Sizden sonraki yolcularımızında okuyabilmesi Mola için lütfen almayınız Ücretsizdir Röportaj:Narlı Belediye Başkanı Metin ERGÜCEN Kahramanmaraşlı 2013 İyi Yolculuklar Dileriz Sayı: 4 Tarihi Bir Mekan DEDEOĞLU KONAĞI Eski Mimarisiyle Maraş Bir Sanat Bir Sanatçı Ahmet İhsan ASLANTÜRK Kahraman Arslanbey Kapak fotoğraf: Sertaç AKKUŞ Şehrimizden Bir Değer Rasim ÖZDENÖREN 1 Vestel BMJ-L 505 GE Bulaşık Makinesi Yüksekliği Ayarlanabilir Üst Sepet LED’li Program Takip Göstergesi Başlama Zamanı Erteleme Seçeneği Modüler Sepet Sistemi ADB - 6002 Ankastre Davlumbaz Vestel BZA-XXL 4707 XE VFD NF Vestel 42PF8219 42’’ LED TV USB Full HD AOB - 6009 Ankastre Ocak 3D PC Girişi Pixellence Dokunmatik Tuş Takımı HDMI Bağlantısı HD DVB-T/C Çok İşlevli Bölmeler Akıllı Kapı Kolu Aydınlatması Dokunmatik Elektronik Kontrol Paneli Vestel CMH-XXL 8412 TGE Çamaşır Makinesi Hızlı Seri A+++ Enerji Sınıfı Süper Hızlı 12 Dakika Yıkama Programı LCD Gösterge AFB - 601M Ankastre Fırın Multifonksion AnÖzel İzolasyonlu Üç kastre Fırın Kat Cam Kapak Zaman Erteleme Fonksiyonu LED Işıklı İç Tasarım Kokuları Karıştırmama Özelliği A+ Enerji Sınıfı Soft- Touch Kapı Kolları Estetik Düz Görünüm Parmak İzi Bırakmayan Kapı Tasarımı Tavuk Çevirme Tel: 0 344 223 87 72 - 212 69 81 Yenişehir Mah. Park Apt. Altı No: 27 (Şelale Park Karşısı) Kahramanmaraş Şube:2 2 Şube:1 A Sınıfı Enerji Günlük 60 Dakika / 60 °C Yıkama Programı ekonomi ve tatil modu Tel: 0 344 225 40 10 Yenişehir Mah. Cumhuriyet Cad. Kiraz Apt.B Blok altı No:3/9 Kahramanmaraş Yenişehir Mah. Müftülük Karşısı Köker Sitesi Altı No: 6/B Kahramanmaraş Tel: 0 344 221 18 34 - 225 77 17 3 İçindekiler 04 2013 Sayı:4 Kahramanmaraş 26 Sizden sonraki yolcularımızında okuyabilmesi Mola için lütfen almayınız Ecdadı Osmanlı Kanuni Sultan SÜLEYMAN Eski Mimari 06 Kahramanmaraş Tarihi Ücretsizdir 30 İyi Yolculuklar Dileriz 2013 Sayı: 4 Tarihi Bir Mekan DEDEOĞLU KONAĞI Röportaj:Narlı Belediye Başkanı Metin ERGÜCEN Kahramanmaraşlı Eski Mimarisiyle Maraş Sizlerle Daima En Güzele... Bir Sanat Bir Sanatçı Ahmet İhsan ASLANTÜRK Görulmeye Değer Yerler AMASRA Kahramanmaraşlı 32 08 Röportaj Narlı Belediye Başkanı Metin ERGÜCEN Kahraman Arslanbey Yöresel lezzet İmtiyaz Sahibi 34 10 Kitaplık-Kültür Sanat Ümit PARSIL Sanat ve Toplum Tarihi Bir Yer Dedeoğlu Konağı Bir Sanat Bir Sanatçı Ahmet İhsan ASLANTÜRK Teknoloji 38 16 Doğadan Bir Yer Süleymanlı Kaplıcaları Ardem Tekstil, Gazetecilik, Yayıncılık, Matbaacılık, Sanayi ve Ticaret A.Ş adına Yılların verdiği tecrübeyle sizleri sevdiklerinize taşıyoruz. Mehmet GEDEMENLİ 36 12 Şehrimizden Bir Değer Rasim ÖZDENÖREN Kapak fotoğraf: Sertaç AKKUŞ Editör-Grafik Tasarım Ahmet GEDEMENLİ Halkla İlişkiler Sağlık Dilek KARADAĞ 42 18 Röportajlar Kahraman Arslan Toğuzata Spor 44 20 Biyografi Rasim ÖZDENÖREN 22 Baskı Hayvanlar Alemi 46 Yöresel Ürün Bakırcılık Ümit PARSIL Dilek KARADAĞ FERSA OFSET Ostim 36.Sokak No: 5/C-D Yenimahalle - Ankara Tel: 0 (312) 386 17 00 (pbx) www.fersaofset.com [email protected] Hikaye Reklamlarınız,Bilgi Paylaşımı ve Görüşleriniz İçin 0 344 224 00 90 - 225 11 77 [email protected] - [email protected] Türkiyenin Her Yerinden 444 44 46 Yol Kartı 4 Keyifli Yolculuklar Dileriz Her Koltukta Tv ve Dergi Keyfi Kesintisiz İnternet Online Bilet 5 Kahramanmaraş 2013 Sayı:4 Eski Mimari Kocabaşlar Evi bırakılmıştır. Odalar da doğrudan doğruya bu sofaya açılmaktadır. Kapıları ahşap, iki veya tek kanatlıdır. Kahramanmaraş evlerinde pencerelerin ayrı bir özelliği vardır. Bunlar tabandan tavana kadar büyük ve üzeri süslü tahtalarla şekillendirilmiştir. Ancak, ışık ve hava alan kısımları oldukça küçük tutulmuştur. Bazı evler harem ve selamlık olarak iki ayrı bölümden meydana gelmiştir. Üst katlarda açık eyvan düzenlemeleri ile balkon ve sofalar önemli yer tutmuşlardır. Evlerin çoğunun üzeri ahşap çatı ile örtülmüştür. Kahramanmaraş’ta evler planlarına göre sekiz tipe ayrılmıştır. Bunlar ön cephe veya orta merdivenli, boydan boya açık sofalı evler; yandan merdivenli, T planlı sofalı evler; önden çift merdivenle çıkılan açık sofalı planlı evler; yandan merdivenli boydan açık sofalı evler; yandan merdivenli yarım sofalı planlı evler; evin arka duvarı içerisinden çıkılan çift merdivenli sofalı evler; merdi- Eski ev Örneği 19. yy.ın sonlarında başlayan Ermeni ayaklanmaları, I. Dünya Savaşı sırasındaki Fransız işgali, şehirde çıkan yangınlar ve depremler sivil mimari örneklerinin büyük bir kısmının yok olmasına neden olmuş, Kahramanmaraş’ta eski Türk evlerinden pek az örnek günümüze gelebilmiştir. Bununla beraber günümüze gelen örnekler de Kahramanmaraş sivil mimarisi hakkında yeterli bilgi vermektedir. Kahramanmaraş evlerinin tamamı güneye dönüktür. Avlu içerisindeki bu evlere Enikli Kapı (Kuzulu Kapı) denilen bir kapıdan girilmektedir. Bu kapı bazen kemerli bazen de düz atkılıdır. Çoğu evlerde bu kapılar iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Avlular çoğunlukla taş kaplı olup, ortalarına yuvarlak, oval veya köşeli şadırvanlı havuzlar yerleştirilmiştir. Bazı örneklerde de havuzlar evin içerisine, birinci kata da alınmıştır. Kahramanmaraş evlerinin bazılarında Su Koçu denilen su pompaları bulunmaktadır. Bu pompalar aynı zamanda hidrofor görevini üstlenmişlerdir. Pompaların yardımı ile sular üç ve dördüncü kata kadar çıkarılabiliyordu. Kahramanmaraş evleri çoğunlukla iki katlıdır ama üç katlı olanlara da rastlanmaktadır. Bu evler yüksek avlu duvarları ile çevrili alanlarda yer almış olup, düzgün kesme taştan yapılmışlardır. Evlerin altındaki mahzenler aynı zamanda ahır olarak kullanılmış, zemin katta kiler, mutfak, depo gibi birimlere yer verilmiştir. Evlerin üst katları daha çok günlük yaşama uygun biçimde düzenlenmişlerdir. Evlerin ikinci katında “Gezintiye” denilen bir sofa bulunmaktadır. Bu sofanın çevresi camla kapatılmamış, dışarıya açık olarak 6 venleri sofanın cephesinden çıkan evlerdir. Kahramanmaraş sivil mimari örneklerinde merdiven korkulukları ahşaptandır. Genellikle dolaplar, raflar işlemeli, kapılar çivisiz, sedir ağacından geçmeli olarak yapılmışlardır. Taşıyıcı sistemler taştan veya ahşaptandır. Taş duvarlar üzerine çoğu kez ahşap bir taban oturtulmuştur. Bu arada taş sütun başlıkları üzerine de ahşap kolonlar yerleştirilmiştir. Döşemeler, çatı çıkmaları ve sofalar ahşap konstrüksiyonludur. Üst katlarda bağdadi şekilde korkuluk ve kemerler yapılmıştır. Evlere uygulanan sıvalar pamuklu (kendirli) kireç kaymağı ve kum karışımıdır. Ayrıca bağdadi sıva üzerine tutkal karıştırılarak çıta üzerine yapılmışlardır. Bunlar hem içte hem de dışta kullanılmıştır. Günümüze gelebilen, Aktar Halil Efendi’nin Evi, Arıkanlar Evi, Yüzbaşı Şerif Evi, Çelebiler Evi, Aytemizler Evi, Remzi Çuhadır Evi, Kadıoğlu Evi, Müftünün Evi, Hacı Hakkı Dulkadiroğlu Evi, Kadıoğlu Konağı, Kocabaşlar Evi, Ekenler Evi, Zeloğlu Konağı, Deligönüller Evi, Büyükçaparlar Evi, Abdullah Aydemir Evi ve Cemil Çiftaslan’ın Evi geleneksel Kahramanmaraş evlerine verilecek tipik örneklerdir. Kahramanmaraşın ayakta kalmayı başarmış tarihe tanıklık etmiş evleri Divanlı mahallesi eski evleri Eski ev Kapıları Çiftaslanların Evi Mahmut Arifi Paşa Konağı Dedeoğlu Konağı Kaynak: İl Kültür Turizm Müd. Arşivi Fotograflar: Sertaç Akkuş - Kahramanmaraş Belediyesi arşivi - İl Kültür Tur.Müd.arşivi 7 Kahramanmaraş Tarihi 2013 Sayı:4 Kahramanmaraşlı Maraşlım bir hamaset destanı nakşedildi bağrına Yurdumun aslanları öldü iman uğruna Ruhlarda bayraklaşan Allah için savaştır Bu şehitler diyarı işte bu yer Maraştır Kahramanmaraş halkı, milliyetine, dinine, toprağına bağlıdır. Çalışkan ve sabırlı olup, sade bir hayat yaşarlar. Hiçbir zaman milli ve dini inançlarından fedakârlık yapmamışlardır. Bağımsızlığının sembolü bayrağıdır. Bayrağını ve toprağını canı pahasına da olsa korumaktan çekinmez. Yabancı bayrağının altında yasamaktansa ölümü tercih eder. Parola “Ya Bağımsızlık, Ya Ölüm’dür. 1515 yılından beri Osmanlı imparatorluğunun bütün cephelerinde çarpışmış, hatta göç ederek zamanın serhat şehirlerine yerleşerek kale muhafızlığı görevi yapmıştır. Bu gün, Kıbrıs’ta, Bulgaristan’ın Harmanlı, Yunanistan’ın Dimetoka bölgesinde ve Balkanların birçok yerinde Maraş isimli yerlere rastlamak mümkündür. Kurtuluş Savaşında kendi şehirlerini kurtardıktan sonra, Antep, Islahiye, Bahçe, Haruniye, Osmaniye ve hatta Kozan’ın yardımına koşmuşlar, buralarda şehitler vermiş ve gazi olmuşlardır. Antep’e gidecek birliklerin donatımına, bir taraftan erkekler artırmaya konulan bir teşbihe büyük para verirken, kadınlar; bileziklerini, küpelerini, gerdanlıklarını çıkararak içten gelen samimi bir duygu ile seve seve vermişlerdir. Bu savaşta Kahramanmaraşlılar, Türk ve dünya askeri tarihine gayri nizami savaşın en güzel örneğini yazdırmışlardır. 8 Şimdide Kahramanmaraşlı için yazılanlara bir göz atalım: Maraş’ın kurtuluşu üzerine 12 Şubat 1336 tarihli Heyeti Temsiliye namına Mustafa Kemal imzasıyla,Maraş Müdafaai Hukuk Cemiyetine,Maraş Belediye Riyasetine ve Maraş’ta Kuva-i Milliye Kumandanı Kılıç Ali Bey’e şu telgraf çekilmişti. “Çarpışan ve nihayet muvaffak olan Kahramanmaraşlı’ları bütün memleket namına tebrik ve tazize silah ederiz. Maraşlılar bu kahramane müdafaaları ile dava-i milliyenin ulviyyetini ve milletimizin yaşamak, müstakillen yaşamak hususundaki irade-i aliyyesini bütün cihana ibraz ettiler. Şuhadalarımıza dualar, selamlar.” Aynı tarih ve “Tehiri gayr-ı caizdir” ibaresiyle Heyet-i Temsiliyye namına Mustafa Kemal imzası ile bilumum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerine de şu telgraf çekilmişti: “Düşman taarruzuna karşı kahramanca silaha sarılan Maraşlı kardeşlerimiz yirmi güne yaklaşan bir zamandan beri kan ve ateşler içerisinde istilacı Fransızlara, onların silahlandıracağı hunhar Ermenilere karşı savaşmakta idiler, 10 - 11 Şubat gecesi düşmanı İslahiye istikametindi firara mecbur ederek mevcudiyeti milliyelerini kazanmaya muvaffak olmuşlardır.” 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa 13 Şubat 1920 tarihinde Maraş Mutasarrıflığına şu telgrafı çekiyordu: “Maraş kahramanlarının Türklüğe has olan celadet ve fedakarlıkları neticesinde sevgili bayraklarımızın yine Maraş üzerinde dalgalandığını haber almakla bütün kolordum en büyük sevinçler duymaktadır. Öldünüz, fakat Türklüğü öldürmediniz. Tarih-i millimize kanınızla ve hayatınızla emsalsiz bir menkıbe-i celadat yazdınız. Maraşlıların ve sizin alnınızdan öper, Kolordunun hissiyat-ı mimanesini arz eylerim.” Heyeti Temsiliyye tarafından Maraş ve Antep cephelerinde görevlendirilen Kılıç Ali Bey, Maraşlıları şöyle anlatıyor: “Maraşlılar, gürbüz, sağlam, cesur, mert insanlardır. Daima güler yüzlü olan ve benim eski tanıdığım Maraşlılar, zamanında sakin durmasını bilen ve zamanı geldiğinde de kudretinden bir şey kaybetmeksizin sesim dünyaya duyurarak ateş püsküren temiz yürekli yiğitlerdir.Milli taassupları kuvvetliydi. Bu konudaki hassasiyetlerini fiilen göstermişlerdir. Dostlarına dost, düşmanlarıma düşman olan yiğit Maraşlıları ben çok severim, limanın halkı ile siperlerde diz dize, dirsek dirseğe savaşmış olmak benim için unutulmaz bir hatıradır.” Yazar Murat Sertoğlu “Kendini Kurtaran Şehir, Kahramanmaraş’ın Destanı” isimli Tercüman Gazetesi’nde yayımlanan tefrikasında görüşlerini:“Maraş’ı emsalsiz bir bayram havası içinde tanıdım ve gördüm. Onları bütün yüreğimle sevdim. Onlara hayran kaldım. Atatürk’ün, Cumhuriyet’ini onuncu yıl dönümünde söylediği bir vecize vardır: NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!, buna ilave etmek lazım; NE MUTLU MARAŞLIYIM DİYENE!” diye ifade etmiştir. Şimdi de bir Fransız’ı dinleyelim: 1939 yılında Balkanlı gazetecilerle birlikte, Fransızların geçilmez sandığı Maginot hattını gezen gazeteci Celalettin EZİNE’ ye Maraş harbine katılan bir Fransız Tabip yarbayın söyledikleri:“... Umumi harbin sonu idi. Topunuz tüfeğiniz yoktu. Fakat derme çatma kuvvetlerden teşkil ettiğinin kıtalar ve şehrin ahalisi, dünyanın en muntazam ve galip ordusuna, bize karşı koydular. Kolsuz yaralıların, silahlarının namlularını dişleri ile sıktıklarını, kadınlarınızın omuzlarında cephane taşıdıklarını gördüm. Akıllara sağmadı. İnsan havsalası ve mantık denilen şeylerin saçmalığına o gün şahit oldum. Ordu taktiği ve kitaplarda okuduğumuz: sevkulceyş kanunları Maraş’ın önünde iflas ettiler.”Kahramanmaraşlılar gösterdikleri bu kahramanlıklar sonucu TBMM tarafından 2626 numaralı ve 66 sayılı kanunla Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası ile onurlandırıldı. Böyle bir madalya dünyada ve Türkiye de ilk defa bir şehir halkına verilmekte idi. Milli Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, Maraşlı’ nın kahramanlığını 19 Kasım 1920 günü Kastamonu Nasrullah Camii’nde verdiği Milli vaaz’ında bütün Türk Milletine şöyle haykırarak misal gösteriyordu. Ey Cemaati Müslimin! Size bu kürsüden ecdadımızın kahramanlıklarını hikaye edecek değilim. Çünkü ibreti maziden göstermektense, halden misaller getirmek daha kestirme olacak. İşte Maraş ve Adamı haval- isindeki bir avuç Kahraman dindaşımız bir senedir Fransızların toplarına göğüs geriyorlar. itlaftan ciddi bir imdat alamadıkları, ehemmiyetli bir yardım görmedikleri halde, düşmanın en müthiş silahlarla müselleh bulunan ordularına karşı duruyorlar. Yağmur gibi yağan kurşunlar, yıldırım gibi inen gülleler bunların azmini sarsmıyor. İslam’ı sonuna kadar müdafaa için vermiş oldukları ahde,can kaygısı, ölüm korkusu gibi şeylerin zerre kadar tesiri olmuyor. İste evvela İngilizlerin, sonra Fransızların hücumuna göğüs geren, bundan başka İngiliz, Fransız silahlarıyla teslih edilen Ermenilerinde türlü türlü melanetlerine hıyanetlerine maruz kalan şu bir avuç Müslüman ye’se kapılmadı, azme sarıldı. Bulabildiği kuvvetle, silahla, mücadele meydanına atıldı... Kaynak: www.kahramanmaras.bel.tr Fotograflar: Kahramanmaraş Belediyesi arşivi 9 Röportaj 2013 Sayı:4 Narlı Belediye Başkanı Metin ERGÜCEN döneminde ilk 3’ e giren öğrencilerimiz seyahatle ödüllendirildi. Dereceye giren öğrencilerimizi Türkiye’ nin kültürel ve turistik bölgelerine gönderdik. Çok da faydasını gördük. Bu sayede öğrencilerimiz daha çok çalışmaya teşvik edildi. Okullara; kitap, giysi, araç-gereç yardımı yapıldı. Ayrıca Sodeks adı altında 120 bayana Avrupa standartlarına uygun konfeksiyon eğitimi varildi ve bunlarda istihdam edildi. Her şeyin başı eğitim sözünden yola çıkarak eğitime ağırlık verdik. Yaz dönemlerinde beldemize ulusal sanatçılarımız gelerek kültürel etkinlikler düzenlendi. Offshore ve yamaç paraşütü yapıldı. Spor alanında birçok çalışmalar yaptık. Sanatsal park ve Atatürk parkı yapıldı. İçerisine spor kompleksi kuruldu. Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir? Narlı vatandaşlarımızın taleplerini elimizden geldiği kadar karşılamaya çalıştık. 2010-2011 yılları arasında da yeniliklere devam ettik. Birçok düzenlemeyi Avrupa standartlarına uygun yapmaya çalıştık. 2012’nin son günlerini yaşadığımız şu dönemde de çalışmalarımıza devam etmekteyiz. DOST Restaurant Cuma-Cumartesi Günleri Canlı Müzik Dilek Karadağ Aralık 2012 Kendinizden bahseder misiniz? 1966 yılında Pazarcık ilçesinin Narlı beldesinde doğdum. İlkokulu Maraş’ta, liseyi G. Antep’te okudum. Sonraki yıllarda ticaretle uğraştım. Ergücen A.Ş. adında kendimize ait şirketimiz var. 2004’e kadar Ergücen A.Ş. de çeşitli görevlerde bulundum. 2004’de Narlı’da ki vatandaşlarımızın talepleri üzerine belediye başkanlığına aday oldum. Evliyim iki çocuğum var. Narlı Belediyesi için yapmış olduğunuz başarılardan bahseder misiniz? Başarının nedeni eksikleri gidermekti 5 yıllık bir plan hazırladık. İmar planı, alt yapı ve kanalizasyonların yapılması gibi. Alt yapı ve imar planı yapmak öncelikliydi. 2005 yılında alt yapıya 2006 yılında kanalizasyon çalışmalarına başladık. Kredi almak kaydıyla tüm şehir ihale edildi. Her yeri kazarak gittik, şehir baştan yapıldı. Bunlar Narlı’nın öncelikli sorunlarıydı. 2004-2009 yılları arasında Narlı’nın 3/2 tapulandırıldı. 2009 yılında tekrar seçildim. Sosyal, Kültürel, Eğitim alanında yapmış olduğunuz çalışmalar nelerdir? 