Sanat, tarih ve eğlencede Avrupa`nın başkenti

advertisement
GEZ‹YORUM / VİYANA
Sanat, tarih ve eğlencede
Avrupa’nın başkenti
Ayşe Kaynarcalı
[email protected]
Viyana
Tuna Nehri’nin yanı başında, klasik müziğin ve
valsin anavatanı olan Viyana, sanat, doğa ve
edebiyat tutkunları için bulunmaz bir şehir.
146
EKOV‹TR‹N EKİM 2013
EKOV‹TR‹N EKİM 2013
147
GEZ‹YORUM / VİYANA
VİYANA’NIN
TARİHİ
V
Viyana, Avrupa’nın
en güzel ve güvenli
şehirlerinden biri
Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasına
rağmen, bölgede bulunan askeri kamp varlığını
sürdürmüş. Kampın etrafındaki yerleşim
gelişmiş. Bu dönemde kentin adının “Wenia”
olduğu, Salzburg’da bulunan ve 9. yüzyıla ait
kaynaklarda ortaya çıkıyor.
148
EKOV‹TR‹N EKİM 2013
iyana’nın temelleri, M.Ö. 1.
yüzyılda Romalılar tarafından bir askeri kamp olarak
atılmış. Tuna nehrinin bu bölümünü kontrol eden bu kampa
“Vindobona” adı verilmiş. Zaman
içinde bu askeri yerleşim gelişmiş
ve kentin adı “Viyana” olmuş.
Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasına rağmen, bölgede
bulunan askeri kamp varlığını
sürdürmüş. Kampın etrafındaki
yerleşim gelişmiş. Bu dönemde
kentin adının “Wenia” olduğu,
Salzburg’da bulunan ve 9. yüzyıla ait kaynaklarda ortaya çıkıyor.
Sonrasındaki birkaç yüzyıl boyunca, kent Macarların yönetimi
altında kalmış. 1155 yılı civarında
kentin yönetimi Babenberglerin
eline geçmiş.
1276 yılına gelindiğinde ise
Habsburglar kenti yönetim altına
almış. Kent bu ailenin yönetimi altında güzelleşmiş ve zenginleşmiş.
A
vusturya'nın başkenti Viyana,
Avrupa'nın en güzel kentlerinden biri. Aynı zamanda
Avrupa'nın en güvenli şehirlerinden biri olarak da
gösterilen Viyana, özellikle kültür
sanat tutkunları için mutlaka görülmesi gereken bir yer. Viyana gezisi sırasında görülebilecek müzeler,
sanat eserleri, şehirdeki kafe kültürü, konaklama yerleri hakkında
bilmeniz gerekenleri sizlere anlatmaya çalışacağım.
OSMANLI’NIN İZLERİ…
Osmanlı İmparatorluğu tarafından iki kez kuşatılan
Viyana, 150 yıl boyunca Osmanlı himayesi altında
kaldı. Kentte bugün bile Osmanlı’nın izlerine
rastlamak mümkün...
1529
yılında
Osmanlı
İmparatorluğu, kenti ilk kez kuşatmış.
Bu kuşatma başarısız olsa da, sonraki
150 yıl boyunca bölgeye büyük ölçüde Osmanlılar hâkim olmuş. 1683 yılında gerçekleşen ikinci kuşatmadan önce 1679 yılında gerçekleşen veba salgını nedeniyle kent nüfusu büyük ölçüde azalmış. Osmanlı’nın
ikinci kuşatması başarıyla sonuçlanmak üzereyken yetişen Polonyalı ve
Alman kuvvetler kenti Osmanlar tarafından alınmaktan kurtarmış. Tarih
kitaplarınızdan hatırlayacağınız gibi,
bu kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanması sonunda Osmanlı için
Avrupa topraklarından çekilme süreci başladı.
