Ortadoğu`da çözümsüzlüğün nedeni milliyetçi

advertisement
Sayfa 12
zihniyetleridir. Sorunun kalıcı çözümü
ancak kendisini ve ilişkide olduğu halkları demokratikleştirmekten ve yine
halkların çıkarını esas alan demokratik,
eşit özgür birliktenlikten geçmektedir.
Böyle bir çözüm yaklaşımı, stratejisi
içinde olmadıkları için Kürt sorununu
Irak’ta da gerçek anlamda kalıcı bir
demokratik çözüme kavuşturma gücünde olamıyorlar.
Ortadoğu’da çözümsüzlüğün nedeni
milliyetçi devletçi paradigmadır
Dış güçlerin politikaları Arap, Türk
ve Fars halklarını demokratikleştirecek
bir yaklaşım içinde değildir. En somut
örnek Türkiye’de görüldüğü gibi, gerçek
demokratikleşmeye dayanan bir biçimde
Türkiye’nin sorunlarının çözülmesini isteyen bir politikaları yoktur. Bu durum,
bölge ülkelerinin de Kürt sorununu çözmeyen politika izlemelerine yol açmaktadır. Dış güçlerin Kürt sorunu başta
olmak üzere sorunların demokratik temelde çözülmesi yaklaşımı olmadığından Türkiye’deki gerici güçler bu dış
güçlere dayanarak Kürt sorununun çözümünü değil de kültürel alanda bazı
yumuşatmalarla siyasi meşruiyet tazeleyip Kürtler üzerinde yeni bir biçimde
egemenlik sağlama politikası yürütmektedirler. ABD’nin bölgedeki yeni politikası bölgedeki ülkelerin ve yerel güçlerin işbirlikçiliğine dayandığından bölge
gericiliği ve sömürgecilik dış güçlere
dayanarak Kürtler üzerindeki egemenlik
sağlama politikalarını sürdüreceklerdir.
Bu açıdan dış güçlerin bölgedeki varlığı
gerici güçlerin varlığını sürdürmesine
zemin sunmaktadır.
Bölgede var olan muhalif hareketlerin
de modernist paradigmayı aştıkları
söylenemez. Solcuları da böyledir, milliyetçileri de böyledir. Belirli düzeyde
demokratik eğilimleri olanlar ise Batı’daki, devlete ve bireye dayanan demokratik anlayışın, yani modernist zihniyetin türevidirler. Her ne kadar Filistin
hareketinde görüldüğü gibi dış güçlere
karşı on yıllardır mücadele verdiğini
söyleyen hareketler olsa da bunlar ne
kendi sorunlarını ne de Ortadoğu’nun
sorunlarını çözecek bir zihniyete, politikaya sahiptirler. 20. yüzyılda reel sosyalizmle kapitalist sistem arasındaki
çatışmaya dayanarak yürütülen bir mücadele vardı. Ya da bu çatışmaya dayanarak belli bir duruş gösteren hareketler ve ülkeler vardı. Ancak 20. yüzyılın dengeleri dağılmıştır. Bunlar hala
o dönemin çatışma kültürüne dayalı, o
dönemin siyasal karşıtlığına dayalı politikalarla kendilerini var etmeye çalışıyorlar. Bu da yararlı ve çözüm gücü
olan bir politika üretilmesini sağlamıyor.
