makalat-ı ömer necati 1 - Seyyid Dede Osman Avni

advertisement
MAKALAT-I
ÖMER NECATİ
1
Ömer Necati - Ankara, 1986
2
AKAİDİN TEMELLERİ
Bismillahirrahmanirrahim
“Hiç şüphe yok ki Kur’an’ı biz indirdik . Ve muhakkak onu biz
koruyacağız.”(Hicr- 9)
“Eğer Kulumuza (Muhammede(as))indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız,
siz de Onun benzeri bir sure getirin.! Allah’tan (cc) başka şahitlerinizi de
getirin!Eğer samimi iseniz.Bunu yapamazsınız ki asla yapamayacaksınız. O
halde kafirler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten
sakının.!”(Bakara-23-24)
“Meryem oğlu İsa (as) da ‘ey İsrail oğulları ! ben size Allah’ın (cc)
elçisiyim.Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı, ve benden sonra gelecek
Ahmed (as) adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim ‘ demişti. Fakat
İsa’nın (as) müjdelediği elçi apaçık delillerle gelince ‘Bu apaçık bir büyüdür ‘
dediler.” (Saf –6)
“De ki ‘ Eğer Allah’ı (cc) seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah(cc) da sizi
sevsin “ (Ali İmran-31)
“Ve biz seni başka değil ancak Alemlere Rahmet olarak
göndermişizdir”(Enbiya-107).
“Kur’an bütün alemler için uyarıcı bir zikirdir. “ (Kalem 52)
“Şüphesiz Allah (cc) ve Melekleri , O Nebi Muhammed’e (sas), salat ve selam
ederler. Ey iman edenler! O halde siz de , O’na, salat ve selam ediniz !”
(Ahzab-56)
Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed
Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed
Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed
2
3
I-İMAN ve AKAİD İLMİNİN ZARURETİ
“Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi
tamamladım, size din olarak İslam’a razı oldum” (Maide -3).
“ Her kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki O din kendisinden asla kabul
edilmeyecektir.Ahirette de o kimse zarar çekenlerden olacaktır.“ (Ali İmran-85)
“O (cc) , Odur ki Peygamberini hidayet ve Hak dinle gönderdi. Ta ki O’nu
bütün dinlere üstün kılsın”. (Fetih- 28)
“ Ve biz seni başka değil ancak Alemlere Rahmet olarak göndermişizdir” (
Enbiya- 107).
“ Sana Kur’an’ı indirdik. Ta ki insanlara kendilerine indirilen emri ve nehyi
anlatasın ve ta ki tefekkür etsinler.” (Nahl–44).
"Dinini her dinin üstüne çıkarmak için peygamberini hidayet ve Hak Din’le
gönderen odur.İsterse müşrikler hoşlanmasınlar."(Saf-9)
"Ey iman edenler! Düşmanlarımı ve düşmanlarınızı dostlar edinmeyin. Siz
onlara sevgi gösteriyorsunuz.Halbuki onlar Haktan size geleni (Kur’an’ı) inkar
ettiler." (Mümtehine-1)
“Şüphesiz ki Allahü Teala indinde hak din İslam dinidir.Kendilerine kitap
verilenler ancak hakikatı bildikten sonra , hased ve ihtirasları yüzünden ihtilafa
düştüler.Kim Allah’ın (cc) ayetlerine küfrederse şüphe yok ki Allahü Teala tez
hesap görücüdür.” (Ali İmran –19)
Akaid İlmi asıldır, diğer ilimler onun fer’i mesabesindedir. Akaid , Fıkhül
Ekberdir. Allahü Teala, ancak doğru bir itikad ile bilinir, bulunur. O’nun (cc)
rızası ancak, doğru bir itikad ile celbedilir. ‘İslam’a giriş kapısı olan, ‘Lailahe
illellah, Muhammedürresulullah ‘ kelimeyi tayyibesi akaidin de temelidir. Tek
gerçek olan İslam Akaid’i, Kur’an’ı kerim ve Hadis-i şeriflere dayanmaktadır.
Başka bir ifade ile vahye dayanmaktadır. İnsanların kendi zekalarının mahsulü
değildir. Bütün peygamberlerin gönderiliş amacı, tevhidi, yani gerçek Allah (cc)
inancını insanlara bildirmektir.Onları , yanlış, sapık inançlardan beri kılmak,
Rablerine karşı edeb sahibi yapmak, yegane ma’bud olan Allahü zülcelal vel
kemal hazretlerini bütün noksan sıfatlardan tenzih edip, kemal sıfatları ile
bilmelerini bulmalarını sağlamaktır.
3
4
Bu gün için dinleri üç kısma ayırabiliriz.
Hak Din (İslam)
Asılları bakımından Hak olup, sonradan bozulmuş, değiştirilmiş, tahrif edilmiş ,
ilahi niteliklerini kaybetmiş dinler( Yahudilik, Hristiyanlık.....)
Batıl Dinler, Asılları bakımından ilahi olmayıp, insanlar tarafından ortaya
konmuş inançlar (Ateşe, yıldızlara, putlara tapanların inançları ...)
İman, lügatte, bir şeye inanıp onu doğrulamak demektir. Dini literetürde ise,
‘Allah’ın (cc) dinini kalb ile kabul edip, Peygamber Efendimiz’in (as) bildirdiği
şeyleri kesin bir itikad ile doğrulamak’ demektir.
İslam, lügatte, teslim olmak , itaat etmek anlamında , literatürde ise ‘Allah’a (cc)
ve O’nun Peygamberi Hz.Muhammed Mustafa’ya (as) itaat edip, Onun
bildirdiği şeyleri kalb ile kabul etmek, dil ile söylemek ve O’nun(as) her
hareketini, davranışını, sözünü güzel görmek, kendisi için rehber bilmektir.
Resulullah (as), en son Peygamberdir. Bütün Peygamberlerin özüdür. O’nun (as)
dini bütün dinleri içine almıştır. Diğer Peygamberleri sevenler,arzu edenler
ancak ve ancak O’nun (as) kapısından girmelidirler. Başka kapı ve yol yoktur.
Yunus Emre (ks),
“Muhammed bir denizdir, alemi tutup durur
Yetmiş bin peygamberler gölünde Muhammedin”
dizeleri ile bu manayı ne güzel ifade etmiştir.
Hz.İsa(as) da odur, Hz.Musa(as) da...O’nu (as) , sevmeden, O’na (as) , itaat
etmeden, tabi olmadan, Hz. İsa’yı(as) , Hz. Musa’ yı(as) seviyorum demek
gerçekdışı bir iddiadır.Hayaldir, vehimdir.
O’nun (as), mucizesi olan Kur’anı Kerim kıyamete kadar, insanları , O’na (as),
itaat etmeye, O’nu(as) herşeyden çok sevmeye çağıracaktır.
İslam Akaidi’nin temelleri altıdır.
1– Allah’a (cc) inanmak
2– Allah’ın (cc) meleklerine inanmak
3– Allah’ın (cc) kitaplarına inanmak
4– Allah’ın (cc) peygamberlerine inanmak
5– Ahiret gününe inanmak
6– Kadere inanmak
Bunlar doğrulanmadıkça iman gerçekleşmez. Bunların herhangi birini inkar
etmek insanı hemen dinden çıkarır,mazalllah.
4
5
Kur’an’ı Kerim’de,
“Ey iman edenler Allahü Teala’ya Resulü Muhammed Aleyhisalam’a, O’na
indirdiği Kur’an’a ve ondan önce inzal ettiği kitaplara imanınızda sabit ve daim
olun. Her kim Allahu Teala’ya, Meleklerine, Kitaplarına , Peygamberlerine,
Ahiret gününe,( veya bunlardan birine) inanmazsa Hak’tan uzak bir sapıklıkla
sapmış gitmiştir”. ( Nisa-136)
buyrulmuştur.
Resulullah Aleyhisselam da ;
“İman, Allah’a (cc), Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret
gününe,Kadere yani hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna inanmaktır”
(Canan,İ.,’Kütübü Sitte’, c2,s.216)
“Allah’tan (cc) başka ilah olmadığına ve benim Allah’ın (cc) kulu ve elçisi
olduğuma, bütün insanlara Hak’la gönderilmiş bulunduğuma şahadet etmedikçe,
ölüme tekrar dirilmeye ve Kadere inanmadıkça kişi mümin sayılmaz”
buyurmuştur.
(Canan,İ.,’Kütübü Sitte’, c2,s.231)
Bu inanç sistemi bir bütündür. Birine inanmamak hepsine inanmamak demektir.
Pek çok ayeti celilede ve hadisi şerifte temel esasları ifade buyurulan bu inanç,
İslam’ın üç temel ilmi olan “ Akaid, Fıkıh, Ahlak” ilimlerinin birinci ve en
önemlisine konu olmuştur.
Akaid ilmi, diğer ilimlerden farklı olarak imanı ve iman dairesinin dışını
belirler. İman etmek nasıl olur?, İman dairesinin dışına çıkmak nasıl olur?, Nifak
nedir?, Küfür nedir?, Allahü Teala’ya inanan bir insanda bulunması gereken
vasıflar nelerdir?, Cennetlikler kimlerdir?, Cehennemlikler kimlerdir?, Hangi
haller insanı küfre düşürür?, Hangi haller ile kişi mümin olur? Bunlar ve bunlar
gibi dinin esasını teşkil eden pek çok konu asırlar boyu, Resulullah (as),
Sahabeyi Kiram(ra), binlerce İslam alimi tarafından işlenmiş, binlerce cilt eser
yazılmış, konular, üzerlerinde hiçbir tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde
sabitleşmiş, “ Akaid ilmi” adıyla ilimler içinde , insan oğlu için en önemlisi
olan, dünyada huzur ve saadetin, Ahirette Cehennem azabından kurtuluşun
yollarını gösteren pek yüce bir ilmi saha ortaya çıkmıştır. Bu sahada İmam
Maturidi, İmam Eşari gibi zirve insanlar yetişmiştir. Adı geçen “ Akaid ilmi” nin
dayanağı Allahü Teala’nın kelamı Kur’an-ı Kerim ve Onun Resulu Hz.
Muhammed Mustafa Aleyhisselam’ın Hadisi Şerifleridir. Gerçek inanç sistemi
budur. Vahye dayanmaktadır. Bu inanca yani İslam Akidesine muhalif olan
inançlar ise kutsal kitapları elleriyle tahrif edenlerin kendi nefis ve akıllarından
kopup gelen düşüncelerdir veya bir kutsal kitaba atıf yapılmadan ortaya atılan
felsefi nazariyelerdir.
5
6
" Rabbinin yoluna , hikmetle ve güzel öğütle davet et! Onlarla en güzel şekilde
mücadele yap! " (Nahl-125)
Hz.Resulullah(as), o zamanın dünyaya hakim güçlerine, İslam’a davet
mektupları göndermiş, hiç bir mektubunda, " sizin inancınız da doğrudur. Siz de
kurtulmuşlardansınız " buyurmamıştır. Alemlere rahmet olan O büyük nebi (as),
Allahü Tealanın (cc), şu emri gereğince herkese , özellikle muharref dinlerin
saliklerine , İslam’ı tebliğ etmiştir.
" Ya Muhammed (as)! Din hususunda Yahudiler ve Nasara seninle mücadele
ederlerse de ki, " Ben bana tabi olanlarla birlikte kendimi Allah’a (cc) teslim
etmişimdir.Ya Muhammed (as)! , Kitap verilenlere ve Arabın müşriklerine de
ki, " Siz İslam’ı kabul ettiniz mi?" Eğer tevhidde ve Muhammed (as) 'ı tasdikte
ihlas ederlerse , dalaletten çıkmış, hidayete ermişlerdir.Eğer İslam’dan yüz
çevirirlerse sana vacib olan, ancak risaleti tebliğdir.Allahü Teala , kullarının
tasdik ve tekzibini görücüdür." (Ali İmran -20)
Resulullah (As),
Bizans İmparatoru Heraklius'a gönderdiği mektupta ,
" Seni tam bir İslam daveti ile İslam’a çağırıyorum.İslam’a gir, sonunda emniyet
ve selamet içinde olursun.Ve Allah(cc) sana iki defa sevap verecektir.Şayet
bundan kaçınacak olursan emrinin altındakilerin günahı da senin üzerinde
toplanacaktır.",
Yemen 'de Hemdan Kabilesine gönderdiği mektupta,
" Sizler Allah’tan (cc) başka ilah olmadığına , Muhammed’in (as) Allah’ın (cc)
elçisi olduğuna şehadet ettiniz,namazı kıldınız, zekatı eda ettiniz mi Allah(cc) ve
Resulü’nün (as) üzerinizde garantisi vardır.”
İran Kisrası’na gönderdiği mektupta,
"Ben kim olursa olsun ,can taşıyan herkese belli bir tehlikeyi haber verip
bunları uyandırmak ve inanmayanlar üzerinde Allah’ın (cc) sözünü
gerçekleştirmek için istisnasız bütün insanlara gönderilmiş bir Allah
Resuluyüm. O halde sen İslam’a gir !Sonunda emniyet ve selamet içinde
olursun."
Mısır kralı Mukavkıs’a gönderdiği mektupta,
"Seni tam bir İslam daveti ile İslam’a çağırıyorum. İslam’a gir, sonunda emniyet
ve selamet içinde olursun."
buyurmuştur.
6
7
II- ALLAH’A (cc) İMAN
Allahü Teala kendisini son kitabı olan Kur’anı Kerimde vasfetmiş, mübarek
isimlerini ve sıfatlarını beyan ederek, 99 Esmayı İlahi ile kendisini
isimlendirmiştir.
Neticede herkesin kendi tasarladığı, belirli özellikler atfettiği bir ilaha inanmak
yerine , özellikleri ,sıfatları, isimleri Kur’anı Kerim ile sabit olan , eşi ve benzeri
olmayan Halıkı Zülcelale iman etmek kurtuluş için şart olmuştur. Bu sıfatları ve
isimleri taşımayan , bunlara az bile olsa muhalif olan bir ilah inancı kabul
edilmemiş, bu inanç sahiplerinin küfür içinde olduğu , ebedi azaba dücar olacağı
beyan buyurulmuştur.
Allahü Teala’nın selbi ve sübuti sıfatları vardır.
Selbi sıfatlar; Vücud, Kıdem, Beka, Muhalefetün lilhavadis, Kıyambinefsihi ve
vahdaniyyettir.Selbi sıfatlar, Allahü Teala hakkında muhal olan hususları
bildirerek onları red eden, onları Zatı Azımüşşan’dan selb eden sıfatlardır.
Subuti Sıfatlar; Allahü Teala hazretlerinin kemal sıfatlarıdır.
Hayat , İlim, İrade, Kudret, Semi, Basar, Kelam, Tekvin , Ol Zatı Azımüşşanın
kemal sıfatlarıdır.
Ehli sünnet alimleri bu sıfatları insan aklının ulaşabileceği en son boyutta, çok
tafsilatlı olarak ele almış, izah etmiş, yüzlerce cilt eser yazmışlardır.
Selbi Sıfatlar;
1-Vücud;
Vücud, Allahü Teala’nın varlığı demektir. Yüce Rabbimiz olmasaydı hiçbir şey
olmazdı. Kainatta var olan her şey, her atom, her elektron, maddi ve manevi her
varlık , O Zatı Azımüşşanın varlığına bir delildir. Hiçbir şeyin kendiliğinden ,
yokluktan varlığa gelmesi mümkün değildir.Her şeyi yoktan vareden, sonra da
yokedecek olan O’dur.(cc)
Kainatın her zerresinde, İnsanın yaratılışında ve Kur’an ‘da ,Allah’ın (cc)
varlığına ve birliğine dair sonsuz deliller vardır.
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında , gece ile gündüzün arka arkaya
gelişinde , insana yararlı şeyleri denizlerde götürüp getiren gemilerde, Allah’ın
(cc) gökten yağmur indirerek ölümünden sonra yeri diriltmesinde , o arzda her
türlü canlıyı yaymasında , rüzgarları her taraftan estirmesinde yer ile gök
arasında Allah’ın (cc) emrine tabi bulutlarda akıl ve düşünce sahibi olan bir
topluluk için elbette ki Allah’ın (cc) kudret ve yüceliğine delalet eden bir çok
alametler vardır.” ( Bakara-164)
7
8
“Şüphe yokki , göklerin ve yerin yaratılışında , gece ile gündüzün
değişmesinde,akıl sahipleri için (Allah’ın (cc) varlığını, kudret ve azametini
gösteren ) büyük işaretler vardır.” (Ali İmran-190)
“Hiç gökleri ve yeri yaratan Allah’ın (cc) birliğinden şüphe edilir mi?”
(İbrahim-10)
2-Kıdem;
O (cc) un varlığının başlangıcı yoktur.Ondan önce yokluk geçmemiştir. O’nun
Ezeli varlığı ile beraber hiçbirşey yoktu. Yalnız O(cc) vardı. Kullar tarafından
bilinmekliği murad etti. Bu alemi yarattı. Bu alemler sonradan yaratılmışlardır,
yani hadistirler,Kadim sıfatını taşıyamazlar. Kadim yani ezeli olmak, evveli
olmamak sıfatı yalnız O’na (cc) mahsustur. O Zatı Azımüşşan, her şeyin
başlangıcı, alemin yaratıcısı, yoktan var edicisi, mübdii, muhdisidir.
3-Beka;
Ebediyyet, sonu bulunmamak demektir. O Azımüşşan Ebedidir, Bakidir. Beka
sıfatı ile sıfatlanmıştır. O’nun (cc) varlığının sonu yoktur. Bütün varlıklar
fanidir,son bulucudur, yok olucudur. O cc) bakidir.
“O (cc) Evveldir, Ahirdir, Zahirdir, Batındır” (Hadid-3)
4-Muhalefetün lil havadis;
O (cc),Yaratılmış olan canlı , cansız hiçbir şeye , hiçbir yönden benzemez.
O(cc), bilinmez, anlaşılamaz. Görülebilen, anlaşılabilen, şuhud ve mükaşefe
yolu ile belli olan her şey O(cc) değildir. O (cc) , ötelerin ötesi, veraların
verasıdır. Hatırlara gelen herşeyden mutlak şekilde başkadır.
“Allah (cc) gibi hiçbir şey yoktur.” ( Şura –11)
“Allah(cc) , insanların bilgilerine sığmaz” (Taha-110)
5-Kıyam binefsihi;
O(cc) nun varlığı kendindendir. Hiçbir şey için hiçbir şeye muhtaç değildir.
Varlığı ve durması kendi zatı iledir.Kendi varlığı mukaddes zatının gereğidir. ,
asla başkasından değildir.O’nun varlığı başka bir varediciye muhtaç değildir.
O(cc), kendiliğinden vardır. Kadimdir.Başkasının var etmesine muhtaç değildir.
O’na (cc) , ‘VacibulVücud’ denilir, yani varlığı kendinden dolayı gerekli
olandır. Ondan (cc) başka olan bütün yaratılmışlar hem var hem de yok
olabildikleri için bir varediciye muhtaçtırlar. O var edici de Allahü Teala’dır.
“Ey insanlar ! Siz Allah’a(cc) muhtaçsınız.Allah(cc) ise hiçbir şeye muhtaç
değildir.” (Fatır-15)
8
9
6-Vahdaniyet;
O(cc) birdir. Ortağı yoktur.Yalnız başınadır, benzeri yoktur.Ortaktan eşi benzeri
bulunmaktan münezzehtir. Zatında, uluhiyyetinde, mabudiyyetinde, yaratıcı
olmasında ve diğer bütün sıfatlarında birdir, eşi ve benzeri yoktur. Yaratılmışlar
ise hep eş ve benzere sahiptir.
“Eğer yer ile gökte ondan başka ilahlar olsa idi, hiç şüphesiz bunların ikisi de
fesada uğrardı ve yok olurdu. O halde Arşın Rabbi olan Allah (cc) , onların
vasfetmekte oldukları şeylerden münezzehtir.” ( Enbiya –22)
Subuti Sıfatlar;
1-Hayat;
O (cc) diridir, Haydır. İlim ve kudreti olan Zatı Azımüşşan elbette Hayat
sahibidir.
“O (cc) Haydır, Kayyumdur” (Bakara-255)
2-ilim;
O (cc) ilmi ile bütün mahlükatı ihata etmiştir. Zerre kadar hiçbir şey O’nun (cc)
ilminin dışında değildir.
“O (cc) her şeyi hakkıyle bilendir.” (Bakara-29)
3-Semi;
O (cc), gizli ve açık herşeyi işiticidir.
“O(cc), hakkıyla işiten ve bilendir.” (Bakara-137)
4-Basar;
O(cc), gizli ve açık herşeyi görücüdür.
“O(cc), herşeyi görendir.” (Mülk-19)
5-İrade;
Yapıcı ve yok edici odur.Her mevcut O(cc) nun irade etmesiyle, dilemesiyle var
olmuştur. O (cc), dilediğini işler, dilemediği hiçbir şey vücuda gelmez.
“Allah(cc) dilediğini yapar” (İbrahim-27)
“Şüphesiz Allah(cc) dilediğine hükmeder.” (Maide –1)
6- Kudret;
O(cc), her şeye, her şeyi yoktan varetmeye, vardan yoketmeye kadirdir.
Kuvvetsiz ve kudretsiz olmaktan münezzehtir.
“Allah (cc) her şey üzerinde mutlak kudret sahibidir.” (Maide –120)
“Allah (cc) her şeye kadirdir” (Maide –17)
9
10
7-Kelam;
O(cc), ses ve harften mürekkeb olmayan bir kelam ile konuşucudur. Bazı
peygamberlere vasıtasız söylemiştir. Miraçta , Resulullah (as)’a ve Tur Dağında
Musa (as) ‘a söylediği gibi...Bazı Peygamberlere, Cibril (as) vasıtası ile
söylemiştir. Kur’anı Kerim de Allahın (cc) kelamıdır ve kadimdir.
“ Allah (cc) Musa (as) ile konuştu” (Nisa –164)
8-Tekvin;
Ondan (cc) başka yaratıcı yoktur. O(cc), Halıktır., her şeyi yaratıcıdır. Her şey
O’nun (cc) dilemesi ile vücüd bulur.Tekvin, varetmek , yaratmak
anlamındadır.O(cc), tekvin sıfatı ile dilediği herhangibir şeyi yoktan vareder,
vardan da yokeder.Her mümkün varlık üzerinde dilediğini yapmaya
kadirdir.Kudret sıfatı ile onları yaratır ve yokeder. O’nun kudretine nihayet
yoktur.
“Allah (cc) her an bir oluştadır.” (Rahman –29)
“Allah (cc) her şeyin yaratıcısıdır.” (Zümer –62)
Melekler; Allahü Teala’ya asi olmayan, O(cc) nun mahluku olan, erkeklik ve
dişilik vasıfları taşımayan kullardır. Kimi, kıyam , rukü, sücud, ve tesbihat ile
kimi de Allahü Teala’nın kendilerini emir buyurdukları vazifeleri yapmakla
daim kulluktadırlar.
“Melekleri görürsün ki Rablerine hamd ve tesbih ederek, arşın etrafını
kuşatırlar” (Zümer –75)
“Göklerde ve yerde ne varsa canlı olsun, melek olsun, yalnız Allah’a (cc) secde
ederler.Hem o melekler kibirlenmezler.Üzerlerinde Hakim olan Rablerinden
korkarlar ve emr olundukları şeyleri yaparlar” (Nahl 49-50)
“Doğrusu ,melekler , ikrama erdirilmiş kullardır” (Enbiya-26)
“Melekler de , onun korkusundan sübhanellah derler “ (Rad -13)
“Bunun üzerine bütün melekler toptan secde ettiler” (Hicr-30)
“Her kim Allah’a (cc), meleklerine, peygamberlerine, Cebrail’e, Mikail’e
düşman olursa bilsin ki Allah (cc) da bütün kafirlerin düşmanıdır.” (Bakara –98)
Kadere İman , imanın şartlarındandır.Allahü Teala kullarına kuvvet , kudret ,
irade vermiştir. İstediklerini işlerler, Allahü Teala da onları yaratır.O (cc) nun
adeti öyledir ki insan bir işi yapmak isteyince , O (cc) da o işi yaratır.Bu iş,
insanın kasdı ile , ihtiyarı ile meydana geldiği için, mesuliyeti de , sevabı da
insana ait olur. O(cc) nun ezeli ilmi ile bilip takdir etmesi , kulların düşünce
10
11
sahasının dışındadır.Kullar iyiye ve hayra iradelerini kullanmakla mesuldür.
Hayır ve şer ve her şey O’nun (cc) bilmesi, dilemesi,yaratması, kazası ve
kaderiyledir. Hayrı razı olduğu, sevdiği halde yaratır. Şerri, razı olmadığı ,
sevmediği halde yaratır.
“ Biz her şeyi bir kaderle yarattık” (Kamer-49)
“Allah (cc) her şeyi yarattı da ona bir kader tayin etti” (Furkan-2)
“Allah(cc) kullarının küfrüne razı olmaz” (Zümer-7)
“Şüphesiz Allah(cc) kafirleri sevmez” (Ali imran-32)
“Şüphesiz Allah(cc) zalimleri sevmez.” (Ali İmran –57)
“Allah(cc), kendinden korkanları sever.” (Ali İmran-76)
“Allah(cc) ,iyilik yapanları sever” (Ali imran-134)
“Allah (cc) her şeyin yaratıcısıdır” (Zümer –62)
Ahiret Gününe iman da İmanın şartlarındandır.Kur’anı Kerimde pek çok Ayeti
Celilede Ahiret gününe iman, Allah’a (cc) iman ile beraber zikredilmiştir. Ahiret
gününe iman her şeyin başıdır.O güne, kıyametin vuku bulacağına, öldükten
sonra dirilmenin vaki olacağına, Mizana ,Sırata, Havzı Kevser’e, cennete,
cehenneme, cennette Cemalullah’ı müşahedeye, Cennet veya Cehennemde
ebedi hayatın varlığına inanan insan , Allah’a (cc), Peygamberlerine (as),
kitaplarına inanmak zorunda kalır ve kendisini ebedi mutluluğa eriştirecek yolu
arar, bulur.Dünyası ve ahireti mamur olur.
Ölümle birlikte inasan geri dönüşü kesinlikle mümkün olmayan ebedi
yolculuğuna çıkacak, Resulullah’ın (as) mübarek ifadeleri ile , kabir, insana ‘ya
cennet bahçelerinden bir bahçe yada cehennem çukurlarından bir çukur ‘
olacaktır. Sonra da haşr günü diriltilip huzur-ı ilahiye çıkarılacaktır.
Siz Allah (cc) yarattı.Sonra da sizi o öldürecektir. (Nahl-70)
Orada ilk ölümden başka ölüm tadmazlar. (Duhan-56)
Firavun ailesini azabın en kötüsü kuşattı. Sabah ve akşam onlar, ateşe
arzedilirler. Kıyamet koptuğu gün de , Firavun ailesini azabın en şiddetlisine
sokarız. (Mü’min-45,46)
Nihayet o müşriklerin birine ölüm geldiği zaman, ‘Ey Rabbim ! Beni dünyaya
döndür. Ta ki o zayi ettiğim ömürde yararlı işler göreyim.
Hayır! Bu sadece onun söylediği boş bir kelimedir. Önlerinde ise taa
diriltilecekleri güne kadar bir perde vardır. ( Mü’minun – 99~107)
Allah (cc), sizi yaratan , sonra rızkınızı veren sonra sizi öldürüp sonra diriltecek
olandır. (Rum-40)
Sizden birinize ölüm gelipte ‘Ey Rabbim! Beni yakın bir zaman kadar
geciktirsen de , sadaka versem, Salihlerden olsam..’ demezden önce size
verdiğimiz rızıklardan harcayın. (Münafikun-10,11)
11
12
Sur’a üfürülür. Bir de bakarsın ki, kabirlerinden kalkıyorlar. Rablerine akın
ediyorlar.‘Kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden , işte Allah’ın (cc) va’di bu
imiş. O peygamberler doğru söylemiş’ derler. (Yasin-31)
Cennet ve Cehennem hayatı ebedidir. Mü’minler cennette, kafirler de
cehennemde ebedi kalacaklardır.
“Onlar cennetliktir.Cennette devamlı kalacaklardır.” (Bakara-82)
“Onlar cehennemliktir.Orada devamlı kalacaklardır” (Ali İmran-116)
Ahirete inanmak nasıl olur?
Bir insanın ahirete inandım diyebilmesi için hangi özellikleri taşıması gerekir?
“Bir şey hakkında çekiştiğiniz zaman , eğer Allah’a (cc) ve ahiret gününe
inanıyorsanız, hemen onu Allah’a (cc) ve Peygamberine (as) döndürün.” ( Nisa59)
“Allah’a(cc) ve ahiret gününe iman eden hiçbir insan bulamazsın ki Allah’a (cc)
ve Peygamberine (as), muhalefet edenlerle sevişsin” (Mücadele –22)
“Andolsun ki Resulullah (as) ‘da sizin için,Allah’ı (cc) ve ahiret gününü
ummakta olanlar için, Allah(cc) ‘ı çok ananlar için güzel bir imtisal nümunesi
vardır..” (Ahzab –21)
“O takva sahipleri ki gaybı tasdik ederler , namazı dosdoğru kılarlar ve onlara
verdiğimiz nimetlerden Allah (cc) yolunda sarf ederler, sana indirilen kitaba da ,
senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak ancak onlar
inanırlar.” (Bakara-2-4)
Bu ayetin tefsirinde , ‘bu vasıfta olmayanların ahiret hakkında bazı kanaatleri
bulunsa da yakin olarak inançları yoktur’ buyruluyor.
“Onlar ki zekatı vermezler, hem onlar ahireti de inkar edenlerin ta kendileridir.”
(Fussılet -7)
“O zalimler ki Allah’ın (cc) yolundan men ederler ve onu eğriltmek isterler.
Onlar ahireti de inkar eder.” (Hud-19)
“Sen onları doğru yola davet ediyorsun. Ahirete iman etmeyenler, muhakkak
doğru yoldan meyledip delalette kalanlardır.” (Mü’minun-73-74)
“İşte bu da bizim indirdiğimiz bir kitap, mübarek,feyizli, ve kendinden önceki
kitapları tasdik edicidir. Ahirete iman edenler O’na da inanırlar. Hem onlar
namazlarına da devam ederler.” (Enam-92)
“Sen Kur’an’ı okuduğun vakit , biz seninle ahirete inanmayanlar arasına
görünmez bir perde çekeriz .Ve kalblerinin üzerine onu anlamasınlar diye örtü
de geçiririz.” (İsra-45-46)
12
13
Kur’anı Kerim, Yahudi ve Hristiyanları Allahü Teala’nın şanına ve azametine
yakışmayan inançlarını terk ederek, islama girmelerini emir buyurmuş, onlara
kurtuluş yolunu göstermiştir.
“(Kalbleri ile tasdik etmeden ) iman edenler (Münafıklar), Yahudiler,
Hristiyanlar, ve sabilerden kim Allah’a (cc) ve ahiret gününe iman eder, salih
amel işlerse elbette onlar için Rableri katında mükafatları vardır.Onlara korku
yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Bakara-62)
İnsan mahluktur, yaratılmıştır.Kendisini yaratanı vasıtasız anlaması, tanıması,
onu sıfatlandırması mümkün değildir.Cenabı Hak vasıta olarak peygamberlerini
ve kitablarını göndermiştir. Peygamberlerin gönderilmesi Allahü Teala’nın
kendi sıfatlarını bildirmek içindir. O’na (cc) layık olan şeyler ile uygun
olmayanlar Resullerin haberi ile ayrıldı. Akıllarımız yok iken varolmuştur yine
yok olacaklardır.O halde bu akıllar , yokluğu bulunmayan ve isimleri, sıfatları,
fiilleri sonsuz var olan ebedi hakiki varlığa uygun olanı anlayabilir mi? O Zatı
Azımüşşan’ı ancak kendisi vasıflandırabilir. İşte O(cc) kendisini, peygamberleri
ve kitapları vasıtası ile bize tanıtmıştır. O büyük Peygamberlerin sonuncusu
Hz.Muhammed Mustafa (as) , O Yüce kitapların sonuncusu ve hiçbir tahrifata
maruz kalmamış, vahyedildiği gibi muhafaza edilmiş olanı Kuranı
Kerimdir.Allah’a (cc) İman , O’nu(cc) , Resulullah (as) ın ve Kur’anı Kerimin
vasıflandırdığı, , isimlendirdiği şekilde iman etmektir.Geçmiş bütün semavi
kitaplar da O Azimüşşşanı böyle tarif etmişlerdi. Bu inancın dışında kalan
inançlar, dayanaksız ve gerçek dışı olup,o Azımüşşana ortak koşmaktır, iftira
etmektir. Kur’anı Kerimin pek çok ayeti kerimesinde ortak koşanların ve iftira
edenlerin ahvali beyan buyrulmuştur.
“Allah (cc), Meryem’in oğlu Mesih’tir diyenler, yemin ederim ki kafir oldular.
Halbuki İsa (as) onlara , ‘Ey İsrailoğulları benim ve sizin Rabbbiniz olan Allahü
Teala’ya ibadet edin ‘ demişti.” (Maide-72)
“Yemin ederim ki ‘Allahü Teala üç ilahtan biridir’ diyenler kafir oldular.
Halbuki bir tek İlahtan başka ilah yoktur.” (Maide –73)
“Onlar, Allahü Teala’yı bırakıp Yahudi alimlerini , rahipleri, Meryem oğlu
Mesih’i rabler edindiler.Halbuki onlara bir tek ma’buda ibadet etmeleri
emrolunmuştu.O Allahü Teala’ya ki ondan başka ilah yoktur .O (cc) ,
müşriklerin O’na (cc) isnad ettiği şeyden münezzehtir.” (Tevbe-31)
“Allahü Teala asla oğul edinmedi. Onunla birlikte hiçbir ilah yoktur.Allahü
Teala onların isnadlarından münezzehtir.” (Mü’minun-91)
“Allahü Teala’ya iftira veya ayetlerini tekzib ve inkar edenden daha zalim kim
olabilir? Muhakkakki günahkarlar felah bulmazlar.” (Yunus-17)
“Yahudiler, ‘Üzeyr, Allah’ın (cc) oğludur’ dediler.Nasraniler de ‘ Mesih
Allahın (cc) oğludur ‘ dediler.Bu onların ağızlarında geveledikleri batıl sözlerdir
ki daha evvel ‘ melekler Allah’ın(cc) kızlarıdır’ diyenler gibi küfredenlerin
13
14
sözlerini taklid ediyorlar. Onlara , Allah(cc) lanet etsin ki Haktan batıla nasıl
döndürülüyorlar.” (Tevbe-30)
“Allahü Teala’ya kizb ve iftira eden veya Hak (Resul ve Kitab ) geldiği zaman
Onu tekzib eyleyenden daha zalim kim olabilir? Bu kafirler için cehennemde
barınacakları yer mi yok ?( ki bu cüret ve cesareti gösteriyorlar) “ (Ankebut –68)
“Allahü tealaya cinleri şerik koştular.Halbuki bunları da yaratan O (cc) dur.
Sözlerinin hakikatini bilmeksizin O’na (cc) oğullar, kızlar isnad ve iftira ettiler.
Allahü Teala onların vasıflarından münezzeh ve yücedir.” (Enam-100)
“Hiçbir insana yaraşmaz ki Allahü Teala Ona kitap, fehim, ilim, ve nübüvvet
verdikten sonra , insanlara, ‘Allah’ı (cc) bırakın da , bana kul olun’ desin.Fakat
O, öğrettiğimiz, okuduğumuz ve okuttuğumuz kitap sayesinde ,’ dinde , ilim ve
amelde, kamil ve sabit olun ‘ der.” (Ali İmran –79)
“Kim Allahü Teala ile ,isbatına hiçbir bürhan bulunmayan başka bir ilahı,
mabud edinirse, onun hesabı ve cezası ancak Rabbi nezdindedir.Hakikat şudur
ki kafirler asla felah bulmazlar.” (Müminun –117)
“Sonra (hristiyan ve yahudilerden ) çeşitli fırkalar kendi aralarında ihtilafa
düştüler.Artık büyük bir günün görülecek çetin azabından vay o kafirlere..” (
Meryem-37)
“Onlar gaflet içinde ve iman etmezlerken, Sen onları her işin bitmiş olacağı o
hasret gününün dehşeti ile korkut..” (Meryem –39)
“Allahü Tealanın çocuk edinmesi natından değildir ,. O(cc) bundan
münezzehtir.” (Meryem –35)
“Ve sizin melaike ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez “(Ali İmran–
80)
“Dediler ki Allah(cc) çocuk edindi. O (cc), böyle şeylerden münezzehtir.”
(Yunus –68)
“De ki Allah’ a (cc) yalan iftira edenler elbette felah bulmazlar” (Yunus –69)
Kur’anı Kerim, Hristiyanların Alalhü Teala ve Hz. İsa (as) hakkındaki batıl
inançlarını pek çok ayeti kerimede düzelterek, onları islam’ın saf , berrak,
tahrif edilmemiş akaidine davet etmiştir.
“O (çocuk ) da dedi ki; “haberiniz olsun, ben Allah’ın (cc) kuluyum ve O(cc)
bana kitap verdi, ve beni peygamber yaptı “ (Meryem-30)
“Hakikat şu ki Allah (cc), benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O halde
sadece O’na (cc) ibadet ediniz. İşte yegane doğru yol da budur.” (Meryem –36)
“Meryem’in oğlu Mesih, başka bir şey değil ondan önce geçen peygamberler
gibi bir peygamberdir.” (Maide –75)
“O Meryem oğlu İsa(as), ancak bizim kedisine peygamberlik verdiğimiz ve
İsrailoğulları için ibret kıldığımız bir kuldur.” (Zuhruf-59)
14
15
İhlas süresinde Tevhid inancının temelleri ,
“Deki O Allah (cc) birdir.Büyüklük onda nihayet bulmuştur.(Daim ve Bakidir.O
(cc) Samettir. Her muhtacın maksududur. Her şeyden müstağni her dileğin
merciidir.) Doğurmamış, doğrulmamıştır. Hiçbir eşi ve benzeri yoktur.” Ayeti
Celileleri ile ifade buyrulmuştur.
III- KİTAPLARA İMAN
Allahu Teala , Hz. Adem’e 10, Hz. Şit’e 50, Hz. İdris’e 30, Hz.İbrahim’e 10
sahife, Hz. Musa’ya Tevrat’ı, Hz. Davut’a Zebur’u, Hz İsa’ya İncil’i, Hz.
Muhammed Mustafa’ya da (as) Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. Bu kitapların
hepsine iman etmek şarttır. Ancak, bugün elde bulunan Tevrat, Zebur, İncil
nüshalarından hiçbiri, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. Davut (as)’a indirilen kitapların
aynı değildir.
Tevrat’ın vahyolunduğu dil İbranice’dir. Bu dil yok olmuş arami ve süryani
dillerine dönüşmüştür. İncil’in ise hangi dille vahyolunduğu ilk önce hangi dille
yazıldığı belli değildir. Eldeki en eski nüsha Yunanca’dır.Hz. İsa (as) zamanında
Filistin’de konuşulan dilin yunanca olduğu kesin değildir.Tevrat ve İncil sadece
mana yönünden ilahi vahiydir. Kur’an ise hem mana hem lafız yönünden ilahi
vahiydir.Tevrat, İncil, Zebur’un ibarelerinin, lafızlarının Kur’an gibi icazları
olmadığından ve devamlı tercümeden tercümeye aktarıldığından içlerine pek
çok yabancı kelimeler karıştı, yanlış izahlar karıştırılıp ilave ve tahrifatlar
yapıldı.
Kur’an-ı Kerim kendinden önceki semavi kitapların akaidle ilgili hükümlerini
tamamlamış, tahrif edilmiş olan diğer semavi kitapların yerine kaim olmuş,
onlardaki muhtevayı ve daha fazlasını da içine almıştır. Fıkıhla ilgili Hükümleri
neshetmiştir.
Tevrat, Zebur ve İncil’in asıl nüshaları elimizde olsa dahi onlar nesholunmuş
kitaplar olduğu için her konuda Kur’an-ı Kerimin esas alınması şarttır.Bununla
birlikte semavi kitapların bozulmamış halleriyle hepsinin Allahu Teala
tarafından inzal edildiğine inanmak , imanın şartlarındandır. Tevrat bir hükümler
kitabıdır. Ahlak ve mevizeleri içine almamaktadır, bir çok haberlerle
doludur.İncilde hüküm yoktur, ahlak ve mevizeler vardır.Zebur kalbi
münacatları, ilahileri, duaları kapsamaktadır.Kur’an-ı Kerim ise bütün diğer
semavi kitapların içeriğini cem etmiş olup, en kuvvetli hitabelere, fikir ve nazarı
açacak en geniş ufuklara, hikmetlere, ahlak ve mevizelere, dualara, münacatlara,
hükümlere şamildir. Kur’an-ı Kerimde, insan oğlunun uğraş verdiği her sahada
Tarihten, Tıbba, Fenden, edebiyata, Astronomiye kadar insanlara rehberlik
yapacak, onlara araştırmaya sevk edecek veriler mevcuttur. Kur’an-ı Kerim
geçmiş ve gelecek tarihi olayları haber vermiştir. Ancak bu gün yapılabilen
fenni keşiflere, 1400 yıl öncesinden ışık tutan ve henüz yapılmamış keşiflere de
ışık tutacak olan pek çok Ayet-i Celile mevcuttur. O öyle bir edebi mucizedir ki
en büyük edipler bile onun karşısında susmak zorunda kalmıştır. Vahyolunduğu
15
16
asıl lisan ile bu gün elimizde bulunmaktadır ve diğer kitaplar gibi bozulmalara,
değişikliklere uğramamıştır.kelime ve cümleleri ile, manası ile, vahyolunduğu
dil ile, muhafaza edilmiştir. Ve kıyamete kadar da mahfuz
kalacaktır.Oysa,Zebur, Tevrat ve İncil’in ibarelerinde, Kur’an ayetleri gibi icaz
yoktu. Tercümelerle pek çok yabancı kelime onlara karıştı. Onları açıklayanların
yanlış tefsirleri yanında maksatlı olarak yapılan tahrifatlar bu kitaplara
karıştırıldı.Kur’an-ı Kerim de (sebuttuvel) denilen en uzun yedi sure, ayet sayısı
yüze yakın veya daha fazla olan (meun) denilen onbir sure, yüzden az ayete
sahip olan ve (Mesani ) denilen kırkiki sure , (Mesaniden) daha az ayeti olan
(Mufassal) adı verilen sureler mevcuttur. Kur’an-ı Kerim, diğer tüm semavi
kitaplara denk ve daha fazlasına şamildir.
Resulullah (as.)
“Bana Tevrat yerine Sebuttuvel, Zebur yerine Meun, İncil yerine Mesani verildi.
Mufassal da fazla olarak verildi.” buyurmuştur. (Köksal, M.A.,’İslam Tarihi,
c18, s.215)
Kur’an-ı Kerim, Allahu Teala’nın (cc) son kitabıdır. Bir harfi dahi değişmeden
kıyamete kadar korunacaktır.
“Bu, O kitaptır ki kendinde hiç şüphe yoktur.” (Bakara-2)
“O Peygamber kendi hevasından konuşmaz. O Kur’an ,kendisine ilka
edilegelen bir vahiyden başkası değildir.” ( Necm-3,4 )
“O Kur’an muhakkak ve muhakkak alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir”
(Şuara- 192)
“Furkanı alemlerin bir korkutucusu olsun diye kuluna indiren Allah’ın(cc) şanı
ne yücedir.” (Furkan-1)
“Bu da muazzam bir kitap! Onu biz indirdik, çok mübarektir. Artık ona tabi olun
ve korunun ki, merhamet olunasınız.” (Enam- 155)
“Hiç şüphe yok ki Kur’an’ı biz indirdik . Ve muhakkak onu biz koruyacağız.”
