din kültürü ve ahlak bilgisi ders notları 9

advertisement
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1
Kişinin inanma duygusuna hitap eden din de
Allah'ın insana verdiği bu fıtratın doğal bir sonucudur.
Hz. Peygamber, bu hususu bir hadisinde şöyle
açıklamıştır: “Her doğan fıtrat üzere (inanmaya
eğilimli) olarak dünyaya gelir”.
İnsan her zaman yüce ve kudretli bir varlığa
güvenme, ona sığınma ve ondan yardım dileme
ihtiyacı hisseder. Bu sığınma ve güvenme duygusu ise
din ile karşılanır.
İnsanın evrendeki konumu;
Evren, insanı ve diğer bütün varlıkları içine alan
düzenli ve uyumlu bir bütündür. Evrende, canlı ve
cansız milyonlarca varlık bulunmaktadır. Bitkiler,
hayvanlar ve insanlar bunların başlıcalarıdır. İnsan
evren içinde, Allah tarafından yaratılmış üstün bir
varlıktır.
İnsan; evrendeki varlıklar içerisinde akıllı, irade
sahibi ve özgür olarak yaratılmıştır. Akıllı olduğu için
düşünür, araştırma ve incelemeler yapar. İnsan aklıyla
iyiyi, kötüyü; faydalıyı ve zararlıyı birbirinden ayırt
eder ve iradesiyle de bunlardan dilediğine yönelir. Bu
durum insanı diğer varlıklardan ayıran başlıca
özelliktir.
İnsanın evrendeki varlıklar arasındaki farklı ve
özel konumu Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade edilmiştir:
“Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi
kıldık. Onları (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve
denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar
verdik. Yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan
üstün kıldık.” Kur’an-ı Kerim, İsra, 70), “Biz gerçekten
insanı en güzel biçimde yarattık.” (Kur’an-ı Kerim,
Tin, 4)
BÜTÜN DİNLERİ DE İÇİNE ALACAK ŞEKİLDE
DİNİN GENEL TANIMI;
DİN; bir insan topluluğunun sahip olduğu
İNANÇLAR, devam ettirdiği İBADETLER (Tapınmalar)
ve AHLAKİ KURALLAR’ın tümüne denir.
Dininin İslam bilginlerine göre tanımı;
Din; insanları dünya ve ahirette mutluluğa
ulaştırmak amacıyla Yüce Allah tarafından vahiy
yoluyla ve peygamberler aracılığı ile insanlara
gönderilen ilahi kurallar ve ilkeler bütünüdür.
Dinin İnsan Hayatındaki Yeri ve Önemi
Din, insanları iyi ve faydalı işler yapmaya
yönelten, toplumları yücelten ve geliştiren bir
olgudur. Din, insanlar arasında merhamet, şefkat,
sevgi ve barış duygularının ortaya çıkmasını sağlar.
Yoksula, yetime, düşküne yardımcı olmayı emreder.
Kin, nefret ve intikam gibi her türlü kötülüğün ve kötü
düşüncenin ortadan kalkmasını, insanların kardeşçe,
barış ve huzur içinde yaşamasını öğütler.
İnsanı diğer canlılardan üstün kılan özellikleri;
Akıl - İrade sahibi oluşu İnsan Doğası ve Din
İnsan, beden ve ruhun bir araya gelmesinden
oluşan bir varlıktır. Bundan dolayı onun hem maddi,
hem ruhsal ihtiyaçları vardır. İnsanın yaratılışına
uygun bir hayat sürmesi bu iki yönün ihtiyaçlarını
sağlıklı bir şekilde karşılaması ile mümkündür. İnsanın,
yeme, içme, giyinme ve barınma gibi maddi
ihtiyaçlarını giderdiği gibi, ruhsal (manevi) ihtiyaçlarını
da gidermek durumundadır.
İnsan yaratılışının bir gereği olarak; sevmek
sevilmek, güvenmek sığınmak inanmak gibi manevi
ihtiyaçlarını din ile karşılamıştır. Bu nedenle insanlık
tarihinin başlangıcından itibaren her toplum yüce bir
varlığa inanıp bağlanmış bir dini inancı benimsemiştir.
Din, insanlık tarihi boyunca daima var olmuş evrensel
bir olgudur. İnsan, inanma duygusu ile dünyaya
gelmekte ve bu özelliği ile diğer canlılardan
ayrılmaktadır.
Yüce Yaratıcı, insanın doğasına onun kendisi ile
ilişki kurmasını sağlayacak asil bir duygu
yerleştirmiştir.
İslami kaynaklarda bunun adına
"fıtrat" (insanın doğası) denir.
İnsan, toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Bir arada
yaşamaya ihtiyaç duyar. Toplumların birlik ve
beraberlik içerisinde yaşamalarına katkıda bulunan
olgu dinî değerlerdir. Din, insana birlikte yaşamanın
verdiği hak ve sorumlulukları hatırlatır. Örf, âdet,
kanun ve ahlakla birlikte toplum hayatına yön verir.
