLANTÜRK
Kayıt İçin Gerekli Evraklar
Diploma (aslı)
12 adet fotoğraf
Nüfus cüzdanı fotokopisi
Sağlık raporu
Sabıka kaydı
Ehliyet Sınıfları
A2 , B , C, D, H ,E
İsmetpaşa Mah. Havza Sok. No: 16 Kahramanmaraş Tel: 0 344 223 96 99 – 0 344 223 47 00
17
Doğadan Bir Yer
2013 Sayı:4
Süleymanlı Kaplıcaları
Sıcak ,Doğal ve Dinlendirici Bir Güzellik
Kaynak: İl Kültür Turizm Müdürlüğü Arşivi - Fotoğraflar:Sertaç AKKUŞ
Hangi Rahatsızlıkları Tedavi Eder
Antik dönemden beri kullanıla gelen
Süleymanlı ve Ilıca Kaplıcası tarih boyunca
çeşitli uygarlıklara hizmet etmiştir. Bu bölgenin Bizans döneminde Mezopotamya’yı,
Orta Anadolu ve İstanbul’a bağlayan yol
Üzerinde olması gelişimini hızlandırmıştır.
Süleymanlıda Bizans döneminden kalma
ikisi sağlam, üçü harabe halinde 5 kilise
bulunmaktadır. Bunun yanında Roma dönemine ait ve şu anda kullanılan 3 gözlü bir
meydan çeşmesi bulunmaktadır. çağrı Bizans dönemine ait kalıntıları buraya açık
hava müzesi görüntüsü vermektedir.
1302 tarihli (1886) Osmanlı salnamelerinde, Zeytin Kazasından bahsedilirken;
Kasabaya yarım saat uzaklıkta Kaplıca ve
manastırdan bahsedilmektedir.
Ilıca Kasabasında 1880’lerden itibaren
kaynağın bulunduğu dere içerisinde iskan
başlamıştır. 1950’(/e 570 nüfuslu köy iken
kaplıca kullanımının getirdiği sağlık turizmi
ekonomik canlılık ve potansiyele dayalı
olarak bugün 4.500’lerin çok üzerindedir.
Kahramanmaraş İli merkezinden 68
km. uzaklıkta olan beldeye ulaşım,
Kahramanmaraş Ankara karayolundan
Suçatı mevkiinden ayrılarak 24 km. içtedir. Yol asfalttır. Seyahat süresince doğa
18
harikaları görsel noktalar karşımıza çıkar
Suçatın dan itibaren Ilıca Kasabası merkezine kadarki olan 24 km ‘lik yolun 12 km ‘lik
Şu andaki kullanılan termal suyun hangi hastalıklara faydalı olduğunu: Sağlık
Bakanlığı
Refik
Saydam
Hıfzısıhha
Merkezinin 17.11.1994 tarihli analiz raporuna istinaden, 27.02.1995 tarihli İstanbul
Üniversitesi Tıbbi Ekoloji ve Hidro-Klimatoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi
Müdürü Prof. Dr. Nurten ÖZER şu şekilde
özetlemektedir:
1 - Romatizmal hastalıklar.
2 - Ortopedik ameliyat sonrası ve kaza
sekelleri.
3 - Fonksiyonel damar hastalıkları.
4 - Solunum sistemi hastalıkları, kronik
bronşit, anfizem, alerjik, üst solunum yolları
hastalıkları.
5 - Sinir sistemi hastalıkları (nevralji, nevrit,
felçler).
6 - Kadın hastalıkları.
7 - Mide-Bağırsak fonksiyon bozuklukları,
ülser, karaciğer ve safra kesesi yetmezlikleri
hepatit sekelleri.
8 - Deri hastalıkları.
Belirli bir disiplin dahilinde uygulanan tedavi kadar sağlığı koruyucu dinlendirici
uygulamalar,yaşlılığa bağlı arazlar, yorgunluk ve sürmenajdan şikayeti olanlarda
olumlu sonuçlar verecektir.
kısmı Menzelet barajının sahil şeridini takip
etmektedir. Kasabada yeter sayıda pansiyon
ve her türlü ticari eylemler mevcuttur.
KAPLICADAN NASIL FAYDALANILIR
1- Her kaplıca tedavisinden önce doktora görüşülmelidir.
2-Her’ kaplıca kürü en az 15, en çok 20
banyodur.
3-Banyo süresi 15 dakikayı geçirilmemelidir.
4-Her banyodan sonra 45 dakika ile 60 dakika yatarak dinlenilmelidir.
5-Tok karnına banyoya girilmemelidir.
6-Boş zamanlarınızı yürüyerek, eğlenerek,
egzersiz yaparak değerlendiriniz.
7-Günde en az bir defa, en çok üç defa
banyo alınmalıdır.
8 -Kaplıca süresince ağır hamur tatlılar, yağlı
yemekler ve etler yemeyiniz. Bol miktarlarda
meyve taze sebze, az yağlı yemekler ızgara
ve haşlama türünde yemekler tercih ediniz.
9-Banyoya çok girmek, fazla durmanın insanlar için faydalı olmadığı konusunda doktorlar hem fikirdir.
10-Sağlık amaçlı gelenlerin fazla kese ve
sabun yapmaları yararlı olmayıp, aksine tedavinin etkisini azaltacağı bilinmelidir.
ILICA BÖLGESİNDE YER ALAN JEOTERMAL KUYULARIN KARAKTERİSTİKLERİ
ADI
DERİNLİK m
SICAKLIK OC
DEBİSİ lt/sn
SÜLEYMANLI-1
425
-
-
FAAL DEĞİL -ÇÖKMÜŞ
SÜLEYMANLI-2
438
43
14
FAAL
K 1-3
387
-
-
FAAL DEĞİL -ÇÖKMÜŞ
K 1-4
278
47.3
25
FAAL DEĞİL –POMPA DÜŞMÜŞ
407
49.1
30
KISMEN FAAL –POMPA DÜŞMÜŞ
575
46
14
FAAL
K 1-5
ÖZGER KUYUSU
DURUMU
19
Kahraman
2013 Sayı:4
Serkomser Arslanbey (Başkomiser Arslan TOĞUZATA)
Arslan Toğuzata Bey, 1886 yılında
Kahramanmaraş ili Göksun ilçesi Fındık
köyünde dünyaya geldi. Babası Jandarma
çavuşu Hasanbeyzade Abdullah Efendi’dir.
Ailesi baba tarafından 1858-1859 yılları
arasında Kafkasya’dan göç etmiş, Toğuzata
aşireti mensupturlar.
Arslan Toğuzata Bey, ilk ve orta öğrenimini
Elbistan’da tamamladıktan sonra 1898
yılında yine Elbistan’da Medrese tahsili
görerek Arapça öğrenmiş, 1908’de Halep’e
giderek polislik mesleğine intisap etmiştir.
Meslekteki başarısı dikkate alınarak kısa
sürede komiser muavinliğine, iki yıl sonra
da baş komiserliğe terfi ettirilmiştir.
Trablus şam polis başkomiserliği yanında
sahil casusu mücadelesinde vazifeli iken.
1918 Mondros Mütarekesi sebebiyle
Osmanlı Devletinin bölgeden çekilmesi neticesi Maraş’a dönmüştür.
Maraş’ta Fransız işgaline karşı Müdafaa-i Hukuk teşkilatını kurarak reisliğini
üstlenmiş,
Maraş
Müdafaa-i
Hukuk
Teşkilatı Kayabaşı ve Şekerli heyetlerini
birleştirerek merkez heyetini oluşturmuş
ve yapılan seçimde reisliğe, Refet hoca II.
Başkanlığa, Faik bey kâtipliğe, Hacı Nuri
veznedarlığa getirilmiştir. Arslan Toğuzata
Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas’tan
Maraş’a gönderdiği Yüzbaşı Kılıç Ali(önce
Pazarcık’ta), Yüzbaşı Yörük Selim(önce
Göksun’da), Doktor Mustafa(şehit)’nın da
yardımlarıyla şehri 10 bölgeye ayırmış ve
her bölgenin başına askerliğini yedek subay
olarak yapmış tahsilli ve sevilen kişileri getirerek, görevlendirmiştir.
Ayrıca Jandarma deposundaki tüfekler
ile Elbistan’da emekli Hakim Ali Rıza Bey
tarafından gönderilen 2500 kadar tüfek
ve 3 makineli tüfekle halkı silahlandırarak
Bir Arslan Bey Menkibesi
Eşi Nazmiye Hanım anlatıyor...
Aslan Bey, nasıl biriydi, size davranışı
nasıldı?Çok, çok iyi idi. Ağzından küfrümsü,
kırıcı bir söz çıktığına şahit olmadım, Sadece
hana değil herkese çok iyi idi. Şu zenginmiş,
şu fakirmiş, şu Türk’müş, şu Kürt’müş hiç
ama hiç ayırt etmezdi. Hatta kendi çocuğu
gibi sevdiği bir Kürt emir eri vardı.Nazmiye Hamının sesi titredi. Gözü yaşardı.
Bir süre onu kendi haline bıraktım. Biraz
sakinleştikten sonra:Bir şey mi hatırladınız
Nazmiye Hanım? Sizi üzecek bir şeyse boş
ver kalsın, anlatmasanız da olur” dedim.
Yok yavrum, bunu size özellikle anlatmalıyım,
Madem ki Arslan Bey’i tanımaya gelmişsiniz,
tanıyın o halde...Doğrusu ben etkilenmiştim.
Belki de o ilk defa anlatacağı bir şeydi bu.
Daha dikkatli, bir kelimesini bile kaçırmadan
dinleyecektim. Belleğimi, kulağımı, hatla
gözlerimi tembihledim ve hazırladım.
-Harbin en çetin günleriydi. Sivas’ta Mustafa Kemal ile bağlantı kurmak amacıyla
Ahır Dağında bir mağaraya gizlice bir telgraf makinesi yerleştirmişler. Arslan Bey
20
4000 kişilik modern silahlara sahip Fransız
birliklerine ve 2000 silahlı Ermeniye karşı
Maraş’ı topyekün ve inançlı olarak savaşa
hazırlamıştır.
General Keret’in 21 Ocak 1920 günü
Maraş’a taarruz edeceğini bir saat önce
haber alan Arslan Bey, Fransız ve Ermeni’lere
karşı 22 gün 22 gece devam edecek savaşı
başlatmıştır.
TBMM’nin I.döneminde Maraş Milletvekili seçilen Mehmet Hacıhaliloğlu’nun
istifası üzerine 17 Mayıs 1920’de Maraş
Milletvekilliğine seçilen Arslan Bey 4
Mayıs 1920’de TBMM’ye katılmıştır. Ancak Maraş Mutasarrıflığı ve Adana cephesi komutanlığının talebi üzerine TBB’nin
kararıyla ilk ay izinli sayılan Arslan Bey, Antep ve İslahiye cephelerinde görev yaptıktan
sonra meclise gelerek son toplantı yılında
PTT komisyonunda çalışmalarda bulundu.
I. dönemde Milletvekilliği sona erince yeni
yapılan seçimlerde aday olmadı. Göksun
ilçesi Büyükçamurlu köyünde Meryemçil
yaylasında ve daha sonrada halen ismi
ile anılan Arslan Bey çiftliğinde uzun bir
süre yaşadı. 1946 yılında Maraş’a yerleşti.
Pazarcık’ta çiftçilik yaparken 7 Haziran
1963’te vefat etti.
Arslan Toğuzata Bey, Milli Mücadelede
gösterdiği başarılarından dolayı Kırmızıyeşil şerefli şeritle İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi.
Allah rahmet eylesin.
Kaynak ve Fotoğraflar:Kahramanmaraş Belediyesi - www.kafkasfederasyonu.org
de bir kaç gündür orada, dağın başında...
Ortalık kış kıyamet. O zaman i n s a n ı n
her istediğini bulması mümkün değil. Ben
de o üşümesin diye oturdum, pantolon’un
altından giymesi için yünden, uzun paçalı iç
donu örüyordum. Arslan bey, bir gece sabaha karşı o emir eri çocukla çıkıp geldi.
Hemen gün ağarmadan geri döneceğini
söyledi. Bir gözü açık, bir gözü kapalı şöyle
birazcık uzandı. Ben hemen alelacele yün
işimi bitirdim, lastiğini geçirdim, giymesi için
sevinçle ve sabırsızlıkla Arslan Bey’e uzattım.
Arslan Bey, emir erini çağırdı;Abdullah,
içeri gir! Abdullah, utana sıkıla içeri girdi.
Al şunu, pantolonunun altına giy! dedi.
Aaaa! Şaşırdım kaldım vallahi... Gecemi
gündüzüme katıp o üşümesin, o dağın
başında diye yaptığım şeyi, hiç önemsemeden, yüzüme bile bakmadan emir erine vermesine çok içerledim, çok kırıldım,
Çekine çekine: Ama Bey diyecek oldum...
Ben onu... Sana... Konuşmama bile fırsat
vermedi:Nazmiye Hanım... Ellerine sağlık...
Bak, milletin bekası bu çocuklara bağlı. Ben
mağaranın içinde iken o mağaranın dışında
nöbet bekliyor. Ben içeride çalışıyorum, o
dışarıda donmamaya çalışıyor. O çocuk giyerse, emin ol, ben de üşümem... Haydi için
rahat olsun...”dedi. •
Bizim Akdo baklava sektörüne ilk adımını 2002
yılında küçük bir imalathane kurarak yönetim kurulu başkanı Ahmet Davarcıoğlu tarafından üretime
başladı. Daha sonra piyasaya hakim olmak için
şekerci ve tatlıcı tezgahlarında kendi ürettiği nefis
baklava dondurma ve pasta çeşitlerini halka sundu. Bununla birlikte kendisine sunulan arz ve talebi
kabul eden bizim akdo İmalathanenin ön kısmına
2004 yılında tezgâh açarak kendi ürünlerini satışa
sundu. Daha sonra tezgahında teşhir ettiği birbirinden lezzetli tatlı çeşitleriyle şehrimize tamamen hakim oldu.
hizmetten memnun kalmaları bizim akdoya bir öz
güven katmıştır. Bu da Maraş’ımıza yakışır Ciddi bir
kurum olduğunun kanıtıdır. Bizim akdo 2010 yılında
sanayi şubesini,2011 yılında Esentepe şubesini
açtı.2013 yılında tekerek yolunda ki şubesiyle istediği
hedefi yakalayacaktır.2014 yılında araç filolarımızla
ithalat ve ihracat tesisimizi kurulacak, franchise bayilik sistemi için gorusmelere başlanacaktır.Bu da
sektörün içinde inanarak ve güvenerek adım atmak
demektir.Halkımız bizleri desteklediği müddetçe
şubelerimizi açmaya devam edeceğiz.
Teşekkürlerimi saygılarımla arz ederim.
2009 yılında bizim akdo baklava, dondurma ve pasta üreten limitet şirketi oldu. Patent alarak sektörde
kaliteli lezzet ve hizmet sunan bir markaya dönüştü.
Bununla birlikte dondurma ve pastada da iyi bir çizgi
yakaladı.
Hizmet sektöründe ciddi adımlar atan Bizim Akdo
şubelerini açıp müşteri memnuniyetini arttırarak bir
marka haline geldi. Bizim akdo baklava Esentepe
hürriyet mahallesi şubesiyle kurumsallaştı. Bu şube
ile dünya mutfağına kucak açtı.
Müşterilerini yöresel Maraş mutfağından leziz yemeklele buluşturdu. müşterilerinin kaliteli ürün ve
Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Davarcıoğlu
Esentepe Şubesi
Esentepe Şubesi
Hürriyet M.Şeyh Edabali C.No: 4
Tel: 0 344 215 09 09
Merkez Şube
Sanayi Şubesi
Fatih Mah. 15. sk. No:14/A
Tel: 0 344 212 97 53
Yeni Sanayi Sitesi 17. Çarşı No: 25
Tel: 0 344 236 37 00
Kaynak ve Fotoğraflar:www.rasimozdenoren.com
21
Biyografi
2013 Sayı:4
Rasim ÖZDENÖREN
“Okul yaptıramadım ama 50 yıllık
yaşamımda okullarda okutulacak
kitaplar yazdım,”
Rasim Özdenören ( 1940, Maraş),
Türk öykü ve deneme yazarı. İlk ve orta
öğrenimini Maraş, Malatya, Tunceli gibi
Güney ve Doğu şehirlerinde tamamladı.