( Hicr- 9)
Her peygambere,risaletini tasdik eden bir mucize verilmiştir.Resulullah ‘a (as)
verilen mucize de Kur’anı Kerimdir. Resulullah’ın (sav) devri sadetlerinde,
Hitabet, şiir, fesahat, belagat, gaibden, geçmişten ve tabi hadiselerden haber
verme sahalarında insanlar fevkalade bir seviyeye gelmişlerdi. Kur’an-ı Kerim
onlara ümmi bir peygamberin dilinden bütün bu sahalarda meydan okudu, ve
Resulullah (sav)’in kıyamete kadar devam edecek, bütün insanlara hitab edecek
bir mucizesi olarak, yirmi üç yıl boyunca ayet ayet nazil oldu ve onları tahrik
etti. Kıyamete kadar da bu meydan okuma bir mucizenin isbatı şeklinde devam
edip gidecektir.
“Celalim Hakkı için biz, Kur’an-ı düşünmek için kolay kıldık. Fakat düşünen
mi var ?” (Kamer-17 , 22 )
“Biz, sana Kur’an’ı sure sure, ayet ayet tenzil ettik.” (İnsan-23)
16
17
“Muhakkak ki biz bu Kur’an da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde
anlattık. Yine de insanların çoğu inkarcılıktan başkasını kabullenmediler.”
(İsra-89)
“De ki: And olsun, bu Kur’an’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir
araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar yine, onun benzerini ortaya
getiremezler.”(İsra-88)
“Yahut “onu kendisi uydurdu!” mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler, Eğer
doğru iseler onun benzeri bir söz getirsinler.” (Tur-33-34)
“Eğer kulumuza (Muhammed (as)’a ) indirdiğimiz Kur’an dan şüphe
ediyorsanız, sizde onun benzeri bir sure getirin! Allah’tan başka Şahidlerinizi de
getirin! Eğer samimi iseniz! Bunu yapamazsınız ki asla yapamayacaksınız. O
halde kafirler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının”
(Bakara-23,24)
Bu ayet-i celilelerde,“Kur’an-ı Kerimi size tebliğ eden Habibim, ümmi olduğu
halde, sizden gayet alim bir zat, ya da bütün alim ve edebiyatçılarınız birlikte
daha önce yazılmış ve yazılacak bütün edebi eserlerden de faydalanarak, bütün
insanların ve cinleri yardımını da alarak, bu benim kelamıma, onu yapamazsanız
,kelamımın yüzondört suresinden sadece on suresine, onu yapamazsanız, normal
bir suresine, onu da yapamazsanız çok kısa bir suresine, nazım ve belagat
yönünden bir benzeri yapın. Ancak bunu yapmaya asla gücünüz yetmeyecektir.
O halde kitaba inanın. Onu size tebliğ eden açıklayan Habibime inanın ve itaat
edin. Aksi halde yakıtı taş ve insanlar olan cehenneme hazır olun.”
Buyuruluyor. Kur’an-ı Kerim gelmeden önce ve de geldikten sonra yazılmış
milyonlarca arapça edebi, ilmi eser tetkik edilirse görülür ki hiç birisinde onun
en küçük bir suresine bile eş olacak bir vasıf bulunamaz. Kur’anı Kerim , edebi
bir mucizedir.Bir kelime, ayet içinde ,bir ayet , sure içinde öyle yerleştirilmiştir
ki bulunduğu o yer itibarı ile, etrafında bulunan pek çok kelime ve ayetle , mana,
belagat, fesahat yönünden büyük bir ilgisi vardır. Bu insan gücünün
erişemeyeceği ancak ilmi her şeyi kuşatan Allah Tealanın yapabileceği bir
şeydir. Ayetlerdeki kelimeler bir değil pek çok münasebet gözetilerek
yerleştirilmişlerdir. Bu hal ,ihata edici bir ilim gerektirir.O ilim sahibi de , her
şeyi bilen Allahü Teala’dır.Ayet içinde bir kelimenin, sure içinde bir ayetin yeri
değiştirilse veya kaldırılırsa mana bozulur ve bozukluk hemen anlaşılır.
Kur’an, öyle bir sonsuz mana denizidir ki meşhur Müfessir Fahreddin Razi
(Rha.) Tefsirul Kebirde ;
“Yalnız şu Fatiha Suresinin ihtiva ettiği faide ve nefiselerden 10.000 kadar
mesele çıkarılabilir” demiştir.
Sureler içinde ayetler, ayetler içinde kelimeler öyle yerleştirilmiştir ki bu
yerleşim tarzı onu sonsuz mana ummanı yapmış, lafzan ve manen taklit ve
tenkidine imkan bırakmamıştır
17
18
Arap edebiyatçısı (cahiz) der ki;
“Eğer edebiyatçılar Kur’an-ı Kerime harfler ile karşılık verebilse idiler ona karşı
kılıçla mücadele etmelerine gerek kalmazdı.”
Kur’anı Kerim , kendisini yalanlayanların akıbetlerini, şu Ayeti Celileler ile
beyan buyurmaktadır.
“Biz ona (Muhammed’e (as)) şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da. Onun
getirdiği sade bir zikir ve parlak bir Kur’an’dır, Diriyi uyarmak, nankörlere de
azap hak olmak için.” (Yasin-69,70)
“İşte bu (Kur’an) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve faydalı bir öğüttür. Şimdi
bunu mu inkar ediyorsunuz?” (Enbiya-50)
“Bir kitap ki sana indirildi.onunla kafirleri uyarıp Mü’minlere öğüt
veresin.”(Araf-2)
“Ayetlerimiz hakkında (onları tesirsiz kılmak için ) birbirlerini geri bırakırcasına
yarışanlara gelince, işte bunlar, cehennemliklerdir.” (Hac-51)
“Bu (Kur’an ), bir hidayettir. Rablerinin ayetlerini inkar edenler var ya! Onlara
şiddetlisinden acıklı bir azap vardır. (Casiye-11)
“Bu kitabı ve Peygamberimizle gönderdiğimiz şeyleri yalanlayanlar var ya! ,
Onlar yakında (gerçeği) anlayacaklar! Boyunlarında demir halkalar ve zincirler
olduğu halde, sıcak suya sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklardır.”
(Mü’min- 70,71,72)
“Küfredenler ise, yüzüstü yıkılsınlar! Onların amellerini, Allah(cc), boşa
çıkarmıştır, bunun sebebi şudur: Çünkü onlar , Allah’ın(cc) indirdiği kitaptan
hoşlanmamışlardır. O(cc) da onların amellerini heder etmiştir.” (Muhammed8,9)
“Gerçekten biz sana apaçık ayetler indirdik. Onları, fasıklardan başkaları inkar
etmez.” (Bakara-99)
“Küfredip ayetlerimizi yalanlayanlar yok mu? İşte onlar
cehennemliklerdir.Orada ebedi kalacaklardır. O ne fena varılacak yerdir.”
(Teğabun-10)
“Ayetlerimizi inkar etmiş ve kafir olarak can vermiş olanlar yok mu? İşte
Allah’ın, Meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerinedir.” (Bakara-161)
“Küfredip ayetlerimizi yalanlayanlar var ya! İşte bunlar için aşağılayıcı bir azap
vardır.”(Hac-57)
“Ayetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlar var ya! Onlar için pek kötü ve
acıklı azap vardır.” (Sebe-5)
Kur’an ı Kerim bütün insanlığa, bütün alemlere gönderilmiştir. Onun nüzülü,
bir bölgeye, bir asra, bir kavme münhasır değildir.
“Kur’an bütün alemler için uyarıcı bir zikirdir. “ (Kalem 52)
Allahü Teala (cc), Kur’anı Kerime inanıp, onun hükümleri ile kulluk yapanları ,
en büyük mazhariyet olan afv ile , cennet ile, rızası ile müjdeliyor.
18
19
“Bu kitabın indirilişi, güçlü, hikmet sahibi Allah’tandır, Hiç şüphe yok ki, biz
sana bu kitabı hak ile indirdik. Ohalde sen de, halisane Allah’a kulluk et.”
(Zümer-1,2)
“İman edip yararlı işler yapanların ve Muhammed’e indirilene ( ki o Rableri
tarafından gelen haktır) iman edenlerin günahlarını Allah örtmüş ve hallerini
düzeltmiştir.” ( Muhammed-2)
19
20
IV-PEYGAMBERLERE İMAN;
Allahü Teala,İlk peygamber ve ilk insan Hz.Adem (as) ile, Son Peygamber
Hz.Muhammed Mustafa (as), arasında her devirde kullarına kendini tanıtmak,
bildirmek için pek çok peygamberler, elçiler göndermiştir.
Kur’anı kerimde bunların yirmibeşinin ismi zikredilmiştir.Bunlar,
‘Adem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lut, İsmail, İshak, Yakup,Yusuf,
Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davut, Süleyman, İlyas, Elyesa, Zülkifl, Yunus,
Zekeriyya, Yahya, İsa, Muhammed (as) ‘ dır. Sonsuz salat ve selam o seçilmiş,
sevilmiş elçilerin üzerine olsun.
Peygamberler(as), Sıdk,Emanet,Fetanet,İsmet, Tebliğ gibi mümtaz vasıfların
sahipleridir.
Peygamberler, doğru sözlü, emin, yüksek anlayışlı,üstün zekalı, her türlü günah
ve küçük düşürücü işten masumdurlar ve emrolunduklarını eksiksiz tebliğ
ederler.
Peyamberler (as) ,kulları Allah’a(cc ) götüren vasıtalardır, elçilerdir.
Peygamberlerin sonuncusu , kendisine mucize olarak Kuranı Kerim verilen
Hz.Muhammed Mustafa(as ) dır. O (as), bütün insanlığa gönderilmiştir. On’u
(as) sevmeden, O’na (as) inanmadan , O’na (as) ümmet olmadan kurtuluş
mümkün değildir.
“Muhammed (as) , Allah’ın (cc) Resulüdür.” (Fetih-29)
“O (as),Allah’ın (cc) elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur” (Ahzab–40)
O’na (as) ümmet olmak, bu aleme gelmiş olan insan için en büyük şereftir.
O’nun (as) peygamber oluşundan sonra , onun risaletini duyduğu halde, O’na
(as) tabi olmayan hiç kimse ebedi azabdan kurtulamayacaktır. O (as), Allah’ın
(cc) sevgilisidir. Habibullahtır. Kendinden önceki kitapları ve peygamberleri
tasdik eden Kuranı Kerim gibi ,kıyamete kadar herkesin ulaşabileceği bir
mucize ile gönderilmiştir. Kainat, O’nun (as) hürmetine yaratılmıştır.O’nu (as)
inkar , Kur’anı inkardır, bütün peygamberleri ve kitapları inkardır.O’na (as)
inanmak, bütün peygamberlere ve kitaplara inanmaktır.
Resulullah (as), hakiki anlamda İnsanı Kamil’dir.Bütün güzel ahlak Onda
toplanmıştır.
“Ve sen elbette yüce bir ahlaka sahipsin.” (Kalem- 4)
O’nun (as) peygamberliğini duyup bildikten sonra, O’na (as) ümmet olmadan
Allah’a (cc) inandım demek, Allahü Teala tarafından kabul edilmeyen bir
imandır.Ahir zamanda Hz. İsa (as) zuhur edip ,O’na (as) ümmet olacaktır.
O’nun (as) getirdiği ile hükmedecektir.Hz. İsa (as) gibi Ululazim bir peygamber
O’na (as) ümmet olmaya mecbursa , Hz.İsa ‘ya (as) tabi olduklarını iddia
20
21
edenlerin hali nasıl olur? O’na (as) peygamberlik geldikten sonra , Hz İsa da(as)
odur, Hz.Musa da (as)....Hz.İbrahim’i de (as), Hz. İsa’ yı da(as), Hz. Musa yı
da(as) , Hz. Davud’u (as) da, Onda(as) aramak gerekir.
Bu babda Yunus Emre (ks) şöyle der.
“ Muhammed bir denizdir Alemi tutup durur
Yetmişbin peygamberler gölünde Muhammedin”
Allahü Tealanın şanı yüce Peygamberleri arasında ayrım yoktur.Her gelen
peygamber kendinden öncekileri tasdik eder ve kendisine tabi olunulması
emredilir.
“Hatırla ki Allah(cc), vaktiyle peygamberlerden şöyle bir söz almıştı.’ Celalim
hakkı için ! Size kitap ve hikmetten her ne verilir de sonra elinizdeki kitabı
tasdik eden bir peygamber gelirse , ona mutlaka iman edecek ve mutlaka
yardımda bulunacaksınız. Buna ikrar verdiniz mi? Ve bunun üzerine benim ağır
ahdimi boynunuza aldınız mı ?’ buyurmuştu. ‘ikrar verdik’ dediler.” (Ali İmran–
81)
“Artık bu ikrardan sonra kim yüz dönerse işte onlar fasıkların ta kendileridir.”
(Ali İmran-82)
“Allah’ın (cc) dininden başkasını mı arıyorlar ? “ (Ali İmran –83)
O’na(as), tabi olmadan , Allah’a (cc) kulluk iddiasında bulunmak , mantığa,
akla, ve sünnetullaha aykırıdır.Allah’ın (cc) ayetlerini inkar etmektir.
Eğer böyle olmasaydı, insanlar, Hz .Adem’e(as) indirilen 10 suhufla yetinirdi ve
başka bir peygamberin gelmesine gerek kalmazdı. Bu gün İncil’in hükmü ile ,
Tevrat’ın hükmü ile kulluk yapılabilir demek , Hz. Adem’e(as) inen 10 suhufla,
Hz.Şit’e(as) inen 50 suhufla, Hz. İbrahim’e(as) inen 10 suhufla da kulluk
yapılabilir demek olur ki bu düşünce tarzı, Allahü Tealaya ve O’nun (cc)
Ululazim Peygamberlerine(as) bir bühtan olur.Hz. İsa (as), İncil ile gönderildiği
zaman nasıl ki kendisinden önce gelen Hz. Musa’ya(as) ve Tevrat’a inananlar,
bu defa Hz.İsa’ya (as) inanmak ve O’na(as) verilen İncil ile Allah’a(cc) kulluk
yapmak ve Ona(as) tabi olmak mecburiyetinde iseler bunun gibi de Hz.
Muhammed (as), ebedi muzice olan Kuranı Kerim ile gönderildikten sonra artık
O’na (as) uymak, O’nu (as) sevmek, O’na (as) tabi olmak , O’nun (as) sünneti
ile, Allah’a(cc) kulluk yapmaktan başka çıkış yolu kalmamıştır.
Allah’ın (cc) dini tektir. İslam, O son peygamberle kemale ermiştir.Allah’ın (cc)
razı olduğu seçtiği din,O’nun (as) tebliğidir.Kuranı Kerim hiçbir kimseyi
ayırmadan , bütün insanları O’nun (as) tebliğine davet etmektedir. Putperesti de,
Mecusisi de , kendilerine kitap verilen Yahudiler ve Hristiyanlar da dahil olmak
üzere herkes için tek bir yol göstermektedir.
‘Hz. Muhammed Mustafa (as) a tabi olmak, O’nu (as) herşeyden çok sevmek,
Kuranı Kerim’in emrettiği şekilde kulluk yapmak... ’
21
22
“Siz ,Allah’a (cc) , Peygamberine(as) ve indirdiğimiz nura iman edin”
(Teğabun-8)
Kur’anı Kerim’in bir ayetini bile inkar küfre sebeb olurken , Kitap ehlini ,
İslam’a, Kur’an’a, Hz. Muhammed Mustafa’ ya (as) ittibaya davet eden sayısız
ayetleri görmemezlikten gelmek veya inkar etmek nasıl izah edilebilir?
Resulullah’a (as) ümmet olmak bütün peygamberlere inanmayı ve sevmeyi
gerektirir.Kuranı Kerim de diğer bütün semavi kitapların içeriğini, cem
etmiştir.Bu sebepten Kuranı Kerim ile kulluk aynı anda diğer bütün semavi
kitaplarla da kulluğu kapsamaktadır.
Kur’anı Kerim, Peygamberler arasında hiçbir fark gözetilmeden hepsini sevmek
, onlara ve onlara inen kitaplara iman etmeyi, Resulullah ‘a (as) tabi olup O’nun
(as) öğrettiği şekilde Allah’a (cc) kulluk yapmayı emretmekte, aksi halde ebedi
azab ile insanları inzar etmektedir. Madem ki Müslümanlar, bütün
peygamberlere iman etmeye ve onları sevmeye mecburdurlar, Hristiyan ve
Yahudilerin , Hz. Muhammed Mustafa’yı(as) ve kendi peygamberlerinden
başkasını kabul etmeyişleri ve onlara inanmadan ve onları sevmeden
kurtulacaklarını iddia etmeleri adaleti ilahi ile ne derece mütabık olur.Haşa,
Cenabı Hakkın onlara böyle imtiyaz tanıması müslümanlara haksızlık olmaz
mı? Neden kendilerine kitap verilenler bütün peygemberlere (as) iman etmeden
kurtuluşa erebiliyorlar da Müslümanlar eremiyorlar ? Bütün bunlar en basit
mantık kuralları ile bile düşünülse durumun böyle olamayacağı ve olmadığı
açıkça anlaşılır. Allah’ın(cc) dini tektir ve O da İslam’dır. İslam’ı kabul etmeyip
de kulluk iddiasında bulunanlar, ümmi bir Peygamberin (as) ebedi mucizesi
olan Kuranı Kerimin meydan okumasına karşı durabilmelidirler.
“Sen bundan önce kitap okur değildin.Hala da elinle yazı yazmazsın. Öyle
olsaydı Hakkı iptal için gayret edenler şüphelenirlerdi” ( Ankebut –48)
“Eğer Kulumuza (Muhammede(as))indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız,
siz de Onun benzeri bir sure getirin.! Allah’tan (cc) başka şahitlerinizi de
getirin!Eğer samimi iseniz.Bunu yapamazsınız ki asla yapamayacaksınız. O
halde kafirler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten
sakının.!”(Bakara-23-24)
Yapılması gereken ,Resulullah’ın (as) tebliğ metodu üzere,hikmetle ve güzel
öğütle , tüm insanlığı , Hz.Muhammed Mustafa’ya (as) sevgi yoluna , O’na (as)
tabi olmaya, O’nun (as) sünnetine ram olmaya, Kur’an’a davet etmek ve böylece
bu şekilde kulluk yapmamızı isteyen Halıkı Zülcelalimizin hoşnutluğunu
kazanmaktır.
22
23
“Peygamber, kendisine Rabbinden indirilene (Kur’ana ) iman etti. Müminler de
iman ettiler. Hepsi Allah‘a (cc) , meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine
(as) inandılar. ’Biz Allah’ın (cc) peygamberlerinden hiçbirinin arasını ayırt
etmeyiz dediler.” ( Bakara -285)
“Ey Peygamber (as) ! Biz seni bir şahid, bir müjdeci, bir uyarıcı olarak
gönderdik.Hem Allah’ın(cc) izni ile bir davetçi hem de nur saçan bir kandil..”
(Ahzap-45,46)
“O Allahü Teala Odur ki ,Peygamberini(as) hidayet ve Hak dinle gönderdi. Ta
ki onu bütün dinlere üstün kılsın” (Fetih- 28)
“O (cc) , bir peygamber gönderdi, Allah’ın(cc) yasaklarını açıklıyor, ayetlerini
size okuyor ki iman edip yararlı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa
çıkarsın” (Talak-11)
Resulullah (as), bütün insanların ve cinlerin peygamberidir. Kullukla mükellef
olan hiçbir varlık , dünyanın neresinde olursa olsun , hangi inançlar içinde
bulunursa bulunsun , O’nun (as) tebliğinin dışında değildir.Herkesin O’na (as)
ümmet olmak , O’na (as) tabi olmak ve O’nu (as) sevmek zorunluluğu vardır.
Dünya ve ahirette insanlığın kurtuluşunun ve mutluluğunun tek yolu, O’nu (as)
sevmek ve O’na (as) tabi olmaktan geçer.
Kur’anı Kerim, Ehli Kitabı (Yahudi ve Hristiyanları) , pek çok Ayeti Celile’de
Resulullah’a(as) inanmaya, ona tabi olmaya çağırmakta, aksi halde
kurtuluşlarının mümkün olmadığını ilan etmektedir.
“Deki ! Biz ,Allah’a (cc) ve bize indirilene (Kur’an’a ) iman ettik.İbrahim’e ,
İsmail’e, İshak’a , Yakub’a ve oğullarına indirilene de , Musa’ya(as) ve diğer
peygamberlere Rablerinden verilenlere de inandık. Onların hiçbirinin arasında
fark gözetmeyiz. Biz, O Allah’a (cc), boyun eğen müslümanlarız.
Her kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki o din ,kendisinden asla kabul
edilmeyecektir.Ahirettte de o kimse zarar çekenlerden olacaktır.
Kendilerine apaçık deliller gelmişken ve Peygamberin hak olduğuna şahadet
etmişlerken imanlarının arkasından küfre sapan bir kavmi , Allah (cc) nasıl
hidayete erdirir. Allah (cc), zalimler gürühuna hidayet vermez.
Bu gibilerin cezası , Allah’ın(cc) , meleklerin ve bütün insanların laneti onların
üzerine olmaktır.
Onlar orada ebedi kalacaklardır. Kendilerinden azab hafifletilmeyecek , mühlet
de verilmeyecektir. Ancak bundan sonra tevbe edip hallerini düzeltenler başka.
Zira Allah çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir.” (Ali imran- 84,85,86,87,88,89)
“Allah’ı(cc) ve peygamberlerini(as) inkar ederek kafir olan , bir de, Allah (cc)
ile peygamberlerinin arasını ayırmak isteyen (Bunlardan kimine inanırız, kimini
inkar ederiz diyen) ve böylece arada bir yol tutmaya yeltenen kimseler yok mu?
İşte onlar gerçek kafirlerin ta kendileridir. Biz de kafirler için aşağılayıcı bir
azab hazırlamışızdır” (Nisa –150,151)
23
24
“Bir de ‘Yahudi ve Hristiyan olun ki hidayet bulasınız ‘dediler. Sen de deki,
‘hayır biz hak yol üzere bulunan İbrahim(as) dinindeyiz.O hiçbir zaman
müşriklerden olmadı.’ Ey müminler! Siz şöyle deyin. ‘Biz Allah’a (cc), bize
indirilene, İbrahim’e(as), İsmail’e(as) , İshak’a(as) ve Yakub’a (as) ve
Yakub’un(as) torunlarına indirilenlere , Musa(as) ve İsa’ya(as) verilen
kitaplara ve bütün peygamberlere(as) Rableri tarafından verilene iman ettik.
Onların hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.‘ Şayet sizin iman ettiğiniz gibi iman
ederlerse muhakkak doğru yolu bulurlar.” (Bakara-135,136,137)
“Ehli kitaptan ve müşriklerden küfredenler, kendilerine açık bir hüccet
(peygamber) gelinceye kadar (bulundukları dinden ) ayrılacak değillerdi. Bu
hüccet, Allah’tan (cc) bir peygamberdir ki tertemiz birtakım sahifeler okur. O
sahifelerde dosdoğru hükümler vardır.Böyle iken ehli kitaptan olanlar ancak
kendilerine o hüccet geldikten sonra tefrikaya düştüler.Hiç şüphe yok ki ehli
kitaptan küfredenlerle müşrikler ebedi kalmak üzere cehennemde
olacaklardır.İşte bütün mahlukatın en kötüsü bunlardır.Hiç şüphe yok ki iman
edip yararlı işler görenler de bütün mahlukatın en hayırlısıdır.”
(Beyyine -1,2,3,4,7)
“Ey Ehli kitap! Bilip dururken niçin Hakkı batıla karıştırıyor ve Hakkı
gizliyorsunuz” (Ali İmran-71)
Hz. İsa ‘ya (as) indirilen tahrif olunmayan gerçek İncil’de , O’nun (as)
geleceği müjdelenmiştir.
“Meryem oğlu İsa (as) da ‘ey İsrail oğulları ! ben size Allah’ın (cc)
elçisiyim.Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı, ve benden sonra gelecek
Ahmed (as) adında bir peygamberi müjdeleyici olarak geldim ‘ demişti. Fakat
İsa’nın (as) müjdelediği elçi apaçık delillerle gelince ‘Bu apaçık bir büyüdür ‘
dediler.” (Saf –6)
“Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı buldukları ,o elçiye , O ümmi
Peygambere(as) uyarlar. O’na(as) İnanan, O’nu (as) destekleyerek saygı
gösteren, O’na (as) yardım eden ve onunla beraber indirilen Nura uyanlar..İşte
kurtuluşa erenler bunlardır.” ( Araf –157)
“Ey kitab ehli! Elçilerimizin arası kesildiği ve bir boşluk meydana geldiği sırada
size, Elçimiz (Muhammed(as)) geldi. Ve gerçekleri açıklıyor ki yarın kıyamette
‘ bize ne bir müjdeci ve ne de uyarıcı gelmedi’ demeyesiniz.’İşte gerçekten size
cennet müjdecisi ve cehennem habercisi gelmiştir. Allah her şeye kadirdir.”
(Maide –19)
“Ey kitap Ehli! Gerçeği görüp bildiğiniz halde niçin inananları Allah (cc)
yolundan çevirmeye çalışıyorsunuz “ (Ali İmran –99)
“Yoksa siz, ‘ibrahim(as), İsmail(as) , Yakup(as) ve torunları Yahudi veya
Hristiyan dılar mı diyorsunuz. Siz mi daha iyi bileceksiniz yoksa Allah mı?
(cc) ‘diye sor” (Bakara- 140)
24
25
“İbrahim(as) ne yahudi idi ne hristiyan. Lakin o dosdoğru müslümandı. O
müşriklerden değildi. Gerçekten İbrahim’e(as), insanların en yakını , zamanında
ona tabi olanlarla şu peygamber ve ona iman edenlerdir. Allah (cc), müminlerin
yardımcısıdır.Ehli kitaptan bir taife sizi şaşırtmayı diledi. Ama onlar ancak
kendilerini şaşırtırlar da farkında bile olamazlar. Ey ehli kitap (İncil ve Tevrat’ta
Peygamberin(as) vasfını ) görüp dururken niçin Allah’ın(cc) ayetlerine
küfredersiniz.” (Ali İmran- 67,68,69,70)
“ Dinlerine tabi olmadıkça senden ne Yahudi ne de Hristiyanlar asla razı
olmazlar.De ki ‘ gerçek yol ancak Allahın yoludur.’ ” (Bakara –120)
“Onlar ki ellerindeki Tevrat ve İncil’de (ismini) yazılı buldukları O Ümmi
Peygambere(as) , O Resul’e (as) tabi olurlar, O (peygamber) (as) ,kendilerine
iyiliği emreder, fenalıkları yasaklar, onlara temiz şeyleri helal, murdar olanları
haram kılar. Sırtlarından ağır yüklerini ve bağlı zincirlerini indirir, atar. İşte ona
iman edenler ona tazimde bulunanlar, kendisine yardım edenler,ve onunla
indirilen nura tabi olanlar yok mu? Murada erenler bunlardır. De ki ‘ ey insanlar
! Ben sizin hepinize gönderilmiş Allah’ın(cc) bir peygamberiyim.O Allah ki
(cc) göklerle yerin mülkü onundur.Ondan başka hiçbir ilah yoktur.Hem
diriltir.hem öldürür. Onun için gelin Allah’a (cc) ve O’nun Ümmi Nebisi olan
Resülüne (as) iman edin. O(as), Allah’a (cc) ve O’nun kelimelerine iman
getirendir. O’na(as), tabi olun ki hidayete eresiniz.” (Araf -157,158)
“Şüphesiz ki ehli kitaptan Allah’a (cc), size indirilene (Kurana) ve kendilerine
indirilene (Tevrat ve İncil’e ) iman edenler vardır.Onlar Allah’a(cc) boyun
eğerler.Onun ayetlerini birkaç paraya satmazlar.İşte bunların Rableri katında
mükafatları vardır.” (Ali İmran- 199)
“Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler Peygamberi(as) kendi oğullarını
bildikleri gibi bilirler.Kendilerine yazık edenler var ya işte onlar iman etmezler.”
(Enam- 20)
“Ey önceki ( peygamberlere ve kitaplara ) iman edenler. Allah’tan (cc) korkun.
Ve Resulüne(as) iman edin ki sizlere rahmetinden iki nasib versin ve size bir
nur bahş eylesin ki onunla yürüyesiniz hem de sizi mağfiret buyursun.” (Hadid28)
“Ey ehli kitap! (İncil ve Tevrat’ta) Peygamberin(as) vasfını görüp dururken
niçin Allah’ın(cc) ayetlerini inkar ediyorsunuz.” (Ali İmran –70)
“Eğer ehli kitap iman edip Allah’tan(cc) korksalardı kendilerini naim
cennetlerine koyardık” (Maide –65)
“Kendilerine kitap verdiklerimiz , O’nu (Muhammed (as)) , oğullarını tanıdıkları
giibi tanırlar. Böyle iken onlardan bir fırka bile bile hakkı gizlerler.” (Bakara –
146)
“Ehli kitaptan birçokları sizi , imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler.
Kendilerine Hak zahir olduktan sonra bunu içlerindeki hasedden dolayı
yaparlar” (Bakara –109)
25
26
“De ki ey ehli kitap ! niçin İman edenleri Allah’ın (cc) yolundan çeviriyorsunuz.
Görüp durduğunuz halde niçin Onun eğriliğini istiyorsunuz. Ama Allah(cc)
yaptıklarınızdan gafil değildir.” ( Ali İmran -99)
“Ey iman edenler eğer siz ehli kitaptan bir fırkaya uyarsanız , sizi imanınızdan
sonra çevirip kafir yaparlar” (Ali İmran –100)
“Ne ehli kitabdan olan kafir ne, de müşrikler, size Rabbinizden hiçbir hayır
indirilmesini istemez ” (Bakara –105)
Resulullah (as) bir asra, bir beldeye, bir kavme değil , bütün insanlara
gönderilmiştir.
“Nitekim size içinizden bir peygamber gönderdik. O(as), size ayetlerimizi
okuyor. Sizi şirkten temizliyor. Size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size
bilmediğiniz şeyleri öğretiyor” (Bakara –151)
“Şüphe yok ki biz seni müjdeci ve bir azab habercisi olarak Hak (Kur’an ) ile
gönderdik. Sen cehennemliklerden mesul değilsin” (Bakara –119)
“Her kim Allah’a (cc), meleklerine , peygamberlerine , Cebraile, ve Mikaile
düşman olursa bilsin ki Allah bütün kafirlerin düşmanıdır.” ( Bakara –98)
“Ey habibim! Biz seni bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı Peygamber
olarak gönderdik. Lakin insanların çoğu bilmezler” (Sebe –28)
“Ey İnsanlar ! Size Rabbinizden bir burhan ( Hz. Muhammed (as)) geldi ve size
apaçık bir nur (Kuran) indirdik” (Nisa –174)
“Ya Muhammed ! de ki ‘Ey İnsanlar ! Doğrusu ben, Allah’ın (cc) hepiniz için
gönderdiği peygamberiyim” (Araf –158)
“Aslında onlar seni yalanlamıyorlar fakat o zalimler açıktan açığa Allah’ın(cc)
ayetlerini inkar ediyorlar.” (Enam- 33)
“Şüphesiz sen apaçık bir hak üzeresin” (Neml -79)
“Ve biz seni ancak alemlere rahmet olarak göndermişizdir.” (Enbiya-107)
“O hevadan söylemiyor. Söylediği şey bildirilen bir vahiyden başka bir şey
değildir.” (Necm 3,4)
“Habibim biz dileseydik her beldeye bir uyarıcı gönderirdik ( Yani seni bütün
beldelere gönderdik) ( Furkan- 51)
“Sen ancak bizim ayetlerimize iman edenlere işittiririsin. Müslümanlar başka
değil ancak onlardır.” (Neml -81)
“Nasıl küfredebilirsiniz ki. Size Allah’ın (cc) ayetleri okunmakta ve içinizde
Resulu(as) bulunmaktadır. Kim Allah’ın(cc) dinine sımsıkı tutunursa , O
muhakkak doğru bir yola ulaştırılır.” (Ali imran-101)
“Dinini her dinin üstüne çıkarmak için Peygamberini(as) hidayet ve hak dinle
gönderen O’dur(cc). İsterse müşrikler hoşlanmasınlar.” ( Saf –9)
“İslam’a çağrıldığı halde Allah’a (cc) karşı yalan uyduran kimseden daha zalim
kim olabilir. Allah (cc) zalim bir kavme hidayet etmez.” ( Saf –7)
“Allah (cc), levhi mahfuzda şöyle yazmıştır.’ Mutlaka hem ben galip geleceğim
hem de peygamberlerim “ (Mücadele- 21)
26
27
“Mü’minler ancak O kimselerdir ki Allah(cc) ve peygamberine(as) İman
ederler” (Nur-62)
“Ey insanlar ! Peygamber(as), size Rabbinizden Hak ile geldi. Hakkınızda hayır
olmak için hemen O’na(as) iman edin” (Nisa –170)
“Gerçekten biz seni bir şahid bir müjdeci bir uyarıcı olarak gönderdik ki sizler
Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) iman edesiniz, ona yardım ve ona tazimde
bulunasınız, akşam sabah onu tesbih edesiniz.” (Fetih -8,9)
“Kim Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) iman etmezse bilsin ki biz kafirler için
çılgın bir ateş hazırladık” (Fetih –13)
“Allah’a(cc) ve Peygamberlerine(as) iman edenler yok mu? Onlar Rableri
katında çok doğru olanlar ve şahitlerdir. Onların hem sevapları hem nurları
vardır. Küfredip ayetlerimizi yalanlayanlar var ya , onlar da cehennemliklerdir.”
(Hadid- 19)
“Müminler ancak o kimselerdir ki Allah’a(cc) ve Peygamberine(as) iman
ettikten sonra şüpheye düşmemişlerdir” ( Hücurat-15)
Kurtuluş için O’na (as) sadece inandım demek de yeterli değildir. O’na (as) itaat
etmek , O’nun (as) sünneti üzere hayatı idame ettirmek zarureti vardır. İman
edenlerin, O’na(as) tabi olması, isyan etmemesi, O’nu(as) herşeyden, kendi
nefsinden dahi çok sevmesi emri ilahidir. O (as) canlı, müşahhas Kur’an’dır.
Kur’an’ı anlamak ve yaşamak ancak O’na (as) uymakla O’nun (as) sünnetine
ram olmakla mümkündür.Akıl şunu zaruretle kabul eder ki, Allahü Teala’nın
Ayeti Celilelerdeki asıl maksadını Ondan (as) daha güzel, hiç kimse anlayamaz.
Kur’an’ı tefsir etmeye Ondan(as) daha yetkili kimse yoktur. İşte O’nun (as) ,
hareket ve tavırları, sözleri, sükutu, konuşması , Kur’anı Kerimin müşahhas,
canlı yaşantısıdır. Allahü Teala’nın hoşnutluğu, O’na (as) uymakta, O’nun(as)
sünnetini yaşamakta saklıdır.
O’na (as) itaat , Allah’a (cc) itaattir. O’na (as) isyan , Allah ‘a (cc) , asi olmaktır.
“Biz her peygamberi ancak Allah’ın (cc) izniyle itaat edilsin diye gönderdik”
(Nisa –64)
“Ey İman edenler! Allah’a (cc) ve Resulune (as) itaat edin” (Enfal-20)
“Peygamber(as), size ne getirdi ise onu alın. Size ne yasak ettiyse ondan
sakının” (Haşr-7)
“Eğer gerçek müminler iseniz ,Allaha (cc) ve Resulüne(as) itaat edin” (Enfal-1)
“De ki ‘ Eğer Allah’ı (cc) seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah(cc) da sizi
sevsin “ (Ali İmran-31)
“De ki ‘Allah (cc) ve Peygamberine(as) itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse iyi
bilsinler ki, Allah (cc) kafirleri sevmez” (Ali İmran –32)
“Kim Peygambere itaat ederse Allah’a (cc) itaat etmiş olur.” (Nisa –80)
“Kim Allah’a (cc) ve Peygambere(as) isyan ederse ve hududu aşarsa onu dahi
ateşe sokar” (Nisa –14)
“Ey iman edenler! Allah’a (cc) itaat edin, Peygambere de (as) itaat edin ve
amellerinizi boşa çıkarmayın” (Muhammed –33)
27
28
“De ki, ‘Benim işim ancak Allah’tan (cc) ve gönderdiklerinden bir
tebliğdir.Kim de Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) isyan ederse ona muhakkak
cehennnem ateşi vardır.” (Cin-23)
“Her kim Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) itaat eder, Allah’tan (cc) korkar,
ondan sakınırsa işte böyleleri de murada ereceklerin tam kendileridir.” (Nur –
52)
“Deki Allah’a(cc) itaat edin, Peygambere(as) itaat edin” (Nur 54)
“Kim Allah’a(cc) ve Peygamberine(as) itaat ederse Allah(cc), onu altından
ırmaklar akan cennetlere koyar.Kim de yüz çevirirse onu acıklı bir azabla
azablandırırız.” ( Fetih –17)
“Allah(cc) ve Peygamberi(as) bir işte hüküm verdiği zaman erkek kadın hiçbir
mümin için kendi işlerinde seçme hakkı olamaz. Kim Allah’a(cc) ve
Peygamberine(as) isyan ederse muhakkak açıkta açığa sapıklık etmiş olur.”
(Ahzap –36)
“Allah’a (cc) itaat edin , Peygambere(as) de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz
bilin ki peygamberimize düşen sadece açık bir tebliğdir.” (Teğabun -12)
“Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) muhalefet ettiler. Kim Allah’a (cc)
muhalefette bulunursa bilsin ki Allah (cc) ,şiddetli azap sahibidir.” (Haşr- 4)
“Allah’a(cc) ve Peygamberine(as) muhalefet edenler var ya , onlar en alçaklar
arasındadır” (Mücadele- 20)
“Allah’a (cc) ve Peygamberine(as) yardım edenler, işte onlar sadıkların ta
kendileridir.” (Haşr –8)
“Peygamber (as), müminlere kendi nefislerinden evladır” (Ahzab- 6)
“Şüphesiz Allah (cc) ve Melekleri , O Nebi Muhammed’e (sas), salat ve selam
ederler. Ey iman edenler! O halde siz de , O’na, salat ve selam ediniz !”
(Ahzab-56)
ALLAHÜMMESALLİ ALA MUHAMMEDİN
VE ALA ALİ MUHAMMED
KAYNAKLAR
Davutoğlu, A. ‘Kur’anı Kerim Meali’, Çile Yay. İstanbul 1988
Köksal , M.A.’İslam Tarihi’, c18, Şamil Yay., İstanbul
Zebidi, ‘Sahihi Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Tercümesi’,
Müt. Kamil Miras, c11, Ankara, 1981
Canan, İ.’Kütübü Sitte Tercüme ve Şerhi’, c2, Ankara, 1988
Nesefi, Ö.’Metnül Akaid’, Salah Bilici Yay. , İstanbul
Taftazani, S.’Şerhul Akaid’, Matbabai Amire, İstanbul
Ramazan Efendi,’Haşiyeli Şerhi Akaid’, Salah Bilici Yay., İstanbul.
28
29
FIKIH İLMİ TARİHİ
İslamın yaşanmasında yegane ölçü olan ve günümüze kadar bütün evliya, ulema,
mü’minler tarafından kabul edilip, varlıkları olmazsa olmaz derecesinde gerekli
görülen, ehlisünnet vel cemaat mezheblerine, (Maliki,Hanefi,Şafii,Hanbeli) ,
varlık sebepleri hiç dikkate alınmadan, Hristiyan Oryantalistlerin İslamı ortadan
kaldırmak için ortaya attıkları tezlerin devamı ve savunuculuğu şeklinde gelişen
‘mezhebsizlik’ akımlarının bilhassa 20. yüzyılda tırmanışa geçmesiyle, gereksiz
gözüyle bakılmakta, mü’minler, iman zaafiyetine uğratılarak, ibadet ve kulluk
vadisinden uzaklaştırılmak istenmektedir.
Mezheb, gidilen ve tutulan yol demektir. Daha başka bir ifade ile Allah’a (cc)
kullukta , ibadetlerin şeklinde, uyulması gereken kurallar ve hükümlere ait ilmi
ekollerdir. Mezhebler , fıkıh ilminin, uygulamadaki tezahürleridir. Fıkıh ilmi
ise, İslamın üç temel ilmi olan, Akaid, Fıkıh, Ahlak ilimlerinden birisidir.
Mezhebi yok saymak , Fıkıh ilmini yok saymak, fıkıh ilmini yok saymaksa
İslamın temeli olan üç ilimden birini yok saymak demektir. Daha açıkçası
İslamın üç ayağından birini yok ederek İslamı yıkmak demektir.
Bu yazımızda , fıkıh ilminin tarihi seyrini ve onun pratikteki tezahürleri olan
mezheblerin doğuşunu öz olarak ele alcağız.
1-Hz.Peygamber(as) ve Fıkıh İlmi;
Kur’anı Kerim 23 yılda indi.Kur’an’da bütün hükümler detaylı olarak
anlatılmadı.Pek çok ayet mücmel olarak geldi. Hadiseler meydana çıktıkça
Hz.Peygamber (as) onları açıkladı.
“Biz sana kuranı indirdik.Taki insanlara ,kendilerine indirilen şeyleri açıkça
anlatasın “ ( Nahl/44)
Hz.Peygamber(as),ayetleri açıklarken kendisine arz edilen hadiseler hakkında
fetvasını da veriyordu. O’nun (as) vazifesi, sadece ayetleri tebliğ etmek
değildi.Ayetleri açıklıyor, uyguluyor, Ashab-ı Kiram için görünen,canlı bir
örnek oluyordu. O(as) , canlı Kur’an’dı.
O’nun(as) sünnetleri üç kısma ayrılır.
1-Söz ile olanlar;Bunlar hadis-i şeriflerdir.O (as), çeşitli münasebetlerle bunları
ifade buyurmuşlardır.
2-Fiili olanlar ; Beş vakit namazın edası , rukünleri, haccın eda edilmesi gibi
fiilen yaptıkları işlerdir.
3-Takriri sünnetler ;Bazı Ashabı Kiramdan söz ve fiil ile,bir hal sadır olduğu
zaman , Hz.Peygamber’in (as) sükut etmeleridir.
Allah (cc) pek çok ayette ,Hz.Peygamber’e(as) itaat etmeyi emretmiş, O’na(as)
itaati, kendine itaat olarak kabul etmiş, Mü’minlerin ,bir meselede münazaa
ettikleri zaman ,onu , Allah’a(cc) ve Resulu’ne(as) arzetmelerini, Allah(cc) ve
29
30
Resulu de (as) bir şey emredince , inananlara seçme hakkı
bulunmadığını,Hz.Peygamber’in(as) vereceği hüküm ile tatmin olmayanın ve
O’na (as) teslim olmayanın iman etmiş olamayacağını, ayet-i celilelerde ferman
buyurmuşlardır.
“Allah’a(cc) ve Resulüne(as) itaat edin” (Enfal-46)
“Kim Resulullaha (as) itaat ederse , Allah’a(cc) itaat etmiş olur.”(Nisa-80)
“Ey iman edenler! Allah’a(cc) ,Resulune (as), ve sizden olan emir sahiplerine
(alimlere) itaat edin, bir şey hakkında münazaa ettiğiniz zaman, onu Allah’a(cc)
ve Resulüne(as) arz edin.” (Nisa-59)
“Resulullah’ın(as) size getirdiğini alın. Size yasak ettiğinden uzaklaşın. “(Haşr7)
“Allah(cc) ve Resulu(as) bir şeye hüküm verdikleri zaman ,inananlar için
işlerinde bir seçim hakkı yoktur.” (Ahzab-36)
Ashabı Kiram(ra) sözbirliği ettiler ki; Resulullah’ın(as) hayatında ve mematında
,O’nun(as) sünnetine tabi olmak vacibdir. Resulullah’ın (as) hayatında ,
O’nun(as) hükümlerini geçerli kıldılar, emirlerine ve yasaklarına , helal ve
haram kıldıklarına imtisal ettiler. O’na (as) vahyedilen Kur’an hükmü ile O’nun
(as) kendi nefsinden sadır olan hükümlere tabi olmanın vacib oluşunda bir fark
gözetmediler.Çünkü O’nun kendi nefsinden sadır olan hükümler de vahyin bir
başka çeşiti idi.
Bunun için Ashabdan, Muaz b.Cebel (ra) şöyle buyurdu.
“Eğer Allah’ın(cc) kitabında bulamazsam, Resulullah’ın(as) sünnetine müracaat
ederim”
Allah (cc), Kur’an’da pek çok farzı mücmel olarak yani açıklamadan
bildirdi.Kuranda onun hükmü tafsilatı ile anlatılmadı. O işin yapılmasının şekli
de bildirilmedi.
