Bakanlığa göre 387 hasta tutuklu var Hêlîn Evrim Baba

advertisement
1
Hêlîn Evrim Baba:
SÖYLEŞİ
Berlin’in ilk
yabancı kadın
başkan adayı
Haftalık haber gazetesi - 2.5 TL
Sayı:90
15 Şubat - 21 Şubat 2016
S:15
bas-haber.com
w
w
w
.a
rs
iv
ak
ur
d
.o
rg
Dünya saati, ABD
seçimlerine ayarlı
ABD, Kasım ayında yapılacak Başkanlık seçimlerine kitlenirken, seçim sonuçlarının en çok merak
edildiği yerlerden biri genelde Ortadoğu, özelde de
Kürdistan Bölgesi. Demokrat Partili Barack Obama
yönetiminin Ortadoğu’da statükonun korunmasından yana olan siyasetinin yeni dönemde sürdürülemeyeceğine ve Washington’un mevcut siyasetinde
ısrar edemeyeceğine inanılıyor.
s02
BİLAL SAMBUR
Prof. Hakan Özoğlu:
Yeni Başkan
Ortadoğu’da
müdahaleci olacak
S:08 - 09
S:02 - 03 - 04 - 05
PYD’yi çözmek
Kürdistan ulusal birliği
HAKAN TAHMAZ
KBY yönetiminin bağımsızlık referandumunu ABD
Başkanlık seçimi öncesinde yapmak istemesinin
de seçim sonrası Washington’un yeni yönetiminin
rededemeyeceği defakto bir seçenek olarak ortaya çıkıyor. Uzmanlar 2016 seçimleri ardından
ABD’nin Rusya, Irak, KBY, Suriye ve İsrail’e yönelik
politikalarında değişiklikler bekliyor.
Kara göründü
s03
MESUT YEĞEN
Diyarbekir - Amerikan ilişkileri...
s05
ÖZTEKİN ÇAÇAN
s08
MANŞET
rg
.o
ur
d
ak
Setevenson: Barnie Sanders Kürd
haklarını savunabilir
BasHaber’e değerlendirmelerde
bulunan Amerikalı gazeteci Tom
Setevenson Cumhuriyetçi adaylar,
Donald Trumo ve Ted Cruz’ un harita
üzerinde Kürdistan’ı tanıdıklarından
şüphe duyduğunu ancak Demokrat
adayların özgürlükçü hareketleri
desteklediklerini söylüyor. Demokrat
adayların farklılığına dikkat çeken Setevenson şöyle diyor: “Cumhuriyetçi
adayların önde gelenlerinden Donald
Trumo ve Ted Cruz’un Kürdistan’ın
harita üzerinde nerede yer aldıklarına dahil en ufak bir fikirlerinin
olduğu konusunda şüpheliyim.
Demokrat adaylar Hillary Clinton ve
Bernie Sanders daha farklılar. Ancak
Clinton’un özgürlükçü hareketleri
destekleme konusunda güçlü bir geçmişi yok ve birçok anlamda o George
Bush’tan farklı olmayan klasik bir
muhafazakârdır.”
Stevenso, Demokrat Parti adaylarından Bernie Sanders’ın Kürd
haklarını savunabilecek prensipli
bir siyaset izleyebilecek bir Başkan adayı olduğunu söyleyerek,
“Barnie Sanders bu konularda
duruş ve prensip sahibi olan tek
adaydır. Bu suretle eğer birisi Kürd
halkının haklarını savunacaksa bu
Sanders’tir. Yalnız şimdilik bu konu
Amerika’ da siyasi radarın oldukça
uzağında durmaktadır” değerlendirmesini yapıyor.
Gazeteci - yazar Tom Stevenson
ayrıca, Cumhuriyetçi ve Demokrat
adayların Kürdlerin silahlandırılması konusunda vaatlerde bulunduğunu ancak bağımsız Kürd devletinin
henüz ABD’de tartışılmadığını
söyledi. ABD’nin dış politikasının
Türkiye’nin dış politikasına paralel
bir politika olduğunu ifade eden
Stevenson, ”Ne yazık ki büyük bir
öneme sahip ve prensip meselesi
olan, Amerikan politik söyleminin
düzeyi oldukça düşmüş durumda. Buna binaen Kürdlerin dört
iv
A
BD, Kasım ayında yapılacak
Başkanlık seçimlerine kitlenirken, seçim sonuçlarının
en çok merak edildiği yerlerden
biri de genelde Ortadoğu, özelde
de Kürdistan Bölgesi. Demokrat
Partili Barack Obama yönetiminin
Ortadoğu’da statükonun korunmasından yana olan siyasetinin yeni
dönemde sürdürülemeyeceğine
ve ABD’nin bu siyasetinde ısrar
edemeyeceğine inanılıyor. ABD’nin
yakın tarihinde kriz bölgelerine
müdahele veya kriz çıkararak belli
bölgelere müdahele etmenin daha
çok Cuhmuriyetçi Parti dönemlerine rastlamasına dikkat çeken
uzmanlar, 2016 seçimleri ardından
ABD’nin Irak, Kurdistan, Suriye
ve İsrail’e yönelik politikalarında
değişiklikler bekliyor. Yeni dönem
siyasetinde beklenen değişikliğin
sadece Cumhuriyetçilerin iktidara
gelmesi durumunda olmayacağını,
ABD’nin Demokratlar iktidara gelse
de bölgede özellikle Rusya’ya karşı
gergin ve daha radikal bir siyaset
izleyeceği ifade ediliyor.
ABD Başkanlık seçimlerinin
kaderini etkileyeceği yerlerden biri
olan KBY’de de, Erbil yönetimi,
bağımsızlık referandumunu ABD
Başkanlık seçimi öncesinde yaparak,
seçim sonrası Washington’un yeni
yönetiminin rededemeyeceği defakto bir seçenek olarak öne sürmek
istemesi şeklinde değerlendiriliyor.
ABD ön seçimlerinin başlaması
ile beraber televizyon ekranlarına
ve mitinglere çıkan aday adaylarının
dış politika gündemlerinde ağırlıkla Ortadoğu’daki gelişmeler yer
alıyor. Cumhuriyetçi Parti’nin ABD
Başkanlığı aday adayları yarışında
Trump Organizasyonu Başkanı Donald Trump ve Texas Senatörü Ted
Cruz ön plana çıkarken, Demokrat
Parti’de Eski Dışişleri Bakanı Hillary
Clinton ve Vermont Senatörü Bernie
Sanders yarışı önde götürüyor.
Hem Cumhuriyetçi hem de
Demokrat Parti’nin güçlü aday
adayları, Kürdlerin IŞİD ile olan
mücadelesini yakından takip ederek
Kürdistan Bölge Yönetimi’nin
(KBY) daha fazla desteklenmesini dile getiriyor. Özellikle Barack
Obama’nın Peşmerge’ye doğrudan
silah vermemesi adaylar tarafından
eleştirilirken, ABD Senatosu’nun
Haziran 2015’te KBY’ye doğrudan si-
lah yardımının yapılmasını öngören
tasarının reddedilmesinin yankıları
da devam ediyor.
ABD Başkanlık seçimlerini
Amerika’da yaşayan ve bu ülkenin
dış politkasını yakından izleyen gazeteciler, yeni dönemde de ABD’nin
Kürd politikasının fazla değişmeyeceğini, ancak IŞİD ile mücadelenin
KYB ve ABD’yi daha fazla yakınlaştıracağını ifade ediyor.
rs
Mehmed Salih Batırhan
.a
Son dönemde Suriye’de yaşananlara Türkiye’nin yaklaşımı Çözüm
Süreci’nin tıkanmasına ve nihayetinde
bitmesine yol açan esas konunun
Rojava meselesi olduğunun daha iyi
görülmesini sağladı.
Türkiye’nin bırakalım içerde Kürdlerin herhangi bir biçimde anayasal statüye sahip olmasına rıza göstermesini,
komşu Kürdlerin statü sahibi olmasını
dahi hala tehdit olarak algılıyor. Güney Kürdlerinin statü
kazanmasını ise 1 Mart Tezkeresi sürecinde büyük bir fırsatı
kaçırması nedeniyle sineye çekmiş gözüküyor.
Cumhurbaşkanı ile ABD yetkilileri arasındaki PYD’ye
ilişkin gerilimli tartışmanın arka planını, Başbakan Ahmet
Davutoğlu’nun son günlerdeki YPG ve PYD’ye ilişkin açıklamaları esas saikleri Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürdleri 21.
Yüzyılda da bölgedeki merkezi devlet yapılarının içinde tutma
politikası oluşturuyor.
Türkiye Cumhuriyeti bu politikasını kendi iç dinamikleriyle
ve Kürdlerin dayatmalarıyla esnetme eğiliminde, böylesi bir
yaklaşıma da sahip değil. Uluslararası aktörler ise Türkiye’nin
bu politikasının değişimini bölgesel bir zorunluk olarak görüyorlar ve Türkiye ile farklı politikaya sahipler. Avrupa - ABD
ile Türkiye arasındaki PYD ve Rojava konusundaki farklı
politikaların sınırını bu gerçekliği kabul etme/tanıma ile buna
direnme yaklaşımı belirliyor.
Türkiye’nin bu konuda tek başına olmadığı, bölge devletleriyle oldukça yakın bir tutum sergiledikleri bir gerçek. En son
Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in yaptığı “Kantonlara
izin veremeyiz” açıklaması ve Berlin’de Irak Başbakanı Haydar
İbadi’nin Almanya Başbakanıyla basın toplantısında “Kürdistan
Bölgesi Irak olmadan gelişemeyecek ve Irak tüm bileşenleriyle
bütün olmalı” açıklaması gecen hafta AK Parti Sözcüsü ve
Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’in Rojava açıklamasının
benzer içerikte olması tesadüf değil.
Suriye’de barış için görüşmelerin yoğunlaştığı, tarafların
ateşkes yapmada anlaştığı bir momentte Türkiye’nin Suriye’ye
filli müdahale ihtimali yazılıp çiziliyor. Türkiye aslında Suriye
savaşının bir parçası ve tam göbeğinde yer alıyordu.
Ancak Rusya’nın vekâlet savaşına son vermesi ve Kürd
direnişçilerin ilerleyişleri Türkiye’yi açığa düşürdü. Türkiye,
içerde Kürd siyasal hareketine ve Kürd silahlı güçlerine karşı
her alanda “temizlik” hareketi geliştirme stratejisini derinleştirip uygularken, Rojava Kürdlerinin konumlanışlarına karşı da
diplomatik mücadelesini yükseltip, fiili müdahalenin alt yapısını
oluşturma çabalarını yoğunlaştırdı.
Cumhurbaşkan’ın, Başbakan’ın hatta CHP Genel
Başkanı’nın PYD konusundaki açıklamalarının Türkiye’nin
bu yöneliminin bir sonucu olduğunu gösteriyor. Başbakan’ın
son “YPG güvenliğimizi tehdit ederse gereğini yapar, vururuz
” açıklaması YPG’nin Azize yakınında Minniğ askeri üssünü
Nusra’dan alması üzerine yaptı. Bu AK Parti’deki Kürd
korkusunun savaşı göze alacak kadar büyük olduğunu gösterir
niteliktedir.
Türkiye’nin Rusya ile karşı karşıya gelemeyecek ve uluslararası güçlerin buna izin vermeyecek olması bu olasılığı tümden
ihtimal dışı bırakmayı gerektirmiyor.
Türkiye’nin Ortadoğu politikasındaki iki kırılma noktası
oldu. Bunlardan en önemlisi Kürdlerin “yeni Ortadoğu’daki
konumunun ne olacağının belirlenmesi.
Baştaki belirlemeye dönecek olursak Türkiye bu soruna
güvenlik ve ulus devlet eksenli yaklaşmakta ısrar ediyor. Bunun
değişimini daha fazla zorlayacak potansiyel güç, dört parçadaki
Kürd siyasal güçler arasındaki ilişkinin radikal bir biçimde değişmesiyle ortaya çıkabilir. Kürd siyasal güçler arasındaki çelişki
ve çatışmaları kullanılamaz noktaya gelecek bir Kürd işbirliği
bölgenin geleceğini belirleyecek bir gelişmedir. Bu nedenle
Kürdistan Ulusal Kongre girişiminin yeniden gündeme gelmesi
umut vericidir. Bölgenin buna her zamankinden fazla ihtiyacı
var. Sadece Kürdlerin değil hepimizin. Kürdlerin birbiriyle
çekişmesi, didişmesi Güney’de görüldüğü gibi mevcut statünün
korunmasına yarıyor. Kürdlerin ve bölgenin ihtiyacı PKK, PDK,
YNK ve diğerlerinin ihtiyaç ve çıkarlarında çok daha büyük,
kutsal ve kıymetlidir.
MANŞET
BasHaber
15 Şubat - 21 Şubat 2016
3
SÖYLEŞİ
Ortadoğu, ABD seçimlerini bekliyor
parçadaki bağımsızlık meselesinin
tartışma konusu olma ihtimali bile
çok az. Hiçbir adayın kendi dış
politikalarını açık bir şekilde sunma
gerekliliğinin olmaması ağlanacak
bir durumdur ki bildiğim kadarıyla
şimdiye kadar Kürdlerin bağımsızlığı hakkında bunu yapmamışlardır.
Amerikan diş politikası kuruluşundan beri bütün olarak Türkiye
devletinin yanındadır. Bunun
sonucu olarak otoriteler mutlulukla
halkı bastırabiliyorlar. Bu durum
Irak ve Suriye’de biraz daha ince bir
yapıdadır, ama genel anlamda bir
bağımsız Kürd devleti düşüncesi
Amerika da yaygın bir desteğe sahip
değildir” diyor.
w
HAKAN TAHMAZ
15 SÖYLEŞİ
Şubat - 21 Şubat 22016
w
Kürdistan ulusal birliği
BasHaber
w
02
Kajjo: Clinton Kürdlere destek
vereceğine dair söz veriyor
ABD’de yaşayan Rojavalı Kürd
gazeteci- yazar Sirwan Kajjo’da
Cumhuriyetçi adaylardan 4 kişinin
Kürdlerin desteklenmesi gerektiğini
ifade ettiğini ancak şimdiye kadar
hiçbir adayın Kürdistan’ın bağımsızlığına desteklerini dile getirmediklerini söylüyor. Cumhuriyetçi
adayların ajandasında Kürdlerin
desteklenmesinin olmadığını
ancak Kürdlerin silahlandırılması
konusunda hem fikir olduklarını
belirttiyor. Kajjo, “Kürdistan’ın
bağımsızlığını destekleyici cümleler
kullanabileceklerini sanmıyorum.
Cumhuriyetçiler daha çok Kürdlere
silah verilmesi gerektiğini söylüyorlar. Bana göre Cumhuriyetçiler
bağımsızlığa destek vermezler.
Cumhuriyetçiler IŞİD ile olan
savaşta Kürdlerin daha çok silahlandırılması gerektiğini söylüyorlar.
Amerikalılar, Irak ve Suriye’ye asker
göndermek istemedikleri için Kürdlere silah gönderiyorlar” diyor. Kajjo,
bazı Cumhuriyetçi adayların Rojava
ve Güney Kürdistan’daki Kürdleri
bir bütün gördüklerini ve özel Kürd
ajandalarının olmadığını belirtiyor.
Demokrat Parti adaylarından Hillary Clinton’ın Kürdleri destekleyeceğine dair söylemlerinin olduğuna
dikkat çeken Kajjo, Clinton’un dış
politikasının Obama ile paralellik
göstereceğini ifade ediyor: “Demokrat adaylardan Hillary Clinton,
Kürdleri destekleyeceğine, onlara
askeri ve siyasi anlamda yardımların
yapılmasına dair konusunda konuş-
malar yapıyor. Clinton’un dış politikası da Obama’nın dış politikasının
bir benzeri olacak. Clinton Başkan
olsa dahi farklı bir Kürd politikasının izleneceğini sanmıyorum” diyor.
Yeni bir dönemde Cumhuriyetçi
Başkan adayının seçilebilmesi Kürdlerin lehine bir durum oluşturabileceğini inanan Kajjo, şunlara dikkat
çekiyor: ”ABD’nin dış politikasının
değişken olduğunu unutmamak
lazım. Müttefikler terörist, teröristler de müttefik olabiliyor. Eğer KBY
bağımsızlığı ilan ederse defekoto
olarak ABD destek verebilir. Ama
ABD’nin kısa vadede bağımsızlık
referandumunu destekleyeceğini
söylemek mümkün değildir.”
Balayî: Seçimler konusunda
netleşen bir durum yok
ABD’de yaşayan Güneyli gazeteci
Necîb Balayî de, ABD seçimlerinin
İslam dünyasına, ABD’deki eğitim
sistemine, IŞİD ile olan mücadeleye, Ortadoğu’daki gelişmelere
olan etkisinin konuşulduğunu ve
seçimlerin tüm dünyada merakla
beklendiğini belirttiyor. Cumhuriyetçi adayların güçlü bir profil oluşturamadıklarını, ancak Demokrat
adayların da şimdiye kadar yetkin
bir siyaset yürütemediklerini söylüyor. ABD Başkan aday adaylarının
KBY’nin bağımsızlık referandumuna
ilişkin herhangi bir yaklaşımlarının
olmadığını da belirten Balayî “şimdi
ön seçimler var, netleşen bir durum
yok. Aday adayları şimdi kendilerini, politikalarını tanıtıyorlar. Kürdlere ilişkin bazı sözler veriyorlar
ama bunlar büyütülecek bir durum
değil” şeklinde konuştu.
Son zamanlarda Erbil - Washington arasındaki diplomatik trafiğe
de dikkat çeken Balayî, ABD’nin
Kürdistan’a yardım yapması için
Kürdlerin iç birliklerini sağlaması gerektiğine dikkat çekiyor:
“Kürdistan’da ciddi bir kriz var.
IŞİD ile savaş, Kürdistan’a yerleşen göçmenler ciddi krize neden
oldu. ABD’li yetkililer ekonomik
yardım yapacaklar. IŞİD ile yapılan
mücadele kapsamında Kürdistan’a
yardımda bulunacaklardır. PDK
Dış İşleri Sözcüsü Hêmin Hewrami geçen gün buradaydı. Bir
araya geldik. Hewrami ile sorunları,
ABD-KBY diplomasisini konuştuk.
Kürdler Kürdistan’da birlik fotoğrafı
vermedikleri sürece ABD’nin de tam
bir destek sunması mümkün değil.
Bunu Hewrami’ye de söyledik.”
Ahmed: Bağımsızlık referandumu hem ABD için önemlidir
Gazeteci yazar, Luqman
Ahmed’de Cumhuriyetçi Başkan
aday adaylarının ön seçim propagandalarında Kürdleri ve IŞİD ile
yürütülen savaşta daha çok desteklenmelerini ön plana çıkardıklarını
aktarıyor. KBY’nin bağımsızlık referandumunun yanı sıra, Rojava’daki
Kürd güçlerinin de desteklenmelerinin Başkan aday adaylarının gündeminde olduğunu söyleyen Ahmed,
“Özellikle Cumhuriyetçi adaylar
Kürdlerin IŞİD ile mücadele de daha
çok desteklenmeleri gerektiğini söylüyorlar. Sadece Güney Kürdistan’ın
bağımsızlığı değil, başka diğer
Kürd güçlerinin de desteklenmesi
de konuşuluyor. ABD’de Kürdler
IŞİD ile mücadele eden en aktif güç
olarak konuşuluyor” diyor. Başkan
adaylarının NATO ve diğer ülkelerin politikaları gereği bağımsızlık
referandumuna net tavır sergileyemediklerini dile getiren Ahmed,
referandum sonrasının hem ABD
hem KBY’nin bölgedeki müttefikleri
için önemli olduğuna vurgu yapıyor.
Washington- Erbil diplomasi
trafiğine de dikkat çeken gazeteci yazar, Luqman Ahmed şöyle
diyor: “ABD’li üst düzey yöneticiler
Erbil’e, Kürdistanlı yöneticiler,
Washington’a geliyor. Başkan
Mesud Barzani de Washington’a
geldi. Kürdler ile iyi ilişkilere
sahipler. IŞİD ile olan mücadele iyi
bir koordinasyon sağlandı.” Ahmed, bölgedeki devletlerin Kürd
bağımsızlığına razı olmadıklarına
ve ABD’nin de çıkarları gereği
Ortadoğu’daki büyük meseleler
ile uğraşmadığına, ancak gelecek
yazda hem ABD, hem de Kürdler
açısından durumun netleştireceğine inanıyor: “ABD’nin ajandasında
bağımsızlık referanduma destek
var mı ya da yok mu bilemiyoruz.
Ama İran ve Türkiye’nin bağımsız
olan Kürdistan’a karşı olduklarını
biliyoruz. ABD’de çıkarları gereği
Ortadoğu’nun büyük meselelerine
müdahil olmak istemiyor. Özellikler
Kürd meselesi büyük bir mesele.
Ancak IŞİD ile olan mücadele Kürdlerin aktif güç olmaları Kürdlere
kısa zamanda siyasi ve askeri destek
vereceklerini söylemek mümkündür. Yaz mevsiminde gelişmeler
daha net bir durum kazanacaktır.”
03
PYD’yi çözmek
BİLAL SAMBUR
Suriye savaşının başından beri Kürdler,
Esad rejimiyle direkt çatışmaya girmedikleri
gibi, muhalif gruplara da katılmadılar.
PYD-YPG etrafında organize olan Kürdler, Efrin, Cizre ve Kobanê’de kantonal
yönetim denilen sosyal, siyasal, ekonomik,
diplomatik ve kültürel işlerini yapmak ve
ihtiyaçlarını karşılayan bir sistem kurdular.
Kürdler, Rojava’da üçüncü yol denilen
farklı bir seçenek oluşturmaya çalıştılar. Suriye Savaşı, Rojava’nın Ortadoğu’da yeni bir aktör olarak yükselmesi
sonucunu doğurmuştur.
