Valide Sultan Çeşmesi Fotoğraf Albümü

advertisement
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
MİMARİ PROJE RAPORU
I. YAPI KİMLİK BİLGİLERİ

Adı
:
Edirne Merkez Çeşme Yapısı

İl
:
Edirne

İlçe
:
Merkez

Muhit
:
Çukurçayır Mahallesi

Yapım Sistemi
:
Yığma
II. TARİHİ ARAŞTIRMALAR
II-A Edirne Tarihi
OSMANLI ÖNCESİ VE OSMANLI DÖNEMİ EDİRNE
Marmara Bölgesi'nin Trakya kısmında yer alan Edirne'nin doğusunda Kırklareli ve Tekirdağ,
Güneydoğusunda Çanakkale, Batısında Yunanistan, Kuzeybatısında Bulgaristan, Güneyinde ise Ege
Denizi bulunmaktadır. Eski adı Hadrianopolis, M.S. 1020'de Edirne'yi yeniden imar eden Roma
İmparatoru Hadrionus'a hitaben verilmiştir. Doğu Roma (Bizans) zamanında Adrinople olarak
adlandırılmış, Türkler Edirne'yi fethedince ilk önce Edrine denilmiş daha sonra halk arasında Edirne
olmuştur.
Odrysler
Ainos (Enez) yakınlarında M.Ö. 5500-5000 yıllarına rastlayan dönemde, Anadolu özellikleri
taşıyan çanak çömleği ve sur duvarlarıyla bir koloni niteliğinde olan ve Balkanlarda bilinen en eski
neolitik kültürlerden de eski bir yerleşim yeri vardı. Sonraları Trakya'ya yerleşen, cesaret ve
savaşçılıktaki büyük becerileri pek çok ülkeyi korkutan Traklar'ı, bu niteliklerinden dolayı Atinalılar da,
Romalılar da ordularında ücretli asker olarak görevlendirdiler. Traklar da, mağaradan, güçlü kalelere
çiftliklerden kazıklar üzerinde inşa edilmiş balıkçı köylerine ve açık kentlere kadar çok çeşitli yerleşme
biçimlerine rastlanırdı.
Apsintiler; Ainos'un (Enez) doğusunda, Drugeriler; orta Hebros (Meriç) bölgesinde, Tynler;
Salmydessos (Midye) bölgesinde, Kalopothaklar; Ainos'un (Enez) güneyinden Kallipolis (Gelibolu)
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
Yarımadası'na kadar olan alanda yerleşmiş Trak kabilelerinden bazılarıydı. Bunların içinde en ünlüsü
Tonzos (Tunca) vadisinden sahile uzayan bölgede oturan ve güçlerinin zirvesinde olan Odrysler'di.
Trakya'da böyle geniş bir alana yayılmış olan Odrys halkının en önemli kasabalarından biri
Odrysai idi. Odrysai, Hebros (Meriç) ile Tonzos'un (Tunca) birleştiği yerde ve bu nehirlerin oluşturduğu
kavisin içinde kurulmuş bir yerleşim ve pazar bölgesiydi. Bölge, Güneydoğu Avrupa'nın Anadolu'ya
zorunlu geçiş yolu üzerinde bulunması nedeniyle, göç, istila, ticaret ve kültür alış verişi konularında
etki altındaydı. Özellikle göçler ve geçişler neredeyse hiç durmadı. M.Ö. 513'te Pers Kralı Darius İskit
seferine, önce Bosphorus'daki (İstanbul Boğazı) Anadolu ve Rumeli'den geçtikten sonra, Trakya'nın
içlerine doğru kıyıdan çok uzak olmayan bir yerden devam etti. Ordunun ilk durak yeri Odrysler'in
memleketi oldu. Artık Trakya Pers egemenliğine giriyordu. M.Ö. 492'de Mardonius'un seferi Persler'in
egemenliğini sağlamlaştırdı. Daha sonra da M.Ö. 480'de Traklar, Kral Kserkses'in ordusuna asker
vermek zorunda kaldılar. Kserkses, Melas Körfezi'nde (Saros Körfezi) Kallipolis (Gelibolu)
Yarımadası'ndan hareket etti. Ainos (Enez) şehrinden geçti ve böylece Hebros (Meriç) Nehri'nin bütün
ovası Persler tarafından alındı.