“Namazı ikame edin, Zekatı verin “ (Bakara-110)
“Oruç size farz kılındı”(Bakara-183)
“İnsanlar üzerine beytullahı hac etmek farz kılındı “ (Ali İmran-97)
Bu ayetler ,namazın nasıl ikame edileceğini , zekatın nasıl verileceğini, hac ve
orucun nasıl eda edileceğini beyan etmedi.Peygamber (as) efendimiz bu mücmel
ayetleri , sözlü ve fiili sünneti ile açıkladı.Çünkü Allah(cc) ,O’na(as) bu
açıklama yetkisini bahşetmişti.
“Biz sana kuranı indirdik.Taki insanlara ,kendilerine indirilen şeyleri açıkça
anlatasın “ ( Nahl/44)
Kur’anı ve sünneti anlama ve hüküm çıkarma yönünden ;
30
31
Hz.Ebubekir ,Hz.Ömer, Hz.Osman, Hz.Ali, Hz.Abdullah b.Mesud,
Hz.Abdurrahman b. Avf, Hz.Ubey b. Ka’b, Hz.Muaz b.Cebel, Hz.Ammar
b.Yasir, Hz.Huzeyfe b.Yeman, Hz.Zeyd b.Sabit, Hz. Ebu Derda, Hz.Ebu
Musa el-Eşari, Hz.Selmanı Farisi ,
Ashab-ı Kiramın önde gelenlerinden idiler. Bu zatlar ,Hz.Peygamber(as)
zamanında da fetva veriyorlardı.Hz. Muaz’ı , Yemen’e gönderirken
,Hz.Peygamber(as) , O’na(ra) sordu.
“Kitapta ve sünnette bulamadığın bir şeye ne ile hükmedeceksin ?” Hz.
Muaz(ra) , “Kendi ictihat ve kıyasımla !” diye cevap verince , Peygamber (as)
memnun oldu ve Allah’a (cc) şükretti.
2-Hz.Peygamber’in (as) vefatından sonra fıkıh ilmi
Ashabı Kiram, Resulullah’ın(as) vefatından sonra da Kur’an’ da bulamadıkları
hükümler için , O’nun(as) sünnetine müracaat etmişlerdir.Hz.Ebubekir (ra), bir
konuda , bir sünnet hatırında yoksa, diğer ashaba , “Aranızda bu iş hakkında
Peygamber efendimizden(as) bir sünnet hıfzetmiş olan bir kişi var mıdır?” diye
sorardı.Hz.Ömer ve fetva veren diğer sahabeler ve onların yolundan giden
tabiin ve tabiinin arkasından gelen nesil, sünnete muhalefet etmediler.
Ashab-ı Kiramın her biri, Peygamber efendimizden (as) görüp duyduklarını ,
anlama ve hıfzetme derecesinde aynı değillerdi. Ashab-ı kiramdan ,Medine’de
yaşayan bir topluluk , Zeyd b. Sabit’in (ra) mezhebi ile fetva verirlerdi.
Hz.Peygamber’den(as) söz hıfzetmemiş oldukları şeylerden bir kısmını ondan
almışlardı.Ashabı Kiram ilimde çok önde oldukları halde, kendilerine arzedilen
hadiseler hakkında başkasına danışırlardı.
Miras ilmi , Hz.Ayşe’den (ra) sorulurdu.Hükm verme konuları Hz.Ebubekir’e
(ra) iletilirdi. O ‘da , Kitap ve Sünnetten bildiği şeyler ile onlar hakkında hüküm
verirdi. Eğer bulamazsa , yanında bulunan diğer sahabeden sorar, onlardan
aldığı bilgiye göre hüküm verirdi. Onlarda da bilgi bulamazsa kendi ictihadı ile
hareket ederdi.
Dört Halife , bir çok meselede ,Sahabe-i Kiramı toplar kendilerine durumu zor
gelen meseleleri onlara arzederdi. Belki onlarda ,bu konuda , Kur’an’dan bir
ilim,Hz. Peygamber’den (as) bir Hadis mevcut olabilir düşüncesi ile bu ilmi
meşveret yapılırdı. O konuyu tartışırlar , ayrıntılı bilgi elde ederlerdi.
Hz.Ömer, Hz.Abdullah b.Mes’ud, Hz.Zeyd b.Sabit; Hz.Ali ,Hz.Ubey b.Ka’b,
Hz.Ebu Musa El-Eşari birbilerinden fetva sorarlardı.
Ashab-ı Kiramın ençok fetva verenleri yedi kişi idi. Bunlar; Hz.Ömer,Hz.Ali
,Hz.Abdullah b.Mesud, Hz.Ayşe, Hz. Zeyd b. Sabit, Hz. Abdullah b.Abbas ve
Hz.Abdullah b. Ömer idi. Bu zatlardan her biri ilmin bir sahasında mütehassıs
idiler. Hz.Ayşe ,feraiz ilminde,helal ve haram bilmede , önde gelirdi.
Ashab-ı Kiramın alimleri, Mekke, Medine, Küfe, Basra, Şam ve Mısır’da
toplandılar.
31
32
1)Mekke’de;
Muaz b.Cebel (ra), Abdullah b.Abbas (ra) vardı.. Muaz (ra), sahabe-i kiramın
helal ve haram konusunda en alimi ve Kur’anı en iyi kıraat edenlerinden
idi.Ondan, Hz.Ömer(ra) , Hz.Abdullah b. Ömer(ra), Hz.Abdullah b. Abbas (ra) ,
rivayette bulundu.Hz. Abdullah b. Abbas (ra), Mekkede , Mescidi Haramda
tefsir , Hadis, Fıkıh ilimlerini öğretti.En meşhur öğrencileri,Ata b. Ebi
Rebah,Tavus b. Kaysan
2-Medine’de;
Hz.Ömer (ra), Hz. Ali (ra),Hz.Abdullah b. Ömer (ra), Hz.Zeyd b.Sabit (ra) ve
diğer Sahabe-i Kiram(ra ) vardı.
3-Mısır’da;
Abdullah b. Amr b. El-As (ra). Bu sahabenin , “Sadıka “ Adlı bir hadis kitabı
vardı. Peygamberimiz (as) ‘dan duyduğu hadisleri oraya yazardı.
3-Şam’da;
Hz.Ömer(ra) , Şam’a, Muaz( ra), Ubade b. Samit (ra), Ebudderda’yı (ra)
gönderdi.
4-Küfe’de;
Hz.Ali (ra), Hz.Abdullah b. Mesud (ra). Hz.Ömer (ra), hilafeti zamanında,
Hz. Abdullah b. Mesud’u (ra) Küfeye gönderdi ve onlara şöyle yazdı.
“Size Abdullah b.Mesud’u(ra), muallim ve vezir olarak gönderiyorum.O’nu size
göndermekle kendime tercih ettim.O halde siz ondan ilim alınız.”
İmam Malik’in “ Muvatta” adlı bir hadis kitabı vardır.Fıkıh ilminde Maliki
yolunun sahibidir.
Fıkıh ilmindeki diğer iki büyük yol , Şafii ve Hanbeli yollarıdır.
Muhammed b. İdris eşşafi (h.93-h.179);
Mekke’de Tefsir Ekolünün öncüsü olan Abdullah b.Abbas(ra), Mescid-i
Haram’da fıkıh öğretiyordu. Muhammed b. Musa O’nun fetvalarını 20 kitapta
topladı. Şafii, ilk derslerini bu ekolün üstadlarından almıştır.
Abdullah b. Abbas(ra),Ata b.Ebi Rebah,Tavus b.Kaysan,Ebu Zübeyr elMekki,Abdülmelik b.abdülaziz b.Cüreyc.
Abdullah b.Mesud (ra), Küfe’de, insanlara Kur’an öğretiyor, ayetlerin
manalarını onlara açıklıyor, Peygamber efendimizden(as) gördüklerini onlara
rivayet ediyor.Kendisine arzedilen hadiseler hakkında fetvasını veriyordu.
32
33
Abdullah b.Mesud (ra), Kur’anı ve Sünneti bilme konusunda sahabenin
büyüklerinden idi.Devamlı peygamberimizin hizmetinde bulunurdu. Kur’anı
hıfzetmeye ve onun manasını anlamaya aşık idi.
Ukbe b. Amr (ra) şöyle der.
“Hz.Peygamber’e (as) inen şeyi , Abdullah b. Mesud’dan(ra) daha iyi bilen hiç
kimseyi görmüyorum.”
Hz.Ömer(ra), O’nun reylerini takdir eder, müşkil meselelerin fetvasını ondan
alırdı.Peygamber (as) ,O’nun çok bilgili ve muallim olduğuna şehadet etmiştir.
Fıkıh ilminde iki ekol mevcuttu.Her bir ekolun belirli bir sistemi vardı . Pek azı
müstesna , Fıkıh alimlerinin her biri bu iki ekolün birini takip ettiler.
1-Hadis Ekolü; Merkezi Medine ‘dir
2-Rey Ekolü ; Merkezi Irak’tır.
İlimde bir başka ekol , Tefsir Ekolü dür.Bu ekol Kur’anı yorumlar, ayetlerin iniş
sebeplerini öğretir. Kur’anı anlamaya çalışır. Bu ekolün Merkezi Mekke
‘dir.Hz.Abdullah b. Abbas (ra), bu Ekolü kurmuştur.
1.Rey Ekolü
Hz.Ali b. EbiTalib (ra) (H.40)
Hz.Abdullah b.Mesud (ra)(H.32)
Şüreyh(H.88)
Alkame(H.62)
Mesruk(H.63)
Esved(H.65)
İbrahim Nehai (H.95)
Amir b. Şürahbil (H.104)
Hammad b. Ebi Süleyman (H.120)
İmam-ı Azam Ebu Hanife Numan b. Sabit (H. 80-150)
Ebu Yusuf Yakup b. İbrahim (H.113-182)
Muhammed b.Hasan (H.132-189)
Züfer(H.110-158)
Gazali, “ihya” adlı eserinde; “ Ebu Hanife ,abid, zahid, arifi billah, Allah’tan(cc)
korkan, ilmi ile Allah’ın(cc) rızasını dileyen bir zattı “ der.
Muhammed b.İdris eşŞafi de; “ Kim fıkıh alimi olmak isterse , Ebu hanifenin
ashabına devam etsin.Ben , Muhammed b. Hasan ‘ın kitapları ile fakih oldum “
der.
Ebu Yusuf ve Muhammed, Ebu Hanife ‘nin öğrencileridir.
Ebu Yusuf , Ebu Hanife’nin, Fıkıh kaide ve usülünü inceleyerek bu kaidelerden
pekçok hüküm çıkarmıştır.Hanefi Fıkhına dair ilk defa Usulü Fıkıh kitabı yazan,
33
34
Fıkhi meseleleri yazdırıp neşreden odur. Muhammed , aynı zamanda Ebu
Yusufun da öğrencisidir.99 kitap yazdı.”El-Cami” adı altında 40 dan fazla eseri
bulunmaktadır.”Cami-i Sağır” larda Ebu Yusuf’dan gelen rivayetleri, “Cami-i
Kebir” lerde, Ebu Hanife ‘den gelen rivayetleri cem etmiştir.
“Hanefi” yolunda, en muteber esasların bulunduğu , en meşhur eserleri
şunlardır.
El-Mebsut, Ez-Ziyadat, El-Camiül Kebir, El-Camiüs Sağir,El-Siyerül Kebir, ElSiyerüs Sağir.
2-Hadis Ekolü;
Hz.Ömer(ra)
Hz.Osman (ra)
Hz.Ali (ra)
Hz.Abdullah b.Ömer (ra)
Hz.Ayşe (ra)
Hz.Abdullah b. Abbas (ra)
Hz.Zeyd b. Sabit (ra)
Ubeydulllah (h.99)-Urve b.Zübeyr (h.94)
Kasım b.Muhammed (h.106)-Said b.Müseyyeb (h.93)
Süleyman b.Yasar(h.100)-Harise b.Zeyd (h.100)
Salim b.Abdullah(h.106)-İbni Şihab ez-Zuhri(h.124)
Nafi(h.117)-Ebu Zinad(h.131)
Rabiatürrey(h.136)-Yahya b.said(h.143)
İmam Malik b.Enes (h.96-179)
Süfyan b.Uyeyne
Müslim b.Halid
İmam Muhammed b. İdris eşŞafii
Eşşafi, Müslim b. Halid’den ders aldı. “Muvatta” yı ezberledi.Medine’ye
gitti.Malik b. Enes’den Hadis ve fıkıh dersleri aldı. İmam Malik Ölünceye kadar
onun yanında kaldı.Bağdat’a gitti.İmam-ı Azamın öğrencisi ,Muhammed
b.Hasan’ dan ders aldı.Muhammed b.Hasan , kitaplarını ve malını O’na boraktı.
Şafii,Mekke’ye gitti.Harem-i şerifte hadis dersleri verdi. Fıkıh meselelerine
çözümler getirdi.
Fıkıh usulü hakkında 15 ciltlik bir eser yazmıştır.Bu, fıkıh usulü dalında
yazılmış ilk eserdir.Seçilmiş eserlerinin toplamı 130 dan fazladır.
Ahmet b.Hanbel (h.164-241)
İmam-ı Azamın öğrencisi, Ebu Yusuf Yakup b.İbrahim ‘den fıkıh dersi,
Huzeym b.Beşir el Vasıti, Umeyr b. Abdullah ve Amr b. Dinar ‘dan hadis
dersleri aldı.Hicazda Muhammed b. İdris eşŞafii ile buluştu. Yine Hicazda,
34
35
Tefsir ekolünün üstadlarından Süfyan b. Uyeyne’den ve Yemen ‘de
Abdurrezzak b.Haman ‘dan ders aldı. “Müsned “ adlı hadis kitabında 30.000
hadis-i şerifi cem etti.Kendileri hem fıkıhda Hanbeli yolunun sahibi hem de
büyük bir muhaddistir.
“Sahih-i Buhari” adlı, hadis kitabının müellifi, İmam Buhari(h.194-256) ve
kendi öğrencisi , “Sahih-i Müslim “ adlı hadis kitabının müellifi, İmam Müslim
(h.204-261) ile aynı devirde yaşamıştır.
Bu büyük müctehidler pek yüce bir hizmeti ifa ederek ,Peygamberimiz’den (as)
ve Ashab-ı Kiramdan gelen fıkıh ilmini toplamış,sistemli bir hale getirip sonraki
nesillere hazır olarak sunmuşlardır. Her mezhep bir sahabeyi kiramın kullukta
tuttuğu yolun adıdır. Mesela; İmamı Azam Ebu Hanife , Küfe’de , Hz.İmam
Aliyyül Mürteza(ra) ve Hz.Abdullah İbni Mes’ud’un(ra), ekol ve okulunda
yetişmiş , O’nun ilminin kaynağı , hüküm ve yorumlarının dayandığı temel,
Resulullah’ın(as) bu iki büyük alim sahabesi olmuştur.Ebu Hanife(rh.a), aslında
bize Hz. İmam Aliyyül Mürteza’yı(ra) , ehli beyti, Hz. Abdullah ibni Mes’ud’u
(ra) anlatmaktadır. Onların ibadet şeklini, namaz kılışlarını, oruçlarını, kullukta
takındıkları tavırları, meselelere getirdikleri hüküm ve çözümleri bize
ulaştırmakta, kullandıkları mantaliteyi temsil etmektedir. Yaşadığı devir itibarı
ile Bu Ashabı Güzine , Resulullah ‘a (as) çok yakındır. Ayrıca daha önemlisi ,
Resulullah (as) ile her an manevi birliktelik içinde bulunacak kadar takvaca çok
üstün, dünya mevki ve muhabbetinden fevkalade uzaktır. Resulullah’a (as),
ulaşmak için, O’nun (as) teveccühüne mazhar olmak için, O’nun (as)
sahabesinin ekolünden, yolundan, mezhebinden, sevgisinden, yakınlığından
daha üstün hangi vasıta olabilir ki!
“Ashabım yıdızlar gibidir. Hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz(”İbni
Abdülberr, Camiul İlim)
“Ashabım ümmetim için bir emniyettir.Ashabım gittimi ümmetime vaat edeilen
şey (fitneler, irtidat hareketleri, bidatlar, kargaşalıklar…) gelir.” (Müslim,
Fezailüssahabe)
“Bir yerde ölen ashabımdan hiç kimse yoktur ki kıyamet günü oranın ahalisine
bir nur ve onlara bir rehber olmasın” (Tirmizi, Menakıb)
“Ashabıma dil uzatmayın.Nefsim elinde olan zat-ı zülcelale yemin olsun ki ,
sizden biri Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birirnin infak ettiği bir
müdd’e bedel olamaz” (Müslim , Fedailüssahabe)
“Beni gören veya beni göreni gören bir müslümana ateş değmeyecektir”
(Tirmizi, Menakıb)
hadisi şerifleri bu manaya ne güzel işaret etmektedir.
Diğer bütün Mezheb İmamlarının da herbiri, bir veya birkaç Sahabinin
ekolünde yetişmiş olup , O Sahabileri temsil eden, Allahü Teala’nın bu
ümmete lutfu olan kamil ve seçkin insanlardır. Resulullah’ın (as) mezhebi
35
36
yoktur. Çünkü O(as), merkezdir. Merkezin yönü yoktur. Bütün yollar merkeze
ulaşmak için ortaya konulmuşlardır.Merkeze ulaşmak için de bir yolun gerekli
olduğu izahtan varestedir.
İslamı ,Allahü Teala’nın razı olduğu biçimde yaşamak ancak şu iki yolla
mümkündür.Kişi ya, müctehid olur, Kur’anı Kerim’den ve Hadisi Şeriflerden
doğrudan doğruya kendisi hüküm çıkararak bunu hayatına tatbik eder. Ya da, bu
sahada müctehid olan bir zatın çıkardığı hükümleri kendisi için rehber bilerek ,
onları hayatına tatbik eder.
Birinci yol ,tarihte çok az sayıda kişiye nasib olmuş , fevkalade zor ve
mesuliyeti ağır bir yoldur.Bu makalede adı geçen zevat ki bunlar Ebu
Hanife,Eşşafi, Malik ve Ahmet b.Hanbel , ictihadları günümüze kadar
ulaşabilmiş ve bütün ulema ve evliyanın üstün ilim ve takvaları konusunda
ittifak edip, öndört asırdır kendilerini taklid ederek İslamı yaşadıkları ,kadri yüce
insanlardır .Onların yolları şaibelerden uzak, takvaca en üstün,Hz.Resulullah’ı
(as) anlayıp bilmede, İslamı onun tarif ettiği gibi yaşamakta en mükemmel
yollardır.Asırlardır onların ölçüsünde bir ulema zuhur etmemiş,İslam
Alimlerinin büyükleri de onlara tabi olmayı uygun bulmuşlardır.Binlerce örnek
içinde, İmam Muhammed Gazali Hazretlerinin, Şafii Mezhebini benimsemesi,
Veliler Sultanı Hz. Abdulkadir Geylani’nin Hanbeli Yolunu tercih etmesi bu
konuya açıklık getirmesi açısından yeterlidir.
Müctehidin, Kur’andaki bütün ayetleri, nüzül sebeblerini,bütün hadisleri, ayetler
ve hadisler arasındaki mukayeseyi, akaid ilmini, bütün incelikleri ile Arap
Edebiyatını,Ashabı Kiramın görüşlerini, her devirdeki ulemanın ortak
görüşlerini, tüm detayları ile bilmesi, ayrıca takva sahibi olup kendisine Allahü
Teala tarafından vehbi bir ilim ihsan edilmiş olması zarureti vardır.
İkinci yol ise , bütün mü’minlerin asırlardır tuttuğu yoldur. O da bu dört Hak
Mezheb(=Resulullah’a(as) ulaştıran yol) den birini kendine rehber edinip, ibadet
ve taatını bu şekilde icra etmektir ki başka yol da yoktur .Madem ki Kur’anı
Kerim, bütün hükümleri bütün teferruatı ile açıklamamış mücmel olarak
bırakmış, ondan hüküm çıkarmak bizim için imkansız olmuş, madem ki, Kur’anı
Kerimi açıklayan Resulullah (as) ile aynı devirde yaşamak ve O’nun(as) her
yaptığını bizzat ondan görüp , O’nun (as) gibi yaşamak bize nasib olmamış, o
halde Resulullah’ın (as) yaşadığı gibi islamı yaşamak,
O’na (as) ulaşmaya bir yol, gerçek bir mezheb bulmak, O’nun(as) sözlerini, hal
ve tavırlarını , Kur’an’a getirdiği açıklamaları ve bizzat Kur’anı Kerimin
kendisini de bize ulaştıran, Sahabeyi Kiramı ve Sahabenin kurduğu ekollerin
yetiştirdiği Mezheb İmamlarını taklit etmek, kabul etmek en doğru yoldur.
Bu gün Mezhebleri kabul etmeyenlerin ,insanların İslamı yaşaması için bir yol
tarif etme zorunlulukları vardır. Bu yol da iki kısımdan hariç değildir. Ya
Mezheb imamlarının ve geçmiş Ulema hazeratının ve Sahabeyi Kiramın
yaşadığı İslamı anlatacaklardır ya da kendileri Kur’anı Kerim’den ve Hadisi
şeriflerden Mezheb İmamlarının hükümlerinden farklı hükümler çıkarıp onları
rehber olarak mü’minlere sunacaklardır.Birinci yolun tercih edilmesi halinde
36
37
mesele hallolmuş, mezheblerin gerekliliği kabul edilmiş demektir. İkinci yolun
tercihi halinde , mezheblere ne gerek var denilirken yeni bir mezheb kurulmuş
yeni bir müctehid zuhur etmiş demektir. Bu ikinci durumda her ilim sahibiyim
diyen yeni hükümler çıkarmaya meyyal olacağı için bu gün dörtle sınırlı olan ve
bütün mü’minler tarafından kabul edilen mezheb sayısı, ,sayılamayacak şekilde
artacak, dört mezhebi bölünme sebebi gibi gösteren anlayış, Kura’nı Kerimi
kendi nefsi anlayışına göre yorumlayan, Hz.Resulullah’ı (as) ve O’nun (as)
sünnetlerini, Sahabeyi Kiramı, Sahabeyi Kiramın yetiştirdiği tabiini, tabiinin
öğrencileri olan tebeeyi tabiini, koskoca bir fıkıh ilminin kök, gövde,dal, yaprak,
meyvelerini görmemezlikten gelen bir fikri akım içerisinde sayılamayacak
bölünmelere ve kargaşalıklara sebep olacaktır.
KAYNAKLAR
Hallaf,A.;’ilmü UsulülFıkh’,İstanbul, Eda Neşriyat,1991.
Ceziri,A.;’Kitabül Fıkh alel Mezahibil Erbaa’, c.1, Terc.Hasan Ege.,, Bahar
Yay., İstanbul
Ebu Zehra, M.,’İmam Şafi’,”Ankara,1996
Ünal, İ.H.;’Hanefi Mezhebinde Hadis Metodu’, Ankara ,1994
37
38
ASR-I SAADETTE TASAVVUF
I-TASAVVUF NEDİR ?
İslami ilimlerin temeli üçtür.
1-Akaid
2-Fıkıh
3-Ahlak
Tasavvuf , ahlak ilmidir.
Şu açıktır ki, akaid ve fıkıh zahiri hükümlere istinad ettiği halde ahlak, kalble
ilgili bir ilimdir. Bu ilmin mütehassıslarının uğraş sahası insanın kalbi ve manevi
dünyasıdır.
İmam-ı Gazali , ‘İhya’ adlı eserinde bu tasnifi;
1-Tevhid ilmi
2-Fıkıh ilmi
3-Sır ilmi
şeklinde yaparak , şöyle der.
“Sır ilmi, kalbin yapması ve yapmaması gereken batını taatleri öğretir. Çünkü
böylece temiz bir kalb ve ihlasla kulluk edilir. Sır ilminden, ameli bozan kibir,
hırs, riya….gibi haller ile ibadete yardımcı olan tevekkül, sabır, ihlas,
şükür…..gibi halleri öğrenmek gerekir.” (Gazali,I,’Kitabulilm)
Ekseri ulema, “tasavvuf” kelimesinin “safa” kökünden alındığını
söylemişlerdir.”Sufi” iç dünyası saf,dışı güzel olan kimsedir.
Tasavvuf ilmi,pek önemli bir ilim olup,insana,insanlığın hakikatini,mevcudat
arasındaki derecesini,insani muamelelerin mahiyetini bildirir. İnsanları Yüce
mertebelere ulaştıran bu manevi yola tasavvuf, o yola girenlere mutasavvıf ve
sufi,eserlerine, asar-ı tasavvufiyye, tasavvuf yolunun hallerini bildiren ilme de
tasavvuf ilmi denir.
Pek çok ulema tasavvufu değişik yönleri ile tarif etmişlerdir.
Cüneyd-i bağdadi, ‘“Sufi” yün giyen,”safa” üzerinde bulunan,dünyayı ardına
atan, Muhammed Mustafa’ya(as) tabi olan kimselerdir’,
Nasrabadi,”Süfi”,iç dünyası saf,dışı güzel olandır’,
Muhyiddin-i Arabi,’”Sufi”,kalbiyle Cenab-ı Hakk’a(cc),aklıyla mahlukata karşı
safi olandır,
Hariri,”tasavvuf” dedikleri hemen güzel ahlaktan ibarettir’,
38
39
Şıbli,’”tasavvuf”,içte ve dışta mahlukatı görmeyi bırakmak,gönülleri safa
yelpazesi ile rahatlatmak,hatırları vefa örtüleri ile örtmek,cömertlik ile
ahlaklanmak ve karşılaşılan kimselere güler yüzlü olmaktır’,
Ruşeni,’tasavvufun esası,kalbin saflığı,ilahi muhabbetin ve Peygamber
muhabbetinin her şeyden öne geçirilmesi ve Hakk’a(cc) yönelmektir’ der .
Tevhid yani sır ilminin feyzi,bir insan-ı kamilin kanadının altına girmek,seyr-i
suluka çalışmakla insanın istidadı miktarınca ele geçer. Tasavvufun neş’esi o
zaman ortaya çıkar. Mürşidin temiz feyzi, talibin kalbini kaplamayınca maksada
ulaşmak mümkün olmaz. Muhammedi Muhabbet Güneşi’nin nuru ancak
mürşidin kalbinden tecelli eder. (Vassaf,I,31-36)
Tam manada kamil insan Resulullah (sav) efendimizdir.
O, sohbetleriyle, söz ve hareketleriyle, Kur’an-ı Kerim’in müşahhas uygulayıcısı
olarak, Ashab-ı Kiram’a(ra) rehberlik etmiştir.Mübarek kalblerinden akseden
ilahi feyzler, sohbetinde bulunanları bir anda Hakk’a(cc) vuslat ettirerek ilahi
muhabbetin şeyda bülbülleri yapmış, kendilerine ‘Sahabe’ olmak gibi güzide bir
rütbeyi bahşeylemiştir.
Tasavvufun Mebde ve Menşei
Resullerin en kamili olan Hz. Muhammed Mustafa‘nın(sav) saadetli asrında
olduğu gibi ondan sonra da, İslam’ın en faziletlilerine, Hz. Resulullah’ın(as)
sohbetinden daha üstün fazilet olmadığından “sahabe” denildi.Onları takip
edenlere tabiin, onlardan sonra gelenlere etba-ı tabiin denildi. Daha sonra
insanlar arasında ihtilaf vakı olunca dini mertebelerde dahi zıdlık ve mugayyirlik
vaki oldu.İnsanların haslarından, dini işlerde şiddet ve inayetleri olanlara zühhad
denildi.
Ve onunla avamdan temyiz hasıl oldu. Daha sonra bid’atler zahir olup fırkalar
arasında ayrılık hasıl olmakla her fırka kendi havassına zahid ve abid dedi. Ehl-i
sünnetten, kalblerini, gaflet yolundan korumak ,ve nefislerini Allah’a (cc)
çevirenlerin şu vasıflarına tasavvuf, kendilerine sufi denilerek bununla temyiz
edildi.
“Sufi” ve “tasavvuf” isimleri hicretin ikinci asrının nihayetine doğru
kullanılmaya başlandı. “Sufi” diye adlandırılanların evveli (Ebu Haşim-i Sufi)
dir. Aslen küfeli olup Şam’da kulların irşadı ile meşgul olmuştur.Sufyan-ı
Sevri’ye muasırdır.Sufyan, Basra’da hicretin 121. Senesinde vefat etmiştir.
Süfyan ,’Ebu Haşim-i sufi olmasaydı, ben Rabbani incelikleri bilmezdim, O’nu
görmeden evvel tasavvufun ne olduğunu bilmiyordum’ demiştir.
Ebu Haşimden evvel bu ümmetin büyükleri var idi ise de kendi zamanında zühd
ve verada , muhabbet ve tevekkül yolunda emsalinden öne geçmişti.Ondan evvel
39
40
kimseye sufi denilmemiştir.Tasavvuf ehlinin yolu, öteden beri sahabe ve
tabiinden olan büyüklerin indinde hak yolu ve hidayet yolu idi.
Tasavvuf , İslami ilimlerden bir ilimdir. Tasavvuf ehli diğer İslam alimlerden
fazla olarak bir nevi ilim ile mümtaz oldular.
İslami ilimler, bu cihette iki kısım oldu. Bir kısmı fıkha ve ehli fetvaya
mahsustur ki ibadet ve muamelatta olan ahkamı kapsar. Diğer kısmı tasavvuf
ehline mahsustur ki bu mücahede, nefs muhasebesine kıyam ile mücahede
yolunda hasıl olan zevk ve vecdlerde ve bir zevkten diğer zevke terfinin
keyfiyetinde ve bunlara dair, aralarında deveran eden istilahatın şerhindeki
kelamdan ibarettir.
Vaktaki ulum ve fenler yani fıkıh, usul-i fıkıh, ilm-i kelam, tefsir ve diğer ilimler
te’lif ve tedvin olununca, bu yolun ricali dahi kendi yollarının adabını te’lif
ettiler.
Bazıları tasavvufun edebleri ile sufilerin zevk ve vecd hallerine dair kitaplar
yazdılar. Nitekim İmam-ı Kuşeyri Risalesini, Sühreverdi, Avarifü’l maarifi’ni
bu minval üzere yazmışlardır.Bazıları vera ve takvaya, muhasebe-i nefse dair
kitaplar yazmışlardır. Nitekim Muhasibi, Kitab-ı Riayetinde bu usule
uymuştur.İmam-ıGazali, İhya-i ulumunda iki kısmı cem edip, onda ahkam-ı vera
ve iktidayı ve sonra adab ve usul-i tarikati beyan ederek aralarında deveran eden
usul ve istilahatı şerh ve ayan etmiştir.
Bu anlatılanlara göre tasavvufun başlangıcı nübuvvet ve risaletin başlangıcıdır.
Tasavvuf diye tabir edilen sıfat , nübuvvet ve risaletle beraberdir.
Tasavvufun Mevzuu:
İlmi zahir,o ilimdir ki, Sahabe-i Kiram(ra), Resulullah’ın (sav) fiil ve
sözlerinden alıp telakki etmişlerdir. Tabiin ,Din imamları, Selef-i Salihin o ilmi
incelemiş, öğrenmiş, onunla amel kılmış ve insanları da memur etmiştir. O da
kitap, Sünnet, tefsir, ehbar,âsâr ve bunlarda detaylanan itikadi ve fıkhi
ilimlerdir.İlmi batın ise şu manaların bilinmesidir ki, vasıtasız, Allamü’l-Ğuyub
olan Allahü Teala’dan (makam-ı ev edna) da, mahlukatın en alimi olan
Resulullah’ın(sav) ruh-u şerifine ifaza buyurulmuştur. (fe evha ila abdihi ma
evha) ayet-i kerimesinin kapsadığı (ma evha) kelimesinden anlaşıldığı vechile
yüce bir batını irfandır.(Abdülhakim(ks),17-25)
II-ASR-I SAADETTE TASAVVUF
Resulullah (sav ) ve Ashabının yaşadığı hayat tasavvufun bizzat kendisi idi.
Tasavvufun meyveleri olan zikir, fikr, şükür, fakr, zühd, takva, tevekkül ve
bunlar gibi insanı insan yapan pek çok sıfatlar kamil manada Resulullah’da (sav)
mevcut idi. Sahabe-i Kiramın herbiri de belirli sıfat ve sahalarda Resulullah’a
(sav) yaklaşmışlardı. Bununla birlikte, arka planda diğer sıfatlar ile de muttasıf
40
41
bulunuyorlardı. Hz. Ebu Bekir (ra), sıdkta, Hz Ömer (ra), adlde, Hz Osman (ra),
hilmde, Hz Ali (ra), Şecaatta ve diğer Sahabe-i Kiramın her biride ayrı ayrı
sıfatlarda zirvede idiler. Resulullah (sav) ise, bu sıfatların hepsinde zirvede idi.
O (sav), Allah’ın (cc) ahlakı ile ahlaklanmıştı. O (sav), birinci planda Sahabe-i
Kiram için sonra da kıyamete kadar dünya sahnesine adım atacak olan tüm
insanlar için, Allah’ın (cc) ahlakı ile ahlaklanmanın yolunu gösteren kamil bir
mürşid idi. Sahabe-i Kiram onun sohbetinde ve irşadında yetişmiş oldukları için
insanların en üstünleri oldular. O (sav), “Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine
uyarsanız doğru yolu bulursunuz” (Canan,XII,418) buyurarak kendisinden
sonra, irşad vazifesinin Ashab-ı Kiram(ra) tarafından yerine getirileceğini, doğru
yolu bulmak için onların irşadına uymanın gerekliliğini ifade buyurmuşlardır.
Gerçekten de böyle olmuş, tabiin, Ashab-ı Kiram’ı(ra), Etbauttabiin , Tabiin’i
,daha sonra gelenler Etbauttabiin’i, mürşid ve muallim ittihaz etmiş, İslam on
dört asırdır mürşid-muallim ve öğrenci ilişkileri içinde kamil manada yaşanmış
ve yaşatılmıştır.
Güzel ahlakla ilgili pek çok ayet-i kerime ve hadis-i şerif vardır.Kalem Suresi,
dördüncü ayette;“Hakikaten sen büyük ahlak sahibisin” buyurulur.
“Resul-i Ekrem (sav) ,ahlakça insanların en güzeli idi.”
“Sizin en hayırlınız ahlakça en güzel olanınızdır.”
“Kıyamet gününde mü’minin mizanında güzel ahlaktan daha ağır bir şey
bulunmaz.”
“İnsanların cennete girmelerine en çok sebep olan nedir Ya Resulellah? dediler,
“Allah (cc)’dan korkmak ve güzel ahlaklı olmak, buyurdu.”
“İmanı en olgun olan kimseler, en güzel ahlaklılardır.”
“Bir mü’min güzel ahlakı ile gece ibadet eden, gündüz oruç tutan kimselerin
derecelerine erişir.”
“Bana en sevgili olanınız kıyamet gününde meclisime en yakınınız, ahlakı güzel
olanıdır “(Nevevi,II,49-54)
Zühd ve takva güzel ahlakın birer şubesidir.
Zühd ve takva tasavvufun meyvelerindendir.
Zühd ve takvanın, Asr-ı Saadette Resulullah (sav) ve Sahabe-i Kiram’ın
hayatında çok önemli bir yeri vardır.
Bir gün bir adam peygamber (sav)’in yanına gelip
-Ya Resulellah! Beni öyle bir amele irşad buyur ki, onu yaptığım takdirde Allah
da (cc), kul da beni sevsin, demişti. Bunun üzerine Resul-i ekrem (sav) ,
-Dünyada zühd ve takvaya iltizam et, Allah(cc) seni sevsin, buyurmuştur.”
(Nevevi,I,506)
41
42
İslami ilimlerin temellerinden biri olan sır ilminin bir okulu varmıdır?
Bu okulun muallimi kimdir ?
Bu ilmi öğrenmek için gerekli eğitim sistemi hangisidir?
Resulullah (sav), sohbetleriyle, yaşantılarıyla, fiil ve sözleri ile, Allah’ın (cc)
ahlakı ile ahlaklanma yolunda Sahabe-i Kiram’ın biricik mürşidi ve muallimi
olmuştu.
Onun her sözü, sır ilminin paha biçilmez incileri, her hareketi bu ilmin zahirdeki
görüntüsü olan imtisal nümuneleri idi.
Bunun yanında, sır ilmi, Asr-ı Saadet’te, Ashab-ı Suffe ile ilk defa ekolleşmiş
bulunuyordu.
Suffe, bu gün safa diye tabir olunan, eski evlerdeki sed, seki gibi yüksekçe
eyvane verilen isimdir. Suffe Ashabı, buna izafe edilmiştir ki, bu sofanın bir
tarafı Mescid-i Saadet’e bitişik olup üstü örtülü, etrafı açık bir sundurmadan
ibaret idi.
Bu suffe, hicret eden, mekan ve menzili bulunmayan bir kısım fakir ashaba
mahsus idi. Burada yatarlar ibadet ile, Kur’an kıraati ile hayatlarını imar
derlerdi. Aileden ayrı, dünya meşgalesinden uzak ve bütün anlamıyla feragatkar
bir hayata sahip olan bu mübarek zümrenin vakitlarinin çoğu Resul-i
Ekrem’in(as) huzurunda geçerdi. Daima ,Resül-i Ekrem’den (as) ilim ve feyz
alırlar idi.Hz Peygamber (as) tarafından kendilerine tayin edilen muallimler
vasıtası ile Kur’an öğrenirlerdi. Bunlardan yetişenler, müslüman olan kabilelere
kur’an öğretmek için gönderilirdi.Bu cihetle, bunlara “kurra” denilirdi.Bu sofaya
da “Darü’l- kurra” demek pek uygun olur.Kur’an nurunun çok kısa zamanda
aleme yayılması bu ilim ocağının yetiştirdiği seçkin insanlar sayesinde olmuştur.
Mütevazi fakat çok feyizli olan bu sofada, beşyüze yakın , daima Kur’an ile,
icabında gaza ile meşgul olan bir irfan ve Kur’an ordusu bulunurdu. İçlerinde
evlenenler kadro haricine çıkar boşalan yerleri yenileri ile doldurulur.
Burası tam anlamı ile yatılı ve parasız bir “Darü’l-ilim” idi. Bu mektebin
öğrencileri ne ticaretle, ne san’atla iştigal etmezdi.Geçimleri Resulullah (as) ve
Ashabın zenginleri tarafından temin edilirdi. (Miras,VII,46-47)
Suffe’nin tesisi, sünnetin tesbitinde son derece tesirli olan nebevi tedbirlerden
biridir.Ashab-ı suffe devamlı burada kalır, gece gündüz Resulullah’ı (as) dinler,
Kur’an ve yazı öğrenir vakitlerini hep ilim ve zikir ile geçirirdi.
Suffe mektebi, yazı, kıraat, fıkıh,sünnet gibi her çeşit İslami ilimlerin tedris
yeridir. Resülüllah(as) sabah namazlarından sonra Suffa’ya geçip onlarla sohbet
eder,onların rüyalarını dinlerdi.Resülüllah (as), namaz saatleri dışında da zaman
zaman buraya uğrayıp teftişte bulunurdu. (Canan,I,14,449)
42
43
Elmalı’lı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili adlı eserinde, Bakara suresinin
273. Ayetinin Ashab-ı suffe hakkında olduğunu belirterek şöyle devam eder.
Ashab-ı Suffe dörtyüz kişi kadar vardılar. Medine’de ne bir meskenleri ne aşiret
ve akrabaları, hiçbir şeyleri yoktu. Daima Mescid-i Nebevi’ye mülazamet ve
mescidin sofasında ikamet ederek Kur’an ilmini tahsil ederlerdi.
Resülullah’ın (as) vaazlarını ve öğrettiklerini duyup öğrenerek hep oruçlu
bulunurlardı. Hasılı ilim ve ibadete vakitlerini hasreder, her ne zaman bir gaza
olursa giderlerdi. Suffe ashabı, Risalet okulunun, Allah(cc) yoluna nefsini
vakfetmiş talebeleri idiler.Buna binaendir ki, İslam aleminde medreseler hep
camilerin etrafında yapılır, ilim talebelerinden suffe ashabının yoluna girmeleri
beklenirdi. (Yazır,II,940-941)
En çok hadis riveyet deden sahabe-i kiramdan olan Ebu Hureyre (ra), Suffe
ashabından idi. Ebu Hureyre (ra) şöyle buyurmuştur:
“Benim çok hadis rivayet edişim size acaip gelmesin. Muhacir kardeşlerimiz
çarşıdaki,pazardaki ticaretleriyle, ensar kardeşlerimizde tarlalardaki,
bahçelerdeki ziraatlarıyla meşgul bulundukları sırada Ebu Hureyre ,boğazı
tokluğuna, Hz Peygamber’in(as) mübarek nasihatlerini hıfz ediyordu.”
Resul-i Ekrem, Suffe Ashabı’nın maişetiyle, talim ve terbiyesi ile pek yakından
alakadar olurdu. Hatta saadethanelerinin ihtiyaçları ile ikinci derecede meşgul
bulunurdu. Bir kere Hz. Fatıma(ra), el değirmeni ile buğday çekmekten
usandığından şikayet ederek bir hizmetçi istediğinde, Resul-i Ekrem:
Kızım! Sen ne söylüyosun? Henüz suffe ehlinin maişetini yoluna koyamadım,
buyurmuştu.
Resul-i Ekrem’in(as) hiç bir vaazı, hiçbir hitabeti yoktur ki bunun iradı sırasında
Suffe Ashabı(ra) orada hazır bulunmasın, dinleyip hıfz ederek diğer Ashab’a(ra)
nakl etmesin. (Miras,VII,47)
Ebu Hureyre, Abdullah ibni Ömer,Ebu Said el-Hudri, Ebu Zer, Abdullah ibni
Haram, Abdu’l-lah ibni Haram, Abdullah ibni Cebr ,Uveym ibni Saide (ra), gibi
zatlar bu mektebe mensubdu.
Tasavvufun yani sır ilminin Asr-ı saadette zühd ve takva şeklinde Ashab-ı
kiramın hayatında yer aldığını ifade etmiştik.
Suffe ashabının ileri gelenlerinden birkaç zatın hayatı bu konuda bize ışık
tutacaktır.
43
44
Ebu Hureyre (ra), namaz, zikir ve istiğfarı çok yapardı. Hanımı, oğlu ve kendisi
geceyi üçe bölüp sırasıyla uyanık kalırlardı. Ebu Hureyre (ra) gecenin üçte birini
ibadete, üçte birini hadis müzakeresine ayırırdı. Kilerinde, odasında, evinin çıkış
kapısında birer namazgah vardı. Girerken çıkarken bunların her birinde ayrı ayrı
namaz kılardı.”İkrime” onun her gece onikibin kere “sübhanelleh” dediğini
haber verir.
Abdullah ibni Ömer(ra), Resulüllah (as) anılınca ağlardı. O, şöyle buyurur.
Resulüllah (as) sağ iken kim ne rüya görürse anlatırdı. Ben genç ve
bekardım.Mescid-i nebevi de yatar kalkardım. Bir gün rüyamda iki melek geldi,
beni götürdüler. Ben rüyamı kardeşim Hafsa’ya, O da Resulüllah’a (as) anlattı.
Resulullah (as) şöyle buyurdu.
“Abdullah ne iyi bir insandır. Bir de gece namazı kılsa.”
Ebu Seleme(ra), ‘vera yönünden Abdullah ibni Ömer’den(ra) ileri olanı yoktu’
der. Çok cömert bir zattı. Bir mecliste otuzbin dirhem bağışladığı olmuştu.
(Canan,I,70-74,445)
Sır ilmini elde etmede, Allah’ı (cc) zikretmenin önemi büyüktür.İstiğfar, Selat ü
selam, Kelime-i tevhid, İsm-i Celal ve daha nice ezkar ile zikretmek, Resulüllah
(as) ve güzide ashabının takip ettikleri mübarek yollar idi. Ashab-ı Kiram
seherlerde istiğfara öyle koyulmuşlardı ki,Rabbimiz (cc) Kur’an-ı Keriminde
onları “......seherlerde istiğfar edenler” (Ali İmran-17) buyurarak övmüştür.
