1 Hêlîn Evrim Baba: SÖYLEŞİ Berlin’in ilk yabancı kadın başkan adayı Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL Sayı:90 15 Şubat - 21 Şubat 2016 S:15 bas-haber.com w w w .a rs iv ak ur d .o rg Dünya saati, ABD seçimlerine ayarlı ABD, Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerine kitlenirken, seçim sonuçlarının en çok merak edildiği yerlerden biri genelde Ortadoğu, özelde de Kürdistan Bölgesi. Demokrat Partili Barack Obama yönetiminin Ortadoğu’da statükonun korunmasından yana olan siyasetinin yeni dönemde sürdürülemeyeceğine ve Washington’un mevcut siyasetinde ısrar edemeyeceğine inanılıyor. s02 BİLAL SAMBUR Prof. Hakan Özoğlu: Yeni Başkan Ortadoğu’da müdahaleci olacak S:08 - 09 S:02 - 03 - 04 - 05 PYD’yi çözmek Kürdistan ulusal birliği HAKAN TAHMAZ KBY yönetiminin bağımsızlık referandumunu ABD Başkanlık seçimi öncesinde yapmak istemesinin de seçim sonrası Washington’un yeni yönetiminin rededemeyeceği defakto bir seçenek olarak ortaya çıkıyor. Uzmanlar 2016 seçimleri ardından ABD’nin Rusya, Irak, KBY, Suriye ve İsrail’e yönelik politikalarında değişiklikler bekliyor. Kara göründü s03 MESUT YEĞEN Diyarbekir - Amerikan ilişkileri... s05 ÖZTEKİN ÇAÇAN s08 MANŞET rg .o ur d ak Setevenson: Barnie Sanders Kürd haklarını savunabilir BasHaber’e değerlendirmelerde bulunan Amerikalı gazeteci Tom Setevenson Cumhuriyetçi adaylar, Donald Trumo ve Ted Cruz’ un harita üzerinde Kürdistan’ı tanıdıklarından şüphe duyduğunu ancak Demokrat adayların özgürlükçü hareketleri desteklediklerini söylüyor. Demokrat adayların farklılığına dikkat çeken Setevenson şöyle diyor: “Cumhuriyetçi adayların önde gelenlerinden Donald Trumo ve Ted Cruz’un Kürdistan’ın harita üzerinde nerede yer aldıklarına dahil en ufak bir fikirlerinin olduğu konusunda şüpheliyim. Demokrat adaylar Hillary Clinton ve Bernie Sanders daha farklılar. Ancak Clinton’un özgürlükçü hareketleri destekleme konusunda güçlü bir geçmişi yok ve birçok anlamda o George Bush’tan farklı olmayan klasik bir muhafazakârdır.” Stevenso, Demokrat Parti adaylarından Bernie Sanders’ın Kürd haklarını savunabilecek prensipli bir siyaset izleyebilecek bir Başkan adayı olduğunu söyleyerek, “Barnie Sanders bu konularda duruş ve prensip sahibi olan tek adaydır. Bu suretle eğer birisi Kürd halkının haklarını savunacaksa bu Sanders’tir. Yalnız şimdilik bu konu Amerika’ da siyasi radarın oldukça uzağında durmaktadır” değerlendirmesini yapıyor. Gazeteci - yazar Tom Stevenson ayrıca, Cumhuriyetçi ve Demokrat adayların Kürdlerin silahlandırılması konusunda vaatlerde bulunduğunu ancak bağımsız Kürd devletinin henüz ABD’de tartışılmadığını söyledi. ABD’nin dış politikasının Türkiye’nin dış politikasına paralel bir politika olduğunu ifade eden Stevenson, ”Ne yazık ki büyük bir öneme sahip ve prensip meselesi olan, Amerikan politik söyleminin düzeyi oldukça düşmüş durumda. Buna binaen Kürdlerin dört iv A BD, Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerine kitlenirken, seçim sonuçlarının en çok merak edildiği yerlerden biri de genelde Ortadoğu, özelde de Kürdistan Bölgesi. Demokrat Partili Barack Obama yönetiminin Ortadoğu’da statükonun korunmasından yana olan siyasetinin yeni dönemde sürdürülemeyeceğine ve ABD’nin bu siyasetinde ısrar edemeyeceğine inanılıyor. ABD’nin yakın tarihinde kriz bölgelerine müdahele veya kriz çıkararak belli bölgelere müdahele etmenin daha çok Cuhmuriyetçi Parti dönemlerine rastlamasına dikkat çeken uzmanlar, 2016 seçimleri ardından ABD’nin Irak, Kurdistan, Suriye ve İsrail’e yönelik politikalarında değişiklikler bekliyor. Yeni dönem siyasetinde beklenen değişikliğin sadece Cumhuriyetçilerin iktidara gelmesi durumunda olmayacağını, ABD’nin Demokratlar iktidara gelse de bölgede özellikle Rusya’ya karşı gergin ve daha radikal bir siyaset izleyeceği ifade ediliyor. ABD Başkanlık seçimlerinin kaderini etkileyeceği yerlerden biri olan KBY’de de, Erbil yönetimi, bağımsızlık referandumunu ABD Başkanlık seçimi öncesinde yaparak, seçim sonrası Washington’un yeni yönetiminin rededemeyeceği defakto bir seçenek olarak öne sürmek istemesi şeklinde değerlendiriliyor. ABD ön seçimlerinin başlaması ile beraber televizyon ekranlarına ve mitinglere çıkan aday adaylarının dış politika gündemlerinde ağırlıkla Ortadoğu’daki gelişmeler yer alıyor. Cumhuriyetçi Parti’nin ABD Başkanlığı aday adayları yarışında Trump Organizasyonu Başkanı Donald Trump ve Texas Senatörü Ted Cruz ön plana çıkarken, Demokrat Parti’de Eski Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve Vermont Senatörü Bernie Sanders yarışı önde götürüyor. Hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat Parti’nin güçlü aday adayları, Kürdlerin IŞİD ile olan mücadelesini yakından takip ederek Kürdistan Bölge Yönetimi’nin (KBY) daha fazla desteklenmesini dile getiriyor. Özellikle Barack Obama’nın Peşmerge’ye doğrudan silah vermemesi adaylar tarafından eleştirilirken, ABD Senatosu’nun Haziran 2015’te KBY’ye doğrudan si- lah yardımının yapılmasını öngören tasarının reddedilmesinin yankıları da devam ediyor. ABD Başkanlık seçimlerini Amerika’da yaşayan ve bu ülkenin dış politkasını yakından izleyen gazeteciler, yeni dönemde de ABD’nin Kürd politikasının fazla değişmeyeceğini, ancak IŞİD ile mücadelenin KYB ve ABD’yi daha fazla yakınlaştıracağını ifade ediyor. rs Mehmed Salih Batırhan .a Son dönemde Suriye’de yaşananlara Türkiye’nin yaklaşımı Çözüm Süreci’nin tıkanmasına ve nihayetinde bitmesine yol açan esas konunun Rojava meselesi olduğunun daha iyi görülmesini sağladı. Türkiye’nin bırakalım içerde Kürdlerin herhangi bir biçimde anayasal statüye sahip olmasına rıza göstermesini, komşu Kürdlerin statü sahibi olmasını dahi hala tehdit olarak algılıyor. Güney Kürdlerinin statü kazanmasını ise 1 Mart Tezkeresi sürecinde büyük bir fırsatı kaçırması nedeniyle sineye çekmiş gözüküyor. Cumhurbaşkanı ile ABD yetkilileri arasındaki PYD’ye ilişkin gerilimli tartışmanın arka planını, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun son günlerdeki YPG ve PYD’ye ilişkin açıklamaları esas saikleri Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürdleri 21. Yüzyılda da bölgedeki merkezi devlet yapılarının içinde tutma politikası oluşturuyor. Türkiye Cumhuriyeti bu politikasını kendi iç dinamikleriyle ve Kürdlerin dayatmalarıyla esnetme eğiliminde, böylesi bir yaklaşıma da sahip değil. Uluslararası aktörler ise Türkiye’nin bu politikasının değişimini bölgesel bir zorunluk olarak görüyorlar ve Türkiye ile farklı politikaya sahipler. Avrupa - ABD ile Türkiye arasındaki PYD ve Rojava konusundaki farklı politikaların sınırını bu gerçekliği kabul etme/tanıma ile buna direnme yaklaşımı belirliyor. Türkiye’nin bu konuda tek başına olmadığı, bölge devletleriyle oldukça yakın bir tutum sergiledikleri bir gerçek. En son Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in yaptığı “Kantonlara izin veremeyiz” açıklaması ve Berlin’de Irak Başbakanı Haydar İbadi’nin Almanya Başbakanıyla basın toplantısında “Kürdistan Bölgesi Irak olmadan gelişemeyecek ve Irak tüm bileşenleriyle bütün olmalı” açıklaması gecen hafta AK Parti Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in Rojava açıklamasının benzer içerikte olması tesadüf değil. Suriye’de barış için görüşmelerin yoğunlaştığı, tarafların ateşkes yapmada anlaştığı bir momentte Türkiye’nin Suriye’ye filli müdahale ihtimali yazılıp çiziliyor. Türkiye aslında Suriye savaşının bir parçası ve tam göbeğinde yer alıyordu. Ancak Rusya’nın vekâlet savaşına son vermesi ve Kürd direnişçilerin ilerleyişleri Türkiye’yi açığa düşürdü. Türkiye, içerde Kürd siyasal hareketine ve Kürd silahlı güçlerine karşı her alanda “temizlik” hareketi geliştirme stratejisini derinleştirip uygularken, Rojava Kürdlerinin konumlanışlarına karşı da diplomatik mücadelesini yükseltip, fiili müdahalenin alt yapısını oluşturma çabalarını yoğunlaştırdı. Cumhurbaşkan’ın, Başbakan’ın hatta CHP Genel Başkanı’nın PYD konusundaki açıklamalarının Türkiye’nin bu yöneliminin bir sonucu olduğunu gösteriyor. Başbakan’ın son “YPG güvenliğimizi tehdit ederse gereğini yapar, vururuz ” açıklaması YPG’nin Azize yakınında Minniğ askeri üssünü Nusra’dan alması üzerine yaptı. Bu AK Parti’deki Kürd korkusunun savaşı göze alacak kadar büyük olduğunu gösterir niteliktedir. Türkiye’nin Rusya ile karşı karşıya gelemeyecek ve uluslararası güçlerin buna izin vermeyecek olması bu olasılığı tümden ihtimal dışı bırakmayı gerektirmiyor. Türkiye’nin Ortadoğu politikasındaki iki kırılma noktası oldu. Bunlardan en önemlisi Kürdlerin “yeni Ortadoğu’daki konumunun ne olacağının belirlenmesi. Baştaki belirlemeye dönecek olursak Türkiye bu soruna güvenlik ve ulus devlet eksenli yaklaşmakta ısrar ediyor. Bunun değişimini daha fazla zorlayacak potansiyel güç, dört parçadaki Kürd siyasal güçler arasındaki ilişkinin radikal bir biçimde değişmesiyle ortaya çıkabilir. Kürd siyasal güçler arasındaki çelişki ve çatışmaları kullanılamaz noktaya gelecek bir Kürd işbirliği bölgenin geleceğini belirleyecek bir gelişmedir. Bu nedenle Kürdistan Ulusal Kongre girişiminin yeniden gündeme gelmesi umut vericidir. Bölgenin buna her zamankinden fazla ihtiyacı var. Sadece Kürdlerin değil hepimizin. Kürdlerin birbiriyle çekişmesi, didişmesi Güney’de görüldüğü gibi mevcut statünün korunmasına yarıyor. Kürdlerin ve bölgenin ihtiyacı PKK, PDK, YNK ve diğerlerinin ihtiyaç ve çıkarlarında çok daha büyük, kutsal ve kıymetlidir. MANŞET BasHaber 15 Şubat - 21 Şubat 2016 3 SÖYLEŞİ Ortadoğu, ABD seçimlerini bekliyor parçadaki bağımsızlık meselesinin tartışma konusu olma ihtimali bile çok az. Hiçbir adayın kendi dış politikalarını açık bir şekilde sunma gerekliliğinin olmaması ağlanacak bir durumdur ki bildiğim kadarıyla şimdiye kadar Kürdlerin bağımsızlığı hakkında bunu yapmamışlardır. Amerikan diş politikası kuruluşundan beri bütün olarak Türkiye devletinin yanındadır. Bunun sonucu olarak otoriteler mutlulukla halkı bastırabiliyorlar. Bu durum Irak ve Suriye’de biraz daha ince bir yapıdadır, ama genel anlamda bir bağımsız Kürd devleti düşüncesi Amerika da yaygın bir desteğe sahip değildir” diyor. w HAKAN TAHMAZ 15 SÖYLEŞİ Şubat - 21 Şubat 22016 w Kürdistan ulusal birliği BasHaber w 02 Kajjo: Clinton Kürdlere destek vereceğine dair söz veriyor ABD’de yaşayan Rojavalı Kürd gazeteci- yazar Sirwan Kajjo’da Cumhuriyetçi adaylardan 4 kişinin Kürdlerin desteklenmesi gerektiğini ifade ettiğini ancak şimdiye kadar hiçbir adayın Kürdistan’ın bağımsızlığına desteklerini dile getirmediklerini söylüyor. Cumhuriyetçi adayların ajandasında Kürdlerin desteklenmesinin olmadığını ancak Kürdlerin silahlandırılması konusunda hem fikir olduklarını belirttiyor. Kajjo, “Kürdistan’ın bağımsızlığını destekleyici cümleler kullanabileceklerini sanmıyorum. Cumhuriyetçiler daha çok Kürdlere silah verilmesi gerektiğini söylüyorlar. Bana göre Cumhuriyetçiler bağımsızlığa destek vermezler. Cumhuriyetçiler IŞİD ile olan savaşta Kürdlerin daha çok silahlandırılması gerektiğini söylüyorlar. Amerikalılar, Irak ve Suriye’ye asker göndermek istemedikleri için Kürdlere silah gönderiyorlar” diyor. Kajjo, bazı Cumhuriyetçi adayların Rojava ve Güney Kürdistan’daki Kürdleri bir bütün gördüklerini ve özel Kürd ajandalarının olmadığını belirtiyor. Demokrat Parti adaylarından Hillary Clinton’ın Kürdleri destekleyeceğine dair söylemlerinin olduğuna dikkat çeken Kajjo, Clinton’un dış politikasının Obama ile paralellik göstereceğini ifade ediyor: “Demokrat adaylardan Hillary Clinton, Kürdleri destekleyeceğine, onlara askeri ve siyasi anlamda yardımların yapılmasına dair konusunda konuş- malar yapıyor. Clinton’un dış politikası da Obama’nın dış politikasının bir benzeri olacak. Clinton Başkan olsa dahi farklı bir Kürd politikasının izleneceğini sanmıyorum” diyor. Yeni bir dönemde Cumhuriyetçi Başkan adayının seçilebilmesi Kürdlerin lehine bir durum oluşturabileceğini inanan Kajjo, şunlara dikkat çekiyor: ”ABD’nin dış politikasının değişken olduğunu unutmamak lazım. Müttefikler terörist, teröristler de müttefik olabiliyor. Eğer KBY bağımsızlığı ilan ederse defekoto olarak ABD destek verebilir. Ama ABD’nin kısa vadede bağımsızlık referandumunu destekleyeceğini söylemek mümkün değildir.” Balayî: Seçimler konusunda netleşen bir durum yok ABD’de yaşayan Güneyli gazeteci Necîb Balayî de, ABD seçimlerinin İslam dünyasına, ABD’deki eğitim sistemine, IŞİD ile olan mücadeleye, Ortadoğu’daki gelişmelere olan etkisinin konuşulduğunu ve seçimlerin tüm dünyada merakla beklendiğini belirttiyor. Cumhuriyetçi adayların güçlü bir profil oluşturamadıklarını, ancak Demokrat adayların da şimdiye kadar yetkin bir siyaset yürütemediklerini söylüyor. ABD Başkan aday adaylarının KBY’nin bağımsızlık referandumuna ilişkin herhangi bir yaklaşımlarının olmadığını da belirten Balayî “şimdi ön seçimler var, netleşen bir durum yok. Aday adayları şimdi kendilerini, politikalarını tanıtıyorlar. Kürdlere ilişkin bazı sözler veriyorlar ama bunlar büyütülecek bir durum değil” şeklinde konuştu. Son zamanlarda Erbil - Washington arasındaki diplomatik trafiğe de dikkat çeken Balayî, ABD’nin Kürdistan’a yardım yapması için Kürdlerin iç birliklerini sağlaması gerektiğine dikkat çekiyor: “Kürdistan’da ciddi bir kriz var. IŞİD ile savaş, Kürdistan’a yerleşen göçmenler ciddi krize neden oldu. ABD’li yetkililer ekonomik yardım yapacaklar. IŞİD ile yapılan mücadele kapsamında Kürdistan’a yardımda bulunacaklardır. PDK Dış İşleri Sözcüsü Hêmin Hewrami geçen gün buradaydı. Bir araya geldik. Hewrami ile sorunları, ABD-KBY diplomasisini konuştuk. Kürdler Kürdistan’da birlik fotoğrafı vermedikleri sürece ABD’nin de tam bir destek sunması mümkün değil. Bunu Hewrami’ye de söyledik.” Ahmed: Bağımsızlık referandumu hem ABD için önemlidir Gazeteci yazar, Luqman Ahmed’de Cumhuriyetçi Başkan aday adaylarının ön seçim propagandalarında Kürdleri ve IŞİD ile yürütülen savaşta daha çok desteklenmelerini ön plana çıkardıklarını aktarıyor. KBY’nin bağımsızlık referandumunun yanı sıra, Rojava’daki Kürd güçlerinin de desteklenmelerinin Başkan aday adaylarının gündeminde olduğunu söyleyen Ahmed, “Özellikle Cumhuriyetçi adaylar Kürdlerin IŞİD ile mücadele de daha çok desteklenmeleri gerektiğini söylüyorlar. Sadece Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı değil, başka diğer Kürd güçlerinin de desteklenmesi de konuşuluyor. ABD’de Kürdler IŞİD ile mücadele eden en aktif güç olarak konuşuluyor” diyor. Başkan adaylarının NATO ve diğer ülkelerin politikaları gereği bağımsızlık referandumuna net tavır sergileyemediklerini dile getiren Ahmed, referandum sonrasının hem ABD hem KBY’nin bölgedeki müttefikleri için önemli olduğuna vurgu yapıyor. Washington- Erbil diplomasi trafiğine de dikkat çeken gazeteci yazar, Luqman Ahmed şöyle diyor: “ABD’li üst düzey yöneticiler Erbil’e, Kürdistanlı yöneticiler, Washington’a geliyor. Başkan Mesud Barzani de Washington’a geldi. Kürdler ile iyi ilişkilere sahipler. IŞİD ile olan mücadele iyi bir koordinasyon sağlandı.” Ahmed, bölgedeki devletlerin Kürd bağımsızlığına razı olmadıklarına ve ABD’nin de çıkarları gereği Ortadoğu’daki büyük meseleler ile uğraşmadığına, ancak gelecek yazda hem ABD, hem de Kürdler açısından durumun netleştireceğine inanıyor: “ABD’nin ajandasında bağımsızlık referanduma destek var mı ya da yok mu bilemiyoruz. Ama İran ve Türkiye’nin bağımsız olan Kürdistan’a karşı olduklarını biliyoruz. ABD’de çıkarları gereği Ortadoğu’nun büyük meselelerine müdahil olmak istemiyor. Özellikler Kürd meselesi büyük bir mesele. Ancak IŞİD ile olan mücadele Kürdlerin aktif güç olmaları Kürdlere kısa zamanda siyasi ve askeri destek vereceklerini söylemek mümkündür. Yaz mevsiminde gelişmeler daha net bir durum kazanacaktır.” 03 PYD’yi çözmek BİLAL SAMBUR Suriye savaşının başından beri Kürdler, Esad rejimiyle direkt çatışmaya girmedikleri gibi, muhalif gruplara da katılmadılar. PYD-YPG etrafında organize olan Kürdler, Efrin, Cizre ve Kobanê’de kantonal yönetim denilen sosyal, siyasal, ekonomik, diplomatik ve kültürel işlerini yapmak ve ihtiyaçlarını karşılayan bir sistem kurdular. Kürdler, Rojava’da üçüncü yol denilen farklı bir seçenek oluşturmaya çalıştılar. Suriye Savaşı, Rojava’nın Ortadoğu’da yeni bir aktör olarak yükselmesi sonucunu doğurmuştur. Kürdlerin Rojava’da inşa ettiği üç kanton, dünya kamuoyunun yakın ilgisini çekmektedir. