TBMM B: 43 28 . 12 . 2010 O: 2 Son zamanlarda, özellikle AK PARTİ İktidarında unutulan, yıkılmaya, yok olmaya yüz tutmuş pek çok eserimiz ele alınmış, gerekli çalışmalar yapılmış ve insanlığın hizmetine sunulmuştur. Süleymaniye Camii’nden Aydın Nasuhpaşa Külliyesi’ne, Niğde Ulukışla Kervansarayı’ndan Samsun Büyük Camii’ne, Van Hüsrevpaşa Camii’nden Yenikapı Mevlevihanesi’ne, Akdamar Kilisesi’nden İskenderun Süryani Katolik Kilisesi’ne kadar pek çok eser restore edilmiştir. Örnek vermek gerekirse Vakıflar Genel Müdürlüğümüz AK PARTİ İktidarına kadar olan 1996-2002 yılları arasında sadece 56 eser restore etmişken 2003-2010 yılları arasında tam 3.484 eseri restore ederek ülkemizin ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Bu çalışmalar sadece yurt sathında kalmamış, ecdadın ayak bastığı ve çil çil eserler bıraktığı her yerde bu yeniden ayağa kaldırma işlemi yapılmaya başlanmıştır. Orhun Kitabelerinden Sultan Murat Han’ın Türbesi’ne, Medine Tren İstasyonu’ndan Mostar Köprüsü’ne, Sultan Sencer Türbesi’nden Kırım’daki Zincirli Han’a, Sudan’daki Osmanlı eserlerinden Karadağ’daki Fatih Sultan Mehmet Camii’ne, doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm tarihî mirasımıza bugün sahip çıkılmaktadır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültür varlıkları sadece taşınmaz eserlerden ibaret değildir. Hazine değerinde, Türkiye ve dünya kültürüne, bilimine, sanatına katkıda bulunan ve bulunacak olan paha biçilmez taşınabilir kültür varlıklarına da sahibiz. Taşınabilir kültür varlıklarının en önemlilerinin başında hiç kuşkusuz ki yazma eserler gelmektedir. Çok büyük bir bölümü Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait olan yazma eserler, bilim, sanat, edebiyat, tarih, din, astronomi ve diğer pek çok alanda kaleme alınmış eserlerdir. Bu eserlerimizin öncelikle korunması, gün yüzüne çıkarılması ve gelecek kuşaklara aktarılması her birimiz açısından millî bir görevdir. Ayrıca, bu eserlerin ülkemizdeki ve dünyadaki araştırmacıların hizmetine sunulması, bilimsel çalışmalara kaynaklık etmesi ve böylece kültürümüzün dünyaya tanıtılması da çok çok önemlidir. Bugün bu hizmeti Kültür ve Turizm Bakanlığımız bünyesindeki Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü ile Millî Kütüphane Başkanlığı yerine getirmektedir. Bu durumda “Neden yeni bir kuruma ihtiyaç duyulmuştur?” sorusu akla gelebilir. Bu konuya geçmeden önce yazma eser hakkında bilgi vermek isterim. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yazma eser, çeşitli konularda elle yazılmış ve çoğaltılmış eserlerdir ve bunlar tarih, din, felsefe, coğrafya, astronomi, fen bilimleri gibi çeşitli konularda yazıldığı dönem ve yere ait temel bilgileri bünyesinde toplayan, bilim ve sanat dünyasının ilk elden kaynaklarını oluşturmaktadır. Dolayısıyla yazma eserler, içerik ve sanatsal özellikleri açısından hem kültürel ve sanatsal hem de bilimsel değer taşırlar. Yazının icadıyla başlayan dönemlerden bu yana, önceleri deri, papirüs, parşömen levha üzerine, daha sonraları ise kâğıt üzerine çeşitli konularda insanoğlunun birikimlerini aktardığı tüm ürünler “el yazması eserler” olarak tanımlanmaktadır. Tarihsel süreçte, eser, ilk defa yazıya geçirildikten sonra okuyan ilgililer tarafından da çoğaltmak amacıyla tekrar tekrar yazıya geçirilmişlerdir. Kimi zaman da yazma eserler, farklı yazı türleri ve yeni eklenmiş bilgilerle çoğaltılmış; bu sayede, matbaanın keşfinden önce, bilginin toplumlar arasında aktarımına aracılık etmiştir. Türkçe ilk yazma eserler, Uygur Devletinin Çince ve Sanskritçe yazılmış eserleri kendi dillerine çevirme faaliyetleri sonucunda meydana getirilmiştir. Selçuklu Devleti zamanında yazma eserlerde tezhib sanatı ortaya çıkmış, özellikle 6 ila 10’uncu yüzyıllar arasında Arap harflerinin geçirdiği gelişim sayesinde hat sanatı ortaya çıkmış ve böylece yazma eserler, içerik değerlerinin yanı sıra sanatsal bir değer de kazanmışlardır. İslam dünyasına ait ilk yazma eserler ise 4 halife döneminde, Hazreti Ebu Bekir’in Kur’an-ı Kerim’i kitap hâline getirmesi ve Hazreti Osman’ın da Kur’an-ı Kerim’i yazıcılara yazdırıp çoğaltarak İslam ülkelerine göndermesiyle ortaya çıkmıştır. – 63 – murat-bir43 –