DENTAL TRIBUNE 8 Haber & Yorum Türkiye Baskısı Diyabet ve ağız sağlığı Juliette Reeves, İngiltere Diyabet, İngiltere popülasyonunun %3’ünü etkilemektedirA. Manchester Tıp Fakültesi’nde gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, günümüzde İngiltere’de 1.4 milyon diyabet hastası bulunduğu ve her beş İngiliz’den birinin fakında olmamakla birlikte diyabetli olabileceği tahmin edilmektedirB. Diyabet Diyabet üç ana grupta sınıflandırılabilir. • Tip I diyabet, pankreastaki £ hücrelerinin destrüksiyonu sonucu ortaya çıkmaktadır. Zaman içinde bu destrüksiyon genellikle insülin eksikliğine yol açar. Hastalığın erken döneminde £ hücreleri • tarafından salınan insülin miktarı yeterli olabilmekle birlikte zamanla azalır. Sonuç olarak, Tip I diyabetli bireyler insüline gereksinim duyacaktır. Tip II diyabet, hedef hücrelerin insülinin etkisine direncinin sonucudur. Bu durum, insüline direnç ile birlikte yetersiz insülin üretimi ile daha komplike hale gelebilir. Tip tus (GDM), ilk olarak hamilelik sırasında ortaya çıkan yüksek kan şekeri tanısıdır. Hamilelikten önce tanı konmamış diyabet mevcut olabilir ya da hamilelik hormonlarının etkisiyle kan şekeri ilk kez yükselmiş olabilir. İki durumda da, diyabet tanısının hamilelik sırasında konması gestasyonel diyabet olarak sınıflandırılmasına neden olmaktadır. II diyabetli birçok birey insülin aktivitesini sağlıklı diyet, egzersiz, kilonun ideal seviyede tutulması ve/veya ağız yoluyla alınan ilaçlarla iyileştirmektedir. Bununla birlikte, Tip II diyabetli hastaların bir kısmı kan şekeri kontrolünün sağlanması için ekstra insüline ihtiyaç duymaktadır. • Gestasyonel diabetes melli- • Tip II Diyabetli Hastalar için Diyet Önerileri Kompleks Karbonhidratlar Diyabetli bireylerin tahıl, meyve ve sebzeden zengin beslenmesi önerilmektedir. Kompleks karbonhidratların şekere dönüşümü daha uzun sürede gerçekleşir. Rafine karbonhidratlardan farklı olarak kana düzenli ve yavaş şeker salınımı sağlarlar. Bu da yemeklerden sonra kan şekerinde daha düşük oranlı artışlara neden olur. Kompleks karbonhidratların az miktarda proteinle kombine edilmesi glikozun abzorpsiyonunu daha da yavaşlatacaktır. Doymuş Yağlar ve Esansiyel Yağ Asitleri Doymuş yağların kısıtlanması tavsiye edilmektedir. Omega-3 poli-doymamış yağların tüketimi önerilmektedir. Bunlar, immün sistemin güçlendirilmesi ve sinir hücrelerinin sağlığı için de önemlidir. Basit Şekerler Tuz ve Sodyum Liften Zengin Diyet Alkol Kafein Tablo 1 Şeker ve tatlandırıcı (sofra şekeri, bal, reçel) kullanımından kaçınılmalıdır. Yemeklerden sonra daha fazla glikoz abzorpsiyonuna neden olmaları kan şekerinin kontrolü açısından önemlidir. Diyabetli bireylerde, şeker ve tatlandırıcıların tolere edilebilmesi açısından öğün içinde alınmaları önerilmektedir. Örneğin; az miktarda düşük yağlı donmuş yoğurtun tek başına tüketimi, kan şekerinde ton balıklı sandviç ve fasulye salatası ile birlikte tüketilmesi durumunda olduğu kadar hızlı ve büyük bir artışa neden olmayacaktır. Taze sıkılmış meyve suyunun da basit şeker kaynağı olduğu unutulmamalı, taze meyve suları sulandırılmalı ya da şekersiz meyve suları tercih edilmelidir. Aşırı tuz ve sodyumdan kaçınılmalıdır. Hipertansiyona neden olduğundan sodyumdan uzak durulmalıdır. Genellikle diyabetle