KRALLIĞI İŞGAL EDİLDİ, AMA O KRALLIĞINI GERİ ALIYOR! KAYNAK: Kutsal Yazılar Anlatan: P. D. Bramsen Resİmlendİren: Arminda San Martín GDK YAYIN NO: 156 KİTAP: Yücelik Kralı / King of Glory YAZAR: Paul D. Bramsen RESİMLENDİREN: Arminda San Martin ÇEVİREN: Leyla Güleç © ROCK International ISBN: 978-605-5739-90-4 T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No: 16231 © Gerçeğe Doğru Kitapları Davutpaşa Cad. Emintaş Kazım Dinçol San. Sit. No: 81/87 Topkapı, İstanbul - Türkiye Tel. (0212) 567 89 92 Fax: (0212) 567 89 93 E-mail: [email protected] www.gercegedogru.net YAZAR HAKKINDA: Paul Dan Bramsen Kaliforniya’da doğdu. O ve karısı, üç çocuklarını Batı Afrika’da Büyük Sahra’nın kenarında, çoğunluğu Müslüman olan Senegal’de büyüttüler. Bramsen, Kutsal Kitap’taki peygamberlerin öykülerini kronolojik bir düzen içinde anlatan kaynaklar yaratarak uluslararası bir dinleyici kitlesi için yazar. Yazdıklarına şu yapıtları dahildir: DOĞRULUĞUN YOLU (yaklaşık yüz dilde 100 bölümden oluşan bir radyo dizisi yayını), ve TEK TANRI TEK MESAJ (gerçeği arayan kuşkuculara bu konuda karşılaştıkları engeller ve Tanrı’nın öyküsünü ve mesajını net bir şekilde anlamaları konusunda yardım etmek için yazılmış ve 12 dile çevrilmiş bir kitap.) İletişime geçmek isteyenler için: [email protected] RESSAM HAKKINDA: Arjantinli Arminda San Martin şunları yazar: “Kendimi bildim bileli resim yapıyorum. Kendimi bir eş olmaya ve çocuklarımı yetiştirmeye adamak için vermiş olduğum bir aradan sonra, kariyerime Güzel Sanatlar bölümünden bir diploma alarak yeniden başladım. Kendi ülkemde ve aynı zamanda 90’lı yıllarda birkaç yıl yaşamış olduğum New York’da da farklı teknikler tetkik ederek çok çalıştım. Arjantin’e döndükten sonra, özellikle doğa ve ruhsallıkla ilgisi olan pek çok kitap için resimler çizerek profesyonel bir kariyer geliştirme fırsatına sahip oldum. Tanrı’nın bana armağan etmiş olduğu tüm ustalıklar YÜCELİK KRALI kitabındaki resimlere bollukla aktarıldı. Bu proje benim için yaşamımda karşıma bir kez çıkacak bir fırsat olan bir rüyanın gerçekleşmesidir. Yalnızca esin alarak yazan bir yazar değil, ama aynı zamanda önde gelen editörlerden biri de olan Paul Bramsen’e de ayrıca minnettarım. Tanrı’ya bilgisi ve bu nihai sonuca ulaşmak için bana sağladığı sürekli rehberliği için teşekkür ediyorum.” Arminda halen birkaç yayınevi için ressam olarak çalışmaktadır. İletişime geçmek isteyenler için: [email protected] Baskı: Anadolu Ofset – Tel: (0212) 567 89 93 Davutpaşa Cad. Kazım Dinçol San. Sit. No: 81/87 Topkapı, İstanbul 1. Baskı: Mayıs 2012 2 KRALIN YÜCELİĞİ VE HER ULUSUN HER YAŞTAKİ ÇOCUKLARININ BEREKETİ İÇİN “Tehlikesiz mi? Tehlikesiz olduğunu kim söyledi? O, Elbette tehlikesiz değil. Ama iyidir.‘ Söylüyorum size, O Kral’dır.” — Aslan, Cadı ve Dolap’tan; Yazan: C. S. Lewis Sahne Seçİmİ Sahne Arkası .........................................................................................................................8 Açılış ...................................................................................................................................... 11 1. Kral ve Krallığı 2. Kral ve Peygamberleri 3. Kral ve Evreni Bölüm 1 – Kral Tasarısını Önceden Anlatır .......................................................... 19 4. İlk Gün Yaratılış 1 5. Mükemmel Bir Dünya Yaratılış 1-2 6. İlk İnsan Yaratılış 1-2 7. Mükemmel Bir Yuva Yaratılış 2 8. Günah ve Ölüm Yasası Yaratılış 2 9. İlk Kadın Yaratılış 2 10. Işık Krallığı Vahiy 4-5 11. Karanlığın Krallığı Yeşaya 14; Hezekiel 28 12. YılanYaratılış 3 13. SeçimYaratılış 3 14. Günah ve Utanç Yaratılış 3 15. Ruhsal Açıdan Ölü Yaratılış 3 16. LanetYaratılış 3 17. VaatYaratılış 3 18. İlk Kurban Yaratılış 3 19. KovulmaYaratılış 3 20. İlk Çocuklar Yaratılış 4 21. Günahkârın Tapınması Yaratılış 4 22. Günah Sunusu Yasası Yaratılış 4 23. Kabul Etme ve Reddetme Yaratılış 4 24. İlk Cinayet Yaratılış 4-5 5 25. Sabır ve Yargı Yaratılış 6-7 26. Taze Bir Başlangıç Yaratılış 8-9 27. Gurur Kulesi Yaratılış 11 28. Tanrı İbrahim’i Çağırır Yaratılış 12 29. Vaadini Yerine Getiren Yaratılış 15 30. Nihai Deneme Yaratılış 22 31. Mahkum Edilen Oğul Yaratılış 22 32. Tasvirler ve Peygamberlikler Yaratılış 22 33. Sadık ve Kutsal Bir Tanrı Mısır’dan Çıkış 19-20 34. On BuyrukMısır’dan Çıkış 20 35. Daha Fazla Tasvirler Mısır’dan Çıkış 20,24 36. Daha Fazla Peygamberlikler Mezmurlar & Peygamberler Bölüm 2 – Kral Tasarısını Yerine Getirir ................................................................ 87 37. Kralın Öyküsü Devam Eder Matta 1 38. Meryem’in Öyküsü Luka 1 39. Yusuf’un ÖyküsüMatta 1 40. VarışLuka 2 41. Çobanların Öyküsü Luka 2 42. Yıldızbilimcilerin Öyküsü Matta 2 43. Mükemmel Çocuk Luka 2 44. Tanrı KuzusuYuhanna 1 45. Mükemmel Oğul Matta 3 46. İkinci İnsanMatta 4 47. Kral MesihLuka 4 48. Cinler ve Hastalık Üzerinde Egemenlik Luka 4 49. Rüzgâr ve Dalgalar Üzerinde Egemenlik Markos 4 50. Günah Üzerinde Egemenlik Markos 2 51. Ölüm Üzerinde Egemenlik Luka 7; Yuhanna 11 52. SağlayıcıYuhanna 6 53. ÖğretmenMatta 5-7 6 54. O’nun Görkemi Matta 17 55. O’nun Görevi Matta 16,20 56. Kral Yeruşalim’e Girer Markos 11 57. Kral Sorgulanır Luka 20 58. Kral Tutuklanır Markos 14 59. Kral Mahkum Edilir Yuhanna 18 60. Krala Taç Giydirilir Matta 27 61. Kral Çarmıha Gerilir Luka 23 62. Kurtarıcı Kral Luka 23 63. Son Kurban Matta 27 64. Kral Gömülür Matta 27 65. Boş Mezar Matta 28 66. Peygamberlerin Mesajı Luka 24 67. Değişmiş Bir Beden Yuhanna 20 68. AyrılışElçilerin İşleri 1 69. Zafer Kutlaması Mezmur 24; Vahiy 5 70. Kral Geri Geliyor Vahiy 19-22 Kapanış ..........................................................................................................................157 * Sonsuza Kadar Mutlu mu Yaşadılar? * Kötü Haber * İyi Haber * Kral’a Verdiğiniz Karşılık Ödülün Nitelikleri .................................................................................................... 167 * Sahnelerin Yeniden Gözden Geçirilmesi İçin Sorular * Son Notlar * Daha Derine Gitmek 7 Sahne Arkası A lice bankta kız kardeşinin yanında oturduğu ve yapacak hiçbir şeyi olmadığı için sıkılmaya başlıyordu; bir ya da iki kez kız kardeşinin okumakta olduğu kitaba kaçamak bakışlar atmıştı, ama kitabın içinde ne resim vardı ne de konuşma. Alice, “İçinde resim ya da konuşma olmayan bir kitabın yararı ne ki?” diye düşündü. — Lewis Caroll Tarafından Yazılan Alİce Harikalar Dİyarında Adlı Kİtabın İlk Satırları, 1865 Okumak üzere olduğunuz kitap, resimler ve konuşmalarla doludur, ama Alice Harikalar Diyarı1 adlı klasik fantastik öyküden farklı olarak, Yücelik Kralı adlı kitabın resimleri ve konuşmaları, gerçekten yaşanmış bir olaya aittirler.2 Şimdiye kadar anlatılmış olan en büyük öyküyü resimli bir kitap haline getirme konusunda karar verirken biraz tereddüt ettim. Yıllar önce Batı Afrika’da yaşadığım dönemde radyo programı hazırlama konusunda eğitim aldım. Kursun ilk gününde öğretmen bize şunu sordu: “Radyonun televizyona kıyasla sahip olduğu üstün avantajlardan birini söyler misiniz?” Öğretmenin yanıtı bizi şaşırttı: “Radyo daha iyi bir resim sağlar.” Doğru. Yüksek bütçeli filmler bile insan zihninin basit sözcükleri canlı imgelere dönüştürme yeteneğine ulaşmakta zorluk çekiyorlar. Peygamberlerin eski yazıları, hiçbir sinema filminin yeterince gösteremeyeceği ve hiçbir ressamın tam olarak tasvir edemeyeceği yüzlerce imgeyi resmeder. Bu nedenle kabul ediyorum. Güzel sanatların hiçbir dalı, şimdiye kadar anlatılmış en iyi öyküyü mükemmel bir şekilde tanımlayamaz. Ama yine de, bunu denemek eğlenceli oldu. 8 Arjantinli yetenekli ve cana yakın ressamımız Arminda San Martin, Kutsal Kitap öykülerini sözcüklerden resimlere çevirirken hayranlık uyandıran ve kusursuz bir çalışma ortaya koydu. Arminda, dijital kalem ve fırçayla ilk kabataslak resimleri ve son resimleri sadece on dört ay gibi kısa bir zamanda tamamladı. Onun yaptığı çalışmadan duyduğum heyecanı sizlerin de duymasını umuyorum. Şimdi, şu konu hakkında düşünün. Bir öykü kitabı okuduğumuz takdirde, okumaya nereden başlarız? Kitabın ortasından mı? Hayır, kitabın başından başlarız. Ancak böyle yaptığımız takdirde öyküyü anlayabiliriz. Aynı şekilde, Kutsal Yazılar’ı anlamak için de başından başlamamız ve öyküyü mantıklı ve tatmin edici sonucuna doğru izlememiz gerekir. Peygamberlerin yazıları, hepsi bir arada tek bir öyküyü biçimlendiren, yüzlerce kısa öyküler içerirler. Yücelik Kralı’nı yazarken, kendimi bir şekilde bir çiçekçi gibi hissettim. İçinde sonsuz çiçeklerin bulunduğu çok büyük bir bahçeye girmek, bahçedeki çiçeklerin arasından birkaç düzine çiçek seçmek ve sonra onları tüm bahçenin görkemini gözler önüne seren tek bir buket halinde düzenleme görevini üstlenmiş olan bir çiçekçi gibi... Bu kitap için Kutsal Yazılar’dan birkaç düzine anahtar öykü seçtim ve onları, insanlık tarihinde kendisini açıklamış olan sonsuz Kral’ın yüceliğini sergilemek amacıyla 70 dram sahnesi halinde düzenledim. Tanrı’ya, bu gerçek öykünün gösterilmesinin ve anlatılmasının, her yaştaki okuyucuyu peygamberlerin yazılarından zevk alması, söz ettikleri Kişi’ye aşık olmaları ve hiçbir zaman son bulmayacak mutlu krallığa katılmaları için teşvik etsin diye dua ediyorum. Net bir resim görmeniz dileği ile, 9 Açılış Yüreğimden güzel sözler taşıyor, Kral için söylüyorum şiirlerimi, Dilim usta bir yazarın kalemi gibi olsun. At sırtında görkeminle, zaferle ilerle, Gerçek ve adalet uğruna Sağ elin korkunç işler göstersin. — PEYGAMBERLERİN YAZILARINDAN (MEZMUR 45:1,4). 11 Sahne 1 Kral ve Krallığı D ünya yaratılmadan çok çok uzun zaman önce bir kral vardı; Yücelik Kralı. Bu Kral, herhangi birinin ya da herhangi bir şeyin, sizin ve benim hayal bile edemeyeceğimiz kadar çok ama çok yüceydi. O, sonsuzluğun devamlılığında tek Kral’dı ve mükemmel bir bilgelik, sevgi, sevinç ve esenlik ülkesi olan tek krallık O’nun krallığıydı. Krallığın güneşe ya da yıldızlara ihtiyacı yoktu, çünkü Kral’ın kendisi krallığın ışığıydı. Krallık, büyüklüğü açısından sınırsız olmasına rağmen, tebaası açısından sınırlıydı. Bazıları, Kral’ın hiç tebaasının olmadığını söylerler. Ya da var mıydı? Hatta bu Kral’ın öncesiz gizemlerinden biri, O’nun tek başına var olmasına rağmen, hiçbir zaman yalnız olmadığıydı. Yine de, Kral yaşamını diğer zeki varlıklarla paylaşmak istedi. Bu yüzden, bu iyi ve bilge Kral, melekler olarak adlandırılan milyonlarca göz kamaştıran, üstün zekaya sahip ruhsal varlıklarla göksel bir yetki alanı oluşturdu. Meleklerin hepsinin adlarını biliyordu ve onların da kendisini tanımalarını istiyordu. Kral’la birlikte sürdürülen yaşam, bitmek bilmeyen bir maceraydı. Ancak Kral meleklerden daha fazlasını istedi. Bu nedenle, bir zaman, yer ve madde alanı yarattı – zihnin paniğe kapılmasına neden olan bir evren ile insanlar olarak adlandırılan şaşırtıcı yaratıklardan oluşan bir topluluğa yuva olacak, parıldayan bir gezegen oluşturdu. İnsan ailesi, meleklerden farklı olarak yalnızca iki varlıkla, bir erkek ve bir kadınla başladı. Kral, meleklerle olduğu gibi insanlarla da yaşamını paylaşmak istedi. Sonra bir şey, korkunç bir şey oldu. Krallıkta önce göklerde sonra yeryüzünde isyan çıktı. İsyan eden bir melek yeryüzündeki insanları tutsak ederek yeryüzü krallığını ele geçirdi. Ama bu durum, Kral için bir sürpriz olmadı. Kralın yüreğinin derinliklerinde öylesine büyük, öylesine gizemli, öylesine bedeli büyük, öylesine geniş kapsamlı bir kurtuluş planı vardı ki, bu planın yerine gelmesi için binlerce ve binlerce yıl geçmesi gerekecekti. Sonsuzluk Kralı’ndan başka türlü davranmasını bekler miydiniz? O, zamanın ötesinde yaşar. 12 Sahne 2 Kral ve Peygamberlerİ K ralı tanımak ve O’nun planını bilmek için, O’nun kitabını bilmeniz gerekir. Kral, 15 yüzyıldan fazla bir zaman süresi içinde öyküsünü ve mesajını kaydetmeleri için yaklaşık 40 kişi seçti. Bu kişiler, peygamberler olarak adlandırıldılar. Kral, onlara sözlerini verdi ve onlar da bu sözleri kopya edilmek üzere parşömen tomarlar üzerine yazdılar. Bu tomarları elden ele geçirdiler ve gelecek kuşaklar için muhafaza ettiler. Peygamberlerin çoğu birbirlerini tanımıyorlardı, ama buna rağmen yazdıkları aynı öykü ve mesajı içeriyordu. Peygamberlerin yazılarına Kutsal Yazılar adı verilir. Kutsal Yazılar olmasaydı, bizler nereden geldiğimiz, neden burada olduğumuz ve nereye gideceğimiz konularında yalnızca tahmin yürütebilirdik. Doğru yanıtları bilmek için Kral’ın kitabına ihtiyaç duyarız. Yaklaşık 3500 yıl önce, Kral, Musa adlı bir peygambere şu sözleri yazması için esin verdi: İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, RAB’bin ağzından çıkan her bir söz ile yaşar. (Yasa’nın Tekrarı 8:3) Kral’ın sözleri bugün tek bir kitapta, Kutsal Kitap’ta bir araya toplandı. Kutsal sözcüğü saf ya da tüm diğerlerinden ayrılmış anlamına gelir. Kutsal Kitap’ın anlamı ise, kitap ya da kitaplar koleksiyonudur. Kutsal Kitap dünyanın en çok satan ve en çok dile çevrilen kitabıdır. Binlerce papirüs ve deri parşömen tomarlar, Kutsal Kitap’ın tüm eski metinler içinde en iyi korunmuş kitap olduğunu ortaya koyarlar.3 Kutsal Yazılar iki temel bölüme ayrılırlar. Birinci bölüm Eski Antlaşma’dır (Tevrat, Mezmurlar ya da Zebur vb.); Kral bu bölümde, tasarısını önceden bildirir. İkinci bölüm Yeni Antlaşma’dır (İncil’in ilk dört bölümü, Elçilerin İşleri vb.); Kral bu bölümde tasarısını yerine getirir. Antlaşma sözcüğünün anlamı ahit, kontrat ya da muvafakattir. Eski Antlaşma Tanrı’nın yapmayı tasarladığı şeyi önceden bildirir. Yeni Antlaşma ise, Tanrı’nın tasarısının yerine gelişini kaydeder. Tarih gerçekleşmeden önce onu yazabilecek olan yalnızca Tanrı’dır. Eski ve Yeni Antlaşma arasındaki fark, büyük bir kralın size mektuplar ve fotoğraflar göndermesiyle bu kralın sizi şahsen ziyarete gelmesi arasındaki farka benzer. Kutsal Yazılar önce Orta Doğu, Afrika, Asya ve Avrupa’ya ulaştı, daha sonra Amerika’ya ve daha da ötelere ulaştı. Peygamberler Orta Doğu’dan geldiler, ama yazdıkları öykü ve mesaj her ulus, her aile, her insan içindir. Sizin içindir! 14 Sahne 3 Kral ve Evrenİ E ğer zaman ve yer aralığından geçerek geriye, geriye, çok gerilere, yolculuk edebilseydik, henüz insanların, gezegenlerin ya da yıldızların var olmadıkları yerlere gidebilseydik, Kutsal Yazılar’ın şu ilk sözcüklerinin arkasındaki güce ve yüceliğe tanıklık ederdik: Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. (Yaratılış 1:1) Bugün pek çok insan dünyanın ve dünyanın harikalarının olağanüstü bilgeliğe sahip bir Yaratıcı tarafından var edilmediğini düşünüyor. Ancak onların bu teorileri evrenin karmaşık tasarımını ve önceden haber verilebilir düzenini yeterince açıklamaz. Kral, kitabında şöyle der: Gökler Tanrı’nın görkemini açıklamakta; Gök kubbe ellerinin eserini duyurmakta. (Mezmur 19:1) Ellerden söz açılmışken, kendi ellerinize bakın. Parmaklarınızı kımıldatın. Bir kitap tutmaya çalışın, ellerinizle süpürge ya da çekiç kullanın. Parmaklarınızdaki tırnakların, eklemlerin ve cildin farkına varın. Ellerinizle yaptığınız bazı önemli şeyleri düşünün. Bu tür araçları usta bir el sanatçısından başka kim tasarlayabilirdi? Milyarlarca gezegeni yaratmak için ne tür bir bilgelik ve güç talep edilir? Ya da milyonlarca karmaşık yapıyla yaşayan bir hücre yaratmak? Ya da sizi siz yapan hücrenin genetik kodlarıyla mikroskobik olarak sarılmış lifleri bir araya örmek? Yaklaşık üç bin yıl önce Davut adındaki bir peygamber ve kral şunları yazdı: İç varlığımı sen yarattın, annemin rahminde beni sen ördün. Sana övgüler sunarım, çünkü müthiş ve harika yaratılmışım. (Mezmur 139:13-14) Size şekil Veren ile karşılaşmak ister misiniz? Karşılaşabilirsiniz! Gezegenlerin Yaratıcısı ve Efendisi ile sonsuza kadar birlikte yaşamak ister misiniz? Yaşayabilirsiniz! O, kendisini açıklamıştır. Sizin O’nu tanımanızı ister. Ailenizin ve tanıdıklarınızın da O’nu tanımalarını ister. Sizi, O’nun tasarısını anlamaya, sevgisini tecrübe etmeye, görkemine bakmaya, egemenliğine boyun eğmeye ve O’nun yüceliği için yaşamaya davet ediyor. Ama O’nun tebaası olmanız için sizi zorlamayacaktır. Çünkü her şeye rağmen, O yalnızca bir kral değildir. O, Kral’dır. Yücelik Kralı! Bu, O’nun öyküsüdür. 