DÜŞÜK DOZ CIVA KLORİD VE KURŞUN NİTRAT’IN RAT İNCE BAĞIRSAK DOKUSU ÜZERİNE ETKİSİ İmran Sena SİTEMOĞLU YÜKSEK LİSANS TEZİ BİYOLOJİ ANABİLİM DALI GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ KASIM 2015 ETİK BEYAN Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalışmasında; Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi, Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu, Tez çalışmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi, Kullanılan verilerde herhangi bir değişiklik yapmadığımı, Bu tezde sunduğum çalışmanın özgün olduğunu, bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim. İmran Sena SİTEMOĞLU 24/11/2015 iv DÜŞÜK DOZ CIVA KLORİD VE KURŞUN NİTRAT’IN RAT İNCE BAĞIRSAK DOKUSU ÜZERİNE ETKİSİ (Yüksek Lisans Tezi) İmran Sena SİTEMOĞLU GAZİ ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ Kasım 2015 ÖZET Çevresel ve endüstriyel kirleticilerin en önemlilerinden olan cıva ve kurşun insan ve hayvan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Bu çalışmada cıva klorid (0,02 mg/kg gün), kurşun nitrat (45 mg/kg gün) ve kurşun nitrat+cıva klorid (45 mg/kg gün kurşun nitrat+0,02 mg/kg gün cıva klorid) erkek ratlara gavaj yoluyla verilmiştir. Muameleden 4 hafta sonra ratlarda ışık mikroskobuyla ince bağırsakta meydana gelen histopatolojik değişiklikler incelenmiş ve kontrol grubu ile karşılaştırmalı olarak araştırılmıştır. 28 günlük uygulama periyodu sonucunda alınan ince bağırsak dokuları incelendiğinde cıva klorid uygulanan gruplarda yoğun bir şekilde nekroz ve villuslarda atrofi görülmüştür. Kurşun nitrat uygulanan gruplarda nekroz ve inflamatuvar değişimler gözlenmiştir. Cıva klorid+kurşun nitrat uygulanan rat gruplarında ise epitel mukozasında yaygın nekroz, villuslarda dejenerasyon ve villus epitelinde dökülme tespit edilmiştir. Bilim Kodu Anahtar Kelimeler Sayfa Adedi Danışman : 203.1.057 : İnce bağırsak, kurşun nitrat, cıva klorid, rat : 47 : Prof. Dr. Yusuf KALENDER v LOW DOSE MERCURIC CHLORIDE AND LEAD NITRATE EFFECT OF RAT SMALL INTESTINE TISSUE (M.Sc.Thesis) İmran Sena SİTEMOĞLU GAZİ UNIVERSITY GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCES November 2015 ABSTRACT Mercury and lead, which are the most important environmental and industrial contaminants, adversely affects human health. In this study, mercuric chloride (0.02 mg/ kg day), lead nitrate (45 mg/kg day) and lead nitrate+mercury chloride (45 mg / kg day lead nitrate + 0,02 mg/kg day mercury chloride) were given to male rats through gavage. 4 weeks after treatment were examined histopathological changes that occur in the small intestine in rats with a light microscope and was examined in comparison with the control group. 28-day implementation period when intestinal tissue taken in examination results in the group treated with mercuric chloride in an intensive and villous atrophi necrosis has been observed. In the group treated with lead nitrate, necrosis and inflammatory changes have been observed. In the group treated with mercuric chloride+lead nitrate, necrosis in the mucosal epithelium, degeneration of the villi and loss villus epithelium was determined. As a result lead nitrate and mercury chloride caused more toxic effects than other groups. Science Code Key Words Page Number Supervisor : 203.1.057 : Small intestine, lead nitrate, mercury chloride, rat : 47 : Prof. Dr. Yusuf KALENDER vi TEŞEKKÜR Çalışmalarım boyunca değerli yardım ve katkılarıyla beni yönlendiren danışman hocam Sayın Prof. Dr. Yusuf KALENDER’e “Gazi Üniversitesi” içtenlikle teşekkür ederim. Ayrıca tez çalışmalarım boyunca yardımlarını esirgemeyen değerli hocalarım; Araş. Gör. Dr. Fatma Gökçe APAYDIN’a “Gazi Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü”, Araş. Gör. Dr. Hatice BAŞ’a “Bozok Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü”, Uzman Hatice KARABODUK’a “Gazi Üniversitesi Yaşam Bilimleri Uygulama ve Araştırma Merkezi” Çalışmalarım sırasında desteğini esirgemeyen arkadaşım Meltem EMİRAL’a Beni bugünlere getiren, maddi manevi destekleriyle beni hiçbir zaman yalnız bırakmayan çok değerli aileme çok teşekkür ederim. vii İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET .............................................................................................................................. iv ABSTRACT .................................................................................................................... v TEŞEKKÜR .................................................................................................................... vi İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... vii ÇİZELGELERİN LİSTESİ............................................................................................. viii ŞEKİLLERİN LİSTESİ .................................................................................................. ix RESİMLERİN LİSTESİ ................................................................................................. x SİMGELER VE KISALTMALAR................................................................................. xi 1. GİRİŞ....................................................................................................... 1 2. MATERYAL YÖNTEM ........................................................................ 23 2.1. Hayvanlar.......................................................................................................... 23 2.2.Kimyasallar ........................................................................................................ 23 2.3. Hayvanlara Uygulama Planı ............................................................................. 23 2.3.1. Kontrol grubu ......................................................................................... 24 2.3.2. Kurşun nitrat uygulanan grup ................................................................ 24 2.3.3. Cıva klorid uygulanan grup ................................................................... 24 2.3.4. Kurşun nitrat+ Cıva klorid uygulanan grup ........................................... 24 2.4. Işık Mikroskobu İncelemeleri ........................................................................... 24 3. ARAŞTIRMA BULGULARI ................................................................. 27 4. SONUÇ VE ÖNERİLER ........................................................................ 33 KAYNAKLAR ............................................................................................................... 37 ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................... 47 viii ÇİZELGELERİN LİSTESİ Çizelge Sayfa Çizelge 1.1. Farklı sektörlerden çevreye yayılan metaller. ............................................. 1 Çizelge 3.2. İnce bağırsak dokusundaki histopatolojik bulguların değerlendirilmesi .... 31 ix ŞEKİLLERİN LİSTESİ Şekil Sayfa Şekil 1.1. Toksik elementlerin organizmadaki fizyolojik yolları ve biyolojik yanıtları .......................................................................................................... 5 x RESİMLERİN LİSTESİ Resim Sayfa Resim 3.1. Kontrol grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı ....................... 27 Resim 3.2. Cıva klorid grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı.................. 28 Resim 3.3. Cıva klorid grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı.................. 28 Resim 3.4. Kurşun nitrat grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı .............. 29 Resim 3.5. Kurşun nitrat grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı .............. 29 Resim 3.6. Kurşun nitrat+Cıva klorid grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı .......................................................................................... 30 Resim 3.7. Kurşun nitrat+Cıva klorid grubundaki ratların ince bağırsak histolojik yapısı .......................................................................................... 30 xi SİMGELER VE KISALTMALAR Bu çalışmada kullanılmış simgeler ve kısaltmalar, açıklamaları ile birlikte aşağıda sunulmuştur. Simgeler Açıklama g Gram kg Kilogram mg Miligram l Litre LD50 Letal doz ppm Milyonda bir birim Kısaltmalar Açıklama ALT Alanin aminotransferaz AST Aspartat aminotransferaz CAT Katalaz GPx Glutaton peroksidaz HDL High Density Lipoprotein LDL Low Density Lipoprotein MDA Malondialdehit ROS Reaktif oksijen türleri SOD Süperoksit dismutaz 1 1. GİRİŞ Yüzyıllar boyunca insanlar ağır metallerin toksik etkilerinin farkında olmadan günlük hayatta kullanmışlar ve kullanmaya da devam etmektedirler. Birçok alanda kullanılan ağır metaller takı ve süs eşyası olarak kullanılmasının yanında, silah sanayinde ve su borularında da kullanılmaktadır. Sanayileşme ile birlikte ağır metal içeren kömürlerin yakılmaya başlanması ile endüstri bölgelerindeki ağır metal kirliliği aşırı boyutlara ulaşmış ve ağır metal kirliliğinden kaynaklanan ilk tanımlanan zehirlenmeler Japonya’da ortaya çıkmıştır. Ağır metal tanımı fiziksel özellik açısından yoğunluğu 5 g/cm3 ten daha yüksek olan metaller için kullanılır. Bu gruba kurşun, kadmiyum, krom, demir, kobalt, bakır, nikel, cıva ve çinko olmak üzere 60 tan fazla metal dâhildir. Ağır metallerin çevreye yayınımın da etken olan en önemli endüstriyel faaliyetler çimento üretimi, demir çelik sanayi, termik santraller, cam üretimi, çöp ve atık çamur yakma tesisleridir. Havaya atılan ağır metaller, sonuçta karaya ve buradan bitkiler ve besin zinciri yoluyla da hayvanlara ve insanlara ulaşırlar ve aynı zamanda hayvan ve insanlar tarafından havadan aeresol olarak veya toz halinde solunurlar. Ağır metaller endüstriyel atık suların içme sularına karışması yoluyla veya ağır metallerle kirlenmiş partiküllerin tozlaşması yoluyla da hayvan ve insanlar üzerinde etkin olurlar (Kahvecioğlu, Kartal, Güven ve Timur, 2004a). Yerleşik hayatın başlaması ile ortaya çıkan çevre kirliliği, her geçen gün gelişen endüstriyel sanayiye paralel olarak artmaktadır. Ağır metallerin endüstride kullanım alanları Çizelge 1.1.’de gösterilmiştir. Çizelge 1.1. Farklı sektörlerden çevreye yayılan metaller (Yalçın, Maraş ve Çavuşoğlu, 2007) Ağır metaller çevre, doğal ve insan kaynaklı faaliyetler nedeniyle her yerde vardır. Doğal olarak meydana gelen metaller genellikle nispeten düşük seviyelerdedir. Ancak, çevrede ağır metal konsantrasyonları madencilik, atık su sulama, çamur uygulaması ve pestisit ve 2 kimyasal gübre uygulaması gibi insan kaynaklı etkilerle artmıştır (Tongesayi ve diğerleri, 2013). Bu metallere yüksek düzeyde maruziyetin kanser ve sinir sistemi hasarı gibi olumsuz etkileri vardır (Huang, Pan, Wu, Han ve Chen, 2014). Ağır metaller aynı zamanda besin zinciri yoluyla yoğunlaştırılmış olabilir ve sonuç olarak insan sağlığı için büyük bir tehdit oluşturur. İnsanlar aynı anda ya da sırayla ortamında çeşitli yollar ile çok sayıda metallere maruz kalabilir (Zhu, Jia, Cao, Meng ve Liu, 2014). Kadmiyumun fazlası böbrek taşına neden olabilir, aşırı kurşun çocuklarda beyin aktivitesini etkileyebilir (Toplan, Özçelik, Gülyaşar ve Akyocu, 2004). İnsanların bakırı diğer metallere oranla daha iyi regüle edebilmelerine karşın, yüksek miktarlarda alınan bakır önemli sağlık problemlerine yol açabilmektedir. Çinko da bakır gibi düşük derişimlerde çeşitli biyokimyasal olaylarda işlev yapan enzimlerin sentezini katalizler. Ancak dokuda derişimin artması organizmada yapısal ve işlevsel bozukluklara neden olmaktadır (Tort ve Torres, 1988). Ağır metallerle ilgili pek çok deney yapılmıştır. Krom (Cr) doğal sularda derişimi düşük olan ve organizmalar tarafından gereksinim duyulan bir element olup, eksikliği kalp sorunları, metabolizma aksaklıkları ve diyabete neden olurken fazla krom alımı deri döküntüleri gibi sağlık sorunlarına neden olabilir (Avenant-Oldewage ve Marx, 2000). Krom özellikle çelik ve tekstil endüstrisinde çalışan insanların sağlığı için bir tehlike oluşturmakta olup, sigara içen kişilerde yüksek düzeyde krom birikebileceği belirtilmektedir.