Kürdlerin Rojava’da inşa ettiği üç kanton, dünya kamuoyunun
yakın ilgisini çekmektedir. Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı
kantonlarda yönetim kademeleri, sadece Kürdlerden oluşmamaktadır. Araplar, Süryaniler ve Ermeniler gibi farklı toplumsal unsurlar
da üç kantonun aktif katılımcıları durumundadırlar. Rojava kantonlarının seküler ve çoğulcu niteliği, Batı’da ilgiyle takip edilen bir
model oluşturmuştur. Bu arada Suriye ve Irak’ta farklı bir düzen daha
kurulmaktaydı. IŞİD’in hilafet sistemine karşı Kürdlerin Rojava’da
kurduğu seküler ve çoğulcu düzen, dünyada çok olumlu bir karşılık
buldu ve Ortadoğu’da radikalizme karşı farklı pratiklerin gerçekleşebileceğine dair umutların dış dünyada artmasına neden oldu.
IŞİD, Suriye’de ve Irak’ta Kürdlere karşı yoğun bir saldırı dalgası
gerçekleştirdi. IŞİD Şengal’de Yezidi Kürdlere karşı büyük bir
soykırım gerçekleştirdi. IŞİD, Rojava’yı işgal için Kobanê’ye saldırdı.
Ortadoğu’nun Stalingrad’ı olmayı hak edecek şekilde Kürdler, IŞİD
barbarlığına karşı insanlık onurunu savundular. Rojava Kürdleri,
Şengal’de IŞİD’e karşı verilen savaşta büyük katkılar yaptılar.
GıreSpi’yi IŞİD’in elinden alarak özgürleştiren Rojava Kürd Güçleri,
IŞİD’in yenilmezlik efsanesine son verdiler. PYD-YPG’nin IŞİD’e
karşı gerçekleştirdiği üstün başarılar, PYD-YPG’nin dünyada meşru
ve saygınlığını arttırdığı gibi, onları ABD ve Rusya gibi süper güçlerin
askeri ve siyasi ilişki kurduğu saygın müttefikler haline getirdi.
Süleyman Şah Türbesi operasyonunda PYD-YPG’den destek
almasına rağmen Türkiye, PYD-YPG-PKK’nin terör örgütü olduğunu savunmaktadır. Türkiye, Kuzey Suriye’de hiçbir oluşuma izin
vermemeyi kendi kırmızı çizgisi olduğunu ifade etmektedir. Türkiye,
PYD’nin ABD ve Rusya gibi büyük ülkelerle ilişkiler kuran bir muhatap haline gelmesinden rahatsız olmaktadır. Türkiye’nin stratejik
hedefi Efrin, Kobanê ve Cizire kantonları arasında bütünlüğün
sağlanmasına engel olmaktır. Türkiye, PYD-YPG’nin PKK’nin Suriye
kolu niteliğinde terörist yapılar olduğunu ifade ederek onları dünyada
yalnızlaştırmaya ve marjinalleştirmeye çalışmaktadır. Bu yaklaşımın
bir sonucu olarak Türkiye, PYD’nin Cenevre-3 görüşmelerine katılmasına engel olmuştur.
ABD ve Rusya, PYD-YPG konusunda Türkiye ile aynı pozisyonu
paylaşmamaktadırlar. ABD, Suriye’de IŞİD ile mücadelede en etkili
ve güvenilir müttefikin PYD-YPG olduğunu düşünmektedir. Suriye’de
radikal grupların varlığından ve muhalif grupların dağınıklığından
kaygı duyan ABD, iş birliği yapılacak güvenilir aktör olarak PYD’yi
muhatap kabul etmektedir. ABD’nın PYD’yi terör örgütü olarak
görmediğini açıklaması, Türkiye-ABD ilişkilerinde önemli bir gerilim
noktası oluşturmaktadır. ABD, hem Türkiye’yi hem PYD’yi müttefik
olarak gören bir politika sergilemektedir. Başka bir ifade ile ABD, ikisinden birini tercih ederek birini diğerine feda etmemektedir. Rusya,
ABD’nın zıddı bir politika izlemektedir. Türkiye’nin Esad rejimine
karşı izlediği politikadan rahatsız olan Rusya, Türkiye’yi terörist
grupları destekleyen ülke olarak suçlarken PYD ile yakın ilişkiler geliştirmektedir. Rusya için PYD, stratejik bir müttefik durumundadır.
PYD, çok yönlü ilişkiler geliştirmeye çalışmakta ve hiç bir taraf
ile sıcak çatışma içine girmemek konusunda çok dikkatli davranmaktadır. PYD, Türkiye konusunda çok hassas bir tutum takınmakta,
Türkiye’yi kışkırtacak hiçbir politika içine girmemektedir. PYD,
uluslararası toplum ile birlikte hareket etmeye özen göstermektedir.
Büyük güçlerden herhangi birini tercih etmek yerine, Rusya ve ABD
ile aynı anda eşit yakınlıkta ve eşit uzaklıkta olma politikası izlemektedir. PYD’nin terörist olarak nitelenmesinin dünyada ciddi bir
karşılığı bulunmamaktadır. Soğuk savaş döneminde etkili olan terörist
suçlaması, günümüzde uluslararası ilişkilerde eski etkisine ve belirleyiciliğine sahip bulunmamaktadır. Suriye’de bir Rojava ve PYD olgusu
ortadadır. Uluslararası ilişkilerde bu iki olgunun ihmal veya inkar
edilerek politika üretilmesi imkansızlık düzeyinde zor gözükmektedir.
PYD Bilmecesinin çözümü, Rojava-PYD olgusunun tanınması ve
anlaşılmasıyla mümkündür.
MANŞET
BasHaber
Kürdler ABD için neden vazgeçilmez?
Seçim çalışmaları boyunca, Cumhuriyetçi
Parti başkanlık aday adayları, IŞİD’e karşı
savaşta ABD’nin daha aktif rol alması gerektiğini söylüyorlar. Özellikle Cumhuriyetçi
adayların tümü Kürd güçlerinin doğrudan
silahlandırılıp güçlendirilmelerinden yana
olduklarını açıkça ifade ediyor. Buradan da
anlaşılan Kürd güçlerinin Ortadoğu’da oyun
Kürdleri doğrudan silahlandırmalıyız
Cruz
Ben Carson: Kürdlerle birlikte
hareket etmeliyiz
15 Aralık’ta CNN’de yayınlanan
Cumhuriyetçi Parti’nin ABD Başkanlığı aday adayları tartışma programında
IŞİD’le mücadele en çok tartışılan
konulardan biriydi.
Bunun en önemli sebebi, 2 Aralık’ta
California’nın San Bernardino şehrinde IŞİD’le bağı olduğu iddia edilen 2
kişinin düzenlediği ve 14 sivilin ölümü,
24 kişinin de yaralanmasıyla sonuçlanan saldırıydı.
Cumhuriyetçi aday adayları, IŞİD’in
nasıl yok edileceği konusunda fikirlerini beyan ederken, yine Kürdlerin
doğrudan silahlandırılması gerektiği
konusunu vurguladılar.
“Kürdlere silah vermekten korkuyor
gibiyiz” diyerek sözlerine başlayan
Cumhuriyetçi Parti aday adaylarından,
beyin cerrahı Ben Carson şöyle devam
etti: “Kürdler, IŞİD’i Kuzey Sincar’da
(Şengal) yok etme harekâtında başarılı
oldular. Birkaç hafta önce Sincar’da
yaptığımızın aynısını yine yapmalıyız.
Kendi güçlerimizi Kürdlerle birlikte hareket ettirmeli, IŞİD’in ikmal
yollarını kapamalı, bombardıman ile
savunmalarını kırmalı, hava saldırılarımızı takiben özel kuvvetlerimizi yollayıp IŞİD’i etkisiz hale getirmeliyiz.”
.o
ur
d
rs
BD’de yaklaşan başkanlık seihtiyaçları var. Ama her ne hikmetse,
çimlerinde, Cumhuriyetçi ve
Obama yönetimi Peşmerge’ye yardım
Demokrat partilerin adaylarısunmayı erteliyor. Peşmerge’ye direkt
nın ortaklaştığı bir nokta var: İktidara
yardım sunmaktansa, bu yardımı
geldiklerinde Kürdlerin doğrudan siBağdat aracılığıyla yapıyor. Kürdlerin
lahlandırılacak olması. Cumhuriyetçi
doğrudan petrol satmasına engel
Parti’nin ABD Başkanlığı aday adayları oluyor. Bu çok anlamsız. Ayrıca,
arasında öne çıkanlar, Trump OrgaObama yönetimi Suriyeli isyancılara
nizasyonu Başkanı Donald Trump ve
odaklanmış durumda. Bu isyancıların
Texas Senatörü Ted Cruz.
çoğunun radikal İslamcı
Cumhuriyetçi Parti’nin
teröristlerle o kadar yakın
diğer aday adayları Florida
bağları var ki onları destekSenatörü Marco Rubio,
lememiz hiç akıllıca değil.
Ohio Valisi John Kasich,
Kürdler bizim müttefikimiz
Florida Eski Valisi Jeb
ve bölgedeki savaşçı güçler.
Bush, Johns Hopkins
Onlarla birlikte hareket
Hastanesi Pediatrik
ettiğimizde, IŞİD’e karşı
Beyin Cerrahisi Bölümü
savaşta ciddi hava gücüyle
Uzay Bulut /
Direktörü Ben Carson ve
birlikte, ön cephede savaşWashington
Eski Virginia Valisi Jim
maya hazırlar. Ve IŞİD’i
Gilmore.
imha etmek gibi askeri bir
hedef varsa eğer, yapmamız
Donald Trump: Kürdler, büyük
gereken de budur.“
yürekli insanlar, onları
silahlandırmalıyız
Jeb Bush: Kürdler en büyük
Trump Organizasyonu Başkanı Do- savaşçı güç ve bizim en güçlü
nald Trump, 2015’in Ağustos ayında bir müttefikimiz
konuşma yapmak için gittiği Tennes2015’in Ağustos ayında California’daki
see Eyaleti’nin başkenti Nashville’de
Ronald Reagan Kütüphanesi’nde bir
bir basın mensubunun Nashville’deki
konuşma yapan Florida Eski Valisi Jeb
Kürdlerden bahsetmesi üzerine,
Bush, “Kürdleri doğrudan silahlandırKürdlere olan desteğinden şöyle söz
malıyız. Kürdler en büyük savaşçı güç
etti: “Kürdleri silahlandırmalıyız.
ve bizim en güçlü müttefikimizdir”
Kürdler, en iyi savaşçılar olduklarını
dedi. Jeb Bush sözlerini şöyle sürdürdü:
kanıtladılar. Bize en çok vefa gösteren
“Kürdlere daha çok destek sunmamız lagüç olduklarını da kanıtladılar… Size
zım. IŞİD’e karşı onları sonuca götürecek
şunu söylemeliyim ki bu insanlaraskeri desteği sağlamamız lazım. Irak’ın
dan yararlanmalıyız. Kürdler, büyük
Kürd bölgesinde vefalı dostlarımız var.
yürekli insanlar ve harika savaşçılar.
Cesur ve yetenekli savaşçılar. Eğer ben
Onlarla bundan sonra çok daha fazla
başkomutan olursam, ABD Kürdlerin
birlikte çalışmalıyız.”
kazanması için gereken her şeyi onlara
kesinlikle sunacaktır.” Bu sözleri 2 kez
Ted Cruz: ABD bölgede Kürdler
ayakta alkışlanan Jeb Bush’un ailesinin
gibi çok büyük bir değere sahip
Kürdlerle geçmişi eskiye dayanıyor.
Texas Senatörü Ted Cruz, 2015’in
1991’deki Körfez Savaşı sonrasında ortaya
Şubat ayında CNN’e verdiği bir röporçıkan ağır mülteci krizi sırasında ABD
tajda Kürdlerden “ABD’nin bölgedeki
Başkanı George H.W. Bush, Kürdler için
çok büyük bir değeri” olarak söz etti:
güvenli bir bölge oluşturmuştu. Oğul
“ABD bölgede çok büyük bir değere
George W. Bush ise 2003’teki iktidarı
sahip: Kürdler. Peşmerge, ABD’nin
döneminde Saddam Hüseyin’i deviregüçlü bir müttefiki. Kürdler, etkili
rek, Kürdlerin daha büyük bir otonomi
savaşçılar ve silaha ve yardıma çokça
kazanmalarına yardımcı olmuştu.
Rubio
rg
Kasich
ak
A
Carson
iv
Trump
.a
ABD başkanlık seçimlerinde adayların
kimler olacağı konusu güç geçtikçe netlik
kazanıyor. Anketler ve ön seçimler, Demokrat adaylardan Hillary Clinton ve Bernie
Sanders; Cumhuriyetçi Parti’den ise Donald
Trump ve Ted Cruz arasında yarışın gittikçe
kızışacağını gösteriyor. Cumhuriyetçi
adaylar, genel olarak Obama yönetiminin
Ortadoğu politikalarındaki pasifliği üzerinden seçim argümentleri geliştiriyor; bu
da Ortadoğu’daki gelişmelerin ABD seçim
kampanyalarındaki etkisini gösteriyor.
Obama, Irak ve Afganistan askeri müdahalelerini yapmış olan George W. Bush’tan
yönetimi almaya çalışırken de Ortadoğu’daki savaşlar ve bu savaşların ABD ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerinden yola
çıkarak seçim çalışmalarını yürütmüştü.
ABD’nin Irak ve Afganistan müdahaleleri boyunca öngörülenin üzerinde kayıp
vermesi ve aynı zamanda ABD Ordusu’nun
beklenenden daha uzun süre bu ülkelerde
kalması, Cumhuriyetçilerin seçimleri kaybetmesinde büyük etkiye sahip olmuştu.
Obama ile seçim çalışmalarını yürüten Demokrat Parti, Bush yönetimin Ortadoğu’da
izlediği politikaları kullanarak, bunları oya
çevirmeyi başarmıştı.
Bu kez de tersi bir durum yaşanıyor;
Cumhuriyetçi adaylar Obama yönetiminin
Ortadoğu’da pasif rol üstlenmesini eleştiriyor ve IŞİD’in bugüne kadar gücünü
koruyabilmesinde Washington’un bölgede
gerekli adımları doğru zamanda atmamasını gerekçe olarak gösteriyor. Cumhuriyetçi Parti, Ortadoğu’daki silahlı güçlerin
yeterince kontrol edilmemesinin yanısıra;
bölgenin en güçlü aktörlerinden olan İran’ın
bu boşluktan yararlanarak etkinliğini
artırmasından dolayı da Obama yönetimini
suçluyor.
Buradan çıkarılacak sonuç ise Cumhuriyetçilerin Ortadoğu’da daha aktif ve
oyun kurucu bir rol oynamak istediği. Her
ne kadar dış politika ya da İslami şiddet,
Demokrat Parti’nin birincil önceliği olmasa
da, IŞİD’in Irak ve Suriye’de hala ciddi bir
güç olması ve Paris saldırısından sonra
başkent Washington’da da eylemlere girişeceğine dair tehditler savurması, ABD’de
iktidara kim gelirse gelsin IŞİD tehdidini
göz ardı edemeyeceğini ve bu durumun da
ABD ile Kürdleri daha da yakınlaşacağını
gösteriyor.
kurucular liginde yerlerini almış olduğu
gerçeği. Bir de IŞİD saldırıları sonrasında
Kürdlerin sahadaki en etkili güç olmaları,
ABD siyaset arenasında Kürdleri dışlayan
bir Ortadoğu projesinin gerçekçi olmayacağı algısı yaratmış durumda.
“Peki Kürdleri ABD için bu kadar vazgeçilmez kılan ne?” sorusuna şu cevap
verilebilir: Kürdlerin IŞİD ve El Kaide başta
olmak üzere yükselen İslamcı şiddet dalgası ile mücadelede en etkin güç olmaları,
Ortadoğu’daki anti-demokratik yönetimlerden farklı olmaları, Batı değerlerine yakın
olmaları, radikal İslam’ın kendi içlerinde
canlanmasına izin verecek kültürel dinamiklere sahip olmamaları, seküler bir toplum olmaları ve tüm inançlara hoşgörülü
yaklaşmaları gibi bölgede kolay rastlanmayan niteliklere sahip olmaları, Kürdleri hem
Cumhuriyetçi hem de Demokrat adaylar
için kaçınılmaz müttefik kılıyor. Ancak
Cumhuriyetçilerin “Kürdlerin doğrudan silahlandırılması” önerisi, Demokrat Başkan
Barack Obama’nın şimdiye kadar yürüttüğü
“tek Irak” ya da “Irak’ın bütünlüğü” politikasıyla çelişiyor. Kürdlerin doğrudan silahlandırılmasını savunan birçok kesim, Bağdat
hükümetinin Tahran’la yakın ilişkilerinden
rahatsızlık duyduklarını ve bu yüzden
Kürdlerin silahlandırılmasının daha etkili
olacağını söylüyorlar.
Cumhuriyetçi adaylar, Obama yönetimini
şu konularda eleştiriyorlar:
1. Kürdlerin doğrudan silahlandırılmasından kaçınılması,
2. Suriye’de Obama yönetiminin “ılımlı
güçler” olarak nitelendirdiği ama çoğunun
El Kaide ile bağları olduğu ortaya çıkan
silahlı gruplara “eğit-donat” projesi altında
yardım sağlanması,
3. İran’daki İslami rejim hala değişmemişken ve “ılımlı” olarak nitelendirilen
yeni başkan Hasan Ruhani’nin ABD karşıtı
retoriğinde de hiçbir değişiklik olmamışken
İran’la nükleer enerji konusunda anlaşmaya varılması,
4. Özellikle İran’la söz konusu anlaşmaya vararak ve Filistin Yönetimi Başkanı
Mahmud Abbas’ın ‘İsrail’e karşı terör
eylemlerini açıkça övmesine rağmen’ Obama yönetiminin buna net tavır almayarak
İsrail’i bölgede yalnız bırakması,
5. IŞİD’e askeri müdahalede bulunulmasında ABD’nin geç kalmış olması.
Ortadoğu’da olup bitenlerin, ABD’nin başkanlık seçimlerinin kaderini belirlemesinde
oynayacağı rol ile ABD seçim sonuçlarının
Ortadoğu’nun kaderi üzerinde oynayacağı
rol birbiriyle ilintili. Bu noktada, Kürdlerle
sahada aktif partner olabilecek olan bir
ABD’nin Ortadoğu’yu yeniden dizayn edeceği inancı kamuoyunda mevcut. Burada
da öne çıkan soru şu: Kürdler Ortadoğu’da
sahip oldukları gücün farkındalar mı ve
buna denk düşen bir siyaset geliştirebilecekler mi?
w
Mustafa Acar / Washington
MANŞET
BasHaber
15 Şubat - 21 Şubat 2016
5
SÖYLEŞİ
ABD Başkanlık Adayları:
w
ABD seçimlerinde Kürdler nerede?
15 SÖYLEŞİ
Şubat - 21 Şubat 42016
w
04
John Kasich: Hem Suriye’deki,
hem Irak’taki Kürdlere
destek vermeliyiz
Ohio Valisi John Kasich, 2015’in
Kasım ayında başkent Washington’daki Ulusal Basın Kulübü’nde yaptığı
açıklamada şöyle konuştu: “Kürdlere
hem Suriye’de, hem Irak’ta çok daha
fazla destek vermemiz lazım. Vatanlarını savunmak için savaşan Kürdler
kaplan gibi savaşıyorlar ve ABD’ye
dostça yaklaşan çok az sayıdaki gruptan biri onlar. IŞİD’le nasıl savaşılması
gerektiğini bildiklerini de gerçekten
kanıtlamış durumdalar. Kürdleri çok
daha fazla silahlandırmalıyız, şimdiye
kadar yaptığımızdan çok daha cömert
bir şekilde.”
Bush
Sanders
Mark Rubio: Bağdat Kürdlere
yardım etmezse, Kürdler doğrudan
silahlandırılmalı
Florida Senatörü Mark Rubio, resmi
internet sitesinde yayınladığı “IŞİD’i
yenme planında“ IŞİD’i yok etmek için
hava saldırılarının yoğunlaştırılması ve
IŞİD karşıtı çok milletli ama daha güçlü bir koalisyonun inşa edilmesi gerektiğini belirtiyor. Rubio’nun vurguladığı
noktalardan biri de “Bağdat’ın Sünni
güçler ve Kürdlere yardım etmemesi
durumunda, Sünnilere ve Kürdlere
doğrudan silah verilmesi.”
Rubio ayrıca, hem IŞİD’i hem Esad
hükümetini bölgedeki istikrara tehdit
olarak gördüğünü söylüyor.
Demokratlar iç siyaset eksenli
Demokrat Parti’nin yarışı önde
götüren adayları 2009 – 2013 yılları arasında Dışişleri Bakanı olarak
görev yapmış olan Hillary Clinton ve
Vermont Senatörü Bernie Sanders.
Demokrat adaylar başkanlık seçim çalışmaları ve tartışma programlarında,
Ortadoğu politikalarını en ön sırada
tutmuyorlar; başta ekonomik olmak
üzere daha çok iç meselelere odaklanmış durumdalar.
Bernie Sanders: Kürdleri
silahlandırmalıyız
Paris’te 13 Kasım’da gerçekleştirilen
saldırılardan 1 gün sonra, CNN’de yayınlanan Demokrat Parti aday adayları
tartışma programındaki “Peşmerge’yi,
Kürd güçlerini silahlandırmayı destekler misiniz?” sorusuna Vermont
Senatörü Bernie Sanders şöyle cevap
verdi:
“Bugün silahlandırdığımız insanların yarın sırtlarını bize dönmeyeceğinden emin olmak zor olsa da, evet,
bence Kürdleri silahlandırmalıyız.
Güvenebildiğimiz bu insanlara silah
vermek ve havadan destek sunmak,
yapmamız gereken şeyler.”
