TMMOB Afet Sempozyumu - İnşaat Mühendisleri Odası

advertisement
TMH
TMMOB Afet Sempozyumu
Sekretaryası İMO tarafından yapılan TMMOB Afet
Sempozyumu 5-7 Aralık tarihleri arasında İMO Teoman Öztürk Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
“Birer Doğa Olayı Olarak Yaşananlar Afete Dönüşmesin!” başlığıyla düzenlenen, 13 oturumdan oluşan
sempozyumda afet sorununun birçok yönü ele alan
42 bildiri sunuldu. Oturumların sonunda Afet Yönetiminin Sorunları ve Çözüm Önerileri konulu panel
düzenlendi.
TMMOB Afet Sempozyumu’nda
İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner
Yüzgeç’in açılışta yaptığı konuşma
Değerli Birlik Başkanım,
Odalarımızın Değerli Başkan ve Yöneticileri,
Değerli Konuklar,
Değerli Meslektaşlarım,
Basınımızın Değerli Çalışanları,
Sekreteryası İnşaat Mühendisleri Odası tarafından
yürütülen TMMOB Afet Sempozyumuna hoş geldiniz.
Bu Sempozyumun meslek alanlarımıza yapacağı
katkının yanı sıra toplumsal sorumluluğumuzun da
destekleyicisi olacağına inanıyorum. Bu etkinliğin
düzenlenme sürecinde Birliğimiz ve bağlı Odaların,
üniversitelerin, sektörümüzde faaliyet yürüten kuruluşların, kamu kurumlarının önemli katkıları olmuştur. Hepsine ayrı ayrı teşekkürü bir borç biliyorum. Ayrıca, Sempozyum hazırlık sürecinde yoğun
çaba harcayan Düzenleme, Danışma ve Yürütme
Kurulu’nun değerli ve saygın üyelerine ve büyük
fedakârlık örneği sergileyen personelimize teşekkür
ediyorum.
Değerli Konuklar,
Günümüzde afet sözcüğü yalnızca depremi çağrıştırmaktadır. Oysa aynı oranlarda olmasa bile sel, heyelan, yangın, fırtına gibi doğa olayları önemli ölçüde
can ve mal kaybına yol açmakta, deprem karşındaki
çaresizliğin bir benzeri, su taşkınları karşısında da
kendisini göstermektedir.
Sempozyum konularına bakıldığında; depremden
su taşkınlarına kadar geniş bir yelpazeye yayıldığı; il
bazındaki örneklerden, deprem davalarına, afet kültürü ve eğitiminden, inşaat mühendislerinin hukuki
ve etik sorumluluğuna kadar pek çok farklı konunun
ele alınacağı görülecektir. Afet ve afete karşı hazırlık,
bütün bir hayatın yeniden düzenlenmesini zorunlu
kılmaktadır. Depreme karşı konutlarımızı, köprülerimizi, barajlarımızı güvenli hale getirmekle yükümlüysek, su taşkınlarına karşı da kentsel altyapıya,
planlı kentleşmeye, yeşil alanların oluşmasına özen
göstermeli, depremden heyelana kadar tüm sorunlarla ilgili yasal mevzuatta köklü değişiklikler yapıl-
TMH - Türkiye Mühendislik Haberleri / Sayı: 449 - 2008/3
69
TMH
masını hedef olarak önümüze koymalıyız.
Değerli Konuklar,
Bütün bir hayatı, hayatın kurallarını yeniden düzenlemek, meslek disiplinleri arasında işbirliğini zorunlu
kılmaktadır. Afet ve afete karşı hazırlık sadece inşaat
mühendisliğinin ilgi alanında değildir, inşaat mühendisliğinin mesleki bilgi ve birikimiyle çözülemeyecek
oranda karmaşık ve çok yönlü bir sorundur. Taşıyıcı
sistemler ne kadar önemliyse, mimari tasarımın da
aynı oranda önemli olduğu, imar çalışmaları nasıl
vazgeçilmezse, ağaçlandırma çalışmalarının da vazgeçilmezler arasında bulunduğu bilinmelidir.
