ĞSTANBUL

advertisement
ĞSTANBU
L
G
R
EZĞ
EHBERĞ
4
REHBERİN KULLANIMI
İstanbul Gezi Rehber Dört Bölüm’den
oluşmaktadır :
1. BÖLÜM Tarihi Yarımada ve Çevresi, 2.
BÖLÜM Beyoğlu ve Çevresi,
3. Bölüm Boğaz’ın Avrupa ve Asya Yakası,
4. BÖLÜM ise Şehir Rehberi’ni kapsamaktadır. Her bölüm ayrı ayrı olmak üzere Tarihi
ve Turistik yapıları, Müzeleri, Sarayları,
Kasırları, Camileri, Çarşıları, Sarnıçları
incelenmiş, çok sayıda güncel fotoğraflarla
des-teklenmiştir.
Her bölge sonunda; Oteller, Restoranlar,
alışveriş yapabileceğiniz yerler, nerede yiyip
içebileceğiniz ve nereye nasıl gidebileceğinizin pratik bilgileri verilmiştir.
Bölüm
Girişleri: Sarı
zeminli sayfalar, tarihi bilgilerin verildiği
giriş bölümleridir.
Tarihi, Turistik Yapılar ve Harita
Üzerindeki Yerleri : İşlenen konuların harita üzerinde nerede oldukları numaralarla gösterilmiştir.
Ziyaret etmek istediğiniz yerleri
harita üzerinde görebilir, yol
güzergahlarını takip ederek gitmek istediğiniz yere kolaylıkla
ulaşabilirsiniz.
Semboller ve açıklamaları :
Sembollerin neyi ifade ettiğini,
harita üzerinde nerede olduklarını bulabilirsiniz.
Nereyi geziyorsunuz: Kroki ile
İstanbul’un hangi bölgesinde ve
nerede olduğunuzu görüyorsunuz.
Bölüm başlangıcındaki sarı zeminli sayfalar o
bölge hakkında tarihi bilgiler içermektedir.
İstanbul Bölge Haritaları ve gri zeminli
Kısa Yol Tarifleri, konusu geçen yerleri
başka bir kaynağa ihtiyaç duymadan rahatça
gezebileceğiniz şekilde düzenlenmiştir.
Kitap kapağında belirtilen bölge renkleri,
ziyaret etmek istediğiniz yerleri kolaylıkla
bulmanızı sağlarken, haritalar üzerindeki
kutular ise işlenen konuların nerede olduklarını rakkamlarla göstermektedir.
Kitabın son bölümü Şehir Rehberi’nde, genel
ulaşım biligileri, ihtiyaç duyabileceğiniz adres
ve telefon numaraları, kültür-sanat aktiviteleri
ve bazı pratik bilgiler vs. verilmiştir.
Bölüm
Renkleri: Dış
kapağın
kulakçığında
hangi rengin
hangi bölüme ait
olduğu
açıklandığı gibi
bu renk-ler incelemek istediğiniz
bölümü
kolaylıkla
bulmanıza
yardımcı
olacaktır.
R EHBERİ N ASIL K ULLANACAKSINIZ?
5
Gezi haritası: Gitmek istediğiniz
yere ulaşmanızı sağlayacak haritalar size yardımcı olacaktır.
Ana metin: Ziyaret etmek
istediğiniz yerle ilgili gerekli bilgileri bu konularda bulacaksınız.
Kısa yol tarifleri: Gri zemin üzerindeki metinler, yürüyerek gidebileceğiniz bazı yerler için pratik
bilgiler içerir.
Alışveriş, Ne Yenir Ne İçilir, Ulaşım: Her Bölüm sonunda sizlere
yardımcı olacak bu sayfalar bulunduğunuz bölgede Nerede Ne Yiyebilirsiniz, Nereden Alışveriş Yapabilirsiniz? Nereye Nasıl Gidebilirsiniz? Nerede Eğlenebilirsiniz’in pratik bilgilerini vermektedir.
Oteller-Restoranlar: Her bölüm
sonunda o bölgedeki Otel ve
Restoranların adresleri,
telefonları, ayrıca fiyat aralıkları
verilmiştir.
Şehir Rehberi : Ulaşım,
Haberleşme, Kültür-Sanat etkinlikleri, gerekli telefon ve adresleri
bu bölümde bulabilirsiniz.
9
İ S TA N B U L’ U N T A R İ H İ
İ S TA N B U L
İ
stanbul’a hoşgeldiniz.
Birçok bakımdan
Türkiye’nin en önemli ili
durumundaki İstanbul, jeopolitik konumu itibari ile de
dünyanın önemli merkezlerinden biridir. Asya ve
Avrupa Kıtası’nı ayıran
İstanbul Boğazı’nın iki
yakasına kurulmuş, iki
kıtada toprakları olan kent
ünvanını kazanmıştır.
İstanbul, oniki milyonu
aşan nüfusuyla Türkiye’nin
en kalabalık şehridir. Roma,
Bizans ve Osmanlı
İmparatorluklarına başkentlik yapmış, vasfına uygun
şekliyle imparatorlukların
en büyük dini ve sivil
yapılarıyla imar edilmiştir.
Yerleşim daha eski tarihlere uzansa da, bugünkü
kentin çekirdeğini oluşturan
ilk yerleşimler, Yunanistan’dan gelen Megaralılar
tarafından kuruldu.
Megaralılar, M.Ö. 680’de
Marmara Denizi’ni geçerek, bugünkü Kadıköy’ün
Moda Burnu’nda
Khalkedon’u kurdular.
Megaralıların bir başka
kolu da, M.Ö. 660’ta,
Khalkedon’un karşı
kıyısında, bugünkü
Sarayburnu çevresinde bir
kent kurdular. Buraya
önderlerinin ismine ithafen
Byzantion adını verdiler.
Byzantion hızla büyüyerek
dönemin başlıca ticaret
merkezlerinden biri oldu.
Çok sayıda saldırıya maruz
kalan kenti, Persler (M.Ö.
513), Delos Deniz Birliği
(M.Ö. 476), Spartalılar
(M.Ö. 405), İskender’in
generallerinden Antigonos
(M.Ö. 318), Galatlar (M.Ö.
280) denetimlerine aldılar.
M.Ö. 700’lerde yöreye
yerleşmiş olan Trakya
kökenli Bitinyalılar, M.Ö.
280’de Asya yakasından
başlayarak (Khalkedon
hariç) Sakarya arasındaki
bölgede krallık kurdular.
M.Ö. 74’te Bitinya Kralı IV.
Nikomedes Filapator (M.Ö.
94-74) vasiyet yoluyla ülkesini Roma İmparatorluğu’na bıraktı. Bu dönemde
Makedonyalılar tarafından
tehdit edilen Byzantion, başa
çıkamayacağını anlayınca
Roma’dan yardım istedi.
M.S. 73’e kadar olan zaman
diliminde Roma,
Byzantion’u özerk bir kent
devleti olarak kabul etti ve
saldırılara karşı korudu. Bu
tarihten sonra tutumunu
değiştiren İmparator
Vespasianus (M.S. 69-79)
burayı, Roma’nın Bitinya
Pontos Eyaleti’ne kattı.