Rahşan DEMİREL
Mart 2010
Kuşkusuz Ortadoğu’da emperyalist-kapitalist sisteme karşı tutum göstermek çok önemlidir. Çünkü emperyalist-kapitalist sistem bölgede siyasi
egemenliğini ve ekonomik sömürüsünü
sürdürmek istediği gibi, Ortadoğu’yu
kimliği ile kültürü ile tümden entegre
etmek istiyor. Kendi medeniyeti ve değerleri içinde Ortadoğu’yu tüketmek
istiyor. Bu açıdan Ortadoğu halkları
ve toplumları için dış tehlike her zamankinden daha büyüktür. Ortadoğu’nun büyük tarihini, büyük değerlerini
tehdit eden bir kapitalist sistem, kapitalist modernite gerçeği vardır. Bu ne-
eden mevcut siyasi güçlerin de sorunları
çözme kapasitesi olmadığı, böyle bir
siyasi olgunluğa, ideolojik olgunluğa
ulaşamadıkları netleşmiştir. Bunun temel nedeni de milliyetçi, devletçi paradigmadır. Kapitalist modernizmin ufkunu
aşamamadır. Gelinen aşamada şu netleşmiştir; ancak demokratik iradesi
olan, topluma dayanarak kendisini demokratik güç haline getirmiş örgütler,
siyasi güçler sorunlara çözüm bulabilir.
Dış güçlere karşı ayakta durmanın yolu
klasik çatışma ve direnme değildir.
Toplumu demokratikleştirip güç yaparak,
demokratik toplum gerçeğini ortaya çı-
Serxwebûn
kratik temelde çözme kanununun böyle
olduğu görülmelidir. Bunu anlamayan
ülkeler, devletler, toplumlar, siyasal güçler geçen yüzyılda nasıl ki bir kör dövüş
içinde kaybetmişlerse bundan sonra
da kaybetmeye mahkûmdurlar. İster
içteki siyasal, toplumsal sorunlarını ister
dış güçlerle yaşadığı sorunları çözmek
isteyen güçler olsun, en başta toplumu
demokratik temelde örgütleyerek güç
yapmaları, tabandan örgütlenmeyi geliştirmeleri gerekir. Komünleri, meclisleri,
kooperatifleri geliştirerek ekonomik,
sosyal, kültürel alanda kendi sorunlarını
kendisinin çözebilmesini sağlayacak
“Ortadoğu’nun toplumsal değerleri çok köklüdür. Kapitalizmin büyük saldırılar yapmasına rağmen Ortadoğu’ya
hâkim olamamasının sebebi budur. Kapitalizmin bireyciliğe dayanan sistemi Ortadoğu’da toplumsallığa dayanan
sisteme hâkim olamıyor. Bu yönüyle Ortadoğu’nun geçmişe dayanan, tarihselliğe dayanan toplumsallık karakteri;
aslında dış güçlere karşı direnmede ve kendini demokratik komünal bir güç haline getirmede bir avantajdır”
denle dış güçlerin politikalarına karşı
durmak gerekiyor. Ortadoğu’yu egemenlikleri altına alma, Ortadoğu kültürünü, değerlerini tüketme politikalarına
karşı çıkmak gerekiyor. Bunda tereddüt
yoktur. Ne var ki mevcut muhalif güçlerin dış güçlere karşı tutumları, politikaları ne kendini ne de Ortadoğu halklarını koruyacak bir zihniyete, bir örgütlenme ve mücadele tarzına sahiptir.
Ortadoğu’daki tüm güçler ister devlet
olsun ister devlet olmayan örgütler
olsun hepsi ulus-devletçi zihniyetle şekillenmişlerdir. Ulus-devletçi zihniyetle
şekillendikleri için topluma dayanarak
demokratik bir güç olma gibi bir yaklaşımları yoktur. Demokratik topluma dayanarak sorunları çözme yerine devletçi
zihniyetle sorunları çözme yaklaşımı
olduğundan, bırakalım sorunları çözmeyi, daha da ağırlaştırmaktadırlar.
Çünkü çekişmeler, aynı zihniyette olanlar
arasındaki geçen çekişmelerdir. İster
devlet olsun ister örgütler olsun bu tür
zihniyete sahip olanların da sorunları
çözümsüz bıraktıkları kesinleşmiştir.