Amr bin Abse (as), Peygamberimizin “Rabbin kuluna gecenin son
yarısındakinden daha yakın olduğu bir zaman yoktur. Eğer o saatte Allah’ı(cc)
zikredenlerden olmaya gücün yeterse, ol.” Buyurduğunu, işitmiştir.
Cabir bin Semure(ra), “Resulüllah (as) , sabah namazını kıldığı zaman, güneş
iyice yükselinceye kadar namazgahında oturur, evine dönmez zikrullah ederdi.”
der.
Yine bir Hadis-i şerifde, ”ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar
Allah’ı zikreden bir cemaatle birlikte oturmam, bana her biri için onikibin
dirhem vererek İsmail (as) evladından dört köleyi azad etmemden daha
sevgilidir.” buyurulur.
Hz Aişe(ra), Resulüllah (as), her vaktinde yüce Allah’ı zikrederdi” buyurmuştur.
Rabia bin Ka’b da (ra), “Resulüllah’ın (as), gündüzün hizmetinde bulunur,
hacetlerini görür, gözetir,derler, toplardım, O (as) yatsı namazını kılınca, evine
girer, ben de kapısının önünde otururdum. Resulüllah’ın (as), ‘Sübhanallah!
Sübhanallah! Sübhanellahi vebi hamdihi’ diyerek tesbih edişini dinleye dinleye
gözlerimi uyku bürür ve uyuya kalırdım!’ demiştir.
44
45
Peygamberimiz’in (as) , Ashab-ı Kiram’a, Kelime-i Tevhid çektirişi , şöyle
rivayet edilir.
Şeddat b. Evs (ra) ve Ubade b. Samit (ra) der ki;
‘Peygamberimiz (sav)’in yanında bulunuyorduk. Efendimiz (as) içinizde ‘ Ehl-i
Kitap var mı?’ diye sordu.
‘Hayır! Ya Resulellah’ dedik. Bunun üzerine kapının kapatılmasını
emretti.’Ellerinizi kaldırınız ve “La İlahe İllellah” deyiniz! Buyurdu. Bir saat,
ellerimizi kaldırdık ve birlikte La İlahe İllellah! Dedik.’
‘İki kelime vardır ki dilde hafif , terazide ağırdır ve Rahman olan Allah’a (cc)
pek sevgilidir. Onlar , ‘Sübhanellahi ve bi hamdihi Sübhanellahil Azım’ dir.
Resulullah (as), “Hiçbir cemaat yok ki toplansınlar Allah’ı zikretsinler ve bunu
da Allah’ın rızasından başkasını istemesinler de, semadan bir seslenici,
kendilerine ‘Günahlarınız hasenelere çevrilmiş ve sizler yarlığanmış olarak
kalkınız’ diye seslenmiş bulunmasın!” buyurur.
Resulullah (as), ’Cennet bahçelerine uğradığınızda yayılınız, yararlanınız!
Buyurdu.’Cennet bahçeleri nedir?’ diye sordular.
‘Zikir halkalarıdır’ buyurdu.
Resulullah (as), “Zikir meclislerinin ganimeti cennettir cennet! ‘ buyurdu.
Allah’ı(cc) zikre oturup güneş doğuncaya kadar onu tekbir, tahmid, tesbih ve
tehlil etmekliğim, bana, ismail (as) evladından iki veya daha çok köleyi azad
etmemden daha sevgilidir.
‘Sübhanellahi velhamdulillahi ve la ilahe illellahu vellahu ekber” demekliğim,
bana, güneşin üzerine doğduğu her şeyden hayırlıdır’
‘Bir cemaat bir mecliste oturur da ,yüce Allah’ı (cc) zikremeden ve
PeygAmber’e (as) salevat getirmeden dağılırlarsa, kıyamet günü bu meclis
onlara hasret ve nedametten başka bir şey olmayacaktır.’
‘Allah’ın(cc), yüzden bir eksik olmak üzere, doksandokuz ismi vardır. Allah(cc)
tektir, teki sever. Her kim o isimleri ezberler sayarsa muhakkak cennete girer.’
‘Zikrin efdal ve üstünü ‘La ilahe illellah’, duanın efdal ve üstünü de
‘Elhamdulillah’ dır.
Bir kul, ihlaslı olarak, ‘La ilahe illellah’ derse büyük günahlardan sakındığı
müddetçe, gök kapıları kendisine açılır ve o Kelime-i Tevhid arşa ulaşır.’
45
46
‘La ilahe illellah’ şehadeti cennetin anahtarıdır.
‘La ilahe illellah’ sözünü çok çok söyleyerek imanınızı yenileyin.
Hz. Ali(ra) der ki; ‘Resulüllah (as), ‘bağışlanmış olsan bile söylediğin zaman,
Allah’ın(cc) seni yarlığayacağı bir takım kelimeleri sana öğreteyim mi?
‘La ilahe illellahul Halimul Kerim. Lailahe illellahul Aliyyül Azım. La ilahe
illellahu Sübhanellahi Rabbissemevatissebi ve Rabbil arşıl azıym.
Elhamdulillahi Rabbil alemin’ buyurdu.’
Resulullah (as), Safiye’ye (ra), ‘Subhanellahi adede halkıhi’ tesbihini öğretti.
Resulullah (as), Cüveyriyye’ye (ra), ‘ Sübhanellahi adede halkıhi, sübhanellahi
rıza nefsihi, sübhanellahi ziynete arşihi, sübhanellahi midade kelimatihi ‘
tesbihini öğretti.
Suffe ashabından Ebu said El- Hudri (ra); Peygamberimizin (as) ‘Allah’ı tekbir,
tahlil, tesbih, tahmid etmek ve La havle vela kuvvete illa billah’ demeyi
çoğaltınız” buyurduğunu bildirir.
Resulullah (as) amcasının kızı Ümmehani’ye (ra), yüz kere ‘Sübhanellah ‘,yüz
kere ‘Elhamdulillah’, yüz kere ‘Allahuekber’, yüz kere ‘Lailahe illellehu
vahdehu la şerikeleh, lehul mulku ve lehul hamdü ve huve ala kulli şey’in kadir
‘ demesini tavsiye etti.
Resulullah (as); ‘ Ey mü’min kadınlar! Sizler ‘La ilahe illellah‘ diyerek tehlile,
‘Sübhanellah ‘diyerek, tesbihe, ‘Sübhanel melikil kuddus’ diyerek Allah’ı(cc),
takdise devam ediniz’ buyurdu.
Resulullah (as); ‘Ey insanlar! Rabbınıza (cc) tevbe ediniz.Ben de O’na(cc) ,
günde yüz kere tevbe ve istiğfar ediyorum ” buyurur. (Köksal,XVIII,363-380)
Asr-ı saadetten verilen bu kısa örneklerden şu neticeleri çıkarabiliriz.
I-Asr-ı saadette islami ilimler tasnif edilmemişti. Ancak hayatın içinde
yaşanıyorlardı. Resulullah(as), Ashab-ı Kiram’a(ra), tek tek zikir tarif ettiği gibi
onlara toplu halde kelime-i tevhid de okutmuştur.
II-Sır ilmi, zühd, takva ve diğer güzel ahlaklar olarak bütün Sahabe-i
Kiram’ın(ra) hayatında yer alıyordu.
46
47
III-Sır ilmine ulaştıran sohbet, zikir, ibadet, hizmet, muhabbet gibi pek çok
unsur Sahabe-i Kiram(ra) tarafından kamil manada ifa ediliyordu.
IV-Sır ilminin meyveleri olan zühd, takva, keramet ve daha pek çok haller
Sahabe-i Kiram’ın(ra) ahlak-ı hamidesi arasında yer alıyordu.
V-Mescid-i Nebevi’ye bitişik olan Suffe, ismi konulmamış olmasına rağmen sır
ilminin mektebi, dörtyüz kişilik suffe ashabı, zühd ve takva yolunun öğrencileri,
kainatın efendisi ise bu mektebin mürşid ve muallimidir.
VI-Resulüllah (as), Ashab-ı Kiram’ın(ra) rüyalarını dinler, tabir eder, neticeye
göre onları irşad ederdi. Rüya yoluyla irşad, seyr-u sülukte mutasavvıfların
kullandıkları, Efendimiz ‘in (as) uyguladığı bir metoddur.
VII-Resulüllah (as), Ashabından her birine kendi halinin icabına göre bir zikir
ve tesbih tarif etmiştir.
Resulüllah (as), zikir meclislerinde bulunmayı temenni etmiş, zikrullahı en
büyük ibadet olarak ashabına tavsiye buyurmuştur.
VIII-Resulüllah (as) zikrin efdali ‘La ilahe illellah’ tır diyerek, ashabına toplu
halde bir saat kadar Kelime-i Tevhid’i zikrettirmiş, ‘Tevhid kelimesini çok
zikretmekle imanınızı yenileyin’ buyurmuştur.
IX-Resulüllah (as), zikir halkalarını, cennet bahçeleri olarak nitelendirmiştir.
X-Resulüllah (as), her gün yüz kere istiğfar ettğini ifade buyurarak, ashabına da
istiğfarı çoğaltmalarını tavsiye etmiştir.
KAYNAKLAR
Gazali,’ İhya’ , C1, ‘Kitabul İlm’,Merve Yay. İstanbul, 1993
Hüseyin Vassaf, “Sefine-i Evliya” ,C1,Seha Neşr., İst.1990
Esseyyid Abdulhakim, “ Er-Riyazüttesavvufiyye” 1341, Mektebi Harbiye
Matbaası.
Muhiddin Nevevi,’,Riyazü’s-Salihin tercemesi, , Cilt 1,2, DİB Yay. Ankara
1976
Kamil Miras,Sahih-i Buhari muhtasarı, Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhi,
C.7,Emel Matb.,Ankara 1982
İbrahim Canan, “Hadis Külliyatı”, , C.1,12, Akçağ yay. Ankara 1988
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an dili, C.2,Serofset, İstanbul 1971
M.Asım Köksal,”İslam Tarihi,” C.18, Şamil yay., İstanbul
İbnu Abdilberr,’El Camiul Beyanil İlmi ve fadlihi’
47
48
Ebu Muhammed Muhyiddin Abdülkadir Geylani (ks)
Gavsül Azam , Gavsüssemedani , Kutburrabbani , Mahbubu Sübhani ,
Heykelünnurani , Kandilinnürani , Gavsüssekaleyn ,Bazül eşheb Muhyissünneti
veddin , Gavsü Rabbul Alemiyn ,Eşşeyh Esseyyid Eşşerif Ebu Muhammed
Muhyiddin Abdülkadir Geylani (ks) Hicret-i Nebeviyyenin 470/1077 senesi
Ramazan ayının ilk gecesi İran’ın Geylan eyaletinin , Neyf Beldesinde Kademnihade-i alem-i vücud , dünyaya ziynet-bahşa , şeref bahş-i makam-ı şühud
olmuşlardır.
Şu beyitle O’nun(ks) doğum ve vefatına tarih düşürülmüştür.
“Cae fil ‘aşk Ve mate fil kemal “
(aşk ile geldi , kemal ile vefat etti)
Bu beytte “aşk” , ebced hesabıyla , doğum tarihi olan 470 yılını, “ kemal” ,
ebced hesabıyla , şerefli ömürleri olan 91 yılı göstermektedir.
Hz. Abdülkadir Geylani (ks), “Ben , Temimi’in (ks) vefatı tarihinde Bağdat’a
ayak bastım. Ve o zamanda 18 yaşında idim buyurdular. Temimi’nin (ks) vefatı
ise 488 yılındaydı. Buna göre Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) doğum yılı hicri
470 yılıdır.
İbn-i Neccar , Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) tercüme-i ahvaline dair yazdığı
tarihinde , Ebu Fazl Ahmet bin Salih bin Şafi el-Hanbeli el-Cili ‘ den nakil ile,
veladetin 471 yılı olduğunu söylemiştir.
Geylan Eyaleti , Hazar Denizi’nin güneybatısındadır. Geylan Eyaleti’ne nisbetle
, Arapça’da el-Cili , el-Cilani , Farsça’da Gili , Gilani , Türkçe’de Geylani
nisbesiyle şöhret bulan Gavsül Azam Seyyid Abdulkadir Geylani’nin (ks)
keremli babaları Hz. Hasan (ra) soyundan Ebu Salih Musa (ks) , muhterem
anneleri ise Hz. Hüseyin (ra) soyundan Ümmül Hayr Fatıma’dır. Fatıma Hatun ,
devrin tanınmış zahid ve mutasavvıflarından Ebu Abdullah es-Savmai’nin (ks)
kızıdır.
Gavsül Azam Seyyid Abdülkadir Geylani’nin (ks) , mübarek babaları
cihetinden nesebi;
İmam Aliyyül Mürteza (ra) – Fadımatüzzehra (ra)
İmam Hasanül Mücteba (ra)
İmam Hasanül Müsenna(ra)
İmam Abdullah el Mahz
İmam Musa el Cevn
İmam Abdullah es Sani
İmam Davud
48
49
İmam Muhammed
İmam Yahya ez Zahid
İmam Ebu Salih Musa,
mübarek anneleri cihetinden nesebi;
İmam Aliyyül Mürteza (ra) – Fadımatüzzehra (ra)
İmam Hüseyin (ra)
İmam Zeynül Abidin
İmam Muhammed Bakır
İmam Cafer es Sadık
İmam Musa Kazım
İmam Ali Rıza
İmam Muhammed Cevad Taki
İmam Kemalüddin İsa
İmam Abdullah
İmam Mahmud
İmam Cemalüddin Muhammed
İmam Abdullah es Savmai
Ümmül Hayr Fatıma ‘dır.
Gavsül Azam Abdülkadir Geylani (ks) , Babası cihetinden Şerif, Annesi
cihetinden Seyyiddir. Şerefli soyları baba tarafından ,Hz. Hasan’a (ra), anne
tarafından , Hz. Hüseyin’e (ra) ulaşır. Bu sebepten , hem Şerif hem de Seyyiddir.
Bu hususu bizzat kendisi , Vesile Kasidesinde ;
“Atam Resulullah’tır (as) , ondan kastım Muhammed (as)”
Hamriye Kasidesinde ;
“Ben Hasan’a mensubum. Meşhur olan ismim Abdulkadir’dir. Atam , kemal
sahibinin ta kendisidir. Aslında ceddim Resulullah (as) , beni terbiye edip
büyüttü. “
Şatıh ve tevhid hakkındaki kasidesinde ;
“Ceddim Resulullah’tır , Taha Muhammed. Ben Abdulkadir’im , bütün tasavvuf
yollarının mürşidi ”
Sababe adlı kasidesinde ;
“Taha olan Mustafa’ya (as) , nispetim haktır . Dedem Mustafa’dır (as). İmamlık
ise bana yeter . Ceddime her vakit selat ü selam olsun.”
Bir başka kasidesinde ;
“Ben Hasan’a (ra) mensubum . Muhyiddin ile çağrılırım . Ceddim Habib
Muhammed’e (as) rahmet eyle yarabbi ! “
cümleleriyle dile getirmektedir.
49
50
O (ks) ,Uzuna yakın orta boylu,geniş sadırlı, nehifü’l-beden, açık alınlı, buğday
benizli idi. Saçları omuzlarına erişecek kadar uzundu. Sesleri heybetli idi.
Anneleri Fatıma Hatun, hayrat müberrat hasenat , salah ,tevekkül , tefviz’den
çok geniş nasipli ve çok haz sahibi idi. Küçük yaşta babasını kaybeden Gavsul
Azam, dedesinin himayesinde büyüdü. Mübarek cedleri Es Savmai , duası
anında müstecab olan tasarruf sahibi kibar-ı evliyaullahtan idi. Geylan
meşayıhının büyüklerinden olan Es Savmai , zahid , abid, kerametler sahibi ,
daima hakkı zikreden bir zattı. Hz.Pir’in (ks) anne ve babası da , abid , zahid ,
hal sahibi , çevresinde hürmet gören insanlardı.
O (ks) , Anne ve Babasını şöyle tavsif eder.
“Ben evvel zamanda gelip geçen büyük zatların çocuğuyum.Peygambere (as)
uyduğum ,anama babama iyilik ettiğim için Allah (cc) beni bu işlere ehil kıldı.
Babam zengindi, dünyalığı vardı. Fakat ona karşı bir yeterlik duygusuna
sahipti.Annem de ona uydu.Yaptığı her işe razı oldu. Hiçbir zaman Babamın
yaptığına itiraz etmedi.Babam ve Annem ehl-i din olup daima iyilik
ederlerdi.Kalplerinde halka karşı bir şefkat duygusu vardı. Üzerimde gördüğüz
iyilik onlardandır. Allah’ın(cc) ve Peygamber’in (as) huzuruna onlarla birlikte
varacağım.Onları ben götüreceğim.Her hayrım ve bulunduğum nimet onların
sayesinde oluyor.”
Dedesi Essavmai (ks), duası kabul edilenlerdendi. Birisine öfkelenince Allahu
Teala intikamını mutlaka ondan alırdı. Birisini sevince Allahu Teala , o sevdiği
kişinin işini , onun arzu ettiği şekilde yaratırdı. Daima zikrederdi. Huşu içinde
olduğu her zaman görünürdü. Pek çok şeyi , daha olmadan önce haber vermişti.
Bir gün bir kervan Semerkant sahrasında atlı eşkıyaların hücumuna uğramıştı.
Kervan halkı Essavmai’den (ks) manen yardım istemişlerdi. Savmai (ks) orada
göründü. ”Subbuhun Kuddüsün Rabbunellah , haydi dağılın gidin buradan ” der
demez hepsi kaçıp gittiler. Sonra da Essavmai (ks) ortadan yok oldu. Kervan
Halkı , Geylan’a döndüklerinde durumu halka anlattı. Geylanlılar , “Savmai (ks)
hep burada idi , hiçbir yere gitmedi” dediler .
O’nun (ks), doğumundan önce de , çocukluk ve gençliğinde de harikulade haller
meydana gelmişti.
O (ks), doğmadan önce , Bağdat’ta Şeyh Abdullah el-Cuni (ks) huzuruna
gelenlere , “ nerelisiniz ?” sorup , onlar da Geylan’ dan deyince , “ size
müjdeler olsun ki , Cenab-ı Hak memleketinizi Abdulkadir isminde bir zat-ı
şerifin doğumu ile aydınlatacak onun velilik derecesi o kadar yükselecektir
ki….” buyurdu.
50
51
Daha doğmadan evvel kendilerinin kutb-u Azam olacağına dair müşahedeler
mevcuttur. Doğacağı gece Peygamber (as) bütün sahabe-yi kiram, evliya-yı
izam ile Ebu Salih Musa’ nın rüyasında zuhur edip saadetli çocuğun doğumunu
tebrik etmişler, “Ey Oğul ! Ey Salih’in Babası ! Allah (cc) senin adının baki
kalmasını nasip etti. O benim oğlum , Benim ve şanı yüce Allah’ın(cc)
sevgilisidir. Onun Allah’ın velileri yanındaki durumu benim nebiler ve resuller
arasındaki durumum gibidir “ buyurmuşlardır
Mübarek Anneleri şöyle anlatır. “ Ol vakit ki Abdulkadir doğdu , Ramazan
gününde süt emmezdi. Hatta bir ramazan evvelinde hava bulutlu idi. İnsanlar
hilali göremiyorlardı.O
anda Abdülkadir’in hareketi ve duruşu imsak ve iftardan hangisine delalet
ettiğini insanların benden sorması üzerine ‘ oğlum bugün süt emmiyor ‘ cevabını
verdim. Daha sonra o günün Ramazan olduğu anlaşıldı. Ve o zaman da
“eşraftan filanın bir çocuğu oldu ramazanda gündüz süt emmez “ deyu insanlar
arasında şöhret buldu. “
O (ks) şöyle anlatır.
”10 yaşındayken evden çıkıp mektebe giderdim. Etrafımda meleklerin benimle
beraber yürüdüklerini , beni koruduklarını görürdüm. Ta mektebe kadar bana
eşlik ederler mektebe varınca , “yer açın , Allah (cc) velilerinden biri geliyor “
derlerdi. Çocuklarla beraber ne zaman oynamak arzu etsem hemen “bana gel ey
mübarek bana gel” diyen bir ses duyar korku ve dehşet içinde anneme koşar ,
kendimi onun şefkatli kucağına atardım.
“Ben gençliğimde Geylan’da idim. Bir kurban bayramı arefesinde şehrin dışına
çıktım. Gözüme ilişen bir köylü ve ekinci ineğinin arkasına düşüp ona
yaklaştım. O anda inek başını bana çevirdi. “Ya Abdülkadir ! Sen bunu için
yaratılmadın ve bununla emr olunmadın” dedi. İnek ismimi açıkça söylemiş ,
bunun gibi abes şeyle iştigal için yaratılmadığımı , memuriyetimin böyle şeyler
olmadığını bana bildirmişti. Bu gönlüme tesir etti. Bende korku hasıl oldu.
Hemen dönüp eve koştum. O esnada hacıların Arafat dağında vakfeye
duruşlarını müşahade ettim. Artık bende karar kalmadı. Annemin huzuruna
gidip ona , “Beni Allah’a (cc) bağışla ve bağdat’a gidip ilim tahsili ile, evliya ,
etkıya , sülehanın ziyareti ile meşgul olayım bana izin ver” dedim. Annem
benim halimi ve yalvarmamı görünce bana neler gördüğümü sordu , ben de
anlattım. Birden ağlamaya başladı. Yaşları gömleğini ıslattı. Hemen kalkıp
babamdan kalan kırk altını giydiğim hırkanın koltuğu altına dikti, Bağdad’a
gitmeme izin verdi. Doğruluk üzere bulunmaklığımı emretti ve benden söz aldı.
Veda için benimle beraber çıktı. Ayrılık yerine geldiğimizde , “İşte oğlum seni
51
52
Allah’a (cc) bağışlayarak senden ayrılıyorum ve yaşlı gözlerimin seni kıyamete
kadar göremeyeceğini biliyorum “ dedi. Vedalaşarak ayrıldık.
Küçük bir kervana karışıp yola çıktım. Hemedan şehrini geçtiğimizde 60 atlı
hırsız kafileyi çevirdi. Kervanı soydular. Haraminin biri bana yaklaşıp “sende
mal var mı? “ dedi. Ben, “evet koltuğumun altında kırk altın var “ dedim. Bunu
haber alan harami başı beni çağırdı. “Oğlum sende altın olduğunu kimse
düşünmez niçin söyledin? ” dedi. Ben , “ Geylan’dan çıkarken anneme doğru
söyliyeceğime dair söz verdim “ dedim. Bu söz haramibaşının ciğerine tesir etti.
“ Eyvah bu günahsız çocuk annesine verdiği söze ihanet etmekten çekiniyor.
Ben ise bunca yıldır Allah’ın (cc) emrine muhalefet ederek hırsızlık yapıyorum”
dedi. Pişman oldu, hüzünlendi, kervan halkının mallarını geri verdi. Tevbe etti.
Bütün haramiler de tevbe ettiler.)
18 yaşına kadar Geylan’da ilim tahsilinin ilk aşamalarını geçiren Gavsül Azam
(ks) , 18 yaşında o devrin en büyük ilim ve kültür merkezi Bağdat’a gitti.
Bağdat’a vardığı yıl, meşhur mutasavvıf ve alim Temimi’nin (ks) vefat ettiği
1095 yılı idi.
Onun Bağdat’ı şereflendirmesini, büyük velilerden İbni Cerir , şu dizeleri ile
dile getirir:
“Ey gelip de bizlere saadet ve mutluluklar bahşeden göklerin rahmet bulutları
ile kaplanmasına sebep olan , hidayet meşalesi yakıp da her tarafı aydınlatan,
Irak’ın kalbini dirilten muhterem zat ! Şüphe yok ki , ayak basışınla , bulutlar
yağmur boşaltmış , ölü yerleri yeşertmiştir. Taşlar birer inci ve dalgalar bal
olmuştur.Irak’ın göğsünden tazelikler fışkırmış , Necd’in kalbinde ziyalar
görünmüştür.Nurundan , doğuda şimşekler çakar batıda celadet yıldırımları her
tarafı kasıp kavurur. (Kalaid ül Cevahir)
O (ks) Bağdat’ta bütün ilimleri tedris etmiş, bu ilimlerde yed-i tula sahibi olmuş
, tasavvuf yolunun sonuna ulaşmış, sayısız irşad ehli ve alim yetiştirmiştir.
O’nun(ks) sohbetlerinde gayrı müslimler doğru yolu bulup iman etmiş ,
mü’minler yüce mertebelere ulaşmışlardır. Bütün hayatı ilimle ve irşad ile
geçmiştir. O’nun(ks) ahlakı, Resulullah’ın(as) ahlakına tam olarak mutabık
olmuştu. Yaşantısı , Kur’an ve sünnetti. Kendisinden zuhur eden kerametler
kadar başka hiç bir veliden keramet zuhur ettiği duyulmamıştır. Hayatına ve
menkabelerine dair pek çok eser kaleme alınmıştır. Ancak O’nun (ks) hayatı ve
ilmi, ciltlerce eserin ihata edemeyeceği kadar geniş ve şumullü, manevi ahvali,
hiçbir kalemin izahına kadir olamayacağı kadar yücedir. O’nu (ks) layıkı ile
anlayabilmenin belki de anahtarı olabilecek şu malümatla kalbleri mutmain olan
biz mü’minler, O’nun (ks) gibi bir zat-ı şerifi kendi zatına vuslata vasıta ve
vesile kılıp bize doğru yolu gösterdiği için ne kadar bahtiyarız.
52
53
“İnsanları Allah’a ulaştıran yol ikidir. Birinci yol, kurb-u nübüvvet’e taalluk
eden yoldur. Asaleten bu yoldan ulaşanlar enbiyadır. Onlara salat ve selam
olsun. Bir de onların ashab-ı kiramı... İkinci yol, kurb-u velayet’tir... Allah-ü
Teala’nın umum veli kulları bu yoldan ulaşırlar. Bu yolun muktedası ve reisi Hz.
Aliyyül Murteza’dır. Allah (cc) ondan razı olsun. Rasulullah’ın (sav) mübarek
ayağı onun mübarek başı üzerinde gibidir. Hz. Hasan ,Hz. Hüseyin ve Hz.
Fatıma bu makamda onunla ortaktırlar.Sonra sırasıyla Oniki İmam Hazeratının
hayatta olanları bu ulvi vazifeyi yürütmüş, On İki İmam’dan sonra da bu ulvi
vazife Abdulkadir Geylani’ye verilmiştir. Şu anlaşılmıştır ki , her kime bir feyz
gelirse Hz. Şeyh Abdulkadir Geylani’nin tavassutu ile gelir. Kıyamete kadar bu
vazife Hz. Şeyh Abdulkadir Geylani’ye verilmiştir. Kutuplardan olsun,
nücebadan olsun, aktab olsun hepsi onun tavassutu ile Allah’a ulaşırlar...”
(,Mektubat-Rabbani, 534. Mektup)
O (ks), Hicri 561 yılı rebiül ahır ayı 10. cumartesi gecesi Bağdat’ta kendi
medresesinde İrci-ı ilahi hitabına icabet ederek bu fani hayatı terk edip hakka
yürümekle azm-i gülşensera-yı beka buyurdular. Gasli teçhiz ve tekfini gece
icra olunduktan sonra çocukları, ashabı ve öğrencilerinden o anda orada hazır
bulunanlar ile cenaze namazları oğlu Abdülvehhab tarafından eda edildikten
sonra adı geçen medresenin revakına
defnedildiğini ve sabaha kadar medresenin kapısı açılmayıp güneşin doğup
yükselişi ile kapı açıldığında Bağdat’ın halkı ve ileri gelenleri, Hz. Pir’in (ks)
kabri üzerine salate ve merkadını ziyarete fevc fevc geldiklerini o günün
kıyamet gününe benzer bir gün olduğunu, İbn-i Neccar, tarihinde belirtmiştir.
Kabr-i Şerifleri, Bağdat’ta Babu’l-Ecz nam mevkide Hz. Gavs-i Azam’a (ks)
mensub olan medresedir. Mezkür medrese Şeyh Ebu Sa’id Hazretleri’nin binakerdesi olup zat-ı ali kadrleri , hal-i hayatlarında Hz.Gavs’a (ks) i’ta ve bahş
eylemiştir.
Hz. Abdülkadir Geylani’nin (ks) çocukları;
Şeyh Seyyid Abdü’l-Vehhab
Şeyh Seyyid Abdü’r-Rezzak
Şeyh Seyyid Şemsü’d-din
Şeyh Seyyid Seyfü’d-din
Şeyh Seyyid Ebu Bekir Abdü’l-Aziz
Şeyh Seyyid Şerafe’d-din İsa
Şeyh Seyyid Fazıl Abdü’l-Cebbar
Şeyh Seyyid İbrahim
Şeyh Seyyid Muhammed
Şeyh Seyyid Abdullah
Şeyh Seyyid Yahya el-Fakih
53
54
Şeyh Seyyid Musa
Şeyh Seyyid İsa
Seyide Fatıma
Hz. Pir’in (ks) meşhur olan çocuklarının hepsi alim, fakih ve muhaddis idiler.
Mübarek babalarından ve devrin en önde gelen ulemasından ilim ahz eden bu
zevat-ı kiram, hayatları boyunca, Hz. Pir’in (ks) yüce tasavvuf yolunu
neşrederken , O’nun (ks) ilim mirasının da layıkı vechile temsilcisi olup, fıkıh ve
hadis ilminde zamanlarının ileri gelen uleması arasında yer aldılar. İnsanlara
fıkıh ve hadis ilmi öğrettiler. Tasavvuf tarihçileri , Yüce Kadiri Yolu’nun ,
ekseriyyetle Hz. Pir’in (ks) çocukları vasıtası ile yayıldığını ifade etmektedirler.
Kadiriyye’nin şubeleri bahsinde de izah edildiği gibi, Kadiri Kollarının ekserisi ,
Hz.Pir’in (ks) çocukları vasıtası ile gelmiştir. Bu alim ve mutasavvıf zatların
varlığı , Yüce Kadiri Yolu’nun zahir ve batın ilimlerinin en üst seviyede tedris
edildiği ilahi bir medrese olduğunu vazıh bir şekilde göstermektedir.
Seyyid Abdülvehhab (ks) (522,Bağdat-593,Bağdat):
“Seyyid Abdü’l-Vehhab (ks), ulum-i şer’iyyeyi bizzat valid-i macidleri Abdü’lKadir Hazretleri’nden ve Ebi Galib bin el-Benna ve bunların gayrı meşayıhtan
istima ve istifade eyledi. Peder-i vala-güherlerinin , gülşen-sera-yı illiyyine
irtihalinden sonra, kuddise sırrahu hazretlerinin, kendi medreselerinde, tedris ü
tahdis ve va’az ile evkat-güzar oldukları halde neşr-i ulum ittiler ve ol zat-ı ali
kadr, nice nice telamize ulum ve fünündan izin ve icazet verdiler. Hatta Şerif
Hüseyin Bağdati ve Şeyh Ahmet bin Abdü’l-Vasi bin Emirgan ve bunların
gayrıları dahi ol tilamiz cümlesinden bulundular. Ve müşarun ileyh Şeyh
Abdü’l-Vehhab Hazretleri, 522 Salinin şehr-i Şaban-ı Şerifinde, kadem-nihade-i
alem-i şuhud olup, 593 Şehr-i Şevvalinin yirmibeşinci gecesi, Bağdat Behişt
abadda, terk-came-i hayat-ı müstear iderek, Hılbe nam makberede defn-i hak-i
pak oldu.”
Seyyid Abdülcebbar (ks) ( - , Bağdat-575,Bağdat)
Mübarek Babalarından fıkıh okudu,hadis dinledi. Bağdat’ta medresenin doğu
giriş kapısının sağına defn edildi. “Seyyid Abdü’l-Cebbar dahi ulüm-ı şer’iyyeyi
bizzat peder-i vala-güherleri Cenab-Şeyh Abdü’l-Kadir ve Ebi Mansur el-Kazaz
ve bunun gayrından telemmüz ve teallüm eylemiştir.”
Seyyid İbrahim (ks) (
-bağdat, 592,Vasıt)
“Seyyid İbrahim (ks) dahi , eb-i ferid-i dehri Abdü’l-Kadir(ks) den ve Şeyh
Sa’id bin el-Benna ve bunların gayrısından ulüm-i şer’iyyeyi ahz ve istima
eyledi, Ve şehr-i Vasıt’a azimetle 592 sali hilalinde orada vefat eyledi.”
Seyyid Muhammed (ks) (
, Bağdat-600,Bağdat)
54
55
“Seyyid Muhammed (ks) dahi, pederleri Hz.Abdü’l-Kadir’den(ks) ve İbnü’lBenna ve Ebi’l-Vakt ve bunların gayrından ahz-ı ulüm etti. Ve ba’de’t-tahdis
600 sali zilkade-i şerifesi yirmibeşinci gününde azım-ı daru’l-karar olup Hilbe
nam makbereye defn edildi.”
Seyyd Abdullah (ks) (508,Bağdat-589,Bağdat)
“Seyyid Abdu’l-lah dahi hal-i suğrunda pederlerinden istima ve İbnü’lBenna’dan ahz-ı ulüm edip tahdis ve rivayeti söylendi. Müşaru’n-ileyh Şeyh
Abdullah Hz.Şeyh Abdü’l-Kadir’in (ks) en asgar evladı olup , 589 sali şehr-i
Seferi’l-Hayri’nin yirmiyedisinde ruh-ı pür-fütuhu seviy-yi naime revan oldu.”
Seyyd Yahya (ks) ( ,Bağdat-600,Bağdat)
“Seyyid Yahya el-Fakih (ks) de ulüm-i şer’iyyeyi pederleri Hz. Abdü’lKadir’den (ks) ve Muhammed bin Abdü’l-Baki ve bunların gayrından telakki ve
istima edip tahdis ve intifa eyledi. 600 sali Şabanın onbeşinci gecesinde sin-i
şerifi hamsiyne baliğ olduğu halde Bağdat’ta vefat itmeğin karındaşı Abdü’lVehhab (ks)’ın yanında defn edildi.”
Seyyid Musa (ks) (539-Bağdat-616,Şam)
“Seyyid Musa,Ulum-ı şer’iyyeyi ve Sünnet-i Nebeviyyeyi valid-i macidleri
Cenab-ı Abdü’l-Kadir’den(ks) ve İbnü’l-Benna ve gayrından tefekkuh ve istima
ettikten sonra,Dımaşk’ta tevettun idup, tahdis ve rivayete ve neşr-i ulume
muvazabetle müntefi oldular. Ve 539 sali şehr-i rebiyyü’l-evveli sülhunde
kadem-nihade-i alem-i şuhud olmuş 618 senesi şehr-i Cemaziye’l-ahiresi ilk
gecesinde Dımaşk’ta “Akibe” nam mahalde vefat ittikten sonra Cebel-i Kasyun
feshinde defn idildi. Abdü’l-Kadir Hazretleri’nin evladından en sonra terk-i
hayat-ı müstear eden bu zat-ı ali-kadr oldu.”
Seyyid İsa (ks) ( ,Bağdat-573,Mısır)
“Seyyid İsa (ks),dahi ulum-i şer’ıyyeyi bizzat valid-i ali-kadrleri Abdü’l-Kadir
Hazretlerinden ve Ebi’l-Hasan Muhammed bin Hırma ve bunun gayrı
meşayıhtan telakki ve istima eyleyup, tedris ü tahdis ve va’z ile meşgul oldu. Ve
ülum-ı sufiyyeden “Letaifü’l-envar” ve “Cevahirü’l-esrar” nam kitapları te’lif ve
tasnif eyledi. Ve Mısır’a azimetle orada dahi va’z ve tahdise muvazebet
gösterdi. Hatta Ebu Berar Rabiatü’l-Hasen el-Hadri el-Sin’ani ve Şeyh Müsafir
bin Ya’mer el-Mısri el-Mültelefi ve Şeyh Ahmet bin Meysere ve Şeyh Hamid
bin Hamdü’l-Erbahi ve bunun ammisi Şeyh Muhammed bin Hamdü’l-fakih elMuhaddis ,ve Şeyh Abdü’l-Halik bin Ebil Beka Salih el-Kureşi el-Emevi elMısri ve bunların gayrıları onun tilamizi ve şakirdanı cümlesindendir.”
55
56
Seyyid Ebubekir Abdülaziz (ks) (532,Bağdat-602,Cibal)
“Seyyid Ebu Bekir Abdü’l-Aziz (ks) dahi, bizzat peder-i vala-güherleri Hazreti
Abdü’l-Kadir’den ve Ebi Mansur Abdu’r-Rahman bin Muhammed el-Kazaz ve
bunların gayrından ulum-ı şer’iyyeyi ahz ve istima edip va’z ü tahdis ve tedrise
müdavemet gösterdiler. Ve kendisinden pek çok zevat, iktibas-ı envar-ı ulüm
ettiler. Müşarunileyh zatında beyh ve mütevazi olmağın Sincar nevahi ve
kurasından bir karyeye rıhlet ve azimet edip orada mütemekkin ve mütevettin
oldular.”
Seyyid Abdürrezzak (ks) (528,Bağdat-630,Bağdat)
“Seyyid Abdü’r-Rezzak (ks) dahi ulüm-i şer’iyyeyi pederlerinden ve Ebi’lHasan Hırma ve bunun gayrından telakki idup tahdis,imla ve tehriç ve tedris ile
evkatı güzar oldular. Ve kendisinden birçok zevat istifaza ve tefeyyüz ile zirve-i
fazl u kemale reside oldular.Ve hatta Ebu İshak ve Şeyh Ali bin el-Ma’ruf ve
bunların gayrıları ol müstefizin cümlesindendir. Ve şöyle naklolunur ki
Müşar’n-ileyh Şeyh Abdü’r-Rezzak Kuddise Sırrahu, otuz sene başını ceyb-i
murakabesine doğru tutmuş ve haya-i minellah, bu müddette başını semt-i
semaya kaldırmamıştır. Bağdat firdevs-abad’da azim-i dar-i beka olmuştur.”
Şeyhü’l-Kudve el-Hafız Ebu Bekir Tace’d-din Cemalü’l-Irak Abdur’r-Rezzak
(ks), fıkhı , Hz.Pir’den (ks) öğrendi. Hanbeli mezhebinde fakih bir zattı.Hadis
ilminde de önde idi. Hadis okuttu ,ilmin çeşitli dallarını öğretti. Fetva verdi.
Takva, vera sahibi, cömert, talebelerini seven bir alimdi. Aynı zamanda kuvvetli
bir hafızdı. Cumalar hariç, ibadet için evine kapanırdı. Hafız ez-Zehebi,”İslam
Tarihi” adlı kitabında O’nu muhaddis,hafız,sıka,zahid olarak tanıtır.Babasından
tahsil gördüğünü yazar. Bağdat’ın doğusunda Hilbe şehrine nisbetle kendisine
“Hılebi” denir. Bağdat’ta vefat etti.Türbesi Hılep’te “Ahmet” denilen
kabristandadır. İbnü’n-Neccar diyor ki, “vefatını takip eden gün sala
okundu.Cenazesi şehrin dışına çıkarıldı. Binlerce kişi namazını kıldı. Sonra erRasafe camisine taşındı. Orada namazı kılındı. Sonra halifeler türbesinin
kapısında tekrar namazı kılındı. Akabinde Dicle Nehri’nden geçirilerek Bab-ı
Harime getirildi ve orada namazı kılındı.Nihayet “Ahmet” denilen kabristanda
son kez namazı kılınarak defn edildi. Ebu Bekir Tacuddin Abdurrezzak
babasının son hac seferinde kafileyi idare etmiş, çok sayıda talebe yetiştirmiştir.
Oğlu Ebu Salih Nasr, Bağdat’ta Katuyul kudatlık yapmıştır. Bugün Rabat ve
Sela da bulunan kadri şeriflerinin ceddi bu zattır.
Hz.Pir Şah Abdülkadir Geylani (ks) , tasavvuf yolunun en büyük bir Piri
olmanın yanında, zamanının en kamil Müderrisi , fıkıh , hadis , tefsir alimi
idiler. O’nun (ks) bu mümtaz mevkisini pek çok ulema eserlerinde ifade
buyurmuşlardır. Hz.Abdülkadir Geylani (ks) on üç ilim ve fünundan bahs ve
56
57
tekellüm iderlerdi. Medreselerinde tefsîr, hadîs, mezheb, hilafdan ders verirlerdi.
Müzakere ederlerdi, talebeleri ile. Akşam ve sabah tefsir, ilmi hadis, mezheb,
hilaf, usül ve nahv okunur idi. Öğleden sonra yedi kıraat üzre Kuran-ı Kerim
okurlardı. O’na (ks) , Irak’ın muhtelif yerlerinden fetvalar gelir, hiç kitap
açmadan hemen eline kalemi alır fetvalarını cevaplandırırdı. Irak alimleri, onun
bu kadar çabuk fetva verişine şaşırırlardı. Şeriatın hangi bölümünden olursa
olsun o bütün aksanına faikti. Kişi muhtaç olduğu ilmi ondan rahatça tahsil
edebilirdi. Zamanında ilim başkanlığı ona verilmiş, büyüklerden birçokları,
O’nun (ks) elinde yetişmiş, Irak’ın ileri gelen velileri O’na (ks) intisab etmiştir.
Gerek veliler , gerek alimler O’nun (ks) , çok değerli bir Veli ve Alim olduğu
konusunda söz birliği etmişlerdir. Alimler her taraftan ziyaretine gelirlerdi.
İbn-i Kesir, ‘Tarihinde’
“O (ks) ,Bağdat’ta hadis tahsil etti. Hadis, fıkıh, va’z ve hakikat ilimlerinde
yegâne otorite idi” der.
En-Neccâr, tarihinde ;
“O(ks), zâhid, ilmi ile âmil olan Müslüman imamlardan biri ve kerâmetleri açık
bir velidir. O (ks), 488 yılında Bağdat’a geldi. Fıkıh tahsil etti. Usul ve füru
kitaplarını iyice öğrendi. Hadis dinledi.” der.
İbn-i Receb, ‘tabakatında’;
“O (ks) , devrinin allâmesi, ariflerin piridir. Ehl-i sünnet, Onun zuhuru ile zafere
kavuşmuştur. Bid’at ehl-i, karşısında tutunamamış, eriyip gitmiştir. Uzak
ülkelerden O’na (ks) fetva sormaya gelmişlerdir” der .
El-Hafız Ebu Abdullah, ‘Meşihatül Bağdadiyye’ adlı eserinde ;
“O (ks) , Bağdat’ta Hanbeli ve Şafilerin fıkıh imamı idi. Büyük bir din âlimi idi.
Fukaha nezdinde sözü geçerdi. İlm, ibâdet ve ictihad âşığı bir zattı.” der .
Seyyid Abdulvehhâb (ks);
“Babamın vaazlarında alimlerden, fakihlerden birçok topluluk bulunur, hepsi
onu vecd ile dinlerlerdi. 521-561 yılları arasında 40 yıl bu göreve devam etti.
Ders okutması ve halka fetva vermesi de 28 yaşında başladı, 61 yaşına kadar 30
yıl devam etti. Onun huzurunda 400 kadar âlim not tutarlardı.” der.
Şeyh Muvaffak (ks) ;
“Bizi medresesine yerleştirdi. Bize çok ihtimam gösterdi. Farz namazlarını bize
imam olarak kıldırırlardı. Yanında doğru olup olmadıklarını anlamak için
kitaplardan ezberlediklerimi okurdum. El-hâfiz Abdulgâni, ondan ‘Hidâye’
kitabını okurdu. Ben ve Hafiz Abdulgâni, onun elinden hırkayı aynı anda giydik.
Ondan fıkıh okuduk. Sohbetinden son derece yararlandık.” der.
Ebu Muhammed (ks);
Gençken nahiv okuyordum. Ve insanlar da dinliyordu. Bir gün
Hz.Abdülkadir’in (ks) meclisinde bulunduğum esnada bana “Bizim
57
58
sohbetimizde bulun, seni Sibeveyh yapalım” dedi. O günden sonra yanından hiç
ayrılmadım. Ondan akli ve nakli ilimlerden o kadar çok istifade ettim, o kadar
çok kavaid bilgileri edindim ki tarif edilmez. Yıllarca başkalarından öğrendiğimi
bir sene içinde ondan öğrendim. Başkalarından öğrendiğimin hepsini unuttum”
der.
