işçiokulu FASİKÜL 22:

advertisement
işçiokulu
FASİKÜL 22:
Emperyalizmin boyunduruğu altında Türkiye
Emperyalizm nedir?
Emperyalizm dünya üzerinde uluslararası sermayenin tek
tek ülkelerdeki emekçileri sömürmesi ve baskı altına almasının adıdır. Bütün yeraltı ve üstü zenginliklere el koyma, pazarı ele geçirme, ucuz iş gücü ve bağımlı devletler
anlamına gelir.
Uluslararası sermayenin kendini var ettiği tekeller, bazı
ülkelerde yerleşiklik kazanmış olup bu ülkelerin diğerleri
(emperyalist olmayanlar) üzerinde baskı kurmasını ve
onları sömürmesini sağlamaktadır. Bu ülkelere örnek olarak ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere’yi verebiliriz. Hatta
bunlarla birlikte zamanında ekonomik bir birlik olarak kurulduğu söylenen Avrupa Birliği’nin de adını anmak gerekir. Avrupa Birliği uluslararası sermayenin çıkarları adına
hareket eden ekonomik-siyasi ve dolayısıyla emperyalist
bir yapıya dönüşmüştür.
Eski imparatorluklar döneminde var olan sömürü mekanizmaları değişmiş, bugün emperyalist devletler diğerleri üzerinde yeni ve çok farklı uygulamalar hayata geçirmeye başlamışlardır. Günümüzde emperyalizmi, kapitalizmden ayrı
düşünmek mümkün değildir. Emperyalizmi mümkün kılan,
insanın insanı sömürmesine izin veren bir düzenin varlığıdır.
Emperyalist sistem aynen bir zincir gibidir. Bütün kapitalist
ülkeler bu zincirin birer halkasını oluştururlar. Dolayısıyla
herhangi bir ülkede olup bitenler diğerlerinden çok bağımsız gerçekleşmez. Bunun dışında kalan ülkeler ise sosyalist
ülkelerdir. Sosyalist ülkeler emperyalizm zincirinden kendilerini bağımsız kılarak ayakta kalırlar. Bu ülkelere örnek
olarak geçmişte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni ve
Avrupa’daki sosyalist yönetime sahip ülkeleri; günümüzde
ise sosyalist Küba’yı verebiliriz.
Çok önemli bir noktaya burada ulaşmış oluyoruz.
Emperyalist sistem, bağımlılık ilişkisi üzerinden kendini var
eder. Bağımlılığın birçok türünden bahsedilebilir. Ancak
ekonomi, siyaset, ülkenin savunulması ve güvenlik, toplumsal yaşam, emekçilerin hakları ve çalışma koşulları, sanat,
bilim gibi alanlardaki bağımlılık bunların başlıcalarıdır.
Türkiye kapitalist bir ülke olarak yukarıda bahsetmiş
olduğumuz bağımlılık ilişkilerini her şekilde yaşamakta
ve başta ABD ve AB olmak üzere IMF, NATO ve Dünya
Bankası gibi kurumların boyunduruğu altında varlığını
devam ettirmektedir. Emperyalist ülkelerin Türkiye ve
benzeri ülkelere bakışı son derece nettir: Ucuz emek gücü
ve ucuz asker kaynakları. Yok pahasına satılan kamu işletmeleri ile ilgilenirler. Yardım diye borç verip faiziyle
tahsil ederler. Ortaklıklar kurarak bu ülkeleri açık pazar
haline getirirler.
Nasıl bir bağımlılık ilişkisi var?
Türkiye bu günlere nasıl geldi?
Öncelikle Türkiye’nin günümüzdeki bağımlılık ilişkisinin
nasıl kurulduğuna bir bakalım. Cumhuriyet’in kuruluşundan önce, Osmanlı İmparatorluğu ekonomik, siyasi ve
askeri olarak kaybetmiş durumdaydı. Kendi içindeki çelişkileri, ezme-ezilme ilişkilerini ve eşitsizlikleri gidermek
gibi bir derdi olmayan imparatorluk, aynı zamanda gelişmeye ve gücünü arttırmaya başlayan emperyalist siste-
1
işçiokulu
FASİKÜL 22:
Emperyalizmin boyunduruğu altında Türkiye
Avrupa Birliği
Avrupa Birliği ile Türkiye ilişkileri 1950’li yıllara
dayanmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında
Avrupa’nın önemli bir kısmında sosyalizm egemen
olurken, Avrupa’nın kapitalist ülkeleri ABD’nin desteği ile ekonomik ve siyasi bir birlik kurmaya başladı. Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak yola çıkan
günümüz Avrupa Birliği bugün merkezinde Fransa ve
Almanya’nın durduğu emperyalist bir birliktir.