16 .. .. Bolum 1 Kral Planını Önceden Anlatır — ESKİ ANTLAŞMA — 19 Sahne 4 İlk Gün T anrı’nın kitabı bir krala yakışır bir şekilde başlar. Bize, bilmemizi istediği şeyi anlatır ve daha fazlasını söylemez. Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. (Yaratılış 1:1) Görebildiğimiz ve dokunabildiğimiz her şeyin bir başlangıcı vardır, ama evrenin Yaratıcısı ve Sahibi’nin ne başlangıcı vardır ne de sonu. O, aynı anda her yerde olabilecek, gözle görünmeyen sonsuz Ruh’tur. O, her şeyi görür ve bilir. O’nun adını biliyor musunuz? Tanrı’nın pek çok adı vardır, ama O’nun en ünlü adı RAB’dir. Tanrı’nın kitabının orijinal dilinde O’nun adı, Ben, Ben Olan’ım ya da sadece BEN’İM’dir. Yaratılış öyküsü Kral’ın yeryüzünü tanımlamasıyla devam eder: Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Ruh’u suların üzerinde hareket ediyordu. (Yaratılış 1:2) İnsanlar için gezegeni hazırlama zamanı geldi: Tanrı, ‘Işık olsun!’ diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı. Işığa ’gündüz’ ve karanlığa ’gece’ adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu. (Yaratılış 1:3-5) Tanrı, yaratılışın ilk gününde ne yaptı? Işığı karanlıktan ayırdı. Daha sonra yeryüzünün üzerine güneş parlayacaktı, ama ilk günde değil. Tanrı, O’nun ışığın kaynağı olduğunu bilmemizi ister: Tanrı ışıktır, O’nda hiç karanlık yoktur. (1.Yuhanna 1:5) Tanrı, aynı ışık gibi saftır. Kirletilemez. Işık, çok kirli şeylerin üzerinde parladığı zaman bile, saftır. Tanrı mükemmeldir. Tanrı kutsaldır. Yaratılışın gerçekleştiği yerde Tanrı’yla birlikte kimin olduğunu fark ettiniz mi? O’nun Kutsal Ruhu oradaydı, suların üzerinde hareket ediyordu. Sözü de oradaydı, konuşuyordu: Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı. Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı. (Yuhanna 1:1-3) Tanrı’nın Kutsal Ruhu ve Söz her zaman tek gerçek Tanrı’yla beraber olmuştur. Bu nedenle Kral hakkında şöyle konuşulabilir: Tek başına var olduğu zaman bile O, hiçbir zaman yalnız değildi. 20 Sahne 5 Mükemmel Bİr Dünya K ral altı düzenli günde güzel ve harika bir dünya yarattı. Tanrı yalnızca konuştu ve mükemmel bir şekilde tasarlanmış harikalar göründü. Tanrı, ilk günde, “Işık olsun!” dedi ve ışık oldu. Tanrı ikinci günde gördüğümüz mavi gökyüzü ve soluduğumuz gözle görünmeyen hava ile yeryüzünün atmosferini yarattı. Tanrı, oksijen ve nitrojen gibi yaşam destekleyen gazların mükemmel bir karışımıyla göğü tasarladı. Tanrı üçüncü günde, “Kuru toprak görünsün!” dedi. Ve dediği gibi oldu. Sonra Tanrı, “Yeryüzü bitki üretsin!” dedi. Ve hemen o anda bitkiler, tohum veren otlar, türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları büyümeye başladı. Tanrı, dördüncü günde güneşe ve aya yeryüzünün yıllarını, aylarını ve günlerini belirlemek için ışık vermelerini buyurdu. Tanrı, aynı zamanda yıldızları da yarattı. Beşinci günde Tanrı, “Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın, yeryüzünün üzerinde gökte kuşlar uçuşsun” diye buyurdu. Ve buyurduğu gibi oldu. Tanrı, altıncı günde şöyle dedi: “Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan sürüngen türetsin!” Tanrı, her canlı yaratığın aynı türünden üremesini ve yavrularına bakmasını sağladı. Tanrı, bunun iyi olduğunu gördü. (Yaratılış 1:25) Huzur egemendi. Başlangıçta tüm hayvanlar dostane idiler. Birbirlerini öldürmediler ve yemediler. Bitkiler onların yiyecekleri oldu. Düzen egemendi. Güneş muntazam olarak, yeryüzüne olan doğru uzaklığını koruyacaktı. Ay doğacak ve dolunaya dönüşecekti. Yeryüzü havasını, suyunu ve artıklarını yeniden işleyip kullanışlı hale getirecekti. Yeryüzü krallığında iyi yönetildiği takdirde iyi olan hiçbir şey asla eksik olmayacaktı. Yeryüzü, insanlık için ideal bir yuva olacaktı. Yaratılışın her günü bize Tanrı’nın nasıl olduğuyla ilgili bir ipucu verir.4 1. Gün bize, Tanrı’nın kutsal olduğunu gösterir. O, aynı ışık gibi mükemmel ve saftır. 2. Gün. Tanrı, gücü her şeye yetendir. O, atmosferi yarattı ve onu muhafaza eder. 3. Gün. Tanrı iyidir. O, bizim için binlerce bitki ve yiyecek yarattı. 4. Gün. Tanrı sadıktır. Güneş ve ay yörüngelerinde dururlar. 5. Gün. Tanrı yaşamdır. Denize balıkları ve göğe kuşları koydu. 6. Gün. Tanrı sevgidir. Tanrı hayvanları yarattıktan sonra, sıra üzerlerine sevgisini dökeceği yaratıklara şekil vermeye geldi. O’nun kutsallığını, gücünü, iyiliğini, sadakatini, yaşamını ve sevgisini yansıtacak olan özel varlıkları yaratmanın zamanıydı. 22 Sahne 6 İlk İnsan Y aratılışın altıncı gününde Kral, kendisiyle (Tanrı, Tanrı’nın Kutsal Ruhu, ve Tanrı’nın Sözü) konuşarak şöyle dedi: “Kendi suretimizde, kendimize benzer5 insan yaratalım. Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.” Böylece Tanrı insanı kendi suretinde yarattı, onu Tanrı’nın suretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. (Yaratılış 1:26-27) Kutsal Yazılar, Tanrı’nın insanları kendi benzeyişinde yarattığını söylediği zaman, Tanrı’nın aynı bizim gibi olduğunu söylemez. Söylediği, bizlerin Tanrı’nın doğasını ve kişiliğini yansıtmamız gerektiğidir. Daha sonra, Roma madeni paralarının üzerinde imparatorun resminin ya da mührünün bulunması gibi, Tanrı’nın benzeyişi de insanlığın üzerine mühürlendi. İlk erkek ve ilk kadın aynı Yaratıcıları gibi düşünme, sevme ve konuşma yeteneğiyle yaratıldılar, öyle ki O’nunla yakın bir ilişkinin keyfini çıkarabilsinler. İnsanlar, Tanrı’nın köleleri değil, O’nun dostları olmak için yaratıldılar. Tanrı, insanları kendi benzeyişinde yarattığında onlara egemenlik de verdi. İnsanlar Tanrı adına yeryüzünün sırlarını keşfetmek ve onun kaynaklarını bilgece kullanmak için onunla ilgilenecek ve ona egemen olacaklardı. Böyle bir yetki, insanları hayvanlardan ayırır. Tanrı, hayvanlara iki boyut verdi: beden ve can. Tanrı, insanlara üç boyut verdi: beden, can ve ruh. Rab Tanrı insanı topraktan6 yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi ve böylece insan yaşayan varlık oldu. (Yaratılış 2:7) Beden, Tanrı’nın insanın canına ve ruhuna üflediği bir ev ya da çadırdı yalnızca. Can, insanın düşünmesini, hissetmesini ve seçim yapmasını mümkün kılan kişisel zekası, duyguları ve iradesidir. Ruh, insanı Tanrı’ya bağladı. Beden, insanı gözle görülen dünyayla donatırken, ruh, insanı gözle görünmeyen Tanrı’yla bağlantı kurması için donattı. RAB, insanların O’nu tanımalarını istedi. İnsanlar Tanrı’nın özel hazinesi olacaklardı. İnsanları yaratan Tanrı olduğu için, Tanrı onların yalnızca Yaratıcısı değil, ama aynı zamanda Sahibi’ydi de. RAB Tanrı ilk insana, Toprak ya da yalnızca İnsan anlamına gelen ‘Adem’ adını verdi. Tanrı daha sonra ilk kadını yaratacaktı, ama önce bazı hazırlıklar yapılmalıydı. Adem’in bir yuvaya ve bir işe ihtiyacı vardı. 24 Sahne 7 Mükemmel Bİr Rüya İ lk insanın bedenini topraktan6 yaptıktan ve bu bedene yaşam üfledikten sonra Tanrı, Orta Doğu’da bir yerde bulunan Adem’e bir bahçe dikti. Bahçenin ortasından billur şeffaflığında bir ırmak akıyordu. RAB Tanrı, bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiliği ve kötülüğü bilme ağacı vardı. RAB Tanrı, Aden bahçesine bakması ve onu işlemesi için Adem’i oraya koydu. (Yaratılış 2:9,15) RAB Tanrı Adem’e, Aden bahçesinde yaşamayı isteyip istemediğini sormadı. Tanrı, insanın Yaratıcı-Sahibi idi. O, insan için neyin en iyi olduğunu biliyordu. Adem’in bahçesi sınırsız zevklerle doluydu: Görecek, işitecek, koklayacak, dokunacak ve tadacak pek çok güzel şey vardı. Parıldayan ırmaklar, şarkı söyleyen kuşlar, hoş kokulu çiçekler, kürke benzeyen tüyleri olan yaratıklar, sulu meyveler, çıtır çıtır çiğnenen sebzeler, tatlı üzümler, gizemli ormanlar, rengarenk kayalar, hayran olunacak böcekler ve keşfedilmeyi bekleyen başka trilyonlarca harikalar… Ama insan keşfetmek ve yiyecek yemekten çok daha fazlası için yaratıldı. Tanrı Adem’i, insan ırkının başı yaptı. Tanrı, Adem’in ve ailesinin O’nunla birlikte sonsuza kadar egemenlik sürmesini istedi. Ancak, yalnızca küçük işlerde güvenilir olan kişilere büyük görevler verilebilir. Böylece Tanrı Adem’e ilk işini verdi: Bahçeyle ilgilenmek. Bu bahçe mükemmel bir yerdi. Bahçede diken, delice ya da kötü böcekler yoktu. İklim ideal ve toprak çok verimliydi, ama buna rağmen hiçbir zaman yağmur yağmadı. Yağmur yerine, topraktan çıkan bir buğu toprağı suladı. Tanrı Adem’e aynı zamanda bir başka iş daha verdi: Hayvanlara isim vermek. RAB Tanrı yaratıkları, görmesi ve onlara ad vermesi için Adem’e getirdi. Bu sahneyi gözünüzün önünde canlandırın. Uçuşan yeleleri ve dörtnala koşan, güçlü bacakları olan bir çift hayvan. Adem onları inceliyor, sırtlarını sıvazlıyor ve onlara at adını koyuyor. Yaratıcı’nın seslenmesi üzerine çengel şeklinde gagası olan ve geniş kanatları bulunan kocaman bir kuş bir hamlede aşağı süzülüyor. Adem, “Kartal!” diyor. Bundan sonra siyah çizgileri olan turuncu giysili bir yaratık yaklaşıyor. Sizce Adem onun adını ne koydu? Böylece Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. (Yaratılış 2:20) Aden bahçesi, insanın Yaratıcısı’nı tanıması için mükemmel bir yerdi. Şimdi Adem’in bir denemeden geçmesi gerekiyordu. 26 B Sahne 8 Günah ve Ölüm Yasası aşlangıçtan beri Tanrı ve insan birbirlerinin dostuydular. Ancak bu dostluğun denenmeye ihtiyacı vardı. Evrenin Kralı, krallığını O’na boyun eğmeye zorlanacak bir tebaa ile dolduramazdı. Tanrı Adem’i sevdi. Onun ve gelecekteki ailesi için muhteşem tasarıları vardı. Tanrı, kuklalar değil, insanlar istediği için Adem’e itaat etmesi için tek bir kural verdi. RAB Tanrı Adem’e, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin!” diye buyurdu, “Ama iyi ile kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.” (Yaratılış 2:16-17) Bu, itaat etmesi zor bir buyruk değildi. Adem, bir ağacın meyvesi dışında bahçedeki her ağacın meyvesinden yiyebilirdi. Adem, bu basit kurala itaat etmekle, Yaratıcısı’nın kendisi için neyin en iyi olduğunu bildiğine güvendiğini gösterecekti. Adem’in bu kurala uymadığı takdirde başına neler geleceği konusunda Tanrı ne dedi? Tanrı Adem’e, yasakladığı meyveden yediği takdirde, dini törenler düzenlemeye, tespih çekmeye, oruç tutmaya, sadaka vermeye, bir kiliseye, havraya ya da camiye gitmeye başlaması gerektiği ya da günahlarını silecek yeterlilikte sevaplar işlemeye çalışmasını mı söyledi? Tanrı’nın söylediği bu muydu? Hayır, Tanrı’nın söylediği bu değildi! Tanrı, Adem’e, “Ondan yediğin gün kesinlikle öleceksin” dedi. Tanrı’nın yasasına itaatsizlik, günah olarak adlandırılır. Tanrı’nın kuralını ihlal etmenin cezası ölüm olacaktı. Kral, kitabında bu kuralı “günah ve ölüm yasası” olarak adlandırır. (Romalılar 8:2) Kralın yasası, günahın ölüm ile cezalandırılması gerektiğini söyler. Ölümün anlamı ayrılıktır. Adem, Tanrı’nın tek bir kuralına itaatsizlik ettiği takdirde, yaşam kaynağından ayrılan kırılmış bir dal gibi olacak ve hemen o anda kurumaya ve ölmeye başlayacaktı. Adem evrenin Kralı’nın ona yapmasını söylediği şeyi yapmak yerine kendi istediğini yapmaya karar verdiği takdirde, bu, bir isyan eylemi olacaktı; bu, bir günah olacaktı. Günah, insanın Tanrı’yla olan dostluğunun sonu olacaktı. Günah, insanın bedeninin yaşlanmasına ve ölmesine neden olacaktı. Günah, insanın ruhunu, canını ve bedenini Tanrı’dan sonsuza kadar ayıracaktı. Günah ölümcüldür. 28 Sahne 9 İlk Kadın T anrı ilk insana yapacak bir iş ve itaat edecek bir kural verdikten sonra sıra ilk kadını yaratmaya geldi. RAB Tanrı sonra şöyle dedi: “Adem’in yalnız kalması iyi değil. Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” Böylece RAB Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapladı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi. Adem, ’İşte bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir’ dedi; ona ‘kadın’ denilecek, çünkü o, adamdan alındı. (Yaratılış 2:18,21-23) İlk ameliyatı kimin yaptığı dikkatinizi çekti mi? Ve ilk evliliği kim düzenledi? Evet, bunları yapan, düzenleyen Tanrı’ydı. Kadın, Adam’dan Alınan (İşşa) anlamına gelir. Daha sonra Adem karısına Herkesin Annesi anlamına gelen Havva adını verdi. Tanrı, her ikisine de farklı roller verirken, erkeği ve kadını eşit değerde yarattı. Adem gibi Havva da Tanrı’nın benzeyişinde yaratıldı. Kadın da Yaratıcısı’nı-Sahibi’ni tanısın, O’nun karakterini yansıtsın ve O’nunla sonsuza kadar mutlu bir ilişkinin tadını çıkartsın diye yaratıldı. “Tanrı tüm yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.” “Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi.” (Yaratılış 1:31; 2:2) Tanrı yedinci günde neden dinlendi? Çünkü işi tamamlanmıştı. Aynı zamanda dünyamızı altı günde yaratarak ve yedinci günde dinlenerek Tanrı yedi günden oluşan bir haftayı oluşturdu – halen dünya çapında uygulanmakta olan bir ‘işten dinlenme’ dönemi. Tanrı, Adem ve Havva’yla bilge ve sevecen bir baba gibi ilgilendi. Her akşam, Tanrı, onlarla yürümek ve konuşmak için bahçeye gelirdi. Adem ve Havva O’nun huzurunda mutlu ve huzurluydular. Adem de, karısı de çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı. (Yaratılış 2:25) Mükemmel Yaratıcıları ile yakın bir dostluk içinde bulunan mükemmel bir çiftin yaşadığı mükemmel bir dünya düşünün. İşte başlangıçta, her şey böyle bir durumdaydı. Yanlış olan ne oldu? 30 Sahne 10 Işık Krallığı Y eryüzünde neyin yanlış gittiğini keşfetmeden önce, gökyüzüyle ilgili bazı değerleri anlamaya ihtiyacımız vardır. Bu, aynı zamanda Cennet olarak adlandırılan diğer dünya, saf ışık, insanın aklını başından alan renkler, heyecandan titreten müzik, tatmin edici konuşma ve ayrıntılarıyla açıklanan gizemlerin bulunduğu bir yerdir. Cennetteki en basit eylemler, yeryüzündeki en büyük zevk ya da eğlencelerden çok üstündür. Cennet, bir başka boyuttur. Cennet, Kral’ın yuvasıdır. Bu mutlu yerin en çekici yanı, Kral’ın kendisidir. Göksel kentin her köşesi, O’nun yüceliğini yansıtmak için tasarlanmıştır. Surlar yeşimden yapılmıştı, kent ise cam duruluğunda saf altındandı. (Vahiy 21:18) Cennetin en ayrıntılı tanımlaması, Kutsal Yazılar’ın en son kitabı olan Vahiy Kitabı’nda kayıtlıdır. Tanrı, elçi Yuhanna’ya cenneti gösterdi ve ona gördüklerini yazmasını söyledi. O anda Ruh’un etkisi altında kalarak gökte bir taht ve tahtta oturan birini gördüm. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı tahtı çevreliyordu. Tahttan şimşekler çakıyor, uğultular, gök gürlemeleri işitiliyordu. Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Sonra tahtın, yaratıkların ve ihtiyarların çevresinde çok sayıda melek gördüm, seslerini işittim. Sayıları binlerce binler, on binlerce on binlerdi. Tahtın çevresindeydiler… Gece gündüz durup dinlenmeden şöyle diyorlar: ‘Kutsal, kutsal, kutsaldır, Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı! Var olmuş, var olan ve gelecek olan!’ (Vahiy 4:2-3; 5-6; 5:11, 4:8) Melek, elçi ya da hizmetkâr anlamına gelir. Melekler, ruhsal varlıklardır. Aynı Yaratıcı gibi, melekler, görülmeleri gereken hizmetlere gönderilmelerinin dışında insanlara görünmezler. Göğün Kralı, insanları yaratmadan önce melekleri yarattı. Kral, kitabında bize, O’nu dünyayı yaratırken gördükleri zaman “tüm meleklerin sevinçle çığrıştıklarını” (Eyüp 38:7) anlatır. Tanrı, meleklerine bilme, itaat etme, övme ve O’na sonsuza kadar hizmet etme görevini verdi. Melekler, Tanrı’nın köleleri değillerdi. Tanrı, insanları kendisine boyun eğmeleri için zorlamadığı gibi, melekleri de zorlamadı. Tanrı, mutlu ve gönüllü hizmetkârlar istedi. Kutsal Yazılar, Tanrı’nın büyük zeka, güzellik ve güç vermiş olduğu yüksek rütbeli bir melekten söz eder. Eğer bu meleğin öyküsünü biliyorsanız, o zaman kötülüğün nereden geldiğini biliyorsunuz demektir. 