2004’ de eğitim alanında yenilikler, tadilatlar yapıldı. İlkokuldan liseye kadar olan eğitim Narlı Kahramanmaraş İli Pazarcık İlçesine Bağlı Narlı Beldesinin kuruluş tarihi: bu yerleşim birimine 1929 yılında Devlet Demir Yolları istasyonunun kurulmasını takiben, çevre köylerden istasyon civarına yeni yerleşmelerle nüfusun artması sonucu 1938 yılında köy teşkilatı kurulmasıyla başlamıştır. Daha sonra coğrafi durumu, ekonomik şartları ve kamu hizmetlerinin gerekleri gözetilerek 1942 yılında bucak teşkilatı kurulmuştur. Bucak teşkilatına halen İki Belde ve 24 Köy bağlı bulunmaktadır. Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz’in Vilayetlerine bağlantı sağlayan Karayolu, Otoban yolu ve Demir yolu ağı üzerine kurulan Narlı; İdari olarak Pazarcık ilçesine bağlıdır. İlçeye 20 km, Kahraman- maraş iline 30 km me- Özel Günlerinizde Organizasyonlarımızla Hizmetinizdeyiz safede bulunmaktadır. Coğrafi avantajları, gelişmeye müsait potansiyeli Narlıyı bölgesinde cazibe merkezi haline getirmiş. Bunun sonucunda.1986 yılında Belediye teşkilatı kurulmuştur. Bucak merkezine bağlı Belde ve Köylerin Narlı ile birlikte toplam nüfusu 25.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Nüfus yaz aylarında yurt dışındaki vatandaşlarımızın izine gelmesi ile yaklaşık 40 000 kişiye ulaşmaktadır.Kasabamızın Kahramanmaraş İlimizin Otoban yoluna açılan kapısı olması, ülkemiz Devlet Demir Yolları ağının Malatya ve G.Antep Demir 10 Yolu ayrımının üzerinde bulunan en büyük gara sahip olması. Kara yollarının G.Antep, Kahramanmaraş ve Malatya kavşağı üzerinde olması, yeni yapılan Bölünmüş Devlet Yolunun üzerinde olması, Büyük ölçekli Özel sektör kuruluşlarından birinin Narlıya Lojistik merkezi kurması, Kahramanmaraş için Organize Sanayi Bölgesinin Narlıya Yakın yerde planlanması, beldede Küçük Sanayi Sitesinin olması, ileriye dönük Bölge Havaalanı projesinin Narlıya düşünülmesi cazibe merkezi olma özelliğine katkı sunmakta. 0 344 331 11 21 Cumhuriyet Mah. Atatürk Bulv. No: 22/F Narlı - Kahramanmaraş 11 Tarihi Bir Yer 2013 Sayı:4 etlere ayrılmıştır. Osmanlı geleneksel konut mimarisinin tipik özelliklerini yansıtan konak dış sofalı köşklü ve eyvanlı plan tipine sahiptir.Zemin ve birinci katın sokağa cephe veren kısımları kaba yonu taş duvar ile inşa edilmiştir.Zemin katın tamamında taş kullanılarak yapının ana taşıyıcı sistemi oluşturulmuş, birinci ve ikinci katın duvarları ise ahşap bağdadi sistem üzerine horasan harcı yapılarak tamamlanmıştır.3.kat ahşap çıkma tekniği ile yapılmıştır.Birinci katta 2 oda ve odaların açıldığı bir ön sofa yer alırken, ikinci katta ise avluya bakan bir ön sofa ve odaların açıldığı eyvan yer almaktadır. Dedeoğlu Konağı Kahramanmaraş yenileme alanı sınırları içerisinde, Kurtuluş mahallesinde yer alan Dedeoğlu Konağı kent dokusunu oluşturan bir sivil mimarlık örneğidir. Yapının yapım yılına dair kesin bir bilgi içeren kitabe bulunmamasına karşın bulundurduğu mimari özelliklerden, yapı malzemelerinden ve yapım tekniğinden yapım yılının 1900 ‘lü yıllara dayandığı anlaşılmaktadır. 12 Kahramanmaraş Belediyesi tarafından kamulaştırılan konağın rölöve restitüsyon ve restorasyon projeleri İmar ve Şehircilik Müdürlüğü KUDEB denetiminde restorasyon uygulaması yapılmıştır. Konağın restorasyon uygulaması tamamlanmış ve “Şairler ve Yazarlar Evi” olarak teşhir ve tanzimi yapılmıştır. Geçmişte hayat etrafında yapılaşmış yapı 3 katlıdır ve yapı zaman içerisinde mülkiy- Kaynak: Belediye Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü - Fotoğraflar:Sertaç AKKUŞ 13 Bir Sanat Bir Sanatçı 2013 Sayı:4 Ahmet İhsan ASLANTÜRK 1952’de Kahramanmaraş’ta doğdu. İstanbul Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar bölümünü bitirdi. Kariyeri Dekoratör Ressam olan Aslantürk’ün çalışmaları daha ziyade grafik ağırlıklı olarak devam etti. Kitap kapakları, hikâye resimleri, afişler, karma ve kişisel sergilerle sanat hayatını sürdüren Aslantürk, 1975’te canlı modelden yerli ve yabancı binlerce insanı çizmeye başlayarak büyük ilgi topladı. Gırgır, Çaylak, Zühtü, Filit, İmaj, Pusula, Türkiye Çocuk, Bir Tebessüm, Biberli Dondurma gibi birçok dergi ve gazetede karikatürleri yayınlandı. 1979’da İstanbul Beşiktaş DYO Duvar Resmi yarışmasında birincilik kazanan ve yıllarca Beşiktaş DYO duvarlarını süsleyen dev panosu tam 100 metrekarelik bir alana sahipti. Milliyet Sanat Dergisinde eleştirmenlerce DYO Resim yarışmasına dikkat çekerek Çağdaş Türk Ressamları arasında yer almıştır.1987 Çocuk Edebiyatı Yıllığında Türkiye’deki çizgi roman ustalarından biri olarak gösterildi. Realist ve yarı soyut çalışmalarıyla özgün bir tavrı olan sanatçı, hassas isçiliği, desenleri ve tiplemeleriyle tanınmaktadır. Birçok dergi, kitap ve gazetelerde çalışmaları yayınlanan sanatçının eserleri 1996 yılında tez konusu olmuştur. Resimlerinin yanında kitap kapakları, vinyetler, duvar resimleri, heykeller, sahne tasarımları gibi birçok alanda çalışmalar yapan Aslantürk, özellikle Sultan Ahmet, Taksim, Üsküdar, Gülhane Parkı, Kahramanmaraş Fuarı, Yimpaş gibi yerlerde canlı modelden birkaç dakikada çizdiği portre ve portre karikatürleriyle adından söz ettirmiştir. Birçok yetenekli insanı ortaya çıkarıp yetiştiren Ahmet İhsan Aslantürk, şu anda Kahramanmaraş’ta yaşıyor ve öncülüğünü yaptığı Güzel Sanatlar Gurubundaki ressamlarla yeni başarılara imza atıyor. DYO Duvar Resmi yarışmasında birincilik kazanan duvar resmi Bir Çizgi Ustası Bu sayımızda Türk resim ve karikatür sanatının önemli isimlerinden birini, (çalışmaları Türkiye sınırlarını asmış, çok değerli ressam ve karikatürist Ahmet İhsan Aslantürk’le gerçekleştirdiğimiz röportajı aktarmak istiyoruz sizlere. Sayın Aslantürk’le hayatı ve çalışmaları hakkında güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Beğenerek okuyacağınızı umuyoruz.Atölyeye ilk girişte bizi eskiden günümüze birçok sanatçının, futbolcunun, ünlü ismin birbirinden renkli ve etkileyici karikatürleri, yağlı boya tablolar, karakalem çizimler ve yüzlerce kitaptan oluşan bir kütüphane karşılıyor. Neredeyse yarım asrı devirdiği sanat hayatından kimler yok ki burada? Adile Naşit’ten Erol Taş’a, 14 Barış Manço’dan Zeki Müren’e kadar artık aramızda olmayan birçok ünlü isim, karikatürleriyle karşımızda bizlere gülümsüyorlar. İstanbul’a karşı oturmuş kara kara düşünen köylü bir adamı yansıtan siyah tükenmez kalem çalışması ise en çok dikkat çekenlerden. Yıllar karşımızda duruyor ve biz daha fazla bu denizde kaybolmak istemeden Ahmet İhsan Aslantürk’e yöneliyoruz. Efendim, öncelikle bizleri kırmadığınız için çok teşekkür ediyoruz. Resim ve karikatür dünyasının içinde hayatı çizgilerle yoğrulmuş bir insansınız. Nasıl oldu da böyle bir dünyaya girdiniz, sizi resim ve karikatüre yönelten etkenler nelerdi, onu sormak istiyorum öncelikle? Hani bir söz vardır, “delikanlı olunmaz, delikanlı doğulur” diye. Ben de yeteneğin doğuştan geldiğine inanırım. Yetenek doğuştan geliyor evet, ama iş sadece yetenekle de bitmiyor. Benim resimlere ve fotoğraflara olan ilgim küçük yaşlarda iken başladı. Gördüğüm her resim, her çizgi beni çok etkiliyordu, kendine çekiyordu adeta. Vitrinler boyu durup saatlerce resimleri seyrettiğim çok zamanlar hatırlıyorum, içimdeki korku, belki de buna çekingenlik demeliyim, her defasında duygularımı dışa vurmama engel oluyordu. Bir gün dayımın defterinde gördüğüm bir resim fikirlerimi değiştirdi. Resmi elime aldım, rastgele çizilmiş, alelade bir resimdi, ama bir özelliği vardı; yakından bakınca çok kötü görünüyor, uzaktan bakınca çok hoş duruyordu. “Bunu ben de yapabilirim, hana daha iyisini yapabilirim” dedim kendi kendime. Başladım tüm imkansızlıklara rağmen çalışmaya. Kâğıt bulamadığım zamanlar çimento torbalarının kat kat olan o düz kâğıtlarına çiziyordum. Okulda öğretmenlerimin teşviki, anne babamın bana destek olmaları beni lam anlamıyla resim sanatına yöneltti, öğretmenlerimden biri, hiç unutmam, “sen ilende kesinlikle ressam olacaksın, sergiler açacaksın, hatta ekmeğini de bu meslekten kazanacaksın” demişti. Bu öngörü ne kadar etkili oldu bilinmez, ama şu an öğretmenimin haklı çıktığını düşünüyorum. Resim ve karikatür sanatının içindesiniz, ömrünüzün neredeyse tamamı bu meslekte geçmiş. Sizce resim nasıl olmalı, bir karikatür nasıl olmalı? Resimi resim yapan, karikatürü karikatür yapan unsurlar neler? Bakış açısı çok önemli elbette. Bir sanatçının bir olaya bakışı ile sıradan bir insanın bakışı aynı değildir. Herkes bir köpek leşine bakarak onun dişlerinin güzelliğini fark edemeyebilir. Ancak ne kadar çok çalışırsanız, ne kadar çok tecrübe yaşarsanız, ne kadar çok bu işe kendinizi adarsanız, o kadar üst düzeyde çalışmalara ulaşırsınız. Biraz sizin resim anlayışınızdan söz edelim o zaman. Sizin belli kurallarınız var mı peki? Doğrusunu söylemek gerekirse çizimde kurallar konmasına karşı bir insanım. Her şekil ve durumda resim yapılabilir bana göre. Bir kâğıdın üzerine döktüğünüz kahveyi elinizle şekillendirebilirsiniz, yalnız sulu boya değil, tükenmez kalem ve sulu boyayı birlikte kullanabilirsiniz, karakalem ile pastel boyayı karıştırabilirsiniz. İlla ki bir kural çerçevesinde yapılmasın, bırakalım kişi içindeki duyguyu resme dökerken özgür hissetsin kendini. Mesela tükenmez kalemle resim pek uygulanan bir tür değildir. Ama şu gördüğünüz resimde de olduğu gibi (durmuş İstanbul’u seyreden köylü adam resmini gösteriyor) tükenmez kalemle de ortaya çok farklı çalışmalar çıkarılabilir. Mesela, ben tükenmez kalemi en az 10 ayrı tonda kullanabilirim: İnce, kalın, biraz ince, biraz kalın vesaire. Hüner elindeki malzemeden faydalanmasını bilmek ve her yerde, her şekilde sınırsızca çizebilmektir. Çizimlerinizin ana temasını ne oluşturuyor diyebiliriz? Hemen hemen insan figürü olmayan bir çalışmam yok gibidir. Çünkü insanda keşfedilmemiş ve henüz yansıtılmamış bir umman var. Dolayısıyla çalışma sahamızı geniş tutuyor bu durum. Bunun dışında güncel konuları çok iyi takip ediyorum, herkesin fark edemediği, bakıp geçtiği, önemli görmediği birçok konuyu ele alıp işliyorum, ortaya gerçekten de şaşırtıcı sonuçlar çıkıyor. Ama genel anlamda insan odaklı çizimler yapıyorum diyebiliriz. Çizimlerinizde kullandığınız teknik ve malzemelerden bahsedebilir misiniz? Bir de çalışmalarınızı göz önüne alacak olursak, bir akıma bağlı olduğunuzdan söz etmek mümkün mü? Genelde portre karikatür ağırlıklı çalışıyorum su sıralar. Özellikle diğer meslektaşlarımdan farklı olarak tükenmez kalemle yaptığım çok çeşitli çalışmalar var. Suluboya, yağlı boya, pastel boya, karakalem gibi tablolarım var. Bir akıma bağlı olup olmadığıma gelince, realist biri olduğum söylenebilir. Zaman zaman sürrealizme kaçtığım da olmuştur. Ama çalışmalarımın ağırlıklı olarak realist bir üsluba bağlı olduğunu düşünüyorum. Zaten insan merkezli çiziyorsanız, realizmin içindesiniz demektir. İnsan bir gerçek, yaşadıkları gerçek, yansıttıklarınız da öyle çünkü. Asıl önemli konuya gelmek istiyorum. Türkiye’de pek fazla örneği olmayan bir iş alanınız da var: Portre karikatür, yani bir insanı birkaç dakikada gerçekçi bir şekilde çiziyorsunuz. Bu konuda binlerce kişiyi karikatürize etmiş durumdasınız. Portre karikatür hakkında neler söyleyebilirsiniz? Normal portreden daha zordur portre karikatür çizimi. Hem daha kısa sürede çizilmesi, hem de gerçekçi olması gerekir. Bu nedenle Türkiye’de bu işi hakkıyla yapabilen usta sayısı 10’u bulmaz. Eskilerden aklımda kalan ve albümlerim büyük bir titizlikle sakladığım Togo, Ramiz Gökçe, Faruk Alp- kurt ve Mehmet Polat var. Bunun dışında bu işi hakkıyla yapanlar arasında Bedri Koraman, Vala Somali, Musa Kart, Kamil Çakmak, Cihat Hazardağlı, Bülent Düzgit, Lütfi Küçük ve Ergün imzalarını sayabiliriz.Karakalem ile bir saate yakın bir zaman içinde çizdiğim normal portre çalışmalarında tanlı modelin en küçük ayrıntılarındaki ölçülere bağlı kalırken, birkaç dakika süren portre karikatürde ise tipin bariz özelliklerini bilerek deforme ettiğim çizgilere yükleniyorum. Portre karikatürü, normal bir portre çizimden ayıran en temel fark, baş ve yüz uzuvları arasındaki proporsiyon olarak tabir edilen münasebet oranlarını ve ölçüdeki ahengi iyi gözlemleyerek tiplerin karakterini daha çarpıcı olarak ifade eden esprili çizgilerle yorumlamaktır. Kısaca, karikatürize eşittir, karakterize. Formül budur.Portre karikatürde yüz yapısını bilmek yeterli değildir. Kişiye yakışan ifadeleri de bilmek, kestirmek gerekir. Örneğin, Atatürk ciddi bir devlet adamıdır, onun yaptığınız portre karikatürü gülen, kahkaha atan bir şekilde olamaz, o zaman onu yansıtmayacaktır. Yakın tarihimizden yine çok çizdiğim siyasilerden biri olan Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel gibi ünlüler de ciddi imaja sahip kişilikle idi. Yani o kişinin genelde hâkim olduğu halet-i ruhiyeyi doğru bir şekilde yansıtmanız gerekir. Bütün bunlar yalnızca teorik bilgiyle olmuyor, gözlemlemek, tecrübe ve birikim istiyor.çok etkilemiştir. Hele bir de fotoğrafçının birinin, yağlıboya bir çalışmama bakarak, “Fotoğrafı bize çizdim diye yutturuyorsun, ben hayatta inanmam bunun yağlı boya resim olduğuna” dediğinde ne kadar çok şaşırdığımı hiç unutmam. 15 Günümüzde resim ve karikatür odaklı ele aldığımızda sanata olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Örneğin siz, gösterilen ilgiyi yeterli buluyor musunuz? Resim ve karikatür zaman zaman yazının da önüne geçmekte, yüzlerce kelime ile tasvir edilen bir olayı tek bir resim, tek bir karikatür yahut tek bir fotoğraf tek basma ifade etmektedir. Bunun için artık toplumumuz resim ve karikatür olayına eskisi gibi çekimser yaklaşmıyor, merak edenlerin ve hevesli olanların sayısı gittikçe artıyor. Ancak burada bizim gibi binlerce yol aşmış, mücadelelerle boğuşmuş insanlara, ressamlara, karikatüristlere, resim öğretmenlerine bir görev düşüyor O da insan yetiştirmek. Sanat ortaya güzel eserler koymakla bitmiyor. Güzel eserlere hayat verecek ve onları koruyacak insanlar da yetiştirmek gerekiyor. Çünkü sanatçı öldüğünde, onun ekolünü sürdürecek ve onun miras bıraktığı anlayıştan yola çıkarak ortaya ölümsüz eserler koyabilecek bir nesil yoksa, işte bu gerçek ölümü oluyor sanatçının. Ben de bu bağlamda sanata gösterilen ilgiden ziyade, gerçek sanatçıların yeni yeteneklere gösterdikleri ilgiyi önemsiyorum. Çünkü onların sayısı ne kadar çok olursa, yeni güzellikler çıkacaktır ortaya ve sanala verilen önem de o oranda artacaktır. Çünkü, “bizler kendi kendimize yetiştik, onlar da kendi kendine yetişsin” diye beklemek onların belli bir seviyeye ulaşmasını geciktirmek olur. Zamanımızda artık her türlü bilgiye bir şekilde ulaşılabiliyor, özellikle internetle ulaşamayacağınız materyal ve doküman yok diyebiliriz. Yani her şey süratle gelişiyor, bilgiyi elde etme hızı da buna mukabil akıl almaz derecede ilerlemiş durumda. Bizlere düsen bu hıza eşlik etmek ve bilgilerimizi en kısa yoldan aktarmaktır. Mesela, resim çizerken minik çocukların yanıma gelip nasıl yaptığımı büyük bir merak ve heyecanla izlemeleri aslında beni çok mutlu ediyor. Bu şekilde ilgi duymaya başlıyorlar çünkü, içlerinde bir yetenek varsa da bu ilgi ile ortaya çıkıyor. Ben gençlerimizi çağırırken, “Neredesiniz Nasreddin Hoca’nın torunları?” diyerek onlara karikatür çizme çağrısında bulunuyorum. Bizler bu ülkenin insanları olarak ressamımızı, karikatüristimizi, her saha ve branşta sanatçımızı yetiştirmek zorundayız. Unutmayalım ki, boş bırakılmış meydanlar, kaybedilmiş cepheler demektir. Son olarak çizim sanatı ile ilgilenen gençlerimize neler söylemek istersiniz? Öncelikle acele etmekle netice alınamayacağını ve sabırlı olmak gerektiğini söylemek isterim. Sanat sabır işidir. Bugün eserlerini hayranlıkla izlediğimiz bütün ünlü sanatçıların çıraklık, kalfalık, ustalık dönemleri olmuştur. Bol bol çizmek, yılmadan, usanmadan tekrar tekrar çizmek gerekiyor. Bununla birlikte teknolojik imkânlardan da en iyi şekilde faydalanmak gerekiyor. Başkalarının takdirleri, aferinleri sizi kamçılasın, ama durdurmasın. Az önce de söylemiştim, zaman hız cağı, durmadan bıkmadan yol alma çağı. Kendinizi beğenip yeterli gördüğünüz an bittiğiniz andır. En güzele ve en iyisine erişmek, eleştirilere tahammül ederek hatalarınızı en aza indirebildiğiniz ölçüde gerçekleşecektir. İşte o zaman üslubunuzla aranan bir imza olursunuz. Efendim, bize zaman ayırdınız, bu güzel sohbet için çok teşekkür ediyoruz size. Rica ederim, basanlarınızın devamını dilerim. Kaynak: www.sanalkurs.com - Ahmet 16 İhsan ASLANTÜRK Kayıt İçin Gerekli Evraklar Diploma (aslı) 12 adet fotoğraf Nüfus cüzdanı fotokopisi Sağlık raporu Sabıka kaydı Ehliyet Sınıfları A2 , B , C, D, H ,E İsmetpaşa Mah. Havza Sok. No: 16 Kahramanmaraş Tel: 0 344 223 96 99 – 0 344 223 47 00 17 Doğadan Bir Yer 2013 Sayı:4 Süleymanlı Kaplıcaları Sıcak ,Doğal ve Dinlendirici Bir Güzellik Kaynak: İl Kültür Turizm Müdürlüğü Arşivi - Fotoğraflar:Sertaç AKKUŞ Hangi Rahatsızlıkları Tedavi Eder Antik dönemden beri kullanıla gelen Süleymanlı ve Ilıca Kaplıcası tarih boyunca çeşitli uygarlıklara hizmet etmiştir. Bu bölgenin Bizans döneminde Mezopotamya’yı, Orta Anadolu ve İstanbul’a bağlayan yol Üzerinde olması gelişimini hızlandırmıştır. Süleymanlıda Bizans döneminden kalma ikisi sağlam, üçü harabe halinde 5 kilise bulunmaktadır. Bunun yanında Roma dönemine ait ve şu anda kullanılan 3 gözlü bir meydan çeşmesi bulunmaktadır. çağrı Bizans dönemine ait kalıntıları buraya açık hava müzesi görüntüsü vermektedir. 