Osmanlı tehdidinin ortadan kalkmasıyla birlikte kent gelişimini hızlandırdı. 1740-1790 arasında hüküm
süren imparatoriçe Maria Theresa ve
oğlu II. Joseph Avusturya genelinde
ve Viyana’da birçok reform yaptılar.
Devlet tarafından yapılan işkence, kötü muamele, dini hoşgörüsüzlük yasaklandı herkese ücretsiz hizmet veren hastaneler ve okullar açıldı.
1805 ve 1809 yıllarında Napolyon,
Avusturya’ya karşı savaş açtı ve
Viyana’yı almayı başardı. 1815 yılında ise Avusturya, İngiltere, Prusya ve
Rusya’ya ait güçler tarafından yenildi. Tekrar kent sakin bir döneme girdi. Bu sakin dönem, ülkenin polis
devlet anlayışıyla yönetilmesi nedeniyle son buldu. Ortaya çıkan ayaklanma sonunda ülkeye demokrasi
geldi. Ancak bu demokrasinin ömrü
uzun sürmedi. Askeri yönetim
Habsburg ailesini tekrar yönetime getirdi.
1916 yılında imparator Francis
Joseph’in ölmesiyle birlikte monarşi sarsıntıya uğradı. Bu sayede
Avusturya–Macaristan İmparatorlu-
ğu’nun yıkılmasına ve Avusturya
Cumhuriyeti’nin ortaya çıkmasına
neden oldu. Bu dönem içinde tahtın
varisi olan Arşidük Franz
Ferdinand’ın
1914
yılında
Saraybosna’da bir Sırp öğrenci tarafından vurulmasıyla Avusturya,
Sırbistan Krallığı’na savaş açtı.
Bununla birlikte Sırbistan Krallığı’nın
müttefiki
olan
Rusya’nın
Avusturya’ya; ittifak bağlarının devreye girmesiyle tüm Avrupa devletlerinin birbirlerine savaş açmalarıyla I. Dünya Savaşı ortaya başladı.
II. Dünya Savaşı sırasında da
Avusturya, Almanya’nın yanında savaşa girince kent büyük zarar görmüş.
Birçok tarihi yapı bombalanmış
Viyana, tekrar özgürlüğünü ancak
1955 yılında geri kazanabilmiş.
O günden sonra kent Doğu ile
Batı dünyası arasında bir buluşma
noktası görevi üstlenmiş. Soğuk Savaş
döneminde ABD ile Sovyetler Birliği
bu kentte buluşarak toplantılar yapmışlar.
EN KEYİF ALDIĞIM
ŞEHİRLERDEN BİRİ
Bugüne kadar birçok geziye katıldım. Bazıları yurt içi, bazıları yurt
dışı, bazıları kısa, bazıları uzun gezilerdi. Her gezinin ayrı bir tadı vardır
ama en keyif aldığım şehirlerden biri de Viyana oldu.
Yaklaşık iki saat süren uçuşun ardından Viyana Havalimanı’ndayız.
Pasaport bölümünde iki görevli var
ve hiç sıra yok. Rahatça işlemlerimizi
yaptırıp havalimanından çıkıyor ve
otoparkta bizi bekleyen özel aracımıza biniyoruz.
MÜZİĞİN BAŞKENTİ
Her sokakta, her köşe başında
hissedersiniz Strauss’un, Mozart’ın,
Beethoven’ın notalarını.
Bu şehirde konserler hiç bitmez,
müzik hiç susmaz. Görkemli konser
salonlarının büyülü atmosferinde
klasik müzik yankılanır durur geçmiş
asırlardan günümüze…
İkinci Viyana kuşatmasının ardından Osmanlı askerlerinin geride bı-
EKOV‹TR‹N EKİM 2013
149
GEZ‹YORUM / VİYANA
BELVEDERE SARAYI
Viyana’ya gelipte Belvedere Sarayı’na uğramadan gitmek olmaz.
Saray, muhteşem ihtişamıyla adeta büyülüyor.
