ĞSTANBU L G R EZĞ EHBERĞ 4 REHBERİN KULLANIMI İstanbul Gezi Rehber Dört Bölüm’den oluşmaktadır : 1. BÖLÜM Tarihi Yarımada ve Çevresi, 2. BÖLÜM Beyoğlu ve Çevresi, 3. Bölüm Boğaz’ın Avrupa ve Asya Yakası, 4. BÖLÜM ise Şehir Rehberi’ni kapsamaktadır. Her bölüm ayrı ayrı olmak üzere Tarihi ve Turistik yapıları, Müzeleri, Sarayları, Kasırları, Camileri, Çarşıları, Sarnıçları incelenmiş, çok sayıda güncel fotoğraflarla des-teklenmiştir. Her bölge sonunda; Oteller, Restoranlar, alışveriş yapabileceğiniz yerler, nerede yiyip içebileceğiniz ve nereye nasıl gidebileceğinizin pratik bilgileri verilmiştir. Bölüm Girişleri: Sarı zeminli sayfalar, tarihi bilgilerin verildiği giriş bölümleridir. Tarihi, Turistik Yapılar ve Harita Üzerindeki Yerleri : İşlenen konuların harita üzerinde nerede oldukları numaralarla gösterilmiştir. Ziyaret etmek istediğiniz yerleri harita üzerinde görebilir, yol güzergahlarını takip ederek gitmek istediğiniz yere kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Semboller ve açıklamaları : Sembollerin neyi ifade ettiğini, harita üzerinde nerede olduklarını bulabilirsiniz. Nereyi geziyorsunuz: Kroki ile İstanbul’un hangi bölgesinde ve nerede olduğunuzu görüyorsunuz. Bölüm başlangıcındaki sarı zeminli sayfalar o bölge hakkında tarihi bilgiler içermektedir. İstanbul Bölge Haritaları ve gri zeminli Kısa Yol Tarifleri, konusu geçen yerleri başka bir kaynağa ihtiyaç duymadan rahatça gezebileceğiniz şekilde düzenlenmiştir. Kitap kapağında belirtilen bölge renkleri, ziyaret etmek istediğiniz yerleri kolaylıkla bulmanızı sağlarken, haritalar üzerindeki kutular ise işlenen konuların nerede olduklarını rakkamlarla göstermektedir. Kitabın son bölümü Şehir Rehberi’nde, genel ulaşım biligileri, ihtiyaç duyabileceğiniz adres ve telefon numaraları, kültür-sanat aktiviteleri ve bazı pratik bilgiler vs. verilmiştir. Bölüm Renkleri: Dış kapağın kulakçığında hangi rengin hangi bölüme ait olduğu açıklandığı gibi bu renk-ler incelemek istediğiniz bölümü kolaylıkla bulmanıza yardımcı olacaktır. R EHBERİ N ASIL K ULLANACAKSINIZ? 5 Gezi haritası: Gitmek istediğiniz yere ulaşmanızı sağlayacak haritalar size yardımcı olacaktır. Ana metin: Ziyaret etmek istediğiniz yerle ilgili gerekli bilgileri bu konularda bulacaksınız. Kısa yol tarifleri: Gri zemin üzerindeki metinler, yürüyerek gidebileceğiniz bazı yerler için pratik bilgiler içerir. Alışveriş, Ne Yenir Ne İçilir, Ulaşım: Her Bölüm sonunda sizlere yardımcı olacak bu sayfalar bulunduğunuz bölgede Nerede Ne Yiyebilirsiniz, Nereden Alışveriş Yapabilirsiniz? Nereye Nasıl Gidebilirsiniz? Nerede Eğlenebilirsiniz’in pratik bilgilerini vermektedir. Oteller-Restoranlar: Her bölüm sonunda o bölgedeki Otel ve Restoranların adresleri, telefonları, ayrıca fiyat aralıkları verilmiştir. Şehir Rehberi : Ulaşım, Haberleşme, Kültür-Sanat etkinlikleri, gerekli telefon ve adresleri bu bölümde bulabilirsiniz. 9 İ S TA N B U L’ U N T A R İ H İ İ S TA N B U L İ stanbul’a hoşgeldiniz. Birçok bakımdan Türkiye’nin en önemli ili durumundaki İstanbul, jeopolitik konumu itibari ile de dünyanın önemli merkezlerinden biridir. Asya ve Avrupa Kıtası’nı ayıran İstanbul Boğazı’nın iki yakasına kurulmuş, iki kıtada toprakları olan kent ünvanını kazanmıştır. İstanbul, oniki milyonu aşan nüfusuyla Türkiye’nin en kalabalık şehridir. Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarına başkentlik yapmış, vasfına uygun şekliyle imparatorlukların en büyük dini ve sivil yapılarıyla imar edilmiştir. Yerleşim daha eski tarihlere uzansa da, bugünkü kentin çekirdeğini oluşturan ilk yerleşimler, Yunanistan’dan gelen Megaralılar tarafından kuruldu. Megaralılar, M.Ö. 680’de Marmara Denizi’ni geçerek, bugünkü Kadıköy’ün Moda Burnu’nda Khalkedon’u kurdular. Megaralıların bir başka kolu da, M.Ö. 660’ta, Khalkedon’un karşı kıyısında, bugünkü Sarayburnu çevresinde bir kent kurdular. Buraya önderlerinin ismine ithafen Byzantion adını verdiler. Byzantion hızla büyüyerek dönemin başlıca ticaret merkezlerinden biri oldu. Çok sayıda saldırıya maruz kalan kenti, Persler (M.Ö. 513), Delos Deniz Birliği (M.Ö. 476), Spartalılar (M.Ö. 405), İskender’in generallerinden Antigonos (M.Ö. 318), Galatlar (M.Ö. 280) denetimlerine aldılar. M.Ö. 700’lerde yöreye yerleşmiş olan Trakya kökenli Bitinyalılar, M.Ö. 280’de Asya yakasından başlayarak (Khalkedon hariç) Sakarya arasındaki bölgede krallık kurdular. M.Ö. 74’te Bitinya Kralı IV. Nikomedes Filapator (M.