ANKARA ÜNiVERSiTESi iLAHiYAT FAKÜLTESi TARAFINDAN YILDA BİR ÇlKARILm 1 1. TÜRK TARİH KURUMU 1961 BASIMEVİ-ANKARA İSLAMDA TASAVVUF Dr. İBRAHİM AGAH ÇUBUKÇU Tasavvuf'un aslı, tarifi ve gelişmesi h;;ı.kkında şimdiye kadar çok şeyler söylenİniş ve yazılmıştır. Fakat bu meseleler üzerinde yazarlar aynı görüşe sahip değildirler. Esasen bu hususlarda, başlıca kaynaklar ittifak etmemişlerdir. Biz bu kısa araştırma­ mızda gerek ana kaynaklara ve gerekse yeni eseriere dayanarak bu meseleler hakkında toplu bir fikir verrneğe çalı§acağız: Sırasiyle tasavvuf kelimesinin aslından, tasavvufun tarifinden, doğuşundan, geli§mesinden ve son olarak İslamiyet bakımından tasavvufun değerinden bahsedeceğiz. I TASAVVUF KELİMESİ Tasavvuf kelimesinin iştikakı hakkında çeşitli nazariyeler vardır. Bu nazariyelerin doğru olup olınadığı hakkında çok defa nisbet kaidesine göre hüküm verilmi§tir. Fakat unutmamak lazımdır ki Arapea'nın sabit bir nisbet kaidesi yoktur. Bununla beraber biz bu nazariyeleri kaynaklıı.rda olduğu gibi izaha çalıpcağız. Bunlar sırasiyle şunlardır: Tasavvuf'un, "sufane" (bir nevi nebat) kelimesinden muştak olduğu söylenmi§tir. Fakat bu doğru olsaydı, sufi yerine sufani demek lazım gelirdi. Tasavvuf'un sufane' den geldiği iddiası, sufi'lerin çöl nebatlannı yemekle yerindiklerini ifade etmek içindir 1 • 2 - Sufi kelimesini Hz. Muhammed'in mescidi "Suffa" ya nisbet edenler vardır. Çünkü Ahl as-Suffa kendilerini Allah yoluna vermi§ fakir kimselerdi. Bunlar arasında. misal olarak Ebu Hureyre ad-Devsi (Ölm. H. 59/M. 678)'yi, Ebu Zerr al-Gıfari (Ölın. H. 32jM. 652)'yi, Bilal al-Habeşi (Ölm. H. 2ojM. 64o)'yi, Suheyb ar-Rumi (Ölm. H. 38jM. 658)'yi ve Selınan al-Farisi (Ölm. H. 36jM. 656)'yi sayabiliriz. Fakat sufi kelimesini Ahl as-Suffa'ya nisbet etmek yanlı§tır. Zira Suffa'nın nisbeti suffi geliİ 2 • 3 - Sufi'nin "safa" veya "safv" kelimelerinden geldiği iddia edilmi§tir. Bazı kaynaklarda ise, ileride dokuzuncu maddede zikı-edeceğimiz manevi temizlikle bu kelimeler arasında irtibat bulund_uğu söylenmi§tir. Fakat dil bakımından bu kelimeler de sufi'nin aslı olamazlar. Çünkü "safa" ve "safv" 'ın nisbetleri "safevi" ve "safvi" dir 3 • I - 1 Bak. Ebu'l-Ferec Abd ar-Rahman b. al-Cevzi, Nakd al-İlın Va'l-Ulema Ev Telhis İblis, s. 157, İdaret at-Tıbaa al-Muniriye baskısı; Ebu Nuaym Ahmed b~ Abdullah al-İsfahani, Hilyet al-Evliya Va 1 Tabakat al-Asfiya, c. I, s. 17 vd. Mısır 1351/1932. . · 2 Bak. İbn al"Cevzi, Telhis İblis, s. 156-157; İbn Haldun, Şifa as-Sail Litehzib al-Mesai!, onsoz ve notlarla neşreden: Prof. Muhammed b. Tawit at-Tanji, s. 16-17, İstanbul 1958; Ebu'l-Kasmi. Abd al-Kerim al-Kuşeyri an-Nisaburi; ar-Risale, s. 138, Mısır 1359/1940; Ebu Bekr Muhammed h. İshak al-Buhar! al-Kalabazi, at-Taarruf Limezheb Ahl at-Tasavvuf, s. 5, Mısır 1352-1933; Nicholsön, Fi'tTasavvuf al-İslil.mi Va Tarihihi, Arapçaya terciline eden: Ebu'l-Alil. al-Mlfl, s. 66, al-Kahire 1375/ 1956. Ahl as-Suffa hakkında daha çok bilgi için bak: İbn Teymiye, Mecmuat ar-Resail Va'l-Mesail, c. I, s. 25-28, Mısır 1341. 3 . Bak. Ebu Nuaym Ahmed al-İsfahani, Hilyet al-Evliya, s. 17; İbn Haldun, Şifa as-Sail, s. 18; ar-Risale al-Kuşeyriye, s. 138; Nicholson, Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 66. İSLAMDA TASAVVUF 100 4 - Sufi kelimesinin aslı "as-saff" kelimesidir denmiştir. Çünkü sufi'ler manevi hayatlan itibariyle ön saf (as-saff al-avval)'da idiler. Bu, mana itibariyle doğru olsa bile dil bakırnından doğru değildir. Zira as-Saff'ın nisbeti sufi değildir 4 • · 5 ~ Sufi kelimesinin aslının "sufet al-kafa" (ense saçı) olduğu zannedilmiştir. Çünkü mutasavvıflar kendi siislerine önem vermiyerek Allah yolunda çalışırlar ve halktan ayrılırlar. Fakat bu tabir de dil bakımından . sufi kelimesinin aslı olamaz 5 • 6 - Tasavvuf yoluna silluk eden ilk kimse, "Sufe" lakabını taşıyan al-Gavs b. Murr adında bir şahıstır. Allah'a ibadet etmekte ona uyanlara "sufiye" dendi. Bu iddia, başlıca tasavvuf kaynaklarının çoğunda yer almadığı gibi clil bakırnından da uygun değildir 6 • 7 -· Cahiliye zamanında "sufe" diye adlanan ve Kabe civarında ikamet eden bir kavim vardı. Bunlar hacılara izin verir ve Kabe'ye hizmet ederlerdi. Bunlara benziyen kimselere "sufiye" dendi 7 • Bu iddia da salahiyetli kimseler tarafından muteber acldedilmemiştir. 