intraoral malign oluşumlar - Diş Hekimliği Fakültesi

advertisement
T.C.
Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesi
Plastik Rekonstrüktif ve
Estetik Cerrahi Anabilim Dalı
İNTRAORAL MALİGN OLUŞUMLAR
BİTİRME TEZİ
Stj. Dişhekimi: Cansu ÖZGÜ
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Tahir GÜRLER
İZMİR-2013
T.C.
Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesi
Plastik Rekonstrüktif ve
Estetik Cerrahi Anabilim Dalı
İNTRAORAL MALİGN OLUŞUMLAR
BİTİRME TEZİ
Stj. Dişhekimi: Cansu ÖZGÜ
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Tahir GÜRLER
İZMİR-2013
ÖNSÖZ
‘İntraoral Malign Oluşumlar’ isimli tez çalışmamın gerçekleşmesine olanak
sağlayan ve hazırlanmasında yardımcı olan, özel hayatımda da bana ve aileme
verdiği destek ve emeklerinden dolayı sevgili hocam Prof. Dr. Tahir GÜRLER’e
teşekkür etmeyi bir borç bilirim.
Bugünlere gelmemi sağlayan, maddi manevi desteklerini her zaman hissettiğim
aileme de ayrıca teşekkür ederim.
İZMİR-2013
Stj. Dişhekimi Cansu ÖZGÜ
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ
GİRİŞ
1.TÜMÖRLERE GENEL BAKIŞ……………………………………………………2
1.1.Etiyolojik Faktörler ve Risk Faktörleri……………………………………..4
1.2.Kanser Oluşumu…………………………………………..………………..9
1.2.1.Proto-onkojen ve Onkojen………..………………………………10
1.2.2.Tümör Baskılayıcı Genler………………………………………...12
1.3.Tümörlerin Yayılma Yerleri ve Yolları…………………………………...12
1.3.1.Direk İnvazyon ile Yayılma………………………………………13
1.3.2.Lenf Yoluyla Yayılma……………………………………………14
1.3.3.Kan Yoluyla Yayılma…………………………………………….14
1.3.4.Doğal Geçitler Yoluyla Yayılma………………………………....15
1.3.5.Seröz Boşluklar Yoluyla Yayılma…………………..……………15
1.4.Tümörlerin Etkileri………………………………………………………..15
1.5.Oral Kanserlerin Klinik Belirtileri………………………………………...17
1.6.Oral Kanserlerin Klinik Seyri……………………….…………………….18
1.7.Epidemiyoloji……………………………………………………………..19
1.8.Oral Kavite Karsinomlarında TNM Evrelemesi…………………………..19
2.EPİTELİAL KÖKENLİ MALİGN TÜMÖRLER……………………………...…21
2.1.Basal Cell Carcinoma..................................................................................21
2.2.Epidermoid Carcinoma................................................................................22
2.2.1.Dudak Kanseri................................................................................23
2.2.2.Dil Kanseri......................................................................................24
2.2.3.Ağız Tabanı Kanseri.......................................................................26
2.2.4.Yanak Mukozası Kanseri.......................................... …………….27
2.2.5.Dişeti Kanseri..................................................................................28
2.2.6.Damak Kanseri................................................................................30
2.2.7.Maksiller Sinüs Kanseri..................................................................31
2.3.Verriköz Karsinoma....................................................................................31
2.4.Limphoepitelioma ve Transitional Hücreli Karsinoma...............................32
2.5.Malign Melanom ........................................................................................33
3.BAĞ DOKUSU KÖKENLİ MALİGN TÜMÖRLER.............................................34
3.1.Fibrosarcoma...............................................................................................34
3.2.Lokal Agresiv Fibröz Lezyonlar.................................................................35
3.2.1.Nodüler Fascitis..............................................................................35
3.2.2.Agresive Fibrosis (Extra Abdominal Dermoid) .............................35
3.2.3.Proliferative Myositis......................................................................36
3.2.4.Fibroxanthoma (Fibrose Histiocytoma) ................... ………….....36
3.2.5.Athypic Fibroxanthoma ve Malign Tipi ............... ………………36
3.2.6.Kemiğin Desmoplastik Fibroması..................................................36
3.3.Liposarcoma................................................................................................36
1
3.4.Hemangioendoepitelioma.................................. …………………………36
3.5.Hemangiopericytoma..................................................................................37
3.6.Kaposi Sarcomu .........................................................................................37
3.7.Ewing Sarcomu............................................................. ………………….38
3.8.Kondrosarcoma...................................................... ……………………….38
3.9.Osteosarcoma.......................................................... ……………...………39
3.10.Malign Lymphoma.................................................... …………………...39
3.10.1.Giant Follicle Lymphoma............................ ……………………40
3.10.2.Reticulum Cell Sarcoma........................... ……………………...40
3.10.3.Kemiklerin Primer Reticulum Cell Sarcoması…………………..40
3.10.4.Lymphosarcoma.................................. ………………………….40
3.10.5.Hodgkin Lenfoma ........................................................................40
3.11.Burkitt Tümörü (Afrikalıların Çene Lymphoması) ..................................41
3.12.Multiple Myeloma (Plasmacytoma) .........................................................41
3.13.Soliter Plasma Cell Myeloma....................................................................42
4.KAS DOKUSU KÖKENLİ MALİGN TÜMÖRLER ............................................42
4.1.Leiomyosarcoma.........................................................................................42
4.2.Rhabdomyosarcoma....................................................................................42
4.3.Alveolar Soft-Part Sarcoma.........................................................................42
5.SİNİR DOKUSU KÖKENLİ MALİGN TÜMÖRLER...........................................43
5.1.Malign Schwannoma...................................................................................43
2
6.ÇENELERİN METASTATİK TÜMÖRLERİ........................................................43
7.TÜKÜRÜK BEZLERİNİN MALİGN TÜMÖRLERİ
(SİALOCARCİNOMA)..............................................................................................43
7.1.Mukoepidermoid Carcinoma.......................................................................43
7.2.Adeno Carcinoma........................................................................................44
7.2.1.Adenoid Cyctic Carcinoma.............................................................44
7.2.2Acinic Cell Carcinoma.....................................................................45
7.2.3.Trabeküler ve Mukus Yapan Adenopapiller Carcinoma…………45
7.2.4.Adenocarcinomanın Az Görülen Şekilleri......................................46
7.2.5.Anaplastic Carcinoma.....................................................................46
7.3.Squamous Cell Carcinoma..........................................................................46
7.4.Sebaseous Cell Carcinoma..........................................................................46
7.5.Malign Mix Tümör......................................................................................46
8.HABİS TÜMÖRLERDE KEMOTERAPİ..............................................................47
9.SONUÇ……………………………………………………………………………48
10.KAYNAKLAR………………………………………………………………..…50
11..ÖZGEÇMİŞ…………………………………………………………….……….56
3
GİRİŞ
Dünyadaki tüm kanser olgularının yaklaşık % 5 ini oluşturan oral kanserler, her
yıl 405 bin kişide tanılanmaktadır. Ülkemizde de ağız boşluğu ve farenks kanseri
nedeniyle ölüm oranı 1996 yılından bu yana giderek artmaktadır. Oysa oral kanser
riski yüksek olan bireylerin periyodik olarak kontrol edilmesinin ölüm oranlarında
azalmaya neden olduğu da bilinmektedir. Bu nedenle ağız sağlığıyla ilgilenen tüm
meslek grupları oral kanserde önemli olan risk faktörlerini halka anlatmak, halkı
eğitmek ve erken bulguları belirleyebilmek amacıyla hastalarında düzenli kontroller
yapmakla yükümlüdür. Söz konusu hizmetin ilk aşaması ise malign nitelik
kazanmaya yatkın olan premalign lezyonların bilinmesi, klinik olarak tanılanma
oranlarının
arttırılması
belirlenmesidir.(1)
ve
malign
lezyonların
olabildiğince
erken
evrede
1.TÜMÖRLERE GENEL BAKIŞ
Oral malign lezyonlar, oral kavitedeki önemli mortalite ve morbidite
sebeplerinden görülmektedir. (2) Ülkemizde bu tip lezyonların maligniteleri ve
derecelendirilmesi ile ilgili çalışmalar yetersiz düzeydedir. Amerika Birleşik
Devletleri’nde gerçekleştirilmiş bir araştırmaya göre, istatistiklerde 1.221.800
karsinomlu hastanın 29800’ü oral kavite bölgesi tümörü olarak takip edilmiştir. (3)
Oral kavitede benign neoplazmlar, orofarenkse göre daha fazla görülür.
Ülkemizde larenks ve akciğer kanserlerine nazaran daha az görülmesine rağmen, oral
kavite kanserleri; Amerika Birleşik Devletleri istatistiklerine göre lösemi, Hodgkin
hastalığı, beyin, karaciğer, kemik, troid, mide ve over kanserlerinden daha sıktır. Bu
bölgenin inspeksiyon ve palpasyon yönünden değerlendirilmesi kolay olmakla
beraber, hastaların ihmalkarlığı ve lezyonların gözden kaçırılmasına bağlı olarak,
tanıda gecikmeler olabilmektedir. Malignite açısından bakarsak, sigara ve alkol
etiyolojide önemli rol oynamakta, diğer yandan ülkemizde ileri yaş kadın
popülasyonunda sigara ve alkol olmaksızın da, bilhassa dil karsinomları
görülmektedir.
İlerlemiş olgularda tedavi morbiditesi artmakta, özellikle beslenme ve
konuşma gibi önemli fonksiyonel bozukluklar yanında ayrıca kozmetik deformiteler
ve sosyal sorunlar da ortaya çıkmaktadır.
Normal şartlarda vücudumuz,gelişimini düzenleyici bir takım tesirler
altındadır. Bu düzenleyici tesirlerin etkisinden kurtularak çoğalan hücrelerin
meydana getirdikleri patolojik dokulara veya bu dokulara benzer oluşumlara tümör
adı verilir.
2
Tümörler genellikle köken aldıklar dokunun renginden daha açık renktedirler.
Kan damarlarının bol ve kanama alanlarının çok olduğu bölgelerde ise açık
pembeden koyu kırmızıya varan renklerde görülebilirler.
Tümörler, otonom karaktere sahiptirler, gelişmeleri için lüzumlu olan
maddeleri ve materyalleri vücut içinden temin ederler. O halde bir başka deyimle
tümörler, orijinlerini aldıkları doku ve organlara eklenmiş, bu doku ve organların
zararına büyüyen teşekküllerdir.
Tümörlerin bazıları papüllöz şekildedir. Tümöral kitle ince veya kalın bir sapla
ana dokudan ayrılmıştır ve gelişmesine bu şekilde devam eder, bazıları doku
içerisinde bir kütle yaparlar. Bu şekilde invaziv adını alırlar. Tümöral kütleler bazen
deri ve ya mukoza da karnıbahar şeklinde ve pürtüklü bir görünüme sahiptir. Bu
şekle de vejetan şekil adı verilir.
Yukarıdakilerin tümünde görülebilecek ülsere şekil diye bilinen şekilde ise bir
doku defektinin tümöre ait olduğunu belirten özellikler mevcuttur. Böyle hallerde
ülserlerin kenarları ve zemini düzensiz ve girintili çıkıntılıdır.
Esas dokudan ayrı bir kütlenin bulunmadığı hallerde infiltran şekilden söz
edilir. Organ şeklini az ya da çok değiştirir. Doku normalden sert bir kıvam kazanır.
Tümöral kütle bir ve ya bir kaç kompartımandan ibaret görünüm veriyorsa
kistik şekilden söz edilir.
Klinik gönüşleri ne olursa olsun tümörler klasik olarak köken aldıkları
dokulara göre sınıflandırılabilirler veya benign ve malign diye ayırımlara tabi
tutulurlar.
3
Benign tümörler yavaş büyürler ve komşu dokuları iterek gelişirler. Meydana
gelen oluşumlar ana dokudan kolayca ayırt edilebilir. Rezidiv yapmazlar, kan ve lenf
yoluyla giderek başka yerleşme bölgelerinde yeni oluşumlar meydana getirmezler.
Yani metastaz yapmazlar. Benign tümörlerde mikroskopik görünüş, çok defa köken
aldıkları dokudan yalnızca hücrelerin veya oluşumların normalden büyük olmaları ile
ayırt edilebilir.
Malign tümörler ise dokuların içine infiltre olurlar, normal doku ile aralarında
belirli sınır yoktur. Kan ve lenf yoluyla yayılırlar; yani metastaz yaparlar. Çabuk
büyürler, rezidiv yaparlar. Hızlı seyirleri ve infiltrasyon yapma özellikleri sebebiyle
civar dokularda ve organlarda harabiyet meydana getirirler. Malign tümörler kaşeksi
yaparlar. Bu durum, harap olmuş dokuların rezorbsiyonları yüzünden ve toksinler
sebebiyle meydana gelmektedir. Malign tümörlerde kanın viskozitesi azalmış ve
lökosit miktarında artma meydana gelmiştir. Mikroskopta bu cins tümörlerin
hücresel bazda köken aldığı dokuyu, gayet kötü bir şekilde taklit ettikleri görülür.
Yapı üniteleri eksik ve düzensizdir ve çok defa tek tip bir hücreye rastlanılır.
1.1.Etiyolojik Faktörler ve Risk Faktörleri
Tümörlerin meydana gelmesinde bir çok faktör rol oynar. Kanserleri meydana
getiren ajanlar ise kanserojen ajanlardır. Boya, lastik ve deri sanayiinde kullanılan
beta naftilamin ve aromatik aminler, krom bileşikleri, nikel ve arsenik gibi inorganik
maddeler, bakalit, naylon ve selafon gibi plastik maddeler vs. gibi kimyasal etkenler
veya ısı ve ışınlar gibi fiziksel etkenler kanserojen ajanlar arasında sayılabilir.