1302 tarihli (1886) Osmanlı salnamelerinde, Zeytin Kazasından bahsedilirken; Kasabaya yarım saat uzaklıkta Kaplıca ve manastırdan bahsedilmektedir. Ilıca Kasabasında 1880’lerden itibaren kaynağın bulunduğu dere içerisinde iskan başlamıştır. 1950’(/e 570 nüfuslu köy iken kaplıca kullanımının getirdiği sağlık turizmi ekonomik canlılık ve potansiyele dayalı olarak bugün 4.500’lerin çok üzerindedir. Kahramanmaraş İli merkezinden 68 km. uzaklıkta olan beldeye ulaşım, Kahramanmaraş Ankara karayolundan Suçatı mevkiinden ayrılarak 24 km. içtedir. Yol asfalttır. Seyahat süresince doğa 18 harikaları görsel noktalar karşımıza çıkar Suçatın dan itibaren Ilıca Kasabası merkezine kadarki olan 24 km ‘lik yolun 12 km ‘lik Şu andaki kullanılan termal suyun hangi hastalıklara faydalı olduğunu: Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezinin 17.11.1994 tarihli analiz raporuna istinaden, 27.02.1995 tarihli İstanbul Üniversitesi Tıbbi Ekoloji ve Hidro-Klimatoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Nurten ÖZER şu şekilde özetlemektedir: 1 - Romatizmal hastalıklar. 2 - Ortopedik ameliyat sonrası ve kaza sekelleri. 3 - Fonksiyonel damar hastalıkları. 4 - Solunum sistemi hastalıkları, kronik bronşit, anfizem, alerjik, üst solunum yolları hastalıkları. 5 - Sinir sistemi hastalıkları (nevralji, nevrit, felçler). 6 - Kadın hastalıkları. 7 - Mide-Bağırsak fonksiyon bozuklukları, ülser, karaciğer ve safra kesesi yetmezlikleri hepatit sekelleri. 8 - Deri hastalıkları. Belirli bir disiplin dahilinde uygulanan tedavi kadar sağlığı koruyucu dinlendirici uygulamalar,yaşlılığa bağlı arazlar, yorgunluk ve sürmenajdan şikayeti olanlarda olumlu sonuçlar verecektir. kısmı Menzelet barajının sahil şeridini takip etmektedir. Kasabada yeter sayıda pansiyon ve her türlü ticari eylemler mevcuttur. KAPLICADAN NASIL FAYDALANILIR 1- Her kaplıca tedavisinden önce doktora görüşülmelidir. 2-Her’ kaplıca kürü en az 15, en çok 20 banyodur. 3-Banyo süresi 15 dakikayı geçirilmemelidir. 4-Her banyodan sonra 45 dakika ile 60 dakika yatarak dinlenilmelidir. 5-Tok karnına banyoya girilmemelidir. 6-Boş zamanlarınızı yürüyerek, eğlenerek, egzersiz yaparak değerlendiriniz. 7-Günde en az bir defa, en çok üç defa banyo alınmalıdır. 8 -Kaplıca süresince ağır hamur tatlılar, yağlı yemekler ve etler yemeyiniz. Bol miktarlarda meyve taze sebze, az yağlı yemekler ızgara ve haşlama türünde yemekler tercih ediniz. 9-Banyoya çok girmek, fazla durmanın insanlar için faydalı olmadığı konusunda doktorlar hem fikirdir. 10-Sağlık amaçlı gelenlerin fazla kese ve sabun yapmaları yararlı olmayıp, aksine tedavinin etkisini azaltacağı bilinmelidir. ILICA BÖLGESİNDE YER ALAN JEOTERMAL KUYULARIN KARAKTERİSTİKLERİ ADI DERİNLİK m SICAKLIK OC DEBİSİ lt/sn SÜLEYMANLI-1 425 - - FAAL DEĞİL -ÇÖKMÜŞ SÜLEYMANLI-2 438 43 14 FAAL K 1-3 387 - - FAAL DEĞİL -ÇÖKMÜŞ K 1-4 278 47.3 25 FAAL DEĞİL –POMPA DÜŞMÜŞ 407 49.1 30 KISMEN FAAL –POMPA DÜŞMÜŞ 575 46 14 FAAL K 1-5 ÖZGER KUYUSU DURUMU 19 Kahraman 2013 Sayı:4 Serkomser Arslanbey (Başkomiser Arslan TOĞUZATA) Arslan Toğuzata Bey, 1886 yılında Kahramanmaraş ili Göksun ilçesi Fındık köyünde dünyaya geldi. Babası Jandarma çavuşu Hasanbeyzade Abdullah Efendi’dir. Ailesi baba tarafından 1858-1859 yılları arasında Kafkasya’dan göç etmiş, Toğuzata aşireti mensupturlar. Arslan Toğuzata Bey, ilk ve orta öğrenimini Elbistan’da tamamladıktan sonra 1898 yılında yine Elbistan’da Medrese tahsili görerek Arapça öğrenmiş, 1908’de Halep’e giderek polislik mesleğine intisap etmiştir. Meslekteki başarısı dikkate alınarak kısa sürede komiser muavinliğine, iki yıl sonra da baş komiserliğe terfi ettirilmiştir. Trablus şam polis başkomiserliği yanında sahil casusu mücadelesinde vazifeli iken. 1918 Mondros Mütarekesi sebebiyle Osmanlı Devletinin bölgeden çekilmesi neticesi Maraş’a dönmüştür. Maraş’ta Fransız işgaline karşı Müdafaa-i Hukuk teşkilatını kurarak reisliğini üstlenmiş, Maraş Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı Kayabaşı ve Şekerli heyetlerini birleştirerek merkez heyetini oluşturmuş ve yapılan seçimde reisliğe, Refet hoca II. Başkanlığa, Faik bey kâtipliğe, Hacı Nuri veznedarlığa getirilmiştir. Arslan Toğuzata Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın Sivas’tan Maraş’a gönderdiği Yüzbaşı Kılıç Ali(önce Pazarcık’ta), Yüzbaşı Yörük Selim(önce Göksun’da), Doktor Mustafa(şehit)’nın da yardımlarıyla şehri 10 bölgeye ayırmış ve her bölgenin başına askerliğini yedek subay olarak yapmış tahsilli ve sevilen kişileri getirerek, görevlendirmiştir. Ayrıca Jandarma deposundaki tüfekler ile Elbistan’da emekli Hakim Ali Rıza Bey tarafından gönderilen 2500 kadar tüfek ve 3 makineli tüfekle halkı silahlandırarak Bir Arslan Bey Menkibesi Eşi Nazmiye Hanım anlatıyor... Aslan Bey, nasıl biriydi, size davranışı nasıldı?Çok, çok iyi idi. Ağzından küfrümsü, kırıcı bir söz çıktığına şahit olmadım, Sadece hana değil herkese çok iyi idi. Şu zenginmiş, şu fakirmiş, şu Türk’müş, şu Kürt’müş hiç ama hiç ayırt etmezdi. Hatta kendi çocuğu gibi sevdiği bir Kürt emir eri vardı.Nazmiye Hamının sesi titredi. Gözü yaşardı. Bir süre onu kendi haline bıraktım. Biraz sakinleştikten sonra:Bir şey mi hatırladınız Nazmiye Hanım? Sizi üzecek bir şeyse boş ver kalsın, anlatmasanız da olur” dedim. Yok yavrum, bunu size özellikle anlatmalıyım, Madem ki Arslan Bey’i tanımaya gelmişsiniz, tanıyın o halde...Doğrusu ben etkilenmiştim. Belki de o ilk defa anlatacağı bir şeydi bu. Daha dikkatli, bir kelimesini bile kaçırmadan dinleyecektim. Belleğimi, kulağımı, hatla gözlerimi tembihledim ve hazırladım. -Harbin en çetin günleriydi. Sivas’ta Mustafa Kemal ile bağlantı kurmak amacıyla Ahır Dağında bir mağaraya gizlice bir telgraf makinesi yerleştirmişler. Arslan Bey 20 4000 kişilik modern silahlara sahip Fransız birliklerine ve 2000 silahlı Ermeniye karşı Maraş’ı topyekün ve inançlı olarak savaşa hazırlamıştır. General Keret’in 21 Ocak 1920 günü Maraş’a taarruz edeceğini bir saat önce haber alan Arslan Bey, Fransız ve Ermeni’lere karşı 22 gün 22 gece devam edecek savaşı başlatmıştır. TBMM’nin I.döneminde Maraş Milletvekili seçilen Mehmet Hacıhaliloğlu’nun istifası üzerine 17 Mayıs 1920’de Maraş Milletvekilliğine seçilen Arslan Bey 4 Mayıs 1920’de TBMM’ye katılmıştır. Ancak Maraş Mutasarrıflığı ve Adana cephesi komutanlığının talebi üzerine TBB’nin kararıyla ilk ay izinli sayılan Arslan Bey, Antep ve İslahiye cephelerinde görev yaptıktan sonra meclise gelerek son toplantı yılında PTT komisyonunda çalışmalarda bulundu. I. dönemde Milletvekilliği sona erince yeni yapılan seçimlerde aday olmadı. Göksun ilçesi Büyükçamurlu köyünde Meryemçil yaylasında ve daha sonrada halen ismi ile anılan Arslan Bey çiftliğinde uzun bir süre yaşadı. 1946 yılında Maraş’a yerleşti. Pazarcık’ta çiftçilik yaparken 7 Haziran 1963’te vefat etti. Arslan Toğuzata Bey, Milli Mücadelede gösterdiği başarılarından dolayı Kırmızıyeşil şerefli şeritle İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Allah rahmet eylesin. Kaynak ve Fotoğraflar:Kahramanmaraş Belediyesi - www.kafkasfederasyonu.org de bir kaç gündür orada, dağın başında... Ortalık kış kıyamet. O zaman i n s a n ı n her istediğini bulması mümkün değil. Ben de o üşümesin diye oturdum, pantolon’un altından giymesi için yünden, uzun paçalı iç donu örüyordum. Arslan bey, bir gece sabaha karşı o emir eri çocukla çıkıp geldi. Hemen gün ağarmadan geri döneceğini söyledi. Bir gözü açık, bir gözü kapalı şöyle birazcık uzandı. Ben hemen alelacele yün işimi bitirdim, lastiğini geçirdim, giymesi için sevinçle ve sabırsızlıkla Arslan Bey’e uzattım. Arslan Bey, emir erini çağırdı;Abdullah, içeri gir! Abdullah, utana sıkıla içeri girdi. Al şunu, pantolonunun altına giy! dedi. Aaaa! Şaşırdım kaldım vallahi... Gecemi gündüzüme katıp o üşümesin, o dağın başında diye yaptığım şeyi, hiç önemsemeden, yüzüme bile bakmadan emir erine vermesine çok içerledim, çok kırıldım, Çekine çekine: Ama Bey diyecek oldum... Ben onu... Sana... Konuşmama bile fırsat vermedi:Nazmiye Hanım... Ellerine sağlık... Bak, milletin bekası bu çocuklara bağlı. Ben mağaranın içinde iken o mağaranın dışında nöbet bekliyor. Ben içeride çalışıyorum, o dışarıda donmamaya çalışıyor. O çocuk giyerse, emin ol, ben de üşümem... Haydi için rahat olsun...”dedi. • Bizim Akdo baklava sektörüne ilk adımını 2002 yılında küçük bir imalathane kurarak yönetim kurulu başkanı Ahmet Davarcıoğlu tarafından üretime başladı. Daha sonra piyasaya hakim olmak için şekerci ve tatlıcı tezgahlarında kendi ürettiği nefis baklava dondurma ve pasta çeşitlerini halka sundu. Bununla birlikte kendisine sunulan arz ve talebi kabul eden bizim akdo İmalathanenin ön kısmına 2004 yılında tezgâh açarak kendi ürünlerini satışa sundu. Daha sonra tezgahında teşhir ettiği birbirinden lezzetli tatlı çeşitleriyle şehrimize tamamen hakim oldu. hizmetten memnun kalmaları bizim akdoya bir öz güven katmıştır. Bu da Maraş’ımıza yakışır Ciddi bir kurum olduğunun kanıtıdır. Bizim akdo 2010 yılında sanayi şubesini,2011 yılında Esentepe şubesini açtı.2013 yılında tekerek yolunda ki şubesiyle istediği hedefi yakalayacaktır.2014 yılında araç filolarımızla ithalat ve ihracat tesisimizi kurulacak, franchise bayilik sistemi için gorusmelere başlanacaktır.Bu da sektörün içinde inanarak ve güvenerek adım atmak demektir.Halkımız bizleri desteklediği müddetçe şubelerimizi açmaya devam edeceğiz. Teşekkürlerimi saygılarımla arz ederim. 2009 yılında bizim akdo baklava, dondurma ve pasta üreten limitet şirketi oldu. Patent alarak sektörde kaliteli lezzet ve hizmet sunan bir markaya dönüştü. Bununla birlikte dondurma ve pastada da iyi bir çizgi yakaladı. Hizmet sektöründe ciddi adımlar atan Bizim Akdo şubelerini açıp müşteri memnuniyetini arttırarak bir marka haline geldi. Bizim akdo baklava Esentepe hürriyet mahallesi şubesiyle kurumsallaştı. Bu şube ile dünya mutfağına kucak açtı. Müşterilerini yöresel Maraş mutfağından leziz yemeklele buluşturdu. müşterilerinin kaliteli ürün ve Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Davarcıoğlu Esentepe Şubesi Esentepe Şubesi Hürriyet M.Şeyh Edabali C.No: 4 Tel: 0 344 215 09 09 Merkez Şube Sanayi Şubesi Fatih Mah. 15. sk. No:14/A Tel: 0 344 212 97 53 Yeni Sanayi Sitesi 17. Çarşı No: 25 Tel: 0 344 236 37 00 Kaynak ve Fotoğraflar:www.rasimozdenoren.com 21 Biyografi 2013 Sayı:4 Rasim ÖZDENÖREN “Okul yaptıramadım ama 50 yıllık yaşamımda okullarda okutulacak kitaplar yazdım,” Rasim Özdenören ( 1940, Maraş), Türk öykü ve deneme yazarı. İlk ve orta öğrenimini Maraş, Malatya, Tunceli gibi Güney ve Doğu şehirlerinde tamamladı. İ.Ü. Hukuk Fakültesini ve İ.Ü. Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi. Devlet Planlama Teşkilatı’nda uzman olarak çalıştı. Bir ara araştırma amacıyla ABD’nin çeşitli eyaletlerinde, 1970-1971’de iki yıl kadar kaldı. 1975 yılında Kültür Bakanlığı Bakanlık Müşavirliği görevine geldi. Aynı bakanlıkta bir yıl da müfettişlik yaptı. 1978’de istifa ederek ayrıldığı devlet memurluğuna bir süre sonra tekrar döndü. Çok Sesli Bir Ölüm ve Çözülme adlı hikâyeleri ayrıca TV filmi yapılmış, bunlardan ilki, Uluslararası Prag TV Filmleri Yarışmasında jüri özel ödülünü almıştır. Rasim Özdenören’in, Türk edebiyatında adını duyurmaya başladığı yıllar, köy romancılığının etkisinin artık azalmaya başladığı, varoluşçu yazarların etkisinin daha fazla hissedildiği yıllardır. O yıllarda roman ve öykü yazarları genel olarak Batı kaynaklı bir anlayışla, sanki dışarıdan bakan bir gözle eserlerini yazmışlardır. Özdenören ise daha çocukluğunda Anadolu’nun birçok ilini gezerek, orada yaşayarak, köyünü, kasabasını, şehrini tanıyarak, kendisine “ayrıntı avcısı” dedirtecek bir özellik ve güçlü bir tasvir yeteneğiyle, insanın evrensel yanlarını öne çıkararak yazmıştır öykülerini. Film Yapılmış Hikayeleri Rasim Özdenören’ in iki hikayesi 1977 yılında uyarlanarak televizyon filmi olarak çekildi. 50 dakika olan filmler, siyah beyaz olarak Maraş’ta filme alındılar. Çok Sesli Bir Ölüm” ve “Çözülme” Şaban Karataş döneminde TRT bünyesinde ilk defa kurulmuş olan Drama Ünitesi tarafından meydana getirilmiş eserlerdi. TRT’de yapılan dramalar ve uyarlama eserler arasında en çarpıcı, en özgün yapımlardır. 22 Yazar, gençliğinin ilk yıllarından itibaren kendine edebiyatı ciddi bir meşgale olarak seçen insanlardan oluşan bir arkadaş grubuna dâhil olmakla, sonraki yıllarda şekillenecek edebî şahsiyeti için çok önemli bir zemin bulmuştur. Bu arkadaş grubu Özdenören’in anlaşılmasında kilit konumdadır. Çünkü Özdenören’in okumaları, edebî ilgileri büyük oranda bu arkadaş grubunda şekillenmeye başlamış; sonraki yıllarda tanıştığı Sezai Karakoç’un etkisiyle bir bütünlük kazanmıştır. Özdenören’in Amerika’ya gidip orada iki yıla yakın bir süre kalması vesilesiyle çağdaş dünyanın en önemli merkezini tanımasının da eserlerine olumlu yansımaları olmuştur. O, yerli olmak nedir, bu nasıl gerçekleştirilir, sorularının cevabını öyküleriyle vermiş bir yazardır. Hikâyelerinin kahramanları, çevremizde rahatlıkla görebileceğimiz, dokunabileceğimiz kişilerdir. Rasim Özdenören, gerek denemelerinde gerekse öykülerinde, meselenin anlatmak olduğunu ilk öykülerinden başlayarak kavramış bir yazardır. O, İslami kimliğiyle tanınan bir öykücü olmasına rağmen öykülerinde hiçbir zaman, dönemindeki birçok yazarda görüldüğü gibi, inandığı şeyleri okuyucusuna dayatmamış, vermek istediği mesajı öyküyü örselemeden, akışı ve yapıyı bozmadan anlatmayı bilmiştir. Anlatırken de dili ustaca kullanmış, yer yer de adeta şiir yazmıştır. Bitişi olmayan şiir Tak tak ayak seslerini aç köpeklerin işittiği bir yer vardır. Orası aynı zamanda yıldızların kaydığı yerdir de... Buzul çağından kalma virüslerle sanal virüslerin oynaştığı düzlemi biliyorsunuz. Köpük kabuklarının Ay parçasına dönüşmüş iç denizlerin İç denizlerde yitmiş olan yıldızların en mahrem yerindeki kara parçalarının,Yağmur homurtularının Ve homurtulu yağmurun Buluştuğu bir yer vardır... Sevgililerin ruhu orada. Kızgın tavada kaynayan yağın içine damlatılmış toplu iğne başı büyüklüğündeki bir asit kabarcığıdır: ortalığı velveleye verir sıçrayışları coşku dolu bir cümbüştür yağ kabarcıkları birbirine çarpıp hırçınlaşarak gazaba gelip kudurarak buluşur.Sokak içleri mutlaka yağmurludur.Ve mutlaka o kasabadan bir tren geçer. Tren istasyonu. Kasabanın tam da orta yerindedir. İtiraf edilmemiş aşka musap aşıkın trenden ineceği istasyon tam da bu kasabadadır. Ve sevgilinin evi istasyon civarındadır. Filmin başladığı ve koptuğu yer... Serseri aşık oralarda dolaşır. Başından aşağıya yağmursuları boşalır. Trençkotunun kirden kapkara yağ bağlamış dikiş yerleri yağmur suyuyla kabarmış yağmur suyunun incecik selleri aşığın boynundan aşağıya incecik derecikler halinde kayıp durmaktadır... Sevgilinin evinin yakınındadır ya, bu her