Demokratik çözüm mücadelesi ve Kürdistan

advertisement
Serxwebûn
etki gücüne sahiptirler. Türkiye’de bu etki
daha farklı olurken, Irak’ta farklı bir biçim kazanmıştır, İran ve Suriye’de ise daha farklı
boyuttadır. ABD, diğer parçalara yönelik belirli bir biçim kazanan açık bir politik tutum
ortaya koymamasına rağmen, Irak’ta Kürtleri ’stratejik dost’ olarak görmektedir. Bu
durum, Kürdistan parçalarının bulunduğu
devletler arasında varolan anti Kürt politikasının daha da etkisizleşmesine neden olmaktadır. Bugün bu politika, iflas eden İran,
Suriye ve Türkiye arasında süren üçlü politika yerine ikili ilişkiler biçiminde sürdürülmeye devam etmektedir. Başlangıçta daha
güçlü olan anti Kürt ittifakına dayalı inkar siyaseti bu üçlü devlet yapıları tarafından daha sıkı uygulanırken, değişen şartlara rağmen azaltılsa da devam ettirilmek istenmektedir. Bu tutum bazen gevşek ittifaklar, bazen iç mücadeleye dayandırılarak, bazen
de daha fazla diplomasi, askeri vb alanlardaki işbirliğine gidilerek sürdürülmektedir.
Türkiye içte demokratik dinamiklerin
dayatması, dışta da AB ve ABD ile yaşanan ilişki ve çelişkilerin arasında kalmıştır.
Milliyetçi, statükocu yaklaşımların korunması ve değişime gitme arasında bir durumu yaşamaktadır. Kürt hareketinin toparlanması ve Kürt Halk Önderliği’nin demokratik konfederalizm çözüm hamlesi Türkiye yetkililerini sorunların çözümsüzlüğü
temelinde harekete geçirmiştir. Bayrak
provokasyonuyla milliyetçilik yükseltilmiş,
askeri operasyonlar ağırlaştırılmış, demokratik halk gösterilerine sert yönelinmiş
ve Önderlik üzerinde tecrit ağırlaştırılmıştır. Önderliğin yeniden yargılanmaması
için gereken bütün çabaların gösterileceği
bir politika belirlenmiştir. İran ve Suriye
ABD’nin bölgeye ilk müdahale ettiği dönemde, bu müdahalenin kendisine yönelmesini engellemek için anti Kürt ittifaka sıkı sıkıya sarılsa da, sonraki süreçte ısrarını sürdüremez duruma gelmiştir. Kürt hareketinin önemli bir duruşa kavuşması,
Güney’de netleşen hukuki siyasal durum
ve uluslararası güçlerin yaklaşımı, bu devletlerin politikalarını uygulayamaz duruma
getirdiği gibi, daha çok da kendi içlerine
yönelir bir duruma getirmiştir.
Kürt sorununun bölgesel boyutlu ve
demokratik ulusal bir karaktere sahip olması nedeniyle, Irak’ta Kürtlerin hukuki siyasal açıdan belli bir statüye kavuşmasını
sağlayan federasyonlaşma da soruna çözüm getirmemiştir. Çünkü bu çözüm de
devletçi ve milliyetçi niteliği aşmamasıyla
birçok tehlikeyi bağrında taşımaktadır. O
nedenle bu federasyonun demokratik niteliklerinin geliştirilmesi ve konfederal bir çözüme yanaşması Kürt sorununun çözümünde en doğru bir yaklaşım olarak öne
çıkmaktadır.
İran, Suriye ve Türkiye’nin Kürt sorununun çözümüne ısrarlı karşı koyuşları ve
uluslararası güçlerin Kürtlerin varlığını gözeten yaklaşımları arasında bir farkın olduğu açığa çıkmıştır. Kürtlerin, bölgesel
ve uluslararası güçler arasında yaşanan
bu yaklaşım farkını görerek, onların yedeğine düşmeyen bir politik tutum içinde olmalarının gereği, bu nedenle daha da
önem kazanmaktadır.
