İnanç ve mekan ilişkisi bağlamında cami mimarisi

advertisement
MİMARİ
58
IstanbulArtNews
Haziran, 2014 Sayı: 10
İnanç ve mekan
ilişkisi bağlamında cami mimarisi
Muhite göre değişen kullanılma biçimi, çevre ile ilişkisi, kuralları, inanışlar ile yerleşen kalıpları, geleneksel ya da çağdaş eğilimleri yansıtma kapasiteleri açısından
camiler her dönemde önemli oldular.
Heval Zeliha Yüksel
[email protected]
Kutsallığı, mistikliği, sembolikliği,
temsiliyet gücü camilerin özgün ve
önemli bir yapı türü olma durumunu
daha da pekiştirdi. Kuşkusuz günümüzdeki önemi iyice arttı çünkü az sayıda
iyi örnek yapılmışken, çok sayıda kopyala yapıştır yöntemi ile birbirine benzer camiler yapılmaya devam ediliyor.
Çamlıca Camii ile büyüyen tartışmalar
akıllardaki soruları tekrar gündeme getirdi: Günümüzde cami mimarisi nasıl
olmalıdır?
Cami en genel olarak, inananların bir
arada ibadet görevlerini yerine getirmek için toplandıkları mekanlar olarak
tanımlanabilir. Tanımı isminde gizlidir.
Toplayan… Peki neyi toplayan? Hayatı,
insanları ve onların hayatla ilgili sorunlarını toplayan… Aslında İslamiyet’in
ilk yıllarında böyleydi. Peygamber
döneminde; peygamberin evinin salonu olarak gelişen toplanma yeri olan
cami, İslamiyetin ilk dönemlerinde
heyet kabulü, adalet sağlama mekanı,
dert dinleme, dert paylaşma yeri olarak
buluşma noktası idi. Bugün ise bu işlevler adliye, alışveriş merkezleri, kafeler, türlü paylaşım mekanları arasında
bölüşülmüş durumda. Selçuklu döneminde çok ayaklı camiler yapılıyorken,
Osmanlı’nın ihtişamını anlatan imparatorluk camileri ise kubbeli yapıldılar. Geçmişten bugüne biçimlenişleri
tamamen dönemlerinin hakim ‘dinsel
kültür’lerine göre oldu. Bu anlamda
‘dünyevi’ olduklarını söyleyebiliriz. Nasıl biçimlendirileceklerine dair ‘uhrevi’
herhangi bir referans olmazken özellikle minare, kubbe gibi dışsal elemanları günümüzde tamamen simgeseldir.
Geçmiş dönemlerin anıtsal dini yapıları elbette ki çok güzel ve özel yapılardır ancak, hepsi aynı zamanda birer de
‘iktidar’ simgeleridir. Bu anıtsal dini yapılar içinde insanların kendilerini huzurlu hissetmeleri ana fikir iken, direkt
olarak amaçlanmasa da, dolaylı olarak
o günkü iktidarın ‘güçsel’ büyüklüğünün tebaası tarafından hissedilmesi de
istenen bir şeydi belki de. Bu anlamda
‘uhrevi’ bir görev yerine getirilirken,
insanlara ‘iktidar’ da hatırlatılmış oluyordu.
O dönemler için anlaşılabilir olan
bu durum, günümüz dünyasında cami
tasarımları için artık geçerli olmalı mıdır? ‘İktidar’ı vurgulamayan bir ‘insani
ölçek’ anlayışı yeni yapılan camilerde
birinci tasarım ölçütü benimsenebilir
mi? Devlet yerine bireyin yeri yani insanların ibadetlerini yerine getirmek
için bir araya geldikleri bu mekanlarda
kendilerini ‘huzurlu’ ve ‘dingin’ hissetmeleri birinci öncelik mi olmalıdır?