32 Sahne 11 Karanlığın Krallığı L üsifer Tanrı’nın baş meleklerinden biriydi. Adının anlamı Parlayan’dır. Peygamberlerin Kutsal Yazılar’ı, Lüsifer’i şöyle tanımlar: “Kusursuzlukta örnek biriydi, bilgeliği ve güzelliği eksiksizdi.” (Hezekiel 28:12).7 Ve sonra Lüsifer yüce Yaratıcı Kralı’na bakmak yerine kendine bakmaya başladı. Daha önce hiç olmayan bir şey oldu ve yaratılmış bir varlık kendisinden gurur duydu! Kendi güzelliğinden ve zekasından gözleri kör olduğu için kendisini Yaratanı unutan Lüsifer yüreğinde şöyle dedi: “Göklere çıkacağım; tahtımı Tanrı’nın yıldızlarından daha yükseğe koyacağım… Bulutların üstüne çıkacağım… Kendimi Yüceler Yücesi’yle eşit kılacağım…” (Yeşaya 14:13-14). Lüsifer kral olmak istedi. Tanrı’nın isteği yerine kendi isteğinin yapılmasını istedi. Evrene günah girdi. Lüsifer meleklerin üçte birini başkaldırısına katılmaları için ikna etti. Ama günahı hoş görmesi imkansız olan Tanrı, onları göksel yuvasından dışarı attı. Lüsifer’in adı, suçlayıcı anlamına gelen Şeytan olarak değiştirildi. Şeytan aynı zamanda aldatıcı anlamına gelen İblis olarak da adlandırılır. Kötü meleklerin adları ise cinler olarak isimlendirildi. Tanrı, gizli karanlık bir yerde İblis ve onun cinleri için bir hapishane hazırladı. Bu yerin adına cehennem ve ateş gölü denildi. Bu yerde, Tanrı’dan sonsuza kadar ayrı kalınır. Başkaldıran isyankârlar bu yerde artık hiçbir sıkıntıya neden olmayacaklardır. Bir gün Şeytan ve onun cinleri sonsuza kadar bu hapishanede kilitleneceklerdir. Ama henüz, hepsi orada değildirler. Tanrı onları dışarı attıktan sonra bu kötü ruhlar nereye gittiler? Yeryüzü atmosferinin içine girdiler. İblis orada tüm meleklerini rütbelerine göre sıraya dizip organize etti. Eğer gökte egemenlik süremiyorsa o zaman yeryüzünde egemenlik sürecekti! Kutsal Yazılar bu nedenle Şeytan’ı şöyle adlandırır: “Havadaki hükümranlığın egemeni, yani söz dinlemeyen insanlarda şimdi etkin olan ruh.” (Efesliler 2:2) Şeytan ve onun cinleri bize görünmemekle birlikte gerçektirler. Bizler, onların nasıl göründüklerini bilmesek de, onların karanlık ve kötü amaçlarını biliriz. İnsanların kendi kötü ve karanlık krallıklarına katılmalarını sağlamak için her türlü hileyi yapacaklardır. Sizi mahvetmek için ellerinden geleni yapmaya çalışacaklardır. Şeytan kendisine ışık meleği süsü verir. (2. Korintliler 11:14) Düşmanınız İblis kükreyen aslan gibi yutacak birini arayarak dolaşıyor. (1. Petrus 5:8) Şimdi ilk anne-babamızın öyküsüne geri dönelim. 34 Sahne 12 Yılan A dem ve Havva’nın yaşamları macera ve amaçla doluydu. Büyük bahçelerinde keşifte bulundukça, bahçedeki yaratıklar ve bitkilerle ilgilendikçe ve buradaki yiyecekleri tattıkça, yaşadıkları her günün ne kadar harika olduğunu düşünüyorlardı. Her akşam, Yaratıcı-Sahipleri onları kişisel ziyaretiyle onurlandırdığı zaman, kendilerini daha da iyi hissediyorlardı. O’nunla yürümeyi ve konuşmayı o kadar çok seviyorlardı ki! Adem ve karısı bahçe yuvalarında mutluydular. Ama Şeytan mutlu değildi; o, Tanrı’dan nefret ediyordu ve Tanrı’nın benzeyişini yansıtan bu iki insandan da nefret ediyordu! Böylece, göklerin krallığını gasp etme konusunda başarısızlığa uğrayan Şeytan, yeryüzünün krallığını ele geçirmek için hain bir plan kurdu. Eğer insan soyunun başı olan Adem’i Tanrı’nın yasasını ihlal etmeyi seçmesi için ikna edebilseydi… Ama doğrudan Adem’i ayartmayacaktı… Bir gün, Havva bir ses işitti. Ses Adem’in sesi değildi. Tanrı’nın sesi de değildi. Sesin sahibi bir yılandı! Havva için konuşan bir sürüngen sadece yeni bir keşiften ibaretti. Havva’nın, Tanrı’nın düşmanının yılanı kullandığına dair hiçbir fikri yoktu. Aynı zamanda Şeytan’ın, kendisini, Adem’i, Tanrı’nın yasasını ihlal etmesi konusunda ayartması için kullanmak istediğini de bilmiyordu. Yılan, kötü hesaplar peşinde olan gözleriyle kadını izleyerek sabırla beklemişti. Sonra beklediği uygun an geldiği zaman, ıslık gibi bir sesle tıslayarak kadına şöyle dedi: “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu. (Yaratılış 3:1) Şeytan, Havva’nın Tanrı’nın sözünden kuşku duymasını istedi. Aynı zamanda Havva’nın, Tanrı’nın, kendisinden ve kocasından iyi bir şeyler esirgediğini düşünmesini istedi. Kadın yılanı, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı. ”Ama Tanrı, bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın, yoksa ölürsünüz” dedi. “Yılan kadına, ‘Kesinlikle ölmezsiniz’ dedi. ‘Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğiniz zaman, gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.’” (Yaratılış 3:2-5) Havva ne yapacaktı? 36 Sahne 13 Seçİm T anrı, Adem ve Havva’ya O’nun isteğini ya da kendi isteklerini yapma konusunda seçim özgürlüğü vermişti. RAB kendi benzeyişinde yaratmış olduğu bu özel yaratıklar için neyin en iyi olduğunu biliyordu. Tanrı, Adem ve Havva’nın, koyduğu kuralın nedenlerini anlamasalar bile kendisine güvenmelerini istedi. Yalnızca Tanrı, kötünün korkunç, geniş kapsamlı planının sonuçlarını önceden görebilirdi. Bu nedenle Adem’e şöyle demişti: “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin, ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.” (Yaratılış 2:16-17) Ama yılan şimdi Havva’ya başka bir şey söylüyordu: “Kesinlikle ölmezsiniz.” (Yaratılış 3:4) Havva’nın kime güvenmesi gerekiyordu? – Yaratıcısı’na mı, yoksa bir yaratığa mı? Neler olduğunu okuyalım: Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve Bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, O da yedi. (Yaratılış 3:6) Kadın yedi! Erkek yedi! Havva, Şeytan’ın hileleriyle aldatıldığı için yasaklanan meyveyi yedi. Adem ise, Tanrı’nın yolundan gitmek yerine kendi yolundan gitmeyi kendi isteğiyle seçtiği için yedi. Kutsal ve sevecen Yaratıcıları’na boyun eğmek yerine, insanlık düşmana teslim olmuştu. İlk ebeveynlerimiz günah işlemişlerdi. 38 Sahne 14 Günah ve Utanç A dem insan soyuna baş olarak tayin edildi. Tanrı, iyi ile kötüyü bilme ağacından yenmemesi için verdiği buyruğu Adem’e vermişti. Hem Adem hem de karısı seçimlerinin korkunç etkilerini, Adem yasaklanan meyveyi ısırdığı zaman hissetmeye başladılar. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. (Yaratılış 3:7) Yakıcı utanç ve yürek burkan suçluluk duygusu canlarının içine işledi. Hem içlerinin hem de dışlarının kirli olduğunu hissettiler. Günah, utanç getirdi. Adem ve Havva Tanrı’nın yasasını ihlal etmeden önce, Tanrı bilincine sahiplerdi ve “utanç duymuyorlardı” (Yaratılış 2:25). Yaratıcıları ile birlikte olmak, O’nun benzeyişini yansıtmak ve O’nun dostları olmak için onurlandırılmışlardı. Ama iyi ile kötüyü bilme ağacından yedikleri zaman, kendi hallerini çok düşünen ve utanç duyan kişiler haline geldiler. Onurun yerini utanç aldı. Utançlarını incir yapraklarıyla örtmeye çalıştılar, ama kendi çabaları ne kadar büyük olsa da, sorunlarını düzeltemedi. Canlarını istila etmiş olan günahtan kurtulmak için çareleri yoktu. Kaybetmiş oldukları onuru yeniden kazanmak için acizdiler. Öğleden sonraydı... Kutsal ve sevecen Yaratıcıları biraz sonra akşam ziyaretini yapmak için yanlarına gelecekti. O’nunla karşılaşma düşüncesi, bedenlerine dehşet dolu şok dalgaları gönderdi. Yaratıcıları onlara ne diyecekti? Onlar Yaratıcıları’na ne diyeceklerdi? 40 Sahne 15 Ruhsal Açıdan Ölü A dem ve Havva, Tanrı’ya itaatsizlik etmeden önce, Yaratıcı-Dostları, onları her ziyaret edişinde sevinç duyarlardı. Şimdi ise korkuyorlardı. Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. (Yaratılış 3:8) Adem ve Havva, ebeveynlerinden saklanmak isteyen itaatsiz çocuklar gibi, Yaratıcıları’ndan saklanmaya çalıştılar. RAB Tanrı Adem’e, ‘Neredesin?’ diye seslendi. Adem, ’Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim’ dedi. RAB Tanrı, ’Çıplak olduğunu sana kim söyledi?’ diye sordu. ’Sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?’ Adem, ‘Yanıma koyduğun kadın, ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim’ diye yanıtladı. O zaman RAB Tanrı kadına, ’Nedir bu yaptığın?’ diye sordu. Kadın, ’Yılan beni aldattı, o yüzden yedim’ diye karşılık verdi. (Yaratılış 3:9-13) Adem ve Havva Tanrı’dan neden saklanmak istediler? Çünkü günah işlemişlerdi. Günahları nedeniyle neden birbirlerini suçladılar? Çünkü utandılar. Adem ve Havva artık Tanrı’nın kutsal benzeyişinde değillerdi. Yaratıcıları’nın kutsallık ve sevgisini yansıtmak yerine Şeytan’ın isyanını ve gururunu yansıtıyorlardı. İlk çift canlı bir ağaçtan kopartılmış bir dala benzemişlerdi. Günahları evrenin Kralı’yla olan ilişkilerini kopartmıştı. Ruhsal açıdan öldüler. Günahları onları sonsuz yaşam Kaynağı’ndan ayırmıştı. Fiziksel açıdan hâlâ yaşıyorlardı, ama yaşlanma süreci başlamıştı. Ölümün gücü bedenlerini istila etmişti. Ve tüm bu ölüm ve yıkımın nedeni neydi? Günah! 42 Sahne 16 Lanet İ nsanlık tarihinin başlangıcında Tanrı ve insan birlikteydiler. Huzur ve sevinç egemenlik sürüyordu. Sonra insan Tanrı’nın yasasını ihlal etti. Adem ve Havva aynı gün günah işlediler. Tanrı, günahlarının geniş kapsamlı sonuçlarının bazılarını duyurdu. Tanrı, kadına şöyle dedi: “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim. Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın. Seni o yönetecek.” (Yaratılış 3:16) Günah sahneye girmeden önce Havva kocasının bencil olmayan sevgisi ve ilgisinden zevk alırken, şimdi günahın bulaştığı doğaları yüzünden evliliğin sevinçlerine çekişme ve acı eklenecekti. Tanrı, daha sonra erkeğe şunları söyledi: “Karının sözünü dinlediğin ve sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi. Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve acı verecek, yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek, ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın, çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve toprağa döneceksin.” (Yaratılış 3:17-19) Günahları nedeniyle, Adem ve Havva yeryüzü üzerindeki egemenliklerini kaybetmişlerdi. Dünyalarında şimdi dikenler, acı, üzüntü, hastalık ve ölüm olacaktı. Bazılarımız, bu tür bir sefalete öylesine alışmışızdır ki, bunu normal olarak kabul ederiz. Ama Tanrı’nın kokulu bir gül ağacıyla ilgili orijinal tasarımında kötü dikenlere sahip olması yer alıyor muydu? Ya da bir çocuğun doğumu gibi bir mucizenin yoğun bir sancıya yer vermesine ne demeli? Ya da Tanrı’nın benzeyişinde yaratılan kişilerin yaşlanmaları ve ölmelerine ne demeli? Hayır, Tanrı yaratılışı, kendi kendisiyle kavga etmesi için yaratmadı. Yeryüzünün Tanrı’nın laneti altına girmesinin nedeni, insanın günahıydı. İnsanlık günah işledi ve insanlığın ölmesi gerekir. Günah ve ölüm yasası bunu talep eder. Ölüm, ayrılıktır. Günah, üç korkunç ayrılık üretir: 1. Ruhsal Ölüm: İnsanın ruhu Tanrı’dan ayrıldı. 2. Fiziksel Ölüm: İnsanın ruhu ve canı bedeninden (ve sevdiği kişilerden) ayrıldı. 3. Sonsuz Ölüm: İnsanın ruhu, canı ve bedeni ateş gölünde Tanrı’dan sonsuza kadar ayrıldı.8 İnsanın, kendisini günahın lanetinden kurtarmak için hiçbir çaresi yoktu. Herhangi bir umut var mıydı? 44 Ş Sahne 17 Vaat eytan, Kral’ın özel hazinesini çalmıştı, ama Kral’ın bu hazineyi geri satın almak için gizli bir tasarısı vardı. Kral’ın ödemeyi tasarladığı kefaretin bedeli, düşünülemeyecek kadar yüksek olacağı için ne kötü ruhlar ne de insanlar, gerçekleşinceye dek O’nun tasarısının ne olduğunu anlamayacaklardı. Şeytan’ın insan soyunu tutsak aldığı aynı gün Tanrı, yılana şöyle dedi: “Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın. Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin.” (Yaratılış 3:14) Tanrı, yılanları yarattığı zaman, yılanların bacakları vardı. Yılan, Şeytan tarafından insanlığı günaha yöneltmek için kullanıldığından, Tanrı onu yerde karnının üzerinde sürünsün diye lanetledi. (Pitonların ve Orta ve Güney Amerika’da bulunan çok büyük boğa yılanlarının derilerinin altında, bir zamanlar bacaklarının bulunduğu yerde minik yuvarlak çıkıntılar olduğunu biliyor muydunuz?) Tanrı, yılanları hayvanların en alçağı yapmakla insan ailesine gözle görülür bir hatırlatmada bulundu; tasarladığı zaman geldiğinde, Tanrı, “tüm dünyayı saptıran o İblis ya da Şeytan denen eski yılanı” ezecekti (Yaratılış 12:9). Tanrı sonra yılanı kullanan Şeytan’a şöyle dedi: “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek ve sen onun topuğuna saldıracaksın.” (Yaratılış 3:15) Tanrı, pek çok peygamberliklerinin ilki olan bu peygamberliğinde insanları, Şeytan’dan, günahtan ve ölümden kurtarmak için yapmış olduğu gizli tasarıyı ilk kez biraz açıkladı. Ama bu tasarıyı Şeytan’dan ve onun izleyicilerinden gizlemek için Kral bu peygamberliği şifreledi. Tanrı, yeryüzüne bir Kurtarıcı –bir kadının soyu aracılığıyla– göndermeyi vaat etti. Kurtarıcının bir annesi olacaktı, ama babası olmayacaktı. Seçilmiş Olan anlamına gelen Mesih olarak bilinecekti. Şeytan Mesih’in topuğuna saldıracaktı, ama Mesih Şeytan’ın başını ezecekti. Tüm bunlar ne anlama geliyordu. Kral, daha sonra tüm bunları açıklayacaktı, ama Tanrı, Adem ve Havva’ya şimdilik yalnızca böyle bir umut ışığı vermişti. Binlerce yıl sonra, Kral’ın peygamberlerinden biri şunları yazacaktı: Karanlıkta yürüyen halk, büyük bir ışık görecek… Bakire kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak! ‘İmmanuel’, ‘Tanrı bizimledir’ anlamına gelir. (Yeşaya 9:1; 7:14) Kral, özel hazinesini fidyeyle9 kurtaracaktı. Ama bu kurtarışın bedeli neye mal olacaktı? 46 Sahne 18 İlk Kurban A dem ve Havva’nın yasaklanan meyveyi yedikten sonra ne yaptıklarını hatırlıyor musunuz? İncir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. Bu önlükleri, Yaratıcı-Yargıçları’nın huzurunda kendilerini rahat hissetmelerini sağladı mı? Hayır! Utanç duydular ve suçluluk hissettiler. Tanrı’nın huzurunda durabilmek için yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Bu nedenle Tanrı, onlar için bir yol hazırladı. RAB Tanrı Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı ve onları giydirdi. (Yaratılış 3:21) İlk hayvan kurbanı kim sundu? Tanrı. RAB birkaç hayvan öldürdü, deriden giysiler yaptı ve Adem ve Havva’ya giydirdi. Tanrı bunu yapmakla onlara kendi adaleti, merhameti ve lütfuyla ilgili bazı temel dersler öğretiyordu. Şimdi bu üç önemli sözcük hakkında düşünelim. Adalet. Öldürülmüş hayvanlara bakın. Tanrı onları neden kurban etti? Adem ve Havva’ya günah ve ölüm yasasının yerine getirilmesi gerektiğini öğretti. İşledikleri günahın ölümle cezalandırılması gerekiyordu. Bu, adalettir. Merhamet. Adem ve Havva’ya bakın. Tanrı onları öldürdü mü? Hayır. Tanrı, onların yerine ölmeleri için hayvanlar sağladı. Tanrı, onları cezalandırmadan günahı cezalandırdı. Bu, merhamettir. Lütuf. Şimdi Adem ve Havva’nın üzerlerindeki güzel giysilere bakın. Tanrı’nın yasasını ihlal eden bu iki kişi, bu armağanı hak ettiler mi? Hayır, ama Tanrı onlara, kurban edilen hayvanların derilerinden giysiler yaparak iyiliğini gösterdi. Bu, lütuftur. Rab’bin onlar için yaptığı bu hak etmedikleri iyilik sayesinde Adem ve Havva tekrar Tanrı’yla birlikte olmaktan mutluluk duydular! Hayvan kanı onların günahını örttü. Adem ve Havva o gün ölümü hak etmişlerdi, ama onların yerine masum hayvanlar ölmüştü. Hayvan derilerinden yapılan giysiler onların utancını örttü. Adem ve Havva, Tanrı’nın huzurunda kendilerini yeniden rahat hissettiler. Binlerce yıl sonra Tanrı’nın peygamberlerinden biri şunları yazdı: RAB’de büyük sevinç bulacağım! Çünkü bana kurtuluş giysisini giydirdi, Beni doğruluk kaftanıyla örttü. (Yeşaya 61:10) Günahkârları yalnızca Tanrı bağışlayıp yeni bir kişi yapabilir. 