Tümörlerin oluşmasında başlıca bildirilen risk faktörleri şunlardır:
4
1. Sigara ve Akol Tüketimi: Sigara içmek ve tütün çiğnemek oral skuamoz
hücreli kanser(OSHK) gelişiminde iki önemli risk faktörüdür.(Tablo 1).(4) Sigara
içenlerde içmeyenlere oranla OSHK gelişme riski 5-9 kez artmıştır.(5-6) Alkol
kullanımı OSHK riskini 3-9 kat artırır ve sigara ile sinerjistik etki gösterir (Tablo
1).(7) Fazla miktarda alkol ve sigaranın beraber tüketimi aynı miktar alkol ve
sigaranın tek başına kullanımına kıyasla oral kanser riskini 13 kat artırır.(8) Kanser
riski tüketilen sigara ve alkol miktarı ile doğru oranlıdır. Tütünde elliden fazla
karsinojen madde bulunmaktadır, bunları inaktive-aktive eden enzimleri kodlayan
genlerde polimorfizmler oral kanser gelişme riskini etkiler.(9) Etanolün direkt
karsinojenik etkisi yoktur, ancak karsinojenleri mukozalara olan etkisini artıran bir
solventtir.(10) Hücre membranını direkt etkileyerek permeabliteyi artırır. Ayrıca
nutrisyonel ve immün eksikliklere yol açarak ve karaciğer fonksiyonlarını bozarak
kanser gelişiminde rol oynar.(11) Alkol, aldehid dehidrogenaz (ADH) enzimi ile
asetaldehite metabolize olur, asetaldehit DNA ile etkileşir. Enzim aktivitesini
etkileyen ADH polimorfizmi asetaldehitin lokal konsantrasyonunu etkiler. ADH
polimorfizminin oral kanser gelişime etkisi araştırma konusudur. İçilen sigarada
benzopyrenler ve diğer polisiklik aromatik maddeler en önemli karsinojenlerdir
Sigara içilmeden yani tütün çiğneme ya da nargile çekmek ile maruz kalınan
yanmamış tütün, başta nitrozaminler olmak üzere çeşitli karsinojenleri içerir.(12)
Sigara ve alkol kullanımı muköz membranların “alan kanserizasyonu”na yol açar.
Alan kanserizasyonu premalign oluşumlardan güçlü malign değişimlere uzanan
epitelyal değişiklikleri içerir ve ilerleyen zamanlarda multipl primer kanser
oluşumuna yol açabilir.
5
Tablo 1. Oral kanserlerde risk faktörleri
Risk Faktörü
Risk Artışı
Bölge
Sigara – Tütün
5 - 9 kat
Oral
Alkol
3 -9 kat
Oral
Sigara ve Alkol
13 kat
Oral
HPV 16
6 kat
Lingula, palatinal tonsil
Aile Öyküsü
2 – 4 kat
-
Fanconi Anemisi
500 – 700 kat
-
2. Human Papilloma Virus (HPV): Kadınlarda serviks kanseri gelişiminde rol
oynadığı gibi oral karsinojenezde rol oynadığı çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir.(13)
Serviks kanserinde rol oynayan HPV 16 oral kanserlerin %22’sinde ve HPV 18 de
% 14’ünde saptanır (14). Özellikle orofarinksin lingula ve palatin tonsillerden gelişen
SHK etyolojisinde HPV rol oynar.(15)
Kanada’da yapılan bir çalışmada tonsil kökenli OSHK’lerde %43 oranında viral
DNA saptanmıştır.(16) Onkojenik HPV genomu saptanan bireylerde dil kanseri
gelişme riskinde %25 artış bildirilmiştir.(17)
Oral HPV infeksiyonu seksüel davranış ile ilişkilidir.(18) HPV 16 seropozitifliği
oral kanserlerde 2 kat fazladır ve HPV 16 enfeksiyonu oral kanser riskini 6 kat artırır
(Tablo
1).(19)
Oral
kavite
kanserlerinde
HPV
prevelansı
%23
olarak
bildirilmiştir.(20)
3. Diyet: Sebze ve meyvelerden fakir diyet oral kanser riskini artırmaktadır.(21)
4. Kronik Aktinik Maruziyeti: Dudak kanseri riskini artırmaktadır.
6
5. Plummer-Vinson Sendromu: Demir eksikliği anemisi, disfaji ve özefagial
webden
oluşan
bu
sendromda
orofarinks
ve
özefagus
kanseri
olguları
bildirilmiştir.(22)
6. Fankoni Anemisi (FA): Baş boyun kanseri gelişme riski 500-700 kat
artmıştır. %14 FA’li hastada 40 yaşına geldiğinde baş boyun kanseri gelişir (Tablo
1).(23)
7. Pozitif Aile Öyküsü: Bir ya da daha fazla birinci derece akrabasında baş
boyun kanseri görülen bireylerde, baş boyun kanseri görülme riski 2-4 kat artmıştır,
bu risk artışı sigara ve alkol kullanımı gibi bilinen risk faktörleri olan bireylerde daha
belirgindir.(Tablo 1)(24)
Benzer şekilde, 487 hastayı içeren bir vaka-kontrol çalışmasında aile öyküsünün
oral-farengeal kanser eğiliminde hafif bir artışa yol açtığı, özellikle sigara içen
erkeklerde riskin arttığı bildirilmiştir.(25)
8. İmmünsüpresyon: Renal transplant alıcılarında lökoplaki, hairy lökoplaki,
gingival hiperplazi, displazi ve dudak kanseri riski artmıştır.(26) HIV pozitif
hastalarda oral kanser daha genç yaşta ve daha sık görülür ve daha agresif
seyreder.(27)
9. Oral Liken Planus (OLP): Prekanseröz bir lezyondur. Histolojik olarak
doğrulanmış 241 oral liken planus vakasının kayıtlarının retrospektif olarak
incelendiği bir çalışmada 10 yıllık takip sonunda %3.7 hastada OLP alanlarında
invaziv skuamöz hücreli karsinom veya in-situ karsinom geliştiği bildirilmiştir, çoğu
kanserizasyon atrofik ve/veya eroziv LP alanlarında görülmüştür.(28)
Benzer olarak 326 OLP hastasını içeren bir çalışmada %1.3 hastada ortalama 6.5
yıl sonra oral kanser gelişmiştir ve bu hastalıkların çoğunun eroziv form LP’dan
7
kaynaklandığı görülmüştür.(29) Tekrarlayan karsinojen uyarılarla OLP kansere
dönüşebilir.(30)
Daha geniş çaplı bir çalışmada OLP tanısı konulmuş 723 hastanın ortalama 4.5
yıllık izlemi sonucunda %0.8 hastada eroziv ya da eritematoz LP alanlarında invaziv
kanser geliştiği bildirilmiştir.(31) OLP lezyonlarını kronik irritasyon, stres, gıdalar,
dental işlemler, sistemik hastalıklar ve oral hijyen bozukluğu gibi faktörler agreve
edebilir.(31)
10. Oral Lökoplaki (OL): Klinik ya da patolojik olarak herhangi bir hastalığa
ait olmayan oral mukozadaki beyaz-gri plaklardır. Oral mukozanın en sık premalign
lezyonudur.(32) İleri yaş (özellikle 50 yaşından sonra) ve erkek cinsiyette daha sık
görülür. Sigara, alkol, tütün çiğneme, kötü ağız hijyeni gibi etkenler OL gelişiminde
rol oynar. Altta yatan faktörler elimine edildikten sonra persiste OL için tedavi
gerekmektedir. Hiçbir tedavinin diğerine üstünlüğü yoktur.
Onüç yıllık sürede toplanan 3256 lökoplaki tanısı almış patoloji örneğinin
incelenmesi sonucunda; OL’nin bukkal, alveolar ve mandibular mukozada sık
görüldüğü, dudak (%24), ağız tabanı (%42), ve dilde (%24) yerleşen lezyonlarda
displastik ya da maligniteye dönüşüm daha sık olduğu bildirilmiştir.(46) Hafif-orta
epitelyal displazi %12, ciddi epitelyal displazi %4.5, invaziv skuamöz hücreli
karsinom %3 oranında görülmüştür.(33)
Oral lökoplakili 130 hastayı içeren daha güncel bir çalışmada benzer şekilde ağız
tabanı, yumuşak damak, alveoler mukoza ve bukkal mukozadaki lezyonlarda kanser
riskinin daha fazla olduğu, lökoplakinin nodüler tipinde displazi ve invaziv kanser
riskinin arttığı, %28 hafif-orta displazi, %4.2 ciddi displazi-karsinoma in-situ, %7
verrüköz ya da skuamöz hücreli karsinom saptandığı bildirilmiştir.(34) Lökoplakinin
malign tranformasyona uğramasını önleyecek bir tedavi yoktur.(35) Oral premalign
8
lezyonların cerrahi eksizyon sonrası 7,5 yıllık takibinde %11’inde karsinom geliştiği
saptanmıştır.(36)
11. Eritroplaki (OEL): Lökoplakiden daha nadir görülürler ancak malignite
riski daha fazladır.(32) Klinik ya da patolojik olarak herhangi bir hastalığa ait
olmayan oral mukozadaki kırmızı plaklardır. Bazen lökoplaki ile beraber görülürler
ve artmış kanser riski taşırlar.
Altmış beş hastalık bir seride OEL görülen hastaların %51’inde displazi,
%40’ında invaziv kanser görülmüştür. Tayland’da yapılan 123 vakayı içeren bir
çalışmada lökoplaki eritroplakiden 13 kez fazla görülmekle birlikte, skuamoz hücreli
karsinomun eritroplakide daha sık oluştuğu bildirilmiştir.(37)
12. Submukoz Fibrozis (SF): Oral dokuda sarı-beyaz renk değişimidir, üst
gastrointestinal kanalın submukozal tabakasını etkileyen bir kollagen bozukluğudur.
En önemli sebebi özellikle Asya ülkelerinde yaygın olan tütün çiğneme
alışkanlığıdır, uzamış B vitamini eksikliği, acı biber tüketimi gibi faktörler etyolojide
rol oynar.(38)
Ayrıca dudak ısırma, yanak çiğneme, kötü yapılmış dolgu, keskin kenarlı bir
kırık diş veya kötü bir kron ile kötü protezler ağız ve çevresinde tümöral
teşekküllerin meydana gelmesinde önemli etkenler olarak gözükmektedir.
Karsinojen ajanlar arasında eksojen olanlarının yanı sıra , triptofan
metabolitleri, kolik asit ve etionin gibi endojen karsinojen ajanların da tümörlerin
meydana gelmesinde önemli rollerinin olduğu düşünülebilir.(39,40)
1.2.Kanser Oluşumu:
Kanser, normal hücre büyüme ve çoğalma kontrolünün kaybolmasına bağlı
oluşur. Normal dokularda hücrelerin oluşma ve çoğalma hızları yaşlı hücrelerin
ölümüyle denge içerisindedir. Normal hücreler, genetik şifrelerinde belirlenen bir
9
süre sonunda kendilerini yok eder. Buna apoptozis (apoptoz), yani programlı hücre
ölümü denir. Bu mekanizma sayesinde hasarlı ya da yaşlı hücreler kendilerini yok
eder ve yeni sağlıklı hücreler oluşur. Apoptozis, genetik olarak kodlanmış aktif bir
olaydır ve bozulduğu durumlarda gelişimsel, enflamatuvar, dejeneratif veya
neoplastik hastalıkların ortaya çıkması kolaylaşmaktadır.(41)
Bu olaya en iyi örneklerden biri, insan cildidir. Cildimiz birçok hücrenin üst
üste binmesiyle oluşan bir hücre katmanıdır. Bu hücrelerin en altında ‘bazal tabaka’
denilen bir katman bulunur. Burada bulunan hücreler, her bölünmede yeni deri
hücresi oluşturur. Oluşan bu hücreler de yukarı doğru ilerler ve bölünme
kapasitelerini yitirirler. En üst tabakadaki hücreler öldükçe yenileri onların yerini
alır. Böylece, cilt yüzeyinde ölen hücrelerle, en alt tabakada yeni oluşan hücreler
arasında hassas bir denge devam eder. Bu denge bozulduğunda, yeni bazal
tabakadaki hücrelerin bölünme hızı artıp, ölen hücre sayısından fazla hücre üretmeye
başladığında, cilt kanseri meydana gelir. Bu üretim fazlalığına bağlı olarak hücre
kümeleri oluşur. Buna tümöral büyüme denir.
Kontrolünü yitirmiş olan bu hücreler zamanı geldiğinde kendilerini öldüremez;
yani programlı ölüm yeteneğini kaybederler. Kontrolsüz çoğalan ve kitle meydana
getiren hücre topluluğu da, belirli bir süre sonra köken aldığı organın çalışmasını
bozar. Bu kanser hücreleri yalnızca köken aldıkları doku ve organlarda kalmaz,
komşu organ ve dokulara da yayılırlar. Kan ya da lenf sistemine karışarak uzak
organlara da gidebilirler.(43)
1.2.1.Proto-onkojen ve Onkojen:
Onkojenler hücre büyümesini uyararak görev yaparlar. Onkojen genlerin en
bilineni, ras genidir. Normal durumda, hücre dışındaki büyüme faktörlerinin
10
uyarılarını hücre içine taşıyan ras geni mutasyona uğradığında büyümeyi uyaran
yollar sürekli olarak aktive edilir ve hücre çoğalması başlar.(44)
Bunun yanı sıra onkojenlerin kontrolsüz şekilde salınması apoptotik
mekanizmayı bozarak hücrenin ömrünün uzamasına neden olur.(42) Kanser
oluşumundan sorumlu olan genlere onkojen denir. Bu genlerin hücrede varlığı ya da
aktif hale geçmesi, o hücrenin kanserleşmesine yol açar. Onkojenler, hücrelerde
normal şartlarda sentezlenmeyen bir dizi proteinin sentezlenmesine yol açar.