Afet sonrası hukuki süreç mağdurlar açısından hangi noktaya işaret ediyorsa, aynı anlamın coğrafi bilgi
sistemleri konusunda da aranması gerektiği asla unutulmamalıdır. Teknik, yönetsel, hukuki, iktisadi özellikler taşıyan süreç, bu konularda donanımlı meslek
örgütleri arasındaki işbirliğini zorunlu kılmaktadır.
Birliğimiz ve Odamız şimdiye kadar pek çok kez bu
konuların ele alındığı etkinlik düzenlemiş, çalışmalar
gerçekleştirmiş, önemli raporlar hazırlamış ve kamuoyuyla paylaşmıştır. Deprem başta olmak üzere tüm
doğal afetler ve alınması gerekli önlemler, Birliğimizin ve bağlı Odaların hassasiyet konusu olmuş, toplumsal yarar ilkesi gereği siyasi iktidarlar uyarılmış,
göreve davet edilmiştir.
Değerli Katılımcılar,
Sempozyumun anlamı “Bir doğa olayı olarak yaşananlar afete dönüşmesin” cümlesiyle özetlenmiştir.
Doğa olaylarının doğal olduğu, doğanın iç dengeleri
ve dinamikleri açısından da olması gerektiği bilinmektedir. Konumuz doğa olayları değildir. Doğaya
karşı örgütlenmek de değildir. Doğal hareketlenmelerin can ve mal güvenliğine zarar vermesinin nasıl ve
ne şekilde önleneceğidir. Bu sorunun sadece ülkemizle sınırlı olmadığını da kayıtlara düşmek gerekmektedir. Çünkü doğa olaylarının nasıl ve neden meydana geldiği bilinse de, taşıdığı diğer bilinmezlikler
nedeniyle, hesaplananın çok üzerinde zararlara yol
açabilmektedir.
Doğa hareketlerinin gücü ve sonucunun öngörülenin
70
üzerinde olduğu, hesaplanamayan özellikler taşıdığı,
insanın doğayla mücadelede yetersiz kaldığı bilinmektedir. Ancak, doğaya ait bilinmezliğin yol açtığı
olumsuz sonuçların ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye değiştiği de dikkatlerden kaçmamalıdır.
Büyük afetler zengin ya da yoksul ülke ayrımı yapmadan gerçekleşmekte, ancak sonuçları ülkenin, bölgenin gelişmişlik düzeyine göre değişmektedir.
Yoksulluk göstergesinin sadece rakamlardan ibaret
olmadığı, afetlerin daha çok yoksulları vurmasından
anlaşılmaktadır ki, gerçekten de afetlerin olumsuz
sonuçları yoksulluğun turnusol kâğıdı olarak görülmektedir. Türkiye’nin de doğa olaylarından bu
oranda etkilenmesinin başlıca nedeni yoksulluğudur.
Ülkemizde afet de yoksulluk da bir kader gibi algılatılmaya çalışılmıştır. Asıl tehlike buradadır. Ekonomik seviyesi ne olursa olsun büyük trajediler bilinç
yoksulu ülkelerde, toplumlarda baş göstermektedir.
Ne yazık ki siyasi iktidarlar ise sadece seyirci kalmaktadır.
Değerli Konuklar,
Tarihi daha eskilere götürmek mümkündür ama 2000’li yılları baz alarak yapılacak bir değerlendirme,
ancak “bir arpa boyu yol” alınabildiğini, bunun da
geleceğe güvenle bakmamızı sağlayacak düzeyde olmadığını göstermektedir. Süreç içinde yapılmayanlardan yola çıkarsak; 1999 depremlerinden hemen
sonra Başbakanlık genelgesiyle kurulan Ulusal Deprem Konseyi, siyasi iktidar tarafından işlevsizleştiği
gerekçesiyle lağvedildi. Yerine ne kondu. Hiçbir şey.