Akıl ve vicdan; camilerin ibadet amacını fiziki anlamda yerine getirecek düzende yani fonksiyonel anlamda doğru
olarak tasarlanmış olmasını söylerken;
tasarımları yapılırken günümüzün teknolojik olanaklarından, gerek inşaat
teknolojileri, gerek inşaat malzemeleri, gerekse de mekanik ve elektrik mühendislik düzenleri olarak, maksimum
ölçüde yararlanılmasını öğütlüyor. Işık
düzenleri gerek yapay gerekse doğal
olsun çok iyi etüt edilirken, halıların
dizaynından, renginden, duvardaki
dini motif ve süslemelere kadar her şey
özenle, fonksiyonuna uygun ve belli
bir denge anlayışı içinde düşünülmesi
gerektiğini hatırlatıyor. Elbette ki İslamiyetin özünde olan tevazu anlayışını
kaybetmeden…
İbadet mekanının kurgulandığı alan
boşluktan oluşuyor. Tasavvufta boşluk
kavramı üzerinde çok duruluyor, hatta beşinci madde olarak tanımlanıyor.
Oldukça manidar olan bu ‘boşluk’ ise
mimarın elinde şekilleniyor. Konuyla
hemhal olmuş, son dönemde cami
tasarlamış, boşluk üzerine çalışmalar
yapmış isimlere “Cami mimarisi nasıl
olmalıdır?” diye sorduk. Aldığımız cevapları sizlerle paylaşıyoruz...
Zeynep Fadıllıoğlu
“Benim görebildiğim kadarı ile son
dönemde camilerde mimari açıdan
özellikle Arap ülkelerinde farklı, gösterişli tasarımlar uygulandı. Ancak iç
mekânda adeta kopyala yapıştır usulü
uygulamalar görülüyor. Şakirin Camii
hazırlık sürecinde de iç tasarıma önem
verilmediğini üzülerek gördük. Biz yapıyı dışarıdan farklı yapmaya çalışırken
içini de en az dışı kadar önemseyerek
müminlerin kabulüne sunduk. En mühimi cami mimarisinin yöre mimarisi
ve konumu dikkate alınarak tasarlanması olmalı ki biz Şakirin Camii proje
ve yapım sürecinde mezarlık sessizliğini ve ağaçları baz alarak duvarları şeffaflaştırdık.
Şakirin Camii’nin iç mekan açısından
çok ses getirmesinin pek çok sebebi var.
Konusunda uzman pek çok disiplin ile
ortak çalıştık. Bu süreçte teologlardan
öğrendiğimiz cami yapımına dair şekilsel veriler olmadığı ancak müminleri
rencide edecek zorlamalara yer vermemek gerektiği idi. Sonuçta aydınlık, şeffaf bir kütle ve onu tamamlayan farklı
mihrap mimber yorumlamalarımız ortaya çıkmış oldu. Aldığımız yorumlar
İmes 6 Dilovası – Yeşil Tepe Camii
Kayseri Büyükşehir Belediyesi Cami Mimarisi Üzerine Fikir Yarışması finalisti Tülin Hadi / Cem İlhan
“İbadet mekanının
kurgulandığı alan boşluktan
oluşuyor. Tasavvufta boşluk
kavramı üzerinde çok
duruluyor, hatta beşinci
madde olarak tanımlanıyor.
Oldukça manidar olan bu
‘boşluk’ ise mimarın elinde
şekilleniyor.”
inanların camiyi huşu içinde kullandığı yönünde.”
Tülin Hadi & Cem İlhan
Cami, Türkiye Cumhuriyeti’nin sekülerleşmiş yapısı içinde göz ardı edilmiş,
mesafeli durulmuş hatta neredeyse yok
sayılmış bir yapı tipolojisi. Oysa maneviyat yok olmuş değil.
Cami mimarisi ile ilgili iki önemli
deneyimimiz oldu. Bunlardan ilki Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı
Mimar Sinan Anısına Cami Tipolojileri Yarışması, -ki bu yarışmada eşdeğer
ödüllerden birine layık görülmüştük-,
diğeri de Sultanbeyli Kenti Meydanı
ve Camii için hazırladığımız proje. İlki
hayali bir arazi, diğeri zor koşullar içeren bir arazide tasarlanan bu iki cami
projesi bize cami mimarisini birçok yönüyle sorgulama, inceleme ve deneme
Şakirin Camii, Zeynep Fadıllıoğlu
fırsatı verdi.