8 - Bir nazariyeye göre ele sufi kelimesi, hikmet manasma gelen Yunanca "sof" tan gelmiştir. Yunanlılar hikmeti seven kimseye filosof diyorlardı. Bir kısım Müslümanlar aşağı yukarı onlar gibi düşünrneğe başlayınca sufiye diye acllanclılar. Bildiğime gö~e, bunu iddia eden başlıca kimse Biruni (ölm. H. 362/M. 973)'clir 8 • Bu iddia eliğer muteber kaynaklarda yer almamıştır. Sufi'nin aslının Yunanca sofis yahut sofos kelimesi olduğunu iddia etmek yanlıştır. Bu kelimelerdeki sin ( ıJ"') harfinin, sufi kelimesindeki sad ( c..l"" )'dan farklı olması da bunun bir delilidir 9 • g - Bir diğ·er nazariyeye göre ınutasavvıflar fiilierinin ve kalplerinin temizliği sebebiyle sufiye diye acllanclırılrnışlarclır. Çünkü ınutasavvıflar manevi temizliğe önem verirler ve kalbin ahvalini ilgilendiren fülleri zahiri fiillerden daha mühim sayarlarclı. İşte bu manevi temizlik yoluna tasavvuf, böyle bir manevi temizliğe ulaşan kimseye ele mutasavvif veya sufi 10 adı verildi. Sufi'ler topluluğu ·"sufiye" yahut "sufiyun", başka bir tabirle bu topluluk "mutasavvıfin" veya "mutasavvıfa" diye adlandırıldı. 11 4 Bak. ar-Risale al-Kuşeyriye, s. ıg8; al-Kalabazi, Kitab at~Taarruf, s. s; Nicholson, Fi't-Tasav~'Uf 'al-İslami, s. 66; Louis Massignon, Encyclopedie De L'İslam; Tasavvufmaddesi, c. IV,s. 7IS, Leyde 1934. · 5 Bak. Ebu Nuaym Ahmed al-İsfahanl, Hilyet al-Evliya, c. I, s. ı 7-20; L. Massignon, Encylopedie De L'İslam, c. IV, s. 7ıs; İbn al-Cevzl, Telbis, s. I57· Louis Massignon, "sufet al-kafa" yı "savfat al-kifa" şeklinde kaydetmişti~·. Bunun doğrusu "sufet al-kafa" dır. Bak. Ebu'l-Fadl Cemal ad-Din Muhammed b. Mukerrem b. Manzur al-Afrikl' al-Mısrl, Üsan al-Arab, c. rx, s. 200, Beyrut I375/I9S6. 6 Bak. İbn al-Cevzl, Telhis İblis, s. 156. · al-Gavs b. Murr hakkında daha fazla bilgi için bak: Lisan al-Arab, c. IX., s. 200. 7 Bak. İbn al-Cevzl, Telhis İblis, s. 156; Ebu Nuaym Ahmed al-İsfehanl, HÜyet al-Evliya, c. I, s~ 17-20. 8 . Bak: al-Birılni's India, s. ı6, Leipzig I92S. · 9 Bak: Nicholson, Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 67 . . 10 Burada Sulıraverdi'nin sufl ve mutasavvıf arasındaki farkı belirtmek için yaptığı izahı zikretmek yerinde olur. Zira bu keiimeler, anianiları arasında bazı farklar olmasına rağınen, Çok defa ayrı.ı manayi ifade için kullanilmışlardır. . . Sulıraverdi'ye .göre sufi nefsin zulmünden kurtulmuştur. Mutasavvıf ise sufi'nin haline vakıftrr. Ancak nefsin bazı şıfatlarının bakiyesi onda mevcuttur. Mut'asavvıf tasavvufda ilim, sufi ise· zevksahibidir. Mutasavvıf hal sahibi olup murakabe derecesine yükselmiştir .. Sufi ise hem hal sahibidir, hem de rriüş.aheçle derecesinevasıl olmuştur. · · (}örülüyor ki tasavvuf'da sufi'niiı mertebesi mutasavvıf'ın mertebesinden daha yüksektir. (Bak. as-Stİhiaverdi, K.itab Avarıf al~Maarıf, İhya Ulum ad-Din'in millhaki olarak.basilmıştır, c. V, s. 67-68, ai-K~hire,· Matbaat al-İstikaİne baskısı). n Bak. ar-Risale al-Kuşeyriye, s. 138; al-Kalabazi, Kitab at-Taarruf Limezheb Ahl at-Tasavvuf, s. s, İbn Haldun, Şifa as-Sail Litehzib al-Mesail, s. ıs. İBRA?İM AGAH ÇUBUKÇU ıoı IO Sufi, yün manasına gelen "suf" kelimesinden IDܧtaktır. Suf'un nisbeti sufi gelir. Araplar bir kimsenin suf'tan elbise giydiğini ifade için "tasavvafa" derlerdi. Allah yolunda çalıpn bazı kimseler kaba yünden elbise giyerler ve böylece kibirden sak:ıri.ırlaidi. Zira terleyince koyun kokusu ne§reden ve zarif olmıyan böyle bir elbisenin giyilmesi, ziynetten yüz çevirmeyi ve tevazu sahibi olmayı ifade ederdi. Bundan, b~§ka eskiden beri Peyg~mberlerin elbisesi suf'tan yapılır ve suf velilerin remzi. sayıll.rdı. Hasan al-Basri (Ölm. H. ı ıojM. 728), Bedr Muharebesine i§tirak etmi§ ~lup suf'tan elbise giyen 70 sahabeyi tamdığım söylemi§tir . . Buraya kadar saydığımız nazariyeler içinde en doğru olan bu sonuncusudur. Gerçi bu nazariye üzerinde bütün kaynaklar ittifak etmemݧtir. Mesela me§hur mutasavvıf al-Ku§eyri (Ölm. H. 465jM. 1077) bunun doğru olmadığım ileri sürmü§tür 12 • Fakat ekseriyetle kaynaklar sufi'nin suhan geldiğini kabul etmektedir 13: Esasen suf Araplar arasında zühd alameti sayılmı§tır. Bir çok mutasavvıflann da· suf'i:an elbise giydikleri inkarı