DT Ocak 2006 YIL3 S 1 - Dental Tribune International

advertisement
DENTAL TRIBUNE
8 Haber & Yorum
Türkiye Baskısı
Diyabet ve ağız sağlığı
Juliette Reeves, İngiltere
Diyabet, İngiltere popülasyonunun %3’ünü etkilemektedirA. Manchester Tıp Fakültesi’nde gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, günümüzde İngiltere’de 1.4 milyon
diyabet hastası bulunduğu ve her beş İngiliz’den birinin fakında olmamakla birlikte diyabetli olabileceği tahmin edilmektedirB.
Diyabet
Diyabet üç ana grupta sınıflandırılabilir.
•
Tip I diyabet, pankreastaki £
hücrelerinin destrüksiyonu
sonucu ortaya çıkmaktadır.
Zaman içinde bu destrüksiyon genellikle insülin eksikliğine yol açar. Hastalığın erken döneminde £ hücreleri
•
tarafından salınan insülin
miktarı yeterli olabilmekle
birlikte zamanla azalır. Sonuç olarak, Tip I diyabetli bireyler insüline gereksinim
duyacaktır.
Tip II diyabet, hedef hücrelerin insülinin etkisine direncinin sonucudur. Bu durum,
insüline direnç ile birlikte yetersiz insülin üretimi ile daha
komplike hale gelebilir. Tip
tus (GDM), ilk olarak hamilelik sırasında ortaya çıkan
yüksek kan şekeri tanısıdır.
Hamilelikten önce tanı konmamış diyabet mevcut olabilir ya da hamilelik hormonlarının etkisiyle kan şekeri ilk
kez yükselmiş olabilir. İki
durumda da, diyabet tanısının hamilelik sırasında konması gestasyonel diyabet olarak sınıflandırılmasına neden olmaktadır.
II diyabetli birçok birey insülin aktivitesini sağlıklı diyet,
egzersiz, kilonun ideal seviyede tutulması ve/veya ağız
yoluyla alınan ilaçlarla iyileştirmektedir. Bununla birlikte,
Tip II diyabetli hastaların bir
kısmı kan şekeri kontrolünün sağlanması için ekstra
insüline ihtiyaç duymaktadır.
•
Gestasyonel diabetes melli-
•
Tip II Diyabetli Hastalar için Diyet Önerileri
Kompleks Karbonhidratlar
Diyabetli bireylerin tahıl, meyve ve sebzeden zengin beslenmesi
önerilmektedir. Kompleks karbonhidratların şekere dönüşümü daha uzun sürede gerçekleşir. Rafine karbonhidratlardan farklı olarak kana düzenli ve yavaş şeker salınımı sağlarlar. Bu da yemeklerden sonra kan şekerinde daha düşük oranlı artışlara neden olur.
Kompleks karbonhidratların az miktarda proteinle kombine edilmesi glikozun abzorpsiyonunu daha da yavaşlatacaktır.
Doymuş Yağlar ve
Esansiyel Yağ Asitleri
Doymuş yağların kısıtlanması tavsiye edilmektedir.
Omega-3 poli-doymamış yağların tüketimi önerilmektedir. Bunlar,
immün sistemin güçlendirilmesi ve sinir hücrelerinin sağlığı için
de önemlidir.
Basit Şekerler
Tuz ve Sodyum
Liften Zengin Diyet
Alkol
Kafein
Tablo 1
Şeker ve tatlandırıcı (sofra şekeri, bal, reçel) kullanımından kaçınılmalıdır. Yemeklerden sonra daha fazla glikoz abzorpsiyonuna
neden olmaları kan şekerinin kontrolü açısından önemlidir. Diyabetli bireylerde, şeker ve tatlandırıcıların tolere edilebilmesi açısından öğün içinde alınmaları önerilmektedir. Örneğin; az miktarda düşük yağlı donmuş yoğurtun tek başına tüketimi, kan şekerinde ton balıklı sandviç ve fasulye salatası ile birlikte tüketilmesi durumunda olduğu kadar hızlı ve büyük bir artışa neden olmayacaktır. Taze sıkılmış meyve suyunun da basit şeker kaynağı olduğu
unutulmamalı, taze meyve suları sulandırılmalı ya da şekersiz
meyve suları tercih edilmelidir.
