Yayına hazırlayan : AS & 64 Basım ve Yayın Hizmetleri Limited Şirketi Çatalçeşme Sk. No: 15/1 34410 Cağaloğlu Istanbul / Türkiye Tel : (90-212) 513 39 90 Fax : (90-212) 513 65 20 Web : www.asbook.org www.hippodromestore.com e-mail : [email protected] [email protected] Editor : Avni Alan Metin : Dr. Ömer Menekşe Fotoğraflar : Avni Alan, Hakan Alan, Güngör Özsoy, Sercan Alan Kapak Tasarımı : Emre M. Durmuş Sayfa mizanpajı : AS-64 Limited-Istanbul Copyright © AS&64 Limited-Istanbul, 2010 Bu eserin (İstanbul’da Camiler) tüm hakları saklıdır. Dijital veya yazılı olarak ya da başka bir yöntemle çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. 4 İçindekiler Canım İstanbul (Şiir) . . . . . . . . . . . . 5 SOKULLU MEHMET PAŞA CAMİİ 153 Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6 PİYALE PAŞA CAMİİ . . . . . . . . . . 156 İslam Kültür ve Medeniyetinin Yapı AĞA CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . 160 Taşları: Camiler . . . . . . . . . . . . . . . . 8 ŞİŞLİ CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . . . 164 Tarihi Yarımada ve Çevresi . . . . . . . 10 TEŞVİKİYE CAMİİ . . . . . . . . . . . . 168 Tarihi Yarımada (Harita) . . . . . . . . 13 SADABAD (AZİZİYE) CAMİİ . . . 170 SULTANAHMET CAMİİ . . . . . . . . 15 KILIÇ ALİ PAŞA CAMİİ . . . . . . . . 173 AYASOFYA . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25 NUSRETİYE CAMİİ . . . . . . . . . . . 178 FİRUZ AĞA CAMİİ . . . . . . . . . . . . 35 CİHANGİR CAMİİ . . . . . . . . . . . . . 180 ZEYNEP SULTAN CAMİİ . . . . . . . 38 MOLLA ÇELEBİ CAMİİ . . . . . . . . 182 SOKULLU MEHMET PAŞA CAMİİ 42 DOLMABAHÇE CAMİİ . . . . . . . . 185 ATİK ALİ PAŞA CAMİİ . . . . . . . . 46 Beşiktaş ve Çevresi . . . . . . . . . . . . . 190 NURUOSMANİYE CAMİİ . . . . . . 50 Beşiktaş (Harita) . . . . . . . . . . . . . . 192 MAHMUD PAŞA CAMİİ . . . . . . . . 53 SİNAN PAŞA CAMİİ . . . . . . . . . . . 194 YENİ CAMİ . . . . . . . . . . . . . . . . . . 57 YILDIZ HAMİDİYE CAMİİ . . . . . 198 RÜSTEM PAŞA CAMİİ . . . . . . . . . 60 KÜÇÜK MECİDİYE CAMİİ . . . . . 203 BAYEZİD CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . 65 ORTAKÖY CAMİİ . . . . . . . . . . . . . 208 SÜLEYMANİYE CAMİİ . . . . . . . . 69 BEBEK CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . . 212 ŞEHZADE CAMİİ . . . . . . . . . . . . . 78 Üsküdar ve Çevresi . . . . . . . . . . . . . 214 LALELİ CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . 85 ÜSKÜDAR (Harita) . . . . . . . . . . . . 216 VALİDE CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . 88 BEYLERBEYİ CAMİİ . . . . . . . . . . 218 HASEKİ CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . 91 MİHRİMAH SULTAN CAMİİ . . . . 224 FATİH CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . . . 95 YENİ VALİDE CAMİİ . . . . . . . . . . 230 MESİH PAŞA CAMİİ . . . . . . . . . . . 103 ŞEMSİ PAŞA CAMİİ . . . . . . . . . . . 233 HIRKA-İ ŞERİF CAMİİ . . . . . . . . . 107 RUMİ MEHMET PAŞA CAMİİ . . . 235 NİŞANCI MEHMET PAŞA CAMİİ . 115 AYAZMA CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . 237 SULTAN SELİM CAMİİ . . . . . . . . . 118 AZİZ MAHMUD HÜDAİ . . . . . . . 242 MİHRİMAH SULTAN CAMİİ . . . . 119 ATİK VALİDE CAMİİ . . . . . . . . . . 245 GAZİ AHMET PAŞA CAMİİ . . . . . . 121 ÇİNİLİ CAMİ . . . . . . . . . . . . . . . . . 251 MERKEZ EFENDİ CAMİİ . . . . . . . 126 ALTUNİZADE CAMİİ . . . . . . . . . . 