şeye bedeldir. Bütün bir ömür boyu o evin karşısındaki küçücük parkta, o parkın kanepesinde, bu yağmur üstüne kovayla boşalırken beklemeyi göze alabilir. Orada ıslanarak, kahrolarak, mahvolarak şiirler terennüm etmek, söylenmemiş Bir “O” tanıdım Birini tanıdım. O’ydu. Nasıl sözler veriyordum kendime. Onu tanımış olmanın bana nasıl bir hayat bahşettiğini düşünüyordum.Her şey O olmuştu. Ondan başka kimse yoktu dünyamda. Bir O…Bir de ben… Diyordum ki kendi yalnızlığıma, o’nu ya da o’yu yitirirsem n’aparım? Bu sorunun cevabını düşünmek istemiyordum. Bu soru, olmayacak bir imkâna göndermede bulunuyordu. İnsan zihni bir tuhaftı. İnsan zihni imkânsız olanı düşünebiliyordu. Ama imkânsız olanı kabul etmek istemiyordu. İmkânsız olanın imkân aleminde var olabileceğini tasavvur edebiliyordu, fakat aynı zamanda bu tasavvuru reddediyordu. Onu yitirmeyi kendime yediremiyordum. Onu yitirmek nasıl olabilirdi? Onu yitirmenin bir anlamı olabilir miydi?Onu yitirmek demek şu değil miydi: o, bu dünyanın bir yerlerinde var bulunmaya devam edecek, fakat sen onun nerede olduğunu bilmeyeceksin; o orada yaşıyor olacak, ama sen onun nefesini duyumsamaktan uzakta olacaksın…Var mı böyle bir şey? Olabilir mi? İşin en anlaşılmaz yanı da şurada duruyor: ben ona yakınken, onu yitirmiş halde bulunuyorum. O yanımdayken yanımda bulunmuş olmuyor. O, bana bir kulaç mesafede dururken, bu demektir ki, elimi uzatsam tutacağım bir mesafede konuşlanmış haldeyken, ona uzattığım elim boşta kalıyor.Konuşmam gerektiğini biliyorum. Ona hitap etmem gerekiyor. O zaman ne diyeceğimi bilemiyorum. Ona nasıl hitap edebileceğimi bilmiyorum. Ona hitap edilebilir mi, onu da bilmiyorum. Sen! Hayır, olmadı. Olmuyor… O… Kimdir o? Kim? Sözcüklerin yetersiz olduğunu öğreniyorum. Deneyerek…Onunla yazıyorum. Onunla varlığımı sınıyorum. Daha nereye kadar gidebilirim? Nereye kadar gidilebilir? Gidilebilecek yerin dibini bulmak mümkün mü? Her şeyin mümkün olduğunu söylemek mümkün mü? Ben buradayım. Buraya kadar duruyorum. Dahası yok. Yokluk yok. Hiçbir şey… h-i-ç-b-i-r-ş-e-y. Aşk sözcüğü ancak bu harflerle yazılır. Daha ne diyeyim?.. “O”nun içi boş değil, o sıfıra benzese de sıfır değil… ne kadar şiir varsa hepsini bir anda, iç içe söylemek, söylediğini baştan sona bir kez daha tekrarlamak ve bütün tekrarları parçalayıp atmak Parçalanmış şiir kağıtlarını uçsuz bucaksız denizlere savurup onlardan donanma yapmak Donanmayı ağır aşklara refakatçi kılmak Ve böyle böyle yolculuğu sürdürmek: beklediği budur. Çocukluğun ilk aşkı ordadır, dilek tutulur, parmak uçları birbirine dokunur sonra bilgiçlikler delirmiş kan kanda topaklanan bilginin bilgisi seslenirsin imdat der gibi bir sabah vakti bilgin! bilgin! Bilgin azizleşir muazzez aşkın toy sevgilisi olur. Her aşk bir afet ve felaketse, her aşk bir belaysa.. aşıkı kovalar. Aşık sevgilinin ardındaysa, bela da aşıkın ardındadır. Kovalar onu. Bitişsiz olarak, ölümsüz olarak, müebbede hükümlü olarak.. Eserleri Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Kafa Karıştıran Kelimeler, Müslümanca Yaşamak, Yaşadığımız Günler, Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı, Çarpılmışlar, Çözülme, Çok Sesli Bir Ölüm, Gül Yetiştiren Adam, Hastalar ve Işıklar, Yeni Dünya Düzeninin Sefaleti, Ruhun Malzemeleri, Ben ve Hayat ve Ölüm, Yeniden İnanmak, Denize Açılan Kapı, Red Yazıları,Acemi Yolcu, İpin Ucu,Çapraz İlişkiler, Kent İlişkileri, Kuyu,Yüzler, Köpekçe Düşünceler, Düşünsel Duruş, Toz,Aşkın Diyalektiği, Eşikte Duran İnsan, Yazı, İmge ve Gerçeklik, Ansızın Yola Çıkmak, Hışırtı,İki Dünya Rasim Özdenören TBMM tarafından her yıl verilen Üstün Hizmet Ödülü ile mükafatlandırıldı. Özdenören ödül töreninde yaptığı kısa konuşmada ödül alacağını aklına getirmediğini ifade etti ve “Okul yaptıramadım ama 50 yıllık yaşamımda okullarda okutulacak kitaplar yazdım,” dedi. Kaynak: www.rasimozdenoren.com 23 Yöresel Sanat 2013 Sayı:4 Bakırcılık Ritimle Yapılan sanat eserleri Kahramanmaraş ta bakırcılık çok eskilere dayanan bir sanat dalıdır Türkiye’de çok büyük bir öneme sahiptir. Üretilen geleneksel kaplar, kazan, teşt, leğen, hamam leğeni, kulplu tas, süzek,tencere, kuşkana, kapaklı sahan, aşurelik ve bakraç gibi kap çeşitleri bu isimler altında, Türkiye’nin hemen hemen her iline, satılmaktadır. Bunların yanında bakırın üzerine elle yapılan dövme isçiliği de evlerde aksesuar olarak kullanılmaktadır. Kahramanmaraş’ta imalatı yapılan alüminyum, krom, çelik mutfak araç-gereçleri ve pirinçten yapılan (mangallar, saksılıklar) çeşitli aksesuarların yurt içine ve yurt dışına satışı yapılmaktadır. Bu satışlar Kahramanmaraş ekonomisine büyük gelir sağlamaktadır. Bakır Nasıl Şekillendirilir. Düz levha şeklinde elde bulunan bakırın çekiçle çukurlaştırılıp, sopayla dövüldükten sonra, şimşir ağacından yapılan örste kenarlarını kaldırmak suretiyle şekle sokulup kazan, tepsi, güğüm, bakraç, tas vb. haline getirilmesi işine bakırcılık denir. Bakırın yumuşak olması, onun çekiçle dövülerek sertleştirildikten sonra süslenmesi için de olanak sağlar. Bu işlemler yapıldıktan sonra bakır kalaylanır. Kalay yapıldıktan sonra süsleri ortadan kalkmaz. Kalay olmazsa bakır kabın içerisine konan yemek ya da içecekler zehir haline gelir. Bakırcılık, bakırın yumuşak olması nedeniyle ince bir işçilik gerektirmektedir. Bakırı kullanılır, ya da bir süs eşyası haline getirene kadar ustanın uyguladığı birçok işlem vardır. Bakırcı ustası, yapacağı eşyanın, örneğin kazanın önce 24 taslağını çıkarır. Ardından tokmakla gövdeyi şekillendirir. Bakır levhayı tavladıktan, başka bir deyimle, ısıttıktan sonra ay şeklindeki bir örsü, yer örsü ya da yer demiri üzerinde tahta tokmakla çukurlaştırır. Bu işlemden yani bakıra gerekli şekli verdikten sonra dip tarafın perdahlanmasına geçer. Bunun içinde örsle dip tarafı çukurlaştırır, gövde demiriyle gövde dibini, kazan örsünde şekillendirir. Gövdeyi, yer örsüyle gövde dibi birbiriyle uyumlu olacak şekle sokar. Bunun için tırnak makasıyla kenarları keser, bir parçayı içeriye ya da dışarıya doğru büker; bu işlemlerden sonra iş kaynağa gelmektedir. Bakırın kaynak işi için de bir takım işlemlerden geçirilen hazırlanmış kazan gövdesi, kaynak bittikten sonra çekiçle dövülerek süsleme işlemleri yapılır. Bakırı çekiçle vurarak süslemek, hem daha güzel, daha gösterişli hale getirmek hem de sertleştirmek için yapılır. Bu şekilde bakırın ezilme olasılığı en aza indirgenmiş olur. Bakırcı ustası süsleme işini yaparken de birtakım şeylere dikkat etmek zorundadır. Süsleme çekiç vurarak yapıldığı için, çekiç aynı derecede, aynı güç ölçüsünde vurulmalı ve vuruş esnasında çok dikkatli olunmalıdır. Özellikle kenar vuruşlarında yapılacak yanlışlar bir daha düzeltilemez. Süsleme özgün özellikler taşıyabileceği gibi, taklit edilerek de yapılabilir. Önemli olan eşyayı fabrika malından ayırt edici özelliği olan ve onu el sanatı ürünü olarak nitelememizi sağlayan süslemenin bulunmasıdır. Kaynak: Türkiyekültürportalı Fotoğraflar:Sertaç AKKUŞ 23 25 Kurubuz Üretim Makinesi KURUBUZ KULLANIM ALANLARI Plastik Sanayii Kauçuk Sanayii Kimya Sanayii Gıda Sanayii Metal Sanayii Matbaa Makineleri Gemi ve İnşaa Sanayii Otomotiv Sanayii Enerji Sektörü Petro-Kimya Sanayii Kağıt Sanayii Elektronik Sanayii Tekstil Sanayii Kuru Buz Makine Temizlik Kuru Buz Üretim Makinelerimiz tecrübeli , uzman bir kuru buz üreticisi olan Ates Firması ve mühendisleri tarafından geliştirilip piyasaya sürülmüştür. Ates 15 yıllık bir tecrübe ve birikimlerini uzman mühendisleri ile beraber siz müşterilerine kullanımı kolay kompakt ürünler sunmuştur. Aynı zamanda kuru buz üretici olan Ates Group sektörün sıkıntılarını bildiği için size çözüm odaklı ürünler sunmaktadır. Ates Kuru Buz Üretim Makinelerinin tüm modelleri 4 çeşit Kurubuz üretimi yapabilmektedir. Bu özellik müşterilerinizin değişik ihtiyaçlarını karşılarken yatırım maliyetlerinizi ortadan kaldırmaktadır. Saatte 200 kg dan 1600 kg a kadar üretim kapasitesi olan modellerimiz bulunmaktadır. Kalitenizin Garantisi Ates Jet Kurubuz Temizlik Makinası – Kurubuz İle Temizlik Ates, modern bir yönetim anlayışı ile, yüksek ürün kalitesi, teslimat güvencesi ve yüksek esnekliği birleştirerek kusursuz hizmet performansı sergileyen bir firmadır. 2000 yılında Almanya’da kurulmuş uluslararası bir şirket olan Ates, hâlâ yepyeni, modern ve dinamik bir şekilde siz müşterilerimizin hizmetindedir. 2010 yılında Türkiye’de de 3. fabrikamızı Kuru buz temizliğine geleceğin temizlik sistemi diyebiliriz. Kompresörden sağlanan basınçlı hava yardımı ile kuru buz parçacıkları 300 - 900 mt/s’ye kadar hızlandırılır. Temizlenecek yüzeyle temas anında parçacıkların ağırlık ve hızları ile orantılı olan kinetik enerjileri bir püskürtme ile temizlik kuvvetine dönüşür. Kendinden daha sıcak bir yüzeye çarpan kuru buz parçacıkları yüzeydeki istemenyen katmanları parçalar. Ates Group tarafından üretilen Kurubuz temizlik makineleri 15 yıllık tecrübe ve birikimineseridir. Yurt dışına ihraç ettiğimiz Kurubuz temizlik makinelerimiz Avrupanın gelişmiş sanayi ülkelerinde kullanılmakta olup uluslararası kalite ve kullanım onayına sahiptir. Yenilikçi ve uzman kadromuzla size iyi olanı değil en iyi olanı vermek için varız…… * Kuru Bir Temizlik Yapar, ardında atık bırakmaz. * Kimyasal temizlemenin aksine çevre dostudur. * Temizlenen yüzeye zarar vermez, aşındırmaz. * Üretiminizi aksatmaz. * Kalıplar sökülmeden bu sistemle temizlenir. * Ekonomiktir. Kinetik Enerji Gevretme Termik Şok Kahramanmaraş’ta hizmetinize açmış bulunmaktayız. Hedefimiz Türkiye’nin her şehrine, en fazla 200 Km mesafeden hizmet ulaştırabilmektir. Büyük gaz şirketleri ile önemli ortaklıkları olan, aktif, kuru buz ve gaz konusunda yeniliği, ilerlemeyi hedef alan uzman ve lider bir üreticiyiz. Ates, kurulduğu günden beri müşteri memnuniyetini ön planda tutan ve bunda başarılı olmuş, tanınan, güvenilir bir markadır. Yüksek kaliteli ürünlerimiz, uygun fiyatlarımız ile Ates olarak yurt içinde ve yurt dışında, sizinle iş ilişkilerimizi geliştirmeyi amaçlıyoruz. Kuru buz ile ilgili taleplerinizi en iyi şekilde yerine getirebilmek için daima hizmetinizdeyiz. Bizim için, her şeyden önce, ürün kalitesi, satış sonrası hizmet ve koşulsuz müşteri memnuniyeti önem arz etmektedir. 26 Ates ISO-BOX (Konteyner) Kuru Buz ve Kuru Buz Saklama Kuru buz saklamak hiç bu kadar kolay olmamıştı. Ates ISO-BOX (Konteyner) lar Kuru buz ürününü saklamak için en ideal ve ekonomik çözümdür. Ates Iso-Box (Konteyner) lar fire olayını minimize ederek size ekstra kazanç sağlamaktadır. Avrupa’nın seçkin kuru buz üreticisi olan Ates , konteyner üretiminde dünyanın sayılı firmaları arasındadır. Kullanılan her malzeme özenle seçilmiş olup kaliteden taviz verilmemiştir. Ates Iso Box(konteyner)ların önemli özelliklerinden bazıları aşağıda sıralanmıştır. Kılıfı rotasyon usulü form - bastırılmış Mono Blok - Cam-Elyafı - Polyester den oluşmaktadır. • Bütün kompozisyonlar menteşe, kilitleme düzenleri veya kulpu kılıfa tutturulmuştur ve sıkı bir şekilde pres edilmiş GFK-Paletlere bağlıdır. • Çeşitli ve değişik ilaveler sayesinde özel isteğinize göre konteynerleri nakliye sisteminize uygun şekilde tasarlayabiliyoruz. • Mesela sürekli yükleme ve boşaltmaya uyum sağlayabilmek için büyük hacimli–konteynerler metal kaplama ile donatılmıştır. Bu şekildeki ISO-BOX’lar daha dayanıklıdır. www.ates-a.com Ates Makina Sınayi ve Tıbbi Gazlar Plastik Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti. Adres: İstasyon Mah. Stadyum Cad. No: 24/B 46100 Kahramanmaraş Tel: 0 344 251 27 00 (pbx) * Fax: 0 344 251 27 02 e-mail: [email protected] 27 Ecdadı Osmanlı 2013 Sayı:4 KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi. Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi. Saltanat dedikleri bir cihân kavgasıdır. Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi.. Kanûnî Sultan Süleyman 27 Nisan 1495 Pazartesi günü Trabzon’da doğdu. Babası Yavuz Sultan Selim, annesi Hafsa Hatun’dur. Hafsa Hatun Osmanlı ya da Çerkezdir. Kanûnî Sultan Süleyman yuvarlak yüzlü, ela gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı. Kanûnî Sultan Süleyman devri, Türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. Babası Yavuz Sultan Selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. İlk eğitimini annesinden ve ninesi Gülbahar Hatun’dan (Yavuz Sultan Selim’in annesi) aldı. Yedi yaşına gelince tahsil için İstanbul’a, dedesi Sultan İkinci Bayezid’in yanına gönderildi. Şehzade Süleyman, burada Karakızoğlu Hayreddin Hızır Efendi’den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu. 15 yaşına kadar babası Yavuz Sultan Selim’in yanında kalan Şehzade Süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce Şarki Karahisar’a oradan da Bolu, kısa bir süre sonra da Kefe sancakbeyliğine tayin edildi (1509). Yavuz Sultan Selim’in 1512 de tahta geçmesi üzerine İstanbul’a çağırılan Şehzade Süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında İstanbul’da kalarak babasına vekalet etti. Bu sırada Saruhan sancakbeyliğinde de bulundu. Babası Yavuz Sultan Selim’in ölümü üzerine, 30 Eylül 1520’de 25 yaşındayken Osmanlı tahtına geçti. Kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. Çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan Kanûnî Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Zigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 Eylül 1566 yılında 71 yaşında vefat etti. Kendisine “Kanûnî” denmesi, yeni kanunlar icad etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanûnî Sultan Süleyman adaleti seven bir padişahtı. Mısır’dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır. Kanûnî Sultan Süleyman, tahta çıktığı sırada Osmanlı Dev- leti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. Babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, “Arslan öldü, yerine kuzu geçti” diye düşünen Avrupalıları sevindiriyordu. Ancak Avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar. Dönemi BELGRAD’IN FETHİ Kanûnî Sultan Süleyman tahta çıktığında Avrupa’nın en güçlü devleti Roma-Germen İmparatorluğu (Almanya) idi. Almanya İmparatoru Şarlken Macaristan’a hakim olmak için Macar kralı ile yakın akrabalık ilişkileri kurmuştu. Macar Kralı İkinci Lui, Şarlken’e güvenerek vergilerini ödemiyor kendisine gönderilen Osmanlı elçilerini öldürtüyordu. Fatih Sultan Mehmed, Avrupa’da düzenlediği seferlerde Sırbistan’ı almıştı. Ancak stratejik bir öneme sahip Macaristan alınamamıştı. Kanûnî Sultan Süleyman Macaristan’ı almak üzere harekete geçti. Belgrad, karadan ve Tuna ırmağındaki Osmanlı donanması tarafından kuşatıldı. Şehir, gayet iyi savunulmasına rağmen teslim olmak zorunda kaldı (29 Ağustos 1521). Belgrad Muhafızlığına Balı Paşa getirildi. Bu sefer sonunda İstanbul’a gönderilen bazı Belgradlılar kurulan Belgrad köyüne 28 yerleştirildi. Belgrad’ın fethi, Kanûnî Sultan Süleyman’ın ilk fethidir. Belgrad, bundan sonraki yıllarda Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya açılan en büyük kapısı oldu. Bu sebeple Belgrad’a “Darü’l-cihad” denildi. MOHAÇ SAVAŞI Şarlken’in büyük bir tehlike olmaya başladığını gören Kanûnî Sultan Süleyman, Fransuva’nın da ısrarı üzerine Şarlken’e karşı savaş açmaya karar verdi. Osmanlı ordusu Tuna nehrini geçerek Macaristan’a girdi. 