Cami tasarımında peygamberin evini
temel alarak enine gelişen planimetriyi temel alarak örtü, taşıyıcı sistem ve
bu taşıyıcı sistemin oluşturacağı mekansallık üzerinde durduk. Yüzyıllar
öncesinde eldeki malzeme ile geniş
açıklıkların geçilmesine en fazla olanak sağlayan kubbe yerine yapımda
kullanılacağı aşikar olan betonarmeyi
bugünkü mühendislik çözümleri ile
kullanmayı tercih ettik. Kubbenin sembolizmini terk ederek, cami yapısının
zaten içinde barındırdığı ve maneviyatla daha el ele olduğunu düşündüğümüz sembollere yüklendik: Cami avlusuna girişten mihraba kadar uzanan
mekanın sürekli biçimde algılanması,
beraberinde Kabe’ye doğru yönlenmiş
olan mihrab duvarının şeffaflaştırılarak
olabildiğince derinleştirilmesi, genişletilmesi, neredeyse tüm dini mekanların
ortak noktası olan ışığın yorumlanması
ve sembolizmi, taşıyıcı sistem aracılığı
ile geniş mekanı insan ölçeğine uyarlamak, böylelikle kişinin kendi varlığını
fark edebilmesini sağlamak. Kısacası
bizi gündelik yaşamdan, kaygılarımızdan ve zaaflarımızdan uzaklaştırabilen,
ibadet eden kişinin kendi varlığını idrak ettiği bir mekana varmak.
Bu denemeler bize mimar olarak, göz
ardı edilmiş olan bu alanda pek çok
konuyu fark etme imkanı sağlarken,
en can alıcı meselenin, sadece bir boşluktan ibaret ve sayısız yorum olanağı
taşıyan bu özel mekanın kullanıcısını
aslında hiç tanımadığımızı, bu sözü
geçen kullanıcının bizler tarafından
fazlasıyla idealize edildiğini hatırlattı.
Tarihsel sürecine baktığımızda da,
caminin evrilmesinin arkasında, camiyi ısmarlayan/talep eden ve çoğu zaman da risk alan aktörler var. Bu bazen
bir hükümdar, bazen bir ruhani lider,
kimi zaman da kudretli bir hayırsever
kişi olabiliyor. Sonuçta ufku geniş, dine
bakışı çağdaş kişi ve kurumların varlığı
alışageldik kalıpların kırılmasını sağlıyor. Bugün küçük bir örnekle başlayıp
gelecekte belki tipoloji niteliği kazanıp
değişecek caminin anahtarı çok büyük
ihtimalle bu kişilerin elinde ve aynı zamanda yapmakta, denemekte ve görmekte.
Cihan Aktaş
Camide ana model Kuba Mescidi ve
Mescid-i Nebevi olmalıdır. İlk mescit
Kuba, Asr-ı Saadet’in hicret yollarına
düşürten coşkusunun, azminin, tasarı
halindeki bir toplumu somutlaştıran
yüksek halkçı ideallerin işaretlerini taşıyor: Zarif, yalın, kucaklayıcı ve işlevsel. Mescid-i Nebevi hem bir tür okul,
hem de yoksul ve yolda kalmışların yuvası olarak tasarlandı. Tevbe Suresi’nde
“takva üzerine kurulu mescit”ten söz
ediyor; cami tasarımlarında hiç ihmal
edilmemesi gereken temel ilke sanırım
‘takva’ olmalı. ‘Takva’ ise bana her zaman tevazu kavramını çağrıştırır. ‘Görkem’ niteliği ise bundan böyle hangi
kalıpta görünürse görünsün, Sinan
camilerinin ulaştığı zirveyi aşmakta
zorlanacaktır.