“Silah yardımı Peşmerge’yle mi
sınırlı olmalı? Suriyeli isyancılara
silah verme ve onları eğitme teklifine
ret oyu verdiğinizi biliyorum. Yani
Clinton
sizce Peşmerge ve Suriyeli isyancılar
arasında fark var mı?” sorusuna ise
Sanders’ın cevabı şu oldu:
“12 yıldır bir savaşın içindeyiz.
Trilyonlarca dolar harcadık. Travma
sonrası stres bozukluğu ve travmatik
beyin hasarı yaşayarak evlerine dönen
500 bin askerimiz var. İstemediğim ve
çok korktuğum şey, ABD’nin bir bataklığa saplanması ve yıllar yılı devam
eden, sürekli bir savaş halinde olması.”
Hillary Clinton: Bağdat kabul
etmezse, Kürdleri koalisyon
güçleri doğrudan silahlandırmalı
Hillary Clinton ise Kasım ayında ABD Kongresi’nin Dış İlişkiler
Konseyi’nde yaptığı bir konuşmada
IŞİD’e karşı yeni bir askeri eylem planı
sundu:
“Şimdiye kadar Türkiye IŞİD’e karşı
çıkmaktan çok, Kürdlere odaklanmış durumda. Adil olmak gerekirse,
Türkiye’nin Kürd terörist gruplarla
uzun ve acılı bir geçmişi var. Fakat
IŞİD’in yarattığı tehdit bekleyemez.
Ne kadar zor olsa da, Türkiye’nin
Suriye’de IŞİD’e karşı mücadele eden
Kürd güçlerini bombalamayı bırakmasını ve IŞİD’e karşı mücadelemizde
tam bir koalisyon partneri olmasını
sağlamalıyız.”
“Sınırın Irak tarafında, Kürd güçleri
topraklarını savunmak ve IŞİD’in elindeki kasabaları geri almak için cesaretle
savaştı. Irak ulusal ordusu ise bocaladı
ve bu orduyu tekrar savaşır konuma
getirebilmek, çok daha fazla çalışma
gerektirecek. Bu sürecin bir parçası
olarak, Iraklılara tavsiye ve eğitim veren
askerlerimize daha fazla hareket özgürlüğü ve esneklik sağlamamız gerekebilir.
Bu da yerel birimlere askerlerimizi dâhil
etmeyi ve hava saldırılarına yardımcı olmayı da içeriyor” diyen Clinton, sözlerini
şöyle sürdürdü:
“Bağdat’ın IŞİD’e karşı savaşta Sünni
ve Kürd güçlerin silahlandırılmasını
kabul etmesi hatta benimsemesi
gerekiyor. Ama Bağdat bunu yapmazsa eğer, koalisyon güçleri doğrudan
yapmalıdır.”
05
Kara göründü
MESUT YEĞEN
Ya da “bu iş buraya kadar”,
“harç bitti yapı paydos.” Durumu
anlatmak için başka bir sürü deyim
kullanılabilirdi ve tahminimce
hepsi bir yerlerde birileri tarafından çoktan kullanılmıştır. Suriye’deki durumdan söz ediyorum,
Türkiye’nin Suriye’deki durumundan. Türkiye için Suriye’den eve
dönüş vakti çoktan gelmişti ama
artık daha fazla uzatmamak gerektiği iyice belli oldu.
Yoksa işin tadı hakikaten kaçacak.
Kara görünmeden önceki hikayeyi hatırlamakta
fayda var. Malum, Türkiye çok değil birkaç sene önce
muhafazakar demokrasisi ve yumuşak gücüyle İslam
alemine model ve rehber olacak diye beklenirken,
Arap Baharıyla beraber “Ortadoğu’da bölgesel aktör
olur muyum”zehabına kapıldı. Ama çok geçmeden,
önce, “bari Suriye’yi kurtarsam”, sonrasında da,“hiç
olmazsa Halep’in kuzeyini tutabilsem” fikrine çekildi.
Rusya’nın işe dahlinin ardından şimdi bunun da olmayacağı anlaşılıyor. Türkiye için denizin bitip, karanın
görünmesinin kısa hikayesi bu.
Burada uzatmayıp artık eve dönmek gerekiyor.
Lakin, hükümet edenler pek o havada görünmüyor.
Daha ziyade “çıkmadık candan ümit kesilmez” fikriyle,
şimdiye kadar yapılan bir iki iyi şeyden de vazgeçeriz
tehdidi arasında salınma halinde olmayı seçmiş gibiler.
Devlet ricali bir yandan sürekli kaybeden kumarbazın
bu kez şansım dönecek ümidiyle son bir el oynamak
istemesi gibi bir el daha oynamak istiyor, bir yandan da
“Güney Kürdistan’a bile izin vermemeliydik”, “mültecileri otobüslere doldurur Avrupa’ya göndeririz”
diyerek eldeki bir iki iyi şeye de veda ederim diyor.
Veda ederiz denilenler de fena ama bu son el işi
hepten fena çünkü, “Halep’in kuzeyini kurtarayım”,
“Güney’den sonra bir de Batı Kürdistan’la uğraşamam” diyerek Suriye’ye birileriyle ya da bir başına
müdahale olarak son el büyük ihtimalle son el olmaz,
kötü ihtimal, berbat bir son el olabilir. Bu durumda
masadan zamanında kalkmak, vakitlice eve dönmek en
iyi seçenek görünüyor.
Öte yandan, Türkiye’yi son el oynamaya bu
kadar istekli kılanın ne olduğu da malum. Türkiye,
Ortadoğu’ya ağabeylik, Müslümanlara önderlik meselesinde ayakları suya ermiş görünmekle beraber, Suriye Kürdlerini hizada tutmak arzusundan vazgeçmiyor.
Son eli de bu yüzden oynamak istiyor: “Suriye Kürdlerini hizada tutarsam, Türkiye Kürdlerini de hizada
tutabilirim, onları tutamazsam Türkiye Kürdlerini de
hizada tutamam” diye düşünüyor.
Bu aklın peşine düşüp son eli bekleyenler aslında
haksız değil. Suriye Kürdlerinin hiza dışına çıkması
Türkiye Kürdlerini de etkiler, onları da hiza dışına
çıkarır, daha doğrusu iyice hizadan çıkarır, buna şüphe
yok. Ama sorun tam da bu akıl zaten, Kürdlerin hiza
dışına çıkmasını problem gören akıl. Akıl olmayan
akıl. Akıl, makul olmayanın, kabul edilemez olanın
Kürdleri hizada tutmak arzusu olduğunu görür. Kürdleri hizada tutmanın adaletsiz olduğu kadar basiretsiz
de olduğunu fark eder. Makul olanın Kürdleri hizaya
getirmek değil, Kürdlerle birlikte hiza almak olduğunu
bilir.
Hükümet edenler, devlet ricali, artık olmayacak
duaya main demekten vazgeçse yeridir. 1991 öncesinin
asrı saadeti, Ankara, Tahran, Bağdat, Şam bir olup
ABD ve SSCB’nin nezaretinde Kürdleri tepeleme zamanları geride kaldı, bir daha geri getirmek de zor, bu
anlaşılsa Türk, Fars, Arap, Kürd herkes için iyi olacak.
Üstelik kimbilir, Kürdleri hizada tutmak yerine
Kürdlerle birlikte hiza alınırsa, bölgeye liderlik yapmanın olmasa da, bölgede kuvvetlice ayakta durabilmenin
imkanı elde edilmiş olur. Üstelik, o çok böbürlenilen
tarih, kaderdir denilen coğrafya tam da bunu telkin
ederken.
06
HABER
BasHaber
BasHaber
15 Şubat - 21 Şubat 2016
Mali krize karşı yeni kararlar alındı
Barzani’den Hükümet’e müdahele
Yasa dışı kazanca darbe
Geçtiğimiz hafta KBY Başkanlığı resmi
sitesinden yapılan açıklamaya göre Barzani,
anayasanın kendisine verdiği yetkiye daya-
Hamid Derbendi: Halk Barzani’nin
müdahelesinden memnun
BasHaber’in sorularını yanıtlayan KBY
Başkanlık Genel İlişkiler Sorumlusu Dr.
Hamid Derbendi, protestoların bir dalga
‘Referandum Kürdler arası birliği de sağlayacak’
KBY Genel Güvenlik Ajansı Müsteşarı Mesrur
Barzani Gulan Dergisine bağımsızlık refrandumu temalı verdiği röportajında halkın isteminin
öğrenilmesinin uygun zamanının olmadığını, bunu
dile getirmenin acayip bir durum olduğunu,
bağımsızlığın Kürd halkının en meşru
hakkı olduğunu ve bu hakkın kimseden
beklenmemesi gerektiğini söyledi. Bir
halkın kendi geleceği hakkında ne
düşündüğünün bilinmesinin en iyi
yönteminin referandum olduğunu
ve referandumla Kürdler arası
birliğin de sağlanacağını dile getiren Barzani, bağımsızlık hakkının Kürdlerin elinden alındığını ama
şartların olgunlaşmasıyla bu hakkı geri alma fırsatını değerlendirmeleri gerektiğini söyledi. Barzani
ulusal kazanımların herkesin olması gerektiğini, siyasi partilerin sadece kendi çıkarları gözetmemeleri
gerektiğini vurgulayarak referandumun uluslararası
boyuttaki etkisiyle ilgili de şöyle konuştu:
“Uluslararası toplumun Kürdlere yaklaşımı
değişmiştir. Birçok devlet Kürdlerin sistematik bir
haksızlığa maruz kaldığını itiraf ediyor ve bunun
böyle sürdürülemeyeceğini savunuyor. Bağdat yöne-
timi de Kürdleri ortakları gibi görmeyecekse barışla
ayrılmaya sıcak bakmalıdır.”
Öte yandan Associated Press’e verdiği demecinde de Mesrur Barzani, tüm ekonomik sıkıntılarına
rağmen Peşmerge’nin bu kadar başarılı olmasının
mucize olduğunu ve tüm dünyanın Peşmerge’ye
destek vermek gibi bir sorumluluğunun olduğunu
söyledi. Ayrılmanın Kürdlerin hakkı olduğunu ve bir
gün Kürdlerin de diğer halklar gibi bağımsızlıklarını
ilan edeceklerini belirten Barzani, Bağdat’ın Kürd ve
Araplara eşit davranmaması durumunda Kürdleri
eleştiremeyeceğini söyledi.
.o
rg
halinde bir anda başladığını, şiddete evrilmemesini memnuniyetle
karşıladıklarını ve birçok yerde
protestoların sona erdiğini söyledi.
Hükümetin reformlarında halkın ve
çalışan kesimlerinin maaşlarının kısıtlanması ve günlük yaşamda yoğunca
sarf edilen benzin, mazot ve diğer
ihtiyaçların fiyat artırımlarına ağırlık
vermesinin halk nezdinde rahatsızlıkları artırdığını ama KBY Başkanı
Mesud Barzani’nin aldığı yeni reform
kararlarıyla halktan ziyade hükümetin mali harcamaları ve yolsuzluğa
karşı tedbirlere yoğunlaşmasından
dolayı Goran dahil, bütün siyasi ve
toplumsal kesimler tarafından olumlu
karşılandığını söyledi. Derbendi şunları söyledi: “Hükümete olan güven
azaldığından dolayı halk, hükümetin reformlarına rıza göstermedi ve
rahatsızlıklarını protestolarla da dile
getirdi. KBY Başkanı Sayın Barzani de
bunu gördüğü için bu reformları ilan
etme gereği duydu ve Barzani’nin bu
reformları halk nezdinde de olumlu
karşılandı. Goran Hareketi bile bu
yeni reformları olumlu gördüğünü
belirtti. Umarım bu olumlu görme
durumu siyasi krizin çözümü için de
ur
d
ak
iv
rs
Şêx Cafer Mistefa: Peşmerge maaş için
protesto yapmadı
Süleymaniye’de Elektrik Müdürlüğü,
Elektrik Kurumu çalışanlarının maaşlarının
kesilmesi halinde kentin elektriğini kesip
toplu greve gidecekleri uyarısında bulunurken, kentte aynı gerekçeyle bir günlük grev
yapan Emmiyet Müdürlüğü memurlarının
eylemlerine Ranya ve Koysancax Polis Müdürlükleri ile sağlık çalışanları da katıldı.
Öte yandan Helebce’de başlayan gösterilere din adamları da katılarak protestocu
kitlelere desteklerini belirttiler. Bazı medya
organlarında Süleymaniye’deki 70. Alay
Komutanlığından bir grup Peşmerge’nin
de maaşlarını almalarını bahane ederek
protesto eylemi gerçekleştirdikleri haberlerinin yayılması ardından 70. Alay Komutanı
Şex Cafer Mistafa, gösterinin maaşların
alınmamasından değil, Peşmergelerin birlik
komutanlarına karşı memnuniyetsizliği
nedeniyle düzenlendiğini söyleyerek bahsi
geçen medya organlarını yaygara koparmakla
eleştirdi.
.a
Protestoların başlayacağı öngörülmüştü
IŞİD’le savaşın başlamasıyla birlikte baş
gösteren savaş maliyeti, 2 milyona yakın
göçmenin KBY’ye sığınmasının ortaya
çıkardığı maliyet ve bütün bu yükün üstüne
Bağdat’ın anayasada belirlenmiş yüzde 17’lik
KBY’nin bütçe payı ile peşmerge ve memurların maaşlarını göndermemesiyle başlayan
mali krizin ortaya çıkmasıyla 2015’in Ekim
başlarında Süleymaniye kent merkezi,
Ranya, Kelar ve özellikle Qelediz de memur
maaşlarının ödenmemesi ile başlayan ve
Goran Hareketi taraftarlarının kışkırtmasıyla
şiddete evrilen protesto gösterilerinde 5 kişi
yaşamını yitirmiş ve 200’den fazla kişi de
yaralanmıştı.
Dünya piyasalarında petrolün varil fiyatının yüzde 80’lere varan tarihinin en düşük
seviyesine inmesinden dolayı Bağdat-Erbil
hattında yaşanan bütçe ve SOMO üzerinden
Bağdat’a petrol akışının durmasıyla 2014
Ocak ayından itibaren KBY’nin kendi petrolünü doğrudan satmaya başlaması da krizi
gidermeye yetmeyince Hükümet bu yılın
başından başlayarak bir reform programı hayata geçirmeye çalıştıysa da 5 aydan fazladır
maaşlarını alamayan öğretmen ve memurlar
tekrar grev ve protesto gösterilere başladı.
Süleymaniye’de maaşlarını alamayan
üniversite görevlileri ile akademisyenlerin
boykot edip derslerine girmemelerinden
dolayı boşalan 38 öğrenci yurdunun kapan-
dığı belirtilirken Erbil’in Şehit Şevket Şeyh
Yezidin Kampüsü öğrencileri de elektrik ve
su kesintisinden dolayı yurtlarını terk edip
Erbil-Kerkük yolunu trafiğe kapatarak protesto eylemi düzenledi.
w
Goran: Barzani’nin reformlarını destekliyoruz ama
Başından beri siyasi kriz ve dolaylı olarak
ekonomik krizin çözümü konusunda karşıt
bir pozisyonda konumlanan ve şartlarından
vazgeçmeyen Goran Hareketi, bazı yöneticilerinin zaman zaman olumlu demeçleri
dışında çözüm için uzlaşmaya yanaşmıyor. Barzani’nin reform kararlarıyla ilgili
konuşan Goran Hareketi Müsteşarı Kardo
Mihemed, reform ve yeniden yapılanma
için Barzani’nin aldığı kararların önemli
olduğunu, ama bunun yasal çerçevesinin de
oluşturulması gerektiğini belirtti. BasHaber’e
konuşan Kardo Mihemed ekonomik krizin
faturasını sadece halka mal etmenin sakıncalı olduğunu, gelir vergilerinin eşit toplanması
gerektiğini söyledi. Mihemed, varolan bazı
gelir kaynaklarının sağlıklı işletilmesiyle
birçok konuda iyileşmelerin sağlanabileceğini savunarak Barzani’nin reformlarının
desteklenmesi gerektiğini belirtti.
w
BY’de ekonomik kriz derinleştirken,
protesto eylem ve grevleri de yaygınlaşıyor. Grevler, Barzani hükümet
giderlerinin kısıtlanması ve yolsuzlukla
anılan şirketlerin cezalandırılmasını öngören
kararlar alması ardından durakladı. KBY
Hükümeti’nin ekonomik krize karşı aldığı
reform kararları ve en son Bağdat ziyaretinden de istenen sonucu alamaması üzerine
Süleymaniye ve Kelar’da din adamlarının da
katılımıyla baş gösteren protesto eylemleri
üzerine KBY Başkanı Mesud Barzani gidişata
müdahale etti.
Hükümetin ekonomik krizi aşmak için
başlattığı reformlar, varlıklı kesimlerin gelir
kaynaklarının kısılması ve halkın yaşam maliyetlerinin artırılması protestoların yaygınlaşmasına yol açıyor. Politik krizin aşılması
için Goran’ın şartlarından vazgeçmemesi,
Hükümetle birlikte Goran’ı da eleştiri oklarının hedefi haline getirdi.
Ekonomik krize rağmen bağımsızlık referandumunun yoğunca tartışıldığı bir süreçte
protestoların patlak vermesinde İran’ın rolü
ön plana çıkarken, KBY Başkanı Barzani,
hükümet reformlarında halkın gelir kaynaklarından ziyade hükümetin mali giderlerinin
kısıtlanması ve yolsuzluğa bulaşmış şirketlerin mallarına el konulmasını önceleyen
önemli reform kararları ilan etti. Buna göre
Hükümet’in idari ve mali yapısı ile Peşmerge
Güçlerinin idari yapısını da kapsayan yeni
bir yapısal denetleme ve düzenleme kararı
alındı. Yanısıra yolsuzluklarla mücadele için
etkin bir komisyonun kurulması, Hükümet
birimleri ile bakanlıkların mali giderlerinin
minimize edilmesi ve KBY’de yaptıkları işlerle belli düzeyde kar elde eden şirketlerin kar
paylarından bir kısmını hükümete vermeleri
de kararlar arasında yer aldı.
w
K
Mustafa Turan
narak verdiği bu köklü reform kararlarıyla
devlet ve hükümet kurumları arasındaki
işleyişin aktif hale getirilmesi, bütün kurumların giderlerinin minimize edilmesi, idari
ve mali sistemin elden geçirilmesi ve mali
krizin giderilmesine destek için KBY’de yasal
çerçevede iş yapan şirketlerin kar paylarından belli bir miktar mali destek talebinde
bulunulması, bu taleplere olumlu cevap
veren şirketlerin mali desteklerinin hazineye
aktarılabilmesi için uygun bir mekanizmanın devreye sokulması amaçlanıyor.
KBY Başkanı Mesud Barzani’nin kararlarında dikkati çeken en önemli hususlardan
biri de, yolsuzluklara bulaşmış ve yasa dışı
yollarla büyük kazançlar elde etmiş şirketlerin haklarında gerekli yasal işlemlerin
yapılması ve hukuk dışı yöntemlerle kazanç
elde eden şirketlerin gelirlerinin hazineye
aktarılması için adil bir mekanizmanın
kurulması oldu.
Bu çerçevede alınan reform kararlarının
uygulanması ve takibi için bir komisyonun
kurulacağı ve denetlemelerini rapor halinde
KBY Başkanı’na sunması kararı, Barzani’nin
Hükümet’i aşarak mali krize bizzat müdahele etmesi biçiminde yorumlanıyor.
HABER
15 Şubat - 21 Şubat 2016
olumlu adımların atılmasına vesile
olur. Yine de Sayın Barzani’nin ilan
ettiği reformların hayata geçirilebilmesi önemli.”
“Musul Operasyonu Kürdistan’dan
başlayacak”
Öte yandan KBY’nin gündemini
meşgul eden Musul operasyonu hakkında konuşan Derbendi, bu bilgileri
teyit ederek şunları söyledi: “Hem Irak
Ordusu hem de Peşmerge Güçlerinin
Musul operasyonu hazırlıkları hızlandı. Irak Ordu güçlerinin Kürdistan’da
konumlandırılmasının da sebebi
operasyona hazırlıktır ve bu KBY ile
koordineli bir şekilde gerçekleşti. Peşmerge Güçlerin zaten öteden beri bu
operasyona hazırdı. Tahminlerimiz,
yılın ortalarına doğru bu operasyonun
başlayacağı yönünde.”
Seid Memuzini: 750 Irak askeri
Kürdistan’da
Musul operasyonu hazırlıkları
çerçevesinde basında çıkan 4500
kişilik bir Irak birliğinin Kürdistan’da
konumlandığı bilgisinin doğru
olmadığını belirten PDK Musul
Sorumlusu Seid Memuzini bu sayının
750 olduğunu ve Peşmerge Güçleri
himayesinde Mahmur’da konuşlandığını söyledi. Konuyla ilgili BasHaber’e
konuşan Memuzini IŞİD’le ilgili
çarpıcı açıklamalarda bunundu. Irak
Ordusu’nun Mahmur’da konuşlanan
gücü dışındaki birliklerinin Musul’a
180 kilometre uzakta Ramadi’de
olduğunu, Musul’dan önce Felluce
ve Şirgat’ı kurtarması gerektiğini ve
bu iki kenti alması durumunda bile
yine Musul’a 50 kilometre yaklaşmış
olacağını ama Peşmerge’nin bazı
alanlarda Musul’a sadece 10 kilometre
uzakta olduğunu ve her an saldırıya
geçebilir bir pozisyonda olduğunu
söyledi. Bu coğrafik özellikler bir yana
güç itibariyle de Irak Ordusu’nun tek
başına Musul’a operasyon gerçekleştirmesinin imkansız olduğunu vurgulayan Memuzini, en olabilir stratejinin
uluslararası ittifak güçlerinin hava
desteğiyle Irak Ordusu, Peşmerge
Güçleri ve Sünni silahlı grupların
işbirliğiyle gerçekleşecek bir harekat
olduğunu söyledi. Memuzini, Sünni
grupların operasyona pratikte büyük
bir katkılarının olmamasına rağmen
Musul’da Sünni Arapların çoğunlukta
olmasından dolayı katılımlarının
olumlu olacağını dile getirdi.