Türkiye bu birliğe hep katılmak istemiş ama bu isteğin
ülkemiz emekçileri için bedeli oldukça ağır olmuştur.
Avrupa Birliği ülkemiz emekçilerine ilerleme, demokrasi, özgürlükler ve modern bir toplum olarak sunulmuştur. Tersini görmek gerekir: Ülkemizin AB ile yakınlaştığı her süreçte işçi sınıfı bedel ödemektedir. Bedel kimi
zaman esnek ve kuralsız çalışmanın yaygınlaşması,
kimi zaman özelleştirmeler ve sendikasızlaştırmadır.
Avrupa Birliği’nin özgürlüklerden anladığı daha fazla
sömürme özgürlüğü, demokrasiden ve eşitlikten kasıt
ise emekçilerin yoksullukta eşitlenmesidir.
Türkiye’nin AB ile en yakınlaştığı ve aynı zamanda
AKP iktidarı dönemine denk düşen zaman aralığında
özelleştirmeler zirve yapmış, sigortalı ve güvenceli
çalışanların oranı düşmüş, sosyal devlet buharlaşmış, sendikalı işçi oranı yüzde 5’lere kadar gerilemiş,
ortalama bir yıl boyunca grevlerde geçen gün sayısı
ciddi bir şekilde azalmıştır. Türkiye AB ile ilişkileri
sayesinde artık daha zayıf bir sanayiye, çökertilmiş
bir tarıma sahiptir. Son proje ise kıdem tazminatı
hakkının gaspıdır.
me eklenmeyi tercih etmiştir. 1800’lü yılların başından
itibaren İngiltere, Fransa ve Amerika gibi ülkelerle yapılan
ekonomik-siyasi anlaşmalar, emperyalizmin Türkiye’ye
girişi açısından önemli bir noktada yer alır. Dağılmanın
doruğunu Birinci Dünya Savaşı ile yaşayan Osmanlı’nın
içinden yeni bir ulus devlet, Türkiye Cumhuriyeti çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda 1917’de
Rusya’da yaşanan Ekim Devrimi’nin kurduğu eşitlikçi
düzenin önemi büyüktür. İşçilerin ülke yönetimine yerleştiği Sovyetler Birliği, Türkiye gibi ülkelerin oluşumunda
büyük rol oynamıştır. Türkiye kendi kuruluşu esnasında
Sovyetler Birliği’nden destek almıştır.
Ancak bunun sonrasında Türkiye, tercihini kapitalizmden yana yapmıştır. Ülkeyi yönetecek olanlar, yani
sermaye sınıfı artık egemen pozisyona yerleşmiştir. İşte
o andan itibaren genç Türkiye Cumhuriyeti gerekeni
yapacaktır: Uluslararası sermaye ve emperyalist sistemin sosyalizme karşı verdiği savaşta saf tutmak. Bunun
gereği siyasi, ekonomik, askeri olarak büyük emperyalist
devletlerin çıkarları uğrunda kimi zaman Kore’ye asker
göndermek olurken kimi zaman da kendi işçilerine karşı
savaş açmak olmuştur. Sovyetler Birliği’nin yıkılışına
kadar Türkiye, dünya üzerinde anti-komünist cephede
yer almıştır.
2
işçiokulu
FASİKÜL 22:
Emperyalizmin boyunduruğu altında Türkiye
NATO (Kuzey Atlantik İttifakı Örgütü)
NATO emperyalizmin silahlı gücü, uluslararası askeri
örgütlenmesidir. İkinci Dünya Savaşı’nda faşizmi yenen Sovyetler Birliği ve sosyalizme karşı kurulmuştur.
Merkezinde ve yönlendirmesinde Amerika Birleşik
Devletleri bulunmaktadır. Ülkemiz 1952 yılında bu örgüte katılmıştır. Katılmanın bedelini ülkemiz emekçilerinin
çocukları ödemiştir ve günümüzde de ödemeye devam
etmektedir. Türkiye’nin NATO’ya girişi kesinlikle ülkenin değil, egemen sınıfların çıkarları ve güvenliği doğrultusunda bir karardır. 1950 yılında ABD çıkarları için
Kore’de savaşa gidenlerin torunları bugün Afganistan’da
emperyalizmin çıkarları uğruna savaşmaktadırlar.