İbni Kudame (ks);
“561 yılında Bağdat’a girdiğimiz zaman, Hz. Abdülkadir’i (ks) ilmin zirvesine
yükselmiş olarak gördük. O bildiğini tatbik ediyor, sorulan çetin soruları
doyurucu tarzda cevaplıyordu. Ne kadar güzel huy ve vasıflar varsa sanki onda
toplanmıştı. Ondan sonra onun gibisine hiç rastlamadım.” der.
O’nun (ks) kasideleri , serapa hakikat zevkleri ile doludur.
“ Hiçbir alim yokki benim ilmimle bilgin olmasın
Hiçbir sülük eden yokki benim usül ve prensiblerimle hareket etmesin”
“Ben Hasam’a mensubum has oda makamımdır.
Ayaklarım erenlerin boynu üzerinedir ”
“Ben hakikaten varlığın kutuplarının kutbuyum,
diğer bütün kutuplar üzerinde izzet ve saygı değerliğim vardır.”
“Her veli bir peygamberin izinde bulunuyor.
Ben ise ceddim Muhammed (AS) ın kademi üzerinde bulunuyorum.”
O(ks) , bütün işlerini Resulullah’ın (as) emri ile O’na (as) danışarak yapar,
Ondan (as) aldığı ilhamla hareket ederdi. Her an Resulullah (as) ile beraber idi.
Bütün hal ve hareketleri Resulullah’a (as) benzerdi. Ahlakı tam anlamıyla
Resulullah’ın (as) ahlakı ile mutabıktı. İhlas ve takva sahibiydi. Resulullah’ın
(as) her haliyle hallenmiş idi. Ondan (ks) sadır olan şeyler aslında Resulullah’tan
(as) sadır olmuştu. Sayısız irşad ehli yetiştirmişti. Kendisinden sonra gelen
Geylani ailesinin kamilleri de sayısız irşad ehli yetiştirdiler ve kıyamete kadar
yetiştirmeye devam edeceklerdir. Bu Hz. Pir’e (ks) ,Allahü Teala’nın bir
ludfudur.
Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) tasavvuf silsilesi ;
Menba-ı feyz u Kemal , Seyyde’l-Evveline ve’L-Ahirin Muhammed Mustafa
Sallellahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri
Ebu’l-Hasaneyn İmam Aliyyü’l-Mürteza bin Ebu Talib Kerremellahu Vecdehu
ve Radiyellahu anhu
Ebu Abdullah İmam Hüseyin
Ebu Muhammed İmam Zeynü’l-Abidin
Ebu Ca’fer İmam Muhammed Bakır
58
59
Ebu Abdullah İmam Cafer’üs-Sadık
Ebu’l-Hasan İmam Musa Kazım
Ebu’l-Hasan İmam Aliyyü’r-Rıza
Eşşeyhü’l-Efham Ebu Mahfuz Ma’ruf Ali el-Kerhi Kaddesallahu Sırrahu
Ebu’l Hasan Seri es-Sekati
Seyyidü’t-Taife-İ Sofiyye Cüneyd-i Bağdati
Eşşeyh Ebubekr Delf bin Ca’fer eş-Şibli
Ebu’l-Fadl Abdü’l-Vahid bin Abdü’l-Aziz Temini
Ebu’l-Fereç Yusuf et-Tarsusi
Ebu’l-Hasan Ali bin Muhammed bin Yusuf el-Karşi el-Hakkari
Kadiyü’l-Kudat Ebi Said el-Mübarek bin Ali el-Mahzumi el-Bağdati
Pir-i Tarikat Muhyi’s-Sünneti ve’d-din Gavsü Rabbi’alemin ebi Muhammet
muhyittin Abdülkadir el-Geylani el-Haseni el-Hüseyni Rıdvanullahi aleyhim ve
raduanhu
İkinci silsile , İmam Aliyyul Murteza’ dan (ra) , Hasan-ı Basri (ks) yolu ile
gelen silsiledir.
Menba-ı feyz u Kemal , Seyyde’l-Evveline ve’L-Ahirin Muhammed Mustafa
Sallellahu Aleyhi ve Sellem Hazretleri
Ebu’l-Hasaneyn İmam Aliyyü’l-Mürteza bin Ebu Talib Kerremellahu Vecdehu
ve Radiyellahu anhu
Ebu Said Hasan bin Yusar el-Basri
Eşşeyh Habibi Acemi
Eşşeyh Davut-i Tai
Ebu’l Hasan Seri es Sekati
Seyyidü’t-Taife-İ Sofiyye Cüneyd-i Bağdati
Eşşeyh Ebubekr Delf bin Ca’fer eş-Şibli
Ebu’l-Fadl Abdü’l-Vahid bin Abdü’l-Aziz Temini
Ebu’l-Fereç Yusuf et-Tarsusi
Ebu’l-Hasan Ali bin Muhammed bin Yusuf el-Karşi el-Hakkari
Kadiyü’l-Kudat Ebi Said el-Mübarek bin Ali el-Mahzumi el-Bağdati
Pir-i Tarikat Muhyi’s-Sünneti ve’d-din Gavsü Rabbi’alemin ebi Muhammet
muhyittin Abdülkadir el-Geylani el-Haseni el-Hüseyni Rıdvanullahi aleyhim ve
radiyallahu anhu
59
60
Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) Hocaları ;
Fıkıh İlminde;
Ebu Sa’id el-Muharrimi (Mahzumi),
Ebu Hattab,
Kadı Ebu Hüseyin,
Hadis İlminde;
Ebu Galip bin Bakıllani,
Cafer es-Serrac,
Ebubekir Süsen,
Ebu Talip bin Yusuf
Edebiyat İlminde;
Tebrizli Zekeriyya
Tasavvufa İntisabında;
Ebu’l-hayr Muhammed bin Müslim ed-Debbas
Mürşidlik Hırkasını giymede,
Ebu Sa’id el-Muharrimi (Mahzumi) dir.
Hz. Abdülkadir Geylani’nin (ks) Mürşidi , Ebu Sa’id Mübarek el-Mahzumi’dir
(ks). Mahzumi (ks) , evliyanın ekabiri,esfiyanın bürhanı, Ariflerin kıdvesi,
saliklerin zübdesi , ulum-i zahir ve batıneyi cami bir pir-i tarikat ve vakıf-ı raz-ı
hakikat olup Şeyh Ebu’l-Hasan Hakkari (ks) hazretlerinin en kamil
hulefasından idi. Hz. Hızır aleyhisselam ile çok sohbetleri olup Hanbeli
Mezhebine mensubdu.
Ebu Said el-Mahzumi’nin (ks) , Bağdat’ta, Babül Ezc denilen yerde bir
medresesi vardı. Sonra bu medrese Hz.Gavsul Azama verildi, orada ders
vermeye başladı. Medrese, insanlara yeterli gelmeyince dışarıdan bazı yerler ve
binalar bu medreseye ilave edilerek genişletildi. Yeni medrese 528 yılında
tamamlandı. Ve o’nun ismi ile anılmaya başlandı. Diğer ülkelerden birçok
âlimler, Sâlihler gelip ondan ilim dinlediler. Ders aldılar. İlmin her dalında
yararlı bilgiler edinip yurtlarına döndüler.
Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) mübarek çocuklarının her biri , babalarının
yolunu ayrı ayrı devam ettiren birer yıldız idiler. “Ashabım yıldızlar gibidir,
hangisine uyarsanız hidayete erişirsiniz “ Hadis-i Şerifinin , Yüce Ashab-ı
Kiram hakkındaki bu beyan-ı nebevisine uygun olarak , ümmet-i merhumenin
Resulullah (as) aşığı olan bu yüce velayet önderlerinin her birinin de , birer
mürşid-i kamil ve Rehber-i Rah-ı Hak oldukları hususu katidir.
60
61
Hüseyin Vassaf’ın “Sefine-i Evliya “ adlı eserinden ve de Sadık Vicdani’nin
“Tomar “ adlı eserinden elde ettiğimiz malümata nazaran , Hz.Abdülkadir
Geylani’nin (ks) çocuklarının her birinden ayrı ayrı kolların teessüs ettiği
anlaşılmaktadır.
Mesela Eşrefoğlu Abdullah Rumi’nin(ks) kurduğu, Eşrefiyye Şube-i
Kadiriyyesi ,Hz.Pirin Mübarek evladlarından Seyyid Şemsüddin’e (ks)
dayanmaktadır.
Seyyid Abdülkadir Geylani (ks)
Seyyid Şemsüddin Geylani (ks)
Seyyid Hüsamüddin Şefik (ks)
Seyyid Ahmed Şihabüdin (ks)
Seyyid Alaüddin (ks)
Seyyid Hüseyin El Hamavi (ks)
Eşrefoğlu Abdullah Rumi (ks)
Yine , Mustafa Müştak Kadiri’ye (ks) mensub olan Müştakiyye şubesi , Hz.Pirin
Mübarek evladlarından Seyyid Abdülvehhab’a (ks) dayanmaktadır.
Seyyid Abdülkadir Geylani (ks)
Seyyid Abdülvehhab Geylani (ks)
Seyyid Muhammed (ks)
Muhyiddin (ks)
Seyyid Hasan (ks)
………
Seyyid Abdülcelil Bitlisi (ks)
Mustafa Müştak El Kadiri (ks)
Yine , Seyyid Dede Osman Avni ‘ye (ks) ulaşan iki koldan birisi , Hz.Pirin
Mübarek evladlarından Seyyid Ebubekir Abdülaziz’e (ks) dayanmaktadır.
Seyyid Abdülkadir Geylani (ks)
Seyyid Ebubekir Abdülaziz Geylani (ks)
Seyyid Muhammed el Hattak (ks)
Seyyid Şemsüddin (ks)
Seyyid Şerafüddin (ks)
Seyyid Zeynüddin (ks)
…….
Seyyid Süleyman el Bağdadi (ks)
61
62
Seyyid Ali el Bağdadi (ks)
Seyyid Eyyüb Urfevi (ks)
Seyyid Dede Osman Avni Urfevi ks)
Yine, Muhammed garibullah el Hindi ‘ye (ks) mensub olan Garibiyye Şubesi
Hz.Pirin Mübarek evladlarından Seyyid Abdürrezzak Geylani’ye (ks)
dayanmaktadır.
Seyyid Abdülkadir Geylani (ks)
Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks)
Seyyid Abdullah el Hüseyni (ks)
…….
Seyyid Muhammed Enis (ks)
Muhammed Garibullah el Hindi (ks)
Yine , Şuubat-ı Kadiriyyeden olan İseviyye Kolu , Hz.Pirin Mübarek
evladlarından Seyyid İsa Geylani’ye (ks) mensubdur.
Seyyid Abdülkadir Geylani (ks)
Seyyid İsa Geylani’ye (ks)
Yine , Şuubat-ı Kadiriyyeden olan Hilaliyye Kolu , Hz.Pirin Mübarek
evladlarından Seyyid Muhammed Şemsüddin Geylani’ye (ks) dayanmaktadır.
Seyyid Abdülkadir Geylani (ks)
Seyyid Şemsüddin Geylani (ks)
Seyyid Hüsamüddin Şefik (ks)
Seyyid Ahmed Şihabüdin (ks)
Seyyid Alaüddin (ks)
Seyyid Hüseyin El Hamavi (ks)
…
Mustafa Latif (ks)
Muhammed Hilalürram el hamedani (ks)
Yine , Şuubat-ı Kadiriyyeden olan İsmailiyye Kolu , Hz.Pirin Mübarek
evladlarından Seyyid Abdürrezzak Geylani ‘ye (ks) dayanmaktadır.
Seyyid Abdülkadir Geylani (ks)
Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks)
62
63
Seyyid Ebu Salih Nasr Geylani (ks)
……
Ahmed errumi (ks)
İsmail errumi (ks)
Hz. Pir’in (ks) yolunu devam ettiren mübarek çocuklarının yanı sıra , başka
hulefası da mevcuttur. Bunların en meşhurları;
Ebu Medyen Mağribi
Ebul Abbas Arif
Sıdk Bağdati
Beka bin Batu
Ali bin Hiti
Muhammed bin Evani
Ebu Suud bin Şıbli
Kadibulban Musuli
Yunus Kassab bin Haşimi
KAYNAKLAR:
Süleyman Hasbi, ‘Kitab-ı Mirkat-ı Meratib-i İlm-i Ledünni Fi Menakıb-ı
Abdülkadir Geylani (ks), Matbaatül Osmaniye, İstanbul, 1300
Hocazade Ahmed Hilmi, ‘Hadikatül Evliya ‘, İkinci Kitap, Şirket-i Mürettebiye
Matbaası, İstanbul, 1318
63
64
Cemalül Irak Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks)
Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks),Gavsülazam Muhyiddin Seyyid Abdülkadir
Geylani’nin (ks) oğlu olup Hicri 528 yılı, Zilkade ayında dünya alemine ziynet
verdi.
Küçük yaştan itibaren mübarek babalarının manevi terbiyesi altında ve rahle-i
tedrisatında maddi ve manevi ilimleri tahsil ile kemale erişmiş, Hz.Şah
Abdülkadir Geylani’nin (ks) yolu, ekseriyetle O’nun (ks) ve O’nun(ks) mübarek
soyundan gelen Seyyid Şerifler vasıtası ile yeryüzünde yayılmış, nice
münkirlerin iman ile şereflenmesine vesile olmuş ,İslam aleminin her tarafında
Hak aşıklarını,derya-yı ehadiyyetten kana kana içirmiş , mübarek cedleri
Kainatın Efendisi Hz.Muhammed Mustafa’ya (sav) yakınlık ve muhabbet
ufuklarında , velayet semasının cihanı aydınlatan güneşleri yapmıştır.
Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks), mübarek babalarına çok yakındı.Hz.Şah
Abdülkadir Geylani’den (ks) pek çok rivayetlerde bulunmuş, O’nun (ks)
hayatında geçen pek çok olayı nakletmiştir. O’nun (ks) vaazlarını kendi elyazısı
ile kitap haline getirmiştir.Babasının son hac seferinde hac kafilesini idare
etmiştir.
Bağdat’ın doğusunda bulunan ‘Hilbe’ şehrine nisbetle kendilerine ‘Hilebi’
denmiştir.
H.630 Yılı Şevval Ayında Bağdat’ta dar-ı bekaya rıhlet etmiştir.
Vefat ettiği günü takip eden gün sala okunmuş, halk her taraftan gelip toplanmış,
cenazesi şehrin dışına çıkarılarak ,orada on binlerce kişi tarafından cenaze
namazı kılınmıştır.Sonra ‘errasafe’ camisine omuzlarda taşınmış, orada da
namazı kılınmıştır.
Daha sonra halifeler türbesinin kapısına getirilip orada da tekrar namazı
kılınmıştır. Son olarak Dicle nehrinden geçirilip ‘Babı harim’e’ getirilip orada
da namazı kılınmış, böylece , O’nu(ks) çok seven ve O’nun(ks) cenaze
namazına iştirak etmek isteyen ve Bağdat şehrinin muhtelif yerlerinde bulunan
insanların arzusu yerine getirilmiş , neticede ‘ Hilbe’ denilen mevkide ‘Ahmet’
kabristanı’na defnedilmiştir.
Tarihçiler, O’nun (ks), Çok doğru, son derece güvenilir, Peygamberimiz’in(as)
Hadis-i Şeriflerini son derece iyi kavrayan ve Hadis bilgisi dorukta olan bir
Muhaddis , Hanbeli mezhebinde fetva veren kudretli bir fıkıh alimi, Kur’an-ı
Kerimin lafzını ve yüce anlamını cem eden kurra bir hafız, kendini Hakk’a
kulluğa adamış zühd, vera ve takva sahibi bir zat-ı alikadr olduğunda sözbirliği
etmişlerdir.
Pek güzel bir el yazısına malikti.Hadis rivayet etmeyi ve talebelerini çok seven
Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks), Başta Hadis ilmi olmak üzere çeşitli ilim
dallarında ders okutmuş, pek çok öğrenci yetiştirmiştir..
64
65
Şemseddin
Abdurrahman
Kemal Abdurrahim
Ahmet bin eşŞeyban
İsmail el Askalani
İshak bin Ahmet
Ali bin Ali hatib
Abdürrezzak’tan(ks) icazet alan alimlerdendir.
Eddenisi,
İbnünneccar
Eddıya
Ennecib
Abdüllatif
Ettaki el Beldani
Seyyid Abdürrezzak’tan (ks) rivayet eden alimlerdendir.
Vera , Zühd ü Takva , şahsiyet ve izzeti nefis sahibi bir Hak Dostu olan Seyyid
Abdürrezzak Geylani (ks), son derece cömert idi. Cumalar hariç , ibadet için
evine kapanırdı. Haya ve edebi son derece yüksekti. Her anı ,Cenab-ı zülcelal
vel kemal hazretlerinin murakabesi ile geçen, her yönüyle Hz.Muhammed
Mustafa’nın (sav) Ahlakı ile ahlaklanmış , fakru zarurete gayet mütehammil,
zahid, abid, kanaat ve iffet sahibi, Selefin yolundan giden şerifül menzile yüce
bir veli idi.
O’nun(ks) mübarek sohbetlerinde pek çok veli yetişmiştir. Bu zat-ı şerifler
Hz.Şah
Abdülkadir Geylani’nin (ks) manevi iklimini dünyanın her tarafına taşıyan
veliler kervanına rehberlik eden güzide şahsiyetlerdir.
Seyyid Ebu Salih Nasr Geylani(ks)
Seyyid Abdullah elHüseyni (ks)
Seyyid Osman Geylani (ks),
Seyyid Abdürrezzak Geylani’den (ks) icazet alan büyük velilerden bazılarıdır.
Bir gün ,Hz Abdülkadir Geylani (ks) ,mecliste halka ateşli konuşmalar
yapıyordu.Bir Ara 'Benim bu söylediklerimi, Kafdağı arkasında, kalbleri
Hazretül Kudsün yanında bir topluluk dinlemektedir.Başlarındaki giysileri,
65
66
neredeyse Rablarına olan şevklerinden tutuşup yanmak üzeredir. Mecliste
oturanlar arasında bulunan Seyyid Abdürrezzak (ks) başını semaya kaldırıp
bakınca durumu müşahade etti.Başlığı tutuşup yanmaya başladı. Hz. Şah
Abdülkadir Geylani (ks) kürsiden indi ve onu söndürdü.Ve 'Ey Abdürrezzak!
Sen de onlardansın, gördüklerini anlat ' buyurdu. Seyyid Abdürrezzak (ks) biraz
düşündükten sonra gördüklerini anlatmaya başladı.'Başımı kaldırıp göğe bakınca
birçok kimsenin huşu içinde babamı dinlediklerini gördüm.Kimisinin elbisesi,
tutuşmuş yanıyor, kimi feryad ediyor, kimi düşüp bayılıyor, kimi korkudan
titriyordu'
Ve yine Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks ) nakleder ki;
'Babam hacca gittiği sene ben de onunla beraberdim. Zamanın kutuplarından
Meşayıhın büyüklerinin şeyhi, Ariflerin önderi,zahiri kerametler, yüce
makamlar ve övünülecek haller sahibi Şeyh ibni Merzuk’la, Mağrib
meşayıhlerinin önderi, Ariflerin büyüğü, muhakkıkların imamı , yüce makamlar
ve haller sahibi, kerametlerin sudur ettiği büyük veli Şeyh Ebi Medyen Mağribi
arafatta Babam’la buluştular.Ondan(ks) bereket hırkasını alıp giydiler. Onun
önünde diz çöküp pek çok bilgi edindiler.'
Seyyid Abdürrezzak (ks), babası Hz.Şah Abdülkadir Geylani’ye (ks) , velayet
halinin kendilerine ne zaman nasib olduğundan sual etti.Hz.Şah Abdülkadir
(ks), cevaben;
’10 yaşımda iken yolda ve mektebte etrafımda melekleri görürdüm.Melekler
beni gördükçe ‘Şu Allah’ın(cc) dostuna yer açın derlerdi. Yine bir gün melekler
bu şekilde konuşurlarken, kalb gözü açık bir zat, ‘bu çocuk kimdir?’ diye
meleklere sordu, melekler de ‘bu çocuk mertebesi çok yüksek bir veli olacaktır’
diyerek cevap verdiler, o zaman velayete namzed olduğumu anladım’
buyurdular.
Seyyid Abdürrezzak Geylani(ks), İslam Tarihinde , ‘Ebu Bekir’, ‘Sıracül Irak’,
‘Cemalül eimme’, ‘Fahrül Huffaz’, ‘Şerefül alam’,’Kıdvetül Evliya’ ,‘Cemalül
Irak’, ‘Es sufi’, ‘Tacüddin’, ‘Şeyhul Kıdve’, El Hafız’, gibi isimlerle anılmıştır.
Seyyid Abdürrezzak (ks), Reşadet ve kudret-i kerametle temeyyüz
etmiştir.Cenab-ı Abdürrezzak (ks) , ‘Cemalül Irak ‘ lakabı ile mahzar-ı tebcil-i
ehl-i tariktir.
Seyyid Abdürrezzak (ks), Gavsül Azam, Muhyissünneti veddin, Gavsü rabbil
alemiyn,Gavsüssekaleyn, Gavsüssemedani, Kutburrabbani, Mahbubu sübhani,
Kandilünnurani,Bazül eşheb, Eşşeyh Esseyyid Eşşerif Şah Abdülkadir
Geylani’ye (ks) açılan bir büyük kapıdır.
Bu yüce kapı öyle bir Muhabbet okyanusuna açılır ki, o gönül okyanusunun
sahibi ,
‘Önceki güneşlerin hepsi battı ve gitti, bizim güneşimizse batmayacak ebedi’
ve
‘Bu ayağım bütün evliyanın boynu üzerindedir ‘
buyurarak , Seyyid Ahmeterrufai’nin (ks) ifadesi ile bir Rabbani emri yerine
getirmiştir.
66
67
Ariflerin önderi Şah-ı Nakşibend Muhammed Bahaeddin-i Buhari (ks), kalbine ,
‘Allah(cc)’ ism-i celilini nakşedenin ,alem-i manada Hz. Şah Abdülkadir
Geylani (ks) olduğunu, bu sayede gönül aleminin açılıp müşküllerin
çözüldüğünü belirtmekle,
Hindistan Velilerinin büyüğü, Ariflerin sertacı, İmam-ı Rabbani Ahmed Faruk
Serhendi de (ks), Mektubatının 3. cilt 123. mektubunda , ‘Oniki İmamın
vazifesinin yani velayet yolunda Hakka vuslat edeceklere ulaşacak feyz, rüşd,
hidayete vesile olma işinin ,kıyamete kadar ,Hz.Şah Abdülkadir Geylani’ye (ks)
yüklenildiğini’, ifade buyurmakla bu emri rabbaninin delalet ettiği manaya
işaret etmişlerdir.
‘El erbeıyne an erbeıyne Şeyhan fil Hadis’
‘Celayilülhatır min kelami şeyh Abdülkadir.’
Seyyid Abdürrezzak’ın(ks) eserlerindendir.
‘Celayilülhatır’ adlı eser, ‘Keşfüzzünun’da’ zikredilmiştir.İçeriğinde iki meviza
vardır.
Birinci mevizası Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) ‘Fethürrabbani’ adlı
eserindeki 59. meviza ile ikinci mevizası, ‘Fethürrabbani’nin 57. mevizası ile
aynı tarihi taşımaktadır.
Eser, Süleymaniye kütüphanesi, Bağdatlı Vehbi, Nr.685 de bulunmaktadır.
Seyyid Abdürrezzak(ks) , Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin(ks) vaazlarını yazarak
cem etmiş ,onları kitap haline getirmiştir. ‘Fütuhul Gayb ‘ adlı eser, Hz.Şah
Abdülkadir’in (ks) 78 vaazının , Seyyid Abdürrezzak (ks ) tarafından yazılıp
kitap haline getirilmesi ile oluşmuştur.
Fütuhul Gayb’ adlı eser, Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) menakıbını içeren
‘Behcetül esrar, Kahire,1304’ adlı eserin sayfa kenarlarında yayınlanmış, eserin
sonuna , Hz.Şah Abdülkadir’in (ks) , Seyyid Abdürrezzak’a (ks) son vasiyeti,
şeceresi, akide-i diniyyesi ve yazdığı kasideler ilave edilmiştir. Futuhul Gayb’
adlı eser, İbni Teymiyye tarafından ‘Şerhu Kelimatı min Fütuhul Gayb ‘ adı
altında şerhedilmiş, ‘Camiurresail, Cidde, 1984 ’ adlı eser bünyesinde
yayınlanmıştır.
Tasavvuf yolu ,Hz. Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) çocukları ve torunları
vasıtası ile yayıldığı için , Seyyid Abdürrezzak’ı (ks) anlatırken O’nun (ks)
çocuklarını ve torunlarını da zikretmek yerinde olacaktır.Her biri hidayet rehberi
olan bu Ehl-i Beyt-i Resulullah’ın (as) İslam’ı tebliğ ve füyuzat-ı
muhammediyyeyi , insanların (as) kalblerine nakşetmek için vakf-ı can
etmelerinin tarihe düşen kayıtlarının , yeterince araştırılıp ele alındığını
söylemek mümkün değildir.
67
68
Bu zevat-ı kiram Cenab-ı Zül Celal’in kullarına özel bir ihsanıdır dense sezadır.
Bu Zatlar, hem Seyyid,yani Hz.Hüseyin(ra) soyundan hem de şerif yani
Hz.Hasan(ra) soyundan gelmektedirler. Geylaniler ,Ehl-i Beyt-i Resulullah’ın
(as) , karabet ve zühd ü takva yönünden Hz.Peygamber’e (as) en yakın
olanlarıdır.
Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks)( H.470-561) cihanı aydınlatan 10 çocuğu
vardır. Seyyid Ebubekir Abdülaziz (Vefatı 602-Cibal), Seyyid Abdülcebbar (V
575-Bağdat), Seyyid İbrahim (V 592- Vasıt) , Seyyid Abdullah (V 598 Bağdat),
Seyyid Yahya (V 600- Bağdat) , Seyyid Musa (V 618 Suriye-Şam-Sefhkasyon),
Seyyid Abdülvehhab (V 593 Bağdat) , Seyyid İsa (V 573 Mısır) , Seyyid
Şemsüddin Muhammed (V 600 Bağdat) , Seyyid Abdürrezzak (V 630 Bağdat)
Seyyid Abdülvehhab (ks) babasının medresesinde O’na (ks) vekaleten ders
okuttu.Pek çok veli yetiştirdi.Fetvada kalemi eşsiz, edip, fasih, cömert bir zat-ı
şerifti.
Seyyid Abdürrezzak(ks), Seyyid Muhammed(ks), Seyyid Abdülcebbar (ks)
Bağdat’ta ilim öğretmiş, Hadis okutmuş, irşad faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.
Seyyid İsa (ks), Şam ‘da ve Mısır’da irşad faaliyetlerinde bulunmuş, ilim
öğretmiştir.
Seyyid Abdülaziz(ks), Askalan’da gazada bulunmuş, Küdsü şerifi ziyaretten
sonra Cibale yerlermiş, orada irşad faaliyetlerinde bulunmuştur.
Seyyid İbrahim (ks), Vasıt’ta, Seyyid Yahya(ks) Mısır’da, Seyyid Musa (ks)
Mısır ve Suriye’de irşad faaliyetitlerinde bulunmuşlardır
Bu kadri yüce zatların her biri ve onların torunları , din-i mubin-i islamı , bütün
yeryüzüne yaymak , tüm insanlığa , Hz. Muhammed Mustafa’nın (sav)
muhabbetini, taşımak için azimle çalıştılar.Her biri , insanların yolunu
aydınlatan birer hidayet yıldızı oldular.
Seyyid Abdürrezzak Geylani'nin (ks) soyundan gelen zevat-ı kiram , Kalaidül
Cevahir adlı eserde belirtildiği kadarı ile aşağıdaki şemada gösterilmiştir.
Seyyid Abdürrezzak Geylani’nin (ks) ,çocukları ;
Seyyid Ebu Salih Nasr( V 633 Bağdat)
Seyyid Abdurrahim (V 606 Bağdat)
Seyyid Fadlullah (V 656 bağdat)
Seyyid İsmail ( Bağdat)
Seyide Aişe
Seyide Saadet’ dir
68
69
Seyyid Ebu Salih Nasr (ks) (Ö.633/1235) , Başta Fıkıh ve Hadis olmak üzere
diğer ilimlerde de payesi olan , zühd ve takva sahibi bir zat idi. Bağdat’ta
‘kadıyülkudatlık’
vazifesi , halife tarafından kendisine tevdi edildi. Bütün ülkenin kadısı
oldu.Dedesi Hz.Şah Abdülkadir’e (ks) çok benzerdi.‘İrşadülmübtedin’ adlı bir
fıkıh kitabı yazdı.
Seyyid Abdürrezzak’ın (ks) diğer çocukları gibi, kızları da maddi ve manevi
ilimleri tahsil ile kemale ermiş, alime, saliha, zahide idiler. Seyide Aişe, hadis-i
şerif rivayetinde bulunmuştur.
Seyyid Nasr’ın (ks) oğlu Seyyid Muhammed’in (ks) oğlu Seyyid Ahmed’in (ks)
soyundan gelen zatlar Suriye’nin ‘Hama’ şehrinde yaşamış, Seyyid Alaadin Ali
(ks) hariç, hepsi ‘Hama’ şehrinde vefat etmişlerdir. Seyyid Alaadin Ali(ks) ,
Kahire’de vefat etmiştir.Bu zatlar Suriye ve Mısır’da irşad faaliyetlerinde
bulunmuşlardır.
Tarihçiler, tasavvufu Pengal’de neşredenlerden birinin de Seyyid
Abdürrezzak’ın(ks) torunlarından ‘Şah Kumeys’ olduğunu yazarlar.
Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) torunlarından Seyyid Seyfeddin’in , Sind
ülkesine göç edip 10 yıl süren bir çalışma ile 700 den fazla ailenin İslam’la
şereflenmesine vesile olduğu bilinmektedir.
KAYNAKLAR
TDV İslam Ansiklopedisi, c.1, ‘Abdülkadir Geylani Md.’
Sadi, Muhammed., ‘Gaybın Dili’, Uluçınar Yay.İstanbul, 1981
Bağdatlı İsmail Paşa,‘Esmaül Müelifin’,c.1,’Abdürrezzak Md.’
Maarif Matb.,İstanbul, 1951
Vicdani, Sadık.,’Tomar’,Matbaa-i Amire, İstanbul,1338
EtTadifi,’Kalaidiül Cevahir’, Çev.N.Erdoğan, Sinan Yay. İstanbul.
Hocazade, Ahmet Hilmi, ‘Hadikatül Evliya’,İstanbul ,1318
Bağdati, İbrahim Derubi., ‘El Bazül Eşheb’, Uluçınar Yay.İstanbul, 1976
69
70
Ziyaeddin Abdurrahman Halis Kerküki (ks)
Ziyaeddin Abdurrahman Halis Kerküki (ks), Kadiriyye yolunda Halisiyye
Şubesinin Müessisidir.O’nun biyografisini anlatan çok geniş bir çalışma
yapmamıza rağmen , Osmanlı Şeyhulislamlarından Haydarizade İbrahim
Efendi’nin Ceride-i tasavvufta kaleme aldığı aşağıdaki veciz biyografiyi
sadeleştirerek almayı daha manidar bulduk.
“Ziyaeddin Abdurrahman b.Ahmed b. Mahmud (ks) 1212 tarihinde Kerkük’te
madde aleminin şerefini artırmış, 63 yıl yaşadıktan sonra değerli bir misafiri
olarak bulunduğu şu geçici dünyaya 1275 tarihinde veda ederek yüce cennetlere
giriş kapısı olarak kabul ettikleri hakikat feyizlerinin yeri olan dergahında
toprağa verilmiştir. Ziyaeddin Abdurrahman (ks), nuru bütün aleme yayılan,
Hazreti Resulullah ‘a (as) ait özelliklerden tam anlamıyla pay sahibi olan kamil
ve ariflerden olması sebebiyle, sufilerin yüksek ve derin düşüncelerine daldıkları
zaman gayretinin büyüklüğü ve manevi halleri o kadar yücelirdi ki, lahut
alemine ait hakikatleri anlatan lisanları;
Ben öyle bir kuşum ki her akşam ve sabah Benim ıslığımla ( ötüşüme karşı ) arş
dile gelir,diyerek ariflere yakışan bir övünme ile şakır, bir olgunluk derecesine
ve bir yüce makama yükselirdi.Dostları ile bir mecliste sohbet esnasında dahi o
kadar hoşgörülü, tatlı dilli, düzgün ve açık lisanlı olur, fikir ve vicdan
hürriyetine o kadar sahip bulunurdu ki ;
Ey Urfi! İyi ve kötü insanlarla öyle yaşa ki öldükten sonra müslüman seni
zemzemle yıkasın, Hintli yaksın,
ahlak kuralını benimsediği her hal ve davranışından anlaşılırdı.Her sabah ve
akşam, hakikat yolunun dergahının sofrasında, ihsanlardan kısmetini alan birkaç
yüz fakirin arasında müslüman olmayan milletlerden dahi bir çok ihtiyaç sahibi
bulunurdu. Hatta bir gün o fakirlerin arasında bulunan bir mecusi gezginin,
kendisine ait dini töreni dergahın içinde yerine getirdiği, şeyhin bazı bağlıları
tarafından görülerek hakkında dergahtan kovma ve azarlama gibi bir işe
girişilmişse de Abdurrahman Hazretleri (ks) buna engel olmuştur.
İfadelerimiz çeşitli, senin hüsnün ise tektir. Hepsi bu cemale işaret ediyor.
Hele soyluluk ve el açıklığında;
Nazar sahiplerinin yanında Süleyman’ ın mülkü hiçtir,belki Süleyman, mülkten
azade olan kişidir,
sözlerine tam uygun olup, onun yanında dünya ile ilgili mal ve süslerin zerre
kadar üstünlüğü ve değeri yoktu. Çok kereler iyilik ve bağış eteğini arayıp
bulma ümidi ile yüksek huzurlarına yüz süren ihtiyaç sahiplerine verecek para
bulunmadığı zamanlar, dünyaya ilgisine sebep olarak gördüğü elbiseden bile
vazgeçerek bağış buyururlardı. Bulunduğu, Hakkı bilme yolunun süslenme
sebebi ve belki de tamamlayıcısı olan şiir sanatında dahi son derece güçlü idi.
Şiirlerinin toplandığı, ‘Halis Divanı’ adlı kitabın okunup incelenmesinden de
70
71
anlaşılacağı gibi, şiir sanatında en çok, Mevlana Celaleddini Rumi, Nur Ali ve
Mağribi gibi tasavvuf ehli şairlerin en büyüklerinin tuttukları yola bağlı kalmayı
daha çok tercih etmiş olduklarından dolayı, inciler saçan şiirleri baştan başa
hakikatin manevi hazzı ile doludur. Bereket ve mutluluk sebebi olsun diye o
nefis şiirlerinden birkaç mısra aşağıda verilmiştir.
Her nereye baksam gerçek maksadım senin yüzündür,
Fakat gözyaşı ile dolu iki gözümde senin hayalinden başka bir şey bulamam,
Hangi toprağa ibadet maksadıyla alnımı koysam
Taptığım ve maksadım sen, varlığım ve secde ettiğim sensin,
Kısaca sözü, insanlık kitabının hangi bir sayfasına getirirsek, Abdurrahman
Hazretlerinin sıfatlanmış oldukları ahlakla ilgili faziletlerini hakkı ile
açıklayabilmek imkansız olması nedeniyle, kendilerinin hakikat aleminin ne
kadar büyük bir kamil eri olduğunu anlayabilmek için, zamanın alimlerinin en
ileride bulunanlarından ve edebiyatçıların en büyüklerinden bulunan Berzençli
Kadı Hüseyin’ in, Abdurrahman (ks) hakkında görüş duygularını açıklayıcı
olmak üzere, düşüncelerini güzel ve noksansız bir şekilde dile getirdiği bir
paragrafını kendime delil olarak alıyorum.
Gördüğümüzü Gördük!
Tekkenin baş köşesinde bir Pir oturuyordu
Dervişlik makamında sanki bir emir idi
Cemalinden bir ışık saçılmış, yanındakiler o nurla aydınlanmışlardı.
O baştan ayağa Zühre Yıldızı gibi nurdur
Sanki bütün sürurun özü odur
Derdi olan eğer yüzünü görse can ü gönülden sevince gark olur.."
'Nigara ' Gazeli, O'nun (ks) arifane eş'arındandır.
Nigârâ mülk-i cismim kenz-i ‘aşkınçün harâb ettim
Anı cânım yerine kalbde nâib-i menâb ettim
Derûn-i sînemi pâk eyledim ağyâr nakşından
Gönül kâşânesin ‘aşk-ı ruhınçün müstetâb ettim
Beyâbân-ı talebde pertev-i hüsnün şuâ’ından
Tenim baştan başa cevvâle-i mevc-i serâb ettim
Şarâb-ı nâbe ger meyl eylesem ma’zûr tut zâhid
Ki ben meyhanede pîr-i mugâna intisâb ettim
Cihânın gülşenine gelmemiş hüsnün gibi bir gül
Anınçün ‘âlem içre ‘aşk-ı hüsnün intihâb ettim
Hubâb-ı sakfı gerdûne ulaşsa himmetim nola
Ki ‘ömrüm sarf-ı râh-ı bir şeh-i ‘âli cenâp ettim
Medâris içre Hâlis görmedim ben ‘aşk sevdâsın
Anınçün ‘ilmimi meyhânede rehn-i şarâb ettim.
*Tasavvufi Şiirlerde , Pir-i Mugan: Mürşid-i Kamili ve Meyhane: Aşkın
Pazarını, Sembolize eder.
71
72
Seyyid Dede Osman Avni Baba Ruhavi (ks)
Seyyid Dede Osman Avni Baba (ks) Urfa’da yetişen büyük mütefekkir ve
mutasavıflardandır. Doğum tarihi bilinmemektedir.Babasının adı Ebdal
Muhammed (ks), dedesinin adı Eyyub (ks), büyük dedesinin adı Bekir’dir
(ks).Seyyid olup, bütün fertleri mutasavvıf olan bir ailenin çocuğu olarak bu
şuhud alemini şereflendirmiştir.Hayatını Urfa’da Mevlid-i Halil Dergahında ,
insanları irşad ile geçirmiştir.O zamanlar Halep vilayetinin Urfa Sancağında
bulunan Mevlid-i Halil Tekkesi Vakfından kendilerine senelik 1500 kuruş
tahsisat ayrılmıştı.
1814 yılında babası Ebdal Muhammed (ks), bu fani alemden göçtü.Mevlid-i
Halil Dergahında bulunan kabirlerin ikisinin, kardeşlerine ait olduğu
anlaşılmaktadır. Bunlardan biri, 1814 yılında vefat eden Eyyub Efendi (ks),
ikincisi, 1867 yılında vefat eden Sofi Muhammed Efendidir (ks).
1883 yılında bu fenaya veda eden Dede Efendi (ks), cedlerinin de bulunduğu
,Hz.İbrahim (as) Dergahının avlusundaki küçük kabristana defn
olunmuştur.Hayatını zühd ve takva ile geçiren Dede Osman Avni’nin (ks) vefat
ettiği zaman hayatta çocuğunun bulunmadığı kaynaklardan anlaşılmaktadır.
Dede Efendi (ks) ile mübarek cedlerinin ve hulefasının medfun bulunduğu bu
küçük kabristan , Hz.İbrahim’in (as) dünyaya teşrif buyurdukları mağara ile
dergah hücreleri arasında , Mevlid-i Halil Camisi avlusunun güneyinde yer
almaktadır.Bu kabristanda sekiz kabir vardır.İki kabirde mükerrer defin
yapılmıştır.Kabristanın girişindeki tarihi kitabede şöyle yazılıdır.
“Burası sırrı yüce olsun , bütün evliyanın sultanı Gavsülazam Hz.
Abdülkadir Geylani’nin pak dergahıdır”
Dede Efendi’nin (ks) Kabri, bu mübarek mekanın önünde ve doğusundadır.
Dede Efendi’nin(ks) yaşadığı ve irşad faaliyetlerini sürdürdüğü bu mübarek
makam için pek çok mutasavvıf şair ,medhiyeler kaleme almıştır.Urfa’lı Şair
Nabi’nin bir nazmı bu makamın kitabesinde ilgi çekicidir.Bu nazmın
sadeleştirilmiş hali şöyledir.
“Burası Allahu Teala’nın yarattığı beldelerin hayırlısı olan Ruha şehridir.Bu
makam Kudsi Hicaz’dan gayrı bütün makamlardan yücedir..Güzellik ve şerefte
bu makam gönülleri cezb eder.Burası Enbiyanın ceddi olan Allah’ın(cc)
Halili’nin (as) doğduğu yerdir.Burası , Halil e(as) serin ve selamet olan
Ruha’dır.”
72
73
Dergah, Tasavvuf Büyüklerinin ikamet edip, irşad faaliyetlerini sürdürdükleri
veya kabirlerinin bulunduğu yer anlamına gelen tasavvufi bir deyimdir.
Urfa’daki bu makam, konumu ve manası ciheti ile Mekke-i Mükerreme’yi
hatırlatmaktadır.Kabe’nin mimarı Hz. İbrahim’in (as) doğduğu mağara , bu
kutsal mekanda yer almaktadır.Bu mağaranın batısında Osmanlı dönemi
Mimarisi olan Mevlid-i Halil Mescidi vardır. Bu mescidin ön yüzündeki
kitabedeki tarihi mısralar bugün hala dergahlarda okunan şu güzel sözleri ihtiva
etmektedir.
Cirağ-ı mescid , mihrab-ı minber
Ebubekir ,Ömer , Osman ü Haydar
Mağaranın doğusunda, Dede Osman Avni ‘ye (ks) ait emanetlerin sergilendiği
küçük bir hücre vardır.Dede Efendi’nin (ks) günümüze kadar ulaşabilen
sancakları,muinleri, tesbihi,külahı,tacı,keşkülü, şamdanları Mevlid-i Halil
Medresesine vakfettiği Aşıkpaşa’nın ‘Garibname’ adlı eseri bu hücrede ziyarete
açıktır.
‘Garibname’nin’ vakfiyesinde,
“Aşıkpaşa ismindeki bu kitabı Ceddülenbiya Makamının hizmetçisi ,Şeyh Dede
Osman Er-Ruhavi (ks) Cenab-ı Hakkın rızası için Mevlid-i Halil Medresesine
vakfetmiştir.Okumak isteyen bundan men edilmemelidir. Ve buradan dışarı
ancak kuvvetli bir rehin ve kefil karşılığında çıkarılabilir ” yazılıdır.
Burada aynı zamanda Hz.Resulullah’ın (as) Sakal-ı Şerifleri de bulunmaktadır.
Bu hücrenin doğusunda , Dede Efendi’ye(ks) ve diğer Kadiriyye Ricaline ait
kabirlerin bulunduğu küçük bir kabristan ile bitişiğinde medrese odaları yer
almaktadır. Bütün bu külliyeye dergah adı verilmiştir.
Dergahta bulunan kitabeler ile tercüme ve sadeleştirilmiş halleri şöyledir
1-Dede Efendi’nin (ks) Kabri:
Kabrin baş dikmesinde,
“Haza kabrü el merhum el mağfuru lehu, hadimü hazel makamil mübarek , el
mukbilu alellah vel mu’ridu ammen sivahu, Eşşeyh Esseyyid Dede Osman Avni
ibni Eşşeyh Esseyyid Ebdal Muhammed Baba, kad intekale min daril fena ila
daril beka bi nidai irciı, fi Şehri Zilkade eşşerife, sene 1300”
yazılıdır.
“Bu Kabir günahları bağışlanmış,hakkın rahmetine kavuşmuş ,bu mübarek
makamın hizmetçisi , Allah’a (cc) yönelmiş,Ondan(cc) başka her şeyden i’raz
73
74
etmiş, Eşşeyh Esseyyid Ebdal Muhammed Oğlu Eşşeyh Esseyyid Dede Osman
Avni’nindir. irciı nidası ile 1300 senesi Şerefli Zilkade Ayında fena aleminden
beka alemine intikal etti .”