Türkiye gibi topraklarının neredeyse tamamına yakını deprem kuşağında bulunan bir ülkede bilimsel ölçütlere göre çalışan, hurafelere, bilimdışı söylentilere,
paniğe ve korkuya yol açan açıklamalara kararlılıkla
karşı çıkan, deprem ve alınacak önlemlerle ilgili öğretici, yol gösterici çalışmalarda bulunan ve bunları
kamuoyuyla paylaşan bir kurul lağvedildi. Ancak
boşluğu doldurulamadı. Daha büyük bir boşluk yaratıldı.
Bir başka örnek daha:
2004 yılında siyasi iktidar tarafından toplanan ve
meslek örgütlerinin, ilgili tüm kurumların destek verdiği, kamuoyunda büyük bir beklenti yaratan
Deprem Şurası’nda alınan kararların hiçbirisi, dönemin başbakanın
ve meclis başkanının verdiği sözlere
rağmen uygulanmadı. 1 Temmuz
2006 tarihinde yayımlanan “Dokuzuncu Kalkınma Planı”nda, afete
karşı hazırlık ve afet zararlarıyla
mücadele konusuna yer verilmedi.
Ayrıca 60. hükümet programında
TMH - Türkiye Mühendislik Haberleri / Sayı: 449 - 2008/3
TMH
başta deprem olmak üzere afetin adının bile geçmediği görüldü.
Sürece ilişkin başka örnekler de sıralanabilir. İlgili
kurumların, meslek odalarının, afet bölgesinde yaşayanların talepleri adeta görünmez bir duvara çarpıp
geri dönmektedir. Yapı denetimi, imar, afet kanunlarıyla ilgili hazırlıklar yapılmasına, taslaklar oluşturulmasına rağmen başbakanlık engeli bir türlü aşılamamıştır.
köklü değişiklikler anlamına gelecektir. Mevzuatta
ihtiyaç duyulan değişikliklerin neler olduğu, hangi
noktalardaki yanlışlık ve eksikliklerin insan hayatını
tehdit eden sonuçların açığa çıkmasına yol açtığı, çok
değişik zeminlerde ve defalarca dile getirilmiştir.
Değerli Katılımcılar,
Bu kürsüden bir kez daha altını çizmek istiyorum.
İmar Kanunu, Afet Kanunu, Yapı Denetim Kanunu,
yerel yönetimlerle ilgili kanunlar, mühendislik ve mimarlığı düzenleyen kanunlar acilen değişmeli, Doğal
Afet Sigortası (DASK) yeniden düzenlenmelidir.
Şu noktanın hepimiz farkında olmak zorundayız:
Bütün bu çabalar siyasi iktidarı harekete geçirmek
hedefiyle şekillenmektedir. Mühendisin bilgi ve birikimin işlevsel hale gelmesi, kamusal yatırımlara,
yatırımların istenilen düzeyde gerçekleşmesine bağlıdır.
Kentlerde servisli kentsel arsa üretimi gerçekleştirilmeli, sağlıksız ve kaçak yapılaşma önlenmeli, emredici plandan, tanımlayıcı plana geçilmeli, coğrafi bilgi
sistemi oluşturulmalı ve uydu teknolojileri devreye
alınmalı, deprem önlemleri için dış kaynaklı fonlar
yerine genel bütçeden pay ayrılmalıdır.
Kamusal yatırımlar olması gereken düzeyde değilse,
burada ortaya çıkacak önerilerin herhangi bir kıymetinin olması mümkün değildir? Kamu harekete
geçmeli ki, mühendislik bilgisine ihtiyaç duyulan bir
süreç başlasın.
Değerli Konuklar,
Yıllar itibariyle genel bütçelere bakıldığında; 2002 yılında yatırım harcamalarının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
içindeki oranının yüzde 2,6 olarak gerçekleştiği, aynı
oranın 2007 yılında yüzde 1,9 olduğu görülmektedir.
