DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1 Kişinin inanma duygusuna hitap eden din de Allah'ın insana verdiği bu fıtratın doğal bir sonucudur. Hz. Peygamber, bu hususu bir hadisinde şöyle açıklamıştır: “Her doğan fıtrat üzere (inanmaya eğilimli) olarak dünyaya gelir”. İnsan her zaman yüce ve kudretli bir varlığa güvenme, ona sığınma ve ondan yardım dileme ihtiyacı hisseder. Bu sığınma ve güvenme duygusu ise din ile karşılanır. İnsanın evrendeki konumu; Evren, insanı ve diğer bütün varlıkları içine alan düzenli ve uyumlu bir bütündür. Evrende, canlı ve cansız milyonlarca varlık bulunmaktadır. Bitkiler, hayvanlar ve insanlar bunların başlıcalarıdır. İnsan evren içinde, Allah tarafından yaratılmış üstün bir varlıktır. İnsan; evrendeki varlıklar içerisinde akıllı, irade sahibi ve özgür olarak yaratılmıştır. Akıllı olduğu için düşünür, araştırma ve incelemeler yapar. İnsan aklıyla iyiyi, kötüyü; faydalıyı ve zararlıyı birbirinden ayırt eder ve iradesiyle de bunlardan dilediğine yönelir. Bu durum insanı diğer varlıklardan ayıran başlıca özelliktir. İnsanın evrendeki varlıklar arasındaki farklı ve özel konumu Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir: “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” Kur’an-ı Kerim, İsra, 70), “Biz gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık.” (Kur’an-ı Kerim, Tin, 4) BÜTÜN DİNLERİ DE İÇİNE ALACAK ŞEKİLDE DİNİN GENEL TANIMI; DİN; bir insan topluluğunun sahip olduğu İNANÇLAR, devam ettirdiği İBADETLER (Tapınmalar) ve AHLAKİ KURALLAR’ın tümüne denir. Dininin İslam bilginlerine göre tanımı; Din; insanları dünya ve ahirette mutluluğa ulaştırmak amacıyla Yüce Allah tarafından vahiy yoluyla ve peygamberler aracılığı ile insanlara gönderilen ilahi kurallar ve ilkeler bütünüdür. Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi Din, insanları iyi ve faydalı işler yapmaya yönelten, toplumları yücelten ve geliştiren bir olgudur. Din, insanlar arasında merhamet, şefkat, sevgi ve barış duygularının ortaya çıkmasını sağlar. Yoksula, yetime, düşküne yardımcı olmayı emreder. Kin, nefret ve intikam gibi her türlü kötülüğün ve kötü düşüncenin ortadan kalkmasını, insanların kardeşçe, barış ve huzur içinde yaşamasını öğütler. İnsanı diğer canlılardan üstün kılan özellikleri; Akıl - İrade sahibi oluşu İnsan Doğası ve Din İnsan, beden ve ruhun bir araya gelmesinden oluşan bir varlıktır. Bundan dolayı onun hem maddi, hem ruhsal ihtiyaçları vardır. İnsanın yaratılışına uygun bir hayat sürmesi bu iki yönün ihtiyaçlarını sağlıklı bir şekilde karşılaması ile mümkündür. İnsanın, yeme, içme, giyinme ve barınma gibi maddi ihtiyaçlarını giderdiği gibi, ruhsal (manevi) ihtiyaçlarını da gidermek durumundadır. İnsan yaratılışının bir gereği olarak; sevmek sevilmek, güvenmek sığınmak inanmak gibi manevi ihtiyaçlarını din ile karşılamıştır. Bu nedenle insanlık tarihinin başlangıcından itibaren her toplum yüce bir varlığa inanıp bağlanmış bir dini inancı benimsemiştir. Din, insanlık tarihi boyunca daima var olmuş evrensel bir olgudur. İnsan, inanma duygusu ile dünyaya gelmekte ve bu özelliği ile diğer canlılardan ayrılmaktadır. Yüce Yaratıcı, insanın doğasına onun kendisi ile ilişki kurmasını sağlayacak asil bir duygu yerleştirmiştir. İslami kaynaklarda bunun adına "fıtrat" (insanın doğası) denir. İnsan, toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Bir arada yaşamaya ihtiyaç duyar. Toplumların birlik ve beraberlik içerisinde yaşamalarına katkıda bulunan olgu