Bugün Ortadoğu’da üç temel politika
arasında süren çelişki ve çatışma, sürece
damgasını vurmaya devam etmektedir. Bu
çelişki ve çatışmalar ABD’de somutlaşan
uluslararası güçler, Ortadoğu’nun bölgesel statükocu güçleri ve halklarda ifadesini
bulan küresel demokrasi güçleri arasında
sürmektedir. Ortadoğu’nun geleceğini de
bu güçler arasında süren mücadele belirleyecektir. ABD, BOP ile Ortadoğu’ya müdahale etmiştir. Dış müdahaleye dayanan
iç dinamiklerin değişimdeki rolünü basite
indirgeyen bu müdahalenin Ortadoğu’daki
sorunları kökten çözmesi mümkün olmadığı gibi, bölgesel statükocu güçlerin direnişlerini daha fazla sürdürmeleri de mümkün değildir. Bu noktada, Ortadoğu’da sorunların köklü olarak çözülmesinde tek alternatif olarak demokratik küreselleşmede
ifadesini bulan halklar seçeneği öne çıkmaktadır. Ortaya çıkan bu tablo, Ortadoğu
halklarıyla birlikte yaşamayı ve yine sorunlarını birlikte çözmeyi hedefleyen Kürtler
Haziran 2005
için, dinamiklerine dayanarak sorunların
çözümünde önemli bir fırsat sunmaktadır.
Sürekli yakalanması mümkün ol mayan
böylesi bir sürecin gerektiği gibi değerlendirilmesi, bu anlamda Kürtlerin önüne ertelenemez bir görev olarak çıkmış olmaktadır. Aynı durum, Kürtler için olduğu kadar başta Türkiye, İran, Suriye ve Irak
halkları için de geçerli olmaktadır.
Demokratik çözüm
mücadelesi ve Kürdistan
Demokratik Konfederasyonu
rtadoğu’nun merkezinde bulunması
ve bölgenin belirgin devletleri olan
İran, Suriye, Irak ve Türkiye’de parçaları bulunan Kürdistan, hem Ortadoğu’nun hem de
bu devletlerin yaşadığı siyasal, toplumsal
gelişmeden etkilenmekle birlikte, aynı zamanda etkileyebilme pozisyonuna da sahip
O
Sayfa 3
“Bugün Kürt sorunu gerek bölge, gerekse de uluslararası alanda her zamankinden daha fazla
gündemde yer alırken, çözümü yönünde de adımların atılmasını gerekli hale getirmektedir.
Uluslararası ve bölgesel güçler, Kürt sorununun çözümünde iradelerinin dışında yeni çıkışların
yapılmasına olanaklar yaratmakla birlikte, sorunun çözümünün asıl belirleyicisi Kürt halkının da
içinde olduğu bölge halklarından başkası olmayacaktır. Bunun koşulları da mevcuttur. ”
Savaşı ve II. Körfez Savaşı’ndan sonra
Kürtlere yaklaşımında yaşanan bu değişimi pratik bir olgu haline getirme yönünde
somut adımlar atmıştır.
İran, Suriye ve Türkiye, Kürt sorununun
ve demokratikleşme sorunlarının çözümünü
engelleyen tutucu ve gerici yaklaşımlarda
ısrar etmektedir. Türkiye’nin Kürt sorununa
yaklaşımı iflas etmiştir. ABD’nin, bölgedeki
despotik devletlerin çözülmesi ve halkların
başlattığı demokratik hareketlerin yol açtığı
ve Ortadoğu halkları için de öngören
Demokratik Konfederasyon Önderliği,
devletler düzeyinde demokratikleşme için,
1- Devlet reformu,
2- Ulus reformu, ulus tanımını güncelleştirme,
3- Toplumda reform, yani demokrasi,
4- Yeni yurttaş tanımı gibi önemli dört
ilkenin gerçekleşmesini de önermektedir.
Önder Apo, Kürt sorununu her zaman
Kürdistan parçalarının bulunduğu devlet
çözümünü sağlamamaktadır. Çünkü Kürt
sorunu Irak sınırları içerisinde yer edinen
federasyon yaklaşımını aşmakta ve bölgesel bir özellik taşımaktadır. Onun için Kürtlerin konfederal birliği dışında olan bir çözüm, Kürt sorununun çözümünde belirleyici bir rol oynamaktan uzak bulunmaktadır.
Bunlar karşısında demokratik konfederalizm Kürt sorunun çözümünü gerçekleştirecek olan tek alternatif olarak öne çıkmaktadır. Önümüzdeki dönem gelişecek olan
mücadelemize de damgasını bu gerçeklik
vuracaktır. Her parçada özgür yurttaş olma bilinci ve hareketinin geliştirilmesi, yine
her parçanın özgülünden hareketle demokratik siyasal mücadelenin yoğunlaştırılması bu gerçekliğe dayalı olarak geliştirilecektir. Tüm bunlar gerçekleştirilirken
de, meşru savunmadan güç alan ve onun
karşısında görev ve sorumluluğunu yerine
getiren bir yaklaşımın sahibi olunacaktır.