Ö. 94-74) vasiyet yoluyla ülkesini Roma İmparatorluğu’na bıraktı. Bu dönemde Makedonyalılar tarafından tehdit edilen Byzantion, başa çıkamayacağını anlayınca Roma’dan yardım istedi. M.S. 73’e kadar olan zaman diliminde Roma, Byzantion’u özerk bir kent devleti olarak kabul etti ve saldırılara karşı korudu. Bu tarihten sonra tutumunu değiştiren İmparator Vespasianus (M.S. 69-79) burayı, Roma’nın Bitinya Pontos Eyaleti’ne kattı. Roma İmparatoru Diocletianus (M.S. 284305), İmparatorluğun içinde Hipodrom’da bulunan Mısır Obeliski’nin kaidesi.. bulunduğu ekonomik ve siyasi sorunların çözümünü kolaylaştırmak, daha kolay yönetimini sağlamak amacıyla Tetrarchia (Dörtlü Yönetim) düzenini kurdu. Buna göre İmparatorluk idari açıdan Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılıyor, bunları iki Ayasofya Müzesi’den mozaik. Augustus yönetiyordu. Augustusların kendilerine yardımcı olmak amacıyla görevlendirdikleri “caesar”lar, Augustusların görev süreleri sonunda İmparatorluğun başına geçeceklerdi. Diocletianus, Doğu Roma’nın İmparatoru olarak, imparatorluğun Doğu yönünde artan önemini ortaya koymuş, henüz Byzantion yeterince güçlenmediğinden Nikomedia’yı (İzmit) bölge merkezi olarak seçmiştir. Yüzyılların başkenti Roma ve çevresini ise İmparatorluğun ikinci adamı Maximianus’un (286-305) denetimine bıraktı. Fakat Tetrarchia sis- ➠ İmparator İoannes II. Komnenos (Ayasofya Müzesi). Bukoleon Sarayı kalıntıları, Çatladıkapı. 10 İ S TA N B U L’ U N T A R İ H İ Osmanlı Arması. temi rekabet yüzünden Diocletianus’un ölümünden sonra işlemedi, rakip imparatorlar ortaya çıktı. Batı Roma’nın Augustusu Chlorus lakaplı Constantius (305-306) M.S. 306 yılında ölünce, ordusu oğlu Flavius Valerius Constantinus’u (312-337) İmparator ilan etti. Uzun süren taht kavgalarının sonucunda Constantinus 312’de Roma’ya girdi ve Batı Roma’nın başına geçti. Fakat Doğu’ya da gözünü diken Constantinus, Doğu Roma İmparatoru Licinius’u yenilgiye uğratarak 324 yılında, I. Constantinus sanıyla Roma’nın tek imparatoru oldu. Sürekli Barbar akınlarına uğrayan Roma İmparatorlu-ğu’nun, Roma’dan yönetiminin ve savunulmasının zorluğu nedeniyle stratejik konumda olan İstanbul önem kazandı. Hızla imar faaliyetlerinin başladığı kent, Sarayburnu ile sınırlıyken altı yıl içinde büyük bir kente dönüştü ve 330’da törenle açılışı yapılarak Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan edildi. Fatih Sultan Mehmet. Fatih Sultan Mehmet Topkapı’dan şehre girerken. Böylece Byzantion adı Konstantinopolis olarak değiştirildi. Roma İmparatorluğu’nun 395’te ikiye ayrılmasından sonra İstanbul, Doğu Roma İmparatorluğu olarak da bilinen Bizans İmparatorluğu’nun başkentiydi artık. Constantinus’un Hıristiyanlığı kabul etmesi, şehri Hıristiyanlık açısından Ortaçağ’ın en önemli kültür ve sanat merkezi durumuna getirdi. İstanbul, 1204 yılında Haçlılar tarafından işgal edilerek 1261 yılına kadar Latin İmparatorluğu’nun merkezi oldu. Bu dönemde büyük ölçüde yağma edildi. 1261’de geri alınmasına rağmen ekonomik gücü gün geçtikçe tükendi. 1453’de Fatih Sultan Mehmet (1444-46/145181), İstanbul’u fethederek Osmanlı topraklarına kattı. Tarih sahnesinden çekilen Bizans İmparatorlu-ğu’ndan sonra şehir hızla kontrol altına alındı. Kısa sürede surlar onarıldı, dini ve sivil ihtiyacı karşılayacak yapılar inşa edildi. Fatih, Rumların kendi dinleri ve gelenekleri ile serbestçe yaşayabileceklerini duyurarak, boş bulunan Patriklik Makamı’na Patrik seçmelerini istedi. Kentin alınışı sırasında azalan nüfus, bilinçli iskan politikalarıyla arttırıldı. Anadolu ve Rumeli’nin çeşitli yörelerinden getirilen Türkler Eyüp ve Üsküdar’a, Rumlar Balat-Cibali arasına ve Galata’ya, Yahudiler Hasköy-Balat arasına, Ermeniler ise Samatya ile Kumkapı arasına yerleştirildi. Halkın büyük bölümü sur içinde barınmakla birlikte kent Üsküdar, Kadıköy ve Boğaziçi boyunca hızla yayıldı. Yeni kiliselerin yapılması ve elçiliklerin açılmasıyla Galata da Pera (Beyoğlu) yönünde gelişti. 19. yüzyıllarda gelişen mahalleler birleşmeye, yeni yerleşim birimleri oluşmaya başladı. Cumhuriyet Dönemi’n- T ÜRKİYE C UMHURİYETİ’NİN K URULUŞU de İstanbul, ülkenin en önemli kenti olma özelliğini koruyordu. 1950’li yıllara kadar durağan olan nüfus artışı, Anadolu’dan gelen göçler nedeniyle hızla arttı. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN KURULUfiU Dünya Savaşı’nda İttifak devletlerinin yanında savaşa giren Osmanlı Devleti, İttifak Devletleri’nin başını çeken Almanya ve Avusturya’nın Ekim 1918’de ABD’ye başvurarak barış istemesiyle Dünya Savaşı da sona erdi. Osmanlı Devleti, İttifak Devletleri’ne ağır koşulların dayatıldığı Mondros Ateşkes Antlaşması’nı (30 Ekim 1918) imzalamak zorunda kaldı. Bu antlaşmayla birtakım kadrolar dışında ordu silahsızlandırılmış, 1916-17 yıllarında İtilaf devletlerinin aralarında yaptıkları gizli antlaşmalarla paylaşılan Anadolu topraklarının işgali hazırlanmıştır. Paylaşım planına göre; Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis, Muş ve Siirt’in kuzeyinden İran sınırına kadar olan bölge Rusya’ya bırakılacaktı; fakat 1917 Sovyet Devrimi nedeniyle Rusya bu paylaşımın dışında kaldı. Suriye kıyıları, Kilikya, Mardin ve Antep Fransızlara; Mezopotamya, Hayfa ve Akka İngilizler’e; İzmir, Menteşe, Antalya ve Konya İtalyanlar’a verilecekti. Daha sonra Yunanistan’ın savaşa girmesiyle İtalya’ya ayrılan toprakların önemli bir kısmı Yunanistan’a verildi. 