Aşırı tuz ve sodyumdan kaçınılmalıdır. Hipertansiyona neden
olduğundan sodyumdan uzak durulmalıdır. Genellikle diyabetle
birlikte kan basıncı da yükselmekte, kontrol altına alınmaması
durumunda böbrek hastalıkları, gözle ilgili problemler, kalp
problemleri ve felç ortaya çıkma riski artmaktadır.
Diyetsel lifler, çözünebilen ve çözünemeyen olmak üzere iki formda bulunmaktadır. Yemeklerden sonra yükselen kan şekerini azalttığından ve serum kolesterol seviyesini düşürdüğünden çözünebilen lifler tercih edilmelidir.
Alkol, metabolizmayı direkt olarak değiştirmekte ve kan şekerinin
kontrolünü güçleştirmektedir. Bunun yanı sıra yağların depolanmasını ve kilo artışını da kolaylaştırmaktadır. İnsülin ya da ağız yoluyla diyabetik ilaç kullanan hastalarda alkolün en sık karşılaşılan
komplikasyonu ciddi hipoglisemi ihtimalini arttırmasıdır. Alkol tüketimi konusundaki uyarılara her zaman uyulmalıdır.
Kafein santral sinir sistemini etkilemektedir. Diyabetli bireylerde
stresle mücadele üzerinde durulması gereken önemli bir konudur.
Stres hormonları kan şekerini yükseltir. Bir adrenal stimülan olan
kafeine tolerans bireyden bireye değişkenlik gösterdiğinden bireylere günde iki küçük fincandan fazla kahve tüketmemeleri tavsiye
edilmektedir.
Diğer spesifik diyabet tipleri nadirdir, fakat bu kategoride glikoz metabolizmasındaki değişiklik 8 farklı nedene
bağlı olabilir. Bunlar: beta
hücrelerindeki genetik defektler, insülin etki mekanizmasındaki genetik defektler,
pankreas hastalıkları, bazı
endokrin hastalıklar, pankreasta ilaç ya da kimyasal maddelerin neden olduğu hasar,
pankreasın enfeksiyöz hastalıkları, nadir immün sistem
bozuklukları ve bazen diyabetle ilişkili olan diğer genetik sendromlar. Altta yatan
bu hastalıkların her birinde
kan şekeri seviyelerinin düzenlenmesi için insülin gerekli olabilir ya da olmayabilir. Bu, vücudun insülin üretme kabiliyetine ve metabolizmanın değişmesinde insüline
direncin ne kadar etkili olduğuna bağlıdır.
Tedavi
Diyabetik hastanın tedavisinin çok sayıda yolu olmakla birlikte ana hedef kan şekerinin
mümkün olduğunca normal düzeyde tutulmasıdır. Bu, sadece
kontrollü diyet ile ya da kontrollü
diyetin yanı sıra oral hipoglisemik ilaçlar ya da insülin enjeksiyonu ile sağlanabilmektedir.
•
•
Diyet Yüksek lif ve kompleks
karbonhidratlar içeren, düzgün aralıklı öğünlerden oluşan bir diyet tavsiye edilmektedir. Basit şekerler ve rafine
edilmiş karbonhidratlardan
kaçınılmalıdır.
Oral Hipoglisemik Ajanlar
Bu ilaçlar Tip II insüline bağlı olmayan diyabetik hastalarda kullanılmaktadır. Diyetle kontrolün etkisinin arttırılması için kullanılırlar. Şu
formları mevcuttur:
Sulfonilüreler Bunlar esas
olarak insülin salgısını arttırarak
etki ederler. Bu nedenle sadece
pankreasta residüel beta hücresi
aktivitesinin mevcut olması durumunda etkilidirler. Uzun etkili
sulfonilüreler “chlorpropamide”
ve “glibenclamide”dir.
Biguanidler Mevcut tek biguanid esas olarak glukoneogenesisi azaltan ve periferal glikoz
kullanımını arttıran “metfor-
min”dir. Sadece endojen insülin
varlığında etkili olduğundan residüel pankreatik hücre fonksiyonunun mevcut olması durumunda kullanılır. Metformin genellikle diyet ve sulfonilürelerin
başarılı olmaması durumunda
kullanılmaktadır. Tek başına ya
da bir sulfonilüre ile birlikte kullanılabilir.