Roma İmparatoru
Diocletianus (M.S. 284305), İmparatorluğun içinde
Hipodrom’da bulunan
Mısır Obeliski’nin kaidesi..
bulunduğu ekonomik ve
siyasi sorunların çözümünü
kolaylaştırmak, daha kolay
yönetimini sağlamak
amacıyla Tetrarchia
(Dörtlü Yönetim) düzenini
kurdu. Buna göre
İmparatorluk idari açıdan
Doğu ve Batı olmak üzere
ikiye ayrılıyor, bunları iki
Ayasofya Müzesi’den
mozaik.
Augustus yönetiyordu.
Augustusların kendilerine
yardımcı olmak amacıyla
görevlendirdikleri
“caesar”lar, Augustusların
görev süreleri sonunda
İmparatorluğun başına
geçeceklerdi.
Diocletianus, Doğu
Roma’nın İmparatoru olarak, imparatorluğun Doğu
yönünde artan önemini
ortaya koymuş, henüz
Byzantion yeterince güçlenmediğinden Nikomedia’yı
(İzmit) bölge merkezi olarak seçmiştir. Yüzyılların
başkenti Roma ve çevresini
ise İmparatorluğun ikinci
adamı Maximianus’un
(286-305) denetimine
bıraktı. Fakat Tetrarchia sis-
➠
İmparator İoannes
II. Komnenos
(Ayasofya Müzesi).
Bukoleon Sarayı kalıntıları, Çatladıkapı.
10
İ S TA N B U L’ U N T A R İ H İ
Osmanlı Arması.
temi rekabet yüzünden
Diocletianus’un ölümünden
sonra işlemedi, rakip imparatorlar ortaya çıktı. Batı
Roma’nın Augustusu
Chlorus lakaplı Constantius
(305-306) M.S. 306 yılında
ölünce, ordusu oğlu
Flavius Valerius
Constantinus’u (312-337)
İmparator ilan etti. Uzun
süren taht kavgalarının
sonucunda Constantinus
312’de Roma’ya girdi ve
Batı Roma’nın başına geçti.
Fakat Doğu’ya da gözünü
diken Constantinus, Doğu
Roma İmparatoru
Licinius’u yenilgiye uğratarak 324 yılında, I.
Constantinus sanıyla
Roma’nın tek imparatoru
oldu. Sürekli Barbar
akınlarına uğrayan Roma
İmparatorlu-ğu’nun,
Roma’dan yönetiminin ve
savunulmasının zorluğu
nedeniyle stratejik
konumda olan İstanbul
önem kazandı. Hızla imar
faaliyetlerinin başladığı
kent, Sarayburnu ile
sınırlıyken altı yıl içinde
büyük bir kente dönüştü ve
330’da törenle açılışı
yapılarak Roma
İmparatorluğu’nun başkenti
ilan edildi.
Fatih Sultan Mehmet.
Fatih Sultan Mehmet Topkapı’dan şehre girerken.
Böylece Byzantion adı
Konstantinopolis olarak
değiştirildi. Roma
İmparatorluğu’nun 395’te
ikiye ayrılmasından sonra
İstanbul, Doğu Roma
İmparatorluğu olarak da
bilinen Bizans
İmparatorluğu’nun başkentiydi artık. Constantinus’un
Hıristiyanlığı kabul etmesi,
şehri Hıristiyanlık açısından
Ortaçağ’ın en önemli kültür
ve sanat merkezi durumuna
getirdi.
İstanbul, 1204 yılında
Haçlılar tarafından işgal
edilerek 1261 yılına kadar
Latin İmparatorluğu’nun
merkezi oldu. Bu dönemde
büyük ölçüde yağma edildi.
1261’de geri alınmasına
rağmen ekonomik gücü gün
geçtikçe tükendi.
1453’de Fatih Sultan
Mehmet (1444-46/145181), İstanbul’u fethederek
Osmanlı topraklarına kattı.
Tarih sahnesinden çekilen
Bizans İmparatorlu-ğu’ndan
sonra şehir hızla kontrol
altına alındı. Kısa sürede
surlar onarıldı, dini ve sivil
ihtiyacı karşılayacak yapılar
inşa edildi. Fatih, Rumların
kendi dinleri ve gelenekleri
ile serbestçe yaşayabileceklerini duyurarak, boş bulunan Patriklik Makamı’na
Patrik seçmelerini istedi.
Kentin alınışı sırasında
azalan nüfus, bilinçli iskan
politikalarıyla arttırıldı.
Anadolu ve Rumeli’nin
çeşitli yörelerinden getirilen
Türkler Eyüp ve Üsküdar’a,
Rumlar Balat-Cibali arasına
ve Galata’ya, Yahudiler
Hasköy-Balat arasına,
Ermeniler ise Samatya ile
Kumkapı arasına yerleştirildi. Halkın büyük bölümü
sur içinde barınmakla birlikte kent Üsküdar,
Kadıköy ve Boğaziçi
boyunca hızla yayıldı. Yeni
kiliselerin yapılması ve
elçiliklerin açılmasıyla
Galata da Pera (Beyoğlu)
yönünde gelişti. 19.
yüzyıllarda gelişen mahalleler birleşmeye, yeni
yerleşim birimleri oluşmaya
başladı.
Cumhuriyet Dönemi’n-
T ÜRKİYE C UMHURİYETİ’NİN K URULUŞU
de İstanbul, ülkenin en
önemli kenti olma
özelliğini koruyordu.
1950’li yıllara kadar
durağan olan nüfus artışı,
Anadolu’dan gelen göçler
nedeniyle hızla arttı.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN
KURULUfiU
Dünya Savaşı’nda
İttifak devletlerinin
yanında savaşa giren
Osmanlı Devleti, İttifak
Devletleri’nin başını çeken
Almanya ve Avusturya’nın
Ekim 1918’de ABD’ye
başvurarak barış istemesiyle Dünya Savaşı da sona
erdi. Osmanlı Devleti,
İttifak Devletleri’ne ağır
koşulların dayatıldığı
Mondros Ateşkes
Antlaşması’nı (30 Ekim
1918) imzalamak zorunda
kaldı. Bu antlaşmayla birtakım kadrolar dışında ordu
silahsızlandırılmış, 1916-17
yıllarında İtilaf devletlerinin aralarında yaptıkları
gizli antlaşmalarla
paylaşılan Anadolu topraklarının işgali hazırlanmıştır.
Paylaşım planına göre;
Trabzon, Erzurum, Van,
Bitlis, Muş ve Siirt’in
kuzeyinden İran sınırına
kadar olan bölge Rusya’ya
bırakılacaktı; fakat 1917
Sovyet Devrimi nedeniyle
Rusya bu paylaşımın
dışında kaldı. Suriye
kıyıları, Kilikya, Mardin ve
Antep Fransızlara;
Mezopotamya, Hayfa ve
Akka İngilizler’e; İzmir,
Menteşe, Antalya ve Konya
İtalyanlar’a verilecekti.