NATO, başta ABD olmak üzere emperyalizm tarafından üye olan ülkeler için bir kıskaç olarak kullanılmaktadır. Emperyalizme karşı çıkanlar ya da onun kendine
düşman olarak bellediği tüm ülkeler ise her türlü
saldırıdan nasibini almakta ve yeri geldiğinde açık bir
şekilde işgale uğramaktadırlar.
Dünya üzerinde sosyalist sistemin ağırlığının hissedildiği
zamanlarda açık anti-komünizm üzerinden kendini var
eden NATO, askeri görevlerinin dışında her zaman siyasi
bir misyona da sahip olmuştur. Bununla birlikte tek tek
ülkelerde işçi sınıfı ve sosyalizm mücadelesi verenlere
karşı gizli örgütlenmeler kuran; ilericilerin katledilmesin-
de, ülkemizdeki faili meçhullerde ve yapılan darbelerde
payı olan örgüt de NATO’dur.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra kendine yeni
görevler biçen NATO, yeri geldiğinde terörizme karşı, yeri
geldiğinde radikal islamla mücadele adına, yeri geldiğinde
Amerikan karşıtı iktidarların devrilmesi şeklinde kendini var etmeye devam etmiştir. Buradaki çıkar bellidir:
Emperyalist sistemin dünya üzerinde kendisini yeniden
var etmesi ve devamlılığının sağlanması. Türkiye sermaye
sınıfı ve günümüzdeki temsilcisi AKP hükümeti bu kirli
planların parçası olmak konusunda sakınca görmemektedirler. 1950’de emekçi çocuklarını Kore’ye gönderenlerin çocukları, bugün Afganistan’a asker göndermekte,
Libya’nın NATO tarafından işgaline ortak olmakta, güvenlik adı altında gerçekleştirilen her türlü emperyalist
projeye onay vermektedirler. İncirlik üssü ve oradaki
Amerikan varlığı ülkemizin bir gerçekliğidir. Buna her
geçen gün yenileri eklenmektedir. Örneğin Malatya’ya
kurulması planlanan füze kalkanı bunun en güncel örneğidir. Füze kalkanı projesi ile Türkiye’deki ABD ve NATO
varlığının daha da güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Bu
şekilde Türkiye’nin kendi savunma sistemi de ABD kontrolüne geçecektir. Bu proje, bir savunma sistemi olarak
tarif edilse de, İran başta olmak üzere, ABD’nin bölgedeki
yeni saldırılarına yönelik bir hazırlık olduğu bilinmektedir.
3
işçiokulu
FASİKÜL 22:
Emperyalizmin boyunduruğu altında Türkiye
IMF ve Dünya Bankası
Emperyalizmin iki tane tefeci örgütünden bahsediyoruz. Ülkemiz bunlara 1947 yılında üye olmuştur.
Bu üyelik ile Türkiye işçi sınıfının boynuna bir ilmek
daha geçirilmiştir. IMF ve Dünya Bankası ile geçen
60 yıldan uzun süre, ülkemiz emekçilerinin bir cebine konulan paranın diğer cepten hortumlanmasının
tarihidir.
IMF yüksek faizle borç veren emperyalist bir kurumdur. Dünya Bankası ise verdiği paraların karşılığını
ülkede daha fazla özelleştirme yapılmasını talep
ederek alan bir yapılanmadır. Türkiye IMF ile bugüne kadar 16 kere anlaşma yapmış, nedense bu
anlaşmaların hiçbirinden kârlı çıkmamıştır. Tüccar
siyaseti ile övünen AKP’nin tüccarlığı nedense emperyalistlere karşı sökmemektedir. Günümüzde
IMF’ye borcumuz kalmaması ile övünenlere ise pek
kulak asmamak gerekir. Birincisi Türkiye dışarıya
sürekli aktardığı kaynaklar, borçların çok üzerindedir. Dolayısıyla ortada aslında borçtan daha çok
geri ödeme vardır. İkincisi bu paraların patronlardan
değil işçilerden tahsil edildiğini biliyoruz. Aynı zamanda Türkiye, IMF yerine bu sefer yabancı bankalara borçlanmış bulunuyor. Tüm bunlarla beraber
IMF’den para almamak büyük uluslararası tekellerin
güdümünden çıkmak anlamına gelmemektedir.