İ.Ü. Hukuk Fakültesini ve İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi. Devlet Planlama
Teşkilatı’nda uzman olarak çalıştı. Bir ara
araştırma amacıyla ABD’nin çeşitli eyaletlerinde, 1970-1971’de iki yıl kadar kaldı.
1975 yılında Kültür Bakanlığı Bakanlık
Müşavirliği görevine geldi. Aynı bakanlıkta
bir yıl da müfettişlik yaptı. 1978’de istifa
ederek ayrıldığı devlet memurluğuna bir
süre sonra tekrar döndü. Çok Sesli Bir Ölüm
ve Çözülme adlı hikâyeleri ayrıca TV filmi
yapılmış, bunlardan ilki, Uluslararası Prag
TV Filmleri Yarışmasında jüri özel ödülünü
almıştır.
Rasim Özdenören’in, Türk edebiyatında
adını duyurmaya başladığı yıllar, köy
romancılığının etkisinin artık azalmaya
başladığı, varoluşçu yazarların etkisinin
daha fazla hissedildiği yıllardır. O yıllarda
roman ve öykü yazarları genel olarak Batı
kaynaklı bir anlayışla, sanki dışarıdan bakan
bir gözle eserlerini yazmışlardır. Özdenören
ise daha çocukluğunda Anadolu’nun birçok
ilini gezerek, orada yaşayarak, köyünü,
kasabasını, şehrini tanıyarak, kendisine
“ayrıntı avcısı” dedirtecek bir özellik ve
güçlü bir tasvir yeteneğiyle, insanın evrensel
yanlarını öne çıkararak yazmıştır öykülerini.
Film Yapılmış Hikayeleri
Rasim Özdenören’ in iki
hikayesi 1977 yılında uyarlanarak televizyon filmi olarak
çekildi. 50 dakika olan filmler,
siyah beyaz olarak Maraş’ta
filme alındılar.
Çok Sesli Bir Ölüm” ve “Çözülme” Şaban Karataş döneminde TRT bünyesinde ilk defa
kurulmuş olan Drama Ünitesi
tarafından meydana getirilmiş
eserlerdi. TRT’de yapılan dramalar ve uyarlama eserler
arasında en çarpıcı, en özgün
yapımlardır.
22
Yazar, gençliğinin ilk yıllarından itibaren kendine edebiyatı ciddi bir meşgale olarak seçen
insanlardan oluşan bir arkadaş grubuna
dâhil olmakla, sonraki yıllarda şekillenecek
edebî şahsiyeti için çok önemli bir zemin
bulmuştur. Bu arkadaş grubu Özdenören’in
anlaşılmasında kilit konumdadır. Çünkü
Özdenören’in okumaları, edebî ilgileri büyük
oranda bu arkadaş grubunda şekillenmeye
başlamış; sonraki yıllarda tanıştığı Sezai
Karakoç’un etkisiyle bir bütünlük kazanmıştır.
Özdenören’in Amerika’ya gidip orada iki
yıla yakın bir süre kalması vesilesiyle çağdaş
dünyanın en önemli merkezini tanımasının
da eserlerine olumlu yansımaları olmuştur.
O, yerli olmak nedir, bu nasıl gerçekleştirilir,
sorularının cevabını öyküleriyle vermiş
bir yazardır. Hikâyelerinin kahramanları,
çevremizde rahatlıkla görebileceğimiz,
dokunabileceğimiz kişilerdir.
Rasim Özdenören, gerek denemelerinde
gerekse öykülerinde, meselenin anlatmak olduğunu ilk öykülerinden başlayarak
kavramış bir yazardır. O, İslami kimliğiyle
tanınan bir öykücü olmasına rağmen öykülerinde hiçbir zaman, dönemindeki birçok
yazarda görüldüğü gibi, inandığı şeyleri
okuyucusuna dayatmamış, vermek istediği
mesajı öyküyü örselemeden, akışı ve yapıyı
bozmadan anlatmayı bilmiştir. Anlatırken de
dili ustaca kullanmış, yer yer de adeta şiir
yazmıştır.
Bitişi olmayan şiir
Tak tak ayak seslerini aç köpeklerin işittiği
bir yer vardır. Orası aynı zamanda
yıldızların kaydığı yerdir de...
Buzul çağından kalma virüslerle sanal
virüslerin oynaştığı düzlemi biliyorsunuz.
Köpük kabuklarının
Ay parçasına dönüşmüş iç denizlerin İç denizlerde yitmiş olan yıldızların en
mahrem yerindeki kara parçalarının,Yağmur
homurtularının Ve homurtulu yağmurun
Buluştuğu bir yer vardır...
Sevgililerin ruhu orada. Kızgın tavada
kaynayan yağın içine damlatılmış toplu iğne
başı büyüklüğündeki bir asit kabarcığıdır:
ortalığı velveleye verir sıçrayışları coşku dolu
bir cümbüştür yağ kabarcıkları birbirine
çarpıp hırçınlaşarak gazaba gelip
kudurarak buluşur.Sokak içleri mutlaka
yağmurludur.Ve mutlaka o kasabadan bir
tren geçer.
Tren istasyonu.
Kasabanın tam da orta yerindedir.
İtiraf edilmemiş aşka musap aşıkın trenden
ineceği istasyon tam da bu kasabadadır. Ve
sevgilinin evi istasyon civarındadır.
Filmin başladığı ve koptuğu yer...
Serseri aşık oralarda dolaşır. Başından
aşağıya yağmursuları boşalır.
Trençkotunun kirden kapkara yağ bağlamış
dikiş yerleri yağmur suyuyla kabarmış
yağmur suyunun incecik selleri aşığın boynundan aşağıya incecik derecikler halinde
kayıp durmaktadır... Sevgilinin evinin
yakınındadır ya, bu her şeye bedeldir. Bütün
bir ömür boyu o evin karşısındaki küçücük
parkta, o parkın kanepesinde, bu yağmur
üstüne kovayla boşalırken beklemeyi göze
alabilir. Orada ıslanarak, kahrolarak, mahvolarak şiirler terennüm etmek, söylenmemiş
Bir “O” tanıdım
Birini tanıdım. O’ydu. Nasıl sözler veriyordum kendime.
Onu tanımış olmanın bana nasıl bir hayat bahşettiğini
düşünüyordum.Her şey O olmuştu.
Ondan başka kimse yoktu dünyamda.
Bir O…Bir de ben…
Diyordum ki kendi yalnızlığıma, o’nu ya da o’yu yitirirsem
n’aparım? Bu sorunun cevabını düşünmek istemiyordum.
Bu soru, olmayacak bir imkâna göndermede bulunuyordu.
İnsan zihni bir tuhaftı. İnsan zihni imkânsız olanı
düşünebiliyordu. Ama imkânsız olanı kabul etmek istemiyordu. İmkânsız olanın imkân aleminde var olabileceğini
tasavvur edebiliyordu, fakat aynı zamanda bu tasavvuru reddediyordu. Onu yitirmeyi kendime yediremiyordum.
Onu yitirmek nasıl olabilirdi? Onu yitirmenin bir anlamı
olabilir miydi?Onu yitirmek demek şu değil miydi: o, bu
dünyanın bir yerlerinde var bulunmaya devam edecek, fakat
sen onun nerede olduğunu bilmeyeceksin; o orada yaşıyor
olacak, ama sen onun nefesini duyumsamaktan uzakta
olacaksın…Var mı böyle bir şey? Olabilir mi?
İşin en anlaşılmaz yanı da şurada duruyor: ben ona
yakınken, onu yitirmiş halde bulunuyorum. O yanımdayken
yanımda bulunmuş olmuyor. O, bana bir kulaç mesafede
dururken, bu demektir ki, elimi uzatsam tutacağım bir mesafede konuşlanmış haldeyken, ona uzattığım elim boşta
kalıyor.Konuşmam gerektiğini biliyorum. Ona hitap etmem
gerekiyor. O zaman ne diyeceğimi bilemiyorum.
Ona nasıl hitap edebileceğimi bilmiyorum. Ona hitap edilebilir mi, onu da bilmiyorum. Sen! Hayır, olmadı. Olmuyor…
O… Kimdir o? Kim?
Sözcüklerin yetersiz olduğunu öğreniyorum.
Deneyerek…Onunla yazıyorum. Onunla varlığımı sınıyorum.
Daha nereye kadar gidebilirim?
Nereye kadar gidilebilir?
Gidilebilecek yerin dibini bulmak mümkün mü?
Her şeyin mümkün olduğunu söylemek
mümkün mü?
Ben buradayım. Buraya kadar duruyorum.
Dahası yok. Yokluk yok. Hiçbir şey…
h-i-ç-b-i-r-ş-e-y.
Aşk sözcüğü ancak bu harflerle yazılır.
Daha ne diyeyim?..
“O”nun içi boş değil,
o sıfıra benzese de sıfır değil…
ne kadar şiir varsa hepsini bir anda, iç
içe söylemek, söylediğini baştan sona bir
kez daha tekrarlamak ve bütün tekrarları
parçalayıp atmak Parçalanmış şiir kağıtlarını
uçsuz bucaksız denizlere savurup onlardan
donanma yapmak Donanmayı ağır aşklara
refakatçi kılmak Ve böyle böyle yolculuğu
sürdürmek:
beklediği budur. Çocukluğun ilk aşkı
ordadır, dilek tutulur, parmak uçları birbirine
dokunur
sonra bilgiçlikler delirmiş kan kanda topaklanan bilginin bilgisi seslenirsin imdat der
gibi bir sabah vakti bilgin! bilgin! Bilgin
azizleşir muazzez aşkın toy sevgilisi olur.
Her aşk bir afet ve felaketse, her aşk bir belaysa.. aşıkı kovalar.
Aşık sevgilinin ardındaysa, bela da aşıkın
ardındadır. Kovalar onu. Bitişsiz olarak,
ölümsüz olarak, müebbede hükümlü
olarak..
Eserleri
Müslümanca Düşünme Üzerine
Denemeler,
Kafa Karıştıran Kelimeler,
Müslümanca Yaşamak,
Yaşadığımız Günler,
Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı,
Çarpılmışlar, Çözülme,
Çok Sesli Bir Ölüm,
Gül Yetiştiren Adam,
Hastalar ve Işıklar,
Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti,
Ruhun Malzemeleri,
Ben ve Hayat ve Ölüm,
Yeniden İnanmak,
Denize Açılan Kapı,
Red Yazıları,Acemi Yolcu,
İpin Ucu,Çapraz İlişkiler,
Kent İlişkileri,
Kuyu,Yüzler,
Köpekçe Düşünceler,
Düşünsel Duruş,
Toz,Aşkın Diyalektiği,
Eşikte Duran İnsan,
Yazı, İmge ve Gerçeklik,
Ansızın Yola Çıkmak,
Hışırtı,İki Dünya
Rasim Özdenören
TBMM tarafından
her yıl verilen Üstün
Hizmet Ödülü ile
mükafatlandırıldı. Özdenören ödül töreninde
yaptığı kısa konuşmada
ödül alacağını aklına
getirmediğini ifade etti
ve “Okul yaptıramadım
ama 50 yıllık
yaşamımda okullarda
okutulacak kitaplar
yazdım,” dedi.
Kaynak: www.rasimozdenoren.com
23
Yöresel Sanat
2013 Sayı:4
Bakırcılık
Ritimle Yapılan
sanat eserleri
Kahramanmaraş ta bakırcılık çok eskilere dayanan bir sanat dalıdır Türkiye’de çok büyük
bir öneme sahiptir. Üretilen geleneksel kaplar, kazan, teşt, leğen, hamam leğeni, kulplu
tas, süzek,tencere, kuşkana, kapaklı sahan,
aşurelik ve bakraç gibi kap çeşitleri bu isimler
altında, Türkiye’nin hemen hemen her iline,
satılmaktadır. Bunların yanında bakırın üzerine
elle yapılan dövme isçiliği de evlerde aksesuar
olarak kullanılmaktadır. Kahramanmaraş’ta
imalatı yapılan alüminyum, krom, çelik mutfak
araç-gereçleri ve pirinçten yapılan (mangallar, saksılıklar) çeşitli aksesuarların yurt içine
ve yurt dışına satışı yapılmaktadır. Bu satışlar
Kahramanmaraş ekonomisine büyük gelir
sağlamaktadır.
Bakır Nasıl Şekillendirilir.
Düz levha şeklinde elde bulunan bakırın
çekiçle çukurlaştırılıp, sopayla dövüldükten sonra, şimşir ağacından yapılan örste
kenarlarını kaldırmak suretiyle şekle sokulup
kazan, tepsi, güğüm, bakraç, tas vb. haline
getirilmesi işine bakırcılık denir. Bakırın
yumuşak olması, onun çekiçle dövülerek
sertleştirildikten sonra süslenmesi için de
olanak sağlar. Bu işlemler yapıldıktan sonra
bakır kalaylanır. Kalay yapıldıktan sonra
süsleri ortadan kalkmaz. Kalay olmazsa
bakır kabın içerisine konan yemek ya da
içecekler zehir haline gelir. Bakırcılık, bakırın
yumuşak olması nedeniyle ince bir işçilik
gerektirmektedir. Bakırı kullanılır, ya da bir
süs eşyası haline getirene kadar ustanın
uyguladığı birçok işlem vardır. Bakırcı ustası,
yapacağı eşyanın, örneğin kazanın önce
24
taslağını çıkarır. Ardından tokmakla gövdeyi
şekillendirir. Bakır levhayı tavladıktan, başka
bir deyimle, ısıttıktan sonra ay şeklindeki
bir örsü, yer örsü ya da yer demiri üzerinde
tahta tokmakla çukurlaştırır. Bu işlemden
yani bakıra gerekli şekli verdikten sonra
dip tarafın perdahlanmasına geçer. Bunun
içinde örsle dip tarafı çukurlaştırır, gövde
demiriyle gövde dibini, kazan örsünde
şekillendirir. Gövdeyi, yer örsüyle gövde dibi
birbiriyle uyumlu olacak şekle sokar. Bunun
için tırnak makasıyla kenarları keser, bir
parçayı içeriye ya da dışarıya doğru büker;
bu işlemlerden sonra iş kaynağa gelmektedir.
Bakırın kaynak işi için de bir takım
işlemlerden geçirilen hazırlanmış kazan
gövdesi, kaynak bittikten sonra çekiçle
dövülerek süsleme işlemleri yapılır. Bakırı
çekiçle vurarak süslemek, hem daha güzel, daha gösterişli hale getirmek hem de
sertleştirmek için yapılır.
Bu şekilde bakırın ezilme olasılığı en aza
indirgenmiş olur.
Bakırcı ustası süsleme
işini yaparken de birtakım şeylere dikkat etmek zorundadır.
Süsleme çekiç vurarak yapıldığı için, çekiç
aynı derecede, aynı güç ölçüsünde vurulmalı
ve vuruş esnasında çok dikkatli olunmalıdır.
Özellikle kenar vuruşlarında yapılacak
yanlışlar bir daha düzeltilemez. Süsleme
özgün özellikler taşıyabileceği gibi, taklit
edilerek de yapılabilir. Önemli olan eşyayı
fabrika malından ayırt edici özelliği olan
ve onu el sanatı ürünü olarak nitelememizi
sağlayan süslemenin bulunmasıdır.
Kaynak: Türkiyekültürportalı Fotoğraflar:Sertaç AKKUŞ
23
25
Kurubuz Üretim Makinesi
KURUBUZ
KULLANIM
ALANLARI
Plastik Sanayii
Kauçuk Sanayii
Kimya Sanayii
Gıda Sanayii
Metal Sanayii
Matbaa Makineleri
Gemi ve İnşaa Sanayii
Otomotiv Sanayii
Enerji Sektörü
Petro-Kimya Sanayii
Kağıt Sanayii
Elektronik Sanayii
Tekstil Sanayii
Kuru Buz
Makine
Temizlik
Kuru Buz Üretim Makinelerimiz tecrübeli , uzman bir kuru buz üreticisi olan
Ates Firması ve mühendisleri tarafından geliştirilip piyasaya sürülmüştür.