255 HADIM İBRAHİM PAŞA CAMİİ . . 129 SELİMİYE CAMİİ . . . . . . . . . . . . . 261 EYÜP SULTAN CAMİİ . . . . . . . . . 134 İSKELE CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . 266 ZAL MAHMUT PAŞA CAMİİ . . . . 141 SÜLEYMANİYE’DE BAYRAM Beyoğlu ve Çevresi . . . . . . . . . . . . . 146 SABAHI (Şiir) . . . . . . . . . . . . . . . . . 270 Beyoğlu (Harita) . . . . . . . . . . . . . . 148 TERİMLER . . . . . . . . . . . . . . . . . . 271 ARAP CAMİİ . . . . . . . . . . . . . . . . . 150 KAYNAKÇA . . . . . . . . . . . . . . . . . 272 5 Canım İstanbul Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekân aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım... İstanbul, İstanbul... Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta şaha kalkmış Fatih’ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?.. Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet... O manayı bul da bul! İlle İstanbul’da bul! İstanbul, İstanbul... Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca’da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir “Katibim”i... Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul... Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgâr, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... Gecesi sünbül kokan Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, İstanbul… Necip Fazıl Kısakürek Ön Söz S evdadır İstanbul… Özlemi bitmek bilmeyen, gurbetin sancısını ta gönlün derinlerine düşüren bir sevdadır. Bölüşülünce sevdası çoğalır bu şehrin… Kalpler ışıldar sabahının güneşiyle… Masallar dökülür şehrin dudaklarından maziye dair… Yıldızlar kayar en koyu yalnızlığınızın üzerinden… Dünya ebediyet olur bazen… Bazen de kıyametiniz olur şehrin sitemkâr bakışları… Sevmenin ötesinde bütün kelimeler yabancıdır artık. Aşinası olduğunuz sadece İstanbul ve erguvanların hıçkırıklarıdır. Sevdadır İstanbul… Bir uzun yürüyüşün ilk adımlarıdır hayallere çarpıp duran… Bir hayaldir İstanbul sevenin gözünde… Sevilenin yüreğinde düğüm düğüm olmuş bir yakarıştır. En güzel buluşmaların önsözüdür İstanbul… Sevdaya dair seçilen en güzel mahlastır. Sevdadır İstanbul… Uyanmak istemediğiniz bir rüyanın tam ortasıdır. Uyanınca bir daha uykuya dalamamaktır. Ayrılık ihtimalini göze alamamaktır bazen… Sırça saraylardan kurtulup şehrin gözbebeklerine sığınmaktır sevda… Beklemektir yedi tepesinde şehrin günlerce vuslatın zevkine varırcasına… Şairlerin dizelerinde sevilmek umudunu hiç kaybetmemektir. Sultan olmaktır yedi tepelerden birinde… Özgürlüğü tanımaktır fetret devirlerinde… İstanbul’un suretinden dönüp aynaya kendi siretine bakmanın adıdır sevda. Her mevsimde başka bir sedaya aşina olanlara, yananlara, yanmayı erdem sayanlara en güzel bestedir İstanbul… Suskun neylerin çözülmüş dilidir. Gözden düşmüş kanun nağmeleri buket olur doluşur şehrin kucağına… İstanbul bir beste olur bazen… Bazen nakkaşın elinde en güzel nakış… Bazen sevda olur İstanbul, yakar… Bazen su olur taşar gözlerinden sevdalıların... İlhamı kuşanmaktır en başından İstanbul… Hayatı bereketli kılan nisan yağmurlarının altında doyasıya ıslanmaktır. Yedi tepeden önce kendi içine bakmaktır İstanbul… Tarihin asaletini ve ihtişamını yükselen minareleriyle gök kubbeye haykıran, gönüllere olduğu kadar gözlere de mutluluk ışıltıları yaktıran, saflarında cem olan müminleriyle, herkesin kalbinde bir başka resmettiği güzeller güzelidir İstanbul. Hele de 7 tepeyi