Aslında halklar ve toplumlar sorunların çözülmesi için mücadele veriyor,
bunları çözmek isteyen örgütlere destek
de veriyor. Bu yönüyle Ortadoğu halkları
da bir bütün Arap, Fars, Türk, Kürtler
hepsi Ortadoğu’nun sorunlarının çözülmesini, Ortadoğu’nun demokratikleşmesini, özgürleşmesini, dış güçlere
bağımlı olmayan bir Ortadoğu gerçeğini
istiyorlar. Halkların dış güçlere dayanmayan, kendi kültürü ile kendi imkânlarıyla kendi sorunlarını çözen ve bu
temelde iradeli bir demokratik Ortadoğu
isteme gerçeği fazlasıyla bulunmaktadır.
Ama sadece devletlerin değil, mevcut
devletlere alternatif olduğunu iddia
Zekiye ALKAN
kararak dış güçler karşısında direnmek
gerekiyor. Kuşkusuz gerektiğinde meşru
savunma da olur kıran kırana direniş
de olur. Ancak bu duruş ve direniş demokratik topluma dayanarak geliştiği
zaman sonuç alır. Artık Ortadoğu’da
antiemperyalizm, antikapitalizm ya da
Ortadoğu’da egemenlik kurmak isteyen
güçlere karşı mücadelenin yolu esas
olarak demokratik temelde toplumu örgütleyip demokratik irade ve güç kılmaktan geçmektedir. Zaten bunu yapan
toplumlar güçlüdür.
Demokratik komünal kültür damarları
Ortadoğu’da çok köklüdür
Siyasetin ulus devletçi ve toplumdan
kopmuş olduğu ülkelerde ya da toplumun ulus-devletin baskısı altında demokratikleşmediği ülkelerde ne toplum
güçtür ne de o toplum üzerinde egemenlik kuran devletler güçtür. Nitekim
bu güçsüzlük üzerinden dış güçler sürekli Ortadoğu’da egemenlik kurmaktadırlar. Dış güçlerin Ortadoğu’da bu
kadar kolay egemenlik kurmasının, sömürüsünü sürdürmesinin nedeni toplumun ve devletin güçsüz olmasıdır.
Toplum güç olmak istiyor, ama toplumun
güç olmasını kendileri için tehlikeli gören
statükocu güçler, hâkim siyasal ve ekonomik elit toplumu bastırıyor. Bu nedenle
de toplum güçsüz kalıyor. Tabii bu çatışma içinde mevcut ülkeler de, devletler
de güçsüz oluyorlar. Güçsüzlerin de
dünyanın büyük güçleri karşısında ayakta durmaları mümkün değildir. Ancak
kendilerini pazarlayarak, satarak, işbirlikçilik yaparak varlığını sürdürebilirler.
Nitekim bölgedeki siyasal-ekonomik elitin, statükocu güçlerin özellikle de son
iki yüzyıldır yaptığı
budur. Dış güçlere
dayanarak birbirlerine
karşı güç olmaya çalışıyorlar. Trajik olan
ise bölgede daha etkili güç olmak isteyen
her güç de dış güçlere dayanıyor. Böylelikle dış güçlerin
elinde oyuncak olan
bir Ortadoğu gerçeği
ortaya çıkıyor. Bu kader değildir, aşılabilir.
Bunun aşılmasının
yolu da muhalif güçlerin kesinlikle devletçi zihniyetten çıkıp,
topluma dayanarak,
toplumu güç yaparak
hem statükocu güçler
hem de dış güçler
karşısında güç olmalarıdır. Güç olmanın
ve sorunları demo-
demokratik kurumlaştırmaya kavuşturmaları gerekir. Kadınlar, gençler, emekçiler, dinsel ve kültürel azınlıklar ve
geniş yelpazede tüm toplumsal kesimler
kendi özgünlüğünde örgütlenip, bunları
demokratik temelde bir demokratik kurumlaşmaya kavuştururlarsa kendilerini
güç yapmış olurlar. Demokratik toplum
gerçeği böyle ortaya çıkarılır. Kendilerini
güç yapma temelinde mevcut siyasalekonomik elite karşı güçlü mücadele
verebilirler, onları geriletebilirler. Böylece
dış güçlerin kendi ülkelerindeki ve toplumlarındaki oyunlara karşı durarak
daha demokratik, daha özgür duruşlu
ülke gerçeği ortaya çıkarabilirler. Şimdi
Ortadoğu’daki muhalif siyasal güçlerde
eksik olan budur.