Hücrelerde normal şartlarda sentezlenmeyen bu proteinler de hücre bölünmesini ve
büyümesini arttırır. Onkojenler genellikle hücredeki bazı normal genlerin yapısının
bozulması yani mutasyona uğraması sonucunda oluşur. Onkojenlerin köken aldığı bu
genlere proto-onkojen denir.
Proto-onkojenler, normal hücre bölünmesi ve büyümesinden sorumlu
genlerdir. Hücre büyümesi ve çoğalmasını hücrelerde bulunan ‘büyüme faktörleri’
sağlar. Bu büyüme faktörleri hücre zarındaki özel algılayıcılara yapışarak hücre
içerisinde bir dizi reaksiyona yol açar. Bu reaksiyonlar sonucunda hücre
çekirdeğindeki ‘transkripsiyon faktörleri’ denen özel proteinler aktif hale geçer.
Transkripsiyon faktörleri çekirdekteki bölünme ve büyümeden sorumlu genleri
harekete geçirir. Bu genler hücrede büyümeyi kontrol eden birçok proteinin
sentezlenmesini sağlar. Hücre bölünmesi ve büyümesini kontrol eden proteinleri
kodlayan genlerin tamamına proto-onkojen denir.
Proto-onkojenlerin hasara uğrayıp yapılarının bozulmasıyla da onkojenler
oluşur. Onkojenler proto-onkojenler gibi büyüme ve çoğalma proteinlerini kodlar.
Ancak genin yapısındaki bozukluk nedeniyle kodladıkları proteinler de normal dışı
bir yapıya sahip olur. Anormal yapıdaki bu proteinler hücrelerin çoğalma ve
büyümelerini kontrol edemez. Buna bağlı olarak kontrolsüz hücre bölünmesi ve
11
büyümesi ortaya çıkar. Bir benzetme yapılacak olursa, proto-onkojenler hücrelerdeki
gaz pedalı görevini görür. Pedalın basılma kuvvetine bağlı olarak çoğalma hızı
değişir. Bu pedalın kontrolü, hücrenin elindedir. Onkojense gaz pedalının en hızı
noktada takılması gibi bir etki gösterir. Arabanın sürekli hız kazanması gibi, hücreler
de sürekli bölünmeye uğrar.(41)
1.2.2.Tümör Baskılayıcı Genler:
Kanser oluşumundan sorumlu diğer bir grup gense ‘tümör baskılayıcı
genler’dir. Bu genler normal koşullarda hücrelerde kanser oluşumunu engeller. Bu
genler, hücre çoğalması ve büyümesini yavaşlatan proteinleri kodlar. Ancak bu genin
mutasyona uğramasına ya da eksikliğine bağlı hücre kontrolü kaybolur ve hücre
kanserleşir.
Kalıtımsal kanser hastalıkları bu genin mutasyonuna bağlıdır. Özellikle hızlı
gelişen tümörlerde tümör baskılayıcı genlerin düzeyinin çok düşük olduğu veya
mutasyona uğradıkları gösterilmiştir.(43) Genlerin, anne ve babadan birer tane olmak
üzere 2’şer adet kopyası vardır. Eğer yalnızca bir gende bozukluk varsa kanser
görülmez. Ancak diğer tümör baskılayıcı gende de bozukluk oluşursa, kişide kanser
görülür. Bütün bu araştırmalar sonunda geliştirilen karsinojenezin moleküler modeli,
iki özgün kromozom bölgesinde oluşan değişiklikleri temel almaktadır. Bu
bölgelerde (3p14 ve 9p21) oluşan, genom boyunca tekrarlayan kısa DNA sekansları
ve heterozigozite (kromozomun bir bölgesinin kaybı) normal dokuların malign
lezyonlara dönüşmesine neden olmaktadır.(43)
1.3.Tümörlerin Yayılma Yerleri ve Yolları
Malign bir tümörün en önemli özelliği, tümör hücrelerinin kendi başına buyruk
çalışması, tümör kitlesinin sınır tanımadan büyümesi ve uzak dokulara yayılmasıdır.
12
Bu özellik sonucunda primer tümör odağından kalkan malign tümör hücreleri başka
doku ve organlara giderek yeni tümör odakları oluştururlar. Buna metastaz denir.
Metastazlar her organ ve dokuya olabildiği gibi en sık karşılaşılan metastaz
odakları sıklık sırasına göre şöyledir: Akciğer, karaciğer, kemik, lenf düğümleri ve
deri.
İskelet kası kütlesi itibariyle bedenimizde geniş yer tutmasına rağmen, en az
metastaz görülen dokulardan biridir. Gelen kanın oksijen yoğunluğu düşüktür; akım
hızı, metabolik aktivitenin yüksek oluşu ile dokuda laktik asit birikimi bunun
nedenidir.
Metastazların en sık görüldüğü organlar olan akciğer ve karaciğere gelen kan
debisi yüksektir. Kanser hücrelerinin yayılması en sık çevresel dokulara direkt
invazyon, lenf ve kan yoluyla olmaktadır. Ayrıca vücut boşlukları ve doğal geçitlere
de yayılım gösterirler.
1.3.1.Direk İnvazyon ile Yayılma
Tümör hücrelerinin tümör kitlesini çevreleyen doku içerisine yayılması en
önemli özelliklerindendir. Tümör hücrelerinin ameboid devinimler ile yayılmasını
Virchow göstermiştir.
Lance A.Liotta invazyon konusunda yapmış olduğu çalışmalar sonucunda
invazyonun sellüler-ekstrasellüler matriks ilişkilerine açıklık getirmiştir. Normal
koşullarda PNL ve makrofajlarda bu hareket gözlenirken benign ve normal doku
hücrelerinde bu özellik görülmez. Bütün hücreler birbirlerine adezyon kuvveti ile
bağlıdır. Kanser hücrelerinde adhezyon kuvveti azalmıştır. Kanser hücrelerinin bu
özelliği mikroskobik tanıda yardımcıdır. Meme kanserinde; meme derisine ve
pektoral kaslara yayılma direk invazyon olmaktadır.
13
1.3.2.Lenf Yoluyla Yayılma
Her organ ve dokunun küçük lenf düğümleri ve lenf damar sistemi vardır.
Karsinomlar, melanomlar sık olarak bu yolla yayılmayı tercih ederler. Kanser
hücreleri lenf damar sistemini invaze ederek rahatlıkla lenf dolaşımı içerisine
girebilirler. Bu hücreler lenf dolaşımı içerisinde lenfatik düğümlere taşınır. Lenf
düğümlerinde önce periferik sinüslere ve supkapsüller bölgelere yerleşirler. Lenf
düğümü kanserin yayılmasında bir engel görevi üstlenir.
Genelde bir lenf düğümü kanser hücreleri tarafından atteke edilmeden bu
düğümün daha ilerisindeki bir lenf düğümüne metastaz olmaz. Lenf düğümüne gelen
hücreler immun yanıtın değişik hücreleri tarafından tanınarak, oluşturulan bir immun
yanıtla karşı karşıya kalırlar.
Lenf akımı, venöz akımı gibi periferden merkeze doğru bir akımdır. Duktus
thoracicus, vena jugularis ile birleşerek lenf sıvısının venöz sisteme ulaşmasını
sağlar. Bu aşamadan sonra metastazlar kan yoluyla ulaşacaktır.
1.3.3.Kan Yoluyla Yayılma
Kanser hücrelerinin kana ulaşması başlıca iki yolla olur:
Kanser hücrelerinin doğrudan doğruya invazyon yoluyla ulaşması
Lenfatik akımın vena jugularise katılması
Özellikle venler kolayca invazyona maruz kalabilirler. Arterler için durum
ayrıcalık gösterir. Arter duvarının elastik liflerinden zengin olması tümör hücrelerini
arter duvarına invazyonunu zorlaştırır.
Ven endotelindeki küçük bir erozyon alanında önce trombüs oluşur. Daha
sonra tümör hücreleri de bu trombüse tutunur ve toplanır. Böylece tümör trombüsü
14
giderek büyür. Daha sonra bu kitlenin veya kitlenin bir parçasının damar boyunca
sağ kalbe veya vena porta hepatise doğru yönlendiğini görülür. Tümör embolisi
böylece hedef organa metastaz yapar.
1.3.4.Doğal Geçitler Yoluyla Yayılma
Kanser hücreleri bronş, barsak, üreter, safra ve kadın genital yolları ile
yayılarak metastaz yapabilirler.
1.3.5.Seröz Boşluklar Yoluyla Yayılma
Buna transölamik yayılma da denir. İki plevra boşluğu, periton ve perikard
boşlukları olmak üzere bedende başlıca 4 sölamik boşluk vardır. En sık tümör
yayılması periton boşluğunda görülür. Örneğin ovaryumun papiller karsinomunda
başka yerde metastaz olmamasına karşın peritonda binlerce küçük metastatik hücre
odağı vardır.(45)
1.4.Tümörlerin Etkileri:
1- Mekanik Baskı: Malign tümörler benign tümörler gibi doğal geçitlerde yer
aldıklarında tıkanmaya neden olabilir. Örneğin solunum yollarında bronş lümenine
doğru gelişen tümörler hava yolunu obstruksiyona uğratarak solunum distresine
neden olabilir. Obstruksiyonunun distalinde bulunan hava yollarına havanın
ulaşamaması veya inspirasyon sırasında inhale edilen havanın dışarı çıkamaması
sonucunda kollaps atelektazi ve anfizem gelişebilir. Obstrüksiyona bağlı olarak da
pnömoniler ortaya çıkabilir.
2- Doku Yıkımı: Kemikte görülen primer ya da metastatik lezyonların birçoğu
osteolitik lezyonlardır. Dolayısıyla kemik dokusu rezorbsiyona uğrar.Patolojik kemik
kırıkları görülebilir.
15
3- Kanama: Tümörler kanamalara neden olabilir. Kimi zaman büyük bir
damarın yırtılmasına ve sonucunda ölümcül kanamalara neden olabilirler. Nedeni
belli olamayan kanama diyatezlerinde kanserden kuşkulanılmalı ve ayırıcı tanıda
mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
4- Enfeksiyon: Ülsere olan tümörlerde, bakteriyel enfeksiyon tabloya
eklenebilir. Kanserin konak organizma üzerinde immun sistemi baskılayıcı
etkisinden dolayı enfeksiyonlar karşımıza sık sık çıkabilir. Kanser tedavisi sırasında
hastanın granülosit sayısının azalması enfeksiyonlar için önemli bir zemin oluşturur.
Granülositler için kritik sayı olan 200-500 milimetreküp değerinin altında çok ciddi
enfeksiyonlar gelişebilir. Dolayısıyla bu dönemde tedavi kesilerek hastaya
toparlanması için zaman tanımak doğru olur. Lösemilerde, dolaşımdaki hücre sayısı
artmış olsa da bu hücreler yeterli olgunluğa erişemedikleri için sık sık enfeksiyonlar
gelişebilir.
5- Beslenememe: Ağız, özafagus, midenin kardiası veya mediastene yerleşen
tümöral kitleler obstruksiyon sonucunda yutma güçlüğü dolayısıyla beslenme
bozukluğu ortaya çıkar.
6- Anemi: Kanserde anemi çok değişik nedenlerden dolayı ortaya çıkar.
Gastrointestinal sistem karsinomlarında gizli kanama sonucunda anemi gelişebileceği
gibi kemik iliğinin malign hücrelerce infiltrasyonu sonucunda da anemi gelişebilir.
7- Kaşeksi: İlerlemiş kanserli hastalarda görülen kaşeksinin pek çok nedeni
vardır. Doku ve organların ağırlığında azalma anlamına gelen kaşeksinin nedenİ
olarak, tümörden kaynaklanan bazı maddelerin üzerinde durulmaktadır. Ayrıca açlık,
hemoraji, enfeksiyon ve karaciğer fonksiyon bozukluğuna bağlı olarak da kaşeksi
gelişebilir.
16
8- Endokrinopati: Endokrin bezlerden köken alan tümörlerin hormon ve
hormona benzeyen maddeler salgılamasına bağlı olarak hormonal bozukluklar
görülebilir. Adrenal medulla tümörü olan feokromasitoma, salgıladığı norepinefrin
ve epinefrin sebebiyle sistemik malign hipertansiyona neden olur.