Ates 15 yıllık bir tecrübe ve birikimlerini uzman mühendisleri ile beraber siz
müşterilerine kullanımı kolay kompakt ürünler sunmuştur. Aynı zamanda kuru
buz üretici olan Ates Group sektörün sıkıntılarını bildiği için size çözüm odaklı
ürünler sunmaktadır. Ates Kuru Buz Üretim Makinelerinin tüm modelleri 4 çeşit
Kurubuz üretimi yapabilmektedir. Bu özellik müşterilerinizin değişik ihtiyaçlarını
karşılarken yatırım maliyetlerinizi ortadan kaldırmaktadır. Saatte 200 kg dan
1600 kg a kadar üretim kapasitesi olan modellerimiz bulunmaktadır.
Kalitenizin Garantisi
Ates Jet Kurubuz Temizlik Makinası – Kurubuz İle Temizlik
Ates, modern bir yönetim anlayışı ile, yüksek ürün
kalitesi, teslimat güvencesi ve yüksek esnekliği
birleştirerek kusursuz hizmet performansı sergileyen
bir firmadır.
2000 yılında Almanya’da kurulmuş uluslararası bir
şirket olan Ates, hâlâ yepyeni, modern ve dinamik
bir şekilde siz müşterilerimizin hizmetindedir.
2010 yılında Türkiye’de de 3. fabrikamızı
Kuru buz temizliğine geleceğin temizlik sistemi diyebiliriz. Kompresörden sağlanan
basınçlı hava yardımı ile kuru buz parçacıkları 300 - 900 mt/s’ye kadar hızlandırılır.
Temizlenecek yüzeyle temas anında parçacıkların ağırlık ve hızları ile orantılı olan
kinetik enerjileri bir püskürtme ile temizlik kuvvetine dönüşür. Kendinden daha sıcak
bir yüzeye çarpan kuru buz parçacıkları yüzeydeki istemenyen katmanları parçalar.
Ates Group tarafından üretilen Kurubuz temizlik makineleri 15 yıllık tecrübe ve birikimineseridir. Yurt dışına ihraç ettiğimiz Kurubuz temizlik makinelerimiz Avrupanın gelişmiş
sanayi ülkelerinde kullanılmakta olup uluslararası kalite ve kullanım onayına sahiptir.
Yenilikçi ve uzman kadromuzla size iyi olanı değil en iyi olanı vermek için varız……
* Kuru Bir Temizlik Yapar, ardında atık bırakmaz.
* Kimyasal temizlemenin aksine çevre dostudur.
* Temizlenen yüzeye zarar vermez, aşındırmaz.
* Üretiminizi aksatmaz.
* Kalıplar sökülmeden bu sistemle temizlenir.
* Ekonomiktir.
Kinetik
Enerji
Gevretme
Termik
Şok
Kahramanmaraş’ta hizmetinize açmış
bulunmaktayız.
Hedefimiz Türkiye’nin her şehrine, en fazla 200 Km
mesafeden hizmet ulaştırabilmektir.
Büyük gaz şirketleri ile önemli ortaklıkları olan, aktif,
kuru buz ve gaz konusunda yeniliği, ilerlemeyi hedef
alan uzman ve lider bir üreticiyiz.
Ates, kurulduğu günden beri müşteri memnuniyetini
ön planda tutan ve bunda başarılı olmuş, tanınan,
güvenilir bir markadır. Yüksek kaliteli ürünlerimiz,
uygun fiyatlarımız ile Ates olarak yurt içinde ve yurt
dışında, sizinle iş ilişkilerimizi geliştirmeyi amaçlıyoruz.
Kuru buz ile ilgili taleplerinizi en iyi şekilde yerine getirebilmek için daima hizmetinizdeyiz.
Bizim için, her şeyden önce, ürün kalitesi, satış sonrası
hizmet ve koşulsuz müşteri memnuniyeti önem arz
etmektedir.
26
Ates ISO-BOX (Konteyner) Kuru Buz ve Kuru Buz Saklama
Kuru buz saklamak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Ates ISO-BOX (Konteyner) lar Kuru buz
ürününü saklamak için en ideal ve ekonomik çözümdür. Ates Iso-Box (Konteyner) lar fire
olayını minimize ederek size ekstra kazanç sağlamaktadır. Avrupa’nın seçkin kuru buz üreticisi olan Ates , konteyner üretiminde dünyanın sayılı firmaları arasındadır. Kullanılan her
malzeme özenle seçilmiş olup kaliteden taviz verilmemiştir.
Ates Iso Box(konteyner)ların önemli özelliklerinden bazıları aşağıda sıralanmıştır.
Kılıfı rotasyon usulü form - bastırılmış Mono Blok - Cam-Elyafı - Polyester den oluşmaktadır.
• Bütün kompozisyonlar menteşe, kilitleme düzenleri veya kulpu kılıfa tutturulmuştur ve sıkı
bir şekilde pres edilmiş GFK-Paletlere bağlıdır.
• Çeşitli ve değişik ilaveler sayesinde özel isteğinize göre konteynerleri nakliye sisteminize
uygun şekilde tasarlayabiliyoruz.
• Mesela sürekli yükleme ve boşaltmaya uyum sağlayabilmek için büyük hacimli–konteynerler metal kaplama ile donatılmıştır. Bu şekildeki ISO-BOX’lar daha dayanıklıdır.
www.ates-a.com
Ates Makina Sınayi ve Tıbbi Gazlar Plastik Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti.
Adres: İstasyon Mah. Stadyum Cad. No: 24/B 46100 Kahramanmaraş
Tel: 0 344 251 27 00 (pbx) * Fax: 0 344 251 27 02 e-mail: [email protected]
27
Ecdadı Osmanlı
2013 Sayı:4
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi.
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihân kavgasıdır.
Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi..
Kanûnî Sultan Süleyman 27 Nisan
1495 Pazartesi günü Trabzon’da doğdu.
Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa
Hatun’dur. Hafsa Hatun Osmanlı ya da
Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman yuvarlak
yüzlü, ela gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve
seyrek sakallıydı.
Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir
olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu
küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde
yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir
terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun’dan (Yavuz Sultan Selim’in annesi) aldı. Yedi yaşına
gelince tahsil için İstanbul’a, dedesi Sultan
İkinci Bayezid’in yanına gönderildi. Şehzade
Süleyman, burada Karakızoğlu Hayreddin
Hızır Efendi’den tarih, fen, edebiyat ve din
dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda
da öğrenim görüyordu.
15 yaşına kadar babası Yavuz Sultan
Selim’in yanında kalan Şehzade Süleyman,
kanunlar gereği sancak istemesi üzerine,
önce Şarki Karahisar’a oradan da Bolu, kısa
bir süre sonra da Kefe sancakbeyliğine tayin
edildi (1509). Yavuz Sultan Selim’in 1512 de
tahta geçmesi üzerine İstanbul’a çağırılan
Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle
mücadeleleri sırasında İstanbul’da kalarak
babasına vekalet etti. Bu sırada Saruhan
sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine, 30 Eylül
1520’de 25 yaşındayken Osmanlı tahtına
geçti. Kendisinden başka erkek kardeşi
olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız
oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir
padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim
ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele
etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği
adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev
verirdi. Zigetvar kuşatmasını idare ederken,
7 Eylül 1566 yılında 71 yaşında vefat etti.
Kendisine “Kanûnî” denmesi, yeni kanunlar
icad etmesinden değil, mevcut kanunları
yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Süleyman
adaleti seven bir padişahtı. Mısır’dan gelen
vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı
araştırma sonunda halkın zulme uğradığını
düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi
bunun açık kanıtıdır. Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Dev-
leti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti
konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, “Arslan öldü, yerine
kuzu geçti” diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden
hayal kırıklığına uğradılar.
Dönemi
BELGRAD’IN FETHİ
Kanûnî Sultan Süleyman tahta çıktığında
Avrupa’nın en güçlü devleti Roma-Germen
İmparatorluğu (Almanya) idi. Almanya
İmparatoru Şarlken Macaristan’a hakim
olmak için Macar kralı ile yakın akrabalık
ilişkileri kurmuştu. Macar Kralı İkinci Lui,
Şarlken’e güvenerek vergilerini ödemiyor kendisine gönderilen Osmanlı elçilerini öldürtüyordu. Fatih Sultan Mehmed,
Avrupa’da düzenlediği seferlerde Sırbistan’ı
almıştı. Ancak stratejik bir öneme sahip Macaristan alınamamıştı. Kanûnî Sultan Süleyman Macaristan’ı almak üzere harekete
geçti. Belgrad, karadan ve Tuna ırmağındaki
Osmanlı donanması tarafından kuşatıldı.
Şehir, gayet iyi savunulmasına rağmen teslim olmak zorunda kaldı (29 Ağustos 1521).
Belgrad Muhafızlığına Balı Paşa getirildi.
Bu sefer sonunda İstanbul’a gönderilen
bazı Belgradlılar kurulan Belgrad köyüne
28
yerleştirildi. Belgrad’ın fethi, Kanûnî Sultan Süleyman’ın ilk fethidir. Belgrad, bundan sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nin
Avrupa’ya açılan en büyük kapısı oldu. Bu
sebeple Belgrad’a “Darü’l-cihad” denildi.
MOHAÇ SAVAŞI
Şarlken’in büyük bir tehlike olmaya
başladığını gören Kanûnî Sultan Süleyman,
Fransuva’nın da ısrarı üzerine Şarlken’e
karşı savaş açmaya karar verdi. Osmanlı
ordusu Tuna nehrini geçerek Macaristan’a
girdi. 29 Ağustos 1526’da Macar ordusuyla
Mohaç’ta yapılan savaşta Macar ordusu iki
saatte dağıldı. Mohaç Savaşı parlak ve şanlı
bir zaferle neticelendi. Budin (Budapeşte)
alındı. Macaristan, Osmanlı Devletine bağlı
bir krallık haline geldi ve başına Macar
soylularından Jan Zapolya getirildi.
VİYANA KUŞATMASI
Macaristan’ın Türkler tarafından fethi Avusturya ile Türkleri karşı karşıya getirdi. Mohaç
Savaşı’ndan sonra Macaristan bir tampon
bölge haline gelmişti. Avusturya Arşidükü
Ferdinand, Macaristan’ın Osmanlı hakimiyetine girmesini istemiyordu. Ferdinand,
Şarlken’in de desteğiyle Jan Zapolya’yı
tanımadı ve Budin’e girdi. Karşı sefere çıkan
Kanûnî Sultan Süleyman Budin’i geri aldı.
Savaşmayı göze alamayan Ferdinand ve
Şarlken Avusturya’nın başkenti Viyana’ya
kaçtılar ve Viyana kuşatıldı (26 Eylül 1529).
Kış mevsimi yaklaştığı için 16 Ekim günü
kuşatma kaldırıldı. Osmanlı Devleti, Viyana
kuşatmasından bir sonuç elde edememesine rağmen, Macaristan’daki durumunu
güçlendirmiş ve Avrupa’nın karşı saldırı
yapmasını engellemiştir. Macaristan üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Ferdinand,
Kanûnî’ye bir elçi göndererek Macaristan’ın
kendisine verilmesini istedi. Buna karşılık
vergi vermeyi kabul ediyordu. Bu talebi
karşısında olumsuz cevap alan Ferdinand
Budin’i kuşattı.
MACARİSTAN SEFERLERİ
Kanûnî Sultan Süleyman, bunun üzerine
Almanya seferine çıktı. Budin’i geri alıp
Estergon’a kadar ilerleyen Osmanlı kuvvetleri, Avusturya ve Almanya içlerine akınlar
düzenledi. Yedi ay süren Almanya seferi
sırasında Avusturya’da bir çok kasaba, şehir
ve kale fethedildi. Avusturya, yapılan bu
savaşlar sonunda harap ve bitkin bir hale
geldi. Bunun üzerine Ferdinand barış istedi.
İmzalanan İstanbul Antlaşması ile Ferdinand
ve Şarlken’in hem Macaristan hem de tüm
Avrupa’yı ele geçirme çabaları sonuçsuz
kaldı (22 Temmuz 1533). Ferdinand’ın Macaristan üzerinde ki emellerinden vazgeçmeye niyeti yoktu. Jan Zapolya ölmüş, yerine
oğlu Sigismund geçmişti. Bundan istifade
eden Ferdinand Budin’i kuşattı. Bunun üzerine 1540 yılında Kanûnî tekrardan Macaristan seferine çıktı ve çok güçlü bir orduyla
birlikte Budin’e girdi. Sigismund’u Erdel
Beyliği’ne atadı ve Macaristan’ı Osmanlı
Devleti’ne bağlı Budin eyaleti haline getirdi.
Süleyman Paşa bu bölgenin beylerbeyliğine
atandı. Avusturya’nın elinde sadece kuzey
Macaristan kaldı. Kanûnî döneminin
önemli siyasi olaylarından olan OsmanlıMacaristan, Almanya, Avusturya ilişkileri
Kanûnî’nin ölümüne kadar devam etti.
ZİGETVAR KALESİ
Anadolu’daki iç isyanlarla ve Doğu’da İran
Devleti ile uğraşan Kanûnî Sultan Süleyman, 1566’da son seferine yine Macaristan
üzerine çıktı. Zigetvar kalesi kuşatıldı, ancak
kuşatma devam ederken Kanûnî Sultan Süleyman vefat etti. Osmanlı Devletini zaferden
zafere taşıyan Kanûnî Sultan Süleyman’ın
ölüm haberine rağmen kale fethedildi (7
Eylül 1566).
KAPİTÜLASYONLAR
İlk defa 1352 yılında Cenevizlilere verilen Kapitülasyonlar, darülharb kabul
edilen yabancı ülke tüccarına Osmanlı
topraklarında ticaret yapma hakkı veriyordu. Ancak Osmanlı Devleti ticaret
imtiyazlarını siyasi ve diplomatik menfaatleri çerçevesinde kullanarak ittifak
yapacağı devletlere vermişti. 1535 yılında
Fransa ile dostluk havası içerisinde iken
Fransızların hazırladığı Kapitülasyon taslağı
Osmanlı padişahınca tasdik edilmemişti.
Bu taslağa göre eşit şartlar ve mütekabiliyet
esası getiriliyordu. Halbuki Osmanlı Devleti padişahın tek taraflı yemini “Ahdi” ile
verildiğinden Ahidname diye adlandırılmıştı
ve her padişah değiştiğinde yenilenmesi gerekiyordu.
İlk Fransız Kapitülasyonu, Kıbrıs seferi
öncesinde 1569 yılında verildi. Katolik dünyasına ve Papa ambargosuna
karşı ittifak sağlamak için Protestan olan
İngiltere’ye 1580’de, Hollanda’ya 1612’de
Kapitülasyonlar verildi. Kapitülasyonlarda
ticaret yapma hakkının yanı sıra, tüccarın
hakları, gümrük vergileri, mahkeme usülleri, yol izinleri, emniyetlerine dair hususlar detaylı olarak belirtildi. Osmanlı devleti
zayıfladıkça Kapitülasyon verilen devletlerde
giderek çoğaldı ve bunu bir baskı aracı
haline getirdiler. Birinci Dünya Savaşı’nın
ilanı ile birlikte 1914 yılında tüm protestolara rağmen Kapitülasyonlar tek taraflı
olarak kaldırılmıştır.
OSMANLI ve SAFEVİLER
Kanûnî
Sultan
Süleyman
Avrupa’da
başarılar kazanırken, Anadolu’da iç isyanlar
baş göstermiş, İran’da ise yıkılan Akkoyunlu
devletinin yerine kurulan Safevi Devleti,
doğuda Osmanlı İmparatorluğu için ciddi
tehlike olmaya devam etmişti. Kanûnî Sultan
Süleyman, Avrupa’da İstanbul Antlaşmasıyla
geçici de olsa barışı sağladıktan sonra, İran
üzerine ilk seferine çıktı. Safevi Devletinin
izlediği düşmanca politikalar ve Anadolu’da
yaşayan Şiileri kışkırtmaları bu seferin
düzenlenmesine neden oldu. Tebriz, Azerbaycan ve Hamedan istila edildi. Irakeyn
seferiyle de Bağdat alındı(1534). Kanûnî’nin
Avusturya’ya sefer düzenlemesinden yararlanmak isteyen Safevi Şahı Tahmasb,
kardeşinin Osmanlılara sığınmasını da bahane ederek, Tebriz, Nahçıvan ve Van’ı ele
geçirdi. Bunun üzerine Kanûnî Sultan Süleyman ikinci defa İran seferine karar verdi.