Din duygusunun zayıflaması suçların artmasına yol
açabilir. Bu nedenle toplumda mutluluk, güven ve
huzur azalır. Ayrıca din, insana hayatın sıkıntılarından
bunaldığı zaman güç ve güven verir.
Dinin, insan ilişkilerini düzenlemeye yönelik
ilkelerinden bazıları;
Anne ve babaya iyi davranma - komşu haklarını
gözetme - yoksullara yardım etme - kimsesizleri
koruyup gözetme - zor durumda olanlara destek
olma.
1
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1
Kişi ve topluma zarar verdiği için dinin,
Çok Tanrıcılık (politeizm):
Çok tanrıcılık, birçok tanrının varlığını kabul
etmektir. Bu inanca göre birden çok tanrı
bulunmaktadır. Her tanrının da kendine özgü bir
görevi vardır. Hinduizm ve Şintoizm çok tanrılı dinlere
örnek olarak gösterilebilir. İslam dini çok tanrıcılığa
karşı çıkar.
İslam dininde Allah’tan başka varlıkları
tanrılaştırarak ortak yapmaya “ŞİRK” adı verilir.
Allah’a ortak koşan kimselere “MÜŞRİK” denir
yasakladığı davranışlardan bazıları: Yalan söyleme hile yapma - insanlarla alay etme - başkalarının özel
hayatını araştırma - cana kıyma - iftira etme dedikodu yapma vb.
Kur’an-ı Kerim’de; “Allah’a ibadet edin ve ona
hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya,
yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak
komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin
altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve
övünen kimseleri sevmez.” (Kur’an-ı Kerim, Nisa, 36) ,
Tanrıtanımazlık (Ateizm);
Ateizm (tanrıtanımazlık); Tanrının varlığını kabul
etmeyen felsefi düşünce ekolüdür. Ateistler, tanrının
varlığına inanmanın mantıksız olduğunu belirtirler.
Ateistlere göre, evren ve evrendeki olaylar tesadüfen,
kendiliğinden meydana gelmektedir. Ateistler, sadece
Tanrının varlığını değil, melek, ahiret, cennet,
cehennem, kutsal kitap ve peygamber gibi tüm dini
dini değerleri reddeder. Dinlere ve dini değerlerin
tamamına karşıdırlar.
“…yalan sözden sakının.” (Kur’an-ı Kerim, Hac, 30)
buyrulmaktadır.
Genel olarak inanma biçimleri;
* Tek tanrıcılık (monoteizm) * Çok tanrıcılık (politezim) * Tanrıtanımazlık (ateizm)
Monoteizm;
Tanrı’nın varlığı ve birliğini savunan ve çok
Diğer inanç biçimleri;
Vahye dayanmayan inanç biçimleri ve düşünce
akımları insanları hurafe, batıl inanç ve bazı zararlı
akımlara yönlendirebilmektedir. Toplumda olumsuz
etkilerini gördüğümüz bu tür inançlardan olan
satanizm, şeytanı kutsal kabul eden ve ona tapmayı
temel alan zararlı bir akımdır. Satanistler özelde
Hıristiyanlığa genelde ise tüm dinlere ve dinlerin
ortaya koyduğu kutsal değerlere karşı olma anlayışını
benimsemiştir. Bu inanç biçimi, dinin ve dini olan her
tanrıcılığa karşı olan bir inanıştır. Tek tanrıcılığın İslam
düşüncesindeki karşılığı; Yüce Allah’ı “birlemek”
anlamına gelen “Tevhit” denir. Tevhit inancına göre
Yüce Allah birdir, tekdir; O’nun eşi, benzeri ve ortağı
yoktur. Evreni yaratan, yöneten ve kontrolü altında
tutan O’dur. İlahi dinler, tek tanrı inancına (tevhit)
dayanır.
“Tevhit” inancını açıklayan ve Kur’an-ı Kerim’de
yer alan “İhlas” suresinin Türkçe anlamı;
“De ki, O Allah birdir. Allah sameddir (hiçbir şeye
muhtaç değildir). O doğurmamış ve doğmamıştır.
şeyin karşısında yer almıştır. Satanistler, genellikle
O’nun hiçbir dengi yoktur.” (Kur’an / İhlas 1-4)
görür.
bazı problemleri olan gençleri hedef kitle olarak
Düşüncelerini
bunlara
benimsetmeye
çalışırlar.
Kelime-i Tevhit ve Türkçe anlamı;
Allah’tan başka tanrı yoktur. (La ilahe illallah)
İbadetin anlam ve kapsamı;
İbadet sözlükte; kulluk etme, itaat etme, saygı
gösterme,
tapma ve tapınma anlamlarına
gelmektedir.