Diğer Ajanlar “Acarbose” gibi
diğer ajanlar karbonhidrattan
zengin bir öğünü takiben nişasta
ve sükrozun sindiriminin ve dolayısıyla kan şekerindeki artışın
geciktirilmesi için kullanılır. Bazen Tip II diyabetin tedavisinde
de kullanılabilir. Post prandial
(tokluk) plazma glikoz konsantrasyonlarının düşürülmesinde
karbonhidrat abzorbsiyonunu
yavaşlatan Guar Gum (reçine)
kullanılabilmektedir.
•
İnsülin Dozu bireye göre belirlenmeli ve yavaş yavaş arttırılmalı, fakat hipoglisemik
reaksiyonlar konusunda dikkatli olunmalıdır. Başlıca 3
çeşit insülin mevcuttur.
Kısa Etki Süreli ya da Çözünebilir İnsülinler Etkisi kısa sürede ortaya çıktığından özellikle
diyabete bağlı acil durumlarda
faydalıdır. Subkütanöz verilebildiği gibi intravenöz ve intramuskular olarak da verilebilir.
Orta Etki Süreli İnsülinler
İzofan İnsülin Enjeksiyonu veya
İnsülin Çinko Süspansiyonu gibi.
Uzun Etkili İnsülinler Human
Ultratard gibi bu tür insülinlerin
etkileri daha geç başlamakta ve
daha uzun sürmektedir.
•
İnsülin Reçeteleri
Her hastanın reçetesi kullanılan insülinin çeşidine göre düzenlenmelidir. En basit reçeteler:
Günde 2 kez, yemeklerden
önce orta etki süreli insülin ile
karıştırılan kısa etki süreli insülin.
Kahvaltıdan önce orta etki
süreli insülin ile karıştırılan kısa
etki süreli insülin, akşam yemeğinden önce kısa etki süreli insülin, yatmadan önce orta etki
süreli insülin.
Günde 3 kez (kahvaltı, öğle
ve akşam yemeğinden önce) kısa etki süreli insülin, yatmadan
önce orta etki süreli insülin.
Kahvaltıdan önce veya yatmadan önce kısa etki süreli insülin ile karıştırılan ya da tek başına orta etki süreli insülinC.
Ağız Sağlığı
Dişhekimleri ağız dokularındaki değişiklikler sayesinde tanı DT Sayfa 9
DENTAL TRIBUNE
DT Sayfa 8
sı konmamış sistemik hastalıkları ortaya çıkarma şansına sahiptirler. Diyabetin ağız sağlığını
birkaç yolla etkileyebileceği düşünülmektedir.
•
Periodontal hastalıklara diyabetli hastalarda sıklıkla rastlanmaktadır. Kontrolsüz diyabetli hastalarda daha da
şiddetlidir. Periodontal yıkımın nedeni kesin değildir.
Bununla birlikte, periodontal
yıkımın derecesindeki farklılıkların nedeni periodontal
patojenlere karşı konak yanıtındaki değişikliklerdir.
•
Kontrol altına alınmış diyabetli hasta grupları ile karşılaştırıldığında, kontrolsüz diyabetli hastalarda daha fazla
bölgede sondalamada dişeti
kanaması saptandığı bildirilmiştirD. Periodontitis, diabetes mellitusun sık karşılaşılan komplikasyonları arasında 6. sırada yer almaktadırE.
•
Kontrolsüz diyabetlilerde
kserostomi ile sıklıkla karşılaşılmaktadır. Hastanın dili
ve ağız mukozası genellikle
düz, kırmızı ve parlaktır.
Kontrollü diyabetli bireylerde, tükürük bezi fonksiyonları bozulmamıştır.
•
Kontrolsüz diyabetli hastalarda koronal çürükler problem
yaratabilmekte, kserostomi
varlığında durum daha da
şiddetlenebilmektedir.
•
Kontrolsüz diyabetlilerde sıklıkla enfeksiyonlar, özellikle
kandidiazis, görülmektedir.
Etyolojide, metabolizma değişikliğine olarak lökosit
fonksiyonlarındaki bozukluğa bağlı immünolojik defektin etkili olduğu ileri sürülmektedirF.
Kronik Periodontal
Hastalıklar
Amerikan Periodontoloji
Akademisi ile Ulusal Dental ve
Kraniyofasiyal Araştırmalar Enstitüsü tarafından düzenlenen
“periodontal hastalıklarla sistemik hastalıkların ilişkisi” konulu
sempozyumda sunulan bir araştırmanın sonuçlarına göre kronik periodontal hastalıklar diyabete neden olabilmektedirG.