dinî değerlerdir. Din, insana birlikte yaşamanın verdiği hak ve sorumlulukları hatırlatır. Örf, âdet, kanun ve ahlakla birlikte toplum hayatına yön verir. Din duygusunun zayıflaması suçların artmasına yol açabilir. Bu nedenle toplumda mutluluk, güven ve huzur azalır. Ayrıca din, insana hayatın sıkıntılarından bunaldığı zaman güç ve güven verir. Dinin, insan ilişkilerini düzenlemeye yönelik ilkelerinden bazıları; Anne ve babaya iyi davranma - komşu haklarını gözetme - yoksullara yardım etme - kimsesizleri koruyup gözetme - zor durumda olanlara destek olma. 1 DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1 Kişi ve topluma zarar verdiği için dinin, Çok Tanrıcılık (politeizm): Çok tanrıcılık, birçok tanrının varlığını kabul etmektir. Bu inanca göre birden çok tanrı bulunmaktadır. Her tanrının da kendine özgü bir görevi vardır. Hinduizm ve Şintoizm çok tanrılı dinlere örnek olarak gösterilebilir. İslam dini çok tanrıcılığa karşı çıkar. İslam dininde Allah’tan başka varlıkları tanrılaştırarak ortak yapmaya “ŞİRK” adı verilir. Allah’a ortak koşan kimselere “MÜŞRİK” denir yasakladığı davranışlardan bazıları: Yalan söyleme hile yapma - insanlarla alay etme - başkalarının özel hayatını araştırma - cana kıyma - iftira etme dedikodu yapma vb. Kur’an-ı Kerim’de; “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.” (Kur’an-ı Kerim, Nisa, 36) , Tanrıtanımazlık (Ateizm); Ateizm (tanrıtanımazlık); Tanrının varlığını kabul etmeyen felsefi düşünce ekolüdür. Ateistler, tanrının varlığına inanmanın mantıksız olduğunu belirtirler. Ateistlere göre, evren ve evrendeki olaylar tesadüfen, kendiliğinden meydana gelmektedir. Ateistler, sadece Tanrının varlığını değil, melek, ahiret, cennet, cehennem, kutsal kitap ve peygamber gibi tüm dini dini değerleri reddeder. Dinlere ve dini değerlerin tamamına karşıdırlar. “…yalan sözden sakının.” (Kur’an-ı Kerim, Hac, 30) buyrulmaktadır. Genel olarak inanma biçimleri; * Tek tanrıcılık (monoteizm) * Çok tanrıcılık (politezim) * Tanrıtanımazlık (ateizm) Monoteizm; Tanrı’nın varlığı ve birliğini savunan ve çok Diğer inanç biçimleri; Vahye dayanmayan inanç biçimleri ve düşünce akımları insanları hurafe, batıl inanç ve bazı zararlı akımlara yönlendirebilmektedir. Toplumda olumsuz etkilerini gördüğümüz bu tür inançlardan olan satanizm, şeytanı kutsal kabul eden ve ona tapmayı temel alan zararlı bir akımdır. Satanistler özelde Hıristiyanlığa genelde ise tüm dinlere ve dinlerin ortaya koyduğu kutsal değerlere karşı olma anlayışını benimsemiştir. Bu inanç biçimi, dinin ve dini olan her tanrıcılığa karşı olan bir inanıştır. Tek tanrıcılığın İslam düşüncesindeki karşılığı; Yüce Allah’ı “birlemek” anlamına gelen “Tevhit” denir. Tevhit inancına göre Yüce Allah birdir, tekdir; O’nun eşi, benzeri ve ortağı yoktur. Evreni yaratan, yöneten ve kontrolü altında tutan O’dur. İlahi dinler, tek tanrı inancına (tevhit) dayanır. “Tevhit” inancını açıklayan ve Kur’an-ı Kerim’de yer alan “İhlas” suresinin Türkçe anlamı; “De ki, O Allah birdir. Allah sameddir (hiçbir şeye muhtaç değildir). O doğurmamış ve doğmamıştır. şeyin karşısında yer almıştır. Satanistler, genellikle O’nun hiçbir dengi yoktur.” (Kur’an / İhlas 1-4) görür. bazı problemleri olan gençleri hedef kitle olarak Düşüncelerini bunlara benimsetmeye çalışırlar. Kelime-i Tevhit ve Türkçe anlamı; Allah’tan başka tanrı yoktur. (La ilahe illallah) İbadetin anlam ve kapsamı; İbadet sözlükte; kulluk etme, itaat etme, saygı gösterme, tapma ve tapınma