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı kantonlarda yönetim kademeleri, sadece Kürdlerden oluşmamaktadır. Araplar, Süryaniler ve Ermeniler gibi farklı toplumsal unsurlar da üç kantonun aktif katılımcıları durumundadırlar. Rojava kantonlarının seküler ve çoğulcu niteliği, Batı’da ilgiyle takip edilen bir model oluşturmuştur. Bu arada Suriye ve Irak’ta farklı bir düzen daha kurulmaktaydı. IŞİD’in hilafet sistemine karşı Kürdlerin Rojava’da kurduğu seküler ve çoğulcu düzen, dünyada çok olumlu bir karşılık buldu ve Ortadoğu’da radikalizme karşı farklı pratiklerin gerçekleşebileceğine dair umutların dış dünyada artmasına neden oldu. IŞİD, Suriye’de ve Irak’ta Kürdlere karşı yoğun bir saldırı dalgası gerçekleştirdi. IŞİD Şengal’de Yezidi Kürdlere karşı büyük bir soykırım gerçekleştirdi. IŞİD, Rojava’yı işgal için Kobanê’ye saldırdı. Ortadoğu’nun Stalingrad’ı olmayı hak edecek şekilde Kürdler, IŞİD barbarlığına karşı insanlık onurunu savundular. Rojava Kürdleri, Şengal’de IŞİD’e karşı verilen savaşta büyük katkılar yaptılar. GıreSpi’yi IŞİD’in elinden alarak özgürleştiren Rojava Kürd Güçleri, IŞİD’in yenilmezlik efsanesine son verdiler. PYD-YPG’nin IŞİD’e karşı gerçekleştirdiği üstün başarılar, PYD-YPG’nin dünyada meşru ve saygınlığını arttırdığı gibi, onları ABD ve Rusya gibi süper güçlerin askeri ve siyasi ilişki kurduğu saygın müttefikler haline getirdi. Süleyman Şah Türbesi operasyonunda PYD-YPG’den destek almasına rağmen Türkiye, PYD-YPG-PKK’nin terör örgütü olduğunu savunmaktadır. Türkiye, Kuzey Suriye’de hiçbir oluşuma izin vermemeyi kendi kırmızı çizgisi olduğunu ifade etmektedir. Türkiye, PYD’nin ABD ve Rusya gibi büyük ülkelerle ilişkiler kuran bir muhatap haline gelmesinden rahatsız olmaktadır. Türkiye’nin stratejik hedefi Efrin, Kobanê ve Cizire kantonları arasında bütünlüğün sağlanmasına engel olmaktır. Türkiye, PYD-YPG’nin PKK’nin Suriye kolu niteliğinde terörist yapılar olduğunu ifade ederek onları dünyada yalnızlaştırmaya ve marjinalleştirmeye çalışmaktadır. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak Türkiye, PYD’nin Cenevre-3 görüşmelerine katılmasına engel olmuştur. ABD ve Rusya, PYD-YPG konusunda Türkiye ile aynı pozisyonu paylaşmamaktadırlar. ABD, Suriye’de IŞİD ile mücadelede en etkili ve güvenilir müttefikin PYD-YPG olduğunu düşünmektedir. Suriye’de radikal grupların varlığından ve muhalif grupların dağınıklığından kaygı duyan ABD, iş birliği yapılacak güvenilir aktör olarak PYD’yi muhatap kabul etmektedir. ABD’nın PYD’yi terör örgütü olarak görmediğini açıklaması, Türkiye-ABD ilişkilerinde önemli bir gerilim noktası oluşturmaktadır. ABD, hem Türkiye’yi hem PYD’yi müttefik olarak gören bir politika sergilemektedir. Başka bir ifade ile ABD, ikisinden birini tercih ederek birini diğerine feda etmemektedir. Rusya, ABD’nın zıddı bir politika izlemektedir. Türkiye’nin Esad rejimine karşı izlediği politikadan rahatsız olan Rusya, Türkiye’yi terörist grupları destekleyen ülke olarak suçlarken PYD ile yakın ilişkiler geliştirmektedir. Rusya için PYD, stratejik bir müttefik durumundadır. PYD, çok yönlü ilişkiler geliştirmeye çalışmakta ve hiç bir taraf ile sıcak çatışma içine girmemek konusunda çok dikkatli davranmaktadır. PYD, Türkiye konusunda çok hassas bir tutum takınmakta, Türkiye’yi kışkırtacak hiçbir politika içine girmemektedir. PYD, uluslararası toplum ile birlikte hareket etmeye özen göstermektedir. Büyük güçlerden herhangi birini tercih etmek yerine, Rusya ve ABD ile aynı anda eşit yakınlıkta ve eşit uzaklıkta olma politikası izlemektedir. PYD’nin terörist olarak nitelenmesinin dünyada ciddi bir karşılığı bulunmamaktadır. Soğuk savaş döneminde etkili olan terörist suçlaması, günümüzde uluslararası ilişkilerde eski etkisine ve belirleyiciliğine sahip bulunmamaktadır. Suriye’de bir Rojava ve PYD olgusu ortadadır. Uluslararası ilişkilerde bu iki olgunun ihmal veya inkar edilerek politika üretilmesi imkansızlık düzeyinde zor gözükmektedir. PYD Bilmecesinin çözümü, Rojava-PYD olgusunun tanınması ve anlaşılmasıyla mümkündür. MANŞET BasHaber Kürdler ABD için neden vazgeçilmez? Seçim çalışmaları boyunca, Cumhuriyetçi Parti başkanlık aday adayları, IŞİD’e karşı savaşta ABD’nin daha aktif rol alması gerektiğini söylüyorlar. Özellikle Cumhuriyetçi adayların tümü Kürd güçlerinin doğrudan silahlandırılıp güçlendirilmelerinden yana olduklarını açıkça ifade ediyor. Buradan da anlaşılan Kürd güçlerinin Ortadoğu’da oyun Kürdleri doğrudan silahlandırmalıyız Cruz Ben Carson: Kürdlerle birlikte hareket etmeliyiz 15 Aralık’ta CNN’de yayınlanan Cumhuriyetçi Parti’nin ABD Başkanlığı aday adayları tartışma programında IŞİD’le mücadele en çok tartışılan konulardan biriydi. Bunun en önemli sebebi, 2 Aralık’ta California’nın San Bernardino şehrinde IŞİD’le bağı olduğu iddia edilen 2 kişinin düzenlediği ve 14 sivilin ölümü, 24 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan saldırıydı. Cumhuriyetçi aday adayları, IŞİD’in nasıl yok edileceği konusunda fikirlerini beyan ederken, yine Kürdlerin doğrudan silahlandırılması gerektiği konusunu vurguladılar. “Kürdlere silah vermekten korkuyor gibiyiz” diyerek sözlerine başlayan Cumhuriyetçi Parti aday adaylarından, beyin cerrahı Ben Carson şöyle devam etti: “Kürdler, IŞİD’i Kuzey Sincar’da (Şengal) yok etme harekâtında başarılı oldular. Birkaç hafta önce Sincar’da yaptığımızın aynısını yine yapmalıyız. Kendi güçlerimizi Kürdlerle birlikte hareket ettirmeli, IŞİD’in ikmal yollarını kapamalı, bombardıman ile savunmalarını kırmalı, hava saldırılarımızı takiben özel kuvvetlerimizi yollayıp IŞİD’i etkisiz hale getirmeliyiz.” .o ur d rs BD’de yaklaşan başkanlık seihtiyaçları var. Ama her ne hikmetse, çimlerinde, Cumhuriyetçi ve Obama yönetimi Peşmerge’ye yardım Demokrat partilerin adaylarısunmayı erteliyor. Peşmerge’ye direkt nın ortaklaştığı bir nokta var: İktidara yardım sunmaktansa, bu yardımı geldiklerinde Kürdlerin doğrudan siBağdat aracılığıyla yapıyor. Kürdlerin lahlandırılacak olması. Cumhuriyetçi doğrudan petrol satmasına engel Parti’nin ABD Başkanlığı aday adayları oluyor. Bu çok anlamsız. Ayrıca, arasında öne çıkanlar, Trump OrgaObama yönetimi Suriyeli isyancılara nizasyonu Başkanı Donald Trump ve odaklanmış durumda. Bu isyancıların Texas Senatörü Ted Cruz. çoğunun radikal İslamcı Cumhuriyetçi Parti’nin teröristlerle o kadar yakın diğer aday adayları Florida bağları var ki onları destekSenatörü Marco Rubio, lememiz hiç akıllıca değil. Ohio Valisi John Kasich, Kürdler bizim müttefikimiz Florida Eski Valisi Jeb ve bölgedeki savaşçı güçler. Bush, Johns Hopkins Onlarla birlikte hareket Hastanesi Pediatrik ettiğimizde, IŞİD’e karşı Beyin Cerrahisi Bölümü savaşta ciddi hava gücüyle Uzay Bulut / Direktörü Ben Carson ve birlikte, ön cephede savaşWashington Eski Virginia Valisi Jim maya hazırlar. Ve IŞİD’i Gilmore. imha etmek gibi askeri bir hedef varsa eğer, yapmamız Donald Trump: Kürdler, büyük gereken de budur.“ yürekli insanlar, onları silahlandırmalıyız Jeb Bush: Kürdler en büyük Trump Organizasyonu Başkanı Do- savaşçı güç ve bizim en güçlü nald Trump, 2015’in Ağustos ayında bir müttefikimiz konuşma yapmak için gittiği Tennes2015’in Ağustos ayında California’daki see Eyaleti’nin başkenti Nashville’de Ronald Reagan Kütüphanesi’nde bir bir basın mensubunun Nashville’deki konuşma yapan Florida Eski Valisi Jeb Kürdlerden bahsetmesi üzerine, Bush, “Kürdleri doğrudan silahlandırKürdlere olan desteğinden şöyle söz malıyız. Kürdler en büyük savaşçı güç etti: “Kürdleri silahlandırmalıyız. ve bizim en güçlü müttefikimizdir” Kürdler, en iyi savaşçılar olduklarını dedi. Jeb Bush sözlerini şöyle sürdürdü: kanıtladılar. Bize en çok vefa gösteren “Kürdlere daha çok destek sunmamız lagüç olduklarını da kanıtladılar… Size zım. IŞİD’e karşı onları sonuca götürecek şunu söylemeliyim ki bu insanlaraskeri desteği sağlamamız lazım. Irak’ın dan yararlanmalıyız. Kürdler, büyük Kürd bölgesinde vefalı dostlarımız var. yürekli insanlar ve harika savaşçılar. Cesur ve yetenekli savaşçılar. Eğer ben Onlarla bundan sonra çok daha fazla başkomutan olursam, ABD Kürdlerin birlikte çalışmalıyız.” kazanması için gereken her şeyi onlara kesinlikle sunacaktır.” Bu sözleri 2 kez Ted Cruz: ABD bölgede Kürdler ayakta alkışlanan Jeb Bush’un ailesinin gibi çok büyük bir değere sahip Kürdlerle geçmişi eskiye dayanıyor. Texas Senatörü Ted Cruz, 2015’in 1991’deki Körfez Savaşı sonrasında ortaya Şubat ayında CNN’e verdiği bir röporçıkan ağır mülteci krizi sırasında ABD tajda Kürdlerden “ABD’nin bölgedeki Başkanı George H.W. Bush, Kürdler için çok büyük bir değeri” olarak söz etti: güvenli bir bölge oluşturmuştu. Oğul “ABD bölgede çok büyük bir değere George W. Bush ise 2003’teki iktidarı sahip: Kürdler. Peşmerge, ABD’nin döneminde Saddam Hüseyin’i deviregüçlü bir müttefiki. Kürdler, etkili rek, Kürdlerin daha büyük bir otonomi savaşçılar ve silaha ve yardıma çokça kazanmalarına yardımcı olmuştu. Rubio rg Kasich ak A Carson iv Trump .a ABD başkanlık seçimlerinde adayların kimler olacağı konusu güç geçtikçe netlik kazanıyor. Anketler ve ön seçimler, Demokrat adaylardan Hillary Clinton ve Bernie Sanders; Cumhuriyetçi Parti’den ise Donald Trump ve Ted Cruz arasında yarışın gittikçe kızışacağını gösteriyor. Cumhuriyetçi adaylar, genel olarak Obama yönetiminin Ortadoğu politikalarındaki pasifliği üzerinden seçim argümentleri geliştiriyor; bu da Ortadoğu’daki gelişmelerin ABD seçim kampanyalarındaki etkisini gösteriyor. Obama, Irak ve Afganistan askeri müdahalelerini yapmış olan George W. Bush’tan yönetimi almaya çalışırken de Ortadoğu’daki savaşlar ve bu savaşların ABD ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinden yola çıkarak seçim çalışmalarını yürütmüştü. ABD’nin Irak ve Afganistan müdahaleleri boyunca öngörülenin üzerinde kayıp vermesi ve aynı zamanda ABD Ordusu’nun beklenenden daha uzun süre bu ülkelerde kalması, Cumhuriyetçilerin seçimleri kaybetmesinde büyük etkiye sahip olmuştu. Obama ile seçim çalışmalarını yürüten Demokrat Parti, Bush yönetimin Ortadoğu’da izlediği politikaları kullanarak, bunları oya çevirmeyi başarmıştı. Bu kez de tersi bir durum yaşanıyor; Cumhuriyetçi adaylar Obama yönetiminin Ortadoğu’da pasif rol üstlenmesini eleştiriyor ve IŞİD’in bugüne kadar gücünü koruyabilmesinde Washington’un bölgede gerekli adımları doğru zamanda atmamasını gerekçe olarak gösteriyor. Cumhuriyetçi Parti, Ortadoğu’daki silahlı güçlerin yeterince kontrol edilmemesinin yanısıra; bölgenin en güçlü aktörlerinden olan İran’ın bu boşluktan yararlanarak etkinliğini artırmasından dolayı da Obama yönetimini suçluyor. Buradan çıkarılacak sonuç ise Cumhuriyetçilerin Ortadoğu’da daha aktif ve oyun kurucu bir rol oynamak istediği. Her ne kadar dış politika ya da İslami şiddet, Demokrat Parti’nin birincil önceliği olmasa da, IŞİD’in Irak ve Suriye’de hala ciddi bir güç olması ve Paris saldırısından sonra başkent Washington’da da eylemlere girişeceğine dair tehditler savurması, ABD’de iktidara kim gelirse gelsin IŞİD tehdidini göz ardı edemeyeceğini ve bu durumun da ABD ile Kürdleri daha da yakınlaşacağını gösteriyor. kurucular liginde yerlerini almış olduğu gerçeği. Bir de IŞİD saldırıları sonrasında Kürdlerin sahadaki en etkili güç olmaları, ABD siyaset arenasında Kürdleri dışlayan bir Ortadoğu projesinin gerçekçi olmayacağı algısı yaratmış durumda. “Peki Kürdleri ABD için bu kadar vazgeçilmez kılan ne?” sorusuna şu cevap verilebilir: Kürdlerin IŞİD ve El Kaide başta olmak üzere yükselen İslamcı şiddet dalgası ile mücadelede en etkin güç olmaları, Ortadoğu’daki anti-demokratik yönetimlerden farklı olmaları, Batı değerlerine yakın olmaları, radikal İslam’ın kendi içlerinde canlanmasına izin verecek kültürel dinamiklere sahip olmamaları, seküler bir toplum olmaları ve tüm inançlara hoşgörülü yaklaşmaları gibi bölgede kolay rastlanmayan niteliklere sahip olmaları, Kürdleri hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat adaylar için kaçınılmaz müttefik kılıyor. Ancak Cumhuriyetçilerin “Kürdlerin doğrudan silahlandırılması” önerisi, Demokrat Başkan Barack Obama’nın şimdiye kadar yürüttüğü “tek Irak” ya da “Irak’ın bütünlüğü” politikasıyla çelişiyor. Kürdlerin doğrudan silahlandırılmasını savunan birçok kesim, Bağdat hükümetinin Tahran’la yakın ilişkilerinden rahatsızlık duyduklarını ve bu yüzden Kürdlerin silahlandırılmasının daha etkili olacağını söylüyorlar. Cumhuriyetçi adaylar, Obama yönetimini şu konularda eleştiriyorlar: 1. Kürdlerin doğrudan silahlandırılmasından kaçınılması, 2. Suriye’de Obama yönetiminin “ılımlı güçler” olarak nitelendirdiği ama çoğunun El Kaide ile bağları olduğu ortaya çıkan silahlı gruplara “eğit-donat” projesi altında yardım sağlanması, 3. İran’daki İslami rejim hala değişmemişken ve “ılımlı” olarak nitelendirilen yeni başkan Hasan Ruhani’nin ABD karşıtı retoriğinde de hiçbir değişiklik olmamışken İran’la nükleer enerji konusunda anlaşmaya varılması, 4. Özellikle İran’la söz konusu anlaşmaya vararak ve Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın ‘İsrail’e karşı terör eylemlerini açıkça övmesine rağmen’ Obama yönetiminin buna net tavır almayarak İsrail’i bölgede yalnız bırakması, 5. IŞİD’e askeri müdahalede bulunulmasında ABD’nin geç kalmış olması. Ortadoğu’da olup bitenlerin, ABD’nin başkanlık seçimlerinin kaderini belirlemesinde oynayacağı rol ile ABD seçim sonuçlarının Ortadoğu’nun kaderi üzerinde oynayacağı rol birbiriyle ilintili. Bu noktada, Kürdlerle sahada aktif partner olabilecek olan bir ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden dizayn edeceği inancı kamuoyunda mevcut. Burada da öne çıkan soru şu: Kürdler Ortadoğu’da sahip oldukları gücün farkındalar mı ve buna denk düşen bir siyaset geliştirebilecekler mi? w Mustafa Acar / Washington MANŞET BasHaber 15 Şubat - 21 Şubat 2016 5 SÖYLEŞİ ABD Başkanlık Adayları: w ABD seçimlerinde Kürdler nerede? 15 SÖYLEŞİ Şubat - 21 Şubat 42016 w 04 John Kasich: Hem Suriye’deki, hem Irak’taki Kürdlere destek vermeliyiz Ohio Valisi John Kasich, 2015’in Kasım ayında başkent Washington’daki Ulusal Basın Kulübü’nde yaptığı açıklamada şöyle konuştu: “Kürdlere hem Suriye’de, hem Irak’ta çok daha fazla destek vermemiz lazım. Vatanlarını savunmak için savaşan Kürdler kaplan gibi savaşıyorlar ve ABD’ye dostça yaklaşan çok az sayıdaki gruptan biri onlar. IŞİD’le nasıl savaşılması gerektiğini bildiklerini de gerçekten kanıtlamış durumdalar. Kürdleri çok daha fazla silahlandırmalıyız, şimdiye kadar yaptığımızdan çok daha cömert bir şekilde.” Bush Sanders Mark Rubio: Bağdat Kürdlere yardım etmezse, Kürdler doğrudan silahlandırılmalı Florida Senatörü Mark Rubio, resmi internet sitesinde yayınladığı “IŞİD’i yenme planında“ IŞİD’i yok etmek için hava saldırılarının yoğunlaştırılması ve IŞİD karşıtı çok milletli ama daha güçlü bir koalisyonun inşa edilmesi gerektiğini belirtiyor. Rubio’nun vurguladığı noktalardan biri de “Bağdat’ın Sünni güçler ve Kürdlere yardım etmemesi durumunda, Sünnilere ve Kürdlere doğrudan silah verilmesi.” Rubio ayrıca, hem IŞİD’i hem Esad hükümetini bölgedeki istikrara tehdit olarak gördüğünü söylüyor. Demokratlar iç siyaset eksenli Demokrat Parti’nin yarışı önde götüren adayları 2009 – 2013 yılları arasında Dışişleri Bakanı olarak görev yapmış olan Hillary Clinton ve Vermont Senatörü Bernie Sanders. Demokrat adaylar başkanlık seçim çalışmaları ve tartışma programlarında, Ortadoğu politikalarını en ön sırada tutmuyorlar; başta ekonomik olmak üzere daha çok iç meselelere odaklanmış durumdalar. Bernie Sanders: Kürdleri silahlandırmalıyız Paris’te 13 Kasım’da gerçekleştirilen saldırılardan 1 gün sonra, CNN’de yayınlanan Demokrat Parti aday adayları tartışma programındaki “Peşmerge’yi, Kürd güçlerini silahlandırmayı destekler misiniz?” sorusuna Vermont Senatörü Bernie Sanders şöyle cevap verdi: “Bugün silahlandırdığımız insanların yarın sırtlarını bize dönmeyeceğinden emin olmak zor olsa da, evet, bence Kürdleri silahlandırmalıyız. Güvenebildiğimiz bu insanlara silah vermek ve havadan destek sunmak, yapmamız gereken şeyler.” “Silah yardımı Peşmerge’yle mi sınırlı olmalı? Suriyeli isyancılara silah verme ve onları eğitme teklifine ret oyu verdiğinizi biliyorum. Yani Clinton sizce Peşmerge ve Suriyeli isyancılar arasında fark var mı?” sorusuna ise Sanders’ın cevabı şu oldu: “12 yıldır bir savaşın içindeyiz. Trilyonlarca dolar harcadık. Travma sonrası stres bozukluğu ve travmatik beyin hasarı yaşayarak evlerine dönen 500 bin askerimiz var. İstemediğim ve çok korktuğum şey, ABD’nin bir bataklığa saplanması ve yıllar yılı devam eden, sürekli bir savaş halinde olması.” Hillary Clinton: Bağdat kabul etmezse, Kürdleri koalisyon güçleri doğrudan silahlandırmalı Hillary Clinton ise Kasım ayında ABD Kongresi’nin Dış İlişkiler Konseyi’nde yaptığı bir konuşmada IŞİD’e karşı yeni bir askeri eylem planı sundu: “Şimdiye kadar Türkiye IŞİD’e karşı çıkmaktan çok, Kürdlere odaklanmış durumda. Adil olmak gerekirse, Türkiye’nin Kürd terörist gruplarla uzun ve acılı bir geçmişi var. Fakat IŞİD’in yarattığı tehdit bekleyemez. Ne kadar zor olsa da, Türkiye’nin Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele eden Kürd güçlerini bombalamayı bırakmasını ve IŞİD’e karşı mücadelemizde tam bir koalisyon partneri olmasını sağlamalıyız.” “Sınırın Irak tarafında, Kürd güçleri topraklarını savunmak ve IŞİD’in elindeki kasabaları geri almak için cesaretle savaştı. Irak ulusal ordusu ise bocaladı ve bu orduyu tekrar savaşır konuma getirebilmek, çok daha fazla çalışma gerektirecek. Bu sürecin bir parçası olarak, Iraklılara tavsiye ve eğitim veren askerlerimize daha fazla hareket özgürlüğü ve esneklik sağlamamız gerekebilir. Bu da yerel birimlere askerlerimizi dâhil etmeyi ve hava saldırılarına yardımcı olmayı da içeriyor” diyen Clinton, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bağdat’ın IŞİD’e karşı savaşta Sünni ve Kürd güçlerin silahlandırılmasını kabul etmesi hatta benimsemesi gerekiyor. Ama Bağdat bunu yapmazsa eğer, koalisyon güçleri doğrudan yapmalıdır.” 