Orkun Batuhan YILDIZ Ecdadın İzinden: Viyana

advertisement
Orkun Batuhan YILDIZ
Ecdadın İzinden: Viyana
“Şimdi veya Hiç” sloganı Viyana için bir slogan. Çoğu kişi gibi ben de Viyana’yı okuduğum kitaplardan
ve izlediğim filmlerden tanıdım. Gözlemlerimin gerçek olup olmadığını öğrenmek için en yakın
arkadaşımla özel bir tur acentasına başvurup biletlerimizi aldık. Geriye heyecanla beklememiz kaldı.
Uçuş günü gelip çattığında heyecandan ölmek üzereydik. Pasaportumuzda çıkan FETÖ/PDY kaynaklı
sıkıntıları çözdükten sonra nihayet uçağımıza bindik. Bir haftalık tatilimiz, son günün bize sunduğu
ufak bir sürprizle beraber çok keyifli geçti.
(Schönbrunn Sarayı)
Viyana’ya adım attığımızda heyecanım azalmaya başladı. Gözüme ilk çarpan şey bizdeki ihtişamlı
binaların olmamasıydı. Eski ve bakımsız binaların önünden bizim tali yollardan daha kalitesiz bir
anayoldan geçtikten sonra şehir merkezine ulaştık. Şehir merkezi nezih, güvenli bir yer ve her taraf
buram buram tarih kokuyor. Her yerde atlar, faytonlar var. Caddede yürürken klasik müzik karşılıyor
insanı. Müziğin melodisi kulaklarımızın pasını silerken, Schönbrunn Sarayına doğru yola çıktık.
Schönbrunn Sarayı hakkında daha önce okuduğum kitaplardan bir şeyler bildiğim için rehberi
dinlemeyerek sevdiğim müziği kulağıma takıp gezmeye devam ettim. Yemyeşil ormanın içinden
geçerkenki temiz havayı solumak benim için büyük bir keyif oldu. Ortasından geçen çeşme ise saraya
ayrı bir hava katmış. Buradan geçerken aklıma canım memleketim Amasya geldi. Onun da ortasından
ırmak geçmesi münasebetiyle bu sarayla benzerlik gösteriyor. Tam memleketimi ne kadar özlediğimi
düşünürken görevlilerden biri nereden geldiğimizi sordu ve aldığı cevap karşısında yüzünü ekşitti.
Evet, bu sarayla sınırlı olmamak üzere Türkler pek sevilmiyor bu şehirde. Nedeni de gayet basit.
Zamanında buranın surlarına dayanıp şehirlerini fethetmeye çok yaklaşmamız. Asırlar boyu devam
eden nefretleri yerli halkın gözlerinden rahatlıkla okunuyor. Gezmeye devam ederken rehberimiz
Osmanlı Devleti’nin iki kez buraya saldırdığını ve ciddi hasarlar verdiği söyledi. İşte bu hoşuma
gitmedi. Böylesine bir şahesere saldırmak bana sanata saldırmak gibi geldi. Yerli halkı düşündümde
korkutucu Osmanlı ordusunu karşılarında gördüklerinde ne yaptılar acaba? Şehri nasıl müdafaa
ettiler? Hangi taraf galip olursa olsun savaşlarda her zaman vahşet ve kan kazanıyor. O yüzden lütfen
bazı dar kafalı insanlar gibi bana savaşı savunmayın. Keşke o insanlar geçmişteki bu zorlu anlara
tanıklık edebilseler ve barışın kıymetini bir kez daha anlasalar.
(Aziz
Stephan Katedralinin üst katından bir fotoğraf)
Ertesi gün soluğu şehrin en keyifli ve zengin yerinde bulunan, tarihin en ihtişamlı gotik temsilcisi olan
Aziz Stephan Katedralinde aldık. Bu katedralin yapımına 1147 yılında başlanmış ve Viyana’nın
başpiskoposu, bu katedralde ikamet etmekteymiş. Viyana’ya gidecekler için önerim var. Muhakkak
katedralin en tepesine çıkın. Merdivenler biraz yorucu ancak, muhteşem Viyana manzarası kesinlikle
görülmeye değer. En üst katta bir tane büyük çan var. Anladığım kadarıyla bu çanın ismi Türk
çanıymış ve sadece Osmanlı akıncıları görüldüğünde çalınırmış. Katedralin duvarında ise bir adet
yeniçeri heykeli var. Bu heykel şanı büyük Osmanlı Devleti’nin Viyana kapılarına dayanıp başarısız
olduğu zaman dikilmiş. Yaşlı bir rahibin bir yeniçeriyi ayağının altına aldığı heykeli görünce, buradaki
insanların neden yabancılara ve özellikle de biz Türklere düşman olduklarını daha iyi anladım. Sonra
birden Çanakkale’de yabancı askerlerin annelerine hitap eden Mustafa Kemal Atatürk aklıma geldi.
Tekrar bir saygı duydum. Ecdadımla ve damarlarımda akan kanla gurur duyuyorum.
Tatilin sürprizi ise son gün Viyana kitapçılarını gezerken bir Macar kitap satıcısının bizim Türk
olduğumuzu anlaması ve bizi misafir etmesiydi. Batı Avrupalıların aksine çok sıcakkanlı davrandı ve
bize çay ikram etti. Bu olay sayesinde Osmanlıcılık akımının etkisinin hâlâ devam ettiğini gözlemlemiş
oldum. Çat pat İngilizcesine rağmen çok rahat anlaşıyorduk çünkü bizim onunla konuşmamız için
tercümana ihtiyacımız yoktu. Biz konuştuğumuzda tarih konuştu, biz konuştuğumuzda geleceğimiz
konuştu ve herşeyden önce biz konuştuğumuzda gönül beraberliğimiz konuştu. Yaklaşık 600 yıl önce
tasarlanılan fikirlerin etkisini hissedebilmek ise en keyif verici olaydı benim için.
Download