Diyabetli bireylerde periodontal hastalık gelişiminin daha kolay olduğu ortaya konmuş
olmakla birlikte, yeni araştırmalarda periodontal hastalığın bakterilerin kan dolaşımına girmesine neden olduğu ve sitokin
üretimini aktive ettiği öne sürül-
Haber & Yorum
Türkiye Baskısı
mektedir. Sitokin üretimindeki
bu artışın, sağlıklı bireylerde bile, pankreastaki Langerhans
adacıklarında harabiyete neden
olarak Tip II diyabet gelişimine
zemin hazırladığı düşünülmektedir. Bu konuda klinik çalışmalar yapılması gereklidir.
Klinikte Dikkat Edilmesi
Gerekenler
Diyabetli hastaların randevuları sabah saatlerine (kahvaltıdan sonra, öğle yemeğinden ve
insülin alınmadan önce) verilmelidir. Hastalara, randevularına gelmeden önce mutlaka bir
şeyler yemeleri ve kan şekeri seviyelerini kontrol etmeleri öğütlenmelidir. Dişhekimi invaziv bir
dental işlemden önce bir glukometre ile muayenehanede hastanın glikoz düzeyini ölçmekten
çekinmemelidir. Bu, hastanın
kan şekerini düzenli olarak kontrol etmediği veya iyi hissetmediği durumlarda özellikle faydalı
olabilir. Bu akut bir komplikasyonun belirtisi olabilir. Herhangi
bir işlemden önce hastaya kan
şekeri kontrolü veya diyete ilişkin birkaç soru sorulması da yardımcı olabilir (Tablo 2).
İnvaziv bir işlemden önce,
kan şekeri düzeyinin 200mg/
dl’nin altında olmasının sağlanması önemlidir. İdeal değer 120180 mg/dl (3-5 mmol/l)’dirH. Kan
şekeri düzeyinin 200 mg/dl’nin
üzerinde olması durumunda beyaz kan hücreleri fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremez
hale gelmektedir I . İnvaziv bir
dental işlemden önce antibiyotik
profilaksisi yapılıp yapılmaması
kararı tıbbi konsültasyondan
sonra verilmelidir. Aspirin ve
steroidlerin kullanımından kaçınılmalıdırH.
Diyet&Yaşam Biçimi
Faktörleri
Tip II diyabet temel olarak
beslenmeden etkilenmektedir.
Diyet konusundaki standart tavsiyeler değişmemektedir. Son iki
yılda yapılan araştırmalar diyette
yapılan spesifik değişiklikler ve
egzersiz kombinasyonu ile Tip II
diyabet ve kalp hastalığı riskini
ortadan kaldırabileceğini ya da
büyük ölçüde azaltabileceğini
ortaya koymuştur1. Sigara kullanımı gibi yaşam biçimi faktörlerinin de hastalığın etyolojisinde
önemli rol oynadığı ileri sürülmüştür2. Aşağıda son iki yıl içinde yayınlanan çalışmalardan bir
kısmına değinilecektir.
Diyetle İlgili Faktörler
Endokrin Derneği’nin yıllık
toplantısında sunulan yeni bir
çalışmada3, Dr Greg Arsenis hayvan proteinleri yerine bitki proteinlerinin kullanılmasının insü-
lin direncinin azaltılmasına katkıda bulunacağını bildirmiştir.
Bu çalışma, et tüketen popülasyonlarda vejeteryan popülasyonlara oranla diyabetin daha sık
ortaya çıktığı yönündeki bulguyu
desteklemektedir4. Diyabet için
spesifik olarak vejeteryan bir diyet önerilmemekle birlikte, kırmızı ve beyaz hayvansal protein
tüketiminin azaltılması faydalı
olabilir. Çözünemeyen liflerin
kolesterolü ve glikoz abzorpsiyonunu azalttığı kabul edilmektedir. Bu da hayvansal protein ve
doymuş yağlar yerine bitkisel
proteinlerin tercih edilmesi sayesinde insüline direncin azalmasını açıklamaktadır.