“Kürdistan sınırları Musul dahil
Dicle’ye kadardır“
BasHaber’e konuşan Başika Cephesi
Komutanı Hemid Efendi ise Musul
operasyonunun gecikmesinin sebebinin ABD’nin harekete geçmemesine
ve siyasi ve askeri durumun buna
elverişli olmamasına bağladı ve şöyle
konuştu: “Saddam gibi bir diktatörü
19 günde deviren ABD, Musul’u 3 günde IŞİD’den kurtarabilir. Ama her şeye
rağmen zamanı geldiğinde Peşmerge
Güçlerinin Musul için gerekli talimatı
alacaktır ve biz o talimatı bekliyoruz.”
Kürdistan’ın sınırlarının Musul dahil
olmak üzere Dicle’ye kadar olduğunu
vurgulayan Efendi, “Ne olursa olsun,
Kürdistan’ın tüm sınırlarını kontrol
altına alacağız.” dedi.
Erbil’deki Koalisyon Askeri
Eğitim Merkezi’nde 9 binden fazla
Peşmerge’nin kent içi savaş için gördükleri yoğun eğitimlerin Musul operasyonuna hazırlık olarak değerlendirilirken, Irak Savunma Bakanı Xalid
Ubeydi, Mahmur’daki Irak Ordusu
birliklerini ziyaretinde Musul operasyonunun çok zorlu geçeceğini ama
Peşmerge Güçlerinin de önemli rol
üstleneceği bu operasyonun yılın ilk 6
ayı içerisinde yapılacağını söyledi.
Barzani Münih’te: Kürdler haklarından vazgeçmeyecek
Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesud Barzani 1214 Şubat tarihlerinde düzenlenen 52. Münih Güvenlik
Konferansı’na katılmak üzere Almanya’ya gitti.
Mesud Barzani, Almanya’da başlayan konferansta
önemli temaslarda bulundu. ABD Dışişleri Bakanı John
Kerry, Barak Obama’nın IŞİD ile Mücadele Temsilcilisi
Bret Mc Gurk, Fransa Savunma Bakanı Jean-Yves Le
Drian, Türkiye Dış İşleri Bakanı Mevlüt
Çavuşoğlu, Ürdün Kralı Kral Abdullah,
Irak Başbakanı Haydar İbadi ile görüşen
Barzani’nin gündeminde IŞİD ile devam
eden mücadele ve mültecilerin durumu
olduğu öğrenildi.
Mesud Barzani’nin Haydar İbadi
ile yaptığı ikili görüşme dikkat çekerken, tarafların Musul Operasyonu’nu
konuştuklarını söyledi. Görüşme
sonrası basına konuşan İbadi Musul
Operasyonu’nun 2016 yılında yapılacağını söyledi.
Ayrıca Mesud Barzani’nin 14 Şubat’ta düzenlenen Ortadoğu ve Kürdistan Bölgesi’ndeki son gelişmeleri, IŞİD’le
mücadelede Peşmerge’nin rolünü ve ekonomik krizi
anlatması bekleniyor. Münih Güvenlik Konferansı’na bu
yıl 50 ülkeden yaklaşık 600 üst düzey isim katıldı. Münih
Güvenlik Konferansı sözcüsü Oliver Rolofs yaptığı açıklamada, bu yıl konferansta tartışılacak
temel konuların, Suriye’deki iç savaş
ve sığınmacı krizi olacağını söyledi.
Katılımcılar arasında Ürdün Kralı
Abdullah, Ukrayna Cumhurbaşkanı
Petro Poroşenko, Rusya Başbakanı
Dimitri Medvedev ile Dışişleri Bakanı
Sergey Lavrov, Irak Başbakanı Haydar Abadi, İran Dışişleri Bakanı Cevad
Zarif ve Türkiye Dışişleri Bakanı
Mevlüt Çavuşoğlu da yer alıyor.
07
“Siyah” olanı, az olanı
duymak
FERHAT KENTEL
Nijeryalı bir arkadaşımız var.
Türkiye’de mülteci. Kocasını kaybetmiş. İki yaşındaki kızıyla Türkiye’de
hayatını idame ettirmeye çalışıyor.
Mülteciliğin, Türkiye’de mülteci
olmanın bütün sorunlarıyla baş etmeye
çalışarak...
İstanbul’da ufak tefek işler bulabilmesine rağmen, başka şehirlerde
ikamet etmek zorunda... Türkiye’de
bulunan bütün mülteciler gibi, her hafta ikamete zorlandıkları
şehirde polise gidip imza atmak zorunda...
Bizim arkadaşımız çok uzağa gitmek zorunda değil; ama
bazı mülteciler, bir yabancı olarak hiçbir iş imkanı bulamayacakları uzak şehirlerde, mesela Adıyaman’da ikamete zorlanıyorlar... Ve şimdi anlaşılıyor ki, ikamet zorunluluğu daha
da keskinleşecekmiş. Yani mülteci olarak size “Adıyaman”
dendiyse, Adıyaman’da bilfiil yaşayacaksınız. Orada aç mı
kalırsınız, yoksa tok mu; bu karar vericilerin meselesi değil.
Dolayısıyla arkadaşımızın da kafasında artık “Avrupa’ya ‘suyu
aşarak’ geçmek” gibi düşünceler oluşmaya başladı...
Ege Denizi’ni geçip, özgürlüğü ve refahı hayal ettiği ülkelere geçmek...Yani her gün yüzlerce, binlerce insanın çıktığı
o korkunç yolculuk... Delik lastik botlarla, süs kıvamında can
yelekleriyle, yolun yarısında kendi canının kurtaran “kaptanlarla”, denizin hem bu tarafında hem öbür tarafında bu işten
çok para kazanan resmi, gayri resmi insan tüccarlarından
müteşekkil bir sürü çete için sömürü kaynağı olan bir “turizm
organizasyonu” vesilesiyle!
Alan bebeklerin sahile vurduğu o kabus yolculuğu...
Bu yolculuğu bitiremeyenlere, çocuklarını denizde bırakanlara, yüzlerce “ölüm”e rağmen, arkadaşımız, haberlerde
“hayatı” da görüyor. “Öbür tarafa geçmeyi becerebilen” her
mülteci bu taraftakiler için yeniden bir umut oluyor.
Avrupa’nın bencilliğinin, rüşvet verip mültecileri engelleme çabalarının, Türkiye’nin mültecileri şantaj vesilesi olarak
kullanma girişimlerinin ortasında onbinlerce insan hayatta
kalmaya çalışıyor.
Arkadaşımız sadece Türkiye’de mülteci olmanın, bürokrasinin sıkıntısını yaşamıyor...O aynı zamanda Afrikalı ve
“siyah”...Mesela otobüste yanına kimse oturmuyor...Ve ne
gariptir; ancak çocuğuyla bindiği zaman, etraftaki yolcularda
inanılmaz bir ilgi ve “aman da maşallah!” nidaları başlıyor.
Çünkü “yalnız kadın”, hele “yalnız siyah kadın” daha da
riskli.. Ama “çocuk” bildiğimiz bir işaret veriyor: “anne”...
Kentsel dönüşümün alt üst ettiği Tarlabaşı, adeta dünya
insanlarının karşılaştığı bir dünya... Hemen 500 metre yukarıdaki İstiklal caddesi gibi... Ama aralarında –ki fark çok açık;
İstiklal caddesi parası bol olanların yarattığı bir kozmopolitizm... Tarlabaşı ise fakir dünyalıların birbirlerine sığındığı bir
dünya... Romanların, yerlerinden olmuş Kürdlerin, savaştan
canlarını kurtaran Suriyelilerin, türlü çeşitli açlık, sefalet ve
savaştan kaçan Afrikalıların memleketi olmuş.
Dayanışma var Tarlabaşı’nda ama aynı zamanda acımasızlığın, mesela “siyah kadın” ticareti yapmaya çalışanların
tuzaklarının dünyası olmuş. Türkiye’de yaşayan ortalama
bir mülteci, hele Afrikalıysa, hele kadınsa, bütün bu mayın
tarlasında yürümek zorunda....
O zaman, neden bunca insanın o iğreti botlara binip,
ölümü göze alarak kaçmaya çalıştığını anlıyorsunuz.
O zaman şu soruyu da kendimize sorabiliriz belki... Biz bu
memleketin insanlarının hemen yanı başımızdaki mağdur olan
insanları hissedebilme yeteneğimiz kalmadı mı acaba?
Alan bebek Türk olmadığı için, ölmesinde bir mahzur
görülmemişti... Bir daha hatırlayalım...
Geçenlerde bir haber sitesinde okuduğum haberle bitireyim...Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’daki bir okulda,
işitme engelli öğrenci Zeyd Çoraliç için bütün sınıf arkadaşları, öğretmenleriyle birlikte işaret dili öğrenmeye başlamış.
Yani “biz çoğunluğuz; azınlık olan bize uyacak arkadaş!”
mantığı yerine, sayısı azıcık da olsa başkasının derdiyle hemhal olmak; onu anlamak için çaba göstermenin duygu dili...
Bir gün bizim buralarda da yeşerebilir mi acaba?
SÖYLEŞİ
Yeni ABD Başkanı Ortadoğu’da müdahaleci olacak
Yeni ABD hükümetinin
politikalarının bilinmezliği
Barzani’yi referanduma itiyor
KBY Başkanı Mesud Barzani’nin
referandum konusunu ABD’nin
seçimlerinden önce yapılması
için talimat sunduğu biliniyor.
ABD başkanının kim olacağının
Kürdistan’ın iç siyasetini bu
kadar ilgilendirmesinin sebebi
nedir?
Barzani yönetimindeki Kürdistan
Bölgesel Yönetimi’ne ABD’nin büyük
destek verdiği bilinen bir gerçek.
Barzani ailesi ile ABD dışişlerinin
arasındaki bağ aslında Molla Mustafa
Barzani zamanına dayanır. Yani tarihi
ABD Başkanlık ön seçimleri
çekişmeli geçiyor
Bu seçimlerde kamuoyu araştırmalarını ve anketleri izliyorsunuz. ABD’de seçmen eğilimi
hangi yönde, ibreler kimden
yana? ABD’deki geleneksel iki
dönem kuralı işleyecek mi, yani
Cumhuriyetçilerin başa gelmesi
söz konusu mudur? Cumhuriyetçilerin adayı kesinleşti mi?
Bu soruya cevap vermek için çok
erken. Sonbahara kadar sanıyorum
Cumhuriyetçiler aday adaylarını ikiye
kadar düşürecekler. Demokratların
zaten iki adayı kaldı. Cumhuriyetçilerin yarısı aslında Demokratlardan çok
daha ilginç. Çünkü parti içinde, parti
kaburgasının desteklediği geleneksel
adayların dışında Donald Trump gibi
Cumhuriyetçi Parti’den adaylığını ko-
rg
.o
ur
d
yan ama aslında geleneksel yapıyla çatışan bir aday var. Bu aslında o kadar
önemli olmayabilirdi fakat şimdiye
kadar yapılan iki ön seçim gösterdi
ki Trump’ın adaylığı öyle yabana
atılacak bir şey değil. Demokratlarda
da ön seçimler ilginç bir çekişmeyle
başladı. Başlarda pek şans tanınmayan Bernie Sanders New Hamshire,
ön seçimde Hillary Clinton’u büyük
bir farkla geçti. Önümüzde South
Caroline ön seçimleri var. Hillary
Clinton’un ağırlığını koyup South
Caroline’yi iyi bir oy potansiyeli ile
kazanması halinde pek çok şey olabilir. Mesela bu güne kadar Clinton’un
adaylığı yüzünden seçime girmeyen
bazı isimler Demokrat Partiden yarışa
katılabilirler. Bunlar arasında eski
New York Belediye Başkanı milyoner
Michael Bloomberg’in ya Demokrat
Parti’den ya da bağımsız olarak yarışa
katılabileceği dedikoduları ortalıkta
dolaşıyor.
ak
ABD seçimleri sanki Hindistan,
Çin, Almanya, Irak, Türkiye veya
herhangi başka bir ülkede yapılıyormuş gibi bu ülkelerin basını
bu meseleyle yakından ilgili
oluyor. Bu neden böyle?
Dünyadaki süper güçlerin başında
gelen ABD yönetimi bilindiği gibi
dünya siyasetinde ve ekonomisinde çok önemli söz sahibi. Öyle ki
Amerika Başkanlarının verdikleri
kararlar dünya tarihinin akışını
etkileyecek kuvvete sahip olabiliyor.
Mesela bir önceki Başkan George W.
Bush’un Irak’ı işgal kararı bilindiği
gibi Ortadoğu’da pek çok dengeyi
değiştirdi. Pek çok ülkede yönetim
değişti, IŞİD gibi bir oluşum ortalığı
kasıp kavurdu, milyonlarca insan
evsiz barksız kalıp mülteci konumuna düştü. Bu sadece çok görünen bir
sonuç. Ekonomik yönden de bir ABD
Başkanı’nın uyguladığı yöntemler, aldığı kararlar, doğrudan pek çok dünya
ülkesinin ekonomisini etkiliyor. Bu
yüzden ABD’de ki seçimler dünyanın
pek çok ülkesi tarafından yakından
izleniyor.
bir boyutu vardır. ABD başkanının
kim olacağının Kürd iç siyasetini
ilgilendirmesinin sebebi ABD’nin
Irak Kürdistanı’na vereceği desteğin
boyutu ile ilgili bir olaydır. Burada
aslında şunu da belirtmekte fayda var.
ABD Başkanları genel bir dış politika
belirler, fakat bu politika aslında çok
muğlaktır. Yani Ortadoğu’daki gelişmelerin, dünyadaki güç dengelerinin
seyrine göre bu politikalar elastikiyet
gösterir. Fakat tabiri caiz ise, ABD’nin
Irak Kürdistan’ı konusundaki bir
tıklık oynaması kendini bölgede on
tıklık bir kayma olarak hissettirebilir. Mesud Barzani’nin referandum
kararının ise Amerikan başkanlığının
el değiştireceği bir dönemde olması
bence tamamen ABD’den gelebilecek
tepkiyi azaltma amacına yöneliktir.
Yeni bir hükümetin vereceği tepkinin
bilinmezliği ile Obama hükümetinin
mevcut ortamda Kürdistan’a verdiği
destek karşılaştırıldığında Barzani’nin
neden böyle bir karar aldığı anlaşılabilir.
iv
Çimen Gümüş
bekliyor musunuz? Cumhuriyetçilerin Ortadoğu’daki öncelikleri
ne olacak?
Cumhuriyetçi Başkanlar genel
olarak Ortadoğu’da daha mücadeleci politikaları izlemişlerdir. Bunun
değişeceği yönünde hiçbir işaret yok.
Yeni müdahalelerin olması kuvvetle
muhtemel. Zaten Ortadoğu gayet
açık bir biçimde büyük güçlerin kapıştığı bir yer haline geldi. Eskiden de
böyleydi ama bu kadar aleni değildi
bence. Rusya’nın büyük bir askeri
gücü Suriye’ye konuşlandırması ABD
için önemli. Bence Cumhuriyetçiler
daha müdahaleci bir tutum takınabilirler. Irak’taki askeri güçlerini tekrar
arttırabilirler. Bilindiği gibi Obama
yönetimi askeri güçleri oldukça
azaltmıştı. Cumhuriyetçiler çok daha
büyük askeri bir yığınağı Suriye’deki Rusya kuvvetlerine karşı Irak’ta
yerleştirebilirler.
mücadeleye kadar dış politika ile ilgili her türlü argümanı
seçim vaadi olarak sunuyor. ABD’deki Başkanlık seçimlerinin
şimdiye kadar görülmemiş en heyecan verici seçim olduğu
söyleniyor. Anketlerde bazen Cumhuriyetçiler öne çıkarken
bazen de Demokratlar öne çıkıyor.
ABD’deki Başkanlık seçimlerinin sonuçları tüm dünya içinde
merakla bekleniyor. Seçimler sonrası Ortadoğu’da yaşanacak
değişiklikler, IŞİD ile mücadele, Kürdistan’ın bağımsızlığı,
Ortadoğu’daki yeni kriz odakları ile ilgili BasHaber’in sorularını
yanıtlayan University of Central Florida Tarih Bölümü Profesörlerinden, İslam ve Ortadoğu Çalışmaları Uzmanı Hakan Özoğlu,
Cumhuriyetçi veya Demokrat ABD seçimlerinde seçilecek yeni
başkanın Ortadoğu’da müdahaleci olacağını söyledi.
rs
Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD) 8 Kasım’da yapılacak
58. Başkanlık seçimleri yaklaştıkça Başkan adayları arasındaki
yarış da kızışıyor. Cumhuriyetçiler ve Demokratlar arasında
geçecek olan Başkanlık seçimleri ABD’de olduğu kadar dünya
için de önem arz ediyor. ABD gibi tüm dünyanın dikkatlerinin
çekildiği Başkanlık seçimlerinin sonuçları da yine tüm dünya
için belirleyici olacak.
Yasalara göre üçüncü kez Başkan olması mümkün olmayan
Obama’nın ardından yeni Başkan’ın kim olacağı ise merak
konusu. Partilerin adaylarının hem kendi içlerinde yaptıkları
ön seçimlerle süren kıyasıya yarış hem de rakip partiler ile
mücadeleleri sürüyor. Seçime henüz 8 ay kalan ABD seçimlerinde partiler Kürdistan’ın bağımsızlığından tutalım IŞİD ile
.a
Urfa - Diyarbekir yolunun
26. kilometresinde Pirinçlik Köyü
yakınlarında 2000’e yakın nüfusuyla Amerikan askeri radar üssü
bulunurdu. Üs orta büyüklükte
olduğundan her şey üsse sığmıyor
tabi. Evli personelin, subayların bir
kısmı ve sivil Amerikan personel
ise Diyarbekir’in en iyi durumdaki
binalarında kirada oturur, günün
değişik zamanlarında sokaklarda arzı endam ederlerdi.
Yenişehirde Akar bakkaliyesinin üzerindeki dairede
oturan Amerikalı siyahî yüzbaşı ile Filipinli karısının
karpuz seçerken yaptıkları hiç gözümün önünden gitmiyor. Adam önünde duran karpuz yığınını bateri çalar
gibi tıklayıp iyi olanı seçmeye çalışırken karısı da sesiyle
nağme yapıyordu. Karpuzun iyisi evde belli olur! O kısmını bir türlü öğrenemedik ama Amerikalı hemşerimiz
belki de karpuzdan iyi anlıyordu.
Üs’te diğer işleri yapan daimi personel statüsünde
idareci, usta, temizlikçi, teknik bakımcı, itfaiyeci birçok
eleman çalışırdı. Kentle üs arasındaki ilişki sosyal, kültürel, ekonomik olarak her alanda yaşanır boyuttaydı.
Eşyasal boyut…
Bütün bu durumlar o dönemin koşullarında ciddi
bir piyasa oluşturuyordu tabii ki. Örneğin o yılların
Türkyesi’nde kot pantolon ithalatı yasak olduğundan
bizim hava üssü memleketin zengin çocuklarının imaj
ihtiyacını ikame ederdi. Terzi Orhan Abi üsten ısmarladığı ve Amerikan askerlerince getirilen çeşitli marka
kotları tezgâh altından satardı. Biz de gayet pahallı
olarak satın aldığımız pantolonları bedenimize geçirir,
orta çağdan kalma ruhumuza kamuflaj ederdik. Çağdaş
ve modern olurduk.
Olay sadece Amerikan askerlerinin izin dönüşü
getirdikleri ürünlerle sınırlı değildi tabi. İnsan eşya
ilişkisi başka boyutlarda da ilerlerlerdi. Orhan Abi’nin
dükkânında rastladığım üs çalışanı elindeki büyükçe
kese kâğıdından ha bire bir şeyler çıkarıp masaya
bırakıyordu. Eşyaları görünce hayret eden gözlerim
algıladıklarına şaşırıyordu. Masada oluşan mini sergide
neler yoktu ki. Birkaç çelik uçlu tor-navida, birkaç kutu
vida ve ortadan sıkılmış yarı kullanılmış diş macunu ve
iki arka dişten oluşan geçme diş protezi. Evet, yanlış
duymadınız o yılarda ülkede bulunmayan markalardan
yarı kullanılmış bir diş macunu ve yine kullanılmış diş
protezi önümde duruyordu. Ne kadar küçük şeylere ihtiyaç duyuyormuşuz veya tenezzül ediyormuşuz meğer.
Oyunsal boyut…
Diyarbekir’de yabancılar sadece üs personeli değil
tabi. O yıllarda faaliyet gösteren birçok Amerikan petrol şirketi de var. Shell, KCA, Schlumberger vb ilimizde
tesisleri, mühendisleri işçileri kampları bulunmakta.
Bizim mahallede iki katlı bahçe içinde bir evde birkaç
Amerikalı mühendis kalırdı. Özel-likle pazar günleri
memleketin sıcağından bunalan bu Coni’ler sokağa
çıkarlardı. Evlerinin önünden geçen genişçe sokağın
karşılıklı iki kaldırımına konumlanıp, mini beysbol oynarlardı. Biri birlerine tenis topu büyüklüğündeki topu
fırlatır diğer ellerine taktıkları büyükçe eldivenleriyle
de o topu ya-kalarlardı. Bazen de oyunu biraz daha
geliştirip bir kaçımızı araya alır, biri birlerine fırlattıkları topu, minicik çıplak ellerimizle tutma çabamıza
gülerlerdi. Yani iki yabancı bizim, Amed’in çocuklarının
üzerinden oyun çevirip eğlenirlerdi. Şimdide öyle değimli? Birileri kendi arasında top çevirirken biz zavallı
çıplak ellerimizle topu havada yakalayıp, puan alma
peşindeyiz. Evet, sokak bizim ama top ve oyun onların.