mümkün olmıyan bir hakikattır. II TASAVVUF, MUTASAVVIF VE TARiFLERİ . Tasavvuf bir milletin,· bir dinin veya bir dilin inhisarında değil'dir 14• O insani bir fenomendir. Biz burada onu İslam mutasavvıflarımn anlayı§ıml. göre izah edeceğiz: Tasavvuf nefsin kötü ahiakından ve zararlı vasıflarından kurtulmak ve kalbi Allah a§kiyle doldurmak için mücahede etmektir. Bunun için zühde, hilme, sabra ve doğ­ ruluğa riayet etmek, iyi ahlak vasıflanm kazanınağa çalı§mak, nefsi ı;:iyazete tabi tutmak ve zikr gibi ibadetler yapmak lazımdır. Böylece hulasa ettiğimiz tasavvufun tarifi §ahıslara göre deği§ir. Muhtelif zamanlarda ya§amış bazı mutasavvıfların tariflerini §öylece sıralayabiliriz:. · as-Seriyy as-Sakati (Ölm. H. 25ıjM. 865)'ye göre tasavvuf iyi bir ahlaktır 15 • Ebu Hafs an-Nisaburi (Ölm. H. 27ojM. 883)'ye göre tasavvuf tamamen edeptir. Her zaman için bir edep vardır. Her memleketin de bir ·edebi vardır. Kim zamamn 12 Bak. ar-Risale. al-Kuşeyriye, s. 138. Bak. İbn al-Cevzi, Telhis İblis, s. 157; Ebu Nuaynı al-İsfahani, c. I, s. 17-20; al•Kalaba~i; Kitab at-Taarruf, s. 6; Zeki Mubarek, at-Tasavvufal-İslami, Fi'l-Edeb Va'l~Ahlak; c; I, s: 52;Mısır 1373/1954; Nicholson, Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 66; L. Massignon, Encyclopedie De L'Islam, t. IV, s. 715; Hana'l-Fahuri ve Halil al-Carr, Tarih al-Felsefe al-Arabiye, c. I, s. 288, Beyrut 1957; Ahmed Emin, Zuhr al-İslam, c. II, s. 58, Kahire, Mektebet an-Nahdat al-Mısriye baskısı; İbn Halcl.un;Mukaddime, Tercüme eden: Zakir Kadiri Ugan, c. II, s. 586, Ankara 1954; Carra De Vaı.ix, Gazali, s. 178, Paris 1902; T. J. De Boer, Tarih al-Felsefe Fi'l-İslam, Arapcaya tercüme eden: Mulıa,mmed· Abd al-Hadi Ebu Ride, s. 98, Kahire 1374-1954; as-Suhraverdi, "Kitab Avarif al-Maarif, s. 64. 13 Tasavvufun tarikatları birbirinden farklıdır. Fakat genel olarak mıitasavvıfların şu özellikleri Mürid'in tarikata girmesi münasebetiyle dini toplantı akdetme. 2- H).lSusi. bir kıyafet taşıma. · 3- Mürid'in namaz kılmak, oruç tutınak, riyru::et çekmek ve uzlete çekilmek suretiyle milinete katlanması 4- Müzikle zikretıne, vecd ve cezbe müsair hareket ve ibadette. bulurıma. 5- Mürid'~erin. ve vecd ~ahiplerinin ruhi kuwetlerinlıı fevkaİade tesirli olduğtina inanrn:a (Bak..Fi't-Tasa~ al~İ~lami, s. 65). ıs Bak. Hilyet al-Evliya, c: I, s. 23. 14 vardır: ı- İSLAMDA TASAVVUF 102 edebine uyarsa, büyük insanların mertebesine yükselir. Edebe uymıyan ise umduğu yerden uzak, yükselrnek istediği yerden ise merdud olur 16 • · yakla§mayı. Amr b. Osman al-Mekki (Ölm. H. 29 I fM. 903): Tasavvuf kulun her zaman en iyi olam yapmasıdır ı?. Ebu'l-Huseyn an-Nuri (Ölm. H. 29s/M. 907): Tasavvufnefsin bütün arzulanın yoketmektir. an-Nuri'nin yaptığı ba§ka bir tarife göre de tasavvuf ne ilimdir, ne de örf ve adettir; o ahlaktır 18 • Seronun b. Ömer (Ölm. H. 297/M. 909): Tasavvuf malik olduğun §eyin sana malik olmamasıdır 19 • Cüneyd b. Muhammed (Ölm. H. 298/M. 9ıo)'in Tasavvuf hakkında muhtelif tarifleri vardır. Bunları §öyle sıralayabiliriz: I- tasavvuf her türlü alakadan uzakla§ıp Allah'la olmaktır. 2- Tasavvuf üç §ey üzerine bina edilnıi§tir: a) fakirlikle yetinmek, b) Cömert ve heyecanlı olmak, c) İhtiyar ve taarruzu terketrriek. 3- Tasavvuf dünya me§galesiyle ilgiyi azaltınak, kalbi Allah'a dayamak, itaat ve sabretınek, iyiyi kötüden ayırmak, gizli zikirler yapmak, ihlasa bağlanmak, §üphe zuhur ederse yakini bırak­ mamak ve her §eyi sükunetle kar§Ilamaktır 20 • Ebu Bekr Şibli (Ölm. 334/M. 945): tasavvuf kalbi temizlemek, Allah'ı tazim etmek ve kullara §efkat beslemektir 21 • Ebu Bekr at-Tamastani. (Ölm. H. 34ojM. 951 den sonra): Tasavvuf ıztıraptır. içinde tasavvuf olmaz 22 • Rahatlık Ebu Amr İsmail b. N acid (Ölm. H. 366/976): Tasavvuf emredileni yapmak, nehyedilenden sakınmak ve sabretmektir 23 • Ebu'I-Abbas an-Nuhavendi (Ölm. H. 400/M. ıoo9): Tasavvuf insamn halini gizlernesi ve mevkiini din karde§leri için terketmesidir 24 • Ebu Hanıid al-Gazzali (Ölm. H. sosfM. yoketmek ve kalbi rububiyete bağlamaktır. I I I I): Tasavvuf ubudiyet yolunda nefsi Gazzali'nin naklettiği diğer bir tarife göre tasavvuf, halktan korkmamak, tabii ahlaktan ayrılmak, be§eri sıfatları söndürmek, nefsani hastalıkları yenrneğe çalı§mak, hakiki ilimiere bağlanmak ~e §eriatta Hz. Muhammed' e tabi olmaktır 25 • 16 bi Bak. Abu Abd ar-Ralıman as-Suıenı:i, Tabakqt as-Sufiye, s. ı 19; Mısır, Dar al-Kutub al-Ara- baskısı. 