anlamlarına gelmektedir. Terim olarak ibadet; Allah’ın emirlerine uymuş olmak, O’nun rızasını kazanmak gayesiyle yapılan her türlü iyi hareketlerdir. Kelime-i Şahadet ve Türkçe anlamı; Şahadet ederim ki Allah´tan başka ilah yoktur ve yine şahadet ederim ki Hazreti Muhammed onun kulu ve Peygamberidir. (Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden âbduhu ve Resuluhu) 2 DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1 İnsanın inancı gereği Allah’ın hoşnutluğunu İSLAM’DA YAPILIŞ ŞEKLİNE GÖRE İBADETLER; 1-Bedenle yapılan ibadetler; Namaz ve Oruç; 2-Mal ile yapılan ibadetler; Zekât, Fitre, Kurban 3-Hem beden hem de mal ile yapılan ibadetler; Hac. kazanmak için yaptığı her iyi ve faydalı davranış ibadet sayılır. Örneğin; İslam dininde yer alan namaz kılma, oruç tutma, zekât verme ve hacca gitmenin dışında Kur’an okumak, salavat getirmek, dua etmek, İbadet - Temizlik İlişkisi; Temizlik, sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürmenin ilk koşuludur. Bu nedenle İslam dini temizlik konusu üzerinde önemle durur ve temizliği imandan kabul eder. Temizlik; beden, elbise ve çevre temizliğinden oluşan maddi temizlik ile duygu, düşünce ve kalbi kötülüklerden arındırmaya dayanan manevi temizlik olmak üzere ikiye ayrılır. İslam dini, temizliği bir bütün olarak ele almakta ve insanların maddi temizlikle beraber manevi temizliğe de önem vermesini istemektedir. Temizlik, bazı ibadetlerin temeli ve aynı zamanda ön şartıdır. Namaz ibadetinin ön şartı abdest alıp temizlenmektir. Elbisenin ve namaz kılınacak yerin temiz olması da aranan diğer şartlardandır. Kabe’yi tavaf edebilmek için mutlaka abdest almak, maddi kirlerden arınmak gerekir. Ayrıca, namaz, oruç, zekat, hac ve kurban gibi ibadetleri yaparken manevi temizliğe önem verilmesi gerekir. İbadet eden insanın gurur, kibir, haset, kin, fesatçılık, yalancılık vb. kötülüklerden uzak durması gereklidir. Yüce Allah; “Elbiseni temiz tut. Kötü şeyleri terk et” (Kur’an / Müddessir 4-5); “… Şunu iyi bilin ki Allah tövbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.” (Kur’an / Bakara 222) ilahi mesajları ile temizliğin önemine değinmektedir. ilim öğrenmek ve öğretmek, helal kazanç sağlamak için çalışmak, anne ve babaya iyi davranmak, zorda kalan bir insana yardım etmek, birinin üzüntüsünü paylaşmak, iyiliği teşvik etmek, insanlara eziyet veren şeyleri yoldan kaldırmak gibi güzel davranışlar İslam dininde ibadet olarak kabul edilir. Allah’ın yapılmasını öğütlediği bireye ve topluma faydalı olan her davranış salih amel (amel-i salih) diye adlandırılır. Olarak Niçin ibadet edilir? İbadetler, hiçbir karşılık beklemeksizin gösterişten uzak yalnız Allah’ın emirlerini yerine getirmek, onun rızasını kazanmak ve bizlere vermiş olduğu nimetlere şükretmek amacıyla yapılır. İslam dinine göre, insanın yaratılış gayesi Yüce Allah’ı tanıyıp O’na kulluk etmektir. İbadet eden insan, yaratılış amacına uygun davranarak kulluk borcunu yerine getirmiş olur. İbadet eden insan, Allah’ın kendisine verdiği nimetler için O’na şükretmiş olur, iAllah’ı yanında hissedip huzur ve mutluluk elde eder. İslam dininde ibadetler; İslam dininde yer alan ibadetler; Farz, Vacip ve Sünnet olmak üzere üçe ayrılır. Farz; Allah’ın açık ve kesin bir şekilde yapılmasını Beden temizliği; İslam dini; beden temizliğine büyük önem verir, müslümanların bedenlerini ve giysilerini temiz tutmalarını ister. Hz. Peygamber, yemeklerden önce ve sonra elleri yıkamayı, sık sık banyo yapmayı, saçları, dişleri, tırnakları temiz tutmayı öğütler. Namaz kılacak kişinin bedeninin ve elbiselerinin temiz olması namazın ön şartı olarak kabul edilir. Hz. Peygamber, “Namazın anahtarı temizliktir.”, “Temizlik imandandır” , “Allah temizdir, temiz olanları sever.” buyurmuştur. istediği ibadetlere denir. Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek gibi. Vacip; Yüce Allah’ın emrettiği ancak, farz kadar açık ve kesin olmayan ibadetlere denir. Bayram namazı kılmak, kurban kesmek, fitre vermek gibi. Sünnet; Hz. Muhammed’in davranış, söz ve takrirleri yani güzel görüp onayladığı şeylerdir. Beş vakit namazın sünnetleri, dişleri fırçalamak, selamlaşmak ve güler yüzlü olmak gibi… 3 DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2 Gusül (boy abdesti) nedir? Gusül; cünüplükten veya lohusalık, adet görme vb. hallerden sonra temizlenmek için ağız, burun temizliği ile birlikte bütün vücudu yıkamaktır. Bu yıkanma şekline gusül veya boy abdesti adı da verilir. Kur’an-ı Kerim’de boy abdestinin alınması ile ilgili olarak “Ey iman edenler!... Eğer cünüp oldunuz ise boy abdesti alın…” (Kur’an-ı Kerim, Maide 6) ilahi mesajı (ayet) yer almaktadır. Teyemmüm nedir? Teyemmüm ile abdestin alınışı; Boy abdesti veya namaz abdesti temiz suyla alınır. Temiz suyun bulunmadığı ya da hastalık veya benzeri nedenlerle kullanılmasının mümkün olmadığı durumlarda toprak veya toprak cinsinden bir şeyle alınan boy abdesti veya namaz abdestine teyemmümle abdest denir. Teyemmümle abdest almak için önce niyet edilir (Niyet ettim Allah rızası için Teyemmümle boy abdesti / namaz abdesti almaya). Sonra eller temiz bir toprağa veya kum gibi toprak cinsinden bir şeye sürülüp silkelenir. Ardından yüz bir kere mesh edilir. Eller tekrar toprağa sürülür. Önce sağ, sonra sol kol mesh edilerek teyemmüm tamamlanır. Teyemmümle alınan boy abdesti veya namaz abdesti su ile alınan abdesti bozan durumlar ile bozulur. Ayrıca, su bulunur veya kullanma imkânı ortaya çıkarsa teyemmümle alınan abdest bozulur. Her namaz için yeniden teyemmümle abdest almak şarttır. Boy abdestinin (gusül) farzları; 1- Ağzın içini yıkayıp temizlemek 2- Burnu yıkayıp temizlemek 3-Tüm vücudu kuru yer kalmayacak şekilde yıkamak Boy abdestinin (gusül) alınması; Euzü-besmele çekilir. Niyet edilir. (Niyet ettim Allah rızası için boy abdesti almaya) Ağız ve burun temizlenir. Daha sonra bütün beden kuru yer kalmayacak şekilde yıkanır. Böylece gusül abdesti tamamlanmış olur. Kur’anda namaz abdesti; “Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı mesh edip topuklara kadar ayaklarınızı da yıkayın…” (Kur’an- Kerim, Maide, 6) ifadeleri yer almaktadır. Kur’anda teyemmüm; Teyemmüm, Yüce Allah’ın insanlar için sağladığı bir kolaylıktır. Bu konuda Yüce Allah; “… Su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi onunla mesh edin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez…” (Kur’an / Maide 6) ilahi mesajı (ayet) ile teyemmümü açıklamıştır. Abdestin farzları; 1- Yüzü yıkamak 2- Elleri ve kolları dirseklerle birlikte yıkamak 3- Başın dörtte birini mesh etmek 4- Ayakları topuklarla beraber yıkamak Teyemmümün farzları; 1- Niyet etmek 2- Elleri toprağa veya toprak cinsinden bir şeye sürüp önce yüzü sonra kolları mesh etmek Abdesti bozan durumlar; Uyumak - Yellenmek - Büyük ve küçük tuvalet ihtiyacını gidermek - Bayılmak - Namazdayken yanındaki kişi duyacak şekilde gülmek Abdest bozulmadığı sürece bir abdestle birden fazla namaz kılınabilir. Mekân ve çevre