Yeterince puan toplayıp kimimiz “bağımsız” kimimiz
de “özerk” olmak istiyoruz. Za-man ellerimizi yeterince
büyüttü mü? Yeterince yükseğe sıçrayıp “muzaffer”
olacak mıyız? Yoksa sadece bizi oyalayıp gülecekler mi?
Göreceğiz…
SÖYLEŞİ
BasHaber
15 Şubat - 21 Şubat 2016
9
SÖYLEŞİ
Prof. Hakan Özoğlu
w
ÖZTEKİN ÇAÇAN
15 SÖYLEŞİ
Şubat - 21 Şubat 82016
w
Diyarbekir - Amerikan
ilişkileri…
BasHaber
w
08
‘Yeni müdahalelerin olması
kuvvetle muhtemel’
Cumhuriyetçilerin Ortadoğu
ajandasında ne var. Yeni kriz
odakları, yeni müdahaleler
Cumhuriyetçi ya da Demokrat,
yeni Başkan Ortadoğu’da
müdahaleci olacak
Seçimin galibinin Demokrat
Parti olması durumunda, DP,
Ortadoğu’da Obama Yönetiminden farklı politika izler mi? Hillary Clinton ve Bernie Sanders
arasında Ortadoğu politikalarında fark ne olabilir?
Seçimi Demokratların kazanması
bence sadece müdahalenin boyutunu değiştirir. Demokrat Partili bir
Başkan bugünkü askeri ve politik
konjonktürde sahayı sadece Rusya’ya
bırakmayı göze alamaz. Bernie Sanders sol eğilimli olarak bilenen bir
aday. Eğer seçilirse kendi seçmenine
jest olsun diye bile Ortadoğu’yu gözden çıkaramaz. Bence Hillary Clinton
seçilirse Demokrat Parti politikası
Cumhuriyetçilerden çok farklı olmaz.
Cumhuriyetçi veya Demokrat, yeni
Başkan bence Obama’dan çok daha
müdahaleci bir tutum takınacak.
Bunda da en büyük belirleyiciliğin dış
dinamikler olacağa benziyor.
‘Irak bölünmesi kaçınılmaz hale
gelirse yeni ABD Kürdistan’ı
destekleyecektir’
Cumhuriyetçi adaylar arasında
Irak’ın bölünmeye yaklaştığına,
Kürdlerin ayrılması gerektiğine dair, Kürdlere de sempati
içeren çok sayıda mesaj verildi. Kürdlerin bekledikleri gibi
Cumhuriyetçilerin Kürdlerin
haklarına saygı duyacakları gibi
bir beklentiniz var mı?
Molla Mustafa Barzani zamanından beri bu tür mesajlar çok verildi.
Dış politikada haklara saygı duymak
pek göz önünde bulundurulan bir şey
değil maalesef. Dış politikayı menfaat
ilişkileri yönlendirir. Irak’ın bölünmesi
kaçınılmaz hale gelirse hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar Batı’ya
yakın bir Kürd yönetiminin kurulması
konusunda destekleyici olabilirler. Bence bunda da belirleyici nokta ABD’nin
bağımsız bir Kürd devletini destekleyerek neler kazanıp neler kaybedeceğinin
ince hesaplanmasına bağlı olacak. Şunu
da unutmamak lazım, Ortadoğu’da
dengeler günlük değişebilir yani bugün
verilecek bir cevap yarın için geçersiz
olacaktır.
‘Kürdistan petrolünün Batı’ya
gitmesi için Irak’ın
dağılmasının kaçınılmazlığına
dünya ikna olmalı’
Bölgede yeni bir mezhep savaşı
yükseliyor. Kimi yorumculara
göre, Suriye, Yemen, Suudi Arabistan ve Kürdistan’da ABD’nin
bu savaşı kışkırttığı ve IŞİD’i de
bu nedenle desteklediği söyleniyor. Kürdlerin bu mezhep savaşında ABD’ye yakın bir pozisyonda oldukları çok açık. Diğer
yandan Kürdistan’ın gaz ve
petrol zenginliklerini Avrupa’ya
ve Batı dünyasına taşıması tartışmaları var. Kürdistan’ın enerji
kaynaklarının İran ve Rusya’nın
alternatifleri olarak ortaya çıkmasının anlamı nedir?
Bölgedeki mezhep savaşlarının
yükselmesi yeni ama geçici koalisyonlar ortaya çıkarabilir. Bu koalisyonları belli bir hamurda yoğurmak
için ABD, Rusya gibi muktedir güçler,
mezhep çatışmalarını, yerel güç
kavgalarını, hep kendi avantajları
için kullanmaya çalışmışlardır. Fakat
IŞİD’i Amerika’nın desteklediği gibi
ciddi bir iddianın somut kanıtları olması gerekir. Yoksa bu iddia ayakları
çok havada kalan bir spekülasyondan
öteye gidemez. Ben henüz böyle bir
somut kanıt göremedim. Kürdlerin
bu mezhep savaşında ABD’ye yakın
olduğu gerçek. Ama unutulmaması
gereken başka bir gerçek de sadece
Kürdlerin değil birbirine zıt pek çok
grubun da özellikle IŞİD ile mücadele
konusunda ABD’ye yakın pozisyonda olmasıdır. Kürdlerin, özellikle
Suriye’deki PYD güçlerinin ABD’ye
alandaki askeri güç olarak menfaat sağlaması dikkate değer. Kendi
askerlerini kullanmak istemeyen
ABD bölgedeki Kürd kuvvetlerinden
özellikle Peşmerge’den zaman zaman
faydalanılıyor. Tabi bu ilişki karşılıklı.
Gelelim Kürdistan’daki gaz ve petrol
zenginliklerinin Batı dünyasına Rusya
ve İran’ın alternatifi olarak taşınması konusuna. Bunun gerçekleşmesi
için özellikle Türkiye’den geçecek
petrol botu hatlarına ihtiyaç var. Bu
konuda da pazarlıklar yapılabilir. Ve
hatta şimdiden yapılmaya başlanması
bile olabilir. Bunun için sanıyorum
kesinleşmesi gereken şey, Irak’ın
dağılmasının kaçınılmaz olduğuna
bütün dünyanın ikna olmuş olması.
Halihazırda bu gerçekleşmiş değil.
‘ABD’ye rağmen Kürd
devleti gerçekçi değil’
Zaman zaman küçük gerginlikler yaşanmasına rağmen
gerek Cumhuriyetçiler gerekse de Demokratlar arasında
Barzani’nin özel bir öneminin
olduğu görülüyor. Barzani
demeçlerinde ‘gerekirse ABD’ye
rağmen devletimizi kuracağız’
yaklaşımının ABD’deki karşılığı
nedir? ABD’nin Barzani’ye özel
yaklaşmasının nedeni nedir?
ABD’nin Barzani ile özel yaklaşmasının sebebi daha önceden de belirttiğim gibi tarihsel bir yapıya sahip.
ABD dışişleri Barzani’yi iyi tanıyan,
onunla devamlı bağlantı halinde
olan insanlarla dolu. Eskiden Kürd
Bölgesi’nde görev almış her kademeden pek çok Amerikalı emekli olduktan sonra danışman olarak Irak Kürdistan Hükümeti’ne hizmet sunuyor.
Emekli askerler arasında Kürdistan’ın
bağımsızlığına ve Barzani’ye sempati
duyan pek çok yüksek rütbeli var. Fakat bana göre ABD’ye rağmen Kuzey
Irak’ta bağımsız bir Kürd devletinin
kurulması pek gerçekçi değil.
09
Ölmeme hakkı!
SENNUR BAYBUĞA
Bu savaşın galibi, bu savaşın ‘Tanya’ sı bu savaşın Paris Komünü yok,
kimse kahraman değil kimse ölü değil,
ruhlarımızın cesetlerini çırılçıplak
sokaklarda sürükleyenlere duyduğum
öfke kadar kırgınım size de artık.
İştahsız bir çocuğun annesiyim,
sabah kalktığımda akşama ona ne pişirebileceğimi düşünüp liste yapıyorum.
Biraz önce sadece dört tane biber
dolması yaptım küçücük bir tencerede, dünya emeği, belki
yer diye. Bir yandan da o tencerenin ah ellerinde poşetlerle
kaçıp giden bütün çocuklara yetmesini istedim, anneleri gibi
hem de. Bütün gün üzerine titrediğim çocuğu ayrı bir yere
koyup, başkalarının çocuklarını kahraman yapacak kadar
ikiyüzlü değilim henüz. Bir çocuk, her çocuk, hiçbir annenin
kahramanlık hikayelerine özne olsun diye doğurmadığı bir
canlı. Yanı başında ağzındaki lokmayı çiğnemeden çocuğunun lokması, onu doyuracak mı diye kaygıyla izleyen annenin başına, beyaz tülbendi takıp kahraman annesi yaptığınız
da, ağzındaki lokmanın yettiğini gören annenin mutluluğunu
mu yaşar zannediyorsunuz. Anne kahraman olsun diye
çocuk büyütmez! Anne, çocuğu o ölene kadar yanı başında
olsun diye yüreği pırpır atan kadındır. Naralarınızdan ve
ajitasyonlarınızdan bıktım artık.
Cizre’nin nüfusu 200 bin den 15 bine düşmüş, Sur İlçesi
onun bile altında bir nüfusa sahip artık, Sur’un bitişiğinde
insanlar kahve içiyor, kimi tavla oynarken telefonla konuştuğum oluyor, iki sokak ötede yarattığımız kahramanlar ve
birkaç saat sonra ölecek olan kahramanlar, sizin şiirlerinizden beslenmiyorlar. Ölmekten taşınan insanlara, annelere,
babalara, ağabeylere, ablalara ve okulunu arayan çocuklara,
paylaştığınız kahramanlık fotoğraflarını gösterin, biz buradan medyaladığımız zaman onlara bir hayat, bir okul bir
ekmek bir yatak temin ettiğinizi mi zannediyorsunuz. Bıktım
artık.
Ergenekon çetesinin uzman katilleri tahliye olmaya
başladığında konuşmaya başladık; hangileri köpek dişlerini
büyütüp paramparça edecekler bizi, sevdiğimiz dostlarımızı,
mazlumları, yoksul çocuklarını yine diye dehşetli bir sessizliğe gömüldük. Ve şimdi, bizim dostlarımız, benim sevgili
kara gözlü annelerimin çocukları, cesetleri ile sokaklarda
sürüklenirken paylaştığınız fotoğraflardan, sanki herkese
sürpriz gelen o dişlerin nerelerde kimi parçalığını gördük,
görüyoruz. Bıktım artık.
Muhatabı olduğumuz devletin, yazık ki aynı sokaklarda
yürüdüğümüz katiller sürüsünün sahiplerinin iyi insanlar
olduğunu bize kimse söylemedi, biz bu dersi yıllarca daha
okuma yazma öğrenmeden öğrenmiştik, biz bu dersin bütün
sınavlarına girmiş ve her dersinde ölülerimizi toplayarak
çıkmıştık. Ama insandan yana bir umudumuz vardı, insana
kendi devletini anlatabileceğimizi umud ettik, insana, tek
tek, bağırmadan mesela bir tarihlerde Taksim’in orta yerinde
haftalarca anlatabilmiştik biz bu dersi. Umud etmiştik, umut
olmadan insan neden çabalasın ki ertesi sabah doğacak
güneş için.
Daha iki yıl önce halay çektiğimiz gençlerin o bodrumlarda ölmesinden bir kahramanlık destanı çıkar mı, kıyısında
köşesinde nefes aldığım siyasi akıl, bu bodrumlardan, bu
sokaklardan, kan ile yıkanan ve her gün gözümüze sokulan
bu cehennem karmaşasından, yarını çiçekli saksılarla dolu
balkonlar çıkar mı? Devletin merkezine sormadan yaşayacağınız ağaçlı bahçeler çıkar mı.
Bedenini arsızca, erkekçe, utanmadan sokaklara sürdükleri o kadın fotoğraflarını, sadece biliyorum ki bir kahraman
ölüsü değil, namus yatağımızdan bize vurmak için paylaştığınızda, o kadınlar ‘kızlarımız’, ‘karılarımız’ diye bizim
vicdanımıza bağırırken siz, hayır, o kadınlar sadece kendileri
ve sadece insan demek istiyorum. Senin çıplak bedenin ne
ise onun çıplak bedeni de o ve aynı kutsallıkta. Aşağılık
katiller ve artık ne yaptığını bilmez hale gelen benim sevgili
arkadaşlarım duyuyor musunuz? O kadın karınız, kızınız
değil, kendini var etmek için ölmeyi seçmiş bir insan, başka
türlü arınmayacağına ikna ettiğiniz bir anne kuzusu, bırakın
bedenlerini onlar yıkasın. Su ile.
BasHaber
Taraflar ‘ateşkes’ ilan ediyor mu?
Birleşmiş Milletler öncülüğünde gerçekleştirilen Cenevre görüşmelerinden de
sonuç alamayan tarafların Almanya’nın
Münih kentinde kentinde tekrar bir araya
gelerek ateşkes ilan edecekleri öğrenildi. Münih toplantısında biraraya gelen
Uluslararası Suriye Destek Grubu temsilcilerinin Suriye’de taraflar arasında ateşkesin
sağlanması konusunda anlaştıkları öğrenildi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Münih
Güvenlik Konferansı’nda Suriye’de bir hafta
içinde devreye girecek bir ateşkes planı
üzerinde anlaşıldığını açıkladı. Anlaşmaya
göre grubun tüm üyeleri, insani yardım
tedariki amacıyla, sahadaki güçlerin BM ile
koordinasyon içinde çalışmaları için tüm
“Mülteciler Efrine sığınıyor”
Öte yandan rejim güçleri ile Rusya’nın
Halep’teki operasyonlarından kaçan sivillerin Efrin kentine akını da sürüyor. Efrin’e
yakın Şehba kasabasına yerleştirildikleri
öğrenilen mültecilerin Efrin yönetimi tarafından karşılandığı ve mültecilerin sayısının
giderek arttığı belirtiliyor. Halep’in kuzeyindeki çatışma bölgelerinden kaçan ve Efrin’e
sığınan mültecilerin durumuna da dikkat
çeken İbrahim, mültecilerin halkın evlerine
yerleştirildiğini, sıkıntılarını giderebimek
için gerekli yardımları uluslararası sivil
toplum kuruluşlarından talep ettiklerini
söyledi.
“DSG Azez’e ilerliyor”
Kürd güçlerinin Halep’in kuzeyindeki
operasyonlarını BasHaber’e değerlendiren Efrin Savunma Bakanı Evdo İbrahim,
Kürd güçlerinin operasyonlarının başarıyla
sürdüğünü söyledi. Nusra ve Ahrar’ın bölge
halkına zulüm yaptığını ve bunun Kürd
güçlerinin operasyonları ile son bulacağını
kaydeden Evdo, “başta Efrin’deki halkımıza bölgedeki tüm halkları kuşatan radikal
çeteler bölgeden temizlenecek. Bölge halkı
YPG’nin varlığından memnun, çetelerin
Türkiye – ABD arasında PYD krizi
PYD’nin son zamanlarda ABD ve Türkiye
arasında neden olduğu krize de sürüyor.
Türkiye PYD’yi ‘PKK’nin Suriye’deki yapılanması’ olduğunu söyleyerek ‘terör örgütü’
olarak kabul edilmesi gerektiğini savunurkeni ABD ise PYD ve YPG’nin bu tanıma
dahil edilmediğini ifade ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Çarşamba günü
yaptığı konuşmada ABD’yi hedef alarak,
“PYD de YPG de bal gibi terör örgütüdür...
Ey Amerika! Size kaç kere söyledim. Siz bizimle beraber misiniz yoksa bu terör örgütü
PYD ve YPG ile mi berabersiniz?” diyerek
ABD’li yetkililerin Rojava ziyaretine tepki
göstermişti. Ancak ABD Dışişleri Bakanlığı
Sözcü Yardımcısı Mark Toner, “PKK ile YPG
arasında fark var. PKK terör örgütü ama,
rg
.o
DSG’nin Efrin hamlesi
ABD’nin öncülüğünü yaptığı uluslararası
koalisyonun desteğini alarak, hem Rojava hem de Suriye’de IŞİD’e karşı ilerleyen
DSG’nin, Efrin ve Haleb’in uzeyinde Nusra
ve Ahrar’a karşı operasyon başlatığı öğrenildi. Operasyonda Rusya’nın deteğini alan
Kürd güçlerinin Azez kentine yaklaştıkları
öğrenildi. Bölgedeki kaynaklar ve Londra
merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, DSG ile El Nusra arasında yoğun bir
çatışmanın sürdüğü belirtiyor. Öte yandan
Mennah kasabasının yanı sıra bölgedeki havaalanın da Kürd güçleri tarafından kontrol
edildiği öğrenildi. Reuters’a konuşan Suriye
İnsan Hakları Gözlemevi Başkanı Rami
Abdülrahman, muhaliflerin Halep bölgesinde kontrol ettiği son askeri üssü de kaybettiğini dile getirdi. Reuters, Kürd güçlerinin
karadan ilerlediğini, Rus jetlerinin de buna
destek verdiğini yazdı.
“Türkiye ve Suudi Arabistan’ın planları
tutmadı”
Türk yetkililerin PYD’ye karşı tutumlarının Türkiye’ye zarar vereceğini söyleyen
Dibo, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın Suriye
krizinin patlak vermesinden bu yana selefi
grupları Kürdlerin üzerine sürdüklerini ve
Kürd kazanımlarının ortadan kalkması için
büyük girişimlerin olduğunu belirtti. Riyad
ve Ankara’nın Kürdleri uluslararası alanda
da yalnızlaştırma politikası güttüğünü ancak
dünya kamuoyunun ve uluslararası güçlerin
PYD’yi öenmli bir müttefik olarak gördüklerini söyledi. Kobanê direnişi ile birlikte
Kürd güçlerine desteğin arttığını açıklayan
Dibo, “Kobanê direnişi ve diğer askeri başarılar bazı güçlerin planlarnı boşa çıkardı.
Bunların başında Suudi Arabistan, Katar
ve Türkiye geliyor. Suriye ve Rojava radikal
gruplara teslim edilecekti. YPG ve PYD’nin
başarıları bu ülkelerin plan ve stratejilerini
boşa çıkardı” değerlendirmesini yaptı.
“Rusya ile müttefikiz”
Moskova’da açılan Rojava Özerk Yönetimi
temsilciliğine de değinen Dibo, Rojavalı yöneticilerin Cenevre toplantısında yalnızlaştırılmak istendiğini ancak Cenevre ve ondan
sonra yapılan tüm görüşme ve toplantılarda
PYD’nin eksikliğinin farkına varıldığını
söyledi. PYD’nin katılmadığı Cenevre
toplantısının akibetinin de diğer görüşmeler
gibi olduğunu ve dünya güçlerinin PYD ile
oturmak konusunda anlaştıklarını açıkladı.
Moskova’nın yanı sıra kısa zamanda ABD ve
AB’nin kimi kentlerinde de temsilcilik açacaklarını ifade eden Dibo, şöyle dedi: “Rus
yetkililer ile öteden beri görüşmelerimiz var.
Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinden sonra Rusya ile ilişkilerimiz
stratejik biçimine evrildi. Şu anda müttefikiz. Moskova’da ilk temsilciliği açtık. AB ve
ABD’de temsilcilikler yakında açılacak.”
Kürdistan Bölgesi Başkanı
Mesud Barzani, Bağımsızlık
ilanı için referanduma gitmek is-tiyor. Almanya, ABD
ve AB böyle bir girişime nasıl
bakıyorlar. Kürdlere destek
verecekler mi? Bir devletin
ortaya çıkması için real şartlar var mı?
Öncelikle bağımsızlık için real
şartların olup olmadığı ayrı bir
olaydır. Ikincisi ise böyle bir devlet kurulmaya çalışılırsa destek
görüp görmeyeceğidir. Real şartların durumu henüz iyi görünmüyor. Ankara Kürdleri çıkarları
doğrultusunda kullanmaya çalışıyor, onlarla bir nevi oynuyor ve bir
Kürd devletinin kurulmasına da
karşıdır. Ayrıca Kürdlerin Bağdat
ile ilişkilerini düzeltmesine çalışıyorlar, en sonunda ise Bağdat da
Kürdlerin devlet kurmasına karşıdır ve buna firsat vermek istemez.
Bağımsızlık bence akıllı da olmaz,
Referandum veya herhangi bir oylama sürekli yapılabilir. Böyle bir
durumda Irak’ta Kürdlerin ezici
çoğunluğu bağımsız bir devlet
için oyunu kullanacağını biliyoruz
ve bu da iyi nedenlere dayanıyor,
ancak, bence ilk önce böyle bir
girişimi, isteği saklı tutmak gerekiyor. Ve bu şartlarda en azında
resmi olarak referanduma gitmek
ve bağımsızlığa yürümek akıllı bir
tutum olmaz. Diğer taraftan ise
buna da ilavetten “kendi topraklarını genişletmek için Kürdlerin
Arapları yerleşim alanlarından
sürdüğü” iddiasının, şüphesinin
olduğunu da eklersek, tabiki bu
tür şeyleri ne Brüksel ve ne de
Ankara hoş karşılamak ve görmek
istemez.
Bence böyle bir an ve ortamda
sayın Barzani’nın referandum düzenlemesi akıllı bir çözüm değil.