Persler'in ülkedeki egemenliğine son verilmesinden sonra, dağınık Trak kabilelerinin
birleşmesi gerektiğine inanılarak, önderlik Kral Teres'in idaresi altındaki Odrysler kabilesine verildi.
Böylece Odrysler, Hebros (Meriç) ve Kypsela'dan (İpsala) Varna'ya kadar olan toprakların sahibi
oldular. Odrysler aristokratik, feodal bir devlet olarak kurulup, örgütlendiler.
Roma döneminde (M.Ö. 342-341) Makedonya Kralı Philip'le yaptıkları savaşı kaybeden
Odrysler, giderek zayıflamaya başladılar. M.Ö. 336'da Philip'in öldürülmesinden sonra, huzursuzluk
çıkacağından korkan Büyük İskender, M.Ö. 335'de Trakya içine uzun bir sefere kalktı. Sahil boyunca
devam edip, kralsız kalan Traklar ülkesinden ve Nestos (Mesta) Nehri'nden geçerek on gün içinde
Balkanlar'ın eteğine ulaştı. Doğu Trakya'da sahile yakın bir yerden ilerleyip, Odrysai ve Hebros'dan
(Meriç) sonra Tonzos (Tunca) boyunca ilerleyerek bir dağ geçidinden geçti. İskender'in ölümünden
sonra Trakya başlı başına satraplık oldu.
M.Ö. 280-279'da Trakya, Galatlar'ın istilasına uğradıysa da tekrar güçlenen Odrysler, kralları
Kotys sayesinde Makedonya ile dostluklarını sağlamlaştırdılar. M.Ö. 171-168 yıllarında Roma'ya karşı
yapılan savaşta Perseus'un tek yandaşı Kotys'di. Makedonya Krallığı'nı ortadan kaldıran Romalılar
Trakya'yı etkileri altına aldılar.
Caligula, Rhaimetalkes'i Trakya'ya M.S. 37-38'de kral yaptı. Rhaimetalkes'in öldürülmesinden
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
sonra İmparator Claudius zamanında M.S. 45'te Trakya'nın bağımsızlığına son verildi. Artık Trakya bir
eyalet olarak tam anlamıyla Roma İmparatorluğu'na dahil edilmişti.
Hadrianopolis
M.S. 123-124 yıllarında Doğu'ya bir gezi yapan İmparator Hadrianus (117-138), Uscudama
veya Odrysai adıyla çağrılan yerleşim yerinin üzerinde yeni yapılar inşa edilmesini buyurdu. Kasaba
gelişip kent durumuna yükselmeye başlamıştı. Roma İmparatorluğu'nun en önemli yerleşim
yerlerinden biri haline getirilen Odrysai, onu bu konuma yücelten imparatorun adını yaşatmak üzere
"Hadrianus'un Kenti" anlamına gelen Hadrianopolis (Adrianopolis) diye adlandırıldı.
Hadrianus'un kente kazandırdığı en önemli yapı kaleydi. Tümüyle bir Roma Castrum'u planına
sahip olan kalenin dört köşesinde dört yuvarlak burç vardı. Burçların arasında dört köşeli on ikişer
küçük kule ve dokuz kapı dizilmişti. Surların önüne de bir hendek inşa edilmişti. Roma
İmparatorluğu'nun altın devrini yaşadığı 2.yy. ve 3.yy'ın ilk yarısında Trakya şehirleri çok gelişti.
Hadrianopolis de, askeri alanda, ticaret ve ziraat konularında bu altın dönemden nasibini aldı ve
sürekli olarak gelişme gösterdi.
Önemli bir Roma kalesi durumunda olan Hadrianopolis, Diocletianus'un (M.S. 284-305) M.S.
297'de yaptığı yeni bir yönetim bölünmesinde, Trakya eyaletinin altı vilayetinden birini oluşturan
Haemimontus'un başkenti oldu. Diocletianus'un çekilmesinden sonra iç kavgalar başladı.
M.S. 324'de Hadrianopolis yakınında yapılan savaştan Licinius yenilgi alarak çıktı. Savaşın galibi ise,
Constantinus oldu. Constantinus Bizantion'a kadar çekilen Licinus'u önce yenilgiye uğratıp sonra da
katlettikten sonra imparatorluğa egemen oldu. İmparatorluğun başkentini de Roma'dan Bizantion'a
taşıdı. O artık bu yeni kentteki İmparator I. Constantinus'du (M.S. 324-337). Önceleri Nea Roma adı ile
anılan kent, I. Constantinus'un adıyla özdeşleştirilerek, Constantinopolis oldu (11 Mayıs 330).