Sorun toplumun güç yapılması değil,
iktidar paylaşımı ve devleti ele geçirme
olursa; farklı etnik, dinsel toplulukların
yaşadığı coğrafyada sorunları çözmek
mümkün olamaz. Çünkü bu ulus-devlet
zihniyeti demektir, milliyetçilik demektir,
milliyetçilik olunca da özellikle de etnik
ve dinsel sorunları çözmek zordur. Dolayısıyla Ortadoğu’da her şeyden önce
ulus-devletçi zihniyetin ortadan kalkması
gerekir. Ulus-devletçi zihniyet demek
herkese karşı düşmanlık demektir. Herkesi ezerek kendi egemenliğini sağlamak demektir. Bu ister ulus-devlete
ulaşmak isteyen bir örgüt olsun ister
bir devlet olsun, fark etmez. Bu zihniyetlerden çözüm çıkmaz. Nitekim Ortadoğu’nun sorunlarının kaynağı da
budur. Aslında bu hastalık Ortadoğu’dan
çok Batı’nın hastalığıdır. Son iki yüzyılda
Batı’nın modernist anlayışı, kapitalist
zihniyeti Ortadoğu’ya girerek tüm sorunları içinden çıkılamaz hale getirmiştir.
Bu modernist ulus-devletçi zihniyet tüm
halkları birbirine düşman hale getirmiştir.
Modernist iktidarcı zihniyetin etkisiyle
küçüğünden büyüğüne kadar herkes
iktidar olmak istemiştir. Aşiret iktidar
olmak istemiştir, aileler güç olmak istemiştir. Biraz siyasal, askeri ekonomik
güç eline geçiren topluluklar diğer topluluklar üzerinde hâkim olmak istemişlerdir. Bu kadar egemenlikçi, hâkimiyetçi,
iktidarcı zihniyet Batı’nın ulus-devletçi
karakterinden kaynaklanmıştır.
Kuşkusuz Ortadoğu’da eski devletler
ve devletçilik geleneği vardır. Devlet
geleneği Ortadoğu’da daha güçlüdür.
Ortadoğu’da despotik devlet kültürü var
olsa da esas olarak bir siyasal egemenliği ifade ediyordu. Sosyal, dinsel,
kültürel konularda tek tipleştiren ya da
herkesi bir iktidar gücü yapmaya yönelten yaklaşım bu düzeyde yoktu. Ortadoğu devletlerinin despotik karakteri
Batı’nın ulus-devletçi modernist karakteri
ile birleşince Ortadoğu’da ve Avrupa’da
geçmişte görülen devletlerden, zihniyetlerden, anlayışlardan daha gerici bir
iktidarcı zihniyet ortaya çıkmıştır. Bu
hastalık topluma kadar sirayet etmiştir.
Şimdi bu hastalığın giderilme zamanıdır.
Bunun yolu da hem Ortadoğu’nun despot geleneğine hem Batı’nın ulus-devletçi geleneğine karşı duracak, esas
olarak da halkların toplumsal yaşamının
özünde olan demokratik ve komünal
kültüre dayanacak bir toplumsal örgütlenme gerçeği ortaya çıkarmaktan geçmektedir. Demokratik komünal kültüre
dayalı yeni yaşamın kültürünü Ortadoğu’da geliştirmek gerekiyor. Aslında bunun damarları Ortadoğu’da çok köklüdür.