Ayrıca böyle bir girişim, sonraki
adımların atılması için, onu siyasi
bir baskı altına sokulmasına da
neden olabilir.
ur
d
baskısından kurtulmak istiyorlar” dedi. Rus
uçaklarının da kendilerine destek verdiklerini ve bundan memnuniyet duyduklarını
belirten Evdo, “radikal, selefi grupların
Suriye’den Rojava’dan çıkarılması konusunda bize yapılan her desteğin önemli
olduğunu düşünüyoruz. Rusya önemli bir
müttefikimiz, koordineli yapılan operasyonlar ile Kürd güçleri Azez’e doğru ilerliyor”
şeklinde konuştu.
ak
nüfuzlarını kullanacak. El Nusra, IŞİD ve
diğer selefi ögütlerin anlaşmanın içeriğine
dahil edilmiyor.
Rusya Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov ise,
Rus güçlerinin IŞİD ve Nusra Cephesi’ne
yönelik hava saldırılarının süreceğini söylerken, Kerry gibi, Suriye yönetimi ve muhalifler arasındaki barış görüşmelerinin en yakın
zamanda yeniden başlaması gerektiğini de
belirtti.
Reşad Ozkan
rs
l Nusra, IŞİD, Ahrar el Şam ve diğer
radikal örgütlerin saldırılarını püskürten Kürd güçleri, 1960’lı yıllarda Hafız
Esad’ın Baas rejimi tarafından Rojava’da
oluşturulan ‘Arap kemerini’ aşmaya
başladı. Arap Kemeri, Kürd yerleşimlerini
birbirinden koparmak amacıyla aralara
Arap nufusun yerleştirilmesi ve Kürdlerin
bölgeden techir edilmesini öngörüyordu. Bu
amaçla Kürdlerin el konulan arazileri çölden
getirilen Araplara verilmiş ve Kürdler Suriye
kentlerine sürülmüş ve vatandaşlık hakları
ellerinden alınmıştı.
Temmuz ayı başında Girêspi kentini
IŞİD’ten alan Kürd güçleri Qamışlo ve
Kobanê merkezleri arasında koridor açarak
yolların denetimini kontrol altına almıştı.
Efrin bölgesinde de Rusya’nın hava desteğiyle IŞİD, El Nusra, Ahrar el Şam ablukasını
kırmak için karşı operasyona başladı. YPG
ağırlıklı Demokratik Suriye Güçleri (DSG),
şu sıralar Kobanê ile Efrin arasında bulunan
Minbic ve Azez kasabalarını temizlemek
için operasyonlara başladı.
Efrin Kantonu Savunma Bakanı İbrahim
Evdo, Kürd güçlerinin Azez’in kapılarına
dayandıklarını açıklarkan, Rusya Hava Kuvvetleri uçaklarının da Kürd güçlerine destek
için Ahrar el Şam ve El Nusra’nın mevzilerini bombaldıkları bildiriliyor.
Bu arada PYD’nin denetimindeki Rojava
Özerk Yönetimi Moskova’da temsilcilik açtı.
Suriye’deki krize çözüm bulmak için 29
Ocak’ta Cenevre’de biraraya gelen tarafların
masadan eli boş dönmeleri gözleri 52. Münih Güvenlik Konferansı’na çevirdi. Konferansta mültecilerin durumu, Suriye krizinin
çözüm yolları temel gündemi oluşturuyor.
Münih’te konuşan ABD Dışişleri Bakanı
John Kerry, taraflar arasında ateşkesin sağlandığını açıklarken, Rusya Dışişleri Bakanı
Sergey Lavrov, Rusya’nın hava bombardımanının devam edeceğini açıkladı.
.a
E
Siwar Bedirxan
Kürdlerlerin parçalanmışlığı
davalarını sabote ediyor
“PYD, Suriye krizinin çözümünde ciddi
davranıyor”
Türkiye ile ABD arasında krize neden olan
PYD’nin durumunu BasHaber’e değerlendiren PYD Dış İlişkiler Komisyonu Sehanok
Dibo, PYD’nin ve Rojava Yönetimi’nin Suriye
krizinin bir parçası olduğunu ve krizin
çözüme kavuşturulması konusunda rolünün
olduğunu söyledi. PYD’nin hem askeri hem
de siyasi başarılar elde ettiğini ifade eden
Dibo, “PYD başarılı bir siyaset ile bugün
tüm dünya güçleri tarafından kabul görüyor.
ABD’de Rusya’da PYD’yi önemli görüyor.
Suriye krizinin çözümü için iki faktör
gerekli. Faktörlerden biri askeri başarılar ile
selefi grupları Suriye’den çıkarmaktır. Diğer
faktör ise siyasi faktördür. Siyasi alanda da
selefi gruplara verilen destek kesilmelidir.
PYD hem askeri başarıları ile hem de siyasi
başarıları ile Suriye krizini çözüme kavuşturma konusunda ciddi olduğunu göstermiş
oldu” dedi.
w
Arap Kemeri çözülüyor
HABER
15 Şubat - 21 Şubat 2016
Dr. Udo Steinbach:
YPG ile ilgili Türkiye ile aynı görüşte değiliz”
dedi.
w
Efrin ile Kobanê’nin birleştirilmesi girişimleri
BasHaber
15 Şubat - 21 Şubat 2016
iv
ROJAVA
w
10
Peki Rusların tutumu nasıl
olabilir?
Bence Rusların da tutumu
başka olmaz. Çünkü Rusların da
kafkaslarda, kendi etnik sorun-
ları olduğunu biliyoruz. Ayrıca
görüşüme göre Rusların eski
başkentlerdeki iktidarlarla ilişkisi
devam edecektir. Yeniden “sorun
yaratacak” sorunlarla, özelikle
Ortadoğu’da kaçınacaklardır.
Avrupa, Rusya’nın petrolüne ve gazına bağımlı.
Kürdler de zengin petrol ve
gaz rezerveleri-ne sahip.
Avrupalıların, Kürdleri
desteklemesinin altında
bu zenginlik kaynakları mı
acaba yatıyor. Kürd gazı ve
petrolü Rusya’nın projelerine
alternatif olma ihtimaline
nasıl bakıyorsunuz?
Hayır bir alternatif teşkil etmez.
Hacim ve rezerveler açısından
bu mümkün değil. Eğer Kürdlerin böyle bir tasarımları varsa o
zaman bu proje sayın Barzani’nın
bağımsızlık girişimine kıyasla
daha da gerçekçi değildir.
ABD, Türkiye’nın mütefiği
ona yardım ediyor, Türkiye
ise Kürdler ve PKK ile savaşıyor. Avrupalılar buna göz
kapatıyor, görmek istemiyorlar. Diğer taraftan ise ABD ve
Avrupa, Su-riye ve Irak’taki
Kürd güçlerini IŞİD’e karşı
destekliyorlar. Herşey karma-karışık görünüyor, Kim
kimin dostu?
Burada gerçekten durum çok
karışık, gelişme ve ilişkilerde
ortak bağlantılar yakalamak çok
zor. Bu da AB’nın nasıl bir Dilema
içinde oldugunu bize gösteriyor.
Bu durum Merkel için de geçerli:
Merkel Türkiye’yi ziyaret ediyor, aynı zamanda orada, Kürd
bölgelerindeki gelişmelere, neler
olduğuna gözlerini kapatıyor.
Her aktör kısa vadeli olarak
kendi çıkarları üzerinde haraket
ediyor: Almanlar, Avrupalılar,
Kürdler, Türkler vs.. Gerçekten de
hiçbirinin uzun vadeli bir konsepti bulunmuyor. Sayısız devletin
en azında en asgari ölçüde de
olsa bile üzerinde anlaşabilecekleri ortak bir planları yok. Tabiki
Amerikalılar Türkiye’nin PKK ile
savaşmasını iyi bir şey olmadığını
biliyor. Fakat bu da dilemanın
başka bir parçasını teşkil ediyor:
Bir yandan Türkiye’ye ihtiyaçları
olduğunu biliyorlar, diyer taraftan
ise Türkiye’nın PKK’ye savaş
açmasının IŞİD ile mücadeleyi,
IŞİD le mücadelede öncü güç olan
Suriye Kürdlerini zayıflattığının
farkındalar ve seyretmek zorunda
kalıyorlar.
Tüm bunlar yetmiyormuş gibi
bir de Kürdlerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları, birbirlerini
çekmemezlikleri, birbirlerini sevmemezliklerini de eklersek.. Bir
daha söylüyorum bu aktörlerinin,
bölgedeki büyük siyasi sorunların
çözümü için, hiçbirisinin uzun
vadeli bir plan ve stratejileri yok.
Ve eğer burda ortak bir haraketlilikleri varsa da ufak tefek ortak
çıkarlar üzerinde dir.
Çizdiğiniz böyle bir karamsar bir tabloda Kürdlerin
geleceği nasıl görüyorsunuz?
Şimdilik tek bir şeyi kesin
olarak söyleyebiliriz: Kürdlerin
geleceği de bir Kürd devletinin
oluşmasında, vucuda gelmesinde
olmayacaktır: Ne Irak’ta, Suriye,
Türkiye veya İran’da. İnsan uzun
vadeli düşünebilir ve uzun vadeli
senaryolar ortaya atabilir.
Benim düşündüğüm senaryo
şöyle: Şimdiki devlet sınırları şöyle veya böyle aynen oldukları gibi
kalacaklardır. Mevcut devletler ise
federatif olarak yeniden düzenlenecektir. Mevcut devlet sınırları
içinde bulunan etnik, dini veya
başka küçük azınlıklara oldukça
genişletilmiş otonomi haklarının
verilmesi. Ayrıca Kürdler için ise
kültür veya kültürel ve siyasal olarak daha da ötesinde kendi kendilerini organize etme haklarının
verilmesi. Kürdler böyle bir durumda siyasi olarak mevcud olan
devletler bünyesinde kendilerini
organize etme zorunda kalacaklardır. Böyle bir durumda tabi ki
mevcut devletlerin de kendilerini
yeniden keşfetmeleri gerekecek.
Bu da Kürdler için geçerli olan:
daha çok otonomi, federasyon,
konfederasıyon, kendi kendini
yönetme - yani ismi ne olursa
olsun - anlamına gelecek. Burada
ilk adım Irak’ta atılabilir. Irak’ın
mevcud anayasası o kadar kötü
değildir. Zaten Suriye Kürdleri
Almanya’nın önde gelen muhafazakar Ortadoğu uzmanlarından Prof. Dr. Udo Steinbach, “ABD
ve Batı ülkeleri IŞİD terörüne
karşı Kürdleri iyi savaşan bir
ortak olarak görüyor. Kürdler
olmadan IŞİD’in yenilmeyeceğini
bildikleri için gerekli yardımları
yapmaktan kaçınmıyorlar. Ancak
Kürdlerin Batı’nın bu destek ve
yardımını Bağımsız Kurdistan
için yeşil bir ışık olarak algılaması bence yanlış. IŞİD tehdidi
olduğu sürece Kürdlere silah ve
askeri eğitim yardımları devam
edecek, ancak Araplar, Farslar
ve Türkler kesin olarak bir Kürd
devletinin kurulmasına karşıdırlar. Bu bölgesel tepkiden dolayı
Batı ülkeleri çıkarlarını tehlikeye
atmaz ve Kürd bağımsızlığını
desteklemez” diyor.
“Kürdlerin kendi aralarında hemfikir olmadıkları için
her kafadan bir ses çıktığı ve
tüm bunların Kürd davasında
onarılmaz tahribatlar yaptığını”
belirtten Prof. Dr. Steinbach
“Kürdler için genişletilmiş otonomi daha gerçekçi bir hedef”
fikrini savunuyor.
Berlin Üniversitesine bağlı
“Governance Platform“ Enstitüsü
Ögretim Görevlisi ve Ortadoğu
Uzmanı Prof. Dr. Steinbach
BasHaber’in sorularını yanıtladı.
de bu arada fırsat bulduklarında
“devlet istemediklerini, ancak
genişletilmiş bir otonomi istediklerini“ savunuyorlar. Eğer böyle
bir şey Kürd politikası olursa o
zaman çok akıllı olur. O zaman da
artık insan ileriye dönük düşünür
ve adımlar atar. Ne kadar Kürd
oldukları, ne kadar ortak kültüre
sahip oldukları ve ortak bir kimli-
11
ğin nasil organize edileceğidir.
Asıl sorun Kürdlerin haklarının; Araplar, Türkler ve
Farslar tarafından kabul
görmemesi değil mi? Kürdler
için hiç bir hakkın verilmesine yanaşmamalardır… Bolca
söz veriyorlar, ancak sonradan hiçbirşey olmamış gibi
haraket etmiyorlar mı?
Doğrudur. Ankara, Tahran,
Bağdat veya Şam olsun hiçbirisi sonuç verici ve ciddi olarak
çözüme yanaşmıyorlar, zaten şu
anda da ne güç ve ne de enerjileri
var. Ağızlarını elleriyle kapatarak
konuşuyorlar, haraket ediyorlar.
Yani Kürdler daha da beklesinler mi demek istiyorsunuz?
Durum böyle giderse herhalde
çok beklemek zorunda kalacaklar! Ancak Kürdler için durum
ve şartlar oldukça çekilmez hale
geliyor. Çünkü yarın bu merkezlerde nasıl kararların verileceği,
çıkacağı da belli değildir. Öyle
görünüyorki geçmişte olduğu gibi
gelecekte de Kürdler siyasetin
objesi olarak kalacaklar, kendi
kaderlerini eline alan ve kararını veren subjekt, yani bir aktör
olmaktan mahrum kalacaklar. Bir
daha şunu söylemek istiyorum:
AB, Türkiye’nin Kürd bölgelerindeki olanbitenlere gözlerini kapatıyor, gerçekleri görmek istemiyor.
Suriye Kürdlerinin bile Türkiye
tarafından bomba-lamasına seyirci kalıyorlar. Amerikalılar ise bu
arada ne yapacağını bilmiyor ve
adeta çaresiz. Ayrıca IŞİD’e karşı
Amerikalıların Suriyeli Kürdlere
ihtiyacı vardır. Böyle bir durumda
Türkiye ile ilişkilere baktığımızda
herşey karışık hiçbirşey birbirine uymuyor. Kürdler Suriye ve
Irak’ta IŞİD’le mücadelede başarlı
ve etkili bir şekilde Batı için yol
temizliyor. Kürdler bu işin bitişinden sonra bölgede nasıl eski
durumlarına çevrileceklerinin bile
belkı farkında değiller. Tamam Almanya Kürdleri destekliyor, ancak
bu nasıl bir destektir? Almanya
IŞİD ile savaştıkları için Kürdleri
destekliyor. Türkiye’de Kürdlere
yapılanları görmek istemiyoruz.
Çünkü mülteci krizinden dolayı
acilen Türklere ihtiyacımız var.
Almanya’nın da bölgede bir politikası yok ve bu da oldukça üzücü
ve tehlikeli bir durumu arz ediyor,
çünkü bu siyasetsizlik, günün
birinde yine Almanya sokaklarına yeniden “Kürd-Türk“ sorunu
sıçrayabilir.
BasHaber
Erdem: Sümmettedarik
mahiyetinde belgedir
Heyette yer alan biri olarak değil, bağımsız bir yurttaş olarak sorularımızı yanıtladığını ifade eden KONDA Yönetim Kurulu
Başkanı ve Radikal gazetesi yazarı Tarhan
Erdem, şunları söyledi: “Başbakan Sayın
Davutoğlu, son aylarda ‘64. Hükümetin
İki Yıllık Eylem Planı’ ve son Mardin ‘de
açıklanan ‘Master Plan’ gibi üç dört plan
yayımladı. Bunlar, üzerinde çalışılmış belgeler değildir. Yakın zaman konuşması için,
sümmettedarik yazılmış ‘nutuk bölümü’
mahiyetinde belgelerdir.”
“Cumhurbaşkanlığı ve Hükümet ayrı
düşünüyor”
‘Milleti muhatap alacağız’ sözünün çok
ucuz olduğunu ifade eden Tarhan Erdem,
“tutarsızlıklar içinde, referansı bilinmeyen
tahminlerle dolu bu belgelerin başbakan
tarafından açıklanması devletimiz için
talihsizliktir. Hükümet düşüncesini, tartış-
Çözüm Süreci’nin başladığı günlerde
Kürd sorununun kalıcı çözümü ve barışın
inşası için ‘Akil İnsanlar’ heyetinde
yer alan isimler, BasHaber’e yaptıkları
değerlendirmelerde Master Eylem
Planı’nın da muhataplık konusunda da
yanlışlar olduğunu ifade ederek, HDP
ve PKK’siz çözümün olamayacağını
savundular.
“HDP’siz bir çözüm gerçekçi değildir”
Muhataplık meselesinde de bir eksikliğin
olduğunu ifade eden Ahmet Faruk Ünsal, 6
milyon oy almış bir partiyi dikkate almadan
diğer parti veya sivil toplum kuruluşlarıyla geliştirilen bir muhataplığın gerçekçi
olmadığını belirtti. Meselenin bu şekilde
görmezden gelindiğini dile getiren Ünsal,
sözlerini şöyle sürdürdü: “HDP’nin yanına
diğerleri katılabilir, katılmalıdır; ama burada asli muhatap olarak daha büyük kitleye
sahip olan ve oy desteğiyle insanları arkasına alan siyasal hareket görmezden gelinemez. Silah meselesi ve nihayetinde oradaki
sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin ve
vakıfların PKK üzerinde bir yaptırımı yoktur. HDP üzerinden yürütülecek muhataplığın en azından silah kullanan unsurlarla
daha rahat ilişki kurmanın daha gerçekçi
olduğu anlamına geliyor. Aksi takdirde
oradaki herhangi bir partinin silahlanmayla
ilgili PKK üzerinde nasıl bir etkisi olabilir?”
Reyhan Akgün
.o
rg
En güncel soru ile başlarsak, konferans çatışmaların sona erebileceği
yönünde bir umut yarattı mı?
Bu konferansta PKK dışı Kürd partileri
ve aktörler var. Aktörlerin de görebildiğim
kadarıyla iki özellikleri var. Onları bir araya
getiren, savaşa ve çatışmaya karşı oldukları
ve çözüm istemeleridir. Nasıl bir çözüm
olacağı noktasında bir ortaklaşma yok.
Ama bu tür aktörlerin sürece girmesi ve
çözüm isteğinin güçlü olarak dile getirilmesi önemli. Ancak, HDP’siz bir müzakere
sürecinin yürümeyeceğini düşünüyorum.
Çünkü hükümette biliyor ki, HDP’yi eleştirsek de esasında müzakere başlayacaksa
ve silahlar susacaksa burada HDP güçlü ve
kilit bir aktör. Ama tabi son kertede çözüm
sürecinin çok aktörlü olması çok boyutlu
tartışılması önemlidir. Ama tabi en önemlisi şuanda her iki tarafın da çatışmanın
durması üzerine irade göstermesidir.
ur
d
“HDP ve PKK’siz çözüm yolu açılamaz”
Planın olumsuz yanlarından da bahseden Vahap Coşkun, iki konuda kuşkusunun olduğunu belirterek, şunları söyledi:
“Kâğıt üzerinden bir plan yapılmasından
ziyade, o planın sahada nasıl uygulandığı
önemlidir. O planı sahaya aktaracak olan
bürokratların, yerel yöneticilerin hangi
zihniyetle davranacakları önemlidir. Dolayısıyla biz bunun gerçek manada işleyip
işlemediğini sahada ve zamanla göreceğiz.”
Davutoğlu’nun ‘muhatap alma’ meselesini
eleştiren Coşkun, PKK ve HDP’nin bu sürecin dışına itilmesinin yanlış olduğunu belirtti. Kürd sorunun ana unsurunu PKK ve
HDP çizgisinin oluşturduğunu ve dolasıyla
her iki kesimle de görüşülmesi gerektiğini
ifade eden Coşkun, “Daha önce de PKK’siz
ve HDP’siz bir siyaset tarzı yürütülmek
istendi, anacak bir netice alınamadı. O
nedenle herhangi bir şekilde bu siyasi yolu
kapatan veya siyasi görüşme imkanlarını
daraltan bir yaklaşımın kendisinden beklenen sonucu üretmeyeceğini düşünüyorum.
Dolayısıyla bu, görüşülecek taraflar arasında hem HDP’nin hem de PKK’nin alınması
kanaatindeyim. Salt bir kesimle görüşüle-
Ünsal: Ekonomik unsurlar kimlik
talebinin önüne geçmemeli
Mazlum-Der Genel Başkanı Ahmet
Faruk Ünsal, plandaki ekonomik boyut
gibi konuların önemli olduğunu belirterek,
yine de bunun eksik olduğunu ifade etti.
Yaşanan olayların ana karakterinin kimlik
meselesi olduğunu dile getiren Ünsal, Kürd
sorununa ekonomik ve kalkınma konusunda yaklaşmanın kimlik talebi meselesini es
geçmek anlamı ifade ettiğini söyledi. Ünsal,
“anadilde eğitim gibi çok temel bir kimlik
talebi hakkının bile dile getirilmemiş olduğu bir paket var. Dolayısıyla eksiktir” dedi.
ak
Coşkun: Devletin eski tarzından farklı
bir yaklaşım
Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Vahap Coşkun, eylem planının
iki olumlu iki de olumsuz tarafına dikkat
çekti. Planın olumlu yanlarından birisinin devletin bu meseleye sadece güvenlik
politikasıyla yaklaşmadığını, farklı bir
boyut getirdiğini ifade eden Vahap Coşkun,
burada psikolojik, sosyal, imar vb. konuların yer aldığını söyledi. Planın ikinci
olumlu yanının süreç içerisinde yasal ve
anayasal düzeyde demokratik adımların
atılacağına dair söylemlerin arttığını ve
yerel yönetimlerin yetkilerinin güçlendirileceği ifadelerinin yer aldığını dile getiren
Coşkun, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu da
devletin eski tarzından farklı bir yaklaşımdır. Çünkü çatışma dönemlerinde devlet
genelde demokrasiyi askıya alırdı, ama bu
sefer hükümet demokratik adımların atıla-
cağını ifade ediyor. Bunlar master planında
olumlu gördüğüm taraflardır.”