temizliği; Sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamanın temel şartı temiz olmaktır. Bu sebeple her insan, öncelikle vücudunu ve elbiselerini temiz tutmalıdır. Ayrıca, yaşadığı mekânın, çevrenin temizliğine de önem vermelidir. Temizlik, hem birey hem de toplum için önem arz etmektedir. İslam dini çevreyi temiz tutmamızı emreder. Hz. Muhammed, bir hadisinde, “Allah temizdir, temiz olanları sever… Öyleyse avlularınızı ve boş sahalarınızı temiz tutun…” buyurmuştur. Abdestin Alınışı; Euzü-besmele çekilir. Niyet edilerek (Niyet ettim Allah rızası için abdest almaya) eller bileklere kadar yıkanır, ağız ve burun suyla iyice temizlenir, yüz üç kere yıkanır, ardından önce sağ, sonra sol kol dirseklerle birlikte yıkanır, en az başın dörtte biri ıslak elle mesh edilir, Eller tekrar ıslatılarak kulakların içi ve arkası ve boyun mesh edilir, önce sağ sonra sol ayak topuklarla birlikte yıkanarak abdest alınmış olur. Abdest alırken su israfından kaçınmak gerekir. Hz. Muhammed; “Irmak kenarında bile olsanız abdest alırken suyu israf etmeyin.” buyurmuştur. 1 DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2 Hz. Muhammed, sahabelerinde bulunduğu bir ortamda şöyle buyurmuştur; “Allah’ın sevgi ve ilgisinden yoksun olma hali olan iki şeyden sakının!” Sahabeler de, “Nedir o iki şey?” diye sorunca Hz. Peygamber, “İnsanların yollarını ve gölgelendikleri yerleri kirletmektir.” cevabını vermiştir. Hz. Muhammed’in doğumu, çocukluğu ve gençliği; Hz. Muhammed, M. 20 Nisan 571 tarihinde Mekke’de doğmuştur. Babası Abdullah, annesi Amine’dir. Hz. Muhammed’in ailesi Mekke’deki Kureyş kabilesindendir. Hz. Muhammed, babasının vefatından yaklaşık olarak iki ay sonra dünyaya gelmiştir. Dedesi Abdülmuttalip torununa “Muhammed” ismini vermiş, himaye etmiştir. Hz. Muhammed, doğumundan bir süre sonra sütannesi Halime adlı kadına verilmiş ve onun yanında dört yıl kalmıştır. Peygamberimiz henüz altı yaşında iken annesi Amine vefat etmiştir. Altı yaşından itibaren Hz. Muhammed’in bakımını dedesi Abdülmuttalip üstlenmiştir. Sekiz yaşına geldiğinde dedesi vefat edince, bundan sonra Hz. Muhammed, amcası Ebu Talip’in himayesi altında yaşama devam etmiştir. O dönemde çoğunlukla Mekkelilerin yaptığı gibi Ebu Talip de ticaretle meşgul oluyordu. Hz. Muhammed amcasıyla beraber zaman zaman ticari faaliyet nedeniyle Mekke’nin dışına çıkmıştır. Hz. Muhammed, sonraları tek başına ticari seferlere katılmıştır. Ticaret hayatında dürüstlüğü, güvenilirliği ve başarısıyla Mekkelilerin saygınlığını kazanmıştır. Hz. Muhammed yirmi beş yaşında iken, Hz. Hatice ile evlenmiştir. Hz. peygamberin Hz. Hatice ile evliliğinden dördü kız ikisi erkek olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir. Kızı Hz. Fatma dışındaki bütün çocukları Hz. peygamberden önce vefat etmiştir. Hz. peygamberin soyu kızı Hz. Fatma ve Hz. Ali’nin çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin ile devam etmiştir. Hz. Muhammed’in doğduğu ortam; Hz. Muhammed, Arabistan Yarımadası’nın en önemli şehirlerinden biri olan Mekke’de dünyaya geldi. O, dünyaya geldiğinde Arabistan Yarımadası’nda toplumsal ve ahlaki açıdan pek çok olumsuzluklar yaşanmaktaydı. Hür ve kölelik olmak üzere insanlar sınıflara ayrılmıştı. Kölelerin hiçbir hakkı yoktu ve pazarlarda mal gibi alınıp satılırdı. Ayrıca, kadınlara ve kız çocuklarına değer verilmezdi. Kız çocukları diri diri toprağa gömülürdü. İnsanlar arasında haksızlık ve kötü alışkanlıklar çok artmıştı. Güçlü ve zengin olanlar, kimsesizleri eziyordu. Falcılık, büyücülük