Terim olarak ibadet; Allah’ın emirlerine uymuş
olmak, O’nun rızasını kazanmak gayesiyle yapılan her
türlü iyi hareketlerdir.
Kelime-i Şahadet ve Türkçe anlamı;
Şahadet ederim ki Allah´tan başka ilah yoktur
ve yine şahadet ederim ki Hazreti Muhammed onun
kulu ve Peygamberidir. (Eşhedu en la ilahe illallah ve
eşhedü enne Muhammeden âbduhu ve Resuluhu)
2
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 1
İnsanın inancı gereği Allah’ın hoşnutluğunu
İSLAM’DA YAPILIŞ ŞEKLİNE GÖRE İBADETLER;
1-Bedenle yapılan ibadetler; Namaz ve Oruç;
2-Mal ile yapılan ibadetler; Zekât, Fitre, Kurban
3-Hem beden hem de mal ile yapılan ibadetler;
Hac.
kazanmak için yaptığı her iyi ve faydalı davranış
ibadet sayılır. Örneğin; İslam dininde yer alan namaz
kılma, oruç tutma, zekât verme ve hacca gitmenin
dışında Kur’an okumak, salavat getirmek, dua etmek,
İbadet - Temizlik İlişkisi;
Temizlik, sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürmenin ilk
koşuludur. Bu nedenle İslam dini temizlik konusu
üzerinde önemle durur ve temizliği imandan kabul
eder. Temizlik; beden, elbise ve çevre temizliğinden
oluşan maddi temizlik ile duygu, düşünce ve kalbi
kötülüklerden arındırmaya dayanan manevi temizlik
olmak üzere ikiye ayrılır.
İslam dini, temizliği bir bütün olarak ele almakta ve
insanların maddi temizlikle beraber manevi temizliğe
de önem vermesini istemektedir.
Temizlik, bazı ibadetlerin temeli ve aynı zamanda
ön şartıdır. Namaz ibadetinin ön şartı abdest alıp
temizlenmektir. Elbisenin ve namaz kılınacak yerin
temiz olması da aranan diğer şartlardandır. Kabe’yi
tavaf edebilmek için mutlaka abdest almak, maddi
kirlerden arınmak gerekir.
Ayrıca, namaz, oruç, zekat, hac ve kurban gibi
ibadetleri yaparken manevi temizliğe önem verilmesi
gerekir. İbadet eden insanın gurur, kibir, haset, kin,
fesatçılık, yalancılık vb. kötülüklerden uzak durması
gereklidir.
Yüce Allah; “Elbiseni temiz tut. Kötü şeyleri terk
et” (Kur’an / Müddessir 4-5); “… Şunu iyi bilin ki Allah
tövbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.”
(Kur’an / Bakara 222) ilahi mesajları ile temizliğin
önemine değinmektedir.
ilim öğrenmek ve öğretmek, helal kazanç sağlamak
için çalışmak, anne ve babaya iyi davranmak, zorda
kalan bir insana yardım etmek, birinin üzüntüsünü
paylaşmak, iyiliği teşvik etmek, insanlara eziyet veren
şeyleri yoldan kaldırmak gibi güzel davranışlar İslam
dininde ibadet olarak kabul edilir. Allah’ın yapılmasını
öğütlediği bireye ve topluma faydalı olan her davranış
salih amel (amel-i salih) diye adlandırılır.
Olarak
Niçin ibadet edilir?
İbadetler,
hiçbir
karşılık
beklemeksizin
gösterişten uzak yalnız Allah’ın emirlerini yerine
getirmek, onun rızasını kazanmak ve bizlere vermiş
olduğu nimetlere şükretmek amacıyla yapılır. İslam
dinine göre, insanın yaratılış gayesi Yüce Allah’ı
tanıyıp O’na kulluk etmektir. İbadet eden insan,
yaratılış amacına uygun davranarak kulluk borcunu
yerine getirmiş olur. İbadet eden insan, Allah’ın
kendisine verdiği nimetler için O’na şükretmiş olur,
iAllah’ı yanında hissedip huzur ve mutluluk elde eder.
İslam dininde ibadetler;
İslam dininde yer alan ibadetler; Farz, Vacip ve
Sünnet olmak üzere üçe ayrılır.
Farz; Allah’ın açık ve kesin bir şekilde yapılmasını
Beden temizliği;
İslam dini; beden temizliğine büyük önem verir,
müslümanların bedenlerini ve giysilerini temiz
tutmalarını ister. Hz. Peygamber, yemeklerden önce
ve sonra elleri yıkamayı, sık sık banyo yapmayı,
saçları, dişleri, tırnakları temiz tutmayı öğütler. Namaz
kılacak kişinin bedeninin ve elbiselerinin temiz olması
namazın ön şartı olarak kabul edilir. Hz. Peygamber,
“Namazın
anahtarı
temizliktir.”,
“Temizlik
imandandır” , “Allah temizdir, temiz olanları sever.”
buyurmuştur.
istediği ibadetlere denir. Namaz kılmak, oruç tutmak,
zekât vermek, hacca gitmek gibi.