Sinan camilerinin mirası, özellikle
Türkiye’de cami mimarisi konusunda
yeni denemelere izin vermeyen bir
kabule sahip. Sonuçta cami bir müze
değildir. Bir cami projesi farklı ve iddialı olma iddiasını ancak aynı zamanda
cemaat tarafından ibadet için seçilen
mekân olma, cemaate sahip olma özelliğiyle doğrulayabilir. Dolayısıyla yeni
denemeler bütün yerel katkılarıyla birlikte, bir taraftan ilk mescitlerin, diğer
taraftan da yaygın kabul gören cami
mirasının ilke ve imgelerini hesaba
katarak tasarlandıkları ölçüde cemaat
tarafından benimsenme şansına sahip
olabilir.
Celaleddin Çelik
Kurallar, yasaklar ve tapınmadan
ibaret olmayan din, aslında bütün
bir medeniyet inşasının temelinde
yer alıyor. Selçuklu’nun çok direkli mekânlarından Osmanlı’nın total
hacimlerine bu medeniyetin mimarî
biçimlenişi, toplumsal birikimin bir
yansıması olarak ortaya çıkmıştı. Yalnız
içe ait bir eylem olduğu gerekçesiyle
‘dua’ için fiziksel hareketi ve merasimleri anlamsız bulan inanışların aksine,
namaz neredeyse baştan başa bir ritüel.
Bu ritüelin gün, ay ve yılın belli vakitlerine dakika hassasiyetinde bağlı bir
‘zaman’ boyutu var. Çoğu dinden farklı
olarak ise ‘mekân’dan bağımsızlığı. Bu
bağımsızlığın uçsuz bucaksız ufkunda
medeniyet inşası fikri, “İbadetin şekli
temelde değişmiyorken, caminin yenisi
olur mu?” sorusunu “Evet” diye cevaplayacaktır. Evet, çünkü gelenek uç uca
eklenerek gelişen bir kavram. Yarına
miras kalacak olan bugünün camilerini
bu birikimin farkında, geleneğin yüzeyine değil ilkelerine bağlı, créativité
ürünü ve toplumsal birikimin içinden
doğan mekânlar olarak tasavvur ediyorum.
Emre Arolat
Sancaklar Camii Projesi’ne ait tasarım
çalışmasına başlamadan önce geçirdiğim 3-4 aylık hazırlık süresinde İslam
felsefesi ve İslam ibadethaneleri, mekanları hakkında bilgilerimi tazeleme
fırsatı buldum. Bu süreçte tasarım grubumuzda tarih boyunca yapılan camiler hakkında yoğun bir tarama yaptık.
Farklı kültürlerin ortaya koyduğu çeşitli tipolojilerin gelişimlerini inceledik.
Gerek yaşadığımız coğrafyada, gerekse
diğer ülkelerde cami mimarlığı konusunda son dönemde bir tür tıkanıklık
olduğunu gördük. İslam felsefesinde
ya da Kuran’da caminin formu ile ilgili hiçbir önerme olmamasına karşın,
özellikle son yıllarda mevcut tipolojilerin dışında yeni bir arayışa pek sıklıkla
rastlanmıyor.
Türkiye’de yeni bir cami tasarımı söz
konusu olduğunda ilk yüzleşilmesi gereken mesele, yapıldığı dönemde bir
tür yapısal rasyonalite ve mimari incelik
silsilesi ile geliştirilmiş olan fakat günümüzde yapım teknolojisinin farklılaşmasına rağmen biçimi değiştirilmeden
uygulanan ve tam da bu yüzden içi boşaltılmış bir anakronizm haline gelen
klasik Osmanlı camisi şeması/biçimi ve
onun simgesel yükleridir. Öte yandan
bu biçimsel yüke karşın aslında cami
dediğimiz yapının herhangi bir kaynak
tarafından belirlenmiş, sabit bir formu
olmadığını biliyoruz. Aksine, tarih boyunca farklı kültürlerin etkisi altında
çeşitlenen camilerin, namaz ritüeline
dair bir ‘öz’ün farklı tezahürleri olduğu söylenebilir. Sancaklar Camisi’nin
tasarımının, bu ‘öz’e yönelik bir arayışla şekillenmesini önemsedik.