17 Bak. ar-Risale al-Kuşeyriye, s. 139. Bak. as-Si.ılemi, Tabakat as-Suflye, s. ı66, ı67. ıa Bak. ar-Risale al-Kuşeyriye, s. 139. 2 0 Bak. Hilyet al-Evliya, c. I, s. 22; ar-Risale al-Kuşeyriye, s. 139. aı Bak .. Hilyet al-Evliya, c. I, s. 23. 22 Bak. Tabakat as-Sufiye, s. 474· 23 Bak. Aynı eser, s. 454· 2 ! Bak. Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 40. 25 Bak. al-Gazzali, Kitab Ravdat at-Talibin Va Umdat as-Salikm, Feraid al-Lali Min Resail al-Gazzali içinde, s. 144, Mısır, Matbaat as-Saade baskısı . . Sulemi (Ölm. H. 412/M. 1021) bu tarifi, Ebu Abdullah Muhammed b. Hafif (Ölm. H. 371jM; 981)'e nisbet etmiştir (Tabakat as-Sufiye, s. 464). Fakatal-Kalabazi (Ölm. H. 38ojM. 990), bu tarifin Cüneyd (Ölm._H. 298jM. 9ıo)'e ait olduğunu söylemiştir (Kitab at-Taarruf, s. 9). 18 İBRAHİM AGAH ÇUBUKÇU Buraya kadar tasavvuftan b ahsettik. Şimdi biraz da mutasavvıftan bahsedelim: tasavvuf prensiplerine uyarak Hak yolunda çalı§an kimsedir. Ebu Nuaym (Ölm. H. 43ojM. ıo38)'a göre, Hak yolunda çalı§an mutasavvıfların dayandıkları ba§lıca dört husus vardır: ı - Allah'ı, isimlerini, sıfatıarım ve fiilierini tammak. 2- Nefsi ve onun kötülüklerini bilmek. 3- Şeytanın vesveselerine, hilelerine ve dalalet usullerine vakıf olmak. 4- Dünyamn aldatıcılığım, fitnesini ve bunlardan korunınayı bilmek. Mutasavvıflar bu hususlara ilaveten mücahede yaparlar, vakitlerini iyi kullamrlar, itaatten aynlmazlar, rahatı terkedip mütalaa ile me§gul olurlar ve dünyaya yüz çevirip gayretlerini yalmz doğm yola tevcih ederler 26 • Zu'n-Nun (Ölm. H. 245/M. 859). Mutasavvıfı §öyle tarif ediyor: o konu§ursa hakikatten bahseder, susarsa azaları onun her §eyden alakasım kestiğini ima eder 27 • Sahl b. Abdullah at-Tusteri (Ölm. H. 283jM. 8g6)'ye göre mutasavvıf kirden temizlenen, dü§ünce ile dolan, halktan ayrılıp Allah'a yönelen, yamnda altın ve çamur e§it olan kimsedir 28 • Ebu Hamza al-Bağdadi (Ölm. H. 28gjM. goı): Mutasavvıfın alameti zenginlikten sonra unutulmaktır 29 • Cüneyd (Ölm. H. 2g8jM. gıo): Mutasavvıf arza benzer, her türlü çirkin §eyler ona atılır, fakat ondan iyilikten ba§ka bir §ey sadır olmaz 30 • Ebu Bekr Şibli (Ölm. H. 334/M. 9%5): Mutasavvıf kalbini · temizliyen, Hz. Muhammed'in yoluna süluk eden, dünyaya yüz çeviren ve nefsini cefaya garkeden kimsedir aı. Ebu'I-Hasan al-Hurkani (Ölm. H. 425jM. 1033): Mutasavvıf hırkası, seccadesi, örf ve ad eti olan kimse değil yok olan kimsedir a2 • Bu tarifler tasavvufun ve mutasavvıf'ın bütün veehelerini ihtiva eden ilmi tarifler değildir. Bunlar, sufi'lerin muayyen vakitlerdeki hallerinin ifadesidir. Bu haller ise §ahıstan §ahsa deği§ir. O halde herkes, kendi kabiliyet ve haline göre tasavvuf hakkın­ da konu§up tarifler yapmı§tır. Bazan muhtelif zamanlarda ya§ıyan sufi'ler ayın tarifleri yapmı§lardır. Bu onların hal ve makam bakımından ayın derecede. olduklarım g9sterir. ݧte sufi'lerin farkli derecelere sahip olmaları tasavvuf'un tek bir tarifinin yapıl­ mutasavvıf, masım imkansızla§tırmı§tır. Böyle bir tarifi iınkansızla§tıran diğer bir sebep de tasavvuf'un geli§mesidir. Zira İslam İmparatorluğu geni§ledikçe İslam camiasma ecnebi kültürler girmi§ ve tasavvuf'a tesir etmi§tir. Böylece tasavvuf, yeni manalar kazanmı§tır aa. Bununla beraber çok defa tasavvuf'un tariflerinde bazı mü§terek vasıflar bulmak mümkündür. Bu vasıfların ba§lıcası dünya malına kıyınet vermemek, Allah yolunda çalı§mak, zahiri ve batını fiilierin birbirine uygun olmasına dikkat etmektir. Netice olarak diyebiliriz ki tasavvuf iyi bir ahlak, mutasavvıf da bu ahiakın sahibidir. ~6 Bak. Hilyet al-Evliya, c. I, s. 24. I, s. 22 vd. Bak. Kitab at-Taarruf, s. g. Bak. ar-Risale al-Kuşeyriye, s. 139. Bak. Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 32. Bak. Hilyet al-Evliya, c. I, s. 23. Bak. Fi't-Tasavvuf al-İslil.mi, s. 40. Bak. İbn. Haldun, Şifa as-Sail, s. klı, kv, kz. ~ 7 Bak. Aynı eser, ~8 2o 30 31 32 33 c: İSLAMDA TASAVVUF III TASAVVUF'UN DOGUŞU VE GELİŞ~MESİ Tas~vvuf gerek kelime <;>larak ve gerekse bugünkü manasiyle İslamiyetle beraber doğmamıştır. O ne Kuran'ın bir ayetinin tefsiri, ne de herhangi bir dinin kopyasıdır. Tasavvuf, -İslamiyet'in zuhurundan yüzlerce sene sonra islami ve gayrı islami tesirlerle gelmiş ve nizama konmuştur. Şimdi tasavvuf'u doğuran ve onun gelişmesini sağlıyan bu tesirleri birer birer inceleyelim: I - Zühd: Sahabe zamarnnda mutasavvıfe diye tanınan bir zümre yoktu. Ebu Bekr (Ölm. H. ı3jM. 634), Ömer (Ölm. H. 23jM. 643), Osman (Ölm. H. 35/M. 655) ve Ali (Ölm. H. 40/M.66o ), diğer Sahabe gibi ibadet ederlerili 34, ibadet bakımından Tabiin ve Atba at-Tabiin devrinde Müslümanlar arasında önemli bir ayrılık yoktu. Ancak bazı zühd hareketleri mevcuttu. Müsteşrik Nicholson, bu zühd hareketinin vasıflarını Kuran'ın bazı ayetlerinde 35 aramıştır 36 • Halbuki Nicholson'un bahsettiği bu ayetlerdeki özellikler müslim ve müslime'nin (erkek ve kadın müslümamn) vasıflandır. Kuran'da hakiki manasiyle zühd'den bahsedilmemiştir. Ancak zühd'den müştak olan "zahidin" kelimesi Kuran'ın bir ayetinde zikredilmiştir 37 • Fakat ayette "zahidin" kelimesi ticari manada kullanılmıştır. O halde zühd'ün Kuran'a dayandığına açık deliller vermek güçtür. Fakat müslümanlar arasında beliren bu zühd hareketini bir hadis'e dayanarak izah edebiliriz. Bu hadis'e göre islamiyet'te, islam, iman ve ihsan olınak üzere üç derece vardır 38 • İslam, Allah'tan başka Allah bulunmadığım ve Muhammed'in onun elçisi olduğunu itiraf etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve şartlar kafi olduğu takdirde Hacca gitmektir. İman, Allah'a,meleklere, ilahi kitaplara, peygamberlere, Ahiret gününe, hayır ve şercin Allah'tan olduğuna inanmaktır. İhsan derecesi ise insamıı Allah'ı görüyormuş gibi ibadet etmesidir; çünkü o görmese de Allah onu görür. Bu dereceye vasıl olan insanın batıni. ve zahiri ·fülleri birbirine uygundur. İşte _bu üç dereceden en yükseği ihsan derecesidir. Manevi bakımdan bu gibi dereeelerin olduğunu bilen Sahabe elbette en yüksek mertebeye vasıl olmak isterdi. Zira Kuran'da herkesin arneline göre mükafatlandırılacağı 39 ve Allah'ın adaletten ayrılmıyacağı bildirilmişti 40 ; Bu sebeple en yüksek mükafata nail olmak isteyen kimseler, daha İslamiyet'in ilk devirlerinden itibaren zahiri ibadetler yamnda kalbi füllere çok önem verdiler. Onlann gayeleri İslam'ın en olgun, en yüksek mertebesi olan ihsan derecesine vasıl almaktı. Bizim İslam zühdü diye bahsettiğimiz cereyamn doğmasın­ da, ihsan derecesine ulaşmak gayesinin mühim bir tesiri olsa gerektir. Bu cereyı:ı.mn başlıca öncüleri Sahabe'den Ebu Zerr (Ölm. H. 32jM. 652), Huzeyfe b. al:..Yeman (Ölm. H. 36iM. 656) ve bunlara benziyen bazı kims.elerdi u. Ancak Hz. Muhammed, Allah'ı . 34 3• as 37 3B 39 4o 41 Bak. Bak. Bak. Bak. Bak. Bak. Bak. Bak. İbn Haldun, Mukaddime, c. II, s. 6oı; Şifa as-Sail, s ..IO. Tövbe suresi, ayet: 12. Tahrim suresi, ayet: 5· Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 44-45· Yusuf suresi, ayet: 20. Şifa as-Sail, önsöz, s. nd, nz, sb. Zilzal stiresi: ayet: 7-8. Şifa as-Sail, önsöz, s. nh, nv. L. Massignon, Encyclopedie De L'Islam, c. IV, s. 716. İBRAHiM AGAH ÇUBUKÇU 1'05 hayatta iken, zühd'de ileri gidip ruhbaniyet yoluna sapanli:ı.rı. daima itidale davet ediyordu. Zaten Hz. Peygamber Salıabc'yi tanıyor, onların hatalarını tashih ediyor ve onlara en doğru yolu gösteriyordu. Fakat onun vefatiyle bu kontrol yok oldu ve zühd'de ileri gidenler çağalınağa başladı. Müslümanlar arasında zühd'dün yayılmasına ve artmasına yardım eden diğer sebepler de vardır: İslam camiasının süratle genişlemesi, bu genişleme neticesinde kar.:. şılaşılan muhtelif tesirler, siyasi kavgalar ve idarecilerin .zulümleri halkta zühd temayülünü arttırdı 42 • 4oj66o ve I Iü/728 tarihleri arasında Tabiin'den olan bir çok kimseler zahitliğe önem verdi. Hicri ikinci a:sırda bir çok zahit kimseler va':ietmek suretiyle taraftar toplamağa ve taraflarını teşci etmeğe ·muvaffak oldu. Basra, Kufe, Hicaz ve Horasan dini faaliyet bakırnından mühim birer merkez haline geldi. 43 Fakat başlangıçta bu zühd .hareketi muayyen bir mezhebi ifade etmiyordu. Sadece kendini Allah'a verip tövbekar olan muttaki kimselere. "zahid", "abid" veya "zühhad", "tıbbad" adiari veriliyordu 44 . Bunların niyetleri temiz olup umumiyede hareket ve ibadetleri İslami­ yete mugayir değildi. Bu zahitler şu iki hususda temayüz ettiler: I- İbadete taalluk eden hususlarda. İslam dini namaz ·ve oruç gibi muayyen ibadetleri insanlara farz kılmıştı. Halbuki zahitler bunlara ilaveten Kuran okurlar, zikrederler ve nafile ibadetler yaparlardı. 