Master Plan
müzakereye
kapı aralıyor
iv
atışmaların sürdüğü ve her gün
ölüm haberlerinin geldiği şu günlerde Mardin Artuklu Üniversitesi’nde
düzenlenen ‘Kardeşlik Buluşmaları
Konferansı’nda 10 maddelik “Master Eylem
Planı’nı açıklayan AKP Genel Başkanı
ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Mardin
insanlık tarihinin ve bizim kadim medeniyetimizin hülasası bir şehirdir. Kudüs ve
Mardin, kendisine, anlayana, irfan sahibine
‘bende her şey yaşandı’ der gibidir. Geçen
sene 2015’de Kasımiye’de Türkçe, Kürdçe,
Arapça mevlidi-i şerifi bütün güzel dinlerimizle birlikte dinlediğimde aynen Mescid-i
Aksa’da, Kabe’de gibi hissetmiştim. Mardin
7 bin yıl önce 7 kültürün, 7 dinin, 7 dilin
yaşadığı şehirdir” demişti.
Konuşmasında sık sık HDP ve PKK’yi
eleştiren ve onları muhatap almayacağını belirten Ahmet Davutoğlu, medyanın
günler öncesinde duyurduğu ‘plan’ı açıklamıştı. Davutoğlu’nun açıkladığı eylem
planında psikolojik unsur, kamu düzeni
inşası, kapsamlı demokratik reform süreci
ve idari düzenlemeler yer alıyor.
BasHaber’in 89. sayısında Master Eylem
Planı’nı AKP, CHP ve HDP’li vekillere sormuştuk. Bu hafta ise daha önce ‘Akil İnsanlar’ heyetinde yer alan ve Kürd sorununun
kalıcı çözümü için temaslarda bulunan
Vahap Coşkun, Tarhan Erdem ve Ahmet
Faruk Ünsal’ın görüşlerine başvurduk.
mak için muhatap aramadan, Meclis’e getirir, orada verilecek karara göre değişik çevreler ve gruplara taşır, kamuoyuna açıklar
veya açıklamaz. Sonra da o kararı uygular.
Bunun dışında havuç ve sopa göstermek
yakışıksız bir davranıştır” dedi. Kürd meselesinde Cumhurbaşkanlığı ile Hükümet
arasında bir birliğin olmadığını belirten
Erdem, her iki tarafın da farklı görüşler ve
amaçlar içinde halkı yönlendirmeye çalıştığını söyledi. İkisinin de doğruyu ve hizmeti
değil, halkı kendi lehlerine etkilemek ve
kişisel sonuçlara ulaşmak istediklerinin
altını çizen Erdem, “Asıl tuhaf olan, halkın
bunun farkında olmadığını sanmalarıdır”
şeklinde konuştu.
13
Prof. Fuat Keyman:
rs
Ç
Sîdar Mîran
.a
HDP ve Kandil’siz
çözüm düşünülemez
ÇÖZÜM SÜRECİ
BasHaber
15 Şubat - 21 Şubat 2016
13
SÖYLEŞİ
rek, çatışmaların durdurulması konusunda
çok ciddi adımlar atılamayacağı ve mesafe
alınamayacağı aşikardır. Başbakan farklı
çevrelerle görüştü, bu farklı çevrelerin
söylediği şey şuydu: Bu tedbirlerin alınması
önemli, ama bu tedbirlerin de iş görebilmesi için, bu tedbirlerden fayda elde edilebilmesi için öncelikle çatışmaların durması
gerekiyor. Bu çatışmaların durması için
çatışan taraflarla görüşülmesi gerekiyor”
ifadelerini kullandı.
w
Muhataplık meselesi tepki yarattı
15 SÖYLEŞİ
Şubat - 21 Şubat12
2016
w
ÇÖZÜM SÜRECİ
w
12
HDP davet edildiği halde konferansa
katılmadı. 7 Haziran sonrasi HDP’nin
izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
7 Haziran’dan bugüne kadar olan sürece
baktığınız zaman bugün hendek savaşları
dediğimiz çatışma yoluyla kent savaşına,
çatışma yoluna dönülmesi HDP’yi paralize
etti. İkincisi; HDP’nin 7 Haziran seçimlerinde almış olduğu yüzde 13.1 oranındaki
bir oy oranı ile AKP’nin birinci parti olmasına rağmen hükümeti kurma çoğunluğunu
elde edememesi, HDP’nin bu başarısının
ne anlama geleceği üzerine ciddi kaygılar
yarattı. Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki AKP içinde çoğunluk hükümetini
kaybetmek ciddi bir sorun yarattı. Baktığımız zaman Genelkurmay’ın, askeriyenin bu
başarıdan çok da hoşnut olmadığı ortaya
çıkıyor. MHP zaten başından beri bundan
rahatsız olduğunu söylüyordu. O yüzden
de bütün siyasi alanda HDP’yi paralize
edecek bir süreç yaşanmaya başladı.
HDP süreci iyi yönetebildi mi?
Hem PKK’nin çatışmayı tercih etmesi
hem de siyasi alanda HDP’nin başarısının
ya da buna tepki duyan aktörlerin ortaya
çıkması, bu aktörlerin güçlü aktörler olma-
sı nedeniyle biraz iki kesim arasında; yani,
çatışmayla siyasi alan arasında ezilmiş oldu
ve paralize oldu. HDP Eş Genel Başkanı
Sayın Selahattin Demirtaş’ın da bu süreci
iyi yönettiğini söyleyemeyiz. HDP bu süreci
yönetemedi.
Neden yönetemedi, nerede eksik
kaldı?
7 Haziran’dan sonra, HDP’nin ipleri eline
alıp, aktif bir aktör olacağını düşünüyorduk. Böyle bir duygu vardı. HDP hem Kürd
sorunun çözümünde ana aktör olacaktı
hem de Türkiye partisi olacaktı. Türkiye’nin
demokratikleşmesinin önemli bir unsuru
olacaktı. Fakat maalesef şu anda HDP’nin
ipleri elinden kaçırdığını düşünüyorum.
Ne Türkiye partisi olabildiğini, ne Kürd
sorunun çözümünde kilit aktör pozisyonunda olduğunu görüyoruz. PKK, çok daha
öne çıkmış durumda. HDP’nin mecliste 60
milletvekili ile 3. parti olması, yeni anayasa
sürecine 3 milletvekili verip yeni anayasa
sürecine katılması önemlidir. Ama HDP’nin
ne kadar aktif ve başarılı olacağı biraz
devlet, hükümet ile PKK arasında süren savaşın ve çatışmaların durmasına bağlı. Eğer
bu süreçte çatışma durdurulup müzakereye
dönülürse o zaman HDP’nin daha önemli
olabileceği bir evreye girebiliriz.
HDP’nin PKK ile devlet arasında
kaldığını söylediniz. Peki çatışmalı
ortam nasıl çözülecek? Çünkü siyasi
aktörler konuşamıyor?
Bu durumda hem devlet hem PKK, hem
de hükümet bir karar alacak. Her iki taraf
da sıkışmış durumda. Bu didişmenin kazananının olamayacağı ortada. PKK hendek
savaşından, doğru olmayan, gerçekleşme
şansı olmayan bir fikri, doğru olmayan
yöntemlerle gerçekleştirmeye çalışıyor.
Esasında bu süreçte PKK’nin başarı şansı
olmadığı için çözüme ulaşmaz, çatışmada
bir noktaya kadar gelir. Eğer bir noktadan
sonra aktörler devreye girmese, bunun
maliyeti çok yüksek olur. Bir yerden sonra
siyasi ve stratejik maliyetlerden çok insan
kayıpları, acılar yükselecek. Ama bir yerden
sonra müzakereye geçilebilinir.
Master Plan’da müzakereye kapı
aralanmış
Başbakan Ahmet Davutoğlu
Mardin’de ‘Master Plan’ını açıkladı.
Bu plan yeni bir sürecin başlangıcı
olabilir mi?
Hükümetin açıklamış olduğu 10 maddelik Master Planı çok yetersiz gözükse de
içerisinde, müzakereye geçebilme şansı
taşıyor. Silahların susması durumunda
HDP’nin rol alabileceği imaları var. İki
aktörün de bunun için karar vermesi
gerekiyor. Bölgedeki bazı aktörler de bu durumda etkili. Bölge ülkelerinin yaklaşımları
savaşın sürüp sürmeyeceği konusunda belirleyici olabilir. Buna karşın Türkiye devleti
ve PKK’nin nasıl konumlanacağı önemli.
Burada HDP ikinci plana düşmüş durumda. Kayıplar biliniyor. PKK’nin söylemine
baktığımda PKK’nin sıkışma noktasında
olduğunu görebiliyorum.
Neye dayanarak bu çıkarıma vardınız?
Hendek savaşlarının başladığı ilk günle
bugün arasında fark var. Kürd halkından
bir destek yok. Kürdler bu süreçte mağdur
Diyarbakır geçen hafta 6 Kürd partisinin
hazırladığı ‘Savaşın durdurulması ve siyasi
çözüm perspektifleri’ konferansına katılan Prof.
Dr. Fuat Keyman süren çatışmalı durum ve konferansta öne çıkan başlıklarla ilgili BasHaber’e
değerlendirmelerde bulundu. Keyman HDP’nin
devlet ile PKK arasında sıkıştığından dolayı geri
planda kaldığını ama tekrar başlayacak müzakerelerin de HDP’siz olamayacağını belirtti.
Keyman, hükümetin Master Plan’ında müzakereye kapı aralandığını söyledi.
oldu. PKK için ilk defa yapmış olduğu bir
eylem ile bölgede yaşayan insanlar ve bu insanların mağduriyeti arasında bir kopukluk
oluştu. Devletin bundan yararlanıp, açıklamış olduğu 10 maddelik Master Planı’nda
müzakere ve siyasete yönelik maddelere de
yer vermesi gerekiyordu. Devlet bunu yapmadı, ama şunu söyleyebiliyoruz: Geçmişten farklı olarak bunu biraz götürebilecek
farklı aktörler de var.
“AB ve ABD Türkiye’ye
baskı yapmayacak”
PKK ve devlet dışındaki aktörlerin,
talebi ve baskısı yeni bir süreci başlatmaz mı?
Yurt dışından yeni geldim. Orada görüşmelerim vardı. Özellikle mülteci krizi,
temelde de hem de içte karşı savaş temelinde ve Türkiye’nin bu anlamdaki rolü temelinde görüşmelerim oldu. Bu konuda yurt
dışından Türkiye’ye artık baskı gelmiyor.
Çözüm ve müzakere sürecine dönüş, aslında Türkiye’nin kendi içindeki iki aktörün
kararına bağlı. Yani Avrupa ve ABD, Türkiye
devleti üzerinde bir baskı yapmayacaktır.
Bu anlamda AB üyeliği ve Kopenhag Siyasi
Kriterleri koz olarak kullanılmayacaktır.
Türkiye’de bir yandan da yeni anayasa
yapım çalışmaları sürüyor. Çatışmalar sürdüğü sürece sağlıklı bir anayasanın hazırlanması mümkün mü?
Eğer bu çatışmalar bitmez ve müzakere
sürecine dönelmese, yeni anayasa yapılsa
bile meşruiyette çok zorlanılacaktır. İkincisi
hükümetin 10 maddelik Master Plan’ında
yerel kalkınmaya ağırlık veriliyor. Ama
çatışmaların sürmesi durumunda bunları
gerçekleştirmek çok kolay olmayacaktır.
Çünkü bölgede yatırımla ilgi bir güven
ortamı yok ve herkes çekinceler içinde. Yeni
anayasa yapım çalışması ile ekonomideki
iyileştirmelerin eş zamanlı gitmesi gerekiyor. Eğer ekonomiye girilmezse, eğer refaha
girilmezse, eğer işsizlikle ilgili sorunlara
girilmezse, esasında çatışma dursa bile
daha sonra güven ortamı oluşmuyor. İnsanların mağduriyetleri sadece acı ve psikolojik
alanda değil; İşsizlik ve yoksulluk alanında
da oluyor. Paketlerin yapılması önemli ama
bunun için eş zamanlı olarak saydığım
hususların da vurgulanması lazım.
HAPİSANE
BasHaber
Bakanlığa göre 387 hasta tutuklu var
İHD: Hasta tutuklu sayısı 700
Yayın Yönetmeni - Sorumlu Yazı İşleri Müdürü:
Faysal Dağlı
Yayın Koordinatörü: Yeter Polat
Haber Merkezi: Mustafa Turan, Mehmet Emin
Kan, Mehmet Salih Batırhan, Çimen Gümüş,
Adem Özgür
Berlin’in ilk yabancı
kadın başkan adayı
“Ringler hasta tutsaklar için tehlikeli”
Hasta tutsakların ringle hastanelere sevk
İmtiyaz Sahibi: Basnews Medya Ltd. Şti. adına
Faysal Dağlı
Sahibi: Botan Tahsin
Hukuk Danışmanı: Av. Sennur Baybuğa
Görsel Yönetmen: Alp Tekin Babaç,
Hüseyin Ünal
“Sağlık hizmetleri yetersiz”
Adalet Bakanı’nın verdiği sayının hastane
raporlarıyla ağır ya da sürekli hastalığı tespit
edilmiş mahpuslara ilişkin olabileceğini
belirten Mazlum-Der Cezaevi Komisyonu
Başkanı Avukat Kaya Kartal, bu sayıların
günlük ya da geçici hastalıkları kapsamadığını söyledi. Cezaevlerinde fiziksel şartların
Tel: +90 212 243 27 60
Fax: +90 212 243 27 79
E-mail: [email protected]
www.basnews.com
Meşelik Sk. No:22 D/3 Beyoğlu/İST
Baskı: İhlas Matbaası-Yenibosna/İST
BasHaber/BasNûçe Gazetesi’nde yayınlanan haber, yazı ve fotoğrafların her türlü telif hakkı Basnews Medya Limited Şirketi’ne aittir.
“Hasta tutsak sayısı çok daha fazla”
Adalet Bakanı’nın açıklamasının gerçeği
yansıtmadığını ifade eden İnsan Hakları
Derneği Cezaevi Komisyonu Başkanı Necla
Şengül, sadece İHD’ye başvuran 756 hasta
mahpus bilgisinin ellerinde mevcut olduğunu söyledi. Cezaevlerinde acilen tedavi edilmesi gereken 300 mahpusun bulunduğunu
da hatırlatan Necla Şengül, “biz düzenli
olarak 3 ayda bir güncellediğimiz listeyi
bakanlığa sunmakta tedavileri ve durumları
hakkında derneğimize yapılan başvuruları
bakanlığa iletmekteyiz. Fakat sorunun
çözümü noktasında büyük bir dirençle karşı
karşıyayız. Hastaların durumu Bakanlık için
öncelikli bir konu değildir. Bakanlık yeni
cezaevleri açma ve rehabilitasyon, yani R
Tipi Cezaevi yaparak mahpusların yaşamla
bağını tümden koparacak tabutluklar inşa
etmektedir” ifadelerini kullandı. Öte yandan genellikle siyasi mahpusların İHD’ye
başvurduğunu belirten Şengül, bu nedenle
hasta mahpus sayısının daha fazla olabileceğini vurguluyor.
.o
rg
lmanya’da PSD Berlin Eyalet Milletvekili Hêlîn
Evrim Baba, 18 Eylül’de yapılacak seçimlere,
partisinin Berlin Lichtenberg İlçesi’nin belediye
başkan adayı olarak girecek. Baba tek başına girdiği ön
seçimde delegelerin büyük bölümünün oyunu aldı. Aday
olduğu ilçede hem kadın olarak hem yabancı kökenli
biri olarak bir ilke imza atan Baba’nın seçildikten sonra
Kürdistan’daki belediyelerle kardeş şehir olma projeleri
var.
Hêlîn Evrim Baba, 1980’de yılında henüz 8 yaşındaki
bir çocukken gittiği Almanya’da 17 yıldır Berlin Eyalet
Parlamentosu’nda milletvekili olarak siyaset yapıyor.
1980 Askeri Cunta’nın yaşandığı yıllarda henüz 8 yaşında
olan ve Bingöl’de milli eğitim müdürü olan babası Kazım
Baba’nın tutuklanma tehlikesi nedeniyle ailesi ile birlikte
Muş’un Varto İlçesi’nden Almanya’nın Berlin Eyaleti’ne
siyasi mülteci olarak sığınırlar. Helîn, Varto’da bırakmak
zorunda kaldığı eğitimine burada devam eder. 8 yaşında
bir çocuk iken Varto’da yaşadıklarını ve Almanya’ya göç
etme nedenlerini anlatan Helîn, “O dönem çok kötü
bir dönemdi. Evimize iki defa bomba atıldı. Tesadüfen
kurtulduk. Babama iki kez suikast yapıldı. O nedenle
burada korkmadan yaşayabilmemiz önemliydi. Buraya
entegre olmamızı sağlayan buydu. Çocukken hep korku
içinde yaşamak, hep sabah uyandığımızda bu geceyi de
atlattık demek… çok zor bir dönemdi. O ortamdan çıkıp
burada barış içinde yaşamak bizim için çok farklıydı”
diyor.
ur
d
ak
iv
edildiğini, burada jandarmanın sorumlu
olduğunu ifade eden Korkut, Türkiye’de
hasta tutsakları taşımak için özel bir aracın
olmadığını, ringlerin havalandırması
olmadığı için yazın çok sıcak, kışın ise çok
soğuk olduğunu söyleyen Berivan Korkut,
sözlerini şöyle sürdürdü: “Hasta ve sağlıklı
insanlar aynı ringlere konuluyor. Hastanelerde bekleme odaları yok, lavabolar
hijyenik değil, sabun bile bulunmadığı yönünde şikayetler alıyoruz. Hastane odaları
da bir başka sorun. Jandarmanın hastayla
doktoru duymayacak bir yerde olması
gerekiyor; devlet hastanelerindeki doktor
odalarının küçüklüğü düşünülürse bunun
hasta mahremiyetini ortadan kaldırdığını
söyleyebiliriz. Hastaların kaldıkları hastane
koğuşları var. Bundan dolayı da çok sayıda
şikâyet alıyoruz.”
Zerya Nergis
A
rs
“Aile hekimliği kaldırılmalı”
BasHaber’e konuşan Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği’nden (CISST) Berivan Korkut, Adalet Bakanı’nın açıkladığı
rakamın çok gerçekçi olmadığını belirterek,
“İnsan Hakları Derneği’nin açıkladığı bir
rakam var. Buna göre hasta siyasi mahpus sayısı 700’dür. Siyasi mahpusların da
toplam mahpus kitlesinin yüzde 5’i ile 7’si
arasında bir sayıyı oluşturduğunu düşünürsek bu sayının tam olarak doğru olma
ihtimali yok” dedi. Cezaevlerinde en ciddi
sorunlardan birisinin kurum doktorunun
ortadan kaldırılarak yerine aile hekimliği
getirilmesi olduğunun altını çizen Korkut,
mahpus başvurularında revire sevk edilme
konusunda da ciddi sıkıntıların yaşandığını
ifade etti. Doktorların nüfusu 500’ün altında olan cezaevlerinde haftada iki gün görev
yaptığını belirten Korkut, bunun da yarım
gün olduğunu ifade ederek, “Bu durumda
da ne kadar acil olursanız olun sıra size geldiğinde ancak görüşebiliyorsunuz” şeklinde
konuştu.
“En büyük sorun Adli Tıp Kurumu”
Ağır hasta tutsaklar yönünden en önemli
sıkıntının Adli Tıp Kurumu’nun uygulaması
olduğunu da belirten Kaya Kartal, “Öyle ki
Adli Tıp bazen ilgili mahpus öldükten sonra
cezaevine ulaşan ve mahpusun cezaevi şartlarında kalabileceği tespitini içeren vahim
raporlara imza atabilmektedir. Uygulamada
devlet ya da üniversite hastaneleri raporlarıyla cezaevinde kalamayacağı tespiti yapılan hasta mahpuslar için bu raporlar yeterli
görülmemekte. Adli Tıp süreci ise bir buçuk
iki yıldan erken bitmediğinden dolayı ya da
Adli Tıp Kurumu kriterlerinin oldukça daraltılmış olması nedeniyle olumsuz raporlar
verilmektedir” şeklinde konuştu.
.a
Adalet Bakanı Bozdağ, soru önergesine verdiği bir yanıtta cezaevlerinde 387 hasta tutsağın
olduğunu dile getirse de bunun hangi koşullarda değerlendirildiğini yanıtsız bıraktı.
Cezaevlerindeki hak ihlallerini araştıran ve buna ilişkin raporlar hazırlayan dernekler,
BasHaber’e konuştu. Bozdağ’ın ifadelerinin gerçeği yansıtmadığını ifade eden dernekler,
hasta tutsakların sağlık hizmetlerinden yararlanamadıklarına dikkat çekti.
w
Mahpusların sağlık hizmetinde sıkıntı
yaşanıyor
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 39. Maddesinde; hastanın, kişilik değerlerine uygun
bir şekilde ve ortamda sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkına sahip olduğu
vurgulanır. Avrupa İşkence ve İnsanlık Dışı
yad a Onur Kırıcı Muamele veya Cezanın
Önlenmesi Komitesi ise, mahpusların
sağlık hizmetlerinden eşit faydalanmaları
konusunda ayrıntılı bir öncelikler listesi
belirlemiştir. Buna göre doktora erişim,
bakımda eşitlik, hastanın onayı ve gizlilik,
önleyici sağlık hizmetleri, özellikle ağır
ve ölümcül hastalar olmak üzere insani
yardım, sağlık personelinin mesleki bağımsızlığı ve mesleki yetkinliği gibi haklar
belirlenmesine rağmen Türkiye’de mahpusların sağlık hizmetlerine ulaşmasında
ve eşit haklardan yararlanıp eşit muamele
görmesinde sıkıntılar yaşanıyor.