Vacip; Yüce Allah’ın emrettiği ancak, farz kadar
açık ve kesin olmayan ibadetlere denir. Bayram
namazı kılmak, kurban kesmek, fitre vermek gibi.
Sünnet; Hz. Muhammed’in davranış, söz ve
takrirleri yani güzel görüp onayladığı şeylerdir. Beş
vakit
namazın
sünnetleri,
dişleri
fırçalamak,
selamlaşmak ve güler yüzlü olmak gibi…
3
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2
Gusül (boy abdesti) nedir?
Gusül; cünüplükten veya lohusalık, adet görme vb.
hallerden sonra temizlenmek için ağız, burun temizliği
ile birlikte bütün vücudu yıkamaktır. Bu yıkanma şekline
gusül veya boy abdesti adı da verilir. Kur’an-ı Kerim’de
boy abdestinin alınması ile ilgili olarak “Ey iman
edenler!... Eğer cünüp oldunuz ise boy abdesti alın…”
(Kur’an-ı Kerim, Maide 6) ilahi mesajı (ayet) yer
almaktadır.
Teyemmüm nedir? Teyemmüm ile abdestin
alınışı;
Boy abdesti veya namaz abdesti temiz suyla alınır.
Temiz suyun bulunmadığı ya da hastalık veya benzeri
nedenlerle
kullanılmasının
mümkün
olmadığı
durumlarda toprak veya toprak cinsinden bir şeyle
alınan boy abdesti veya namaz abdestine teyemmümle
abdest denir.
Teyemmümle abdest almak için önce niyet edilir
(Niyet ettim Allah rızası için Teyemmümle boy abdesti /
namaz abdesti almaya). Sonra eller temiz bir toprağa
veya kum gibi toprak cinsinden bir şeye sürülüp
silkelenir. Ardından yüz bir kere mesh edilir. Eller tekrar
toprağa sürülür. Önce sağ, sonra sol kol mesh edilerek
teyemmüm tamamlanır. Teyemmümle alınan boy
abdesti veya namaz abdesti su ile alınan abdesti bozan
durumlar ile bozulur. Ayrıca, su bulunur veya kullanma
imkânı ortaya çıkarsa teyemmümle alınan abdest
bozulur. Her namaz için yeniden teyemmümle abdest
almak şarttır.
Boy abdestinin (gusül) farzları;
1- Ağzın içini yıkayıp temizlemek
2- Burnu yıkayıp temizlemek
3-Tüm vücudu kuru yer kalmayacak şekilde
yıkamak
Boy abdestinin (gusül) alınması;
Euzü-besmele çekilir. Niyet edilir. (Niyet ettim Allah
rızası için boy abdesti almaya) Ağız ve burun temizlenir.
Daha sonra bütün beden kuru yer kalmayacak şekilde
yıkanır. Böylece gusül abdesti tamamlanmış olur.
Kur’anda namaz abdesti;
“Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız
zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi
yıkayın; başlarınızı mesh edip topuklara kadar
ayaklarınızı da yıkayın…” (Kur’an- Kerim, Maide, 6)
ifadeleri yer almaktadır.
Kur’anda teyemmüm;
Teyemmüm, Yüce Allah’ın insanlar için sağladığı bir
kolaylıktır. Bu konuda Yüce Allah; “… Su
bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de
yüzünüzü ve dirseklere kadar ellerinizi onunla mesh
edin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak
istemez…” (Kur’an / Maide 6) ilahi mesajı (ayet) ile
teyemmümü açıklamıştır.
Abdestin farzları;
1- Yüzü yıkamak
2- Elleri ve kolları dirseklerle birlikte yıkamak
3- Başın dörtte birini mesh etmek
4- Ayakları topuklarla beraber yıkamak
Teyemmümün farzları;
1- Niyet etmek
2- Elleri toprağa veya toprak cinsinden bir
şeye sürüp önce yüzü sonra kolları mesh etmek
Abdesti bozan durumlar;
Uyumak - Yellenmek - Büyük ve küçük tuvalet
ihtiyacını gidermek - Bayılmak - Namazdayken yanındaki
kişi duyacak şekilde gülmek
Abdest bozulmadığı sürece bir abdestle birden
fazla namaz kılınabilir.
Mekân ve çevre temizliği;
Sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamanın
temel şartı temiz olmaktır. Bu sebeple her insan,
öncelikle vücudunu ve elbiselerini temiz tutmalıdır.
Ayrıca, yaşadığı mekânın, çevrenin temizliğine de önem
vermelidir. Temizlik, hem birey hem de toplum için
önem arz etmektedir.