2- Alılaka taallfı.k eden hususlarda. Zahitler iyi bir ahlak sahibi olmaga çalışırlardı. Yaptıkları her şeyde Allah'ın kendilerini gördüğünü unutmazlar ve buna göre hareket ederlerdi. Bu zühd cereyamna fazla itibar eden en meşhur şahsiyetlerden biri Hasan al-Basri (Ölm. H. I roJM. 728)'dir 45 . Onun, bir kısım sırları bilmekle maruf olan Huzeyfe b. al-Yernan (Ölm. H. g6JM. 656)'dan 46 bazı şeyler öğrendiği söylenir 47 • Hasan al-Basri Bağdad'da bulunan zühd medresesinde fikirlerini yayınağa çalışmış ve etrafına bir çok taraftar toplarnıştı . . İşte böylece başlıyan zühd cereyanı, ilerde tafsil edeceğimiz diğer sebebierin de tesiriyle tasavvuf'a tahavvül etti. Tasavvuf'tan hicri 200 senesinden önce bahsedilmeğe başlandı 48 • Sufi diye adlanan ilk şahıs, Ebu Haşim al-Kufi (Ölm. H. I5ofM. 767)'dir49. Rabia al-Adeviye (Ölm. H. I35/M. 752), Şeyhan ar-Rai (Ölm. H. I58fM. 774), İbrahim b. Edhem (Ölm. H. I6IjM. 777), Davud at-Tai (Ölm. H. I6sfM. ,78I), Fudeyl b. İyad (Ölm. H. I87JM. 8o2) ve Şakik al-Bellıi (Ölm. H. I94JM. 8og) hicri ikinci asrın meşhur mutasavvıflarındandır. Tasavvuf'la beraber zikir meclisleri, sufi ibadetleri ve hankahlar bu asırda teessüs etti 50 . Ancak ikinci asrın mutasavvıfları itidal sahibi idiler. İnançlan tevhid akidesi üzerine mebrti idi. Umumiyede cezb ve 42 Goldziher, Müslümanların zühdünü, günah işlemenin verdiği aşırı hüzne ve Allah'ın azabın­ dan korkınağa isnat etmektedir. (Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 2, 46). Biz bu kanaatta değiliz; Zira Kuran'da Allah'ın azabındıı.n bahsedildiği gibi rahmetiiıden de çok çok baQ.sedilmiştir. Bizce bu hususta korku yerine utanma duygusunun tesirinden bahsetmek daha uygundur. 43 Bak. L. Massignon, Essai Sur Les Origines Du Lexique, s. I63-I74· 44 Bak. Carra De Vaux, Gazali, s. I77-r78. 45 Bak. Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 46. 46 Ömer b. al-Hattab bir kimse ölünce onun cenazesini kılmadan önce Huzeyfe'ye müracaatla bu şahsın münafık olup olmadığını sorardı. Bak. Şif~ as-Sail, s. 8; Ebu'I-Felah Abd al-Hayy b. al-İmad al-Hanbel!, Şezarat az-Zeheb, c. I, s. 44, Kahire I350. 47 Bak. Zeki Mübarek, at-Tasavvuf al-İslami, c. II, s. Ir. 4 B Bak. ar-Risale al-Kuşeyriye, s.:'"a. · 49 Bak. CarraDe Vaux, Gazali, s. r7g; Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 3· İslamiyet'inilk üç asrı boyunca sufi adını alan kimseler için bak. Louis Massignon, Essai Sur Les Origines Du Lexique, s. I54· so Bak. L. Massignon, Essai, s. I56-r57· İSLAMDA TASAVVUF ro6 vecd iddiaları yoktu. Şeriatın icabını yerine getirirler, fakir kalmayı tercih ederler ve nefisleriyle mücahedeye çalışırlardı. Aşırı bir iddia sahibi değillerdi. Bunlar bir bakım­ dan zahit diğer bakımdan mutasavvıf idiler 51 • Hicri üçüncü asırda ise tasavvuf'da yeni bir cereyan yani vahdet-i vücud nazariyesi doğdu 52 • Mutasavvıfların adedi çoğaldı. Tasavvuf'un esaslarını vaz'eden Zu'nNun al-Mısri (Ölm. H. 245/M. 859), bu asırda faaliyet gösterdi. Bu asırda müritleri olan şeyhler zuhur etti; bir takım tasavvufi kaide ve adetler türedi. Müritler bunları şeyhlerinden öğreniyorlardı. Onlar şeyhlerine kayıtsız şartsız bağlanınakla mükelleftiler. Ebu Yezid al-Bestami (Ölm. H. 26IjM. 874) "üstadı alıruyanın imanıı. şeytan­ dır" diyordu. Zu'n-Nun (Ölm. H. 245/M. 859) ise insanın şeyhine itaatının Allah'a itaatından daha iyi olduğunu" iddia etti. Seriyy as-Sakat! (Ölm. H. 253/M. 867) Bağdad'da ilk defa iH'thi hakikatlardan ve tevhid'den bahsetti. Yahya b. Muaz arRazi (Ölm. H. 258/M. 87I) ve daha sonra da Ebu Hamza al-Bağdadi (Ölm. H. 269/ M. 882) halka tasavvufi konferanslar verrneğe başladı. al-Cuncyd al-Bağdadi (Ölm. H. 2g8jM. gio) ilk defa tasavvufi kavram ve şerhleri yazıyla .ifade etti. Daha sonra Şibli (Ölm. H. 334/M. 945) tasavvuf'dan alenen bahsediyor ve davasını yayınağa çalışıyordu. Artık sufiler zühd ve uzletle iktifa etrriiyorlardı 53 • Bunlardan anlaşılır ki hicri üçüncü ve dördüncü asrın mutasavvıfları, tasavvufu arneli ve nazari bakımdan nizama koymağa çalıştılar. Fakat tasavvuf tam manasıyle Kuşeyri (Ölm. H. 465/M. Iü77)'nin, Gazzali (Ölm. H. 505/M. I I I I )'nin ve Sulıra­ verdi (Ölm. H. 5871M. I Igi)'nin sufizm'e dair yazdıkları eserlerden sonra Ehl-i Sünnet' e mal oldu ve yayıldı. 