American Journal of Clinical
Nutrition dergisinde yayınlanan
bir araştırmada 5,6 omega-3 yağ
asitlerinin tüketiminin Tip II diyabet gelişme riskini azaltacağı
ileri sürülmüştür. Aynı araştırmada; total yağ, doymuş ve mono-doymamış yağ asiti tüketiminin kadınlarda Tip II diyabet riski ile ilişkisi olmadığı, trans yağ
asitlerinin riski arttırdığı, polidoymamış yağ asitlerinin ise
azalttığı öne sürülmektedir.
Trans yağ asitlerinin yerine nonhidrojenize poli-doymamış yağ
asitlerinin tüketilmesi Tip II diyabet riskini önemli ölçüde azaltacaktır.
Son zamanlarda soya proteinlerin tüketiminin Tip II diyabetlilerde kan lipid seviyesini
düzenlediği gösterilmiştir7. Tip II
diyabetik bireylerde diyete soya
protein, izoflavon ve bitkisel lifler eklenmesi kardiyovasküler
risk markerleri üzerine faydalı
etkiler göstermektedir. Yemeklerden sonra yükselen kan şekerini azalttığından ve serum kolesterol seviyesini düşürdüğünden çözünebilen lifler tercih
edilmelidir. Çözünebilen liflerde
hapsedilen glikoz ve kolesterol
molekülleri daha az absorbe
edildiğinden daha az kısmı kana
karışır.
Yapılan bir çalışmada Tip II
diyabette bir risk faktörü olarak
laktoz tüketiminin yüksek olması da gösterilmiştir8. Alloksan ve
streptozotosin diyabetik sıçanlarda intestinal laktaz aktivitesinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmanın amacı diabetes mellituslu bireylerde intestinal laktaz aktivitesinin yüksek
olup olmadığının tespit edilmesidir. Çalışmacılar insanlarda in-
9
testinal laktaz aktivitesinin yüksek olmasının diyabet ile ilişkili
olduğu sonucuna varmışlardır.
Sonuç olarak, laktoz tüketiminin
yüksek olduğu diyabetli hastalarda glikoz ve galaktoz miktarı
daha yüksektir.
Diğer bir çalışmada, Tip II
diyabetli hastalarda öğünlerin
gün içinde dört saatlik düzenli
aralıklarla düzenlenmesinin yanı sıra yatmadan önce tüketilen
yavaş salınan karbonhidratların
gece boyunca yağ asitlerini baskıladığı ve glikoz toleransını düzenlediği öne sürülmüştür9. Adipositler daha fazla sayıda yağ
molekülü depoladıkları için, insülin direncine neden olan serbest yağ asitleri gibi vücudun insüline duyarlılığını modifiye
edebilen çok sayıda ürün oluştururlar. Tip II diyabetli hastalarda
yatmadan önce kompleks karbonhidratların tüketilmesi ile
sağlanan nokturnal yağ asiti
supresyonu, ertesi sabah açlık ve
post-prandial kan şekeri konsantrasyonlarını düzenlemektedir.
Mikro-Besinlerin Eklenmesi
Diyabetli hastalarda komp DT Sayfa 10
DENTAL TRIBUNE
10 Haber & Yorum
DT Sayfa 9
leks karbonhidrat ve tahılların
tüketilmesi tavsiye edilmektedir.
Son zamanlarda yapılan çalışmalar da bunu desteklemekte, aynı
zamanda diyabet insidansı ile
magnezyum eksikliği arasında
da güçlü bir ilişki olduğunu ileri
sürmektedir10. Daha eski bir çalışmada intraselüler magnezyu-
Hastalığın patofizyolojisinde
magnezyum eksikliğinin de görülebileceği öne sürülmektedir12.
Pankreasta insülin üretimi
için gerekli olan mikro-besinler
genel olarak vitamin B6 ve çinkodur. Karaciğer tarafından glikoz tolerans faktörünün üretimi
için krom ve vitamin B3 gerekmektedir. Bunların sağlanması
Tedaviden Önce Sorulması Gerekli Olan Sorular
• Kan şekerinizi düzenli olarak kontrol ediyor musunuz?
• Hangi sıklıkta kontrol ediyorsunuz ve en son ne zaman
ölçtünüz?
• En son testte elde ettiğiniz kan şekeri değeri nedir?
• En son ne zaman yemek yediniz?
• Bugün hangi ilaçları aldınız?
• Bir diyet önerileri listeniz var mı?