1918 ve 1919 yıllarında İngiltere, Fransa ve İtalya paylaştıkları topraklara asker çıkardılar. Yunanistan, Anadolu’nun işgaline fiilen başlayarak 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etti. fiehirde yapılan kıyımlar İtilaf Devletlerinin dahi tepkisini çekti. Yunan kuvvetleri 1. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M. Kemal Atatürk. İtilaf Devletlerinin de desteğiyle hızla Anadolu içlerine ilerledi. Yunan ilerleyişini durdurmak amacıyla Kuvay-i Milliye denilen, halkın oluşturduğu silahlı gruplar Yunan Ordusu’nun ilerleyişinin hızını kesti, başarılı mücadeleler ortaya koydu. Daha kalıcı başarılar elde edebilmek amacıyla bu örgütleri birleştirmek, tek elden yönetmek gerekiyordu. Bu da bir Türk generali olan Mustafa Kemal Atatürk (1881-1938)’e nasib olacaktı. 1. Dünya Savaşı’nın en kanlı savaşlarına sahne olan Çanakkale Savaşları’nın başarılı komutanların-dan Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı Devleti’nin artık ülkeyi savunacak gücünün kalmadığını görerek Anadolu’da ulusal direniş hareketine önderlik etmiştir. Gelin o dönemi yaşayan ve tarihini yazan komutanın, durumu bizzat kendisinin kaleme aldığı Nutuk’undan öğrenelim : “Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu grup, 1. Dünya Savaşı'nda yenilmiş, Osmanlı Ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalanmış. ... Milleti ve memleketi 1. Dünya Savaşı'na sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına düşerek memleketten kaçmışlar. ... Ateşkes antlaşması ilan edilir edilmez, birliklerin savaşçı erleri terhis edilmiş, silah ve cephanesi elinden alınmış, savaş gücünden yoksun birtakım kadrolar haline getirilmiştir. ... Düşman devletler, Osmanlı devlet ve memleketine karşı maddi ve manevi saldırıya geçmişler. Onu yok etmeye ve paylaşmaya karar vermişler. Padişah ve halife olan zat, hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka bir şey düşünmüyor. ... Komutanlar ve subaylar, 1. Dünya Savaşı'nın bunca çile ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmakta olduğunu görmekle 11 12 İ S TA N B U L’ U N T A R İ H İ Atatürk ve arkadaşları TBMM’den çıkarken. yürek-leri kan ağlıyor. ... Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da milli hakimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak! ... Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklalden yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye layık görülemez. ... Halbuki, Türk'ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir. O halde, ya İstiklal ya ölüm!” Bu parolayla Atatürk, 9. Ordu müfettişi sıfatıyla İstanbul’dan ayrılarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Anadolu’da öncelikle halkın bilinçlenmesini sağlayacak kongreler düzenledi ve komutanlarla temasa geçti. 15-16 Mart 1920’de İstanbul, İtilaf Devletleri tarafından işgal edilince, “Misak-ı Milli” olarak adlandırılan mücadele programını benimseyen Osmanlı Meclisi çalışamaz duruma geldi ve 18 Mart’ta oturumlarına ara verdi. Padişah da 11 Nisan 1920’de meclisi feshettiğini açıkladı. Bunun üzerine 23 Nisan’da Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kuruldu. Anadolu’daki kurtuluş mücadelesini Mustafa Kemal Atatürk’ün başkanlığında TBMM yürüttü. İtilaf Devletleri’ne varlık gösteremeyen Osmanlı’nın İstanbul Hükümeti, 10 Ağustos 1920’de Sevres Antlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı. Mondros Antlaşması’ndan farkı olmayan bu antlaşmayı Ankara Hükümeti tanımadı. Bu antlaşmada İtalya ve Fransa’nın toprak paylaşım planından memnun olmadığı ortaya çıktı. İtilaf Devletleri, bir an önce sonuca ulaşmak, TBMM’ni saf dışı bırakmak amacıyla 20 Haziran 1920’deki kararıyla Yunan Ordusunu harekete geçirdi. Tüm bunlar yaşanırken, Güney’de Ermeni çetelerinin saldırılarını destekleyen Fransızlar’a karşı halkın oluşturduğu birlikler başarılı mücadeleler sergiliyordu. Bu direniş Urfa (Şanlı) ve Maraş (Kahraman)’ın işgalden kurtuluşunu sağladı. Doğu’da ise Ermeniler sorun çıkarıyordu. 1915’te Çarlık Rusya’sının sona ermesinin ardından, Güney Kafkasya’da Gürcü ve Ermeni devletleri kuruldu. Türkler’in bulunduğu zor durumdan faydalanarak büyük Ermenistan’ı kurmak isteyen Ermeniler, Eylül 1920’de Doğu’da yoğun saldırıya giriştiler. Buna karşılık 28 Eylül’de, 15. kolordu komutanı Kazım Ulusal Bayram baloncusu. 30 Ağustos Zafer Bayramı resmi geçit töreni. T ÜRKİYE C UMHURİYETİ’NİN K URULUŞU Karabekir Paşa komutasında Türk Birlikleri işgal altındaki Kars’a girdi. Ermeni Hükümeti barış isteyerek Gümrü Antlaşması imzalandı. Direnişin bölge bölge yapılması kalıcı başarılar sağlayamadığından Kuvay-i Milliye birlikleri düzenli ordu çevresinde birleştirildi. Düzenli ordunun, ayaklanan Kuvay-i Milliyecilerden Çerkes Ethem’le uğraşmasını fırsat bilen Yunan ordusu 6 Ocak 1921’de Bursa’dan yeni bir saldırı başlattı. 