Viyana’da
ne yemeli?
V
Altın Salon
MUSİKVEREİN NEFES KESİCİ
Musikverein, dünyanın en tanınmış müzik salonlarından biri. Oda ve ses nefes kesici.
Bin altı yüz koltuk kapasiteli salonun alt katında bir depo olduğunu ve salonda vals yapılan günlerde
koltukların o kadar koltuğun depoya gönderildiğini öğrenmek şaşırtıyor.
raktığı çuvallar dolusu kahve çekirdeği
ile kahveyle tanışan Viyanalılar, geçen
zaman içinde, kahve kültürünü İtalya
ile yarışacak düzeyde geliştirmişler.
Zarif giyimli Viyanalıların, şık kafelerinde, lezzetli pastalar eşliğinde yudumlanan kahveler kentin vazgeçilmezlerinden olmuş.
PARK VE BAHÇELERİN
ŞEHRİ…
Viyana’ya kuşbakışı bakarken yeşilin tonlarının arasında barok, gotik
ve neo gotik mimarinin en güzel örneklerinin olduğu sarayları, katedralleri ve tarihi binaları görürsünüz.
Heykellerle ve rengârenk çiçeklerle
bezenmiş parklarda dolaşmak bir
ayrıcalıktır bu şehirde…
MUSIKVEREIN
Viyana Filarmoni Orkestrası’na
ev sahipliği yapan Musikverein gezimizde Altın Salon, tek kelimeyle göz kamaştırıyor. Bin altı yüz
150
EKOV‹TR‹N EKİM 2013
“AVRUPA’NIN EN ÖNEMLİ DÜŞÜNCE,
SANAT VE İKTİSAT MERKEZLERİNDEN”
Avusturya’nın başkenti Viyana, Avrupa’nın sanat merkezi.
Tuna’nın bir kolu olan Wien Irmağı ile Tuna’nın diğer bir kolu
Danaukanal’ın kıyısında yer alan şehir, 18. yüzyılda mimari
bakımdan gösterdiği gelişme sonucu 19. yüzyılda Avrupa’nın en
önemli düşünce, sanat ve iktisat merkezlerinden biri haline geldi.”
koltuk kapasiteli salonun alt katında bir depo olduğunu ve salonda vals yapılan günlerde koltukların o kadar koltuğun depoya gönderildiğini öğrenmek şaşırtıyor.
Salonun duvarları, bestekârların
ölümlerinin ardından yerleştirilmiş büstleri ile süslü ve gururlu.
Rehberimiz kim kimdir’i tek tek anlatıyor.
Muhteşem akustiği ile bilinen ve
her yıl dünyaca ünlü ‘’Yeni Yıl
Konseri’’nin düzenlendiği bu salondan ayrılmak zor geliyor.
MUMYA MÜZESİ
Viyana gezimizin olmazsa olmazı
Prater Lunaparkı. Kentin ne kadar
çok yeşil alanla ve tarihi eserle bezenmiş olduğunu, 1896'da yapılan
dev dönmedolap Ferris Wheel'in ağır
ağır dönen vagonlarıyla yukarı doğru
yükselirken daha iyi anlıyoruz. Parkt
dönme dolabı ile ünlü ise de eğlence
adına her şey var. Korku tüneli, uçan
salıncaklar, rollercoaster adrenalin
arayanları bekliyor. Dünyaca ünlü
mumya müzesi Madame Tussauds
Prater Parkı’nın gözde mekânlarından.
MİMARİSİ HEM GÖRKEMLİ
HEM DE ÇOK ZARİF
Bir sonraki durağımız Belvedere
Sarayı oluyor. Otelimize çok yakın bir
mesafede bulunan sarayın bahçelerini
güneşli bir bahar havasında dolaşmak
hepimizi çok mutlu ediyor. İhtişamlı
sarayın devâsa havuzuna düşen aksinin önünde bol bol fotoğraf çektiriyoruz.