Çünkü aynı zamanda IMF’nin görevlerinden birisi Türkiye’nin diğer borçlarını da tahsil etmektir.
Dünya Bankası’nın ülkemizde yoksullukla mücadele
ettiği söylenmektedir. Ülkemizde yoksullukla mücadelenin temel zemini “ölümü gösterip sıtmaya razı
etmektir”. Yoksulluğun en önemli nedenlerini ortadan kaldırmadan yapılan bir faaliyetin günümüzde
sadakacılıktan öteye geçemediğini biliyoruz. AKP bu
anlamda da Dünya Bankası’nın iyi bir temsilciliğini
yapmaktadır.
4
işçiokulu
FASİKÜL 22:
Emperyalizmin boyunduruğu altında Türkiye
da önemli yerlere müdahale ederek yapmıştır. Burada
öne çıkan bölgeler Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslardır.
Yukarıda bahsettiğimiz tüm mekanizmalar buralara şekil
verilmesinde kullanılmıştır.
Türkiye bu dönemde bırakın emperyalizmden uzaklaşmayı, AKP hükümeti sayesinde emperyalistlerin robotuna
dönüşmüştür. Gericilik ve liberalizm üzerine kurulan rejim bugün bahsedilen coğrafyalarda devrimci, Amerikan
karşıtı, bağımsızlıkçı, yurtsever ne kadar ülke ya da
topluluk varsa müdahale etmektedir. Ya da emperyalizmin müdahalesine kanal açılmasına katkı koymaktadır.
Libya’da ve Suriye’de yaşananlar ve Türkiye’nin rolü bu
şekilde okunmalıdır.
Ancak bu noktada emperyalizmi dışarıdan yapılan müdahalelerin toplamından ibaret görmek doğru değildir. Dış
güçler içerideki işbirlikçileri yani patronlar olmasa bir hiç
olacaktır. Emperyalizmi pek çok kötülüğün anası yapan
ve bir iç mesele haline getiren de bu işbirliğidir. Patronlar,
emekçilerin uyanışından korkmaktadır ve ipleri emperyalist merkezlere daha fazla teslim etmiş durumdadırlar.
Günümüzde Türkiye emperyalizmden kurtuldu mu?
1990’lı yılların başlarında Sovyetler Birliği ortadan kalkınca emperyalizm en önemli amacına ulaşmış oldu:
Sosyalizm yenilmişti. Böylesi bir noktada emperyalizmin
daha az sömürücü, daha uzlaşmacı bir karakter sergileyeceği ve belki de kendisine bağımlı kıldığı ülkeleri daha
özgür bırakabileceği düşüncesine kapılanlar önemli bir
yanılgı içerisine düştüler.
Neden mi? Çünkü başta ABD olmak üzere emperyalistler
hiçbir alanda hız kesmediler. Sosyalizmin o güne kadar
insanlığın eşitlikçi yaşantısı adına kazandığı ne varsa hepsini tasfiye harekatına giriştiler. Bunu kimi zaman demokrasi ve özgürlük getirmek adına yaptılar, kimi zaman
işbirliği içerisinde oldukları ülkeleri diğerlerine karşı daha
fazla kışkırttılar, kimi zaman da açık işgal politikaları geliştirdiler. Bunlarla birlikte sömürü, eşitsizlik ve baskılarda
artış eski yüzyılları aratmaya başladı.
Bu dönemde ABD emperyalist zincirdeki hakim pozisyonunu daha güçlü bir şekilde ilan etmiş ve merdivenin
en üst basamağına yerleşmiştir. Bunu, dünya üzerindeki
özellikle ekonomik, siyasi ve doğal kaynaklar anlamın-
5
işçiokulu
FASİKÜL 22:
Emperyalizmin boyunduruğu altında Türkiye
TARTIŞMA SORULARI
1. Emperyalizm nedir?
2. Türkiye’nin emperyalizme bağımlılığının tarihsel kökenleri nelerdir ve nasıl bir bağımlılık ilişkisi vardır?
4. Avrupa Birliği neyin birliğidir?
5. NATO nedir, amacı nedir?
6. Emperyalizmin talan örgütleri: IMF ve Dünya Bankası nedir? Tartışınız…
7. Günümüzde Türkiye emperyalizmden kurtuldu mu?
6
işçiokulu
FASİKÜL 22:
Emperyalizmin boyunduruğu altında Türkiye
7
işçiokulu
FASİKÜL 22:
Emperyalizmin boyunduruğu altında Türkiye
8
Download