2 - Yunan tesiri: Yunan! bilgiler başlıca üç merkezden Müslümanlar arasınd?- yayıldı: I- Hıristi­ yan manastırlarından. 2- Cundisapur medresesinden 3- Harranlılar vasıtasiyle. Tasavvuf'un gelişmesinde Müslümanlar arasında yayılan Yeni E fiatuncu fikirlerin tesiri mühimdir. Bilhassa Harranlılar Yeni Eflatuncuların felsefesini iyi biliyorlar ve onu yayıyorlardı. Bu hususta Bağdad'daki Sabiilerin gayretleri de önemli rol oynuyordu. Basra ile Vasıt arasında İkarnet eden Sahiller de Gnosiye mezhebini iyi tanı­ yorlardı. Meşhur sufi'lerden Maruf al-Kerhi (Ölm. H. 2oojM. 8I5) ve Ebu Süleyman ad-Darani (Ölm. H. 2I5/M. 830) bu civardaki kültürü iyice biliyorlardı. Hasılı Müslümanlar bir çok bölgelerde Yunan tesiriyle karşılaşıyorlar ve yunancadan tercüme edilmiş kitaplardan istifade ediyorlardı. Bu sebeple İslam tasavvufuha Yunan! kültürün tesiri olmuştur. Bilhassa ilahi marifet konusunda ve Allah'la kulun münasebetinin tanziminde Yeni E fiatuncuların tesiri büyüktür 54 • 3 - Hint ve İran tesiri : İslam camiası genişledikçe, Müslümanların yabancı fikirlerle karşılaştıklarından yukarıda bahsetmiştilL Gerek ticari ve gerekse diğer vesilelerie Müslümanlar Hind'e ait fikirleri de öğrenmişti. Hindistan'la İslam alemi arasında en mühim fikir mübadelesi hicri ikinci asırda olmuştu 55 • Fakat Hindistan'da ve İran'da eskiden beri tanınan Bak. Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 3-4, 69-70. Bak. Aynı eser, s. 70. 53 Bak. Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 19~21; L. Massignon, E~sai, s. 156-157. 54 Yunan! tesir hakkında bak: Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 14-18; Tarih al-Felsefe al-Arabiye, c. I, s. 300-301; Carra De Vaux, Gazall, s. 176. T. J. De Boer, Tarih al-Felsefe Fi'l-İslam, s. 98; Ali Sami an-Naşşar, Neşet al-Fikr al-Felsefi, s. 8, al-Kahire 1954· 55 Bak. L. Massignon, Essai, s. 82. 51 52 İBRAHiM AGAH ÇUBUKÇU 107 bir nevi vahdet-i vucud akidesi, hicri üçüncü asırda, İslam alemine nüfuz etti. Ebu Yezid al-Bestami (Ölm. H. 26ıjM. 874) gibi bu akideyi iyi bilen mutasaffıvlar Müslümanlar arasında yeti§ince, vahdet-i vücud inancı tasavvufa girdi. İslam tasavvuf'unun "fena" sı ile Hintlilerin "nirvana" sı arasında çok benzerlik vardır. Fakat bunlar tamamen ayın §ey değildirler. "Fena" Allah'da yok olmaktır. "Nirvana" ise kötü meziyetlerden ve bunların doğurduğu çirkin fiillerden sıyrılmaktır. "Nirvana" ile "fena' arasındaki münasebet ne olursa olsun İslam aleminde vahdet-i vücud akidesinin doğup geli§mesinde Hint ve İran tesiri büyüktür. İslam tasavvuf'una hırka ve tesbih'in de Hint tesiriyle girdiği söylenir. Kremer'in dediğine göre zikr usulü ve bu esnada nefes alma §ekli keza hintlilerin tesiriyle sufi'lere geçmi§tir. Bundan ba§ka Goldziher müridin, sufiye cemiyetine kabul edilirken fakirlik ve dünyadan çekilme alameti olarak hırkasım verdiğini ve bu adetİn hintlilerden intikal ettiğini kaydediyar 56 • 4 Hıristiyan tesiri : Umumiyede müste§rikler, İslam zühdünde ve tasavvuf'unda Hıristiyanlığın büyük tesiri olduğunu iddia ederler 57 • Buna sebep olarak da İslamiyet'in doğduğu sıra- · larda Arabistan'ın çe§itli bölgelerinde hıristiyanların bulunmasım, bir çok rahiplerin zühd'ü yayınağa çalışmalarını, Hz. İsa'mn ve hıristiyan zahitlerin suf'dan elbise giymelerini gösterirler. · 5 - Diğer tesirler: Yukarıda bahsettiklerimizden ba§ka, İslam tasavvuf'una Yahudiliğin 58 ve Mısır'­ da eskiden. mevcut olan sihir ilminin tesir ettiği ileri sürülmüştür 59 • Tasavvuf'un gelişmesine tesir eden sebepler arasında harpleri, dahili kavgaları, uydurulan hadisleri, tasavvufi ince sözlerin cezibesini ve haksızlığa uğrayanların Allah'a ve Ahiret'e yönelmelerini zikredebiliriz. Netice olarak diyebiliriz ki İslam tasavvuf'u İslam zühd'ünün yayılması ve zikri geçen diğer sebeplerin tesiriyle te§ekkül. etmi§ ve gellşmiştir. IV TASAVVUF'UN İSLAMiYET BAKIMINDAN DEGERi Söz konumuz olan tasavvuf, acaba İslam dininin bir emri ve icabıımdır? Bu