Kabrin ayak dikmesinde,
“Günahım çok mukirrim ya ilahi, ümidim geru sen perverdigare,ilahi red kılma
mürüvvetinden,kapına gelmişim ben yüzü kara, günahkarım deyu derviş ümidin
kesme, Muhammed Mustafa (as) gibi şefaatkarımız vardır.Katre-i eşkimle Rumi
fevt tarihin verdim .Kurb-i Hakkı tuttu menzil-i münevver-i Osmani,Hüvel
Hayyül Baki, irham hali ya Munis ya Selam”
“Ya İlahi günahım çok, bunu ikrar ediyorum.Ümidim terbiye edip kullarını
rızıklandıran sanadır.Kapına yüzüm kara geldim.Beni ihsanından red kılma ! Ey
derviş! Günahkarım diye ümidsiz olma ! Hz.Muhammed Mustafa (as) gibi bir
şefaatçımız vardır. Gözyaşımın damlası ile rumi vefat tarihini verdim.Osman
Efendi’nin nurlu menzili Hak yakınlığını tuttu.O Allahü Teala Hay ve Bakidir.
Halime merhamet et.! Ya munis ya Selam!”
2-Bu Derviş Eyyub’un(ks) oğlu, Merhum Ebdal Muhammed’in (ks)
kabridir.1129 yılı Rebiülahir Ayında vefat etti
3-Bu ,Bekir’in oğlu, fakirin hizmetçisi merhum ve mağfur Derviş Eyyub el
Kadiri’nin(ks) kabridir.Allah(cc) ,kabrini nurlandırsın.1195 yılı şerefli Zilhicce
Ayında Allah’ın(cc) rahmetine kavuştu.
4-Bu,Molla Muhammed’in oğlu Merhum Dede İbrahim’in(ks)
kabridir.Allah(cc) kabrini nurlandırsın.1120 senesinde vefat etti.
5-Bu, mübarek makamın hizmetçisi Evliya Mustafa’nın(ks) oğlu Merhum Sofi
Muhammed’in(ks) kabridir.1304 yılında fena aleminden beka alemine
göçmüştür.
6-Bu, Derviş Ebdal Muhammed’in(ks) oğlu Derviş Seyyid Eyyub
Efendi’nin(ks) kabridir.Allahü Teala ikisine de rahmet eylesin.sene 1229
İkinci defin, Derviş Esseyyid Ahmet (ks) oğlu Derviş Esseyyid Hafız Süleyman
Efendi (ks) , 1272 yılı Zilhicce Ayında vefat etti. Allah(cc) rahmetine gark etsin.
7-Bu Derviş Ebdal Muhammed’in(ks) oğlu Sofi Muhammed’in(ks)
kabridir.1282 yılında Allah’ın(cc) rahmetine kavuştu.
8-Bu Müslim’in Oğlu, mübarek makamın hizmetçisi Merhum Esseyyid Derviş
Halil Hafız Efendi’nin(ks) kabridir.Allahü Teala (cc), Seyyidel mürselin
74
75
hürmetine kabrini nurlandırsın ve Ondan razı olsun.1325 yılı Zilkade ayında
vefat etti.
İkinci defin, “Dede Osman Avni Efendi’nin(ks) Halifesi Antep’li Mustafa
Baba’nın(ks) kabridir.Sene 1340 Cemaziyelevvel”
Seyyid Abdürrezzak(ks) ve Seyyid Ebubekir Abdülaziz (ks) ,Hz. Abdülkadir
Geylani’nin (ks) çocuklarıdır.Kadiriyye yolu ,ekseriyetle, Hz.Pirin (ks)
çocukları vasıtası ile neşrolunmuştur.
Silsilede adı geçen Aliyyül Kadiri (ks) , silsiledeki diğer cedleri gibi,Bağdat’ta
Nakibul Eşraf ve Kadiriyye vakfı mütevellisi idi.1289 da vefat etmiştir.Kabir
taşında,
“Hz.Resululllah (as) efendimize daima bağlı kalmış,ahiret gününün korkusu ile
Cenab-ı Hakkı fasılasız düşünmekle geçen ömrünü daima büyük ceddi Gavsül
Azam’ın(ks) eserlerini payidar kılmaya harcamıştır.Süleymanül Kadirinin oğlu
Aliyyül Kadiri burada medfundur “
yazılıdır.
Aliyyül Kadiri’nin(ks) neseb-i alileri şu şekilde belirtilmektedir.
“Eşşeyh Esseyyid Abdülkadir Geylani’nin(ks) oğlu, Seyyid Abdülaziz (ks)
neslinden, Seyyid Zeynüddin-i Kebir (ks) oğlu Seyyid Veliyüddin Kadiri (ks)
oğlu Seyyid Nuruddin Kadiri (ks) oğlu Seyyid Hüsamüddin Kadiri (ks) oğlu
Seyyid Muhammed Derviş (ks) oğlu Seyyid Zeynüddin Kadiri (ks) oğlu Seyyid
Mustafa Kadiri (ks) oğlu Seyyid Süleyman Kadiri (ks) oğlu Seyyid Aliyyül
Kadiri (ks) ..”
Dede Efendi’nin(ks) adları tesbit edilebilen üç halifesi vardır.Bunlar ,
Urfa’lı Halil Hafız (ks), Antep’li Mustafa (ks) ve Kövenk’li Hacı Ömer
Hüdayi’dir (ks).
Urfalı Halil Hafız (ks) 1832 de doğmuştur. Babasının adı Müslim ,annesinin adı
Ümmühan’dır.1907 yılında vefat etmiştir.7 Şubat 1880 tarihinde Dede
Efendindin vefatından üç yıl önce Mevlid-i Halil Camiine imama tayin
edilmiştir.İmam tayin oluşu ile ilgili berat şöyledir.
“Yüce Vakıflar Nezaretine bağlı vakıflardan Urfa’da bulunan Mevlid-i
Halilürrahman Cami-i Şerifi ve Vakfından olmak üzere günlük 5 akçe vazife ile
imamlık vazifesini yürüten Seyyid Abdullah’ın ve daha sonra da oğlu
Abdurrahman’ın dahi çocukları olmadığı halde vefat etmeleri sebebi ile halen bu
hizmeti eda eden , salihlerin özü, Hafız Halil’in kusursuz hizmet etmek şartı ile
1397 senesi Sefer Ayı yirmi üçüncü günü bu berat verilmiştir.”
75
76
Hafız Halil’in (ks), Dede Efendi’den (ks) sonra,dergahta resmi irşad yetkisi
isteyen ve Dede Osman Avni(ks) hakkında önemli bilgiler ihtiva eden dilekçesi
şöyledir.
“Hakir duacınızın yüce kapıya arzı şudur ki,Vakıflar nezaretine bağlı , Halep
Vilayeti dahilindeki Urfa Şehrinde, Halilürrahman Gölü civarında bulunan ,
Mevlid-i Halil Aleyhisselam Tekkesi vakfından olmak üzre senelik 1500 kuruş
vazife ile beratsız olarak , eskiden beri uygulandığı şekilde, mürşidlik vazifesini
yerine getiren, Yüce Kadiri Yolu Halifelerinden , ibadet ve takvada yücelen
büyüklerin meşhurlarından , yetmiş seneden beri zühd ve takva yolunda
varlığını fena kılmış, Dede Eyyüb Efendi Oğlu Ebdal Muhammed Efendi Oğlu
Mevlana Dede Osman Efendi Hazretleri (Allah onların sırlarını mukaddes
kılsın) bundan önce çocuğu olmadığı halde vefat etmiş, varlığına ihtiyaç
duyulan hizmeti sahipsiz kalmıştır.Bu sebepten işbu dilekçeyi gönderen ,
Kazancı Mahallesi sakinlerinden olup, Dede Osman Avni Baba Hazretlerinden
terbiyesini ikmal ve maarifi tahsil ederek izin ve icazet alıp Yüce Kadiri
Yolunda Halife ve Dede Osman Avni Baba’nın vefatından beri bu hizmeti
yürütmekte olan Müslim Efendi Oğlu Hafız Halil Efendi duacınızın ,yukarıda
geçen Urfa Şer’i Mahkemesinden halen vakıflar müdürü İsmail Efendi oğlu
Mustafa Ragıb Efendi hazır bulunduğu halde toplanan yüce şeri mecliste ,
ulema ve meşayıh tarafından kendisine verilen şahadetname beyan
olunmuştur.Bunun üzerine mürşidlik vazifesini hakkıyla ifaya muktedir ve buna
hakkı ve liyakatı apaçık belli olduğunu hepsi ihtiyar etmiş, imtihanla da bu
husus , mahkemede sabit olmuştur.Adı geçen mahallenin elli birinci hanesinde
bir numara ile kayıtlı , yazım tarihinde elli bir yaşında olduğu elinde bulunan
evraktan anlaşılan ve bugün askerlik yaşını geçmiş olduğu dahi, beşinci
kolordu, redif sınıfı, otuz altıncı fırka yetmiş ikinci sancağına mensub yüz kırk
üçüncü alayın birinci Urfa taburunun zabıtları tarafından tanzim edilen resmi
evraktan da açıkça anlaşılmaktadır. Bu nedenle adı geçen Halil Hafız Efendi
duacınıza kararlaştırılmış şartları tatbik ederek teveccüh etmeniz ve şerefli yüce
beratınızı sadaka ve emir buyurulmak ricası ile bu dilekçe yüce huzurlanıza
arzedilmiştir.Emir ve ferman Hazreti emir sahibinindir Bu dilekçe 1303 senesi
Cemaziyelahir Ayı yedinci günü yazıldı.”
Bu Dilekçeye verilen cevapta,
“Salihlerin özü Hafız Halil için mahkemede verilen ilam ve Şeyhulislam
tarafından kılınan işaret üzerine yüce vakıflar nezaretinden özetle ifade edildiği
şekil ve gereğince fermanım olarak, 1313 senesi Cemaziyelevvel ayının
ondördüncü günü işbu şanı yüce beratımı verdim ve buyurdum ki; adı geçen
Halil Hafız Efendi mürşidlik vazifesini resmi olarak kusursuz hizmet etmek şartı
ile icra ede..1313 senesi Cemaziyelahir Ayının onbeşinci günü yazıldı. “
76
77
Antep’li Mustafa (ks) 1921 yılında , Hafız Halil Efendi’den(ks) ondört yıl sonra
vefat etmiş aynı kabre defn olunmuştur.Bu zat vasıtası ile Dede Osman Avni’nin
(ks) yolu Antep’te intişar etmiştir.Bu husus şöyle belirtilir.
“Antep’teki tarihi Deveci Mescidi’nin İmamı Arap Baba(ks), Dede Osman Avni
Baba’ya(ks) bağlıydı. Deveci Mescidi hem cami hem de Kadiri Tekkesi idi.
Arap Baba(ks), Kuşadalı İbrahim Halveti’nin(ks) Antep’li Halifesi Aydi
Baba’nın(ks) yeğeni idi.”
Hacı Ömer Hüdayi (ks), Elazığ'ın Kövenk Köyünde medfundur.
Bazı Mutasavvıf Şairler , Dede Efendi (ks) hakkında tasavvufi şiirler kaleme
almışlardır.
1845 de Urfa’da doğan ve 1915 yılında vefat eden Şair Şeyh Halid , bir
murabbasında,
“Genci gamda kaldı bu Halid yine zar u hazin
Yetmedi maksuda hayfa kim eder ah u enin
Dede gelmiş yüz sürüp dergaha bu kemter kemin
Kıl mürüvvet el gıyas ey bahrı eltaf-ı kerem”
Diğer bir Mutasavvıf Şair Urfa’lı Bikeszade Hulusi de şu mısraları dile
getirmiştir.
“Kutb-i alemdir demadem Seyidi Osman Dede
Nur-i azamdır demadem Seyyidi Osman Dede
Zahir u batın yanında bir kuneydil içredir
Ana alemdir demadem Seyyidi Osman Dede
Nefsini alemde ahkar gördü öyle zat iken
Seyr-i ekremdir demadem Seyyidi Osman Dede
Hem keramet hem velayet hırka-yı puşundadır
Derde merhemdir demadem Seyyidi Osman Dede
Kıl kanaat ey Hulusi sana şefidir o zat
Kutb-i alemdir demadem Seyyidi Osman Dede”
Hasılı Seyyid Dede Osman Avni Ruhavi (ks) , mutasavvıfların övünç
kaynağı,tasavvuf ilminde mütebahhir, evliyaullahın büyüklerinden ,kerametler
sahibi bir pir idi.Apaçık kerametlere ve yüce makamlara sahipti.Sırrı açık
basireti kuvvetli, duası makbul , himmeti yüce, zamanındaki mutasavvıfların
imamı, zühd ve takvada benzersiz,muhakkık bir kamildi.Ariflerin önderi,
saliklerin sığınağı, sırların hazinesi,tarikatın delili, hakikatın tercümanı idi.Genç
yaşında irfan feyzine mahzar olmuştu. Kalblerin mahbubu , ulema ve sulehanın
merğubu idi.Uşşakı Muhammediyyenin terbiyesine yetmiş yıl vakf-ı can
77
78
etmişti.Elinden marifet şarabını içen nice zatlar ,aşk-ı Hüda ile sermest
olmuştu.Manevi fütuhatlar ile bezenmiş yüce ruhları ravza-i cinana uçtuktan
sonra, Kabr-i Enverleri uşşak-ı İlahinin ziyaretgahı ve iltica mercii olmuştur.
Yüce menkıbeleri hala dillerde dolaşmaktadır Kaddesellahu sırrahu ve
nefeanellahu bihi.
KAYNAKLAR
Karakaş,M.’Şanlıurfa Evliya ve Alimleri’, Şanlıurfa 1996, s.10-50
Bağdati İ.D.,’El Bazül Eşheb’,Uluçınar Yay.İstanbul 1976 s.100-200
Şahiner,N.’Gaziantep’in Yok Edilen Camileri’,İstanbul 1995, s.51
Alpay,B.,’Şanlıurfa Şairleri’,Şanlıurfa 1986 ,s.70-110
78
79
Seyyid Hacı Ömer Hüdayi (ks),
Seyyid Hacı Ömer Hüdayi (ks),19.Yüzyılda Anadolu’da yetişen Evliyanın
Büyüklerindendir. 1821 yılında Elazığ’ın Mürü köyünde doğdu.Babası
kaymakamzadelerden İbrahim Efendidir. Askerlik görevini Erzincan’da
Kırkserdarlar Askeri Teşkilatında Komutan olarak yaptı. Gördüğü bir rüyasında
, kendisine “Zahiri vazifen sona erdi. Artık manevi vazifene başla “
denildi.Rüyasını Erzincan’da bulunan Terzi Baba namıyla meşhur, Erzincan’lı
Muhammed Vehbi’ye (ks) anlattı. Muhammed Vehbi (ks) O’nu ,Arapgir’de
bulunan halifesi Ömer Ruhani ‘ye (ks) gönderdi.
Hacı Ömer Hüdayi (ks) , Arapgir’li Ömer Ruhani ‘nin (ks) ilm-i batın halkasına
dahil oldu.Elazığ’ın Perçenç Köyüne yerleşti. Halidiyye kolunun bütün
merhalelerini tamamlayan Hacı Ömer Hüdayi (ks) , Urfa’da bulunan kibar-ı
meşayıhdan Dede Osman Avni’ye (ks) intisab ile oniki imam hazeratına nisbetle
adlandırılan oniki tasavvuf ekolünde de İrşad makamına erişti. Perçenç’den ,
Elazığ’ın Kövenk Köyüne gelip yerleşti.Kövenk’te nasın irşadı ile meşgul
oldu.Güzel huyu, takvası, kerametleri ile şöhret buldu. Hacı Ömer Hüdayi (ks)
güleryüzlü, mütevazi, çok cömert bir zattı.Bütün nasa maddi ve manevi
ihsanlarda bulunurdu.Mübarek nazarlarına mazhar olanların O’nun cezbesine
kapılmamaları mümkün değildi. Devlet Ricali, halli zor müşküllerini gelip O’na
danışırdı.
Anadolu’nun yetiştirdiği kümmeliynin büyüklerinden olan bu kutsal gönüllü
veli, “İhtiyacı olup da bizden yardım istemeyenin yüzü bir kara, istendiğinde
eğer biz yardımına yetişmezsek bizim yüzümüz iki kara olsun , biz hayatımızda
kındaki kılıç gibi, mematımızda kından çıkmış kılıç gibiyiz “ buyurarak
alemşumul olan yüce tasarruflarını izhar buyurmuşlardır.
Hacı Ömer Hüdayi’nin (ks) , Memnune, Saadet,Hafize isminde üç kızı, Ahmet
isminde bir oğlu dünyaya gelmiştir. Ahmet Visali namı ile tanınan bu zat Hacı
Ömer Hüdayi’nin (ks) ali teveccühlerine mahzar olup O’nun (ks) hulefası
arasında yer almış ancak genç denecek yaşta, bu fenadan dar-ı bekaya rıhlet
buyurmuşlardı.
Çok sayıda Hulefası bulunan Hacı Ömer Hüdayi (ks) Hazretlerinin adları tesbit
edilebilen hulefaları şunlardır.
Ahmet Visali (ks)
Kürklü Hacı Muhammed (ks)
Göllü Mustafa (ks)
Hamza (ks),
Şükrü (ks),
79
80
Muharrem Hilmi (ks),
Tepecikli Mehmet (ks),
Perçençli Mehmet (ks),
Boranlı Abdullah (ks),
İzolulu Muhammed Emin (ks),
Hacı Ömer Hüdayi’nin (ks) irşad ile geçen mübarek ömürleri, Hicri 1322 Miladi
1905 yılında kurban bayramı günü Kövenk Köyünde hitama erip, ruh-u
pürfutuhları cenneti ulyaya pervaz eylemiştir .
Nurlu kabirleri Elazığ’ın Kövenk Köyünde ziyaretgah-ı enamdır. Kabir taşında
şu ifadeler yer almaktadır.
Budur kabr-i müniri ol cenab-ı hazreti Şeyhin
Hakikat ilmine vakıf şehir-i pir Ömer Baba
Ziyaret kıl hulüs ile dilersen feyzyab olmak
Olur maksuduna nail iden bir fatiha ihda
İdüp rahmetle yad anı iderse her kim istimdat
Ulaşır himmeti şeyhin muin olur ana Mevla
Diriğa halka-i zikrinden ayrılmış müridanı
Firakıyla yanan diller ziyaretle olur itfa
Dedim tarih vefatına dü ceşmime dolan kanla
Mukim-i cennet-i ulya ola yarab Ömer baba
Sene 1322
Hacı Ömer Hüdayi (ks) türbesinin bahçesinde bulunan Oğlu Ahmet Visali’nin
(ks) kabir taşında ise “Hulefa-yı Kadiriyyeden Şeyh Ahmet Efendinin Ruhuna
Fatiha , 5 şubat 1309 “ yazılıdır.
O’nun(ks) bize kadar ulaşan emanetleri arasında tesbihi, tacı,külahı
bulunmaktadır. O’nun (ks) yolunu ve manasını temsil eden mübarek taçları dört
dilimli olup, her bir diliminde Allah’a (cc) vuslatın merhaleleri olan “şeriat,
tarikat, hakikat, Marifet “ yazılıdır.
Hacı Ömer Hüdayi Baba ' nın (ks) şiirlerinin toplandığı "Divan-ı Hüdayi " adlı
bir eseri bulunmaktadır.Eser , Muharrem Hilmi Efendi (ks) tarafından kaleme
alınmıştır.
Gel etme sırr-ı Hakk'ı faş, dahi kimseye atma taş
Bir gün gidersin dünyadan, işin olur uhrada yaş
Sakın dünyaya aldanma, bunu sana kalır sanma
Yoktur bakası inanma, ederse ger seni bir baş
80
81
Bir kimseyi incitme gel, hiç verme işine halel
Muhtaçlara gel tut bir el anlara daim yedir aş
Kimseye kemlik dileme, kibredip ağır söyleme
Düşeni azar eyleme hiçbir gönül yıkma adaş
Hüdayi gel görme hakir velev ki olsa bir esir
Gerek kebir gerek sağır edna görüp oynatma kaş
Hacı Ömer Hüdayi Baba ’nın (ks) , tevhid hakkındaki şu manzumesini okuyup
da , aşk ile tevhid etmemek mümkün mü?
Gel Hakk’ı çok zikredelim , ismini hep vird edelim
Leyl u nehar halvet edup ,aşkiyle tevhid edelim
Gel derme bu sim u zeri , böyle cifeden ol beri
Kamuya ol Hak rehberi aşkiyle tevhid edelim
Gel tevhide çalış heman , bülbül gibi eyle figan
Maksudunu verir inan , aşkiyle tevhid edelim
Döndür Hüda’ya yüzünü , sevdir O’na kendözünü
Zikr eyle pak et özünü , aşkiyle tevhid edelim
Zikre çalış olma kesel, çek masiva şuğlünden el
Hak meydanı açıldı gel , aşkiyle tevhid edelim
Çoktur velim Hakk’ın yolu , Tevhid kamunun efdali
Ol bu gülzarın bülbülü , aşkiyle tevhid edelim
Cümle ezkarın efdali , tevhid buyurmuştur nebi
Budur ekmelin mezhebi , aşkiyle tevhid edelim
Zikr-i Hüda’ya et devam, çünkü zikreder has u am
Bulur gönül aşkta makam , aşkiyle tevhid edelim
Gel azmet Hüdayi Baba , düşme bu dar-ı girdaba
Olur bütün ömrün heba , aşkiyle tevhid edelim
81
82
O’nun(ks) alim hulefasından olan ve
“Mevizayı Hilmiyye
Menazilüssalikin
Makamat-ı ezkar-ı ilahiye lissalikittarikatil kadiriyye
Hediyyetüzzakirin
Divan-ı Sırrı”
gibi eserlerin sahibi olan,Muharrem Hilmi (ks), “Divan-ı Sırrı” adlı eserinde ,
Hacı Ömer Hüdayi’yi (ks) şöyle tavsif eder.
Serdar-ı şah-ı evliya şeyhim Hacı Ömer Baba
Rehber-i habib-i hüda şeyhim Hacı Ömer Baba
Pirlerin hünerverisin, aşıkların serverisin
Hakikatın gevherisin şeyhim Hacı Ömer Baba
Kim sana etse iktida , ana muin olur hüda
Çünkü sen oldun hak nüma şeyhim Hacı Ömer Baba
Dillerin gevher kanısın aşıkların sultanısın
Tarikatın erkanısın şeyhim Hacı Ömer Baba
Hakkın ism-i celalinden gül açılmış cemalinden
Hiç doyulmaz kemalinden şeyhim Hacı Ömer Baba
Eşiğine baş koymuşam nur-i feyzinle dolmuşam
Ben mest-i müdam olmuşam şeyhim Hacı Ömer Baba
Çün zikreyledin Hüda’yı oldun anınçün Hüdayi
Sırrıdır sana fedayi şeyhim Hacı Ömer Baba
(Divan-ı Sırri, s.21,22)
Mürşidim Hüdayidir himmeti Hüdayidir
Girmeyen tarikine zahid-i mürayidir
Benim şeyhim velidir veliler serveridir
İktida etmeyenler ana mutlak delidir
Daim teveccüh eder gönülden hakka gider
Kime nazar ederse vasıl-ı Hüda eder
Ruküu bağdadedir İmdadı feryadedir
Bu kemter Sırrı senin kapında bir gedadır
(age s.51)
Şeyhimin bahçesinde gül dermeye kim gelir
Bülbülveş gül dalında hoş ötmeye kim gelir
Şeyhimin hoş illeri açılmış hep gülleri
Ötüşür bülbülleri dinlemeye kim gelir
Reyhanlı bağları var sümbüllü dağları var
Zülfünde ağları var devşirmeye kim gelir
Şeyhimin kemalini Ruhundaki alini
82
83
Gül gibi cemalini seyretmeye kim gelir
Severim özlerini hususan gözlerini
Sitemden gömleğini giyinmeye kim gelir
Bana etti bir oyun raz-ı nihanım duyun
Şeyh kapısında boyun hoş bükmeye kim gelir
Elim var dameninde ululuk var şanında
Şeyhimin divanında diz çökmeye kim gelir
(age s.52,53)
Şeyhimiz Ömer Hüdayi dedi olmayın mürai
Sıdk ile zikret Hüda’yı gel gülşeni tevhide gir
Olma zahid-i mürai yetişe feyz-i Hüdayi
Rehber et aşk-ı Hüda’yi gel gülşeni tevhide gir
(age s.58)
Ömer Hüdayi ey şahım kasrı cennette bir güldür
Muharrem sırrı katibi ana her demde bülbüldür
Tarikatte aşıkanı Hüda’ya Şeyhi Kamildir
Sahibi hal olan bir mürşid-i kamil arar isen
Tariki Kadiride Hüdayi bir doğru delildir
(age s.58,59)
Afitab-ı aşk doğunca kalbime rahşan eder
Ref edüp benlik hicabın varlığın i’lan eder
Feyz-i Hüdayi serapa kaplamıştır alemi
Nabina görmez bu feyzi ehli dil izan eder
Görse vechi batının bir kafir o anda heman
Parmağın ref eyleyüp ez dil ü can iman eder
Sende hiç yokmu vefa ey şuhi sitemkar acep
Gülzara estikçe feyzi andelip nalan eder
Hak ana vermiş tasarruf kudretinde etmesin
Bir nazar etse dile ger kabil-i irfan eder
Gerçi çul puşide bir fakir görünür sureta
Alemi batında dü kevne dila ferman eder
Sırrıya gel bab-ı dergahına eyle iltica
Ser furu eden fakiri aleme sultan eder
(age s.68)
Enis ü munis-i ruh-i revanım
Canım nur-i uyunum valaşanım
Nesim-i feyzin eyledikçe zuhur
Meserretler bulurdu dil ü canım
İşaret-i beşaretler ederdin
Ruşen kılar idin dil-i suzanım
83
84
Beni diyar-ı gurbetlere saldın
Şeb-i tarikle geçirdin zamanım
Meğer guruba çekilmiş ziyaı
Sema-i dilden ol mihr-i tebanım
Bu ye’s-i pürmelal içinde iken
Nasıl terk eyledin beni cananım
Bana bu firkatin çok etti tesir
Anınçün kesmezem ah u figanım
Gönlümün mürğ-i aşkı etti pervaz
Hali kalmadı avazdan aşiyanım
Ümidim var idi Hüdayi Baba
Ede irşad bu dil-i natüvanım
Bu sırr-ı nacizin eyleme mahrum
Feyz-i nesimine ğark et hakanım
Esüp bad-i ecel bahar-ı ömre
Takatim bitap etti büktü belim
Sema-i cinane eyledi pervaz
Ümidim goncasından üzdü elim
Sanırsın guruba çekildi mahım
Kesildi feyz-i nur-i mey ü mülüm
Enis ü munisim gitti cihandan
Tarih düştü cerağ-ı cam-ı dilim
Firaki yare yokmu, Sırri, çare
Ne aceb soldu birden taze gülüm
(age s.106,107)
Ben bu aşkın mecnunuyam ey benim kamil mürşidim
Hak cemalin meftunuyam ey benim kamil mürşidim
Aşkım seni arar bulur cemaline hayran olur
Nurlara kalbim boyanır ey benim kamil mürşidim
Gönül kasrında şahımsın sema-i dilde mahımsın
Hüdayi cilvegahımsın ey benim kamil mürşidim
Aklımı sahraya saldım aşkın deryasına daldım
Didarına hayran kaldım ey benim kamil mürşidim
Uludur gayet kemalin ruh verir feyz-i zulalin
Nur neşreder gül cemalin ey benim kamil mürşidim
Siretin hep şeriattır kelamın dürr-i hikmettir
Yolun ayn-ı hakikattir ey benim kamil mürşidim
Hakk’ın ismi celalinden gül açılmış cemalinden
Hiç doyulmaz kemalinden ey benim kamil mürşidim
Her kim sırrına eremez hakikat gülün deremez
Didar-ı Hakkı göremez ey benim kamil mürşidim
Feda olsun dil ü canım senin yolunda sultanım
84
85
Eriştir derde dermanım ey benim kamil mürşidim
Hüdayi Sırrı sübhane ağlayu geldi divane
Eriştir hak divanına ey benim kamil mürşidim
(age s.107)
Destimi tuttu bir pir gönlüm suzane geldi
Dedi zikret Hüda’yı unut hep masivayı
Adı Ömer Hüdayi nutk-ı irfane geldi
Feyzi erişti elhak eylerdim zikri mutlak
Açıldı dide-i dil genc-i nihana geldi
(age s.146)
Ol destgir bu bende-i mücrime Hüdayi
Hep feyz-i sünuhun dola kalbime Hüdayi
Ref eyle hicab perdesini dide-i dilden
Aç bab-ı füyuzatını dilime Hüdayi
Bir kez nazar et benliğimin dağını kaldır
Vahdet nuru işrak ede sırrıma Hüdayi
Senden alıyor feyz ü kemalini bu eşya
Bir çare et bu dil-i mecruhuma Hüdayi
Çün damen-i irşadını tuttum can ü dilden
Feyzin vere nur-i cila ruhuma Hüdayi
Dü destini bu sırrı açup geldi divane
Der feyzini aç ruh-i fütuhuma Hüdayi
(age s.152)
Hacı Ömer Hüdayi ‘nin (ks) feyz aldığı zevatı , halifesi Muharrem Hilmi (ks)
şöyle ifade eder.
“Bu fakir-i pür taksir Muharrem Sırri ibni Ahmed Hüdayi-i Harputi , usul-i zikir
ve tarikat-ı aliye-i nakşibendiyyeyi Şeyh Hacı Ömer Hüdayi-i Harputi ‘den (ks) ,
O da Ömer-i kebir-i Ruhani-i Arapgiri’den (ks), O da Hayyat Muhammed
Vehbi-i Erzincani’den (ks) , O da Abdullah-i Mekki’den (ks), O da Mevlana
Muhammed Halid-i Bağdati’den(ks) almışlardır.
(makamat, s.67)
“Bu fakir-i pür taksir dahi usul-i zkir ve tarik-i kadiriyye-i Şeyh Hacı Ömer
Hüdayi ‘den (ks), O da Seyyid Dede Osman Ruhavi’den (ks) almışlardır.”
(makamat, s.50)
O’nun (ks) seyri sülukunu tamamlamış zevata verdiği icazet ,ipek bir kağıttan
ibaret olup , icazetnamenin ortasında ‘ilmi Batın’ yazılıdır.Altında da mühürleri
bulunmaktadır.
85
86
Tasarrufu halen dahi gün gibi aşikar olan Hacı Ömer Hüdayi (ks), Anadolu’da
Türklerin yetiştirdiği ekabir-i evliyanın önde gelenlerindendir.Türk Milleti
olarak Böyle bir ulülazim hak dostuna sahip olduğumuz için ne kadar övünç
duysak azdır..
KAYNAKLAR
Muharrem Hilmi,Divan-ı Sırri, Nş.S.Ateş,Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul
Muharrem Hilmi,Makamat-ı ezkar-ı ilahiye lissalikittarikatil Kadiriyye,
Nş.S.Ateş.,Pars Matb., Ankara
86
87
Seyyid Hacı Muhammed Baba Kürki (ks),
Evliyanın büyüklerinden ve Kadiriyye Ricalinin önde gelenlerinden olan Hacı
Muhammed Baba (ks), Hazar Gölü kenarında bulunan “Kürk” isimli beldede
şuhud alemine şeref vermiş, bu sebepten “Kürki” şöhreti ile tanınmıştır.Babası ,
Gafuroğullarından Ahmed Ağa’dır.Asrının en büyük kutbu Kövenkli Hacı Ömer
Hüdayi Baba’nın (ks) cemal alemine göçmesinden sonra manevi bir işaretle
Hicaz’a gitmiş, Medine-yi münevverede Hz.Resulullah’a (as) kurbiyetle , kulluk
deryasına müstağrak olmuşlardı.Vazifesi bitince tekrar Kövenk’e dönüp, aziz
mürşidlerinin yüce dergahında hakikat yolunun feyzlerini neşr buyurmuş, temiz
ruhları naim cennetlerine kanat açıncaya kadar burada, nasın irşadı ile meşgul
olmuşlardı.
Muhammed Baba (ks), 1929 yılında Mevla’nın yakınlık meclisine rıhlet
eylemiş, İlahi lutuflara mahzar olmuş yüce ruhları ravza-yı cinana
uçmuştur.Kövenk’te mürşidinin yanı başında bulunan nurlu kabirleri , aşk ve
muhabbet erbabının ziyaretgahıdır.Ariflerin kamillerinden ve Kadiriyye’nin
önde gelen mürşidlerinden olan Hacı Muhammed Baba (ks) , Hz.Abdülkadir
Geylani’nin (ks) irfan bahçesinde yetişmiş bir gül-i rana idi. O da (ks), mürşidi
Hacı Ömer Hüdayi Baba (ks) gibi on iki tasavvuf yolundan da irşad makamını
ahz etmişti. O’nu (ks) koklayan Allah (cc) aşıkları , nurlu meclislerine can atıp,
O Hazretin (ks) hakikat kokusundan zevkyab ve sermest olmuşlardır.
Kabirlerinin yanındaki kitabede;
“Saadetle gelen gelsin bu dergah-ı refi’ şana
Maarif şem’ini yaksın , bu lazımdır her insana “
yazılıdır.
87
88
Seyyid Hacı Mustafa Hayri Baba Malatyevi (ks),
1895 yılında Malatya’da doğmuştur. Babası Yüzbaşı Mustafa Hayri'nin,
Malatya’nın Akçadağ ilçesinde görevliyken şehit oluşundan üç ay sonra doğan
çocuğuna da Mustafa Hayri ismi verilmiştir.Ehl-i Beyti Resulullah'tan (as) olan
bu büyük mutasavvıf, Seyyid Battal Gazi neslinden ve Koca Vaizoğulları
ailesindendir. Eski Malatya'da, bu gün ki ismiyle Battal Gazi'de yaşamış olan bu
aileden pek çok mutasavvıf yetişmiştir. Malatya velilerinin büyüklerinden olan
ve kabr-i şerifi Battal gazi'de bulunan Seyyid Koca Vaiz (ks) hazretleri, Hayri
Baba (ks) Hazretlerinin ceddidir. Seyyid Koca Vaiz (ks), Sultan IV. Murad
devrinde yaşamış, züht ü takvası ve kerametleriyle meşhur olmuş, IV. Murad
kendilerine iltifat ve sevgi göstermiştir. Seyyid Koca Vaiz (ks) tasarruf sahibi ve
çok güçlü mutasavvıftır. Pekçok menkıbesi hala dillerde dolaşmaktadır.
Küçük denilebilecek yaşta tasavvuf'a giren Seyyid Hacı Mustafa Hayri Baba
(ks), Elazığ'da meşhur mutasavvıf Hacı Ömer Hüdayi Baba Kövengi'nin (ks)
halifelerinden Kürklü Hacı Muhammed Baba'nın (ks) himmet ve tasarruflarıyla
kemale ulaşmıştır. Bütün ömrü züht ü takva, taat ü ibadet, zikr ü fikr, sabr u
şükr ile geçen bu büyük mutasavvıf, irşad görevini hakkıyla yerine getirmiş,
insanlara her zaman "Sabr, şükr ve kanaatı" tavsiye etmiştir.
"Gel Allah'a yürü yol kapanmadan,
Zikr eyle mevla'yı dilin durmadan"
beyti'ni her fırsatta terennüm etmiş, ölüm gelmeden Hak'ka doğru yürümeyi, dil
durmadan Hak'kın zikriyle iştigal etmeyi tavsiye ve telkin etmiş, bir ömür boyu
bu mana çerçevesinde insanları ikaz ve irşad buyurmuştur.
17 Eylül 1979 pazartesi gün'ü "En yüce dosta" diyerek, ruh-ı pürfütuhları ravza-i
cinana pervaz eylemiştir. Rahmetullahi Aleyh
Kabr-i şerifleri Trabzon'un Akçaabat ilçesindedir. Manevi feyz menbağı olan bu
mübarek makama , Türkiye'nin her tarafından ziyaretçiler gelmektedir.
88
89
EBUL HAKAIK SEYYİD MAHMUD NASURİDDİN B. AHMED EL- HUYİ (ks)
(AHİ EVREN)
Anadolu’da Ahilik teşkilatının kurucusu olan büyük veli Nasuriddin el Huyi (ks)
1171 yılında İran’ın “Hoy” şehrinde dünya alemini şereflendirmiştir. Babasının
adı Ahmed’dir.
Ünlü alim Fahreddin Razi’den ilim tahsil etmiştır. İlim ve tasavvuf merkezi olan
Bağdat’ta, büyük veli ve alimlerin sohbetinde bulunmuş, Sühreverdi yolunun
mürşidlerinden Evhadüddin Hamid Kirmani ‘ye (ks) intisab etmiştir. Sühreverdi
yolunun kurucusu, Ebunnecib Ziyaeddin es Sühreverdi (ks) , Bağdat’ta ,
Hz.Abdülkadir Geylani (ks) ile aynı devirde yaşamış ,O’nun (ks) sohbetlerinden
istifade etmiş eazım-ı evliyaullahtandır.
Hamid Kirmani (ks) ,1164 de Kirman’da doğmuş,Bağdat’a gelerek eğitimini
tamamlamış, “Hankahiye” medresesine müderris tayin edilmiştir.O’nun da
mürşidi Rukneddin Sucasi‘dir (ks).
Hamid Kirmani (ks) , halifesi Seyyid Mahmud Nasuriddin (ks) ile birlikte
Anadolu’da tasavvufu neşretmiş, kendisine” şeyh-i şuyuh-ı Rum “ ünvanı
verilmişti. Kayseri’de ikamet buyurmuşlardı. Cezbe ve muhabbet ehli bir Hak
dostu idi.
1238 de Konya’da, terk-i alem-i nasut eylemişlerdir.
Seyyid Mahmud Nasuriddin’in (ks) tasavvuf silsilesi İmam Aliyyül Mürteza ‘ya
ulaşır.
Bu mübarek silsile şöyledir.
Menba-ı feyz vel kemal Hz.Muhammed Mustafa (as)
Şah-ı velayet İmam Aliyyül Mürteza (kv)
Hasan el Basri (ks)
Habib el-Acemi (ks)
Davud et-Tai (ks)
Maruf Ali el-Kerhi (ks)
Seri es-Sekati (ks)
Reis-i sufiyye Cüneyd el-Bağdati (ks)
Mümşad ed-Dıneveri (ks)
Muhammed ed-Dıneveri (ks)
Muhammed el-Bekri (ks)
Vecihüddin el-Kadi (ks)
Ömer el-Bekri (ks)
Ebunnecib Ziyaeddin Sühreverdi (ks)
Kutbuddin Ebheri (ks)
89
90
Ruknuddin es Sucai (ks)
Evhadüddin Hamid Kirmani (ks)
Seyyid Mahmud Nasuriddin el-Huyi (ks)
Bağdat’ta Abbasi Halifesi Nasır’a , Selçuklu Hükümdarı tarafından elçi olarak
gönderilen , Sadreddin Konevi’nin (ks) babası , Mecdüddin İshak (ks) ,
Anadolu’ya dönerken Halife Nasır’ın emriyle , Muhyiddin Arabi (ks) ,
Evhadüddin Kirmani(ks) ve Nasuriddin Mahmud el Huyi (ks) gibi büyük Hak
dostlarını da beraberinde Anadolu’ya getirmiştir.
Mahmud el Huyi (ks) ve mürşidi, Kayseri ‘ye yerleşmiş , Selçuklu Hükümdarı
I.Alaeddin’in büyük desteği ile Anadolu’da tasavvufu neşretmişler,
İslami ve tasavvufi ilkelere sıkı sıkıya bağlı bir esnaf teşkilatı olan ahiliğin
temellerini atmışlardır. Kendisine Ahi Evren ismi verilmiştir. Mürşidinin kızı
Fatma Hatun ile evlenmiş, Fatma Hatun da Anadolu kadınları arasında irşad
faaliyetlerinde bulunarak, ahiliğin kadın kolları mahiyetindeki, “Baciyan-ı Rum
“ u teşkilatlandırmıştır.
Kayseri’de dericilik sanatı ile maişetini temin eden Seyyid Mahmud el-Huyi (ks)
“Letaif-i Hikmet “ adlı eserinde şunları söylemektedir.
“Allahü Teala , insanı muhtaç olarak yaratmıştır.İnsanın muhtaç olduğu bütün
sanat kollarının yaşatılması gerekir. Cemiyyetin bir bölümünün sanata
yönelmesi , her birinin, belli bir sanatı icra etmesi gerekir . Ancak bu sayede
toplumun ihtiyaçları karşılanabilir.”
Kayseri’nin Moğollar tarafından işgalinden sonra Denizli’ye gitmiş, Sadreddin
Konevi ‘nin (ks) daveti üzerine Konya’ya gelmiştir. Şemsi Tebrizi’nin (ks)
şahadetinden sonra Konya’dan ayrılmış , Kırşehir’e yerleşmiştir. Hacı Bektaşı
Veli (ks), ve Mevlana Celaleddin (ks) ile aynı devirde yaşamıştır.
Kırşehir’deki Ahi Evren Tekkesi, tasavvuf ve sanat erbabının merkezi
konumunda idi . Bu merkeze bağlı olan diğer şehirlerdeki sanat erbabının
başında , Ahi Evren’in (ks) halifeleri bulunuyordu.
Ahilik pek çok devlet adamını , askeri, müderrisi, kadıyı ve mutasavvıfı
bünyesinde toplamıştı. Osmanlı devletinin kuruluşunda Ahiliğin önemli rolü
vardı. Edebali (ks) bir ahi şeyhi idi. Osman gazi, Orhan Gazi, I.Murad gibi ilk
Osmanlı Devlet adamları ahilik teşkilatına mensubdu . Ahilik ,birliğin, dirliğin,
mananın simgesi idi.
90
91
Bu büyük velinin Anadolu’da birliğin sağlanması, Allah (cc) ve Resulu’nun (as)
sevgisinin yayılması için sarf ettiği şerefli ömrü ,1262 yılında Kırşehir’de hitam
bulmuş, ruh-ı pür fütuhları cennet bahçelerine kanat çırpmıştır.
Ahilik hakkındaki 1862 tarihli bir fermanda, Seyyid Mahmud el-Huyi (ks) ile
ilgili şu ifadeler yer almaktadır.
“Kırşehir Kazasında , defin-i hak-i ıtırnak olan , kibar-ı evliyaullahtan kutbul
arifin Ahi Evren Veli kaddesellahu sırrahu el celi Hazretleri…”
KAYNAKLAR
TDVİA Cilt I, Ahilik Md.
Adana Şeriyye Sicilleri nr.76 sh.346
Gülşehri, Ahmed. ‘Keramat-ı Ahi Evren’
Letaif-i Hikmet
Bayram, Mikail., Sadruddin Konevi ile Ahi Evren’in mektuplaşması , SÜ Fen
Ed. Fak. Dergisi s.2
Vassaf,H.’Sefine-i Evliya,Süleymaniye,Yazma Bağışlar,2305-2309,c.I,
Sühreverdiyye Md.
91
92
HACI BEKTAŞ -I VELİ (ks)
Büyük Veli Seyyid Muhammed b. İbrahim Ata, Hünkar Hacı Bektaş -ı Veli (ks)
, 1210 senesinde Horasan-Nişabur’da dünya alemini ziynetlendirdi. Babası
İbrahim Ata , Ehl-i Beyt-i Resulullah ’tandır (as). Mübarek nesepleri İmam
Musa Kazım vasıtası ile Hz. İmam Aliyyul Mürteza (ra) efendimize ulaşır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) (1210-1271) , Hz. Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks)
(1077-1165) oğlu İbrahim Abdülkadir’in kızı Saide Hatun’un çocuğu olduğu da
bazı eserlerde belirtilir. Asıl adı Seyyid Muhammed b. İbrahim Ata olan Hacı
Bektaş-ı Veli (ks), ulemanın önde gelenlerinden ve tasavvuf ehlinin
büyüklerindendir.”Bek” sığınılacak yer ,”daş” = dost, “Bekdaş”, tasavvuf
ehlinin melcei ,sığınılacak yeri, dost olan zat demektir. Mürşidi , Hoca Ahmed
Yesevi’nin (ks) halifelerinden , zahir ve batın ilimlerinin sahibi , Lokman-ı
Perende el Horasani’dir .Tarihçi “Ali” , Lokman-ı Perende ile Hacı Bektaş-ı
Veli (ks) arasındaki menkıbelerden bahseder.