48 Sahne 19 Kovulma T anrı, isyan eden melekleri gökyüzünden kovduğu zaman, başlarına gelecek felaket mühürlenmişti. Cennetin göz kamaştırıcı ışığında yaşamış olan bu ruhsal varlıkların günahları için bir özürleri yoktu. Ama günahın bulaştığı insanlar için Tanrı’nın, kendisine güvendikleri takdirde, onları geri almayı amaçlayan bir planı vardı. Yine de, günahın sonuçları sürüyordu. Tanrı, nasıl Lüsifer’i ve onun kötü meleklerini göksel cennetten dışarı çıkardıysa, aynı şekilde şimdi adamı ve karısını da yersel cennetten dışarı çıkardı. RAB Tanrı onları bahçeden kovduktan sonra, yaşam ağacının yolunu denetlemek için Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi. (Yaratılış 3:24) Yaşam ağacı bahçenin ortasındaki özel bir ağaçtı. Yalnızca mükemmel olan kişiler ondan yiyebilirlerdi. Adem ve Havva artık mükemmel değillerdi. Günah işlemişlerdi, yaşlanmaları ve ölmeleri gerekiyordu. Yüce Yaratıcımız Tanrı, kutsaldır. Bu ifade, O’nun saf, temiz, mükemmel ve doğru olduğu anlamına gelir. Tanrı, kutsal doğası ve kutsal yasaları nedeniyle günahı ölümüyle –Yaşam Kaynağından ayrı olmak– cezalandırmak zorundadır. Bazı kişiler, Tanrı’nın öylesine “büyük” olduğunu düşünürler ki, O’nun kendi koymuş olduğu yasaları önemsemeyeceğini sanırlar. Yargıcın, ülkenin yasalarını yerine getirmeyi reddettiği bir mahkemeyi zihninizde canlandırın. Böyle bir yargıcın büyük olduğunu söyleyebilir misiniz? Hakemin oyunun kurallarını önemsemediği bir futbol maçı düşünün. Böyle bir hakemi büyük bir hakem mi yoksa kötü bir hakem olarak mı adlandırırsınız? Şeytan, Havva’nın, Yaratıcısı’nın kurallarını yerine getirmeyeceğine, yasayı ihlal edenleri ölümle cezalandırmayacağına inanmasını istedi. Ama evrenin adil Kralı ve Yargıcı, sözünü her zaman yerine getirir. Tanrı büyüktür. O’na güvenebilirsiniz. Tahtın adalet ve doğruluk üzerine kurulu. Sevgi ve sadakat önün sıra gider. (Mezmur 89:14) Bakalım bu bilmeceyi yanıtlayabilecek misiniz? Şeytan ve insanlar Rab’bin yapamayacağı neyi yapabilirler? Bu sorunun yanıtını Tanrı’nın sözüyle verelim: “Antlaşmamı bozmayacak, ağzımdan çıkan sözü değiştirmeyeceğim... Bir kez kutsallığım üzerine ant içtim.” (Yaratılış 89:34-35) Evrenin Kralı verdiği sözünden geri dönemez. 50 Sahne 20 İlk Çocuklar B ahçenin dışındaki dünya hâlâ güzel bir yerdi, ama yine de içinde iğne gibi batan dikenler, sıkıntı veren sinir bozucu böcekler, derisi yüzülmüş dizler ve tıkalı burunlar vardı. Hayvanların çoğu artık dostane değillerdi. Yiyecek bulmak kolay olmuyordu. Adem ve Havva’nın aç midelerini doyurmak için çok çalışmaları gerekiyordu. Aynı zamanda mutluluk ve sevinç dolu anlar da yaşıyorlardı. Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin’i doğurdu. ’Rab’bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim’ dedi. (Yaratılış 4:1) Havva, dünyanın ilk bebeğine, sahip olma anlamına gelen Kayin adını verdi. Tanrı tarafından verilen ne kadar değerli bir hazine! Havva belki oğlunun vaat edilen Kurtarıcı olduğunu düşündü, ama çok geçmeden küçük sevimli oğlanın, aynı anne ve babası gibi inatçı ve ben merkezci olduğunu keşfetti! Daha sonra ikinci oğulları doğduğu zaman, Havva onun adını boş şey ya da hiçbir şey anlamına gelen Habil koydu. Adem ve Havva’nın insanları günahlarından kurtaracak olan günahsız kadın soyunu dünyaya getiremeyecekleri aşikârdı. Adem ve Havva’nın soyu, Tanrı’nın kutsal benzeyişini yansıtmak yerine kendi günah eğilimli doğalarını yansıttı. Adem’in kendi suretinde, kendisine benzer oğulları ve kızları oldu. (Yaratılış 5:4,3) Resme bakın. Kayin’in küçük kardeşinin elindeki kavunu nasıl zorla aldığını görüyor musunuz? Kayin aynı kendilerine ait olmayan meyveyi alan anne ve babası gibi davranıyor. Adem ve Havva’nın günahı, bulaşıcı bir hastalık gibi çocuklarına da geçmişti. Adem günah işlediği zaman, dünyaya günah girdi. Adem’in günahı ölüm getirdi, böylece ölüm bütün insanlara yayıldı, çünkü herkes günah işledi. (Romalılar 5:12) Bir Afrika atasözü, “Bir sıçan yalnızca toprak kazan bir başka sıçan dünyaya getirebilir” der. Bir Arap atasözü ise aynı gerçeğe değinir: Bir ördeğin oğlu yüzen bir hayvandır. İlk anne-babamız günah işlediği zaman, bir ağaçtan kopmuş bir dal gibi oldular. Kırılmış bir dal üzerinde bulunan her yaprak bu durumdan nasıl etkilenirlerse, Adem’in aile dalının her üyesi de Adem’in günahından aynı şekilde etkilendiler. Adem’in ölümünden çok uzun zaman sonra, peygamber kral Davut şunları yazdı: Nitekim suç içinde doğdum ben. Günah içinde annem bana hamile kaldı. (Mezmur 51:5) Bunu işitmek hoşumuza gitmeyebilir, ama bunun doğru olduğunu biliyoruz. 52 Sahne 21 GünÂhkrın Tapınması A dem ve Havva’nın pek çok oğulları ve kızları oldu, ama Kutsal Yazılar onların ilk iki oğlunun öyküsü üzerine odaklanır. Habil çoban olup sürü güttü, Kayin ise çiftçi oldu ve toprağı işledi. (Yaratılış 4:2) Hem Kayin hem de Habil çalışkan işçiler oldular. Her ikisi de Yaratıcıları’nı tanıyorlardı. Her ikisi de Tanrı’nın, kendilerini ve tapınmalarını kabul etmesini istediler. Her ikisinin de sorunu aynıydı: Günah. Yalnızca günahkâr olarak doğmadılar, ama aynı zamanda günahkâr olarak da yaşadılar. Her gün, Tanrı’nın saf ve sevecen doğasını yansıtmayan şekilde düşündüler, konuştular ve hareket ettiler. Evrenin Kralı, bu durumu kitabında günah olarak adlandırır: Herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı. (Romalılar 3:23) Tanrı için Kayin’i ve Habil’i bağışlaması ve onları kendi huzurunda doğru olarak ilan etmesi için bir çözüm var mıydı? Evet, Tanrı için bu konuda bir çözümü vardı, ama bu çözüm, çok ama çok pahalıya mal olacaktı. Kan dökülmeden bağışlama olmaz. (İbraniler 9:22) Evrenin ihlal edilemez yasasının –günah ve ölüm yasası– yerine getirilmesi gerekiyordu. Günah, ölümle cezalandırılmak zorundaydı. Kralın bağışlamayla ilgili çözümünün bir ölüm cezası talep etmesinin nedeni budur. Günahkâr ölümü hak ederken Tanrı, belirli hayvanların, örneğin bir kuzunun kanını kabul edecekti. Kuzunun hasta, yaralı bereli ya da kirli olmaması gerekiyordu. Sağlıklı ve temiz olmalıydı. Mükemmel bir kuzu olmalıydı. Kuzu öldürülecek ve yakılacaktı. Suçlu günahkârın yerine bu kuzu ölecekti. Kuzu, günahkârın yerine geçmiş olacaktı. Bir gün her iki kardeş de Tanrı’ya sunular getirdiler, Ama doğru sunuyu yalnızca bir kardeş getirdi. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden Rab’be sunu getirdi. Ama Habil sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. (Yaratılış 4:3-4) Sizce, Tanrı hangi sunuyu kabul etti? 54 K Sahne 22 Günah Sunusu Yasası ardeşlere bakın. Tanrı’ya takdim etmek üzere oldukları sunulara bakın. Sunaklara bakın. Bir sunak, yükseltilmiş bir yerdi ve genellikle taşlardan ya da çamurdan yapılırdı. Sunak, bir ölüm yeriydi. Sunak, gökyüzü ve yeryüzü arasındaki, Tanrı ve insan arasındaki sunuyu teşhir ederdi. Sunak üzerinde sunulan her şeyin ateşle yakılması gerekirdi. Tanrı her zaman adaleti destekler, ama merhamet göstermek de ister. Her ikisini nasıl birlikte gerçekleştirebilirdi? Günahkârı cezalandırmadan günahı nasıl cezalandırabilirdi? Kayin ve Habil’in dönemlerinden çok sonra Tanrı Musa peygambere şöyle dedi: Canlılara yaşam veren kandır. Ben onu size sunakta kendinizi günahtan bağışlatmanız için verdim. Kan, yaşam karşılığı günah bağışlatır. (Levililer 17:11) Elini yakmalık sununun başına koymalı. Sunu kişinin günahlarının bağışlanması için kabul edilecektir. (Levililer 1:4) Kefaretin anlamı nedir? Günahların örtülmesi, temizlenmesi ve bağışlanması için talep edilen fidye bedelini ödemekle ilgilidir. Eski Antlaşma zamanlarında Tanrı insanlara sağlıklı kuzuların, koçların, keçilerin, boğaların ve güvercinlerin dökülen kanlarını günahlarının bedeli olarak kabul edeceğini söyledi. Bu dökülen kan, kefareti –günah için bir örtü– sağlayacaktı, ama bu, yalnızca Tanrı’nın, günah ve ölüm yasası tarafından talep edilen gerçek bedeli ödeyecek olan mükemmel bir kurban sağlayacağı güne kadar geçerli olacaktı. Şimdi Kayin’e bakın ve Tanrı’ya ne sunmak üzere olduğunu görün. Meyve ve sebzelerin en güzellerinden oluşan bir sunu! Ama bu sunu onun günahlarını örtemezdi, çünkü bu sunuda ölümün cezasını karşılayacak olan kan yoktu. Habil’e ve onun sunusuna bakın. Ne kadar üzücü bir görüntü! Bağlanmış bir küçük kuzu ve ölmek üzere. Kuzunun başının üzerine elini koyan Habil’i görüyor musunuz? Habil, Tanrı’nın tasarısına inandığı için Tanrı Habil’in tüm günahlarını aldı ve onları kuzunun üzerine koydu. Habil, ölüm cezasını hak etmesine rağmen, Tanrı, kuzunun kanını günah için bir örtü olarak kabul etti. Habil bu nedenle Tanrı’ya teşekkür etti. Tanrı’nın yasası tüm günahkârların ölümle cezalandırılmalarını talep etti, ama adil ve merhametli Tanrı, bir kuzunun onların yerine geçerek ölmesini kabul edecekti. Tanrı bunu, “günah sunusunun yasası” olarak adlandırır (Levililer 6:25). Günah sunusunun yasası, Habil’i günah ve ölüm yasasından özgür kıldı. Peki, Kayin’in durumu ne olacaktı? 56 Sahne 23 Kabul Etme ve Reddetme K ayin’in sunağını görüyor musunuz? Bu sunağın üzerinde ne var? Solmuş ürünler. Şimdi Habil’in sunağına bakın. Onun üzerinde ne var? Kan ve küller. Tanrı, bu iki kardeş ve onların tapınması hakkında ne düşündü? RAB, Habil’i ve sunusunu kabul etti, ama Kayin’i ve sunusunu reddetti. (Yaratılış 4:4-5) Tanrı’nın Habil’in sunusunu nasıl onayladığı ve Kayin’in sunusunu nasıl reddettiği bize anlatılmaz.10 Kutsal Yazılar’da yazılan yalnızca şudur: Habil’in Tanrı’ya Kabil’den daha iyi bir kurban sunması iman sayesinde oldu. İmanı sayesinde doğru biri olarak Tanrı’nın beğenisini kazandı. (İbraniler 11:4) Habil, RAB’be ve O’nun tasarısına güvendiği için bağışlandı ve doğru kişi ilan edildi. Bu, Tanrı’nın Habil’e verdiği bir armağandı. Tanrı, Habil’in günahlarını kuzunun üzerine yüklemişti. Kuzu Habil’in yerine geçerek ölmüştü. Kuzunun kanı dökülmüştü ve bedeni yanarak kül olmuştu. Tanrı’nın günaha karşı duyduğu adil öfkesi, Habil yerine kuzunun üzerine inmişti. Tanrı Habil’in kurban ettiği kuzudan neden hoşnut kaldı? Çünkü bu sunu, bir gün dünyanın günah borcunu ortadan kaldırmak üzere gelecek olan Kurtarıcı’ya işaret ediyordu. Habil, Tanrı’nın tasarısına iman ettiği (güvendiği) için şimdi Tanrı’yla doğru bir ilişki içindeydi. Daha sonra, Habil öldüğü zaman, Tanrı’dan sonsuza kadar ayrı kalmak yerine şimdi dostu olan Tanrı’yla birlikte olmak için O’nun yanına gidecekti. Günah sunusunun yasası, günah ve ölüm yasasının üzerinde zafer kazanmıştı. Kayin, Tanrı’ya dualarıyla yaklaştı, ama günahın ölüm ile cezalandırılması gerektiğini söyleyen Tanrı yasasını önemsemedi. Kayin dindardı, ama Tanrı’yla doğru bir ilişki içinde değildi. Günah ve ölüm yasası hâlâ Kayin’in üzerinde kara bir bulut gibi asılı duruyordu. Tanrı’ya ve O’nun tasarısına güvenmediği takdirde, Tanrı’yı asla Dostu olarak tanıyamayacaktı. Tanrı’ya Yargıcı olarak bakacaktı. Bazı kişiler şu sözlerle Kayin’i savunmaya çalışırlar: “Kayin bir çiftçiydi. Elinde olanı götürdü.” Ama Tanrı onun elinde olanı istemiyordu. Kayin, elindeki bazı ürünleri Habil’in kuzularından biriyle değiştirebilirdi ya da Habil’in kuzusunun üzerine elini koyabilir ve aynı sunakta Tanrı’ya tapınabilirdi. Kayin şimdi ne yapacaktı? Tövbe edecek ve Tanrı’nın huzuruna doğru sunuyla gelecek miydi? 58 Sahne 24 İlk Cİnayet R ab, Kayin’in sunusunu reddetmişti. Ama yine de onu seviyordu ve tövbe etmesi için ısrar etti. Tövbe etmenin anlamı nedir? Belirli bir kente yolculuk yapmak istediğinizi varsayalım. Bir trene bindikten sonra, yanlış trene bindiğinizin farkına varırsınız. Ne yaparsınız? Hatanızı kabul eder, trenden iner ve doğru trene binersiniz. Tövbe etmenin anlamı budur. Tövbe etmek, düşüncenizi değiştirmek; yanlış olandan dönüş yapmak ve doğru olana teslim olmak anlamına gelir. Tanrı’nın önünde tövbe etmenin anlamı, kendimi günahlarım için cezalandırmam gerektiği anlamına gelmez. Günahımı, Tanrı’nın gözleriyle görmem gerektiği anlamına gelir. Tanrı, Kayin’in tövbe etmesini –kendi yoluna güvenmekten vazgeçip Tanrı’nın yoluna güvenmesini ve bu yolu izlemesini– istedi. O zaman Kayin çok öfkelendi ve suratını astı. RAB, Kayin’e, ‘Niçin öfkelendin?’ diye sordu, ’Niçin surat astın? Doğru olanı yapsan seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.’ (Yaratılış 4:5-7) Kayin, tövbe etmeyecek kadar gururluydu. Kardeşi yüzünden utandırılmıştı! Kendisini bu utançtan kurtaracak ve kırılan onurunu kendi çözüm yoluyla düzeltecekti! Kayin kardeşi Habil’e, ‘Haydi, tarlaya gidelim’ dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. Rab, Kayin’e, ’Kardeşin Habil nerede?’ diye sordu. Kayin, ‘Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?’ diye karşılık verdi. RAB, ’Ne yaptın?’ dedi, ‘Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor.’ (Yaratılış 4:8-10) Habil’in canı ve ruhu RAB’le birlikte olmaya gitmişti, ama bedeni, Tanrı, gelecekte bir gün bu toprak bedeni sonsuzluk için uygun olan görkemli bir bedene dönüştürünceye kadar toprağa dönecekti. Kayin’e gelince, Tanrı ona tövbe etmesi için bir başka fırsat daha tanıdı, ama Kayin bunu reddetti. Kayin RAB’bin huzurundan ayrıldı. (Yaratılış 4:16) Kayin, bir isyan ve gurur ruhu içinde doğuya taşındı ve bir kent kurdu. Onun ve karısının pek çok çocuğu oldu. Bu çocukların büyük-büyükbüyük-büyük torunları ilk metal aletleri ve müzik aletlerini yaptılar. Kayin’in soyu çok zekiydi, ama RAB’bi tanımadılar. 60 Sahne 25 Sabır ve Yargı A dem’in işlediği ilk günahtan sonra on uzun kuşak geçti, Tanrı insanlık ailesine şu üzücü haberi verdi: Yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükteydi. (Yaratılış 6:5) Ama yeryüzünde Tanrı’ya güvenen bir aile hâlâ vardı. Nuh RAB’bin gözünde lütuf buldu. Bu nedenle Tanrı Nuh’a, ‘İnsanlığa son vereceğim’ dedi, ’Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim. Kendine gofer ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. Gemiyi şöyle yapacaksın…’ (Yaratılış 6:8,13-15) Bir futbol alanının uzunluğunun bir buçuk katı olan bu geniş ve büyük üç katlı mavna, her hayvan türünden bir çifti ve günah sunusu olarak temiz sayılan hayvanlardan yedişer çifti içinde barındırabilecek genişlikte yere sahipti. Geminin bir havalandırma sistemi ve büyük bir kapısı olacaktı. Bir yüzyıl sonra Nuh, karısı ve üç oğlu ve onların eşleriyle birlikte geminin yapımını tamamladı. Nuh çalışırken, dünyayı Tanrı’nın gelecek olan yargısı konusunda uyardı, ama insanlar bu uyarıya yalnızca alay ederek karşılık verdiler. Sonunda gemi hazır oldu. Nuh’un ailesi gemiye yiyecek depoladı. Tanrı, hayvanları, sürüngenleri, böcekleri ve kuşları getirdi. Gemiden içeri girmeleri ve gemideki binlerce bölmeye yerleşmeleri muhteşem bir görüntü oluşturmuştu! Nuh ve ailesi de gemiden içeri girdiler. Onlardan başka içeri giren oldu mu? Hayır ve Tanrı geminin kapısını kapattı. Öfkeli bulutlar yer küreyi sardılar, şimşekler çaktı ve gök gürledi. O gün, enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı. Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı. (Yaratılış 7:11-12) Bu olay tarihteki doğal felaketlerin en kötüsüydü. Geminin içine sığınmış olan sekiz canın dışında, tüm insanlık yok oldu. Kibirli ve imansız bir dünya gerçeği çok geç öğrendi. Jeoloji ve fosillerle ilgili kayıtlar, Kutsal Kitap’taki kayıtları onaylarlar. Denizden çıkan fosiller Büyük Sahra çölünden Himalaya dağlarına kadar dünyanın en büyük çöllerinde ve dağlarında kazılar yapılarak ortaya çıkartılabilir. Tanrı, merhametiyle ilgili olarak sabırlı davranır, ama adaletiyle ilgili olarak günahı yargılayacaktır. 