(Mertz, 1997). Tirositlerin üzerinde krom tarafından uyarılan histolojik değişiklikler ve C vitamini olası koruyucu rolünün değerlendirilmesi amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Kırk yetişkin erkek albino rat dört eşit gruba ayrılmıştır. Kontrol grubu, C vitamini tedavi grubu, potasyum dikromat tedavi edilen grup ve dördüncü grup potasyum dikromat ve vitamin C ile tedavi edilmiştir. Potasyum dikromat grubunun örneklerinde tiroid folikül dejenerasyonu ve dökülmüş hücrelerle bezin normal yapısında bozulma gözlenmiştir. Bazı tirositlerin apikal ve bazal membranlarında bozulma, genişlemiş granüllü endoplazmik retikulum, şişmiş dejenere olmuş mitokondri, basık hiperkromatik çekirdekler de dikkat çekmiştir. C vitamini verilen grupta daha önceki değişiklikler kısmi iyileşme gösterdi. Yani, potasyum 3 dikromatın tiroit folikül hücrelerinde neden olduğu yapısal değişiklikler C vitamini takviyesi ile kısmen düzelmiştir (El-Bakry ve Tawfik, 2014). Kadmiyum (Cd) çok düşük derişimlerde biyolojik sistemler için toksik etkili bir ağır metaldir. Genel populasyonda, gıda ve içme suyu kadmiyum maruziyet kaynağıdır (Almeida, Novelli, Silva ve Alves-Junior, 2001). Kadmiyum boya, plastik ve gübre sanayi gibi çeşitli endüstriyel alanlarda yaygın bir şekilde kullanılmaktadır (Sastry ve Subhadra, 1985). Belirli derişimlerden sonra özellikle metabolik aktif organlarda birikmekte histopatolojik değişimlerin yanı sıra enzim aktivitelerini etkileyerek protein ve karbonhidrat metabolizmasında bozukluklar oluşturmaktadır (Hontela, Daniel ve Ricard, 1996). Düşük derişimlerde, duyarlı canlı türlerinde üremenin durmasına ve gelişimin yavaşlamasına neden olurken, yüksek derişimlerde mortaliteye neden olmaktadır. Kadmiyumun uzun biyolojik yarı ömrü vardır. Özellikle böbrek ve karaciğerde önemli ölçüde vücutta birikir. Son yıllarda yapılan çalışmalar kadmiyumun rahim içinde de biriktiği tespit edilmiştir (Nasiadek ve diğerleri, 2011). Bir çevre kirletici olan kadmiyum kolayca bitkiler tarafından alınır ve yem tüketimi ile hayvanlara aktarılmaktadır. Kadmiyum hayvan hücreleri tarafından kolay atılamaz. Bağırsak, karaciğer ve böbrekler gibi depolama dokularda bu elementin uzun süre kalmasını hücresel taşıma sistemlerinin zayıf verimliliği şeklinde açıklanmaktadır (Waegeneers, Pizzolon, Hoenig ve De, 2009). Kadmiyum bir endokrin bozucudur. Bu toksik metal üreme süreci için zararlı olabilir. Büyüme geriliği, kısırlık ve epilepsiye neden olabilir (Thompson ve Bannigan, 2008). Arsenik, kadmiyum, kurşun, krom ve cıva toprakta yüksek sıklıkta oluşan toksik elementlerdir. Bunların kombine etkilerini araştırmak için, otuz erkek otuz dişi SpragueDawley sıçanlarına oral yolla yüksek dozda, orta dozda, düşük dozda 90 gün boyunca bu maddelerin karışımına maruz bırakılmıştır. Patolojik değişimler hepatositlerde ve yüksek dozda verilen bütün sıçanların böbreklerinde gözlenmiştir ve hem testiste hem de epididimiste spermatogenik hücreler ve sperm sayıları önemli ölçüde azalmıştır. Anomaliler kombine maruz kalmada kadınlardan daha erken ve daha fazla erkeklerde 4 gözlenmiştir. Biyokimyasal ve patolojik değişiklikler gözlemlenen subkronik maruziyet erkek ve dişi fareler için arsenik, kadmiyum, kurşun, krom ve cıvadan oluşan ağır metal karışımı karaciğer, böbrek, akciğer ve erkek ratlarda üreme işlevlerinde bozukluklara yol açabilir. Önemli metabolik organlar, karaciğer ve böbrek, ağır metallerin ana hedefidir (Zhu ve diğerleri, 2014). Kadmiyum (Cd), insan ve deney hayvanlarında çeşitli organları etkileyen çevresel ve endüstriyel kirleticidir. Naringenin farmakolojik özellikleri geniş bir aralığa sahip olan turunçgillerde bulunan doğal olarak oluşan bitki flavonoididir. Böbrek kronik kadmiyum toksisitesinin kritik hedef organı olduğundan, sıçan böbreğinde kadmiyum kaynaklı toksisitede naringenin etkilerini araştırmak için bir çalışma yapılmıştır. 4 hafta boyunca ratlara kadmiyum klorür oral yolla verilmiştir. Kadmiyum klorür renal hasarı indüklemiştir. İdrarda üre, ürik asit ve kreatin düzeyi azalmıştır. Antioksidan enzimlerinde önemli ölçüde azalma olmuştur. Kadmiyum naringenin ile birlikte uygulandığı zaman renal antioksidan savunma sisteminde bir artış ile birlikte böbrekte kadmiyum kaynaklı biyokimyasal değişimlerin normale dönmesi ile sonuçlanmıştır. Histopatolojik çalışmalar naringeninin böbrekte kadmiyum toksisitesini azalttığını ve böbrek doksunun normal yapısının korunduğunu göstermiştir (Renugadevi ve Prabu, 2009). Arsenik iyi bilinen küresel yeraltı suyu kirleticisi bir ağır metaldir. Arsenik karmaşık bir metabolizma sergiler ve muhtemelen en çok bulunan ve potansiyel kanserojendir (ElDeemerdash, Yousef ve Radwan, 2009). Kirlenen yeraltı suyu ve besin zinciri yoluyla insana, sucul yaşama ve bitkilere geçen arsenik yaygın ve çok boyutlu toksik etkileri yüzünden çevre ve iş sağlığı açısından önemli bir sorun haline gelmektedir (Chowdhury ve diğerleri, 2000). Antioksidan seviyesinin azalması ve kandaki oksidasyon ürünlerinin seviyesinin yükselmesi arseniğe maruz kalan insan popülasyonunda rapor edilmiştir (Wu ve diğerleri, 2001). Arseniğe insan vücudunun maruziyeti oksidatif stres aracılığıyla çeşitli zararlı etkilere neden olur. Beslenme önemli hassas bir faktördür. Birkaç makul mekanizmalarla arsenik toksisitesini etkileyebilir. Arsenik ve yüksek oranda yağlı diyete maruz kalan sıçanların kalp ve karaciğer dokularında etkisini araştıran bir çalışma yapılmıştır. Histolojik çalışmalar miyokard ve karaciğer nekrozu ile birlikte zamana bağlı olarak dejeneratif değişiklikler gözlenmiştir (Dutta ve diğerleri, 2014). Toksik maddelerin canlılarda meydana getirdiği etkiler Şekil 1.1’de gösterilmiştir. 5 Şekil 1.1. Toksik elementlerin organizmadaki fizyolojik yolları ve biyolojik yanıtları (Kayhan, Muşlu ve Koç, 2009) Cıva yaygın olarak sıvı ve gümüş özelliklerinde olan bir geçiş metalidir. Sembolü olan Hg "sulu gümüş" anlamına gelen Latince terim hydrargyrumdan gelmektedir (Farina, Avila, Rocha ve Aschner, 2013). Cıva endüstride gerek metalik olarak gerekse organik ve inorganik cıva bileşikleri olarak termometrelerde, bazı metallerin üretim proseslerinde, ilaç sanayiinde, diş tedavilerinde dolgu malzemesi olarak, laboratuvar uygulamalarında, boya sanayiinde ve kağıt sanayiinde kullanılmaktadır. Ancak günümüzde cıva kullanımı gerek metalik formunun ve gerekse bileşiklerinin flora ve fauna için çok zehirli olmasından dolayı azaltılmaktadır ve bazı endüstri kollarında kullanımı yasaklanmıştır. Cıva ile ilgili endüstri kollarında, cıva içeren atıkların bulunduğu sahalarda, termik santrallerde çalışanlar ve bu tür tesislerin yakınlarında oturanlar ile cıva konsantrasyonu yüksek sularda yaşayan deniz canlılarını sıklıkla tüketen (Deniz canlıların vücudundaki cıva konsantrasyonu 1 ppm’den yüksek ise yenmesi sakınca yaratmaktadır.) kişilerin bünyesindeki cıva miktarları tehlikeli sınırlar üzerine çıkabilir. Bunların dışında bireysel olaylar ile vücuda cıva alımına evde kırılan termometre-barometre türü aletlerden yayılan cıvanın gerek soluma yolu ve gerekse 6 vücutta bulunan açık yaralar ya da oral yollarla alınması ile diş tedavisi için yaptırılan amalgam dolgular (hastalar hassasiyet sınırlarına gelmemişler ise amalgam dolguların kullanılmasında sağlık açısında bir tehlike bulunmamaktadır) neden olabilir (Kahvecioğlu ve diğerleri, 2004b). Cıva birden çok olumsuz etkileri olabilen son derece zehirli ve sonuçta hüre ölümüne yol açan bir ağır metaldir. Ölüme neden olmadan önce cıva hücrelere girer ve farklı hücre içi hedefleri etkiler. Birkaç organeli ve hücresel yapıları araştırmak amacıyla yapılan çalışmada cıva maruziyeti hücre canlılığında progresif azalma ve sitoplazmik büzülme ve nükleer parçalanma dahil olmak üzere hücre morfolojisinde değişikliklere yol açmıştır. Cıva maruziyeti birden fazla hücre içi hedefleri eş zamanlı olarak etkilemiştir. Hücre iskeleti ve endoplazmik retikulumda işlev bozuklukları ve belirgin sitoplazmik asitlenme, mitokondriyal işlevsellik kaybı görülmüştür. Bu toksisite insan hepatositlerinde hem apoptoz hem de otofaji yoluyla hücre ölümlerine neden olmuştur (Vergilio, Carvalho ve Melo, 2015). Cıvanın böbreklere etkisini araştırmak için yapılan çalışmada nefronların fonksiyonlarının kademeli olarak azaldığı gözlemlenmiştir. Ayrıca böbreklerin yeteneğini kandan metabolik atıkları ve zehirli maddeleri temizlemek için bozabilir. Bridges ve arkadaşları genç yetişkin ve yaşlı Wistar sıçanlarda böbreklerde cıva toksitesisinin yaşlanmaya göre etkilerini incelemek amacıyla bir çalışma yapmıştır. Proksimal tübüler hasarı yaşlı sıçanlarda daha fazladır. Histolojik olarak, glomerüler skleroz, tübüler atrofi, interstisyel inflamasyon ve fibrozis yaşlı hayvanlardan elde edilen böbreklerin önemli özellikleriydi. Ayrıca proksimal tübüllerde nekroz gözlenmiştir (Bridges, Joshee ve Zalups, 2014). Cıva ortamda doğal olarak bulunan ve insan sağlığı ile ilgili en zehirli metallerden biri olan bir ağır metaldir. Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan bir çalışmada, cıva (Patrick, 2002) üçüncü en sık görülen çevresel metal olduğu bildirildi. Elemental cıva fiziksel özellikleri için kullanılır ve manevi özellikleri (Garetano, Stern, Robson ve Gochfeld, 2008) için Asya kültür ve Afro-Karayip geleneklerinde kullanılırdı. En zehirli formülasyonu olan organik metil cıva (CH3Hg) balığın bütün türlerinde ve balık tüketen insanlarda ve hayvanlarda tespit edilmiştir. Bir kez alınan organik metil cıva gastrointestinal sistemde emilir ve hızlı bir şekilde, kan, beyin, karaciğer ve böbrek gibi 7 dokulara dağıtılır. Cıva plasenta bariyerini geçebilir ve hatta düşük seviyede maruz kalmada bile fetusta birikerek ciddi nörotoksik değişikliklere neden olabilir (Newland, Paletz ve Reed, 2008). Yeni yapılan bir epidemiyolojik çalışmada cıva zehirlenmesi ve çocuklarda otizm arasında olası bir bağlantı olduğu rapor edilmiştir (Austin, 2008). Son çalışmalar karaciğer ve böbrekte cıva klorürün yol açtığı oksidatif hasara karşı çeşitli şifalı otların yararlı etkileri olduğu bildirilmiştir (Şener ve diğerleri, 2007). Cıva insanlarda olumsuz sağlık etkilere neden olan bir çevre toksindir (Guzzi ve La Porta, 2008). Özellikle tiyollerle bağlanır ve hatta düşük ya da submikromolar konsantrasyonlarda programlanmış hücre ölümü teşvik, mitokondri, lizozom ve çekirdek etkiler (Dieguez-Acuna ve Woods, 2000). Cıva toksisitesi için şelasyon tedavisinin etkinliği çevreleyen tartışma göz önüne alındığında, özellikle nörolojik hastalıklardan etkilenmiş çocuklarda (Shannon, Levy, ve Sandler, 2001), detoks biyomoleküllerini kullanarak diyetik müdahalelerin cıva toksisitesnin hafifletilmesinde cazip bir stratejisi vardır. Cıva gibi ağır metallere maruz kalmanın amiyotrofik lateral skleroz, Alzheimer hastalığı, multipl skleroz ve Parkinson hastalığı gibi çeşitli nörodejeneratif hastalıkların etiyolojisinin bir parçası olup olmadığı konusunda çeşitli spekülasyonlar olmuştur. İnsan vücudundan cıvanın eliminasyonu cıvanın formuna göre değişir ve eliminasyon yarı ömrü organdan organa değişir. Metalik cıva eliminasyonu idrar, dışkı ve süresi dolmuş hava yoluyla gerçekleşir, inorganik cıva iken idrar ve dışkı ile atılır. Organik cıva için temel eliminasyon yolu dışkı üzerinden gerçekleştirilir. Metil cıva bunun çoğu entero-hepatik geri dönüşüm uğrar safra içine salgılanır (Mutter, Naumann, Sadaghiani, Walach ve Drasch, 2004). Cıva klorürün olası histolojik, biyokimyasal ve hematolojik toksik etkisini bulmak için Sheikh ve arkadaşları tarafından bir çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmada hematolojik parametre üzerinde toksik etki hemoglobinde belirgin azalma, hematokrit, toplam eritrosit sayısı ve toplam lökosit sayısında azalma ile karakterizedir. Morfolojik değişiklikler testiste tıkanıklık şiddetli kanama, nekroz, böbreklerde dejeneratif değişiklikler, dalakta lenfosit tükenmesi, olgun spermatosit konsantrasyonunda azalma ve testiste ödemdir. Böbreğin en çok etkilenen organ olduğu dikkat çekicidir. Böbreklerde ağırlıklı olarak renal korteks ve karaciğer cıva maruziyeti durumunda, en duyarlı organlar olarak kabul edilmiştir (Sheikh, B J. Patel, Joshi, R. B. Patel ve Jegoda, 2013). 