• Bugün kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
• Doktorunuzla en son ne zaman görüştünüz?
Varon F, Shipman LM: The role of the Dental Professional in Diabetes
Care. JCDP 2002 1:2:1-14’ten uyarlanmıştır.
Tablo 2
mun sekonder bir insülin taşıyıcısı olduğu iddia edilmektedir11.
kan şekerinin kontrolüne yardımcı olmakla birlikte insülin
kullanan hastalarda dikkatli davranılmalıdır. Vitamin C, genellikle ince olan kılcal damarları
güçlendirmesi, enfeksiyona karşı direnci arttırması ve yüksek
kolesterol seviyelerini düşürmesi bakımından diyabette önemlidir. Vitamin C, sigara kullananlarda özel bir öneme sahiptir.
Diğer besinler magnezyum, çinko ve potasyumdur.
Son zamanlarda yapılan bir
çalışmada arginin ve taurin amino asitlerinin Tip II diyabet tedavisinde faydalı olduğu ileri sürülmüştür. Bu çalışmanın13
amacı Tip II diyabetli hastalarda
NO/cyclic-guanosine-3’,5’-cyclic
monophosphate (cGMP) yolunun normalizasyonu yoluyla etki
eden L-arginine in uzun süreli
uygulanmasının periferal ve hepatik insülin duyarlılığını iyileştirip iyileştirmeyeceğinin değerlendirilmesidir. L-arginin günde
üç kez 3 g olacak şekilde verilmiştir. Çalışmada L-argininin
Tip II diyabetli hastalarda periferal ve hepatik insülin duyarlılığını tamamen normale döndüremese de önemli derecede iyileştirdiği sonucuna varılmıştır. Taurinin insülin duyarlılığı üzerine
etkisi, insüline dirençli ve Tip II
diyabetli fare modelinde incelenmiştir14. Güçlü bir antioksidan olan taurin, panreatik £ hücrelerine oksijen içermeyen radikallerin hücumu ile karakterize
olan streptozotosine bağlı diabetes mellitusu iyileştirdiği bildirilmiştir. Taurin aynı zamanda,
safra asitine çevirmek suretiyle
kolesterol salgılanmasını arttırmakta ve insülin direncini düzeltebilmektedir. Çalışmada, taurinin kolesterolün safra asitine
salgılanmasını arttırmak ve nitrik oksit üretimini arttırarak kolesterol üretimini azaltmak yoluyla serum kolesterol ve triaçilgliserol düzeyini düşürerek sıçanlarda metabolizmayı etkin biçimde iyileştirdiği bulunmuştur.
Bu konudaki çalışmalara devam
edilmektedir.
Yeni Tıbbi Raporlar
Bir grup araştırmacı, Tip II
diyabete yatkınlığın artmasına
neden olan yeni bir gen ortaya
çıkarmışlardır15. Kalpain 10 geninin Meksikalılar, Pima yerlileri
ve Kuzey Avrupalılarda Tip II diyabet gelişimi ile ileri derecede
ilişkili olduğu bulunmuştur.
Araştırmacılar, kalpain 10’un
glikoza yanıtı veya insülin sekresyonu ile reseptör etkileşimini
düzenleyerek düzenleyici bir
protein olarak görev yaptığını
düşünmektedir; bununla birlikte
kesin fonksiyonu henüz ortaya
konamamıştır. Kalpainin Tip II
diyabet ile ilişkisi klinik olarak
önemlidir. Gelecekte riskli popülasyonlarda belirleyici bir gen
olarak kullanılabilecek ve böylelikle diyet ve egzersiz gibi yaşam
biçimi faktörleri modifiye edilerek mevcut olan risk azaltılabilecektir.
Nature Medicine’in Ağustos
sayısında, iki grup bilim adamı
insülin direncinin etkilerini tersine çevirebilecek bir bileşik
keşfettiklerini bildirmişlerdir16.
Bu bileşiğe adinopektin adı verilmiştir. Kadowaki ve ark., hormonun sıçanlarda insülin direncini
düzelttiğini ve kan şekeri seviyelerini düşürdüğünü saptamışlardır. Bunun yanı sıra adinopektinin iskelet kasında trigliserid düzeylerini düşürerek fonksiyon
gördüğünü belirlemişlerdir. Kaowaki’nin ekibi, adinopektinin
kan şekeri seviyesini düşürme
kabiliyetinden dolayı anti-diyabetik ilaç potansiyeline sahip olduğu sonucuna varmışlardır.