9- Karsinomatöz Sendrom: Malign tümörlerle beraber izlenebilen bir
sendromdur. Bununla birlikte bu sendromla birlikte gelişebilen klinik bulgular
primer veya metastatik tümörün infiltrasyonu ile açıklanmaya çalışılmaktadır.Bu
semptomlardan bazıları şunlardır: Kaslarda güçsüzlük, deri döküntüleri(dermato
myosistis,acanthosis nigricans), kafa içi basınç artımı sendromu bulguları,
demyelinizasyon, venöz trombüsler.(41)
1.5.Oral Kanserlerin Klinik Belirtileri
Oral kanserler arasında ortak bir görünüm yoktur. Kanserin klinik belirtileri
sertleşme, inatçı ülserasyon, doku proliferasyonu ve destrüksiyonu, kırmızı ve beyaz
varyasyonlar, mukozal hareketlilikde azalma, etkilenen tarafta progresif büyüme
veya genişleme, ağrı veya disestezi, parestezi veya fonksiyon kaybı ve servikal
lenfodenopatiyi içerir.(41)
Ağrı, ağız kanserli hastalarda yaygın bir semptomdur. Ana şikâyetlerin %3040' ini oluşturur ve dilde ve ağız tabanında TNM safhası ile ilgilidir. Ağrı ana
semptomlardan biri olsa da lezyonlar belirgin boyuta ulaştıklarında ortaya çıkar ve
hastaların tıbbi yardım aramasına sebep olur. Dolayısıyla, kanserler erken
dönemlerde çoğu zaman tespit edilemezler çünkü asemptomatiktirler. Daha sonraki
ve ileri lezyonlarda semptomlar hafif rahatsızlıktan şiddetli ağrıya kadar
değişebilirler. Diğer semptomlar şunlardan oluşmaktadır; kulak ağrısı, kanama,
17
dişlerde hareketlilik, nefes almada zorlanma, konuşmada zorlanma, yutkunamama,
protez kullanmada zorluk ve trismustur.(40)
Birçok ağız kanserleri premalign veya lokalize lezyon halindeyken vizüel
belirti veya semptom vermez. Çoğu literaturde, kanser tedavisi sonrası, semptomlar
ve ağrı ilişkisi üzerine yoğunlaşılmıştır; bir hastanın söylemesi üzerine ilk işaretler ve
semptomlar hakkında çok az araştırma bulunmaktadır. Bu sorunu araştıran birkaç
çalışma, ağrının ilk belirti olduğunu ya da gecikmiş semptom olduğunu,
klinisyenlerin fark etmemesinden önce gerçekleştiğini göstermiştir.(41)
1.6.Oral Kanserlerin Klinik Seyri:
Ağız kanserlerinin çoğunluğu 45 yaşın üzerinde ortaya çıkar ve erkeklerde
oluşma olasılığı kadınlara oranla 2 kat fazladır. 40 yaşını aşmış insanlarda görülme
olasılığı daha fazladır. Ancak son zamanlardaki araştırmalar bu hastalığın genç
hastalarda ve kadınlarda gittikçe daha yaygın bir hale geldiğini ortaya koymaktadır.
İngiltere’de 4.300’ü aşkın yeni ağız kanseri vakası teşhis edilmiş olup ve her
yıl bu hastalıktan hayatını kaybeden 1.700’den fazla insan bulunmaktadır.
Ağız kanseri lezyonları başlangıç döneminde ağrısızdır. Kanser ilerleyerek
sağlıklı ağız dokularında harabiyet oluşturdukça ağrı şikayeti de başlar. Ağız
kanserleri erken dönemde teşhis edilerek tedavi sağlanmazsa yayılarak sürekli ağrı,
fonksiyon kaybı, tedavi sonrası düzeltilmesi mümkün olmayan yüz ve ağız
deformasyonlarına yol açabilir. Hatta ölümlere neden olabilir.
Kişinin kendi ağız kanserini fark etmesi güç olabilir. Diş hekimine düzenli
aralıklarla gidilmesi ağız kanserlerinin erken dönemde yakalanması açısından
önemlidir.(40)
18
1.7.Epidemiyoloji:
1- Yaş: %95 40 yaşın üzerinde görülür. Yaşın ilerlemesi ile birlikte görülme
sıklığı artar.
2-Cinsiyet: Erkeklerde daha fazla görülür. Erkek-kadın oranı 2/1’dir. Son
yıllarda kadınlarda sigara içme oranının artması ile cinsiyetler arasındaki fark
azalmaktadır.
3-Bölgeler: Oral mukozada risk oranı yüksek yedi bölge vardır. Bunlar dudak,
bukkal mukoza, retromolar bölge, yumuşak damak, dilin yan ve alt kenarları ve ağız
tabanıdır.
4-Diğer Tümörler Açısından Risk Artışı: Oral kanserli hastalarda bunu
izleyen ilave maligniteler açısından bir risk artışı söz konusudur.
Tümörler; epitel, bağ dokusu, kas dokusu ve sinir dokusu kökenli olabilirler.
Ancak sinir dokusu kökenli tümörler, oral kavitede nadir görülür.(40)
1.8.Oral Kavite Karsinomlarında TNM Evrelemesi:
Primer Tümör (T)
Tx Primer tümör değerlendirilemiyor
To Primer tümör yok
Tis In situ karsinom
T1 Tümör 2 cm. ya da daha küçük
T2 Tümör 2 cm.’den büyük fakat 4 cm.’den küçük
T3 Tümör 4 cm.’den büyük
T4a Tümör, çevre dokuları invaze etmiş (Ör.; kortikal kemik, dil, maksiler sinüs vs.)
19
T4b Tümör, mastikatör boşluğu, pterygoid kemiği veya kafa tabanını invaze etmiş
ve/veya internal karotid arter tutulumu mevcut
Bölgesel Lenf Nodları (N)
Nx Bölgesel lenf nodları değerlendirilemiyor
No Bölgesel lenf nodu metastazı yok
N1 Tek, ipsilateral, 3 cm. ya da küçük lenf nodu metastazı
N2a Tek, ipsilateral, 3 cm.’den büyük, 6 cm.’den küçük lenf nodu metastazı
N2b Birden çok, ipsilateral lenf nodu metastazı, hiçbiri 6 cm.’yi geçmemekte
N2c İki taraflı veya kontralateral lenf nodu metastazı, hiçbiri 6 cm.’yi geçmemekte
N3 Çapı 6 cm.’den büyük lenf nodu metastazı
Uzak Metastaz (M)
Mx Uzak metastaz değerlendirilemiyor
Mo Uzak metastaz yok
M1 Uzak metastaz
Evreleme Grupları
Evre 0 Tis N0 M0
Evre I T1 N0 M0
Evre II T2 N0 M0
Evre III T3 N0 M0, T1 N1 M0, T2 N1 M0, T3 N1 M0
Evre IVA T4a N0 M0, T4a N1 M0, T1 N2 M0, T2 N2 M0, T3 N2 M0, T4a N2 M0
Evre IVB Her T N3 M0, T4b Her N M0
20
Evre IVC Her T Her N M1
2.EPİTELİAL KÖKENLİ MALİGN TÜMÖRLER
2.1.Basal Cell Carcinoma
Basal cell carcinoma deri, yüz ve başın açık olan kısımlarında daha fazla
şekillenir. Yaşlı ve orta yaşlılarda görülür. İnsanlarda en fazla görülen kanser
çeşitlerindendir.
Basal cell carcinomlar metastaz yapma eğilimi göstermediklerinden bunlara
benign karsinoma da denir. Fakat bu kanserler direkt invazyonla hastayı
öldürebilirler. Bu tip kanserlerin metastaz yapma oranı % 0.1 civarındadır.
Klinik bulgular: Genellikle yaşlılarda görülen bu tümör az da olsa gençler ve
çocuklarda da görülmektedir. Tümöre kadınlardan fazla erkeklerde rastlanır. Basal
cell carcinom küçük, hafif kabarık papül şeklinde başlar. Ülsere olur ve iyileşir. Bu
olay devamlı tekrarlar ve tümör büyür. Sonunda ülser büyür kabuklaşır. Ülserin
kenarları içeri doğru kıvrılarak yuvarlaklaşır.
Tümör tedavi edilmezse ülsere olmuş lezyon çevre dokulara hatta kıkırdak ve
kemiğe infiltre olur. Basal cell carcinoma ağız içerisinde doğrudan şekillenmez.
Ancak yüzde şekillenip ağıza da yayılabilir.
Basal hücreler puliripotenttir ve birçok yönde differansiye olurlar. Bunlardan
kıl, yağ bezleri, ter bezleri, squamöz epitelyum ve keratin meydana gelir. Bu nedenle
basal cell carcinomlar bazen çeşitli yönde diferensiyasyon gösterebilirler. Basal cell
carcinomda bezler şekillenirse adenoid basal cell carcinoma, kistik olarak
şekillenirse cystic basal cell carcinoma, kıla ait strüktür şeklinde şekillenirse
trichoepithelioma, keratinize olmuş veya olmamış squamous hücre adacıkları
21
şekillenirse baso-squamos carcinoma adı verilir ki bu sonuncular metastaz
oluşturabilir.
Tedavi radyoterapi ve cerrahi müdahale ile olur. Ancak radyoterapi ve yetersiz
cerrahi eksizyonda nüks oranı yükselir.(45)
2.2.Epidermoid Carcinoma (Squamous Cell Carcinoma)
Epidermoid carcinoma ağızda en fazla görülen malign tümördür. Tümör her ne
kadar ağız boşluğunun her tarafında görülürse de bazı bölgelerde daha fazla rastlanır.
Ağız içi kanserlerinin %50 si dilde görülür, %16’sı ağız tabanında ve geri kalan %34
ise alveoler mukoza, damak ve yanak mukozasında meydana gelmektedir. Bölgelere
göre tümörün klinik görünümü ve prognozu ayrıcalıklar gösterir. Genellikle dudak
carcinomaları ağız içindekilere nazaran daha iyi diferensiye olmuşlardır. Dil ve ağız
zemini carcinomalarında ise genelde kötü diferensiyasyon mevcuttur. Hastalık
erkeklerde kadınlardan 2-3 kat daha fazla görülür.
Ağız kanserlerinin meydana gelmesinde tütün, alkol, frengi, besinsel
noksanlıklar, güneş ışınları, sıcak, travma, viruslar, sepsis ve keskin dişlerin
irritasyonu gibi faktörler rol oynayabilir.
Genellikle intraoral carcinomların metastazları submaxiller yüzeyel ve derin
servikal lenf düğümlerinde görülür. Bazen submental, preauricular,
postauricular ve subklavikular lenf düğümlerinde de metastaza rastlanır. Çok ender
olarak akciğer, karaciğer ve kemiklerde metastaz görülür.(40)
22
2.2.1.Dudak Kanseri
Dudakların epidermoid karsinoması özellikle yaşlı erkeklerde görülür. Üst
dudaktan daha fazla alt dudakta oluşur. Dudak kanseri sigara içenlerde, bilhassa pipo
içenlerde daha sık oluştuğu saptanmıştır. Dudak kanserine yakalananların %5070’inin pipo içenler olduğu görülmüştür.
Şekil-1
Dudak kanseri görülen kimselerin büyük çoğunluğunda ağız hijyeninin iyi
olmadığı gözlenmiştir. Lökoplakili olayların %10 unda dudak kanseri görülmesi
lökoplaki ile dudak kanseri arasında bir ilginin olabileceği fikrini uyandırmıştır.
Klinik bulgular: Dudağın bir yarı tarafında ve kenarında kalınlaşma ve
sertleşme, ülserleşme veya yüzeyde bir düzensizlik şeklinde başlar. Lezyon
genişledikçe küçük krater benzeri bir odak şekillenir. Bazı hastalarda lezyon mantar
benzeri olabilir.
Dudak kanseri genellikle yavaş metastaz yapar. Anaplastik olanlarda erken
metastaz görülür. Metastaz çoğunlukla ipsilateral olur ve submental veya submaxillar
lenf düğümlerinde görülür. Diğer yönde metastaz görülmesi, lezyonun orta hatta
yakın olduğu zaman olur.
23
Dudakların spindle-cell carcinoma’sı: Epidermoid carcinomanın enterasan
histolojik tablo gösteren bir türüdür. Bu tümör çok ender olarak dudaklarda görülür.
Klinik olarak lezyon tipik dudak kanserine benzer. Tümör fibrosarkom ve
nörojenik sarkomla karıştırılabilir.
Adenoid squamous cell carcinoma: Bu tümöre adenoacanthoma veya
pseudoglandular squamos cell carcinoma da denir. Dudaklarda oldukça fazla görülen
bir tümördür. Tümör çoğunlukla 50 yaşından yukarı yaştaki erkeklerde görülür.
Klinik olarak dudakların epidermoid carcinomuna benzer. Adenoid squamos cell
carcinoma, genellikle cerrahi eksizyonla veya X ışınları ile tedavi edilir. Tümör
bazen metastaz yapar veya hastanın ölümüne sebep olur. Tümörün nüks etmesi
oldukça fazla görülen bir olaydır.(40)
2.2.2.Dil Kanseri
Tüm oral kavite karsinomları içinde, en sık görüleni olmasına karşın coğrafik
dağılımı oldukça farklıdır. Dilin malign lezyonlarının yaklaşık %97’sini skuamoz
hücreli karsinom oluşturur, geri kalan kısmı ise glandüler maligniteler ve bağ dokusu
tümörleri oluşturmaktadır. En sık orta yaşlı erkeklerde görülmektedir. (46) Hastaların
büyük çoğunluğunda (%85.5) ağız hijyeni bozuktur ve hastalar çoğunlukla (%35.7)
51-60 yaş grubundadırlar. (47)
Şekil-2
24
Dudak kanserleri dışta tutulursa, oral kavitede en sık karşılaşılan dil
kanserleridir. Dil kanseri çoğunlukla lateral kenarda, orta 1/3 ile arka 1/3 kısım
arasında görülür. Dil lateralindeki lezyon ilerlerse ağız tabanı, dil kökü, tonsil ve ön
tonsil plikalarına yayılım gösterir. Büyüme genellikle infiltratif, ülseratif ve ekzofitik
tarzdadır. Dil kanserleri, intraoral kanserler arasında en erken boyun lenfatik
metastazı yapan tümörlerdir. Tedavide cerrahi ve radyoterapi öncelikli gelir. (48)
İleri evre dil kanserlerinde, cerrahinin yanında radyoterapi de önerilmektedir.