süsleyen o kandilleri... Şehrin kandillerinden önce ruh aydınlanır, ateş alır kandillerinden yedi tepeyi… Bir fetih sevinci sarar önce bedeninizi sonra fethin müjdesi ile çağlar açılır kapanır önünüzden… Gökkubbeye haykırır gibi durur şehrin minareleri… Saflarında cem olan aşıklar fecr vakitlerinde kıyama durmanın zevkinde, gönüllerde sevdanın çerağını yakmanın hevesindedir. Yedi tepesinde secdeye varmak ve kulluğu hatırlamak için önce kendi ruhunda yolculuğa çıkarsın. Sonra yükselir ruhun yedi tepeyle birlikte semaya… O semadan seni güvercin ve martıların âminleri karşılar. Yedi tepesinden yükselen nur en kutlu senayı değdirir beş vakit İstanbul’un semalarına… Her tepesinde asaletinden bugün dahi bir şey kaybetmeyen camiler selama durmaktadır. 1. Tepe’de Gazi Ahmed Paşa Camii, 2. Tepe’de Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii, 3. Tepe’de Yavuz Selim Camii, 4. Tepe’de Fatih Camii, 5. Tepe’de Bayezid Camii ve Süleymaniye Camii, 6. Tepe’de Nûruosmaniye Camii, 7. Tepe’de Ayasofya ve Sultanahmet Camii her gün şehri selamlamanın hazzı içindedir. Şehrin siluetini süsler mimarisiyle, göğe yükselen kalem gibi zarif minaresiyle estetik abidesi camiler… Milletimizin sahip olduğu medeniyeti, sanatı, ilahî kaynaktan beslenen estetiği temsil eden güzel örnekler… Yedi tepesinden övgüler yağar her gün şehrin üstüne… Her gün ayrı bir nazarla bakılır maziye ve atiye… Bülbül dile getirir sevdasını, söylenmedik sözü kalmaz gülün bülbüle… Zevkinden başı göğe değer minarelerin ve kubbeleri renkten renge bürünür yedi tepeli şehrin camilerinin… Hayal, his, anlayış zenginleşir aniden… Duyguları tazelenir yüreğin. Sevda, İstanbul’dur bazen. Bazen İstanbul sevdadır. Sevdanın iffetini korur bu şehir ve gizler en saklı duyguları bile boğazının derin sularında… Kıskanmaz bu şehir sadece kıskandırır gözlerini ayırmadığında… Ne mektubu kesilir senden ne de selamı… Ne gurbete çıkar bu şehir ne de sefere… Sadece vefa bekler senden tepelerine kurulup en içine bak ister. En derinlerinde boğazın kendi adına kaybettiğin duygularını yeniden bul ve kuşan ister. İstanbul sevdadır. Ve sevdasından cesaretle yedi tepesine kurulmaya ve semalarına salıncaklar kurmaya her daim davetli olduğumuz bu şehre ahde vefa zamanı şimdi… Camilerinde cem olmak ve arşa uzanan yakarışlarla semti yeniden selamlayabilmek ümidiyle Dr. Ömer MENEKŞE İSLAM KÜLTÜR VE MEDENİYETİNİN YAPI TAŞLARI : C AMİLER D inler birey için var oluşsal bir ihtiyaç olduğu kadar toplumsal yaşamın da bir gereği ve vazgeçilmez unsuru… Yeryüzünde ibadet etme ve bu ibadetleri yerine getirmek için mabet inşa etme ilk insan Hz. Âdem ile başlamıştır. İslam literatüründe ibadet mekânları; önce ibadet edilen ev anlamında Beyt, sonra secde edilen yer anlamında Mescid ve daha sonra da toplayan toplanılan yer, Allah’ın rızasını kazanmak ve hayırlı işler yapmak için bir araya gelinen mekân anlamında Cami olarak isimlendirilmekte... Başlangıcından bu güne cami ve mescitler İslam toplumlarında ortak sağduyunun ve dindarlık bilincinin oluşumu, insanların ruhen temizlenmeleri ve hayatlarında istikamet kazanmaları, birbirleriyle kaynaşmaları ve bütünleşmeleri yönünde önemli fonksiyonlar icra etmişlerdir. Hicret sonrası Medine’de yapılan Mescid-i Nebevî de Müslümanların sadece topluca namaz kıldığı mekân değil, gönüllerin ve bütün dinî-dünyevî mesailerinin odaklandığı bir merkez olmuştur. Mescidi Nebevî, İslam