Tasarımın omurgasında pek çok ölçüt yer aldı. Ancak sanırım bunlar
içinde en belirgin olarak öne çıkan,
herhangi bir yapısal dile yatırım yapmaktansa ibadet sırasında mekândan
alınan ruhsal ve bedensel zevkin ön
plana alınmasıydı. Bunun çok daha
kıymetli, ama bir o kadar da zor bir yol
olduğunu kabullenmiştik ilk aşamada.
‘Biçim’in tamamen geri plana çekildiği, tüm kültürel yüklerden arınmış,
ışığın ve maddenin kendilerini en saf
şekilde ortaya koyduğu, neredeyse ilksel bir iç dünya olarak ortaya çıktı ilk
çalışmalar. Önemli İslam felsefecilerinden Seyyid Hüseyin Nasr, İslam mimarisinde yapının Hıristiyan yapılarında
olduğu gibi boşluğun içerisine yerleştirilmiş bir anıt ya da boşluğun içinde bir
varlık değil, varlığın içine “oyulmuş”
bir boşluk olduğunu söyler. Sancaklar
camii de içinde yer aldığı topografya
ile hemhal olan, sakin, dingin ve tevazu
sahibi bir yapıdır.
Sanki hep o yerde imiş gibi toprağa
tutunması ve bu yolla tüm zamansal
ve kültürel angajmanlardan özgürleşebilmesi amaçlandı. Gösterişli olmayı, pahalı malzemeleri ve bağırarak
varolmayı reddeder. Tersine, doğa ile
bütünleşiktir ve kullanılan malzemelerin tümü çıplaktır. Beton, beton olarak
görünür, taş ise taşlığını bilir.
Bu bağlamda, mimari dilin neredeyse
tamamen yok edilmeye çaba gösterildiği iddia edilebilir. Yapının bulunduğu
yer ile hayli sıkı fıkı denebilecek bir
ilişki kurması ve yol seviyesinden bakıldığında kendini pek de açığa vurmaması bu iddiayı güçlendiren önemli bir
unsur. Sancaklar Camisi’ne yaklaşırken
yatay avlu duvarlarının çevrelediği bir
bahçe ve taştan örülmüş daha düşey
bir kitleden başka neredeyse hiçbir
şey görmüyoruz. Düşey kitle, uzaktan
buranın bir ‘yer’ olduğunun işaretini
MİMARİ
59
IstanbulArtNews
Haziran, 2014 Sayı: 10
veriyor. Üzerinde bulunan ve yaklaştıkça okunaklı hale gelen yazı, buranın
bir ibadet mekânı olduğuna dair izlenimleri keskinleştiriyor. Üst seviyedeki
bahçeden Büyükçekmece Gölü’nü seyretmek mümkün. Bahçeden aşağıya,
doğal eğimi takip ederek inen kaskatlar merdivenleşerek caminin alt seviyedeki giriş bölümüne ulaşıyor. Bu noktada cami ile karşı karşıya duran çay
ocağı, sohbet yeri ve kütüphane gibi
mekânlar, buranın aynı zamanda bir
toplanma yeri olma özelliğini zenginleştiriyor. Bu seviyeden düzayak olarak
ulaşılan ibadet mekânı, dış dünyadan
-çoğunlukla da insanın içinde taşıdığı ‘dış dünya’dan- arınmak ve adeta
sığınmak için bir yer sunuyor. Cami,
kullanılan malzemelerin kendilerini
oldukları gibi ortaya koydukları, fazlalıklardan arınmış, sade bir iç mekâna
sahip. Duvarlar ve tavan, hem arınma
hem de tevazu hissini kuvvetlendiriyor.
Yoğun bir meditasyon, düşünce ve paylaşım ortamı olarak da tarif edilebilir
burası. Çıplak beton duvarlar mekâna
bir tür ilksellik hissi katıyor. Oldukça
loş olan alanda, mihrap duvarından
sızan ve gün içinde sürekli değişkenlik
gösteren doğal ışık, belki de mekânın
yegane tezyinatı. Onun ortama katacağı ruhani tadın, bir yandan bu alanı
ibadetten zevk alınacak bir mekân haline getirmesini diğer yandan da güçlü
etkisi ile insanın iç dünyasında bir tür
coşku yaratmasını bekliyoruz.