8 Beyin kesitlerinde sinir lifleri demiyelinizasyon gösterdi. Dalakta lenfositlerde azalma olmuştur. Testiste, olgun spermatosit konsantrasyonu önemli ölçüde azalmıştır. Yağ değişiklikleri, vakuolizasyon, hepatositlerde karyorrheksiz, sinüzoidal dilatasyon şiddetli derecede karaciğerde gözlenmiştir. Villusların dökülmesi bağırsakta gözlenmiştir. Araştırmada, cıva maruziyetinde karaciğerde ALT’de belirgin bir artış gözlenmiştir. Serumda kreatinin ortalama değerinde önemli ölçüde artış olmuştur. Bilindiği gibi serum kreatinin konsantrasyonu böbrek fonksiyonu ve böbrek yapısal bütünlüğü için geleneksel tarama endekslerinden biridir. Kreatin düzeyinin artışı cıva tarafından böbrek kanallarında üretilen hasar nedeniyle olabilir (Sheikh ve diğerleri, 2013). Cıva aynı zamanda bağırsak ödemi gelişmesine ve doku içine vasküler sızıntı yapacak şekilde damar hasarına neden olur (Sharma, 1988). Reaktif oksijen türleri ile endotel hasarı böbrekte, karaciğerde, beyinde ve kalpte büyük ölçekli kanamanın ana kaynağı olabilmektedir. Cıva karaciğer, böbrek, sinir hücreleri, kalp ve diğer iskelet kaslarında depolanır, kronik bir durumda ya da muamele sonucunda birikimi sert dokularda (özellikle kemik ve kıkırdak) ağırlıklı olarak görülmektedir, kritik bir konsantrasyona ulaştıktan sonra idrar, dışkı, tükürük, süt ve ekspirasyon yoluyla dışarı atılmaya başlar. Sheikh ve arkadaşları tarafından kurulan bu deneysel çalışmada böbrekler, karaciğer ve akciğerde dejeneratif değişiklikler gözlenmesi için açıklayıcı olmuştur. Bu hayati organlarda bahsedilen zararlı eylemler büyük olasılıkla aynı organlar aracılığıyla detoksifikasyon ve cıva bileşiklerinin ortadan kaldırılması yolu nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, cıva güçlü immünsüpresif eyleme sahiptir. Bu toksik-immünsüpresif eylem hücrenin tükenmesi ve dalak mezenterik lenf düğümleri ve beyindeki dejeneratif değişiklikler ile ifade edilmektedir. Bu nedenle biyokimya, hematoloji ve patolojik değişikliklerin temelinde önemli organlar üzerinde cıva kloridin önemli toksik etkisini gösterdiği açıkça belli olmaktadır (Sheikh ve diğerleri, 2013). Cıva, bireylerde doku hasarına yol açan oksidatif stresin artmasına neden olan bir elementtir. Onun kirlilik ve toksisitesi insan sağlığı için ciddi bir tehlike teşkil eder. Solunum, beslenme ve tüketim ile besin zinciri yoluyla cıva maruziyeti oluşabilir. İnsan üreme ve gelişmesi üzerine metallerin olumsuz etkileri araştırmacılar için zorlu bir sorun olarak devam etmektedir. Cıva bileşiklerinin deney hayvanlarında testiküler spermatogenik ve steroidojenik fonksiyonlarını etkilediği bilinmektedir (Fossato, Barbosa ve Scarano, 9 2012). Cıva kloridin ağız yoluyla maruziyeti farelerin üreme performansı üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Cıva androjen yetersizliği yoluyla sıçan ve farelerde aksesuar seks bezlerinin fonksiyonunu etkiler. Metil cıvaya maruz kalan maymunlar ve kemirgenlerde sperm sayısının, hareketliliğinin ve morfolojisinin azaldığı bildirilmiştir (Rao, 1989). Ayrıca, cıva klorid maruziyeti seminifer tübüllerde morfolojik değişiklikler ve dejenerasyon ve spermatogenik hücrelerin ayrışması da dahil olmak üzere testiste histopatolojik değişikliklere neden olmuştur. Sıçan testis dokusunda cıvanın indüklediği oksidatif stres süperoksit dismutaz ve katalazda bir azalmayla ve malondialdehit (MDA) düzeylerinde artarak kendini göstermiştir (Boujbiha, Hamden, Guermazi, Bouslama ve Omezzine, 2009). Spirullina fusiformis oksidatif stres ve karaciğerde antioksidan savunma mekanizmasının değiştirilmesini indükleyen cıva kloride karşı koruma sağlar (M. K. Sharma, A. Sharma, A. Kumar ve M. Kumar, 2007). Salazar ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada farelerin beslenmesi 13 hafta boyunca Spirulina maxima %30 ile desteklenmiş bir diyette cıva kloridin herhangi bir toksik etkisi olmadığı bildirilmiştir (Salazar, Martinez, Madrigal, Ruiz ve Chamorro, 1998). Cıva kloridin yol açtığı oksidatif hasar ve Wistar albino sıçanların testisinde histopatolojik değişiklikler üzerinde ipliksi Cyanobacterium Spirulina platensis koruyucu etkisini araştırmak amacıyla El-Desoky ve arkadaşları tarafından bir çalışma yapılmıştır. Histopatolojik incelemede sadece cıva klorid uygulanmış olan sıçanlarda luminal sperm azalması, düzensiz bazal membran, bazı spermatogenik hücrelerin düzensizliği ve dejenerasyon ve kontrol grubuna göre interstisyel dokularda kanama, seminifer tübüllerde testiküler lezyonlar ortaya çıkmıştır (El-Desoky ve diğerleri, 2013). Spirulina testiste cıva birikimini azaltır. Spirulinanın gastrointestinal sistemde cıvanın emilimini engelleyerek çok önemli bir rol oynayan E vitamini ve selenyum (Se) içerdiği rapor edilmiştir. Spirulina'nın antioksidan özellikleri cıva kloridin yol açtığı oksidatif strese karşı savunmada olumlu bir rol oynayabilir. Sonuç olarak, çalışma S. platensisin cıva klorid ile indüklenen testiküler hasara karşı testisi koruyabileceğini göstermektedir, cıva klorid ile indüklenen ROS temizlenir (El-Desoky ve diğerleri, 2013). 10 Mello-Carpes ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada düşük doz cıva kloride kronik maruz kalmanın bellek oluşumunu bozduğu gösterilmiştir. Muamele sonrası hayvanlar nesne tanıma ve engelleyici kaçınma davranışsal bellek paradigmaları dikkate alınarak test edilmiştir. Yükseltilmiş ilave labirent, açık alan ve kuyruk darbesi testleri anksiyete, lokomotor ve keşif faaliyetini ve ağrı eşikleri değerlendirmek için kullanılmıştır. Engelleyici kaçınma davranışında cıvaya maruz kalan tüm hayvanlar kontrol hayvanlarından daha kötü bir performans sergilemiştir (Mello-Carpes ve diğerleri, 2013). Aguado ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışma cıvanın düşük dozlarda kronik maruziyetinin kalp ve damarların fonksiyonu üzerine olumsuz etki gösterdiğini bildirmiştir. Cıvanın düşük dozlarda kronik maruziyetinde damarların yapısını değiştiği gözlenmiştir. Cıva kloride maruz bırakılan farelerde damar kalınlığı damarsal iletkenlik ve direnç azalmıştır (Aguado ve diğerleri, 2013). Cıva, üç şekilde ortaya çıkar: Elemental, inorganik ve organik. Elemental cıva toksisitesi cıva buharlarının inhalasyonu sonucunda ağırlıklı olarak akciğeri etkiler. Bir tuz olarak alınan inorganik cıva, alımından sonra bağırsaktan emilir ve ciddi böbrek ve gastrointestinal toksisitesine neden olur. Organik cıva aril formunda ya da kısa veya uzun alkil grupları halinde bulunmaktadır. Organik cıva bileşiklerinin nöropatolojisi literatürde daha sık tarif edilmektedir. Bu üç formdan, organik cıvanın daha fazla nörotoksik olduğu kabul edilir. Cıva 3000'den fazla yıldır tıpta kullanılmaktadır. Ayrıca endüstride, müshil, diüretik, anti-enflamatuar olarak ve amalgam terapötik olarak kullanılır. Dimetil cıva, bir uçucu sıvı organik cıva bileşiğidir. Bu son derece zehirli kimyasal çok küçük miktarlarda bile yıkıcı nörolojik hasar ve ölüme neden olabilir (Deepmala ve diğerleri, 2013). Deepmala ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada dimetil cıva verilen deney grubunda sıçanlarda şeffaf sıvı ile şişmiş glomerulus ve tıkalı lümen ile dejenere olmuş böbrek tübülleri gözlenmiştir. Karaciğerde sinüzoidler dejenere olmuştur, hepatositlerde şişme ve ağır karaciğer hasarı oluşmuştur. Beyinde nöronal dejenerasyon, sinir ipliklerinin kaybı, sinir demetlerinin füzyonu gözlenmiştir (Deepmala ve diğerleri, 2013). Nörodejeneratif mekanizmalar ve demir, manganez ve cıvanın etkilerini araştırmak üzere bir çalışma yapılmıştır. Oksidatif stres (OS), özellikle mitokondride, demir, manganez ve cıva toksisitesinin ortak özelliğidir (Farina ve diğerleri, 2013). Özellikle cıva, kurşun ve 11 alüminyum gibi zehirli metallere maruziyet nöropatolojik koşulların gelişimi ile ilgilidir. Demir, manganez ve cıva oksidatif hasar ve nörodejenerasyon indüklediği önemli ölçüde ilgi çekmektedir. Parkinson hastalığı ve Alzheimer hastalığı gibi nörodejeneratif hastalıkların nedenleri olarak görülmektedir. Erken yaşta cıvaya maruz kalma uzun ömürlü ve kalıcı nörodavranışsal ve nörokimyasal düzensizliklere neden olmaktadır (Yorifuji, Debes, Weihe ve Grandjean, 2011). Nöral hücreler ile in vitro olarak yapılan deneysel çalışmalar cıvanın glial hücre reaktivitesini (beyin iltihabı ayırt edici bir özelliği) indüklediğini, amiloid öncü proteinin ekspresyonunu arttırdığı tespit edilmiştir (Monnet-Tschudi, Zurich, Boschat, Corbaz ve Honegger, 2006). Metil cıva bir organik cıva bileşiğidir. Gastrointestinal sistem tarafından emilir. Emildikten sonra metil cıva intrasellüler kanda %90'dan fazla, kan ve doku arasında tam bir dengeye ulaşıldıktan sonra kanda bulunan fraksiyonu, yaklaşık %6'dır (Kershaw, Clarkson ve Dhahir, 1980). Oral yolla metil cıva alımında kan, anne sütü ve idrarda inorganik cıva (toplam) yüzdesi sırasıyla %7, %39 ve %73'tür. Metil cıvanın ana hedef organı merkezi sinir sistemidir. 8 yaşında metil cıvaya maruz kalan bir kişinin 30 yaşında beyninde yüksek dozda inorganik cıva tespit edilmiştir. Nörohistolojik sonuçlar parasantral ve parietooksipital bölgelerde belirgin kortikal atrofi, nöronal kayıp ve gliozis olduğunu göstermiştir. Ölümünden önce, en belirgin nörolojik bulgular kortikal körlük, azalan el propriosepsiyonu, koreatetozu ve dikkat eksikliği olarak ifade edilmiştir. Bu hastada, sol oksipital kortekste toplam cıva seviyesi kontrol bireylerde bulunan seviyelere 50 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir (Davis ve diğerleri, 1994). Metil cıva, fetusa hamile anneden aktarılır, fetal beyine ulaşır. Deneysel bir çalışmada hamile fareler doğrudan metil cıvaya maruz bırakılmıştır (Watanabe, Yoshida, Kasanuma, Kun ve Satoh, 1999). Ceninin beyninde metil cıva yüksek düzeyde tespit edilmiştir. Metil cıva yüksek transplasental taşıma göstermesinin yanı sıra fetüs beyninde büyük birikim olduğu görülmüştür. Metil cıva nötral amino asit taşıyıcı sistem aracılığıyla sistein konjugatı olarak fetal kana anneden aktif taşıma ile taşındığı düşünülmektedir. Gebelik sırasında metil cıvaya annenin maruz kalmasının onların çocuklarında nörolojik hasarlara neden olduğunu gösteren epidemiyolojik çalışmalar vardır (Grandjean ve Landrigan, 2006). 