10 Ocak ve 27 Mart - 1 Nisan 1921 tarihlerinde İsmet İnönü komutasındaki düzenli orduyla İnönü’de başarılı savunma savaşları çıkartılarak Yunan birlikleri püskürtüldü. Bunlar tarihe I. ve II. İnönü zaferleri olarak geçti. Temmuz 1921’de başlayan geniş çaplı Yunan saldırıları sonucu Kütahya ve Eskişehir işgal edildi. İsmet İnönü, güçlü Yunan Ordusu karşısında tutunamayacağını düşünürek kuvvetlerini Sakarya Irmağı’nın doğusuna çekti. Bu durum TBMM’de bazı milletvekillerinin sert eleştirilerine neden oldu. Yapılan gizli oturumlar ve tartışmalı görüşmelerden sonra başkomutanlığa getirilen Mustafa Kemal Atatürk’e geniş yetkiler verildi. Yunan ordusunun bekleyişi değerlendirilerek Sakarya Irmağı’nın Doğusu’na yığınak yapıldı. Atatürk’ün komutasında 10 Eylül 1921’de başlayan Sakarya Meydan Savaşı, 100 kilometrelik cephe üzerinde 21 gün sonunda Türk ordusunun zaferiyle sonuçlandı. Böylece Yunan Birlikleri 20 Temmuz’daki mevzilerine çekildi ve taarruz güçleri kırıldı. Bu başarıyla TBMM, Atatürk’e mareşal rütbesini verdi. Savaşın başarıyla sonuçlanmasının ardından, 13 Ekim’de Sovyetler Birliği’nin aracılığıyla Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan’la Kars Antlaşması, 20 Ekim’de de Fransa ile Ankara Antlaşması imzalandı. Fransa’nın askerlerini çekmesi ve Doğu’da sağlanan barışla, düzenli ordunun Güney ve Doğu cephesinin birlikleri Batı cephesine kaydırıldı. Atatürk, Haziran 1922’de ülkeyi işgalden kurtarmak amacıyla taarruz planı hazırladı. Bu dönemde İstanbul, Yunan kuvvetlerince, oldu bittiye getirilerek işgal edilmek istendi fakat bu durum İtilaf Devletlerince engellendi. Türk tarafı hazırlıklarını tamamlayınca 26 Ağustos 1922’de Büyük Taarruz’a geçildi. Şiddetli çarpışmalardan sonra Yunan birlikleri geri çekilmeye zor- Millet Meclisi tarafından Ankara başkent ilan edildi. Fiilen 1. Dünya Savaşı sonunda ortadan kalkan Osmanlı Devleti, TBMM’nin 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıyla resmen tarih sahnesinden çekilmiş oldu. Zafer Bayramı kutlamaları. landı. Üç koldan saldıran Türk Ordusu dört günde Yunan kuvvetlerini ağır bir yenilgiye uğrattı. 31 Ağustos’ta kurmaylarıyla Adatepe’ye ulaşan Atatürk, Yunanlılar’ın İzmir’i savunacak güçlerinin kalmadığını saptayarak, izleme harekatının sürdürülmesini istedi. Türk birlikleri 9 Eylül’de İzmir’e girdi. 24 Temmuz 1923’te İtilaf Devletleriyle yapılan Lozan Antlaşması’yla yeni Türkiye Devleti’nin uluslararası alanda varlığı kabul edilmiş oldu. 13 Ekim 1923’te Türkiye Büyük Son Osmanlı Padişahı VI. Mehmet (Vahideddin), 17 Kasım 1922’de İstanbul’u terk etti. Kurulduğundan bugüne İmparatorlukların başkentliğini yapan İstanbul, Ankara’nın Başkent ilan edilmesiyle ünvanını kaybetti. 29 Ekim 1923’de Cumhuriyet ilan edildi ve Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi başladı. 13 14 D OĞU R OMA VE B İZANS İ MPARATORLARI Constantinus I (312-337) Constantinus II (337-340) Constans I (337-350) Constantius II (337-361) Magnentius (350-353) Iulianus (361-363) Iovianus (363-364) Valens (364-378) Procopius (365-366) Theodosius I (379-395) Arcadius (395-408) Theodosius II (408-450) Markianos (450-457) Leon I (457-474) Leon II (474) İmparator Aleksandros (912-913). Zenon (474-491) Anastasios I (491-518) İustinos I (518-527) İustinianos (527-565) İustinos II (565-578) Tiberios Konstantinos II (578-582) Flavios Maurikios Tiberios (582-602) Phokas (602-610) Herakleios (610-641) Herakleios Konstantinos III (641) Herakleios (Heraklonas) (641) Konstans II (641-668) Konstantinos IV (668-685) İustinianos II Rhinotmetos (685-695) Leontios (695-698) Tiberios III (698-705) İustinianos II Rhinotmetos (705-711) Philippikos (711-713) Anastasios II (713-716) Theodosios III (716-717) Leon III (717-741) Konstantinos V Kopronymos (741-775) Leon IV (775-780) Konstantinos VI Porphyrogenetos (780-797) Eirene (797-802) Nikephoros I (802-811) Stavrakios (811) Mikhail I Rhangabe (811-813) Leon V (813-820) Mikhail II Balbus (820-829) Theophilos (829-842) Mikhail III (842-867) Basileios I (867-886) Leon VI (886-912) Aleksandros (912-913) Konstantinos VII Porphyrogenetos (913-959) Romanos I Lekapenos (920-944) Romanos II (959-963) Nikephoros II Phokas (963-969) İoannes I Tzimiskes (969-976) Basileios II Bulgaroktonos (976-1025) Konstantinos VIII (1025-28) Romanos III Argyros (1028-34) Mikhail IV (1034-41) Mikhail V Kalaphates (1041-42) Zoe (1042-56) Konstantinos IX Monomakhos (1042-55) Theodora (1055-56) Mikhail VI Stratiotikos (1056-57) İsaakios I Komnenos İmparator Konstantinos IX Monomakhos (1042-55). İmparator İoannes II Komnenos (1118-43). İmparatoriçe Zoe (1042-56). (1057-59) Konstantinos X Dukas (105967 Romanos IV Diogenes (106871 Mikhail VII Dukas (1071-78 Nikephoros III Botaniates (1078-81 Aleksios I Komnenos (1081-1118) İoannes II Komnenos (1118-43) Manuel I Komnenos (1143-80) Aleksios II Komnenos (1180-83) Andronikos I Komnenos (1183-85) İsaakios II Angelos (1185-95) Bizans İmparatorlarının mozaiklerini Ayasofya Müzesi’nde görebilirsiniz. 