birlikte kan basıncı da yükselmekte, kontrol altına alınmaması durumunda böbrek hastalıkları, gözle ilgili problemler, kalp problemleri ve felç ortaya çıkma riski artmaktadır. Diyetsel lifler, çözünebilen ve çözünemeyen olmak üzere iki formda bulunmaktadır. Yemeklerden sonra yükselen kan şekerini azalttığından ve serum kolesterol seviyesini düşürdüğünden çözünebilen lifler tercih edilmelidir. Alkol, metabolizmayı direkt olarak değiştirmekte ve kan şekerinin kontrolünü güçleştirmektedir. Bunun yanı sıra yağların depolanmasını ve kilo artışını da kolaylaştırmaktadır. İnsülin ya da ağız yoluyla diyabetik ilaç kullanan hastalarda alkolün en sık karşılaşılan komplikasyonu ciddi hipoglisemi ihtimalini arttırmasıdır. Alkol tüketimi konusundaki uyarılara her zaman uyulmalıdır. Kafein santral sinir sistemini etkilemektedir. Diyabetli bireylerde stresle mücadele üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Stres hormonları kan şekerini yükseltir. Bir adrenal stimülan olan kafeine tolerans bireyden bireye değişkenlik gösterdiğinden bireylere günde iki küçük fincandan fazla kahve tüketmemeleri tavsiye edilmektedir. Diğer spesifik diyabet tipleri nadirdir, fakat bu kategoride glikoz metabolizmasındaki değişiklik 8 farklı nedene bağlı olabilir. Bunlar: beta hücrelerindeki genetik defektler, insülin etki mekanizmasındaki genetik defektler, pankreas hastalıkları, bazı endokrin hastalıklar, pankreasta ilaç ya da kimyasal maddelerin neden olduğu hasar, pankreasın enfeksiyöz hastalıkları, nadir immün sistem bozuklukları ve bazen diyabetle ilişkili olan diğer genetik sendromlar. Altta yatan bu hastalıkların her birinde kan şekeri seviyelerinin düzenlenmesi için insülin gerekli olabilir ya da olmayabilir. Bu, vücudun insülin üretme kabiliyetine ve metabolizmanın değişmesinde insüline direncin ne kadar etkili olduğuna bağlıdır. Tedavi Diyabetik hastanın tedavisinin çok sayıda yolu olmakla birlikte ana hedef kan şekerinin mümkün olduğunca normal düzeyde tutulmasıdır. Bu, sadece kontrollü diyet ile ya da kontrollü diyetin yanı sıra oral hipoglisemik ilaçlar ya da insülin enjeksiyonu ile sağlanabilmektedir. • • Diyet Yüksek lif ve kompleks karbonhidratlar içeren, düzgün aralıklı öğünlerden oluşan bir diyet tavsiye edilmektedir. Basit şekerler ve rafine edilmiş karbonhidratlardan kaçınılmalıdır. Oral Hipoglisemik Ajanlar Bu ilaçlar Tip II insüline bağlı olmayan diyabetik hastalarda kullanılmaktadır. Diyetle kontrolün etkisinin arttırılması için kullanılırlar. Şu formları mevcuttur: Sulfonilüreler Bunlar esas olarak insülin salgısını arttırarak etki ederler. Bu nedenle sadece pankreasta residüel beta hücresi aktivitesinin mevcut olması durumunda etkilidirler. Uzun etkili sulfonilüreler “chlorpropamide” ve “glibenclamide”dir. Biguanidler Mevcut tek biguanid esas olarak glukoneogenesisi azaltan ve periferal glikoz kullanımını arttıran “metfor- min”dir. Sadece endojen insülin varlığında etkili olduğundan residüel pankreatik hücre fonksiyonunun mevcut olması durumunda kullanılır. Metformin genellikle diyet ve sulfonilürelerin başarılı olmaması durumunda kullanılmaktadır. Tek başına ya da bir sulfonilüre ile birlikte kullanılabilir. Diğer Ajanlar “Acarbose” gibi diğer ajanlar karbonhidrattan zengin bir öğünü takiben nişasta ve