12 Cıva birçok su ortamında bulunan en zararlı ağır metallerden biridir. Cıva kloridin tatlısu kefallerinde (Leuciscus cephalus) akut toksisitesi ve davranış değişimlerinin belirlenmesini amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Denemelerde kullanılmak üzere tatlısu kefali balıkları seçilmiş ve Sakarya nehri Kirmir çayından yakalanmıştır. Sonuçlar cıva kloridin balıklarda yüksek miktarda toksik etki gösterdiği tespit edilmiştir. Balıklarda denge bozuklukları, titreme, solunum güçlükleri, baş aşağı yüzme, ani irkilme gibi davranış anormallikleri gözlemlenmiştir (Gül, Yılmaz ve Selvi, 2004). Akuatik tüketici organizmalarda cıvanın biyolojik birikimi, direkt maruz kalma (suda bulunan metal) trofik maruz kalma (besinlerde bulunan metal) şeklinde iki kontaminasyon kaynağının kombinasyonundan meydana gelmektedir (Boudou ve Ribeyre, 1983). Akuatik sistemlerde bulunan doğal ve antropojenik kaynaklı birçok cıva bileşiği deri, solungaç epiteli ve sindirim sistemi duvarları gibi organizmanın iç ortamını dış ortamdan ayıran biyolojik bariyerleri aşan, farklı kapasitelere sahiptir. Cıva en çok solungaçlarda, en az karaciğer, böbrekler, kaslar ve mukusta birikir (Handy ve Penrice, 1993). Cıva balıklarda en çok metil formunda bulunur ve çeşitli dokularda sülfidril proteinlerine bağlanır. Cıva ölüme, zayıf gelişmeye ve balıkların embriyo, larva ve genç dönemlerinde, büyümenin azalmasına sebep olabilir (Olson, Squibb ve Cousins, 1978). Yapılan çalışmalarda cıvanın balıkların sinir sistemini, böbreklerini, solungaçlarını ve ozmoregülatör görevlerini bozduğu, karaciğer ve kaslardaki enzim sentezini etkilediği saptanmıştır (Niimi ve Kissoon, 1994). Capoeta capoeta'nin karaciğer, solungaç, bağırsak dokuları üzerinde cıva klorürün etkisini incelemek amacıyla Erdoğan ve arkadaşları tarafından deney yapılmıştır. Kars çayından balıklar yakalanmış ve daha sonra 3 gruba ayrılarak kontrol gruptaki balıklar normal su ortamında, II. ve III. gruptaki balıklar 15 ve 30 gün süreyle 0,05 mg/L cıva klorür içeren su ortamında bekletilmiştir. İncelemede karaciğer, bağırsak ve solungaç dokularında cıvaya maruz kalma süresiyle artan derecelerde dejenerasyon ve nekrozlar tespit edilmiştir. 15 gün süreyle cıva klorür uygulanan gruptaki deneklerin karaciğerinde ortadan şiddetliye kadar değişen dejeneratif ve nekrotik değişiklikler gözlenmiştir. Bağırsaklarında villusların apikal uçlarında lamina epitelyaliste dejenerasyon, nekroz ve dökülme, lamina propria ve submukozada ödem gözlenmiştir. 30 gün süreyle cıva klorür uygulanan grupta ise karaciğerde histopatolojik değişikliklerin şiddetinde ve yayılmasında belirgin bir artış olmuştur. Bağırsaklarda lamina epitelyaliste belirgin dejenerasyon, nekroz ve 13 deskuamasyonun yanı sıra goblet hücrelerinde azalma dikkat çekmiştir. Ayrıca lamina epitelyalis ile lamina propria arasında şiddetli ödemden dolayı ayrılma gözlenmiştir (Erdoğan, Yılmaz, Ersan ve Koç, 2010). Sıçanlarda cıva klorür kaynaklı böbrek hasarları, sodyum selenit ve E vitamini iyileştirilmesi etkisini araştırmak amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Wistar erkek sıçanlar sodyum selenit (0,25 mg/kg gün), vitamin E (100 mg/kg günde), sodyum selenit + E vitamini, cıva klorür (1 mg/kg gün), sodyum selenit + cıva klorür, vitamin E + cıva klorür ve sodyum selenit + vitamin E + cıva klorüre 4 hafta maruz bırakılmıştır. Cıva klorüre maruz kalma ürik asit, kreatinin, kan üre nitrojen ve malondialdehit (MDA) düzeylerinde artışa ve süperoksit dismutaz (SOD), katalaz (CAT) ve glutatyon peroksidaz (GPx) faaliyetlerinde bir azalma ile sonuçlanmıştır. Histopatolojik değişiklikler cıva klorür uygulanmış gruplarda böbrek dokularında tespit edilmiştir. Glomerüler atrofi ve tübüler dejenerasyon cıva klorür uygulanan grupta, sodyum selenit ve cıva klorür uygulanan grupta, E vitamini ve cıva klorür uygulanan grubun böbrek dokularında gözlenmiştir. Ancak glomerular atrofi, sodyum selenit, E vitamini ve cıva klorür uygulanan grubun böbrek dokularında gözlenmemiştir. Cıva klorür ile muamele edilmiş gruplara sodyum selenit ve/veya E vitamini takviye edildiğinde ürik asit, kreatinin, kan üre nitrojen ve MDA düzeylerinde anlamlı bir azalma ve SOD, CAT ve GPx aktivitelerinde önemli bir artış gözlenmiştir. Sonuç olarak, sodyum selenit, vitamin E, vitamin E + sodyum selenit farelerdeki cıva klorüre bağlı nefrotoksitite tedavisinde tamamen olmasa da koruyucu etki gösterdiği bildirilmiştir (Aslantürk, Uzunhisarcıklı, Kalender ve Demir, 2014). Cıvanın toksik etkileri bir ölçüde antioksidan savunma mekanizmaları tarafından önlenebilir. Glutation peroksidaz ve tioredoksin redüktaz gibi çeşitli enzimlerin bir yapı bileşeni olduğu için selenyum canlılar için gerekli bir iz mineral olarak kabul edilir (Su ve diğerleri, 2008). Selenyumun çeşitli ağır metaller üzerinde detoksifikasyon etkilere sahip olduğu bulunmuştur (Diplock, Watkins ve Heurson, 1986). E vitamini lipitte çözünen bir vitamindir, reaktif oksijen türleri ve Alfa tokoferolün toksik etkilerini nötralize ederek önemli bir rol oynar (Uzunhisarcıklı ve Kalender, 2011). Dental amalgam cıva maruziyet kaynağıdır (Woods ve diğerleri, 2008). Yaklaşık %50 oranında elemental cıva içeren diş amalgam 150 yıldan fazla süredir diş restorasyonu için kullanılmaktadır. Çünkü amalgam işlenebilir, dayanıklı ve altın veya kompozit daha 14 ekonomiktir. Amalgam dolguları olan çocukların amalgam dolguları olmayan çocuklara göre idrarda albümin ve artmış mikroalbümin daha yüksek olduğu tespit edilmiştir (Barregard, Trachtenberg ve McKinlay, 2008). Çocuklarda diş amalgamının böbrek üzerine etkilerini değerlendirmek için Woods tarafından bir klinik araştırma yapılmıştır. Bulgular amalgamın distal ve proksimal tübül hücrelerinde zararlı etkilerinin olduğunu göstermektedir (Woods ve diğerleri., 2008). Kurşun maruziyeti risk faktörleri; Kurşunlu benzinin halen kullanıldığı ya da endüstriyel atıkların uygun uzaklaştırılamadığı ülkelerde yaşamak Sosyoekonomik düzeyinve eğitim düzeyinin düşüklüğü, kalabalık aile Sigara, alkol kullanımı Yetersiz beslenme (düşük demir ve kalsiyum içeriği ile beslenme, barsaklardan kurşun absorbsiyonu arttırır) Kurşun madeni ya da pil geri dönüşüm fabrikası yakınında yaşamak (fabrika kullanılmamakta olsa bile) Aile fertlerinden birinin kurşun ilişkili endüstride (gemi yapımı, kablo döşemeciliği,cam boyama, döküm sanayii, seramik yapımı, avcılık, oto tamirciliği, akü tamiri gibi) çalışıyor olması Çocukların dışarıda oyun oynama süresinin uzunluğu Mutfakta kurşunlu boyalarla kaplanmış seramik kullanmak Besin dışı madde yeme alışkanlığı (pika) Alternatif tıbbi ilaçlar, bitkiler kullanmak İthal kozmetik(sürme) ya da bazı besin maddelerini kullanmak Eski binaların tadilatında çalışmak ya da bu tozlu ortamda yaşamak Kurşunlu borulardan oluşan su tesisatı kullanmak (B. Celtemen, P.T. Celtemen ve Bozkurt, 2014). Kurşun insanlar tarafından iyi bilinen ve yaygın olarak çeşitli amaçlar için tarih boyunca kullanılmış olan her an her yerde bulunabilen ve en kullanışlı metallerden birisidir. Kurşunun nörotoksik, hematotoksik, hepatotoksik, nefrotoksik ve immunotoksik etkileri insan ve diğer hayvanlarda gözlenmiştir. Düşük düzeyde kurşuna maruz kalmada yaşa 15 bağlı olarak böbrek fonksiyonunda gerileme görülmüştür. Kuvvetli bir kanıt da kurşun zehirlenmesi ile böbrek hastalığı, hipertansiyon ve gut arasında bir bağlantı olduğunu göstermektedir. Son çalışmalar da kurşuna düşük seviyelerde maruziyetin bile böbreklere ve böbrek yetmezliğinin ilerleme hızına zararlı etkileri olabileceğini göstermiştir. Düşük seviyeli kurşun maruziyetinin kardiyovasküler etkileri de bildirilmiştir (Ademuyiwa, Agarwal, Chandra ve Behari, 2010). Kurşun sinir, kardiyovasküler, solunum, sindirim ve endokrin sistemin çeşitli organları için toksik bir ağır metaldir (Mudipalli, 2007). Kurşun, kadmiyum ve krom sanayide çok sık kullanılır. İşçinin vücuduna iş yerinde teneffüs ettiği hava, deriden emilim, bulaşık yiyecek, içeceklerle ve sigara dumanı ile girer. Bu toksik metallere, toplumun diğer bireyleri de yiyecekler, su, sigara ve egzoz gazları ile maruz kalırlar. Trafiğin yoğun olduğu yerlerde kurşunlu benzin kullanımından çıkan egzoz gazları önemli bir kurşun kaynağıdır. Gelişmekte olan ülkelerde kurşunlu benzin kullanımı yaygın, havadaki kurşun miktarı fazladır. Trafiğin yoğun olduğu yerlerde, kapalı otoparklarda ve benzin istasyonlarında çalışan işçiler, solunum yolu ile havadaki yoğun kurşuna maruz kalırlar. Otomobillerin saldığı egzoz gazına en çok maruz kalan trafik polisleri ve otopark çalışanlarında kan kurşun düzeyi yüksektir. Kurşuna maruz kalanlarda ciddi sağlık problemleri oluşur. Benzin istasyonlarında en az 5 yıl çalışanlarda benzine maruz kalma sonucu çeşitli kan; (alyuvar ve akyuvar sayısında artma ya da azalma), karaciğer; (karaciğer yağlanması ve siroz) ve böbrek hastalıkları oluşabilir. 5 yıldan fazla süre ile benzine maruz kalanlarda depresyon, aktivite ve motor performans düşüklüğü saptanmıştır (Sürücü, Kale, Ertem ve Canoruç, 2012). Çeşitli çalışmalar kurşuna maruz kalmanın insanlarda ve hayvanlarda beyin foknsiyonunda bozukluklara neden olabileceğini ve algılama bozuklukları, sinirlilik, depresyon, ataksi, konfüzyon, deliryum, nöbet ya da davranış bozukluklarına neden olabiliceğini göstermiştir. Son kanıtlar da kurşuna maruz kalma ve suç davranışı arasında bir ilişki göstermektedir (Ademuyiwa ve diğerleri, 2010). Kadmiyum ve kurşun toksik etkisi için bir eşik limit olduğuna inanılmaktadır ve çok düşük konsantrasyonlarda bile, kan içinde bulunan, bu metaller, olumsuz bir etkiye sahip olabilir (Mieczan-Winiarska, 2013). Kurşunun toksik etkisinden kritik olarak etkilenen 16 organlardan birisi beyindir (Fowler ve Du Vall, 1991). İçme suyundaki kurşuna kronik olarak maruz kalan farelerde nörolojik değişiklikler meydana gelir (Moreira, I Vassilieff ve S.V. Vassilieff, 2001). Kurşunun beyinde birikimi beyinin işleyişinde ve gelişiminde düzensizliklere neden olabilir. Kadmiyum ve kurşuna kronik maruziyet oksidatif stresin bir sonucu olarak beyin hasarına yol açar (S. J. S. Flora, Mittal ve Mehta, 2008). Tanik asit (TA) metaller için çok etkili bir şelatördür. Kadmiyum ve/veya kurşun ve TA maruz kalmanın farelerin beyni üzerindeki etkisi incelenmiştir. Yapılan deneyde TA'nın kurşundan daha fazla kadmiyum birikimini azalttığı gösterilmiştir (Mieczan-Winiarska, 2013). Yapılan bir çalışma in vitro koşullarda tanik asitin kurşun için çok etkili bir şelatör olduğunu göstermiştir (Pekdemir, Tokunaga, Ishigami ve Kyung-Jin, 2000). Farenin üzerinde gerçekleştirilen testler in vivo koşullarda tanik asidin etkili bir şekilde kurşunun emilimini önlediğini göstermiştir (Peaslee ve Einhellig, 1977). Tanik asit yiyecek ve içeceklerde her şeyden önce düzenli olarak tüketilen çayda bulunur (Savolainen, 1992 ). Karaciğer yapısı ve DNA parçalanması üzerine kurşun nitrat maruziyetinin etkilerini araştırmak amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Yetişkin erkek Wistar sıçanları 60 gün süreyle %0, %0,5 ve%1 doz düzeylerinde kurşun nitrat ile oral olarak maruz bırakılmış ve bir sonraki günde sakrifiye edilmiştir. Karaciğerden kalın kesitler alınmış ve uranil asetat ve kurşun sitrat ile boyandıktan sonra toludine mavi boyama sonrası ve elektron mikroskopisi ile değerlendirilmiştir. DNA hasarı, DNA fragmentasyon yöntemi ile belirlendi. Karaciğer ağırlığı önemli ölçüde deney gruplarında etkilenmemiştir. Hepatosit başına mitokondri sayısı doza bağlı bir şekilde azalmıştır. Büyük boyutlu sitoplazmik vakuoller, hepatositlerde mikroviulluslarda azalma, mitokondri dejenerasyonu, sinüzoidlerde dilatasyon gözlenmiştir. Kupffer hücrelerinde herhangi bir önemli yapısal değişiklik olmamıştır. Sonuç olarak, kurşun eşzamanlı mitojenik aktivite ile nekrotik değişikliklere neden olmuştur. Ancak, karaciğerde önemli DNA hasarına neden olmamıştır (Narayana