İslam dini çevreyi temiz tutmamızı emreder. Hz.
Muhammed, bir hadisinde, “Allah temizdir, temiz
olanları sever… Öyleyse avlularınızı ve boş sahalarınızı
temiz tutun…” buyurmuştur.
Abdestin Alınışı;
Euzü-besmele çekilir. Niyet edilerek (Niyet ettim
Allah rızası için abdest almaya) eller bileklere kadar
yıkanır, ağız ve burun suyla iyice temizlenir, yüz üç kere
yıkanır, ardından önce sağ, sonra sol kol dirseklerle
birlikte yıkanır, en az başın dörtte biri ıslak elle mesh
edilir, Eller tekrar ıslatılarak kulakların içi ve arkası ve
boyun mesh edilir, önce sağ sonra sol ayak topuklarla
birlikte yıkanarak abdest alınmış olur. Abdest alırken su
israfından kaçınmak gerekir. Hz. Muhammed; “Irmak
kenarında bile olsanız abdest alırken suyu israf
etmeyin.” buyurmuştur.
1
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2
Hz. Muhammed, sahabelerinde bulunduğu bir
ortamda şöyle buyurmuştur; “Allah’ın sevgi ve
ilgisinden yoksun olma hali olan iki şeyden sakının!”
Sahabeler de, “Nedir o iki şey?” diye sorunca Hz.
Peygamber, “İnsanların yollarını ve gölgelendikleri
yerleri kirletmektir.” cevabını vermiştir.
Hz. Muhammed’in doğumu, çocukluğu ve gençliği;
Hz. Muhammed, M. 20 Nisan 571 tarihinde
Mekke’de doğmuştur. Babası Abdullah, annesi
Amine’dir. Hz. Muhammed’in ailesi Mekke’deki Kureyş
kabilesindendir. Hz. Muhammed, babasının vefatından
yaklaşık olarak iki ay sonra dünyaya gelmiştir. Dedesi
Abdülmuttalip torununa “Muhammed” ismini vermiş,
himaye etmiştir. Hz. Muhammed, doğumundan bir süre
sonra sütannesi Halime adlı kadına verilmiş ve onun
yanında dört yıl kalmıştır. Peygamberimiz henüz altı
yaşında iken annesi Amine vefat etmiştir.
Altı yaşından itibaren Hz. Muhammed’in bakımını
dedesi Abdülmuttalip üstlenmiştir. Sekiz yaşına
geldiğinde dedesi vefat edince, bundan sonra Hz.
Muhammed, amcası Ebu Talip’in himayesi altında
yaşama devam etmiştir.
O dönemde çoğunlukla Mekkelilerin yaptığı gibi
Ebu Talip de ticaretle meşgul oluyordu. Hz. Muhammed
amcasıyla beraber zaman zaman ticari faaliyet
nedeniyle Mekke’nin dışına çıkmıştır.
Hz. Muhammed, sonraları tek başına ticari
seferlere katılmıştır. Ticaret hayatında dürüstlüğü,
güvenilirliği ve başarısıyla Mekkelilerin saygınlığını
kazanmıştır. Hz. Muhammed yirmi beş yaşında iken, Hz.
Hatice ile evlenmiştir.
Hz. peygamberin Hz. Hatice ile evliliğinden dördü
kız ikisi erkek olmak üzere altı çocuğu dünyaya gelmiştir.
Kızı Hz. Fatma dışındaki bütün çocukları Hz.
peygamberden önce vefat etmiştir. Hz. peygamberin
soyu kızı Hz. Fatma ve Hz. Ali’nin çocukları Hz. Hasan ve
Hz. Hüseyin ile devam etmiştir.
Hz. Muhammed’in doğduğu ortam;
Hz. Muhammed, Arabistan Yarımadası’nın en
önemli şehirlerinden biri olan Mekke’de dünyaya geldi.
O, dünyaya geldiğinde Arabistan Yarımadası’nda
toplumsal ve ahlaki açıdan pek çok olumsuzluklar
yaşanmaktaydı. Hür ve kölelik olmak üzere insanlar
sınıflara ayrılmıştı. Kölelerin hiçbir hakkı yoktu ve
pazarlarda mal gibi alınıp satılırdı. Ayrıca, kadınlara ve
kız çocuklarına değer verilmezdi. Kız çocukları diri diri
toprağa gömülürdü.
İnsanlar arasında haksızlık ve kötü alışkanlıklar çok
artmıştı. Güçlü ve zengin olanlar, kimsesizleri eziyordu.
Falcılık, büyücülük ve sihir gibi batıl inanışlar yaygındı.