05 Kara göründü MESUT YEĞEN Ya da “bu iş buraya kadar”, “harç bitti yapı paydos.” Durumu anlatmak için başka bir sürü deyim kullanılabilirdi ve tahminimce hepsi bir yerlerde birileri tarafından çoktan kullanılmıştır. Suriye’deki durumdan söz ediyorum, Türkiye’nin Suriye’deki durumundan. Türkiye için Suriye’den eve dönüş vakti çoktan gelmişti ama artık daha fazla uzatmamak gerektiği iyice belli oldu. Yoksa işin tadı hakikaten kaçacak. Kara görünmeden önceki hikayeyi hatırlamakta fayda var. Malum, Türkiye çok değil birkaç sene önce muhafazakar demokrasisi ve yumuşak gücüyle İslam alemine model ve rehber olacak diye beklenirken, Arap Baharıyla beraber “Ortadoğu’da bölgesel aktör olur muyum”zehabına kapıldı. Ama çok geçmeden, önce, “bari Suriye’yi kurtarsam”, sonrasında da,“hiç olmazsa Halep’in kuzeyini tutabilsem” fikrine çekildi. Rusya’nın işe dahlinin ardından şimdi bunun da olmayacağı anlaşılıyor. Türkiye için denizin bitip, karanın görünmesinin kısa hikayesi bu. Burada uzatmayıp artık eve dönmek gerekiyor. Lakin, hükümet edenler pek o havada görünmüyor. Daha ziyade “çıkmadık candan ümit kesilmez” fikriyle, şimdiye kadar yapılan bir iki iyi şeyden de vazgeçeriz tehdidi arasında salınma halinde olmayı seçmiş gibiler. Devlet ricali bir yandan sürekli kaybeden kumarbazın bu kez şansım dönecek ümidiyle son bir el oynamak istemesi gibi bir el daha oynamak istiyor, bir yandan da “Güney Kürdistan’a bile izin vermemeliydik”, “mültecileri otobüslere doldurur Avrupa’ya göndeririz” diyerek eldeki bir iki iyi şeye de veda ederim diyor. Veda ederiz denilenler de fena ama bu son el işi hepten fena çünkü, “Halep’in kuzeyini kurtarayım”, “Güney’den sonra bir de Batı Kürdistan’la uğraşamam” diyerek Suriye’ye birileriyle ya da bir başına müdahale olarak son el büyük ihtimalle son el olmaz, kötü ihtimal, berbat bir son el olabilir. Bu durumda masadan zamanında kalkmak, vakitlice eve dönmek en iyi seçenek görünüyor. Öte yandan, Türkiye’yi son el oynamaya bu kadar istekli kılanın ne olduğu da malum. Türkiye, Ortadoğu’ya ağabeylik, Müslümanlara önderlik meselesinde ayakları suya ermiş görünmekle beraber, Suriye Kürdlerini hizada tutmak arzusundan vazgeçmiyor. Son eli de bu yüzden oynamak istiyor: “Suriye Kürdlerini hizada tutarsam, Türkiye Kürdlerini de hizada tutabilirim, onları tutamazsam Türkiye Kürdlerini de hizada tutamam” diye düşünüyor. Bu aklın peşine düşüp son eli bekleyenler aslında haksız değil. Suriye Kürdlerinin hiza dışına çıkması Türkiye Kürdlerini de etkiler, onları da hiza dışına çıkarır, daha doğrusu iyice hizadan çıkarır, buna şüphe yok. Ama sorun tam da bu akıl zaten, Kürdlerin hiza dışına çıkmasını problem gören akıl. Akıl olmayan akıl. Akıl, makul olmayanın, kabul edilemez olanın Kürdleri hizada tutmak arzusu olduğunu görür. Kürdleri hizada tutmanın adaletsiz olduğu kadar basiretsiz de olduğunu fark eder. Makul olanın Kürdleri hizaya getirmek değil, Kürdlerle birlikte hiza almak olduğunu bilir. Hükümet edenler, devlet ricali, artık olmayacak duaya main demekten vazgeçse yeridir. 1991 öncesinin asrı saadeti, Ankara, Tahran, Bağdat, Şam bir olup ABD ve SSCB’nin nezaretinde Kürdleri tepeleme zamanları geride kaldı, bir daha geri getirmek de zor, bu anlaşılsa Türk, Fars, Arap, Kürd herkes için iyi olacak. Üstelik kimbilir, Kürdleri hizada tutmak yerine Kürdlerle birlikte hiza alınırsa, bölgeye liderlik yapmanın olmasa da, bölgede kuvvetlice ayakta durabilmenin imkanı elde edilmiş olur. Üstelik, o çok böbürlenilen tarih, kaderdir denilen coğrafya tam da bunu telkin ederken. 06 HABER BasHaber BasHaber 15 Şubat - 21 Şubat 2016 Mali krize karşı yeni kararlar alındı Barzani’den Hükümet’e müdahele Yasa dışı kazanca darbe Geçtiğimiz hafta KBY Başkanlığı resmi sitesinden yapılan açıklamaya göre Barzani, anayasanın kendisine verdiği yetkiye daya- Hamid Derbendi: Halk Barzani’nin müdahelesinden memnun BasHaber’in sorularını yanıtlayan KBY Başkanlık Genel İlişkiler Sorumlusu Dr. Hamid Derbendi, protestoların bir dalga ‘Referandum Kürdler arası birliği de sağlayacak’ KBY Genel Güvenlik Ajansı Müsteşarı Mesrur Barzani Gulan Dergisine bağımsızlık refrandumu temalı verdiği röportajında halkın isteminin öğrenilmesinin uygun zamanının olmadığını, bunu dile getirmenin acayip bir durum olduğunu, bağımsızlığın Kürd halkının en meşru hakkı olduğunu ve bu hakkın kimseden beklenmemesi gerektiğini söyledi. Bir halkın kendi geleceği hakkında ne düşündüğünün bilinmesinin en iyi yönteminin referandum olduğunu ve referandumla Kürdler arası birliğin de sağlanacağını dile getiren Barzani, bağımsızlık hakkının Kürdlerin elinden alındığını ama şartların olgunlaşmasıyla bu hakkı geri alma fırsatını değerlendirmeleri gerektiğini söyledi. Barzani ulusal kazanımların herkesin olması gerektiğini, siyasi partilerin sadece kendi çıkarları gözetmemeleri gerektiğini vurgulayarak referandumun uluslararası boyuttaki etkisiyle ilgili de şöyle konuştu: “Uluslararası toplumun Kürdlere yaklaşımı değişmiştir. Birçok devlet Kürdlerin sistematik bir haksızlığa maruz kaldığını itiraf ediyor ve bunun böyle sürdürülemeyeceğini savunuyor. Bağdat yöne- timi de Kürdleri ortakları gibi görmeyecekse barışla ayrılmaya sıcak bakmalıdır.” Öte yandan Associated Press’e verdiği demecinde de Mesrur Barzani, tüm ekonomik sıkıntılarına rağmen Peşmerge’nin bu kadar başarılı olmasının mucize olduğunu ve tüm dünyanın Peşmerge’ye destek vermek gibi bir sorumluluğunun olduğunu söyledi. Ayrılmanın Kürdlerin hakkı olduğunu ve bir gün Kürdlerin de diğer halklar gibi bağımsızlıklarını ilan edeceklerini belirten Barzani, Bağdat’ın Kürd ve Araplara eşit davranmaması durumunda Kürdleri eleştiremeyeceğini söyledi. .o rg halinde bir anda başladığını, şiddete evrilmemesini memnuniyetle karşıladıklarını ve birçok yerde protestoların sona erdiğini söyledi. Hükümetin reformlarında halkın ve çalışan kesimlerinin maaşlarının kısıtlanması ve günlük yaşamda yoğunca sarf edilen benzin, mazot ve diğer ihtiyaçların fiyat artırımlarına ağırlık vermesinin halk nezdinde rahatsızlıkları artırdığını ama KBY Başkanı Mesud Barzani’nin aldığı yeni reform kararlarıyla halktan ziyade hükümetin mali harcamaları ve yolsuzluğa karşı tedbirlere yoğunlaşmasından dolayı Goran dahil, bütün siyasi ve toplumsal kesimler tarafından olumlu karşılandığını söyledi. Derbendi şunları söyledi: “Hükümete olan güven azaldığından dolayı halk, hükümetin reformlarına rıza göstermedi ve rahatsızlıklarını protestolarla da dile getirdi. KBY Başkanı Sayın Barzani de bunu gördüğü için bu reformları ilan etme gereği duydu ve Barzani’nin bu reformları halk nezdinde de olumlu karşılandı. Goran Hareketi bile bu yeni reformları olumlu gördüğünü belirtti. Umarım bu olumlu görme durumu siyasi krizin çözümü için de ur d ak iv rs Şêx Cafer Mistefa: Peşmerge maaş için protesto yapmadı Süleymaniye’de Elektrik Müdürlüğü, Elektrik Kurumu çalışanlarının maaşlarının kesilmesi halinde kentin elektriğini kesip toplu greve gidecekleri uyarısında bulunurken, kentte aynı gerekçeyle bir günlük grev yapan Emmiyet Müdürlüğü memurlarının eylemlerine Ranya ve Koysancax Polis Müdürlükleri ile sağlık çalışanları da katıldı. Öte yandan Helebce’de başlayan gösterilere din adamları da katılarak protestocu kitlelere desteklerini belirttiler. Bazı medya organlarında Süleymaniye’deki 70. Alay Komutanlığından bir grup Peşmerge’nin de maaşlarını almalarını bahane ederek protesto eylemi gerçekleştirdikleri haberlerinin yayılması ardından 70. Alay Komutanı Şex Cafer Mistafa, gösterinin maaşların alınmamasından değil, Peşmergelerin birlik komutanlarına karşı memnuniyetsizliği nedeniyle düzenlendiğini söyleyerek bahsi geçen medya organlarını yaygara koparmakla eleştirdi. .a Protestoların başlayacağı öngörülmüştü IŞİD’le savaşın başlamasıyla birlikte baş gösteren savaş maliyeti, 2 milyona yakın göçmenin KBY’ye sığınmasının ortaya çıkardığı maliyet ve bütün bu yükün üstüne Bağdat’ın anayasada belirlenmiş yüzde 17’lik KBY’nin bütçe payı ile peşmerge ve memurların maaşlarını göndermemesiyle başlayan mali krizin ortaya çıkmasıyla 2015’in Ekim başlarında Süleymaniye kent merkezi, Ranya, Kelar ve özellikle Qelediz de memur maaşlarının ödenmemesi ile başlayan ve Goran Hareketi taraftarlarının kışkırtmasıyla şiddete evrilen protesto gösterilerinde 5 kişi yaşamını yitirmiş ve 200’den fazla kişi de yaralanmıştı. Dünya piyasalarında petrolün varil fiyatının yüzde 80’lere varan tarihinin en düşük seviyesine inmesinden dolayı Bağdat-Erbil hattında yaşanan bütçe ve SOMO üzerinden Bağdat’a petrol akışının durmasıyla 2014 Ocak ayından itibaren KBY’nin kendi petrolünü doğrudan satmaya başlaması da krizi gidermeye yetmeyince Hükümet bu yılın başından başlayarak bir reform programı hayata geçirmeye çalıştıysa da 5 aydan fazladır maaşlarını alamayan öğretmen ve memurlar tekrar grev ve protesto gösterilere başladı. Süleymaniye’de maaşlarını alamayan üniversite görevlileri ile akademisyenlerin boykot edip derslerine girmemelerinden dolayı boşalan 38 öğrenci yurdunun kapan- dığı belirtilirken Erbil’in Şehit Şevket Şeyh Yezidin Kampüsü öğrencileri de elektrik ve su kesintisinden dolayı yurtlarını terk edip Erbil-Kerkük yolunu trafiğe kapatarak protesto eylemi düzenledi. w Goran: Barzani’nin reformlarını destekliyoruz ama Başından beri siyasi kriz ve dolaylı olarak ekonomik krizin çözümü konusunda karşıt bir pozisyonda konumlanan ve şartlarından vazgeçmeyen Goran Hareketi, bazı yöneticilerinin zaman zaman olumlu demeçleri dışında çözüm için uzlaşmaya yanaşmıyor. Barzani’nin reform kararlarıyla ilgili konuşan Goran Hareketi Müsteşarı Kardo Mihemed, reform ve yeniden yapılanma için Barzani’nin aldığı kararların önemli olduğunu, ama bunun yasal çerçevesinin de oluşturulması gerektiğini belirtti. BasHaber’e konuşan Kardo Mihemed ekonomik krizin faturasını sadece halka mal etmenin sakıncalı olduğunu, gelir vergilerinin eşit toplanması gerektiğini söyledi. Mihemed, varolan bazı gelir kaynaklarının sağlıklı işletilmesiyle birçok konuda iyileşmelerin sağlanabileceğini savunarak Barzani’nin reformlarının desteklenmesi gerektiğini belirtti. w BY’de ekonomik kriz derinleştirken, protesto eylem ve grevleri de yaygınlaşıyor. Grevler, Barzani hükümet giderlerinin kısıtlanması ve yolsuzlukla anılan şirketlerin cezalandırılmasını öngören kararlar alması ardından durakladı. KBY Hükümeti’nin ekonomik krize karşı aldığı reform kararları ve en son Bağdat ziyaretinden de istenen sonucu alamaması üzerine Süleymaniye ve Kelar’da din adamlarının da katılımıyla baş gösteren protesto eylemleri üzerine KBY Başkanı Mesud Barzani gidişata müdahale etti. Hükümetin ekonomik krizi aşmak için başlattığı reformlar, varlıklı kesimlerin gelir kaynaklarının kısılması ve halkın yaşam maliyetlerinin artırılması protestoların yaygınlaşmasına yol açıyor. Politik krizin aşılması için Goran’ın şartlarından vazgeçmemesi, Hükümetle birlikte Goran’ı da eleştiri oklarının hedefi haline getirdi. Ekonomik krize rağmen bağımsızlık referandumunun yoğunca tartışıldığı bir süreçte protestoların patlak vermesinde İran’ın rolü ön plana çıkarken, KBY Başkanı Barzani, hükümet reformlarında halkın gelir kaynaklarından ziyade hükümetin mali giderlerinin kısıtlanması ve yolsuzluğa bulaşmış şirketlerin mallarına el konulmasını önceleyen önemli reform kararları ilan etti. Buna göre Hükümet’in idari ve mali yapısı ile Peşmerge Güçlerinin idari yapısını da kapsayan yeni bir yapısal denetleme ve düzenleme kararı alındı. Yanısıra yolsuzluklarla mücadele için etkin bir komisyonun kurulması, Hükümet birimleri ile bakanlıkların mali giderlerinin minimize edilmesi ve KBY’de yaptıkları işlerle belli düzeyde kar elde eden şirketlerin kar paylarından bir kısmını hükümete vermeleri de kararlar arasında yer aldı. w K Mustafa Turan narak verdiği bu köklü reform kararlarıyla devlet ve hükümet kurumları arasındaki işleyişin aktif hale getirilmesi, bütün kurumların giderlerinin minimize edilmesi, idari ve mali sistemin elden geçirilmesi ve mali krizin giderilmesine destek için KBY’de yasal çerçevede iş yapan şirketlerin kar paylarından belli bir miktar mali destek talebinde bulunulması, bu taleplere olumlu cevap veren şirketlerin mali desteklerinin hazineye aktarılabilmesi için uygun bir mekanizmanın devreye sokulması amaçlanıyor. KBY Başkanı Mesud Barzani’nin kararlarında dikkati çeken en önemli hususlardan biri de, yolsuzluklara bulaşmış ve yasa dışı yollarla büyük kazançlar elde etmiş şirketlerin haklarında gerekli yasal işlemlerin yapılması ve hukuk dışı yöntemlerle kazanç elde eden şirketlerin gelirlerinin hazineye aktarılması için adil bir mekanizmanın kurulması oldu. Bu çerçevede alınan reform kararlarının uygulanması ve takibi için bir komisyonun kurulacağı ve denetlemelerini rapor halinde KBY Başkanı’na sunması kararı, Barzani’nin Hükümet’i aşarak mali krize bizzat müdahele etmesi biçiminde yorumlanıyor. HABER 15 Şubat - 21 Şubat 2016 olumlu adımların atılmasına vesile olur. Yine de Sayın Barzani’nin ilan ettiği reformların hayata geçirilebilmesi önemli.” “Musul Operasyonu Kürdistan’dan başlayacak” Öte yandan KBY’nin gündemini meşgul eden Musul operasyonu hakkında konuşan Derbendi, bu bilgileri teyit ederek şunları söyledi: “Hem Irak Ordusu hem de Peşmerge Güçlerinin Musul operasyonu hazırlıkları hızlandı. Irak Ordu güçlerinin Kürdistan’da konumlandırılmasının da sebebi operasyona hazırlıktır ve bu KBY ile koordineli bir şekilde gerçekleşti. Peşmerge Güçlerin zaten öteden beri bu operasyona hazırdı. Tahminlerimiz, yılın ortalarına doğru bu operasyonun başlayacağı yönünde.” Seid Memuzini: 750 Irak askeri Kürdistan’da Musul operasyonu hazırlıkları çerçevesinde basında çıkan 4500 kişilik bir Irak birliğinin Kürdistan’da konumlandığı bilgisinin doğru olmadığını belirten PDK Musul Sorumlusu Seid Memuzini bu sayının 750 olduğunu ve Peşmerge Güçleri himayesinde Mahmur’da konuşlandığını söyledi. Konuyla ilgili BasHaber’e konuşan Memuzini IŞİD’le ilgili çarpıcı açıklamalarda bunundu. Irak Ordusu’nun Mahmur’da konuşlanan gücü dışındaki birliklerinin Musul’a 180 kilometre uzakta Ramadi’de olduğunu, Musul’dan önce Felluce ve Şirgat’ı kurtarması gerektiğini ve bu iki kenti alması durumunda bile yine Musul’a 50 kilometre yaklaşmış olacağını ama Peşmerge’nin bazı alanlarda Musul’a sadece 10 kilometre uzakta olduğunu ve her an saldırıya geçebilir bir pozisyonda olduğunu söyledi. Bu coğrafik özellikler bir yana güç itibariyle de Irak Ordusu’nun tek başına Musul’a operasyon gerçekleştirmesinin imkansız olduğunu vurgulayan Memuzini, en olabilir stratejinin uluslararası ittifak güçlerinin hava desteğiyle Irak Ordusu, Peşmerge Güçleri ve Sünni silahlı grupların işbirliğiyle gerçekleşecek bir harekat olduğunu söyledi. Memuzini, Sünni grupların operasyona pratikte büyük bir katkılarının olmamasına rağmen Musul’da Sünni Arapların çoğunlukta olmasından dolayı katılımlarının olumlu olacağını dile getirdi. “Kürdistan sınırları Musul dahil Dicle’ye kadardır“ BasHaber’e konuşan Başika Cephesi Komutanı Hemid Efendi ise Musul operasyonunun gecikmesinin sebebinin ABD’nin harekete geçmemesine ve siyasi ve askeri durumun buna elverişli olmamasına bağladı ve şöyle konuştu: “Saddam gibi bir diktatörü 19 günde deviren ABD, Musul’u 3 günde IŞİD’den kurtarabilir. Ama her şeye rağmen zamanı geldiğinde Peşmerge Güçlerinin Musul için gerekli talimatı alacaktır ve biz o talimatı bekliyoruz.” Kürdistan’ın sınırlarının Musul dahil olmak üzere Dicle’ye kadar olduğunu vurgulayan Efendi, “Ne olursa olsun, Kürdistan’ın tüm sınırlarını kontrol altına alacağız.” dedi. Erbil’deki Koalisyon Askeri Eğitim Merkezi’nde 9 binden fazla Peşmerge’nin kent içi savaş için gördükleri yoğun eğitimlerin Musul operasyonuna hazırlık olarak değerlendirilirken, Irak Savunma Bakanı Xalid Ubeydi, Mahmur’daki Irak Ordusu birliklerini ziyaretinde Musul operasyonunun çok zorlu geçeceğini ama Peşmerge Güçlerinin de önemli rol üstleneceği bu operasyonun yılın ilk 6 ayı içerisinde yapılacağını söyledi. Barzani Münih’te: Kürdler haklarından vazgeçmeyecek Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesud Barzani 1214 Şubat tarihlerinde düzenlenen 52. Münih Güvenlik Konferansı’na katılmak üzere Almanya’ya gitti. Mesud Barzani, Almanya’da başlayan konferansta önemli temaslarda bulundu. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Barak Obama’nın IŞİD ile Mücadele Temsilcilisi Bret Mc Gurk, Fransa Savunma Bakanı Jean-Yves Le Drian, Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ürdün Kralı Kral Abdullah, Irak Başbakanı Haydar İbadi ile görüşen Barzani’nin gündeminde IŞİD ile devam eden mücadele ve mültecilerin durumu olduğu öğrenildi. Mesud Barzani’nin Haydar İbadi ile yaptığı ikili görüşme dikkat çekerken, tarafların Musul Operasyonu’nu konuştuklarını söyledi. Görüşme sonrası basına konuşan İbadi Musul Operasyonu’nun 2016 yılında yapılacağını söyledi. Ayrıca Mesud Barzani’nin 14 Şubat’ta düzenlenen Ortadoğu ve Kürdistan Bölgesi’ndeki son gelişmeleri, IŞİD’le mücadelede Peşmerge’nin rolünü ve ekonomik krizi anlatması bekleniyor. Münih Güvenlik Konferansı’na bu yıl 50 ülkeden yaklaşık 600 üst düzey isim katıldı. Münih Güvenlik Konferansı sözcüsü Oliver Rolofs yaptığı açıklamada, bu yıl konferansta tartışılacak temel konuların, Suriye’deki iç savaş ve sığınmacı krizi olacağını söyledi. Katılımcılar arasında Ürdün Kralı Abdullah, Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko, Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev ile Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Irak Başbakanı Haydar Abadi, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ve Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da yer alıyor. 07 “Siyah” olanı, az olanı duymak FERHAT KENTEL Nijeryalı bir arkadaşımız var. Türkiye’de mülteci. Kocasını kaybetmiş. İki yaşındaki kızıyla Türkiye’de hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Mülteciliğin, Türkiye’de mülteci olmanın bütün sorunlarıyla baş etmeye çalışarak... İstanbul’da ufak tefek işler bulabilmesine rağmen, başka şehirlerde ikamet etmek zorunda... Türkiye’de bulunan bütün mülteciler gibi, her hafta ikamete zorlandıkları şehirde polise gidip imza atmak zorunda... Bizim arkadaşımız çok uzağa gitmek zorunda değil; ama bazı mülteciler, bir yabancı olarak hiçbir iş imkanı bulamayacakları uzak şehirlerde, mesela Adıyaman’da ikamete zorlanıyorlar... Ve şimdi anlaşılıyor ki, ikamet zorunluluğu daha da keskinleşecekmiş. Yani mülteci olarak size “Adıyaman” dendiyse, Adıyaman’da bilfiil yaşayacaksınız. Orada aç mı kalırsınız, yoksa tok mu; bu karar vericilerin meselesi değil. Dolayısıyla arkadaşımızın da kafasında artık “Avrupa’ya ‘suyu aşarak’ geçmek” gibi düşünceler oluşmaya başladı... Ege Denizi’ni geçip, özgürlüğü ve refahı hayal ettiği ülkelere geçmek...Yani her gün yüzlerce, binlerce insanın çıktığı o korkunç yolculuk... Delik lastik botlarla, süs kıvamında can yelekleriyle, yolun yarısında kendi canının kurtaran “kaptanlarla”, denizin hem bu tarafında hem öbür tarafında bu işten çok para kazanan resmi, gayri resmi insan tüccarlarından müteşekkil bir sürü çete için sömürü kaynağı olan bir “turizm organizasyonu” vesilesiyle! Alan bebeklerin sahile vurduğu o kabus yolculuğu... Bu yolculuğu bitiremeyenlere, çocuklarını denizde bırakanlara, yüzlerce “ölüm”e rağmen, arkadaşımız, haberlerde “hayatı” da görüyor. “Öbür tarafa geçmeyi becerebilen” her mülteci bu taraftakiler için yeniden bir umut oluyor. Avrupa’nın bencilliğinin, rüşvet verip mültecileri engelleme çabalarının, Türkiye’nin mültecileri şantaj vesilesi olarak kullanma girişimlerinin ortasında onbinlerce insan hayatta kalmaya çalışıyor. Arkadaşımız sadece Türkiye’de mülteci olmanın, bürokrasinin sıkıntısını yaşamıyor...O aynı zamanda Afrikalı ve “siyah”...Mesela otobüste yanına kimse oturmuyor...Ve ne gariptir; ancak çocuğuyla bindiği zaman, etraftaki yolcularda inanılmaz bir ilgi ve “aman da maşallah!” nidaları başlıyor. Çünkü “yalnız kadın”, hele “yalnız siyah kadın” daha da riskli.. Ama “çocuk” bildiğimiz bir işaret veriyor: “anne”... Kentsel dönüşümün alt üst ettiği Tarlabaşı, adeta dünya insanlarının karşılaştığı bir dünya... Hemen 500 metre yukarıdaki İstiklal caddesi gibi... Ama aralarında –ki fark çok açık; İstiklal caddesi parası bol olanların yarattığı bir kozmopolitizm... Tarlabaşı ise fakir dünyalıların birbirlerine sığındığı bir dünya... Romanların, yerlerinden olmuş Kürdlerin, savaştan canlarını kurtaran Suriyelilerin, türlü çeşitli açlık, sefalet ve savaştan kaçan Afrikalıların memleketi olmuş. Dayanışma var Tarlabaşı’nda ama aynı zamanda acımasızlığın, mesela “siyah kadın” ticareti yapmaya çalışanların tuzaklarının dünyası olmuş. Türkiye’de yaşayan ortalama bir mülteci, hele Afrikalıysa, hele kadınsa, bütün bu mayın tarlasında yürümek zorunda.... O zaman, neden bunca insanın o iğreti botlara binip, ölümü göze alarak kaçmaya çalıştığını anlıyorsunuz. O zaman şu soruyu da kendimize sorabiliriz belki... Biz bu memleketin insanlarının hemen yanı başımızdaki mağdur olan insanları hissedebilme yeteneğimiz kalmadı mı acaba? Alan bebek Türk olmadığı için, ölmesinde bir mahzur görülmemişti... Bir daha hatırlayalım... Geçenlerde bir haber sitesinde okuduğum haberle bitireyim...Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’daki bir okulda, işitme engelli öğrenci Zeyd Çoraliç için bütün sınıf arkadaşları, öğretmenleriyle birlikte işaret dili öğrenmeye başlamış. Yani “biz çoğunluğuz; azınlık olan bize uyacak arkadaş!” mantığı yerine, sayısı azıcık da olsa başkasının derdiyle hemhal olmak; onu anlamak için çaba göstermenin duygu dili... Bir gün bizim buralarda da yeşerebilir mi acaba? SÖYLEŞİ Yeni ABD Başkanı Ortadoğu’da müdahaleci olacak Yeni ABD hükümetinin politikalarının bilinmezliği Barzani’yi referanduma itiyor KBY Başkanı Mesud Barzani’nin referandum konusunu ABD’nin seçimlerinden önce yapılması için talimat sunduğu biliniyor. ABD başkanının kim olacağının Kürdistan’ın iç siyasetini bu kadar ilgilendirmesinin sebebi nedir? Barzani yönetimindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne ABD’nin büyük destek verdiği bilinen bir gerçek. Barzani ailesi ile ABD dışişlerinin arasındaki bağ aslında Molla Mustafa Barzani zamanına dayanır. Yani tarihi ABD Başkanlık ön seçimleri çekişmeli geçiyor Bu seçimlerde kamuoyu araştırmalarını ve anketleri izliyorsunuz. ABD’de seçmen eğilimi hangi yönde, ibreler kimden yana? ABD’deki geleneksel iki dönem kuralı işleyecek mi, yani Cumhuriyetçilerin başa gelmesi söz konusu mudur? Cumhuriyetçilerin adayı kesinleşti mi? Bu soruya cevap vermek için çok erken. Sonbahara kadar sanıyorum Cumhuriyetçiler aday adaylarını ikiye kadar düşürecekler. Demokratların zaten iki adayı kaldı. Cumhuriyetçilerin yarısı aslında Demokratlardan çok daha ilginç. Çünkü parti içinde, parti kaburgasının desteklediği geleneksel adayların dışında Donald Trump gibi Cumhuriyetçi Parti’den adaylığını ko- rg .o ur d yan ama aslında geleneksel yapıyla çatışan bir aday var. Bu aslında o kadar önemli olmayabilirdi fakat şimdiye kadar yapılan iki ön seçim gösterdi ki Trump’ın adaylığı öyle yabana atılacak bir şey değil. Demokratlarda da ön seçimler ilginç bir çekişmeyle başladı. Başlarda pek şans tanınmayan Bernie Sanders New Hamshire, ön seçimde Hillary Clinton’u büyük bir farkla geçti. Önümüzde South Caroline ön seçimleri var. Hillary Clinton’un ağırlığını koyup South Caroline’yi iyi bir oy potansiyeli ile kazanması halinde pek çok şey olabilir. Mesela bu güne kadar Clinton’un adaylığı yüzünden seçime girmeyen bazı isimler Demokrat Partiden yarışa katılabilirler. Bunlar arasında eski New York Belediye Başkanı milyoner Michael Bloomberg’in ya Demokrat Parti’den ya da bağımsız olarak yarışa katılabileceği dedikoduları ortalıkta dolaşıyor. ak ABD seçimleri sanki Hindistan, Çin, Almanya, Irak, Türkiye veya herhangi başka bir ülkede yapılıyormuş gibi bu ülkelerin basını bu meseleyle yakından ilgili oluyor. Bu neden böyle? Dünyadaki süper güçlerin başında gelen ABD yönetimi bilindiği gibi dünya siyasetinde ve ekonomisinde çok önemli söz sahibi. Öyle ki Amerika Başkanlarının verdikleri kararlar dünya tarihinin akışını etkileyecek kuvvete sahip olabiliyor. Mesela bir önceki Başkan George W. Bush’un Irak’ı işgal kararı bilindiği gibi Ortadoğu’da pek çok dengeyi değiştirdi. Pek çok ülkede yönetim değişti, IŞİD gibi bir oluşum ortalığı kasıp kavurdu, milyonlarca insan evsiz barksız kalıp mülteci konumuna düştü. Bu sadece çok görünen bir sonuç. Ekonomik yönden de bir ABD Başkanı’nın uyguladığı yöntemler, aldığı kararlar, doğrudan pek çok dünya ülkesinin ekonomisini etkiliyor. Bu yüzden ABD’de ki seçimler dünyanın pek çok ülkesi tarafından yakından izleniyor. bir boyutu vardır. ABD başkanının kim olacağının Kürd iç siyasetini ilgilendirmesinin sebebi ABD’nin Irak Kürdistanı’na vereceği desteğin boyutu ile ilgili bir olaydır. Burada aslında şunu da belirtmekte fayda var. ABD Başkanları genel bir dış politika belirler, fakat bu politika aslında çok muğlaktır. Yani Ortadoğu’daki gelişmelerin, dünyadaki güç dengelerinin seyrine göre bu politikalar elastikiyet gösterir. Fakat tabiri caiz ise, ABD’nin Irak Kürdistan’ı konusundaki bir tıklık oynaması kendini bölgede on tıklık bir kayma olarak hissettirebilir. Mesud Barzani’nin referandum kararının ise Amerikan başkanlığının el değiştireceği bir dönemde olması bence tamamen ABD’den gelebilecek tepkiyi azaltma amacına yöneliktir. Yeni bir hükümetin vereceği tepkinin bilinmezliği ile Obama hükümetinin mevcut ortamda Kürdistan’a verdiği destek karşılaştırıldığında Barzani’nin neden böyle bir karar aldığı anlaşılabilir. iv Çimen Gümüş bekliyor musunuz? Cumhuriyetçilerin Ortadoğu’daki öncelikleri ne olacak? Cumhuriyetçi Başkanlar genel olarak Ortadoğu’da daha mücadeleci politikaları izlemişlerdir. Bunun değişeceği yönünde hiçbir işaret yok. Yeni müdahalelerin olması kuvvetle muhtemel. Zaten Ortadoğu gayet açık bir biçimde büyük güçlerin kapıştığı bir yer haline geldi. Eskiden de böyleydi ama bu kadar aleni değildi bence. Rusya’nın büyük bir askeri gücü Suriye’ye konuşlandırması ABD için önemli. Bence Cumhuriyetçiler daha müdahaleci bir tutum takınabilirler. Irak’taki askeri güçlerini tekrar arttırabilirler. Bilindiği gibi Obama yönetimi askeri güçleri oldukça azaltmıştı. Cumhuriyetçiler çok daha büyük askeri bir yığınağı Suriye’deki Rusya kuvvetlerine karşı Irak’ta yerleştirebilirler. mücadeleye kadar dış politika ile ilgili her türlü argümanı seçim vaadi olarak sunuyor. ABD’deki Başkanlık seçimlerinin şimdiye kadar görülmemiş en heyecan verici seçim olduğu söyleniyor. Anketlerde bazen Cumhuriyetçiler öne çıkarken bazen de Demokratlar öne çıkıyor. ABD’deki Başkanlık seçimlerinin sonuçları tüm dünya içinde merakla bekleniyor. Seçimler sonrası Ortadoğu’da yaşanacak değişiklikler, IŞİD ile mücadele, Kürdistan’ın bağımsızlığı, Ortadoğu’daki yeni kriz odakları ile ilgili BasHaber’in sorularını yanıtlayan University of Central Florida Tarih Bölümü Profesörlerinden, İslam ve Ortadoğu Çalışmaları Uzmanı Hakan Özoğlu, Cumhuriyetçi veya Demokrat ABD seçimlerinde seçilecek yeni başkanın Ortadoğu’da müdahaleci olacağını söyledi. rs Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 8 Kasım’da yapılacak 58. Başkanlık seçimleri yaklaştıkça Başkan adayları arasındaki yarış da kızışıyor. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında geçecek olan Başkanlık seçimleri ABD’de olduğu kadar dünya için de önem arz ediyor. ABD gibi tüm dünyanın dikkatlerinin çekildiği Başkanlık seçimlerinin sonuçları da yine tüm dünya için belirleyici olacak. Yasalara göre üçüncü kez Başkan olması mümkün olmayan Obama’nın ardından yeni Başkan’ın kim olacağı ise merak konusu. Partilerin adaylarının hem kendi içlerinde yaptıkları ön seçimlerle süren kıyasıya yarış hem de rakip partiler ile mücadeleleri sürüyor. Seçime henüz 8 ay kalan ABD seçimlerinde partiler Kürdistan’ın bağımsızlığından tutalım IŞİD ile .a Urfa - Diyarbekir yolunun 26. kilometresinde Pirinçlik Köyü yakınlarında 2000’e yakın nüfusuyla Amerikan askeri radar üssü bulunurdu. Üs orta büyüklükte olduğundan her şey üsse sığmıyor tabi. Evli personelin, subayların bir kısmı ve sivil Amerikan personel ise Diyarbekir’in en iyi durumdaki binalarında kirada oturur, günün değişik zamanlarında sokaklarda arzı endam ederlerdi. Yenişehirde Akar bakkaliyesinin üzerindeki dairede oturan Amerikalı siyahî yüzbaşı ile Filipinli karısının karpuz seçerken yaptıkları hiç gözümün önünden gitmiyor. Adam önünde duran karpuz yığınını bateri çalar gibi tıklayıp iyi olanı seçmeye çalışırken karısı da sesiyle nağme yapıyordu. Karpuzun iyisi evde belli olur! O kısmını bir türlü öğrenemedik ama Amerikalı hemşerimiz belki de karpuzdan iyi anlıyordu. Üs’te diğer işleri yapan daimi personel statüsünde idareci, usta, temizlikçi, teknik bakımcı, itfaiyeci birçok eleman çalışırdı. Kentle üs arasındaki ilişki sosyal, kültürel, ekonomik olarak her alanda yaşanır boyuttaydı. Eşyasal boyut… Bütün bu durumlar o dönemin koşullarında ciddi bir piyasa oluşturuyordu tabii ki. Örneğin o yılların Türkyesi’nde kot pantolon ithalatı yasak olduğundan bizim hava üssü memleketin zengin çocuklarının imaj ihtiyacını ikame ederdi. Terzi Orhan Abi üsten ısmarladığı ve Amerikan askerlerince getirilen çeşitli marka kotları tezgâh altından satardı. Biz de gayet pahallı olarak satın aldığımız pantolonları bedenimize geçirir, orta çağdan kalma ruhumuza kamuflaj ederdik. Çağdaş ve modern olurduk. Olay sadece Amerikan askerlerinin izin dönüşü getirdikleri ürünlerle sınırlı değildi tabi. İnsan eşya ilişkisi başka boyutlarda da ilerlerlerdi. Orhan Abi’nin dükkânında rastladığım üs çalışanı elindeki büyükçe kese kâğıdından ha bire bir şeyler çıkarıp masaya bırakıyordu. Eşyaları görünce hayret eden gözlerim algıladıklarına şaşırıyordu. Masada oluşan mini sergide neler yoktu ki. Birkaç çelik uçlu tor-navida, birkaç kutu vida ve ortadan sıkılmış yarı kullanılmış diş macunu ve iki arka dişten oluşan geçme diş protezi. Evet, yanlış duymadınız o yılarda ülkede bulunmayan markalardan yarı kullanılmış bir diş macunu ve yine kullanılmış diş protezi önümde duruyordu. Ne kadar küçük şeylere ihtiyaç duyuyormuşuz veya tenezzül ediyormuşuz meğer. Oyunsal boyut… Diyarbekir’de yabancılar sadece üs personeli değil tabi. O yıllarda faaliyet gösteren birçok Amerikan petrol şirketi de var. Shell, KCA, Schlumberger vb ilimizde tesisleri, mühendisleri işçileri kampları bulunmakta. Bizim mahallede iki katlı bahçe içinde bir evde birkaç Amerikalı mühendis kalırdı. Özel-likle pazar günleri memleketin sıcağından bunalan bu Coni’ler sokağa çıkarlardı. Evlerinin önünden geçen genişçe sokağın karşılıklı iki kaldırımına konumlanıp, mini beysbol oynarlardı. Biri birlerine tenis topu büyüklüğündeki topu fırlatır diğer ellerine taktıkları büyükçe eldivenleriyle de o topu ya-kalarlardı. Bazen de oyunu biraz daha geliştirip bir kaçımızı araya alır, biri birlerine fırlattıkları topu, minicik çıplak ellerimizle tutma çabamıza gülerlerdi. Yani iki yabancı bizim, Amed’in çocuklarının üzerinden oyun çevirip eğlenirlerdi. Şimdide öyle