Arka bahçeden manzarayı izlerken saraya neden ‘’Güzel Bakış’’
adı verildiğini daha iyi anlıyoruz.
Heykellerle ve havuzlarla süslü manzara güzelliklere açılıyor. Aslan kadar güçlü ayakları, kartal kadar özgür kanatları ve kadın kadar güzel
yüzü olan sfenks hepimizin ilgisini
çekiyor, tanımlama hafızamıza yer
ediyor.
Şehrin kendine has asil ve romantik bir havası var. Mimarisi hem
görkemli hem çok zarif. Bahçeler baharın çoşkusunu yansıtıyor. Kentin
renkleri sarı ve yeşil. Öğrendiğimize
göre binaların dış cephelerinde kullanılan sarı renkle, eski AvusturyaMacaristan İmparatorluğu’nun gücü
vurgulanırken, genellikle pencerelerde kullanılan yeşil renk ile de imparatorluğun avcılığa olan ilgisi temsil ediliyormuş.
iyana’nın tarihi restaurantlarında, patates salatası eşliğinde alınan Viyana Schnitzel’nin
tadı damağımda kalıyor. Lezzetli ziyafet, Viyana’nın ünlü Sacher
Pastası ile sonlanıyor.
Şehrin en tanınmış kafelerinden
Cafe Landtmand’ da da meşhur tatlı Apfel Strudel (Elmalı Tart) ve
Çilekli Pastanın tadına bakıyorum.
Burada da tatlılar birer tasarım
harikası.
HOUSE OF MUSIC
Viyana’ya gelince mutlaka ziyaret
edilmesi gereken yerlerden biri de
House of Music.
Ses ve müzik üzerine pek çok model ve simülasyon örneklerinin sergilendiği bu binada saatlerce çok
keyifli zaman geçirmek mümkün.
Üst
katlarında
Mozart,
Beethowen, Strauss, Mahler, Haydn
gibi bestekârlara ayrılmış odalarda,
kullandıkları eşyaları gördüğünüzde,
gündelik hayatları hakkında çok daha fazla bilgi sahibi olmak mümkün.
Ziyaretçilerin farklı müzik deneyimlerini yaşadığı, kendi müziklerini
yaratma imkanı buldukları bu binânın benim için en keyifli bölümü
Viyana Filarmoni Orkestrasına şeflik yapılan bölümüydü. Mozart’ın
Küçük Bir Gece Müziği adlı eserini
Flarmoni Orkestrası’nı kızdırmadan
yönetebilmek büyük bir başarı.
Harika bir simülasyon.
EKOV‹TR‹N EKİM 2013
151
GEZ‹YORUM /
VİYANA
AVRUPA’NIN EN GÖRKEMLİ SARAYI
SCHÖNBRUNN
A
vrupa’nın en güzel ve en görkemli saraylarından biri, Habsburg Hanedanlığı ile anılan,
imparatorluk ailesinin yazlık malikânesi olan
Schönbrunn Sarayı. Saray adını bahçedeki su
kaynağından alıyor. Schönbrunn “Güzel
Pınar” anlamına geliyor.
Daha önce burada bir av köşkü varken ülke tarihinin en önemli portrelerinden imparatoriçe Maria
Theresa’nın emriyle 18. yüzyılın ortalarında bu saray
inşa edilmiş. Bin 400’ün üzerinde odası olan, bir zamanlar hizmetlilerin imparatorluk ailesine gözükmemek için gizli koridorlarda koşturduğu sarayda dolaşırken, Avusturya tarihine ve o dönemin asillerinin ihtişamlı yaşamlarına tanıklık ediyorum . Odalar son derece göz alıcı, duvarları dev tablolar süslüyor.