378'de İmparator Valens (M.S. 364-378) döneminde Hadrianopolis'in kuzeyinde Gotlar ile
yapılan savaş Roma ordusunun yenilgisi ile bitti. İmparator I. Theodosius (M.S. 95) Trakya'daki
karışıklıkları önlemek için Gotlar'a karşı daha ılımlı bir politika izleyerek bir anlamda göç tehlikesini de
uzaklaştırmayı amaçladı. I. Theodosius, 381 yılının Eylül ayını Hadrianopolis'te geçirdi.
M.S. 447 yılları arasında bu defa da Hunlar Trakya'ya akınlar düzenleyerek bölgeyi kırıp geçirip
yağmaladılar.
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
M.S. 550'de Avarlar'la yapılan savaşta Bizans ordusu Hadrianopolis önlerinde ağır bir
bozguna uğradı ve çok sayıda askerini esir verirken, Büyük Constantine'in kutsal sancağı da Avarlar'ın
eline geçti. Savaş sonrasında Anastasios suruna kadar dayanarak etrafı talan eden Avarlar'a bir
baskın yapıldı ve kutsal sancakla birlikte bazı esirler kurtarıldı.
Heraklius (M.S. 610-641) sülalesi döneminde Hadrianopolis'in ruhani idaresinde beş
metropolitlik vardı.
M.S. 807'de İmparator I. Nicephorus (802-811), Bulgarlar'a karşı bir sefer düzenleyip
Hadrianopolis'i geri aldı. Ancak kendisine karşı bir ayaklanma hazırlandığını anlayarak,
Constantinopolis'e döndü.
1018'den sonra Bizans için en büyük tehlike Peçenekler'den gelmeye başladı. Constantine
IX. Monomachus (1042-1055) zamanında birleşip büyük bir güç oluşturan Peçenekler, Hadrianopolis
önüne gelerek burada ordugâh kurup etrafı yağmalamaya başladılar. Hadrianopolis, Bizans Devleti
parçalandığı sırada en büyük toprakları alan Venedik'in hissesine düştü.
1336'da Hadrianopolis'te III. Andronicus'un (1328-1341) kızlarından biri Bulgar Prensi Mikhael
ile evlendi. III. Andronicus, 1341'de öldüğünde devleti, dokuz yaşındaki oğlu Ioannes'e (1341-1391)
bıraktı. Naib olarak da güvenilir bir yönetici olan Cantacuzenos'u gösterdi. Bu güvenilir yönetici, 26
Ekim 1341'de kendini Didymoteikhos'da (Dimetoka) imparator ilan ediverdi (1341-1354). İki
imparatorlu ülkede başlayan çekişmeler bir taht kavgasının ötesine geçerek, büyük toprak sahipleri,
asiller ve kentin ileri gelenleri ile halk arasında bir sınıf çatışmasına dönüştü. Hadrianopolis'te
başlayan bu ayaklanma hızla Trakya'ya yayıldı. Hadrianopolis'i Cantacuzenos aldı ve 1347'de
Constantinopolis'e girerek bu kentte hüküm sürmekte olan V. Ioannes Palaiologos'a (1341-1391)
karşın kendini VI. Ioannes olarak bir defa daha imparator ilan etti. Cantacuzenos'un Hadrianopolis
kenti için 1352'de yeniden ve bu defa V. Ioannes Palaiologos'la savaşması gerekiyordu. Palaiologos
Sırp ve Bulgarlardan büyük yardımlarla birlikte 4000 süvari de almıştı. Cantacuzenos ise bu büyük güç
karşısında galip gelebilmek için, dostu ve damadı Orhan Gazi'nin (1326-1360) yardımına başvurdu.
Süleyman Bey idaresinde 10.000 kadar Türk savaşçısı savaşı Cantacuzenos adına zaferle bitirdiler.
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
OSMANLI DÖNEMİ
1354'de bir gece Süleyman Bey Kallipolis (Gelibolu) kalesini aldı ve Osmanlı kuvvetleri
Trakya'ya akınlara başladı. 1360'da Didymotheikos (Dimetoka) fethedildi. I. Murad (1359-1389), tahta
çıkışından başlayarak Rumeli'nin ele geçirilmesi için yapılan girişimlere büyük önem ve hız verdi.