değimli? Birileri kendi arasında top çevirirken biz zavallı çıplak ellerimizle topu havada yakalayıp, puan alma peşindeyiz. Evet, sokak bizim ama top ve oyun onların. Yeterince puan toplayıp kimimiz “bağımsız” kimimiz de “özerk” olmak istiyoruz. Za-man ellerimizi yeterince büyüttü mü? Yeterince yükseğe sıçrayıp “muzaffer” olacak mıyız? Yoksa sadece bizi oyalayıp gülecekler mi? Göreceğiz… SÖYLEŞİ BasHaber 15 Şubat - 21 Şubat 2016 9 SÖYLEŞİ Prof. Hakan Özoğlu w ÖZTEKİN ÇAÇAN 15 SÖYLEŞİ Şubat - 21 Şubat 82016 w Diyarbekir - Amerikan ilişkileri… BasHaber w 08 ‘Yeni müdahalelerin olması kuvvetle muhtemel’ Cumhuriyetçilerin Ortadoğu ajandasında ne var. Yeni kriz odakları, yeni müdahaleler Cumhuriyetçi ya da Demokrat, yeni Başkan Ortadoğu’da müdahaleci olacak Seçimin galibinin Demokrat Parti olması durumunda, DP, Ortadoğu’da Obama Yönetiminden farklı politika izler mi? Hillary Clinton ve Bernie Sanders arasında Ortadoğu politikalarında fark ne olabilir? Seçimi Demokratların kazanması bence sadece müdahalenin boyutunu değiştirir. Demokrat Partili bir Başkan bugünkü askeri ve politik konjonktürde sahayı sadece Rusya’ya bırakmayı göze alamaz. Bernie Sanders sol eğilimli olarak bilenen bir aday. Eğer seçilirse kendi seçmenine jest olsun diye bile Ortadoğu’yu gözden çıkaramaz. Bence Hillary Clinton seçilirse Demokrat Parti politikası Cumhuriyetçilerden çok farklı olmaz. Cumhuriyetçi veya Demokrat, yeni Başkan bence Obama’dan çok daha müdahaleci bir tutum takınacak. Bunda da en büyük belirleyiciliğin dış dinamikler olacağa benziyor. ‘Irak bölünmesi kaçınılmaz hale gelirse yeni ABD Kürdistan’ı destekleyecektir’ Cumhuriyetçi adaylar arasında Irak’ın bölünmeye yaklaştığına, Kürdlerin ayrılması gerektiğine dair, Kürdlere de sempati içeren çok sayıda mesaj verildi. Kürdlerin bekledikleri gibi Cumhuriyetçilerin Kürdlerin haklarına saygı duyacakları gibi bir beklentiniz var mı? Molla Mustafa Barzani zamanından beri bu tür mesajlar çok verildi. Dış politikada haklara saygı duymak pek göz önünde bulundurulan bir şey değil maalesef. Dış politikayı menfaat ilişkileri yönlendirir. Irak’ın bölünmesi kaçınılmaz hale gelirse hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar Batı’ya yakın bir Kürd yönetiminin kurulması konusunda destekleyici olabilirler. Bence bunda da belirleyici nokta ABD’nin bağımsız bir Kürd devletini destekleyerek neler kazanıp neler kaybedeceğinin ince hesaplanmasına bağlı olacak. Şunu da unutmamak lazım, Ortadoğu’da dengeler günlük değişebilir yani bugün verilecek bir cevap yarın için geçersiz olacaktır. ‘Kürdistan petrolünün Batı’ya gitmesi için Irak’ın dağılmasının kaçınılmazlığına dünya ikna olmalı’ Bölgede yeni bir mezhep savaşı yükseliyor. Kimi yorumculara göre, Suriye, Yemen, Suudi Arabistan ve Kürdistan’da ABD’nin bu savaşı kışkırttığı ve IŞİD’i de bu nedenle desteklediği söyleniyor. Kürdlerin bu mezhep savaşında ABD’ye yakın bir pozisyonda oldukları çok açık. Diğer yandan Kürdistan’ın gaz ve petrol zenginliklerini Avrupa’ya ve Batı dünyasına taşıması tartışmaları var. Kürdistan’ın enerji kaynaklarının İran ve Rusya’nın alternatifleri olarak ortaya çıkmasının anlamı nedir? Bölgedeki mezhep savaşlarının yükselmesi yeni ama geçici koalisyonlar ortaya çıkarabilir. Bu koalisyonları belli bir hamurda yoğurmak için ABD, Rusya gibi muktedir güçler, mezhep çatışmalarını, yerel güç kavgalarını, hep kendi avantajları için kullanmaya çalışmışlardır. Fakat IŞİD’i Amerika’nın desteklediği gibi ciddi bir iddianın somut kanıtları olması gerekir. Yoksa bu iddia ayakları çok havada kalan bir spekülasyondan öteye gidemez. Ben henüz böyle bir somut kanıt göremedim. Kürdlerin bu mezhep savaşında ABD’ye yakın olduğu gerçek. Ama unutulmaması gereken başka bir gerçek de sadece Kürdlerin değil birbirine zıt pek çok grubun da özellikle IŞİD ile mücadele konusunda ABD’ye yakın pozisyonda olmasıdır. Kürdlerin, özellikle Suriye’deki PYD güçlerinin ABD’ye alandaki askeri güç olarak menfaat sağlaması dikkate değer. Kendi askerlerini kullanmak istemeyen ABD bölgedeki Kürd kuvvetlerinden özellikle Peşmerge’den zaman zaman faydalanılıyor. Tabi bu ilişki karşılıklı. Gelelim Kürdistan’daki gaz ve petrol zenginliklerinin Batı dünyasına Rusya ve İran’ın alternatifi olarak taşınması konusuna. Bunun gerçekleşmesi için özellikle Türkiye’den geçecek petrol botu hatlarına ihtiyaç var. Bu konuda da pazarlıklar yapılabilir. Ve hatta şimdiden yapılmaya başlanması bile olabilir. Bunun için sanıyorum kesinleşmesi gereken şey, Irak’ın dağılmasının kaçınılmaz olduğuna bütün dünyanın ikna olmuş olması. Halihazırda bu gerçekleşmiş değil. ‘ABD’ye rağmen Kürd devleti gerçekçi değil’ Zaman zaman küçük gerginlikler yaşanmasına rağmen gerek Cumhuriyetçiler gerekse de Demokratlar arasında Barzani’nin özel bir öneminin olduğu görülüyor. Barzani demeçlerinde ‘gerekirse ABD’ye rağmen devletimizi kuracağız’ yaklaşımının ABD’deki karşılığı nedir? ABD’nin Barzani’ye özel yaklaşmasının nedeni nedir? ABD’nin Barzani ile özel yaklaşmasının sebebi daha önceden de belirttiğim gibi tarihsel bir yapıya sahip. ABD dışişleri Barzani’yi iyi tanıyan, onunla devamlı bağlantı halinde olan insanlarla dolu. Eskiden Kürd Bölgesi’nde görev almış her kademeden pek çok Amerikalı emekli olduktan sonra danışman olarak Irak Kürdistan Hükümeti’ne hizmet sunuyor. Emekli askerler arasında Kürdistan’ın bağımsızlığına ve Barzani’ye sempati duyan pek çok yüksek rütbeli var. Fakat bana göre ABD’ye rağmen Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürd devletinin kurulması pek gerçekçi değil. 09 Ölmeme hakkı! SENNUR BAYBUĞA Bu savaşın galibi, bu savaşın ‘Tanya’ sı bu savaşın Paris Komünü yok, kimse kahraman değil kimse ölü değil, ruhlarımızın cesetlerini çırılçıplak sokaklarda sürükleyenlere duyduğum öfke kadar kırgınım size de artık. İştahsız bir çocuğun annesiyim, sabah kalktığımda akşama ona ne pişirebileceğimi düşünüp liste yapıyorum. Biraz önce sadece dört tane biber dolması yaptım küçücük bir tencerede, dünya emeği, belki yer diye. Bir yandan da o tencerenin ah ellerinde poşetlerle kaçıp giden bütün çocuklara yetmesini istedim, anneleri gibi hem de. Bütün gün üzerine titrediğim çocuğu ayrı bir yere koyup, başkalarının çocuklarını kahraman yapacak kadar ikiyüzlü değilim henüz. Bir çocuk, her çocuk, hiçbir annenin kahramanlık hikayelerine özne olsun diye doğurmadığı bir canlı. Yanı başında ağzındaki lokmayı çiğnemeden çocuğunun lokması, onu doyuracak mı diye kaygıyla izleyen annenin başına, beyaz tülbendi takıp kahraman annesi yaptığınız da, ağzındaki lokmanın yettiğini gören annenin mutluluğunu mu yaşar zannediyorsunuz. Anne kahraman olsun diye çocuk büyütmez! Anne, çocuğu o ölene kadar yanı başında olsun diye yüreği pırpır atan kadındır. Naralarınızdan ve ajitasyonlarınızdan bıktım artık. Cizre’nin nüfusu 200 bin den 15 bine düşmüş, Sur İlçesi onun bile altında bir nüfusa sahip artık, Sur’un bitişiğinde insanlar kahve içiyor, kimi tavla oynarken telefonla konuştuğum oluyor, iki sokak ötede yarattığımız kahramanlar ve birkaç saat sonra ölecek olan kahramanlar, sizin şiirlerinizden beslenmiyorlar. Ölmekten taşınan insanlara, annelere, babalara, ağabeylere, ablalara ve okulunu arayan çocuklara, paylaştığınız kahramanlık fotoğraflarını gösterin, biz buradan medyaladığımız zaman onlara bir hayat, bir okul bir ekmek bir yatak temin ettiğinizi mi zannediyorsunuz. Bıktım artık. Ergenekon çetesinin uzman katilleri tahliye olmaya başladığında konuşmaya başladık; hangileri köpek dişlerini büyütüp paramparça edecekler bizi, sevdiğimiz dostlarımızı, mazlumları, yoksul çocuklarını yine diye dehşetli bir sessizliğe gömüldük. Ve şimdi, bizim dostlarımız, benim sevgili kara gözlü annelerimin çocukları, cesetleri ile sokaklarda sürüklenirken paylaştığınız fotoğraflardan, sanki herkese sürpriz gelen o dişlerin nerelerde kimi parçalığını gördük, görüyoruz. Bıktım artık. Muhatabı olduğumuz devletin, yazık ki aynı sokaklarda yürüdüğümüz katiller sürüsünün sahiplerinin iyi insanlar olduğunu bize kimse söylemedi, biz bu dersi yıllarca daha okuma yazma öğrenmeden öğrenmiştik, biz bu dersin bütün sınavlarına girmiş ve her dersinde ölülerimizi toplayarak çıkmıştık. Ama insandan yana bir umudumuz vardı, insana kendi devletini anlatabileceğimizi umud ettik, insana, tek tek, bağırmadan mesela bir tarihlerde Taksim’in orta yerinde haftalarca anlatabilmiştik biz bu dersi. Umud etmiştik, umut olmadan insan neden çabalasın ki ertesi sabah doğacak güneş için. Daha iki yıl önce halay çektiğimiz gençlerin o bodrumlarda ölmesinden bir kahramanlık destanı çıkar mı, kıyısında köşesinde nefes aldığım siyasi akıl, bu bodrumlardan, bu sokaklardan, kan ile yıkanan ve her gün gözümüze sokulan bu cehennem karmaşasından, yarını çiçekli saksılarla dolu balkonlar çıkar mı? Devletin merkezine sormadan yaşayacağınız ağaçlı bahçeler çıkar mı. Bedenini arsızca, erkekçe, utanmadan sokaklara sürdükleri o kadın fotoğraflarını, sadece biliyorum ki bir kahraman ölüsü değil, namus yatağımızdan bize vurmak için paylaştığınızda, o kadınlar ‘kızlarımız’, ‘karılarımız’ diye bizim vicdanımıza bağırırken siz, hayır, o kadınlar sadece kendileri ve sadece insan demek istiyorum. Senin çıplak bedenin ne ise onun çıplak bedeni de o ve aynı kutsallıkta. Aşağılık katiller ve artık ne yaptığını bilmez hale gelen benim sevgili arkadaşlarım duyuyor musunuz? O kadın karınız, kızınız değil, kendini var etmek için ölmeyi seçmiş bir insan, başka türlü arınmayacağına ikna ettiğiniz bir anne kuzusu, bırakın bedenlerini onlar yıkasın. Su ile. BasHaber Taraflar ‘ateşkes’ ilan ediyor mu? Birleşmiş Milletler öncülüğünde gerçekleştirilen Cenevre görüşmelerinden de sonuç alamayan tarafların Almanya’nın Münih kentinde kentinde tekrar bir araya gelerek ateşkes ilan edecekleri öğrenildi. Münih toplantısında biraraya gelen Uluslararası Suriye Destek Grubu temsilcilerinin Suriye’de taraflar arasında ateşkesin sağlanması konusunda anlaştıkları öğrenildi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Münih Güvenlik Konferansı’nda Suriye’de bir hafta içinde devreye girecek bir ateşkes planı üzerinde anlaşıldığını açıkladı. Anlaşmaya göre grubun tüm üyeleri, insani yardım tedariki amacıyla, sahadaki güçlerin BM ile koordinasyon içinde çalışmaları için tüm “Mülteciler Efrine sığınıyor” Öte yandan rejim güçleri ile Rusya’nın Halep’teki operasyonlarından kaçan sivillerin Efrin kentine akını da sürüyor. Efrin’e yakın Şehba kasabasına yerleştirildikleri öğrenilen mültecilerin Efrin yönetimi tarafından karşılandığı ve mültecilerin sayısının giderek arttığı belirtiliyor. Halep’in kuzeyindeki çatışma bölgelerinden kaçan ve Efrin’e sığınan mültecilerin durumuna da dikkat çeken İbrahim, mültecilerin halkın evlerine yerleştirildiğini, sıkıntılarını giderebimek için gerekli yardımları uluslararası sivil toplum kuruluşlarından talep ettiklerini söyledi. “DSG Azez’e ilerliyor” Kürd güçlerinin Halep’in kuzeyindeki operasyonlarını BasHaber’e değerlendiren Efrin Savunma Bakanı Evdo İbrahim, Kürd güçlerinin operasyonlarının başarıyla sürdüğünü söyledi. Nusra ve Ahrar’ın bölge halkına zulüm yaptığını ve bunun Kürd güçlerinin operasyonları ile son bulacağını kaydeden Evdo, “başta Efrin’deki halkımıza bölgedeki tüm halkları kuşatan radikal çeteler bölgeden temizlenecek. Bölge halkı YPG’nin varlığından memnun, çetelerin Türkiye – ABD arasında PYD krizi PYD’nin son zamanlarda ABD ve Türkiye arasında neden olduğu krize de sürüyor. Türkiye PYD’yi ‘PKK’nin Suriye’deki yapılanması’ olduğunu söyleyerek ‘terör örgütü’ olarak kabul edilmesi gerektiğini savunurkeni ABD ise PYD ve YPG’nin bu tanıma dahil edilmediğini ifade ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Çarşamba günü yaptığı konuşmada ABD’yi hedef alarak, “PYD de YPG de bal gibi terör örgütüdür... Ey Amerika! Size kaç kere söyledim. Siz bizimle beraber misiniz yoksa bu terör örgütü PYD ve YPG ile mi berabersiniz?” diyerek ABD’li yetkililerin Rojava ziyaretine tepki göstermişti. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Mark Toner, “PKK ile YPG arasında fark var. PKK terör örgütü ama, rg .o DSG’nin Efrin hamlesi ABD’nin öncülüğünü yaptığı uluslararası koalisyonun desteğini alarak, hem Rojava hem de Suriye’de IŞİD’e karşı ilerleyen DSG’nin, Efrin ve Haleb’in uzeyinde Nusra ve Ahrar’a karşı operasyon başlatığı öğrenildi. Operasyonda Rusya’nın deteğini alan Kürd güçlerinin Azez kentine yaklaştıkları öğrenildi. Bölgedeki kaynaklar ve Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, DSG ile El Nusra arasında yoğun bir çatışmanın sürdüğü belirtiyor. Öte yandan Mennah kasabasının yanı sıra bölgedeki havaalanın da Kürd güçleri tarafından kontrol edildiği öğrenildi. Reuters’a konuşan Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Başkanı Rami Abdülrahman, muhaliflerin Halep bölgesinde kontrol ettiği son askeri üssü de kaybettiğini dile getirdi. Reuters, Kürd güçlerinin karadan ilerlediğini, Rus jetlerinin de buna destek verdiğini yazdı. “Türkiye ve Suudi Arabistan’ın planları tutmadı” Türk yetkililerin PYD’ye karşı tutumlarının Türkiye’ye zarar vereceğini söyleyen Dibo, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Suriye krizinin patlak vermesinden bu yana selefi grupları Kürdlerin üzerine sürdüklerini ve Kürd kazanımlarının ortadan kalkması için büyük girişimlerin olduğunu belirtti. Riyad ve Ankara’nın Kürdleri uluslararası alanda da yalnızlaştırma politikası güttüğünü ancak dünya kamuoyunun ve uluslararası güçlerin PYD’yi öenmli bir müttefik olarak gördüklerini söyledi. Kobanê direnişi ile birlikte Kürd güçlerine desteğin arttığını açıklayan Dibo, “Kobanê direnişi ve diğer askeri başarılar bazı güçlerin planlarnı boşa çıkardı. Bunların başında Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye geliyor. Suriye ve Rojava radikal gruplara teslim edilecekti. YPG ve PYD’nin başarıları bu ülkelerin plan ve stratejilerini boşa çıkardı” değerlendirmesini yaptı. “Rusya ile müttefikiz” Moskova’da açılan Rojava Özerk Yönetimi temsilciliğine de değinen Dibo, Rojavalı yöneticilerin Cenevre toplantısında yalnızlaştırılmak istendiğini ancak Cenevre ve ondan sonra yapılan tüm görüşme ve toplantılarda PYD’nin eksikliğinin farkına varıldığını söyledi. PYD’nin katılmadığı Cenevre toplantısının akibetinin de diğer görüşmeler gibi olduğunu ve dünya güçlerinin PYD ile oturmak konusunda anlaştıklarını açıkladı. Moskova’nın yanı sıra kısa zamanda ABD ve AB’nin kimi kentlerinde de temsilcilik açacaklarını ifade eden Dibo, şöyle dedi: “Rus yetkililer ile öteden beri görüşmelerimiz var. Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinden sonra Rusya ile ilişkilerimiz stratejik biçimine evrildi. Şu anda müttefikiz. Moskova’da ilk temsilciliği açtık. AB ve ABD’de temsilcilikler yakında açılacak.” Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani, Bağımsızlık ilanı için referanduma gitmek is-tiyor. Almanya, ABD ve AB böyle bir girişime nasıl bakıyorlar. Kürdlere destek verecekler mi? Bir devletin ortaya çıkması için real şartlar var mı? Öncelikle bağımsızlık için real şartların olup olmadığı ayrı bir olaydır. Ikincisi ise böyle bir devlet kurulmaya çalışılırsa destek görüp görmeyeceğidir. Real şartların durumu henüz iyi görünmüyor. Ankara Kürdleri çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyor, onlarla bir nevi oynuyor ve bir Kürd devletinin kurulmasına da karşıdır. Ayrıca Kürdlerin Bağdat ile ilişkilerini düzeltmesine çalışıyorlar, en sonunda ise Bağdat da Kürdlerin devlet kurmasına karşıdır ve buna firsat vermek istemez. Bağımsızlık bence akıllı da olmaz, Referandum veya herhangi bir oylama sürekli yapılabilir. Böyle bir durumda Irak’ta Kürdlerin ezici çoğunluğu bağımsız bir devlet için oyunu kullanacağını biliyoruz ve bu da iyi nedenlere dayanıyor, ancak, bence ilk önce böyle bir girişimi, isteği saklı tutmak gerekiyor. Ve bu şartlarda en azında resmi olarak referanduma gitmek ve bağımsızlığa yürümek akıllı bir tutum olmaz. Diğer taraftan ise buna da ilavetten “kendi topraklarını genişletmek için Kürdlerin Arapları yerleşim alanlarından sürdüğü” iddiasının, şüphesinin olduğunu da eklersek, tabiki bu tür şeyleri ne Brüksel ve ne de Ankara hoş karşılamak ve görmek istemez. Bence böyle bir an ve ortamda sayın Barzani’nın referandum düzenlemesi akıllı bir çözüm değil. Ayrıca böyle bir girişim, sonraki adımların atılması için, onu siyasi bir baskı altına sokulmasına da neden olabilir. ur d baskısından kurtulmak istiyorlar” dedi. Rus uçaklarının da kendilerine destek verdiklerini ve bundan memnuniyet duyduklarını belirten Evdo, “radikal, selefi grupların Suriye’den Rojava’dan çıkarılması konusunda bize yapılan her desteğin önemli olduğunu düşünüyoruz. Rusya önemli bir müttefikimiz, koordineli yapılan operasyonlar ile Kürd güçleri Azez’e doğru ilerliyor” şeklinde konuştu. ak nüfuzlarını kullanacak. El Nusra, IŞİD ve diğer selefi ögütlerin anlaşmanın içeriğine dahil edilmiyor. Rusya Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov ise, Rus güçlerinin IŞİD ve Nusra Cephesi’ne yönelik hava saldırılarının süreceğini söylerken, Kerry gibi, Suriye yönetimi ve muhalifler arasındaki barış görüşmelerinin en yakın zamanda yeniden başlaması gerektiğini de belirtti. Reşad Ozkan rs l Nusra, IŞİD, Ahrar el Şam ve diğer radikal örgütlerin saldırılarını püskürten Kürd güçleri, 1960’lı yıllarda Hafız Esad’ın Baas rejimi tarafından Rojava’da oluşturulan ‘Arap kemerini’ aşmaya başladı. Arap Kemeri, Kürd yerleşimlerini birbirinden koparmak amacıyla aralara Arap nufusun yerleştirilmesi ve Kürdlerin bölgeden techir edilmesini öngörüyordu. Bu amaçla Kürdlerin el konulan arazileri çölden getirilen Araplara verilmiş ve Kürdler Suriye kentlerine sürülmüş ve vatandaşlık hakları ellerinden alınmıştı. Temmuz ayı başında Girêspi kentini IŞİD’ten alan Kürd güçleri Qamışlo ve Kobanê merkezleri arasında koridor açarak yolların denetimini kontrol altına almıştı. Efrin bölgesinde de Rusya’nın hava desteğiyle IŞİD, El Nusra, Ahrar el Şam ablukasını kırmak için karşı operasyona başladı. YPG ağırlıklı Demokratik Suriye Güçleri (DSG), şu sıralar Kobanê ile Efrin arasında bulunan Minbic ve Azez kasabalarını temizlemek için operasyonlara başladı. Efrin Kantonu Savunma Bakanı İbrahim Evdo, Kürd güçlerinin Azez’in kapılarına dayandıklarını açıklarkan, Rusya Hava Kuvvetleri uçaklarının da Kürd güçlerine destek için Ahrar el Şam ve El Nusra’nın mevzilerini bombaldıkları bildiriliyor. Bu arada PYD’nin denetimindeki Rojava Özerk Yönetimi Moskova’da temsilcilik açtı. Suriye’deki krize çözüm bulmak için 29 Ocak’ta Cenevre’de biraraya gelen tarafların masadan eli boş dönmeleri gözleri 52. Münih Güvenlik Konferansı’na çevirdi. Konferansta mültecilerin durumu, Suriye krizinin çözüm yolları temel gündemi oluşturuyor. Münih’te konuşan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, taraflar arasında ateşkesin sağlandığını açıklarken, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya’nın hava bombardımanının devam edeceğini açıkladı. .a E Siwar Bedirxan Kürdlerlerin parçalanmışlığı davalarını sabote ediyor “PYD, Suriye krizinin çözümünde ciddi davranıyor” Türkiye ile ABD arasında krize neden olan PYD’nin durumunu BasHaber’e değerlendiren PYD Dış İlişkiler Komisyonu Sehanok Dibo, PYD’nin ve Rojava Yönetimi’nin Suriye krizinin bir parçası olduğunu ve krizin çözüme kavuşturulması konusunda rolünün olduğunu söyledi. PYD’nin hem askeri hem de siyasi başarılar elde ettiğini ifade eden Dibo, “PYD başarılı bir siyaset ile bugün tüm dünya güçleri tarafından kabul görüyor. ABD’de Rusya’da PYD’yi önemli görüyor. Suriye krizinin çözümü için iki faktör gerekli. Faktörlerden biri askeri başarılar ile selefi grupları Suriye’den çıkarmaktır. Diğer faktör ise siyasi faktördür. Siyasi alanda da selefi gruplara verilen destek kesilmelidir. PYD hem askeri başarıları ile hem de siyasi başarıları ile Suriye krizini çözüme kavuşturma konusunda ciddi olduğunu göstermiş oldu” dedi. w Arap Kemeri çözülüyor HABER 15 Şubat - 21 Şubat 2016 Dr. Udo Steinbach: YPG ile ilgili Türkiye ile aynı görüşte değiliz” dedi. w Efrin ile Kobanê’nin birleştirilmesi girişimleri BasHaber 15 Şubat - 21 Şubat 2016 iv ROJAVA w 10 Peki Rusların tutumu nasıl olabilir? Bence Rusların da tutumu başka olmaz. Çünkü Rusların da kafkaslarda, kendi etnik sorun- ları olduğunu biliyoruz. Ayrıca görüşüme göre Rusların eski başkentlerdeki iktidarlarla ilişkisi devam edecektir. Yeniden “sorun yaratacak” sorunlarla, özelikle Ortadoğu’da kaçınacaklardır. Avrupa, Rusya’nın petrolüne ve gazına bağımlı. Kürdler de zengin petrol ve gaz rezerveleri-ne sahip. Avrupalıların, Kürdleri desteklemesinin altında bu zenginlik kaynakları mı acaba yatıyor. Kürd gazı ve petrolü Rusya’nın projelerine alternatif olma ihtimaline nasıl bakıyorsunuz? Hayır bir alternatif teşkil etmez. Hacim ve rezerveler açısından bu mümkün değil. Eğer Kürdlerin böyle bir tasarımları varsa o zaman bu proje sayın Barzani’nın bağımsızlık girişimine kıyasla daha da gerçekçi değildir. ABD, Türkiye’nın mütefiği ona yardım ediyor, Türkiye ise Kürdler ve PKK ile savaşıyor. Avrupalılar buna göz kapatıyor, görmek istemiyorlar. Diğer taraftan ise ABD ve Avrupa, Su-riye ve Irak’taki Kürd güçlerini IŞİD’e karşı destekliyorlar. Herşey karma-karışık görünüyor, Kim kimin dostu? Burada gerçekten durum çok karışık, gelişme ve ilişkilerde ortak bağlantılar yakalamak çok zor. Bu da AB’nın nasıl bir Dilema içinde oldugunu bize gösteriyor. Bu durum Merkel için de geçerli: Merkel Türkiye’yi ziyaret ediyor, aynı zamanda orada, Kürd bölgelerindeki gelişmelere, neler olduğuna gözlerini kapatıyor. Her aktör kısa vadeli olarak kendi çıkarları üzerinde haraket ediyor: Almanlar, Avrupalılar, Kürdler, Türkler vs.. Gerçekten de hiçbirinin uzun vadeli bir konsepti bulunmuyor. Sayısız devletin en azında en asgari ölçüde de olsa bile üzerinde anlaşabilecekleri ortak bir planları yok. Tabiki Amerikalılar Türkiye’nin PKK ile savaşmasını iyi bir şey olmadığını biliyor. Fakat bu da dilemanın başka bir parçasını teşkil ediyor: Bir yandan Türkiye’ye ihtiyaçları olduğunu biliyorlar, diyer taraftan ise Türkiye’nın PKK’ye savaş açmasının IŞİD ile mücadeleyi, IŞİD le mücadelede öncü güç olan Suriye Kürdlerini zayıflattığının farkındalar ve seyretmek zorunda kalıyorlar. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi bir de Kürdlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları, birbirlerini çekmemezlikleri, birbirlerini sevmemezliklerini de eklersek.. Bir daha söylüyorum bu aktörlerinin, bölgedeki büyük siyasi sorunların çözümü için, hiçbirisinin uzun vadeli bir plan ve stratejileri yok. Ve eğer burda ortak bir haraketlilikleri varsa da ufak tefek ortak çıkarlar üzerinde dir. Çizdiğiniz böyle bir karamsar bir tabloda Kürdlerin geleceği nasıl görüyorsunuz? Şimdilik tek bir şeyi kesin olarak söyleyebiliriz: Kürdlerin geleceği de bir Kürd devletinin oluşmasında, vucuda gelmesinde olmayacaktır: Ne Irak’ta, Suriye, Türkiye veya İran’da. İnsan uzun vadeli düşünebilir ve uzun vadeli senaryolar ortaya atabilir. Benim düşündüğüm senaryo şöyle: Şimdiki devlet sınırları şöyle veya böyle aynen oldukları gibi kalacaklardır. Mevcut devletler ise federatif olarak yeniden düzenlenecektir. Mevcut devlet sınırları içinde bulunan etnik, dini veya başka küçük azınlıklara oldukça genişletilmiş otonomi haklarının verilmesi. Ayrıca Kürdler için ise kültür veya kültürel ve siyasal olarak daha da ötesinde kendi kendilerini organize etme haklarının verilmesi. Kürdler böyle bir durumda siyasi olarak mevcud olan devletler bünyesinde kendilerini organize etme zorunda kalacaklardır. Böyle bir durumda tabi ki mevcut devletlerin de kendilerini yeniden keşfetmeleri gerekecek. Bu da Kürdler için geçerli olan: daha çok otonomi, federasyon, konfederasıyon, kendi kendini yönetme - yani ismi ne olursa olsun - anlamına gelecek. Burada ilk adım Irak’ta atılabilir. Irak’ın mevcud anayasası o kadar kötü değildir. Zaten Suriye Kürdleri Almanya’nın önde gelen muhafazakar Ortadoğu uzmanlarından Prof. Dr. Udo Steinbach, “ABD ve Batı ülkeleri IŞİD terörüne karşı Kürdleri iyi savaşan bir ortak olarak görüyor. Kürdler olmadan IŞİD’in yenilmeyeceğini bildikleri için gerekli yardımları yapmaktan kaçınmıyorlar. Ancak Kürdlerin Batı’nın bu destek ve yardımını Bağımsız Kurdistan için yeşil bir ışık olarak algılaması bence yanlış. IŞİD tehdidi olduğu sürece Kürdlere silah ve askeri eğitim yardımları devam edecek, ancak Araplar, Farslar ve Türkler kesin olarak bir Kürd devletinin kurulmasına karşıdırlar. Bu bölgesel tepkiden dolayı Batı ülkeleri çıkarlarını tehlikeye atmaz ve Kürd bağımsızlığını desteklemez” diyor. “Kürdlerin kendi aralarında hemfikir olmadıkları için her kafadan bir ses çıktığı ve tüm bunların Kürd davasında onarılmaz tahribatlar yaptığını” belirtten Prof. Dr. Steinbach “Kürdler için genişletilmiş otonomi daha gerçekçi bir hedef” fikrini savunuyor. Berlin Üniversitesine bağlı “Governance Platform“ Enstitüsü Ögretim Görevlisi ve Ortadoğu Uzmanı Prof. Dr. Steinbach BasHaber’in sorularını yanıtladı. de bu arada fırsat bulduklarında “devlet istemediklerini, ancak genişletilmiş bir otonomi istediklerini“ savunuyorlar. Eğer böyle bir şey Kürd politikası olursa o zaman çok akıllı olur. O zaman da artık insan ileriye dönük düşünür ve adımlar atar. Ne kadar Kürd oldukları, ne kadar ortak kültüre sahip oldukları ve ortak bir kimli- 11 ğin nasil organize edileceğidir. Asıl sorun Kürdlerin haklarının; Araplar, Türkler ve Farslar tarafından kabul görmemesi değil mi? Kürdler için hiç bir hakkın verilmesine yanaşmamalardır… Bolca söz veriyorlar, ancak sonradan hiçbirşey olmamış gibi haraket etmiyorlar mı? Doğrudur. Ankara, Tahran, Bağdat veya Şam olsun hiçbirisi sonuç verici ve ciddi olarak çözüme yanaşmıyorlar, zaten şu anda da ne güç ve ne de enerjileri var. Ağızlarını elleriyle kapatarak konuşuyorlar, haraket ediyorlar. Yani Kürdler daha da beklesinler mi demek istiyorsunuz? Durum böyle giderse herhalde çok beklemek zorunda kalacaklar! Ancak Kürdler için durum ve şartlar oldukça çekilmez hale geliyor. Çünkü yarın bu merkezlerde nasıl kararların verileceği, çıkacağı da belli değildir. Öyle görünüyorki geçmişte olduğu gibi gelecekte de Kürdler siyasetin objesi olarak kalacaklar, kendi kaderlerini eline alan ve kararını veren subjekt, yani bir aktör olmaktan mahrum kalacaklar. Bir daha şunu söylemek istiyorum: AB, Türkiye’nin Kürd bölgelerindeki olanbitenlere gözlerini kapatıyor, gerçekleri görmek istemiyor. Suriye Kürdlerinin bile Türkiye tarafından bomba-lamasına seyirci kalıyorlar. Amerikalılar ise bu arada ne yapacağını bilmiyor ve adeta çaresiz. Ayrıca IŞİD’e karşı Amerikalıların Suriyeli Kürdlere ihtiyacı vardır. Böyle bir durumda Türkiye ile ilişkilere baktığımızda herşey karışık hiçbirşey birbirine uymuyor. Kürdler Suriye ve Irak’ta IŞİD’le mücadelede başarlı ve etkili bir şekilde Batı için yol temizliyor. Kürdler bu işin bitişinden sonra bölgede nasıl eski durumlarına çevrileceklerinin bile belkı farkında değiller. Tamam Almanya Kürdleri destekliyor, ancak bu nasıl bir destektir? Almanya IŞİD ile savaştıkları için Kürdleri destekliyor. Türkiye’de Kürdlere yapılanları görmek istemiyoruz. Çünkü mülteci krizinden dolayı acilen Türklere ihtiyacımız var. Almanya’nın da bölgede bir politikası yok ve bu da oldukça üzücü ve tehlikeli bir durumu arz ediyor, çünkü bu siyasetsizlik, günün birinde yine Almanya sokaklarına yeniden “Kürd-Türk“ sorunu sıçrayabilir. BasHaber Erdem: Sümmettedarik mahiyetinde belgedir Heyette yer alan biri olarak değil, bağımsız bir yurttaş olarak sorularımızı yanıtladığını ifade eden KONDA Yönetim Kurulu Başkanı ve Radikal gazetesi yazarı Tarhan Erdem, şunları söyledi: “Başbakan Sayın Davutoğlu, son aylarda ‘64. Hükümetin İki Yıllık Eylem Planı’ ve son Mardin ‘de açıklanan ‘Master Plan’ gibi üç dört plan yayımladı. Bunlar, üzerinde çalışılmış belgeler değildir. Yakın zaman konuşması için, sümmettedarik yazılmış ‘nutuk bölümü’ mahiyetinde belgelerdir.” “Cumhurbaşkanlığı ve Hükümet ayrı düşünüyor” ‘Milleti muhatap alacağız’ sözünün çok ucuz olduğunu ifade eden Tarhan Erdem, “tutarsızlıklar içinde, referansı bilinmeyen tahminlerle dolu bu belgelerin başbakan tarafından açıklanması devletimiz için talihsizliktir. Hükümet düşüncesini, tartış- Çözüm Süreci’nin başladığı günlerde Kürd sorununun kalıcı çözümü ve barışın inşası için ‘Akil İnsanlar’ heyetinde yer alan isimler, BasHaber’e yaptıkları değerlendirmelerde Master Eylem Planı’nın da muhataplık konusunda da yanlışlar olduğunu ifade ederek, HDP ve PKK’siz çözümün olamayacağını savundular. “HDP’siz bir çözüm gerçekçi değildir” Muhataplık meselesinde de bir eksikliğin olduğunu ifade eden Ahmet Faruk Ünsal, 6 milyon oy almış bir partiyi dikkate almadan diğer parti veya sivil toplum kuruluşlarıyla geliştirilen bir muhataplığın gerçekçi olmadığını belirtti. Meselenin bu şekilde görmezden gelindiğini dile getiren Ünsal, sözlerini şöyle sürdürdü: “HDP’nin yanına diğerleri katılabilir, katılmalıdır; ama burada asli muhatap olarak daha büyük kitleye sahip olan ve oy desteğiyle insanları arkasına alan siyasal hareket görmezden gelinemez. Silah meselesi ve nihayetinde oradaki sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin ve vakıfların PKK üzerinde bir yaptırımı yoktur. HDP üzerinden yürütülecek muhataplığın en azından silah kullanan unsurlarla daha rahat ilişki kurmanın daha gerçekçi olduğu anlamına geliyor. Aksi takdirde oradaki herhangi bir partinin silahlanmayla ilgili PKK üzerinde nasıl bir etkisi olabilir?” Reyhan Akgün .o rg En güncel soru ile başlarsak, konferans çatışmaların sona erebileceği yönünde bir umut yarattı mı? Bu konferansta PKK dışı Kürd partileri ve aktörler var. Aktörlerin de görebildiğim kadarıyla iki özellikleri var. Onları bir araya getiren, savaşa ve çatışmaya karşı oldukları ve çözüm istemeleridir. Nasıl bir çözüm olacağı noktasında bir ortaklaşma yok. Ama bu tür aktörlerin sürece girmesi ve çözüm isteğinin güçlü olarak dile getirilmesi önemli. Ancak, HDP’siz bir müzakere sürecinin yürümeyeceğini düşünüyorum. Çünkü hükümette biliyor ki, HDP’yi eleştirsek de esasında müzakere başlayacaksa ve silahlar susacaksa burada HDP güçlü ve kilit bir aktör. Ama tabi son kertede çözüm sürecinin çok aktörlü olması çok boyutlu tartışılması önemlidir. Ama tabi en önemlisi şuanda her iki tarafın da çatışmanın durması üzerine irade göstermesidir. ur d “HDP ve PKK’siz çözüm yolu açılamaz” Planın olumsuz yanlarından da bahseden Vahap Coşkun, iki konuda kuşkusunun olduğunu belirterek, şunları söyledi: “Kâğıt üzerinden bir plan yapılmasından ziyade, o planın sahada nasıl uygulandığı önemlidir. O planı sahaya aktaracak olan bürokratların, yerel yöneticilerin hangi zihniyetle davranacakları önemlidir. Dolayısıyla biz bunun gerçek manada işleyip işlemediğini sahada ve zamanla göreceğiz.” Davutoğlu’nun ‘muhatap alma’ meselesini eleştiren Coşkun, PKK ve HDP’nin bu sürecin dışına itilmesinin yanlış olduğunu belirtti. Kürd sorunun ana unsurunu PKK ve HDP çizgisinin oluşturduğunu ve dolasıyla her iki kesimle de görüşülmesi gerektiğini ifade eden Coşkun, “Daha önce de PKK’siz ve HDP’siz bir siyaset tarzı yürütülmek istendi, anacak bir netice alınamadı. O nedenle herhangi bir şekilde bu siyasi yolu kapatan veya siyasi görüşme imkanlarını daraltan bir yaklaşımın kendisinden beklenen sonucu üretmeyeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu, görüşülecek taraflar arasında hem HDP’nin hem de PKK’nin alınması kanaatindeyim. Salt bir kesimle görüşüle- Ünsal: Ekonomik unsurlar kimlik talebinin önüne geçmemeli Mazlum-Der Genel Başkanı Ahmet Faruk Ünsal, plandaki ekonomik boyut gibi konuların önemli olduğunu belirterek, yine de bunun eksik olduğunu ifade etti. Yaşanan olayların ana karakterinin kimlik meselesi olduğunu dile getiren Ünsal, Kürd sorununa ekonomik ve kalkınma konusunda yaklaşmanın kimlik talebi meselesini es geçmek anlamı ifade ettiğini söyledi. Ünsal, “anadilde eğitim gibi çok temel bir kimlik talebi hakkının bile dile getirilmemiş olduğu bir paket var. Dolayısıyla eksiktir” dedi. ak Coşkun: Devletin eski tarzından farklı bir yaklaşım Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, eylem planının iki olumlu iki de olumsuz tarafına dikkat çekti. Planın olumlu yanlarından birisinin devletin bu meseleye sadece güvenlik politikasıyla yaklaşmadığını, farklı bir boyut getirdiğini ifade eden Vahap Coşkun, burada psikolojik, sosyal, imar vb. konuların yer aldığını söyledi. Planın ikinci olumlu yanının süreç içerisinde yasal ve anayasal düzeyde demokratik adımların atılacağına dair söylemlerin arttığını ve yerel yönetimlerin yetkilerinin güçlendirileceği ifadelerinin yer aldığını dile getiren Coşkun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu da devletin eski tarzından farklı bir yaklaşımdır. Çünkü çatışma dönemlerinde devlet genelde demokrasiyi askıya alırdı, ama bu sefer hükümet demokratik adımların atıla- cağını ifade ediyor. Bunlar master planında olumlu gördüğüm taraflardır.” Master Plan müzakereye kapı aralıyor iv atışmaların sürdüğü ve her gün ölüm haberlerinin geldiği şu günlerde Mardin Artuklu Üniversitesi’nde düzenlenen ‘Kardeşlik Buluşmaları Konferansı’nda 10 maddelik “Master Eylem Planı’nı açıklayan AKP Genel Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Mardin insanlık tarihinin ve bizim kadim medeniyetimizin hülasası bir şehirdir. Kudüs ve Mardin, kendisine, anlayana, irfan sahibine ‘bende her şey yaşandı’ der gibidir. Geçen sene 2015’de Kasımiye’de Türkçe, Kürdçe, Arapça mevlidi-i şerifi bütün güzel dinlerimizle birlikte dinlediğimde aynen Mescid-i Aksa’da, Kabe’de gibi hissetmiştim. Mardin 7 bin yıl önce 7 kültürün, 7 dinin, 7 dilin yaşadığı şehirdir” demişti. Konuşmasında sık sık HDP ve PKK’yi eleştiren ve onları muhatap almayacağını belirten Ahmet Davutoğlu, medyanın günler öncesinde duyurduğu ‘plan’ı açıklamıştı. Davutoğlu’nun açıkladığı eylem planında psikolojik unsur, kamu düzeni inşası, kapsamlı demokratik reform süreci ve idari düzenlemeler yer alıyor. BasHaber’in 89. sayısında Master Eylem Planı’nı AKP, CHP ve HDP’li vekillere sormuştuk. Bu hafta ise daha önce ‘Akil İnsanlar’ heyetinde yer alan ve Kürd sorununun kalıcı çözümü için temaslarda bulunan Vahap Coşkun, Tarhan Erdem ve Ahmet Faruk Ünsal’ın görüşlerine başvurduk. mak için muhatap aramadan, Meclis’e getirir, orada verilecek karara göre değişik çevreler ve gruplara taşır, kamuoyuna açıklar veya açıklamaz. Sonra da o kararı uygular. Bunun dışında havuç ve sopa göstermek yakışıksız bir davranıştır” dedi. Kürd meselesinde Cumhurbaşkanlığı ile Hükümet arasında bir birliğin olmadığını belirten Erdem, her iki tarafın da farklı görüşler ve amaçlar içinde halkı yönlendirmeye çalıştığını söyledi. İkisinin de doğruyu ve hizmeti değil, halkı kendi lehlerine etkilemek ve kişisel sonuçlara ulaşmak istediklerinin altını çizen Erdem, “Asıl tuhaf olan, halkın bunun farkında olmadığını sanmalarıdır” şeklinde konuştu. 