Geçtiğimiz hafta Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin
Tanrıkulu’nun konuya ilişkin verdiği yazılı
soru önergesini yanıtladı. Ceza infaz kurumlarında, sağlık koşullarının düzenlenmesi ile
hükümlü ve tutukluların muayenelerinin kurum hekimi tarafından yapıldığını dile getiren
Bozdağ, hasta hükümlü ve tutuklunun hangi
uzmanlık alanında tetkik ve tedavi görmesi
gerektiğine muayene eden kurum doktorunun, kurum doktoru bulunmadığı hâllerde
ise semt polikliniği veya hastanede görevli
doktor tarafından karar verildiğini bildirdi.
Bozdağ, 24 Aralık 2015 tarihi itibarıyla ağır ve
sürekli hastalığı sağlık kurulu raporuyla tespit
edilen hükümlü ve tutuklu sayısının 387
olduğunu bunların 114’ünün kanser hastası
olduğunu belirtti.
Hêlîn Evrim Baba:
“Hasta mahpuslar muayene için 3 ay
bekliyor”
Hasta mahpusların hastaneye ulaşma
zorluğundan bahseden Kartal, “Kalp krizi
gibi acil durumlar dışında mahpus bazen
2-3 ay araç-jandarma-personel yetersizliği
gerekçesiyle doktora çıkmayı bekleyebilmektedir” dedi. Hastaların ringlerle
hastanelere götürüldüğünü ifade eden
Kartal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Hastaneye
gitme sırası gelen mahpuslar ise maalesef
hasta olmayanları bile hasta etme potansiyeli taşıyan ring araçlarıyla hastaneye
götürülmekte, bazen saatlerce bu araçlarda bekletilmektedir. Yine bu süreci aşıp
doktor muayenehanesine giren mahpuslar
mevzuat gereği kelepçeli olarak muayene
edilebilmekte ya da jandarma personelinin
görebileceği şekilde muayene edilmeye
çalışılabilmektedir.”
zgürlüğünden yoksun bırakılan herkese, insan haklarının
gerektirdiği gibi saygılı davranılmalıdır” maddesiyle başlıyor Avrupa
Cezaevi Kuralları. 102. Maddesinde ise, “Özgürlükten yoksun bırakılarak hapsetmenin
kendisi bir cezadır. Bu nedenle, hükümlü
mahpuslara uygulanan rejim hapsedilmenin doğasında var olan sıkıntıyı daha da
ağırlaştırmamalıdır” vurgusu yapılmaktadır.
Hem uluslararası sözleşmeler hem de Türkiye cezaevleri mevzuatı, mahpusların sosyal
yaşamdan koparılıp kapatılmasının başlı
başına bir ceza olduğunu ve bu cezanın
kapatılma haricinde bir ek cezaya dönüştürülemeyeceğini garanti etmektedir.
DİASPORA
BasHaber
15 Şubat - 21 Şubat 2016
15
SÖYLEŞİ
yetersiz olduğunu dile getiren Kartal, beslenme, hijyen ve tecrit ortamının getirdiği
psikolojik problemler ile uzun süreli kapatılmanın oluşturduğu fiziki ve psikolojik
problemlerin olduğunu ifade etti.
w
“Ö
Adem Özgür
15 SÖYLEŞİ
Şubat - 21 Şubat14
2016
w
14
İlk seçildiğinde 26 yaşındaydı
İlkokul 2. sınıftan itibaren eğitimine Almanya’da
devam eden Helîn, Berlin Humboldt Üniversitesi’nde
Tarih ve Sosyoloji bölümlerini bitiriyor. Üniversite iken
gençlik hareketlerinin içinde ve sendikalarda aktif olarak
yer alan Helîn’in partisi Almanya Demokratik Sosyalizm
Partisi (PDS) ile de ilişkileri o zamanlar başlıyor. Üniversiteyi bitirdikten sonra İlticacıların müracaatlarını alan
kamu dairesinde tercüman ve bilirkişi olarak çalışan
Helîn’in Sol Parti ile ilişkileri gelişiyor ve PDS tarafından
kendisine Berlin Eyalet Parlamentosu için aday olması
teklifi götürülüyor. Aday olmayı kabul eden Baba, 1999
yılından bu yana Berlin Eyalet Parlamentosu’nda Milletvekili olarak görev alıyor. 26 yaşında parlamentonun en
genç milletvekili olarak Berlin Eyalet Parlamentosu’nda
çalışan Helîn, 17 yıldır milletvekilliği yapıyor. Baba, 4
dönem milletvekilliği yaptıktan sonra 18 Eylül’de yapılacak yerel seçimlerde partisinin en güçlü olduğu ilçe olan
Lichtenberg’ten Belediye Başkan Adayı.
Siyaset yapmasında yaşadıklarının ve Kürd olmasının
etkili olduğunu belirten Baba, “Çünkü biz buraya 60’lı
yıllardaki misafir işçiler olarak gelmedik. Biz kendi
ülkemizi terk etmek zorunda kaldık” dedi. Savaşa ve
şiddete karşı mücadele etmenin hep yaşam felsefesi
olduğunu belirten Helîn, bu siyasi görüşle yola çıktığını
dile getirdi.
‘Partim adaylıkta yabancılara öncelik veriyor’
Berlin Eyalet Parlamentosu’nda yabancı kökenli
milletvekillerinin sayısının çok az olduğunu ve bunlardan birinin de kendisi olduğunu ifade eden Baba,
Almanya’nın yabancılara yaklaşımının temel toplumsal
sorunlardan biri olduğunu kaydetti. Uzun yıllardır
Almanya’ya yerleşmiş yabancı kökenli insanların Almanlarla kıyaslandığında aynı haklara sahip olmadığını,
hatta seçme ve seçilme hakkının dahi verilmediğini vurgulayan Baba, “Burada bir demokrasi eksiği var ve bunun
içinde mücadele ediyoruz” dedi. Sol parti olarak temel
çalışmalarından birinin yabancıların haklarını savunmak
olduğunu ifade eden Baba, partisinin de adaylık konusunda yabancı kökenli adaylara öncelik verdiğini belirtti.
Irkçılığa karşı sembolük bir adaylık
17 yıllık milletvekilliği deneyiminde hem hükümet
dönemini hem de muhalefet dönemini yaşadığını ve çok
fazla tecrübe edindiğini kaydeden Baba, aday olduğu
bölgede gündemde olan diskriminasyon ve ırkçılıkla
mücadele etmenin kendisi ve partisinin temel hedefi
olduğunu söyledi. Baba, “Buna karşı bir simge olarak
benim adaylığım söz konusu oldu” diyerek, adaylığını
açıkladığını, kongrede açık ara farkla seçildiğini ve 18
Eylül’de yapılacak seçimlerde kazanma olasılığının da
yüksek olduğunu söyledi.
Hep ilklere imza atan bir kadın politikacı
Lichtenberg Belediye Başkan Adayı olarak ilk yabancı
kökenli aday olduğunun altını çizen Helîn, “Böyle bir
görev, yabancı kökenli birine bir kadına şimdiye kadar
hiç verilmemiş. Almanya’da böyle bir şey yok. İlk defa
oluyor” diyerek politik yaşamı boyunca ilklere imza atan
bir kadın politikacı olduğunu ekliyor.
‘Kürdistan’dan bir belediye ile kardeş belediyecilik
yapmak istiyorum’
Belediye başkanı seçildikten sonra amacının Kürdistan’daki belediyelerle dayanışma içinde olmak olduğunu
ifade eden Baba, “dış politika yapmam biraz güç ancak
belediye başkanı olduğum dönemde Diyarbakır veya
diğer Kürd belediyelerle irtibata geçip kardeş belediyecilik yapma şansımız olur. Böyle işler yapmak istiyorum.
Bu benim için çok onur verici bir şey olur. Burası 270 bin
nüfusu olan büyük bir ilçe. Bizim başka ülkelerle kardeş
belediyeliğimiz var. Kürdistan ile neden olmasın? Bu
bizim için kazanç olur” diye konuştu.
15
Yaşadığımız sürece kısa
bir bakış
AHMET ÖZER
Bu yazıda değişik bir yöntem
kullanarak kısa başlıklar şeklinde anlaşılır bir biçimde konuyu özetlemek
istiyorum.
7 Haziran öncesi beklentiler ne
idi?
1. Çözüm süreci devam edecek,
2. İktidar değişecek, baskı bitecek,
3. Erdoğan Başkan olmayacak, 4.
Suriye ve Ortadoğu bataklığına saplanılmayacak, 5. HDP barajı geçecek, Türkiyelişeme için
önemli bir adım olacak, bu adım barışa hizmet edecek.
Peki 7 Haziran sonrası ne oldu?
1. Seçimde AKP oy kaybetti, tek başına iktidar olamadı, 2. Kürdler önemli oranda AKP’den desteklerini çekti,
3. HDP barajı geçti, beklendiği gibi bütün Türkiye’den
oy aldı, 4. CHP ve MHP oylarını korudu, ancak önemli
bir varlık gösteremediler, 5. Yeniden seçime gitmek için
koalisyon kurulmadı.
7 Haziran sonuçları nasıl karşılandı?
1. AKP ve Erdoğan bu sonuçları hazmetmedi, 2.
Çözüm Süreci bitirildi, 3. HDP, MHP ve AKP tarafından
dışlandı, 4. HDP de AKP ile iktidar kuramayacağını
açıklayarak onu dışladı, 5. Erdoğan’ın isteği ile yeni seçime
gitmek için koalisyon kurulamadı, 6. Ve çözüm masası
devrildi, Dolmabahçe mütabakatı yok sayıldı, ‘Kürd sorunu
yoktur’ denildi, 7. Tekrar çatışmalar başladı, 8. 1 Kasım’da
tek başına iktidar olan AKP yıllardan beridir sürdürdüğü
çözümü sonuçlandırmak yerine çatışmaları iyice harladı.
Çözüm Süreci neden bitirildi?
İç Nedenler: 1. PKK’nin belini kırıp güçsüzleştirerek
masaya oturtmak niyetinde AKP hükümeti, 2. Milliyetçi
oyları devşirmek istiyor, 3. Başkanlığa giden yolu açmak
hedefine kilitlenmiş durumda, 4. Tasarlanan rejim değişikliğinin altyapısını oluşturmak için her yola başvuruluyor.
Dış Nedenler: 1. Rojava’daki gelişmeleri önlemek,
Kürd kazanımlarını sönümlendirmek, 2. PYD’yi kriminalize ederek dünya kamuoyunda itibarsızlaştırmak.
İçeride neler yaşanıyor?
1. Çatışmalar başladı, hergün önlarca can kaybı
yaşanıyor, 2. Ölü sayıcılık yapılmaya başlandı, 3. Savaş dili
kullanılıyor; ölümler düşmanlığı artırıp çözümü zorlaştırmaya başladı, 4. Kentler kasabalar savaş alanına döndü, 5.
Faşizan uygulamalarla aidyet bağı zedeleniyor,6. Tanklar,
toplar kuşatma, öldürme manzaraları iç savaş görüntüsü
veriyor.
Ayrıca;
1. Hukuk tarafsız ve bağımsız biçimde işlemiyor,
vatandaşta bu algı gittikçe yükseliyor, 2. Yetki gaspı var, 3.
Ekonomi kötü işliyor, 4. Medyanın kahir ekseriyeti objektif
davranmak yerine tamamen taraflı davranıyor, 5. Kişisel
ve partisel menfaatler uğruna Türkiye’ye bedel ödetiliyor.
AKP iktidarı dışarıda hangi adımları attı?
1. ABD’nin İran’la antlaşması sonucu iyice yanlızlaşan
Türkiye’nin İncirliğ’i ABD’ye yeniden açaması, 2. AB başta
olmak üzere batı ile yeniden dirsek temesı arayışına girmesi, 3. Rusya’nın devreye girmesi ile güvenlik ve dış politikayı
tekrar NATO otomotik pilotuna bağlamsı.
Sorunlar giderek kornikleşiyor
1. İçerde Kürd sorunu/Çözüm Süreci, 2. Ekonomideki
srasıntı, 3. Dışarda, Suriye bataklığı.
Oysa;
Öldürme çözüm değil; ne kadar çok ölüm o kadar az
çözüm, - Ölümler kutuplaşma ve düşmanlığı körüklüyör, Öldürme çözüm olsaydı Piran, Ağrı, Dersim’de olurdu, - O
halde tek çözüm, daha fazla kan dökülmeden çözüm masasına geri dönmek, - Hergün birçok yoksul halka çocuğu
öluyor ve birileri seyrediyor.
Ne yapmalı?
1. Çözüme dönülmeli iç barış sağlanmalı
2.Bunun için Türkiye sathında STK’lar çağrı yapmalı
3.Siyasi partiler diyalog kurmalı
4.Kullanılan zehirli dil değişmeli
16
YAŞAM
BasHaber
15 SÖYLEŞİ
Şubat - 21 Şubat16
2016
İstiklal’de istikbal aramak
“Umut kentine sinema yapmaya geldim “
Çay kahve faslı bitip gelen giden “konuklar” azalmaya başlayınca Memed’e soruyorum. Memed nerelisin? Adıyaman Çelikhanlıymış Memed, 1973 yılında doğmuş
yazları kıl çadırda kışları ise Çelikhan’da
yaşamış. Aşiret çocuğu, Dengir Mir Mehmet
Fırat’la aynı “Reşyan” aşiretinin üyesi.
Reşyan aşireti bir konfederasyon aslında ve
bizim “esmer” Memed de onun “Çelikan”
kolundan.
Ee Memed İstanbul’a nasıl yolun düştü?
“Umut kentine sinema yapmaya geldim
“diyor. Malatya’da başlamış Memed sahne
tozu yutmaya. 1996’lı yıllar, Memed İnönü
üniversitesinde öğrenci, resim-heykel
okuyor. Resim-heykel okuyor ama “Arsemya” tiyatro topluluğunda tiyatroya başlıyor.
Birkaç oyun sergiliyorlar sonra iş, güç, tayin
vb meselelerinden grup dağılıyor. Birkaç yıl
sonra okul bitiyor. Devamında askerlik ve
bir sürü diğer meşgale.
rg
.o
ur
d
benim gibiler de kötü adam, psikopat vb
olarak oynatılıyor. Bir çeşit ırkçılık var yani.”
Gerçekten de sinemadaki kötü adamların
neredeyse tamamı böyle. “Sinema çok
ırkçı” diyor aslında Türkiye’de. Dizi için
oyuncu arayan bir “Cast” a(seçme) katılıyor. Öğretmen rolü oynanacak biri aranıyor
bizim Esmer’de soluğu orda alıyor. Memed’i
öğretmen rolüne uygun görmüyorlar.
Oysaki Memed fakülte bitirmiş sertifikalı
öğretmen aslında. Sinemadaki, dizilerdeki
“esmer” imajından pek hoşlanmıyor Memed. Bu konuda beni de ikna ediyor.
rs
iv
ak
2007 yılbaşı gecesi “Esmer” İstanbul’a
iniyor. Ve o da benim gibi direkt İstiklal’e
konuşlanıyor. Tiyatro, sinema yapacak Memed, başlıyor arayışlarına. İlk durağı MKM.
Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM)
“Esmer” in ilk sinema tecrübesini yaşadığı
yer oluyor. Hüseyin Karabey’in yönettiği
“Gitmek” filminde oynuyor. Sonra ardından
“Bahoz” ve diğer filmler.
w
.a
Sinemada “esmer “imajı çok ırkçı…
Dizilere hiç bulaşmamış Memed neden
diyorum cevap; “onlar esmeri kötü karakterde oynatmak istiyorlar”. Nasıl diyorum
gerçekten anlamıyorum. İkinci cevabı daha
ilginç. Biz Kürdüz ve ben de esmerim bu
yüzden “psikopat, pavyon bekçisi vb rolleri
suratıma uygun görüyorlar”. Tipten kaybediyorsun yani diyorum, “yok diyor durum
o kadar basit değil. Esmerler aşağılanıyor
sinemada yüzü temiz olanlar iyi adam
w
enim de yolum düştü İstanbul’a ama
ben filmlerdeki gibi Haydarpaşa’dan
değil “Sabiha’dan” giriş yaptım.
Önümde de merdivenli “ Haydarpaşa”
manzarası olmadığı için zamane modeli
koştur koştur otobüse ve oradan ver elini
Taksim. Önümde uzanan epey uzun caddenin adı “İstiklal”. Sağlı sollu dükkânlar.
Ara sokaklarda kafeler, barlar. Caddede
“sokak müzisyenleri” ve her milletten insan.
Öldüm ve geldim sanki, burası mahşer yeri.
Sağım solum dünya insanı. Herkes yükünü
almış da gelmiş, Taksim’e teslim edecek
kendini belli.
İlk günler aylaklıkla geçiyor. Bir sürü
“fani” ile tanışıyorum her gün. Ve günlerden
bir gün Mehmet’le tanıştırılıyorum. Mehmet Ünal (Memed) “esmer“ bir kardeşimiz.
Tanıştıran arkadaşım Memed’e iyi bak
diyor o bir “sanatçı”. Pek önemsemiyorum.
Sonra orada burada sokakta karşılaşıyorum
Memed’le selamlaşıp geçiyorum. Çünkü
“adam” hep İstiklal’de nereye gitsem onu
görüyorum. Normaldir diye geçiriyorum
içimden. Ama bu karşılaşmaların miktarındaki artış aynı oranda ilgimi de arttırmıyor
değildi. Bana bu sayıya portre yazar mısın
denildiğinde nedendir bilmem aklıma ilk
Memed geldi.
Taksimin her yerinde görünen Memed arkadaşımızın en çok göründüğü yere uğruyorum, mekânına. “Harman Tütün” Taksimde
Anabala Han’ın giriş katında. Pasajın kedisi
(Keşkül) daha ana giriş kapısındayken fark
ediyor beni. Nereye gideceğimi anlamış gibi
yollanıp Memed’in dükkân kapısının önünde dikiliveriyor. Sonradan yorumluyorum
ki kedi benim “esmerliğime” bakıp anlamış
Memed’ in misafiri olduğumu.
w
B
Çaçan Amedi
İstiklal de İstikbal…/“Ben orda kiminle
sinema yapacam”
Günlerdir düşünüyorum Hep gidip geldiğim bu cadde bana ne ifade ediyor diye.
İstiklal’den bahsediyorum evet. O cadde
neredeyse benim için bir “mecburiyet” caddesi. İnsan mekan ilişkisi sadece ”mecbu-
Metropol kompleksi
Baş köşede Marlon Brando’nun “Baba”
filminden bir kare, Memed’in hemen başının
üzerinde duruyor. Memed Brando hayranı. E
bende hayranı sayılırım Brando’nun. Anlata
anlata bitiremiyoruz. Ben çok iyi diyorum o
çok çok iyi diyor. İşi uzmanına kaptırıyorum
benden iyi anlıyor çünkü. Eski top mermisinden bir küllüğü var bir de makam koltuğu.
İçeri giren herkesin yüzünde bir tebessüm
ve ilgi var Memed’e karşı. Her sabah dokuz
buçuk da açılıyor dükkân ve ben akşam
dokuz gibi ordayken kalabalık ancak azalmış
durumdaydı. Daha çok Çelikhan’dan geliyor
tütün. Yani memleket tütünü. Müşterileri her
milletten Erasmus öğrencileri, inşaat işçileri,
esnaf, öğrenci vb. Kürdler diyorum en çok
onlar mı senin müşterin. Hayır değilmiş,
Kürdler daha çok hazır “paket cığara”
alıp marka takılıyorlarmış. Tersi değil
mi? Diye üsteliyorum, hayır diyor.
Bizimkilerde “metropol kompleksi” var. Paket cığarayla
modern, zengin gibi hissediyorlar. Anlayacağın hava
atıyorlar. Hatırlıyorum biz
de birahaneye gideceğimiz
akşam Marlboro alırdık,
diğer zamanlar ise
bildiğin Maltepe. Benzer bir
komplekse işaret
ediyor yani.
riyet” kavramı üzerinden kurulamaz tabi.
Bu kadar basit ifade edilse ne beni ne de istiklaldekileri kimse anlayamaz. İstiklal adı
gibi bağımsızlıktır, özgürlüktür herkes için.
Bekli de en birey olma, var olma halimiz.
Hiçbir davranış, hiçbir ses hiçbir durum
yabancı değildir bu sokaklara. Hiçbir şey
yadırganmaz. Göz ucuyla bakıp geçilir her
şeye.Mahşer yeri gibi dedikya herkes kendei “ecr-i” Herkes kendi istiklalinde kendi
yürür bu caddede.
Memed’i düşünün bir kere onun gibi
sanatçı ruhlu biri daha küçük, yabancısı
olmayacağı bir kentte nasıl yaşasın. Boğulur ölür insan. İstiklal’de çoğumuz için bir
istikbal olmadığını herkes bilir. Ama yine
herkes oradan daha “özgür” bir yer olmadığını da bilir. Sohbetin sonunda Memed’e
İstanbul’u üç kelimeyle “özetle” dedim. O
da “okyanus, umut/ umutsuzluk ve sürgün
şehridir” dedi. Ben de ne işin var burada
sürgünde kalacağına Adıyaman’a dönsene
dedim. Ama orda kime tütün satacaksın
değil mi? Diye de ekledim. Memed biraz
düşünüp “mesele tütün satmak değil ki” diyor. Peki mesele ne diyorum. Memed cevap
veriyor “Ben orda kiminle sinema yapacağım mesele bu” diyor. “Üç yıldır senaryomu yazmışım beğenenler de var, Kültür
Bakanlığından destek arıyorum”. Umut var
yani. Umut var diyor herkesi destekliyorlar.
Bende sana çıkmaz diyorum. Oda ya çıkarsa benzeri laflar ediyor. Ha gayret Memed
bu iş olacak sanki….
Ama Memed bence daha çok bekleyecek. Anlaşılan bizim esmer ve bizim gibi
esmerler Adıyaman’da istiklal olmadığı
müddetçe, istiklalde
istikbali aramaya uzun
bir süre devam
edecek….
Download