Daha sonra Yunanistan’ın
savaşa girmesiyle İtalya’ya
ayrılan toprakların önemli
bir kısmı Yunanistan’a
verildi. 1918 ve 1919
yıllarında İngiltere, Fransa
ve İtalya paylaştıkları
topraklara asker çıkardılar.
Yunanistan, Anadolu’nun işgaline fiilen başlayarak 15 Mayıs 1919’da
İzmir’i işgal etti. fiehirde
yapılan kıyımlar İtilaf
Devletlerinin dahi tepkisini
çekti. Yunan kuvvetleri
1.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu M. Kemal Atatürk.
İtilaf Devletlerinin de
desteğiyle hızla Anadolu
içlerine ilerledi. Yunan ilerleyişini durdurmak
amacıyla Kuvay-i Milliye
denilen, halkın oluşturduğu
silahlı gruplar Yunan
Ordusu’nun ilerleyişinin
hızını kesti, başarılı mücadeleler ortaya koydu. Daha
kalıcı başarılar elde edebilmek amacıyla bu örgütleri
birleştirmek, tek elden
yönetmek gerekiyordu. Bu
da bir Türk generali olan
Mustafa Kemal Atatürk
(1881-1938)’e nasib olacaktı. 1. Dünya Savaşı’nın
en kanlı savaşlarına sahne
olan Çanakkale Savaşları’nın başarılı komutanların-dan Mustafa Kemal
Atatürk, Osmanlı
Devleti’nin artık ülkeyi
savunacak gücünün kalmadığını görerek
Anadolu’da ulusal direniş
hareketine önderlik etmiştir.
Gelin o dönemi yaşayan ve
tarihini yazan komutanın,
durumu bizzat kendisinin
kaleme aldığı Nutuk’undan
öğrenelim :
“Osmanlı Devleti'nin
içinde bulunduğu grup, 1.
Dünya Savaşı'nda yenilmiş,
Osmanlı Ordusu her tarafta
zedelenmiş, şartları ağır bir
ateşkes antlaşması imzalanmış. ... Milleti ve memleketi 1. Dünya Savaşı'na
sürükleyenler, kendi hayatlarını kurtarma kaygısına
düşerek memleketten
kaçmışlar. ... Ateşkes
antlaşması ilan edilir edilmez, birliklerin savaşçı
erleri terhis edilmiş, silah
ve cephanesi elinden
alınmış, savaş gücünden
yoksun birtakım kadrolar
haline getirilmiştir. ...
Düşman devletler, Osmanlı
devlet ve memleketine karşı
maddi ve manevi saldırıya
geçmişler. Onu yok etmeye
ve paylaşmaya karar
vermişler. Padişah ve halife
olan zat, hayat ve rahatını
kurtarabilecek çareden
başka bir şey düşünmüyor.
... Komutanlar ve subaylar,
1. Dünya Savaşı'nın bunca
çile ve güçlükleriyle yorgun, vatanın parçalanmakta olduğunu görmekle
11
12
İ S TA N B U L’ U N T A R İ H İ
Atatürk ve arkadaşları TBMM’den çıkarken.
yürek-leri kan ağlıyor. ...
Efendiler, bu durum
karşısında bir tek karar
vardı. O da milli hakimiyete
dayanan, kayıtsız şartsız,
bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak! ... Ne kadar
zengin ve bolluk içinde
olursa olsun, istiklalden
yoksun bir millet, medeni
insanlık dünyası karşısında
uşak olmak mevkiinden
yüksek bir muameleye layık
görülemez. ... Halbuki,
Türk'ün haysiyeti, gururu
ve kabiliyeti çok yüksek ve
büyüktür. Böyle bir millet
esir yaşamaktansa yok
olsun daha iyidir. O halde,
ya İstiklal ya ölüm!”
Bu parolayla Atatürk, 9.
Ordu müfettişi sıfatıyla
İstanbul’dan ayrılarak 19
Mayıs 1919’da Samsun’a
çıktı. Anadolu’da öncelikle
halkın bilinçlenmesini
sağlayacak kongreler
düzenledi ve komutanlarla
temasa geçti.
15-16 Mart 1920’de
İstanbul, İtilaf Devletleri
tarafından işgal edilince,
“Misak-ı Milli” olarak
adlandırılan mücadele programını benimseyen Osmanlı
Meclisi çalışamaz duruma
geldi ve 18 Mart’ta oturumlarına ara verdi. Padişah da
11 Nisan 1920’de meclisi
feshettiğini açıkladı. Bunun
üzerine 23 Nisan’da
Ankara’da Türkiye Büyük
Millet Meclisi (TBMM)
kuruldu. Anadolu’daki kurtuluş mücadelesini Mustafa
Kemal Atatürk’ün
başkanlığında TBMM
yürüttü.
İtilaf Devletleri’ne varlık
gösteremeyen Osmanlı’nın
İstanbul Hükümeti, 10
Ağustos 1920’de Sevres
Antlaşması’nı imzalamak
zorunda kaldı. Mondros
Antlaşması’ndan farkı
olmayan bu antlaşmayı
Ankara Hükümeti tanımadı.
Bu antlaşmada İtalya ve
Fransa’nın toprak paylaşım
planından memnun
olmadığı ortaya çıktı. İtilaf
Devletleri, bir an önce
sonuca ulaşmak, TBMM’ni
saf dışı bırakmak amacıyla
20 Haziran 1920’deki
kararıyla Yunan Ordusunu
harekete geçirdi.
Tüm bunlar yaşanırken,
Güney’de Ermeni çetelerinin saldırılarını destekleyen
Fransızlar’a karşı halkın
oluşturduğu birlikler
başarılı mücadeleler sergiliyordu. Bu direniş Urfa
(Şanlı) ve Maraş (Kahraman)’ın işgalden kurtuluşunu sağladı. Doğu’da
ise Ermeniler sorun
çıkarıyordu. 1915’te Çarlık
Rusya’sının sona ermesinin
ardından, Güney
Kafkasya’da Gürcü ve
Ermeni devletleri kuruldu.
Türkler’in bulunduğu zor
durumdan faydalanarak
büyük Ermenistan’ı kurmak
isteyen Ermeniler, Eylül
1920’de Doğu’da yoğun
saldırıya giriştiler. Buna
karşılık 28 Eylül’de, 15.
kolordu komutanı Kazım
Ulusal Bayram baloncusu.
30 Ağustos Zafer Bayramı resmi geçit töreni.
T ÜRKİYE C UMHURİYETİ’NİN K URULUŞU
Karabekir Paşa komutasında Türk Birlikleri işgal
altındaki Kars’a girdi.
Ermeni Hükümeti barış
isteyerek Gümrü
Antlaşması imzalandı.