Bugün Kürt sorunu gerek bölge, gerekse de uluslararası alanda her zamankinden daha fazla gündemde yer alırken,
çözümü yönünde de adımların atılmasını
gerekli hale getirmektedir. Uluslararası ve
bölgesel güçler, Kürt sorununun çözümünde iradelerinin dışında yeni çıkışların yapılmasına olanaklar yaratmakla birlikte,
sorunun çözümünün asıl belirleyicisi Kürt
halkının da içinde olduğu bölge halklarından başkası olmayacaktır. Bunun koşulları da mevcuttur.
Irak’ta federasyonun Kürt
sorununu çözmediği
açığa çıkmıştır
ürkiye’de siyasal, toplumsal, ekonomik sorunların hat safhaya varması
ve mevcut rejimin sorunlara çözüm üretmekten çok uzak bir konumda bulunması,
demokratik seçeneği öncelikli hale getirmektedir. Bu demokrasi güçleri için kaçırılmaması gereken bir fırsat yaratmaktadır.
Egemen güçlerin güçlü bir örgütlenme,
propaganda, halk hareketliliği ve gerillaya
dayalı bir mücadele ile yenilebileceği gerçeği de bu koşulların değerlendirilmesini
mutlaka bir gereklilik haline getirmektedir.
İran ve Suriye’de de uluslararası ve bölgesel statükocu güçler arasında süren mücadele karşısında, üçüncü bir tercih olarak
halklar seçeneğini öncelikli kılmanın da
koşulları giderek elverişli hale gelmektedir.
Bu ülkelerde de güçlü örgütlenme ve bir
mücadele ile koşulların halklar lehine çevirebilme koşulları bulunmaktadır. Irak’ta federasyonun Kürt sorununu çözmediği açığa çıkmıştır. Bu anlamda da Irak’ta federasyonun yetersizliğinin görülerek konfederal çözüm için mücadele edilmesi bir
görev olarak belirlenmelidir.
Gerçekleşmekte olan III. Genel Kurul’da,
bölgesel statükocu güçlerin klasik inkarcı ve
Türkiye’de görüldüğü gibi topyekün savaşı
dayatan politikalarına karşı, meşru olan topyekün direnme hakkını kullanma kararlılığı
içinde olunması ve bunun deklere edilmesi
bir görev olarak belirmektedir.
Geride kalan dönem içinde, demokratik
konfederasyonu anlamada ve onu pratikleştirmede içine girilen yetersizliğin aşılarak, demokratik örgütlenme, demokratik
mücadele ve demokratik eylemsellik ile
çözümcü derin demokrasiyi dayatma ve
kurma zamanıdır.
KONGRA GEL II. Genel Kurulu’ndan
sonra örgütsel olarak yaşanan toparlanma,
bu anlamda uluslararası komplocu güçlerin
hesaplarının boşa çıkartılması, halkımızın
Newroz’daki coşkusu ve gerçekleştirdiği
ilan ile sergilediği kararlı tutum da bunu bir
gereklilik haline getirmektedir.
T
“Kürt sorununun bölgesel boyutlu ve demokratik ulusal bir karaktere sahip olması nedeniyle, Irak’ta
Kürtlerin hukuki siyasal açıdan belli bir statüye kavuşmasını sağlayan federasyonlaşma da soruna
çözüm getirmemiştir. Çünkü bu çözüm de devletçi ve milliyetçi niteliği aşmamasıyla birçok tehlikeyi
bağrında taşımaktadır. O nedenle bu federasyonun demokratik niteliklerinin geliştirilmesi ve konfederal
bir çözüme yanaşması Kürt sorununun çözümünde en doğru bir yaklaşım olarak öne çıkmaktadır. ”
bulunmaktadır. Onun içindir ki Kürdistan’da
yaşananları Ortadoğu ve bu devletlerde
meydana gelen gelişmelerden ayrı olarak
düşünmek mümkün değildir.