sükrozun sindiriminin ve dolayısıyla kan şekerindeki artışın geciktirilmesi için kullanılır. Bazen Tip II diyabetin tedavisinde de kullanılabilir. Post prandial (tokluk) plazma glikoz konsantrasyonlarının düşürülmesinde karbonhidrat abzorbsiyonunu yavaşlatan Guar Gum (reçine) kullanılabilmektedir. • İnsülin Dozu bireye göre belirlenmeli ve yavaş yavaş arttırılmalı, fakat hipoglisemik reaksiyonlar konusunda dikkatli olunmalıdır. Başlıca 3 çeşit insülin mevcuttur. Kısa Etki Süreli ya da Çözünebilir İnsülinler Etkisi kısa sürede ortaya çıktığından özellikle diyabete bağlı acil durumlarda faydalıdır. Subkütanöz verilebildiği gibi intravenöz ve intramuskular olarak da verilebilir. Orta Etki Süreli İnsülinler İzofan İnsülin Enjeksiyonu veya İnsülin Çinko Süspansiyonu gibi. Uzun Etkili İnsülinler Human Ultratard gibi bu tür insülinlerin etkileri daha geç başlamakta ve daha uzun sürmektedir. • İnsülin Reçeteleri Her hastanın reçetesi kullanılan insülinin çeşidine göre düzenlenmelidir. En basit reçeteler: Günde 2 kez, yemeklerden önce orta etki süreli insülin ile karıştırılan kısa etki süreli insülin. Kahvaltıdan önce orta etki süreli insülin ile karıştırılan kısa etki süreli insülin, akşam yemeğinden önce kısa etki süreli insülin, yatmadan önce orta etki süreli insülin. Günde 3 kez (kahvaltı, öğle ve akşam yemeğinden önce) kısa etki süreli insülin, yatmadan önce orta etki süreli insülin. Kahvaltıdan önce veya yatmadan önce kısa etki süreli insülin ile karıştırılan ya da tek başına orta etki süreli insülinC. Ağız Sağlığı Dişhekimleri ağız dokularındaki değişiklikler sayesinde tanı DT Sayfa 9 DENTAL TRIBUNE DT Sayfa 8 sı konmamış sistemik hastalıkları ortaya çıkarma şansına sahiptirler. Diyabetin ağız sağlığını birkaç yolla etkileyebileceği düşünülmektedir. • Periodontal hastalıklara diyabetli hastalarda sıklıkla rastlanmaktadır. Kontrolsüz diyabetli hastalarda daha da şiddetlidir. Periodontal yıkımın nedeni kesin değildir. Bununla birlikte, periodontal yıkımın derecesindeki farklılıkların nedeni periodontal patojenlere karşı konak yanıtındaki değişikliklerdir. • Kontrol altına alınmış diyabetli hasta grupları ile karşılaştırıldığında, kontrolsüz diyabetli hastalarda daha fazla bölgede sondalamada dişeti kanaması saptandığı bildirilmiştirD. Periodontitis, diabetes mellitusun sık karşılaşılan komplikasyonları arasında 6. sırada yer almaktadırE. • Kontrolsüz diyabetlilerde kserostomi ile sıklıkla karşılaşılmaktadır. Hastanın dili ve ağız mukozası genellikle düz, kırmızı ve parlaktır. Kontrollü diyabetli bireylerde, tükürük bezi fonksiyonları bozulmamıştır. • Kontrolsüz diyabetli hastalarda koronal çürükler problem yaratabilmekte, kserostomi varlığında durum daha da şiddetlenebilmektedir. • Kontrolsüz diyabetlilerde sıklıkla enfeksiyonlar, özellikle kandidiazis, görülmektedir. Etyolojide, metabolizma değişikliğine olarak lökosit fonksiyonlarındaki bozukluğa bağlı immünolojik defektin etkili olduğu ileri sürülmektedirF. Kronik Periodontal Hastalıklar Amerikan Periodontoloji Akademisi ile Ulusal Dental ve Kraniyofasiyal Araştırmalar Enstitüsü tarafından düzenlenen “periodontal hastalıklarla sistemik hastalıkların ilişkisi” konulu sempozyumda sunulan bir araştırmanın sonuçlarına göre kronik periodontal hastalıklar diyabete