15 Aleksios III Angelos (1195-(1203) İsaakios II Angelos (1203-04) Aleksios V Dukas Murtzuphios (1204) Nikaia Konstantinos XI Laskaris (1204-05) Theodoros I Laskaris (1205-22) İoannes III Dukas Vatatzes (1222-54) Theodoros II Laskaris (1254-58) İoannes IV Laskaris (1258-61) Konstantinopolis Mikhail VII Palaiologos (1261-82) Andronikos II Palaiologos (1282-1328) Andronikos III Palaiologos (1328-41) İoannes V Palaiologos (1341-76) İoannes VI Kantakuzenos (1347-54) Osman I (1299-1324/26). Andronikos IV Palaiologos (1376-77) İoannes V Palaiologos (1379-90) İoannes VII Palaiologos (1390) İoannes V Palaiologos (1390-91) Manuel II Palaiologos (1391-1425) İoannes VIII Palaiologos (1421-48) Konstantinos Palaiologos (1448-53) Süleyman I (Kanuni) (1520-66). O SMANLI P ADİŞAHLARI Osman I (1299-1324/26) Orhan (1324/26-1360) Murat I (Hüdavendigar) (1360-89) Bayezid I (Yıldırım) (1389-1402) Mehmet I (Çelebi) (1413-21) Mehmet II (Fatih) (1444-45/1451-81). Murat II (1421-44/1446-51) Mehmet II (Fatih) (144445/1451-81) Bayezid II (1481-1512) Selim I (Yavuz) (1512-20) Süleyman I (Kanuni) (1520-66) Selim II (Sarı) (1566-74) Murat III (1574-95) Mehmet III (1595-1603) Ahmet I (1603-17) Mustafa I (1617-18/1622-23) Osman II (Genç) (1618-22) Murat IV (1622-40) İbrahim (1640-48) Mehmet IV (Avcı) (1648-87) Süleyman II (1687-91) Ahmet II (1691-95) Mustafa II (1695-1703) Ahmet III (1703-30) Mahmut I (1730-54) Osman III (1754-57) Mustafa III (1757-74) Abdülhamit I (1774-89) Selim III (1789-1807) Mustafa IV (1807-08) Mahmut II (1808-39) Abdülmecit (1839-61) Abdülaziz (1861-76) Murat V (1876) Abdülhamit II (1876-1909) Mehmet V (1909-18) Mehmet VI (1918-22) Mahmut II (1808-39). Osmanlı Padişah Portrelerini Topkapı Sarayı Portreler Salonu’nda görebilirsiniz. 16 İ S TA N B U L G E Z İ R E H B E R İ OSMANLI KÜLLİYELERİ ülliye denilince; cami, medrese, darüşşifa, K hamam, arasta, imaret gibi yapıların tümünü veya bir kısmını kapsayan yapılar topluluğu akla gelir. Bu bakımdan külliyeler, halkın toplumsal, kültürel ve sağlık gereksinimlerinin karşılandığı, şehir hayatında önemli fonksiyonları bulunan merkez- Altı minareli Sultanahmet (Mavi) Camii. lerdir. Külliyeler, kurulduğu yerlere canlılık getirerek kentsel gelişimini hızlandırırlar. Cami: Külliyelerle birlikte veya tek başına bağımsız inşa edilen camiler, Müslümanlar’ın ibadetlerini (namaz) gerçekleştirdikleri dini İç Avlu Camilerde genelde toplu namaz kılınır. yapılardır. Namaz, günde beş vakit (sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı) yerine getirilmesi gereken İslam’ın Beş Şartı’ndan biridir. Namaz kılınmadan önce; baş, dirseklere kadar eller ve ayakların yıkanmasını gerektiren abdest alınır. Her namaz vaktinden önce müezzin’ler tarafından okunan ezan, namaz için yapılan bir çağrıdır.. İslam dünyasının geleneksel müziğinin makamları içindeki ezan, caminin yanında gördüğünüz kule gibi yükselen minare’lerin üzerinde bulunan şerefe’lerden şehre yayılır. Camilerin en büyükleri, genellikle padişahlar tarafından yaptırılan ve padişahların Cuma Namaz’larını kıldığı Selatin Camileri’dir. İki veya dört minareli bu camiler, dönemin tek örneği olarak Sultanahmet Yarım kubbe Camii’nde altı minarelidir. Klasik dönem camileri genellikle dış avlu ile iç avluya sahiptirler. Birbirine bağlı sütunlardan oluşan ve üstü kubbelerle örtülü galeriler (revak) iç avluyu çepeçevre dolanır. İç avlunun ortasında abdest musluklarının bulunduğu şadırvan yer alır. Avlunun, caminin giriş cephesi boyunca uzanan revağı son cemaat yeri olarak adlandırılır. İki yanında birer mihrap nişinin de bulunduğu son cemaat yeri, namaza geç gelenler ya da kalabalık nedeniyle içeri giremeyenler için düşünülmüştür. Rüstem Paşa Camii’nin İznik çinileri ile süslü Mihrap ve Minber’i. Minare Ana Kubbe Şerefe Ağırlık kulesi Dış avlu Türbe İç Avlu girişi Dış revak Klasik dönem Osmanlı Camisi (Süleymaniye Camii). Destek Payandası 17 O SMANLI K ÜLLİYELERİ Namazdan önce Şadırvan’da abdest alan insanlar. Sultanahmet Camii’nin iç avludan görünen mimarisi. Camilerin mihrabı Mekke’deki Kabe doğrultusundadırlar. İstanbul’dan Kabe yönü Güneydoğu olduğundan camiler Güneydoğu-Kuzeybatı ekseninde inşa edilirler. İbadet mekanına girdiğinizde, girişin tam karşısına gelen kıble duvarının ortasında, namaz sırasında cemaatin hep birlikte hareket etmesini sağlayan imamın durduğu mihrap bulunur. Mihrabın sağında minber, hutbe oku- Ayasofya Müzesi’ndeki Hünkar Mahfili. Müezzin Mahfili. Daha sonra iki kubbenin örttüğü dikdörtgen