ve A-Bader, 2011). Kurşun antioksidan düzeyini azaltır, serbest radikaller ve lipid peroksidasyonunu artırır (Yu, Li, Deng ve Mao, 2008), karaciğerde hem DNA hem de RNA sentezini etkiler (Rabbani-Chadegani, Abdosamadi, Fani ve Mohammadian, 2009). Oksidatif stres DNA hasarına yol açar, lipid peroksidasyonunu başlatır. Kurşun maruziyeti oksidatif stres ve 17 lipid peroksidasyonu, artırdığı için DNA hasarı kaçınılmazdır ve bu kurşun kaynaklı doku hasarının temeli olabilir (Xu ve diğerleri, 2008). Antioksidan moleküllerinin eksojen takviyesi kurşun zehirlenmesine karşı koymak için hücrenin antioksidan savunma üzerinde avantajlı bir role sahip olacaktır. Corchorus olitorius bitki antioksidan metabolitleri olarak bilinen bitki fenolik ve flavonoidlerinin önemli bir miktarını ihtiva etmektedir (Jia, Xiong, Kong, Liu ve Xia, 2012). Birçok çalışma, bitki fenoliklerinin dokuda ağır metal birikimini azaltabileceğini ortaya koymuştur (Amudha ve Pari, 2011). Yapılan çalışmada, AECO zenginleştirilmiş polifenoller kan, karaciğer, böbrek, beyin ve kalpte kurşun içeriğinin belirgin azalması koruyucu etkisini kısmen açıklayabilir. Vücuttan kurşunun temizlenmesini kuvvetlendirebilecek flavonoidler ve fenolik bileşiklerinin metal şelatlama yeteneği vardır (Heim, Tagliaferro ve Bobilya, 2002). Hematolojik parametrelerde değişiklikler dokularda toksik etkilerin ilk göstergeleridir. Kurşuna oral maruziyet kanda kurşun konsantrasyonu artışının nedeni olabilir. Kurşun asetata maruz kalan sıçanlarda toplam eritrositte ve toplam lökositte bir azalma görülür. Bu çalışmada, kurşun asetat ile tedavi ALT, AST ve üre seviyelerinde önemli bir artışa neden olduğu bulunmuştur. Genellikle, bu sonuçlar karaciğer ve böbreklerde dejeneratif ve nekrotik değişiklikleri gösteriyor olabilir (El-Nekeety, El-Kady, Soliam, Hassan ve AbdelWahhab, 2009). Sarımsağın antioksidan özellikleri göz önüne alınarak değişmiş hematolojik, biyokimyasal ve immünolojik parametreler ve kan, böbrek ve beyin dokularında inorganik kurşun yükünün azalması normalleşmesi açısından sarımsak ekstrelerinin terapötik etkinliğini değerlendirmek amacıyla Sharma ve arkadaşları tarafından çalışma yapılmıştır. Kurşun nitrat verilen grupta nötrofil içeriği artarken kronik kurşun nitrat alımı toplam eritrosit sayısı, toplam lökosit sayısı, hemoglobin konsantrasyonu, lenfosit ve monosit içeriğinde önemli bir düşüş gözlenmiştir. Kurşun nitrat tedavisinde kurşun yükü ve kolesterol artarken protein içeriği azalmıştır. Toplam protein düzeyinde azalma kurşun nitrat ile muamele edilmiş hayvanların, böbrek ve beyin dokularında görülmüştür (V. Sharma, A Sharma ve Kansal, 2010). 18 Sharma ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada sarımsağın kurşun nitrat uyarımlı toksisite üzerinde inhibe edici aktiviteye sahip olduğu bulunmuştur. Kurşuna maruz bırakılmış gruplarda sarımsak ekstrelerinin kan ve dokuda kurşun birikiminin azalmasına neden olduğu görülmüştür (Sharma ve diğerleri, 2010). Kurşun nitrata, çeşitli konsantrasyonlarda maruziyetin alveoler makrofajlarda programlanmış hücre ölümüne (apoptoz) etkisini tanımlamak için çalışma yapılmıştır. Makrofajlar bağışıklık düzenleme, fagositik ve parçalayıcı çeşitli fonksiyonları olan kompleks hücrelerdir. Ağır metallere makrofajların maruz kalması, fagositoz, hareketlilik, antijen cevabı gibi çeşitli hücre işlevlerini etkilediği bilinmektedir (Nelson, KiremidjianSchumacher ve Stotzky, 1982). İn vitro kurşun maruziyeti sonucunda makrofajlar tarafından yapılan fagositoz azalmıştır (Buchmuller-Roviller, Ransijn ve Mauel, 1989). Kurşun düzenli bir hava kirletici ve insanlara ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bağışıklık sistemi, bulaşıcı maddeler ve kanser oluşumuna karşı konakçının korunması için çok önemlidir. İmmün olmayan ve diğer immün hücreler ile birlikte makrofajlar, akciğerin derinliklerinde bu yanıtlara aracılık etmede merkezi bir rol oynar. Bu nedenle, alveoler makrofajlar üzerindeki kurşun etkisi ana savunma ve bağışıklık sistemi ile ilgili anormalliklerin üretimi için önemli bir açıklama olabilir. Mevcut veriler, kısa bir süre için kurşuna maruz kalındığında pulmoner alveoler makrofajlar kirliliğe karşı çok hassas olduğunu ve apoptoz olduğunu göstermektedir (Shabani ve Rabbani, 2000). Kurşunun en yoğun kullanıldığı ve çalışanların kurşundan en fazla etkilendiği akü üretiminde kurşun taraması yapmak ve bu işçilerdeki kurşun zehirlenmesini saptamak amacıyla bir çalışma yapılmıştır. Araştırmaya katılan işçilerin tümü erkekti. %25’i 25 yaşın altında ve büyük oranda (%43) bir yıldan daha az süredir kurşuna maruz kalmışlardır. İşçilerin %61’i sigara içmekteydi. Daha önce kurşun zehirlenmesi geçirdiğini söyleyen 4 işçi (%7) vardı. Kurşun maruziyeti kan kurşun düzeyi ile değerlendirilmiştir. Yaşa, sigara içme durumuna ve kurşuna maruz kalma süresine göre kan kurşun düzeylerinin değişmediği görülmüştür. Kurşunla çalışan işçilerin sigara içmesi alınan kurşun dozunun artışına neden olabilir. Çalışma ortamındaki kurşun içilen sigara yoluyla alınır. İşçilerde kurşun maruziyetinin ortaya çıkarabileceği en temel klinik yakınmalar değerlendirilmiştir. İşçilerde halsizlik, kas ve eklem ağrısı, baş ağrısı, sinirlilik, iştahsızlık 19 ve karın ağrısı en sık görülen yakınmalar olarak saptanmıştır (N. Bakırcı ve L. Bakırcı, 2007). Kurşun zehirlenmesi dünya üzerinde çocuklar için en başta gelen çevresel sağlık sorunlarından birisidir. Çocuklar yüksek oranda kurşunu absorbe ettikleri ve gelişen bir bünyede kolayca inhibisyona ve hasara uğrayabilen hücre farklılaşması ve büyümesi geçirdiklerinden dolayı yetişkinlere oranla kurşun zehirlenmesine oldukça duyarlıdır. Bununla birlikte çok düşük miktarlardaki kurşunla karşılaşmanın kavrama bozukluğu, nörodavranışsal hastalıklar, sinirsel zedelenme, hipertansiyon ve böbrek yetmezliğine yol açtığı gösterilmiştir (Çaylak ve Halifeoğlu, 2010). Kurşunla karşılaşma özellikle solunum ve gastrointestinal kanaldan olmaktadır. Nefesle çekilen kurşunun yaklaşık %30-40'ı kan dolaşımına geçmektedir (Philip ve Gerson, 1994). Gastrointestinal kanaldan emilim beslenme durumuna ve yaşa bağlı olarak değişir. Bağırsaklarda demirin kurşun emilimini engellediği bilinmektedir ve çocuklarda demir eksikliği kurşunla karşılaşmayı arttırır (Ziegler, Edwards, Jensen, Mahaffey ve Fomon, 1978). Kalsiyum, magnezyum, fosfat ve alkol de hayvanlarda,yetişikinlerde ve çocuklarda kurşun absorbsiyonunu azaltmaktadır (Bogden, Gertner ve Christakos, 1992). Gelişme çağındaki çocuklar besinler ve su ile aldıkları kurşunu %50 oranında absorbe ederken yetişkinlerde bu oran %10-15'e kadar düşmektedir (Markowitz, 2000). Kurşun emildikten sonra kan dolaşımında %99 oranında eritrositlerde geri kalan kısmı plazma ve serumda bulunur. Yarı ömrü yaklaşık 30-35 gündür. Bu düşük yarı ömür nedeniyle altı hafta sonrasında vücuda giren kurşun kanda tespit edilememektedir. Daha sonra böbrek, karaciğer, beyin ve akciğer gibi yumuşak dokular ile diş kemiğine dağılır (Kaya ve Akar, 1998). Kurşun insanlarda birçok enzimim inhibe etmekte ve fizyolojik sistemleri etkilemektedir. Yapılan deneylerle merkezi ve periferik sinir sistemi, hemapoietik sistem, kalp damar sistemi, kadın ve erkek üreme sistemi üzerine fizikokimyasal, biyokimyasal ve davranışsal fonksiyon bozukluklarına neden olduğu gösterilmiştir (Kalia ve S. J. Flora, 2005). Kurşunla karşılaşan dokularda ROS oluşumu artmakta ve hücredeki antioksidan mekanizmalarının tüketilmesi ile prooksidan/antioksidan denge bozulmaktadır. Böylece dokuların komponentlerinin oksidatif hasara uğraması ile doku zedelenmesi oluşmaktadır. 20 Kurşun zehirlenmesinde kullanılan şelatör maddeler kurşunu bağlandığı dokularda onun yerine bağlanarak uzaklaştırırlar (Çaylak ve Halifeoğlu, 2010). Kurşun aynı zamanda endokrin sistemi etkileyerek gametogenezi ve gebelikte hormonal dengeyi bozabilir. Kurşuna gebelikte maruz kalınması sonucu kurşun pasif difüzyonla plasentayı geçer ve fetal sirkülasyona karışır. Fetal kan-beyin bariyerini geçerek hızla gelişmekte olan sinir sistemine nörotoksik etki yapar. Normal kemik gelişimini bozar (Pawlowski, Miles, Courtney, Materna ve Charlton, 2006). Diyabetik erkek sıçanlarda vitamin C’nin kurşun toksisitesine karşı koruyucu etkisini incelemek amacıyla Ayoubi ve arkadaşları tarafından bir deney yapılmıştır. Diyabetik ve kurşun verilen grupların kontrol gruplara kıyasla daha yüksek glukoz, kolesterol, LDL, trigliseritler ve daha düşük insülin ve HDL konsantrasyonuna sahip oldukları tespit edilmiştir. Vitamin C uygulaması kanda glukoz, kolesterol, LDL ve trigliserit düzeylerini düşürdüğü HDL konsantrasyonunu ise arttırdığı saptanmıştır. Ayrıca kurşun asetat sperm hücrelerini de etkilemiştir. Hücre zarının kalınlığı azalmıştır. Diyabetik + kurşun asetata maruz kalan sıçanlarda sertoli hücreleri ve spermatositlerin sayısı ve testosteron düzeyi azalmıştır. Sonuç olarak diyabetik farelerde vitamin C’nin antioksidan özelliği, kurşun asetatın toksik seviyelerinde oksidatif stres komplikasyonlarını azaltmasına neden olmuştur ve patolojiler de normale dönme gözlenmiştir (Ayoubi, Vaizadeh, Omidi ve Abolfazli, 2015). Nil tilapia (Oreochromis niloticus)’nın kas, karaciğer, solungaç ve böbrek dokularında kurşun birikiminin etkilerini ve kurşun toksisitesinin azaltılmasında zeolitin etkisini incelemek amacıyla Çoğun ve Şahin tarafından bir çalışma yapılmıştır. Bu çalışmada 10, 20 ve 30 günlük sürelerde Nil tilapia (O. niloticus) balıklarında kurşun toksisitesinin gideriminde zeolit kullanımı incelenmiştir. En yüksek kurşun birikimi böbrek dokusunda oluşmuş, bunu solungaç, karaciğer ve kas dokusu izlemiştir. Etkide kalınan tüm sürelerde O. niloticus’un dokularında kurşun birikimi zeolitin varlığında azalmıştır. Denenen tüm karışımlarda (kurşun + zeolit) zeolit O. niloticus’un böbrek ve karaciğer dokularında kurşun birikimini önemli ölçüde azaltmıştır (Çoğun ve Şahin, 2012). Kerevit dipten beselenen, temizleyici, sulak yerlerde bulunan bir balıktır ve böylece kurşun gibi kirletici maddelerin değerlendirilmesi için iyi bir biomodeldir. Kerevit 7 hafta süreyle 21 kurşun nitrata maruz bırakılmıştır. Dokuların çoğunda doza ve zamana bağlı kurşun birikimi olduğu gözlenmiştir. Kurşun biyobirikiminin solungaçlarda, hepatopankreasta ve karın kasında olduğu gösterilmiştir. Yumuşak dokularda kurşun doku konsantrasyonları azalan sırada solungaçlarda, hepatopankreasta, kastadır (Anderson, Preslan, Jolibois, Bollinger ve Gearge, 1997). Yalçın ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada 70 adet albino fare materyal olarak kullanılmıştır. Kontrol, deneme 1 ve deneme 2 olmak üzere fareler 3 gruba ayrılmıştır. Kontrol grubu normal besin (yem ve su), ikinci grup farklı dozlarda kurşun (Pb) içeren besin (yem ve kurşun içeren sulu çözelti), üçüncü grup ise farklı dozlarda cıva (Hg) içeren besin (yem ve cıva içeren sulu çözelti) ile beslenmiştir. Deneme süresi 15 gün olarak belirlenmiştir. Deneme süresi bitiminde fareler ilk olarak tartıldı ve sonrasında kesim esnasında alınan kan örneklerinde Alkalen fosfataz (ALP) enzim düzeyi otoanalizör kullanılarak belirlenmiştir. Farelerde uygulanan metal iyon dozunun artması ile birlikte canlı ağırlık değerlerinde önemli azalmalar belirlendi. Kurşun ve cıva uygulama dozu ile birlikte serum alkalen fosfataz düzeylerinde belirgin azalma olduğu gözlenmiştir (Yalçın ve diğerleri, 2007) . Bu tezin amacı, birer ağır metal olan cıva klorid ve kurşun nitratın ratların ince bağırsak dokularında sebep olabileceği histopatolojik değişimleri incelemektir. 