ِالرحِيم َّ ِبِسْ ِم اللَّهِ الرَّحْمَن َمَنْ َعمِ َل صَاِلحًا فَلَِن ْفسِهِ َومَنْ أَسَا َء َفعَلَْيهَا ثُمَّ ِإلَى رَبِّ ُكمْ تُرْ َجعُون Muhterem Müminler. Alemlerin Rabbi olan Hz. ALLAH ( c.c.) Casiye Suresinde (15): “Kim iyi iş yaparsa faydası kendinedir, kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” Buyuruyor. Hz.Pir Efendimiz diyor ki!.. Yaratılmış rahmetlerin başı zamandır. İmam Şafii Sazretleri: “Sofiye taifesinden, yani dervişlerden aldığım hikmetli nasihatlardan bir tanesi: “Zaman kılıçtır; sen onu kullanmayı bilmiyor isen o seni keser” dediler. En kıymetli şeyin zaman olduğunu gördüm ve yaşadım. Atatürk’ün o günkü ahvale göre hadiseleri bilenler tarafından yadırganmayan, zamana mahsus icraatlerinden başka bir şey yapılamazdı. Gerçeği bilenler (ehl-i hakikat) Atatürk’e yardım ettiler. İlim tahsil etmiş, az çok güzelliklere vakıf olmuş bir insanın dinsiz olması düşünülemez, muhaldir. Dinsizliğin giriş kapısı cehalettir. Bu ters kapıdan rahmet yolu bulmak gülünçtür. “El-Cahilü cesurun (cahil cesurdur).” Kanun-ı ilahiyi tahrifde cahil cesur olur. Atatürk, gerçekleri bilen, ALLAH ve Resulü’nü tanıyan o büyük insan dinsiz olamaz. İmansız da değildi. Orgeneral Evren Paşa: “Atatürk’e dinsiz diyen dinsizdir” demişti. Doğruyu söyledi. Zira Atatürk’ün yaptığı icraatlar “dini hakikatler mecrasına otursun” diye idi. Bütün İslam aleminin içinde medeniyete, teknolojiye, cumhuriyete, demokrasiye Türk müslümanını daha yakın görebiliyorsak o büyük kahramanın eseridir. Atatürk zamanın müderris ve meşayihı Nurullah Efendi’ye şöyle izah ediyordu: “--Efendi Hazretleri, tekke türbe ve zaviyeleri ben kapattım. ALLAH bana ömür verecek mi? Bilmiyorum. Ama şayet ömrüm olursa günü gelince bunları yine ben açacağım.” Hakikatlerin özünü teşkil eden bu ifşaat bizzat Atatürk’ün ifşaatıdır. Şahitler huzurunda beyan edilmiştir. Diyanet İşleri neşriyatında görmek mümkün. Manen işin aslı bu. Başka türlü düşünmek hakikat dışı olur. ALLAH’ın bi-zatihi emri olan meseleleri tamamiyle kaldırmaya beşer muktedir olamadığı gibi, yaratılışındaki gücü de müsait değildir. Nefsani duygularla bilgi ve görgü garibi yedinde her an tahribat gören ilahi kanunların aslına dönüştürülmesi için yasaklarla, beşeri cezalarla islah edip mecrasına otursun diye Hazret-i ALLAH bazı yarattığı ehil kullarını vazifeli kılar. İşte Atatürk’ün vazifesi bu idi. Her ne kadar beşeri ölçülere uymasa da neticeye bak. Gafil olma! Bugün Türk müslümanları diğer İslam cemaatlerinden daha kemalatlı iseler, hakikatleri daha iyi görebiliyorlarsa ilim, irfaniyet, medeniyet gibi güzellikleri yaşantı ve düşüncelerinde bulabiliyorlarsa, Din-i İslam’ı rahmet-i ilahinin dışında arama gafletinden kurtulabildiler ise bu rahmetin müsebbibini tanı ve bil. Nankör olma! 28.08.2015 M1