Franceschi ve arkadaşları, adjuvan radyoterapi ile lokaresyonel kontrol
oranlarını %57’den %71’e çıkardıklarını bildirmişlerdir. Bu çalışmada lokaresyonel
rekurrens açısından tek öngörücü faktörün, yetersiz cerrahi eksizyon olduğu
bildirilmiştir. Hastaların % 78’inde 2 yıl içinde rekürrens görülmüştür. 5 yıllık sağ
kalım evre I-II tümörlerde %75, ileri evre (evre III-IV) tümörlerde %40’ın altında
olarak bildirilmiştir. (49)
Klinik bulgular: Dil kanserinin en tipik bulgusu ağrısız bir kitle veya ülserdir.
Lezyon sekonder olarak enfekte olduğu zaman ağrılı olur. Tümör kenarları hafif
kalkık, yüzeysel endure olmuş ülser şeklinde başlayabilir. Sonra bu oluşum mantar
şeklini alabildiği gibi, alt dokulara da infiltre olabilir. Böylece dilin sertleşmesine ve
hareketsizliğine neden olur.
Tipik lezyonlar dilin yan kenarları ile altında şekillenir. Bazen dilin
dorsumunda meydana gelir. Dil kökünde çok az şekillenen lezyonlar genellikle
asemptomatiktir. İlerlemiş olaylarda boğaz ağrısı ve yutma zorluğu vardır. Dil
kökünde şekillenen kanserler genellikle daha yüksek malignite gösterirler. Erken
metastaz yaparlar ve tedavileri güçtür. Olayların %70 inde servikal metastaz
görülür.(45)
25
2.2.3.Ağız Tabanı Kanseri
Erken evrede, ağız tabanı kanseri yüzeysel ekzofitik ve eritematöz lezyon
şeklinde başlar, ilerledikçe ülsere olur ve laterale genişler. Dile doğru uzanarak dilin
hareketini azaltır. Ayrıca retromolar bölge, gingiva ve tonsil ön plikalarına
uzanabilir. Yakın komşuluktan dolayı kolaylıkla mandibula invazyonu yapabilir.
Mandibula periostu tümöre engel oluştursa bile periost tutulup, mandibulaya doğru
da yayılım olur. (48)
Şekil-3
Dil kanserlerine oranla daha nadir görülürler. Erkeklerde, kadınlara göre
belirgin derece sıktır. Bu sıklığın nedeni olarak; gıdalar ve tükrük salgısının
dolayısıyla karsinojen maddelerin uzun süren teması gösterilmektedir. Kronik
alkolizm hastalarının çoğunda görülür. Ağrı ve rahatsızlık hissi, submandibuler lenf
bezi büyümesine veya duktus tıkanmasına bağlı şişlik, başlıca belirtilerdir.
Erken evrede tümör yüzeyel yerleşimli iken, boyutu arttıkça ülserasyon eğilimi
artar. Dil ventrali, gingiva, retromolar trigon, mandibula ve çok ileri aşamalarda
bukkal mukoza tutulumu da olabilir.
26
Ön yerleşimli tümörlerde, tek ya da iki taraflı Wharton Kanalı tutulabilir. Okült
boyun metastazı oranı %21 civarı olması nedeniyle elektif diseksiyon yapılması
gerekliliği üzerinde durulmuştur. Prognozu en çok etkileyen faktörler; boyun
metastazının yanı sıra tümör evresi ve tümörün kalınlığı olarak saptanmıştır. (50)
Ağız tabanı kanserleri, genellikle erkeklerde 50-60 yaş arasında görülür.
Lezyonların %35’ine ilerlemiş evrede (T3-T4) rastlanır. Ağız tabanı kanserli
hastalarda, %50 oranında servikal metastaza rastlanmaktadır. En sık submandibuler
lenf bezleri tutulur. Anterior ağız tabanı lezyonları bilateral olarak boyun tutulumu
yapabilir. (51)
Sigara, kötü ağız hijyeni, dental irritasyonlar, epitelial displaziler ve
lökoplakiler hastalığın gelişmesinde rol oynayabilirler
Tümörün metastazı genellikle submaxiller lenf düğümlerinde bulunur. Ağız
tabanı kanserinin tedavisi çoğu kere güçtür hatta imkansızdır denilebilir. Küçük
lezyonlar dahi operasyonla alındıktan sonra nüks edebilirler. Onun için operasyondan
sonra X ışınları ile tedavi gereklidir.(45)
2.2.4.Yanak Mukozası Kanseri
Yanak mukozası kanseri kadınlara oranla erkeklerde 10 kat daha fazladır.(45)
Coğrafik rastlanma yayılımı farklı olmakla birlikte, Güney Hindistan’da en sık
görülen oral karsinom türü iken, batı dünyasında nadirdir. ABD’de tüm oral kavite
karsinomlarının %8.9’unu oluşturur. Alkol ve sigara, tütün çiğneme alışkanlığı,
bukkal mukoza karsinomları için en önemli risk faktörleri olarak kabul edilir.
27
Şekil-4
En sık rastlanan semptom ve bulgusu, mukozal ülserasyon ve ağrıdır. Trismus,
cilt ülserasyonu ve fasiyal paraliziye daha az rastlanır. Anatomik bariyer olmaması
nedeniyle, bukkal tümörler kolaylıkla alveoler arklara, retromolar trigona, dudaklara
ve bukkal boşluğa yayılabilir. Okült metastaz oranı %10’dur. Erken evre de olsa
günümüzde tedavi için cerrahi eksizyon tercih edilmektedir. (50)
Diaz ve arkadaşlarının 119 primer bukkal karsinom tanılı hastada yaptıkları
araştırmada, hastalara sadece cerrahi veya ekstrakapsüler yayılım ya da pozitif
cerrahi sınır varlığında cerrahi ve radyoterapi birlikte uygulanmıştır. %45 hastada
tedavi sonrası rekürrens görülmüştür. (52)
2.2.5 Dişeti Kanseri
Gingivanın skuamoz hücreli kanserleri nispeten nadir görülen tümörlerdir.
Coğrafi dağılım farklılıkları gösterebilir. Anatomik yakınlık nedeniyle erken
dönemde alveoler kemiği tutma eğilimi gösterir. Olguların %58’inde yüz ve boyun
boşluklarına yayılım söz konusudur. En sık yayılım bukkal boşluğadır. Mastikatör
boşluk tutulumu, molar dişler hizasındaki alt gingival kanserlerde sıktır. Az oranda
sublingual boşluk tutulumu olabilir. (50) Oral malign tümörlerin %10-12’si
gingivada şekillenmektedir. (48) %80’i alt gingivada ve 1/3 arka bölgede görülür.
28
Tümörlerin çoğu dişsiz hastalarda gelişmektedir. Gingiva mukozası, alttaki
periosta doğrudan yapışık olduğu için, bu bölge tümörlerinde mandibula tutulumu
yüksektir. %35-50 kemik invazyonu saptanmıştır. Bu tip hastalarda tümör, özellikle
diş patolojisi nedeniyle gözden kaçabilmektedir. Tedavide tercih yöntemi cerrahidir.
Erken
alveoler
ve
kortikal
tutulumda
marjinal
mandibula
rezeksiyonu
düşünülmektedir. (47)
Şekil-5
Büyük oranda yaşlılarda görülür. Hastaların %82 si erkektir. Ağzın diğer
bölgelerinde kanser meydana getirebiliceği ileri sürülen faktörler burada da rol
oynayabilirler. Yalnız burada diş taşlarının yapacağı devamlı irritasyonunun daha
önemli rol oynayabileceğini unutmamak gerekir.
Hastalık maxillar gingivadan daha çok mandibular gingivada meydana gelir.
Gingiva karsinomu başlangıçta ya ülser şeklinde başlar veya dışa doğru kabarmış
granüller veya verrüköz tipte bir oluşum şeklinde görülür. Çok kere gingiva kanseri
klinik olarak malign bir görünümde değildir. Ağrılı veya ağrısız olabilir. Tümör fikse
olmuş gingivadan daha çok serbest gingivada görülür. Periostium ve kemiğe
düzensiz bir invazyon ve infiltrasyon yapabilir. Maxilladaki gingival karsinom
maxiller sinüslere yayılabilir. Buradan da damak ve tonsillere ulaşabilir.
29
Mandibulada oluşan tümörler ise ağız tabanına, yanaklara ve kemiğe
yayılabilir. Mandibular gingival kanser, maxiller olana göre çok daha fazla metastaz
yapar. Olayların pek çoğunda metastazlar ya submaxillar ya da servikal lenf
düğümlerinde görülür. Gingiva kanserlerinin tedavileri daha çok cerrahi yolla yapılır.
2.2.6.Damak Kanseri
Sert damağın malign tümörleri, bu bölgedeki epitelial, tükrük bezi,
hematopoetik veya mezenkimal dokulardan köken alabilir. Baş ve boynun diğer
bölgelerinden farklı olarak, sert damak malign tümörlerinin 2/3’ünü skuamoz hücreli
karsinom oluşturur. (47) Sert damak kanserleri genelde iyi diferansiyedir. Damak
periostu, tümörün kemiğe girmesine engel bir bariyer teşkil eder. (46) Damakta
ülserasyon ve kitle ile başvuru çoğunluktadır. Nadiren ağrı, kanama ya da daha önce
kullandığı proteze yönelik yakınmaları olabilir. Sert damakta yayılımı kolaylaştıran
bir faktör; damağın birçok vasküler ve nöral yapının geçişini sağlayan kanallar ile
perfore olmasıdır. Sert damak kanserlerinde servikal metastaz, klinik olarak %10-25
oranında görülür. Okült metastaz riski ise düşüktür. (50) Bu nedenle elektif boyun
diseksiyonu önerilmez.
Şekil-6
Tedavide, radyoterapi osteoradyonekroza yol açabileceğinden, primer cerrahi
eksizyon tercih edilir.
30
Periost veya kemik tutulmuşsa, kemik rezeksiyonu gereklidir. İlerlemiş
olgularda parsiyel maksillektomi de uygulanır. Kemik defektlerde protezle
rekonstrüksiyon tercih edilir. Oral kavite ve nazal kavite ilişkisi birbirinden ayrılır.
(48) Ortalama 5 yıllık sağ kalım %40-60 olarak bildirilmiştir. (51)
2.2.7.Maksiller Sinüs Kanseri
Maxillar sinüs karsinomu genellikle epidermoid tipte ise de bazen adenokarsinom tipinde de olabilir. Hastalık daha fazla yaşlı erkeklerde görülür. İlk klinik
belirtiler maxiller tümsek, damak ve yüzün maxiller bölgesinin şişmesi, maxillar
molar dişlerin uzaması ve sallanması, burun tıkanması veya burundan akıntı
gelmesidir. Tümör sinüsün tabanında şekillenirse lezyon ağız tabanında bozukluğa,
sinüsün medial duvarında şekillenirse burun tıkanıklığına, sinüsün tavanında olursa
gözün yer değiştirmesine, sinüsün lateral duvarlarında olursa yanağın şişmesine
neden olur. Ülserasyon ya ağız boşluğunda veya yanak derisinde meydana gelebilir.
Genellikle tümör uzaklara yayılmadıkça metastaz meydana gelmez. Metastaz olduğu
taktirde maxillar ve servikal lenf düğümlerinde görülür. Hastalara cerrahi ve X
ışınları ile radyasyon tedavisi uygulanmakta ise de sonuçları pek iç açıcı değildir.(41)
2.3.Verrüköz Karsinoma (Siğilimsi Karsinom)
Siğilimsi karsinoma ağız boşluğu epidermoid karsinomunun bir şeklidir.
Bunların diğer epidermoid karsinomlardan farkı yavaş ve dışa doğru büyümeleri ve
yüzeysel yayılmaları ve çok düşük derecede metastaz yapmalarıdır. Siğilimsi
karsinom genellikle yaşlı erkeklerde görülür. Tümöre çoğunlukla yanak mukozası,
gingiva ve alveolar sırtta, bazen de damak ve ağız tavanında rastlanır.
Çok ender de olsa tümör altındaki dokulara infiltre olabilir ve regional lenf
düğümlerine metastaz yapabilir. Bu tümörün patolojik teşhisi çok güçtür. Çok kere
31
papilloma ve benign epitelial hiperplazi ile karıştırılabilir. Tedavi cerrahi, X ışınları
ile radyasyon veya her ikisi ile yapılabilir. Ancak bazı araştırmacılar, X ışınları ile
tedavinin,
lezyonda
bazen
anaplastik
transformasyona
sebep
olabileceğini
bildirmektedirler.(41)
2.4.Lymphoepithelioma
ve
Transitional
Hücreli
Karsinoma
(Limfoepitelioma ve Geçici Epitel Hücreli Karsinoma)
Bu grup malign tümörler kökenlerini nasofarinks, orofarinks, tonsiller ve
paranasal sinüslerden alırlar. Bu grup içerisine limfoepitelioma, transitional hücreli
carcinoma ve diferensiye olmamış squamos cell carcinoma girer.
Limfoepitelioma özellikle genç ve orta yaşlıların nasofarinksinden gelişir.
Şekillenen lezyon küçük olduğundan lenfodenopati saptandıktan sonra esas lezyon
dikkat çeker. Genellikle hastalar ölür.
Transitional hücreli epidermoid karsinoma terimi altındaki tümörler tonsiller,
dil kökü ve nasofarinksten kökenlenirler. Limfoepiteliomanın bulunduğu yerlerde
görülen bu tümörler çok maligndir. Kısa zamanda metastaz yapar ve çok kısa sürede
hastanın ölümüne neden olur.
Klinik bulgular: Limfoepitelioma ve transizyonel hücreli karsinoma lezyonları
genellikle çok küçük, hafif kabarık ve ülsere olmuş veya granüler erozyonlaşmış bir
yüzeye sahiptirler. Tümör küçük olduğundan çok kere metastaz yapmadan fark
edilmez. Bu hastalarda boğaz ağrısı, burun tıkanması, iyi işitmeme, kulak ağrısı, baş
ağrısı, yutma güçlüğü, epistaksis(burun kanaması) ve göz bozuklukları görülür.