neden olabilmektedirG. Diyabetli bireylerde periodontal hastalık gelişiminin daha kolay olduğu ortaya konmuş olmakla birlikte, yeni araştırmalarda periodontal hastalığın bakterilerin kan dolaşımına girmesine neden olduğu ve sitokin üretimini aktive ettiği öne sürül- Haber & Yorum Türkiye Baskısı mektedir. Sitokin üretimindeki bu artışın, sağlıklı bireylerde bile, pankreastaki Langerhans adacıklarında harabiyete neden olarak Tip II diyabet gelişimine zemin hazırladığı düşünülmektedir. Bu konuda klinik çalışmalar yapılması gereklidir. Klinikte Dikkat Edilmesi Gerekenler Diyabetli hastaların randevuları sabah saatlerine (kahvaltıdan sonra, öğle yemeğinden ve insülin alınmadan önce) verilmelidir. Hastalara, randevularına gelmeden önce mutlaka bir şeyler yemeleri ve kan şekeri seviyelerini kontrol etmeleri öğütlenmelidir. Dişhekimi invaziv bir dental işlemden önce bir glukometre ile muayenehanede hastanın glikoz düzeyini ölçmekten çekinmemelidir. Bu, hastanın kan şekerini düzenli olarak kontrol etmediği veya iyi hissetmediği durumlarda özellikle faydalı olabilir. Bu akut bir komplikasyonun belirtisi olabilir. Herhangi bir işlemden önce hastaya kan şekeri kontrolü veya diyete ilişkin birkaç soru sorulması da yardımcı olabilir (Tablo 2). İnvaziv bir işlemden önce, kan şekeri düzeyinin 200mg/ dl’nin altında olmasının sağlanması önemlidir. İdeal değer 120180 mg/dl (3-5 mmol/l)’dirH. Kan şekeri düzeyinin 200 mg/dl’nin üzerinde olması durumunda beyaz kan hücreleri fonksiyonlarını tam olarak yerine getiremez hale gelmektedir I . İnvaziv bir dental işlemden önce antibiyotik profilaksisi yapılıp yapılmaması kararı tıbbi konsültasyondan sonra verilmelidir. Aspirin ve steroidlerin kullanımından kaçınılmalıdırH. Diyet&Yaşam Biçimi Faktörleri Tip II diyabet temel olarak beslenmeden etkilenmektedir. Diyet konusundaki standart tavsiyeler değişmemektedir. Son iki yılda yapılan araştırmalar diyette yapılan spesifik değişiklikler ve egzersiz kombinasyonu ile Tip II diyabet ve kalp hastalığı riskini ortadan kaldırabileceğini ya da büyük ölçüde azaltabileceğini ortaya koymuştur1. Sigara kullanımı gibi yaşam biçimi faktörlerinin de hastalığın etyolojisinde önemli rol oynadığı ileri sürülmüştür2. Aşağıda son iki yıl içinde yayınlanan çalışmalardan bir kısmına değinilecektir. Diyetle İlgili Faktörler Endokrin Derneği’nin yıllık toplantısında sunulan yeni bir çalışmada3, Dr Greg Arsenis hayvan proteinleri yerine bitki proteinlerinin kullanılmasının insü- lin direncinin azaltılmasına katkıda bulunacağını bildirmiştir. Bu çalışma, et tüketen popülasyonlarda vejeteryan popülasyonlara oranla diyabetin daha sık ortaya çıktığı yönündeki bulguyu desteklemektedir4. Diyabet için spesifik olarak vejeteryan bir diyet önerilmemekle birlikte, kırmızı ve beyaz hayvansal protein tüketiminin azaltılması faydalı olabilir. Çözünemeyen liflerin kolesterolü ve glikoz abzorpsiyonunu azalttığı kabul edilmektedir. Bu da hayvansal protein ve doymuş yağlar yerine bitkisel proteinlerin tercih edilmesi sayesinde insüline direncin azalmasını açıklamaktadır. American Journal of Clinical Nutrition dergisinde yayınlanan bir araştırmada 5,6 omega-3 yağ asitlerinin tüketiminin Tip II diyabet gelişme riskini azaltacağı ileri sürülmüştür. Aynı araştırmada; total yağ, doymuş