soruya bazi kayıtlarla hayır diye cevap vereceğiz. Bazı kayıtlarla dedik, çünkü tasavvuf'la İslam zühd'ü kasdedilirse bu, Ehl-i Sünnet'in görüşüne aykırı değildir. Fakat tasavvuf'la vusul, ittihad, hulul 60 ve şeriata zıt aşırı cereyanlar kasdedilirse onun islami ss Hint ve İran tesiri hakkında bak: Goldziher, al-Akide Va'ş-Şeria Fi'l-İslam, arapÇaya tercüme edenler: Muhammed Yusuf Musa, Abd al-Aziz Abd al-Hakk, Ali Hasan Abd al-Kadir, s. 145:.146, al-Kahire 1946. Tarih al-Felsefet al-Arabiye, c. I, s. 295-297; Fi't-Tasavvuf al-İslami s. 22-26; Köprülüzade Mehmet Fuat, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 17-19, İstanbul 1918; Neşet al-Fikr alİslami, s. 8. 57 Bak. Goldziher, al-Akide Va'ş-Seria, s. 135; Nicholson, Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 47; Carra De Vaux, Gazali, s. 176; Tarih al-Felsefe al-Arabiye, c. I, s. 297-299. 58 Bak: Carra De Vaux, Gazali, s. 177. sg Bak. Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. ro-rı. 60 Bu iddiaları Gazzali de kabul etmiyor. Bak. Ebu Hamid al-Gazzali, al-Munkiz Min ad-Dalal Va'l-Musil İla Zi'l-İzze Va'l-Celal, s. 102, Suriye I376/r956. İSLAMDA TASAVVUF ıo8 olduğu iddia edilemez. İslam dininde ruhbaniyete zıt emirler vardır. İslamiyet, insanların dünyaya tamamen yüz çevirmelerini §art ko§mamı§tır. Kuran'da insanların dünyadan da nasiplerini almaları emredilmiştir sı. Keza Kuran' da ruhbaniyeti Hıristi­ yanların uydurdukları kaydedilmi§tir 62 , Bunlardan· ba§ka Hz. Muhammed'in bir çok hadisleri, Ashab'ı cemiyet hayatına te§vik edicidir. Bunlardan misaller verelim: "İslamiyet' te ruhbaniyet yoktur", "dünyayı Ahiret için veya Ahiret'i dünya için terkedeniniz en hayırlınız değildir, fakat her ikisine de beraberce önem vereniniz en hayırlınızdır", "vücfıdünün, kalbinin ve e§inin s~nin üzerinde hakkı vardır", "daima oruç tutan oruç tu tm u§ sayılmaz" 63 • Bu gibi misalleri çağaltmak mümkündür. Bunlardan başka Hz. Muhammed'in bizzat cemiyet i§leriyle me§gul olması, insanların dünyevi ve uhrevi vazifelerini beraberce yürütmeleri için bir örnektir. Gerçi İslamiyet'in ilk· devirlerinde bile zühd'e önem verenler olmu§tur. Fakat bunların kalpleri ve gayeleri temizdi. Ke§if ve keramet için hareket etmiyorlardı. Bunların har!=ketleri İslam §eriatına aykırı değildi. Kendilerine fevkalade haller arız olsa bile buna kıyınet vermezlereli 64 • Genel olarak hicretin 200 ncü senesine kadar bu yolda temayüz etmi§ §ahsiye_tler itidal sahibi idiler. Fakat tasavvuf'da daha sonraları önemli değişmeler oldu ~ 5 • İslam dini esaslarına aykırı hareket eden mutasavvıflar çoğaldı. Me§hur mutasavvıflardan Kuşeyri (Ölm. H. 4>5/M. ıo77) bile bu hususta şunları söylüyor: ''Zamanıınızda, tasavvuf yolunda muhakkik olanların çoğu inkiraza uğraını§tır. Onların ancak izleri kaldı . . Tasavvuf yolunda bir durgunluk lıasıl oldu. Hatta hakiki manada bu yol mahvcildu. Büyük şeyhler tarihe karıştı. Onların izinde olan gençler azaldı. Takva zevale uğradı. Tama' arttı ... " 66 • ݧ te bu sözler daha hicri beşinci asırda yani bundan asırlarca önce kaleme alınını§tır. · . Burada, Kuran'ın, kul ile Allah arasına üçüncü §ahsın girmesini eınretmediğini de kaydedelim. İslam dini esasları dururken muayyen §ahıslara bağlanmak ve onlai-in emirlerine göre hareket etmek salim bir yol olamaz. Bu §ekilde hareket edildiği için §ahislara göre tarikatların doğm<ı.sının sonu gelmemi§ ve müslümanlar arasında gruplaşma devam etmi§tir. Zaman zaman temiz niyetle hareket edeİı müstesna kabiliyete sahip kimseler tasavvuf'da me§htir olmuşlardır. Fakat bu, İslam şeriatını çiğnemek, prensipleri bırakıp şahıslara bağlanmak, sosyal vazifeleri terkederek tembelleşrnek anlamiyle tasavvuf'u Müslümanlara tavsiyeyi icabettirmez. Esasen İslam dini de böyle bir tasavvuf demek değildir. Bizce Allah yolunda çalışmak isteyenlere rehber olarak Kuran ve Hz. Muhammed'in Sünnet'i katidir. 61 Bak. Kasas suresi, ayet: 77· Bak. Hadid suresi, ayet: 27. 63 Bu hadisler ve benzerleri için bak: al-Akide Va'ş-Şeria, s. 124-125; Tarih al-Felsefe al-Arabiye, c. I, s. 291; Fi't-Tasavvuf al-İslami, s. 45· 64 Bak. İbn. Haldun, Mukaddime, s. 605. 65 Bu değişmeler için l?ak: İbn al-Cevzi, Telhis İblis, s. 158-2 ıs. 66 Bak. ar-Risale al-Kuşeyriye, s. 2-3. 62