kardeşliğinin temellerinin atıldığı, Müslümanların sosyal hayatlarındaki ilke ve ölçülerin belirlendiği, sevgi ve saygının, itaat ve ibadetin, sınırlarının çizildiği bir yer olarak tarihe geçmiştir. Hz. Peygamber’in zor, çetin, sıkıntılı ve bir o kadar da ümitli geçen Mekke’den Medine’ye hicreti sırasında kurum olarak öncelik verdiği ve ilk inşa ettiği mekânın Kuba mescidi ve Medine’de de Mescid-i Nebevî oluşu, İslam şehir mimarisinde en temel yapının cami ve mescitler olması sonucunu doğurmuştur. Camisi olmayan bir şehrin İslam şehri olması mümkün olmadığı gibi; kilisesi olmayan bir Hıristiyan şehri; havra ve sinagogu olmayan bir Yahudi şehri de düşünülemez. Bu durum dünyadaki bütün din mensupları için de böyledir. İslam şehir mimarisinde en temel yapının cami olması sebebiyle yeni kurulan şehirlerde ve fethedilen beldelerde cami merkezli bir yerleşim oluşmuştur. İslam mimarisi, ilk mabet Kâbe ve ilk mescit olan Medine yakınlarındaki Kuba Mescidi ile başlamış, Mescid-i Nebevi ve Mescid-i Aksa ile devam ederek bütün üç kıtaya yayılmıştır. Böylelikle hemen her yerleşim beldesinin merkezinde ulu cami veya cami-i kebir denilen bir merkezî cami bina kılınmış, bir cami medeniyeti oluşmuştur. Öyle ki “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder” (Tevbe, 9/18) ayetine gönülden inananların samimiyeti, mimar ve ustalarda da aynı şekilde var olunca, ortaya sıradan bir imar faaliye- tinin ötesinde ibadet aşkıyla yapılmış abide eserler çıkarmıştır. Emeviler döneminde Şam Ümeyye Camii, Tunus Kayravan Camii; Abbasiler döneminde Samarra Ulu Camii; Tolunoğulları döneminde Tolunoğlu Camii; Fatımiler döneminde el-Ezher Camii; Endülüs’te Kurtuba Camii; Selçuklular zamanında Ulu camiler; Osmanlılarda selatin camileri dikkat çeken yapılardır. Büyük camiler, bir külliye halinde hemen yanı başındaki kütüphane, darüşşifa (hastane) ve medreseleriyle, hamamlarıyla, açların doyurulduğu aşhaneleri, kimsesizlerin sığınağı olmuş imarethaneleriyle tarihte pek çok toplumsal görevi üstlenmiş, yaşanılan sorunların birlikte aşılmasında önemli rol oynamış sosyal müesseseler olmuşlardır. Cami mimarlığı Anadolu’da da özellikler kazanarak gelişmiş, XI. ve XII. yüzyıldan kalma çok sütunlu, genellikle kesme taştan yapılı dikdörtgen planlı cami yapılarının en önemlileri günümüze de ulaşmıştır. Sivas, Kayseri ve Malatya ulu camileri, Konya Alaeddin Camii bunlardandır. XII. yüzyılda yapılmış, eşsiz bezemeleri ile dönemin taş işçiliğini aşan kendisine özgün mimari özelliği olan camilerden biri de Divriği Ulu Camii’dir. Bu camide mihrap önünde kubbeli bir bölüm vardır. Kubbeli bölümün tepesi içeriye ışık girmesi için açık bırakılmıştır. Kubbeli camiler Osmanlı döneminde de yeni özellikler kazanmıştır. Bu türün ilk önemli örnekleri İznik Camii, Bursa’da Muradiye, Yıldırım ve Yeşil camileridir. Edirne’deki 1443–1447 yıllarında Sultan II. Murad döneminde inşa edilen Üç Şerefeli Camii, Selçuklu mimarisindeki çok kubbeli dönemden tek kubbeli döneme geçişin ilk denemelerinden biri olması sebebiyle Osmanlı mimarisinde yeni bir çığır açmıştır. Bir yandan anıtsal bir yapı olan Üç Şerefeli Caminin enine dikdörtgen bir yapı, revaklı avlu ve bu avlunun dört köşesine yerleştirilen minareler tarzındaki mimari özellikleri, öte yandan mimarlık açısından esin kaynağı olan Ayasofya’nın özellikleri kendisinden sonraki camilere öncülük etmiştir. Böylece günümüzde de hayranlık