ve sihir gibi batıl inanışlar yaygındı. Arabistan yarımadasında halk kabileler halinde yaşıyor ve aralarında sık sık savaşlar çıkıyordu. Ancak kabileler kutsal kabul ettikleri (4 ay) Muharrem, Recep, Zilkade ve Zilhicce) ayalarında savaşmaktan kaçınırlardı. Halkın bir kısmı göçebe bir kısmı yerleşik yaşam sürüyordu. Göçebe yaşayanlar hayvancılıkla uğraşırken, yerleşik yaşam sürenler ise tarım ve ticaret ile geçiniyordu. Okuma yazma bilenlerin sayısı oldukça azdı. Araplar arasında şiir ve hitabet sanatı gelişmişti. Hz. Muhammed’in gençlik döneminde bazı olaylar; Hz. Muhammed, herkes tarafından dürüst, güvenilir, güzel ahlaklı bir insan olarak tanınıyordu. Bu gibi özellikleri nedeniyle Mekkeliler ona Muhammed’ül - Emin (Güvenilir Muhammed) adını vermişlerdir. Hz. Muhammed gençlik döneminde, Mekke’de yaşanan adaletsizlikleri ve haksızlıkları önlemek amacıyla oluşturulan “Erdemliler İttifakı / (Hilfu’l Fudül)” adlı topluluğun faaliyetlerine katılmıştır. Otuz beş yaşlarında Hz. Muhammed, Kabe’nin onarımı nedeniyle binanın dışında kalan siyah taşın (Hacer’ül - Esved) Kabe’ye yerleştirilmesinde hakemlik yaparak kabileler arasındaki çatışmayı ve anlaşmazlığı önlemiştir. İslamiyet öncesi Arabistan Yarımadası’ndaki inançlar; Hz. Muhammed dünyaya geldiğinde, en yaygın inanç biçimi putperestliktir. Arapların çoğu putlara tapıyor, onları Allah ile kendi aralarında aracı kabul ediyordu. Kabe’nin içinde çok sayıda put bulunuyordu. Ayrıca Yahudilik, Hıristiyanlık ve Mecusilik dinlerine mensup olan kişilerde yaşıyordu. Araplar arasında putlara tapmayı reddeden, Tanrının bir olduğuna inanan kimselerde vardı. Sayıları az olan bu kişilere “Hanif” adı verilirdi. Hanifler, Hz. İbrahim’in öğrettiği dini ilkeleri uygulamaya çalışıyorlardı. 2 DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2 Hz. Muhammed’e vahyin gelişi; M. 610 yılının Ramazan ayında Mekke’de bulunan Hira mağarasında, Hz. Muhammed’e Cebrail adlı melek gelerek “OKU!” dediğinde, Hz. peygamber heyecanlanarak okuma bilmediğini söyler. Bu konuşma aralarında üç kez tekrarlanır. Sonra Hz. peygamber “Ne okuyayım?” deyince Cebrail ona Alak suresinin ilk beş ayetini okur. Hz. Muhammed, İslam’a davet görevini yerine getirirken 620 yılında Medine’den gelen bir grup insanla Akabe adı verilen yerde buluşarak onları İslam dinini kabul etmeye çağırmıştır. Hz. Muhammed’in çağrısına uyan bu kişiler müslümanlığı kabul etmişlerdir. Bu Medineli Müslümanlar 621 yılında 12 kişi ile ertesi yıl 75 kişi ile Mekke’ye gelerek aynı yerde Hz. Muhammed ile “Yaratan Rabb’inin adıyla oku! O, insanı aşılanmış bir yumurtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabb’in en büyük kerem sahibidir. “ (Kur’an-ı Kerim, Alak 1 - 5) Alak suresinin ilk beş ayetinden sonra bir süre vahiy gelmedi. Bir müddet sonra Müddessir suresinin ilk ayetleri gelerek Hz. Muhammed’den insanları uyarması isteniyordu. O’da bu emir gereğince insanları İslam’a davet etmeye, Allah’ın varlığı ve birliğine inanmaya çağırdı. görüşüp O’na bağlılıklarını bildirmişlerdir. Bu görüşmeler İslam tarihinde “I. ve II. Akabe Biatları” olarak yer alır. Hz. peygamber ve müslümanların Mekke’de baskı altında olduklarını öğrenen bu kişiler, onları Medine’ye davet etmişler ve müslümanlar Hz. peygamberin yönlendirmesiyle gruplar halinde Medine’ye göç etmişlerdir. 