Direnişin bölge bölge
yapılması kalıcı başarılar
sağlayamadığından Kuvay-i
Milliye birlikleri düzenli
ordu çevresinde birleştirildi. Düzenli ordunun, ayaklanan Kuvay-i
Milliyecilerden Çerkes
Ethem’le uğraşmasını fırsat
bilen Yunan ordusu 6 Ocak
1921’de Bursa’dan yeni bir
saldırı başlattı. 10 Ocak ve
27 Mart - 1 Nisan 1921
tarihlerinde İsmet İnönü
komutasındaki düzenli
orduyla İnönü’de başarılı
savunma savaşları çıkartılarak Yunan birlikleri püskürtüldü. Bunlar tarihe I. ve II.
İnönü zaferleri olarak geçti.
Temmuz 1921’de
başlayan geniş çaplı Yunan
saldırıları sonucu Kütahya
ve Eskişehir işgal edildi.
İsmet İnönü, güçlü Yunan
Ordusu karşısında tutunamayacağını düşünürek kuvvetlerini Sakarya
Irmağı’nın doğusuna çekti.
Bu durum TBMM’de bazı
milletvekillerinin sert
eleştirilerine neden oldu.
Yapılan gizli oturumlar ve
tartışmalı görüşmelerden
sonra başkomutanlığa getirilen Mustafa Kemal
Atatürk’e geniş yetkiler
verildi.
Yunan ordusunun
bekleyişi değerlendirilerek
Sakarya Irmağı’nın
Doğusu’na yığınak yapıldı.
Atatürk’ün komutasında 10
Eylül 1921’de başlayan
Sakarya Meydan Savaşı,
100 kilometrelik cephe üzerinde 21 gün sonunda Türk
ordusunun zaferiyle sonuçlandı. Böylece Yunan
Birlikleri 20 Temmuz’daki
mevzilerine çekildi ve taarruz güçleri kırıldı.
Bu başarıyla TBMM,
Atatürk’e mareşal rütbesini
verdi. Savaşın başarıyla
sonuçlanmasının ardından,
13 Ekim’de Sovyetler
Birliği’nin aracılığıyla
Ermenistan, Gürcistan ve
Azerbaycan’la Kars
Antlaşması, 20 Ekim’de de
Fransa ile Ankara
Antlaşması imzalandı.
Fransa’nın askerlerini çekmesi ve Doğu’da sağlanan
barışla, düzenli ordunun
Güney ve Doğu cephesinin
birlikleri Batı cephesine
kaydırıldı.
Atatürk, Haziran
1922’de ülkeyi işgalden
kurtarmak amacıyla taarruz
planı hazırladı. Bu
dönemde İstanbul, Yunan
kuvvetlerince, oldu bittiye
getirilerek işgal edilmek
istendi fakat bu durum İtilaf
Devletlerince engellendi.
Türk tarafı hazırlıklarını
tamamlayınca 26 Ağustos
1922’de Büyük Taarruz’a
geçildi. Şiddetli çarpışmalardan sonra Yunan birlikleri geri çekilmeye zor-
Millet Meclisi tarafından
Ankara başkent ilan edildi.
Fiilen 1. Dünya Savaşı
sonunda ortadan kalkan
Osmanlı Devleti,
TBMM’nin 1 Kasım
1922’de saltanatın
kaldırılmasıyla resmen tarih
sahnesinden çekilmiş oldu.
Zafer Bayramı kutlamaları.
landı. Üç koldan saldıran
Türk Ordusu dört günde
Yunan kuvvetlerini ağır bir
yenilgiye uğrattı. 31
Ağustos’ta kurmaylarıyla
Adatepe’ye ulaşan Atatürk,
Yunanlılar’ın İzmir’i savunacak güçlerinin kalmadığını saptayarak, izleme harekatının sürdürülmesini
istedi. Türk birlikleri 9
Eylül’de İzmir’e girdi.
24 Temmuz 1923’te İtilaf
Devletleriyle yapılan
Lozan Antlaşması’yla yeni
Türkiye Devleti’nin uluslararası alanda varlığı kabul
edilmiş oldu. 13 Ekim
1923’te Türkiye Büyük
Son Osmanlı Padişahı VI.
Mehmet (Vahideddin), 17
Kasım 1922’de İstanbul’u
terk etti.
Kurulduğundan bugüne
İmparatorlukların
başkentliğini yapan
İstanbul, Ankara’nın
Başkent ilan edilmesiyle
ünvanını kaybetti.
29 Ekim 1923’de
Cumhuriyet ilan edildi ve
Türkiye’de Cumhuriyet
Dönemi başladı.
13
14
D OĞU R OMA VE B İZANS İ MPARATORLARI
Constantinus I (312-337)
Constantinus II (337-340)
Constans I (337-350)
Constantius II (337-361)
Magnentius (350-353)
Iulianus (361-363)
Iovianus (363-364)
Valens (364-378)
Procopius (365-366)
Theodosius I (379-395)
Arcadius (395-408)
Theodosius II (408-450)
Markianos (450-457)
Leon I (457-474)
Leon II (474)
İmparator Aleksandros
(912-913).
Zenon (474-491)
Anastasios I (491-518)
İustinos I (518-527)
İustinianos (527-565)
İustinos II (565-578)
Tiberios Konstantinos II
(578-582)
Flavios Maurikios Tiberios
(582-602)
Phokas (602-610)
Herakleios (610-641)
Herakleios Konstantinos III
(641)
Herakleios (Heraklonas)
(641)
Konstans II (641-668)
Konstantinos IV (668-685)
İustinianos II Rhinotmetos
(685-695)
Leontios (695-698)
Tiberios III (698-705)
İustinianos II Rhinotmetos
(705-711)
Philippikos (711-713)
Anastasios II (713-716)
Theodosios III (716-717)
Leon III (717-741)
Konstantinos V Kopronymos
(741-775)
Leon IV (775-780)
Konstantinos VI
Porphyrogenetos (780-797)
Eirene (797-802)
Nikephoros I (802-811)
Stavrakios (811)
Mikhail I Rhangabe
(811-813)
Leon V (813-820)
Mikhail II Balbus (820-829)
Theophilos (829-842)
Mikhail III (842-867)
Basileios I (867-886)
Leon VI (886-912)
Aleksandros (912-913)
Konstantinos VII
Porphyrogenetos (913-959)
Romanos I Lekapenos
(920-944)
Romanos II (959-963)
Nikephoros II Phokas
(963-969)
İoannes I Tzimiskes (969-976)
Basileios II Bulgaroktonos
(976-1025)
Konstantinos VIII (1025-28)
Romanos III Argyros
(1028-34)
Mikhail IV (1034-41)
Mikhail V Kalaphates
(1041-42)
Zoe (1042-56)
Konstantinos IX
Monomakhos (1042-55)
Theodora (1055-56)
Mikhail VI Stratiotikos
(1056-57)
İsaakios I Komnenos
İmparator Konstantinos IX
Monomakhos (1042-55).
İmparator İoannes II
Komnenos (1118-43).
İmparatoriçe Zoe (1042-56).