uyandıran, her biri bir sanat şaheseri camiler ortaya çıkmıştır. İstanbul’daki Fatih, Bayezid, Süleymaniye camileri, Edirne’deki Selimiye Camii bunlardan sadece birkaçıdır. Hiç şüphesiz Osmanlı Mimarisi’ni doruk noktasına ulaştıran, devrine kendi damgasını vuran Mimar Sinan olmuştur. XVIII. ve XIX. yüzyıllarda Avrupa mimarisinin etkisiyle cami yapımında değişiklikler olmuş Barok ve Rokoko üsluplarında camiler yapılmıştır. İstanbul’daki Nusretiye Camii, Beylerbeyi, Ortaköy ve Dolmabahçe camileri bu türün en güzel örnekleridir. XX. yüzyılda yapılan camiler, geleneksel özellikler taşımakla birlikte çağdaş teknolojinin imkânlarından da yararlanarak yapılmıştır. İstanbul’daki Şişli Camii ve Ankara’daki Kocatepe Camii bu tür camilerdendir. Tarihi Yarımada ve Çevresi (Fatih, Zeytinburnu, Eyüp) 1. Sultanahmet Camii 2. Ayasofya 3 Firuz Ağa Camii 4. Zeynep Sultan Camii 5. Sokullu Mehmet Paşa C. 6. Atik Ali Paşa Camii 7. Nuruosmaniye Camii 8. Mahmut Paşa 9. Yeni Cami 10. Rüstem Paşa 11. Bayezid Camii 12. Süleymaniye 13. Şehzade Camii 14. Laleli Camii 15. Valide Sultan Camii 16. Haseki Camii 17. Fatih Camii 18. Mesih Paşa Camii 19. Hırka-i Şerif Camii 20. Nişancı Mehmet Paşa C. 21. Sultan Selim Camii 22. Mihrimah Sultan Camii 23. Gazi Ahmet Paşa Camii 24. Merkezefendi Camii 25. Hadım İbrahim Paşa C. 26. Eyüp Sultan Camii 27. Zal Mahmut Paşa Camii 28. Arap Camii 29. Sokullu Mehmet Paşa C. 30. Piyale Paşa Camii 15 Sultan Ahmet Camii Atmeydanı, Sultanahmet. aminin banisi genç yaşta, henüz 14 yaşında iken Osmanlı tahtına 14. hükümdar olarak oturmuş Sultan I. Ahmet’tir. Caminin yapımına vesile olan olay, Osmanlılarla-Avusturya İmparatorluğu arasında gerçekleşen Zitvatorok Barış Antlaşmasıdır. 1. Ahmet bu barışın ardından Osmanlıya bir rahatlama dönemi açıp, devletin prestijini perçinleyince Allah’a bir şükran borcu olarak taht şehrinde o zamana kadar görülmemiş güzellikte bir mabet yükseltmeyi kafasına koyar. Dindar bir padişah olduğu bilinen Sultan 1. Ahmet böylece hem Rabbine örnek kulluğunu kanıtlayacak, hem de Ayasofya’yı gölgede bırakacak bir eser yaptıracaktır. Bunun için uygun yer arayışları başlar. Ancak 17. Yüzyılın başlarına gelindiğinde İstanbul’un belli başlı tepeleri, her biri bir padişah ismi taşıyan cami ve külliye binaları ile tutulmuştur. Eski adıyla At Meydanı’nın (hipodrom) kıble yönünde bulunan ve denize bakan Ayşe Sultan Sarayı Padişah tarafından adına Sultan Ahmet Camii. yaptırılacak cami için uygun görülür. Ayşe Sultana otuz bin halis ayarlı altın gönderilir, o da gönül hoşluğu ile mülkünü tapuda hemen hünkâra devreder. Sıra böylesine büyük bir eseri yapacak mimarın belirlenmesine gelir. Padişah’ın saray erkânı ile yaptığı istişareler sonunda bir isim üzerinde uzlaşılır; Mimarbaşı Sedefkâr Mehmet Ağa… Sedefkâr Mehmet Ağa, Mimar Sinan’ın öğrencisidir. Tam 21 yıl ‘Büyük Usta’ya çıraklık ve kalfalık etmiştir. Onun ölümünden sonra mimarbaşı olur, Sedefkâr Mehmet Ağa… Mimarbaşı olduktan sonra ilk işi Kâbe’nin onarılması ve ünlü altınoluklarının konulmasıdır. Sultanahmet Camiini yapma görevi Sedefkâr Mehmet Ağa’yı bir hayli 0. Padişah kendisine bu görevi verirken, Ayasofya’dan da- ha görkemli bir mabet istediğini söyleyerek, mimarbaşının yükünü ağırlaştırmıştır. Çünkü İstanbul’un ana yapısı o günlerde Ayasofya camisiydi. Sıra cami temelinin kazılmasına geldiğinde bunun için Osmanlı usulü büyük bir tören düzenlenir.