29 Ağustos 1526’da Macar ordusuyla Mohaç’ta yapılan savaşta Macar ordusu iki saatte dağıldı. Mohaç Savaşı parlak ve şanlı bir zaferle neticelendi. Budin (Budapeşte) alındı. Macaristan, Osmanlı Devletine bağlı bir krallık haline geldi ve başına Macar soylularından Jan Zapolya getirildi. VİYANA KUŞATMASI Macaristan’ın Türkler tarafından fethi Avusturya ile Türkleri karşı karşıya getirdi. Mohaç Savaşı’ndan sonra Macaristan bir tampon bölge haline gelmişti. Avusturya Arşidükü Ferdinand, Macaristan’ın Osmanlı hakimiyetine girmesini istemiyordu. Ferdinand, Şarlken’in de desteğiyle Jan Zapolya’yı tanımadı ve Budin’e girdi. Karşı sefere çıkan Kanûnî Sultan Süleyman Budin’i geri aldı. Savaşmayı göze alamayan Ferdinand ve Şarlken Avusturya’nın başkenti Viyana’ya kaçtılar ve Viyana kuşatıldı (26 Eylül 1529). Kış mevsimi yaklaştığı için 16 Ekim günü kuşatma kaldırıldı. Osmanlı Devleti, Viyana kuşatmasından bir sonuç elde edememesine rağmen, Macaristan’daki durumunu güçlendirmiş ve Avrupa’nın karşı saldırı yapmasını engellemiştir. Macaristan üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Ferdinand, Kanûnî’ye bir elçi göndererek Macaristan’ın kendisine verilmesini istedi. Buna karşılık vergi vermeyi kabul ediyordu. Bu talebi karşısında olumsuz cevap alan Ferdinand Budin’i kuşattı. MACARİSTAN SEFERLERİ Kanûnî Sultan Süleyman, bunun üzerine Almanya seferine çıktı. Budin’i geri alıp Estergon’a kadar ilerleyen Osmanlı kuvvetleri, Avusturya ve Almanya içlerine akınlar düzenledi. Yedi ay süren Almanya seferi sırasında Avusturya’da bir çok kasaba, şehir ve kale fethedildi. Avusturya, yapılan bu savaşlar sonunda harap ve bitkin bir hale geldi. Bunun üzerine Ferdinand barış istedi. İmzalanan İstanbul Antlaşması ile Ferdinand ve Şarlken’in hem Macaristan hem de tüm Avrupa’yı ele geçirme çabaları sonuçsuz kaldı (22 Temmuz 1533). Ferdinand’ın Macaristan üzerinde ki emellerinden vazgeçmeye niyeti yoktu. Jan Zapolya ölmüş, yerine oğlu Sigismund geçmişti. Bundan istifade eden Ferdinand Budin’i kuşattı. Bunun üzerine 1540 yılında Kanûnî tekrardan Macaristan seferine çıktı ve çok güçlü bir orduyla birlikte Budin’e girdi. Sigismund’u Erdel Beyliği’ne atadı ve Macaristan’ı Osmanlı Devleti’ne bağlı Budin eyaleti haline getirdi. Süleyman Paşa bu bölgenin beylerbeyliğine atandı. Avusturya’nın elinde sadece kuzey Macaristan kaldı. Kanûnî döneminin önemli siyasi olaylarından olan OsmanlıMacaristan, Almanya, Avusturya ilişkileri Kanûnî’nin ölümüne kadar devam etti. ZİGETVAR KALESİ Anadolu’daki iç isyanlarla ve Doğu’da İran Devleti ile uğraşan Kanûnî Sultan Süleyman, 1566’da son seferine yine Macaristan üzerine çıktı. Zigetvar kalesi kuşatıldı, ancak kuşatma devam ederken Kanûnî Sultan Süleyman vefat etti. Osmanlı Devletini zaferden zafere taşıyan Kanûnî Sultan Süleyman’ın ölüm haberine rağmen kale fethedildi (7 Eylül 1566). KAPİTÜLASYONLAR İlk defa 1352 yılında Cenevizlilere verilen Kapitülasyonlar, darülharb kabul edilen yabancı ülke tüccarına Osmanlı topraklarında ticaret yapma hakkı veriyordu. Ancak Osmanlı Devleti ticaret imtiyazlarını siyasi ve diplomatik menfaatleri çerçevesinde kullanarak ittifak yapacağı devletlere vermişti. 1535 yılında Fransa ile dostluk havası içerisinde iken Fransızların hazırladığı Kapitülasyon taslağı Osmanlı padişahınca tasdik edilmemişti. Bu taslağa göre eşit şartlar ve mütekabiliyet esası getiriliyordu. Halbuki Osmanlı Devleti padişahın tek taraflı yemini “Ahdi” ile verildiğinden Ahidname diye adlandırılmıştı ve her padişah değiştiğinde yenilenmesi gerekiyordu. İlk Fransız Kapitülasyonu, Kıbrıs seferi öncesinde 1569 yılında verildi. Katolik dünyasına ve Papa ambargosuna karşı ittifak sağlamak için Protestan olan İngiltere’ye 1580’de, Hollanda’ya 1612’de Kapitülasyonlar verildi. Kapitülasyonlarda ticaret yapma hakkının yanı sıra, tüccarın hakları, gümrük vergileri, mahkeme usülleri, yol izinleri, emniyetlerine dair hususlar detaylı olarak belirtildi. Osmanlı devleti zayıfladıkça Kapitülasyon verilen devletlerde giderek çoğaldı ve bunu bir baskı aracı haline getirdiler. Birinci Dünya Savaşı’nın ilanı ile birlikte 1914 yılında tüm protestolara rağmen Kapitülasyonlar tek taraflı olarak kaldırılmıştır. OSMANLI ve SAFEVİLER Kanûnî Sultan Süleyman Avrupa’da başarılar kazanırken, Anadolu’da iç isyanlar baş göstermiş, İran’da ise yıkılan Akkoyunlu devletinin yerine kurulan Safevi Devleti, doğuda Osmanlı İmparatorluğu için ciddi tehlike olmaya devam etmişti. Kanûnî Sultan Süleyman, Avrupa’da İstanbul Antlaşmasıyla geçici de olsa barışı sağladıktan sonra, İran üzerine ilk seferine çıktı. Safevi Devletinin izlediği düşmanca politikalar ve Anadolu’da yaşayan Şiileri kışkırtmaları bu seferin düzenlenmesine neden oldu. Tebriz, Azerbaycan ve Hamedan istila edildi. Irakeyn seferiyle de Bağdat alındı(1534). Kanûnî’nin Avusturya’ya sefer düzenlemesinden yararlanmak isteyen Safevi Şahı Tahmasb, kardeşinin Osmanlılara sığınmasını da bahane ederek, Tebriz, Nahçıvan ve Van’ı ele geçirdi. Bunun üzerine Kanûnî Sultan Süleyman ikinci defa İran seferine karar verdi. Çıkılan İran Seferinden Van ve Tebriz geri alınarak dönüldü (1548). Safeviler 1553 tekrar saldırıya geçtiler. Doğu Anadolu’da ilerleyen düşman kuvvetleri Muş’a kadar gelip Erzurum’u kuşattılar. Kanûnî Sultan Süleyman üçüncü İran seferine çıktı. Revan, Nahçıvan ve Karabağ alındı. Zor duruma düşen Şah Tahmasb’ın isteği üzerine barış yapıldı ve Amasya Antlaşması imzalandı(1555). Bu antlaşmayla, Yavuz döneminden beri süren İran sorunu çözüme kavuştu. Doğu Anadolu, Tebriz ve Bağdat Osmanlı hakimiyetinde kaldı. Amasya Antlaşması Osmanlı İmparatorluğu ve İran arasındaki ilk resmi antlaşmadır. Ayrıca İslam dünyasında yapılan ilk din barışı özelliği de taşımaktadır. RODOS’UN FETHİ Avrupalılar Akdeniz’deki Rodos, Kıbrıs, Girit, Malta gibi adalara hakim olmuşlar, açık denizlerde keşifler yapmışlar ve denizlerde 29 güçlerini arttırmışlardı. Kanûnî döneminde denizciliğe önem verildi ve büyük başarılar elde edildi. Kanûnî döneminde Rodos adası, Sen Jan şövalyelerinin elindeydi. Şövalyeler korsanlık yapıyor, Türk donanmasına zarar veriyorlardı. 1522 yılında düzenlenen seferle Rodos fethedildi. CEZAYİR’İN OSMANLIYA KATILIŞI Cezayir 1516’da Baba Oruç ve kardeşi Hızır Reis(Barbaros) tarafından İspanyollardan alınmıştı. 1518’de Barbaros, Cezayir’in hükümdarı olmuştu. Daha önce Yavuz bu iki denizcinin kendisinden yardım istemesi üzerine onlara iki kadırga ve levent vermişti. Kanûnî, Barbaros Hayreddin Paşa’yı İstanbul’a çağırdı ve Kaptan-ı Deryalığa getirdi(1533). Böylece, Cezayir Osmanlı topraklarına katıldı. Barbaros Ege denizinde Venediklilerin elinde bulunan adaları aldı. PREVEZE DENİZ ZAFERİ Osmanlıların Akdeniz’de kuvvetlenmeleri ve tüm Ege denizine hakim olmaları Avrupa’yı telaşlandırmıştı. Ayrıca devam eden Avusturya ve Macaristan seferleri büyük bir Haçlı donanması hazırlanmasına neden oldu. Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasında Venedik ve Cenevizlilerden başka Malta, Portekiz ve İspanya’ya ait gemilerde bulunuyordu. Haçlı donanması 602, Osmanlı donanması ise sadece 122 parçaydı. Preveze körfezinde 27 Eylül 1538’de yapılan savaşta Barbaros Hayreddin komutasındaki Osmanlı donanması büyük bir zafer elde etti. Tarihe Preveze Deniz Zaferi olarak geçen bu savaş sonunda Akdeniz bir Türk Gölü haline geldi. TRABLUSGARB’IN ALINMASI Şarlken, Trablusgarb’ı aldıktan sonra buraya Sen Jan Şövalyelerini yerleştirmişti. Barbaros’un Preveze Deniz Zaferini kazanması ve Venediklilerin Osmanlılarla barış imzalamaları Şarlken ve Papa’yı kızdırmıştı. Hazırlanan Haçlı donanması Cezayir’e saldırdı ancak Osmanlı donanması karşısında bozguna uğradı(1541). Barbaros’un yetiştirdiği Turgut Reis Trablusgarb’ı karadan ve denizden kuşatarak aldı. Ayrıca bu seferle Bingazi de Osmanlı ülkesine katıldı (1551). CERBE SAVAŞI Turgut Reis’in İspanyollar’ın elinde bulunan Cerbe adasını kuşatması üzerine Andrea Doria komutasındaki bir Haçlı donanması İspanyollara yardıma geldi. Yapılan Cerbe Deniz Savaşında büyük bir zafer kazanıldı. Cerbe Osmanlılara geçti (1559). MALTA SEFERİ Rodos’un fethinden sonra Malta’ya yerleştirilen Sen Jan şövalyeleri Osmanlı için bir tehlike oluşturuyordu. Trablus ve Cezayirin güvenliği için Malta’nın alınması gerekiyordu. Yapılan kuşatma sırasında Turgut Reis şehit oldu. Malta alınamadı(1565). HİNT SEFERLERİ Coğrafi keşiflerden sonra sömürge arayışları başlamış, Portekiz ve İspanya pek çok sömürge elde etmişlerdi. Portekizliler Kızıldeniz ve Hint ticaret yollarına hakim olmaya çalışıyorlardı. Ümit Burnunun bulunması, Osmanlıların baharat ticaretine de büyük darbe vurmuştu. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bu sebeplerden ötürü, dört kez Hint deniz seferi düzenlendi. Ancak Osmanlı donanmasının okyanus şartlarına uygun olmaması yüzünden bu seferlerden hiçbirisinde tam başarı sağlanamadı. 1551 yılında düzenlenen İkinci Hint Seferinde Osmanlı donanmasının başında Piri Reis vardı. Türk Denizcilik tarihinde önemli bir yere sahip olan Piri Reis, bu sefer sırasında Maskat’ı almış ve Portekiz donanmasını büyük bir bozguna uğratmıştı. Ancak,Portekizlilerin Basra Körfezini kapatacaklarını düşünerek, donanmayı Basra’da bırakıp ganimetlerle geri döndüğü için Piri Reis Mısır’da idam edilmiştir. Ancak yine de Yemen, Eritre, Sudan sahilleri ve Habeşistan’ın bazı kısımları Osmanlı topraklarına katıldı. Arap yarımadası tamamen Osmanlı denetimine girdi. Kızıldeniz yabancı güçlere kapatılarak Osmanlı egemenliği sağlandı. İMAR ÇALIŞMALARI (MİMARİ) Kanûnî Sultan Süleyman 46 yıl saltanatta kaldı. Babası Yavuz Sultan Selim’den 6.557.000 km kare olarak devraldığı Osmanlı topraklarını 14.893.000 km kareye çıkardı. Kanûnî Sultan Süleyman döneminde imar faaliyetleri devam etti ve ilk iş olarak babası Yavuz Sultan Selim tarafından temelleri atılan İstanbul Sultan Selim Camii’ni tamamladı. Bunun dışında yaptırdığı eserlerden bazıları şunlardır; Gebze’de Çoban Mustafa Paşa Camii ve Külliyesi, Afyon Sincanlı Sinan Paşa Camii, Bozöyük Kasım Paşa Camii. MİMAR SİNAN Osmanlı imparatorluğunun en parlak devrinin büyük mimarı ve dünya çapında bir sanatkar olan Mimar Sinan, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde bir çok eserler verdi. Bunlardan en önemlileri şunlardır; Halep Hüsrev Paşa Camii, İstanbul Haseki Külliyesi, İstanbul Şehzade Camii ve Medresesi, Üsküdar Mihrimah Camii, İstanbul Süleymaniye Camii ve Külliyesi, Tekirdağ Rüstem Paşa Camii ve Külliyesi, Silivri Kapı İbrahim Paşa Camii, İstanbul Rüstem Paşa Camii, İstanbul Sinan Paşa Camii, Topkapı Kara Ahmet Paşa Camii ve Külliyesi, Fındıklı Molla Çelebi Camii, Babaeski Semiz Ali Paşa Camii, Büyükçekmece Kanûnî Sultan Süleyman Külliyesi ve Köprüsü, Süleymaniye Tekkesi. Büyük bir devlet adamı olan Kanûnî Sultan Süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. Meşhur şiirlerinden birisi şudur: “Halk içinde muteber bir şey yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sihhat gibi. Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır, Olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi”. Kaynak:Vikipedi 30 Remzibey Dünya karsılaştığın fırtınalarla değil gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir. (William Mc. Fee) 300 kişilik salonumuzda Özel yemek Organizasyon İmkanı Yenişehir Mah.Borsa Cad. No:11 Tel: 0 344 223 25 55 Kahramanmaraş 31 Görülmeye Değer Yerler 2013 Sayı:4 AMASRA Amasra, Bartın ilinin 17km. kuzeyindedir. Şehir, kuzeye doğru uzanan bir yarımada üzerinde, iki koylu bir yarımada biçiminde kurulmuştur.Yarımadanın uzunluğu 1.5km. dir.Doğusunda ve batısında iki koyu vardır.Doğusundakine “Büyük Liman”, batısındakine ise “Küçük Liman” adı verilir. Yeşilin her tonunun bir arada seyredebildiği, Karadeniz kıyı şeridi ve dağınık tepeler üzerine kurulan Amasra, tarihi turistlik şirin bir liman şehridir. Amasra dağınık tepeler üzerinde kurulan bir kasaba görünümündedir. Yerleşim yer- inin büyük çoğunluğu şehir merkezinde yoğunlaşmıştır.Evlerin bir kısmı orman alanları içerisinde yer almaktadır.Binaların büyük çoğunluğu betonarme, kangir, ahşap yapılardan oluşmaktadır.Tarihi evler ise kale içerisindeki yapılarla adeta başka bir tarih oluşturmuştur. Şehirdeki ahşap yapıların sayısı günden güne azalmaktadır.Yeni binalar yapılırken çevredeki arkeolojik ve doğal sit alan göz önüne alınarak gerekli ruhsatlar verilmektedir. Amasra tarihinin çok eski yıllara dayanmakta oluşu, eski yapıların önemini daha da artırmaktadır.Bu özelliğiyle geçmişi tam anlamıyla yaşamak isteyenlerin nostalji şehridir.Tarih ve doğa güzellikleri iç içedir. Amasra limanı son yıllarda yapılan yeni çevre düzenlemeleriyle yolcu gemilerinin ve yatların rahatlıkla yanaşıp konaklayabilecekleri bir duruma getirilmektedir. İstenilen yere gitmek için her an vasıta bulmak mümkündür. Karadeniz kıyılarında dolayısıyla Amasra’ da her mevsim hemen hemen yağış alan orta kuşak iklimi görülmektedir. Yağışlar genellikle ilkbahar ve kış aylarında daha da artar. Yazının Diliyle Amasra Ayandon fırtınasından kocakarı soğuklarına, kestane karasından pastırma yazına kadar iklim ve coğrafyanın el ele yaşandığı harika bir liman kentidir Amasra. Denize doğru bir kulaç gibi atılmış yarımada ve adaları ile hep doğadan gelecek olan ve ona verilecek olan nimetlerin kalesidir. İki adalı, iki koylu beş tepeli Amasra yarımadası, Karadeniz’in sanki ‘seni ben yetiştirdim’ diyerek ana karadan koparıp almak istediği üzüm salkımı gibidir. O yarımada ve adalar mı denize doğru uzanır, yoksa o ismi kara deniz mi karaya sığınmak ister ve girer toprağın bağrına anlayamazsınız. İşte bu tutkulu sarmaş dolaş oluşun, deniz ile karanın çocuğudur Amasra. İki korunaklı koyu ile zor denizleri aşıp gelen gemicile- 32 rin sığınma ve ticaret limanı, aynı zamanda Anadolu’nun da Karadeniz’e açıldığı ender kapılardan biridir. Amasra, denizden alınıp karaya verilen, doğadan alınıp insana verilen nimetlerin kapısını hep açık tutmaya çalışan insanların kentidir. Amasra bütün tarihi boyunca hep bir liman kenti karakteriyle bilinmiş, Amasralılarda hep uzaklardan gelen ve uzaklara giden insanlarla alışverişi olan, ondan öğrenen, ona karşı hep esnek ve ince davranan, misafirperver olarak yaşamışlardır. Bu günde Amasra’nın en se- Kaynak ve Fotograflar: www.amasra.bel.tr - www.amasra.net vimli karakteri işte bu liman kenti insanın görmüş geçirmiş, bilge, hoşgörülü ve ikramı seven tarzıdır. Limanının işlek zamanlarında Sormagir mahallesindeki gemici pazarında makaradan halata bir çok gemi malzemesi ile yerel meyve ve sebzeyi ziyaretçilerine ikram eden Amasralı bugünde aynı kökten gelen ağaç işlerini Çekiciler çarşısında sunmaktadır, Aynı damak tadını Balık Lokantalarında ikram etmektedir. Hele o beş ayrı tepeden Amasra’ya bakma, şafağın söküşünden gurup vaktine kadar binbir ışıkla binbir panorama. Amasra gizli bir hazine sandığı gibi gözünüze, gönlünüze ve damağınıza tat verecek birçok pırlantaya sahip olarak beklemektedir. Karadeniz’i gizleyen son dağları aşıp kıvrıla kıvrıla Amasra’ya inmeden, bakacak tepesinden kuşbakışı göreceksiniz kenti. Fakat bu keyifli noktadan bakışta küçük limanı kapalı bir deniz, Büyük ada (tavşan adası) ve ikinci ada Boztepe’yi ana karanın bir uzantısı gibi göreceksiniz. Her iki limanında bütün açıklığıyla göründüğü, adanın karadan bağımsızlığını ilan ettiği seyirlik zaman için karşı yamaca tırmanmak gerekecek. Buna da değecek, çünkü bir gurup vaktinin kızıllığı bütün Amasra’nın üstünden sizin içinize kadar süzülecek. Hep tepelerde dolaşmamız, kentle beraber görmek içindi güneşin kızıllığını. Yorulduksa eğer bu kez de küçük liman kıyısındaki ağaçların gölgesine gizlenmiş kahvelerden ufka bakarak batırabiliriz güneşi. Tadına varılacak daha çok bakış noktaları var bu kentin, sizin keşfedeceğiniz. 33 Yöresel lezzet 2013 Sayı:4 Maraş Biberi Kaynak: www.kahramanmaras.bel.tr Şehrimiz ve ülkemiz açısından Kahramanmaraş, Kırmızı Biberinin özel bir yeri vardır. Kahramanmaraş ekonomisinde çeltik ve pamuk üretiminin önemli olduğu yıllarda Kırmızı Biber de çok önemli bir konumda idi. Günümüzde çeltik, tarımı yapılmaz oldu. Pamuk üretim alanları daraldı. Artık tek biberimiz kaldı. Kahramanmaraşlılar olarak Kırmızı Biberi önemseyip, gerekli önlemleri almalıyız. Her aşamada kaliteyi yakalayıp iyi ürün elde etmek için iyi tohum, toprak hazırlığı, ekimdikim, sulama, gübreleme, ıslah çalışmaları ile yüksek kaliteli ürün elde etmeliyiz. Geleneksel yöntemi terk edip, yöredeki üreticileri ve yetiştiricileri bir araya getirip, modern tesislerde çağdaş ürünler piyasaya sunmalıyız. Üniversitemizin çalışmaları, artırılmalı ve sonuçları biber üreticileri ve işletmeleri ile paylaşılmalıdır. 