Ortadoğu’nun toplumsal değerleri çok
köklüdür. Kapitalizmin büyük saldırılar
yapmasına rağmen Ortadoğu’ya hâkim
olamamasının sebebi budur. Kapitalizmin bireyciliğe dayanan sistemi Ortadoğu’da toplumsallığa dayanan sisteme
hâkim olamıyor. Bu yönüyle Ortadoğu’nun geçmişe dayanan, tarihselliğe
dayanan toplumsallık karakteri; aslında
dış güçlere karşı direnmede ve kendini
demokratik komünal bir güç haline getirmede bir avantajdır. Ortadoğu’nun
neolitik topluma dayanarak gelişmiş
olan toplumsal kültürünün gücü ve bunun etnisitede bugüne kadar canlı yaşatılması Ortadoğu’da demokratik komünal toplumu canlandırarak, daha
güçlü, daha zengin bir demokratik geleneği Ortadoğu’da geliştirmeye fazlasıyla imkân vermektedir.
Somutlaştırırsak Kürt sorununun
Irak’ta kalıcı temelde çözülmesi, Irak’ın
demokratikleşmesiyle gerçekleşebilir.
Yoksa ilerde ciddi sorunlar yaşanabilir.
Bu nedenle Kürtler demokratikleşmeyi
kendisinden başlatarak, Kürt toplumunu
güçlendirerek, bu konuda Güney Kürdistan Federasyonunu örnek bir demokratik model haline getirerek hem
kendilerini demokratikleştirmelidirler
hem de Irak’ın demokratikleşmesine
ivme kazandırmalıdırlar. Böyle bir yaklaşım benimsenirse Irak’taki Kürt sorunu
kalıcı temelde çözülür. Kürtler gerçek
anlamda kazanımlarını güvenceye kavuşturabilirler. Kürtlerin kazanımlarının
ya da özgürlük ve demokrasinin güvencesi kesinlikle ne Avrupa’dır ne
ABD’dir ne de başka güçlerdir. Bunlar
geçici güçlerdir. Dünyada ve bölgedeki
siyasal dengeler değiştiğinde Kürtlerin
kazanımları her an tehlikeye girebilir.
Özellikle milliyetçiliğin, şovenizmin bu
kadar zehirlediği hâkim ekonomik ve
siyasi elitin karakteri dikkate alındığında
Kürtlerin gerçekten varlıkları da, özgürlükleri de, demokratik yaşamları da
tehlikededir. Ama Irak demokratikleşse
Kürtlerin demokratik ve özgür yaşamı
sonsuza kadar güvenceye alınır. Demokratikleşen toplumların birbirlerinin
haklarına saygısı kalıcı olur. Demokratik
güçler başka güçlerin üzerinde egemenlik, baskı ve sömürüyü düşünmezler. Demokratik zihniyette Arap’ın da,
Fars’ın da Türkmen’in de Süryani’nin
de Kürt’ün de Yezidi’nin de Ermeni’nin
de herkesin kendini örgütleyerek güç
yapması ve mevcut demokratik sistemde yer almasına imkân vardır.
Dışa karşı demokratik olamayan
kendi içinde de demokratik olamaz
Demokratik anlayış, zihniyet hiç kimseyi dışlamaz, hepsi bir arada demokratik kurumlaşmasıyla güç olurlar, birbirlerini tamamlarlar. Şimdi bu zihniyet
yoktur. Herkes birbirinin düşmanı gibidir.
Hobbes’un “insan birbirinin kurdu” sözü
gibi şimdi de bölgede halklar, kültürler
birbirinin kurdu haline gelmişler. İsrail
Arapları ezmek, bitirmek istiyor. Araplar
İsrail’in Ortadoğu’da varlığını kabul etmiyor. Araplar, Türkler, Farslar Kürtleri
kendileri için tehlike olarak görüyorlar.
Kürtler bu devletlerin politikalarını kendi
Download