POLİTİK ŞİDDET: DEVLET DESTEKLİ AYRIMCILIK İnsanlık tarihinde karanlığın hüküm sürdüğü, kötülüğün kol gezdiği belli zamanlar vardır. Güçsüzün ezildiği, hor görüldüğü ve aşağılandığı, farklı olanın dışlandığı ve yok edildiği zamanlar... Hoşgörünün insan olmanın bir parçası olduğunu unutan, ayrıştıran ve yok eden türden varlıklar, bütün baskınlığıyla toplumsal ve politik arenayı işgal ederler. Dünyanın kutbu Amerika Birleşik Devletleri'nde siyahlara uygulanan aşağılayıcı ayrımcılık, çok yakın bir tarihe kadar devam ediyordu. Bugün dahi Orta Doğu mezhep savaşlarıyla, Afrika kıtası ırkçı soykırımla kaynıyor. Tüm bunları göz önüne alınca, insan bir soruyu sormadan edemiyor. İnsanın insana uyguladığı bu şiddetin, nefretin kaynağı ne olabilir ki? Sonuçta Yahudilere akıl almaz işkencelerde bulunan Nazi subayları da, onlara yardım edip yurtdışına kaçırmaya çalışanlar da insandı. Bu noktada insanlığımızı mı sorgulamalıyız, yoksa insanlığımızın ne kadar farkında olduğumuzu mu? Kafa yoran sorular bunlar. Sakin bir pazar günü öğleden sonrasında en sevdiğim kahve dükkanında oturmuş, bu sözcükleri karalıyorum. Aslında üzerinde daha önce de düşündüğüm, sebeplerini algılamaya çalıştığım bir konu bu. İnsanların birbirlerine uyguladıkları ayrımcı vahşetin kökeni... Hep düşünmüşümdür, belki sebebini anlarsak, gerçekleşmesini de engelleyebiliriz bu kötülüğün diye. Şimdi kafamdan daha önce de geçirdiğim bütün muhtemel nedenlerle tekrardan uğraşırken, gözüm dün bitirdiğim kitabın kapağına takıldı. Özdemir İnce'nin Cehaletin Rönesansı adlı kitabı... Şu anda kafamda cebelleştiğim zorlu soruları yeniden uyandıran, muhtemelen bu kitap. Nereden mi biliyorum? Çünkü bu kitabı okuyup bitirdiğim gün, insanın insana yaptığı kötülüklerle ilgili düşüncelerim, yeniden zihnimde turlamaya başladı. Aslında kitabın kafamdaki muhtemel sebepler listesindeki bir maddeyi hayli öne çıkararak hedef gösterdiğini itiraf etmeliyim. Evet, politik sebepler... Devletin ayrıştırıcı kötülüğün yayılmasında çok önemli bir rol oynadığının hep farkındaydım. Ama İnce'nin kitabının ardından en öncelikli sebebin belki de bu olduğunu keşfettim. Sonra geçmiş örnekler geldi, geçti gözümün önünden; ABD'deki ırkçı ayrımcılık, Nazi Almanyası'nın Yahudi soykırımı, Ruanda'da meydana gelen ırkçı çatışmalar... Hepsinde devletin bir şekilde taraf olduğunu keşfettim yeniden. Ne acı ki korunması gerekenleri korumayan, aksine zayıfa yönelik şiddeti teşvik eden pek çok devlet gelip geçmişti. Bu konuda İnce'nin yaptığı bir yorum, zihnimin derin boşluklarında kendini sağlam bir yer edindi: “Devlet hakem olması gerekirken yan tutarsa suç işlemiştir; devlet devletliğini kanıtlamak gerektiğinde bunu yapmıyorsa suç işlemiştir; devlet suç işlemişse devlet olma niteliğini yitirmiştir ve bir kez daha suç işlemiştir, çünkü devletin devlet olma niteliğini yitirmesi, onun işleyebileceği en büyük suçlardan biridir. Böyle durumda bu devlet yargılanmalıdır” (57). Elbette ki bunun mümkün olmadığının farkındayım; devletleri yargılayamayız, yargılasak bile cezalandıramayız ve bana sorarsanız eğer, işlenen suçu cezalandıramayacaksak yargılamanın da hiçbir manası yoktur. Bakınca ne kadar da acı bir gerçek... Fakat bilmemiz gerekli. Hitler öldü, Naziler yargılandı diye bir şey değişmedi dünyada. Hitler'in ideolojisiyle yetişen, ona yaptıklarını yapma gücünü veren, onun sapkın fikirlerini paylaşan Almanlar, ondan sonra da Almanya'yı yönetmeye devam ettiler. Bugün Almanya'da halen devam eden ırkçı saldırıların temelinde yıllar önce yaratılmış olan o politik canavar yatıyor. İnsanlar ölür ama fikirler yaşar. Üstelik bahsettiğimiz fikrin korkunç olmasının da hiçbir önemi yok. Politik araçlar kullanılarak topluma yayılan ayrıştırıcı zihniyeti yok etmek için, ne aradan geçen yıllar ne de değişen politik görüşler yeterli oluyor. Üstelik dünyanın neresinde, nasıl yaşadığınız hiçbir anlam ifade etmiyor. Ayrıştırıcı politikanın hedefiyseniz, er ya da geç kurban edileceksiniz demektir. Tüm bunları göz önüne alınca insan kendi ülkesine de şöyle bir göz gezdirme ihtiyacı hissediyor. Cevap vermek ne kadar zor olsa da ben şu soruyu sormadan duramıyorum. Biz bu resmin neresindeyiz? Kaynakça -İnce, Özdemir. Cehaletin Rönesansı. Kaynak Yayınları, İstanbul: 2013.