Çıkılan İran Seferinden Van ve Tebriz geri
alınarak dönüldü (1548). Safeviler 1553
tekrar saldırıya geçtiler. Doğu Anadolu’da
ilerleyen düşman kuvvetleri Muş’a kadar
gelip Erzurum’u kuşattılar. Kanûnî Sultan
Süleyman üçüncü İran seferine çıktı. Revan, Nahçıvan ve Karabağ alındı. Zor duruma düşen Şah Tahmasb’ın isteği üzerine barış yapıldı ve Amasya Antlaşması
imzalandı(1555). Bu antlaşmayla, Yavuz
döneminden beri süren İran sorunu çözüme
kavuştu. Doğu Anadolu, Tebriz ve Bağdat
Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Amasya
Antlaşması Osmanlı İmparatorluğu ve İran
arasındaki ilk resmi antlaşmadır. Ayrıca
İslam dünyasında yapılan ilk din barışı
özelliği de taşımaktadır.
RODOS’UN FETHİ
Avrupalılar Akdeniz’deki Rodos, Kıbrıs, Girit,
Malta gibi adalara hakim olmuşlar, açık
denizlerde keşifler yapmışlar ve denizlerde
29
güçlerini arttırmışlardı. Kanûnî döneminde
denizciliğe önem verildi ve büyük başarılar
elde edildi. Kanûnî döneminde Rodos adası,
Sen Jan şövalyelerinin elindeydi. Şövalyeler
korsanlık yapıyor, Türk donanmasına zarar
veriyorlardı. 1522 yılında düzenlenen seferle Rodos fethedildi.
CEZAYİR’İN OSMANLIYA KATILIŞI
Cezayir 1516’da Baba Oruç ve kardeşi Hızır
Reis(Barbaros) tarafından İspanyollardan
alınmıştı. 1518’de Barbaros, Cezayir’in
hükümdarı olmuştu. Daha önce Yavuz bu
iki denizcinin kendisinden yardım istemesi
üzerine onlara iki kadırga ve levent vermişti.
Kanûnî, Barbaros Hayreddin Paşa’yı
İstanbul’a çağırdı ve Kaptan-ı Deryalığa
getirdi(1533). Böylece, Cezayir Osmanlı
topraklarına katıldı. Barbaros Ege denizinde
Venediklilerin elinde bulunan adaları aldı.
PREVEZE DENİZ ZAFERİ
Osmanlıların Akdeniz’de kuvvetlenmeleri ve
tüm Ege denizine hakim olmaları Avrupa’yı
telaşlandırmıştı. Ayrıca devam eden Avusturya ve Macaristan seferleri büyük bir
Haçlı donanması hazırlanmasına neden
oldu. Andrea Doria komutasındaki Haçlı
donanmasında Venedik ve Cenevizlilerden
başka Malta, Portekiz ve İspanya’ya ait
gemilerde bulunuyordu. Haçlı donanması
602, Osmanlı donanması ise sadece 122
parçaydı. Preveze körfezinde 27 Eylül
1538’de yapılan savaşta Barbaros Hayreddin komutasındaki Osmanlı donanması
büyük bir zafer elde etti. Tarihe Preveze
Deniz Zaferi olarak geçen bu savaş sonunda
Akdeniz bir Türk Gölü haline geldi.
TRABLUSGARB’IN ALINMASI
Şarlken,
Trablusgarb’ı
aldıktan
sonra
buraya
Sen
Jan
Şövalyelerini
yerleştirmişti. Barbaros’un Preveze Deniz Zaferini kazanması ve Venediklilerin
Osmanlılarla barış imzalamaları Şarlken
ve Papa’yı kızdırmıştı. Hazırlanan Haçlı
donanması Cezayir’e saldırdı ancak
Osmanlı donanması karşısında bozguna
uğradı(1541). Barbaros’un yetiştirdiği Turgut Reis Trablusgarb’ı karadan ve denizden
kuşatarak aldı. Ayrıca bu seferle Bingazi de
Osmanlı ülkesine katıldı (1551).
CERBE SAVAŞI
Turgut Reis’in İspanyollar’ın elinde bulunan
Cerbe adasını kuşatması üzerine Andrea
Doria komutasındaki bir Haçlı donanması
İspanyollara yardıma geldi. Yapılan Cerbe
Deniz Savaşında büyük bir zafer kazanıldı.
Cerbe Osmanlılara geçti (1559).
MALTA SEFERİ
Rodos’un
fethinden
sonra
Malta’ya
yerleştirilen Sen Jan şövalyeleri Osmanlı için
bir tehlike oluşturuyordu. Trablus ve Cezayirin güvenliği için Malta’nın alınması gerekiyordu. Yapılan kuşatma sırasında Turgut
Reis şehit oldu. Malta alınamadı(1565).
HİNT SEFERLERİ
Coğrafi
keşiflerden
sonra
sömürge
arayışları başlamış, Portekiz ve İspanya
pek çok sömürge elde etmişlerdi. Portekizliler Kızıldeniz ve Hint ticaret yollarına hakim olmaya çalışıyorlardı. Ümit Burnunun
bulunması, Osmanlıların baharat ticaretine de büyük darbe vurmuştu. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bu sebeplerden
ötürü, dört kez Hint deniz seferi düzenlendi. Ancak Osmanlı donanmasının okyanus şartlarına uygun olmaması yüzünden
bu seferlerden hiçbirisinde tam başarı
sağlanamadı. 1551 yılında düzenlenen
İkinci Hint Seferinde Osmanlı donanmasının
başında Piri Reis vardı. Türk Denizcilik tarihinde önemli bir yere sahip olan Piri Reis,
bu sefer sırasında Maskat’ı almış ve Portekiz
donanmasını büyük bir bozguna uğratmıştı.
Ancak,Portekizlilerin
Basra
Körfezini
kapatacaklarını düşünerek, donanmayı
Basra’da bırakıp ganimetlerle geri döndüğü
için Piri Reis Mısır’da idam edilmiştir. Ancak yine de Yemen, Eritre, Sudan sahilleri
ve Habeşistan’ın bazı kısımları Osmanlı
topraklarına katıldı. Arap yarımadası tamamen Osmanlı denetimine girdi. Kızıldeniz
yabancı güçlere kapatılarak Osmanlı
egemenliği sağlandı.
İMAR ÇALIŞMALARI (MİMARİ)
Kanûnî Sultan Süleyman 46 yıl saltanatta kaldı. Babası Yavuz Sultan Selim’den
6.557.000 km kare olarak devraldığı
Osmanlı topraklarını 14.893.000 km kareye
çıkardı. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde
imar faaliyetleri devam etti ve ilk iş olarak
babası Yavuz Sultan Selim tarafından temelleri atılan İstanbul Sultan Selim Camii’ni
tamamladı. Bunun dışında yaptırdığı eserlerden bazıları şunlardır; Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesi, Afyon
Sincanlı Sinan Paşa Camii, Bozöyük Kasım
Paşa Camii.
MİMAR SİNAN
Osmanlı imparatorluğunun en parlak
devrinin büyük mimarı ve dünya çapında bir
sanatkar olan Mimar Sinan, Kanûnî Sultan
Süleyman döneminde bir çok eserler verdi.
Bunlardan en önemlileri şunlardır; Halep
Hüsrev Paşa Camii, İstanbul Haseki Külliyesi, İstanbul Şehzade Camii ve Medresesi, Üsküdar Mihrimah Camii, İstanbul
Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Tekirdağ
Rüstem Paşa Camii ve Külliyesi, Silivri Kapı
İbrahim Paşa Camii, İstanbul Rüstem Paşa
Camii, İstanbul Sinan Paşa Camii, Topkapı
Kara Ahmet Paşa Camii ve Külliyesi, Fındıklı
Molla Çelebi Camii, Babaeski Semiz Ali
Paşa Camii, Büyükçekmece Kanûnî Sultan
Süleyman Külliyesi ve Köprüsü, Süleymaniye
Tekkesi. Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî
Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir
şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur: “Halk
içinde muteber bir şey yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sihhat gibi.
Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır, Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi”.
Kaynak:Vikipedi
30
Remzibey
Dünya karsılaştığın fırtınalarla değil gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir. (William Mc. Fee)
300 kişilik
salonumuzda
Özel yemek
Organizasyon
İmkanı
Yenişehir Mah.Borsa Cad. No:11
Tel: 0 344 223 25 55 Kahramanmaraş
31
Görülmeye Değer Yerler
2013 Sayı:4
AMASRA
Amasra, Bartın ilinin 17km. kuzeyindedir.
Şehir, kuzeye doğru uzanan bir yarımada
üzerinde, iki koylu bir yarımada biçiminde kurulmuştur.Yarımadanın uzunluğu
1.5km. dir.Doğusunda ve batısında iki
koyu vardır.Doğusundakine “Büyük Liman”,
batısındakine ise “Küçük Liman” adı verilir.
Yeşilin her tonunun bir arada seyredebildiği,
Karadeniz kıyı şeridi ve dağınık tepeler
üzerine kurulan Amasra, tarihi turistlik şirin
bir liman şehridir.
Amasra dağınık tepeler üzerinde kurulan
bir kasaba görünümündedir. Yerleşim yer-
inin büyük çoğunluğu şehir merkezinde
yoğunlaşmıştır.Evlerin bir kısmı orman
alanları içerisinde yer almaktadır.Binaların
büyük çoğunluğu betonarme, kangir, ahşap
yapılardan oluşmaktadır.Tarihi evler ise kale
içerisindeki yapılarla adeta başka bir tarih
oluşturmuştur.
Şehirdeki ahşap yapıların sayısı günden
güne azalmaktadır.Yeni binalar yapılırken
çevredeki arkeolojik ve doğal sit alan göz
önüne alınarak gerekli ruhsatlar verilmektedir. Amasra tarihinin çok eski yıllara
dayanmakta oluşu, eski yapıların önemini
daha da artırmaktadır.Bu özelliğiyle geçmişi
tam anlamıyla yaşamak isteyenlerin nostalji
şehridir.Tarih ve doğa güzellikleri iç içedir.
Amasra limanı son yıllarda yapılan yeni
çevre düzenlemeleriyle yolcu gemilerinin
ve yatların rahatlıkla yanaşıp konaklayabilecekleri bir duruma getirilmektedir. İstenilen
yere gitmek için her an vasıta bulmak mümkündür. Karadeniz kıyılarında dolayısıyla
Amasra’ da her mevsim hemen hemen
yağış alan orta kuşak iklimi görülmektedir.
Yağışlar genellikle ilkbahar ve kış aylarında
daha da artar.
Yazının Diliyle Amasra
Ayandon fırtınasından kocakarı soğuklarına,
kestane karasından pastırma yazına kadar
iklim ve coğrafyanın el ele yaşandığı harika
bir liman kentidir Amasra. Denize doğru
bir kulaç gibi atılmış yarımada ve adaları
ile hep doğadan gelecek olan ve ona verilecek olan nimetlerin kalesidir. İki adalı,
iki koylu beş tepeli Amasra yarımadası,
Karadeniz’in sanki ‘seni ben yetiştirdim’ diyerek ana karadan koparıp almak istediği
üzüm salkımı gibidir. O yarımada ve adalar mı denize doğru uzanır, yoksa o ismi
kara deniz mi karaya sığınmak ister ve
girer toprağın bağrına anlayamazsınız. İşte
bu tutkulu sarmaş dolaş oluşun, deniz ile
karanın çocuğudur Amasra. İki korunaklı
koyu ile zor denizleri aşıp gelen gemicile-
32
rin sığınma ve ticaret limanı, aynı zamanda
Anadolu’nun da Karadeniz’e açıldığı ender
kapılardan biridir. Amasra, denizden alınıp
karaya verilen, doğadan alınıp insana verilen nimetlerin kapısını hep açık tutmaya
çalışan insanların kentidir. Amasra bütün
tarihi boyunca hep bir liman kenti karakteriyle bilinmiş, Amasralılarda hep uzaklardan
gelen ve uzaklara giden insanlarla alışverişi
olan, ondan öğrenen, ona karşı hep esnek ve ince davranan, misafirperver olarak
yaşamışlardır. Bu günde Amasra’nın en se-
Kaynak ve Fotograflar: www.amasra.bel.tr - www.amasra.net
vimli karakteri işte bu liman kenti insanın
görmüş geçirmiş, bilge, hoşgörülü ve ikramı
seven tarzıdır. Limanının işlek zamanlarında
Sormagir mahallesindeki gemici pazarında
makaradan halata bir çok gemi malzemesi ile yerel meyve ve sebzeyi ziyaretçilerine
ikram eden Amasralı bugünde aynı kökten gelen ağaç işlerini Çekiciler çarşısında
sunmaktadır, Aynı damak tadını Balık
Lokantalarında ikram etmektedir. Hele o
beş ayrı tepeden Amasra’ya bakma, şafağın
söküşünden gurup vaktine kadar binbir
ışıkla binbir panorama. Amasra gizli bir
hazine sandığı gibi gözünüze, gönlünüze
ve damağınıza tat verecek birçok pırlantaya
sahip olarak beklemektedir.
Karadeniz’i gizleyen son dağları aşıp kıvrıla
kıvrıla Amasra’ya inmeden, bakacak tepesinden kuşbakışı göreceksiniz kenti. Fakat bu keyifli noktadan bakışta küçük limanı
kapalı bir deniz, Büyük ada (tavşan adası)
ve ikinci ada Boztepe’yi ana karanın bir
uzantısı gibi göreceksiniz. Her iki limanında
bütün açıklığıyla göründüğü, adanın
karadan bağımsızlığını ilan ettiği seyirlik
zaman için karşı yamaca tırmanmak gerekecek. Buna da değecek, çünkü bir gurup
vaktinin kızıllığı bütün Amasra’nın üstünden
sizin içinize kadar süzülecek.
Hep tepelerde dolaşmamız, kentle beraber
görmek içindi güneşin kızıllığını. Yorulduksa eğer bu kez de küçük liman kıyısındaki
ağaçların gölgesine gizlenmiş kahvelerden
ufka bakarak batırabiliriz güneşi. Tadına
varılacak daha çok bakış noktaları var bu
kentin, sizin keşfedeceğiniz.
33
Yöresel lezzet
2013 Sayı:4
Maraş Biberi
Kaynak: www.kahramanmaras.bel.tr
Şehrimiz
ve
ülkemiz
açısından
Kahramanmaraş, Kırmızı Biberinin özel bir
yeri vardır. Kahramanmaraş ekonomisinde
çeltik ve pamuk üretiminin önemli olduğu
yıllarda Kırmızı Biber de çok önemli bir
konumda idi.
Günümüzde çeltik, tarımı yapılmaz oldu.
Pamuk üretim alanları daraldı. Artık tek biberimiz kaldı. Kahramanmaraşlılar olarak
Kırmızı Biberi önemseyip, gerekli önlemleri
almalıyız.
Her aşamada kaliteyi yakalayıp iyi ürün elde
etmek için iyi tohum, toprak hazırlığı, ekimdikim, sulama, gübreleme, ıslah çalışmaları
ile yüksek kaliteli ürün elde etmeliyiz.
Geleneksel yöntemi terk edip, yöredeki
üreticileri ve yetiştiricileri bir araya getirip,
modern tesislerde çağdaş ürünler piyasaya
sunmalıyız. Üniversitemizin çalışmaları,
artırılmalı ve sonuçları biber üreticileri ve
işletmeleri ile paylaşılmalıdır.