Aynı şekilde 1986 yılında genel bütçedeki yatırım
harcamaları için ayrılan pay yüzde 21.3 iken, aynı
oran 2007 yılında yüzde 5.9’a kadar gerilemiştir.
Genel ekonomik yönelim, kamunun küçültülmesi,
kamusal harcama ve yatırımların aşağıya çekilmesi
doğrultusunda olduğu sürece, afete ve afet sonrasına
hazırlık süreciyle ilgili kamu yönetiminin sorumluluğunu yerine getirmesini beklemek hayalcilikten
öte anlam taşımamaktadır. Kamunun tasfiyesi, sosyal devlet uygulamalarının neredeyse sıfır düzeyine
çekilmesi yeni liberal politikaların bir dayatmasıdır
ki, ne yazık ki bugün ülkemizin kaderini bu dayatma
belirlemektedir.
Siyasi iktidarın her fırsatta kentsel dönüşüm projelerinden dem vurması, depremden sağlıklı kentleşmeye kadar hemen her alandaki olumsuzluğu kentsel
dönüşüm projeleri vasıtasıyla çözeceğini ilan etmesi,
kamunun şehirleşmeden elini çekeceği anlamı taşımaktadır ki, sanıyorum afete karşı ilgisizliğin asıl
nedeni budur.
Değerli Meslektaşlarım,
Üzerinde durmamız gereken bir başka konu da mevzuatta yapılması gereken ama bir türlü gerçeklemeyen değişikliklerdir. Sempozyumda konunun yasal,
hukuki boyutları ele alınacak, yararlı tartışmalar
yaşanacaktır. Mevzuatta yapılacak değişiklikler, lokal müdahalelerle sınırlı adımların ötesinde, işleyişte
Değerli Meslektaşlarım,
Şurası bir gerçektir: Kentlerimizi alt yapı sorunlarından, sağlıksız yerleşme ve yapılaşmadan kurtaramazsak, doğa olaylarının neden olduğu can ve mal
kaybı korkusu, travmatik bir hal almaya devam edecektir. Kamu yatırımlarını gelişmiş ülkeler seviyesine
çıkartmazsak, kamu hayatını afet öncesine ve sonrasına uygun düzenleyemezsek, travmatik ruh hali
toplumsal özelliklerimiz arasında yer alacaktır.
Değerli Konuklar,
Değerli Katılımcılar,
Siz değerli katılımcılar, olması gerekenlerin meslekiteknik analizini yaparken, meslek örgütleri de kamu
yönetiminin harekete geçmesini talep edecek, ancak
aynı zamanda elindeki imkanlar çerçevesinde adımlar atacaktır. İnşaat Mühendisleri Odası da yıllardır
dile getirdiği taleplerini kendi mevzuatı ve olanakları
çerçevesinde hayata geçirmeye başlamıştır.
Yetkin mühendislik bunun bir örneğidir. Kamusal
hizmet veren inşaat mühendislerinin uzmanlaştırılması, yetkinleştirilmesi bunun örneğidir. Bir mühendisin asgari çalışma koşullarını sağlama çabası bunun
bir örneğidir. Çok geniş bir yelpazede ve farklı kademelerde mesleki niteliğin meslek içi eğitimlerle artırılması bunun bir örneğidir. Gerek kurumsal gerek bireysel anlamda afete hazırlık amacıyla iç mevzuatını
ve eğitimlerini tamamlamak bunun bir örneğidir.
Yani bizler sadece talep eden, sadece eleştiren değil,
imkânları çerçevesine müdahale eden birer kurum
olma özelliğini de taşımaktayız.
Bu duygularla, TMMOB Afet Sempozyumunun da
tüm toplum ve kamu yönetimine olacağı gibi bizlere
de yeni ufuklar açacağına inanıyor, sempozyuma yönetim kurulu adına başarılar diliyorum.
TMH - Türkiye Mühendislik Haberleri / Sayı: 449 - 2008/3
71
Download