(1057-59)
Konstantinos X Dukas (105967
Romanos IV Diogenes (106871
Mikhail VII Dukas (1071-78
Nikephoros III Botaniates
(1078-81
Aleksios I Komnenos
(1081-1118)
İoannes II Komnenos
(1118-43)
Manuel I Komnenos
(1143-80)
Aleksios II Komnenos
(1180-83)
Andronikos I Komnenos
(1183-85)
İsaakios II Angelos (1185-95)
Bizans İmparatorlarının mozaiklerini Ayasofya Müzesi’nde görebilirsiniz.
15
Aleksios III Angelos
(1195-(1203)
İsaakios II Angelos
(1203-04)
Aleksios V Dukas
Murtzuphios
(1204)
Nikaia
Konstantinos XI Laskaris
(1204-05)
Theodoros I Laskaris
(1205-22)
İoannes III Dukas Vatatzes
(1222-54)
Theodoros II Laskaris
(1254-58)
İoannes IV Laskaris
(1258-61)
Konstantinopolis
Mikhail VII Palaiologos
(1261-82)
Andronikos II Palaiologos
(1282-1328)
Andronikos III Palaiologos
(1328-41)
İoannes V Palaiologos
(1341-76)
İoannes VI Kantakuzenos
(1347-54)
Osman I (1299-1324/26).
Andronikos IV Palaiologos
(1376-77)
İoannes V Palaiologos
(1379-90)
İoannes VII Palaiologos
(1390)
İoannes V Palaiologos
(1390-91)
Manuel II Palaiologos
(1391-1425)
İoannes VIII Palaiologos
(1421-48)
Konstantinos Palaiologos
(1448-53)
Süleyman I (Kanuni) (1520-66).
O SMANLI P ADİŞAHLARI
Osman I (1299-1324/26)
Orhan (1324/26-1360)
Murat I (Hüdavendigar)
(1360-89)
Bayezid I (Yıldırım)
(1389-1402)
Mehmet I (Çelebi) (1413-21)
Mehmet II (Fatih)
(1444-45/1451-81).
Murat II (1421-44/1446-51)
Mehmet II (Fatih) (144445/1451-81)
Bayezid II (1481-1512)
Selim I (Yavuz) (1512-20)
Süleyman I (Kanuni)
(1520-66)
Selim II (Sarı) (1566-74)
Murat III (1574-95)
Mehmet III (1595-1603)
Ahmet I (1603-17)
Mustafa I (1617-18/1622-23)
Osman II (Genç) (1618-22)
Murat IV (1622-40)
İbrahim (1640-48)
Mehmet IV (Avcı) (1648-87)
Süleyman II (1687-91)
Ahmet II (1691-95)
Mustafa II (1695-1703)
Ahmet III (1703-30)
Mahmut I (1730-54)
Osman III (1754-57)
Mustafa III (1757-74)
Abdülhamit I (1774-89)
Selim III (1789-1807)
Mustafa IV (1807-08)
Mahmut II (1808-39)
Abdülmecit (1839-61)
Abdülaziz (1861-76)
Murat V (1876)
Abdülhamit II (1876-1909)
Mehmet V (1909-18)
Mehmet VI (1918-22)
Mahmut II
(1808-39).
Osmanlı Padişah Portrelerini Topkapı Sarayı Portreler Salonu’nda görebilirsiniz.
16
İ S TA N B U L G E Z İ R E H B E R İ
OSMANLI KÜLLİYELERİ
ülliye denilince; cami,
medrese, darüşşifa,
K
hamam, arasta, imaret gibi
yapıların tümünü veya bir
kısmını kapsayan yapılar
topluluğu akla gelir. Bu
bakımdan külliyeler, halkın
toplumsal, kültürel ve
sağlık gereksinimlerinin
karşılandığı, şehir
hayatında önemli fonksiyonları bulunan merkez-
Altı minareli Sultanahmet
(Mavi) Camii.
lerdir. Külliyeler, kurulduğu
yerlere canlılık getirerek
kentsel gelişimini
hızlandırırlar.
Cami: Külliyelerle
birlikte veya tek
başına bağımsız
inşa edilen camiler,
Müslümanlar’ın
ibadetlerini
(namaz) gerçekleştirdikleri dini
İç Avlu
Camilerde genelde toplu
namaz kılınır.
yapılardır. Namaz, günde
beş vakit (sabah, öğle,
ikindi, akşam, yatsı) yerine
getirilmesi gereken İslam’ın
Beş Şartı’ndan biridir.
Namaz kılınmadan önce;
baş, dirseklere kadar eller
ve ayakların yıkanmasını
gerektiren abdest alınır. Her
namaz vaktinden önce
müezzin’ler tarafından okunan ezan, namaz için
yapılan bir çağrıdır.. İslam
dünyasının geleneksel
müziğinin makamları içindeki ezan, caminin yanında
gördüğünüz kule gibi yükselen minare’lerin üzerinde bulunan şerefe’lerden şehre yayılır.
Camilerin en büyükleri, genellikle
padişahlar tarafından
yaptırılan ve
padişahların Cuma
Namaz’larını kıldığı
Selatin Camileri’dir.
İki veya dört minareli bu camiler,
dönemin tek örneği
olarak Sultanahmet
Yarım
kubbe
Camii’nde altı minarelidir.
Klasik dönem camileri
genellikle dış avlu ile iç
avluya sahiptirler. Birbirine
bağlı sütunlardan oluşan ve
üstü kubbelerle örtülü galeriler (revak) iç avluyu çepeçevre dolanır.
İç avlunun ortasında
abdest musluklarının
bulunduğu şadırvan yer
alır. Avlunun, caminin giriş
cephesi boyunca uzanan
revağı son cemaat yeri olarak adlandırılır. İki yanında
birer mihrap nişinin de
bulunduğu son cemaat yeri,
namaza geç gelenler ya da
kalabalık nedeniyle içeri
giremeyenler için
düşünülmüştür.
Rüstem Paşa Camii’nin İznik
çinileri ile süslü Mihrap ve
Minber’i.
Minare
Ana Kubbe
Şerefe
Ağırlık kulesi
Dış avlu
Türbe
İç Avlu girişi
Dış revak
Klasik dönem Osmanlı Camisi (Süleymaniye Camii).
Destek
Payandası
17
O SMANLI K ÜLLİYELERİ
Namazdan önce Şadırvan’da
abdest alan insanlar.
Sultanahmet Camii’nin iç avludan görünen mimarisi.
Camilerin mihrabı
Mekke’deki Kabe doğrultusundadırlar. İstanbul’dan
Kabe yönü Güneydoğu
olduğundan camiler
Güneydoğu-Kuzeybatı
ekseninde inşa edilirler.
İbadet mekanına
girdiğinizde, girişin tam
karşısına gelen kıble
duvarının ortasında, namaz
sırasında cemaatin hep birlikte hareket etmesini
sağlayan imamın durduğu
mihrap bulunur. Mihrabın
sağında minber, hutbe oku-
Ayasofya Müzesi’ndeki
Hünkar Mahfili.
Müezzin Mahfili.