100 gr Kahramanmaraş biberi 318 cal enerji verir. Kahramanmaraş biberinin Trabzon cad. SSK Karşısı Sürmeli Psj. Girişi No: 32/B Kahramanmaraş Tel: (0344) 225 53 18 Gsm: 0 536 708 28 28 yapımında organik ve inorganik minerallerin yanı sıra A , B ve C vitaminleri bulunur. İç salgı bezleri için uyarıcıdır. Eklem ağrıları ve cilt hastalıkları faydaları, aşırı yağ (kolestrol) içinde derleyici görev yapar. Olgunlaşma döneminde hasat edilen, Kahramanmaraş Biberi, harmanlanır kurutulur sapından ayrılır. Özel olarak yıkanır, tekrar kurutulur. Modern tesislerde, Maraş Çöreği Anadolu mutfağı ve dünya mutfağı içerisinde en zengin çeşitliliğe sahip olan Maraş mutfağı, Özel Maraş Çöreğinde de 1 numara…Özellikle içerisine katılan doğal katkı maddeleri ile sağlıklı, lezzetli, hem kahvaltılık hem de ara yemeği olarak sofralarımızı süsler, özellikle hanımların 5 çayının vazgeçilmezidir.Maraş çöreğinin çeşitlerine başka yörelerde de rastlarsınız ama, bu lezzeti bulamazsınız, Maraş çöreği, hamurundan itibaren özenle hazırlanır. Katkı maddeleri içerisine itina ile katılır ve Kaynak:www.maraspazar.com Fotograf: Ahmet Gedemenli özel fırınlarda maharetli ellerle taş ocaklı ve normal fırınlarda pişirilir. Maraş çöreği isteğe bağlı şekerli-şekersiz, yumuşak-gevrek olarak isteğe bağlı hazırlanır. Özellikle anne babalara acizane tavsiyemiz “çocuklarınıza aparatif bir şeyler yedirecekseniz bisküvi ve pasta türü ürünler yedirmek yerine Maraş Çöreği yedirin, hem daha sağlıklıdır. Hem de besleyicidir”. 34 aflotoksinsiz olarak dövülür ufalanır, paketlenir ve Kahramanmaraş ayrıcalığıyla ve Kahramanmaraş patentiyle piyasaya sunulur. Ürünün tanıtımı ve pazarlaması konusunda şehir halkımız ve sanayicilerimiz, sağlık yönünden faydaları ve besleyiciliği ile, her ortamda yazılı ve görsel haberleşme araçları ile halka aktarılmalıdır. Yüksek makamlar yüksek tepeler gibidir koşarak çıkanlar nefes darlığı hisseder. (Cenap Sehabettin) MARBİ Dünyanın en tatlı acısı Fotograf: www.marasusulu.com Azerbaycan Bul.Eski Otogar Girişi Tepebaşı Apt. Altı Kahramanmaraş Tel:0 344 235 10 05 - 235 10 95 35 Kitaplık 2013 Sayı:4 Bora’nın Kitabı Önce gerçeğimi kendime kabul ettirirken yoruldum! Sonra gizlerken... Daha sonra yüzleşirken... Kendim olmaya hakkım olduğunu anladığımda... Kendimle barışırken... Gerçeğimi başkalarına kabul ettirmeye çalışırken... Benim gibi binlerce, on binlerce insanın var olduğunu öğrenirken... Yoruldum!”Acımasız günlerin gölgesinde geçen çocukluğunun yaralarını sarmak ve geçmişini silmek için İstanbul’a gelen genç bir adam: Bora. Tar hayatını değiştiren aşkı bulup umudu yeşerdiğinde, geçmişi yeniden karşısına çıkacak ve kendi öyküsünü anlattığı Bora’nın Kitabı onu bir girdabın içine sürükleyecek. Gizli Anların Yolcusu’ndan tanıdığımız Bora’nın hazin öyküsüyle Ayşe Kulin, sadece genç bir adamın kişisel varoluş mücadelesini değil, bu coğrafyanın zorlu koşullarında bir insan, bir âşık, bir birey olabilmenin imkânsızlığını da anlatıyor. Bora’nın Kitabı kabuğundan sıyrılmaya ant içmiş insanların büyük mücadelesinin romanı. Kültür Sanat Şemspare Yadinci Gün Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayâllere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıra dışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asîlleşmesi, erdemlerin ardındaki günâhkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. İnsan olmanın en zayıf ve en yüce yanları, bir hikâyenin dokunuşuyla bir kez daha bilinebilir olacak.İhsan Oktay Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. Çizgilerde değil kürelerde gezinecek, bilinen zamanların bilinmeyen anlarına yolculuk edeceksiniz. Alışık olmadığınız bu dünyanın kapısından girdiğinizde âşinalık hissedecek, sadeliğin ihtişâmına teslim olmanın rahatlığıyla kendinizi akışta yolculuk ederken bulacaksınız. Gönülden yazılmış her roman, her hikâye, her kelime bir şemsparedir... Güneş parçası... Kararır gökyüzü bazen; kasvetli bulutlar kaplar semayı. Hayatın ritmi durağanlaşır, sohbetler bildikleşir,içimizde birikir yalnızlık hissi. Nasıl özleriz güneşi o zaman, griler içinde aradığımız bir tutam renk demeti. Peri tozu gibi, inceden. Gönülden yazılmış her roman, her hikâye, her kelime bir şemsparedir...Güneş parçası... Düşer omuzlarımıza, kar tanesi gibi usulca, yağmur gibi yıkar ruhumuzu, arındırır tozdan kirden tekdüzeliklerden... Dünyanın Gizli Tarihi İlluminati • Mısır ve Yahudi Gizemleri • Babil Kardeşliği • Gül-Haç’ın Kuruluş Gayesi ve Faaliyetleri • Tevrat ve İncil Mitleri, Eski Ahitteki Firavunlar• Kabbala ve Kabbalaistler, Modern Yahudi Kabalası • Yahova (Yahve’nin Gizli Kimliği)• Zadok – Essenli’ler – Gnostikler – Haşişiler ve Haçlı Seferleri • Din Savaşları’nın Perde Arkası • Tarihte Dünya İhtilalleri ve Tek Dünya Hükümeti Projesi • İlluminizimin Fransız İhtilali Üzerindeki Etkileri • İhtilallerin Finansörleri • Dünya’nın İlk Masonik Cumhuriyeti • Siyonizmin İdeolojik Temelleri • Okültizmin Öncü Akımları • Altın Şafak Cemiyeti • Jöntürk İhtilali ve Masonluk 36 Bu kitap bilinen Dünya Tarihi’nin aslında bilinmeyen tarihini anlatmaktadır. Tarih ve toplumun ortak bir sırrı vardır; küçük veya büyük bütün gizli örgütler yaşadıkları toplumları etkiler. Klasik tarih, gizli örgütlerin ve sırlarının tarihin karanlıkları içinde kalmasını tercih eder. Ama bu görmezlikten gelinen sırlar, tarihin akışı içinde dönüm noktaları ile ilgili olabilir. Çoğu zaman klasik tarihçiler belirli maksatlar ve hedefler uğruna, birçok sırrın açığa çıkmasına mani olurlar. Gerçekte gizli örgütlerin tarihi bugüne kadar yazılamamıştır ve onu yazmak her türlü insan gücünü aşmaktadır.Benim bu kitapta yazmayı denediğim şey, tarihin bazı kesitlerindeki gizli örgütlerle ilgili konulara dikkatli yorumlarla değinmekle yetinmektir. İnalımaz global değişiklere tanık olduğumuz ve daha da olacağımız şu günlerde, günümüzdeki gizli örgütlerin, geçmişteki gizli örgütlerin mirasçısı olduğu gerçeğini unutmamamız gerekir diye düşünüyorum. Ümit PARSIL Sanat ve Toplum Sanat, insanoğlunun ortaya çıkışıyla birlikte kendini ifade etme biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır. Paleotik dönemdeki mağara resimlerinden günümüze değin sanat sürekli olarak evrim geçirmektedir. Evrimin gerçekleşmesinde bir çok faktör ele alınabilir. Bunlar; savaşlar, dinler ve kültürel etkileşimler ile ortaya çıkabilir. Bunun yanında nasıl sanatın oluşmasında bir çok etmen söz konusu ise, sanat da bir çok olayın oluşmasında etkin rolü üstlenmiştir. Sanatla uğraşan fertler günün koşullarını yansıtmak topluma ayna tutmak için eserlerini sunarlar. Sunuma hazırlanan bu çalışmada esas olarak tarihsel süreç içerisinde sanatın çeşitli toplamlar tarafından nasıl algılandığı, sanatın günümüze değin hangi aşamalardan geçtiği farklı akımlara bölünüşleri, sanatın topluma, toplumun da sanata karşı etkileri ve uzun zamandan beri tartışmalara yol açan “Sanat Sanat İçin midir?” “Sanat Toplum İçin midir?” görüşlerinin yanı sıra toplumda yaratıcılığı ve yıkıma neden olan savaşın, yaratıcı fonksiyonu olan sanatla arasındaki paradoksal ilişkisi ele alınacaktır. Bir çok sanat dalı ilk olarak dinsel törenlerden doğmuş ve sonrasında dinden soyutlanmıştır. Sanatın kökenine baktığımızda ilkel insanın tabiat olaylarını 2012 Sayı:3 kendi bedensel hareketleriyle simgesel olarak temsil etme uğraşıları yatmaktadır. Bu uğraşılara örnek verilecek olunursa; Antik çağda yağmur yağdırmak ya da avda başarılı olmak için yapılan merasimler, gösteriler, danslar, tabiat olayları toplumu etkilemek amacı güdülerek sergilenmiştir. Sanat, geçmişten günümüze kadar her türlü toplum hareketlerinden etkilenerek topluma yön vermeyi kendisine gaye edinmiştir. Buna Ortaçağda Kilisenin dine karşı ilgisi azalan halkı kiliseye bağlamak için İncil’i tiyatrolaştırarak sanatı araç olarak kullanılmasına yol açmıştır. Ortaçağdaki dogmatik olan Skolastik düşüncenin yerine Rönesans ve Reform hareketleriyle Hümanist düşüncenin yayılmasıyla ve böylece Aydınlanma Çağının ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Bu dönem sürecinde insanlar Tanrı merkezli anlayıştan Ben merkezli anlayışa kayarak rasyonel ve pozitivist görüşleri benimsemeye başlamışlardır. Geçiş dönemi olarak adlandırılan Romantizm akımı kendi içerisinde de bir çok çelişkiyi barındırmıştır. Tüm bu akımlar toplumsal hareketliliğin birer göstergesi durumundadırlar. 1900’lü yıllarda Çarlık Rusya’sında eleştirisel gerçekçilik akımı ortaya çıkmıştır. Yine bu dönemde entelektüel kesimde tartışmalara yol açan “Sanat sanat için mi, yoksa toplum uçun mi?” farklılıkları günümüze kadar gelen bir sorunu teşkil etmektedir. Sanat, sanat içindir görüşünü savunanlar için sanatta işlevselciliğin içermemesi anlamında kullanılmıştır. Sanat sadece estetik amaç taşımak için vardır. Bu anlayışta realiteden kaçış söz konusudur. Anlaşılacağı üzere toplumsal sorunlardan uzaklaşılmıştır. Diğer görüşü savunanlar için sanatı da sanatçıyı da yaratan toplum olduğu kabul edilir. Sanatın olması toplumun var olmasına bağlıdır. Sanat ancak topluma yarar sağladığı ölçüde vardır. Son olarak; esas değinilmesi gerekli olan noktayı ele alacak olursak savaşların yarattığı tahribat sonucu toplamların kültürlerinin simgesi olan pek çok sanat eseri silinip gitmiştir. Savaşlar, asırlar boyunca çeşitli toplumların yer değiştirmelerine neden olarak farklı kültürler arasında etkileşimlerin görülmesine de adeta etkin rol oynamıştır. Figürlerin, heykellerin, motiflerin, efsanelerin ve hatta mitosların benzerliği göze çarpmaktadır; fakat savaş sadece bu tarz olumlu yönde sanata yönelik olarak bir değişime neden olmamaktadır. Savaşın özünde taşımış olduğu yıkımın ve insanlar arasında yaratmış olduğu yıpratıcılığın, yapıcılığı barındıran sanatla arasındaki dikotomiklik açıkça hissedilmektedir. Bugün dünya gündemini de oluşturan bu realite insanoğlunu acı bir sona doğru götürmektedir. Sanatta Güzellik Herbert Read, “Sanatın Anlamı” adlı eserinde şöyle söylüyor: “Genel bir sanat teorisi şu düşünce ile başlamalıdır; insan, duygularının önüne konan şeylerin biçimine, yüzeyine ve kütlesine göre davranır. Eşyanın biçim, yüzey ve kütlesinin belli ölçülere göre düzenlenmesi hoşumuza gider. Böyle bir düzenin eksikliği ise ilgisizlik ve hatta büyük bir sıkıntı ve tiksinti verir. Güzellik duygusu, hoşa giden bağlantılar duygusudur. Çirkinlik duygusu da bunun tersidir.”Güzellik kavramını belirsiz, ya da çok defa aldatıcı belirtiler gösteren ve tarih boyunca durmadan değişen bir olay olarak kabul etmek, doğru bir düşünce tarzı gibi görünmektedir. Sanat bütün bu belirtileri içine almalıdır ve bir sanat öğrencisinin ciddiliği, kendi güzellik duygusu ne olursa olsun, diğer devirlerdeki güzellik anlayışlarını sanat sahasına kabul edebilmesiyle anlaşılır. O kişi için, primitif, klâsik ve gotik aynı derecede ilgi çekicidir ve o, zaman zaman değişen güzellik duygusunun değerlerini kıymetlendirmekten çok, her devrin gerçek ve sahtesini ayırmaya çalışmalıdır. Güzellik, estetik ilminin ele aldığı bir kavram olarak, çağlara ve düşünürlere göre değişik anlamlar kazansa da, sanat eserlerinde bulunması gereken şeydir. Ancak, sanat eserindeki güzellik, o eseri meydana getiren elemanların veya figürlerin yalnız başına güzelliği demek değildir. Yani, kendi dönemi içinde çok güzel kabul edilen “Venüs”ün tabloda yer alması, o tabloyu güzel yapmaya yetmez. Daha değişik bir ifade ile söylersek; sanatta, “neyin” yapıldığı değil, “nasıl” yapıldığı önemlidir. Sözgelimi savaş, güzel bir olay değildir. Yaşlı, yüzü buruşmuş bir kadının da güzel olduğu söylenemez. Fakat, Picasso’nun “ Guernica “sı, Dürer’in “ Yaşlı Kadın Portresi “ ne kim çirkin diyebilir. O halde buradan çıkan sonuç şudur: Sanatta güzellik, eserin ifadesindeki güzelliktir. Sanatçı, eserine konu olarak çirkini de almış olsa, çirkini güzel bir biçimde ifade edebilmelidir.Sanattaki biçim elemanının insandaki devamlı karşılığı, güzellik duygusudur. Değişmez olan duyarlıktır. Değişen, insanın algılarını ve zihinsel yönünü soyutlaştırarak kendi kurduğu anlayıştır ki; ifade’yi buna borçluyuz. “İfade”nin “biçim”in tam karşıtı olduğunu söylemek güçtür. İfade, doğrudan doğruya duygu tepkilerini anlatan bir kelimedir, fakat sanatçının biçimini yaratırken başvurduğu düzen, kendi başına bir ifade tarzıdır. Ölçü, denge, ritim, ahenk (armoni) gibi terimlere ayrılabilen biçim, bu saydığımız terimlerin sağladığı hoşa giden bağlantılarla sanat olmaya, güzel olmaya başlar. 37 Teknoloji 2013 Sayı:4 Evde elektrik elde etme yöntemleri nelerdir? Günümüzde enerji ihtiyacının giderek artış göstermesi ve bu ihtiyacı karşılayan enerjinin pahalılık oranı insanları alternatif enerji kaynaklarına yöneltmektedir. Faturalarda görmek istemediğimiz meblağlar her yeni faturada daha yüksek boyutlara ulaşmakta ve elektrik enerjisinde ki bu pahalılık ailelere sıkıntılı dönemler yaşatmaktadır. Ancak alternatif enerji kaynakları doğru bir şekilde kullanıldığında insanların ucuz elektrik enerjisi elde etmesini sağlamaktadır. Ucuz enerji içinse birtakım evde elektik elde yöntemleri bulunmaktadır. Evde elektrik elde yöntemleri olarak karşımıza çıkan yöntemler, rüzgar türbinleri ve güneş panelleridir. Rüzgar türbinleri gerekli aşamalar yerine getirilerek kurulduğunda insanların gereksinim duyduğu enerji ihtiyacını yüksek oranda karşılamaktadır. Rüzgar türbini sistemlerinin kurulum aşmasında dikkat edilmesi gereken ilk koşula bakacak olursak sistemin kurulacağı bölgenin rüzgar verimliliği açısından yeterli bir alan olması gerekme- ktedir. Yine sistem içerisinde yer alan rüzgar pervanelerinin büyüklükleri de sistemin daha yüksek oranda elektrik enerjisi üretmesi açısından önemli bir konumdadır. Diğer yandan güneş paneli sistemleri de elektrik enerjisi üretilmesi açısından önemli bir alternatif enerji kaynağıdır. Bu sistemleri oluşturan parçaların başında paneller gelmektedir. Paneller içerisinde yer alan güneş hücreleri, güneşten gelen ışı ve ısıyı soğurarak doğrudan elektrik enerjisine dönüştürmektedir. Ortalama 6 – 30 panel yer alan bir sistem normal bir ailenin elektrik enerjisi ihtiyacını rahatlıkla karşılayabilmektedir. Eğer siz de kendi elektriğinizi kendiniz üretmek ve pahalı enerji kullanımından kurtulmak istiyorsanız, alternatif enerji kaynaklarını yakından incelemenizi tavsiye ediyoruz. Bu şekilde ucuz elektrik üretimi gerçekleştirebilir ve bu sayede faturalarınızda yüksek meblağlarla karşılaşmaktan kurtulabilirsiniz. Hayatlarında hiçbir başarı gösteremeyenler kendilerini başkalarının başarılarını küçültmekle teselli ederler. (Sena Ongun) Bırak GPS’li ayakkabı seni evine götürsün! İngiliz dizaynır Dominic Wilcox, kullanıcısının evinin yolunu ya da gideceği yeri bulmasını sağlayan GPS’li ayakkabı üretti.İngiliz dizaynır Dominic Wilcox, GPS’li ayakkabı üretti. Kullanıcısının evin yolunu daha kolay bulmasını sağlayan ayakkabı “dünyanının neresinde olursan olsun” sahibini evine geri yönlendirmek için programlanmış. Wilcox bu ayakkabıyı yaparken Oz Büyücüsü’ndeki Dorothy Gale’in kırmızı ayakkabılarından esinlenmiş. Dorothy karakteri eve denmek için ayakkabılarının topuklarını birbirine vuruyordu ve ayakkabıları onu eve götürüyordu. 38 Bir illüstrasyon çizen Wilcox protitipinin içine bir GPS alıcısı yerleştirmiş. Sol topuğa gömülü GPS’in yanı sıra bir de kırmızı etiket şeklinde bir anten bulunuyor. Kullanıcılar tercih ettikleri destinasyonları ayakkabıya yükleyebiliyor. Bunun için bir yazılım ve USB kablosu yeterli oluyor. Destinasyonlar yüklendikten sonra topukları tıklatarak GPS aktive ediliyor. Sağ ayakkabıda işlemi gösteren bir bar bulunuyor. Bu bar ayakkabıyı giyen kişinin hedefe ne kadar yaklaştığını gösteriyor. Sol ayakkabında ise halka şeklinde ışıklar yer alıyor. Bunlar da doğru yönde gidip gitmediğinizi gösteriyor. 