ve mono-doymamış yağ asiti tüketiminin kadınlarda Tip II diyabet riski ile ilişkisi olmadığı, trans yağ asitlerinin riski arttırdığı, polidoymamış yağ asitlerinin ise azalttığı öne sürülmektedir. Trans yağ asitlerinin yerine nonhidrojenize poli-doymamış yağ asitlerinin tüketilmesi Tip II diyabet riskini önemli ölçüde azaltacaktır. Son zamanlarda soya proteinlerin tüketiminin Tip II diyabetlilerde kan lipid seviyesini düzenlediği gösterilmiştir7. Tip II diyabetik bireylerde diyete soya protein, izoflavon ve bitkisel lifler eklenmesi kardiyovasküler risk markerleri üzerine faydalı etkiler göstermektedir. Yemeklerden sonra yükselen kan şekerini azalttığından ve serum kolesterol seviyesini düşürdüğünden çözünebilen lifler tercih edilmelidir. Çözünebilen liflerde hapsedilen glikoz ve kolesterol molekülleri daha az absorbe edildiğinden daha az kısmı kana karışır. Yapılan bir çalışmada Tip II diyabette bir risk faktörü olarak laktoz tüketiminin yüksek olması da gösterilmiştir8. Alloksan ve streptozotosin diyabetik sıçanlarda intestinal laktaz aktivitesinin yüksek olduğu belirlenmiştir. Bu çalışmanın amacı diabetes mellituslu bireylerde intestinal laktaz aktivitesinin yüksek olup olmadığının tespit edilmesidir. Çalışmacılar insanlarda in- 9 testinal laktaz aktivitesinin yüksek olmasının diyabet ile ilişkili olduğu sonucuna varmışlardır. Sonuç olarak, laktoz tüketiminin yüksek olduğu diyabetli hastalarda glikoz ve galaktoz miktarı daha yüksektir. Diğer bir çalışmada, Tip II diyabetli hastalarda öğünlerin gün içinde dört saatlik düzenli aralıklarla düzenlenmesinin yanı sıra yatmadan önce tüketilen yavaş salınan karbonhidratların gece boyunca yağ asitlerini baskıladığı ve glikoz toleransını düzenlediği öne sürülmüştür9. Adipositler daha fazla sayıda yağ molekülü depoladıkları için, insülin direncine neden olan serbest yağ asitleri gibi vücudun insüline duyarlılığını modifiye edebilen çok sayıda ürün oluştururlar. Tip II diyabetli hastalarda yatmadan önce kompleks karbonhidratların tüketilmesi ile sağlanan nokturnal yağ asiti supresyonu, ertesi sabah açlık ve post-prandial kan şekeri konsantrasyonlarını düzenlemektedir. Mikro-Besinlerin Eklenmesi Diyabetli hastalarda komp DT Sayfa 10 DENTAL TRIBUNE 10 Haber & Yorum DT Sayfa 9 leks karbonhidrat ve tahılların tüketilmesi tavsiye edilmektedir. Son zamanlarda yapılan çalışmalar da bunu desteklemekte, aynı zamanda diyabet insidansı ile magnezyum eksikliği arasında da güçlü bir ilişki olduğunu ileri sürmektedir10. Daha eski bir çalışmada intraselüler magnezyu- Hastalığın patofizyolojisinde magnezyum eksikliğinin de görülebileceği öne sürülmektedir12. Pankreasta insülin üretimi için gerekli olan mikro-besinler genel olarak vitamin B6 ve çinkodur. Karaciğer tarafından glikoz tolerans faktörünün üretimi için krom ve vitamin B3 gerekmektedir. Bunların sağlanması Tedaviden Önce Sorulması Gerekli Olan Sorular • Kan şekerinizi düzenli olarak kontrol ediyor musunuz? • Hangi sıklıkta kontrol ediyorsunuz ve en son ne zaman ölçtünüz? • En son testte elde ettiğiniz kan şekeri değeri nedir? • En son ne zaman yemek yediniz? • Bugün hangi ilaçları aldınız? • Bir diyet önerileri listeniz var mı? • Bugün kendinizi nasıl hissediyorsunuz? • Doktorunuzla en son ne zaman görüştünüz? Varon