Daha sonra iki kubbenin
örttüğü dikdörtgen planlı,
arka kubbe hizasında tabhanelerin çıkıntı yaptığı “T”
şeklinde camiler inşa edildi.
Bu örnekler daha çok Bursa
ve Edirne’de görülür. Yine
çok sayıda kubbenin
örttüğü çatı sistemiyle
mak ya da topluluğa hitap
etmek için kullanılır. Vaaz
Kürsüsü ise mihrabın
solundadır.
Hünkar Mahfili camide
namaz kılan hükümdara
özel bir yerdir ve süslemeleri de itina ile yapılmıştır.
İbadet mekanından yüksekte bulunan galeri katları,
kadınların namaz kılmaları
için düzenlenen Kadınlar
Mahfili’dir.
1299’da beylikten devlet
sürecine geçen
Osmanlıların ilk yaptığı
camiler, 8-10 metre çapında
tek kubbeyle örtülüydü.
Kürsü.
farklı uygulamalar da
vardır. II. Murat’ın 1438-47
arasında yaptırdığı
Edirne’deki Üç fierefeli
Camii’nin planı, çok ayaklı
camilerden merkezi kubbeli
büyük camilere geçiş için
önemli bir aşamayı oluşturur. Bu caminin kubbesi
altıgen payeler sistemine
oturmakta, revaklı avlusu
ve dört minaresi ile dönemin özelliklerinden farklı
yenilikler taşımaktadır.
İstanbul’un alınmasından
sonra yapılan Fatih Camii
(1463-70), orta mekanı
örten büyük bir kubbe ve
Ayasofya’nın da etkisiyle
onu mihrap tarafında destekleyen yarım kubbeye
sahipti. Yıkılan ilk Fatih
Camii’nin gelişmiş bir şekli
de, ekseni üzerinde iki
yarım kubbeyle desteklenen
Beyazıt Camii’nde başarılı
bir şekilde uygulandı.
Osmanlılar imparatorluğa dönüşürken, en görkemli eserlerinin verildiği
16. yüzyılda da mimaride
Klasik Dönem başlamıştır.
Bu dönemin en büyük
mimarı ise mimarlık
düzeyini daha da geliştiren
Mimar Sinan’dır. Daha
sonra Davut Ağa ve
Sedefkar Mehmet Ağa da
onun anlayışını sürdürmüştür. Mimar Sinan’ın
1548’de tamamladığı Üsküdar’daki Mihrimah Sultan
Camii, Beyazıt Camii’nin
plan düzeni geliştirilerek üç
yarım kubbe ile, 1543-48
18
İ S TA N B U L G E Z İ R E H B E R İ
yılları arasında yaptığı fiehzade Camii’nde ise, merkezi kubbeyi destek-leyen
dört yarım kubbesi ile
mükemmel düzeyine
ulaşmıştı. Yine Üç fierefeli
Camii’nin altıgen plan çizgisi, Mimar Sinan’ın
Kadırga’daki Sokullu
Mehmet Paşa Camii ile
Üsküdar’daki Atik Valide
Camii’lerinde köşe tromplarıyla desteklenerek uygulandı. Bu yapılar biraz daha
geliştirilerek sekizgen
şemalı ve sekiz payeli
şekilde, İstanbul’daki
Rüstem Paşa Camii ve
Azapkapı’daki Sokullu
Mehmet Paşa Camii’nde
görülür. Bu plan şekli,
dünya mimarlık tarihinin
önemli yapılarından olan ve
merkezi planın en mükemmel eserlerinden
Edirne’deki Selimiye Camii
ile doruğuna ulaşmıştır.
18. yüzyılın ortalarından
itibaren Avrupa menşeli
sanat akımları artarak etkisini hissettirmiştir.
Başlangıçta süs öğesi olarak kullanılan akımlar 19.
yüzyılda mimariye de
yansıdı. Bu dönemde
boyutları küçülen camiler,
göz zevkine hitap ederek
kendilerini gösterdiler. 20.
yüzyıl başlarında ise yeniklasik nitelikteki I. Ulusal
Mimarlık akımı etkili
olmaya başlamıştı.
CAMİLERDE
UYULMASI GEREKEN
KURALLAR
amiler her gün açık
olduğundan namaz
C
vakitleri dışında ziyaret
edebilirsiniz. Büyük camilerde ibadet saatine
yaklaşıldığında veya ezan
okunurken ziyaretler,
görevliler tarafından ibadet
bitinceye kadar ertelenir.
İbadet zamanı her gün
küçük farklarla değiştiğinden okunan ezan size yol
gösterici olur. İbadet, ezan
okunduktan sonra yaklaşık
otuz dakikalık bir süreyi
kapsar. Büyük camiler
dışında görmek istediğiniz
Topkapı Sarayı’nın Harem’inde bulunan Hünkar Hamamı.
özel camiler varsa, öğle
namazına kadar açılmayabileceğini unutmayınız. Hatta
mahalle aralarında kalan
bazı camiler namaz vakitleri arasında dahi kapalı
olabilir.
Camileri ziyaret ederken
uyulması gereken birtakım
kuralları şu şekilde sıralayabiliriz:
• Cami içleri halıyla
döşeli olduğundan, saygı ve
temizlik gereği camilere
ayakkabı ile girilmesine
izin verilmez. Camilerin
girişlerinde ayakkabılarınızı
koyabileceğiniz poşetler
görürsünüz. Daha küçük
camilerde ise ayakkabılar
için numaralı ve anahtarlı
gözler veya ayakkabılıklar
vardır. Ayakkabılarınızı bu
gözlere koyun, gözü kilitleyin ve anahtarı çıkışa
kadar cebinizde saklayın.
Çıkarken anahtarı yerine
koymayı unutmayın. Türbe
ziyaretlerinde de ayakkabılar çıkarılarak ayakkabılığa konulur.
• Bayanların başını örtmeleri ve uzun etekli olmaları gerekir.
• Her zaman namaz kılan
insanlara rastlayabileceğinizden, cami içerisinde
yüksek sesle konuşulmaması ve ziyaret için ayrılan
bölümlerden daha ileriye
gidilmemesi gerekir.
Medrese: İlköğretim’i
oluşturan Sıbyan Mektebi
bitirildikten sonra, orta ve
yüksek öğretimin yapıldığı
eğitim kurumlarıdır.
Genellikle tek katlı, avlu
etrafında bir dershane ile
hücre denilen öğrenci odalarından oluşurdu. Öğrenciler medrese vakıflarından
harçlık alır, medreselerin
odalarında barınır, yemeklerini imaretten yerlerdi.
Hamam: İslamiyette
temizliğin önemine bağlı
olarak Türkler’in hamama
verdiği önem ve Avrupalıların burada gördükleri
yapılara duydukları hayranlık, “Türk Hamamı”
ününün yaygınlaşmasını
sağlamıştır. Osmanlı
dönemi hamamları genellikle kadınlar ve erkekler
bölümüyle çifte hamam
şeklindedir. Simetrik plan
özellik-leriyle dikkat çeken
kadın ve erkek bölümleri,
zorunlu olmadıkça girişleri
farklı sokak veya caddeler
üzerindedir. Üç bölüme
ayrılan hamamların ilk
bölümü, camekan adı verilen soyunmalık’tır.