”Umdetüttevarih”de de Lokman-ı Perende’nin ,Hacı Bektaş-ı Veli’nin Mürşidi
olduğu belirtilir.
“Ravzatüssafa” adlı eserde,“Sultan Hüseyin Baykara (1438-1506) devrinin
meşhurlarından bahs olunurken Lokman-ı Perende’nin , Herat Şehrinde gayet
ma’ruf bir tekkesi ve mezarlığı olduğu belirtilir.
Lokman-ı Perende’nin mürşidi ,Hoca Ahmet Yesevi’dir (ks).
Bu büyük velinin öğrencilerinin sayısı 99.000’e ulaşmış , içlerinden 12.000
kamil insan yetişmiştir.
Vassaf,H.’Sefine-i Evliya,Süleymaniye,Yazma Bağışlar,23052309,c.I.Bektaşiler bl.)
Hoca Ahmed Yesevi’nin i mürşidi Yusuf Hamedani’dir (ks).
Bu zat, Hz.Şah Abdülkadir Geylani’nin (ks) (1077-1165) “bu ayaklarım bütün
evliyanın boynu üzerindedir” sözünü, ‘doğru söylüyorsun ya Abdulkadir!’
diyerek tasdik eden ve boynunu, bulunduğu mahalden uzatan , tasavvuf tarihinin
en meşhur simalarından birisidir.
Hacı Bektaş-ı Veli (ks) , küçük yaşta Lokman-ı Perende’nin (ks) yanında, maddi
ve manevi ilim tahsiline başlamış, kendilerinden çocuk denecek yaşlarda bile
pek çok keramet zahir olmuştur. Lokman-ı Perende vasıtası ile kemale eren
Hacı Bektaş-ı Veli’nin tasavvuf silsilesi Hoca Ahmed Yesevi ile Hz. Ebubekir
Sıddık (ra) efendimize ulaşmaktadır.
Bu mübarek silsile şöyledir:
Sultanül Enbiya Hz.Muhammed Mustafa (sav)
-Hz. Ebubekir Sıddık (ra)
-Hz.Selman-ı Farisi(ra)
-Kasım b. Muhammed b. Ebubekir Sıddık (ra)
-Caferüssadık (ks)
-Beyazıd-i Bestami (ks)
92
93
-Ebul Hasan Harakani (ks)
-Ebu Ali Farmedi (ks)
-Yusuf Hamedani (ks)
-Hoca Ahmet Yesevi(ks)
-Lokman-ı Horasani (ks)
-Seyyid Muhammed b. İbrahim el-Horasani (Hacı Bektaş-ı Veli) (ks)
(Vassaf,age.)
‘Sefine-i Evliya’ adlı eserde Hoca Ahmed Yesevi’nin , Hz. İmam Aliyyul
Murteza (ra) efendimize ulaşan ikinci bir silsilesi şu şekilde zikredilmektedir:
-Hz. İmam Aliyyül Mürteza (ra)
-Hz. İmam Hüseyin Şehid-i Deşt-i Kerbela (ra)
-İmam Zeynel Abidin (ks)
-İmam Muhammed Bakır (ks)
-İmam Caferussadık (ks)
-İmam Musa Kazım (ks)
-İmam Aliyyurrıza (ks)
-Muhammed Eslemi Ettusi (ks)
-Tahir-i Meşhedi (ks)
-Abdullah Vasıti (ks)
-Ebu Muhammed Haili (ks)
-Rukneddin Cürcani (ks)
-Hasan Senceri (ks)
-Hoca Ahmed Yesevi (ks)
(Vassaf,age.)
Hacı Bektaş-ı Veli (ks) , XIII.YY.da (1220-1231) yıllarında Horasan ve
Maveraünnehir’de vuku bulan Moğol istilaları devrinde Horasan’dan
Anadolu’ya geldi(1234). Bugünkü Hacıbektaş (Sulucakarahöyük) adlı mevkiye
yerleşti. Dergahını burada kurdu. Çevredeki Türkmen ve gayri müslimlerle
ilgilendi. O dönemin sufileri,ahileri ve medrese mensupları ile münasebetleri
oldu. Pek çok kamil insan yetiştirip Anadolu’nun her tarafında Din-i Mubin-i
İslam’ı yaymak amacıyla görevlendirdi.
Hacı Bektaş-ı Veli (ks) , Meşhur mutasavvıflar Ahmed el-Bedevi (ks) (Ö.Hicri
675),İbrahim ed-Dussuki (ks) (Ö.H. 676) ile aynı devirde yaşadı. Seyyid Ahmed
el Bedevi (ks) ile mülakatta bulundu. (Vassaf,age)
Hacı Bektaş-ı Veli (ks) ,1271 yılında Kırşehir-Sulucakarahöyük’de Hakka vuslat
kıldı. Cenab-ı Hak, Ümmet-i Muhammed’i(as), onun feyziyle feyzyab eylesin.
93
94
Türbesi, Selçuklu Mimarisini yansıtmakta olup Hz.Pirin(ks) vefatından az sonra
1275 yıllarında yapılmıştır.Daha sonra Osmanlılar Döneminde ilaveler yapılarak
külliye tamamlanmıştır.
Eserleri
Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Arapça ve Farsça eserler yazması onun iyi bir medrese
eğitimi aldığı , kudretli bir alim olduğunu ortaya koyar.En önemli eseri
‘Makalat’ adlı Arapça yazılmış, İslam’ı ve İslam Tasavvufu’nu anlatan eserdir.
Bir zamanlar bu eserin 9. ve 10. Hicri Asırda tertip edildiği ve Hacı Bektaş’a
isnad edildiği zannedilirdi.
‘Hatipoğlu‘ isminde bir Osmanlı Şairi’nin 1409 yılında yazdığı Türkçe manzum
bir “Makalat Tercümesi” elde edilmiştir.
Hacı Bektaş hakkında pek ihtiramkarane lisan kullanan mütercim, Hacı
Bektaş’ın bu eseri Arapça yazdığını ve kendisinin Tükçeye tercüme suretiyle
faydasını yaygınlaştırmak istediğini söyleyerek eserin bir vesika olduğunu ve
Hacı Bektaş’a ait olduğunu kesin bir suretle ispat etmiştir.
Gerçekten Hacı Bektaş menkıbelerini içine alan “Velayetname”de de Hacı
Bektaş’ın Arapça “Makalat” adlı bir eseri olduğu bu eserin “Sa’deddin” adlı bir
bağlısı tarafından nesir olarak Türkçe’ye tercüme edildiği açıklanmıştır.
“Makalat”ta kullanılan dil, yazıldığı devrin özelliklerini taşımaktadır.
Hacı Bektaş’ın (ks) bazı sufiyane sözlerini ihtiva eden Farsça yazılmış küçük bir
risalesi vardır ki bu mühim eserin sağlamlığından ve Hacı Bektaş’a (ks) ait
olduğundan hiç şüphe yoktur.
Ayrıca Hacı Bektaş’ın (ks) “Fatiha Tefsiri” adlı bir eseri bulunmaktadır.
(Vassaf,age.)
Makalat’ı Türkçe’ye çeviren ,Molla Sadeddin (Said Emre), Hacı Bektaş-ı Veli’
nin (ks) öğrencisi ve Yunus Emre’nin (ks) (1241-1320) çağdaşıdır.Bu
tercümenin bir nüshası ,İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi,Laleli Bölümü, 1500
numarada kayıtlıdır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin tasavvufi şahsiyyeti ortaya
koyulurken bu eserden faydalanılmıştır.
Molla Sadettin , tecümesine başlarken ,Hacı Bektaş-ı Veli’yi (ks) , “ol esrar
sözlü,tatlı ve hoş dilli,güler yüzlü, Makalat sahibi, Şeriat suyu,terbiye ve bilgi
dolu hakikat hazinesi,tarikat ehlinin makamı,şeriat kavminin müftüsü, ilimler
94
95
hazinesinin sahibi, o bilinen kutup,el-Hac Bektaş El Horasani (Allah aziz sırrını
kutsal kılsın),O dinin ışığı, iman nurunun yağı ve erenlerin durağı şöyle buyurur
ki.....” diyerek tavsif eder.
Tasavvufi Kişiliği
Tasavvufu hal olarak yaşamayıp, ondaki hikmet ve sırları bilmeden, akademik
birtakım şahsi yorumlarla, o büyük insanların şahsiyetlerini, inanç ve
yaşantılarını kaleme alabileceklerini zanneden müelliflerin idrak edemedikleri
çok mühim birkaç noktayı vuzuha kavuşturmak gerekir.
Cenab-ı Vacibul Vücud , Kur’an-ı Kerim’de ve Resulü’nün(as) sünnetinde emir
buyurduğu kulluk vazifelerini yapmadan yasakladığı şeylerden kaçınmadan,
O’na(cc), doğru bir itikadla bağlanmadan, hiçbir kulunu yakınlığına eriştirmez.
Bu hem aklen hem de naklen imkansızdır. O’na (cc) yakın olmanın, dost
olmanın ve O’nun Resulüne (as) yakın olmanın şartları, Kur’an-ı Kerim’de ve
hadis-i şeriflerde kesin olarak belirlidir.Tasavvuf dahi bu naslar içinde
yeralmakta, Hakka yakınlığa, kullukta ihlasa ve kullukta doruk noktaya
ulaştırmaktadır. Biri olmadan ötekinin kemali mümkün değildir. Yine Kur’an-ı
Kerim ve hadis-i şeriflerden zahirdir ki Cenab-ı Hakk’a, güzel bir itikad ve salih
amellerle yaklaşıpta sonradan itikad ve amel konusunda zaafa düşenler, O’nun
(cc) yakınlık , dostluk ve velilik kapısından uzaklaşmaktadırlar.
Tasavvuf yolunun yolcularının bazısında görülmesi mümkün olan nakıslık
halleri, onların bu yolun nihayetine erişemediğinin yolun başında veya ortasında
olduğunun nişanesidir. Yolun sonuna erişmiş Hak yakınlığında karar kılmış,
kemal bulmuş hiçbir Velide bu nakıslık hallerine rastlanmamıştır. Bu mertebeye
erişen Kamillerin itikadı, Kur’an-ı Kerimin ve Hadis-i Şeriflerin taa kendisi
olup, onlar bu itikad esaslarına, bizzat yaşayarak, görerek bağlanırlar.
Tasavvuf Tarihinde , bu yolun zirvesinde olan ,herkes tarafından kabul görmüş
olan pirlerden hiçbiri gösterilmez ki itikadında zaafiyet bulunsun. Kullukta ve
ibadette nakıs olsun.
Mürşid-i kamillik, kulluk makamıdır. Hakka yakınlık, kulluğun zirvesidir.
Kulluk ise Kur’an ve sünnetteki emir ve nehiylerin ,O’ nun (cc) rızasına uygun
bir şekilde hayata geçirilmesidir..
Evliyalar Sultanı Şah Abdulkadir Geylani (ks) , Ahmeterrufai (ks) , Ahmed el
Bedevi (ks), İbrahim-i Dissuki (ks) , Hoca Ahmed Yesevi (ks) , Şah-ı Nakşibend
Muhammed Bahaeddin (ks) , Mevlana Celaleddin-i Rumi (ks),... Bu zatlar,
95
96
tasavvuf yolunun pirleridir. Bunların hayatı, itikad ve amelleri tetkik edilirse ,
Kur’an-ı Kerimden ve Hadis-i Şeriflerden en küçük bir ayrılığın, Kur’an-ı
Kerim ve Sünneti Seniyyenin emir ve nehiylerine en küçük bir muhalefetin
bulunmadığı çok vazıh bir şekilde zahir olacaktır.Bu zatların elimizde bulunan
yüzlerce cilt eseri incelendiğinde, öğrencilerini ve bütün insanları ,hep bu
itikada ve bu taat ü ibadete teşvik ettiklerini görürüz.
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli Ks) gibi bir kamil-i mükemmilin yolunun da ,
Resulullah’ın (as), Sahabe-i Kiramın (ra), Hz.Ebubekir Sıddık’ın(ra) ,Hz. İmam
Aliyyülmürteza’nın (ra), Hz.Selman-ı Farisi’nin (ra) ,Hz.Caferüssadık’ın (ks) ,
Hz.Beyazıd-ı Bestami’nin (ks), Hz.Hoca Ahmet Yesevi’nin (ks) yolu olduğu
izahtan varestedir.
Hem Hz.Pir’in (ks), Makalat gibi söylediklerimizi doğrulayan bir eseri varken,
ehl-i dil olan bir müellif için , O yüce zata yakışmayan, O’nu rencide eden
yorum ve ifadelerde bulunmak ne derece ilmi ve insaflı olur.
Bir velinin şahsiyetini tam olarak anlayabilmek, duygu ve düşünce dünyasına
girebilmek için onunla manada görüşüp, konuşabilmek, belki manen ondan
daha yüce mertebeye sahip olmak icap eder. Bu ise , bu yolda kemale ermeyi
gerektirir. Böyle bir hale sahip olmayanların sırf birbirine muhalif rivayetlere
dayanarak kendince yorumlar yapıp O veliyi belli bir kalıpta değerlendirmesi,
hele bu veli, Hacı Bektaş-ı Veli (ks) gibi zahiri ve batıni ilimlerde zirve bir
şahsiyyet, yüce bir Allah dostu olursa, ağır bir vebali ve mesuliyyeti gerektirir.
O’nun (ks) manevi feyzi ile kemale erecek nice insanların önüne set çeker, mani
olur.O’nun (ks), yanlış tanınmasına neden olur.
Bir velinin şahsiyetini tam olarak anlayabilmek için, duygu ve düşünce
dünyasına girebilmek için, eğer varsa eserlerinin de kamil bir gönül gözü ile
tetkik edilmesi gerekir.
Mutasavvıfların önde gelenleri,bahusus tasavvuf yolunun önderleri,pirleri olan
zatlar Ehl-i Beyti Resulullah’tır (as). Bu zevatın her birinin soyu, Oniki İmam
Hazeratı’ndan birine muttasıl olmakla, Resulullah’ın(as) hanedanına dahil
olmuşlardır.
Gavsülazam Şah Abdulkadir Geylani’nin (ks) nesebi (H.470-561 M.1077-1166)
İmam Hasan‘a (ra) baba tarafından vasıl olur.Anneleri cihetinden İmam
Caferüssadık (ks) vasıtası ile Şehid-i Deşt-i Kerbela İmam Hüseyin’e (ra) ulaşır.
Seyyid Ahmeder-Rufai’nin (ks) (H.512-570 M.1118-1176) nesebi İmam Musa
Kazım’a (ks) ve Seyyid Ahmed el-Bedevi’nin (ks) (H.596-675 M.1200-1276)
nesebi de yine İmam Musa Kazım’a (ks) ulaşmaktadır.
96
97
Bu örnekleri çok daha fazla artırabiliriz.Bu kamil insanlar , Ehl-i Beyti
Resulullah’tandır (as) .
Mü’minler , zahiri ve batıni mürşid , mutasavvıf ve fıkıh alimleri olan bu zatları
, bütün devirlerde , İbadette,itikatta,hal ve yaşayışta örnek almışlardır.
Bu kamil veliler, cedleri Hz. Muhammed Mustafa’nın (as), Hz. İmam
Aliyyulmürteza’nın (ra), Hz.İmam Hasan’ın (ra), Hz.İmam Hüseyin’in (ra) ve
diğer Evlad-ı Resulun (as) hayatını,itikat ve ibadatını en güzel bir şekilde
anlamış,hayata geçirmiş,yaşamış,yaşatmış ve eserlerinde izah buyurmuşlardır.
Bu şerefli Zatlar, bir taraftan Hz.İmam Aliyyulmürteza’nın (ra) maddi ve
manevi evladı olmak,onunla Resulullah’a(as) ulaşmak, onun himayesinde
bulunmakla şereflendikleri gibi, diğer yandan yine Hz. İmam
Aliyyulmürteza’nın (ra) itikad, ibadet ve hayat tarzını,düşünce yapısını
kendilerine rehber edinmek,Hulefa-i Raşidiyni (ra) çok sevmek,birbirinden
tefrik etmemek,onların Resulullah’tan (as) aksettirdikleri feyz ve muhabbeti,aşk
ve cezbeyi,ilim ve İrfanı,sıddıkiyeti,adaleti,haya ve edebi,fıkıh ve akaid ilmini
alıp yaşamak ve yaşatmakla insanlığa örnek olmuşlardır.
İşte Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) mürşidleri Lokmanı-ı Horasani (ks) ve Hoca
Ahmet Yesevi (ks) de bu büyüklerdendir.
Hz. Resulullah(as) ,ilahi sırlar ve feyzler denizinin sonsuz bir ummanı olup
bütün Ashab-ı Kiram o ilahi denizden doyuncaya kadar içmiş, Dört Büyük
Halife (ra) de o okyanusun birer büyük nehri, Oniki İmam Hazeratı (ks) , o dört
nehrin birer mecraları ve Oniki Büyük Pir (ks) birer çeşmeleri ve bu Oniki
Yoldan Hakk’a vuslatını tamamlamış olan mürşid-i kamiller (ks) de o
çeşmelerin başında bulunan birer lahuti feyz sakisi gibidir.
Hacı Bektaş-ı Veli (ks) , Oniki Büyük Pirden (ks) birisidir.
Tasavvuf silsileleri ,esas olarak iki ana yol vasıtası ile neşvu nema bulmuştur.
Birincisi, Hz.İmam Aliyyülmürteza (ra), Hz.İmam Hasan (ra), Hz.İmam
Hüseyin (ra), İmam Zeynel Abidin,İmam Muhammed Bakır,İmam Caferussadık
(ks) ,İmam Musa Kazım (ks) , İmam Aliyyurrıza’dan (ks) , Marufu Kerhi’ye
(ks) intikal eden silsiledir.Marufu Kerhi’ye (ks) İmam Ali’den (ra) , Hasan-ı
Basri (ks) ile ikinci bir silsile daha ulaşmaktadır.
İkincisi Hz. Ebubekir Sıddık (ra), Hz. Selman-ı Farisi (ra) , Muhammed b.
Kasım b. Ebubekir Sıddık (ra) , İmam Caferussadık’tan (ks) Beyazıd-i
Bestami’ye (ks) ulaşan silsiledir ki Hacı Bektaş-ı Veli (ks) asıl olarak bu ikinci
silsileye bağlanmaktadır.
97
98
Hacı Bektaş-ı Veli (ks), böyle bir iklime küçük yaşta girmiş, Horasan’da zahiri
ve batıni ilimlerin beşiği olan Hoca Ahmed Yesevi (ks) Dergahında yetişip,
kemale ermiş, Anadolu’ya maddi ve manevi sahada zirve bir şahsiyet olarak
teşrif buyurmuştur.
Tasavvuf yolu bir bütündür.Sahabe-i Kiram Hazeratı bir bütündür.Bu ilmin
zirvesinde bulunan zatlar da bir bütündür. Biri olmadan öteki olmaz. Birine
itaatsizlik hepsine itaatsizliktir. Birini incitmek hepsini incitmektir.
“Ashabım yıldızlar gibidir.Hangisine uyarsanız doğru yolu bulmuş olursunuz”
(Hadis-i Şerif)
“İnsanları Allah’a ulaştıran yol ikidir. Birinci yol, kurb-u nübüvvet’e taalluk
eden yoldur. Asaleten bu yoldan ulaşanlar enbiyadır. Onlara salat ve selam
olsun. Bir de onların ashab-ı kiramı... İkinci yol, kurb-u velayet’tir... Allah-ü
Teala’nın umum veli kulları bu yoldan ulaşırlar. Bu yolun muktedası ve reisi Hz.
Aliyyül Murteza’dır. Allah (cc) ondan razı olsun. Rasulullah’ın (sav) mübarek
ayağı onun mübarek başı üzerinde gibidir. Hz. Hasan ,Hz. Hüseyin ve Hz.
Fatıma bu makamda onunla ortaktırlar.Sonra sırasıyla Oniki İmam Hazeratının
hayatta olanları bu ulvi vazifeyi yürütmüş, On İki İmam’dan sonra da bu ulvi
vazife Abdulkadir Geylani’ye verilmiştir. Şu anlaşılmıştır ki , her kime bir feyz
gelirse Hz. Şeyh Abdulkadir Geylani’nin tavassutu ile gelir. Kıyamete kadar bu
vazife Hz. Şeyh Abdulkadir Geylani’ye verilmiştir. Kutuplardan olsun,
nücebadan olsun, aktab olsun hepsi onun tavassutu ile Allah’a ulaşırlar...”
(İmam-ı Rabbani,Mektubat, 534.Mektup)
Oniki İmam Hazeratı’nın (ks) dördü Ebubekir Sıddık’ın (ra) yolundan ve sekizi
de , İmam Aliyyülmurteza’nın (ra) yolundan seyrisuluk gördülerse de her birisi
ayrı bir tecelliye mazhar olup saliklerine ol vechile talim ve telkin
buyurduklarından Oniki Tarik zuhura gelmiştir.
Bu silsilelerde dikkati çeken en önemli husus , İmam Caferussadık’ın (ks) , hem
Hz.İmam Aliyyülmurteza’dan (ra), hem de Hz.Ebubekir Sıddık’tan (ra) gelen
yolları kendisinde cem etmesidir ki bu sebebten ona iki denizin birleştiği yer
denilmiştir.
Hacı Bektaş-ı Veli ks) , Lokman-ı Horasani (ks) ve Hoca Ahmet Yesevi (ks) ile
bu denizlerin birleştiği yere ulaşmakta oradan bir yönüyle Hz.İmam
Aliyyülmurteza’ya (ra) diğer yönüyle Hz.Ebubekir Sıddık(ra) efendimize
bağlanmaktadır.
İmam Caferussadık (ra) , Oniki İmam’dan biridir. Hem Hz.İmam
Aliyyülmurteza’nın (ra) hem de Hz. Ebubekir Sıddık’ın (ra) feyzini
98
99
taşımaktadır. O feyzleri kendisinden sonra gelenlere ulaştırmaktadır. Oniki
İmam’ın dördü de Hz.Sıddık’ın (ra) yolundan seyrisüluk etmiştir.
Şimdi söyle bakalım! Hz.Ebubekir Sıddık(ra) kimdir? Hz. İmam Aliyyül
Mürteza (ra) kimdir? Oniki İmam Hazeratı kimlerdir ? Caferüssadık (ks)
kimdir? Hacı Bektaş-ı Veli (ks) kimdir ?
Eğer ölçü , Hz İmam Aliyyülmurteza’yı (ra) , Hz. Haticetül Kübra’yı (ra), Hz
Fatımatüzzehra’yı (ra), Hz Hasan’ı(ra), Hz Hüseyin’i (ra), Hz Hamza’yı (ra), Hz
Abbas’ı (ra), Resulullah’ın (as) Ehl-i Beyti’ni ,İmam Zeynel Abidin’i (ks) ,
İmam Muhammed Bakır’ı (ks) , İmam Cafesussadık’ı (ks), İmam Musa Kazım’ı
(ks) , İmam Aliyyurrıza’yı (ks) , İmam Muhammed Cevad Taki’yi (ks) , İmam
Aliyyunnaki’yi (ks) , İmam Hasanul Askeri’yi (ks) , İmam Muhammed
Mehdi’yi (ks) sevmek ve canu gönülden onlara bağlı kalmak, onlar gibi
inanmak, onlar gibi yaşamak, onlar gibi taatü ibadette bulunmak, soyu onlara
mensup olmaksa Seyyid Şerif Abdulkadir Geylani (ks) , Seyyid Ahmed el
Bedevi (ks) , Seyyid Ahmed el Rufai (ks) , Seyyid Muhammed Bahaeddin (ks)
,... Bu yolun bütün pirleri ve kamilleri en ileri derecede Hz İmam Ali’ye(ra)
bağlıdır ve ölçünün bütün hususiyyetleri en üst derecede onlarda zahir
olmaktadır.
Nasıl olmasın ki! Hz İmam Aliyyülmürteza (ra) , tasavvufun ve velayetin
başıdır. Rasulullah’a (sav) açılan kapıdır.
“Ben ilmin şehriyim .Ali (ra), onun kapısıdır.” (Hadis-i Şerif)
O kapıdan girmeyince Resulullah’a (sav) ulaşmak imkansızdır.Bu sebeptendir
ki, Hz. İmam Aliyyülmürteza (ra), evliyanın şahıdır, gözbebeğidir, sertacıdır,
rehberidir ve sığınacak yeridir.
“Haberiniz olsun ki Allah’ın(cc) velileri için hiçbir korku yoktur.Onlar mahzun
da olacak değillerdir.Onlar iman edip takvaya ermiş olanlardır.” (Yunus-62-63)
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli ‘nin (ks), tasavvufi düşüncelerini “Makalat” adlı
eserinden öğrenebiliriz. Eser tetkik edildiğinde ,O’nun nasıl gerçek bir
mutasavvıf olduğu insanları hak ve hakikate nasıl çağırdığı, Allahü Teala’ya
kulluğa, ibadat ü taata ,samimiyet ve ihlasa nasıl davet ve teşvik ettiğini
anlamak, Hacı Bektaş-ı Veli’ nin (ks) gerçek kimliği ile tanışmak zor
olmayacaktır.
99
100
Tasavvuf, Resulullah’ın (as), Sahabe’nin (ra), tabiinin, tebe-i tabiinin ve
bahusus Oniki İmam Hazeratı’nın, büyük velilerin yaşadığı, yaşattığı zühd ve
takva hayatıdır ki, bu İslam’ın üç temel ilmi olan Akaid, Fıkıh, Ahlak
ilimlerinden üçüncüsünün ,yani “Ahlak ilminin” konusunu teşkil eder.
Bu yolun gerçekliği, bu sahada yetişen ve yetiştiren binlerce velinin varlığı,
eserleri, etkileri, başarıları, zühd ve takvaları, Hakk’a (cc) kulluktaki samimiyet,
ihlas ve ısrarları, Kur’an ve Hadislerdeki emirleri icra ve nehiylerden
kaçınmaları, düzgün bir itikat içinde olmaları, Allah’a (cc), Resulullah’a (as),
Sahabe-i Kiram’a (ra), Oniki İmam Hazeratı’na, kamil velilere olan aşırı
sevgileri ile zahir olmuştur.
Ey insaf sahibi Aziz Kardeş! Şimdi ciddi manada tefekkür et ve söyle bakalım!
Şanı dünyayı tutmuş olan, O’nun (cc) velisi, sevgili kulu, Resulullah’ın (as),
İmam Aliyyulmurteza’nın (ra), İmam Musa Kazım’ın (ra), Gavsul Azam Şah
Abdülkadir-i Geylani’nin torunu ,Hoca Ahmet Yesevi Dergahı’nın incisi
,Seyyid Muhammed b. İbrahim el Horasani Hacı Bektaş-ı Veli’yi (ks) ne kadar
tanıyorsun?
Daha ne zamana kadar bu feyz okyanusunun kenarında durduğun halde, ondan
bir kaşık ilahi muhabbet alıp ezeli hasret susuzluğunu gideremeyeceksin?
O mübarek zatı ,gerçek kişiliği ile tanıyabilmeni engelleyen düşünce
perdelerinin kalbinde oluşturduğu zulmet ne zaman açılacak? Onu ,diğer pirlerin
manevi ikliminden ayırmanın vebal ve mesuliyetini daha ne zamana kadar
taşıyacaksın ?
Hacı Bektaş-ı Veli (ks) ‘Makalat’ adlı eserinde tasavvufi şahsiyyetini , ibadete,
zühd ve takvaya ne kadar bağlı olduğunu bütün açıklığı ile ortaya koymuş, bu
konuda en ufak bir şüpheye mahal bırakmamıştır.
Makalatta, büyük mutasavvıfların, eserlerinde belirttiği gibi , Allahü Teala’ya
ulaştıran kırk makamı sıralayarak anlatmış, ilk on makamı İslam dininin zahiri
düsturlarına, ikinci on makamı tasavvuf yoluna, üçüncü on makamı marifete,
dördüncü on makamı da hakikate tahsis etmiş ve yine makalatta şöyle
buyurmuştur ki:
‘bu kırk makamın birisi eksik olursa hakikatlık tamam olmaz.Zira ki şart
eksik olur.Mesela diliyle iman getirse gönlü inanmasa, zekat vermese, hacca
gitmese veya Allahü Teala’nın hükümlerinden birini batıl tutsa(inkar etse),
Hz.Muhammed’e(as) inanmasa, sahabelerden birini nahak tutsa,bu zamana
kadar işlediği bütün ameller heba olmuştur. Kırk makamdan biri eksik olsa
gerçek olmaz. Zira ki kırk makamda hiç eksiklik yoktur.’
100
101
Bu suretle ‘Makalat’ın okuyucularına önemli bir bakış açısı kazandıran ve
Makalat’taki hassas tasavvufi konuları herkesin kendi arzusuna göre
yorumlamasına fırsat bırakmayan Hz.Pir Hacı Bektaş Veli (ks), ilk on makamı
şu şekilde izah buyurarak ayeti kerimeler ve hadisi şerifleri delil getirmiştir.
1-İman Getirmek
“Ey İnananlar! Allah’a , elçisine, ve elçisine indirdiği kitaba ve daha önce
indirdiği kitaba inanın. Kim Allah’ı , meleklerini,kitaplarını,peygamberlerini ve
ahiret gününü inkar ederse, o uzak bir sapıklığa düşmüştür.(Nisa-136)
2-İlim Öğrenmek
“Peygamberler, ‘Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince ,Rabb’e halis
kullar olun ‘ derler” (Aliİmran-79)
3-Namaz kılmak, zekat vermek, oruç tutmak ,gücü yetince Hacca gitmek, gaza
etmek, Umumi bir sefer olduğu zaman kaçmayıp karşı varmak,cihad
etmek,vücüdun bütününü cünüblük halinden yıkayıp temizlemek.
“Ramazanda oruç tutun” (Hadis-i Şerif)
“Oraya yol bulabilen insanın, Allah(cc) için Ka’be’yi haccetmesi gerekir.”(Ali
İmran-97)
“Allah (cc) ve Peygamberine (as) inanırsınız. Allah(cc) yolunda, canlarınızla ,
mallarınızla cihad edersiniz.”(Saff-11)
“Namazı kılın, zekatı verin,peygambere itaat edin ki rahmete
erdirilesiniz.”(Nur-56)
4-Helal kazanmak ve ribayı haram bilmek
“Allah (cc) alışverişi helal , faizi haram kılmıştır.” (Bakara-275)
5-Nikahlanmak
“Bir eşin yerine başka bir eş almak istediğiniz takdirde,onlardan birine
(evvelkine) yüklerle mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri
almayın”(Nisa-20)
6-Hayzın ve nifasın nikahını haram kılmak
“Size şunlarla evlenmeniz haram kılındı.’Anneleriniz, kızlarınız,
kızkardeşleriniz,halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızlarınız,kız kardeş kızları, sizi
emziren analarınız,süt bacılarınız,eşlerinizin anneleri,birleştiğiniz eşlerden olup
evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, kendi sülbünüzden gelen oğullarınızın eşleri
ve iki kız kardeşi bir arada eş olarak almanız’...” (Nisa-23)
7-Sünnet ve Cemaat
“Allah’ın öteden beri süregelen kanunudur bu! Allah’ın kanununda bir değişme
bulamazsın”(Fetih-23)
8-Şefkat
“Onlar ki söz verip bağlandıktan sonra Allah’a verdikleri sözü bozarlar.
Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi(İman ve akrabalık bağlarını)keserler ve
yeryüzünde bozgunculuk yaparlar.İşte ziyana uğrayanlar bunlardır.”(Bakara27)
“Acıma duygusu imandandır” (Hadis-i şerif)
101
102
9-Temiz giymek ve temiz yemek
“Elbiseni temizle!” (Müddessir-4)
“Size verdiğimiz güzel rızıklardan yiyin’ dedik” (Araf –160)
10-Emri bil ma’ruf nehyi anil münker mucibince, iyilikle emr, kötülüklerden
nehyetmek,yaramaz işlerden sakınmak.
“İnanan erkekler ve kadınlar birbirinin velisidirler.İyiliği emreder,kötülükten
men ederler.Namazı kılarlar, zekatı verirler,Allah’a(cc) ve Resulü’ne(as) itaat
ederler.İşte onlara Allah (cc) rahmet edecektir .Allah(cc) daima üstündür,
hikmet sahibidir.(Tevbe-71)
Hangi bir tasavvuf kitabını hangi bir fıkıh kitabını açarsanız öz olarak bu
düsturları bulursunuz.
Bunlar ,Allahü Teala’nın (cc) emri ve O’nun Resulü Hz.Muhammed
Mustafa’nın (as) sünnetidir.
Bu ictihatlar , Hz.Ebubekir Sıddık’ın (ra), Hz.Ömerul Faruk’un
(ra),Hz.Osmanüzzünnureynin (ra),Hz.İmam Aliyyülmürteza’nın (ra) , Hz.
Fatımatüzzzehra’nın (ra),Hz.İmam Hasan’ın (ra),Hz.İmam Hüseyin’in (ra)
ictihatlarıdır.
Bunlar, bütün Ashab-ı Kiram’ın (ra) bildirdikleridir. Bunlar Oniki İmam
Hazeratı’nın (ks) hayat düsturlarıdır.Bunlar Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) ,
Ahmeterrufai’nin (ks) , Ahmetelbedevi’nin (ks) , İbrahimi Dussuki’nin (ks) ,
Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin (ks) , Yunus Emre’nin (ks) , Hacı Bayramı
Veli’nin (ks) , Hoca Ahmet Yesevi’nin (ks) , Şahı Nakşibend Muhammed
Bahaeddin-i Buhari’nin (ks) ,İmam-ı Rabbani’nin (ks) , hususi ile Hacı Bektaş-ı
Veli’nin (ks) inandığı, yaşadığı , yaşattığı ,öğrettiği, tebliğ ettiği ilahi
düsturlardır.
O halde söyle bakalım ey aziz kardeş! Hacı Bektaş-ı Veli (ks) gibi bir yüce zatı,
bu topluluk içinde mi tutmak daha insaflıcadır. Yoksa, O’nu, bu mübarek
Topluluktan ayırmak mı?
O’nu (ks) , bu Allah(cc) Dostlarının Topluluğu’ndan ayırmak ne azim bir gaflet
ne büyük bir günah olur !
Velilerin yüksek düşünceleri ,ancak gönül ehli insanlar tarafından tam olarak
anlaşılabilir, söylemek istedikleri şerh ve tefsir edilebilir.Hacı Bektaş-ı Veli (ks)
bir gönül ehlidir. Resulullah (as) aşığıdır, Allah(cc) aşığıdır.O aşkın zerresini
üzerinde taşımayan onu anlayamaz ve yorumlayamaz. O bir okyanustur. O’nu
layıkı vechile tanıyabilmek için , o okyanusun derinliklerindeki incileri
102
103
çıkarabilecek kadar, hakikat bahrının maharetli bir dalgıcı olmak gerekir.Onu
doğru anlayabilmek için maddi ve manevi sahada çok çalışmak , Gönül ehli
olmak ,Allah’ın (cc), Kur’an’ı Kerimdeki emir ve yasaklarına eksiksiz itaat,
Resulullah’ın (as) sünnetine bütün varlık ile ram olmak gerekir.
Hünkar Hacı Bektaş -ı Veli ’yi (ks) ve O’nun (ks) yolunu en güzel şekilde
anlatan aşağıdaki icazetname , konumuzu aydınlatması açısından son derece
öneme haizdir.
"Nasrun Minallah ve Fethun Karîb Ve Beşşiru’l-Mü’minîn Ya Muhammed Ya
Ali ayru’l-Beşer Bismillahirrahmanirrahim Ariflerin kalplerini ilim hazinesi
zineti ile süsleyen Allah’a (CC) Hamd olsun. Şüphesiz O bunu yapmaya
kadirdir. Ve Marifeti az ve çok olarak istidada göre taksim etmiştir. Aşıkların
gözlerini onlara bir atufet olarak tam bir basiret ile donatmıştır. Kendisine
iştiyak duyanların sem’lerini( işitme) açmıştır. Hal ve Sözle maşukun ismini
duysunlar diye.. O Allah ki, Ademi Suretinde yarattı. O Allah ki, O’ndan başka
ilah yoktur. Gaybı ve Şehadet alemini bilendir. O Rahman ve Rahimdir. Ve
lehu’l-ilm bimucib serairi’l-Kulûbi es-Sidreti fi hunnesi’l-Leyli ila tarfi külli
bihar ve hiye an tahti avadi sirati’l-emvac. Eşhedü En la ilahe illallah Ve
Eşhedü Enne Muhammeden abduhu Ve Resuluhu , Allah Onu Nebi olarak
göndermiş ve peygamberlerin önderi kılmıştır. Allah’ın (CC) sonsuz Salat u
Selamı o Nebinin, âl ve evladının, ve ashabının üzerine olsun. Hz. Peygamber
(SAV) buyurdu: Ashabım, yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız. Hidayet
bulursunuz. Allahu Taala Azze ve Celle Buyurdu: Nasrun Minellah Ve Fethun
Karib. (Nusret Allah’ dan ve Fetih yakındır). Hz. Peygamber (SAV) Buyurdu:Bir
kul müslüman kardeşinin hacetini karşıladığı müddetçe, Allah (CC) de onun
hacetini kabul eder. Hz. Ali bin Ebi Talib (KV.) buyurdu: Olgun bir İnsan üç
halde bulunur, makam ve mevki sahibiyken tevazu halinde, iktidar elinde iken
affedici ve emaneti ehline verir. Muhakkiklerin Sultanı ve Kutbu’l-aktab olan
Hacı Bektaş-ı Veli ( KS) der: Avamın Şeyhi kemal ile olur, Havasın Şeyhi Hal ile
olur, havasın havasının şeyhi ise esrar-ı marifet ile olur. Ve şeyhin hakikisi
başkasının işinde abd gibi olmakla. Ve aynı zamanda Allah’ın (CC) emrine
sarılıp, yasakladıkalarından sakınmakla olur. Allahu Taala’nın (CC) buyurduğu
gibi: Resul size ne getirdiyse onu alınız, size neyi nehyettiyse ondan sakınınız.
Kalemle ilk yazılan söz Bismillahirrahmanirrahim sözüdür. Kim kazama razı
olamazsa, yer ve göğün sahibi, benden başka Rabb aramış olur. Allah (CC)
müminler için bir yol vaz’etmiştir. Mümin olan kimse, Allah’a, meleklerine,
gönderdiği kitaplara, resullerine, Ahiret gününe, kadere, Kaderin ve hayır ve
şerrinin ondan geldiğine iman eden kimsedir. Mümin nefs-i levvameyi mücahede
ile öldürüp, nefs-i mutmeinneyi riyazet ile diriltendir. Sonra, yüksek mertebelere
ve derecelere yükselir, hakların korunmasına gayret sarfetme ile, dünyada çok
yerine aza kanaatla olacağı rivayet edilmektedir. Zenginlğin azlığı ,çokluğundan
hayırlıdır. Nitekim Allahu Taala buyurur: Erkek ve kadınlardan Salih amel
103
104
işleyenler büyük fadla nail olanlardır. Güzel hayat kanaatle olur. Bu da, açlığı
sevmek, tokluğa buğz etmekle olur. Yükselmenin terki ve hayırlı olana yönelmek
ve taat göstermektir.Bu suretle, abdalların safına dahil olacak, afv ve gufran
sahibi Aziz u Mennanın fazl ve ihsanına nail olacak. Bu cümleden Fakrın
hakikatını ve Fenafillahı arzulayan, hadimu’l-Fukara ve’l-Mesakin İsmail
Halife bin Abdülaziz Halife ki, Garip Musa evladındandır, Allah (CC) onu uzun
ömürlü ve salihlerden kılsın. Tüm fiillerinde, kavil ve ahvalinde güzellik nasib
etsin.
Biz onu tam bir yetkiyle icazetli kıldık ki, seccadenişin olacak, farz namazları
kılacak,üzerine düşen zekatı verecek, yol bulabildiği takdirde Hacca gidip Beyti
( Ka’be) ziyaret edecek, Ramazan ayı orucunu tutacak, dergaha gelen ve
gidenlere hizmet edecek, fukara ve mesakine zikir telkini ve diğer hizmetleri
gördükten sonra ahit ve tevbesini tazeleyecek, halkı ve müslümanları konuk
edecek, hırka giyecek. Çerağları yakıp, alemleri çıkaracak zenbilleri tehlil ve
tekbir ile kaldıracak. Bundan sonra, icazet sahiplerinden büyüklerin iftiharı,
eslah-ı suleha Türbedar Feyzullah Baba’nın ( Allah feyz ve ikbalini daim kılsın)
varisi( Tarikatta) olmuştur. Ondan sonra, hasib ve nesib olan Hacı Bektaş Veli
evladından Ahmed Cemaleddin Efendi’ye( Allah uzun ömür nasib etsin) mures
olmuştur. Sonra, ( şeyhlik) Şeyh Mehmed Feyzullah Efendi ( rh.a) den tevarüs
etmiş, sonra, Şeyh Ali Celaleddin Efendi, oradan, Şeyh Veliyuddin Efendiye,
oradan sırasıyla, Şeyh Muhammed Hamdullah Efendi’ye, oradan, Şeyh Şehid
Feyzullah Efendi’ye, Şeyh Abdüllatif Efendi’ye, Şeyh Bektaş Efendi’ye, Şeyh ElHacc Feyzullah Efendi’ye, Şeyh Ali Efendi’ye, Şeyh Ulvan Efendi’ye, Şeyh Şehid
Abdülkadir Efendi’ye, Şeyh Hüseyin Efendi’ye, Şeyh El-Hacc Zülfikar Efendi’ye,
Şeyh Zernuş Yusuf Efendi, Şeyh Kasım Efendi, Şeyh Hasan Efendi, Şeyh Bektaş
Efendi, Şeyh Kalender Efendi, Şeyh Mürsel Bali Efendi, Şeyh Resul Efendi, Şeyh
Bektaş Efendi,Şeyh Yusuf Bali Efendi, Şeyh Mahmut Efendi, Şeyh İskender
Efendi, Şeyh Genç Kalender Efendi, Şeyh Resul Bali Sultan, Sultanu’l-budela
Sahibu’l-Burhan Sırr-ı Yezdan Hz. Hızır Bali Sultan ( KS) , Mürsel Bali Sultan
(ks), Şeyh Hızır Lale Sultan (KS) , Şeyhu’l-Kamilu’l-Mükemmel es-Samadani
Sahib-i ilm-i ledünni El-Hacc Muhammed Bektaş Veli (KS) ‘ye tevarüsen
silsilesi ulaşmaktadır. El-Hacc Bektaş Veli bin Seyyid İbrahim bin Seyyid Hasan
bin Seyyid mehdi bin Seyyid Muhammed Sani bin Seyyid Hüseyin bin Seyyid
İbrahim Mükerrem Mücab bin Seyyid Muhammed bin Seyyid Musa bin İmam-ı
amil u alim Hz. Musa Kazım bin imam-ı Faik bilhak Natık-ı Seyyidu’l-Urefa
Cafer es-Sadık bin Hz. İmam Fahir Seyyidu’l-Fuzala Muhammed Bakır bin
İmam-ı ehl-I Yakin Seyyiduşşürefa Zeynelabidin bin Hz. İmam-ı Seniy Sıbtu’nNebi Seyyiduşşüheda Hüseyin (RA) bin Hz. İmam-ı Vasi ibn ammi-yi Nebi Varisi Kamil-i ulum-u Nebevi Esdullahi’l-Galib Halife-i Resulullah Aliy ibni Ebi
Talib (KV) . Hacı Bektaş-ı Veli’nin mürşidi Sultan Hace Ahmed Yesevi (KS),
onun mürşidi Şeyh-i Samadani Hace Yusuf Hemedani, onunki, Ebu Ali Farmidi,
104
105
onunki, Şeyh Ebu’l-Hasan el-Harkani, onunki, Şeyh Bestami,onunki,
ruhaniyeten Hz. İmam Cafer es-Sadık, onunki, İmam Muhammed Bakır, onunki,
İmam Zeynelabidin, onunki, Seyyidüşşüheda Hz. İmam Hüseyin (RA) ,onun
mürşidi, Hz. İmam Ali (KV.), onun mürşidi ise Hz. Mahbubu Rabbi’l-alemin
Hatemunnebiyyin Seyidu’l-evvelin ve’l-ahirin Sırru’l-vücud, Sahibu Makamı
Mahmud efdalu’l-Halayik Mufiyzuşşerayi’ ve’t-taraik Seyyiduna ve Şefi’una
Muhammedu’l-Mustafa Sallallahu Taala aleyhi Vesellem’dir . Ve Onun mürşidi,
Hz. Cibril ( aleyhisselam) ve onun mürşidi, Hz. Allah (CC) ve amme nevaluhu
vela ilahe gayruhu ve Huve’l- Feyyazu’l-kerim. ( Arapça Bölümün Tercümesinin
sonu) Sebeb-i tahrir-i kitabet ve mucib-i tastir-i Hilafet oldur ki, Hazret-i Pir-i
Destgirimiz Sultanu’l-Arifin Ve Burhanu’l-Vasılin Hazret-i Hünkar El-Hacc
Muhammed Bektaş-ı Veli Kuddise Sirruhu’lâli Efendimiz Hazretlerinin Tarikat-ı
Aliyyesi intisabıyla müftehir, Hadimu’l-Fukara İsmail Halife ibn Abdülaziz
Halife an evlad-ı Garip Musa edamellahu hidmetehu usul-i saadetmahsul-i
Tarikat-ı Aliyye mucibince ahkam-ı şeriat-ı garra ve adab-ı tarikat-ı ulya üzere
hareket etmek ve eslaf-ı salihîn sünen-i şerifelerine gitmek ve terbiye-i salikîn ve
müridîn kılmak ve Evkat-ı Hamse( Beş Vakit) ve eyyam-ı mahsusada Halifetu’lMüslimîn, Padişah-ı İslampenah Efendimiz Hazretleri’nin dua-yı hayriyelerine
müdavemette olmak ve her halde Hilafetnâme ahkamınca amel ve hareket ve
hilafından mübaadet etmek üzere yedine Hilafetnâme verildi. Vesselamu ala
men ittabaa’l-hüda .Tahriren fi yevmi isna ve aşere min şehri zilhicceti liseneti
hamsete ve aşere ve selasemiye ve elf mine’l-hicreti men lehu’l-izzetu veşşeref.. (
12 Zilhicce 1315) Hadimulfukara Dedebağı Babası Bedergah-ı Hacı Bektaş-ı
Veli Hacı Mehmed Baba Hadimulfukara Mihmandar Baba Bedergah-ı Hacı
Bektaş-ı Veli Hacı Haydar Baba Hadimulfukara Ekmekçi Baba Bedergah-ı Hacı
Bektaş-ı Veli Hacı Salih Baba Hadimulfukara Aşçı Baba Bedergah-ı Hacı
Bektaş-ı Veli Hacı Hüseyin Baba Hadimulfukara Türbedar-ı Dergah-ı Hacı
Bektaş-ı Veli El-Hacc Feyzullah Baba" (www.alevibektaşi.org ‘Seyyid Garip
Musa Ocağına Ait Bir Hilafetname’)
105
106
BALİ SULTAN (ks) (
-1516)
Asıl adı Hızır Bali olan Bali Sultan(ks) ,Hünkar Hacı Bektaş –ı Veli’nin(ks)
yolunu sistemleştirip bir ekol haline getirmiş, bu yolda pek çok zat yetiştirerek
Osmanlı İmparatorluğu’nun genişleme devrindeki fütuhatlarda birinci derecede
pay sahibi olmuştur.