F, Shipman LM: The role of the Dental Professional in Diabetes Care. JCDP 2002 1:2:1-14’ten uyarlanmıştır. Tablo 2 mun sekonder bir insülin taşıyıcısı olduğu iddia edilmektedir11. kan şekerinin kontrolüne yardımcı olmakla birlikte insülin kullanan hastalarda dikkatli davranılmalıdır. Vitamin C, genellikle ince olan kılcal damarları güçlendirmesi, enfeksiyona karşı direnci arttırması ve yüksek kolesterol seviyelerini düşürmesi bakımından diyabette önemlidir. Vitamin C, sigara kullananlarda özel bir öneme sahiptir. Diğer besinler magnezyum, çinko ve potasyumdur. Son zamanlarda yapılan bir çalışmada arginin ve taurin amino asitlerinin Tip II diyabet tedavisinde faydalı olduğu ileri sürülmüştür. Bu çalışmanın13 amacı Tip II diyabetli hastalarda NO/cyclic-guanosine-3’,5’-cyclic monophosphate (cGMP) yolunun normalizasyonu yoluyla etki eden L-arginine in uzun süreli uygulanmasının periferal ve hepatik insülin duyarlılığını iyileştirip iyileştirmeyeceğinin değerlendirilmesidir. L-arginin günde üç kez 3 g olacak şekilde verilmiştir. Çalışmada L-argininin Tip II diyabetli hastalarda periferal ve hepatik insülin duyarlılığını tamamen normale döndüremese de önemli derecede iyileştirdiği sonucuna varılmıştır. Taurinin insülin duyarlılığı üzerine etkisi, insüline dirençli ve Tip II diyabetli fare modelinde incelenmiştir14. Güçlü bir antioksidan olan taurin, panreatik £ hücrelerine oksijen içermeyen radikallerin hücumu ile karakterize olan streptozotosine bağlı diabetes mellitusu iyileştirdiği bildirilmiştir. Taurin aynı zamanda, safra asitine çevirmek suretiyle kolesterol salgılanmasını arttırmakta ve insülin direncini düzeltebilmektedir. Çalışmada, taurinin kolesterolün safra asitine salgılanmasını arttırmak ve nitrik oksit üretimini arttırarak kolesterol üretimini azaltmak yoluyla serum kolesterol ve triaçilgliserol düzeyini düşürerek sıçanlarda metabolizmayı etkin biçimde iyileştirdiği bulunmuştur. Bu konudaki çalışmalara devam edilmektedir. Yeni Tıbbi Raporlar Bir grup araştırmacı, Tip II diyabete yatkınlığın artmasına neden olan yeni bir gen ortaya çıkarmışlardır15. Kalpain 10 geninin Meksikalılar, Pima yerlileri ve Kuzey Avrupalılarda Tip II diyabet gelişimi ile ileri derecede ilişkili olduğu bulunmuştur. Araştırmacılar, kalpain 10’un glikoza yanıtı veya insülin sekresyonu ile reseptör etkileşimini düzenleyerek düzenleyici bir protein olarak görev yaptığını düşünmektedir; bununla birlikte kesin fonksiyonu henüz ortaya konamamıştır. Kalpainin Tip II diyabet ile ilişkisi klinik olarak önemlidir. Gelecekte riskli popülasyonlarda belirleyici bir gen olarak kullanılabilecek ve böylelikle diyet ve egzersiz gibi yaşam biçimi faktörleri modifiye edilerek mevcut olan risk azaltılabilecektir. Nature Medicine’in Ağustos sayısında, iki grup bilim adamı insülin direncinin etkilerini tersine çevirebilecek bir bileşik keşfettiklerini bildirmişlerdir16. Bu bileşiğe adinopektin adı verilmiştir. Kadowaki ve ark., hormonun sıçanlarda insülin direncini düzelttiğini ve kan şekeri seviyelerini düşürdüğünü saptamışlardır. Bunun yanı sıra adinopektinin iskelet kasında trigliserid düzeylerini düşürerek fonksiyon gördüğünü belirlemişlerdir. Kaowaki’nin ekibi, adinopektinin kan şekeri seviyesini düşürme kabiliyetinden dolayı anti-diyabetik