ABD, Ortadoğu’ya BOP çerçevesinde
kendi sistemini dayatırken, Kürtlere de
önemli bir rol biçmektedir. ABD’nin bu temelde Irak’ta Kürtlere ’stratejik dost’ yaklaşımı çerçevesinde, taktiği aşan bir yaklaşım içinde olduğunu söylemek mümkündür. Güney Kürdistan’da yaşananlar
bu çerçevede gelişmektedir. ABD, Güney
Kürdistan’a dayalı olarak tüm Kürdistan
parçalarında Kürtleri yedeklemeyi hedeflerken, bununla bölge devletleri üzerinde
de etkili olmak istemektedir. Bunun karşısında da Türkiye, İran, Suriye de dahil olmak üzere, bölge devletleri mevcut rejimlerinde direnerek statükolarını korumaya
çalışmaktadırlar. Ama bölge devletlerinin
bu yaklaşımlardan sonuç alması mümkün
görülmediği gibi, Kürtler için de bölge
devletleri dışında yeni dost arayışları içine girme ya da bu yönlü yaklaşım içinde
olan güçlerle daha sıkı ilişkiler geliştirmeleri için olanak yaratmaktadır. Bu yaklaşımın Kürtleri diğer uluslarla karşı karşıya
getirmesi kuvvetli bir olasılık olmaktadır.
Bununla ne Kürtlerin ne de bölge halklarının kazanmayacağı açıktır. ABD, I. Körfez
değişim rüzgarlarını da arkasına almaya çalıştığı, genel yaklaşımına bağlı olarak Kürt
sorununa Irak sınırları içinde federasyon biçimindeki ‘çözüm anlayışı’ da yetmemektedir. Suriye’nin ABD ile uzlaşarak kendini
ayakta tutma eğilimleri de sonuç vermekten
çok uzaktır. İran’ın yaklaşımı temelde Suriye ve Türkiye ile çakışsa da, özgünlükleri
nedeniyle bu devletlerden ayrı olarak farklı
bir doğrultuya girilmesini olanak dahiline getirmektedir. İran, anayasal bir tanım getirmemekle birlikte, devlet sınırları içinde yaşayan toplulukların varlığını fiilen kabul
eden ve eyalet sistemi ile başta Kürtler olmak üzere demokrasi güçlerinin hedeflerine
ulaşmalarında Türkiye ve Suriye’den daha
avantajlı bir konumda bulunmaktadır.
Bu yaklaşımların ortaya çıkardığı zemin, daha çok sorunlarda derinleşmeyi
belirgin bir yön olarak öne çıkarmaktadır.
Buna rağmen, başta Kürt sorunu olmak
üzere demokratikleşme sorunlarının çözülmesi, halkın demokratik komünal hareketinin geliştirilmesi, Ortadoğu’da belirgin
bir sorun olmaktadır. Demokratik konfederasyon yaklaşımı da bu anlamda halk seçeneği olarak geliştirilen en gerçekçi bir
yaklaşım biçiminde öne çıkmaktadır.
Demokratik konfederalizmi sadece
Kürtler için değil, dünyanın diğer halkları
sınırları içerisinde halklarla birlikte çözmek
istemektedirler. Ama buna rağmen İran,
Suriye ve Türkiye buna yanaşmadığı gibi,
Kürt karşıtlığını geliştirmeyi kendi çıkarlarına görmektedirler. 2003 yılında Suriye’de Qamışlo’da başlayıp birçok ile yayılan
provokasyonlar, İran’da Kürtleri karşıt gösteren yaklaşımlar, yine Türkiye’de Genelkurmay Başkanı’nın Kürtleri ’sözde vatandaş’ ilan edip, Newroz sonrasındaki
bayrak provokasyonuyla tırmandırılan şoven dalgalanma bu yaklaşımın somut uygulamaları olarak yaşanmıştır.
Türkiye’de hakim olan politika Başbakanın ağzından “düşünmezseniz, böyle bir
sorun yoktur” sözünde anlamını bulurken,
İran ve Suriye’de inkar ve bastırma öncelikli bir politika olma özelliğini korumuştur.
Irak’ta ise diğer parçalardan farklı olarak
Kürtlerin varlığı ve federasyonlaşması
anayasal güvence altına alınmış ve oluşturulan yeni siyasal yapılanma içinde temsiliyet hakları kabul edilmiştir.
Türkiye, İran ve Suriye’de Kürt sorunu
karşısında içine girilen karşıt hakim politika, sorunun çözümsüzlüğü ile birlikte derinleşmesine yol açmakta ve yeni sorunların oluşumunun koşullarını yaratmaktadır.
Irak’ta Kürtlerin varlığının kabul edilmesi
de, devlet sınırlarını aşan Kürt sorununun
Download