39 Sağlık 2013 Sayı:4 Taşların gücü CANSU GÜZELLİK SALONU YENİLİKLERİ TAKİP ETMEKLE BİRLİKTE MODERN VE HİJYENİK BİR ORTAM VE EN ÖNEMLİSİ EĞİTİMLİ,DENEYİMLİ VE GÜLER YÜZLÜ KADROSUYLA SİZLERE SUNMAKTADIR. Ütüleme Epilayon Vücut Bakım(Yosun,Camur V.S) Sir Ağda (Depileve) Cilt Bakımı Kuaför Leke bakımı Manikür-Pedikür El Ayak Bakım(Mavala) Bölgesel zayıflama(kavitasyon, lpg integral, ısı battaniyesi,pasif jimlastik, lenf drenaj, ozon sauna ve vibrasyon) Taşların Faydaları Taşların faydaları mücevherler taşların gücü taş terapisi mücevher sodalit taşı yakut opal zümrüt taşlarının faydaları aytaşı yeşim taşı sitrin taşı hakkında bilgiler ve yorumlar. Değerli taşlar uzun yıllardır, sadece mücevher ve takılarda ve aynı zamanda beden ve zihnimizi tedavi etmek amacıyla da kullanılıyor. Çeşitli taşlarla yapılan bu alternatif iyileştirme tekniği, vücudu ve zihni güçlendiriyor. Her taşın kendine ait bir titreşiminin olduğuna inanılıyor ve bu doğru taşlar, doğru yerlere yerleştirildiğinde, aura titreşimleri de değişerek etki gösteriyor. En basit taş terapisi, boynunuzda yüksek kalitede (yani işlenmemiş ve şekillendirilmemiş) taşlar taşıyarak yapılabiliyor. Fakat burada çok önemli olan bir nokta var. Kolyeniz kesinlikle metal olmamalı. Çünkü metal taşın gücünü azaltıyor hatta yok ediyor. Son yıllarda süs taşları çok popüler. İster ametist, sitrin,opal gibi yarı değerli taşları takı olarak taşıyın ister evinizde ya da ofisinizde küçük bir biblo olarak bulundurun... Hatta bazıları bu taşları taşıyarak negatif enerjiyi pozitife çevirdiklerini düşünüyor. Ruhsal sıkıntılara ve bazı psikolojik sorunlara iyi geldiğini savunanlar da var... Taşların gücünü sizin için araştırdık. Işık ve kristal Doğal kristal ışığı kırma özelliğiyle biliniyor. Özellikle güneşli günlerde odanızın içinde rengarenk ışıkların dans etmesini sağlayarak size görsel bir şölen yaşatabilr. 40 Doğal kristalin, negatif enerjiyi topladığına da inanılıyor. Ametist, kuvars, kristal ve opal... Hepsi birbirinden güzel bu taşlar, gece ve gündüz kullanılabilen ve hemen hemen her kıyafeti tamamlayan mükemmel birer aksesuar. Süs taşları olarak adlandırılan yarı değerli taşların kullanımı gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Hatta, bu taşları sadece kendimiz için değil evimiz için de birer aksesuar olarak kullanmak mümkün. Çünkü piyasada, süs taşları satan dükkanlarda dekorasyon amacıyla kullanılabilecek, çeşitli yarı değerli taşlardan yapılmış pek çok obje bulunabiliyor. küçük masa saatleri, biblolar, mumluklar bunklardan sadece birkaçı. Süs taşı denilince... Süs taşları doğada yaygın olarak, bulunan karbon alüminyum, silisyum, kalsiyum ve magnezyum gibi elementler tarafından oluşturuluyor.Doğada çeşitli fiziksel ve kimyasal koşullar altında özellikle büyük basınçla meydana geliyor. Süs taşlarının değerlendirilmesinde, güzellik, nadirlik ve dayanıklılık gibi özellikler ön plana çıkıyor. Bunların dışında kesilebilme, parlatılabilme, ışık yansıtma ve ışık kırma gibi özellikler de taşların değerini belirleyici kıstaslardan. Kökenlerine göre süs taşları organik ve kimyasal olmak üzere de iki grup altında toplamak üzere de iki grup altında toplanıyor. Sözgelimi, Erzurumotlu taşı ve kehribar organik taşlara birer örnek. Ametist ve opal ise kimyasal kökenli taşlardan. Süs taşları yapay olarak da elde edilebiliyor. Son yıllarda sentetik taş üretimi oldukça artmış. Bu nedenle taş satın alırken, bu konuda küçük bir araştırma yapmanız yerinde olur. Tarihte taşların kullanımı Tarih boyunca taşlar, çeşitli kültürlerde sağlıkla ilişkilendirilmiş ve çeşitli taşların değişik sağlık sorunlarına iyi geldiğine inanılmış. Özellikle Uzakdoğu’da yarı değerli taşlar birer meditasyon aracı olarak kullanılmış. Taşların negatif enerjiyi emdiğine ve bunu pozitif enerjiye çevirdiğine inanılmış. Vücutta ve ruhta denge sağladığına inanılan taşların kullanım şekli de çok çeşitli. En yaygın olan, bunları birer süs eşyası gibi işleyerek vücutta taşımak. Bunun dışında, uyurken vücut üzerine yerleştirmek, bir 2000 yılında hizmete başlayan Cansu Güzellik Salonu sürekli kendini yenilemeye devam ediyor. Konusunda uzman kadrosu ile birlikte son teknoloji cihazlarının yardımıyla kusursuz hizmet vermek için çalışmalarına devam ediyor. İsmetpaşa mah. Trabzon cad. Sürmeli apt. Kat:1 No:2 kahramanmaraş Tel: (0344) 223 32 06 Gsm: 0 539 574 34 94 Zamanında bir adım atmayan tembel sonradan yüz adım atmak zorunda kalır. (Giovio) 2007 yılında oto kiralamaya adım atan tayfun rent a car kiralamada kaliteden ödün vermeyen prensiplerine baglı müşteri memmuniyetini öne çıkaran bir firma olarak sizlere en iyi hizmeti sunmayı ilke edinmiştir. 7 Gün 24 Saat Hizmet Araçlarımızın tamamı rent a car kaskolu olup tüm bakımları zamanında yapılarak huzurlu ve güvenli yolculuk geçirmenizde tayfun rent a car ailesi için en önemli unsur olmaya devam etmektedir Tel: 0 344 231 34 35 Gsm: 0 506 742 41 92 0 546 804 82 82 Menderes Mah.C.zarifoğlu Cad. Ongun Apt. No: 108 Kahramanmaraş 41 Sağlık gece boyunca suda bekletip sabah bu suyu içmek de kullanılan yöntemlerden. Hatta, Hindistan’da bazı taşların iyileştirici gücü olduğuna inanılır ve bu amaçla bu taşlar çok ince hale gelene kadar öğütüldükten sonra “bhasma” adı verilen karışımlar hazırlanıp içilirmiş.Tenle temas edecek olan 2013 Sayı:4 taşların, iki karattan büyük olması ve yüzük, kolye ucu gibi takıların arka kısmının açık olmasına dikkat edilmiş.Yıllar boyunca, en çok kullanılan taşların başında topazi safir, ametist,opal,lapis ve mercan geliyor. Bu taşlardan topazın cesaret verdiğine, safirin yaşam enerjisini arttırdığına inanılmış.Mısır ve Çin kültürlerindeyse, ışık ve enerji yakalama özelliği olan kristal boncuklar, doğru renklerle birleştirilecek güçler elde edilmeye çalışılmış.Çinlilerin insanın fiziksel, ruhsal ve duygusal varlığını yönettiğine inandığı beş element (odun,ateş,toprak,metal ve su) bu taşlarla dengelenmeye çalışılmış. Değerli Taşların Mücevherlerin Gücü Taşlar; boyutlarına, şekillerine ve içeriklerine göre değişik güçlere sahiptirler. En güçlü taşlar, doğal, işlenmemiş, şekillendirilmemiş ve metal ile temas etmeyen taşlardır. Amazonit taşı : Özsaygıyı ve kendine güveni artırır. Amber taşı : Sıkıntı ve huzursuzluğu yok eder. Ametist taşı : Maneviyatı yükseltir. Mor rengi insanları etkilemenizi sağlar. Mide ağrınız varsa, taşı midenizin üzerine koyabilirsiniz. Mor Ametist taşı : Ruh dinginliği. Enerji vererek, ruhsal sağlığı dengeler. Ametist taşı ile enerji blokajlarını temizleyebilirsiniz. Apatit taşı : İletişim taşıdır. Tartıştığınız ya da anlaşamadığınız biriyle aranızdaki sorunları, bu taşla çözebilirsiniz. Apatit taşı aynı zamanda hastalıkların tedavisinde de kullanılır. Akuamarin taşı : Merhamet ve sevgi okyanusunu simgeler. İkili ilişkilerdeki sorunların anlaşılması ve çözülmesine yardımcı olur. Özellikle aşk acısı çekenlere akuamarin ya da kızıl çakmak taşı tavsiye edilir. 42 Yıldıztaşı : Bağışıklı sistemine çok iyi gelir. Kabızlık problemi yaşıyorsanız yıldı taşı kullanmanın faydasını görebilirsiniz. Yeşil Yıldıztaşı : Fiziksel sağlık. Bu taşı boynunuza takabilir ya da hasta olan yerinizde kullanabilirsiniz. Yeşil yıldıztaşı tüm hastalıklar için kullanılabilir. Daha büyük hastalıklarda ise zümrüt kullanılabilir. Transparan yıldıztaşı da hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılabilir fakat sürekli yıkanmalı ve kuru olarak kullanılmalıdır. Akik taşı : Yaratıcılık gücünü artırmasının yanında akik taşı baş ağrısı ve nefes darlığına da iyi gelir. Bunun için doğal, turuncu akik kullanılmalıdır. Tüm taşlar gibi bu da kullanıldıktan sonra yıkanmalıdır. Kuvars taşı : Ruhsal korunma. Dış etkenlerden korunmak istediğinizde ya da bir işe odaklanmak istediğinizde kuvars taşının yardımına başvurabilirsiniz. Sitrin taşı : Huzur ve cesaret verir. Sitrin, vücuda sarı ışın desteği verir. Pırlanta taşı : Kişisel belirginlikle kullanılır. Kişiliğinizi ortaya çıkartmanızı sağlar. Pırlanta ile yapılan terapilerde, öznel problemlerin çözülmesine odaklanılır. Zümrüt taşı : Yeryüzündeki en güçlü iyileştirici taş zümrüttür. Zümrüt, yumuşak x ışınları taşımaktadır. Yeşil florit taşı : Hormonları dengeler. Pms ve menopozda çok etkili bir taştır. Yeşim taşı : Sırt ağrısına çok iyi gelir ayrıca rahatlık ve dinginlik veren bir taştır. Lapis taşı : Mantık ve hislerin bütünlük sağlamasında kullanılır. Kahverengi obsidiyen taşı : Karar vermede güçlük çekiyorsanız, zor karar veren ya da kararsız biriyseniz bu taş tavsiye ediliyor. Aynı zamanda obsidiyen taşı diş etleri problemlerine de çok iyi geliyor. Bakır taşı malakit : İnsan hayatına ahenk veren taş. Meditasyon yaparken de kullanılabiliyor. Gri aytaşı : Tek başına kullanıldığında blokajları temizler. Turuncu aytaşı, beyaza göre daha çok rahatlık ve huzur verir. Beyaz aytaşı ise diğer taşların etkilerini daha çok ortaya çıkartır ve ying/yang ı dengeler. Yosun renkli akik taşı : Doğayla iletişim kur- maya, birkilerin dilini daha iyi anlamaya yarayan taştır. Sedef taşı : Korumacı gücü vardır. İnsanları, bir anne gibi koruduğuna inanılır. Muhteşem bir koruyucudur. Siyah oniks akik taşı : Tek tek çakralara yerleştirildiğinde, çakralar daha net bir şekilde hissedilir. Ayrıca siyah akik kötü alışkanlıkların giderilmesinde de çok etkilidir. Opal taşı : Bakış açısını genişletir. Olaylara ve sorunlara daha net ve objektif bir gözle bakmanızı sağlar. Siyah opal ise kemikleri güçlendirir. Yakut taşı : Yakut aşk taşıdır. Kırmızı ışın taşır. Safir ise mantığı simgeler ve mavi ışın taşır. Sodalit taşı : Dışarıdan gelen negatif enerjilerden koruyan önemli bir taştır. Özellikle bilgisayar başında çok zaman geçiriyorsanız bu taşı kullanarak zararlı ışınlardan da korunabilirsiniz. 43 Spor 2013 Sayı:4 Zorbing Hamsterlar veya farelerin kafeslerindeki, onlar yürüdükçe dönen küçük küreleri bilirsiniz. Sürekli koşturduklarını düşünürsek çok eğlendiklerini de söyleyebiliriz. Peki hiç denemek istediniz mi? Ya da su üstünde yürümeyi düşlediniz mi? Tam anlamıyla kulağa geldiği gibi olmasa da bir çok ilginç bazen de gereksiz sporların icat edildiği Yeni Zelanda’da birileri bunu düşünmüş ve hatta spor haline getirmiş. Zorb adını verdikleri şeffaf plastikten yapılmış birisi 3 diğeri 2 metre çapında içinde hava boşluğu olan bir Plastik bir topun içine girip yamaçtan aşağı yuvarlanmak ? Tehlikeli görünse de sıfır risk taşıyan bu sporu yapanlar çok zevkli olduğunu söylemiş. topla tepeden aşağıya yuvarlanarak veya su üstünde yürümeye çalışarak yapılıyor bu spor. Dıştaki top ile içteki topun arasındaki boşluk darbeyi azaltıyor böylece ortalama 30 km hızla bir tepeden yuvarlanırken bir yerinizi kırmıyorsunuz. 2000 yılında patenti alınarak Zorb adında bir şirket kuran mucitlerden Andrew Akers’e göre bu sporun Yeni Zelanda’da icat edilmesinin sebepleri şu şekilde “Dünyanın her yerine çok uzağız, o yüzden eğlenceli bir şeyler bulmamız gerekiyordu. Yeni Zelanda ‘da yaralanırsanız, devlet tüm tedavi giderlerini ödemekle kalmıyor rehabilitasyon imkanı da sağlıyor. Bu yüzden ekstrem sporlar için ideal bir ülkeyiz”. İcat edilme amacını düşünürsek ürkütücü gelebilir ancak stres atmak için yapılan bu sporda henüz yaralanan veya tedaviye gereksinim duyan bir zorbanaut olmadı. Zorbing yapan kişi yani zorbanaut zorb içinde yuvarlanırken içeriden dışarıya açılan bir delikle nefes alabiliyor ve top içinde bulunan bir sürü tutunma yeri ve koşumlarla dilerse kendisini sabitleyebiliyor. Aynı zorb un içinde en fazla 3 kişi olabiliyor en ideali 2 kişilik takımlar halinde olmak. İçeriye monte edilmiş bir kamera ile kendinizi daha sonra izleyebiliyorsunuz. Hindistan dan İngiltere ye ve başta Avrupa ülkeleri olmak üzere tüm dünyada onbinlerce fanatiği oldu. 750 metreyle dünyanın en uzun Zorb parkuru Amerika’nın Pennsylvania Eyaletinde. Türkiye de henüz bu sporun yapılabileceği bir parkur veya özel bir alan yok ancak Akdeniz’deki otellerde su sporu olarak veya bazı konserlerde aktivite amaçlı özel dönemlerde kullanılıyor… Kiralamada Güvenin adresi Oto Kiralama Servisi RENT A CAR www.batinrentacar.com Araçlarımız Rent a car Kaskolu ve 0 Kilometredir 0 344 235 19 97 Gsm: 0 553 245 32 75 - 0 532 332 29 75 Egemenlik Mah. Cahit Zarifoğlu Cad. Başdemir Apt. Altı No: 6/A Kahramanmaraş e-mail: [email protected] Hırs deyip geçmeyin bu dünyada büyük olarak ne yapılırsa onun sayesinde yapılır. (Anatole France) www.narlinakliyat.com Petrol, Tarım Ürünleri, Taşımacılık, İnşaat, Otomotiv, Turizm, Sanayi, Tic. Ltd. Şti Gaziantep Yolu Üzeri Bahçelievler Mah. No: 93/1 Narlı / Pazarcık / Kahramanmaraş Tel: 0 344 331 21 00 Fax: 0 344 331 20 06 e-mail: [email protected] 44 45 Hayvanlar Alemi İran Kedisi 2013 Sayı:4 leri olan cinsleri, İran kedisi ile aynı sanan kedi severler vardır ki, bu da İran kedisinin popülaritesinin günümüze kadar etkisini koruduğunun bir göstergesi sayılabilir. Yaygın olarak tamamen beyaz olanları bilinen İran kedilerinin zaman içerisinde 60’dan fazla renk ve deseni kabul edilir hale gelmiştir. Bu renk ve desenlerin bir kısmı da ayrı bir cins olarak kabul edilmektedirler (Chinchilla vb). Zaman içerisinde baskın çiftleştirilmelerle, cinsin en belirgin özellikleri olan uzun tüylerin daha uzun, geniş yüzünün de daha geniş hale geldiği gözlemlenmiştir. Chow Chow (Çin Aslanı) chow chow köpek cinsini bizler çin aslanı olarak bilmekteyiz. çin aslanı denme sebebi ise tarihçesinin çine dayanıyor olmasıdır. çin aslanı şirin ve sevimli bir köpektir. çin aslanlarının dilleri siyahtır. dillerinin siyah olması çin aslanını hemen tanımamıza neden olabilmektedir. bir çok yerde çin aslanı diye gösterdikleri köpekler çin aslanı değillerdir. dillerine bakarak çin aslanı olup olmadığını anlayabilirsiniz. çin aslanı koruyu bir köpektir. ev ortamında yaşayabileceği gibi bahçede de yaşabilir. ev ortamında çin aslanı beslemek için ya eğitimli bir çin aslanı alacaksınız veya çin aslanı yavrusu alıp siz eğiteceksiniz. çin aslanı daha önce çinde araba taşıyıcı köpek cinsi olarak görülmekteydi. ayrıca emanet koruyan bekçi köpek cinsi olarakda bilinmekteydi. çin aslanı evde bakımı önemlidir. tüyleri uzun ve kabarık olduğu için çin aslanının tüylerini sürekli taramak gerektiği gibi bakımınında eksiksiz yapılması gerekmektedir. çin aslanı genellikle bir sahibini kabullenir ancak evin diğer mensuplarınıda korumaktadır. çin aslanı içine kapalı bir köpektir bu nedenle mesafeli tavırları görülebilmektedir. çin aslanı zararlı bir köpek halinede dönüşebilir bunun için eğitimlerini tam manasıyla tamamlayıp sosyalleştirmeniz gerekmektedir. çin aslanı dışarı çıkıp yürümek koşmak ister. enerjisini dışarıya bırakmak ister. bu nedenle çin aslanını belli aralıklarda dışarı çıkarınız. İran kedisinin köklerine dair detaylı bilgi olmaması nedeni ile birçok uzman tarafından ileri sürülen değişik tezler vardır. Bazı yazarlar tarafından farklı vahşi kedi cinslerinin (Pallas kedisi-Felis manul, Kum kedisi-Felis margarita, Avrupa vahşi kedisi-Felis sylvestris vb) soyundan geldiği öne sürülse de, Rus Uzuntüylü (Russian Longhair) kedisinin soyun- Beyaz Kaplan Beyaz kaplan, sanılanın aksine, kaplan türünün bir alt türü olmamakla birlikte, pigmentasyon açısından genetik bir eksiklik sebebiyle bu şekilde doğan kaplanlara verilen isimdir. beyaz kaplanların kürkünde,çoğunlukla siyah renkli şeritleri görebilirsiniz. Ancak bu genetik anomalinin daha fazla yaşandığı durumlarda, kaplanın bembeyaz olması da mümkündür. bu kaplanlara da genellikle kar kaplanı denmektedir.Açık renk bir pigmentasyonun sebebi, yavrunun her iki taraftan da resesif geni almasıdır. Pembe burun, pembe patiler, gri beyaz alacalı surat, buz mavisi gözler, beyazkrem rengi arası bir kürk ve üzerindeki siyah-gri-kahverengi şeritler. beyaz kaplanlar, turuncu olanlarla çiftleşebilir ancak yavrular resesif gen açısından heterozigot olacak ve tuyleri turuncu olacaktır... bunu tek istisnası, çiftleşilen turuncu kaplan da bir heterozigot ise, bu durumda yavru, %50 ihtimalle çift re- Panda sesif gene sahip olup beyaz olabilecektir. Turuncu renkli normal pigmantasyonu kaplanlarla karşılaştırıldığında, beyaz kaplanların hem doğumda hem de ilerki devrelerde turuncu kaplanlardan daha iri oldukları gözlemlenmiş.Beyaz kaplanlar çok büyük bir ihtimalle bengal kaplanlarından çıkmaktadır. Hatta hindistanda bu kaplanlara, royal bengal veya hint kaplanı panthera tigris tigris 46 dan veya bu cinsin daha güneye getirilmesinin ardından buralardaki yerel cinslerle (Türk Ankara-Angora kedisi vb) çiftleştirilmesi sonucunda türetilmiş olduğu daha çok desteklenen bir tezdir. Gerçek ataları ne olursa olsun, kesin olan şey 17.yüzyılda şimdi İran olarak bilinen yörede uzun, sık tüy yapısı ile hayranlık uyandıran bir kedi cinsinin kabul edilir hale geldiğidir. İtalyan gezgin Pietro della Valle’nin bu cinsle karşılaşıp üretmek amacı ile Avrupaya İran kedilerini götürmesi de bu zamanlara rastlamaktadır. Avrupa’nın bu cinsle tanışmasının ardından, İran kedileri 19. yüzyılda, özellikle Fransa’da en çok aranan cins haline gelmişler ve tek uzuntüylü ciddi rakipleri de Türkiye’den getirilen Ankara (Angora) kedileri olmuştur. Hatta zaman içerisinde İran kedilerinin popülaritesi öylesine artmıştır ki Ankara kedileri neredeyse unutulmuştur. Bugün bile Ankara ve Van kedisi gibi kedi cinsleri arasında ayrı yer- denmektedir. Beyaz pigmentasyon, az da olsa esaret altındaki sibirya kaplanlarında panthera tigris altaica da görülebilir. Bu kaplanlar her ne kadar resesif gene sahip olsalar da bazilarinin dusundugu gibi albino değildirler. Diğer kaplanlarda olduğu gibi beyaz kaplanların da tüylerini traş etmeniz sonucunda, siyah şeritleri derisinin üzerinde görebilirsiniz. Panda yavruları çok küçüktür. Doğduklarında ortalama 100 gram ağırlığında olurlar. Başka hiçbir memeli hayvanın yavrusu yetişkininden bu kadar küçük olarak dünyaya gelmez – kangurular hariç. Yeni doğan pandalar her iki saatte bir emzirilme ihtiyacı duyarlar. Beslenme aralarında da anne genelde yavrularını bırakmaz, ön ayaklarının üstünde onları taşımaya devam eder. Haraket halindeyken de yavrularını nazikçe ağzında taşır. Yavrular üç aylık olduğunda yürümeye başlarlar.Panda yavrusu 1.5 yaşına geldiğinde 50 kg. ağırlığına ulaşır ve bambu yiyebilecek kadar güçlü ve sert dişlere sahip olur. Artık onun için annesinin yanından ayrılma vakti gelmiştir.Yetişkin pandaların çoğu yalnız yaşamayı tercih eder. Doğrusu pek de biraraya gelecek zaman bulamazlar, çünkü bu yavaş haraket eden hayvanlar günün 14 saatini bambu yiyerek geçirirler. Vahşi hayatta 1000, hayvanat bahçelerinde ise 100 kadar panda kaldığı sanılmaktadır. Artık nesli tükenmekte olan pandaların çoğu bambu ormanlarının yoğun olduğu Çin’in güneybatısındaki sisli, yağmurlu dağ eteklerinde yaşamayı tercih ederler.Pandalar biraz utangaç yaratıklardır, insanların bulunduğu bölgelere pek girmek istemezler. Bu da onların yaşam alanını oldukça kısıtlar. Ne yazık ki insanlar dağlarda daha yüksek yerlere yerleşmeye devam ettikçe pandaların yaşam alanı da küçülmeye devam ediyor. 