ilaç potansiyeline sahip olduğu sonucuna varmışlardır. New York Albert Einstein Tıp Fakültesi’nde Philipp E. Scherer liderliğindeki bir ekip de adinopektin enjeksiyonunun obez ve diyabetik sıçanlarda kan şekeri düzeylerini düşürdüğünü saptamışlardır. Bu konuda daha fazla çalışma yapılması gerektiği ortadadır. Tip II diyabet ile obeziteyi ilişkilendiren yeni bir hormon tanımlanmıştır 17. İlk olarak sıçanlarda saptanan ve rezistin (insülin direncinden dolayı) adı verilen bu hormonun insanlarda da varlığı gösterilmiştir. Amerikalı araştırmacılar bu sayede obezitenin insanlarda diyabete nasıl yol açtığının açıklanabileceğine inanmaktadır. Çevresel Faktörler Çocuklarda Tip II diyabet insidansında artış olduğu ileri sü- Türkiye Baskısı rülmektedir. Amerika, Kanada, Japonya, Hong Kong, Avustralya, Yeni Zelanda, Libya ve Bangladeş’te çocuklarda Tip II diyabet bildirilmiştir 18 . İngiltere Birmingham’da da çocuklarda Tip II diyabet insidansı yavaş yavaş artmaktadır19. Birmingham’da ilk çocuk Tip II diyabet vakasına 1993 yılında rastlanmış, o tarihten sonra 10 tanesi pediatri kliniklerinde yatan 17 çocukta bu hastalık belirlenmiştir. Hastalık ketosis olmadan kendini sinsice göstermiştir, tanı konulduğunda çocukların çoğu asemptomatiktir ve Tip II diyabetli çocukların hepsi kilolu değildir. Çalışmacılar, çocuklardaki obezite ve Tip II diyabet prevalansının yaşam ve çevre koşullarının değişmesinde önemli rol oynayan dünya çapındaki sanayileşmenin beklenmedik bir sonucu olduğunu belirtmektedir. 1995-2025 yılları arasında diyabetli bireylerin sayısının sanayileşmiş ülkelerde %42 oranında (51 milyondan 72 milyona yükseleceği), sanayileşmekte olan ülkelerde ise %170 oranında (84 milyondan 228 milyona yükseleceği) artacağı tahmin edilmektedir20. British Medical Journal, Tip I ve Tip II diyabet tedavisi ve komplikasyonlarının azaltılması konusunda gerçekleştirilecek olan çalışmalar için önümüzdeki üç yıl içinde Avrupa’da 7 milyon £’un üzerinde harcama yapılacağını bildirmektedir21. DT Kaynaklar A www.diabetes.org.uk B Diabetes Care 2001 vol 24. C Dental Practitioners Formulary pp 285–293. D Losche W, Karapetow F, Phol A, Phol C, Kocher T: Plasma lipid and blood glucose levels in patients with destructive periodontal disease. J Clin Periodontol. 2000 27(8):537-41. E Loe H: Periodontal disease. The sixth complication of diabetes mellitus. Diabetes Care 1993 16(1):329–34. F Varon F, Shipman LM: The role of the Dental Professional in Diabetes Care. JCDP 2002 1:2:1–14. G www.perio.org H Scully C, Cawson RA: Medical Problems in Dentistry. 2002 4 th Ed Wright press pp 285–288. I Golden, SH; Peart-Vigilance, Camille; Kao, L; Brancati, FL; Perioperative glycemic control and the risk of infectious complications in a cohort of adults with diabetes. Diabetes Care 1999 22(9): 1408–1414. (A complete literature list is available from the publisher.) Yazışma Adresi Juliette Reeves deneyimli bir Dental Hijyenist ve Beslenme Uzmanıdır. Düzenli olarak Smile-on.com’da yazmaktadır, Dentistry dergisinde de düzenli olarak köşe yazıları yayınlanmaktadır. Juliette, dişhekimleri için beslenme ve ağız sağlığı konusunda mezuniyet sonrası eğitime yönelik sayısız makale hazırlamıştır. Juliette Reeves’e [email protected] adresinden de ulaşabilirsiniz.