22 23 2. MATERYAL VE YÖNTEM 2.1. Hayvanlar Bu tez çalışması Gazi Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları Yetiştirme ve Deneysel Araştırmalar Merkezi (GÜDAM) etik kurul onayı alınarak gerçekleştirilmiştir (Etik Kurul No: G.Ü. ET-13.011). Deneyde yaklaşık olarak 300-320 gr ağırlığında GÜDAM’dan temin edilen 24 erkek Wistar albino ratlar kullanılmıştır. Ratlar özel kafesler içinde ve her kafeste 6 tane rat olacak şekilde 4 gruba ayrılmıştır. Standart laboratuvar diyeti ve su ile beslendiler. Ratlara 18-22 °C oda sıcaklığında, uygulanmıştır. Ratlara Gazi Üniversitesi Hayvan aydınlık/karanlık fotoperiyodu Deneyleri Yerel Etik Kurul Yönergesindeki İlkelere uygun olarak muamele edilmiştir. 2.2. Kimyasallar Ratlara deneylerde kurşun nitrat, cıva klorid ve distile su uygulanmıştır. 2.3. Hayvanlara Uygulama Planı Ratlar kontrol grubu (n=6) ve uygulama grubu (n=18) olmak üzere iki gruba ayrılmıştır. Deney grupları aşağıdaki gibi düzenlenmiştir. 1. Grup: Kontrol grubu 2. Grup: Cıva klorid uygulanan grup 3. Grup: Kurşun nitrat uygulanan grup 4. Grup: Kurşun nitrat+cıva klorid uygulanan grup Bu çalışmada toplam 24 rat kullanılmıştır ve her bir grupta 6 rat bulunmaktadır. Uygulamaların yapıldığı ilk gün deneyin 0. günü olarak kabul edilmiştir. Uygulamalar sabah saatlerinde (09.00-11.00 arasında) aç olmayan ratlara yapılmıştır. 24 2.3.1. Grup: Kontrol grubu Kontrol grubunda her bir rata günlük olarak 1 ml/kg vücut ağırlığı (v.a.) distile su oral gavaj yoluyla verilmiştir. 2.3.2. Grup: Kurşun nitrat uygulanan grup Her bir rata günlük 45 mg/kg v.a. kurşun nitrat distile su içerisinde çözülerek oral gavaj yoluyla verilmiştir. Uygulanan doz, 1/50LD50 kurşun nitrat dozudur. 2.3.3. Grup: Cıva klorid uygulanan grup Her bir rata günlük 0,02 mg/kg v.a. cıva klorür distile su içinde çözülerek oral gavaj yoluyla verilmiştir. Uygulanan doz 1/50LD50 cıva klorid dozudur. 2.3.4. Grup: Kurşun nitrat +cıva klorid uygulanan grup Her bir rata günlük 45 mg/kg v.a kurşun nitrat ve günlük 0,02 mg/kg v.a cıva klorür distile su içerisinde çözülerek oral gavaj yoluyla verilmiştir. Uygulamadan 4 hafta sonra her gruptaki 6 rat, ketamin (45 mg/kg) + xylazin (5 mg/kg) kombinasyonu ile intramuskular (i.m.) olarak bayıltılarak disekte edildi. Her bir ratdan ışık mikroskobu incelemeleri için ince bağırsak dokuları alınmıştır. 2.4. Işık Mikroskobu İncelemeleri Ratlardan alınan ince bağırsak dokuları ışık mikroskobu incelemeleri için ayrılmıştır. İnce bağırsak dokusunun ışık mikroskobu incelemeleri için dokular Bouin fiksatifi içinde tespit edilmiştir. Yıkama ve dehidrasyon işlemlerinden sonra dokular parafin bloklar haline getirilmiştir. Hazırlanan parafin bloklardan mikrotom ile 5-6 µ kalınlığında kesitler alınmıştır. Alınan kesitler hematoksilen-eozin boyası ile boyanmış, fotoğraf makinesi ataşmanlı ışık mikraskobunda (Olympus E-330, Tokyo, Japan) incelenmiş ve fotoğrafları çekilmiştir. Her bir hayvandan alınan doku örneklerinden en az 10 preparat incelenmiş ve 25 histopatolojik bulgular açısından değerlendirilmiştir. Tüm gruplardaki preparatlar bulguların derecesine göre (-) yok, (+) az, (++) orta ve (+++) çok şeklinde gösterilmiştir. 26 27 3. ARAŞTIRMA VE BULGULAR 28 günlük uygulama periyodu sonucunda alınan ince bağırsak dokuları incelendiğinde kontrol grubunun histolojik yapısı normal yapıda gözlenmiştir (Resim 3.1). Cıva klorid uygulanan grupta yoğun bir şekilde nekroz ve villuslarda atrofi görülmüştür (Resim 3.2, Resim 3.3). Kurşun nitrat uygulaması yapılan grupta nekroz ve inflamatuvar değişimler gözlenmiştir (Resim 3.4, Resim 3.5). Cıva klorid ve kurşun nitratın birlikte uygulandığı grupta ise epitel mukozasında yaygın nekroz, villuslarda dejenerasyon ve villus epitelinde dökülme tespit edilmiştir (Resim 3.6, Resim 3.7). İnce bağırsak dokusundaki histopatolojik bulguların değerlendirilmesi Çizelge 3.2’de verilmiştir. Resim 3.1. Kontrol grubu ratların ince bağırsak dokusunun histolojik yapısı ,H&E x100 28 Resim 3.2. Cıva klorid muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak dokusunda mononükleer hücre infiltrasyonu (▼) ve nekroz (✱), H&E x100 Resim 3.3. Cıva klorid muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak dokusunda mononükleer hücre infiltrasyonu (▼), nekroz (✱) ve villus atrofisi (⇇), H&E x200 29 Resim 3.4. Kurşun nitrat muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak dokusunda mononükleer hücre infiltrasyonu (▼) ve villuslarda dejenerasyon (↑), H&E x100 Resim 3.5. Kurşun nitrat muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak dokusunda mononükleer hücre infiltrasyonu (▼), H&E x200 30 Resim 3.6. Kurşun nitrat ve cıva klorid muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak dokusunda villus atrofisi (⇊) ve nekroz (✱), H&E x100 Resim 3.7. Kurşun nitrat ve cıva klorid muamelesinden 4 hafta sonra ratların ince bağırsak dokusunda hücre infiltrasyonu (▼) ve nekroz (✱), H&E x200 31 Çizelge 3.2. İnce bağırsak dokusunda histopatolojik bulguların değerlendirilmesi Nekroz Villus atrofisi Mononükleer hücre infiltrasyonu Villus dejenerasyonu Kontrol - - - - Cıva klorid +++ +++ +++ + Kurşun nitrat + - ++ ++ Kurşun nitrat+Cıva Klorid +++ +++ +++ ++ Patoloji Gruplar Skorlama dereceleri: (-)yok, (+) az, (++) orta, (+++) çok 32 33 4. SONUÇ VE ÖNERİLER Ekolojik dengeyi bozan kirletici unsurlar; bazı organik maddeler, endüstriyel atıklar, petrol ve türevleri, yapay tarımsal gübreler, deterjanlar, radyoaktivite, pestisitler, inorganik tuzlar, yapay organik kimyasal maddeler, ağır metaller ve atık ısı olarak bilinen maddelerdir. Bu maddeler doğal dengeyi olumsuz yönde tehdit eden unsurlardır. Birçok ağır metal sanayide kullanılmakta ve atık olarak doğaya terk edilmektedir. Özellikle son on yıldaki endüstriyel gelişmeler deniz çevrelerinin ağır metaller tarafından kirletildiği ve bu kirlenmenin besin zincirine de yansıdığı gerçeğini ortaya koymaktadır. Su ve besinler ile bünyeye alınan ağır metaller canlılarda birikerek tüm yaşam aktivitelerine zarar verebilme ve değiştirebilme potansiyeline sahiptirler (Hu, 2000). Normal koşullarda ağır metallerin doğadaki düzeyi düşüktür. Canlılarda enzimatik aktivite için bazı ağır metaller sadece belli konsantrasyonlarda gereklidir. Doğal konsantrasyon düzeylerinin arttığı durumlarda, örneğin gümüş, cıva, bakır, kadmiyum ve kurşun gibi ağır metaller toksik etki yapmakta ve enzimleri inhibe etmektedir (Kayhan, 2006). Ağır metaller toprakta, suda, bitkilerde ve hayvanlarda birikim yapabilen yüksek atom ağırlığına sahip metaller olduklarından biyolojik yaşam için tehlikeli olabilmektedirler (Aslan, 2011). Ağır metaller havadan, sudan ve özellikle de alınan besinler yolu ile canlı bünyesine girmekte ve canlı organizmalarda çeşitli genetik, sitolojik, fizyolojik ve biyokimyasal hasarlara neden olmaktadır (Canpolat ve Çalta, 2001; Yalçın ve diğerleri, 2007). Ağır metallerin toksisite derecesi; metalin konsantrasyonuna, bulunuş formuna (metal, iyon, organik bileşik.vs), fertlere, türlere, etki süresine, bulunduğu yere vb. faktörlere bağlı olarak değişmektedir (Okcu, Tozlu, Kumlay ve Pehluvan, 2009). Organizmaya alınan metaller, metabolizma üzerindeki toksik etkilerini farklı yollarla yapmaktadır. Örneğin, proteinlerle etkileşerek onların enzimatik ve yapısal fonksiyonlarını değiştirir ve inhibe edebilir, temel elementlerin yerini alarak toksik etki gösterebilir (Okcu ve diğerleri, 2009). Cıva yaygın olarak bulunan endüstriyel ve çevresel bir kirleticidir. Cıvaya kazayla ve iş 34 nedeniyle maruz kalınabilir. Maruziyet sonucu insanlar ve hayvanlarda çeşitli organ ve dokular zarar görebilir (Agarwal, Goel ve Behari, 2010; Rao ve Chhunchha, 2010). Bu tez çalışmasında 1 mg/kg vücut ağırlığı dozunda cıva klorid subakut olarak gavajla erkek ratlara uygulanmış ve deney süresince ratlarda ölüm meydana gelmemiştir. Ancak deney boyunca cıva klorid uygulanan ratlarda kaşınma, aksırma gibi bazı alerjik reaksiyonlar gözlenmiştir. Cıva klorid ratlarda nefrotoksik (Agarwal ve diğerleri, 2010), nörotoksik (Bernard, Enayati, Redwood, Roger ve Binstock, 2001), kardiyotoksik (Virtanen, Rissanen, Voutilainen ve Tuomainen, 2007) ve genotoksik (El-Shenawy ve Hassan, 2008) etkilere sahip bir ağır metaldir. İnorganik cıva bileşikleri gastrointestinal sistem ve böbreklerde hasara neden olmaktadır (Ayaz ve Yurttagül, 2012). Bu tez çalışmasında 4 hafta boyunca oral yoldan ratlara cıva klorid verilmiş ve bu ağır metalin ince bağırsak dokusu üzerindeki etkisi incelenmiştir. Işık mikroskobu incelemeleri sonucunda cıva klorid uygulanan ratların ince bağırsak dokusunda yoğun bir şekilde nekroz ve villuslarda küntleşme görümüştür. Kurşun, gelişmekte olan ülkelerde kentleşme ve sanayileşmenin hızla artması, bunun yanı sıra gerekli önlemlerin aynı hızda alınmaması sonucu, halk sağlığını tehdit eden toksik bir maddedir (Şanlı, Hızel ve Albayrak, 2005). Kurşun organik ve inorganik formda bulunabilen bilinen en eski ve en önemli toksik metallerden birisidir. Kurşuna maruziyet çevresel ve endüstriyel yollarla gerçekleşebilir. Kurşun vücuda gastrointestinal ve solunum sistemi yoluyla alınır. Organik bileşikleri deriden de alınabilir (Goyer ve Clarkson, 2001). Kurşunun yüksek konsantrasyondaki maruziyeti akut olarak proksimal renal tübüler hasara, kronik olarak sinir sistemi bozuklukları, anemi, kronik böbrek yetmezliği, körlük, kolik, D vitamini metabolizmasında bozukluklara neden olabilmektedir. Birçok hayvan çalışması ve daha az sayıdaki insan çalışmalarında kurşunun akciğer ve mide kanserine ve beyin tümörüne neden olabileceği gösterilmiştir (Järup, 2003). Bu tez çalışmasında 1 mg/kg vücut ağırlığı dozunda kurşun nitrat subakut olarak gavajla erkek ratlara uygulanmış ve deney süresince ratlarda ölüm meydana gelmemiştir. Kurşun 35 moleküler etkileşimleri, hücre sinyal süreçleri ve hücresel fonksiyonu değiştirerek biyolojik fonksiyonları engelleyebilir. Kurşun nitrat biyokimyasal, fizyolojik ve davranışsal işlev bozukluklarına neden olur (Lakshmi, Sudhakar ve Aparna, 2013). Bu tez çalışmasında 4 hafta boyunca oral yoldan ratlara kurşun nitrat verilmiş ve bu ağır metalin ince bağırsak dokusu üzerindeki etkisi incelenmiştir. Işık mikroskobu incelemeleri sonucunda kurşun nitrat uygulanan ratların ince bağırsak dokusunda nekroz ve inflamatuvar değişimler gözlenmiştir. 4 hafta boyunca oral yoldan kurşun nitrat ve cıva klorid verilmiş olan gruptan alınan ince bağırsak dokusu ışık mikroskobunda incelenmiştir. İncelemeler sonucunda kurşun nitrat ve cıva kloridin birlikte uygulandığı ratlarda epitel mukozasında yaygın nekroz, villuslarda dejenerasyon ve villus epitelinde dökülme tespit edilmiştir. Bu çalışma sonucunda cıva klorid ve kurşun nitrat’ın ratlarda çeşitli histopatolojik değişimlere yol açtığı tespit edilmiştir. Ancak cıva klorid kurşun nitrat’a göre daha fazla hasara neden olduğu gözlemlenmiştir. Ratlarda kurşunun LD50 değeri 2250 mg/kg, cıvanın LD50 değeri 1 mg/kg olarak tespit edilmiştir (Sharma ve diğerleri, 2010; Yole, Wickstrom ve Blakley, 2007). LD50 değerlerinden de anlaşılacağı gibi cıvanın kurşundan daha toksik etki gösterdiği gözlenmektedir. Sonuç olarak kurşun ve cıva gastrointestinal sistemde kolaylıkla emilebilen, vücuttan atılım oranı düşük ve oldukça yavaş olan ağır metallerdir (Paponikolaou, Hatzidaki, Belivanis, Tzananakis ve Tsatsakis, 2005). Sosyal çevre, ekonomik statü ve toplumsal bilinç, çocuklar ve yetişkinlerin kurşun ve cıvanın zararlı etkilerinden korunmasında belirleyici faktörlerdir. Bu nedenle, cıva ve kurşun metallerinin çevreye kontaminasyonuna karşı önlemler alınmalı, ayrıca bileşiminde cıva ve kurşun içeren materyallerin kullanımından kaçınılmalı ya da kullanımında dikkatli olunmalıdır. 