Nil Aynalı Eğler
Belli konularda kesin ve ayrıntılı tanımlar içeren Kuran-ı Kerim’de cami
-ya da daha geniş anlamıyla ‘mescit’
(secde edilen yer)- için belli bir form
tarif edilmiyor. Ayetlerde mescitlerin
ilk günden takva üzerine inşa edilmesi
ve harap bırakılmaması, imar edilmesi
gereken yapılar olduğundan bahsediliyor. (9:108, 2:114) Hadislerde ‘Yeryüzü
benim için bir mescit kılındı’ ifadesi
yer alıyor. Böylece mescit yapımı hakkında neredeyse sonsuz bir ‘helal dairesi’ ortaya çıkıyor.
Namaz, inananları bir araya getirerek
cemaat hissi inşa etmesinin yanı sıra,
yaşam için zorunlu tüm dünyevi uğraşları bir süreliğine tamamen terk etme
ve varlığın hakikatine yoğunlaşma, yönelme hali...
Mescidin, mekansal nitelikleriyle
haşyet duygusu meydana getirmesinin
ve bu yoğunlaşmayı neredeyse kendiliğindenleştirmesinin namazın niteliğine olan katkısından söz edilebilir. Söz
konusu duyguyu oluşturmanın bir tek
yolu ya da formu olmadığı aşikar. Nasıl
insan yeryüzünde geçirdiği zamanın
Emre Arolat, Sancaklar Cami projesi
farklı anlarında, farklı yerler, manzaralar, durumlar karşısında bu duyguyu
derinden hissedebiliyorsa, yapıların da
kendi içinde bulundukları yere göre
başka başka formlarda bu duyguyu
üretebilmeleri olası. Böyle bir yoğunlaşmayı asırlardır oluşturmaya muktedir olmuş geleneksel mekanlardan
‘öğrenmek’; salt biçimsel taklit yoluna
girmeden ve anakronizme düşmeden,
bu mekanlarda saklı olan özün şimdiki
zaman içindeki tezahürünü ortaya çıkarmak ise şüphesiz kıymetli.
Ömer Selçuk Baz
Aslında cami mimarlığı denildiğinde muhtemelen birçoğumuzun aklına
şablonlaşmış bir yapı tipolojisi geliyor.
Bu ‘kalıp mimarlığı’ mimarlık üretimi
için aslında birçok yapı tipolojisi için
geçerli. Günümüzde pekâlâ ofis yapıları, alışveriş merkezleri, eğitim yapıları,
konut yapılar da sıkı şablonlar üzerinden üretiliyorlar - tüketiliyorlar.
Oysa inanç üzerine yapılan yapıları
diğerlerinden ayıran önemli bir husus
var. Bu yapıları tanımlayan eylem ve
programlar son 1300 yıl içinde neredeyse hiç değişmediler. Çalışma pratiğimiz son 20 yıl içinde bambaşka bir
noktaya geldi, barınma işlevi son yüzyıl
içinde nerdeyse en baştan tanımlandı… Ancak hâlâ 1580 yılında yapılmış
bir ibadet mekânını çok az değişiklik
yaparak kullanabiliyoruz. Bunun sebebi elbette inancın esaslarının, kurallarının değişmemiş olması…
Acaba bu sebep sonuç ilişkisinin kendisi bu yapı tipolojisinin üzerine değişmez imgeleri yüklemiş olabilir mi?
Herhalde 15. yüzyıldan başlayıp, 18.
yüzyıl ortalarına kadar üretilmiş cami
tipolojileri ve kütüphanesini bu kadar
ısrarla bugüne kadar kullanıyor olmamızın bir açıklaması olmalı.
Muhtemelen ‘Bir yapı olarak cami’
ile ilgili üzerine pek düşünmediğimiz
en büyük yanılgımız ‘yer’den bağımsız
nerdeyse anonim bir yapı türü olduğudur. Her yapı gibi ibadet mekânları
da ‘yer’ ile kurdukları ilişki kadar var
olurlar. İbadet mekânlarını üstlendikleri manevi değer sebebiyle bağlam
üstü, yerden bağımsız objeler olarak
görmek yüklenmek istenen değeri
azaltmaz mı?