13 Prof. Fuat Keyman: rs Ç Sîdar Mîran .a HDP ve Kandil’siz çözüm düşünülemez ÇÖZÜM SÜRECİ BasHaber 15 Şubat - 21 Şubat 2016 13 SÖYLEŞİ rek, çatışmaların durdurulması konusunda çok ciddi adımlar atılamayacağı ve mesafe alınamayacağı aşikardır. Başbakan farklı çevrelerle görüştü, bu farklı çevrelerin söylediği şey şuydu: Bu tedbirlerin alınması önemli, ama bu tedbirlerin de iş görebilmesi için, bu tedbirlerden fayda elde edilebilmesi için öncelikle çatışmaların durması gerekiyor. Bu çatışmaların durması için çatışan taraflarla görüşülmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı. w Muhataplık meselesi tepki yarattı 15 SÖYLEŞİ Şubat - 21 Şubat12 2016 w ÇÖZÜM SÜRECİ w 12 HDP davet edildiği halde konferansa katılmadı. 7 Haziran sonrasi HDP’nin izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz? 7 Haziran’dan bugüne kadar olan sürece baktığınız zaman bugün hendek savaşları dediğimiz çatışma yoluyla kent savaşına, çatışma yoluna dönülmesi HDP’yi paralize etti. İkincisi; HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde almış olduğu yüzde 13.1 oranındaki bir oy oranı ile AKP’nin birinci parti olmasına rağmen hükümeti kurma çoğunluğunu elde edememesi, HDP’nin bu başarısının ne anlama geleceği üzerine ciddi kaygılar yarattı. Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki AKP içinde çoğunluk hükümetini kaybetmek ciddi bir sorun yarattı. Baktığımız zaman Genelkurmay’ın, askeriyenin bu başarıdan çok da hoşnut olmadığı ortaya çıkıyor. MHP zaten başından beri bundan rahatsız olduğunu söylüyordu. O yüzden de bütün siyasi alanda HDP’yi paralize edecek bir süreç yaşanmaya başladı. HDP süreci iyi yönetebildi mi? Hem PKK’nin çatışmayı tercih etmesi hem de siyasi alanda HDP’nin başarısının ya da buna tepki duyan aktörlerin ortaya çıkması, bu aktörlerin güçlü aktörler olma- sı nedeniyle biraz iki kesim arasında; yani, çatışmayla siyasi alan arasında ezilmiş oldu ve paralize oldu. HDP Eş Genel Başkanı Sayın Selahattin Demirtaş’ın da bu süreci iyi yönettiğini söyleyemeyiz. HDP bu süreci yönetemedi. Neden yönetemedi, nerede eksik kaldı? 7 Haziran’dan sonra, HDP’nin ipleri eline alıp, aktif bir aktör olacağını düşünüyorduk. Böyle bir duygu vardı. HDP hem Kürd sorunun çözümünde ana aktör olacaktı hem de Türkiye partisi olacaktı. Türkiye’nin demokratikleşmesinin önemli bir unsuru olacaktı. Fakat maalesef şu anda HDP’nin ipleri elinden kaçırdığını düşünüyorum. Ne Türkiye partisi olabildiğini, ne Kürd sorunun çözümünde kilit aktör pozisyonunda olduğunu görüyoruz. PKK, çok daha öne çıkmış durumda. HDP’nin mecliste 60 milletvekili ile 3. parti olması, yeni anayasa sürecine 3 milletvekili verip yeni anayasa sürecine katılması önemlidir. Ama HDP’nin ne kadar aktif ve başarılı olacağı biraz devlet, hükümet ile PKK arasında süren savaşın ve çatışmaların durmasına bağlı. Eğer bu süreçte çatışma durdurulup müzakereye dönülürse o zaman HDP’nin daha önemli olabileceği bir evreye girebiliriz. HDP’nin PKK ile devlet arasında kaldığını söylediniz. Peki çatışmalı ortam nasıl çözülecek? Çünkü siyasi aktörler konuşamıyor? Bu durumda hem devlet hem PKK, hem de hükümet bir karar alacak. Her iki taraf da sıkışmış durumda. Bu didişmenin kazananının olamayacağı ortada. PKK hendek savaşından, doğru olmayan, gerçekleşme şansı olmayan bir fikri, doğru olmayan yöntemlerle gerçekleştirmeye çalışıyor. Esasında bu süreçte PKK’nin başarı şansı olmadığı için çözüme ulaşmaz, çatışmada bir noktaya kadar gelir. Eğer bir noktadan sonra aktörler devreye girmese, bunun maliyeti çok yüksek olur. Bir yerden sonra siyasi ve stratejik maliyetlerden çok insan kayıpları, acılar yükselecek. Ama bir yerden sonra müzakereye geçilebilinir. Master Plan’da müzakereye kapı aralanmış Başbakan Ahmet Davutoğlu Mardin’de ‘Master Plan’ını açıkladı. Bu plan yeni bir sürecin başlangıcı olabilir mi? Hükümetin açıklamış olduğu 10 maddelik Master Planı çok yetersiz gözükse de içerisinde, müzakereye geçebilme şansı taşıyor. Silahların susması durumunda HDP’nin rol alabileceği imaları var. İki aktörün de bunun için karar vermesi gerekiyor. Bölgedeki bazı aktörler de bu durumda etkili. Bölge ülkelerinin yaklaşımları savaşın sürüp sürmeyeceği konusunda belirleyici olabilir. Buna karşın Türkiye devleti ve PKK’nin nasıl konumlanacağı önemli. Burada HDP ikinci plana düşmüş durumda. Kayıplar biliniyor. PKK’nin söylemine baktığımda PKK’nin sıkışma noktasında olduğunu görebiliyorum. Neye dayanarak bu çıkarıma vardınız? Hendek savaşlarının başladığı ilk günle bugün arasında fark var. Kürd halkından bir destek yok. Kürdler bu süreçte mağdur Diyarbakır geçen hafta 6 Kürd partisinin hazırladığı ‘Savaşın durdurulması ve siyasi çözüm perspektifleri’ konferansına katılan Prof. Dr. Fuat Keyman süren çatışmalı durum ve konferansta öne çıkan başlıklarla ilgili BasHaber’e değerlendirmelerde bulundu. Keyman HDP’nin devlet ile PKK arasında sıkıştığından dolayı geri planda kaldığını ama tekrar başlayacak müzakerelerin de HDP’siz olamayacağını belirtti. Keyman, hükümetin Master Plan’ında müzakereye kapı aralandığını söyledi. oldu. PKK için ilk defa yapmış olduğu bir eylem ile bölgede yaşayan insanlar ve bu insanların mağduriyeti arasında bir kopukluk oluştu. Devletin bundan yararlanıp, açıklamış olduğu 10 maddelik Master Planı’nda müzakere ve siyasete yönelik maddelere de yer vermesi gerekiyordu. Devlet bunu yapmadı, ama şunu söyleyebiliyoruz: Geçmişten farklı olarak bunu biraz götürebilecek farklı aktörler de var. “AB ve ABD Türkiye’ye baskı yapmayacak” PKK ve devlet dışındaki aktörlerin, talebi ve baskısı yeni bir süreci başlatmaz mı? Yurt dışından yeni geldim. Orada görüşmelerim vardı. Özellikle mülteci krizi, temelde de hem de içte karşı savaş temelinde ve Türkiye’nin bu anlamdaki rolü temelinde görüşmelerim oldu. Bu konuda yurt dışından Türkiye’ye artık baskı gelmiyor. Çözüm ve müzakere sürecine dönüş, aslında Türkiye’nin kendi içindeki iki aktörün kararına bağlı. Yani Avrupa ve ABD, Türkiye devleti üzerinde bir baskı yapmayacaktır. Bu anlamda AB üyeliği ve Kopenhag Siyasi Kriterleri koz olarak kullanılmayacaktır. Türkiye’de bir yandan da yeni anayasa yapım çalışmaları sürüyor. Çatışmalar sürdüğü sürece sağlıklı bir anayasanın hazırlanması mümkün mü? Eğer bu çatışmalar bitmez ve müzakere sürecine dönelmese, yeni anayasa yapılsa bile meşruiyette çok zorlanılacaktır. İkincisi hükümetin 10 maddelik Master Plan’ında yerel kalkınmaya ağırlık veriliyor. Ama çatışmaların sürmesi durumunda bunları gerçekleştirmek çok kolay olmayacaktır. Çünkü bölgede yatırımla ilgi bir güven ortamı yok ve herkes çekinceler içinde. Yeni anayasa yapım çalışması ile ekonomideki iyileştirmelerin eş zamanlı gitmesi gerekiyor. Eğer ekonomiye girilmezse, eğer refaha girilmezse, eğer işsizlikle ilgili sorunlara girilmezse, esasında çatışma dursa bile daha sonra güven ortamı oluşmuyor. İnsanların mağduriyetleri sadece acı ve psikolojik alanda değil; İşsizlik ve yoksulluk alanında da oluyor. Paketlerin yapılması önemli ama bunun için eş zamanlı olarak saydığım hususların da vurgulanması lazım. HAPİSANE BasHaber Bakanlığa göre 387 hasta tutuklu var İHD: Hasta tutuklu sayısı 700 Yayın Yönetmeni - Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Faysal Dağlı Yayın Koordinatörü: Yeter Polat Haber Merkezi: Mustafa Turan, Mehmet Emin Kan, Mehmet Salih Batırhan, Çimen Gümüş, Adem Özgür Berlin’in ilk yabancı kadın başkan adayı “Ringler hasta tutsaklar için tehlikeli” Hasta tutsakların ringle hastanelere sevk İmtiyaz Sahibi: Basnews Medya Ltd. Şti. adına Faysal Dağlı Sahibi: Botan Tahsin Hukuk Danışmanı: Av. Sennur Baybuğa Görsel Yönetmen: Alp Tekin Babaç, Hüseyin Ünal “Sağlık hizmetleri yetersiz” Adalet Bakanı’nın verdiği sayının hastane raporlarıyla ağır ya da sürekli hastalığı tespit edilmiş mahpuslara ilişkin olabileceğini belirten Mazlum-Der Cezaevi Komisyonu Başkanı Avukat Kaya Kartal, bu sayıların günlük ya da geçici hastalıkları kapsamadığını söyledi. Cezaevlerinde fiziksel şartların Tel: +90 212 243 27 60 Fax: +90 212 243 27 79 E-mail: [email protected] www.basnews.com Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir. “Hasta tutsak sayısı çok daha fazla” Adalet Bakanı’nın açıklamasının gerçeği yansıtmadığını ifade eden İnsan Hakları Derneği Cezaevi Komisyonu Başkanı Necla Şengül, sadece İHD’ye başvuran 756 hasta mahpus bilgisinin ellerinde mevcut olduğunu söyledi. Cezaevlerinde acilen tedavi edilmesi gereken 300 mahpusun bulunduğunu da hatırlatan Necla Şengül, “biz düzenli olarak 3 ayda bir güncellediğimiz listeyi bakanlığa sunmakta tedavileri ve durumları hakkında derneğimize yapılan başvuruları bakanlığa iletmekteyiz. Fakat sorunun çözümü noktasında büyük bir dirençle karşı karşıyayız. Hastaların durumu Bakanlık için öncelikli bir konu değildir. Bakanlık yeni cezaevleri açma ve rehabilitasyon, yani R Tipi Cezaevi yaparak mahpusların yaşamla bağını tümden koparacak tabutluklar inşa etmektedir” ifadelerini kullandı. Öte yandan genellikle siyasi mahpusların İHD’ye başvurduğunu belirten Şengül, bu nedenle hasta mahpus sayısının daha fazla olabileceğini vurguluyor. .o rg lmanya’da PSD Berlin Eyalet Milletvekili Hêlîn Evrim Baba, 18 Eylül’de yapılacak seçimlere, partisinin Berlin Lichtenberg İlçesi’nin belediye başkan adayı olarak girecek. Baba tek başına girdiği ön seçimde delegelerin büyük bölümünün oyunu aldı. Aday olduğu ilçede hem kadın olarak hem yabancı kökenli biri olarak bir ilke imza atan Baba’nın seçildikten sonra Kürdistan’daki belediyelerle kardeş şehir olma projeleri var. Hêlîn Evrim Baba, 1980’de yılında henüz 8 yaşındaki bir çocukken gittiği Almanya’da 17 yıldır Berlin Eyalet Parlamentosu’nda milletvekili olarak siyaset yapıyor. 1980 Askeri Cunta’nın yaşandığı yıllarda henüz 8 yaşında olan ve Bingöl’de milli eğitim müdürü olan babası Kazım Baba’nın tutuklanma tehlikesi nedeniyle ailesi ile birlikte Muş’un Varto İlçesi’nden Almanya’nın Berlin Eyaleti’ne siyasi mülteci olarak sığınırlar. Helîn, Varto’da bırakmak zorunda kaldığı eğitimine burada devam eder. 8 yaşında bir çocuk iken Varto’da yaşadıklarını ve Almanya’ya göç etme nedenlerini anlatan Helîn, “O dönem çok kötü bir dönemdi. Evimize iki defa bomba atıldı. Tesadüfen kurtulduk. Babama iki kez suikast yapıldı. O nedenle burada korkmadan yaşayabilmemiz önemliydi. Buraya entegre olmamızı sağlayan buydu. Çocukken hep korku içinde yaşamak, hep sabah uyandığımızda bu geceyi de atlattık demek… çok zor bir dönemdi. O ortamdan çıkıp burada barış içinde yaşamak bizim için çok farklıydı” diyor. ur d ak iv edildiğini, burada jandarmanın sorumlu olduğunu ifade eden Korkut, Türkiye’de hasta tutsakları taşımak için özel bir aracın olmadığını, ringlerin havalandırması olmadığı için yazın çok sıcak, kışın ise çok soğuk olduğunu söyleyen Berivan Korkut, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hasta ve sağlıklı insanlar aynı ringlere konuluyor. Hastanelerde bekleme odaları yok, lavabolar hijyenik değil, sabun bile bulunmadığı yönünde şikayetler alıyoruz. Hastane odaları da bir başka sorun. Jandarmanın hastayla doktoru duymayacak bir yerde olması gerekiyor; devlet hastanelerindeki doktor odalarının küçüklüğü düşünülürse bunun hasta mahremiyetini ortadan kaldırdığını söyleyebiliriz. Hastaların kaldıkları hastane koğuşları var. Bundan dolayı da çok sayıda şikâyet alıyoruz.” Zerya Nergis A rs “Aile hekimliği kaldırılmalı” BasHaber’e konuşan Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden (CISST) Berivan Korkut, Adalet Bakanı’nın açıkladığı rakamın çok gerçekçi olmadığını belirterek, “İnsan Hakları Derneği’nin açıkladığı bir rakam var. Buna göre hasta siyasi mahpus sayısı 700’dür. Siyasi mahpusların da toplam mahpus kitlesinin yüzde 5’i ile 7’si arasında bir sayıyı oluşturduğunu düşünürsek bu sayının tam olarak doğru olma ihtimali yok” dedi. Cezaevlerinde en ciddi sorunlardan birisinin kurum doktorunun ortadan kaldırılarak yerine aile hekimliği getirilmesi olduğunun altını çizen Korkut, mahpus başvurularında revire sevk edilme konusunda da ciddi sıkıntıların yaşandığını ifade etti. Doktorların nüfusu 500’ün altında olan cezaevlerinde haftada iki gün görev yaptığını belirten Korkut, bunun da yarım gün olduğunu ifade ederek, “Bu durumda da ne kadar acil olursanız olun sıra size geldiğinde ancak görüşebiliyorsunuz” şeklinde konuştu. “En büyük sorun Adli Tıp Kurumu” Ağır hasta tutsaklar yönünden en önemli sıkıntının Adli Tıp Kurumu’nun uygulaması olduğunu da belirten Kaya Kartal, “Öyle ki Adli Tıp bazen ilgili mahpus öldükten sonra cezaevine ulaşan ve mahpusun cezaevi şartlarında kalabileceği tespitini içeren vahim raporlara imza atabilmektedir. Uygulamada devlet ya da üniversite hastaneleri raporlarıyla cezaevinde kalamayacağı tespiti yapılan hasta mahpuslar için bu raporlar yeterli görülmemekte. Adli Tıp süreci ise bir buçuk iki yıldan erken bitmediğinden dolayı ya da Adli Tıp Kurumu kriterlerinin oldukça daraltılmış olması nedeniyle olumsuz raporlar verilmektedir” şeklinde konuştu. .a Adalet Bakanı Bozdağ, soru önergesine verdiği bir yanıtta cezaevlerinde 387 hasta tutsağın olduğunu dile getirse de bunun hangi koşullarda değerlendirildiğini yanıtsız bıraktı. Cezaevlerindeki hak ihlallerini araştıran ve buna ilişkin raporlar hazırlayan dernekler, BasHaber’e konuştu. Bozdağ’ın ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını ifade eden dernekler, hasta tutsakların sağlık hizmetlerinden yararlanamadıklarına dikkat çekti. w Mahpusların sağlık hizmetinde sıkıntı yaşanıyor Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 39. Maddesinde; hastanın, kişilik değerlerine uygun bir şekilde ve ortamda sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkına sahip olduğu vurgulanır. Avrupa İşkence ve İnsanlık Dışı yad a Onur Kırıcı Muamele veya Cezanın Önlenmesi Komitesi ise, mahpusların sağlık hizmetlerinden eşit faydalanmaları konusunda ayrıntılı bir öncelikler listesi belirlemiştir. Buna göre doktora erişim, bakımda eşitlik, hastanın onayı ve gizlilik, önleyici sağlık hizmetleri, özellikle ağır ve ölümcül hastalar olmak üzere insani yardım, sağlık personelinin mesleki bağımsızlığı ve mesleki yetkinliği gibi haklar belirlenmesine rağmen Türkiye’de mahpusların sağlık hizmetlerine ulaşmasında ve eşit haklardan yararlanıp eşit muamele görmesinde sıkıntılar yaşanıyor. Geçtiğimiz hafta Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun konuya ilişkin verdiği yazılı soru önergesini yanıtladı. Ceza infaz kurumlarında, sağlık koşullarının düzenlenmesi ile hükümlü ve tutukluların muayenelerinin kurum hekimi tarafından yapıldığını dile getiren Bozdağ, hasta hükümlü ve tutuklunun hangi uzmanlık alanında tetkik ve tedavi görmesi gerektiğine muayene eden kurum doktorunun, kurum doktoru bulunmadığı hâllerde ise semt polikliniği veya hastanede görevli doktor tarafından karar verildiğini bildirdi. Bozdağ, 24 Aralık 2015 tarihi itibarıyla ağır ve sürekli hastalığı sağlık kurulu raporuyla tespit edilen hükümlü ve tutuklu sayısının 387 olduğunu bunların 114’ünün kanser hastası olduğunu belirtti. Hêlîn Evrim Baba: “Hasta mahpuslar muayene için 3 ay bekliyor” Hasta mahpusların hastaneye ulaşma zorluğundan bahseden Kartal, “Kalp krizi gibi acil durumlar dışında mahpus bazen 2-3 ay araç-jandarma-personel yetersizliği gerekçesiyle doktora çıkmayı bekleyebilmektedir” dedi. Hastaların ringlerle hastanelere götürüldüğünü ifade eden Kartal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hastaneye gitme sırası gelen mahpuslar ise maalesef hasta olmayanları bile hasta etme potansiyeli taşıyan ring araçlarıyla hastaneye götürülmekte, bazen saatlerce bu araçlarda bekletilmektedir. Yine bu süreci aşıp doktor muayenehanesine giren mahpuslar mevzuat gereği kelepçeli olarak muayene edilebilmekte ya da jandarma personelinin görebileceği şekilde muayene edilmeye çalışılabilmektedir.” zgürlüğünden yoksun bırakılan herkese, insan haklarının gerektirdiği gibi saygılı davranılmalıdır” maddesiyle başlıyor Avrupa Cezaevi Kuralları. 