Sultan, Çorlu ile Keşan'ın da Osmanlı yönetimine geçmesinin ardından, Lala Şahin Paşa'yı
Hadrianopolis'in fethi ile görevlendirdi. Lala Şahin Paşa, Hacı İlbeyi ile birlikte bu görevi yerine
getirerek kenti Bizanslılardan aldı. 1362'nin Temmuz ayında I. Murad döneminde Hadrianopolis artık
Türklerindi. I. Murad'ın Celayirli hükümdarı Üveys Han'a gönderdiği fetihnamede kentin adı Edirne
olarak yer aldı. Fethedilen bu yeni kenti büyük bir onurla ziyarete gelen I. Murad, kalenin yönetimini
Lala Şahin Paşa'ya bıraktı. Bundan sonra Edirne Türkler'in Rumeli'yi fethetme hareketlerinde çok
önemli bir askeri üs oldu. 1363'de Lala Şahin Paşa Filibe'yi ele geçirmek amacıyla buradan harekete
geçti. Ertesi yıl, Sırp, Eflak ve Macar birliklerinden oluşan haçlı ordusuna karşı Sırpsındığı Savaşı,
Edirne'nin 25 km. batısında gerçekleşti. Sultan Murad bir gece düşünde, ak sakallı, nur yüzlü bir
kimseyle yarenlik ederken, o kişi ona Edirne'de bir saray yaptırmasını söylediğinden, Edirne'de büyük
bir saray inşa ettirildi.
Edirne fethedildikten sonra büyük bir hızla Türkleşmeye başladı. Osmanlıların kenti 1365'de
başkent yapmaları Edirne için yepyeni bir devrin başladığını gösteriyordu. I. Bayezid (1389-1403)
İstanbul'u kuşatma hareketlerini buradan yönetti.
Yıldırım Bayezid'in ölümünden sonra taht kavgası nedeniyle şehzadeleri birbirlerine düştüler.
Bu Fetret Devri'nde (1403-1413) kent daha büyük bir önem kazandı. Bayezid'in büyük şehzadesi Emir
Süleyman Çelebi, devlet hazinesini Bursa'dan Edirne'ye taşıyarak burada tahta çıktı. Daha sonra
şehzadelerden Musa Çelebi, Eflak Voyvodası'nın da yardımı ile ağabeyi ile mücadeleye girerek
1411'de kenti ele geçirdi ve burada kendi adına para bastırdı. 1413'de I. Mehmed Çelebi (1413-1421)
Osmanlı Devleti'ni yeniden toparlayarak Edirne'yi kardeşinin elinden aldı.
1419'da bu defa da I. Bayezid'in Ankara Savaşı'nda kaybolan oğlu olduğunu ileri süren
Mustafa Çelebi (ya da Düzmece Mustafa) sahneye çıktı. Taht üzerinde hak iddia ederek Edirne'yi ele
geçirdi. Bir sultan olduğu inancı ile de burada kendi adına para bastırdı. Ardından güçlü bir orduyla
Edirne'den Anadolu'ya geçtiyse de, Bursa yakınlarında II. Murad'a (1421-1451) yenildi. Edirne'de
bıraktığı hazinesini aldıktan sonra Eflak'a giderken yakalanan Mustafa Çelebi, 1442'de yeniden
Edirne'ye getirilerek öldürüldü. Edirne'de ilk şenlik, işte bu olayın ardından yapıldı. Halk da büyük bir
coşku ile bu şenliklere katıldı.
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
II. Murad, Edirne'de şehzadeleri Alaeddin ile Mehmed'e çok görkemli sünnet düğünleri de
düzenletti. Sultan, 1444'de tahtı oğlu II. Mehmed'e bırakarak Manisa'ya çekildi. Edirne başkent
olduktan sonra tahta çıkan ilk sultan olduğu için, Edirne Sarayı'nda yapılan ilk culüs töreni de II.
Mehmed için gerçekleştirildi. Bu ilk tahta çıkışında 12 yaşında olan çocuk sultanın adı, İstanbul'u
fethettikten sonra şanına yakışır biçimde Fatih Sultan Mehmet olarak anılacaktı. Manisa'ya çekilen II.
Murad, bir haçlı ordusunun harekete geçmesi üzerine yeniden Edirne'ye gelmek zorunda kaldı. Bu
haçlı ordusu Varna'da kesin bir yenilgiye uğrayacaktı.