New York Albert Einstein Tıp
Fakültesi’nde Philipp E. Scherer
liderliğindeki bir ekip de adinopektin enjeksiyonunun obez ve
diyabetik sıçanlarda kan şekeri
düzeylerini düşürdüğünü saptamışlardır. Bu konuda daha fazla
çalışma yapılması gerektiği ortadadır.
Tip II diyabet ile obeziteyi
ilişkilendiren yeni bir hormon
tanımlanmıştır 17. İlk olarak sıçanlarda saptanan ve rezistin
(insülin direncinden dolayı) adı
verilen bu hormonun insanlarda
da varlığı gösterilmiştir. Amerikalı araştırmacılar bu sayede
obezitenin insanlarda diyabete
nasıl yol açtığının açıklanabileceğine inanmaktadır.
Çevresel Faktörler
Çocuklarda Tip II diyabet insidansında artış olduğu ileri sü-
Türkiye Baskısı
rülmektedir. Amerika, Kanada,
Japonya, Hong Kong, Avustralya,
Yeni Zelanda, Libya ve Bangladeş’te çocuklarda Tip II diyabet
bildirilmiştir 18 . İngiltere Birmingham’da da çocuklarda Tip
II diyabet insidansı yavaş yavaş
artmaktadır19. Birmingham’da ilk
çocuk Tip II diyabet vakasına
1993 yılında rastlanmış, o tarihten sonra 10 tanesi pediatri kliniklerinde yatan 17 çocukta bu
hastalık belirlenmiştir. Hastalık
ketosis olmadan kendini sinsice
göstermiştir, tanı konulduğunda
çocukların çoğu asemptomatiktir ve Tip II diyabetli çocukların
hepsi kilolu değildir. Çalışmacılar, çocuklardaki obezite ve Tip
II diyabet prevalansının yaşam
ve çevre koşullarının değişmesinde önemli rol oynayan dünya
çapındaki sanayileşmenin beklenmedik bir sonucu olduğunu
belirtmektedir.
1995-2025 yılları arasında diyabetli bireylerin sayısının sanayileşmiş ülkelerde %42 oranında
(51 milyondan 72 milyona yükseleceği), sanayileşmekte olan
ülkelerde ise %170 oranında (84
milyondan 228 milyona yükseleceği) artacağı tahmin edilmektedir20. British Medical Journal, Tip
I ve Tip II diyabet tedavisi ve
komplikasyonlarının azaltılması
konusunda gerçekleştirilecek
olan çalışmalar için önümüzdeki
üç yıl içinde Avrupa’da 7 milyon
£’un üzerinde harcama yapılacağını bildirmektedir21. DT
Kaynaklar
A www.diabetes.org.uk
B Diabetes Care 2001 vol 24.
C Dental Practitioners Formulary pp
285–293.
D Losche W, Karapetow F, Phol A,
Phol C, Kocher T: Plasma lipid and
blood glucose levels in patients
with destructive periodontal disease. J Clin Periodontol. 2000
27(8):537-41.
E Loe H: Periodontal disease. The
sixth complication of diabetes mellitus.
Diabetes
Care
1993
16(1):329–34.
F Varon F, Shipman LM: The role of
the Dental Professional in Diabetes
Care. JCDP 2002 1:2:1–14.
G www.perio.org
H Scully C, Cawson RA: Medical Problems in Dentistry. 2002 4 th Ed
Wright press pp 285–288.
I Golden, SH; Peart-Vigilance, Camille; Kao, L; Brancati, FL; Perioperative glycemic control and the risk of
infectious complications in a cohort
of adults with diabetes. Diabetes
Care 1999 22(9): 1408–1414.
(A complete literature list is
available from the publisher.)
Yazışma Adresi
Juliette Reeves deneyimli bir
Dental Hijyenist ve Beslenme
Uzmanıdır. Düzenli olarak Smile-on.com’da yazmaktadır, Dentistry dergisinde de düzenli olarak köşe yazıları yayınlanmaktadır. Juliette, dişhekimleri için
beslenme ve ağız sağlığı konusunda mezuniyet sonrası eğitime yönelik sayısız makale hazırlamıştır.
Juliette Reeves’e [email protected] adresinden de ulaşabilirsiniz.
Download