planlı, arka kubbe hizasında tabhanelerin çıkıntı yaptığı “T” şeklinde camiler inşa edildi. Bu örnekler daha çok Bursa ve Edirne’de görülür. Yine çok sayıda kubbenin örttüğü çatı sistemiyle mak ya da topluluğa hitap etmek için kullanılır. Vaaz Kürsüsü ise mihrabın solundadır. Hünkar Mahfili camide namaz kılan hükümdara özel bir yerdir ve süslemeleri de itina ile yapılmıştır. İbadet mekanından yüksekte bulunan galeri katları, kadınların namaz kılmaları için düzenlenen Kadınlar Mahfili’dir. 1299’da beylikten devlet sürecine geçen Osmanlıların ilk yaptığı camiler, 8-10 metre çapında tek kubbeyle örtülüydü. Kürsü. farklı uygulamalar da vardır. II. Murat’ın 1438-47 arasında yaptırdığı Edirne’deki Üç fierefeli Camii’nin planı, çok ayaklı camilerden merkezi kubbeli büyük camilere geçiş için önemli bir aşamayı oluşturur. Bu caminin kubbesi altıgen payeler sistemine oturmakta, revaklı avlusu ve dört minaresi ile dönemin özelliklerinden farklı yenilikler taşımaktadır. İstanbul’un alınmasından sonra yapılan Fatih Camii (1463-70), orta mekanı örten büyük bir kubbe ve Ayasofya’nın da etkisiyle onu mihrap tarafında destekleyen yarım kubbeye sahipti. Yıkılan ilk Fatih Camii’nin gelişmiş bir şekli de, ekseni üzerinde iki yarım kubbeyle desteklenen Beyazıt Camii’nde başarılı bir şekilde uygulandı. Osmanlılar imparatorluğa dönüşürken, en görkemli eserlerinin verildiği 16. yüzyılda da mimaride Klasik Dönem başlamıştır. Bu dönemin en büyük mimarı ise mimarlık düzeyini daha da geliştiren Mimar Sinan’dır. Daha sonra Davut Ağa ve Sedefkar Mehmet Ağa da onun anlayışını sürdürmüştür. Mimar Sinan’ın 1548’de tamamladığı Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Camii, Beyazıt Camii’nin plan düzeni geliştirilerek üç yarım kubbe ile, 1543-48 18 İ S TA N B U L G E Z İ R E H B E R İ yılları arasında yaptığı fiehzade Camii’nde ise, merkezi kubbeyi destek-leyen dört yarım kubbesi ile mükemmel düzeyine ulaşmıştı. Yine Üç fierefeli Camii’nin altıgen plan çizgisi, Mimar Sinan’ın Kadırga’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii ile Üsküdar’daki Atik Valide Camii’lerinde köşe tromplarıyla desteklenerek uygulandı. Bu yapılar biraz daha geliştirilerek sekizgen şemalı ve sekiz payeli şekilde, İstanbul’daki Rüstem Paşa Camii ve Azapkapı’daki Sokullu Mehmet Paşa Camii’nde görülür. Bu plan şekli, dünya mimarlık tarihinin önemli yapılarından olan ve merkezi planın en mükemmel eserlerinden Edirne’deki Selimiye Camii ile doruğuna ulaşmıştır. 18. yüzyılın ortalarından itibaren Avrupa menşeli sanat akımları artarak etkisini hissettirmiştir. Başlangıçta süs öğesi olarak kullanılan akımlar 19. yüzyılda mimariye de yansıdı. Bu dönemde boyutları küçülen camiler, göz zevkine hitap ederek kendilerini gösterdiler. 20. yüzyıl başlarında ise yeniklasik nitelikteki I. Ulusal Mimarlık akımı etkili olmaya başlamıştı. CAMİLERDE UYULMASI GEREKEN KURALLAR amiler her gün açık olduğundan namaz C vakitleri dışında ziyaret edebilirsiniz. Büyük camilerde ibadet saatine yaklaşıldığında veya ezan okunurken ziyaretler, görevliler tarafından ibadet bitinceye kadar ertelenir. İbadet zamanı her gün küçük farklarla değiştiğinden okunan ezan size yol gösterici olur. İbadet, ezan okunduktan sonra yaklaşık otuz dakikalık bir süreyi kapsar. Büyük camiler dışında görmek istediğiniz Topkapı Sarayı’nın Harem’inde bulunan Hünkar Hamamı. özel camiler varsa, öğle namazına kadar açılmayabileceğini unutmayınız. Hatta mahalle aralarında kalan bazı camiler namaz vakitleri arasında dahi kapalı olabilir. Camileri ziyaret ederken uyulması gereken birtakım kuralları şu şekilde sıralayabiliriz: • Cami içleri halıyla döşeli olduğundan, saygı ve temizlik gereği camilere ayakkabı ile girilmesine izin verilmez. Camilerin girişlerinde ayakkabılarınızı koyabileceğiniz poşetler görürsünüz. Daha küçük camilerde ise ayakkabılar için numaralı ve anahtarlı gözler veya ayakkabılıklar vardır. Ayakkabılarınızı bu gözlere koyun, gözü kilitleyin ve anahtarı çıkışa kadar cebinizde saklayın. Çıkarken anahtarı yerine koymayı unutmayın. Türbe ziyaretlerinde de ayakkabılar çıkarılarak ayakkabılığa konulur. • Bayanların başını örtmeleri ve uzun etekli olmaları gerekir. • Her zaman namaz kılan insanlara rastlayabileceğinizden, cami içerisinde yüksek sesle konuşulmaması ve ziyaret için ayrılan bölümlerden daha ileriye gidilmemesi gerekir. Medrese: İlköğretim’i oluşturan Sıbyan Mektebi bitirildikten sonra, orta ve yüksek öğretimin yapıldığı eğitim kurumlarıdır. Genellikle tek katlı, avlu etrafında bir dershane ile hücre denilen öğrenci odalarından oluşurdu. Öğrenciler medrese vakıflarından harçlık alır, medreselerin odalarında barınır, yemeklerini imaretten yerlerdi. Hamam: İslamiyette temizliğin önemine bağlı olarak Türkler’in hamama verdiği önem ve Avrupalıların burada gördükleri yapılara duydukları hayranlık, “Türk