II. Murad zaferin ardından yönetimi yine oğluna bırakmasına karşın, yeniçerilerin ayaklanması
üzerine Edirne'ye gelerek üçüncü kez tahta çıkmak zorunda kaldı. II. Mehmed (1451-1481), II.
Murad'ın 5 Şubat 1451'de ölümüyle kesin olarak tahta çıktı. Artık onun önünde çok önemli bir hedef
vardı. İstanbul’u almak... Bu amacına yönelik harekatı Edirne'den başlattı.
II-B ÇEŞME YAPILARI
Osmanlı Devleti’nin üç kıtaya yayıldığı, en güçlü dönemini yaşadığı ve her alanda olduğu gibi
mimarlıkta da devletin gücünü sembolize eden anıtsal prestij yapılarının inşa edildiği, mimari oran ve
biçem özelliklerinin tanımlandığı, Osmanlı mimarlık tarihinde Klasik dönem olarak adlandırılan XVI.
yy’da inşa edilen İstanbul çeşmeleri, devletin diğer yapı organlarında görülen mimari biçem ve
oranlarla aynı karakteri taşımaktadır.
Bu döneme ait çeşmelerin genel karakteristiği, XV. yy’da olduğu gibi hazne, sivri kemerli derin
bir niş içine yerleştirilmiş ayna taşı, ayna taşının iki yanında tas yuvaları, kimi zaman niş üzerinde,
çoğunlukla niş kemeri altında bulunan kitabe, çeşmeden akan suların toplandığı derin bir tekne/kurna,
kurnanın iki yanında testi koyma sekilerinden oluşan tasarım düzenidir. XVI. yy’ın ilk yarısına ait olan
çeşmeler, genellikle XV. yy çeşmeleri gibi küfeki taşından yapılmışlardır ve yalın görünümlüdürler. XVI.
yy’ın ikinci yarısında inşa edilenlerin ayna taşlarına selvi, palmet, lale, karanfil gibi dönemin diğer
yapılarında da rastlanan stilize motifler/örgeler işlenmiştir (Edirnekapı Yakup Kethüda Çeşmesi-1585;
Eğrikapı Yatağan Çeşmesi-1557). Kimi örneklerde kemerli nişin tam ortasına, kimi örneklerde kemer
üstüne iki yan köşeye simetrik olarak dönemin özelliklerini yansıtan rozetler yerleştirilmiştir (Eyüp Şah
Sultan Çeşmesi-1551). Kimi örneklerde de çeşme yüzeyi, sekilerin hizasından düşey olarak yükselen
ve cepheyi sınırlayan bir silme ile çevrilmiştir.
Sokak köşelerinde yapılan çeşmelerin, iki sokağın kesiştiği noktadaki köşesi kimi örneklerde
hasar görmemesi için belli bir yüksekliğe kadar pahlanmıştır.
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
Konumlarına göre genellikle tek yüzlü duvar çeşmesi veya köşe çeşmesi tipinde olan
İstanbul’un XVI. yy çeşmeleri, ağırlıklı olarak tarihi yarımada/suriçi bölgesinde bulunmaktadır.
İstanbul’da hüküm süren hemen hemen her sultan, sadrazam, valide sultan ve diğer ileri
gelenler Osmanlı kültüründe, sosyal yaşantısında ve mimarisinde önemli yer tutan; döneminin
ekonomik, sosyal ve siyasi gücünün göstergesi birçok çeşme yaptırmışlardır.
Yaptırılış amaçlarına göre Vakıf Suları, Mülk Suları, Hassa Suları/Miri Sular gibi değişik adlar
altında sınıflanan sulardan kaynaklarını alan bu çeşmeler kimi zaman kamuya açık kent mekânlarını
biçimlendiren Osmanlı külliyelerinin bir parçası, kimi zaman da oda çeşmeleri gibi özel mekânları
süsleyen, anlamlandıran döneminin mimari zevkini ve özelliklerini yansıtan birer gösterge olarak
karşımıza çıkmaktadırlar.
Günümüze ulaşan kimi belgelerden Osmanlı yönetiminin, özellikle XVI. yy’da genellikle evlere
su vermek yerine, mahalle çeşmelerine su götürmeyi yeğlediği anlaşılmaktadır. Bu yaklaşım kendine
özgü içedönük mahallelerin, cumbalı ahşap evleri, çıkmazları, organik sokakları kadar çeşmelerin de
mahalleyi biçimlendiren vazgeçilmez elemanlar olmasına neden olmuştur. İnsan ölçeğine uygun
organik sokakların açıldığı “cami meydanı, kıraathane-çınar altı üçgeninin tamamlayıcı öğesi çeşme
başları” diğer kentlerde olduğu gibi dönemin İstanbul’unun da birer küçük sosyal iletişim mekânıdır.