36 37 KAYNAKLAR Ademuyiwa, O., Agarwal, R., Chandra, R., Behari, J. R. (2010). Effects of sub-chronic low-level lead exposure on the homeostasis of copper and zinc in rat tissues. Journal of Trace Elements in Medicine and Biology, 24, 207-211. Agarwal, R., Goel, S. K., Behari, R. J. (2010). Detoxification and antioxidant effects of curcumin in rats experimentally exposed to mercury. Journal of Applied Toxicology, 30, 457-468. Aguado, A., Galán, M., Zhenyukh, O., Wiggers, G., Roque, F., Redondo, S., Peçanha, F., Martín, A., Fortuño, A., Cachofeiro, V., Tejerina, T., Salaices, M., Briones, A. (2013). Mercury induces proliferation and reduces cell size in vascular smooth muscle cells through MAPK, oxidative stress and cyclooxygenase-2 pathways. Toxicology and Applied Pharmacology, 268(2), 188-200. Almeida, J. A., Novelli, E. L. B., Silva, M. D. P., Alves-Junior, R. (2001). Environmental Cadmium Exposure and Metabolic Responses of the Nile Tilapia, Oreochromis niloticus. Enviromental Pollution, 114(2), 169-175. Amudha, K., Pari, L. (2011). Beneficial role of naringin, a flavanoid on nickel induced nephrotoxicity in rats. Chemico-Biological Interactions, 193, 57-64. Anderson, M. B., Preslan, J. E., Jolibois, L., Bollinger, J. E., Gearge, W. J. (1997). Bioaccumulation of lead nitrate in red swamp crayfish (Procambarus clarkii). Journal of Hazardous Materials, 54, 15-29. Aslan, A. (2011). Eldivenlik mamul derilerin ağır metal içeriklerinin belirlenmesi. Hayvansal Üretim, 52(1), 44-48. Aslantürk, A., Uzunhisarcıklı, M., Kalender, S., Demir, F. (2014). Sodium selenite and vitamin E in preventing mercuric chloride induced renal toxicity in rats. Food and Chemical Toxicology, 70, 185-190. Austin, D. (2008). An epidemiological analysis of the "autism as mercury poisoning" hypothesis. International Journal of Risk & Safety in Medicine, 20, 135-142. Avenant-Oldewage, A., Marx, H. M. (2000). Bioaccumulation of Chromium, Copper and Iron in the Olifants River, Kruger National Park. Water SA, 26(4), 569-582. Ayaz, A., Yurttagül, M. (2012). Besinlerdeki Toksik Öğeler-II (İkinci Baskı). Ankara: Sağlık Bakanlığı, 727. Ayoubi, A., Vaizadeh, R., Omidi, A., Abolfazli, M. (2015). Protective Effects of Vitamin C (Ascorbic Acid) in Lead Acetate Exposed Diabetic Male Rats: Evaluation of Blood Biochemical Parameters and Testicular Histopathology. İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi, 41(1), 84-91. Bakırcı, N., Bakırcı, L. (2007). Bir Akü Fabrikasında Çalışan İşçilerde Kurşun 38 Maruziyetinin Değerlendirilmesi. Marmara Medical Journal, 20(2), 66-74. Barregard, L., Trachtenberg, F., McKinlay, S. (2008). Renal effects of dental amalgam in children: the New England Children's Amalgam Trial. Environmental Health Perspectives, 116(3), 394-399. Bernard, S., Enayati, A., Redwood, L., Roger, H., Binstock, T. (2001). Autism: a novel form of mercury poisoning. Medical Hypotheses, 56(4), 462-471. Bogden J. D, Gertner, S. B, Christakos, S. (1992). Dietary caleium modifies concentrations of lead and other metals and renal calbindin in rats. Journal of Nutrition, 122, 13511360. Boudou, A., Ribeyre, F., (1983). Aquatic Toxicology, Nriagu, J. O. (Ed), J. Wiley and Sons; New-York, 73-116. Boujbiha, M. A., Hamden, K., Guermazi, F., Bouslama, A., Omezzine, A. (2009). Testicular toxicity in mercuric chloride treated rats: Association with oxidative stress. Reproductive Toxicology, 28, 81–89. Bridges, C. C., Joshee, L., Zalups, R. K. (2014). Aging and the disposition and toxicity of mercury in rats. Experimental Gerontology, 53, 31-39. Buchmuller-Roviller, Y., Ransijn, A., Mauel, J. (1989). Lead inhibits oxidative metabolism of macrophages exposed to macrophage-activating factor. Biochemical Journal, 260, 325–332. Canpolat, Ö., Çalta, M. (2001). Keban Baraj Gölü’nden (Elazığ) yakalanan Acanthobrama marmid (Heckel,1843) de bazı ağır metal düzeylerinin belirlenmesi. Fırat Üniversitesi Fen ve Mühendislik Bilimleri Dergisi, 13(2), 263-268. Celtemen, B., Celtemen, T .P., Bozkurt, N. (2013). Gebelik ve Kurşun Zehirlenmesi. Jinekoloji-Obstetrik ve Neonatoloji Tıp Dergisi, 2104(11), 21-23 Chowdhury, U. K., Biswas, B. K., Chowdhury, T. R., Samanta, G., Mandal, B. K., Basu, G. C., Chanda, C. R., Lodh, D., Saha, K. C., Mukherjee, S. K., Roy, S., Kabir, S., Quamruzzaman, Q., Chakraborti, D. (2000). Groundwater arsenic contamination in Bangladesh and West Bengal, India. Environmental Health Perspectives, 108(5), 393-397. Çaylak, E., Halifeoğlu, İ. (2010). Kurşunun çocuklardaki antioksidan enzimler üzerine etkileri ve antioksidanların tedavi edici/koruyucu rolü. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Dergisi, 53, 159-173. Çoğun, H., Şahin, M. (2012). Nil Tilapia (Oreochromis niloticus Linnaeus, 1758)’da Kurşun Toksisitesinin Azaltılmasında Zeolitin Etkisi. Kafkas Üniveristesi Veterinerlik Fakültesi Dergisi, 18(1), 135-140. Davis, L. E., Kornfeld, M., Mooney, H. S., Fiedler, K. J., Haaland, K. Y., Orrison, W. W., Cernichiari, E., Clarkson, T. (1994). Methylmercury poisoning long-term clinical, 39 radiological, toxicological, and pathological studies of an affected family. Annals of Neurology, 35(6), 680-688. Deepmala, J., Deepak, M., Srivastav, S., Sangeeta, S., Kumar, S. A., Kumar, S. S. (2013). Protective effect of combined therapy with dithiothreitol, zinc and selenium protects acute mercury induced oxidative injury in rats. Journal of Trace Elements in Medicine and Biology, 27(3), 249-256. Dieguez-Acuna, F., Woods, J. S. (2000). Inhibition of NF-kappaB-DNA binding by mercuric ion: utility of the non-thiol reductant, tris(2-carboxyethyl)phosphine hydrochloride (TCEP), on detection of impaired NF-kappaB-DNA binding by thioldirected agents. Toxicology in Vitro, 14, 7-16. Diplock, A. T., Watkins, W. J., Heurson, M. (1986). Selenium and heavy metals. Annals of Clinical Research, 18, 55-60. Dutta, M., Ghosh, D., Ghosh, A. K., Bose, G., Chattopadhyay, A., Rudra, S., Dey, M., Bandyopadhyay, A., Pattari, K. S., Bandyopadhyay, D., Mallick, S. (2014). High fat diet aggravates arsenic induced oxidative stress in rat heart and liver. Food and Chemical Toxicology, 66, 262-277. El-Bakry, R., Tawfik, S. M. (2014). Histological study of the effect of potassium dichromate on the thyroid follicular cells of adult male albino rat and the possible protective role of ascorbic acid (vitamin C). Journal of Microscopy and Ultrastructure, 2(3), 137-150. El-Deemerdash, F. M., Yousef, M. I., Radwan, F. M. (2009). Ameliorating effect of curcumin on sodium arsenite-induced oxidative damage and lipid peroxidation in different rat organs. Food and Chemical Toxicology, 47(1), 249-254. El-Desoky, G. E., Bashandy, S. A., Alhazza, I., Al-Othman, Z., Aboul-Soud, M. A., Yusuf, K. (2013). Improvement of Mercuric Chloride-Induced Testis Injuries and Sperm Quality Deteriorations by Spirulina platensis in Rats. Plos One, 8(3), e59177. El-Nekeety, A. A., El-Kady, A. A., Soliman, M. S., Hassan, N. S., Abdel-Wahhab, M. A. (2009). Protective effect of Aquilegia vulgaris (L.) against lead acetate-induced oxidative stress in rats. Food and Chemical Toxicology, 47(9), 2209-2215. El-Shenawy, S. M., Hassan, N. S. (2008). Comparative evaluation of the protective effect of selenium and garlic against liver and kidney damage induced by mercury chloride in the rats. Pharmacological Reports, 60,199-208. Erdoğan, B., Yılmaz, M., Ersan, Y., Koç, E. (2010). Capoeta capoeta capoeta (Guldenstaedt 1772)’nın Bazı Doku Histopatolojisi Üzerine Cıva (II) Klorür’ün Toksik Etkileri. Kafkas Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 3(2), 11-18. Farina, M., Avila, S. D., Rocha, J. B., Aschner, M. (2013). Metals, oxidative stress and neurodegeneration: A focus on iron, manganese and mercury. Neurochemistry International, 62(5), 575-594. 40 Flora, S. J. S., Mittal, M., Mehta, A. (2008). Heavy metal induced oxidative stress and it's possible reversal by chelation therapy. Indian Journal of Medical Research, 128, 501-523. Fossato, D., Barbosa, F., Scarano, W. (2012). Oral exposure to methylmercury modifies the prostatic microenvironment in adult rats. International Journal of Experimental Pathology, 93, 354-360. Fowler, B. A., Du Vall, G. E. (1991). Effects of lead on the kidney: Roles of high-affinity lead-binding proteins. Environmental Health Perspectives, 91, 77-80. Garetano, G., Stern, A. H., Robson, M., Gochfeld, M. (2008). Mercury vapor in residential building common areas in communities where mercury is used for cultural purposes versus a reference community. Science of The Total Environment, 397(1-3), 131139. Goyer, R. A., Clarkson, T. M. (2001). Toxic effects of metals. Chapter 23. In: Klaassen, C.D., ed Casarett & Doull’s toxicology. New York: McGraw-Hill, 811-868. Grandjean, P., Landrigan, P. J. (2006). Developmental neurotoxicity of industrial chemicals. Lancet, 368(9553), 2167-2178. Guzzi. G., La Porta, C. (2008). Molecular mechanisms triggered by mercury. Toxicology, 244, 1-12. Gül, A., Yılmaz, M., Selvi, M. (2004). The Study of The Toxic Effects of Mercury-IIChloride to Chub Leuciscus cephalus (L., 1758). Gazi Üniversitesi. Fen Bilimleri Dergisi, 17(4), 53-58. Handy, R. D., Penrice, W. S. (1993). “The influence of high oral doses mercuric chloride on organ toxicant concentrations and histopathology in rainbow trout, Oncorhynchus mykiss”. Comparative Biochemistry and Physiology, 106, 717-724. Heim, K. E., Tagliaferro, A. R., Bobilya, D. J. (2002). Flavonoid antioxidants: Chemistry, metabolism and structure-activity relationships. Journal of Nutritional Biochemistry, 13(10), 572-584. Hontela, A., Daniel, C., Ricard, A. C. (1996). Effects of acute and subacute exposures to cadmium on the interrenal and thyroid function in rainbow trout, Oncorhynchus mykiss. Aquatic Toxicology, 35(3-4), 171-182. Hu, P. (2000). Exposure to metals. Occupational and Environmental Medicine, 27(4), 983-996. Huang, Z., Pan, X. D., Wu, P. G., Han, J. L., Chen, Q. (2014). Heavy metals in vegetables and the health risk to population in Zhejiang, China. Food Control, 36, 248-252. Järup, L. (2003). Hazards of heavy metal contamination. British Medicine Bulletin, 68, 167-182. 41 Jia, N., Xiong, Y. L., Kong, B., Liu, Q., Xia, X. (2012). Radical scavenging activity of black currant (Ribes nigrum L.) extract and its inhibitory effect on gastric cancer cell proliferation via induction of apoptosis. Journal of Functional Foods, 4, 382-390. Kahvecioğlu, Ö., Kartal, G., Güven, A., Timur, S. (2004a). Metallerin çevresel etkileri-I. Metalurji Dergisi, 136, 47-53. Kahvecioğlu, Ö., Kartal, G., Güven, A., Timur, S. (2004b). Metallerin çevresel etkileri-III. Metalurji Dergisi,138, 64-71. Kalia, K., Flora, S. J. (2005). Strategies for safe and effective therapeutic measures for ehronic arsenic and lead poisoning. Journal of Occup Health, 47, 1-21. Kaya S., Akar, E. (1998). Metaller ve diğer inorganik ve radyoetkin maddeler. İçinde: Kaya S, Pirinçci İ, Bilgili A (ed). Veteriner Hekimliğinde Toksikoloji (İkinci baskı). Ankara: Medisan Yayınları, 134-138. Kayhan, F. E. (2006). Su Ürünlerinde Kadmiyumun Biyobirikimi ve Toksisitesi. Ege Üniversitesi Su Ürünleri Dergisi, 23(1-2), 215-220. Kayhan, F. E., Muşlu, M. N., Koç, N. D. (2009). Bazı Ağır Metallerin Sucul Organizmalar Üzerinde Yarattığı Stres ve Biyolojik Yanıtlar. Journal of Fisheries Sciences, 3(2),153-162. Kershaw, T. G., Clarkson, T. W., Dhahir, P. H. (1980). The relationship between blood levels and dose of methylmercury in man. Archives of Environmental Health, 35, 28-36. Lakshmi, B. V. S., Sudhakar, M., Aparna, M. (2013). Protective potential of Black grapes against lead induced oxidative stress in rats. Environmental Toxicology and Pharmacology, 35, 361-368. Markowitz, M. (2000). Lead poisoning. Pediatrics Review, 21, 327-335. Mello-Carpes, P. B., Barros, E., Borges, S., Alves, N., Rizzetti, D., Peçanha, F., Vassallo, D. V., Wiggers, G. A., Izquierdo, I. (2013). Chronic exposure to low mercury chloride concentration induces object recognition and aversive memories deficits in rats. International Journal of Developmental Neuroscience, 31(7), 468-472. Mertz, W. (1997). Confirmation: Chromium Levels in Serum, Hair, and Sweat Decline with Age. Nutrition Reviews, 55(10), 373-375. Mieczan-Winiarska, A. (2013). Protective effect of tannic acid on the brain of adult rats exposed to cadmium and lead. Environmental Toxicology and Pharmacology, (36), 9-18. Monnet-Tschudi, F., Zurich, M. G., Boschat, C., Corbaz, A., Honegger, P. (2006). Involvement of environmental mercury and lead in the etiology of neurodegenerative diseases. Reviews on Environmental Health, 21(2), 105-117. 