Hamamı” ününün yaygınlaşmasını sağlamıştır. Osmanlı dönemi hamamları genellikle kadınlar ve erkekler bölümüyle çifte hamam şeklindedir. Simetrik plan özellik-leriyle dikkat çeken kadın ve erkek bölümleri, zorunlu olmadıkça girişleri farklı sokak veya caddeler üzerindedir. Üç bölüme ayrılan hamamların ilk bölümü, camekan adı verilen soyunmalık’tır. Hamama girenlerin dinlenmesi için yapılan bu mekanda sedirler ve soyunup giyinmek için bölmeler vardır. Ilıklık (soğukluk) adı verilen ikinci bölüm ise, ılık havasıyla vücudun sıcağa alıştırıldığı yerdir. Bu bölümden hamamın üçüncü bölümü olan sıcaklık’a geçilir. Sıcaklığın ortasında bulunan göbektaşı’nın üstüne yatıla- 19 O SMANLI K ÜLLİYELERİ rak terlenir ve tellak-lar tarafından masaj yapılır. Köşelere halvet denilen yıkanma hücreleri yerleştirilmiştir. Duvarlarını mermerlerin kapladığı sıcaklık bölümü, üzerini örten kubbede açılmış de-liklerden ışık alır. Tabhane (Misafirhane): Önceleri cami içinde gezici dervişlerin barınma amacıyla kullandığı odalar (zaviye), sonraları külliye yapıları ile birlikte ayrı bir mekan olarak ele alınmış ve çok odalı tabhanelere dönüşmüştür. Sultanahmet Camii’ni yaptıran I. Ahmet’in Türbesi. dönem doktor yetiştiren tıp okulu niteliğine de sahipti. Türbe: Kare, çokgen ya da daire planlı, kubbeyle örtülü tek mekandan oluşan mezar yapılarıdır. Genellikle padişah, hanedanın kadın üyeleri, şehzadeler ve hanedan mensupları ile üst düzey yöneticilerin gömüldüğü yapılardır. Kapalıçarşı’nın üstten görünümü. İmaret (aşevi): Külliyelerin çeşitli bölümlerine hizmet eden görevlilere, medreselerin öğretmen ve öğrencilerine, misafirhanede konaklayan yolculara ve çevredeki düşkün ve yoksullara bedava yemek veren kurumlardı. Darüşşifa: Hastane olarak hizmet verdiği gibi bir Çeşme: Temizlik ve su içme ihtiyacını karşılamak için yapılmışlardır. 18. yüzyıldan sonra çeşme yapımı hızlanarak cephe tasarımları zenginleşmiştir. Özellikle meydan çeşmeleri anıtsal görünümleriyle dikkat çekerler. Sebil: Genellikle daire ya da çokgen planlı olan sebiller, içecek su dağıtmak amacıyla yapılmıştır. Bayram gibi özel günlerde şerbet de dağıtılımaktaydı. Kervansaray/Han: Kervansaray, yolcu ve tüccarların hayvanlarıyla birlikte konakladığı yerlerdir. Kervanlar yol üzerlerinde kurulduğu gibi kentlerde de kurulmuştur. Hanlar ise daha sonra kent içinde ticari yapıların bulunduğu binalara denilmiştir. Arasta: Genellikle iki sıra dükkanlardan oluşan, üstü açık ya da kapalı çarşılardır. III. Ahmet Çeşmesi üstten görünümü. 20 İ S TA N B U L G E Z İ R E H B E R İ Bazı alışveriş merkezlerinin de bulunduğu Levent. modern alışveriş merkezleri olan İstinye Park (İstinye), Kanyon (1. Levent), Metrocity (1. Levent), Akmerkez (Etiler), Profilo (Mecidiyeköy), Cevahir (Şişli) gibi onlarca mağaza, restoran, kafe ve sinema salonlarıyla çok geniş kapasitelere sahip alışveriş merkezleri de sizlerin ilgisini çekecektir. Bunların dışında Nişantaşı’nın butikleri, Kadıköy’de Bağdat Caddesi’nin mağazaları da GÜNÜMÜZÜN İSTANBUL’U iki milyonu aşkın nüO nfusuyla metropolitan bir merkez durumundaki İstanbul, her türlü ihtiyaca cevap verebilecek modern bir şehirdir. Roma dönemine kadar uzanan tarihi boyunca imar edilen zengin bir şehirdesiniz. Özellikle surların çevirdiği Tarihi Yarımada, daha dar bir ifadeyle Sultanahmet ve çevresi anıtlarıyla adeta açık hava müzesi gibidir. Ayasofya’nın mistik ortamını hayranlıkla gezinmek, zarif Sultanahmet (Mavi) Cami’nin çinileri altında dolaşmak, bir zamanlar at arabalarının yarıştığı Hipodrom’un anıtlarının dibinde bu ruhu yaşamak insana huzur verir. Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzeleri’nin zengin koleksiyonlarına tanık olun. Hala çatısından suların damladığı Yerebatan Sarnıcı, Kariye ve Fethiye Boğaziçi Köprüsü 29 Ekim Lazer gösterileri. 1. Levent’teki alışveriş merkezlerinden Metro City ve Kanyon. Taksim - 4. Levent arası hizmet veren modern metro. Müzelerinin değer biçilemeyecek mozaikleri sizi hayretler içerisinde bırakacak. Galata Kulesi’nden Tarihi Yarımada’yı keyifle izleyerek Süleymaniye Camii’nin bir daha hiçbir yapıya kısmet olmayacak Haliç siluetini ressam olup kağıda aktarmak isteyeceksiniz. İstanbul’un zengin tarihini gezerken, yüzlerce dükkanı barındıran tarihi Kapalı Çarşı’da alışveriş yapmak, Mısır Çarşısı’nın çeşit çeşit baharatlarının kokusunu duymak da ayrı bir keyiftir. Tarihi çarşılarıyla birlikte her zaman size hizmet etmeye hazırdır. Tüm bunları yaşarken, Boğaz’ın girişindeki adacığa kurulu Kız Kulesi’nden 360° İstanbul’u seyretmeyi de ihmal etmeyin. Boğaz’ın bir diğer yapısı Dolmabahçe Sarayı’nı gördükten sonra evinizin dekorasyonunu değiştirmek isteyeceksiniz. Şehrin en ünlü caddesi olan Taksim’deki İstiklal Caddesi’nde yürümeden, İstanbul Boğazı’nın havasını solumadan şehir- 21 G Ü N Ü M Ü Z Ü N İ S TA N B U L’ U Yeni Cami’den Eminönü, Galata ve Boğaz Bölgesi. den ayrılmamak gerekir. Gezinizi sağlayacak ulaşım ağı da: Kabataş-Havaalanı arasında çalışan tramvay, Taksim’e çıkan tünel, funiküler sistem, iki kıta arasında kısa aralıklarla çalışan vapurlar her zaman sizi bekleyecektir. tarafından yıktırıldı ve ikinci sur kuşağı örüldü. Bu iki sur duvarı Sarayburnu çevresindeki ilk yerleşim merkezini kuşatıyordu. Üçüncü sur kuşağı, Roma İmparatorluğu’nun başkentini İstanbul’a taşıyan I. Constantinus (312-337) İstanbul Genel Gravürü (Rouargue). İSTANBUL’UN SURLARI Haliç yönünden Fener arasında yapılmış olup günümüz surlarından daha dar bir alanı koruyordu. Son sur kuşağı ise II. Theodosius (408-450) döneminde yapılmış şimdiki surlardır. Bu sur duvarlarıyla İstanbul, Yedikule ile Ayvansaray’ı bağlayan sur sistemiyle daha geniş bir alana yayılıyordu. Marmara Denizi ve Haliç yönünde yapılan deniz surları kıyıya paralel uzanıyordu. Sarayburnu’ndan Yedikule’ye uzanan Marmara surları 8,5 km, Sarayburnu’ndan Ayvansaray’a uzanan Haliç surları ise 5 km uzunluğa sahipti. Marmara kıyısındaki Yedikule ile Haliç kıyısındaki Ayvansaray’ı birbirine bağlayan Kara surları 7 km uzunluktadır. 1870-73 arasında Marmara kıyısından geçen demiryolu inşaatı nedeniyle Marmara Surları’nın bazı kısımları yıkılmıştır.. Haliç Surları’ndan ise günümüze çok az kalıntı ulaştı. Kara Surları diğer sur duvarlarına oranla daha iyi durumdadır. Surlar, Cumhuriyet’in ilanından sonra koruma altına alınmış, Topkapı ve Edirnekapı’daki sur duvarları onarılarak çevreleri düzenlenmiştir. tarafından inşa ettirildi. Bu surlar, Marmara Denizi yönünden Cerrahpaşa ile izans İmparatorluğu’nun bin yılı aşkın bir B süre tarihe adını yazdırmasında İstanbul Surları’nın katkısı büyüktür. 21 km’ye yakın uzunluğuyla surlar, kentin en etkili savunma aracı durumundaydı. Şehir ilk kuruluşundan itibaren dört kez sur duvarlarıyla çevrilmiştir. Bunlardan ilki, M.Ö. 7. yüzyılda yerleşen Megaralılar tarafından inşa edildi. Bu surlar, 196’da kente giren Roma İmparatoru Septimius Severus (193-211) Marmara Surları ve Topkapı Sarayı. 27 26 23 22 25 21 24 20 19 18 17 15 16 14 13 12 11 10 İ L K B A K I Ş TA İ S TA N B U L’ U N 1. Atmeydanı (Alman Çeşmesi, Mısır Obeliski, Yılanlı Sütun, Constantinus Sütunu, Türk İslam Eserleri Müzesi) (s. 28-30), 2. Sultanahmet Camii (s. 00), 3. Ayasofya Müzesi (s. 00), 4. Yerebatan Sarayı (s. 00), 5. Topkapı Sarayı (s. 00), 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. Hagia Eirene Kilisesi (s. 00), Arkeoloji Müzeleri (s. 00), Gülhane Parkı (s. 00), Küçük Ayasofya Camii (s. 00), Yedikule Hisarı (s. 00), Çemberlitaş (s. 00), Kapalı Çarşı (s. 00), Beyazıt Meydanı, (s. 00), 14. Aksaray (s. 00), 15. Bozdoğan (Valens) Su Kemeri (s. 00), 16. Süleymaniye Camii (s. 00), 17. Yeni (Valide) Cami (s. 00), 18. Mısır Çarşısı, (s. 00), 19. Zeyrek Camii (s. 00), 20. Fatih Camii (s. 00), 21. Fethiye Camii ve Müzesi 34 36 37 35 33 28 29 30 31 38 32 39 7 8 7 5 4 6 3 1 2 9 40 41 ÖNEMLİ YERLERİ (s. 00), Kariye Müzesi (s. 00), Tekfur Sarayı (s. 00), Gül Camii (s. 00), Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi (s. 00), 26. Eyüp Sultan Camii (s. 00), 27. Pierre Loti Kahvesi (s. 00), 28. Taksim Meydanı (s. 00), 22. 23. 24. 25. 29. İstiklal Caddesi (s. 00), 30. Saint Antonio Kilisesi (s. 00), 31. Tünel (s. 00), 32. Galata Kulesi (s. 00), 33. Dolmabahçe Sarayı (s. 00), 34. Yıldız Sarayı, (s. 00), 35. Çırağan Sarayı (s. 00), 36. Yıldız Parkı (s. 00), 37. 38. 39. 40. 41. Ortaköy (s. 00), Üsküdar (s. 00), Kız Kulesi (s. 00), Haydarpaşa Garı (s. 00), Kadıköy (s. 00). 24 İ S TA N B U L G E Z İ R E H B E R İ S ULTANAHMET M EYDANI VE H İPODROM arihi Yarımada’nın T merkezi Sultanahmet ve çevresi, aynı dan, Bizans döneminde Augusteion olarak adlandırılıyordu. Roma’nın zamanda İstanbul’un en başkentini İstanbul’a taşıyan canlı turizm merkezidir. Constantinus’un annesi Bizans ve Osmanlı Augusta Helena anısına dönemlerinde de bu sunulduğundan Augusteion bölge, günümüz kimadını almıştır. Meydanın liğine uygun hareketli ortasında bulunan büyük bir yaşam sürmüştür. sütunda Helena’nın heykeli Meydanın iki ucunda vardı. Burası Constantinus yükselen Ayasofya Forumu (Çemberlitaş) ile Müzesi ve birlikte kentin en önemli Sultanahmet Camii, meydanıydı. zengin koleksiyonları Güneydoğusunda Büyük barındıran müzeler, Saray’ın girişi olan Halke Ayasofya Müzesi. sarnıçlar, hipodrom anıtKapısı, meydanın çevresinde larıyla İstanbul’un görülmesi gereken ise tarihi yapılar sıralıydı. Sultanahmet en önemli bölgeCamii’nin Batısı’nda bulunan Hipodrom sidir. alanı, Bizans ve Osmanlı Ayasofya’nın dönemlerinin en görkemli güneyindeki ve hareketli meydanıydı. meyBizans döneminde, ortalama 100.000 kişinin izleyebildiği, Roma’daki Circus Maximus’dan örnek alınarak yapılan at arabaları yarış alanıydı. Hipodrom’un