Hiçbir devirde suyu bol bir şehir olmayan İstanbul’un, XVI. ve daha sonraki yüzyıllarda su
tesislerinin yenilenmesi ve geliştirilmesi ile bu anlayış değişmiş, evlere kadar su götürülmesi
benimsenmiştir. Büyük konak ve yalılarda özel künklerle sultanın izniyle getirilen mülk suları dışında
halkın büyük çoğunluğu tüm su gereksinimini evinin bahçesindeki dolap, su kuyusu gibi yer altı
sularından, sarnıç gibi toplama suyundan ya da mahalle çeşmesinden taşınan sudan sağlardı. İstanbul
halkının temel gereksinimlerinden en önemlisini karşılayan çeşmeler, mahallelinin kullanımına ve
sakalara ait olmak üzere iki grupta toplanıyordu. Özellikle at sakalarının mahalle çeşmelerinden su
almaları yasaklanmasına rağmen, kimi zaman bu yasağa uyulmadığından, kimi zaman da atlı
sakalarla arkalıkla su taşıyan sakaların aynı çeşmeden su almaları yüzünden sık sık anlaşmazlıkların
çıktığı belgelerden anlaşılmaktadır. Bu yüzden kimi çeşme kitabelerinde çeşmeyi yaptıran sakaların
çeşmeden su alamayacakları belirtilmiştir. İstanbul halkının su gereksinimini karşılayan çeşmeler,
kaynakları açısından ikiye ayrılır:
1) Şahısların bulunduğu veya sahibi olduğu, özel kaynaklardan (Vakıf Suları, Mülk Suları)
yararlanan çeşmeler,
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
2) Belgelerde Hassa Suları veya Miri Sular olarak anılan, yapım giderlerini devletin üstlendiği
şehir şebekesinden yararlanan çeşmeler.
Yüzyıllara göre yapı malzemesi, biçim ve üslup açısından değişimler gösteren çeşmelerin ana
şeması;
●
Suyun depo edildiği, erken dönemlerde çeşme mimarisini etkileyen hazne (Kadırga Esma
Sultan, Yeşilköy Abdülmecid Han çeşmelerinde olduğu gibi kimi örneklerde bu kısmın
üzeri namazgâh olarak kullanılmıştır),
●
Üzerinde daima akan (salma) veya kesilebilen (burma) muslukların yer aldığı, genellikle
ait olduğu dönemin mimari modasına uygun süslemelerle bezeli ve çoğunlukla kemerli bir
niş içinde bulunan musluk taşı-ayna taşı.
●
Musluk-ayna taşı üzerinde çeşmeyi yaptıran hayırseverin, kimi zaman suyun cinsinin,
çeşmenin yapılış tarihinin belirtildiği kitabe,
●
Musluktan akan suların toplanıp aktığı çukur tekne-kurna ve teknenin iki tarafında
bekleme sekilerinden oluşmaktadır.
Bu bölümler yüzyıllara göre değişen mimari modalar, şehircilik anlayışı ve beğenilere göre
değişim göstermişlerdir. Kimi zaman sütun biçiminde (Çengelköy Ahmet Ağa Çeşmesi, 1854) başka
devirlerde görülmeyen çeşmeler yapılırken kimi zaman bir yapı cephesi gibi tasarlanmış, kent siluetine
katkıda bulunan çeşmeler (Yıldız Bezmiâlem Valide Sultan Çeşmeleri) tasarlanmıştır. Osmanlı
mimarlığında Batılı etkilerin görülmesi ile birlikte; ticari ve sosyal hayatın yoğun olduğu, şehircilik
açısından önemli vista noktaları oluşturan, çoğunlukla külliyelerin yanında oluşmuş/oluşturulmuş
meydanlara ya da tören alanı olarak önemi bulunan meydanlara/alanlara yapılmış; Batılı mimari
modalara göre düzenlenmiş cepheleri Batılı benzerler ile yarışan; Osmanlı mimarlığının çağdaşlığının
dolayısı ile gücünün mimari alandaki göstergesi (Topkapı Sarayı Bâb-ı Hümayun önündeki ve
Üsküdar’daki III. Ahmed Çeşmeleri, Tophane II. Mahmud Çeşmesi, Maçka Bezmiâlem Valide Sultan
Çeşmesi), kim zaman da kenti oluşturan yapı toplulukları/külliyelerin birer parçası olarak, cephelere
zenginlik katan İstanbul çeşmeleri Osmanlı mimarlık tarihindeki yerlerini almışlardır.