Hamama girenlerin dinlenmesi için yapılan bu
mekanda sedirler ve soyunup giyinmek için bölmeler
vardır. Ilıklık (soğukluk) adı
verilen ikinci bölüm ise,
ılık havasıyla vücudun
sıcağa alıştırıldığı yerdir.
Bu bölümden hamamın
üçüncü bölümü olan
sıcaklık’a geçilir. Sıcaklığın
ortasında bulunan
göbektaşı’nın üstüne yatıla-
19
O SMANLI K ÜLLİYELERİ
rak terlenir ve tellak-lar
tarafından masaj yapılır.
Köşelere halvet denilen
yıkanma hücreleri yerleştirilmiştir. Duvarlarını mermerlerin kapladığı sıcaklık
bölümü, üzerini örten kubbede açılmış de-liklerden
ışık alır.
Tabhane (Misafirhane):
Önceleri cami içinde gezici
dervişlerin barınma
amacıyla kullandığı odalar
(zaviye), sonraları külliye
yapıları ile birlikte ayrı bir
mekan olarak ele alınmış ve
çok odalı tabhanelere
dönüşmüştür.
Sultanahmet Camii’ni yaptıran I. Ahmet’in Türbesi.
dönem doktor yetiştiren tıp
okulu niteliğine de sahipti.
Türbe: Kare, çokgen ya
da daire planlı, kubbeyle
örtülü tek mekandan oluşan
mezar yapılarıdır.
Genellikle padişah, hanedanın kadın üyeleri, şehzadeler ve hanedan mensupları ile üst düzey yöneticilerin gömüldüğü yapılardır.
Kapalıçarşı’nın üstten görünümü.
İmaret (aşevi):
Külliyelerin çeşitli bölümlerine hizmet eden görevlilere, medreselerin öğretmen
ve öğrencilerine, misafirhanede konaklayan yolculara
ve çevredeki düşkün ve
yoksullara bedava yemek
veren kurumlardı.
Darüşşifa: Hastane olarak hizmet verdiği gibi bir
Çeşme: Temizlik ve su
içme ihtiyacını karşılamak
için yapılmışlardır. 18.
yüzyıldan sonra çeşme
yapımı hızlanarak cephe
tasarımları zenginleşmiştir.
Özellikle meydan çeşmeleri
anıtsal görünümleriyle dikkat çekerler.
Sebil: Genellikle daire
ya da çokgen planlı olan
sebiller, içecek su dağıtmak
amacıyla yapılmıştır.
Bayram gibi özel günlerde
şerbet de dağıtılımaktaydı.
Kervansaray/Han:
Kervansaray, yolcu ve tüccarların hayvanlarıyla birlikte konakladığı yerlerdir.
Kervanlar yol üzerlerinde
kurulduğu gibi kentlerde de
kurulmuştur. Hanlar ise
daha sonra kent içinde
ticari yapıların bulunduğu
binalara denilmiştir.
Arasta: Genellikle iki
sıra dükkanlardan oluşan,
üstü açık ya da kapalı
çarşılardır.
III. Ahmet Çeşmesi üstten görünümü.
20
İ S TA N B U L G E Z İ R E H B E R İ
Bazı alışveriş merkezlerinin de bulunduğu Levent.
modern alışveriş merkezleri
olan İstinye Park (İstinye),
Kanyon (1. Levent),
Metrocity (1. Levent),
Akmerkez (Etiler), Profilo
(Mecidiyeköy), Cevahir
(Şişli) gibi onlarca mağaza,
restoran, kafe ve sinema
salonlarıyla çok geniş kapasitelere sahip alışveriş merkezleri de sizlerin ilgisini
çekecektir. Bunların dışında
Nişantaşı’nın butikleri,
Kadıköy’de Bağdat
Caddesi’nin mağazaları da
GÜNÜMÜZÜN
İSTANBUL’U
iki milyonu aşkın nüO nfusuyla
metropolitan
bir merkez durumundaki
İstanbul, her türlü ihtiyaca
cevap verebilecek modern
bir şehirdir. Roma dönemine kadar uzanan tarihi
boyunca imar edilen zengin
bir şehirdesiniz. Özellikle
surların çevirdiği Tarihi
Yarımada, daha dar bir ifadeyle Sultanahmet ve
çevresi anıtlarıyla adeta
açık hava müzesi gibidir.
Ayasofya’nın mistik
ortamını hayranlıkla gezinmek, zarif Sultanahmet
(Mavi) Cami’nin çinileri
altında dolaşmak, bir
zamanlar at arabalarının
yarıştığı Hipodrom’un
anıtlarının dibinde bu ruhu
yaşamak insana huzur verir.
Topkapı Sarayı ve
Arkeoloji Müzeleri’nin zengin koleksiyonlarına tanık
olun. Hala çatısından
suların damladığı Yerebatan
Sarnıcı, Kariye ve Fethiye
Boğaziçi Köprüsü
29 Ekim Lazer gösterileri.
1. Levent’teki alışveriş merkezlerinden Metro City ve Kanyon.
Taksim - 4. Levent arası hizmet veren modern metro.
Müzelerinin değer biçilemeyecek mozaikleri sizi hayretler
içerisinde bırakacak. Galata
Kulesi’nden Tarihi
Yarımada’yı keyifle izleyerek
Süleymaniye Camii’nin bir
daha hiçbir yapıya kısmet
olmayacak Haliç siluetini ressam olup kağıda aktarmak
isteyeceksiniz. İstanbul’un
zengin tarihini gezerken, yüzlerce dükkanı barındıran tarihi
Kapalı Çarşı’da alışveriş yapmak, Mısır Çarşısı’nın çeşit
çeşit baharatlarının kokusunu
duymak da ayrı bir keyiftir.
Tarihi çarşılarıyla birlikte
her zaman size hizmet
etmeye hazırdır. Tüm bunları yaşarken, Boğaz’ın
girişindeki adacığa kurulu
Kız Kulesi’nden 360°
İstanbul’u seyretmeyi de
ihmal etmeyin. Boğaz’ın
bir diğer yapısı
Dolmabahçe Sarayı’nı gördükten sonra evinizin dekorasyonunu değiştirmek
isteyeceksiniz.
Şehrin en ünlü caddesi
olan Taksim’deki İstiklal
Caddesi’nde yürümeden,
İstanbul Boğazı’nın
havasını solumadan şehir-
21
G Ü N Ü M Ü Z Ü N İ S TA N B U L’ U
Yeni Cami’den Eminönü, Galata ve Boğaz Bölgesi.
den ayrılmamak gerekir.