Lifoepiteliomaya ortalama 26 yaşlarında, transizyonel hücreli karsinomaya
ortalama 44 yaşlarında ve diferansiye olmamış yassı hücreli kansere ortalama 56
32
yaşlarında rastlanır. Bu tümörler X ışınlarına karşı duyarlı olduklarından hem primer
hem de metastazik lezyonların X ışınları ile tedavisi yaşamı uzatabilir.(41)
2.5.Malign Melanoma
Malign melanoma insanlardaki tümörlerin en öldürücü olanlarından biridir.
Malign melanomlar ya melanositik veya nevositik kökenli olurlar.
Şekil-7
Klinik bulgular: Malign melanoma deri dışında sadece oral müköz membranda
meydana gelmez. Aynı zamanda gözde, vaginal mukozada ve üst hava yollarında da
meydana gelebilir. Tümör genellikle 30 yaşından sonraki yıllarda şekillenir. Yaygın
bir metastaz, regional lenf düğümlerinde olabildiği gibi karaciğer, akciğer ve deride
de olabilir.
Klinik gözlemler, travmatik yaralar ve irritasyonların tümörün gelişmesinde
önemli rolleri olduğunu ortaya koymuştur.
Oral görünümü: Malign melanoma deride oldukça fazla görülmesine karşın
ağız boşluğunda az görülen tümördür. Primer oral melanoma kadınlara göre
erkeklerde 2 katı kadar fazla görülür. Tümör 30 yaşından yukarıda olanlarda
33
olayların %90 ını kapsar. Aynı zamanda tümör olayların %80 inde damak ve
maxillar ve alveolar sırtta meydana gelir. Alt çene, yanaklar, dil ve ağız tabanında da
tümöre rastlanılmıştır. Lezyon genellikle çok pigmentlidir. Çoğunlukla ülsere
olmuştur ve kanar. Tümör süratle büyür. Ağız boşluğunda klinik olarak önemsiz
kabul edilen pigmentasyonlar büyüyor ve renleri koyulaşıyorsa, önemli ve üzerinde
durulması gereken lezyonlar olarak değerlendirilmelidir. Çünkü bunlar malign
melanomun ilk belirtileri olabilir.
Malign melanomun tedavisi primer lezyonun geniş eksizyonu ve lenf
düğümlerinin disseksiyonu ile mümkün olabilir. Ancak hastalık genellikle erken
teşhis edilemediğinden çok öldürücüdür.(39,41)
3.BAĞ DOKUSU KÖKENLİ MALİGN TÜMÖRLER
Mezenşimal dokunun habis tümörlerine sarkom adı verilir. Sarkomlara,
organizmada bağ dokusunun bulunduğu her yerde: kasta, fasyada, kemikte, periostta,
deri altı dokusunda vs. rastlamak mümkündür.
3.1.Fibrosarcoma
Fibrosarcomlar bağ doku malign tümörlerinin en fazla görülenlerinden biridir.
Malign epitelial tümörlere göre sarkomlar daha fazla gençlerde görülür. Kan yolu ile
metastaz yaparlar ve esas tümör çevresinde sekonder tümör odaklarının gelişmesine
neden olurlar.
Klinik bulgular: Fibrosarcomlar bağ dokunun bulunduğu her bölgede gelişirler.
Buna rağmen deride, derin deri altı dokusunda, kaslarda, tendonlar ve periosteumda
daha fazla şekillenirler. İntraoral ve paraoral fibrosarcomlar başın her yerinde
meydana gelebilirler. Ancak en fazla görüldükleri yerler, çeneler, maxillar sinüsler,
34
farinks, damak, dudak, maxilla ve mandibulanın periosteumudur. Ayrıca kemiklerin
içinde de gelişen fibrosarcomlar vardır.
Tümör her yaşta görülürse de çoğunlukla 20-40 yaşları arasındaki kimselerde
rastlanır. Çok küçük yaştaki çocuklarda da tümör bulunabilir. Tümör süratli veya
yavaş gelişme gösterebilir. Çevredeki dokulara lokal olarak yayılır ve yeni lezyonlar
meydana getirir. Pek fazla metastaz yapmaz. Bazı olaylarda, ülserasyon, hemoraji ve
sekonder enfeksiyon görülebilir. En tipik bulgu asimetrik bir şişliktir. Çok kere bu
tümörleri liposarcom, rabdomyosarcom ve neurojenik sarcomdan ayırmak gerçekten
güç olur. Operasyonla tümörün alınması en iyi tedavi şeklidir. Ancak nüks oranı
yüksektir.(50)
3.2.Lokal Agresiv Fibröz Lezyonlar
Metastaz yapmayan bir grup lokal agresiv fibröz lezyon vardır. Geçmişte,
benign fakat lokal olarak agresiv olan bu lezyonların birçoğu sarcomlarla
karıştırılmıştır. Bu lezyonların tümü ağız boşluğunda oldukça fazla bulunur ve
aşağıdaki gruplara ayrılır:
3.2.1.Nodüler Fascitis (Pseudosarcomatous Fibrosis): Fascitis, fibrosarcoma
benzeyen ve onunla karıştırılması çok muhtemel olan tümöre benzer bir oluşumdur.
Subkutan dokuda görülür. Oral bölgede ise yanakta meydana gelebilir. Lezyon çok
kısa zamanda hızla büyür.
Kitle yumuşaktır, çok defa 20-40 yaşları arasında görülür. Hastalık selimdir ve
spontan olarak gerileyebilir. Tedavi, kitlenin yeterli çıkartılmasından ibarettir.
Residiv görülmez.(50)
3.2.2.Agresive Fibrosis (Extra Abdominal Dermoid): Kasları, aponeurotic
ve fasial dokuları içeren, etyolojisi bilinmeyen, metastaz yapmayan, tümör benzeri
35
fibroblastik bir üremedir. Lokal olarak infiltratif büyüme gösteren, nüks eden agresiv
bir lezyondur.(41)
3.2.3.Proliferative Myositis: Süratli büyüyen, zayıf sınırlanmış bir lezyondur.
Hastalık 45 yaşından yukarı yaşlardakilerde görülür. Lezyon benigndir.
3.2.4.Fibroxanthoma (Fibrose Histiocytoma): Tümör kapsülsüzdür. Çok
kere damardan zengindir. Benign karakterdedir.
3.2.5.Athypic Fibroxanthoma ve malign tipi: Benign bir tümördür.
Fibroxanthomaya çok benzer.
3.2.6.Kemiğin Desmoplastik Fibroması: Her yaşta görülebilir. Metastaz
yapmasa da nüks eder.
3.3.Liposarcoma
Liposarcomlar baş boyun bölgesinde meydana gelen malign mezenşimal
tümörlerin en az görülenlerinden biridir.
3.4.Hemangioendoepitelioma
Hemangioendoepitelioma endotel hücrelerinden köklenen ve angiomatöz
yapıda olan mezenşimal kökenli düşük derecede malign olan bir tümördür.
Klinik bulgular: Bu tümör vücudun her yerinde meydana gelir. Ancak en faza
görüldüğü yer deri ve deri altı dokusudur. Ağız boşluğunun primer lezyonu olarak
çok görülmez. Tümöre ağız boşluğunun her yerinde rastlanılmasa da daha fazla
lezyona dudaklar, damak, dişeti, dil, maxilla ve mandibulada rastlanılır. Her yaşta
görülür. Tümör kemiğe yayılabilir ve onun harab olmasına neden olur.
36
3.5.Hemangiopericytoma
Hemangiopericytoma az görülen bir tümördür. Oral boşluğun her yerinde
şekillenebilir. Lezyonlar sert, oldukça sınırlanmış ve çok kere nodüler yapıdadır.
Olayların pek çoğunda tümör süratle büyür. Hemangiopericytomalar ancak %5 i ağız
boşluğu ve farinkste meydana gelir. Tedavi cerrahi eksizyonla olur.
3.6.Kaposi Sarkomu
Kaposi sarkomu bazen ağız boşluğunda görülen bir kan damarı hastalığıdır.
Etyolojisi bilinmemektedir.
Şekil-8
Klinik bulgular: Kaposi sarkomu her yaşta meydana gelirse de 50-70 yaşları
arasında en fazla görülür. Olayların %85-90’ını erkekler oluşturur.
Lezyonlar kırmızı veya kızıl kahverengi nodüller halinde görülürler. Nodüller
1-10 mm veya daha büyük olabilirler. Bunlar yumuşak ve ağrılıdırlar. Hastalığın
cerrahi eradikasyonla tedavisi lezyonun çok sayıda olmasından dolayı güçtür.
Hastalığın X ışınları ile tedavisi iyi sonuç vermektedir.
37
3.7.Ewing Sarcom
Ewing sarcom kemiklerin primer bir lezyonudur. Az görülen malign bir
tümördür. Hastalık genellikle 5-25 yaşları arasında görülür. Hastalık erkeklerde
kadınların 2 katıdır. Ewing sarcomda ilk klinik belirti zaman zaman meydana gelen
ağrı ve kemiğin şişmesidir. Hastalığa en fazla uzun kemiklerde rastlanır. Az da olsa
tümör çene kemiklerinde de görülmüştür. Çene kemiklerinde tümör meydan geldiği
zaman yüzde nevralji ve dudaklarda parestezi görülür. Çeneler süratle genişler ve
ağız içerisinde şekillenen lezyon ülsere olabilir. Ewing sarcomu radyosensitiv
olmasına rağmen X ışınları ile pek ender tedavi edilir. Diğer kemiklere ve organlara
birkaç ayda metastaz yapar. Hastaların en çok %5i 5 yıl yaşar.(47)
3.8.Kondrosarcoma
Kondrosarcoma, kondromanın malign şeklidir. Her iki çenede de meydana
gelebilir.
Klinik bulgular: Klinik bulgularla kondrosarcomu kondromdan ayırt etmek
güçtür. Tümör her yaşta görülür. Erkeklerde tümör kadınlara göre 2 katıdır. Daha
fazla 10-30 yaşlarında görülür. En fazla çeneler ve kaburgalardan köken alır.
Ağız boşluğundaki kondrosarcomlar çoğunlukla ağrısızdır. Mukoza genellikle
sağlamdır.
Çenelerde
meydana
gelen
kondrosarcom
dişlerin
rezorbsiyonuna
ve
dökülmelerine neden olabilir. Bu lezyonlar tahrip edici ve saldırgandırlar. Çabucak
metastaz yaparlar. Röntgen filmlerinde kondrosarcomların benzeri bir görünüm
verirler. En iyi tedavi şekli tümörün ameliyatla alınmasıdır.(52)
38
3.9.Osteosarcoma
Bu tümör kemiklerin primer malign bir tümörüdür. Osteosarcomun 2 tipinin
varlığına inanılır. Biri osteoblastik veya sklerose tipi, diğeri osteolitik tipidir.
Klinik bulgular: Osteosarcomun sklerose olan tipi özellikle gençlerde meydana
gelir. Genellikle tümöre 10-25 yaşları arasında rastlanılır. Erkekler hastalığa daha
fazla yakalanırlar. Hastalığa yakanan kemikler şişerler ve ağrılıdırlar. Osteosarcomun
osteolitik formu da genç yaşlarda meydana gelir. Diğer klinik bulguları sklerose olan
tipe benzer.
Klinik olarak tümörün bulunduğu bölge şişer. Yüzde deformasyon, ağrı,
dişlerin sallanması, parestezi, diş ağrısı, kanama, burun tıkanması ve diğer bulgular
saptanır. Tümöre genellikle 25-45 yaşları arasında rastlanır. Tümör daha fazla
mandibulada görülür. Tümör erkeklerde daha fazla meydana gelir. Osteosarcomlar
travma sonu meydana geldiği gibi çok defa osteitis deformans veya paget hastalığı
gibi kemik hastalıklarından sonra da meydana gelirler. Bu tümörün meydan
gelmesinde önemli rolü olan diğer bir faktör de X ışınlarıdır.
Parosteal osteosarcom, osteosarcomun çok az görülen bir şeklidir. Çok az
metastaz yapar. Çenelerde ise yok denecek kadar az görülür. Tedavi tümörün
tümüyle çıkarılması ile yapılabilirse de hastaların pek çoğu 5 yıl içinde ölürler.(45)
3.10.Malign Lymphoma
Malign lenfomalar:
1- Giant Follicle Lymphoma
2- Reticulum Cell Sarcoma (Monocyticleukemia)
3- Lymphosarcoma (Lymphatic Leukemia)
39
4- Hodgkin Hastalığı diye 4 tipe ayrılır.
3.10.1.Giant Follicle Lymphoma: Giant folliküler lenfoma submaxillar ve
servikal lenf düğümlerinde görülse de bu tümöre ağız boşluğunda genellikle
rastlanılmaz.
3.10.2.Reticulum Cell Sarcoma: Reticulum hücreli sarkom ağız boşluğunun
yumuşak dokularından kökenlenir. Ağız boşluğunda az görülen bu ülserli lezyona
damak, yanak mukozası ve gingivada rastlanılır.
3.10.3.Kemiklerin Primer Reticulum Cell Sarcoması: Çene kemiklerinde bu
tümöre pek fazla rastlanılmaz. Tümör maxilladan fazla mandibulada bulunur.
Mandibulada ilk dikkati çeken semptom ağrıdır. Ağrıdan aylarca hatta yıllarca sonra
kemikte şişlik meydana gelebilir. Kemikte harabiyet olduğu zaman dişler sallanır.