62 Sahne 26 Taze Bİr Başlangıç G emideki Nuh’a, ailesine ve hayvanlara ne oldu? Tanrı’nın yargısından kurtuldular. Sonra Tanrı, Nuh’u ve gemideki evcil ve yabanıl hayvanları anımsadı. Yeryüzünde bir rüzgâr estirdi, sular alçalmaya başladı. (Yaratılış 8:1) Büyük gemi, alçalan suyun üzerinde yüzdü ve sonunda Türkiye’nin batısında bulunan iki zirveli bir dağ kitlesi olan Ağrı Dağı’na oturdu. Nuh, kuru toprak bulup bulamayacağını anlamak için üç kez dışarıya bir güvercin gönderdi; ilkinde konacak bir yer bulamadığı için güvercin geri döndü. Güvercini ikinci kez dışarı saldığında güvercin gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağı ile döndü. Nuh, yedi gün sonra güvercini yine gönderdi ve bu kez güvercin geri dönmedi. Kendisine bir yuva bulmuştu! Nuh, gemiden çıkma zamanının geldiğini anladı. Tufanın başlangıcından bu yana tam bir yıl geçmişti. Ailesi ve hayvanlar gemiden çıktıktan sonra Nuh’un yaptığı ilk şeyin ne olduğunu biliyor musunuz? Nuh, RAB’be bir sunak yaptı. Orada, bütün temiz sayılan hayvanlarla kuşlardan yakmalık sunular sundu. Rab, güzel kokudan hoşnut oldu… (Yaratılış 8:20-21) Tanrı’nın merhameti ve adaleti değişmemişti. Günah hâlâ bir ölüm cezası talep ediyordu. Nuh bu yüzden masum yaratıkların kanlarını döktü ve onların bedenlerini sunakta yaktı; gök ve yer arasındaki, Tanrı ve insan arasındaki günah sorununu geçici olarak durdurdu. Bu tür kurbanlar, bir gün yeryüzüne günah için gerçek ödemeyi yapmak için gelecek olan günahsız Mesih’e işaret ediyorlardı. Tanrı sonra, Nuh’a ve Nuh’un ailesine bir buyruk verdi: Verimli olun, çoğalıp yeryüzünü doldurun. (Yaratılış 9:1) RAB Tanrı aynı zamanda yeryüzü gezegeniyle de bir antlaşma yaptı: Yayımı (gökkuşağı) bulutlara yerleştireceğim ve bu yeryüzüyle aramdaki antlaşmanın belirtisi olacak… Canlıları yok edecek bir tufan bir daha olmayacak. (Yaratılış 9:13,15) Tanrı, antlaşmasının bir belirtisi olarak bulutlu göğe doğru yükselen görkemli bir gökkuşağını açığa çıkardı. Tanrı bir daha asla küresel bir tufan göndermeyeceğine dair vaatte bulundu. Gökkuşağı bize her zaman, Tanrı’nın, ceza verme ya da koruma konusundaki vaatlerini hatırlatır. 64 Sahne 27 Gurur Kulesİ H er ne kadar taze bir başlangıç ile kutsanmış olsalar da, birkaç kuşak sonra insanların çoğu yine kendi yollarında yürümek için RAB’den ayrıldılar. Örneğin, Tanrı, insanlığa çoğalmalarını ve “yeryüzünü doldurmalarını” emretmişti (Yaratılış 1:28; 9:1). Ama insan ne yaptı? İnsanın ne yaptığını Kutsal Yazılar bize anlatır: O zamana kadar dünyadaki tüm insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. İnsanlar doğuya göçerlerken Şinar bölgesinde (bugünkü Irak) bir ova bulup oraya yerleştiler. Birbirlerine şöyle dediler, “Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim.” Taş yerine tuğla, harç yerine zift kullandılar. Sonra, “Kendimize bir kent kuralım” dediler, “Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız.” (Yaratılış 11:1-4) Bu kenti kuran kişiler, Rab’bin yüce adını övmek yerine, insanların onların adlarını övmelerini istediler. Şeytan gibi, onlar da bir gurur ve isyan ruhu tarafından kontrol edildiler. “Göklere erişecek bir kule dikmek” istemeleri, tıpkı günümüzde cennete kendi çabaları aracılığıyla ulaşmayı uman dindar kişilerin isteklerine benziyordu. Kayin gibi, bu insanlar da dindardılar ve Tanrı’nın bağışlama ve doğruluğa ilişkin yolunu önemsemediler. Tanrı’ya ve O’nun tasarısına güvenmediler. Bu nedenle RAB Tanrı şöyle dedi: “Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar.” Böylece RAB onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. Bu nedenle kente Babil adı verildi. Çünkü Rab bütün insanların dillerini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı. (Yaratılış 11:7-9) Rab, her aileye ya da her soya farklı bir dil vererek, kentin yapım projesini durdurdu. İnsanların, aynı Tanrı’nın emretmiş olduğu gibi, Babil’den ayrılmaktan ve yeryüzünü doldurmaktan başka çareleri kalmadı. İnsanlar başladıkları kuleyi tamamlayamadılar, ama Tanrı’nın tasarısı yürürlüğe kondu. 66 Sahne 28 Tanrı İbrahİm'İ Çağırır P eygamber Nuh’un zamanından sonra tam on kuşak geçmişti. Şeytan ulusları sımsıkı kavramıştı ya da öyle gibi görünüyordu. İnsanlar, RAB’be güvenmek yerine kendi dinlerine güvendiler. Bazı uluslar, güneşi Yaratan’a tapınmak yerine güneşe tapındılar. Diğerleri ise ayın önünde yere kapandılar. Yıl, yaklaşık olarak İ.Ö. 1925’di. Arabistan’ın kuzey doğusunda bulunan bir ülkede adı Avram olan bir adam yaşamaktaydı. Tanrı daha sonra onun adını, çokların babası anlamına gelen İbrahim olarak değiştirdi. İbrahim 75 yaşında, karısı Sara ise 65 yaşındaydı ve çocukları yoktu. Her ikisi de, anne ve babası ve komşuları da Yaratan yerine yaratılmış varlıklara tapınan putperest kişilerdi. RAB bir gün İbrahim’e şöyle dedi: ‘Ülkeni, akrabalarını ve baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git’ dedi. ‘Seni büyük bir ulus yapacağım, seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım ve bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacak, seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığınla kutsanacak.’ (Yaratılış 12:1-3) RAB, İbrahim’le bir antlaşma yapmak istedi. Eğer İbrahim baba evini bırakır ve bilmediği bir ülkeye giderse, Tanrı o zaman onun aracılığıyla büyük şeyler yapacaktı: 1. Tanrı, İbrahim’i büyük bir ulusun babası yapacaktı. 2. Ve bu yeni ulus aracılığıyla Tanrı, tüm halkları bereketleyecekti. Eğer İbrahim Tanrı’ya güvenir ve O’nu izlerse, peygamberlerin, Kutsal Yazılar’ın ve dünyanın Kurtarıcısı’nın ortaya çıkacağı bir ulusun babası olacaktı. İbrahim ne yaptı? İman sayesinde İbrahim miras alacağı yere gitmesi için çağrılınca, Tanrı’nın sözünü dinledi ve nereye gideceğini bilmeden yola çıktı. (İbraniler 11:8) İbrahim ve karısı için akrabalarını bırakmak ve ailelerinin dinlerine sırt çevirmek kolay değildi. Ama yine de tek gerçek Tanrı’yı izlemek için akrabalarının eleştirisine katlanmayı seçtiler. Tanrı’ya güvenmek ve O’na itaat etmek her zaman kolay değildir, ama her zaman en iyisidir. 68 Sahne 29 Vaadİnİ Yerİne Getİren İ brahim ve karısı yaşlıydılar ve çocukları yoktu. Ama yine de RAB İbrahim’i büyük bir ulusun babası yapacağına dair söz vermişti. İbrahim, Tanrı’nın yerine gelmesi “imkansız” bu vaadine nasıl karşılık verdi? İbrahim Tanrı’ya iman etti ve böylece aklanmış sayıldı ve kendisine Tanrı’nın dostu dendi. (Yakup 2:23; Yaratılış 15:6) Adem soyundan olan kişilerin hepsi gibi İbrahim de bir günahkârdı, ama İbrahim de Habil ve Nuh gibi Tanrı’ya günah sunuları takdim etti. İbrahim RAB’be ve O’nun vaatlerine iman ettiği için Tanrı, doğruluğu İbrahim’in gökteki kaydına geçirdi ve ona sonsuz yaşam armağanını verdi. Aynı zamanda Sara da Tanrı’ya güvendi ve Tanrı onu da doğru kişi ilan etti. Ama beklemek zordur. On yıl süreyle, Sara’nın hamile kalmasını umut ederek ve bu konuda dua ederek Filistin ülkesinde kaldıktan sonra, İbrahim ve Sara Tanrı’nın İbrahim’e bir oğul vereceğine ilişkin vaadini yerine getirmesi için O’na “yardım etmeye” karar verdiler. Yerel bir adeti uygulayan Sara, Mısırlı cariyesi Hacer’i İbrahim’e verdi ve İbrahim Hacer’le yattı. Hacer hamile kaldı ve bir oğul dünyaya getirdi. Bu çocuğa İsmail adını verdiler. Yaklaşık 13 yıl sonra İbrahim 99 ve Sara 89 yaşına geldikleri zaman, Gücü Her Şeye Yeten Tanrı onlara tekrar göründü. Onlara bir oğul sahibi olacaklarını ve adını İshak koyacaklarını bildirdi ve Rab aynı zamanda İbrahim’e şunu da söyledi: İsmail’e gelince, seni işittim. Onu kesinlikle kutsayacağım… Ancak antlaşmamı gelecek yıl bu zaman Sara’nın doğuracağı oğlun İshak’la sürdüreceğim. (Yaratılış 17:20-21) Bir yıl sonra Sara, vaadin oğlu olan İshak’ı doğurdu. Resme bakın. İbrahim’i ve karısını gece vakti gökyüzüne bakarken görüyor musunuz? Rab’be, sadakati için teşekkür ediyorlar. Daha sonra, Hacer ve İsmail evden gönderildiler, ama Tanrı onlara da iyilik yaptı. Çocuk büyürken Tanrı onunlaydı. Çocuk çölde yaşadı ve okçu oldu. Paran Çölü’nde yaşarken annesi ona Mısırlı bir kadın aldı. (Yaratılış 21:20-21) İsmail, Tanrı’nın pek çok şekilde bereketlemiş olduğu güçlü Arap halkının babası oldu. İshak’a gelince, o evde kaldı ve babasının sığırları ve koyunlarıyla ilgilendi. İshak bazen sağlıklı bir kuzuyu seçmek, onu öldürmek ve günahları için sunak üzerinde takdim etmek gibi konularda babasına yardım ederdi. Ama ne İshak ne de babası, Tanrı’nın talep etmek üzere olduğu kurbanı hayal bile edemezlerdi. 70 Sahne 30 Nİhaİ Deneme T anrı, İbrahim’i ve oğlunu, günahkârları günahtan ve ölümden kurtarmakla ilgili tasarısının bazı peygamberliklerini ve örneklerini dünyanın önünde sergilemek için kullandı. Tanrı aynı zamanda İbrahim’in imanını ondan korkunç bir şey, deneme sona erinceye kadar hiçbir anlam ifade etmeyecek olan bir şey isteyerek had safhada bir denemeye tabi tutmayı planladı. İbrahim yaşamının bu aşamasında Rab’be mutlak bir şekilde güveniyordu. İbrahim, Tanrı’yı tanıyordu. Tanrı’nın iyi ve adil olduğunu biliyordu. Ama İbrahim yine de Tanrı kendisinden yanlış gibi görünen bir şey isteseydi, O’na güvenebilecek ve itaat edebilecek miydi? Öyküyü, doğrudan Kutsal Yazılar’dan aktaralım: Daha sonra Tanrı, İbrahim’i denedi. “İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “Buradayım” dedi. Tanrı, “İshak’ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya11 bölgesine git!” dedi, “Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.” İbrahim sabah erkenden kalktı, eşeğine palan vurdu. Yanına uşaklarından ikisini ve oğlu İshak’ı aldı. Yakmalık sunu için odun yardıktan sonra, Tanrı’nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı. Üçüncü gün gideceği yeri uzaktan gördü. Uşaklarına, “Siz burada, eşeğin yanında kalın” dedi, “Tapınmak için oğlum ile birlikte oraya gidip döneceğiz.” İbrahim yakmalık sunu için yardığı odunları oğlu İshak’a yükledi. Ateşi ve bıçağı kendisi aldı. Birlikte giderlerken İshak, İbrahim’e, “Baba!” dedi. İbrahim, “Evet, oğlum!” diye yanıtladı. İshak, “ateş ile odun burada, ama yakmalık kuzu nerede?” diye sordu. İbrahim, “Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak” dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler. (Yaratılış 22:1-8) 72 Sahne 31 Mahkûm Edİlen Oğul İ brahim’in uşaklarına oğluyla birlikte kurban sunacağı dağa tırmanmadan önce ne dediğini işittiniz mi? “Tapınmak için oraya gideceğiz ve döneceğiz.” Eğer öldürülecek ve bedeni yakılacak ise İbrahim’in oğlu nasıl geri dönebilirdi? Kutsal Yazılar’da şöyle yazar: İbrahim Tanrı’nın ölüleri bile diriltebileceğini düşündü; nitekim İshak’ı simgesel şekilde ölümden geri aldı. (İbraniler 11:19) Tanrı, İshak’ı yeni bir ulusun (vaat edilen Kurtarıcı bu ulustan gelecekti) babası yapmak için vaatte bulunmuştu. Tanrı yalan söyleyemez. İbrahim için bu kadarı yeterliydi. Bu arada tüm bunlar olup biterken acaba İshak ne düşünüyordu? İshak bir günahkâr olduğunu ve günahları yüzünden ölmeyi hak ettiğini biliyordu. Aynı zamanda Tanrı’nın, onun yerine geçecek bir kurbanı kabul edeceğini de biliyordu. Ama bugün yanlarında bir kuzu ya da bir koç olmadan bir kurban kesmeye gidiyorlardı? Bu durum makul görünmüyordu! İshak bu yüzden babasına şöyle dedi: “Ateş ve odun burada, ama yakmalık sunu kuzusu nerede?” İbrahim şöyle yanıtladı: “Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak.” Şimdi öyküye devam edelim: İbrahim, Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca orada bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Sonra oğlunu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı. Ama Rab’bin meleği göklerden, ‘İbrahim, İbrahim!’ diye seslendi. İbrahim, ‘İşte, buradayım’ diye karşılık verdi. Melek, ‘Çocuğa dokunma’ dedi, ‘ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.’ (Yaratılış 22:9-12) İbrahim ve oğlu sevindiler! Ama talep edilmiş olan kurban ne olacaktı? İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. (Yaratılış 22:13) İbrahim’in oğlundan ölüm cezası esirgendi. Tanrı onun yerine geçen bir kurban tedarik etmişti! 74 Sahne 32 Tasvİrler ve Peygamberlİkler T anrı, İbrahim’in mahkûm edilen oğlunu nasıl kurtardı? Onun yerine ölmesi için lekesiz, masum bir hayvan tedarik etti. İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu. (Yaratılış 22:13) Tüm bu olaylar, günah ve ölüm yasasının taleplerini tatmin edecek ve yeryüzündeki her ulustan insanları günahlarından kurtaracak kutsal bir Kurtarıcı’nın yeryüzüne gönderilmesine ilişkin Tanrı tasarısını tasvir ediyorlardı. Bu nedenle İbrahim “oraya Yahve-yire (RAB sağlar) adını verdi. ‘Rab’bin dağında sağlanacaktır’ sözü bu yüzden bugün de söyleniyor.” (Yaratılış 22:14) İbrahim neden oraya RAB sağlamıştır yerine Rab sağlayacaktır adını verdi? Tanrı bir fidye sağlamamış mıydı? Dağın adına ‘Rab sağlayacaktır’ diyen İbrahim peygamber bir gün bu aynı dağda Tanrı’nın kendisinin bir kurban sağlayacağını önceden bildirdi. Bu kurbanın kanı öylesine değerli olacaktı ki, Tanrı bu kurbanın kanını dünyanın günah borcuna karşılık tam bir ödeme olarak kabul edecekti, öyle ki, her kim bu kurbana iman ederse, mahvolmasın, ama sonsuz yaşama kavuşsun. İbrahim peygamberin sunakta bir koç sunmasının üzerinden yaklaşık 1.900 yıl geçtikten sonra, vaat edilen Kurtarıcı’nın kendisi bu tarihi olaya bakarak şöyle diyecekti: “Babanız İbrahim günümü göreceği için sevinç ile coşmuştu; gördü ve sevindi.” (Yuhanna 8:56) Koçun kokusu gökyüzüne yükseldiği zaman, Tanrı İbrahim’e bu aynı dağın sırası üzerinde kurban edilecek olan gelecekteki yakmalık sunuyla ilgili bir anlayış verdi. İbrahim’in oğlunun, “Kuzu nerede?” sorusuna verdiği yanıt, aniden daha da derin bir anlam kazanmış oldu: “Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak.” (Yaratılış 22:8) Tanrı, İbrahim ve oğlu için kuzuyu henüz sağlamamıştı. Tanrı bir koç sağlamıştı. Kuzu nerede idi? Doğru zamanda bu sorunun yanıtını Tanrı’nın kendisi verecekti. 76 Sahne 33 Sadık ve Kutsal Bİr tanrı T anrı’nın İbrahim’e verdiği iki büyük vaadi hatırlıyor musunuz? Tanrı, önce şöyle demişti: “Seni büyük bir ulus yapacağım.” (Yaratılış 12:2) Tanrı sözünü yerine getirdi. İbrahim’in oğlu İshak oldu. İshak’ın oğlu Yakup oldu ve Yakup’un, aileleri İsrail’in on iki oymağını oluşturan on iki oğlu oldu. Tanrı, bu özel –ve genellikle isyankâr– ulus aracılığıyla çalışarak yeryüzünde yaşayan tüm insanlara kendisinin nasıl olduğunu ve günahkârların kendisine nasıl geleceklerini göstermek istedi. Tanrı, bu ulusu koruduğunda, sizi ve beni bereketleme konusundaki tasarılarını korumuş oluyordu. Çünkü peygamberler, Kutsal Yazılar ve vaat edilen Kurtarıcı bu ulustan gelecekti. Tanrı’nın gizli tasarısı ilerlemek için harekete geçiyordu. İ.Ö. 1500 yılı civarında Tanrı, İbrahim’in soyundan olan Musa’yı, peygamberi olması için çağırdı. Musa, Kutsal Kitap’ın ilk beş kitabını yazdı. Aynı zamanda Tanrı Musa’yı, İbrahim’in soyundan gelen üç milyon kişiye önderlik etmesi ve onları dört yüz yıllık tutsaklıktan kurtarması için de kullandı. Tanrı bu üç milyon kişiye bizzat rehberlik etti; bir bulut sütunu gün esnasında gölge, bir ateş sütunu ise gece olduğunda ışık sağladı. Tanrı, kudretli kolu aracılığıyla halkı için Kızıldeniz’i ikiye yararak bir kurtuluş yolu açtı, onlara gökten ekmek ve bir kayadan su verdi ve Sina Dağı’na getirdi. Orada, dağın eteklerinde Tanrı halka şöyle dedi: “Siz benim için bir krallık… ve kutsal bir ulus olacaksınız.” (Mısır’dan Çıkış 19:6) Tanrı, bu ulusun kutsal olmasını istedi: Kendisi için ayrılmış olan ve çevresindeki uluslardan farklı bir ulus. Ama halk, kutsal olmanın ne anlam ifade ettiğini anlamadı; kendilerini çaresiz günahkârlar olarak görmediler. Bir şekilde, Tanrı’nın iyiliğini kazanabileceklerini düşündüler. RAB onlara, günaha karşı duyduğu yakıcı öfkesi hakkında bir ders vermek amacıyla şiddetle sarsılan dağın üstüne ateş içinde ve boru sesleri eşliğinde indi. “Sina Dağı’nın her yanından duman tütüyordu. Çünkü RAB dağın üstüne ateş içinde inmişti. Dağdan ocak dumanı gibi duman çıkıyor, bütün dağ şiddetle sarsılıyordu. Boru sesi gitgide yükselince, Musa konuştu ve Tanrı onu gök gürlemeleriyle yanıtladı.” (Mısır’dan Çıkış 19:18-19) Tanrı, Adem’e bir buyruk vermişti. Şimdi, bu yeni ulusa on buyruk vermek üzereydi. 