İmparator I. Karl 1918 yılında tahtı bıraktığını bildiren ve Habsburg Hanedanı hakimiyetine son veren
anlaşmayı burada imzalamış. Rehberimiz saray hakkında o kadar çok bilgi ile yüklüyor ki beni, çıktığımda çoktan bir kısmını unutuyorum bile…
Saraya gelen konuk; sohbeti sevilen bir şahıs ise
uzun mum, çabuk gitmesini arzu ettikleri bir konuk ise
kısa mumların yakıldığı rivayetini sanırım hep hatırlayacağım.
Saray gezimizin ardından kafeleriyle ünlü şehrin en
tanınmış kafelerinden Cafe Landtmand’da Viyana’nın
meşhur tatlısı Apfel Strudel (Elmalı Tart) ve Çilekli
Pastanın tadına bakıyoruz. Tatlılar sadece tatlı değil,
tasarımlarıyla da birer sanat eseri…
Viyana gezisinin en unutulmaz anılarından biri de
müziğin kalbinde klasik müzik dinletisi oluyor. Kursalon
Müzik Salonu’nda dinlediğim konser tek kelime ile
muhteşemdi. Strauss ve Mozart’ın en sevilen eserlerinden oluşan repertuarı baştan sona soluksuz dinledim.
Salonun da içinde bulunduğu şehir parkında,
Keman Çalan Strauss heykelini görünce hemen yanına gidip bir fotoğraf karesi almadan duramadım.
152
EKOV‹TR‹N EKİM 2013
HUNDERTWASSER, AVUSTURYA'NIN
EN ÇOK TANINAN SANATÇISI
Avusturyalı ressam ve mimar Friedensreich
Regentag Dunkelbunt Hundertwasser
(15 Aralık 1928 - 19 Şubat 2000) Friedrich
Stowasser adıyla Viyana'da doğdu. Sanatçı,
20. yy sonlarında Avusturya’nın en çok
tanınan çağdaş ressamları arasına girdi.
Hundertwasser evi
(Hundertwasserhaus)
Hundertwasser Evi, Avusturya'nı başkenti
Viyana'da bulunan ve tasarımı Avusturyalı sanatçı
Friedensreich Hundertwasser tarafından yapılan
bir apartman. Landstrasse’deki Hundertwasserhaus, Kegelgasse’da görmek mümkün.
EKOV‹TR‹N EKİM 2013
153
GEZ‹YORUM / VİYANA
RENKLİ BİR YAŞAM ALANI
HUNDERTWASSERHAUS
Viyana’da gezisinin bir diğer durağı da Hundertwasserhaus bölgesi.
Burada estetikten uzak sosyal konutlara tepki olarak nasıl renkli bir
yaşam alanı yaratılabildiğini görmek
mümkün.
Avusturyalı bir ressam ve mimar
olan Hundertwasser, Friedrich
Stowasser adıyla 1928 yılında
Viyana’da doğmuş ve Avusturya'nın
en tanınmış çağdaş ressamları arasına girerek hayatı boyunca üretmeye
devam etmiş. Tasarımlarını üstlendiği,
doğanın içinde kaybolmuş özgün binalarla insanlığa doğayı bozmadan da
modern yaşamın mümkün olduğunu
kanıtlamış.
Landstrasse bölgesinde yer alan
Hundertwasser Evi son derece ilginç
ve görülmeye değer.
Viyana
Belediyesi’nin 1983-1986 yıllarında
yaptığı birçok belediye evinden farklı olarak binanın hiçbir yerinde düz
öğe kullanılmamış.
Kahramanlar Meydanı’ndan
başlayan
yürüyüş,
Hofburg
Sarayı’nın bahçelerinden geçerek,
nehirlere ithâf edilen heykellerin
önünden ilerleyip St. Stephen
Katedrali’nin olduğu Stephansplatz
bölgesine varınca tamamlanıyor.
Gotik tarzda yapılmış görkemli St.