42 Moreira, E. G., Vassilieff, I., Vassilieff, V. S. (2001). Developmental lead exposure: behavioral alterations in the short and long term. Neurotoxicology and Teratology, 23(5), 489-495. Mudipalli, A. (2007). Lead hepatotoxicity & potential health effects. Indian Journal of Medical Research, 126(6), 58-527. Mutter, J., Naumann, J., Sadaghiani, C., Walach, H., Drasch, G. (2004). Amalgam studies: disregarding basic principles of mercury toxicity. International Journal of Hygiene and Environmental Health, 207(4), 391-397. Narayana, K., A-Bader, M. (2011). Ultrastructural and DNA damaging effects of lead nitrate in the liver. Experimental and Toxicologic Pathology, 63(1-2), 43-51. Nasiadek, M., Swiatkowska, E., Nowinska, A., Krawczyk, T., Wilczynski, J. R., Sapota, A. (2011). The effect of cadmium on steroid hormones and their receptors in women with uterine myomas. Archives Environmental Contamination Toxicology, 60, 734–741. Nelson, D. J., Kiremidjian-Schumacher, L., Stotzky, G. (1982). Effects of cadmium, lead, and zinc on macrophage-mediated cytotoxicity toward tumor cells. Environmental Research, 28, 154–163. Newland, M., Paletz, E., Reed, M. (2008). Methylmercury and nutrition: Adult effects of fetal exposure in experimental models. NeuroToxicology, 29(5), 783-801. Niimi, A. J., Kissoon, G. P. (1994). “Evaluation of the critical body burden concept based on inorganic and organic mercury toxicity to rainbow trout (Oncorhynchus mykiss)”,. Archives Environmental Contamination Toxicology, 26, 169-178. Okcu, M., Tozlu, E., Kumlay, A. M., Pehluvan, M. (2009). Ağır metallerin bitkiler üzerine etkileri. Alınteri, 17(B), 14-26. Olson, K., Squibb, K. S., Cousins, R. J. (1978). “Tissue uptake, subcellular distribution and metabolism of 14CH3HgCl and CH3203HgCl by rainbow trout, Salmo gairdneri”. Journal of the Fisheries Research Board of Canada, 35, 381-390. Paponikolaou, N. C., Hatzidaki, E. G., Belivanis, S., Tzananakis, G. N., Tsatsakis, A. M. (2005). Lead toxicity update: a brief review. Medical Science Monitor, 11, 329-336. Patrick, L. (2002). Mercury Toxicity and Antioxidants: Part I: Role of Glutathione and alpha-Lipoic Acid in the Treatment of Mercury Toxicity. Alternative Medicine Review, 7, 456-471. Pawlowski, L. L., Miles, S. Q., Courtney, J. G., Materna, B., Charlton, V. (2006). Effect of magnitude and timing of maternal pregnancy blood lead (Pb) levels on birth outcomes. Journal of Perinatal Medicine, 26, 154-162. Peaslee, M. H., Einhellig, F. A. (1977). Protective effect of tannic acid in mice receiving dietary lead. Experientia, 33(9), 1206. 43 Pekdemir, T., Tokunaga, S., Ishigami, Y., Kyung-Jin, H. (2000). Removal of cadmium or lead from polluted water by biological amphiphiles. Journal of Surfactants and Detergents, 3, 43-46. Philip, A. T, Gerson, B. (1994). Lead poisoning-Part I. Incidence, etiology, and toxicokinetics. Clinics in Laboratory Medicine, 14, 423-444. Rabbani-Chadegani, A., Abdosamadi, S., Fani, N., Mohammadian, S. (2009). A comparison of the effect of lead nitrate on rat liver chromatin, DNA and histone proteins in solution. Archives of Toxicology, 83(6), 565–70. Rao, M. (1989). Histophysiological changes of sex organs in methyl mercury intoxicated mice. Endocrinologia Experimentalis, 23, 60–65. Rao, M. V., Chhunchha, B. (2010).“Protective role of melatonin against the mercury induced oxidative stres in the rat thyroid. Food and Chemical Toxicology, 48, 7-10. Renugadevi, J., Prabu, S. M. (2009). Naringenin protects against cadmium-induced oxidative renal dysfunction in rats. Toxicology, 256(1-2), 128-134. Salazar, M., Martinez, E., Madrigal, E., Ruiz, L. E., Chamorro, G. A. (1998). Subchronic toxicity in mice fed Spirulina maxima. Journal of Ethnopharmacology, 62, 235241. Sastry, K. V., Subhadra, K. (1985). In vivo effects of cadmium on some enzyme activities in tissues of the freshwater catfish, Heteropneustes fossilis. Environmental Research, 36(1), 32-45. Savolainen, H. (1992). Tannin content of tea and coffee. Journal of Applied Toxicology, 12(3), 191-192. Shabani, A., Rabbani, A. (2000). Lead nitrate induced apoptosis in alveolar macrophages from rat lung. Toxicology, 149, 109–114. Shannon, M., Levy, S., Sandler, A. (2001). Chelation therapy neither safe nor effective as autism treatment. American Academy News, 19, 63. Sharma, D. C. (1988) Histochemical study of the metabolism and toxicity of mercury. Current Scince, 57: 483-485. Sharma, M. K., Sharma, A., Kumar, A., Kumar, M. (2007). Spirulina fusiforms provides protection against mercuric chloride induced oxidative stress in Swiss albino mice. Food and Chemical Toxicology, 45, 2412-2419. Sharma, V., Sharma, A., Kansal, L. (2010). The effect of oral administration of Allium sativum extracts on lead nitrate induced toxicity in male mice. Food and Chemical Toxicology, 48, 98-936. Sheikh, T. J., Patel, B. J., Joshi, D. V., Patel, R. B., Jegoda, M. D. (2013). Repeated dose oral toxicity of inorganic mercury in wistar rats: biochemical and morphological alterations. Veterinary World, 6(8), 563-567 44 Sürücü, H., Kale, E., Ertem, M., Canoruç, N. (2012). Otopark çalışanlarında kan kurşun, kadmiyum, krom ve total antioksidan düzeyinin değerlendirilmesi. Türkiye Aile Hekimliği Dergisi, 16(2), 61- 67. Şanlı, C., Hızel, S., Albayrak, M. (2005). Kurşun ve Çocuk Sağlığı. Sürekli Tıp Eğitim Dergisi, 14(4), 70-75. Şener, G., Sehirli, Ö., Tozan, A., Övünç, A., Gedik, N., Omurtag, G. Z. (2007). Ginkgo biloba extract protects against mercury(II)-induced oxidative tissue damage in rats. Food and Chemical Toxicology, 45(4), 543-550. Thompson, J., Bannigan, J. (2008). Cadmium: toxic effects on the reproductive system and embryo. Reproductive Toxicology, 25(3), 304-315. Tongesayi, T., Fedick, P., Lechner, L., Brock, C., Baeu, A. L., Bray, C. (2013). Daily bioaccessible levels of selected essential but toxic heavy metals from the consumption of non-dietary food sources. Food and Chmeical Toxicology, 62, 142147. Toplan, S., Özçelik, D., Gülyaşar, T., Akyocu, M. (2004). Changes in hemorheological parameters due to lead exposure in female rats. Journal of Trace Elements in Medicine and Biology, 18(2), 179-182. Tort, L., Torres, P., (1988). The Effects of Sublethal Concentrations of Cadmium on Haematological Parameters in the Dogfish Scyliorhinus canicula. Journal Fish Biology, 32, 277-282. Uzunhisarcıklı, M., Kalender, Y. (2011). Protective effects of vitamins C and E against hepatotoxicity induced by methyl parathion in rats. Ecotoxicology and Environmental Safety, 74(7), 2112-2118. Vergilio, C. S., Carvalho, C. E. V., Melo, E. J. T. (2015). Mercury-induced dysfunctions in multiple organelles leading to cell death. Toxicology in Vitro, 29, 63-71. Virtanen, J. K., Rissanen, T. H., Voutilainen, S., Tuomainen, T. P. (2007). Mercury as a risk factor for cardiovascular diseases. Journal of Nutritional Biochemistry, 18, 7585. Waegeneers, N., Pizzolon, J. C., Hoenig, M., De, L. (2009). The European maximum level for cadmium in bovine kidneys is in Belgium only realistic for cattle up to 2 years of age. Food Additives & Contaminants: Part A, 26(9), 1239-1248. Watanabe, C., Yoshida, K., Kasanuma, Y., Kun, Y., Satoh. H. (1999). In utero methylmercury exposure differentially affects the activities of selenoenzymes in the fetal mouse brain. Environmental Research, 80(3), 208-214. 45 Woods, J., Martin, M., Leroux, B., DeRouen, T., Bernardo, M. F., Luis, H. S., Leitão, J. G., Kushleika, J. V., Tessa, R., Korpak, A. (2008). Biomarkers of kidney integrity in children and adolescents with dental amalgam mercury exposure: Findings from the Casa Pia children's amalgam trial. Environmental Research, 108(3), 393-399. Wu, M. M., Chiou, H. Y., Wang, T. W., Hsueh, Y. M., Wang. I. H., Chen, C. J., Lee, T. C. (2001). Association of blood arsenic levels with increased reactive oxidants and decreased antioxidant capacity in a human population of northeastern Taiwan. Environmental Health Perspectives, 109(10), 1011–1017. Xu, J., Lian, L. J., Wu, C., Wang, X. F., Fu, W. Y., Xu, L. H. (2008). Lead induces oxidative stress, DNA damage and alteration of p53, Bax and Bcl-2 expressions in mice. Food and Chemical Toxicology, 46(5), 1488-1494. Yalçın, E., Maraş, M. ve Çavuşoğlu, K. (2007). Kurşun ve cıva ağır metal iyonlarının albino farelerde canlı ağırlık ve serum alkalen fosfataz düzeyi üzerine etkisi. Balıkesir Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 1, 61-67. Yole, M., Wickstrom, M., Blakley, B. (2007). Cell deathand cytotoxiceffects in YAC-1 lymphoma cellsfollowingexposureto various forms of mercury. Toxicology, 231, 40-57. Yorifuji, T., Debes, F., Weihe, P., Grandjean, P. (2011). Prenatal exposure to lead and cognitive deficit in 7- and 14-year-old children in the presence of concomitant exposure to similar molar concentration of methylmercury. Neurotoxicology and Teratology, 33(2), 205-211. Yu, D. Y., Li, W. F., Deng, B., Mao, X. F. (2008). Effects of lead on hepatic antioxidant status and transcription of superoxide dismutase gene in pigs. Biological Trace Element Research, 126(1-3), 121-128. Zhu, H., Jia, Y., Cao, H., Meng, F., Liu, X. (2014). Biochemical and histopathological effects of subchronic oral exposure of rats to a mixture of five toxic elements. Food and Chmeical Toxicology, 71, 166-175. Ziegler E. E., Edwards B. B., Jensen R. L., Mahaffey K. R., Fomon S. J. (1978). Absorption and retention of lead by infants. Pediatric Research, 12, 29-34. 46 47 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Soyadı, adı Uyruğu Doğum tarihi ve yeri Medeni hali Telefon e-mail : SİTEMOĞLU, İmran Sena : T.C. : 10.04.1989, Ankara : Bekar : 0 (506) 422 56 64 : [email protected] Eğitim Derece Yüksek lisans Eğitim Birimi Gazi Üniversitesi /Biyoloji Mezuniyet tarihi Devam Ediyor Lisans Gazi Üniversitesi /Biyoloji 2012 Lise Yahya Kemal BEYATLI YDAL 2007 İş Deneyimi Yıl Yer Görev 2012-2014 Gazi Üniversitesi Öğrenci Asistanlığı Yabancı Dil İngilizce Yayınlar Sitemoğlu, İ. S, Kalender, Y. (2014, 23-27 Haziran). Düşük Doz Cıva Klorid ve Kurşun Nitrat’ın Rat İnce Bağırsak Dokusu Üzerine Etkisi. 22. Ulusal Biyoloji Kongresinde sunuldu, Eskişehir. Projelerde Yaptığı Görevler Düşük doz Kurşun Nitrat ve Cıva Klorid’in Ratlarda Karaciğer, İnce Bağırsak ve Akciğer Dokuları Üzerine Etkileri, BAP, Yardımcı Araştırıcı, 2013-2015