Arabistan yarımadasında halk kabileler halinde yaşıyor
ve aralarında sık sık savaşlar çıkıyordu. Ancak kabileler
kutsal kabul ettikleri (4 ay) Muharrem, Recep, Zilkade ve
Zilhicce) ayalarında savaşmaktan kaçınırlardı. Halkın bir
kısmı göçebe bir kısmı yerleşik yaşam sürüyordu.
Göçebe yaşayanlar hayvancılıkla uğraşırken, yerleşik
yaşam sürenler ise tarım ve ticaret ile geçiniyordu.
Okuma yazma bilenlerin sayısı oldukça azdı. Araplar
arasında şiir ve hitabet sanatı gelişmişti.
Hz. Muhammed’in gençlik döneminde bazı
olaylar;
Hz. Muhammed, herkes tarafından dürüst,
güvenilir, güzel ahlaklı bir insan olarak tanınıyordu. Bu
gibi özellikleri nedeniyle Mekkeliler ona Muhammed’ül
- Emin (Güvenilir Muhammed) adını vermişlerdir.
Hz. Muhammed gençlik döneminde, Mekke’de
yaşanan adaletsizlikleri ve haksızlıkları önlemek
amacıyla oluşturulan “Erdemliler İttifakı / (Hilfu’l Fudül)” adlı topluluğun faaliyetlerine katılmıştır.
Otuz beş yaşlarında Hz. Muhammed, Kabe’nin
onarımı nedeniyle binanın dışında kalan siyah taşın
(Hacer’ül - Esved) Kabe’ye yerleştirilmesinde hakemlik
yaparak kabileler arasındaki çatışmayı ve anlaşmazlığı
önlemiştir.
İslamiyet öncesi Arabistan Yarımadası’ndaki
inançlar;
Hz. Muhammed dünyaya geldiğinde, en yaygın
inanç biçimi putperestliktir. Arapların çoğu putlara
tapıyor, onları Allah ile kendi aralarında aracı kabul
ediyordu. Kabe’nin içinde çok sayıda put bulunuyordu.
Ayrıca Yahudilik, Hıristiyanlık ve Mecusilik
dinlerine mensup olan kişilerde yaşıyordu. Araplar
arasında putlara tapmayı reddeden, Tanrının bir
olduğuna inanan kimselerde vardı. Sayıları az olan bu
kişilere “Hanif” adı verilirdi. Hanifler, Hz. İbrahim’in
öğrettiği dini ilkeleri uygulamaya çalışıyorlardı.
2
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2
Hz. Muhammed’e vahyin gelişi;
M. 610 yılının Ramazan ayında Mekke’de bulunan
Hira mağarasında, Hz. Muhammed’e Cebrail adlı melek
gelerek
“OKU!”
dediğinde,
Hz.
peygamber
heyecanlanarak okuma bilmediğini söyler. Bu konuşma
aralarında üç kez tekrarlanır. Sonra Hz. peygamber
“Ne okuyayım?” deyince Cebrail ona Alak suresinin
ilk beş ayetini okur.
Hz. Muhammed, İslam’a davet görevini yerine
getirirken 620 yılında Medine’den gelen bir grup insanla
Akabe adı verilen yerde buluşarak onları İslam dinini
kabul etmeye çağırmıştır. Hz. Muhammed’in çağrısına
uyan bu kişiler müslümanlığı kabul etmişlerdir. Bu
Medineli Müslümanlar 621 yılında 12 kişi ile ertesi yıl 75
kişi ile Mekke’ye gelerek aynı yerde Hz. Muhammed ile
“Yaratan Rabb’inin adıyla oku! O, insanı
aşılanmış bir yumurtadan yarattı. Oku! İnsana
bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten
Rabb’in en büyük kerem sahibidir. “ (Kur’an-ı
Kerim, Alak 1 - 5)
Alak suresinin ilk beş ayetinden sonra bir süre
vahiy gelmedi. Bir müddet sonra Müddessir
suresinin ilk ayetleri gelerek Hz. Muhammed’den
insanları uyarması isteniyordu. O’da bu emir
gereğince insanları İslam’a davet etmeye, Allah’ın
varlığı ve birliğine inanmaya çağırdı.
görüşüp
O’na
bağlılıklarını
bildirmişlerdir.
Bu
görüşmeler İslam tarihinde “I. ve II. Akabe Biatları”
olarak yer alır. Hz. peygamber ve müslümanların
Mekke’de baskı altında olduklarını öğrenen bu kişiler,
onları Medine’ye davet etmişler ve müslümanlar Hz.
peygamberin
yönlendirmesiyle
gruplar
halinde
Medine’ye göç etmişlerdir.
622 yılında ise peygamberimiz Hz. Muhammed Hz.