Doğum tarihi bilinmemektedir.
Hızır Bali , türbesinin iç kapısı üzerindeki kitabede, Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks)
torunlarından Resul Bali’nin oğlu olarak gösterilmektedir.
Hızır Bali , Fatih Sultan Mehmet ve Oğlu II. Bayezid devrinde yaşamıştır.
Edirne yakınlarındaki ‘Dimetoka’ şehrinde yetişmiş, Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks)
Yolu’nun Dimetoka’taki ‘Seyyid Ali Sultan ‘ dergahında , Fatih Sultan Mehmet
Han ve Oğlu II. Bayezid devrinde kamil bir mürşid olarak irşad faaliyetlerinde
bulunurken , Sultan II.Bayezid tarafından , 1504 yılında Dimetoka’taki
dergahtan alınarak , Kırşehir Suluca karahöyükdeki Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks)
kabrinin bulunduğu merkez dergahın başına getirilmiştir.
Hızır Bali ,Sultan II.Bayezid tarafından Hacı Bektaş-ı Veli (ks) dergahının
başına getirilince , bu yolu yeniden teşkilatlandırmış, bir ekol haline sokmuş,
manen dergaha bağlı ancak dağınık halde bulunan derviş zümrelerini merkez
dergahın idaresi altında toplamıştır.
Sultan Bayezid, Hızır Bali’yi, merkez dergahın başına getirmekle , Hacı Bektaşı Veli’nin (ks) Yolunu resmen devlet himayesi altına almış oluyordu.
İbadet ve takvaya son derece düşkün olan ve tarihte Sofu Bayezid olarak bilinen
, Fatih Sultan Mehmet’in Oğlu Sultan II. Bayezid, Hızır Bali’ye yakın alaka
göstermiş, devletin imkanlarını ona tahsis etmiş, Hızır Bali’nin, Hacı Bektaş-ı
Veli’nin(ks) yolunu, ekol haline getirip yaygınlaştırmasına büyük katkıda
bulunmuştur.
Bazı kaynaklar Sofu Bayezid’in, Hızır Bali’nin bağlısı olduğunu
kaydetmektedirler.
Hızır Bali’nin , dergahın başına geçirilmesinden sonra , Anadolu ve
Rumeli’ndeki yaklaşık 362 civarındaki köy ve çevresindeki binlerce hektarlık
tarım arazileri ile birlikte, bu dergaha vakfedilmiş, Bugünkü Hacı Bektaş
Kasabası yakınlarındaki Tuzköy’de bulunan kayatuzu madeninin geliri de
dergaha bağlanmıştır.
106
107
Dergahın gelirleri arasında , Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolu’na bağlı Devlet
Ricali, Yeniçeri Ocağı’nın ileri gelenleri, ve zenginlerin yaptıkları bağışlar da
bulunuyordu.
Sultan Bayezid ,Hacı Bektaş Dergahları’nın vakıflarını zenginleştirmiş ve bu
yolun bütün vakıflarını Sulucakarahöyükteki vakfın idaresine bağlamış, başta
Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) türbesi olmak üzere, tamire muhtaç bütün dergahları
onarmış, yeni dergahlar inşa etmiştir.
Rum abdalları Osmanlı Beyliği’nin kuruluşunda önemli rol oynamış, ilk
Osmanlı Padişahları, Abdal Musa, Abdal Murad, Geyikli Baba gibi kamil
velilere dergahlar açmışlar, bu dergahlar için vakıflar kurmuşlardır.
14.yüzyılın ilk yarısında yani 1300-1350 yılları arasında Yeniçeri teşkilatı,
kendilerini Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) yoluna bağladı.15.yy da yani 1400-1500
yılları arasında bu yol Yeniçeri Ocağı’na tam olarak hakim oldu.
Osmanlılar’ın 14,yy. ortalarında yani 1350 yıllarından itibaren Rumeli’nde
başlattıkları fetih hareketlerine, devamlı olarak Rum Abdalları , 15.yy.dan yani
1400 yıllarından itibaren de Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolunun dervişleri
mutlaka katılmışlardır.
Fetihlerde ifa ettikleri maddi ve manevi hizmetler , bu yolun dervişlerine devlet
nezdinde önemli bir mevki sağlamıştır.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolu’nun büyüklerinden , Seyyid Ali Sultan ,
Yıldırım Bayezid devrinde, Dimetoka’nın fethinde bulunmuş, Yıldırım’ın izni
ile bu yolun dört büyük dergahından birini Dimetoka’da kurmuştur.
Hızır Bali de, Fatih Sultan Mehmet devrinde,Dimetoka’daki bu dergahta
yetişmiş ve dergahın mürşidi olmuştur.
15,yüzyılın son çeyreğinde yani 1475-1500 yılları arasında, Hacı Bektaş-ı Veli
(ks) Hazretleri’nin mübarek yolu, Safeviler’in Siyasi maksatlarla, Anadolu’ya
sızdırdıkları , Hurufilik nazariyelerin hedefi haline geldi.
Safeviler, bu yolla ,Osmanlı Devleti’ni kuran, onu ayakta tutan, ona fütuhat
kapılarını ardına kadar açan bu mübarek yolun önünü kesmeyi, bu manevi
nehrin saflığını bozmayı ve dolayısıyla da Osmanlı Devleti’ni kalbinden
vurarak çökertmeyi amaçlıyorlardı.
İşte Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) yoluna 1475-1500 tarihlerinden sonra arız olan
her türlü gayrısafi nazariyelerin ana kaynağı bu idi.
107
108
Hızır Bali, böyle bir ortamda, Hacı Bektaş-ı Veli (ks) Dergahı’nın başına
getirildi.Bu yolun bozulmaması için gayret gösterdi.Bu Yolu ana esasları ile
canlı tutmak ,onu dışardan gelecek tesirlerden korumak için çalıştı.
Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) ‘Makalat ‘ adlı eserinde ifade buyurdukları dört kapı
ve kırk makam tasavvufi düşüncesini, dergaha yeniden hakim kıldı.
Bütün ulemanın ve mutasavvıfların kabul ve tasvib ettikleri dört kapı olan şeriat
,tarikat , marifet , hakikat kapılarından geçirerek insanları Hakka vuslat ettirdi.
Makalat’ta izah buyurulduğu gibi , bu dört kapının her bir kapısında on ayrı
makam bulunmaktadır.Böylece , insanın, Hakk’a (cc) vuslatı için bir kamil
mürşid terbiyesinde kırk makamı yaşaması ve geçmesi gerekmektedir.
Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) Makalat adlı eserinde bütün ayrıntıları ile
izah edilen bu kırk makamın ilk onu , İslam Dini’nin zahiri düsturlarına tahsis
edilmiştir.Hacı Bektaş-ı Veli’yi(ks) konu alan yazımızda bu ilk on makam,
‘Makalat’tan alınarak aziz okuyucularımıza arzedilmişti.Burada tekrar önemle
üzerinde durulması gereken nokta, bu ilk on makamda , sağlam bir itikat üzre
bulunulması, namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetlerin ifa edilmesinin
farziyyetinin özellikle belirtilmesi ve bu kırk makamın birinin eksik olması
durumunda ,diğerlerinin hiç birisinin varolmasının mümkün olamayacağının
altının çizilmesidir.
Yani kişi hangi makama yükselirse yükselsin ,doğru itikata ve ibadatü taata
kayıtsız kalmasının mümkün olamayacağının belirtilmesidir.
Makalat’taki kırk makamı yeniden gündem edip sistemleştiren , onların
unutulup yok olmasına , bozucu nazariyelerle karışmasına mani olan Hızır Bali,
bu kırk makamdan biri olmayınca , yani sağlam bir itikat bulunmayınca, namaz
,oruç, zekat hac gibi ibadetler ifa edilmeyince ,diğer hiçbir makamın varlığının
ve öneminin kalmayacağını, ne Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolu’nun ne
de kendisinin hiçbir anlamı bulunmayacağını ilan etmiştir.
Oniki İmam Hazeratı ile ilgili tasavvufi incelikler yine Hacı Bektaş-ı
Veli’yi(ks) konu alan yazımızda bütün detayları ile izah edilmiş olup , Hızır
Bali’nin Oniki İmam Hazeratı’nı yüceltmesinin , sağlam bir akidenin varlığına
muhalif ve mugayir olmadığı bilakis Ehli Beyti Resulullah’ı (as) sevmenin ve
imanın alameti olduğu açıkça anlaşılmıştır.
Zaten, Sofu Bayezid gibi , takva sahibi, kendini kulluğa atayan bir padişahın ,bu
anlatılanlar dışındaki fikirlere, itikada ve davranış biçimine sahip bir insanı ,
Hacı Bektaş-ı Veli (ks) Dergahı gibi Devlet açısından hayati öneme haiz bir
108
109
dergahın en üst düzeyine getirmesi, , kendisinin de ona bağlanması aklen ve
naklen imkansızdır.
Bir başka önemli nokta da, Hızır Bali’nin Fatih Sultan Mehmet Han gibi
Resulullah’ın (as) medhine muhatap olmuş , kudretli bir padişahın devrinde ,
Edirne gibi mühim bir başkentin yakınındaki Dimetoka Şehrinde alenen faaliyet
gösteren bir dergahta yetişmiş olması ve o dergaha mürşid olarak atanmasıdır.
Sağlam bir Akaide muhalif, ilme ve ulemaya mugayir, ibadetleri önemsiz gören
bir anlayışın gelişip yayılmasına , hele bu anlayışın ,peygamber ocağı denilen
Yeniçeri Ocağı ile kaynaşıp bütünleşmesine ,ne Fatih’in ne de Sofu Bayezid’in
müsaade etmesi düşünülebilir mi?
Osmanlı Devlet Ricalinin böyle bir akımın içinde olması , Yeniçeri Ocağı’nın
yüzyıllarca böyle bir akımla fetihten fetihe koşması nasıl mümkün olur.
Bu gün yazılan makaleler ve ansiklopedi maddelerinin bazıları , bu noktada
eksik ve yanlış yorumlarla ,Şarkiyatçı Hristiyan Misyonerlerin yaklaşımını baz
alarak insanların kafasını allak bullak etmektedirler.
Halbuki gerçek olan şey, Osmanlı Padişahlarının Hacı Bektaş-ı Veli’yi(ks) ve
O’nun(ks) Makalat’ta anlattığı gerçek tasavvuf yolunu her zaman yüceltmiş ,
üstün tutmuş ve baştacı etmiş olmasıdır.
Onlar , sadece bu mübarek yola dışarıdan maksatlı olarak sokulmaya çalışılan
Hurufilik ve benzeri akımlarla mücadele etmiştir.
Çünkü bu akımların asıl maksadı Hacı Bektaş-ı Veli’nin(ks) Yolunu
bulandırmak bu vesileyle , insanları Hakkı’n(cc) rızasına muhatap eden ,
devletine bağlayan , birlik ,dirlik ve beraberliği sağlayan, devlete fütühat
kapılarını açan, Allah (cc) muhabbetini , Resulullah (as) muhabbetini, Velilik
Yolunun Şahı İmam Aliyyürmürteza’nın (ra) muhabbetini, Şehid-i deşt-i
Kerbela İmam Hüseyin’in(ra) muhabbetini , ehl-i beyt muhabbetini kana kana
içiren bu mübarek kaynağı kirletmek, ibadetten , doğru itikattan uzaklaştırarak,
Allah’ın(cc) ve Resulullah’ın(as) rızası hilafına akide ve davranış tarzları
geliştirip , onların yardım ve himayesinden bu mübarek yolu uzaklaştırmak ve ,
dolayısı ile de , bu yolla irşad olup Hakk’a(cc) vuslat edecek , Osmanlı
Devleti’ni yüceltecek şahsiyetlerin yetişmesine mani olmak, sonunda da
Osmanlı Devletini çökertmek amaçlanıyordu.
Hızır Bali ,bu büyük hizmeti ifa ettikten sonra Miladi 1516 hicri 922 yılında
Kırşehir Suluca karahöyükte ,Hakk’a(cc) vuslat etti.Ruhu pür fütuhları cennet
bahçelerine pervaz eyledi.
109
110
Hacı Bektaş-ı Veli’nin (ks) yakınında defn olundu.
Allah (cc) şefaatlerine nail eylesin.
Yavuz Sultan Selim Devri’nde , Dulkadiroğullarının, Osmanlılara tabi son emiri
olan Şehsuvar Beyin oğlu Ali Bey, 1519 miladi , 925 hicri yılında üzerinde bir
türbe yaptırdı. Aynı zat Hacı Bektaş-ı Veli (ks) Külliyesi içinde bir de mescid
inşa ettirdi.
Balım sultan türbesinin iç kapısı üzerinde yer alan Arapça mensur kitabede
şöyle denilmektedir.
‘Bu mübarek kubbeyi Şehsuvar oğlu Ali Bey , velilerin kutbu ,
Abdalların özü,Horasanlı Hacı Bektaş’ın (ks) oğlu, Resul Bali’nin Oğlu, Hızır
Bali için 925 yılında yaptırdı..Allah (cc) kabrini nurlandırsın.’
110
111
MUSA B. MAHİN EZ ZULİ EL MARDİNİ (ks)
Hz.Abdülkadir Geylani (ks) devrinde yaşamış evliyanın büyüklerinden olan
Şeyh Musa Ezzuli (ks), Mardin’de yaşamış, orada vefat etmiştir.Kabri şerifleri,
Mardin Şehrine yaklaşık 20 km. mesafede, Diyarbakır yolu üzerinde olup
ziyaretgah-ı enamdır.Kabri şeriflerinin bulunduğu makam ,aynı zamanda
O’nun(ks) irşad faaliyetlerini sürdürdüğü dergahı idi.Doğum ve vefat tarihleri
bilinmemektedir.Ancak ,O’nun (ks) , Hz. Abdülkadir Geylani (ks) ile olan
yakınlık ve samimiyeti, yaşadığı devir,hayatı ,tasavvufi kişiliği hakkında sarih
bilgiler vermektedir. Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks) menakıbı hakkında telif
edilmiş tüm eserlerde , O’nun (ks) ismi zikredilmekte, kişiliği anlatılmakta,
Hz.Abdülkadir Geylani’ye (ks) olan bağlılığı , sevgisi ve edebi
vurgulanmaktadır.
O(ks), heybetli, gayet güzel görünüşlü, cemil, behi, duası kabul edilen , keramet
sahibi büyük bir Hak dostu idi.Ulema ,O’nun (ks) büyüklüğünde ittifak
etmişti.Irak velilerinin pek çoğu ,O’na(ks) talebelik yapıp feyzyab olmuşlar,
Ondan (ks) icazet almışlardır.
O (ks), Resulullah’ı (as) çok müşahede ederdi.
O’nun (ks) duası bereketiyle hasta iyileşir ,amanın gözü açılır,fakir, zengin olur,
ihtiyaç sahiplerinin müşkilleri hallolurdu.
Haber verdiği olaylar aynı ile vuku bulurdu.
Pek çok kerameti , menakıb kitablarında nakledilmiştir.
Mardini adlı müellif ,babasından şu şekilde nakleder ki;
Şeyh Musa Ezzuli’nin (ks) , Resulullah’a (as) ru’yet ve müşahedesi çok idi.
Bütün hal ve fiilleri , Resulullah’ın (as) siyretine uygundu. O(ks), “ve elenna
lehül Hadid” ayet-i celilesinin hükmünce , eliyle demiri tutsa , demir , O’nun
(ks) elinde, kerpiç ustası elindeki çamur gibi yumuşak olurdu.
Mardin’de çıkan şiddetli bir yangının söndürülmesi için, Halk, Ondan (ks)
yardım istedi.O da (ks) ,elindeki asasını ,yangının orta yerine atmaları için ,
halka verdi. Asayı yangına attıklarında yangın söndü.Yangının hiçbir şekilde
tesir etmediği asayı alıp O’na (ks) götürdüler.O (ks) şöyle buyurdular ki:
“Allahü Teala , benim elimin değdiği ve tuttuğu nesneyi yakmayacağını bana
vaad etti.”
Kucağında küçük bir çocukla dua talebi için huzuruna gelen bir hanımefendinin
çocuğuna dua buyurdular.Çocuk altı aylık olduğu halde yürümeye
başladı.Çocuğa ihlas suresini okuttu. Çocuk fasih bir lisanla ihlas suresini
sonuna kadar okudu. O çocuktan ömrü boyunca bu hal gitmedi.Şeyh Musa’nın
(ks) huzurundaki fesahatının ziyadesiz ve noksansız aynı ile okumaya, hayatı
boyunca devam etti.
Kabrine konulduğunda ,kabir içinde namaz kılar gibi ayak üzere kıyam
etti.Kabri genişledi. Bu hali gören Mardinliler, kendilerinden geçtiler.
O (ks), Evliyalar sultanı, Gavsül Azam Hz.Abdülkadir Geylani’ye yakınlığı ile
ma’ruftur.
111
112
Hz.Abdülkadir Geylani (ks) , O’na (ks) çok iltifatta bulunur ve O’nun şanını
i’zam ederdi. Bir defasında , Hz.Abdülkadir Geylani (ks), çevresindekilere
hitaben, “Ey Bağdat ahalisi! Yakında sizin üzerinize öyle bir maarif güneşi
doğar ki , bundan sonra bir daha O’nun (ks) misli zuhur etmez. O(ks) , Musa
Ezzuli’dir (ks)” buyurdular ve Hacca gitmek üzere Bağdat’a gelen Şeyh
Musa’nın (ks) iki günlük mesafeden karşılanması hususuna tam bir ihtimam
gösterilmesini emr eylediler.Şeyh Musa (ks) Bağdat’a gelince , O’na (ks) çok
ikram ve ihtiramda bulundular.
Tikrit’li Şeyh Yahya şöyle haber vermiştir.
“Biz babamla bazen Şeyh Musa’yı (ks) ziyaret için Tikritten Mardin’e , bazan
da Hz.Abdülkadir Geylani’yi (ks) ziyaret için Bağdat’a gidiyorduk.Bir keresinde
Şeyh Musa (ks) ile birlikte Bağdat’a geldik.Hz.Abdülkadir Geylani’nin (ks)
meclisinde hazır bulunduk.Hz.Abdülkadir Geylani (ks) vaaz esnasında , “Bu
ayağım bütün evliyanın boynu üzerindedir” dediğinde , Şeyh Musa
(ks),boynunu eğip alçalttı.”
Yine aynı zat haber vermiştir ki:
“Şeyh Musa (ks) hacca gitmek için Bağdat’a gelmişti.Ben de babamla beraber
O’nun (ks) yanında idim.O (ks) , Hz. Abdülkadir Geylani (ks ) ile bir araya
geldiğinde, Hz.Abdülkadir’e (ks) öyle bir tazim, edeb, tebcil ve ihtiram eyledi
ki Hz.Abdülkadir’den başka hiç kimsenin yanında öyle bir hal içinde olduğunu
görmedik.Yalnız kaldığımız zaman ,Babam bunun sebebini ,O’na (ks) sordu. O
(ks) şöyle cevap verdi.
“Abdülkadir (ks) zamanımızdaki nasın hayırlısıdır.Evliyanın sultanı ve ariflerin
seyyididir.Meleklerin bile edeb ettiği o zata ,ben nasıl edeb etmeyeyim?”
Şeyh Musa Ezzuli’nin(ks) , tasavvufun inceliklerine dair, manalarını ancak
kamil velilerin anlayabileceği sözleri mevcuttur.Bu sözler , kaynak olarak
kullandığımız eserlerde ifade edilmektedir. Ehlince oradan mütalaa edilmesi
mümkün olan bu anlamı yüce ifadelerden örnek bir paragraf aşağıda verilmiştir.
“Menazil ü meratib ü makamatın , tafsil-i meanisi vesairlerinin alasıdır.Ve
tecmil ü tezyin-i sicillat ve muhadarat-ı makamatın şeair ve alaimidir.Ve
bitarikıl keşf cemil-i külliyata nazaran , dekayık müttehide ve muttasıladır.Ve
suver-i cüziyyata nazarla dahi mevzı u mevkı-i teşkilden munfasıldır.”
KAYNAKLAR:
Kitab-ı Mirkat-i Meratib-i ilm-i Ledünni fi Menakıb-ı Abdülkadir Geylani (ks) ,
Mütercim: Süleyman Hasbi, Osmanlı Matbaası , İstanbul
Behcetül Esrar Ma’denül Envar, Nureddin Ebil Hasan Ali b. Yusuf Eş-Şatnufi,
Darul kütübil İlmiye , Beyrut, 2002
112
113
MUHYİDDİN -İ ARABİ (ks)
HAYATI
Marifet ehlinin göz nuru , alimlerin önderi, Endülüs’lü Ebubekir Muhyiddin
Muhammed (ks) , 1165 yılında İspanya’nın Mürsiyye kasabasında dünya
alemini ziynetlendirmiştir.
Sevil Şehrinde , İbni Beşkaval, Muhammed, Ebu Muhammed , Ebu Bekir bin
Halef , İbni Zerfun, Ebu Muhammed , Abdülhak gibi mütebahhir alimlerden
ilim tahsilini tamamladıktan sonra Mekke-yi Mükerreme’ye gitmiş , bir müddet
orada kalmışlardır.
Daha sonra Mısır, Şam, Irak’a gitmiş, ardından Anadolu’ya gelerek Konya’yı
şereflendirmişlerdir.Konya’da, Sadreddin-i Konevi hazretlerini yetiştirerek ,
O’na hilafet vermiş, akabinde Şam’a dönmüş, Şam’da, ibadat ü taat ve eser
yazmakla meşgul olmuşlardır. Şeri ilimler ve marifetullah hakkında pek çok
paha biçilmez eser tasnif ettikten sonra , 1240 senesinde (h.638) cennetler
yurduna rıhlet buyurmuşlardır.
Vefatına şu mısra ile tarih düşürülmüştür.
Mate kutbu hümam (Yüce himmetlerin kutbu vefat etti)
Şerefli türbeleri, Şam’da, Salihiyye mevkisinde insanların ziyaretgahıdır.
(Vassaf , H., “Sefinetül Evliya , Süleymaniye Yazma Bağışlar, 2305-2309, c.1,
Kadiriyye bl.)
Yavuz Sultan Selim Han, Şam’a girince yanındaki gönül ehli ulemadan
Muhyiddin-i Arabi’nin (ks) kaybolan kabrinin belirlenmesini istemiş, manen
gönül ehlinin keşifleri ile , zahiren de , koyunların otlamadığı ve üzerinden
geçmediği bir sahanın delaleti ile tesbit edilen bir mekan kazılınca, Hz.
Muhyiddin’in mübarek vücudları sanki hayatta imiş gibi bulunmuş, Yavuz
Sultan Selim Han , Kasyun dağının eteğinde tesbit edilen bu kabri şerif üzerine
türbe ve cami yaptırmıştır. Bu hadise ile Hz. Muhyiddin’in , “ Selim , Şam’a
girince , Muhyiddin’in kabri ortaya çıkar” sözünün sırrı aşikar olmuştur.
Hz.Muhyiddin’in şehid edilmesine sebep, bir gün Şam’da “ Sizin taptığınız ,
ayağımın altındadır” sözünü söylemesi olmuştur.Yavuz Sultan Selim Han,
Şam’a girdiğinde bu sözün söylendiği yeri kazdırınca orada altınların bulunduğu
görülmüştür.
113
114
ESERLERİ
Füsusu’l -Hikem ve Fütuhat-ı Mekkiyye başta olmak üzere , her biri sonsuz bir
derya olan pek çok kıymetli eser bırakan Hz. Muhyiddin, “bizim ulaştığımız
dereceye ulaşmayanlara, eserlerimizi tetkik etmek haramdır” buyurmuştur.
Çünkü Onun eserlerinde bazı meseleler vardır ki , keşif ve mana ehli olmayan
onları idrak edemez.
Bütün eserlerinin ismi, İstanbul Bayazid Kütüphanesinde 1794 Numaralı
“Risaletün fi esami-i kütüb-i Şeyhi Ekber” adlı mecmuada zikredilmiştir.
MUHYİDDİN -İ ARABİ ’NİN (KS) TASAVVUF YOLU
Hz. Muhyiddid, Gavsü’l- Azam Şah Abdülkadir Geylaninin Halifelerinin önde
gelenlerinden, Cemalüddin Yunus El-Kassar hazretlerinden tasavvuf hırkası
giymiştir. Hz.Gavsü’l- Azam’a ikinci bağlılığı ise , Ebu Medyen Mağribi (ks)
vasıtası iledir. Tasavvufta “Ekberiyye” yolunun sahibi olan Hz. Muhyiddin ,
Tarikat-ı Aliye-yi Kadiriyye’yi neşre himmet etmiş, bu yüce yolda iki büyük
kolun daha zuhur etmesine vesile olmuşlardır. Bu kollar, İmam Abdullah ElYafi’ye mensub olan “Yafiyye” ve İmam Abdülgani En-Nablusi’ye mensub
olan “ Nablusiyye “ dir.
İmam Abdullah El-Yafi, “Hülasatü’l- Mefahir fi Menakıb-ı Şeyh Abdülkadir “
adlı, Hz. Abdülkadir Geylani’nin menkıbelerini anlatan eserin sahibidir. İmam
Abdülgani En-Nablusi ise, Ulema-yı İslam’ın sayısız eser tasnif eden
ekabirindendir.
Mezkur Kolların Hz. Abdülkadir Geylani’ye ulaşan silsileleri eserlerde şu
şekilde verilmiştir.
Yafiyye Kolu
GavsülAzam Şah Abdülkadir Geylani
Cemalüddin Yunus El Kassar
Şeyhül Ekber Muhyiddin-i Arabi
İzzettin Ahmet el Vasıti
Necmüddin Abdullah El- İsfehani
Radiyüddin İbrahim El- Mekki
İmam Abdullah El-Yafi
(Vassaf,H., Age)
114
115
Nablusiyye Kolu
Gavsü’-l-Azam Şah Abdülkadir Geylani
Cemalüddin Yunus El- Kassar
Şeyhü’l -Ekber Muhyiddin-i Arabi
Sadrüddin Muhammed el - Konevi
Şerifüddin Musuli
Şemsüddin
Afifiüddin
Muhammed
Hafız Ahmed
Zekeriyya
Şah Veli Ebu’l -Hasan
Şahabeddin El -Kebir
İmam Abdülgani En-Nablusi
(Süleyman Naim El- Haşimi, Telkinname, 1878)
Hz.Muhyiddin’in yoluna girmek isteyen Hak yolcusu, büyük ve küçük bütün
günahlarından tevbe ederek dizlerini rehberinin dizine , ellerini onun ellerine
verip gözlerini kapatarak , rehberinin üç kere söylediği “ Lailahe illellah”
kelimesini dinleyip kendisi de üç kere tekrarlar. Bundan sonra her gün yüz kere
“esteğfirullah”, yüz kere “lailahe illellah”, yüz kere “Allah” ism-i celalini, dili
ve kalbi ile söyleyip her yapılan zikrin sonunda yüz kere “Allahümmesalli ve
sellim ve barik ala Seyyidina Muhammedin Nebiyyil Ümmiyyi, İmamil Hüda,
ve ala alihi ve sahbihi vesellim, bi adedi külli zerretin, elfe elfi kerretin”
söyleyerek salat ü selam getirir. Talip , kalbi tam huzur buluncaya kadar bu
zikirlere devam eder ve her zerresi bu zikirlerin manalarına katılması gerekir.
Nefsin kötü ve çirkin duygularından arındırılması , bu zikre devamla ve
Resulullah’ın (as) sünnetine uymakla elde edilir.
(Gümüşhanevi, A.Z., Camiul Usul Zeyli, Ekberiyye Yolu, Trablusşam, 1276)
Nablusiyye kolunda bir başka zikir tarifi şu şekilde yapılmıştır.
“Kalben , Bari-i Teala Hazretlerinin ludf u inayet, feyz ü hidayet ve aşk u
muhabbetini , sultandan bir şey talep eder gibi ihsanını bekleyip, ve silsilede
bulunan zatların sırr-ı ruhaniyyetlerinden , sırren yardım talep eyledikten sonra,
bir kerre “bismillahirrahmanirrahim” deyip, huzur-ı kalb ile okuyup,
kalabalıkta kendi işiteceği kadar hafi bir sesle, yalnızken cehri olarak (zira
cehren olan zikirde safa ve esrar çoktur), yüz kere “esteğfirullah”, otuz üç kere
salavatı şerife , ve ikiyüz altmış altı kere kelime-yi tevhid yani “ Lailahe
illellah” okuya”..... (Süleyman Naim El Haşimi, Age)
115
116
MUHYİDDİN-İ ARABİ’NİN (KS), HZ. ABDÜLKADİR GEYLANİ’YE (KS)
YAKINLIĞI
Muhyiddin-i Arabi ,Fütuhat-ı Mekkiyye adlı eserinde , Abdülkadir Geylani’nin
duası bereketi ile dünyaya geldiğini anlatır ve şöyle der.
“Hz.Abdülkadir Geylani (ks) , Babamı kendisine yaklaştırıp bir müddet sırt sırta
vererek oturmuş, sonra da “Vehhab olan Cenab-ı Hak , bizim sülbümüzden
gelecek bir evladı size bahşeyledi” buyurmuştur.
Gavsü’l –Azam Şah Abdülkadir Geylani, kendisine, cennetten çıkarılıp
giydirilen hırkanın ,Hz. Muhyiddin’e verilmesini vasiyet buyurmuşlar, Hırka
kendisine teslim edilince, Hz. Muhyiddin , ” bu hırkada cennet kokusu vardır”
demiştir. O da hırkayı Sadreddin-i Koneviye hediye etmiştir.
Hz. Muhyiddin , Fütühat-ı Mekkiyye’de “Gavslık makamının sahibi Şeyhimiz
Bağdat’lı Abdülkadir Geylani idi. O diğer mahluklar üzerine gerçekten güç ve
kuvvet sahibi idi. Onun şanı ve yüce menkabeleri meşhurdur” buyurmuştur.
Hz.Muhyiddin-i Arabi (ks);
“Her asırda belli bir kişi vardır.Bu asırda hayatta olan bu kişi işte benim”,
“Zamanın sonunda bizim için güneş gibi açığa çıkan bir devlet vardır ki, o
örtülemez.Kim ki bizdendir ve bizim söylediğimizi söylüyordur, Onu müjdele.. O
, dünya ve ahirette de müjdelenmiştir.”
buyurarak , velayet meydanının ne büyük bir merdi kamili olduklarına işaret
etmişlerdir.
(Vassaf H.,Age)
116
117
SIVAS’LI MÜR ALİ (KS)
Asıl Adı Mehmet olan Mür Ali Baba (ks) 1805 tarihinde , bu dünya alemini
şereflendirmiş, 1882 de fani cihana veda ederek , Sıvas Vilayetinde Çayırağzı
adlı mevkide , hakikat ilminin kaynağı olan hankah-ı şerifinin bahçesinde defin-i
hak-i gufran olmuştur.
Halis’ten (ks) feyz alıp , Sıvas’ta irşad görevini yürüten Mür Ali ‘ye (ks) , Sıvas
halkı tarafından Çayırağzı denilen yerde bir dergah inşa edilmiştir.Zamanla
dergahını genişletip yanına bir cami ve bir mektep ilave etmiştir.
Uzun müddet irşad vazifesini icra eden bu kamil insanın Rical-i Devlet ile de
ileri düzeyde münasebetleri olmuş, Amasya Mutasarrıfı , Meşhur Şair Ziya paşa
, Onun muhibleri arasında yerini alarak enfas-ı kudsiyyelerinden istifade
etmiştir.‘Gidemediğin yer senin değildir’ diyen Sıvas’ın Meşhur Valisi Halil
Rıfat Paşa’nın mahzar-ı hürmeti olmuş , Paşanın ricası üzerine , heyecanlı bir
hitabe ile, halkın , Sıvas’ı çevre illere bağlayan yolların yapımına katılmasını
sağlamış ,yola ilk kazmayı da kendisi vurmuştur. Bu sebeple, Halil Rıfat
Paşa’ya Karayolcuların zahiri piri denildiği gibi ,Ona da (ks) karayolcuların
manevi piri dense sezadır.
Zahiri ve batını ilimlerde mütebahhir olan bu Büyük insan, aynı zamanda
kudretli bir şair olması hasebiyle , Türkçe ve Farsça şiirler söylemiştir. Divan-ı
şerifleri baştan başa hakikatlerle doludur .
Şiirlerinde yüksek bir icaz vardır.
Anberin rayihası turre-i canan getirir
Ludfeder bad-ı saba derdime derman getirir
Ben derem nükhet-i zülfün getir ey bad-ı saba
O gider başıma sevda-yı perişan getirir
Ben derem kast ile git name-yi dildarı getir
O gider sürat ile katlime ferman getirir
Sabır kıl ‘Aliya’ zillet içinde izzet var
Gök yüzü ebri kaçan bağlasa baran getirir
’Tenbihussalikin ‘adlı gayrımatbu tasavvufi bir eseri vardır.Ayrıca , Ziya
Paşa’ya yazdığı mektuplar da , tasavvufi ve edebi yönleri ile üzerinde araştırma
yapılması gereken pek mühim vesikalardır.
117
118
Kendisi gibi şair ve mutasavvıf olan büyük oğlu Abdülkadir Gulami(H.12731305) , Arap ve Fars edebiyatlarına
kuvvetle vakıf , matbu olan bir divanı ve
gayrı matbu olan ‘Tacül muhakkıkiyn’,
‘Miracül müştakıyn’ adlı eserleri bulunan
bir zattır. Abdulkadir Gulami , Fuzuli ve
Cami gibi şairlere de tahmisler yazmıştır.
Mür Ali (ks) mehasin-i ahlak ile şöhret
bulmuş , edip , mütevazi, mahbubul kulub
bir zat-ı ali kadr idi.Uşşak-ı Muhammdiyyenin terbiye ve tesliklerine hayatı
boyunca vakf-ı can etmişlerdi.Ol Veliy-yi Kamil, Cenab-ı Ali, gülzar-ı kadiri’de
yetişmiş bir gül-i rana idi. Etrafında bulunanlar ol hazretin bu-yi hakikatından
zevkyab ve sermest-i aşk-ı tam olmuşlardır.
O’nun(ks) muttasıf olduğu ahlaki faziletleri bihakkın tafsil etmek imkansız
olduğu cihetle, kendilerinin ne derece kemal ehli bir zat olduğunu anlamak için
o devrin ileri gelen devlet adamlarından , Kudretli Şair Ziya Paşa’nın beliğ bir
uslupla kaleme alıp O’na gönderdiği iki manzum mektubun dizelerini okumak
yeterlidir.
Nazım-ı Amasya mutasarrıfı iken illet-i nasuver ile ber keşte hal olmağla
Sıvas’ta postnişin-i irşad olan Nur Ali Baba (ks) tarafından Varid olan name
tekribi ile ıllet-i mezkure kesb-i hıffet ü zeval itmekle yazılan cevapnamedir.
Benim ey nuru çeşm-i iftiharım
Medetkarım ,enisim , gamkisarım
Surur-ı hatırım şevk-i derunum
Ferahbahşi dilzar-ı zebunum
Siphr-i feyz u aşkın aftabı
Kemalat-ı ilahinin kitabı
Füruğ-ı zata mahzardır cemalin
Kemalat-ı hüdadandır kemalin
Utandırırsan nola hüsnünle mahı
Ayan vechinde envar-ı ilahi
Harim-i barigah-ı kurb-i haksın
Sana merd-i hüda dense ehaksın
Değil merd-i hüda belki hüdasın
Ki esrar-ı hüdaya aşinasın
Bilirsin ey tabib-i mihribanım
Neler çekti bu cism-i natuvanım
Azizim hemnişinim oldu zillet
118
119
Civanlıkta beni pir etti illet
Maraz, sıhhattan etti şöyle teb’ıd
Etıbbadan , devadan kestim ümid
Değildim muktedir bir iltifata
Bakardım dürbin ile hayata
Vücudum za’f ile döndü hilale
İşim kaldı Cenab-ı layezale
Figan ü zar idi her ruz-i garım
Bu hal üzre geçerdi ruzgarım
İnayetnameniz kim vasıl oldu
Gönülde bin meserret hasıl oldu
Dahi açmazdan evvel kitabı
Bu resme eyledim ana hitabı
Didim , ey nüsha-i tehkik u ırfan
Nüvid-i yar ve te’vid-i dil u can
Sen ol cananın ittin destini bus
Heman ben kaldım ancak zar u me’yus
Hased ey name-i ferhunde tali’
Sana oldu nigah-ı yar vaki’
Deyub bu nazmı hem gözyaşı saçtım
Biraz fikr ettim ahir mihrin açtım
Ne gördüm , bir kitab-ı meani
Lisanül gaybdır her bir beyanı
Sufuf-i varidat olmuş suturu
Mezayası ider vala şuuru
Celi her nüktesinde bin hakaik
Ayan her cümlesinde bin dekaik
Zeban-ı alem –i irfan, zebanı
Beyan-ı feyzü rabbani, beyanı
Yazılmış bir nice bahsi hakikat
Ki her harfi değer bin kere dikkat
Bakıp ol nüshaya tekrar tekrar
Teselli buldu her lahza dil-i zar
Nigah ettikçe ben nakş-ı kitaba
Medar-ı hıffet oldu iztıraba
Vücud-ı natüvane geldi kudret
Göründü veche-i asar-ı sıhhat
Tağayyür geldi sıhhatle mizaca
Mudara kalmadı tıbba , ilaca
Surur ve behcetim gelmez beyana
Yeniden gelmişim güya cihana
Bunun şükründe aczim gerci zahir
İşim ancak hülus üzre duadır
119
120
Vücudun görmeye hacet ilaca
Tabib ol ehl-i derd ü ihtiyaca
Safa üzre geçe ömr ü zamanın
Bula feyz-i müebbet hanedanın
25 Cemadiyelula 1281
Şeyh-i müşarun ileyhe Amasya’dan yazılmış olan diğer cevabnamedir
Ey Nur Ali vü nur-ı ‘ali
Mecmua-yı cümle-i meali
Hilal-ı dekayık-ı hakayık
Keşşaf-ı hakayık-ı dekayık
Meş’alkeş-i şahrah-ı tahkik
Padaş-ı tarik , Hızr-ı tevfik
Dana-yı bevatın u zevahir
Derya-yı muhıyt-ı alem-i sırr
Mir’at-ı cihannüma-yı irfan
Hurşid-i sipehr-i feyz ü ihsan
Seccade nişin –i feyz ü irşad
Ferdül ferd, Kürve-i efrad
Ey mürşid-i kamil-i İlahi
Yok fazl u kemaline tenahi
Derd-i dile nüsha-yı şifasın
Alemde bir ayet-i Hüdasın
Bername-i dilnevazın aldım
Ahbar-ı hayatsazın aldım
Mefumu vefa meali ihsan
Mazmunu kerem, mefadi irfan
Her harfi müzil-i çirk-i alam
Her lafzı delil-i şevk u aram
Ol şevk ile dil cihana sığmaz
Dilşadlığım beyana sığmaz
Keyfiyet-i mana –i müşahed
Verdi dil zare zevk-i bihad
Hakka ki garibdir bu rü’ya
Encamını ide hayr Mevla
Rai, mer’i , müra’i birdir
Rü’yet amma acib sırdır
Bu bahiste gerci kavl çoktur
Tahkikine ihtimal yoktur
Tevhidde çünki ğayet olmaz
Bir dairede nihayet olmaz
120
121
Men’ eylecekti gördüm eşğal
Yazdım bu bir iki satırı derhal
Ey hasreti bağrımı iden hun
Taksirimi eyle afve mekrun
Kıl münkiri feyzin ile iskat
Ol mahzarı cümle-i kemalat
ğurre, Zilkade 1281
KAYNAKLAR
Uraz, Murat., ‘Ziya Paşa Hayatı ve Şiirleri’,İstanbul, 1946
Nazif, Süleyman.,’Külliyat-ı Ziya Paşa’, İstanbul, 1924
Aşkun, Vehbi Cem.,’Sıvas Folkloru’
Sıvas Yıllığı,1973
121
122
Mevzu
Sahife
Akaidin Temelleri
2
Fıkıh İlmi Tarihi
29
Asr-ı Saadette Tasavvuf
38
Seyyid Abdulkadir Geylani (ks)
48
Seyyid Abdürrezzak Geylani (ks)
64
Ziyaeddin Abdurrahman Halis Kerküki (ks)
70
Dede Osman Avni Baba Rehavi (ks)
72
Hacı Ömer Hüdayi Baba Köğenki (ks)
79
Hacı Muhammed Baba Kürki (ks)
87
Hacı Mustafa Hayri Baba Malatyevi(ks)
88
Ahi Evren Dede Kırşehiri (ks)
89
Hacı Bektaş Veli (ks)
92
Bali Sultan (ks)
106
Musa Zuli El Mardini (ks)
111
Muhyiddin Arabi (ks)
113
122
Download