Zihinlerde oluşmuş bu anonim yapı
imgesi, sonunda nerede olursak olalım
talep edilen, bazen neredeyse saplantı
derecesinde aranan süper formüllere
dönüşüyor. Ancak nedense (mimar olmasına gerek yok) iyi bir çift gözün kabullenebileceği örneklere günümüzde
rastlamak pek kolay değil.
Mimarların belki pek ilgi duymadığı,
cami yaptırmak isteyenlerin de bu işi
mimarın yaptığından- yapabildiğinden
bihaber olduğu, altı market, döviz bürosu üstü cami tip projeleri… Boşlukta
bir alan…
Bu boşluktaki alan son yıllarda mimarlığın ilgi alanına girmeye başladı.
Girmesi ile birlikte farklılaşan, aynı
değişmeyen eyleme yönelik bambaşka
açılar ve yönelimlerde görmeye başladık. Bu durum aslında bu boş alanın
ne kadar bakir ve verimli olduğunu
gösteriyordu.
Bir ibadet mekanı olarak cami yüzyıllar içerisinde ihtiyaçları ve alışkanlıkları en az değişmiş olan yapı türlerinden
birisiydi. Oysa günün koşulları insanı,
onun düşüncesini ve algısını tamamen
değiştirdi. Buna rağmen biçimin, mekanın değişmemesi, bu yapı türü üzerinde günün gerekliliklerini ve tüm düşünsel birikimin kullanılarak alternatif
düşünceler üretilememesi en büyük
sıkıntılardan birisi.
Bu kapsamda biri yoğun sanayi bölgesi içinde ( Kocaeli İmes 6) diğer çöl
ikliminin hakim olduğu sıkı bir kent
dokusu içinde (Riyad) iki bambaşka
tasarım probleminin içinde ofis olarak
yer aldık.
Her iki durum da çok farklı bağlam
ve coğrafyalarda üzerinde yoğun ma-
nevi ve tarihsel yük ile birlikte bağlamsal, yer ile ilişki kuran jenerik olmayan
çözümlerin varlığının araştırılması için
fırsatlardı.
Muhtemelen (ümit ediyorum)
önümüzdeki 10 yıl içerisinde geçtiğimiz yüzyılda olmadığı kadar yeni
üretimler,düşünceler ortaya çıkacak
camilerle ilgili. Kimisi tepki görecek
kimisine burun kıvrılacak, “Böyle cami
olur mu?” denilecek... Üzerine konuşabileceğimiz bu üretimler olmadan,
sonsuz bir tekrardan kurtulabilmemiz
maalesef mümkün görünmüyor!
Artık kötü kopyalarını yadırgamadığımız anonim bir tipoloji haline gelen
cami.
İmes 6 Dilovası – Yeşil Tepe Camii:
Kirlilik ile anılan Dilovası’nda, bir sanayi bölgesinde yer alacak bir cuma
camisi. Referansını bir zamanlar orada
olan bir tepecikten, sanayi bölgelerinin
tam zıttı bir malzeme skalasından ve
peyzajın dönüştürme gücünden almaya çalışan bir adaptasyon.
Riyad - AL Rajhi Camii: Tasarım,
Riyad’ın merkezinde çöl iklimin hakim olduğu bir coğrafyada bir zamanlar hakim olan yapı malzemeleri ve mimari dokunun bir mikro kent üretecek
şekilde yeninden şekillendirilmesine
odaklanıyor.
600 parça
Gabbeh koleksiyonu
Hafta içi: 09.30-19.00 - Pazar: 12.00-17.00
Otoparkımız mevcuttur.
100% Wool
Zürich
Hamburg
Handmade
New Jersey
Natural Colored
Kobe
Iranian Carpets
Cape Town
Valikonağı Cd. Ferah Sk. No:12 Nişantaşı, İstanbul +90 212 232 40 33
Shanghai
Istanbul
Download