Tümör maxillada şekillendiği zaman kemiğin şişmesine ve burunun tıkanmasına
neden olabilir.
3.10.4.Lymphosarcoma: Baş bölgesinde hastalığa en fazla tonsiller üzerinde
ve nasofarinkste rastlanır. Bu hastalarda boğaz ağrısı, tonsillaların şişmesi, burun
tıkanıklığı ve kanama görülür. Ağız boşluğunda lenfosarkoma, damak, gingiva,
alveol kenarları, yanak mukozası, mandibula, ağız tabanı ve tonsillerde rastlanır.
Hastalık uzun süre ülsere olmayan süratle büyüyen bir şişlik halinde başlar.
Zaman zaman ağrı olabilir. Lezyon çenelerde olduğu zaman dişler sallanabilir. Bu
gibi
dişler
çekildiği
zaman
yerinde
süratle
tümör
şekillenir.
Sonunda
lenfosarcomların bir kısmı ölümden evvel çok büyük, mantar gibi büyüyen nekroze
ve fena kokan bir kitleye dönüşür.
3.10.5.Hodgkin Lenfoma: Hodgkin hastalığı genellikle malign lenfomanın bir
şekli olduğuna inanılan ve etyolojisi bilinmeyen bir hastalıktır. Hodgkin hastalığı
40
primer olarak lenf düğümlerinin hastalığı olduğundan, hastalığın primer şekline
ağızda nadiren rastlanılır.(50)
3.11.Burkitt Tümörü (Afrikalıların Çene Lymphoması)
Burkitt, Afrika çocuklarında, özellikle çenelerde şekillenen bir malign lenfoma
saptamıştır. Evvela hastalığın afrikaya özgü olduğu zannedilmiş fakat sonra
dünyanın her tarafında yaşayan insanlarda bu tümörün görülebildiği anlaşılmıştır.
Şekil-9
Klinik bulgular: Hastalık daima 2-14 yaşları arasındaki çocuklarda görülür.
Genellikle çenelerde süratle büyüyen bir tümör şeklinde başlar. Kemikleri tahrip
eder. Dişlerin sallanmasına ve düşmelerine neden olur. Çevresindeki sinüslere süratle
yayılır. Visseral organlar da yayılma gösterir. Hastalık cytotoxic ilaçlarla tedavi
edilebilmektedir.(50)
3.12.Multiple Myeloma (Plasmacytoma)
Multiple myeloma kemik iliği hücrelerinden köklenen bir tümördür. Multiple
myelomlu olguların bir çoğunda çenelerde de tümör saptanmıştır. Hastalığa
maxilladan daha fazla mandibulada rastlanılır.
Çenelerde ağrı, şişlik, çenede genişleme, dişlerin sallanması saptanır. Ayrıca
gingival kalınlaşma ve epulise benzeyen ekstraoseos lezyonlar meydana gelir.
41
Röntgen filmlerinde, kemiklerde, kenarları kemikle sınırlanmış radyolüsent alanlar
görülür.(50)
3.13.Soliter Plasma Cell Myeloma
Hastalık 19-72 yaşları arasında ve çoğunlukla erkeklerde görülür. Semptomlar
multiple myelomdakine benzer. Az olarak tümöre çene kemiklerinde de
rastlanılmıştır.(50)
4.KAS DOKUSU KÖKENLİ MALİGN TÜMÖRLER
4.1.Leiomyosarcoma
Ağız boşluğunda pek az görülür. Tümöre çoğunlukla olgun erginlerde, yanakta,
dilde ve çenede rastlanmıştır. Lezyon ağrılı bir şişlik halinde görülür.
4.2.Rhabdomyosarcoma
Rhabdomyosarcoma ağız boşluğunda az görülen ve çizgili kaslardan
kökenlenen bir tümördür. Rhabdomyosarcomda genel olarak şişlik, sinirlere
yayılmışsa ağrı, tümörün lokalizasyonuna göre de gözlerin kayması anormal ses,
yutma güçlüğü, öksürük, kulaktan akıntı veya çene deviasyonu görülür.
Ağızda meydana gelme şansı çok azdır. Ağız içinde ekseriya dilde görülebilir.
Tümör dilde yerleşmişse yutkunma ve konuşma güçlüğü meydana getirir.(50)
4.3.Alveolar Soft-part Sarcoma
Tümör en fazla kol ve bacak kaslarında şekillenir. Ağız boşluğunda ise dil ve
ağız tabanında tümör meydana gelir. Lezyon yavaş büyür ve iyi sınırlanmış kitle
halinde bulunur.(50)
42
5.SİNİR DOKUSU KÖKENLİ MALİGN TÜMÖRLER
5.1.Malign Schwannoma
Ağız boşluğu içinde ve çevresinde sinir dokusundan kökenlenen malign
tümörler pek az bulunur. Malign schwannoma 30-60 yaşları arasında ve cinsiyet
ayrımı yapmadan bulunur. Yumuşak dokuların malign schwannomu dudaklar,
gingiva, damak ve yanak mukozasında görülür. Santral tümörlere ise maxilladan
fazla mandibulada rastlanır. Tümöral oluşum dışında bazı olaylarda ağrı ve parastezi
olabilir. Tedavi cerrahi eksizyon ve radyasyonla yapılır. Tümör tedaviye rağmen
nüks edebilir ve metastaz yapabilir.(50)
6.ÇENELERİN METASTATİK TÜMÖRLERİ
Çenelerdeki metastatik lezyonlar genellikle asemptomatiktir. Bazen hafif ağrı,
dudak ve çenede parastezi veya anestezi olabilir. Lezyonun bulunduğu bölgedeki
dişler sallanır veya düşebilir. Çenede sınırlı veya yaygın bir şişlik olabilir. Metastatik
odaklar çoğunlukla mandibulada ve molar dişler bölgesinde görülür.(50)
7.TÜKÜRÜK
BEZLERİNİN
MALİGN
TÜMÖRLERİ
(SİALOCARCİNOMA)
7.1.Mukoepidermoid Carcinoma
Bir çok araştırıcılar mukoepidermoid carcinomun, miks tümörün özel bir formu
olduğuna inanmaktadırlar. Tümörün az veya çok malignite gösteren şekilleri vardır.
43
Şekil-10
Mukoepidermoid carcinoma genellikle 2-5 cm çapında küçük ve yumuşak bir
tümördür. Daha fazla parotis bezinde görülür. Kistin içeriği hafif peltemsi, hemen
hemen berrak veya biraz kanlı olur. Nadiren ağrı görülür.
Çok malign olan mukoepidermoid carcinoma daha büyük olur. Ağrılıdırlar.
Hastaların %15 inde paralizi görülür. Submandibular bezlerden fazla parotis bezinde
lokalize olurlar. İnfiltratif büyümesinden ötürü tümör serttir. Aynı zamanda lokal
nekrozlar ve kistik değişiklikler görülür. Tümörün her iki şekli de yavaş büyür. Az
malign olan tümörlerin %65-70 kadınlarda, çok malign olanlar her iki cinste eş
değerdedir. Tümöre 5-79 yaşlar arasında rastlanır. Bir çok araştırıcılar bu tümörün
büyük tükürük bezlerinin kanal epitellerinden köklendiğini söylemektedirler.
Metastaz oranı çok malign olanlarda fazla az malign olanlarda azdır.(50)
7.2.Adenocarcinoma Grubu
7.2.1.Adenoid Cystic Carcinoma (Cylindroma)
Adenoid kistik karcinoma tükürük bezleri tümörlerinin %2-4 ünü oluşturur.
Tümör operasyondan 10-20 sene sonra nüks edebilir. Adenoid kistik karsinoma
yavaş büyüyen miks tümöre benzer. İlk dikkati çeken semptom ağrıdır. Parotis
tümörlerinin üçte birinde spontan yüz felci görülür. Tümörün bi lateral şekline
44
rastlanmamıştır. Tümör 2-50 cm çapındadır. Kapsülleşme hiç yoktur veya pek az
vardır. Hastalığın %60’ı parotis bezinde şekillenir. Bu hastaların pek çoğu ölür.
Palatal cylindromlu vakaların aşağı yukarı 1/3 ünde nüks ve metastaz görülür.(50)
7.2.2.Acinic Carcinoma
Acinic hücreli karsinom yavaş büyüyen hafif malign bir tümördür. Bu tümör
parotiste bulunur ve bütün tükrük bezlerindeki tümörlerin % 2 ‘sini oluşturur.
Bilateral olarak görülür. Tümöre sublingual bezlerde de rastlanmıştır. Acinic hücreli
karsinom %70 oranında kadınlarda bulunur. Tümörün görüldüğü kimseler 50-60
yaşları arasındadırlar. Bu tümöre çocuklarda da rastlanılmıştır.
Klinik bulgular: Tümörün klinik seyri benigndir. Küçük yuvarlak ve kapsüllü
olan bu tümörde bazen ağrı veya yüz felci görülebilir. Genellikle serttir ve altındaki
dokulara ya gevşek veya sıkı şekilde bağlıdır. Olayların %30-50 sinde nüks görülür.
Olaylarda %20 oranında metastaza rastlanır.(50)
7.2.3.Trabeküler ve Mukus Yapan Adenopapiller Carcinoma
Bunlar çok malign tümörlerdir. Çabuk büyür ve metastaz yaparlar. Erkenden
de ölüme neden olurlar. Tümör çokluk sırasına göre; parotis bezi, submandibular bez
ve küçük tükürük bezlerinde bulunur. Mukus yapan adenopapillar karsinomlar
tükrük bezleri tümörlerinin %1 ini teşkil eder.
Trabeküler adenokarsinoma ve mukus yapan adeno papillar karsinoma erkek
ve kadınları aynı oranda etkiler ve çok kere 50-60 yaşlar arasında görülür.
Klinik bulgular: Tümör genellikle ağrıya neden olur. Yüzün felci nadiren
görülür. Olayların %50 sinde metastaz vardır.(50)
45
7.2.4.Adenocarcinomanın Az Görülen Şekilleri
Pseudoadomentine adenocarcinoma süratli ve infiltratif büyüme gösteren bir
tümördür. Büyük ve küçük tükürük bezlerinde görülmüştür.(50)
7.2.5.Adenoplastic Carcinoma
Kadınlardan fazla erkeklerde 50-70 yaşları arasında görülür. Tükürük bezerinin
en az malign olan tümörüdür.
Klinik bulgular: Tümör çok kere nüks eder. Lokal ve uzak metastaz yapabilir.
Hastaların yarıdan fazlasında fasial felç vardır. (48)
7.3.Squamous Cell Carcinoma
Squamoz
hücreli
karsinom
sialadenomaların
en
malign
olanıdır.
Sialokarsinomların %7-17‘sini kapsar.
Klinik bulgular: Karekteristik bulgular şiddetli ağrı üzerini örten deriye ve
çevre dokulara iyi invazyon, sertlik, çok kere ülsere olması ve metastazdır. Bu
tümörlerin 2/3’ü parotis bezinden, 1/3’ü submandibular bezden kökenlenir. Tükürük
kanallarından kökenlenen pek az tümörün çoğu squamöz hücreli kanserdir. Tümöre
kadınlardan fazla erkeklerde rastlanır. Bu tümöre yakalanma yaşı 60-70’dir. En iyi
tedavi şekli operasyonla tümörün çıkarılmasıdır. Buna rağmen hastaların pek çoğu 1
yıl içerisinde ölürler.(48)
7.4.Sebaceous Cell Carcinoma
Tükürük bezlerinde bu tümöre pek az rastlanılmıştır.
7.5.Malign Mix Tümör
Malign miks tümör (pleomorfik adeno karsinoma) tükürük bezlerinde çok az
görülür. Tükürük bezleri malign tümörlerinin %3-5’ini teşkil eder. Tümörün %75’i
46
parotis bezinden kökenlenir. Olayların %85!i 40-50 yaşları arasındaki erkeklerde
görülür. Hastalarda paraliz görülmesine karşılık, ağrıya olayların %25 inden azında
rastlanılır. Olayların %75’inde metastaz vardır. Metastazlar özellikle akciğere, lenf
düğümlerine, beyine ve kemiklere olur.(48)
8.HABİS TÜMÖRLERDE KEMOTERAPİ
Ağız ve çevresinde meydana gelen tümörlerde tedavi; cerrahi, radyoterapi ve
sitostatik ilaçlarla olur. Tedavi, erken teşhise, lezyonun bulunduğu bölgeye ve tümör
kitlelerinin yayılma dercesine bağlı olur ve o nispette başarılıdır. Bilindiği gibi ağız
lezyonlarının erken teşhisinde histo-patolojik muayenenin çok önemli bir yeri vardır.
Ağız ve çevresindeki patolojik dokulardan alınan biyopsi materyeli bilhassa dikkat
ve özenle alınmalıdır. Biyopsi bütün sterilizasyon kaidelerine kesinlikle dikkat
edilerek alınır. Biyopsi materyali alırken anestezik solusyonu patolojik dokunun
içine enjekte edilmemelidir. Çok zaman bir infiltrasyon anestezisi yeterlidir. Gerekli
hallerde loko-regional anestezilere de müracat edilir.
Genellikle selim tümörlerde cerrahi ve bazen radyoterapi müspet sonuç verir.
Habis tümörlerde ise geniş cerrahi operasyonların yanında radyoterapi ve sitostatik
ilaçların kullanılmasında gereklilik vardır. Son yıllarda kötü yan tesirlerine rağmen
geniş tatbikat sahası bulan sitostatik ilaçlar, inoperabl olan ve radyoterapinin kati
tesir göstermediği
vakalarda
kullanılmaktadır.