İstanbul çeşmelerinin yüzyıllar içindeki malzeme, biçim ve üslup değişimlerine koşut olarak
yukarıda sözü edilen bölümlerindeki değişimin temel özelliği; XV. – XVI. – XVII. yy’lardaki klasik kemer
içinde sade bir ayna/musluk taşı, kitabe, tekne-sekileri ve su haznesinden oluşan cephe tasarımının
XVIII. yy’da yerini, çeşitli dekoratif kemerlerin içinde güller, vazoda çiçekler, tabakta meyvelerle
bezenmiş, Barok biçimine uygun, istiridye kabuğu biçimindeki kemer içi süslemelere sahip, kitabe yeri
cephe içinde bir bölüm oluşturan, kimi zaman üzerinde Barok üsluba uygun gölgelikler bulunan cephe
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
tasarımına bırakmasıdır. XVIII. yy’la birlikte çeşme mimarisinde görülen diğer değişmeler; ilk
örneklerine XVII. yy’da (Hatice Turhan Valide Sultan Çeşmesi ve Sebili, 1663) rastlanan sebil ve
çeşmelerin birlikte tasarlandığı düzenlemelerin artması, bağımsız birer yapı olarak küçük köşk
şeklindeki anıtsal meydan çeşmeleri (Topkapı Sarayı Bâb-ı Hümayun önündeki III. Ahmed Çeşmesi
vb) nin yapılmaya başlanmasıdır. XIX. yy’a gelindiğinde ise teknolojik gelişmeler sonucu çeşmelerin su
haznesi gibi artık gerekli olmayan bölümlerinin bulunmadığı örnekler ve şehir siluetine katkıda
bulunan, yapı cephesi gibi tasarlanmış örnekler görülmeye başlamıştır.
Erken devirlerde lülesinden devamlı su akan salma lüleli çeşmeler çoğunlukta iken, Kanuni
döneminde Kırkçeşme Tesisleri’nin yapımı sırasında burma lülelerin yani muslukların konulması ile
sokaklar çamurdan kurtarılmış ve suların ziyan olması engellenmiştir. Yüzyıl başından beri çeşitli
kaynaklarda farklı olarak sınıflandırılan İstanbul çeşmeleri bulundukları yerler ve yapılış amaçlarına
göre değişiklikler göstermektedir. Kimi zaman Sürre-i Hümayûn/Sürre Alayı’nın ordunun ve kervanların
durak noktalarına göre Ayrılık Çeşmesi (Sürre-i Hümayûn’la hassa gidenleri, sefere çıkan orduyu veya
kervanlarla kentten ayrılanları yakınları buraya kadar uğurlayıp bu noktadan ayrıldıkları için), Selâmi
Çeşme (kentten ayrılanların/kente girenlerin durakladığı ve kenti selamladığı/selametlendiği ilk/son
durak noktası olduğu için), kim zaman bulunduğu bölgenin özelliğine göre Bostancı Çeşmesi (kente
giriş ve çıkışları kontrol eden Bostancıbaşı’nın bulunduğu noktada olduğu için) kimi zaman da iki veya
daha çok yüzünden su aktığı için biçimine göre Çatalçeşme gibi isimler alan Osmanlı dönemi İstanbul
çeşmeleri, bu çalışmada bulundukları yerler ve yapılış amaçlarına göre Duvar Çeşmeleri, Köşe
Çeşmeleri, Meydan Çeşmeleri, Sebillerle Birlikte Tasarlanan Çeşmeler, Namazgâh Çeşmeleri olarak
gruplandırılmıştır:
Kaynak: PİLEHVARİAN, NK, URFALIOĞLU N., YAZICIOĞLU L., Osmanlı Başkentinde Çeşmeler,
İstanbul 2000
III. MİMARİ PROJE ÇALIŞMASI AÇIKLAMA METNİ
III-A YAPININ YERİ VE TANIMI
Proje konusu yapı, Edirne İli, Merkez İlçesi, Çukurçayır Mahallesi mevkiinde bulunmaktadır.