Ebubekir ile Mekke’den Medine’ye göç etmek amacıyla
bir gece gizlice Mekke’den çıkıp Sevr mağarasında üç
gün gizlendikten sonra yolculuklarına devam edip
Hz. Muhammed’e ilk inananlar (Müslümanlar);
- Eşi Hz. Hatice - Arkadaşı Hz. Ebubekir - Amcasının
oğlu henüz çocuk yaşta olan Hz. Ali - Hürriyetine
kavuşturulmuş (azatlı) kölesi Hz. Zeyd’dir.
Hz. Muhammet, ilk zamanlarda sadece en
yakınlarını İslam’a çağırdı. Bu dönemde çağırısını
mümkün olduğunca gizli tuttu. Ancak Hicr suresi 94.
ayetinde yer alan ; “ Sana emrolunanı açıkça söyle ve
ortak koşanlardan yüz çevir.” ilahi mesajı gereği açık
bir şekilde insanları İslam’a davet etmeye başladı.
Medine
yakınlarındaki
Kuba
adı
verilen
yerde
konaklamışlar. Burada ilk mesciti inşa etmiştir. Bu
mescide “Kuba mescidi” adı verilmiştir. Cuma günü
“Kuba” dan ayrılarak Ranu’na vadisine geldiklerinde
müslümanlara
ilk
Cuma
namazını
kıldırmıştır.
Peygamberimiz 24 Eylül 622’de Medine’ye ulaşmış ve
göç tamamlanmıştır. İslam tarihinde 622 yılında, Hz.
Muhammed ve Müslümanların Mekke’den Medine’ye
göç etmelerine “Hicret” adı verilmiştir.
Hz. Muhammed’in hicreti;
Mekkeli Müşrikler, Hz. Muhammed’in İslam’ı
duyurma ve yayma çabasına ciddi tepki göstermişlerdir.
Bu nedenle İslam’ın yayılmasını engellemeye çalışmışlar,
Çünkü putperestlik onlar için hem gelir kapısı, hem de
seçkin konumlarını sürdürmelerini sağlayan bir araçtı.
Başta Hz. Muhammed olmak üzere Müslümanlara her
türlü zulmü ve baskıyı yapmışlar ve Müslümanlara
sosyal ve ekonomik boykot uygulamışlardır.
Bu olaylar karşısında bunalan bazı Müslümanlar
615 - 616 yılında Hz. Muhammed’in yönlendirmesiyle
Habeşistan’a göç etmişlerdir.
Bütün sıkıntılara rağmen Mekke’de İslam’a davet
etmeye devam etti. 619 yılında Hz. Muhammed iki
üzücü olayla karşılaştı. Önce amcası Ebu Talip, bir süre
sonra eşi Hz. Hatice vefat etti. Bu durum Hz.
Muhammed’i derinden etkiledi. İslam tarihinde 619 yılı
“Hüzün yılı” (Senetü’l- Hüzn) olarak anılır.
Mekke’den Medine’ye göç eden Müslümanlara
Muhacir (hicret eden), onlara her türlü yardımı yapan
Medineli Müslümanlara Ensar (yardım eden) adı
verilmiştir. Hicret, ikinci Halife Hz. Ömer zamanında
takvim başlangıcı kabul edilmiş, bu takvime “Hicri”
takvim denilmiştir.
İslam tarihinde “Hicret”in önemi;
Müslümanlar, Hicret’le Mekkelilerin zulüm ve
baskılarından kurtulmuş, inançlarını rahatça ifade etme
ve ibadetlerini serbestçe yerine getirme imkanına
kavuşmuşlardır. Hicret’ten sonra İslam dini Medine ve
çevresinde hızlı yayılmış ve kısa bir süre içerisinde
Arabistan Yarımadası’nda yaşayan insanların büyük bir
çoğunluğu müslüman olmuşlardır.
3
DİN KÜLTÜRÜ VE AHLAK BİLGİSİ DERS NOTLARI 9 - 2
Hz. Muhammed’in toplumsal barışa yönelik
etkinlikleri;
Peygamberimiz ilk önce Medine’de toplumsal barış
ve huzuru sağlamaya yönelik çalışmalarda bulundu.
Önce Mekke’den gelen muhacirlerden her birini,
Medineli ensardan biri ile kardeş ilan etti. Hz. Ali’yi de
kendisine kardeş seçti. Yıllardır bir-birleriyle çatışma
hâlinde olan Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırdı.
Hz. Muhammed, Medine’de müslümanlarla birlikte
yaşayan Yahudi ve Hıristiyanlar ve tüm dinî gruplarla
vatandaşlık esasına dayalı bir anlaşma yaptı. Bu
anlaşmanın amacı, Medine’yi dış saldırılara karşı
beraberce savunmak ve Medine’de özgür bir ortam
oluşturmaktı. “Medine Sözleşmesi” denilen bu
anlaşmayla, inancı ne olursa olsun, Medineliler için barış
ve özgürlük sağlanmıştır.