100 gr Kahramanmaraş biberi 318 cal
enerji verir. Kahramanmaraş biberinin
Trabzon cad. SSK Karşısı Sürmeli Psj. Girişi No: 32/B Kahramanmaraş
Tel: (0344) 225 53 18 Gsm: 0 536 708 28 28
yapımında organik ve inorganik minerallerin yanı sıra A , B ve C vitaminleri bulunur. İç
salgı bezleri için uyarıcıdır. Eklem ağrıları ve
cilt hastalıkları faydaları, aşırı yağ (kolestrol)
içinde derleyici görev yapar.
Olgunlaşma döneminde hasat edilen,
Kahramanmaraş
Biberi,
harmanlanır
kurutulur sapından ayrılır. Özel olarak
yıkanır, tekrar kurutulur. Modern tesislerde,
Maraş Çöreği
Anadolu mutfağı ve dünya mutfağı
içerisinde en zengin çeşitliliğe sahip olan
Maraş mutfağı, Özel Maraş Çöreğinde
de 1 numara…Özellikle içerisine katılan
doğal katkı maddeleri ile sağlıklı, lezzetli,
hem kahvaltılık hem de ara yemeği olarak
sofralarımızı süsler, özellikle hanımların 5
çayının vazgeçilmezidir.Maraş çöreğinin
çeşitlerine başka yörelerde de rastlarsınız
ama, bu lezzeti bulamazsınız, Maraş çöreği,
hamurundan itibaren özenle hazırlanır.
Katkı maddeleri içerisine itina ile katılır ve
Kaynak:www.maraspazar.com
Fotograf: Ahmet Gedemenli
özel fırınlarda maharetli ellerle taş ocaklı ve
normal fırınlarda pişirilir.
Maraş çöreği isteğe bağlı şekerli-şekersiz,
yumuşak-gevrek
olarak
isteğe
bağlı
hazırlanır. Özellikle anne babalara acizane
tavsiyemiz “çocuklarınıza aparatif bir şeyler
yedirecekseniz bisküvi ve pasta türü ürünler
yedirmek yerine Maraş Çöreği yedirin, hem
daha sağlıklıdır. Hem de besleyicidir”.
34
aflotoksinsiz olarak dövülür ufalanır, paketlenir ve Kahramanmaraş ayrıcalığıyla
ve Kahramanmaraş patentiyle piyasaya
sunulur.
Ürünün tanıtımı ve pazarlaması konusunda şehir halkımız ve sanayicilerimiz, sağlık
yönünden faydaları ve besleyiciliği ile, her
ortamda yazılı ve görsel haberleşme araçları
ile halka aktarılmalıdır.
Yüksek makamlar yüksek tepeler gibidir koşarak çıkanlar nefes darlığı hisseder. (Cenap Sehabettin)
MARBİ
Dünyanın en tatlı acısı
Fotograf: www.marasusulu.com
Azerbaycan Bul.Eski Otogar Girişi Tepebaşı Apt. Altı Kahramanmaraş
Tel:0 344 235 10 05 - 235 10 95
35
Kitaplık
2013 Sayı:4
Bora’nın Kitabı
Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken
yoruldum! Sonra gizlerken... Daha sonra
yüzleşirken... Kendim olmaya hakkım olduğunu
anladığımda... Kendimle barışırken... Gerçeğimi
başkalarına kabul ettirmeye çalışırken... Benim
gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu
öğrenirken... Yoruldum!”Acımasız günlerin gölgesinde geçen çocukluğunun yaralarını sarmak
ve geçmişini silmek için İstanbul’a gelen genç bir
adam: Bora. Tar hayatını değiştiren aşkı bulup
umudu yeşerdiğinde, geçmişi yeniden karşısına
çıkacak ve kendi öyküsünü anlattığı Bora’nın
Kitabı onu bir girdabın içine sürükleyecek.
Gizli Anların Yolcusu’ndan tanıdığımız Bora’nın
hazin öyküsüyle Ayşe Kulin, sadece genç bir
adamın kişisel varoluş mücadelesini değil, bu
coğrafyanın zorlu koşullarında bir insan, bir âşık,
bir birey olabilmenin imkânsızlığını da anlatıyor.
Bora’nın Kitabı kabuğundan sıyrılmaya ant içmiş
insanların büyük mücadelesinin romanı.
Kültür Sanat
Şemspare
Yadinci Gün
Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa,
sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü
bir hikâyedir bu. Sıradan insanların
sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere
dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm
içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan
olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir
hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak.İhsan Oktay Anar, bu yeni
düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak.
Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu
dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık
hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim
olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız.
Gönülden yazılmış her roman, her
hikâye, her kelime bir şemsparedir...
Güneş parçası...
Kararır gökyüzü bazen;
kasvetli bulutlar kaplar semayı.
Hayatın ritmi durağanlaşır, sohbetler
bildikleşir,içimizde birikir yalnızlık
hissi.
Nasıl özleriz güneşi o zaman,
griler içinde aradığımız
bir tutam renk demeti.
Peri tozu gibi, inceden.
Gönülden yazılmış her roman,
her hikâye, her kelime
bir şemsparedir...Güneş parçası...
Düşer omuzlarımıza,
kar tanesi gibi usulca,
yağmur gibi yıkar ruhumuzu, arındırır
tozdan kirden tekdüzeliklerden...
Dünyanın Gizli Tarihi
İlluminati
• Mısır ve Yahudi Gizemleri • Babil Kardeşliği
• Gül-Haç’ın Kuruluş Gayesi ve Faaliyetleri
• Tevrat ve İncil Mitleri, Eski Ahitteki Firavunlar• Kabbala ve Kabbalaistler, Modern
Yahudi Kabalası • Yahova (Yahve’nin Gizli
Kimliği)• Zadok – Essenli’ler – Gnostikler –
Haşişiler ve Haçlı Seferleri
• Din Savaşları’nın Perde Arkası
• Tarihte Dünya İhtilalleri ve Tek Dünya
Hükümeti Projesi
• İlluminizimin Fransız İhtilali Üzerindeki Etkileri • İhtilallerin Finansörleri
• Dünya’nın İlk Masonik Cumhuriyeti
• Siyonizmin İdeolojik Temelleri
• Okültizmin Öncü Akımları
• Altın Şafak Cemiyeti
• Jöntürk İhtilali ve Masonluk
36
Bu kitap bilinen Dünya Tarihi’nin aslında
bilinmeyen tarihini anlatmaktadır. Tarih
ve toplumun ortak bir sırrı vardır; küçük
veya büyük bütün gizli örgütler yaşadıkları
toplumları etkiler. Klasik tarih, gizli örgütlerin ve sırlarının tarihin karanlıkları içinde
kalmasını tercih eder. Ama bu görmezlikten gelinen sırlar, tarihin akışı içinde dönüm
noktaları ile ilgili olabilir. Çoğu zaman klasik
tarihçiler belirli maksatlar ve hedefler uğruna,
birçok sırrın açığa çıkmasına mani olurlar.
Gerçekte gizli örgütlerin tarihi bugüne kadar yazılamamıştır ve onu yazmak her türlü
insan gücünü aşmaktadır.Benim bu kitapta
yazmayı denediğim şey, tarihin bazı kesitlerindeki gizli örgütlerle ilgili konulara dikkatli
yorumlarla değinmekle yetinmektir. İnalımaz
global değişiklere tanık olduğumuz ve daha
da olacağımız şu günlerde, günümüzdeki
gizli örgütlerin, geçmişteki gizli örgütlerin
mirasçısı olduğu gerçeğini unutmamamız
gerekir diye düşünüyorum.
Ümit PARSIL
Sanat ve Toplum
Sanat, insanoğlunun ortaya çıkışıyla
birlikte kendini ifade etme biçimi olarak
karşımıza çıkmaktadır. Paleotik dönemdeki
mağara resimlerinden günümüze değin
sanat sürekli olarak evrim geçirmektedir.
Evrimin gerçekleşmesinde bir çok faktör
ele alınabilir. Bunlar; savaşlar, dinler ve
kültürel etkileşimler ile ortaya çıkabilir. Bunun yanında nasıl sanatın oluşmasında bir
çok etmen söz konusu ise, sanat da bir çok
olayın oluşmasında etkin rolü üstlenmiştir.
Sanatla uğraşan fertler günün koşullarını
yansıtmak topluma ayna tutmak için eserlerini sunarlar.
Sunuma hazırlanan bu çalışmada esas
olarak tarihsel süreç içerisinde sanatın
çeşitli toplamlar tarafından nasıl algılandığı,
sanatın günümüze değin hangi aşamalardan
geçtiği farklı akımlara bölünüşleri, sanatın
topluma, toplumun da sanata karşı etkileri ve uzun zamandan beri tartışmalara
yol açan “Sanat Sanat İçin midir?” “Sanat
Toplum İçin midir?” görüşlerinin yanı sıra
toplumda yaratıcılığı ve yıkıma neden olan
savaşın, yaratıcı fonksiyonu olan sanatla
arasındaki paradoksal ilişkisi ele alınacaktır.
Bir çok sanat dalı ilk olarak dinsel törenlerden doğmuş ve sonrasında dinden soyutlanmıştır. Sanatın kökenine
baktığımızda ilkel insanın tabiat olaylarını
2012 Sayı:3
kendi bedensel hareketleriyle simgesel
olarak temsil etme uğraşıları yatmaktadır.
Bu uğraşılara örnek verilecek olunursa; Antik çağda yağmur yağdırmak ya da avda
başarılı olmak için yapılan merasimler,
gösteriler, danslar, tabiat olayları toplumu
etkilemek amacı güdülerek sergilenmiştir.
Sanat, geçmişten günümüze kadar her türlü
toplum hareketlerinden etkilenerek topluma yön vermeyi kendisine gaye edinmiştir.
Buna Ortaçağda Kilisenin dine karşı ilgisi azalan halkı kiliseye bağlamak için
İncil’i tiyatrolaştırarak sanatı araç olarak
kullanılmasına yol açmıştır.
Ortaçağdaki dogmatik olan Skolastik düşüncenin yerine Rönesans ve Reform hareketleriyle Hümanist düşüncenin
yayılmasıyla ve böylece Aydınlanma
Çağının ortaya çıkmasında etkili olmuştur.
Bu dönem sürecinde insanlar Tanrı merkezli
anlayıştan Ben merkezli anlayışa kayarak
rasyonel ve pozitivist görüşleri benimsemeye başlamışlardır.
Geçiş dönemi olarak adlandırılan Romantizm akımı kendi içerisinde de bir çok
çelişkiyi barındırmıştır. Tüm bu akımlar
toplumsal hareketliliğin birer göstergesi
durumundadırlar. 1900’lü yıllarda Çarlık
Rusya’sında eleştirisel gerçekçilik akımı ortaya çıkmıştır.
Yine bu dönemde entelektüel kesimde
tartışmalara yol açan “Sanat sanat için mi,
yoksa toplum uçun mi?” farklılıkları günümüze kadar gelen bir sorunu teşkil etmektedir. Sanat, sanat içindir görüşünü savunanlar için sanatta işlevselciliğin içermemesi
anlamında kullanılmıştır.
Sanat sadece estetik amaç taşımak için
vardır. Bu anlayışta realiteden kaçış söz konusudur. Anlaşılacağı üzere toplumsal sorunlardan uzaklaşılmıştır. Diğer görüşü savunanlar için sanatı da sanatçıyı da yaratan
toplum olduğu kabul edilir. Sanatın olması
toplumun var olmasına bağlıdır. Sanat ancak topluma yarar sağladığı ölçüde vardır.
Son olarak; esas değinilmesi gerekli olan
noktayı ele alacak olursak savaşların
yarattığı tahribat sonucu toplamların kültürlerinin simgesi olan pek çok sanat eseri
silinip gitmiştir. Savaşlar, asırlar boyunca
çeşitli toplumların yer değiştirmelerine
neden olarak farklı kültürler arasında
etkileşimlerin görülmesine de adeta etkin
rol oynamıştır.
Figürlerin, heykellerin, motiflerin, efsanelerin ve hatta mitosların benzerliği göze
çarpmaktadır; fakat savaş sadece bu tarz
olumlu yönde sanata yönelik olarak bir
değişime neden olmamaktadır.
Savaşın özünde taşımış olduğu yıkımın
ve insanlar arasında yaratmış olduğu
yıpratıcılığın, yapıcılığı barındıran sanatla
arasındaki dikotomiklik açıkça hissedilmektedir. Bugün dünya gündemini de oluşturan
bu realite insanoğlunu acı bir sona doğru
götürmektedir.
Sanatta Güzellik
Herbert Read, “Sanatın Anlamı” adlı eserinde şöyle söylüyor: “Genel bir sanat
teorisi şu düşünce ile başlamalıdır; insan,
duygularının önüne konan şeylerin biçimine, yüzeyine ve kütlesine göre davranır.
Eşyanın biçim, yüzey ve kütlesinin belli
ölçülere göre düzenlenmesi hoşumuza
gider. Böyle bir düzenin eksikliği ise ilgisizlik ve hatta büyük bir sıkıntı ve tiksinti verir.
Güzellik duygusu, hoşa giden bağlantılar
duygusudur. Çirkinlik duygusu da bunun
tersidir.”Güzellik kavramını belirsiz, ya
da çok defa aldatıcı belirtiler gösteren
ve tarih boyunca durmadan değişen
bir olay olarak kabul etmek, doğru bir
düşünce tarzı gibi görünmektedir. Sanat
bütün bu belirtileri içine almalıdır ve bir
sanat öğrencisinin ciddiliği, kendi güzellik duygusu ne olursa olsun, diğer
devirlerdeki güzellik anlayışlarını sanat
sahasına kabul edebilmesiyle anlaşılır. O
kişi için, primitif, klâsik ve gotik aynı derecede ilgi çekicidir ve o, zaman zaman
değişen güzellik duygusunun değerlerini
kıymetlendirmekten çok, her devrin gerçek ve sahtesini ayırmaya çalışmalıdır.
Güzellik, estetik ilminin ele aldığı bir kavram olarak, çağlara ve düşünürlere göre
değişik anlamlar kazansa da, sanat eserlerinde bulunması gereken şeydir. Ancak,
sanat eserindeki güzellik, o eseri meydana
getiren elemanların veya figürlerin yalnız
başına güzelliği demek değildir. Yani, kendi dönemi içinde çok güzel kabul edilen
“Venüs”ün tabloda yer alması, o tabloyu
güzel yapmaya yetmez. Daha değişik
bir ifade ile söylersek; sanatta, “neyin”
yapıldığı değil, “nasıl” yapıldığı önemlidir.
Sözgelimi savaş, güzel bir olay değildir.
Yaşlı, yüzü buruşmuş bir kadının da güzel
olduğu söylenemez. Fakat, Picasso’nun “
Guernica “sı, Dürer’in “ Yaşlı Kadın Portresi “ ne kim çirkin diyebilir. O halde buradan çıkan sonuç şudur: Sanatta güzellik, eserin ifadesindeki güzelliktir. Sanatçı,
eserine konu olarak çirkini de almış olsa,
çirkini güzel bir biçimde ifade edebilmelidir.Sanattaki biçim elemanının insandaki devamlı karşılığı, güzellik duygusudur. Değişmez olan duyarlıktır. Değişen,
insanın algılarını ve zihinsel yönünü
soyutlaştırarak kendi kurduğu anlayıştır
ki; ifade’yi buna borçluyuz. “İfade”nin
“biçim”in tam karşıtı olduğunu söylemek güçtür. İfade, doğrudan doğruya
duygu tepkilerini anlatan bir kelimedir, fakat sanatçının biçimini yaratırken
başvurduğu düzen, kendi başına bir ifade
tarzıdır. Ölçü, denge, ritim, ahenk (armoni) gibi terimlere ayrılabilen biçim, bu
saydığımız terimlerin sağladığı hoşa giden
bağlantılarla sanat olmaya, güzel olmaya
başlar.
37
Teknoloji
2013 Sayı:4
Evde elektrik elde etme yöntemleri nelerdir?
