Düşünce özgürlüğü - Bilkent University

advertisement
Düşünce özgürlüğü: İşte tam da bu zamanlarda aradığımız şey değil mi? Gündemi takip ediyorsanız yıllar önce yazılmış ama günümüzü çok iyi anlatan bir kitaptan söz edeceğim bugün sizlere. Gerçekten sizi en çok etkileyebilecek kitaplardan biridir “Fahrenheit 451”. İyi ki de okumuşum diyorum bu kitabı, bana bazı şeyleri çok iyi anlattı. Bakış açımı çok değiştirdi, bile diyebilirim. Eğer sizde yeni bir bakış açısından günümüz yaşananlarına bakmak istiyorsanız, kesinlikle öneririm bu kitabı okumanızı. Özgürlük, düşünce özgürlüğü insanın temel haklarından biridir. Eğer ki bu hakkımız kısıtlanırsa rahatsız oluruz, kendimizi dahi ifade edemeyiz. Bugünlerde de dünyada bu tür kısıtlamalar gündemde. Sosyal medyada sansür, kitaplara sansür, bunların hepsi bizlerin düşünce özgürlüğü kısıtlıyor, insanlar kendilerini ifade edemiyorlar. Şimdi, siz okuyucularıma soruyorum: Hanginiz ifade özgürlüğünüzün elinizden alındığı, farklı fikirlere kapalı bir dünyada yaşamak ister? Bu durumu Ray Bradbury, kitabında ütopyadan distopyaya dönüşen bir toplumu ele alarak çok güzel bir şekilde anlatmıştır. Sansür kavramı bu gün en özgür dediğimiz ülkelerde bile karşımıza çıkmakla beraber her çağda insanların karşısına çıkan bir olaydır. Güç sahibi otoriter insanların kendi düşünceleri dışındaki fikirlerin yasaklanması, bir anlamda toplumdaki insanların otoriteye başkaldırmasını engellemek amaçlı yapılan bir düşünce özgürlüğü yasağıdır. Ray Bradbury de yapıtında ana tema olarak sansürü ele alıyor. Kitapların yasak olduğu bir toplumda, insanların ne kadar boş, hiç bir şeyden habersiz, sığ bir bakış açısıyla yaşadıklarını anlatmış. Sadece teknolojiye odaklı, kendilerine dayatılan yaşam biçimini sorgulamadan yaşayan bir toplum yaratmış kitabında. Aslında bu toplum yapısı, şu an yaşananlara benzer bir durum oluşturmakta. Sansürlenen kitaplar, internet sayfaları insanların farklı bakış açılarına sahip olmalarını engellemekle beraber otoriteye de sadık olmalarını sağlıyor. Bir bakımdan da şu anki dünyamıza atıflarda bulunmuş... Aslında işte tam da bu noktada gerçek hayattaki toplumlara bir gönderme, benzetme var. İşte tam da burada ben de gerçek yaşamla bir kitap arasında bir bağlantı kurdum, gerçekteki yaşamın nasıl işlediğini çok net bir şekilde gördüm. Hiç kimsenin bir şeyi sorgulamadığı televizyona bağlı bir insan topluluğu yaratılmış durumda. Toplumun yönetici kısmı halkı belli bir kalıp içine sokup, bir fanus içerisinde yaşatıyorlar. Kimsenin otoriteye karşı gelmemelerini istiyorlar. İşte kitabın kahramanı Montag böyle bir toplumda otoritenin askeri durumunda. İtfaiyeci olarak kitapları yakıyor yani bir anlamda da insanların kitap okumalarını engelleyip onların düşünce özgürlüğünü de kısıtlamış oluyor. Bu durum çok ironik değil mi gerçekten de? Gerçekte görevi yangın söndürmek olan itfaiyeciye kitapları yakma görevinin verilmesi. Bradbury bu noktada değişik bir bakış açısı sunmuş okuyucularına. Olaylar aslında ütopya gibi başlıyor, herkes hayatından memnun ama sonra Montag bir şeylerin farkına varmasıyla bir anlamda düzen de değişmeye başlıyor. Montag aslında kitapların birer özgürlük kaynağı olduğu, insanların kendilerini ve düşüncelerini ifade etme konusunda çok önemli bir yere sahip olduğunu da anlıyor. Tam da bu noktada, Bradbury okuyucularına bir mesaj da vermek istemiş bence. Bizlerin bir şeylerin farkına varmamıza da olanak sağlamış. Bu kitaptan çok etkilendim; günümüzde yaşananlar ile benzerliklerin farkına bu şekilde vardım. Bizler farkına dahi varmadan birçok durumda engelleniyoruz. Kendimizi ifade etmememiz engelleniyor, susturuluyoruz. Bazı şeylerin nasıl dayatıldığını gösterdi ve aslında biz buna benzer bir şekilde, otoritenin istekleri doğrultusunda kendimiz olmayarak yaşadığımızı fark ettim. “Fahrenheit 451” bence bir çok benzerlikle bizim hayatlarımıza ışık tutuyor. Daha özgür bir dünya istiyorsak herkesin sesini çıkarması lazım. Bu şekilde gelişebilir ve ilerler toplumlar. Eğer insanlar kendilerine sunulanları sorgulamadan kabullenerek yaşamaya devam ederse, çeşitlilik olmaz, tek bir bakış açısı isteği yöne çeker, götürür insanlığı. Bizde böyle bir hayat istemiyorsak, özgürlüklerimizin, haklarımızın peşinden koşmalıyız... Kimsenin tekeline bırakmamalıyız. Sarp Köksal 21401229 TURK 101-­‐12 
Download