Hz. Muhammed’in Veda Hutbesi’ndeki evrensel
mesajları;
Hz. Muhammed, 632 yılında hac ibadetini yerine
getirmek için Mekke’ye gitti. (Bu, Hz. peygamberin ilk ve
son haccı idi). Burada hac ibadetinin nasıl yapılacağını,
müslümanlara uygulamalı olarak öğretti. Hz. peygamber
hac sırasında Arafat’ta toplanan yüz bini aşkın
müslümana bir veda konuşması yaptı. 632 yılında
yaptığı bu hacca “veda haccı” ve İslam tarihinde Hz.
Muhammed’in bu veda konuşmasına da “Veda
Hutbesi” adı verilir.
Allah’tan başka tanrı bulunmadığını, kendisinin
onun kulu ve elçisi olduğunu, insanların birbirleriyle
barış ve kardeşlik içinde yaşamaları gerektiğini, bütün
insanların eşitliğini, hiç kimsenin bir diğerinden üstün
olmadığını, her insanın can, mal, namus ve şerefinin
kutsal olduğunu ve bunların korunması gerektiğini,
eşlerin birbirleri üzerinde hakları olduğunu, özellikle
kadın haklarına saygı gösterilmesi gerektiğini ve
müslümanlara Kur’an ve Sünnet olmak üzere iki emanet
bıraktığını belirtmiştir.
Hz. Muhammed’in İslam’ı yayma çabaları;
İslam dini evrensel bir ilahi din olup
Hz. Muhammed’in peygamberliği tüm insanlığadır.
Hz. Muhammed Yüce Allah tarafından 610 yılında
peygamber olarak görevlendirildikten sonra, yakın
çevresinden başlayarak insanları İslam dinine inanmaya
çağırmıştır. Hicretten sonra İslam dini hızla yayılmıştır.
Hz. Muhammed, Hicretin altıncı yılından itibaren
İslamiyet’i yaymak için İran, Bizans, Habeş gibi çevre
ülkelerin hükümdarlarına elçilerle İslam’a davet
mektupları göndermiştir. Örneğin, Dihye bin Halife ile
Bizans İmparatoru Heraklius (Herakliyus)’a gönderdiği
mektupta şu ifadeler yer almaktadır: “Allah’ın Resulü
Hz. Muhammed’den Bizans İmparatoru Herakliyus’a:
Allah’ın selamı hak yolda olanların üzerine olsun. Seni
İslam’a davet ediyorum. İslam’ı kabul et ki kurtuluşa
eresiniz. Allah da sana mükâfatını iki kat versin. Eğer
kabul etmezsen halkın günahını sen çekersin. ‘Ey ehl-i
kitap! Sizinle bizim aramızdaki ortak olan söze gelin.
Sadece Allah’a kulluk edelim ve ona hiçbir şeyi ortak
koşmayalım.’ Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi
ilahlaştırmasın…”
Hz. Muhammed, 23 yıl süren peygamberlik hayatı
boyunca insanlara İslam’ı anlatmış, 632 yılında vefat
ettiğinde İslam dini bütün Arabistan yarımadasında
yayılmıştır.
Hz. Muhammed’in Vefatı;
Hz. peygamber, 632 yılındaki Veda Haccı’nı
yaptıktan sonra Mekke’den Medine’ye döndü. 27 Mayıs
632 yılında rahatsızlandı. Yerine mescitte namaz
kıldırması için sahabelerden yakın arkadaşı Hz.
Ebubekir’i görevlendirdi. Miladi 08 Haziran 632
Pazartesi günü vefat etti.
Hz. Muhammed’in vefatı, müslümanları derinden
sarsmıştır. Bazı müslümanlar O’nun öldüğüne inanmak
istememiştir. Hz. Ömer kılıcını çekerek, Hz.
Muhammed’in ölmediğini ve öldüğünü söyleyenlere
tepki göstererek cezalandıracağını söylemiştir. Hz.
peygamber’in vefat haberini alan Hz. Ebubekir, odasına
girerek yüzünü açmış ve O’nun cansız bedenini görünce
çok üzülmüştür. Kendini toparlayan Hz. Ebubekir dışarı
çıkarak; “Ey insanlar! Kim Muhammed’e tapıyorsa,
bilsin ki Muhammed ölmüştür. Kim de Allah’a
tapıyorsa bilsin ki Allah bakidir, ölümsüzdür.” şeklinde
konuşma yapmış ve Müslümanları sakinleşmelerini
sağlamıştır.
Hz. peygamberin mübarek bedenini Hz. Ali yıkamış
ve cenaze işleriyle bizzat kendisi ilgilenmiştir. Hz.
peygamber Medine’de vefat ettiği yere; Mescid-i
Nebi’nin bitişiğindeki eşi Hz. Ayşe’nin odasına
defnedilmiştir. Hz. peygamberin mezarı, tertemiz
cennet bahçesi (Ravza-i Mutahhara) olarak adlandırılır.
4
Download