102. Maddesinde ise, “Özgürlükten yoksun bırakılarak hapsetmenin kendisi bir cezadır. Bu nedenle, hükümlü mahpuslara uygulanan rejim hapsedilmenin doğasında var olan sıkıntıyı daha da ağırlaştırmamalıdır” vurgusu yapılmaktadır. Hem uluslararası sözleşmeler hem de Türkiye cezaevleri mevzuatı, mahpusların sosyal yaşamdan koparılıp kapatılmasının başlı başına bir ceza olduğunu ve bu cezanın kapatılma haricinde bir ek cezaya dönüştürülemeyeceğini garanti etmektedir. DİASPORA BasHaber 15 Şubat - 21 Şubat 2016 15 SÖYLEŞİ yetersiz olduğunu dile getiren Kartal, beslenme, hijyen ve tecrit ortamının getirdiği psikolojik problemler ile uzun süreli kapatılmanın oluşturduğu fiziki ve psikolojik problemlerin olduğunu ifade etti. w “Ö Adem Özgür 15 SÖYLEŞİ Şubat - 21 Şubat14 2016 w 14 İlk seçildiğinde 26 yaşındaydı İlkokul 2. sınıftan itibaren eğitimine Almanya’da devam eden Helîn, Berlin Humboldt Üniversitesi’nde Tarih ve Sosyoloji bölümlerini bitiriyor. Üniversite iken gençlik hareketlerinin içinde ve sendikalarda aktif olarak yer alan Helîn’in partisi Almanya Demokratik Sosyalizm Partisi (PDS) ile de ilişkileri o zamanlar başlıyor. Üniversiteyi bitirdikten sonra İlticacıların müracaatlarını alan kamu dairesinde tercüman ve bilirkişi olarak çalışan Helîn’in Sol Parti ile ilişkileri gelişiyor ve PDS tarafından kendisine Berlin Eyalet Parlamentosu için aday olması teklifi götürülüyor. Aday olmayı kabul eden Baba, 1999 yılından bu yana Berlin Eyalet Parlamentosu’nda Milletvekili olarak görev alıyor. 26 yaşında parlamentonun en genç milletvekili olarak Berlin Eyalet Parlamentosu’nda çalışan Helîn, 17 yıldır milletvekilliği yapıyor. Baba, 4 dönem milletvekilliği yaptıktan sonra 18 Eylül’de yapılacak yerel seçimlerde partisinin en güçlü olduğu ilçe olan Lichtenberg’ten Belediye Başkan Adayı. Siyaset yapmasında yaşadıklarının ve Kürd olmasının etkili olduğunu belirten Baba, “Çünkü biz buraya 60’lı yıllardaki misafir işçiler olarak gelmedik. Biz kendi ülkemizi terk etmek zorunda kaldık” dedi. Savaşa ve şiddete karşı mücadele etmenin hep yaşam felsefesi olduğunu belirten Helîn, bu siyasi görüşle yola çıktığını dile getirdi. ‘Partim adaylıkta yabancılara öncelik veriyor’ Berlin Eyalet Parlamentosu’nda yabancı kökenli milletvekillerinin sayısının çok az olduğunu ve bunlardan birinin de kendisi olduğunu ifade eden Baba, Almanya’nın yabancılara yaklaşımının temel toplumsal sorunlardan biri olduğunu kaydetti. Uzun yıllardır Almanya’ya yerleşmiş yabancı kökenli insanların Almanlarla kıyaslandığında aynı haklara sahip olmadığını, hatta seçme ve seçilme hakkının dahi verilmediğini vurgulayan Baba, “Burada bir demokrasi eksiği var ve bunun içinde mücadele ediyoruz” dedi. Sol parti olarak temel çalışmalarından birinin yabancıların haklarını savunmak olduğunu ifade eden Baba, partisinin de adaylık konusunda yabancı kökenli adaylara öncelik verdiğini belirtti. Irkçılığa karşı sembolük bir adaylık 17 yıllık milletvekilliği deneyiminde hem hükümet dönemini hem de muhalefet dönemini yaşadığını ve çok fazla tecrübe edindiğini kaydeden Baba, aday olduğu bölgede gündemde olan diskriminasyon ve ırkçılıkla mücadele etmenin kendisi ve partisinin temel hedefi olduğunu söyledi. Baba, “Buna karşı bir simge olarak benim adaylığım söz konusu oldu” diyerek, adaylığını açıkladığını, kongrede açık ara farkla seçildiğini ve 18 Eylül’de yapılacak seçimlerde kazanma olasılığının da yüksek olduğunu söyledi. Hep ilklere imza atan bir kadın politikacı Lichtenberg Belediye Başkan Adayı olarak ilk yabancı kökenli aday olduğunun altını çizen Helîn, “Böyle bir görev, yabancı kökenli birine bir kadına şimdiye kadar hiç verilmemiş. Almanya’da böyle bir şey yok. İlk defa oluyor” diyerek politik yaşamı boyunca ilklere imza atan bir kadın politikacı olduğunu ekliyor. ‘Kürdistan’dan bir belediye ile kardeş belediyecilik yapmak istiyorum’ Belediye başkanı seçildikten sonra amacının Kürdistan’daki belediyelerle dayanışma içinde olmak olduğunu ifade eden Baba, “dış politika yapmam biraz güç ancak belediye başkanı olduğum dönemde Diyarbakır veya diğer Kürd belediyelerle irtibata geçip kardeş belediyecilik yapma şansımız olur. Böyle işler yapmak istiyorum. Bu benim için çok onur verici bir şey olur. Burası 270 bin nüfusu olan büyük bir ilçe. Bizim başka ülkelerle kardeş belediyeliğimiz var. Kürdistan ile neden olmasın? Bu bizim için kazanç olur” diye konuştu. 15 Yaşadığımız sürece kısa bir bakış AHMET ÖZER Bu yazıda değişik bir yöntem kullanarak kısa başlıklar şeklinde anlaşılır bir biçimde konuyu özetlemek istiyorum. 7 Haziran öncesi beklentiler ne idi? 1. Çözüm süreci devam edecek, 2. İktidar değişecek, baskı bitecek, 3. Erdoğan Başkan olmayacak, 4. Suriye ve Ortadoğu bataklığına saplanılmayacak, 5. HDP barajı geçecek, Türkiyelişeme için önemli bir adım olacak, bu adım barışa hizmet edecek. Peki 7 Haziran sonrası ne oldu? 1. Seçimde AKP oy kaybetti, tek başına iktidar olamadı, 2. Kürdler önemli oranda AKP’den desteklerini çekti, 3. HDP barajı geçti, beklendiği gibi bütün Türkiye’den oy aldı, 4. CHP ve MHP oylarını korudu, ancak önemli bir varlık gösteremediler, 5. Yeniden seçime gitmek için koalisyon kurulmadı. 7 Haziran sonuçları nasıl karşılandı? 1. AKP ve Erdoğan bu sonuçları hazmetmedi, 2. Çözüm Süreci bitirildi, 3. HDP, MHP ve AKP tarafından dışlandı, 4. HDP de AKP ile iktidar kuramayacağını açıklayarak onu dışladı, 5. Erdoğan’ın isteği ile yeni seçime gitmek için koalisyon kurulamadı, 6. Ve çözüm masası devrildi, Dolmabahçe mütabakatı yok sayıldı, ‘Kürd sorunu yoktur’ denildi, 7. Tekrar çatışmalar başladı, 8. 1 Kasım’da tek başına iktidar olan AKP yıllardan beridir sürdürdüğü çözümü sonuçlandırmak yerine çatışmaları iyice harladı. Çözüm Süreci neden bitirildi? İç Nedenler: 1. PKK’nin belini kırıp güçsüzleştirerek masaya oturtmak niyetinde AKP hükümeti, 2. Milliyetçi oyları devşirmek istiyor, 3. Başkanlığa giden yolu açmak hedefine kilitlenmiş durumda, 4. Tasarlanan rejim değişikliğinin altyapısını oluşturmak için her yola başvuruluyor. Dış Nedenler: 1. Rojava’daki gelişmeleri önlemek, Kürd kazanımlarını sönümlendirmek, 2. PYD’yi kriminalize ederek dünya kamuoyunda itibarsızlaştırmak. İçeride neler yaşanıyor? 1. Çatışmalar başladı, hergün önlarca can kaybı yaşanıyor, 2. Ölü sayıcılık yapılmaya başlandı, 3. Savaş dili kullanılıyor; ölümler düşmanlığı artırıp çözümü zorlaştırmaya başladı, 4. Kentler kasabalar savaş alanına döndü, 5. Faşizan uygulamalarla aidyet bağı zedeleniyor,6. Tanklar, toplar kuşatma, öldürme manzaraları iç savaş görüntüsü veriyor. Ayrıca; 1. Hukuk tarafsız ve bağımsız biçimde işlemiyor, vatandaşta bu algı gittikçe yükseliyor, 2. Yetki gaspı var, 3. Ekonomi kötü işliyor, 4. Medyanın kahir ekseriyeti objektif davranmak yerine tamamen taraflı davranıyor, 5. Kişisel ve partisel menfaatler uğruna Türkiye’ye bedel ödetiliyor. AKP iktidarı dışarıda hangi adımları attı? 1. ABD’nin İran’la antlaşması sonucu iyice yanlızlaşan Türkiye’nin İncirliğ’i ABD’ye yeniden açaması, 2. AB başta olmak üzere batı ile yeniden dirsek temesı arayışına girmesi, 3. Rusya’nın devreye girmesi ile güvenlik ve dış politikayı tekrar NATO otomotik pilotuna bağlamsı. Sorunlar giderek kornikleşiyor 1. İçerde Kürd sorunu/Çözüm Süreci, 2. Ekonomideki srasıntı, 3. Dışarda, Suriye bataklığı. Oysa; Öldürme çözüm değil; ne kadar çok ölüm o kadar az çözüm, - Ölümler kutuplaşma ve düşmanlığı körüklüyör, Öldürme çözüm olsaydı Piran, Ağrı, Dersim’de olurdu, - O halde tek çözüm, daha fazla kan dökülmeden çözüm masasına geri dönmek, - Hergün birçok yoksul halka çocuğu öluyor ve birileri seyrediyor. Ne yapmalı? 1. Çözüme dönülmeli iç barış sağlanmalı 2.Bunun için Türkiye sathında STK’lar çağrı yapmalı 3.Siyasi partiler diyalog kurmalı 4.Kullanılan zehirli dil değişmeli 16 YAŞAM BasHaber 15 SÖYLEŞİ Şubat - 21 Şubat16 2016 İstiklal’de istikbal aramak “Umut kentine sinema yapmaya geldim “ Çay kahve faslı bitip gelen giden “konuklar” azalmaya başlayınca Memed’e soruyorum. Memed nerelisin? Adıyaman Çelikhanlıymış Memed, 1973 yılında doğmuş yazları kıl çadırda kışları ise Çelikhan’da yaşamış. Aşiret çocuğu, Dengir Mir Mehmet Fırat’la aynı “Reşyan” aşiretinin üyesi. Reşyan aşireti bir konfederasyon aslında ve bizim “esmer” Memed de onun “Çelikan” kolundan. Ee Memed İstanbul’a nasıl yolun düştü? “Umut kentine sinema yapmaya geldim “diyor. Malatya’da başlamış Memed sahne tozu yutmaya. 1996’lı yıllar, Memed İnönü üniversitesinde öğrenci, resim-heykel okuyor. Resim-heykel okuyor ama “Arsemya” tiyatro topluluğunda tiyatroya başlıyor. Birkaç oyun sergiliyorlar sonra iş, güç, tayin vb meselelerinden grup dağılıyor. Birkaç yıl sonra okul bitiyor. Devamında askerlik ve bir sürü diğer meşgale. rg .o ur d benim gibiler de kötü adam, psikopat vb olarak oynatılıyor. Bir çeşit ırkçılık var yani.” Gerçekten de sinemadaki kötü adamların neredeyse tamamı böyle. “Sinema çok ırkçı” diyor aslında Türkiye’de. Dizi için oyuncu arayan bir “Cast” a(seçme) katılıyor. Öğretmen rolü oynanacak biri aranıyor bizim Esmer’de soluğu orda alıyor. Memed’i öğretmen rolüne uygun görmüyorlar. Oysaki Memed fakülte bitirmiş sertifikalı öğretmen aslında. Sinemadaki, dizilerdeki “esmer” imajından pek hoşlanmıyor Memed. Bu konuda beni de ikna ediyor. rs iv ak 2007 yılbaşı gecesi “Esmer” İstanbul’a iniyor. Ve o da benim gibi direkt İstiklal’e konuşlanıyor. Tiyatro, sinema yapacak Memed, başlıyor arayışlarına. İlk durağı MKM. Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) “Esmer” in ilk sinema tecrübesini yaşadığı yer oluyor. Hüseyin Karabey’in yönettiği “Gitmek” filminde oynuyor. Sonra ardından “Bahoz” ve diğer filmler. w .a Sinemada “esmer “imajı çok ırkçı… Dizilere hiç bulaşmamış Memed neden diyorum cevap; “onlar esmeri kötü karakterde oynatmak istiyorlar”. Nasıl diyorum gerçekten anlamıyorum. İkinci cevabı daha ilginç. Biz Kürdüz ve ben de esmerim bu yüzden “psikopat, pavyon bekçisi vb rolleri suratıma uygun görüyorlar”. Tipten kaybediyorsun yani diyorum, “yok diyor durum o kadar basit değil. Esmerler aşağılanıyor sinemada yüzü temiz olanlar iyi adam w enim de yolum düştü İstanbul’a ama ben filmlerdeki gibi Haydarpaşa’dan değil “Sabiha’dan” giriş yaptım. Önümde de merdivenli “ Haydarpaşa” manzarası olmadığı için zamane modeli koştur koştur otobüse ve oradan ver elini Taksim. Önümde uzanan epey uzun caddenin adı “İstiklal”. Sağlı sollu dükkânlar. Ara sokaklarda kafeler, barlar. Caddede “sokak müzisyenleri” ve her milletten insan. Öldüm ve geldim sanki, burası mahşer yeri. Sağım solum dünya insanı. Herkes yükünü almış da gelmiş, Taksim’e teslim edecek kendini belli. İlk günler aylaklıkla geçiyor. Bir sürü “fani” ile tanışıyorum her gün. Ve günlerden bir gün Mehmet’le tanıştırılıyorum. Mehmet Ünal (Memed) “esmer“ bir kardeşimiz. Tanıştıran arkadaşım Memed’e iyi bak diyor o bir “sanatçı”. Pek önemsemiyorum. Sonra orada burada sokakta karşılaşıyorum Memed’le selamlaşıp geçiyorum. Çünkü “adam” hep İstiklal’de nereye gitsem onu görüyorum. Normaldir diye geçiriyorum içimden. Ama bu karşılaşmaların miktarındaki artış aynı oranda ilgimi de arttırmıyor değildi. Bana bu sayıya portre yazar mısın denildiğinde nedendir bilmem aklıma ilk Memed geldi. Taksimin her yerinde görünen Memed arkadaşımızın en çok göründüğü yere uğruyorum, mekânına. “Harman Tütün” Taksimde Anabala Han’ın giriş katında. Pasajın kedisi (Keşkül) daha ana giriş kapısındayken fark ediyor beni. Nereye gideceğimi anlamış gibi yollanıp Memed’in dükkân kapısının önünde dikiliveriyor. Sonradan yorumluyorum ki kedi benim “esmerliğime” bakıp anlamış Memed’ in misafiri olduğumu. w B Çaçan Amedi İstiklal de İstikbal…/“Ben orda kiminle sinema yapacam” Günlerdir düşünüyorum Hep gidip geldiğim bu cadde bana ne ifade ediyor diye. İstiklal’den bahsediyorum evet. O cadde neredeyse benim için bir “mecburiyet” caddesi. İnsan mekan ilişkisi sadece ”mecbu- Metropol kompleksi Baş köşede Marlon Brando’nun “Baba” filminden bir kare, Memed’in hemen başının üzerinde duruyor. Memed Brando hayranı. E bende hayranı sayılırım Brando’nun. Anlata anlata bitiremiyoruz. Ben çok iyi diyorum o çok çok iyi diyor. İşi uzmanına kaptırıyorum benden iyi anlıyor çünkü. Eski top mermisinden bir küllüğü var bir de makam koltuğu. İçeri giren herkesin yüzünde bir tebessüm ve ilgi var Memed’e karşı. Her sabah dokuz buçuk da açılıyor dükkân ve ben akşam dokuz gibi ordayken kalabalık ancak azalmış durumdaydı. Daha çok Çelikhan’dan geliyor tütün. Yani memleket tütünü. Müşterileri her milletten Erasmus öğrencileri, inşaat işçileri, esnaf, öğrenci vb. Kürdler diyorum en çok onlar mı senin müşterin. Hayır değilmiş, Kürdler daha çok hazır “paket cığara” alıp marka takılıyorlarmış. Tersi değil mi? Diye üsteliyorum, hayır diyor. Bizimkilerde “metropol kompleksi” var. Paket cığarayla modern, zengin gibi hissediyorlar. Anlayacağın hava atıyorlar. Hatırlıyorum biz de birahaneye gideceğimiz akşam Marlboro alırdık, diğer zamanlar ise bildiğin Maltepe. Benzer bir komplekse işaret ediyor yani. riyet” kavramı üzerinden kurulamaz tabi. Bu kadar basit ifade edilse ne beni ne de istiklaldekileri kimse anlayamaz. İstiklal adı gibi bağımsızlıktır, özgürlüktür herkes için. Bekli de en birey olma, var olma halimiz. Hiçbir davranış, hiçbir ses hiçbir durum yabancı değildir bu sokaklara. Hiçbir şey yadırganmaz. Göz ucuyla bakıp geçilir her şeye.Mahşer yeri gibi dedikya herkes kendei “ecr-i” Herkes kendi istiklalinde kendi yürür bu caddede. Memed’i düşünün bir kere onun gibi sanatçı ruhlu biri daha küçük, yabancısı olmayacağı bir kentte nasıl yaşasın. Boğulur ölür insan. İstiklal’de çoğumuz için bir istikbal olmadığını herkes bilir. Ama yine herkes oradan daha “özgür” bir yer olmadığını da bilir. Sohbetin sonunda Memed’e İstanbul’u üç kelimeyle “özetle” dedim. O da “okyanus, umut/ umutsuzluk ve sürgün şehridir” dedi. Ben de ne işin var burada sürgünde kalacağına Adıyaman’a dönsene dedim. Ama orda kime tütün satacaksın değil mi? Diye de ekledim. Memed biraz düşünüp “mesele tütün satmak değil ki” diyor. Peki mesele ne diyorum. Memed cevap veriyor “Ben orda kiminle sinema yapacağım mesele bu” diyor. “Üç yıldır senaryomu yazmışım beğenenler de var, Kültür Bakanlığından destek arıyorum”. Umut var yani. Umut var diyor herkesi destekliyorlar. Bende sana çıkmaz diyorum. Oda ya çıkarsa benzeri laflar ediyor. Ha gayret Memed bu iş olacak sanki…. Ama Memed bence daha çok bekleyecek. Anlaşılan bizim esmer ve bizim gibi esmerler Adıyaman’da istiklal olmadığı müddetçe, istiklalde istikbali aramaya uzun bir süre devam edecek….