47 Hikaye 2013 Sayı:4 Bedeli Çanakkale de Altın Olarak Ödenecektir. Üç aylık bir tâlimden sonra Mehmed Muzaffer, ‘zâbit namzeti’ olarak Çanakkale’de idi. (Mart 1916). Müttefik İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Çanakkale’de uğradıkları mağlûbiyetlerden ve verdikleri yüzelli bin zâyiattan sonra Boğaz’ı aşamayacaklarını anlamışlar, 1915’in son haftasıyla 1916’nın ilk haftasında bütün hatları tahliye edip, çıkıp gitmişlerdi. Muzaffer, Çanakkale’ye vardığında harp durmuştu. Zaman zaman, İmrozBozcaada’da üslenmiş düşman gemileri ve uçakları bombardımanda bulunuyorlarsa da, 1915 Nisan’ından Aralık sonuna kadar sekiz ay süren kanlı bağuşmalara kıyasla bu bombardımanlar ‘hiç’ mesâbesindeydi. Çanakkale’deki birliklerin büyük bir kısmı, Kafkas, Irak ve Filistin cephelerine sevkedileceklerdi. Hazırlanma ve noksanları ikmâl emri aldılar. Muzaffer, birliğinin alay karargâhında vazifeliydi. Alayın kamyon ve otomobil lastiği ile diğer bir takım malzemeye ihtiyacı vardı. Bunlarsa ancak İstanbul’dan sağlanabilirdi. O devirlerde bu gibi basit mübâyaalar için açık artırma yapmak, ilanlarda bulunmak, ne âdetti, ne de bunlarla kaybedilecek vakit vardı. Herşey itimatla yürütülürdü. Muzaffer, açıkgöz ve becerikli bir İstanbul çocuğu olduğundan, karagâh, gerekli malzemenin temin ve mübâyaasına onu memur etti. İcab eden paranın kendisine i’tâsı için de Erkân-ı Harbiye Riyâseti’ne hitâben yazılı bir tezkereyi eline verdiler. www.sendeyim.com/hikayeler O yıllar İstanbul’da otomobil ve kamyon, nâdir rastlanan vâsıtalardı. Bunlaların lastikleriyse yok denecek kadar azdı ve karaborsaydı. Muzaffer aradı, uğraştı, nihayet Karaköy’de bir Yahûdi’de istediklerini buldu. Fiyatlar pek fâhişti ama, yapacak başka birşey yoktu anlaşmaya vardı. Lâzım gelen parayı almak üzere Erkân-ı Harbiye’ye gitti. Elindeki tezkereyi tediye merciiine havâle ettiler. Muzaffer az sonra yaşlı bir kaymakam (yarbay)’ın huzurundaydı. Kaymakam, uzatılan kezkereyi okudu. Karşısında hazırolda duran ihtiyat zâbit namzetine baktı. İsteyeceği paranın miktarını sormadan ‘Ne alınacak?’ dedi. ‘Oto ve kamyon lastiği’ cevabı verilince bir an durdu. Sonra Muzaffer’e dik dik baktı: ‘Bana bak oğlum! Ben askerin ayağına postal, sırtına kaput alacak parayı bulamıyorum. Sen otomobil lastiğinden bahsediyorsun! Haydi yürü git, insanı günaha sokma... Para mara yok!’ dedi. Muzaffer selâmı çaktı, dışarı çıktı. Harbiye Nezâreti’nin (bugünkü hukuk fakültesi binâsının) bahçesinden dış kapıya ağır ağır yürürken, ne yapacağını düşünüyordu. Malzemelere alayın ihtiyacı vardı. Eldeki 48 Mehmet Muzaffer’in taklidini yaptığı para (Almanlar’ın verdiği) iki Mercedes-Benz kamyon ve iki binek arabası lastiksizdi. Diğer malzemeler de mutlaka lâzımdı. Kendisi, bulur alır diye vazifelendirilmişti. Malzemeyi bulmuştu, fakat para yoktu. Eli boş dönemezdi, bir çaresini bulmak lâzımdı. Muzaffer bunları düşüne düşüne Bâyezid Meydanı’na vardı. Birden durdu, kendi kendine güldü. Aradığı çareyi bulmuştu! Doğru tüccar Yahûdi’ye gitti: ‘Paranın tediye muâmelesi akşamüstü bitecek. Ezandan sonra gelip malları alamam gece kaldıracak yerim yok. Yarın öğleden evvel vapurum Çanakkale’ye kalkıyor, yetişmem lâzım. Onun için, sabah ezanında geleceğim. Malları mutlaka hazır edin... Tüccar: ‘Peki’ dedi. Muzaffer tam ayrılırken ilâve etti: ‘Altın para vermiyorlar, kâğıt para verecekler.’ Yahûdi yine: ‘Peki’ dedi. Ertesi sabah Muzaffer, Merkez Komutanlığı’ndan araba ve neferle ezan vakti Yahûdi’nin kapısındaydı. Ortalık henüz ışıyordu. Taccar, malları hazırlatmıştı. Havagazı fenerinin yarım yamalak aydınlattığı loşlukta mallar arabaya yüklendi. Muzaffer, bir yüzlük kâime (yüz liralık kâğıt para) verdi. araba dörtnal Sirkeci’ye yollandı. Malzeme şat’a, oradan dubada bağlı gemiye aktarıldı. Az sonra da gemi Çanakkale yolunu tutmuştu. Üç gün sonra Yahûdi, elindeki yüzlük kâimeyi bozdurmak üzere Osmanlı Bankası’na gitti. Bozmadılar.. Zira elindeki para sahte idi. Muzaffer evrâk-ı nakdiyenin basımında kullanılan kâğıdın aynısını Karaköy kırtasiyecilerinden tedarik etmiş, bütün gece oturmuş, çini mürekkebi ve boya ile, gerçeğinden bir bakışta ayırt edilemiyecek nefâsette taklit para yapmıştı. Tüccara verdiği para buydu. O devrin hakiki paralarının üzerinde yazılar arasında bir de şöyle ibâre bulunurdu: ‘Bedeli Dersaâdette altın olarak tesviye olunacaktır.’ Muzaffer yaptığı taklit parada bu ibâreyi şöyle yazmıştır. ‘Bedeli Çanakkale’de altın olarak tesviye olunacaktır.’Onun burada altın dediği, Çanakkale’de Mehmetçiğin akıttığı, altından da kıymetli kanı idi... Yâhudi tüccar bunu mesele yapmadı. Yapmak mı istemedi, yapmaktan mı çekindi, bilinmez. Ancak hâdise bütün İstanbul’a yayıldı. Dünyada emsâli olmayan ve olmayacak olan bu hâdise Şehzâde Abdülhalim Efendi’nin kulağına kadar gitti. Şehzade hemen lalasını göndererek Yâhudi tüccarı buldurdu. Yüzlük taklid evrâk-ı nakdiyeyi, bedelini altın olarak ödeyip aldı. Çok zarif sedef kakmalı, içi kadifeli bir mücevher çekmecesine yerleştirip, İstanbul Polis Okulu’ndakiEmniyet Müzesi’ne hediye etti. Şehid Mehmet Muzaffer’in taklidini yaptığı paranın asıl 50 liralık kâğıt paradır.(Üstteki resim) Bu kâğıt paralar, üzerlerinde de yazılı olduğu gibi, Rûmi 6 Ağustos 1332 (M.18.8.1916) tarihli kanunla tedâvüle çıkarılmıştır. Bu tertip kâğıt paraların en büyük kıymeti 50 liralıklardır. Yüz lira olarak bu tipte hiçbir kupür basılmamıştır. Her halde Şehid Muzaffer’in alacağı malzemenin bedeli elli liranın çok üstünde olmalıdır ki, iki tane ellilik imal edecek olsa anlaşılabileceğini düşünüp tek bir yüzlük yapmıştır. Bu kâğıt paralar yeni tedâvüle çıktığından, getirip veren de subay ve askerleri olduğundan, tüccar, bu çeşit yüzlük kâime mevcut olup olmadığını araştırmak lüzûmunu görmemiş olmalıdır. Esasen Muzaffer’in ‘sabah ezanı vakti’ üzerinde durması da, hem o devrin ölü ışıkları altında paranın iyice incelenmesine imkân bırakmamak, hem de sabahın o saatinde her taraf kapalı olduğundan, sağa sola sormak ihtimâlini de ortadan kaldırmak için olmalıdır. Çeşitli imkânlara sahip teksir ve fotokopi makinelerinin henüz îcad edilmediği yıllarda, bugün son sistem âletlerle çalışan kalpazanlara taş çıkartacak şekilde elle bu derece başarılı bir taklidi yapabilmek, üstelik de bunu bir tek gecenin sınırlı saatleri için sığdırmak, fevkalâde büyük bir sahtekârlık başarısı değil, bir san’at şaheseri olarak değerlendirilmelidir. Allah (cc), bütün şehidlerimizden de, vatan için her şeyi göze alabilen bu san’atkârın, bu mübârek şehidin rûhundan da, o ganî rahmetini eksik etmesin. (Âmin) Opel Volkswagen Peugeot Fiat Chevrolet Citroen Orjınal Yedek Parçaları 1976 ‘ dan beri Oto Market Ali Alma Yeni Sanayi Sitesi Tornacılar Blok No: 24 Kahramanmaraş Tel: 0 344 236 49 49 - 236 11 83 Faks: 0 344 236 30 27 - 236 52 55 İnsanların birbirlerini tanımaları için en iyi zaman ayrılmalarına yakin zamandır. (Dostoyevski) www.dostpompa.com.tr Dizel Yakıt Sistemleri Dost Pompa Dizel Yakıt Sistemleri Faruk Kır tarafından 1980 yılında Bosch ve Delphi pompa ve enjektör yetkili servisi olarak kuruldu. Vermiş olduğu kaliteli servis ve güvenden dolayı tüm doğu ve günaydoğuya uzun yıllardan beri hizmet vermektedir. 2011 yılında ise tampondan tampona güvenli, hızlı ve profesyonel çözümler sunmak amacıyla Bosch Car Servis’ide hizmetleri arasına dahil etmiştir. Yeni San. Sit. M. Nuri Arıkan Cad. No:88 Kahramanmaraş Tel: 0344 2360288 - 2351678 Fax:2362257 49 Astroloji 2013 Sayı:4 Koçlar zeki ve çabuk kavrayabilen kişilerdir. Organizasyon yetenekleri gelişmiştir. Etraflarındaki insanları, varılması imkansız hedeflere yönelten bir öncüdür. Kuvvetli inançları, riya ve ihtirasla karışmamıştır. Nadiren büyük bir servete sahip olur. Bir Koç insanının parasını, eşyalarını rahatlıkla kullanabilirsiniz. İnsanları mutlu etmekten hoşlanır yapılan iyiliğin, kendisine geri döneceğini bilir. Koç 21 Mart 20 Nisan Canlı,hareketli,girişimci, cesaretli , atılgan,öncü, lider, yol gösterici, başarılı,dürüst,sabırsız Dikkat çekici bir konuşma gücüne sahiptirler. Yetenekli İkizler insanı, büyük bir heves ile içlerindeki enerjiyi çeşitli şekillerde ortaya koyup kullanmaya çabalarlar. Alışılmışın dışında yeni şeylerle ilgilenip uğraşmayı seveler. Onlara ayak uydurmak hiç de kolay değildir. Kendilerini kolayca beğendirmeyi bildikleri gibi onlar da çok kolay ve çabuk beğenirler. İkizler Zeki,canlı Yardım sever, neşeli uy umlu,mantıklı,konuşkan,sempati, yenilikçi 22 Mayıs 21 Haziran Dünya, Aslan burcu insanın sahnesidir. Başarılı sahne sanatçıları genelde, bu burçtan çıkar. Sahne kariyeri yapmayı tercih etmezlerse, günlük yaşamın yıldızları olurlar. Taklit yetenekleri çok gelişmiştir. Konuşmayı seveler. Güzel konuşmalarıyla etraflarında büyük bir izleyici ve dinleyici kitlesi oluştururlar. Çevreleri her zaman kalabalıktır. Konuşmaların, toplantıların merkezi olmayı ister ve bunu başarırlar. Aslan 23 Temmuz 23 Ağustos Terazi 23 Eylül 23 Ekim Yay 23 Kasım 21 Aralık Kova 21 Ocak 18 Şubat 50 yüce gönüllü,cömert,fedakar,üstün kapasiteli,neşeli,açık zihinli, planlı Hayatları boyunca huzurlu yaşamak için uğraşırlar. Onlar için hayat güzellik, aşk, uyum ve paylaşım demektir. En önemli unsur ise; dengedir. Fikirleri ve duyguları arasında uyum sağlamayı başardığında Terazi’nin kefeleri kolay kolay bozulmayacaktır. Terazi insanı için huzur da çok önemlidir. En büyük silahı, gülüşüdür.Eğlenmeyi, değişik güzel şeyler yiyip içmeyi severler. Çok da iyi giyinirler. güzel,yetenekli,sevimli,uyumlu,zarif, romantik,ince,çekici,idealist,tarafsız ,iyi niyetli,akıllı Yaylar çok neşelidirler, etraflarına enerji ve heyecan saçarlar... Ruhları, yeni doğmuş bir çocuk kadar çıplak ve katıksızdır.Çoğunlukla içgüdüleriyle hareket ederler. Sade ve dürüsttürler ama oldukça patavatsızdırlar! Düşündüklerini anında söyledikleri için sık sık komik durumlara düşebilirler. İyi niyetleri her hallerinde bellidir. İnce planlar yapıp taktik geliştirmek ona göre değildir. Oldukları gibi davranırlar. Keyifli,iş bilir,eğitimli,olgun,iyi niyetli,sportmen,şanslı,neşeli, açık zihinli,özgürlüğüne düşkün Kova, dahiler burcu olarak tanınır.Özgürlüğüne ölesiye düşkün İyi kalpli, sevecen, akıllı, bilgili, kendisini insanlığa adamıştır.Küçük bir kusurları vardır; ukalalık. Bu tavırlarıyla bile çok şirin olabilirler. Özgürlüklerini kısıtladığını düşündükleri için evlilik onlara göre değildir. Arkadaşlık duyguları çok gelişmiştir. Bir yanı tüm insanlara olabildiğince yakın olmak isterken, diğer yanı, bu tür duyguların verdiği bağımlılıktan kaçmak ister. Hümanist,bağımsız,dost,sadık,vefal ı,idealist,yeniliğe meraklı,değişikliği sever,entellektüel Boğa 21 Nisan 21 Mayıs Yengeç 22 Haziran 22 Temmuz Başak 24 Ağustos 22 Eylül Akrep 24 Ekim 22 Kasım Oğlak 22 Aralık 20 Ocak Balık 19 Şubat 20 Mart www.faceb Sakin ve huzurlu yapıları, hayatlarını ahenkli bir şekilde geçirmelerini sağlar. Hayatları boyunca başlarına gelen türlü acılar, dertler ve zorluklar karşısında yılmadan mücadele ederler ve ayakta kalmayı başarırlar. Arkadaşlık ve dostluk onlar için önemlidir. İyi huylu, sabırlı ve küçük şeylerden mutludurlar hayata güzellik katarlar. Kaliteli ve güzel olan her şeyden hoşlanır ve bunları elde etmenin yollarını bulmakta pek zorluk çekmezler Sıcakkanlı,istediğini bilen, dost ruhlu koruyucu,atılgan, süreklilik sahibi,alıngan, kuşkucu Yengeç burcunu tanımlayan kelime şefkattir. Kendisini korumak için kuşandığı kalkan, çoğu zaman yanlış anlaşılmasına neden olur. Yengeç insanının olduğundan farklı görünüşü, duygularındaki hızlı değişimi İkizler burcunu çağrıştırsa da, bu iki burç insanı özde birbirine benzemez. Yengeç burcu insanına bu tavrı veren, duygularının inanılmaz derin ve yoğun oluşudur. Nazik,hassas,merhametli,vatansev er,ısrarlı,becerikli,tutumlu,yetenekli ,sempatik Son derece becerikli ve pratik olan Başak insanlarının tek kusuru, mükemmeliyetçi yapılarıdır. Bunu aşabildikleri ölçüde, pratik zekaları ve disiplinleri sayesinde emin adımlarla ilerleyebilirler.Kaos onlara göre değildir. Daima uzun vadeli planlar yapar ve hedefine ulaşmak için büyük sabırla çalışırlar. Zekaları analitik ve araştırmacıdır. Başaklar’ın içlerindeki en güçlü ses, mantıklarından yükselendir. Analizci,dost,dikkatli,cana yakın,temiz,titiz,alçak gönüllü,espirili,iyilik sever Akrep burcu insanını tek kelimeyle tanımlamak mümkündür; tutku. Hayatları tutkular üzerine kurulmuştur. Zekaları gözlerinden dışarı yansır. Onlar yüzeydeki değil, derinlerdeki gerçeği arar. Gerçeği bulmak uğruna hem kendisine hem de başkalarına karşı acımasız olabilirler. Toplum tarafından, tabu kabul edilen olaylara özel ilgileri vardır. Bu nedenle bu burcun insanları genelde tehlikeli tipler olarak tanınır. Sırdaş,gerçek dost,cazibeli,çalışkan ,kararlı,unutmaz, güçlü sezgiler,anlayışlı,dikkatli Oğlak insanları, tıpkı sembolleri dağ keçileri gibi, olabildiğince yükseklere tırmanmaya çalışırlar. Uzun vadeli planlar yapar, amaçlarına ulaşmak için acele etmezler. Yavaş ama emin adımlarla doruklara tırmanırlar. Oğlaklar, hayatlarının düzenli ve iyi organize olmasını ister, bunun için ellerinden geleni yaparlar. Sabırlı ve dikkatli insanlardır. İşlerine çok önem verirler. Çalışkan,güvenilir,kararlı,sabırlı,azi mli,ihtiyatlı,disiplinli,plancı,espirili, düzenli,sorumlu,mülkiyetçi Balık insanları arkadaşlığa çok önem verir. Birisini sevdikleri zaman tam bir adanmışlık örneği gösterirler. Arkadaşlarından da aynı tavrı beklerler.İnsanlar arasında olmak, yemek yemek, özellikle de içmek çok hoşlarına gider. Kendilerine ait bir dünyaları vardır.Çok eli açık insanlardır. Altıncı hisleri inanılmaz kuvvetlidir.Sezgileri çok gelişmiştir. doğuştan romantiktir. alçak gönüllü,şefkatli,sempatik,hassas,etkili,a nlayışlı,nazik,sezgili,duygusal,merhametli, iyi niyetli,yardımsever 51 52