Stephen Katedrali şehrin en merkezî alışveriş ve eğlence caddesi
olan Karntner Strasse üzerinde karşımıza çıkıyor.
154
EKOV‹TR‹N EKİM 2013
GEN‹ŞAÇI
Öğr. Gör. Davut KARAMAN
Akdeniz Üniversitesi
ALTSO Meslek Yüksekokulu
[email protected]
GÖREV BİLİNCİ...
Avrupa’nın en büyük opera salonlarından birini gezmenin hayranlığı
içindeyim. Güzel sanatları temsil eden heykellerin bulunduğu salonda
mimarların adlarının yazılı olduğu plaketler göz alıcı.
AVRUPA’NIN EN BÜYÜK
OPERA BİNASINDAYIZ…
Viyana’nın Ring bölgesi olarak
adlandırılan merkezinde, yapıldığı
dönemde en önemli binası olan,
Mozart’ın Don Giovanni eseri ile açılışı yapılan Staatsopera Opera
Binası’ndayım.
Avrupa’nın en büyük opera salonlarından birini gezmenin hayranlığı içindeyim. Güzel sanatları temsil
eden heykellerin bulunduğu salonda
mimarların adlarının yazılı olduğu
plaketler göz alıcı.
Binanın yapımında görev alan
iki mimardan Eduard van der Nüll,
bina ile ilgili eleştirilere içerleyip intihar ederken diğer mimar
Sicardsburg’un ise, Nüll’den kısa bir
süre sonra kalp krizi geçirip ölmüş.
Binanın açılışını görmek iki mimara
da kısmet olmamış.
İkinci Dünya Savaşında büyük
hasar alan binanın önemli bir bölümü yeniden inşâ edilip açıldığından
bu yana, yılın on ayı boyunca neredeyse hergün bir performans sunuluyor. Opera salonun beş kat şeklinde yükselen, bordo ve altın renklerin hâkim olduğu, sade fakat ihtişamlı ortamından etkilenmemek
mümkün değil.
Bilet fiyatları oldukça yüksek,
ancak böyle bir ortamda opera izlemek için bu bedelleri ödemeye de değer doğrusu.
ASİL, ROMANTİK,
HUZURLU VE DİNGİN
Viyana’dan ayrılmadan önceki
son durağımız şehrin ana caddesi
olan Karntner Strasse oluyor. Amaç
sadece alışveriş. Yorgun ama mutlu
dönüyorum Viyana’dan… Bir imparatorluk başkentinden, çok daha
büyük bir başka imparatorluğun başkentine, İstanbul’a dönmenin huzuru ile. Viyana; asil, romantik, huzurlu ve dingin...
D
ünyadaki tüm canlıların yaşam evresi vardır;
doğma, büyüme, yaşlanma, ölüm gibi. Tüm canlılardan farklı bir konuma sahip olan insanlarda
yaşamları süresince mutlaka bir şeyler (iş, eğitim,
eğlence vb.) yapmaktadırlar. Önemli olan bir şeyler yapmak mı yoksa en iyi şekilde yapmak mı? İşte bu nokta
en can alıcı ve gözden kaçan bir noktadır. Herkes çalışıyor, çabalıyor bir şeyler yapıyor ama ne derece gerekeni yapıyor?
Son yıllarda özellikle dünyanın değişmesi, yeni dünya düzeninin tesis edilmeye çalışılması, küreselleşmenin
ve teknolojik gelişmenin getirdiği avantaj ve dezavantajlar
gibi çeşitli nedenlerden dolayı insanlarda çok ciddi bir
değişim meydana gelmeye başladı. Oldukça sanal bir dünyada yaşayan yeni nesil ile eski nesillerin yetiştirildiği özü
sözü bir orta yaş üstü kesimle yaşanan kuşak çatışmaları gibi nedenlerle ortaya çıkan sorunlu bir gelecekle karşı karşıyayız.