622 yılında ise peygamberimiz Hz. Muhammed Hz. Ebubekir ile Mekke’den Medine’ye göç etmek amacıyla bir gece gizlice Mekke’den çıkıp Sevr mağarasında üç gün gizlendikten sonra yolculuklarına devam edip Hz. Muhammed’e ilk inananlar (Müslümanlar); - Eşi Hz. Hatice - Arkadaşı Hz. Ebubekir - Amcasının oğlu henüz çocuk yaşta olan Hz. Ali - Hürriyetine kavuşturulmuş (azatlı) kölesi Hz. Zeyd’dir. Hz. Muhammet, ilk zamanlarda sadece en yakınlarını İslam’a çağırdı. Bu dönemde çağırısını mümkün olduğunca gizli tuttu. Ancak Hicr suresi 94. ayetinde yer alan ; “ Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir.” ilahi mesajı gereği açık bir şekilde insanları İslam’a davet etmeye başladı. Medine yakınlarındaki Kuba adı verilen yerde konaklamışlar. Burada ilk mesciti inşa etmiştir. Bu mescide “Kuba mescidi” adı verilmiştir. Cuma günü “Kuba” dan ayrılarak Ranu’na vadisine geldiklerinde müslümanlara ilk Cuma namazını kıldırmıştır. Peygamberimiz 24 Eylül 622’de Medine’ye ulaşmış ve göç tamamlanmıştır. İslam tarihinde 622 yılında, Hz. Muhammed ve Müslümanların Mekke’den Medine’ye göç etmelerine “Hicret” adı verilmiştir. Hz. Muhammed’in hicreti; Mekkeli Müşrikler, Hz. Muhammed’in İslam’ı duyurma ve yayma çabasına ciddi tepki göstermişlerdir. Bu nedenle İslam’ın yayılmasını engellemeye çalışmışlar, Çünkü putperestlik onlar için hem gelir kapısı, hem de seçkin konumlarını sürdürmelerini sağlayan bir araçtı. Başta Hz. Muhammed olmak üzere Müslümanlara her türlü zulmü ve baskıyı yapmışlar ve Müslümanlara sosyal ve ekonomik boykot uygulamışlardır. Bu olaylar karşısında bunalan bazı Müslümanlar 615 - 616 yılında Hz. Muhammed’in yönlendirmesiyle Habeşistan’a göç etmişlerdir. Bütün sıkıntılara rağmen Mekke’de İslam’a davet etmeye devam etti. 619 yılında Hz. Muhammed iki üzücü olayla karşılaştı. Önce amcası Ebu Talip, bir süre sonra eşi Hz. Hatice vefat etti. Bu durum Hz. Muhammed’i derinden etkiledi. İslam tarihinde 619 yılı “Hüzün yılı” (Senetü’l- Hüzn) olarak anılır. Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlara Muhacir (hicret eden), onlara her türlü yardımı yapan Medineli Müslümanlara Ensar (yardım eden) adı verilmiştir. Hicret, ikinci Halife Hz. Ömer zamanında takvim başlangıcı kabul edilmiş, bu takvime “Hicri” takvim denilmiştir. İslam tarihinde “Hicret”in önemi; Müslümanlar, Hicret’le Mekkelilerin zulüm ve baskılarından kurtulmuş, inançlarını rahatça ifade etme ve ibadetlerini serbestçe yerine getirme imkanına kavuşmuşlardır. Hicret’ten sonra İslam dini Medine ve çevresinde hızlı yayılmış ve kısa bir süre içerisinde Arabistan Yarımadası’nda yaşayan insanların büyük bir çoğunluğu müslüman olmuşlardır. 3 DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2 Hz. Muhammed’in toplumsal barışa yönelik etkinlikleri; Peygamberimiz ilk önce Medine’de toplumsal barış ve huzuru sağlamaya yönelik çalışmalarda bulundu. Önce Mekke’den gelen muhacirlerden her birini, Medineli ensardan biri ile kardeş ilan etti. Hz. Ali’yi de kendisine kardeş seçti. Yıllardır bir-birleriyle çatışma hâlinde olan Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırdı. Hz. Muhammed, Medine’de müslümanlarla birlikte yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlar ve tüm dinî gruplarla vatandaşlık esasına dayalı bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmanın amacı, Medine’yi dış saldırılara karşı beraberce savunmak ve Medine’de özgür bir ortam oluşturmaktı. “Medine Sözleşmesi” denilen bu anlaşmayla, inancı ne olursa olsun, Medineliler için barış ve özgürlük sağlanmıştır. Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi’ndeki evrensel mesajları; Hz. Muhammed, 632 yılında hac ibadetini yerine getirmek için Mekke’ye gitti. (Bu, Hz. peygamberin ilk ve son haccı idi). Burada hac ibadetinin nasıl yapılacağını, müslümanlara uygulamalı olarak öğretti. Hz. peygamber hac sırasında Arafat’ta toplanan yüz bini aşkın müslümana bir veda konuşması yaptı. 632 yılında yaptığı bu hacca “veda haccı” ve İslam tarihinde Hz. Muhammed’in bu veda konuşmasına da “Veda Hutbesi” adı verilir. Allah’tan başka tanrı bulunmadığını, kendisinin onun kulu ve elçisi olduğunu, insanların birbirleriyle barış ve kardeşlik içinde yaşamaları gerektiğini, bütün insanların eşitliğini, hiç kimsenin bir diğerinden üstün olmadığını, her insanın can, mal, namus ve şerefinin kutsal olduğunu ve bunların korunması gerektiğini, eşlerin birbirleri üzerinde hakları olduğunu, özellikle kadın haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini ve müslümanlara Kur’an ve Sünnet olmak üzere iki emanet bıraktığını belirtmiştir. Hz. Muhammed’in İslam’ı yayma çabaları; İslam dini evrensel bir ilahi din olup Hz. Muhammed’in peygamberliği tüm insanlığadır. Hz. Muhammed Yüce Allah tarafından 610 yılında peygamber olarak görevlendirildikten sonra, yakın çevresinden başlayarak insanları İslam dinine inanmaya çağırmıştır. Hicretten sonra İslam dini hızla yayılmıştır. Hz. Muhammed, Hicretin altıncı yılından itibaren İslamiyet’i yaymak için İran, Bizans, Habeş gibi çevre ülkelerin hükümdarlarına elçilerle İslam’a davet mektupları göndermiştir. Örneğin, Dihye bin Halife ile Bizans İmparatoru Heraklius (Herakliyus)’a gönderdiği mektupta şu ifadeler yer almaktadır: “Allah’ın Resulü Hz. Muhammed’den Bizans İmparatoru Herakliyus’a: Allah’ın selamı hak yolda olanların üzerine olsun. Seni İslam’a davet ediyorum. İslam’ı kabul et ki kurtuluşa eresiniz. Allah da sana mükâfatını iki kat versin. Eğer kabul etmezsen halkın günahını sen çekersin. ‘Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızdaki ortak olan söze gelin. Sadece Allah’a kulluk edelim ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayalım.’ Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın…” Hz. Muhammed, 23 yıl süren peygamberlik hayatı boyunca insanlara İslam’ı anlatmış, 632 yılında vefat ettiğinde İslam dini bütün Arabistan yarımadasında yayılmıştır. Hz. Muhammed’in Vefatı; Hz. peygamber, 632 yılındaki Veda Haccı’nı yaptıktan sonra Mekke’den Medine’ye döndü. 27 Mayıs 632 yılında rahatsızlandı. Yerine mescitte namaz kıldırması için sahabelerden yakın arkadaşı Hz. Ebubekir’i görevlendirdi. Miladi 08 Haziran 632 Pazartesi günü vefat etti. Hz. Muhammed’in vefatı, müslümanları derinden sarsmıştır. Bazı müslümanlar O’nun öldüğüne inanmak istememiştir. Hz. Ömer kılıcını çekerek, Hz. Muhammed’in ölmediğini ve öldüğünü söyleyenlere tepki göstererek cezalandıracağını söylemiştir. Hz. peygamber’in vefat haberini alan Hz. Ebubekir, odasına girerek yüzünü açmış ve O’nun cansız bedenini görünce çok üzülmüştür. Kendini toparlayan Hz. Ebubekir dışarı çıkarak; “Ey insanlar! Kim Muhammed’e tapıyorsa, bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim de Allah’a tapıyorsa bilsin ki Allah bakidir, ölümsüzdür.” şeklinde konuşma yapmış ve Müslümanları sakinleşmelerini sağlamıştır. Hz. peygamberin mübarek bedenini Hz. Ali yıkamış ve cenaze işleriyle bizzat kendisi ilgilenmiştir. Hz. peygamber Medine’de vefat ettiği yere; Mescid-i Nebi’nin bitişiğindeki eşi Hz. Ayşe’nin odasına defnedilmiştir. Hz. peygamberin mezarı, tertemiz cennet bahçesi (Ravza-i Mutahhara) olarak adlandırılır. 4