Operasyon imkanı
olmayan
tümörlerde sitostatik ajan olarak maddeler 4 grup altında toplanabilir:
1-Methotroxate, Mercaptopurine ve Fluaracil gibi İlaçların Bulunduğu
Antimetabolitikler Sınıfı: Methotroxate, akut lösemide ve baş boyun bölgesinin
diğer habis tümörlerinde; mercaptopurine, kronik ve akut lösemide; fluorouacilin ise
47
kolon ve mide karsinomasında daha etkili olduğu kanaati mevcuttur. Methotraxate’ın
en az yan tesirli ilaç olduğu söylenmektedir.
2-Nitrojen Mustard , Myeleran, Leukeran ve Cyelophosphamide gibi
İlaçların Dahil Olduğu Alkile Ajanlar Grubu: 2. grup olarak kabul edilmektedir.
Bu gurup ilaçların çeşitli lenfomalarda, miyeloid lenfositik lösemide ve çeşitli
karsinomlarda başarıyla kullanıldığı söylenmektedir. Bu gruptan cyelophosphamide,
endoxan ismi altında, bu cins tümörlerde kullanılmaktadır.
3- Steroid Hormonlar: Bu grupta cortikosteroidler ve ACTH, androjen,
östrojen hormonlarla, progesteron yer almaktadır. Bu hormonlar akut lösemide,
göğüs
karsinomlarında,
prostat
ve
endometrium
kanserinde
tatbik
sahası
bulmaktadır.
4-Uretran, Actinomycin, Vinblastin ve Vincristin gibi İlaçların
Bulunduğu Grup: Sitotoksik ilaçların daha ziyade myeloid tümörlerde, hodgkins’de
ve löseminin bazı şekillerinde kullanılması söz konusudur.
Hangi sınıftan olursa olsun bütün kematöropiklerin tümör tedavisini iyi bilen
uzman hekimler tarafından verilmesi ve muhtemel yan tesirlerini önleyebilmek için
de bu cins ilaçların hastane şartlarında verilmesi gerekir.(39)
9.SONUÇ
Diş hekimleri, muayene ve tedavi esnasında ağız içinde, diş çevresi ve bu alana
yakın lokalizasyonlarda çeşitli lezyonlarla karşılaşabilir. Bu nedenle diş hekimleri,
diş çevresindeki alanlardaki malign olabilecek lezyonları tanımalı ve tanı için gerekli
yönlendirmeleri yapmalıdır.
48
Sonuçları göz önüne aldığımızda, diş hekimleri muayene sırasında malign
lezyonlar içinde, en çok dil karsinomu ile karşılaşabilir. Literatürde de dil
karsinomları oral kavite içinde en çok rastlanan karsinomlardır. (46,48)
Cinsiyetlere bakılarak hastalar değerlendirildiğinde; hastaların %46’sı kadın,
%54’ü erkektir. Bu oranlar ve sayılar aslında birbirine çok yakındır. Bu sebeple hem
kadın hastalarda hem erkek hastalarda malign lezyon görülme olasılığı birbirine
yakındır. Fakat bu oran, dudak kanserlerinde ve ağız tabanı kanserlerinde erkeklerin
aleyhine olarak bozulmuştur, bu kanserler erkek popülasyonda daha fazla
izlenmektedir.
Özellikle 40 yaşından sonraki hastaların oral malignite risklerinin artışı
açısından muayenesinde görülen ağız yaraları bu açıdan düşünülmelidir. Genel
dağılıma bakıldığında, 50-80 yaş arası bu kanserlerin en sık görüldüğü aralıktır. Bu
yüzden 50 yaş üzerindeki hastaların ağzında geçmeyen ve giderek büyüyen, 10
günden daha uzun sürede gerilemeyen yaralar malignite şüphesi ile mutlaka biyopsi
ile değerlendirilmelidir.
49
10.KAYNAKLAR
1.Kaya A.
Oral mukozal malignansilerin erken tanısında kullanılan noninvaziv
yöntemlerin karşılaştırılmalı değerlendirilmesi. E.Ü. Diş Hekimliği Fakültesi Oral
Diagnoz ve Radyoloji A.D. Doktora Tezi. 2007
2. Dr. Raşit MİDİLLİ, Dr. Serdar AKYILDIZ, Dr. Atilla YAVUZER ve Ark.; Oral
Kanserli 231 Hastanın Epidemiyolojik Özelliklerinin Retrospektif Analizi, Ege Üni.
Tıp Fak. KBB Anabilim Dalı, İzmir, 2004.
3. Landis SH, Murray T, Bolden S, Wingo PA; Cancer Statistics 1999, CA Cancer J
Clin 1999, 49(1)-8-31.
4. Chen PC, Pan CC, Kuo C, Lin CP. Risk of oral nonmalignant lesions associated
with human papillomavirus infection, betel quid chewing, and cigarette smoking in
Taiwan. An intergrated molecular and epidemiologic study. Arch Pathol Lab Med
2006, 130-57-61.
5. Mashberg A, Bofetta P, Winkelman R, Garfinkel L. Tobacco, smoking, alcohol
drinking and cancer of oral cavity and oropharynx among US veterans. Cancer 1993,
72-1369-1375.
6. Audre K, Schraub S, Mercier M, Bontemps P. Role of alcohol and tobacco in the
aetiology of head and neck cancer:A case-control study in the Doubs region of
France. Eur J Cancer B Oral Oncol 1995, 31B-301-309.
7. Blot WJ, McLaughlin JK, Winn DM, et al. Smoking and drinking in relation to
oral and pharyngeal cancer. Cancer Res 1988, 48-3282-3287.
8. Castellsague X, Quintana MJ, Martinez MC, et al. The role of type of tobacco and
type of alcoholic beverage in oral carcinogenesis. Int J Cancer 2004, 108-741-749.
50
9. Gillison ML. Current topics in the epidemiology of oral cavity and oropharyngeal
cancers. Head and Neck 2007, 29-779-792.
10. Figuero Ruiz E, Carretero Peláez MA, Cerero Lapiedra R, et al. Effects of the
consumption of Alcohol in the oral cavity: Relationship with oral cancer. Med Oral
2004,9-14-23.
11. Ogden GR, Wight AJ Etiology of oral cancer: alcohol. Br J Oral Maxillofac Surg
1998,36-247-51.
12. Warnakulasuriya KA, Ralhan R. Clinical, pathological, Cellular and molecular
lesions caused by oral smokeless tobacco-a review. J Oral Pathol Med 2007,36-6377.
13. Chen PC, Kuo C, Pan CC, Chou MY. Risk of oral cancer associated with human
papillomavirus infection, betel quid chewing, and cigarette smoking in Taiwan- an
integrated molecular and epidemiological study of 58 cases. J Oral Pathol Med 2002,
31-317-322.
14. Sungerman PB, Shillitoe EJ. The high risk human papillomavirus and oral
cancer: Evidence for and against a causal relationship. Oral Dis 1997, 3-130-147.
15. Gillison ML, Lowy DR. A causal role for human papillomavirus in head and
neck cancer. Lancet 2004, 363-1488-1489.
16. Pintos J, Black MJ, Sadeghi N, et al. Human papillomavirus infection and oral
cancer: A casecontrol study in Montreal, Canada. Oral Oncol 2008, 44-242-250.
17. Da Silva ID, Cerri A, Weckx LL. Prevalence of human papillomavirus in
squamous cell carcinoma of the tongue. Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radiol
Endod. 2007, 104-497-500.
51
18. Rosenquist K, Wennerberg J, Schildt EB, et al. Oral status, oral infections and
some lifestyle factors as risk factors for oral and oropharyngeal squamous cell
carcinoma. A population-based case-control study in southern Sweden. Acta
Otolaryngol 2005, 125-1327-1336.
19. Smith EM, Ritchie JM, Summersgill KF, et al. Age, sexual behavior and human
papillomavirus infections in oral cavity and oropharyngeal cancers. Int J Cancer
2004, 108-766-772.
20. Herrero R, Castellsague X, Pawlita M, et al; IARC Multicenter Oral Cancer
Study Group. Human papillomavirus and oral cancer: The International Agency for
Research on Cancer multicenter study. J Natl Cancer Inst 2003, 95-1772-1783.
21. Jessner W, Vogelsang H, Püspök A, et al. Plummer-Vinson syndrome associated
with celiac disease and complicated by postcricoid carcinoma and carcinoma of the
tongue. Am J Gastroenterol 2003, 98-1208-1209.
22. Larsson LG, Sandström A, Westling P. Relationship of Plummer-Vinson disease
to cancer of the upper alimentary tract in Sweden. Cancer Res 1975, 35-3308-3316.
23. Kutler DI, Auerbach AD, Satapogan J, et al. High incidence of head and neck
squamous cell carcinoma in patients with Fanconi anemia. Arch Otolaryngol Head
Neck Surg 2003, 129-106-112.
24. Brown LM, Gridley G, Diehl SR, et al. Family cancer history and susceptibility
to oral carcinoma in Puerto Rico. Cancer 2001, 92-2102-2108.
25. Goldstein AM, Blot WJ, Greenberg RS, et al. Familial risk in oral and pharyngeal
cancer. Eur J Cancer B Oral Oncol 1994, 30B-319-322.
26. King GN, Healy CM, Glover MT, et al. Prevalence and risk factors associated
with leukoplakia, hairy leukoplakia, erythematous candidiasis, and gingival
52
hyperplasia in renal transplant recipients. Oral Surg Oral Med Oral Pathol 1994, 78718-726.
27. Mashberg A, Samit A. Early diagnosis of asymptomatic oral and oropharyngeal
squamous cancers. CA Cancer J Clin 1995, 45-328-351.
28. Barnard NA, Schully C, Eveson JW, et al. Oral cancer development in patients
with oral lichen planus. J Oral Pathol Med 1993, 22-421-424.
29. Markopoulos AK, Antoniades D, Papanayotou P, Trigonidis G. Malignant
potential of oral lichen planus; A follow-up study of 326 patients. Oral Oncol 1997,
33-263-269.
30. Mignogna MD, Fedele S, Lo Russo L, et al. Field cancerization in oral lichen
planus. Eur J Surg Oncol 2007, 33-383-389.
31. Eisen D. The clinical features, malignant potential and systemic associations of
oral lichen planus: a study of 723 patients. J Am Acad Dermatol 2002, 46-207-214.
32. van der Waal I. The diagnosis and treatment of precancerous lesions. FDI World
1995, 4-6-9.
33. Waldron CA, Shafer WG. Leukoplakia revisited. A clinicopathologic study 3256
oral leukoplakias. Cancer 1975, 36-1386-1392.
34. Feller I, Altini M, Slabbert H. Pre-malignant lesions of the oral mucosa in a
South African sample: A clinicopathologic study. J Dent Assoc South Africa 1991,
46-261-265.
35. Lodi G, Sardella A, Bez C, et al. Interventions for treating oral leukoplakia
(review). The Cochrane Library 2007, 4-1-24.
53
36. Holmstrup P, Vedtofte P, Reibel J, Stoltze K. Long-term treatment outcome of
oral premalignant lesions. Oral Oncol 2006, 42-461-474.
37. Lapthanasupkul P, Poomsawat S, Punyasingh J. A clinicopathologic study of oral
leukoplakia and erythroplakia in a Thai population. Quintessence Int 2007, 38-e448455.
38. Lee CH, Ko YC, Huang HL, et al. The precancer risk of betel quid chewing,
tobacco use and alcohol consumption in oral leukoplakia and oral submucous fibrosis
in sauthern Taiwan. Br J Cancer 2003, 88-366-372.
39. Ercüment KONUKMAN, Ağız tümörleri, İstanbul 1978
40. Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Patoloji Ders Notları 2007
41. Satı BARAN, Oral Patoloji, Ankara, 1982
42. Gürdal P , Hildebolt CF, Akdeniz BG. Technical report: The effects of different
image file formats and image-analysis software programs on dental radiometric
digital evaluations. Dentomaksillofacial Radiology, 2001, 30-50-55.
43. Duffy MJ. Can molecular markers now be used for early diagnosis of
malignancy? Clin Chem, 1995, 41-1410-1413.
44. Winn DM. Diet and nutrition in the etiology of oral cancer. Am J Clin Nutr.1995,
61-437445.
45. Minciye Işıl UYGUN Ağız Kanserleri Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi
Bitirme Tezi 2009.
46. Erişen, L; Oral Kavite Anatomisi, Uludağ Üni.Tıp Fak. KBB Ders Notları, Bursa,
2003.
54
47. Erişen, L; Oral Kavitedeki Benign ve Malign Tümörler, Uludağ Üni.Tıp Fak.
KBB Ders Notları, Bursa, 2003.
48. Çelik, O; KBB Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi, Celal Bayar Üni., Tıp Fak.,
Manisa, 1999, S: 601-609.
49. Franceschi D ve Ark.; Improved Survival in the Treatment of SCC of the Oral
Tongue, Am & Surg. 1993, 166-360-365.
50. Koç, C; KBB Hastalıkları ve baş boyun cerrahisi, Kırıkkale Üni. Tıp Fak.,1998,
S: 953-961.
51. Shaha AR ve Ark.; Squamoz Carcinoma of the Floor of Mouth, Am & Surg
1984, 148-455-459.
52. Diaz EM ve Ark.; SCC of the Buccal Mucosa, Head Neck 2003, 25-267-273.
55
11.ÖZGEÇMİŞ
1989 İzmir doğumluyum. İlköğrenimimi Özel Akhisar İlköğretim Okulu’nda
2003’te tamamladım. Aynı sene Bornova Anadolu Lisesi’ni kazandım. Lise
öğrenimimi 2007’de bitirmeyi takiben aynı sene Ege Üniversitesi Diş Hekimliği
Fakültesi’ne başladım.
56
Download