TOPLUMLARI AYAKTA TUTAN
EN TEMEL GİZLİ ENERJİ
Aslına bakarsak hayatın her aşamasında "görev bilinci"
vardır ve olmalı da. Bir anne-baba çocuk yetiştirirken
görevini iyi yapmaz ise sorunlu bir geleceğe bir tuğla da
o anne-baba koymuş olur. Aynı şekilde usta çırağını yetiştirirken teraziyi doğru tartmasını değil de dirhemlerin
gramını azaltmayı öğretirse toplumun temeline dinamit
yerleştirmiş olur. Toplumları ayakta tutan en temel gizli bir enerjidir görev bilinci. Herkes ama herkes nerede,
hangi işi, ne için yaptığına bakmaksızın görevini en iyi yapabilmenin yollarını aramalı ve gereğini yapmalıdır.
Bir ülkede asıl olan toplumdur, birey daha sonra gelir. Yani toplumun çıkarları bireyin çıkarlarından her zaman daha öndedir. Ne zaman birey çıkarları toplum çıkarlarının önüne geçerse o toplumun istikbalinden şüphe duyulmalıdır. Şüphenin mevcut olduğu bir yer ise ideal bir yaşam alanı değildir. En basit hali ile evde bile eşler arasında herhangi bir şüphe varsa o ev gerçek bir aile olamaz.
Toplumda görev bilinci tepeden tırnağa herkesi ilgilendiren bir süreçtir. Örneğin yolda yürüyen bir kişinin
yoldaki taşı alıp kenara atması o yolda meydana gelebilecek kazaları engellemesinden dolayı topluma yapılan
en büyük hizmetlerden biridir. Kişi bu bilince göre hareket edip o taşı alıp kenara koyarsa görev bilinci gelişmiş olur. Aksi takdirde her gün geçip gittiği yoldaki taşı bırakın kenara koymayı, "bananecilik"ten dolayı o taşı hiç görmeyebilir de.
Benzer şekilde okuldaki dersini boşa geçiren öğretmen bir ülkenin geleceğini çalmış demektir. Hiçbir
kimse sadece kendi rahatı için bir toplumu geleceğinden
mahrum bırakamaz. Bir öğrenci okulu sadece medcezir
gibi görmemeli, her dersin önemini kavrayarak öğrendiği
bilgilerin kendisine yük olmadığını, o bilgilerin karanlık
yarınları aydınlattığı bilincine varmalıdır.
GÖREV BİLİNCİ NEDEN ÖNEMLİ?
Herkes yaptığı işi tüm topluma hizmet ettiği düşüncesiyle görevini ifa ederse görev bilinci daha önemli hale gelmiş olur. Ancak kendisine bir iş yükü olarak
düşünüp de görevini aksatmaya başlar ise işte o zaman
toplumun tamamından bir şeyler çalmaya başlamış
olur. Nasıl bir doktor, memur, öğrenci, sanayideki usta görevini iyi yapmayıp ister zamandan ister malzemeden
kısıtlıyorsa bana göre simit, altın vb. çalandan hiçbir farkı yoktur. Onlar da bir ülkenin, bir toplumun geleceğini çalmış demektir. Sokakları temizleyen kişinin görev
bilinci ile bir ülkenin en tepesinde görev yapan kişi arasında hiçbir farklılık yoktur. Her ikisi de 76 milyon insana hizmet etmeye çalışır. Ancak sadece görev tanımları farklıdır. Yoksa işin özünde her ikisi de farklı işleri yapsa da her ikisi bir ülkenin geleceğine ışık tutmaktadırlar.
Her zaman, her yerde toplumun menfaatlerini göz
önünde bulundurmak zihniyetiyle donatılmış görev bilincine hakim, görevini hiçbir şekilde aksatmayan, attığı her adımda 76 milyonu düşünen bireyler olabilmemiz
ümidiyle...
Karntner Strasse
EKOV‹TR‹N EKİM 2013
155
Download