Çeşme kesme taş kullanarak inşa edilmiş ve tek cephelidir. Hazne örtüsü düzdür. Niş ile saçak
arasında inşa kitabesi bulunmaktadır. İnşa kitabesinde yazana göre çeşme, Rabia Gülnus Emetullah
Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır.
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
III-B CEPHE ÖZELLİKLERİ
Çukurçayır Mahallesi mevkiinde bulunan çeşme kesme taş kullanılarak inşa edilmiş ve tek
cephelidir. Hazne örtüsü düzdür. Çeşme cephesinde yayvan sivri kemerli bir niş bulunmaktadır. İnşa
kitabesi niş ile saçak arasında yer almaktadır. Saçak kısmı dışa doğru düz bir silme ile
hareketlendirilmiştir. Cephede yayvan kemerli niş içinde ayna taşı bulunmamaktadır. Niş içinde
musluğun üstünde, sağ ve solunda hafif sivri kemerli tas koyma yerleri vardır. Önünde taştan yapılmış
yalakları bulunmaktadır. Çeşmenin arka yüzünde yer alan sivri kemer mihrap vazifesi görmektedir.
III-C Rölöve Çalışması Açıklama Raporu
Yapının üzerinde sonradan eklenen bölüm gözlenmemiştir. Cephe yüzeylerinde yer yer
kararmalar gözlenmiştir. Çeşme özgün kotunun çevre düzenlemesi ile korunmaya çalışıldığı
anlaşılmaktadır. Kesme taş bloklarla oluşturulmuş düz bir çatısı ve duvar sınırlarından taşan kesme
taş ile oluşturulmuş silmesi bulunmaktadır.
Tek yüzlü meydan çeşmesi olan yapının ön cephesinde muhdes derz dolgular görülmektedir.
Saçak kısmında kararma görülmektedir. Sivri kemer niş üzerinde yer alan kitabenin sol üst köşesinde
malzeme kaybı görülmektedir. Çeşmenin alt kısmında yosunlanma görülmektedir. Çeşmenin sağ yan
cephesinde kararma görülmektedir. Çeşmenin arka cephesinde kararma ve yosunlanma
görülmektedir. Arka cephede bulunan sivri kemerli niş üzerinde malzeme kayıpları görülmektedir. Sol
yan cephenin saçaklarında kararma görülmektedir. Sol yan cephede muhdes derz dolgu
görülmektedir.
III-D Restitüsyon Çalışması Açıklama Raporu
Yapıya ait restitüsyon projesi, bölge çeşmeleri üzerinde yapılan çalışmalar doğrultusunda
çizilmiştir. Bozulmalar giderilerek yapı özgün niteliğine kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Çeşme özgün kot seviyesi korunmuş ve çevre zemini dönem özelliklerine uygun doğal taş ile
kaplanmıştır. Cepheler üzerinde yer alan yosunlanma, bitkilenme ve kararmalar temizlenmiştir.
Malzeme kayıpları aslına uygun malzeme ile giderilmiştir. Yapının cephelerinde görülen mudes derz
dolgu ve sıvalar temizlenmiştir.
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
III-D Restorasyon Çalışması Açıklama Raporu
Oluşturulan restitüsyon projesinden hareketle çeşme özgün kot seviyesi korunmuş ve çevre
zemini dönem özelliklerine uygun doğal taş ile kaplanmıştır.
Yapının cepheleri üzerindeki yosunlanma, bitkilenme ve yazılamalar temizlenmiştir. Cephe
yüzeyinde görülen kararma ve renk değişimleri fiziksel ve kimyasal uygulamalarla temizlenmiştir.
Malzeme kayıpları aslına uygun malzeme kullanılarak giderilmiştir. Yapının cephelerindeki muhdes
derz dolgu ve sıvalar kaldırılarak aslına uygun malzeme ile dolgu yapılmıştır.
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
Valide Sultan
Çeşmesi
Fotoğraf
Albümü
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
Ön Cephe Görünüş
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
Sol Yan Cephe Görünüş
SEDES MİMARLIK
EDİRNE MERKEZ, VALİDE SULTAN ÇEŞMESİ
MİMARİ PROJE RAPORLARI
FOTOĞRAF ALBÜMÜ
Sağ Yan Cephe Görünüş
SEDES MİMARLIK
Download