Günümüzde enerji ihtiyacının giderek artış
göstermesi ve bu ihtiyacı karşılayan enerjinin pahalılık oranı insanları alternatif enerji
kaynaklarına yöneltmektedir. Faturalarda
görmek istemediğimiz meblağlar her yeni
faturada daha yüksek boyutlara ulaşmakta
ve elektrik enerjisinde ki bu pahalılık ailelere
sıkıntılı dönemler yaşatmaktadır. Ancak alternatif enerji kaynakları doğru bir şekilde
kullanıldığında insanların ucuz elektrik enerjisi elde etmesini sağlamaktadır. Ucuz enerji
içinse birtakım evde elektik elde yöntemleri
bulunmaktadır.
Evde elektrik elde yöntemleri olarak
karşımıza çıkan yöntemler, rüzgar türbinleri ve güneş panelleridir. Rüzgar türbinleri gerekli aşamalar yerine getirilerek
kurulduğunda
insanların
gereksinim
duyduğu enerji ihtiyacını yüksek oranda
karşılamaktadır. Rüzgar türbini sistemlerinin kurulum aşmasında dikkat edilmesi
gereken ilk koşula bakacak olursak sistemin kurulacağı bölgenin rüzgar verimliliği
açısından yeterli bir alan olması gerekme-
ktedir. Yine sistem içerisinde yer alan rüzgar
pervanelerinin büyüklükleri de sistemin
daha yüksek oranda elektrik enerjisi üretmesi açısından önemli bir konumdadır.
Diğer yandan güneş paneli sistemleri de
elektrik enerjisi üretilmesi açısından önemli
bir alternatif enerji kaynağıdır. Bu sistemleri oluşturan parçaların başında paneller gelmektedir. Paneller içerisinde yer
alan güneş hücreleri, güneşten gelen ışı
ve ısıyı soğurarak doğrudan elektrik enerjisine dönüştürmektedir. Ortalama 6
– 30 panel yer alan bir sistem normal bir
ailenin elektrik enerjisi ihtiyacını rahatlıkla
karşılayabilmektedir.
Eğer siz de kendi elektriğinizi kendiniz
üretmek ve pahalı enerji kullanımından
kurtulmak istiyorsanız, alternatif enerji
kaynaklarını yakından incelemenizi tavsiye
ediyoruz. Bu şekilde ucuz elektrik üretimi
gerçekleştirebilir ve bu sayede faturalarınızda
yüksek meblağlarla karşılaşmaktan kurtulabilirsiniz.
Hayatlarında hiçbir başarı gösteremeyenler kendilerini başkalarının başarılarını küçültmekle teselli ederler. (Sena Ongun)
Bırak GPS’li ayakkabı seni evine götürsün!
İngiliz dizaynır Dominic Wilcox,
kullanıcısının evinin yolunu ya da gideceği
yeri bulmasını sağlayan GPS’li ayakkabı
üretti.İngiliz dizaynır Dominic Wilcox, GPS’li
ayakkabı üretti.
Kullanıcısının evin yolunu daha kolay
bulmasını sağlayan ayakkabı “dünyanının
neresinde olursan olsun” sahibini evine geri
yönlendirmek için programlanmış.
Wilcox bu ayakkabıyı yaparken Oz
Büyücüsü’ndeki Dorothy Gale’in kırmızı
ayakkabılarından
esinlenmiş.
Dorothy
karakteri eve denmek için ayakkabılarının
topuklarını
birbirine
vuruyordu
ve
ayakkabıları onu eve götürüyordu.
38
Bir illüstrasyon çizen Wilcox protitipinin içine
bir GPS alıcısı yerleştirmiş. Sol topuğa gömülü GPS’in yanı sıra bir de kırmızı etiket
şeklinde bir anten bulunuyor.
Kullanıcılar tercih ettikleri destinasyonları
ayakkabıya yükleyebiliyor. Bunun için bir
yazılım ve USB kablosu yeterli oluyor.
Destinasyonlar yüklendikten sonra topukları
tıklatarak GPS aktive ediliyor.
Sağ ayakkabıda işlemi gösteren bir bar
bulunuyor. Bu bar ayakkabıyı giyen kişinin
hedefe ne kadar yaklaştığını gösteriyor.
Sol ayakkabında ise halka şeklinde ışıklar
yer alıyor. Bunlar da doğru yönde gidip
gitmediğinizi gösteriyor.
39
Sağlık
2013 Sayı:4
Taşların gücü
CANSU GÜZELLİK SALONU
YENİLİKLERİ TAKİP ETMEKLE BİRLİKTE MODERN VE HİJYENİK BİR ORTAM VE EN
ÖNEMLİSİ EĞİTİMLİ,DENEYİMLİ VE GÜLER YÜZLÜ KADROSUYLA SİZLERE
SUNMAKTADIR.
Ütüleme Epilayon
Vücut Bakım(Yosun,Camur V.S)
Sir Ağda (Depileve)
Cilt Bakımı
Kuaför
Leke bakımı
Manikür-Pedikür
El Ayak Bakım(Mavala)
Bölgesel zayıflama(kavitasyon,
lpg integral,
ısı battaniyesi,pasif jimlastik,
lenf drenaj,
ozon sauna ve vibrasyon)
Taşların Faydaları
Taşların faydaları mücevherler taşların gücü
taş terapisi mücevher sodalit taşı yakut opal
zümrüt taşlarının faydaları aytaşı yeşim taşı
sitrin taşı hakkında bilgiler ve yorumlar.
Değerli taşlar uzun yıllardır, sadece mücevher
ve takılarda ve aynı zamanda beden ve zihnimizi tedavi etmek amacıyla da kullanılıyor.
Çeşitli taşlarla yapılan bu alternatif iyileştirme
tekniği, vücudu ve zihni güçlendiriyor.
Her taşın kendine ait bir titreşiminin olduğuna
inanılıyor ve bu doğru taşlar, doğru yerlere yerleştirildiğinde, aura titreşimleri de
değişerek etki gösteriyor. En basit taş terapisi, boynunuzda yüksek kalitede (yani
işlenmemiş ve şekillendirilmemiş) taşlar
taşıyarak yapılabiliyor.
Fakat burada çok önemli olan bir nokta var.
Kolyeniz kesinlikle metal olmamalı. Çünkü
metal taşın gücünü azaltıyor hatta yok ediyor.
Son yıllarda süs taşları çok popüler.
İster ametist, sitrin,opal gibi yarı değerli
taşları takı olarak taşıyın ister evinizde ya da
ofisinizde küçük bir biblo olarak bulundurun...
Hatta bazıları bu taşları taşıyarak negatif enerjiyi pozitife çevirdiklerini düşünüyor.
Ruhsal sıkıntılara ve bazı psikolojik sorunlara iyi geldiğini savunanlar da var... Taşların
gücünü sizin için araştırdık.
Işık ve kristal
Doğal kristal ışığı kırma özelliğiyle biliniyor.
Özellikle güneşli günlerde odanızın içinde
rengarenk ışıkların dans etmesini sağlayarak
size görsel bir şölen yaşatabilr.
40
Doğal kristalin, negatif enerjiyi topladığına
da inanılıyor.
Ametist, kuvars, kristal ve opal... Hepsi
birbirinden güzel bu taşlar, gece ve gündüz
kullanılabilen ve hemen hemen her kıyafeti
tamamlayan mükemmel birer aksesuar.
Süs taşları olarak adlandırılan yarı değerli
taşların kullanımı gün geçtikçe yaygınlaşıyor.
Hatta, bu taşları sadece kendimiz için değil
evimiz için de birer aksesuar olarak kullanmak mümkün.
Çünkü piyasada, süs taşları satan dükkanlarda dekorasyon amacıyla kullanılabilecek,
çeşitli yarı değerli taşlardan yapılmış pek çok
obje bulunabiliyor. küçük masa saatleri, biblolar, mumluklar bunklardan sadece birkaçı.
Süs taşı denilince...
Süs taşları doğada yaygın olarak, bulunan karbon alüminyum, silisyum, kalsiyum ve magnezyum gibi elementler
tarafından oluşturuluyor.Doğada çeşitli
fiziksel ve kimyasal koşullar altında özellikle büyük basınçla meydana geliyor. Süs
taşlarının değerlendirilmesinde, güzellik,
nadirlik ve dayanıklılık gibi özellikler ön
plana çıkıyor. Bunların dışında kesilebilme,
parlatılabilme, ışık yansıtma ve ışık kırma
gibi özellikler de taşların değerini belirleyici kıstaslardan. Kökenlerine göre süs
taşları organik ve kimyasal olmak üzere de
iki grup altında toplamak üzere de iki grup
altında toplanıyor. Sözgelimi, Erzurumotlu taşı ve kehribar organik taşlara birer
örnek. Ametist ve opal ise kimyasal kökenli
taşlardan. Süs taşları yapay olarak da elde
edilebiliyor. Son yıllarda sentetik taş üretimi oldukça artmış. Bu nedenle taş satın
alırken, bu konuda küçük bir araştırma
yapmanız yerinde olur.
Tarihte taşların kullanımı
Tarih boyunca taşlar, çeşitli kültürlerde
sağlıkla ilişkilendirilmiş ve çeşitli taşların
değişik sağlık sorunlarına iyi geldiğine
inanılmış. Özellikle Uzakdoğu’da yarı
değerli taşlar birer meditasyon aracı
olarak kullanılmış. Taşların negatif enerjiyi emdiğine ve bunu pozitif enerjiye
çevirdiğine inanılmış.
Vücutta ve ruhta denge sağladığına inanılan
taşların kullanım şekli de çok çeşitli. En
yaygın olan, bunları birer süs eşyası gibi
işleyerek vücutta taşımak. Bunun dışında,
uyurken vücut üzerine yerleştirmek, bir
2000 yılında hizmete başlayan Cansu Güzellik Salonu sürekli kendini yenilemeye devam ediyor. Konusunda uzman kadrosu ile
birlikte son teknoloji cihazlarının yardımıyla
kusursuz hizmet vermek için çalışmalarına
devam ediyor.
İsmetpaşa mah. Trabzon cad. Sürmeli apt. Kat:1 No:2
kahramanmaraş
Tel: (0344) 223 32 06 Gsm: 0 539 574 34 94
Zamanında bir adım atmayan tembel sonradan yüz adım atmak zorunda kalır. (Giovio)
2007 yılında oto kiralamaya adım atan tayfun rent
a car kiralamada kaliteden ödün vermeyen prensiplerine baglı müşteri memmuniyetini öne çıkaran
bir firma olarak sizlere en iyi hizmeti sunmayı ilke
edinmiştir.
7 Gün 24 Saat Hizmet
Araçlarımızın tamamı rent a car kaskolu olup tüm
bakımları zamanında yapılarak huzurlu ve güvenli
yolculuk geçirmenizde tayfun rent a car ailesi için en
önemli unsur olmaya devam etmektedir
Tel: 0 344 231 34 35
Gsm: 0 506 742 41 92
0 546 804 82 82
Menderes Mah.C.zarifoğlu
Cad. Ongun Apt. No: 108
Kahramanmaraş
41
Sağlık
gece boyunca suda bekletip sabah bu suyu
içmek de kullanılan yöntemlerden. Hatta,
Hindistan’da bazı taşların iyileştirici gücü
olduğuna inanılır ve bu amaçla bu taşlar
çok ince hale gelene kadar öğütüldükten
sonra “bhasma” adı verilen karışımlar
hazırlanıp içilirmiş.Tenle temas edecek olan
2013 Sayı:4
taşların, iki karattan büyük olması ve yüzük,
kolye ucu gibi takıların arka kısmının açık
olmasına dikkat edilmiş.Yıllar boyunca, en
çok kullanılan taşların başında topazi safir,
ametist,opal,lapis ve mercan geliyor. Bu
taşlardan topazın cesaret verdiğine, safirin
yaşam enerjisini arttırdığına inanılmış.Mısır
ve Çin kültürlerindeyse, ışık ve enerji yakalama özelliği olan kristal boncuklar, doğru
renklerle birleştirilecek güçler elde edilmeye
çalışılmış.Çinlilerin insanın fiziksel, ruhsal ve
duygusal varlığını yönettiğine inandığı beş
element (odun,ateş,toprak,metal ve su) bu
taşlarla dengelenmeye çalışılmış.
Değerli Taşların Mücevherlerin Gücü
Taşlar; boyutlarına, şekillerine ve içeriklerine
göre değişik güçlere sahiptirler. En güçlü
taşlar, doğal, işlenmemiş, şekillendirilmemiş
ve metal ile temas etmeyen taşlardır.
Amazonit taşı : Özsaygıyı ve kendine güveni
artırır.
Amber taşı : Sıkıntı ve huzursuzluğu yok
eder.
Ametist taşı : Maneviyatı yükseltir. Mor rengi
insanları etkilemenizi sağlar. Mide ağrınız
varsa, taşı midenizin üzerine koyabilirsiniz.
Mor Ametist taşı : Ruh dinginliği. Enerji vererek, ruhsal sağlığı dengeler. Ametist taşı ile
enerji blokajlarını temizleyebilirsiniz.
Apatit taşı : İletişim taşıdır. Tartıştığınız ya
da anlaşamadığınız biriyle aranızdaki
sorunları, bu taşla çözebilirsiniz. Apatit taşı
aynı zamanda hastalıkların tedavisinde de
kullanılır.
Akuamarin taşı : Merhamet ve sevgi okyanusunu simgeler. İkili ilişkilerdeki sorunların
anlaşılması ve çözülmesine yardımcı olur.
Özellikle aşk acısı çekenlere akuamarin ya
da kızıl çakmak taşı tavsiye edilir.
42
Yıldıztaşı : Bağışıklı sistemine çok iyi gelir. Kabızlık problemi yaşıyorsanız yıldı taşı
kullanmanın faydasını görebilirsiniz.
Yeşil Yıldıztaşı : Fiziksel sağlık. Bu taşı boynunuza takabilir ya da hasta olan yerinizde kullanabilirsiniz. Yeşil yıldıztaşı tüm
hastalıklar için kullanılabilir.
Daha büyük hastalıklarda ise zümrüt kullanılabilir. Transparan yıldıztaşı da
hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılabilir
fakat sürekli yıkanmalı ve kuru olarak
kullanılmalıdır.
Akik taşı : Yaratıcılık gücünü artırmasının
yanında akik taşı baş ağrısı ve nefes
darlığına da iyi gelir. Bunun için doğal, turuncu akik kullanılmalıdır. Tüm taşlar gibi bu
da kullanıldıktan sonra yıkanmalıdır.
Kuvars taşı : Ruhsal korunma. Dış etkenlerden korunmak istediğinizde ya da bir işe
odaklanmak istediğinizde kuvars taşının
yardımına başvurabilirsiniz.
Sitrin taşı : Huzur ve cesaret verir. Sitrin, vücuda sarı ışın desteği verir.
Pırlanta taşı : Kişisel belirginlikle kullanılır.
Kişiliğinizi ortaya çıkartmanızı sağlar. Pırlanta
ile yapılan terapilerde, öznel problemlerin
çözülmesine odaklanılır.
Zümrüt taşı : Yeryüzündeki en güçlü iyileştirici
taş zümrüttür. Zümrüt, yumuşak x ışınları
taşımaktadır.
Yeşil florit taşı : Hormonları dengeler. Pms ve
menopozda çok etkili bir taştır.
Yeşim taşı : Sırt ağrısına çok iyi gelir ayrıca
rahatlık ve dinginlik veren bir taştır.
Lapis taşı : Mantık ve hislerin bütünlük
sağlamasında kullanılır.
Kahverengi obsidiyen taşı : Karar vermede
güçlük çekiyorsanız, zor karar veren ya da
kararsız biriyseniz bu taş tavsiye ediliyor. Aynı
zamanda obsidiyen taşı diş etleri problemlerine de çok iyi geliyor.
Bakır taşı malakit : İnsan hayatına ahenk
veren taş. Meditasyon yaparken de
kullanılabiliyor.
Gri aytaşı : Tek başına kullanıldığında
blokajları temizler. Turuncu aytaşı, beyaza
göre daha çok rahatlık ve huzur verir. Beyaz
aytaşı ise diğer taşların etkilerini daha çok ortaya çıkartır ve ying/yang ı dengeler.
Yosun renkli akik taşı : Doğayla iletişim kur-
maya, birkilerin dilini daha iyi anlamaya yarayan taştır.