Gezinizi sağlayacak ulaşım
ağı da: Kabataş-Havaalanı
arasında çalışan tramvay,
Taksim’e çıkan tünel, funiküler sistem, iki kıta
arasında kısa aralıklarla
çalışan vapurlar her zaman
sizi bekleyecektir.
tarafından yıktırıldı ve
ikinci sur kuşağı örüldü. Bu
iki sur duvarı Sarayburnu
çevresindeki ilk yerleşim
merkezini kuşatıyordu.
Üçüncü sur kuşağı, Roma
İmparatorluğu’nun başkentini İstanbul’a taşıyan I.
Constantinus (312-337)
İstanbul Genel Gravürü (Rouargue).
İSTANBUL’UN
SURLARI
Haliç yönünden Fener
arasında yapılmış olup
günümüz surlarından daha
dar bir alanı koruyordu.
Son sur kuşağı ise II.
Theodosius (408-450)
döneminde yapılmış şimdiki surlardır. Bu sur duvarlarıyla İstanbul, Yedikule
ile Ayvansaray’ı bağlayan
sur sistemiyle daha geniş
bir alana yayılıyordu.
Marmara Denizi ve Haliç
yönünde yapılan deniz surları kıyıya paralel uzanıyordu. Sarayburnu’ndan
Yedikule’ye uzanan
Marmara surları 8,5 km,
Sarayburnu’ndan
Ayvansaray’a uzanan Haliç
surları ise 5 km uzunluğa
sahipti. Marmara
kıyısındaki Yedikule ile
Haliç kıyısındaki
Ayvansaray’ı birbirine
bağlayan Kara surları 7
km uzunluktadır.
1870-73 arasında
Marmara kıyısından geçen
demiryolu inşaatı nedeniyle
Marmara Surları’nın bazı
kısımları yıkılmıştır.. Haliç
Surları’ndan ise günümüze
çok az kalıntı ulaştı. Kara
Surları diğer sur duvarlarına oranla daha iyi
durumdadır. Surlar,
Cumhuriyet’in ilanından
sonra koruma altına
alınmış, Topkapı ve
Edirnekapı’daki sur duvarları onarılarak çevreleri
düzenlenmiştir.
tarafından inşa ettirildi. Bu
surlar, Marmara Denizi
yönünden Cerrahpaşa ile
izans İmparatorluğu’nun bin yılı aşkın bir
B
süre tarihe adını
yazdırmasında İstanbul
Surları’nın katkısı büyüktür. 21 km’ye yakın
uzunluğuyla surlar, kentin
en etkili savunma aracı
durumundaydı. Şehir ilk
kuruluşundan itibaren dört
kez sur duvarlarıyla
çevrilmiştir. Bunlardan ilki,
M.Ö. 7. yüzyılda yerleşen
Megaralılar tarafından inşa
edildi. Bu surlar, 196’da
kente giren Roma
İmparatoru Septimius
Severus (193-211)
Marmara Surları ve Topkapı Sarayı.
27
26
23
22
25
21
24
20
19
18 17
15
16
14
13
12
11
10
İ L K B A K I Ş TA İ S TA N B U L’ U N
1. Atmeydanı (Alman Çeşmesi,
Mısır Obeliski, Yılanlı Sütun,
Constantinus Sütunu, Türk
İslam Eserleri Müzesi)
(s. 28-30),
2. Sultanahmet Camii (s. 00),
3. Ayasofya Müzesi (s. 00),
4. Yerebatan Sarayı (s. 00),
5. Topkapı Sarayı (s. 00),
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
Hagia Eirene Kilisesi (s. 00),
Arkeoloji Müzeleri (s. 00),
Gülhane Parkı (s. 00),
Küçük Ayasofya Camii
(s. 00),
Yedikule Hisarı (s. 00),
Çemberlitaş (s. 00),
Kapalı Çarşı (s. 00),
Beyazıt Meydanı, (s. 00),
14. Aksaray (s. 00),
15. Bozdoğan (Valens)
Su Kemeri (s. 00),
16. Süleymaniye Camii (s. 00),
17. Yeni (Valide) Cami (s. 00),
18. Mısır Çarşısı, (s. 00),
19. Zeyrek Camii (s. 00),
20. Fatih Camii (s. 00),
21. Fethiye Camii ve Müzesi
34
36
37
35
33
28
29
30
31
38
32
39
7
8
7
5
4
6
3
1
2
9
40
41
ÖNEMLİ YERLERİ
(s. 00),
Kariye Müzesi (s. 00),
Tekfur Sarayı (s. 00),
Gül Camii (s. 00),
Fener Rum Ortodoks
Patrikhanesi (s. 00),
26. Eyüp Sultan Camii (s. 00),
27. Pierre Loti Kahvesi (s. 00),
28. Taksim Meydanı (s. 00),
22.
23.
24.
25.
29. İstiklal Caddesi (s. 00),
30. Saint Antonio Kilisesi
(s. 00),
31. Tünel (s. 00),
32. Galata Kulesi (s. 00),
33. Dolmabahçe Sarayı (s. 00),
34. Yıldız Sarayı, (s. 00),
35. Çırağan Sarayı (s. 00),
36. Yıldız Parkı (s. 00),
37.
38.
39.
40.
41.
Ortaköy (s. 00),
Üsküdar (s. 00),
Kız Kulesi (s. 00),
Haydarpaşa Garı (s. 00),
Kadıköy (s. 00).
24
İ S TA N B U L G E Z İ R E H B E R İ
S ULTANAHMET M EYDANI VE H İPODROM
arihi Yarımada’nın
T
merkezi Sultanahmet ve çevresi, aynı
dan, Bizans döneminde
Augusteion olarak
adlandırılıyordu. Roma’nın
zamanda İstanbul’un en
başkentini İstanbul’a taşıyan
canlı turizm merkezidir.
Constantinus’un annesi
Bizans ve Osmanlı
Augusta Helena anısına
dönemlerinde de bu
sunulduğundan Augusteion
bölge, günümüz kimadını almıştır. Meydanın
liğine uygun hareketli
ortasında bulunan büyük
bir yaşam sürmüştür.
sütunda Helena’nın heykeli
Meydanın iki ucunda
vardı. Burası Constantinus
yükselen Ayasofya
Forumu (Çemberlitaş) ile
Müzesi ve
birlikte kentin en önemli
Sultanahmet Camii,
meydanıydı.
zengin koleksiyonları
Güneydoğusunda Büyük
barındıran müzeler,
Saray’ın girişi olan Halke
Ayasofya Müzesi.
sarnıçlar, hipodrom anıtKapısı, meydanın çevresinde
larıyla İstanbul’un görülmesi gereken
ise tarihi yapılar sıralıydı. Sultanahmet
en önemli bölgeCamii’nin Batısı’nda bulunan Hipodrom
sidir.
alanı, Bizans ve Osmanlı
Ayasofya’nın
dönemlerinin en görkemli
güneyindeki
ve hareketli meydanıydı.
meyBizans döneminde, ortalama 100.000 kişinin
izleyebildiği, Roma’daki
Circus Maximus’dan
örnek alınarak yapılan at
arabaları yarış alanıydı.
Hipodrom’un
Download