Sedef taşı : Korumacı gücü vardır. İnsanları,
bir anne gibi koruduğuna inanılır. Muhteşem
bir koruyucudur.
Siyah oniks akik taşı : Tek tek çakralara
yerleştirildiğinde, çakralar daha net bir
şekilde hissedilir. Ayrıca siyah akik kötü
alışkanlıkların giderilmesinde de çok etkilidir.
Opal taşı : Bakış açısını genişletir. Olaylara
ve sorunlara daha net ve objektif bir gözle
bakmanızı sağlar. Siyah opal ise kemikleri
güçlendirir.
Yakut taşı : Yakut aşk taşıdır. Kırmızı ışın taşır.
Safir ise mantığı simgeler ve mavi ışın taşır.
Sodalit taşı : Dışarıdan gelen negatif enerjilerden koruyan önemli bir taştır. Özellikle
bilgisayar başında çok zaman geçiriyorsanız
bu taşı kullanarak zararlı ışınlardan da korunabilirsiniz.
43
Spor
2013 Sayı:4
Zorbing
Hamsterlar veya farelerin kafeslerindeki,
onlar yürüdükçe dönen küçük küreleri bilirsiniz. Sürekli koşturduklarını düşünürsek çok
eğlendiklerini de söyleyebiliriz. Peki hiç denemek istediniz mi? Ya da su üstünde yürümeyi
düşlediniz mi?
Tam anlamıyla kulağa geldiği gibi olmasa da
bir çok ilginç bazen de gereksiz sporların icat
edildiği Yeni Zelanda’da birileri bunu düşünmüş
ve hatta spor haline getirmiş. Zorb adını verdikleri şeffaf plastikten yapılmış birisi 3 diğeri
2 metre çapında içinde hava boşluğu olan bir
Plastik bir topun içine
girip yamaçtan
aşağı yuvarlanmak ?
Tehlikeli görünse de sıfır
risk taşıyan bu sporu
yapanlar çok zevkli
olduğunu söylemiş.
topla tepeden aşağıya yuvarlanarak veya
su üstünde yürümeye çalışarak yapılıyor bu
spor.
Dıştaki top ile içteki topun arasındaki boşluk
darbeyi azaltıyor böylece ortalama 30 km
hızla bir tepeden yuvarlanırken bir yerinizi kırmıyorsunuz. 2000 yılında patenti
alınarak Zorb adında bir şirket kuran mucitlerden Andrew Akers’e göre bu sporun
Yeni Zelanda’da icat edilmesinin sebepleri şu
şekilde “Dünyanın her yerine çok uzağız, o
yüzden eğlenceli bir şeyler bulmamız gerekiyordu.
Yeni Zelanda ‘da yaralanırsanız, devlet tüm
tedavi giderlerini ödemekle kalmıyor rehabilitasyon imkanı da sağlıyor. Bu yüzden ekstrem sporlar için ideal bir ülkeyiz”. İcat edilme amacını düşünürsek ürkütücü gelebilir
ancak stres atmak için yapılan bu sporda
henüz yaralanan veya tedaviye gereksinim
duyan bir zorbanaut olmadı. Zorbing yapan
kişi yani zorbanaut zorb içinde yuvarlanırken
içeriden dışarıya açılan bir delikle nefes alabiliyor ve top içinde bulunan bir sürü tutunma yeri ve koşumlarla dilerse kendisini
sabitleyebiliyor. Aynı zorb un içinde en fazla
3 kişi olabiliyor en ideali 2 kişilik takımlar
halinde olmak. İçeriye monte edilmiş bir kamera ile kendinizi daha sonra izleyebiliyorsunuz. Hindistan dan İngiltere ye ve başta
Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada
onbinlerce fanatiği oldu. 750 metreyle
dünyanın en uzun Zorb parkuru Amerika’nın
Pennsylvania Eyaletinde. Türkiye de henüz
bu sporun yapılabileceği bir parkur veya özel
bir alan yok ancak Akdeniz’deki otellerde su
sporu olarak veya bazı konserlerde aktivite
amaçlı özel dönemlerde kullanılıyor…
Kiralamada
Güvenin adresi
Oto
Kiralama Servisi
RENT A CAR
www.batinrentacar.com
Araçlarımız Rent a car Kaskolu
ve 0 Kilometredir
0 344 235 19 97
Gsm: 0 553 245 32 75 - 0 532 332 29 75
Egemenlik Mah. Cahit Zarifoğlu Cad. Başdemir Apt. Altı No: 6/A
Kahramanmaraş e-mail: [email protected]
Hırs deyip geçmeyin bu dünyada büyük olarak ne yapılırsa onun sayesinde yapılır. (Anatole France)
www.narlinakliyat.com
Petrol, Tarım Ürünleri, Taşımacılık, İnşaat, Otomotiv, Turizm, Sanayi, Tic. Ltd. Şti
Gaziantep Yolu Üzeri Bahçelievler Mah. No: 93/1 Narlı / Pazarcık / Kahramanmaraş
Tel: 0 344 331 21 00 Fax: 0 344 331 20 06 e-mail: [email protected]
44
45
Hayvanlar Alemi
İran Kedisi
2013 Sayı:4
leri olan cinsleri, İran kedisi ile aynı sanan
kedi severler vardır ki, bu da İran kedisinin
popülaritesinin günümüze kadar etkisini
koruduğunun bir göstergesi sayılabilir.
Yaygın olarak tamamen beyaz olanları bilinen İran kedilerinin zaman içerisinde
60’dan fazla renk ve deseni kabul edilir hale
gelmiştir. Bu renk ve desenlerin bir kısmı da
ayrı bir cins olarak kabul edilmektedirler
(Chinchilla vb). Zaman içerisinde baskın
çiftleştirilmelerle, cinsin en belirgin özellikleri
olan uzun tüylerin daha uzun, geniş yüzünün
de daha geniş hale geldiği gözlemlenmiştir.
Chow Chow (Çin Aslanı)
chow chow köpek cinsini bizler çin aslanı
olarak bilmekteyiz. çin aslanı denme sebebi
ise tarihçesinin çine dayanıyor olmasıdır.
çin aslanı şirin ve sevimli bir köpektir. çin
aslanlarının dilleri siyahtır. dillerinin siyah
olması çin aslanını hemen tanımamıza neden
olabilmektedir. bir çok yerde çin aslanı diye
gösterdikleri köpekler çin aslanı değillerdir.
dillerine bakarak çin aslanı olup olmadığını
anlayabilirsiniz.
çin aslanı koruyu bir köpektir. ev ortamında
yaşayabileceği gibi bahçede de yaşabilir.
ev ortamında çin aslanı beslemek için ya
eğitimli bir çin aslanı alacaksınız veya çin
aslanı yavrusu alıp siz eğiteceksiniz.
çin aslanı daha önce çinde araba taşıyıcı
köpek cinsi olarak görülmekteydi. ayrıca
emanet koruyan bekçi köpek cinsi olarakda
bilinmekteydi.
çin aslanı evde bakımı önemlidir. tüyleri uzun
ve kabarık olduğu için çin aslanının tüylerini
sürekli taramak gerektiği gibi bakımınında
eksiksiz yapılması gerekmektedir.
çin aslanı genellikle bir sahibini kabullenir ancak evin diğer mensuplarınıda korumaktadır.
çin aslanı içine kapalı bir köpektir bu nedenle
mesafeli tavırları görülebilmektedir.
çin aslanı zararlı bir köpek halinede
dönüşebilir bunun için eğitimlerini tam
manasıyla tamamlayıp sosyalleştirmeniz gerekmektedir.
çin aslanı dışarı çıkıp yürümek koşmak ister.
enerjisini dışarıya bırakmak ister. bu nedenle
çin aslanını belli aralıklarda dışarı çıkarınız.
İran kedisinin köklerine dair detaylı bilgi
olmaması nedeni ile birçok uzman tarafından
ileri sürülen değişik tezler vardır. Bazı yazarlar tarafından farklı vahşi kedi cinslerinin
(Pallas kedisi-Felis manul, Kum kedisi-Felis
margarita, Avrupa vahşi kedisi-Felis sylvestris vb) soyundan geldiği öne sürülse de, Rus
Uzuntüylü (Russian Longhair) kedisinin soyun-
Beyaz Kaplan
Beyaz kaplan, sanılanın aksine, kaplan
türünün bir alt türü olmamakla birlikte,
pigmentasyon açısından genetik bir eksiklik sebebiyle bu şekilde doğan kaplanlara verilen isimdir. beyaz kaplanların
kürkünde,çoğunlukla siyah renkli şeritleri
görebilirsiniz. Ancak bu genetik anomalinin
daha fazla yaşandığı durumlarda, kaplanın
bembeyaz olması da mümkündür. bu kaplanlara da genellikle kar kaplanı denmektedir.Açık renk bir pigmentasyonun sebebi,
yavrunun her iki taraftan da resesif geni
almasıdır. Pembe burun, pembe patiler, gri
beyaz alacalı surat, buz mavisi gözler, beyazkrem rengi arası bir kürk ve üzerindeki siyah-gri-kahverengi şeritler. beyaz kaplanlar,
turuncu olanlarla çiftleşebilir ancak yavrular
resesif gen açısından heterozigot olacak ve
tuyleri turuncu olacaktır... bunu tek istisnası,
çiftleşilen turuncu kaplan da bir heterozigot
ise, bu durumda yavru, %50 ihtimalle çift re-
Panda
sesif gene sahip olup beyaz olabilecektir. Turuncu renkli normal pigmantasyonu kaplanlarla karşılaştırıldığında, beyaz kaplanların
hem doğumda hem de ilerki devrelerde
turuncu kaplanlardan daha iri oldukları
gözlemlenmiş.Beyaz kaplanlar çok büyük bir
ihtimalle bengal kaplanlarından çıkmaktadır.
Hatta hindistanda bu kaplanlara, royal bengal veya hint kaplanı panthera tigris tigris
46
dan veya bu cinsin daha güneye getirilmesinin ardından buralardaki yerel cinslerle
(Türk Ankara-Angora kedisi vb) çiftleştirilmesi
sonucunda türetilmiş olduğu daha çok
desteklenen bir tezdir. Gerçek ataları ne olursa olsun, kesin olan şey 17.yüzyılda şimdi
İran olarak bilinen yörede uzun, sık tüy yapısı
ile hayranlık uyandıran bir kedi cinsinin kabul edilir hale geldiğidir. İtalyan gezgin Pietro
della Valle’nin bu cinsle karşılaşıp üretmek
amacı ile Avrupaya İran kedilerini götürmesi
de bu zamanlara rastlamaktadır. Avrupa’nın
bu cinsle tanışmasının ardından, İran kedileri 19. yüzyılda, özellikle Fransa’da en çok
aranan cins haline gelmişler ve tek uzuntüylü
ciddi rakipleri de Türkiye’den getirilen Ankara (Angora) kedileri olmuştur. Hatta zaman
içerisinde İran kedilerinin popülaritesi öylesine artmıştır ki Ankara kedileri neredeyse
unutulmuştur. Bugün bile Ankara ve Van
kedisi gibi kedi cinsleri arasında ayrı yer-
denmektedir. Beyaz pigmentasyon, az da
olsa esaret altındaki sibirya kaplanlarında
panthera tigris altaica da görülebilir. Bu kaplanlar her ne kadar resesif gene sahip olsalar da bazilarinin dusundugu gibi albino
değildirler. Diğer kaplanlarda olduğu gibi
beyaz kaplanların da tüylerini traş etmeniz
sonucunda, siyah şeritleri derisinin üzerinde
görebilirsiniz.
Panda yavruları çok küçüktür. Doğduklarında ortalama 100 gram ağırlığında olurlar. Başka hiçbir memeli hayvanın yavrusu
yetişkininden bu kadar küçük olarak dünyaya gelmez – kangurular hariç. Yeni doğan
pandalar her iki saatte bir emzirilme ihtiyacı
duyarlar. Beslenme aralarında da anne
genelde yavrularını bırakmaz, ön ayaklarının
üstünde onları taşımaya devam eder. Haraket halindeyken de yavrularını nazikçe
ağzında taşır. Yavrular üç aylık olduğunda
yürümeye başlarlar.Panda yavrusu 1.5 yaşına
geldiğinde 50 kg. ağırlığına ulaşır ve bambu
yiyebilecek kadar güçlü ve sert dişlere sahip olur. Artık onun için annesinin yanından
ayrılma vakti gelmiştir.Yetişkin pandaların
çoğu yalnız yaşamayı tercih eder. Doğrusu
pek de biraraya gelecek zaman bulamazlar, çünkü bu yavaş haraket eden hayvanlar
günün 14 saatini bambu yiyerek geçirirler.
Vahşi hayatta 1000, hayvanat bahçelerinde
ise 100 kadar panda kaldığı sanılmaktadır.
Artık nesli tükenmekte olan pandaların
çoğu bambu ormanlarının yoğun olduğu
Çin’in güneybatısındaki sisli, yağmurlu dağ
eteklerinde yaşamayı tercih ederler.Pandalar biraz utangaç yaratıklardır, insanların
bulunduğu bölgelere pek girmek istemezler.
Bu da onların yaşam alanını oldukça kısıtlar.
Ne yazık ki insanlar dağlarda daha yüksek
yerlere yerleşmeye devam ettikçe pandaların
yaşam alanı da küçülmeye devam ediyor.
47
Hikaye
2013 Sayı:4
Bedeli Çanakkale de Altın Olarak Ödenecektir.
Üç aylık bir tâlimden sonra Mehmed Muzaffer, ‘zâbit namzeti’ olarak Çanakkale’de
idi. (Mart 1916). Müttefik İngiliz ve Fransız
kuvvetleri,
Çanakkale’de
uğradıkları
mağlûbiyetlerden ve verdikleri yüzelli bin
zâyiattan sonra Boğaz’ı aşamayacaklarını
anlamışlar, 1915’in son haftasıyla 1916’nın
ilk haftasında bütün hatları tahliye edip, çıkıp
gitmişlerdi.
Muzaffer,
Çanakkale’ye
vardığında
harp durmuştu. Zaman zaman, İmrozBozcaada’da üslenmiş düşman gemileri ve
uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa
da, 1915 Nisan’ından Aralık sonuna kadar
sekiz ay süren kanlı bağuşmalara kıyasla
bu bombardımanlar ‘hiç’ mesâbesindeydi.
Çanakkale’deki birliklerin büyük bir kısmı,
Kafkas, Irak ve Filistin cephelerine sevkedileceklerdi. Hazırlanma ve noksanları ikmâl
emri aldılar.
Muzaffer, birliğinin alay karargâhında vazifeliydi. Alayın kamyon ve otomobil lastiği ile
diğer bir takım malzemeye ihtiyacı vardı.
Bunlarsa ancak İstanbul’dan sağlanabilirdi.
O devirlerde bu gibi basit mübâyaalar için
açık artırma yapmak, ilanlarda bulunmak,
ne âdetti, ne de bunlarla kaybedilecek vakit
vardı. Herşey itimatla yürütülürdü. Muzaffer, açıkgöz ve becerikli bir İstanbul çocuğu
olduğundan, karagâh, gerekli malzemenin
temin ve mübâyaasına onu memur etti. İcab
eden paranın kendisine i’tâsı için de Erkân-ı
Harbiye Riyâseti’ne hitâben yazılı bir tezkereyi
eline verdiler. www.sendeyim.com/hikayeler
O yıllar İstanbul’da otomobil ve kamyon,
nâdir rastlanan vâsıtalardı. Bunlaların
lastikleriyse yok denecek kadar azdı ve
karaborsaydı.
Muzaffer aradı, uğraştı, nihayet Karaköy’de
bir Yahûdi’de istediklerini buldu. Fiyatlar pek
fâhişti ama, yapacak başka birşey yoktu
anlaşmaya vardı. Lâzım gelen parayı almak
üzere Erkân-ı Harbiye’ye gitti. Elindeki tezkereyi tediye merciiine havâle ettiler. Muzaffer az sonra yaşlı bir kaymakam (yarbay)’ın
huzurundaydı. Kaymakam, uzatılan kezkereyi okudu. Karşısında hazırolda duran
ihtiyat zâbit namzetine baktı. İsteyeceği
paranın miktarını sormadan
‘Ne alınacak?’ dedi.
‘Oto ve kamyon lastiği’ cevabı verilince bir
an durdu. Sonra Muzaffer’e dik dik baktı:
‘Bana bak oğlum! Ben askerin ayağına postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum.
Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun!
Haydi yürü git, insanı günaha sokma... Para
mara yok!’ dedi.
Muzaffer selâmı çaktı, dışarı çıktı. Harbiye Nezâreti’nin (bugünkü hukuk fakültesi binâsının) bahçesinden dış kapıya ağır
ağır yürürken, ne yapacağını düşünüyordu.
Malzemelere alayın ihtiyacı vardı. Eldeki
48
Mehmet Muzaffer’in taklidini yaptığı para
(Almanlar’ın verdiği) iki Mercedes-Benz kamyon ve iki binek arabası lastiksizdi. Diğer
malzemeler de mutlaka lâzımdı. Kendisi, bulur alır diye vazifelendirilmişti.
Malzemeyi bulmuştu, fakat para yoktu. Eli
boş dönemezdi, bir çaresini bulmak lâzımdı.
Muzaffer bunları düşüne düşüne Bâyezid
Meydanı’na vardı. Birden durdu, kendi kendine güldü. Aradığı çareyi bulmuştu! Doğru
tüccar Yahûdi’ye gitti:
‘Paranın tediye muâmelesi akşamüstü
bitecek. Ezandan sonra gelip malları alamam gece kaldıracak yerim yok. Yarın
öğleden evvel vapurum Çanakkale’ye
kalkıyor, yetişmem lâzım. Onun için, sabah
ezanında geleceğim. Malları mutlaka hazır
edin...
Tüccar:
‘Peki’ dedi.
Muzaffer tam ayrılırken ilâve etti:
‘Altın para vermiyorlar, kâğıt para verecekler.’
Yahûdi yine:
‘Peki’ dedi.
Ertesi
sabah
Muzaffer,
Merkez
Komutanlığı’ndan araba ve neferle ezan
vakti Yahûdi’nin kapısındaydı. Ortalık
henüz ışıyordu. Taccar, malları hazırlatmıştı.
Havagazı
fenerinin
yarım
yamalak
aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi.
Muzaffer, bir yüzlük kâime (yüz liralık kâğıt
para) verdi. araba dörtnal Sirkeci’ye yollandı.
Malzeme şat’a, oradan dubada bağlı gemiye aktarıldı. Az sonra da gemi Çanakkale
yolunu tutmuştu.
Üç gün sonra Yahûdi, elindeki yüzlük kâimeyi
bozdurmak üzere Osmanlı Bankası’na gitti.
Bozmadılar.. Zira elindeki para sahte idi.
Muzaffer evrâk-ı nakdiyenin basımında
kullanılan
kâğıdın
aynısını
Karaköy
kırtasiyecilerinden tedarik etmiş, bütün
gece oturmuş, çini mürekkebi ve boya ile,
gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemiyecek
nefâsette taklit para yapmıştı. Tüccara verdiği
para buydu. O devrin hakiki paralarının
üzerinde yazılar arasında bir de şöyle ibâre
bulunurdu:
‘Bedeli Dersaâdette altın olarak tesviye
olunacaktır.’ Muzaffer yaptığı taklit parada
bu ibâreyi şöyle yazmıştır.
‘Bedeli Çanakkale’de altın olarak tesviye olunacaktır.’Onun burada altın dediği,
Çanakkale’de Mehmetçiğin akıttığı, altından
da kıymetli kanı idi...
Yâhudi tüccar bunu mesele yapmadı. Yapmak mı istemedi, yapmaktan mı çekindi, bilinmez. Ancak hâdise bütün İstanbul’a yayıldı.
Dünyada emsâli olmayan ve olmayacak olan
bu hâdise Şehzâde Abdülhalim Efendi’nin
kulağına kadar gitti. Şehzade hemen lalasını
göndererek Yâhudi tüccarı buldurdu.
Yüzlük taklid evrâk-ı nakdiyeyi, bedelini altın
olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı,
içi kadifeli bir mücevher çekmecesine
yerleştirip, İstanbul Polis Okulu’ndakiEmniyet
Müzesi’ne hediye etti.
Şehid Mehmet Muzaffer’in taklidini yaptığı
paranın asıl 50 liralık kâğıt paradır.(Üstteki resim) Bu kâğıt paralar, üzerlerinde de
yazılı olduğu gibi, Rûmi 6 Ağustos 1332
(M.18.8.1916) tarihli kanunla tedâvüle
çıkarılmıştır. Bu tertip kâğıt paraların en
büyük kıymeti 50 liralıklardır. Yüz lira olarak
bu tipte hiçbir kupür basılmamıştır. Her halde
Şehid Muzaffer’in alacağı malzemenin bedeli elli liranın çok üstünde olmalıdır ki, iki tane
ellilik imal edecek olsa anlaşılabileceğini
düşünüp tek bir yüzlük yapmıştır. Bu kâğıt
paralar yeni tedâvüle çıktığından, getirip
veren de subay ve askerleri olduğundan,
tüccar, bu çeşit yüzlük kâime mevcut olup
olmadığını araştırmak lüzûmunu görmemiş
olmalıdır. Esasen Muzaffer’in ‘sabah ezanı
vakti’ üzerinde durması da, hem o devrin ölü
ışıkları altında paranın iyice incelenmesine
imkân bırakmamak, hem de sabahın o saatinde her taraf kapalı olduğundan, sağa sola
sormak ihtimâlini de ortadan kaldırmak için
olmalıdır.
Çeşitli imkânlara sahip teksir ve fotokopi makinelerinin henüz îcad edilmediği
yıllarda, bugün son sistem âletlerle çalışan
kalpazanlara taş çıkartacak şekilde elle bu
derece başarılı bir taklidi yapabilmek, üstelik de bunu bir tek gecenin sınırlı saatleri için
sığdırmak, fevkalâde büyük bir sahtekârlık
başarısı değil, bir san’at şaheseri olarak
değerlendirilmelidir.
Allah (cc), bütün şehidlerimizden de, vatan
için her şeyi göze alabilen bu san’atkârın, bu
mübârek şehidin rûhundan da, o ganî rahmetini eksik etmesin. (Âmin)
Opel Volkswagen Peugeot Fiat Chevrolet Citroen Orjınal Yedek Parçaları
1976 ‘ dan beri Oto Market Ali Alma
Yeni Sanayi Sitesi Tornacılar Blok No: 24 Kahramanmaraş
Tel: 0 344 236 49 49 - 236 11 83 Faks: 0 344 236 30 27 - 236 52 55
İnsanların birbirlerini tanımaları için en iyi zaman ayrılmalarına yakin zamandır. (Dostoyevski)
www.dostpompa.com.tr
Dizel Yakıt Sistemleri
Dost Pompa Dizel Yakıt Sistemleri Faruk Kır tarafından 1980 yılında Bosch ve Delphi pompa ve enjektör yetkili servisi
olarak kuruldu. Vermiş olduğu kaliteli servis ve güvenden dolayı tüm doğu ve günaydoğuya uzun yıllardan beri hizmet
vermektedir. 2011 yılında ise tampondan tampona güvenli, hızlı ve profesyonel çözümler sunmak amacıyla Bosch
Car Servis’ide hizmetleri arasına dahil etmiştir.
Yeni San. Sit. M. Nuri Arıkan Cad. No:88 Kahramanmaraş
Tel: 0344 2360288 - 2351678 Fax:2362257
49
Astroloji
2013 Sayı:4
Koçlar zeki ve çabuk kavrayabilen kişilerdir. Organizasyon
yetenekleri gelişmiştir. Etraflarındaki insanları, varılması
imkansız hedeflere yönelten bir öncüdür. Kuvvetli inançları,
riya ve ihtirasla karışmamıştır. Nadiren büyük bir servete
sahip olur. Bir Koç insanının parasını, eşyalarını rahatlıkla
kullanabilirsiniz. İnsanları mutlu etmekten hoşlanır yapılan
iyiliğin, kendisine geri döneceğini bilir.
Koç
21 Mart
20 Nisan
Canlı,hareketli,girişimci, cesaretli ,
atılgan,öncü, lider, yol gösterici,
başarılı,dürüst,sabırsız
Dikkat çekici bir konuşma gücüne sahiptirler. Yetenekli
İkizler insanı, büyük bir heves ile içlerindeki enerjiyi çeşitli
şekillerde ortaya koyup kullanmaya çabalarlar. Alışılmışın
dışında yeni şeylerle ilgilenip uğraşmayı seveler. Onlara
ayak uydurmak hiç de kolay değildir. Kendilerini kolayca
beğendirmeyi bildikleri gibi onlar da çok kolay ve çabuk
beğenirler.
İkizler
Zeki,canlı Yardım sever, neşeli uy
umlu,mantıklı,konuşkan,sempati,
yenilikçi
22 Mayıs
21 Haziran
Dünya, Aslan burcu insanın sahnesidir. Başarılı sahne
sanatçıları genelde, bu burçtan çıkar. Sahne kariyeri
yapmayı tercih etmezlerse, günlük yaşamın yıldızları
olurlar. Taklit yetenekleri çok gelişmiştir. Konuşmayı seveler.
Güzel konuşmalarıyla etraflarında büyük bir izleyici ve dinleyici kitlesi oluştururlar. Çevreleri her zaman kalabalıktır.
Konuşmaların, toplantıların merkezi olmayı ister ve bunu
başarırlar.
Aslan
23 Temmuz
23 Ağustos
Terazi
23 Eylül
23 Ekim
Yay
23 Kasım
21 Aralık
Kova
21 Ocak
18 Şubat
50
yüce gönüllü,cömert,fedakar,üstün
kapasiteli,neşeli,açık zihinli,
planlı
Hayatları boyunca huzurlu yaşamak için uğraşırlar. Onlar
için hayat güzellik, aşk, uyum ve paylaşım demektir. En
önemli unsur ise; dengedir. Fikirleri ve duyguları arasında
uyum sağlamayı başardığında Terazi’nin kefeleri kolay kolay bozulmayacaktır. Terazi insanı için huzur da çok önemlidir. En büyük silahı, gülüşüdür.Eğlenmeyi, değişik güzel
şeyler yiyip içmeyi severler. Çok da iyi giyinirler.
güzel,yetenekli,sevimli,uyumlu,zarif,
romantik,ince,çekici,idealist,tarafsız
,iyi niyetli,akıllı
Yaylar çok neşelidirler, etraflarına enerji ve heyecan saçarlar... Ruhları, yeni doğmuş bir çocuk kadar çıplak ve
katıksızdır.Çoğunlukla içgüdüleriyle hareket ederler. Sade ve
dürüsttürler ama oldukça patavatsızdırlar! Düşündüklerini
anında söyledikleri için sık sık komik durumlara düşebilirler.
İyi niyetleri her hallerinde bellidir. İnce planlar yapıp taktik
geliştirmek ona göre değildir. Oldukları gibi davranırlar.
Keyifli,iş bilir,eğitimli,olgun,iyi
niyetli,sportmen,şanslı,neşeli,
açık zihinli,özgürlüğüne düşkün
Kova, dahiler burcu olarak tanınır.Özgürlüğüne ölesiye düşkün İyi kalpli, sevecen, akıllı, bilgili, kendisini
insanlığa adamıştır.Küçük bir kusurları vardır; ukalalık.
Bu tavırlarıyla bile çok şirin olabilirler. Özgürlüklerini
kısıtladığını düşündükleri için evlilik onlara göre değildir.
Arkadaşlık duyguları çok gelişmiştir. Bir yanı tüm insanlara olabildiğince yakın olmak isterken, diğer yanı, bu tür
duyguların verdiği bağımlılıktan kaçmak ister.
Hümanist,bağımsız,dost,sadık,vefal
ı,idealist,yeniliğe meraklı,değişikliği
sever,entellektüel
Boğa
21 Nisan
21 Mayıs
Yengeç
22 Haziran
22 Temmuz
Başak
24 Ağustos
22 Eylül
Akrep
24 Ekim
22 Kasım
Oğlak
22 Aralık
20 Ocak
Balık
19 Şubat
20 Mart
www.faceb
Sakin ve huzurlu yapıları, hayatlarını ahenkli bir şekilde
geçirmelerini sağlar. Hayatları boyunca başlarına gelen türlü
acılar, dertler ve zorluklar karşısında yılmadan mücadele
ederler ve ayakta kalmayı başarırlar. Arkadaşlık ve dostluk
onlar için önemlidir. İyi huylu, sabırlı ve küçük şeylerden mutludurlar hayata güzellik katarlar. Kaliteli ve güzel olan her
şeyden hoşlanır ve bunları elde etmenin yollarını bulmakta
pek zorluk çekmezler
Sıcakkanlı,istediğini bilen,
dost ruhlu koruyucu,atılgan,
süreklilik sahibi,alıngan, kuşkucu
Yengeç burcunu tanımlayan kelime şefkattir. Kendisini korumak için kuşandığı kalkan, çoğu zaman yanlış anlaşılmasına
neden olur. Yengeç insanının olduğundan farklı görünüşü,
duygularındaki hızlı değişimi İkizler burcunu çağrıştırsa da,
bu iki burç insanı özde birbirine benzemez. Yengeç burcu
insanına bu tavrı veren, duygularının inanılmaz derin ve
yoğun oluşudur.
Nazik,hassas,merhametli,vatansev
er,ısrarlı,becerikli,tutumlu,yetenekli
,sempatik
Son derece becerikli ve pratik olan Başak insanlarının tek kusuru, mükemmeliyetçi yapılarıdır. Bunu aşabildikleri ölçüde,
pratik zekaları ve disiplinleri sayesinde emin adımlarla ilerleyebilirler.Kaos onlara göre değildir. Daima uzun vadeli planlar yapar ve hedefine ulaşmak için büyük sabırla
çalışırlar. Zekaları analitik ve araştırmacıdır. Başaklar’ın içlerindeki en güçlü ses, mantıklarından yükselendir.
Analizci,dost,dikkatli,cana
yakın,temiz,titiz,alçak
gönüllü,espirili,iyilik sever
Akrep burcu insanını tek kelimeyle tanımlamak mümkündür;
tutku. Hayatları tutkular üzerine kurulmuştur. Zekaları gözlerinden dışarı yansır. Onlar yüzeydeki değil, derinlerdeki
gerçeği arar. Gerçeği bulmak uğruna hem kendisine hem
de başkalarına karşı acımasız olabilirler. Toplum tarafından,
tabu kabul edilen olaylara özel ilgileri vardır. Bu nedenle bu
burcun insanları genelde tehlikeli tipler olarak tanınır.
Sırdaş,gerçek dost,cazibeli,çalışkan
,kararlı,unutmaz,
güçlü sezgiler,anlayışlı,dikkatli
Oğlak insanları, tıpkı sembolleri dağ keçileri gibi,
olabildiğince yükseklere tırmanmaya çalışırlar. Uzun vadeli planlar yapar, amaçlarına ulaşmak için acele etmezler.
Yavaş ama emin adımlarla doruklara tırmanırlar. Oğlaklar,
hayatlarının düzenli ve iyi organize olmasını ister, bunun
için ellerinden geleni yaparlar. Sabırlı ve dikkatli insanlardır.
İşlerine çok önem verirler.
Çalışkan,güvenilir,kararlı,sabırlı,azi
mli,ihtiyatlı,disiplinli,plancı,espirili,
düzenli,sorumlu,mülkiyetçi
Balık insanları arkadaşlığa çok önem verir. Birisini sevdikleri zaman tam bir adanmışlık örneği gösterirler.
Arkadaşlarından da aynı tavrı beklerler.İnsanlar arasında
olmak, yemek yemek, özellikle de içmek çok hoşlarına gider.
Kendilerine ait bir dünyaları vardır.Çok eli açık insanlardır.
Altıncı hisleri inanılmaz kuvvetlidir.Sezgileri çok gelişmiştir.
doğuştan romantiktir.
alçak gönüllü,şefkatli,sempatik,hassas,etkili,a
nlayışlı,nazik,sezgili,duygusal,merhametli,
iyi niyetli,yardımsever
51
52
Download