78 U Sahne 34 On Buyruk lusa ait olan halkın çoğunluğu, Tanrı’nın halkı olmak için yeterince iyi olduğunu düşündü. Bu nedenle, RAB onlara önce Sina Dağı’ndan gelen gök gürleme sesleriyle On Buyruk’u verdi, sonra Musa’ya On Buyruk’u iki taş levhaya yazdırdı. Şimdi gelin, On Buyruk’u okuyalım (sağda, Mısır’dan Çıkış kitabından özetlenerek alınmıştır). Tanrı, Musa’ya on buyruğun hepsine mükemmel bir şekilde uyulması gerektiğini söyledi. “Bu yasanın sözlerine uymayana lanet olsun.” (Yasa’nın Tekrarı 27:26) Sizce, insanlar bu on buyruğu işittikten sonra kendilerini nasıl hissettiler? Sizce, hâlâ yeterince iyi olduklarını düşünebildiler mi? Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Tanrı’nın mükemmel krallığında yaşamak için yeterince iyi olduğunuzu düşünüyor musunuz? Birinci buyruğu tekrar okuyun. Tanrı’yı yaşamınızda her zaman birinci sıraya koyuyor musunuz? Eğer bunu yapmıyorsanız, o zaman bu yasayı ihlal ediyorsunuz demektir. Beşinci buyruğu okuyun. Eğer anne ya da babanıza bir kez itaat etmediyseniz, Tanrı’nın önünde suçlusunuz demektir. Şimdi sekizinci buyruğa bakın. Eğer bir kez, sizin olmayan bir şeyi aldıysanız ya da bir sınav sırasında kopya çektiyseniz, bu yasayı ihlal etmişsinizdir. Hiç yalan söylediğiniz oldu mu? O zaman, dokuzuncu buyruğa itaat etmemişsiniz demektir. Son buyruk, bize, başka birine ait olan bir şeyi istemenin bile yanlış olduğunu söyler. Tanrı, yüreklerimizdeki günahı görür. Adem ve Havva’nın Tanrı’yla olan ilişkisini kaç tane günah mahvetti? Yalnızca bir tek günah! Tanrı’nın mükemmel standardı değişmemiştir. “Yasa’nın her dediğini yerine getirse de, tek konuda ondan sapan kişi, bütün Yasa’ya karşı suçlu olur.” (Yakup 2:10) Tanrı kutsaldır ve günaha göz yumamaz. Ölü bir domuzun çürümüş cesedinin bulunduğu bir odada olmak ister miydiniz? Tanrı için de günahımız böyle bir durum gibidir. Kokan bir bedene parfüm sıkmakla onu temizleyemediğimiz gibi, hiçbir dini çaba da yüreklerimizi temizleyemez. Tanrı’nın yasası, yüzümdeki bir kiri gösteren ayna gibi, bana yüreğimdeki kiri gösterir. Ayna nasıl yüzümü temizleyemezse, aynı şekilde On Buyruk da yüreğimi temizleyemez. “Bu nedenle, Yasa’nın gereklerini yapmakla, hiç kimse Tanrı katında aklanmayacaktır. Çünkü Yasa sayesinde günahın bilincine varılır.” (Romalılar 3:20) Bizler, ne kadar iyi olduğumuzu düşünürsek düşünelim, Tanrı’yla birlikte gökyüzünde yaşayacak kadar iyi değiliz. Bir Kurtarıcı’ya ihtiyacımız var. 80 1. Benden başka tanrın olmayacak. 2. Kendine put yapmayacaksın... çünkü Tanrın Rab benim. 3. Tanrın Rab’bin adını boş yere ağzına almayacaksın. 4. Şabat Günü’nü kutsal sayarak anımsa. 5. Annene babana saygı göster. 6. Adam öldürmeyeceksin. 7. Zina etmeyeceksin. 8. Çalmayacaksın. 9. Komşuna karşı yalan yere tanıklık etmeyeceksin. 10. Komşunun karısına ya da hiç bir şeyine göz dikmeyeceksin. Sahne 35 Daha Fazla Tasvİrler O n Buyruk, yeni ulusa doğru ve yanlış ile ilgili standart hakkında net bir anlayış sağladı. Bu, iyi bir şeydi. Ama Tanrı’nın Yasası aynı zamanda kötü haber de getirdi. İnsanlara başlarının büyük dertte olduğunu gösterdi. Günahları nedeniyle hepsinin ölmesi ve Tanrı’dan ayrılması gerekiyordu. İyi haber ise RAB’bin, onların günahlarını örtmek için kuzuların, boğaların, keçilerin ve güvercinlerin dökülen kanlarını hâlâ kabul edeceğiydi. Ve böylece aynı gün Tanrı, gök gürültüsü sesleri arasında On Buyruk’u verdi ve Musa’ya şöyle dedi: “Bir sunak yapın …ve yakmalık sunularınızı bu sunağın üzerinde sunun.” (Mısır’dan Çıkış 20:24). Elini kuzunun başının üzerine koymuş olan Musa’yı görüyor musunuz? İnsanların ellerini kuzuya doğru uzattıklarını görüyor musunuz? Tanrı’ya ve O’nun bağışlama yoluna inandıkları için günahları masum kuzunun üzerine konuyor. Kuzu daha sonra sunağın üzerinde öldürülecekti. Ve dökülen kan halkın günahlarını örtecekti. Daha sonra hayvanın ölü bedeni kül haline gelene dek yakılacaktı. Küller halka, Tanrı’nın onların günahlarıyla ne yaptığını gösterecekti. Bağışlanmışlardı! Ama günahların bağışlanması için hayvan kanı sunmayla ilgili bu sistem, aslında Tanrı’nın gerçekten talep ettiği bir şeyin yalnızca bir örneğiydi. Yasa her yıl sürekli aynı kurbanları sunarak Tanrı’ya yaklaşanları asla yetkinliğe erdiremez. Erdirebilseydi, kurban sunmaya son verilmez miydi? Çünkü tapınanlar bir kez günahlarından arındıktan sonra artık günahlılık duygusu kalmazdı. Ama tam aksi oldu; o kurbanlar insanlara yıldan yıla günahlarını anımsatıyor. “Çünkü boğalarla tekelerin kanı günahları ortadan kaldıramaz.” (İbraniler 10:1-4) Hayvanlar, Tanrı’nın benzeyişinde yaratılmadılar. Bir kuzunun değeri bir insanın değerine eşit değildir. Nasıl oyuncak bir arabayı alıp bir araba satıcısına götüremez ve onu gerçek bir arabanın karşılığında sunamazsanız, aynı şekilde bir kuzunun kanı da günah ve ölüm yasasının talep ettiği yüksek bedeli ödeyemezdi. Daha iyi bir kurbana ihtiyaç vardı. Kurban edilen hayvanlar dünyanın günah borcunu silemezlerdi, onlar günahkârlara bunu yapabilecek Olan’ın bir örneğini verdiler. 82 Sahne 36 Daha Fazla Peygamberlİkler K urtarıcının varış zamanı yaklaştıkça, RAB peygamberlerine bu Kral-Mesih ile ilgili daha çok peygamberlikte12 bulunmalarını söyledi. Aşağıda bu eski vaatlerden bazıları yer alıyor: İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak… —Peygamber Yeşaya 7:14 Ama sen, ey Beytlehem Efrata, İsrail’i benim adıma yönetecek olan senden çıkacak… O’nun kökeni öncesizliğe, zamanın başlangıcına dayanır. —Peygamber Mika 5:2 Bize bir çocuk doğacak, bize bir oğul verilecek… O’nun adı Harika Öğütçü… Güçlü Tanrı… Esenlik Önderi olacak. —Peygamber Yeşaya 9:6 Tanrınız sizi kurtarmaya geliyor. O zaman körlerin gözleri, sağırların kulakları açılacak. Topallar geyik gibi sıçrayacak. —Peygamber Yeşaya 35:4-6 Kesime götürülen bir kuzu gibiydi… —Peygamber Yeşaya 53:7 “Ellerimi, ayaklarımı deliyorlar…” —Peygamber Davut, Mezmur 22:16 Vaat edilen Kurtarıcı geliyordu! Ama ne zaman? Ve bu Kurtarıcı kim olacaktı? Bu peygamberlikler nasıl yerine geleceklerdi? 84 .. .. Bolum 2 Kral Tasarısını Yerİne getİrİr — Yenİ Antlaşma — 87 Sahne 37 Kral'ın Öyküsü Devam Eder K ral’ın kitabının ilk bölümünü nasıl buldunuz, beğendiniz mi? Eski Antlaşma’dan neler öğrendiniz? Antlaşma, karşılıklı karar ya da ahit anlamına gelir. Tanrı, Yeni Antlaşma’nın kutsal yazılarını vermeden çok önce şöyle dedi: “Yeni bir antlaşma yapacağım günler geliyor.” (Yeremya 31:31) Tanrı, halkıyla yapmış olduğu ilk antlaşmada onlara, kendi kutsallığını ve onların günahkârlığını göstermek için birçok yasa verdi. Aynı zamanda gelecek olan Kurtarıcı hakkında onlara pek çok örnek ve peygamberlik de verdi. Peygamberler Eski Antlaşma’da şu ön bildiride bulundular: Kral-Mesih gelecek. Ama Yeni Antlaşma’da şunu okuruz: Kral-Mesih gelmiştir! Yeni Antlaşma Müjde’yi içerir. Arapça dilinde Müjde’ye İncil denir. Her iki sözcüğün anlamı da İyi Haber’dir. Müjde şu sözlerle başlar: İbrahim oğlu, Davut oğlu İsa Mesih’in soy kaydı şöyledir: İbrahim İshak’ın babasıydı, İshak Yakup’un babasıydı… (Matta 1:1-2) Kutsal Yazılar, tek tek her ismi belirterek İbrahim’den İsa’ya kadar olan soy zincirini hiçbir halkayı eksik etmeden kaydeder. Tanrı, İbrahim’in aile soyu aracılığı ile Kurtarıcı’yı göndererek tüm ulusları bereketleme vaadini yerine getirecekti. Yeni Antlaşma dört müjde kitabı içerir. Neden dört müjde? Neden yalnızca bir tane değil? Tanrı, Eski Antlaşma’da Musa’ya şöyle dedi: “Her sorun iki ya da üç tanığın tanıklığı aracılığıyla açıklığa kavuşturulacaktır.” (Yasa’nın Tekrarı 19:15) Tanrı, öyküsünü ve mesajını onaylamak için Mesih’in yaşamı hakkında yalnızca iki ya da üç değil, dört ayrı kişinin dört ayrı kayıt tutmasına karar verdi. Bu kişilerin adları, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’dır. Bu durum, tıpkı dört habercinin aynı olayı naklederlerken her birinin aynı öyküyü dört farklı bakış açısından anlatmalarına benzer. Ancak Yeni Antlaşma’da toplam 27 kitap bulunur. Luka tarafından yazılan Elçilerin İşleri kitabı, Mesih görevini tamamladıktan sonra olan olayları anlatır. Tanrı, Yeni Antlaşma’nın geri kalan bölümünü yazmaları için Pavlus’a (eski bir tedhişçi), Yakup ve Yahuda’ya (İsa’nın üvey kardeşleri) ve Petrus ve Yuhanna’ya (balıkçılar) esin vermiştir. Her kitap Kral ve O’nun planları hakkında O’nu seven herkese daha fazla bilgi sunmaktadır. Şimdi O’nun öyküsünün devamını okuyalım. 88 Sahne 38 Meryem'İn Öyküsü Z aman gelmişti. Binlerce yıl süren hazırlıktan sonra Tanrı, vaat edilen Kurtarıcı Kral-Mesih’i dünyaya göndermek üzereydi. Ama bu Kurtarıcı Kral-Mesih kim olacaktı? Ve dünyaya nasıl gelecekti? Yahudiye Kralı Hirodes zamanında Tanrı, Melek Cebrail’i Celile’de bulunan Nasıra adlı kente, Davut’un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem’di. Melek ona, ‘Korkma Meryem’ dedi, ‘Sen Tanrı’nın lütfuna eriştin. Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. O, büyük olacak, kendisine ‘Yüceler Yücesinin Oğlu’ denecek. Rab Tanrı O’na atası Davut’un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup’un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir. Meryem, meleğe, ‘Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki!’ dedi. Melek ona şöyle yanıt verdi: ‘Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi’nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.’ (Luka 1:5,26-27, 30-35) Cebrail, İsa’yı neden “Tanrı Oğlu” olarak adlandırdı? Bazı kişiler bu ifadenin Tanrı’nın bir eş aldığı ve bir oğula baba olduğu anlamına geldiğini düşünürler. Ancak bu ifade bu anlama gelmez! Eğer Afrika kıtasında yaşayan biriyseniz, bazı kişiler sizi “Afrika’nın oğlu” olarak adlandırabilirler. Bu ifade, Afrika’nın evlendiği ve bir çocuk sahibi olduğu anlamına mı gelir? Hayır! Sizin Afrikalı olduğunuz anlamına gelir. Mesih, Tanrı’dan geldiği için Tanrı’nın Oğlu olarak adlandırılır. Mesih, Adem’in günah tarafından mahvedilmiş ailesine geldi, ama bu aileden çıkmadı. Mesih, Tanrı’nın Sözü ve Oğlu’dur. Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı’ydı. Başlangıçta O, Tanrı’yla birlikteydi. Her şey O’nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O’nsuz olmadı… Söz insan olup aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini – Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu biricik Oğul’un yüceliğini– gördük. (Yuhanna 1:1-3,14) Adem’in yasaklanan meyveyi yediği gün Tanrı’nın verdiği vaadi hatırlıyor musunuz? Tanrı, bir kadının soyunun, yılanın başını ezeceğini ilan etmişti. İşte bu vaat edilen soy şimdi bakire bir kızın rahmindeydi. Geriye O’nun, yılanın başını nasıl ezeceğini görmek kalıyordu. 90 Sahne 39 Yusuf'un Öyküsü M eryem, kuzey Filistin’in bir sınır kenti olan Nasıra’da yaşayan Yusuf adındaki bir marangozla sözlüydü ve yakında evleneceklerdi. Hem Meryem hem de Yusuf Yahudi’ydiler ve geldikleri soy Kral Davut’tan İbrahim’e kadar uzanıyordu. Ülkesi Roma tarafından yönetilmiyor olsaydı, Yusuf veliaht olacaktı. Romalı askerler caddelerde devriye geziyorlardı. Yahudiler devlete hainlik ederler kuşkusuyla tutuklanıyor ve çarmıha geriliyorlardı. Vergi memurları halkı soyuyorlardı. Yaşam çok zordu. Ancak Yusuf heyecanlıydı. Çok yakında Meryem’i kendisine eş olarak alacaktı. Nikahtan sonra birlikte yaşayacakları yeri hazırlamak için çok çalışmıştı. Ve sonra bir gün şok edici haberi duydu: Meryem hamileydi. Sizce, Yusuf kendisini nasıl hissetti? Bu durumda, Meryem ona sadakatsizlik etmiş gibi görünüyordu. Yusuf’un yüreği paramparça oldu, ama yine de doğru olanı yapmak istedi. Bu nedenle, Meryem’i herkesin önünde utandırmak istemediği için nişanı bozarak ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. Yusuf, bunları düşünürken uykuya daldı ve Rab’bin bir meleği rüyasında ona görünerek şöyle dedi: “Davut oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh’tandır. Meryem bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından kurtaracak olan O’dur.” Bütün bunlar, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar. İmmanuel, Tanrı bizimle demektir.” (Matta 1:20-23) Yusuf’un üzüntüsü sevince dönüştü. Ne büyük bir onurdu bu! Meryem vaat edilen Mesih’in annesi olacaktı! Ve Yusuf, çocuğun yasal velisi olacaktı! Kutsal Mesih’in bir insan annesi olacak, ama bir insan babası olmayacaktı. Adı İsa olacaktı, bu adın anlamı, RAB kurtarır ya da sadece Kurtarıcı’ydı. Yusuf uyanınca, Rab’bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem’i eş olarak yanına aldı. Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı. Doğan çocuğun adını İsa koydu. (Matta 1:24-25) Tanrı’nın eli tüm olup bitenlerin üzerindeydi. 92 Sahne 40 Varış Y edi yüz yıl önce peygamber Mika, Kral-Mesih’in, Kral Davut’un eski doğduğu kent olan Beytlehem’de dünyaya geleceğini önceden bildirmişti. Ama bir sorun vardı. Meryem ve Yusuf kuzeye üç günlük yolculuk mesafesinde bulunan Nasıra Kenti’nde yaşıyorlardı. Bu konuyla ilgili Kutsal Yazılar nasıl yerine gelecekti? Tanrı her şeyi denetimi altında tutuyordu. Meryem’in doğum yapma zamanı yaklaşırken, Roma İmparatoru Sezar Avgustus bütün Roma dünyasında bir sayım yapılması için buyruk çıkardı. Herkes yazılmak için kendi kentine gitti. Böylece Yusuf ve doğurmak üzere olan Meryem de Nasıra’dan Beytlehem’e gittiler. Onlar oradayken, Meryem’in doğurma vakti geldi ve ilk oğlunu doğurdu. O’nu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa yer yoktu. (Luka 2:6-7) Orada, yorgun yolcularla dolu Beytlehem’de, sayılmak üzere gelmiş olan kentte, vaat edilmiş olan bir kadının soyu doğdu. Müjde’de bu olay titizlikle kaydedilmiştir. Meryem, ilk doğanını, ilk oğlunu doğurdu. (Luka 2:6) Annesi tarafından bu bebek Meryem’in ilk doğan oğluydu. Ama O, babası tarafından Tanrı’nın sonsuz Oğlu’ydu. Tanrı’nın, aracılığıyla dünyayı yarattığı Söz, ateşler içindeki Sina Dağı’ndan gürleyen aynı Ses, şimdi bir bebeğin yumuşak ağlayışları aracılığıyla duyulabiliyordu. Ve O nerede doğdu? Bir kralın sarayında değil, bir hastanede değil, hatta bir handa bile değil. Göklerin Kralı yeni doğmuş bebek, kuzuların doğduğu yerde, bir ahırda doğdu ve yatak yerine bir yemliğe yatırıldı. Tüm bunların hepsi Tanrı’nın tasarısıydı. Rabbimiz İsa Mesih’in lütfunu bilirsiniz. O’nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu. (2. Korintliler 8:9) Ama Tanrı, Oğlu’nun dünyaya varışını onurlandırmak için bir tür kutlama düzenlemiş olamaz mıydı? Tanrı, bir kutlama düzenledi. 94 Sahne 41 Çobanların Öyküsü T anrı, Mesih’in13 yeryüzüne gelişiyle ilgili haberi önce kime bildirdi? İmparatora mı? Zengin ve ünlü olanlara mı? Dini önderlere mi? Hayır! Heyecan veren ilk haberi alan kişiler yoksul çobanlardı. Bu çobanlar Yeruşalim’deki tapınağın sunağında kurban edilecek kuzuları yetiştiriyorlardı. Aynı yörede, sürülerinin yanında nöbet tutarak geceyi kırlarda geçiren çobanlar vardı. Rab’bin bir meleği onlara göründü ve Rab’bin görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar. Melek onlara, ‘Korkmayın!’ dedi. ’Size bütün halkı çok sevindirecek bir haber müjdeliyorum: Bugün size, Davut’un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih’tir. İşte size bir işaret: Kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız.’ Birdenbire meleğin yanında göksel ordulardan oluşan büyük bir topluluk belirdi. Tanrı’yı överek, ‘En yücelerde Tanrı’ya yücelik olsun, yeryüzünde O’nun hoşnut kaldığı insanlara esenlik olsun!’ dediler. Melekler yanlarından ayrılıp göğe çekildikten sonra çobanlar birbirlerine, ‘Haydi Beytlehem’e gidelim, Rab’bin bize bildirdiği bu olayı görelim’ dediler. Aceleyle gidip Meryem’le Yusuf’u ve yemlikte yatan bebeği buldular. Onları görünce, çocukla ilgili kendilerine anlatılanları bildirdiler. Bunu duyanların hepsi, çobanların söylediklerine şaşıp kaldı. (Luka 2:8-18) Çobanların anlatmaları gereken öykü ne müthiş bir öyküydü! Kurtarıcı doğdu! O’nu gördük! O’na dokunduk! Melek bize, O’nun RAB Mesih olduğunu söyledi! Göğü bir melekler korosu doldurdu! Gece, gündüze benziyordu! Mesih gelmişti! O burada! O burada! Bazı kişiler çobanların verdiği habere inandı. Çoğu ise inanmadı. İster inanın, ister inanmayın, doğumuyla dünya tarihini ikiye bölen14 Kral insan soyuna katılmıştı. Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O’na İsa adı verildi. Bu, O’nun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği isimdi. (Luka 2:21) 96 Sahne 42 Yıldız bİlİmcİlerİn Öyküsü İ sa’nın ahırdaki doğumundan sonra, Yusuf küçük ailesinin kalacağı uygun bir yer düzenledi. Bir gün bazı heyecanlı yıldızbilimciler (yıldızları inceleyen bilge adamlar) Yeruşalim’e vardılar. Bu adamlar özel bir yıldız tarafından yönlendirilerek yeni doğan Kral’ı bulmak için doğudan, uzaklardaki Pers ülkesinden gelmişlerdi. Bu bilge kişilerin tek bir soruları ve tek bir amaçları vardı: “Yahudilerin Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O’nun yıldızının doğuşunu gördük ve O’na tapınmaya geldik. “ Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu. Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini toplayarak onlara Mesih’in nerede doğacağını sordu. ‘Yahudiye’nin Beytlehem Kenti’nde’ dediler. Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır… Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. ‘Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip ona tapınayım’ diyerek onları Beytlehem’e gönderdi. Yıldızbilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu. Çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu. Yıldızı gördükleri zaman, olağanüstü bir sevinç duydular. Eve girip çocuğu annesi Meryem’le birlikte görünce, yere kapanarak O’na tapındılar. Hazinelerini açıp ona armağan olarak altın, günnük ve mür sundular. Sonra gördükleri bir düşte Hirodes’in yanına dönmemeleri için uyarılınca, ülkelerine başka yoldan döndüler. Yıldızbilimciler gittikten sonra Rab’bin bir meleği Yusuf’a rüyada görünerek, ‘Kalk!’ dedi, ‘Çocukla annesini al ve Mısır’a kaç. Ben sana haber verinceye dek orada kal. Çünkü Hirodes öldürmek için çocuğu aratacak.’ (Matta 2:1-13) Hirodes çocuğu öldürmeye çalıştı. Yeruşalim halkı O’nu önemsemedi. Ama O’nu bulmak için kurak bir çölden geçen yıldızbilimciler O’na tapındılar ve O’na bir krala layık armağanlar verdiler: Altın, günnük ve ölülere sürmek için çok pahalı bir baharat olan mür. Neden ölü bedenlere sürülen bir baharat? Bu bilge adamlar İsa’nın ölmek için doğduğunu biliyorlar mıydı? 98 Sahne 43 Mükemmel Çocuk M eleğin uyarısından sonra Yusuf, Meryem’i ve bebek İsa’yı alarak Mısır’a gitti ve zalim kral Hirodes’in ölümüne kadar orada kaçak olarak yaşadılar. Hirodes öldükten sonra Rab’bin bir meleği Mısır’da Yusuf’a rüyada görünerek, ‘Kalk!’ dedi, ‘Çocukla annesini al, İsrail’e dön. Çünkü çocuğun canına kıymak isteyenler öldü.’ (Matta 2:19-20) Bu sözlerle Rab tarafından söylenmiş olan bir başka peygamberlik yerine geldi: Oğlumu Mısır’dan çağırdım. (Hoşea 11:1) Böylece Yusuf ve Meryem, İsa’yı Nasıra’ya götürdüler. İsa orada üvey kardeşleri ve kız kardeşleriyle birlikte büyüdü.15 Çocuk İsa pek çok açıdan diğer çocuklara benziyordu. O da yedi, uyudu, oynadı, ders çalıştı ve bir meslek öğrendi. Ama başka birçok açıdan İsa diğer çocuklardan farklıydı. O, asla bencil değildi. Anne ve babasına her zaman saygı gösterdi. Asla yalan söylemedi. O her zaman göklerdeki Babası’nı hoşnut etti. O, kutsal, suçsuz ve lekesizdi, günahkârlardan ayrılmıştı. (İbraniler 7:26) İsa tarihteki tek mükemmel çocuktur. Mükemmel olmak, O’nun dizinin derisinin hiçbir zaman sıyrılmadığı ya da bir sivilcesinin olmadığı anlamına gelmez. O’nun mükemmel bir doğaya sahip olduğu anlamına gelir. O, kutsallık ve iyilikte mükemmeldi. Aynı zamanda güç ve bilgelik konusunda da kusursuzdu, ama Meryem’in rahmine girmeden önce insanlar arasında bir insan olarak yaşayabilmesi için kendisi üzerinde belirli sınırlamaların olmasını kabul etti. İsa bilgelikte ve boyda gelişiyor, Tanrı’nın ve insanların beğenisini kazanıyordu. (Luka 2:52) İsa on iki yaşına geldiği zaman, anne ve babasıyla birlikte Fısıh Bayramı olarak bilinen yıllık kurban bayramı için Nasıra’dan Yeruşalim’e gitti.16 Akranları, büyük kenti keşfetmeye gitmeyi tercih ederken İsa, haftayı, tapınağın avlusunda oradaki öğretmenlerin arasında oturarak, onları dinleyerek ve onlara sorular sorarak geçirdi. O’nu dinleyen herkes, zekasına ve verdiği yanıtlara hayran kalıyordu. (Luka 2:47) Tapınak, halkın günahları için bir sunakta kuzuların yakıldığı yerdi. Küçük İsa, din öğretmenlerinin anlamadıklarını anladı. O, son Kuzu’yu sunmak için gelmişti. 100 Sahne 44 Tanrı Kuzusu İ sa’nın Beytlehem’deki doğumundan bu yana otuz yıl geçmişti. Sezar Avgustus ölmüştü; Roma’yı onun üvey oğlu Sezar Tiberius yönetiyordu. Hirodes Antipa Celile’de, Pontius Pilatus Yahudiye’de egemendi. Ve Filistin’de yeni bir peygamber vaaz etmekteydi. O günlerde Vaftizci Yahya Yahudiye Çölü’nde ortaya çıktı. Vaaz ediyor ve şu çağrıyı yapıyordu: ‘Tövbe edin! Göklerin Egemenliği yaklaşmıştır.’ Nitekim Peygamber Yeşaya aracılığıyla sözü edilen kişi, Yahya’dır. Yeşaya şöyle demişti: “Çölde haykıran, ‘Rab’bin yolunu hazırlayın, geçeceği patikaları düzleyin’ diye sesleniyor.” Yahya’nın deve tüyünden giysisi, belinde deri kuşağı vardı. Yediği, çekirge ve yaban balıydı. (Matta 3:1-4) Yahya’nın dönemindeki pek çok kişi ince keten giysiler giyerken ve en iyi yiyecekleri yerken, Yahya çok sade bir şekilde yaşıyordu; hizmete çağrılmış bir adamdı. Yahya, kralın yolunu hazırlayandı. Yüzlerce yıl önce Yeşaya ve Malaki adlı iki peygamber Kral-Mesih’in varışını duyuracak olan bir peygamberin geleceğini yazdılar. İşte Yahya, bu peygamberdi. Önceki peygamberler şu ön bildirilerde bulunmuşlardı: Vaat edilen Kurtarıcı doğru zamanda yeryüzüne gelecek. Yahya ise şöyle vaaz etti: Doğru zaman geldi. Kurtarıcı artık burada! Kalabalıklar Yahya’nın öğretişini işitmek için çöle akın ettiler. Kurtarıcıya ihtiyaç duydukları bir konumda olduklarını kabul eden günahkârlar, Şeria Irmağı’nda vaftiz oldular. Böyle yapmakla büyük günah borçlarını yıkayıp silecek ve onlara kendi doğruluğunu giydirecek olan Mesih’e duydukları imanı gösterdiler. Yahya, günlerce ve haftalarca halka gökten gelmesi uzun zamandır beklenen Kurtarıcı hakkında konuştu: “Ben O’nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O, sizi Kutsal Ruh’la vaftiz edecek.” (Matta 3:11) Sonra, bir gün, Kurtarıcı geldi – tepeden indi, kalabalığın arasından geçti ve aşağıda Yahya’nın vaftiz ettiği yere, Yahya’nın yanına geldi. Yahya, İsa’yı işaret ederek şöyle dedi: “İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!” (Yuhanna 1:29) Yahya, İsa’ya neden Tanrı Kuzusu dedi? Eğer nedenini biliyorsanız, o zaman Kral’ın görevini biliyorsunuz demektir. 102 Sahne 45 Mükemmel Oğul İ sa, Yahya’dan kendisini vaftiz etmesini istedi. Yahya bu isteğe itiraz etti, çünkü gökyüzünden gelen Kral-Mesih’in tövbe etmeye ihtiyacı yoktu. İsa ona şu karşılığı verdi: “Şimdilik buna razı ol! Çünkü doğru olan her şeyi bu şekilde yerine getirmemiz gerekir.” (Matta 3:15) O zaman Yahya razı oldu ve İsa’yı vaftiz etti. İsa, vaftiz olarak, kurtarmak üzere gelmiş olduğu insan ailesine ait olduğunu gösterdi. İsa vaftiz olur olmaz sudan çıktı. O anda gökler açıldı ve İsa, Tanrı’nın Ruhu’nun güvercin gibi inip üzerine konduğunu gördü. Göklerden gelen bir ses: ’Sevgili Oğlum budur! O’ndan hoşnudum’ dedi. (Matta 3:16-17) Yaratılışın ilk gününde olduğu gibi Tanrı’nın üçlü birliği tekrar açıklandı. Tanrı, Tanrı’nın Ruh’u ve Tanrı’nın Söz’ü dünyayı yaratmak için nasıl tek olarak çalıştılarsa, şimdi dünyayı kurtarmak için de tek olarak çalışacaklardı.17 Tanrı’nın Ruhu’nun (başlangıçta suların üzerinde hareket ediyordu) İsa’nın üzerine geldiğini görüyoruz. Tanrı’nın Oğlu’nun (dünyayı yaratan Söz) ırmağın sularından çıkmasını izliyoruz. Baba’nın göklerden konuştuğunu işitiyoruz. Geçen otuz yıl zarfında İsa gözlerden uzak, gösterişsiz ve tanınmadan yaşamıştı, ama göklerdeki Babası, O’nun her düşüncesini, sözünü ve eylemini gözlemlemişti. Tanrı’nın, Oğlu’nun yaşamıyla ilgili kararı neydi? “O’ndan hoşnudum!” Tüm insanlık tarihinde Tanrı’nın söylediği her şeyi yapan tek kişi, yalnızca İsa’dır. Her şeyi. Her zaman. Mükemmel olarak. İsa, Adem’in başaramadığı işi başardı: Tanrı’nın benzeyişini yansıttı. Ama İsa Tanrı’nın benzeyişini yansıtmaktan daha fazlasını yaptı. O, Tanrı’nın benzeyişiydi. Tanrı, eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu’yla bize seslenmiştir. Oğul, Tanrı yüceliğinin parıltısı, O’nun varlığının öz görünümüdür. Güçlü sözüyle her şeyi devam ettirir… (İbraniler 1:1-3) İsa’nın daha sonra söylediği şu sözlere şaşırmamak gerekir: “Ben ve Baba biriz.” (Yuhanna 10:30) İsa, mükemmel Oğul’dur. 104 Sahne 46 İkİncİ İnsan Ş eytan, bu mükemmel İnsan’ın kendi krallığında yaşıyor olmasından mutlu olmadı! Kötünün bir stratejisi vardı. İlk insanı günah işlemesi için nasıl ayarttıysa, şimdi de aynı şekilde bu İnsan’ın günah işlemesi için uğraşacaktı. Şeytan Adem’i kendi denetimi altına aldığı gibi, İsa’yı da denetimi altına almak istedi. Eğer Tanrı Oğlu günah işlemesi için ayartılabilirse, o zaman halkını günahlarından kurtarmada yeterli olamazdı. Bundan sonra İsa İblis tarafından denenmek üzere Ruh aracılığıyla çöle götürüldü. İsa, kırk gün kırk gece oruç tuttuktan sonra acıktı. O zaman Ayartıcı yaklaşıp, ‘Tanrı’nın Oğlu’ysan, söyle şu taşlar ekmek olsun’ dedi. (Matta 4:1-3) İsa acıkmıştı, ama Şeytan’a itaat etmedi. O, Babası’nın isteğinin dışında hareket etmezdi. İnsani arzularını tatmin etmek için sınırsız gücünü kullanmayacaktı. İsa, Şeytan’la savaşmak için Musa’nın Tevrat’ından bir alıntı yaptı: “Şöyle yazılmıştır: İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı’nın ağzından çıkan her bir sözle yaşar!” (Matta 4:4; Yasa’nın Tekrarı 8:3) Ahmak gururu içindeki Şeytan, Kutsal Olan’ı tekrar ayartmayı denedi. İblis bu kez İsa’yı çok yüksek bir dağa çıkardı. O’na bütün görkemiyle dünya ülkelerini göstererek, “Yere kapanıp bana taparsan, bütün bunları sana vereceğim” dedi. (Matta 4:8-9) Adem günah işlediği zaman, insanlık, yeryüzü üzerinde egemenlik sürme hakkını kaybetti. Şeytan kendisini kral yaparak dünyanın egemenliğini çalmıştı. Şimdi ise, Yücelik Kralı bu egemenliği geri almak üzere yeryüzündeydi, ama başını ezmek için gelmiş olduğu kişinin önünde eğilmeyecekti. İsa ona şöyle karşılık verdi: “Çekil, git Şeytan! ‘Tanrın Rab’be tapacak ve yalnız O’na kulluk edeceksin’ diye yazılmıştır.” (Matta 4:10) Bunun üzerine Şeytan İsa’yı bırakıp gitti. Şeytan O’nun gibi birini asla ayartmamıştı; O’nun günah işlemek için ne arzusu vardı ne de kapasitesi… İsa, Adem’den ve onun soyundan farklıydı. İlk insan yerden, yani topraktandır. İkinci insan göktendir. (1. Korintliler 15:47) Adem ilk mükemmel insandı. İsa, ikinci mükemmel insandı. Şeytan Adem’i günah işlemesi için ayarttığı zaman, Adem kaybetti ve Şeytan kazandı. Şeytan İsa’yı günah işlemesi için ayartmaya çalıştığı zaman, Şeytan kaybetti ve İsa kazandı. İlk insan bizi Şeytan’ın günah ve ölüm krallığına götürdü. İkinci insan ise bizi bu krallıktan çıkartmak için geldi. 106 Sahne 47 Kral-Mesİh Ş eytan’ın İsa’ya günah işletmek için giriştiği boş çabalardan sonra, İsa büyüdüğü ve bir marangoz olarak çalıştığı Nasıra Kenti’ne geri döndü. İsa her zamanki gibi Şabat Günü havraya gitti. (Luka 4:16) Havra, her cumartesi Kutsal Yazılar’ın okunduğu ve açıklandığı bir tapınma eviydi. O özel cumartesi gününde İsa’nın yapacağı bir duyurusu vardı. Kutsal Yazılar’dan okumak için ayağa kalktı. O’na peygamber Yeşaya’nın kitabının tomarları verildi. İsa kitabı açarak şu sözlerin yazılı olduğu yeri buldu: “Rab’bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde’yi iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için beni gönderdi…” (Luka 4:17-18) İsa’nın Kutsal Yazılar’da okuduğu bölüm, Kral-Mesih’le ilgili eski bir peygamberlikti; Kral-Mesih dünyaya Tanrı’nın nasıl olduğunu gösterecek ve günahkârları Şeytan, günah, ölüm ve cehennemin egemenliğinden kurtaracaktı. İsa sonra kitabı kapattı, görevliye geri verip oturdu. Havradakilerin hepsi dikkatle O’na bakıyorlardı. İsa, ‘dinlediğiniz bu yazı bugün yerine gelmiştir!’ dedi. (Luka 4:20-21) İsa’yı dinleyenler, O’nun peygamberlerin Kutsal Yazılar’da yazmış olduklarını yerine getirmek için gökten gelmiş olan Mesih olduğunu iddia etmesine nasıl karşılık verdiler? Havradakiler bu sözleri duyunca öfkeden kudurdular. Ayağa kalkıp İsa’yı kentin dışına kovdular. O’nu uçurumdan aşağı atmak için kentin kurulduğu tepenin yamacına götürdüler. Ama İsa onların arasından geçerek oradan uzaklaştı. (Luka 4:28-30) İsa egemendi. Adem’in günah bulaşmış ve ölen soyundan farklı olarak Tanrı tarafından meshedilmiş18 olan Kral-Mesih mükemmel denetime sahipti. O izin vermediği sürece hiç kimse O’na dokunamazdı. Ama O, onlara dokunacaktı. 108 Sahne 48 Cİnler ve Hastalık Üzerİnde Egemenlİk P eygamberlerin Kutsal Yazıları’nda Mesih’e verilen unvanlardan biri, RAB’bin Gücü’dür (Yeşaya 53:1). İsa yaptığı mucizelerle Tanrı’nın yeryüzündeki Gücü olduğunu gösterdi. O’nun elinin bir dokunuşu ya da ağzından çıkan bir sözle hasta ve ölmekte olan kişiler anında iyileştirildiler. Yanına büyük bir kalabalık geldi. Beraberlerinde kötürüm, kör, çolak, dilsiz ve daha birçok hasta getirdiler. Hastaları O’nun ayaklarının dibine bıraktılar. O da onları iyileştirdi. (Matta 15:30) Peygamberlerin sözleri yerine geliyordu. Körlerin gözleri açılıyor, kötürümler yürüyor, cüzamlılar temiz kılınıyor, sağırlar işitiyor, ölüler diriliyor ve Müjde yoksullara duyuruluyor. (Matta 11:5; Yeşaya 35:4-6; 61:1) İsa’nın iyileştiremediği hiçbir hastalık yoktu. İsa’ya cüzamlı biri geldi, diz çökerek, ‘İstersen beni temiz kılabilirsin’ diye yalvardı. İsa’nın yüreği sızladı, elini uzatıp adama dokundu, ‘İsterim, temiz ol!’ dedi. Adam anında cüzamdan kurtulup tertemiz oldu. (Markos 1:40-42) Güneş batarken herkes çeşitli hastalıklara yakalanmış akrabalarını İsa’ya getirdi. İsa her birinin üzerine ellerini koyarak onları iyileştirdi. Birçoğunun içinden cinler de, ‘Sen Tanrı’nın Oğlu’sun’ diye bağırarak çıkıyordu. Ne var ki, İsa onları azarladı, konuşmalarına izin vermedi. Çünkü kendisinin Mesih olduğunu biliyorlardı. (Luka 4:40-41) İsa, cinlerin O’nun hakkında tanıklık etmelerini istemedi. Bu kötü melekler, O, göğe ve yere var olmalarını emrettiği zaman, O’nun yetkisine ve gücüne tanıklık etmişlerdi. O’nun kendilerini gökten attığı zamanı hatırladıkları zaman, korkudan titriyorlardı ve tüyleri ürperiyordu. Ve, o Kişi, şimdi yeryüzünde bir insan olarak yaşıyordu! Efendilerinin egemenliği parçalanarak çökmekteydi. Yücelik Kralı egemenliklerini istila etmişti. İsa’nın gittiği her yerde, Şeytan’ın gücü zayıflamaktaydı. İsa’nın gittiği her yerde günahın laneti devriliyordu. Mucizelerle birlikte İsa bir çağrıda bulunuyordu: “Zaman doldu. Tanrı’nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin. Müjde’ye inanın!” (Markos 1:15) 110 Sahne 49 Rüzg r ve Dalgalar Üzerİnde Egemenlİk İ sa, kendisiyle birlikte yolculuk etmeleri ve O’ndan öğrenmeleri için yanına on iki adam seçti. Aynı zamanda İsa’yı izleyen çok sayıda kadın da vardı. Onlar İsa ve O’nun öğrencilerini, onlara yiyecek ve para vererek desteklediler. O’na iman edenler için İsa’nın çağrısı basitti: “Beni izleyin!” (Luka 5:27) Ama O’nun çağrısı aynı zamanda bir bedele de mal oluyordu: “Annesini ya da babasını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir. Oğlunu ya da kızını beni sevdiğinden çok seven bana layık değildir.” (Matta 10:37) O’nun öğrencilerinin çoğu balıkçılardan oluştuğu için İsa günlerini genellikle Celile Gölü’nün kıyısında geçirdi. Yakınlardaki ve uzaklardaki insanlar O’nun yanına geldiler. İsa göl kıyısında halka yine öğretmeye başladı. Çevresinde çok büyük bir kalabalık toplandı. Bu yüzden İsa göldeki bir tekneye binip oturdu. Bütün kalabalık göl kıyısında duruyordu. (Markos 4:1) İsa, o gün verdiği öğretişi bitirdikten sonra öğrencilerine, ‘Karşı yakaya geçelim!’ dedi. İsa zaten teknenin içindeydi, böylece kalabalığı arkalarında bırakarak yola çıktılar. Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bir bindirdi ki, tekne nerede ise suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O’nu uyandırıp, ‘Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?’ dediler. İsa kalkıp rüzgârı azarladı, göle, ‘Sus, sakin ol!’ dedi. Rüzgâr dindi, ortalık süt liman oldu. İsa öğrencilerine, ‘Neden korkuyorsunuz? Hâlâ imanınız yok mu?’ dedi. Onlar ise, büyük bir korku içinde birbirlerine, ‘Bu adam kim ki, rüzgâr da göl de O’nun sözünü dinliyor?’ dediler. (Markos 4:37-41) Bu adam kimdir? Davut peygamber daha bin yıl öncesinden bu sorunun yanıtını vermişti: Sarhoş gibi sallanıp sendelediler. Ustalıkları işe yaramadı. O zaman sıkıntı içinde Rab’be yakardılar, Rab kurtardı onları dertlerinden. Fırtınayı limanlığa çevirdi, yatıştı dalgalar. (Mezmur 107:27-29) Sadece konuşarak rüzgârı ve dalgaları kim dindirebilir ve yatıştırabilir? Onları yaratmış olan aynı sesin Sahibi. 112 Sahne 50 Günah Üzerİnde Egemenlİk B ir gün, dört adam İsa’nın bulunduğu eve felçli bir adamı üzerinde yattığı şilteyle birlikte taşıyarak getirdiler. Bu dört adam kalabalık yüzünden O’na yaklaşamadıkları için bulunduğu yerin üzerindeki damı delip açarak felçli adamı üstünde yattığı şilteyle birlikte aşağı indirdiler. İsa, onların imanını görünce, felçli adama, ‘Oğlum, günahların bağışlandı!’ dedi. (Markos 2:5) İsa, bu adamın en büyük ihtiyacının tekrar yürüyebilmesi değil, günahlarının bağışlandığını bilmesi olduğunu biliyordu. Orada oturan bazı din bilginleri ise, içlerinden şöyle düşündüler: ‘Bu adam neden böyle konuşuyor? Tanrı’ya küfrediyor! Tanrı’dan başka kim günahları bağışlayabilir?’ Akıllarından geçeni ruhunda hemen sezinleyen İsa, onlara, ‘Aklınızdan neden böyle şeyler geçiriyorsunuz?’ dedi. ‘Hangisi daha kolay, felçliye, ‘Günahların bağışlandı’ demek mi, yoksa ‘Kalk, şilteni topla, yürü’ demek mi? Ne var ki, İnsanoğlu’nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye…’ Sonra felçliye, ‘Sana söylüyorum, kalk, şilteni topla, evine git!’ dedi. Adam kalktı, şiltesini topladı ve hepsinin gözü önünde çıkıp gitti. Herkes şaşakalmıştı. Tanrı’yı övüyorlar, ‘Böylesini hiç görmemiştik!’ diyorlardı. (Markos 2:6-12) Yasa öğretmenleri, dinleri ve gururları yüzünden körleşmişlerdi. Akıllarından şu düşünceleri geçiriyorlardı: İsa, sen bir küfürbazsın! Tanrı’ya hakaret ediyorsun, çünkü günahları bağışlayabileceğini iddia ediyorsun, ama günahları yalnızca Tanrı bağışlayabilir! Günahları yalnızca Tanrı’nın bağışlayabileceğiyle ilgili düşüncelerinde haklıydılar, ama İsa’nın kim olduğu konusunda verdikleri kararları yanlıştı. Siz İsa’nın kim olduğunu düşünüyorsunuz? O’nun adının anlamını hatırlıyor musunuz? O’nun adının anlamı “RAB kurtarır”dır. İsa’nın öğretiş verdiği bir Filistin kentinde insanlar İsa’nın kimliği hakkında şu karara vardılar: “Artık kendimiz işittik. O’nun dünyanın Kurtarıcısı olduğunu biliyoruz.” (Yuhanna 4:42) 114 Sahne 51 Ölüm Üzerİnde Egemenlİk İ sa, yaratılışın her parçası üzerinde egemenliğe sahipti. Ama her şeye rağmen yine de etrafta dolaşıp, “Bana tapının! Ben Tanrı’yım! Ben Tanrı’yım!” demedi. Sadece Tanrı’nın yapabileceği şeyleri yaptı ve sonra insanlara kendi seçimlerini yapmaları için izin verdi. Biraz sonra okuyacağınız iki öyküyü göze aldığınız zaman, sizce İsa kimdir? İsa, Nain denilen bir kente gitti. Öğrencileriyle birlikte büyük bir kalabalık O’na eşlik ediyordu. İsa kentin kapısına tam yaklaştığı sırada, dul annesinin tek oğlu olan bir adamın cenazesi kaldırılıyordu. Kent halkından büyük bir kalabalık da kadınla birlikteydi. Rab, kadını görünce ona acıdı, ‘Ağlama’ dedi. Yaklaşıp cenaze sedyesine dokununca, sedyeyi taşıyanlar durdu. İsa, ‘Delikanlı’ dedi, ‘Sana söylüyorum, kalk!’ Ölü doğrulup oturdu ve konuşmaya başladı. İsa onu annesine geri verdi. Herkesi bir korku almıştı. ‘Aramızda büyük bir peygamber ortaya çıktı!’ ve ‘Tanrı, halkının yardımına geldi!’ diyerek Tanrı’yı yüceltmeye başladılar. (Luka 7:11-16) Bir başka gün, İsa, Marta ve Meryem adlı yas tutan iki kız kardeşi ziyaret etti. Dört gün önce erkek kardeşleri Lazar ölmüştü. Marta İsa’ya, ‘Ya Rab!’ dedi, ‘Burada olsaydın, kardeşim ölmezdi.’ İsa ona, ‘Diriliş ve Yaşam Ben’im’ dedi. ‘Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Buna iman ediyor musun?’ Marta, ‘Evet, ya Rab!’ dedi, ‘Senin dünyaya gelecek olan Tanrı’nın Oğlu Mesih olduğuna iman ettim.’ İsa mezara vardı. Mezar bir mağaraydı ve girişinde de bir taş duruyordu. İsa, ‘Taşı çekin!’ dedi. Ölenin kız kardeşi Marta, ‘Rab, o artık kokmuştur; öleli dört gün oldu’ dedi. İsa ona, ‘Ben, sana, ‘İman edersen, Tanrı’nın yüceliğini göreceksin’ demedim mi?’ dedi. Bunun üzerine taşı çektiler. İsa gözlerini gökyüzüne kaldırarak şöyle dedi: ‘Baba, beni işittiğin için sana şükrediyorum! Beni her zaman işittiğini biliyordum. Ama bunu, çevrede duran halk için, beni senin gönderdiğine iman etsinler’ diye söyledim. Bunları söyledikten sonra yüksek sesle, ‘Lazar, dışarı çık!’ diye bağırdı. Ölü, elleri ve ayakları sargılarla bağlı, yüzü peşkirle sarılmış olarak dışarı çıktı. İsa oradakilere, ‘Onun mezar giysilerini çıkartın ve bırakın gitsin!’ dedi. (Yuhanna 11:21, 25-27, 38-41, 43-44) Rab İsa tarihte, “Diriliş ve Yaşam BEN’İM” diyebilecek tek Kişi’dir. Söylediği sözlerin doğru olduğunu O’nun işleri kanıtladı. 116 Sahne 52 Sağlayıcı İ sa’nın ardından bazen gün boyu büyük bir kalabalık gidiyordu. Bu kalabalıklar İsa’yı, genellikle öğrencileriyle birlikte paylaşımda bulunmak için gittiği ıssız yerlerde buluyorlardı. Bir defasında kalabalık acıktı. Bu olay 5.000’den fazla sayıda insanın Celile Gölü’nün doğusundaki bir tepenin eteklerinde toplandıkları bir öğleden sonra meydana geldi. O zaman İsa, öğrencilerinden biri olan Filipus’a şu soruyu sordu: ‘Bu insanları doyurmak için nereden ekmek alalım?’ Bu sözü onu denemek için söyledi. Aslında kendisi ne yapacağını biliyordu. Filipus O’na şu yanıtı verdi: ‘Her birinin bir lokma yiyebilmesi için küçük bir hazine gerekli!’ Öğrencilerinden biri, Simun Petrus’un kardeşi Andreas, İsa’ya dedi ki, ‘Burada beş arpa ekmeğiyle iki balığı olan bir çocuk var. Ama bu kadar adam için bunlar nedir ki?’ İsa, ‘Halkı yere oturtun’ dedi. Orası çayırlıktı, böylece halk yere oturdu. Yaklaşık beş bin erkek vardı. İsa ekmekleri aldı, şükrettikten sonra oturanlara dağıttı. Balıklardan da istedikleri kadar verdi. Herkes doyunca İsa öğrencilerine, ‘Arta kalan parçaları toplayın, hiçbir şey ziyan olmasın!’ dedi. Onlar da topladılar. Yedikleri beş arpa ekmeğinden arta kalan parçalarla on iki sepet doldurdular. (Yuhanna 6:5-13) Ertesi gün, kalabalıkta bulunan kişilerden bazıları İsa’yı aramak için geldiler. O’nu kralları yapmak istediler, ama onların niyetleri, İsa’nın kendilerini Romalılar’ın baskısından kurtarması ve kendilerine daha fazla yiyecek vermesiydi. İsa onlara şöyle dedi: “Geçici yiyecek için değil, sonsuz yaşam boyunca kalıcı yiyecek için çalışın. Bunu size (Ben) İnsanoğlu19 verecektir. Çünkü Baba Tanrı O’na bu onayı vermiştir.” “Yaşam ekmeği Ben’im. Bana gelen asla acıkmaz. Bana iman eden hiçbir zaman susamaz.” (Yuhanna 6:27,35) Yiyecek, bedeninizi bir süre için canlı tutabilir, ama size, şimdi ve sonsuzluk için gerçek yaşamı yalnızca Rab İsa verebilir. Yalnızca İsa, “Yaşam ekmeği BEN’İM” diyebilir. 118 Sahne 53 Öğretmen İ sa, “Bunu yap! Şunu yapma! Bu kuralları yerine getir! Yapman gereken budur!” şeklinde konuşan din öğretmenlerine benzemiyordu. Yalnızca İsa, “Yol, Gerçek ve Yaşam BEN’İM!” diyebilirdi. (Yuhanna 14:6) İsa, aynı zamanda günahları için kurbanlar sunan ve gelecek olan Mesih hakkında yazan peygamberlerden de farklıydı. İsa şöyle dedi: “Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim.” (Matta 5:17) İsa öğrencilerine her zaman, göklerin krallığının vatandaşlarının, krallarının karakterini ve yüceliğini yansıtmak için nasıl yaşamaları gerektiğini öğretti. “‘Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Dua ettiğiniz zaman ikiyüzlüler gibi olmayın. Onlar, insanlar tarafından dua ettikleri görülsün diye dua etmeyi severler. Ama siz dua edeceğiniz zaman, iç odanıza çekilip kapıyı örtün ve gizlide olan Babanız’a dua edin. Bunun için siz şöyle dua edin: ‘Göklerdeki Babamız, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. Gökte olduğu gibi, yeryüzünde de senin istediğin olsun. Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver…’ Öyle ise, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz’ diye kaygılanmayın. Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Siz önce, O’nun egemenliğinin ve O’ndaki doğruluğun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir. Sahte peygamberlerden sakının! Onlar size kuzu postuna bürünerek yaklaşırlar, ama özlerinde yırtıcı kurtlardır. İşte bu sözlerimi duyup uygulayan herkes, evini kaya üzerine kuran akıllı adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, eve saldırır, ama ev yıkılmaz. Çünkü kaya üzerine kurulmuştur. Bu sözlerimi duyup da uygulamayan herkes, evini kum üzerine kuran budala adama benzer. Yağmur yağar, seller basar, yeller eser, evi sarsar. Ev yıkılır; yıkılışı da korkunç olur.” (Matta 5:43-44; 6:5-6, 9-11, 31-33; 7:15, 24-27) Şimdiye kadar hiç kimse gökten gelen Öğretmen gibi konuşmadı. 120 Sahne 54 O'nun Görkemİ Y ahudilerin öğretmenleri ve kâhinleri İsa’yı dinleyen kalabalıkları gördükleri için mutlu değillerdi. İnsanların İsa’yı değil, kendilerini dinlemelerini istiyorlardı! Bir gün başkâhinler, tapınak görevlilerini İsa’yı tutuklamaları için gönderdiler, ama tapınak görevlileri İsa’yı tutuklayamadılar. Görevliler geri dönünce, başkâhinlerle Ferisiler, ‘Niçin O’nu getirmediniz?’ diye sordular. Görevliler, “Hiç kimse hiçbir zaman bu adamın konuştuğu gibi konuşmamıştır” karşılığını verdiler. (Yuhanna 7:46) Peygamberler bile İsa gibi konuşmadılar. Peygamberler, karanlık bir dünyada titreyen ışıklar saçan mumlara benziyorlardı, ama Mesih, ışınlarıyla şifa getiren “Doğruluk Güneşi”ydi (Malaki 4:2). Güneş doğduktan sonra artık mumlara kim ihtiyaç duyar? İsa şöyle dedi: “BEN dünyanın ışığıyım. Benim ardımdan gelen asla karanlıkta yürümez, yaşam ışığına sahip olur.” (Yuhanna 8:12) İsa başlangıçta, “Işık olsun!” diyen Söz’dür. O, fiziksel ve ruhsal ışığın nihai Kaynağı’dır. Mesih’in, görevini yerine getireceği zaman yaklaştığında, Petrus, Yakup ve Yuhanna adlı öğrencilerini yanına alarak yüksek bir dağa çıktı. Onların gözlerinin önünde İsa’nın görünümü değişti. Yüzü güneş gibi parladı ve giysileri ışık gibi bembeyaz oldu. O anda Musa’yla İlyas öğrencilere göründü. İsa’yla konuşuyorlardı. Parlak bir bulut onlara gölge saldı. Buluttan gelen bir ses, ‘Sevgili Oğlum budur! O’ndan hoşnudum! O’nu dinleyin!’ dedi. Öğrenciler bunu işittikleri zaman dehşet içinde yüzüstü yere kapandılar. Ama İsa geldi ve onlara dokundu, ‘Kalkın, korkmayın!’ dedi. Başlarını kaldırınca İsa’dan başka kimseyi göremediler. (Matta 17:1-3, 5-8) Öğrenciler o gün gördüklerini hiçbir zaman unutmadılar. Petrus daha sonra şu sözleri yazacaktı: “O’nun görkemini gözlerimizle gördük!” (2. Petrus 1:16). Ve Yuhanna şöyle diyecekti: “O’nun yüceliğini –Baba’dan gelen ve lütufla gerçekle dolu biricik Oğul’un yüceliğini– gördük” (Yuhanna 1:14). Ama şimdilik Oğul’un yüceliği, O’nun et ve kandan olan bedeni içinde gizli kalacaktı. Kral’ın görevini yerine getirme zamanı geldi. 122 Sahne 55 O'nun Görevİ R ab İsa, üç yıl boyunca Filistin çevresinde yolculuk etmiş ve “her yanı dolaşarak iyilik etmiş ve İblis’in baskısı altında olanların hepsini iyileştirmişti” (Elçilerin İşleri 9:51). Göğe alınacağı gün yaklaşınca İsa kararlı adımlarla Yeruşalim’e doğru yola çıktı. (Luka 9:51) Eğer bir grup kötü insanın uzak bir kentte sizi esir alıp, işkence ederek öldürmeyi planladıklarını bilseydiniz, o kente gider miydiniz? İsa o kente, Yeruşalim’e gitti. Bundan sonra İsa, kendisinin Yeruşalim’e gitmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginlerinin elinden çok acı çekmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini öğrencilerine anlatmaya başladı. (Matta 16:21) Öğrencilerin aradıkları kral bu tür bir kral değildi. Çarmıha gerilecek olan bir Mesih? Tanrı elbette Seçilmiş Olan’ın böyle bir acı ve utançla eziyet çekmesine izin vermezdi! Bu nedenle Petrus İsa’ya şöyle dedi: “Tanrı korusun, ya Rab! Senin başına asla böyle bir şey gelmeyecek!” “Ama İsa Petrus’a dönüp, ‘Çekil önümden, Şeytan!’ dedi. ‘Bana engel oluyorsun; düşüncelerin Tanrı’ya değil, insana özgüdür!’” (Matta 16:22-23) Öğrenciler, Romalı işgalcileri yok edecek ve Yeruşalim’de yeni bir yönetim kuracak bir Kral-Mesih istiyorlardı. Hatta yolculukları sırasında bile Tanrı’nın Krallığında en üst konumlara kimlerin sahip olacağı konusunda aralarında tartışıyorlardı. Bu yüzden İsa öğrencilerine şöyle dedi: “Aranızda büyük olmak isteyen ötekilerin hizmetkârı olsun. Nitekim İnsanoğlu hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi.” (Matta 20:26,28) Mesih, yeryüzüne ilk gelişinde siyasi krallıkları fethetmeye ve dünyasal tahtlar üzerinde oturarak egemenlik sürmeye gelmedi. O, Şeytan’ı fethetmeye ve insanın yüreğinde egemenlik sürmeye geldi. İsa bu nedenle, “Tanrı’nın Krallığı içinizdedir!” (Luka 17:21) diye öğretiş verdi. Ama gökten gelen Kral’ın yüreklerde egemenlik sürebilmesinden önce (ve daha sonra tüm yeryüzü üzerinde), dünyanın günah borcunun ödenmesi ve ölümün yenilmesi gerekiyordu. O’nun görevi buydu. 124 Sahne 56 Kral Yeruşalİm'e Gİrer H er şey plana uygun gidiyordu. Rab Yeruşalim’e yaklaştığı zaman, iki öğrencisine bir görev verdi ve o görevi yapmaları için onları önden gönderdi. “Karşıdaki köye gidin” dedi, “Köye girince, üzerine daha önce hiç kimsenin binmediği, bağlı duran bir sıpa bulacaksınız. Onu çözüp bana getirin. Biri, size, ‘Onu niçin çözüyorsunuz?’ diye sorar ise, ‘Rab’bin ona ihtiyacı var’ dersiniz. Gönderilen öğrenciler gittiler, her şeyi İsa’nın kendilerine anlattığı gibi buldular. Sıpayı çözerlerken hayvanın sahipleri onlara, ‘Sıpayı niye çözüyorsunuz?’ dediler. Onlar da, ‘Rab’bin ona ihtiyacı var’ dediler. Sıpayı İsa’ya getirdiler, üzerine kendi giysilerini atarak İsa’yı üstüne bindirdiler. İsa ilerlerken, halk giysilerini yola seriyordu. İsa, Zeytin Dağı’ndan aşağı inen yola yaklaştığı sırada, öğrencilerinden oluşan kalabalığın tümü, görmüş oldukları tüm mucizelerden ötürü sevinç içinde yüksek sesle Tanrı’yı övmeye başladılar. “Rab’bin adıyla gelen Kral’a övgüler olsun! Gökte esenlik, en yücelerde yücelik olsun!” diyorlardı. Ama kalabalığın içinden bazı Ferisiler20 O’na, ‘Öğretmen, öğrencilerini sustur!’ dediler. İsa, ‘Size şunu söyleyeyim, bunlar susacak olsa, taşlar bağıracaktır!’ diye karşılık verdi. (Luka 19:30-40) Alışılan krallardan ne kadar farklı bir Kral! Kral-Mesih başkente, boru sesleri ve kudretli bir orduyla hücum etmedi. Heybetli bir savaş atının üzerine binmedi. Mütevazi bir sıpaya, bir eşeğin yavrusu, terbiye edilmemiş bir sıpa (normalde tekmeleyen ve binicisini sırtından atan) sırtında ve omuzlarında bir çarpı işaretiyle ayırt edilen bir hayvana bindi ve en önemlisi, bu hayvanın peygamber Zekeriya’nın beş yüz yıl önce yazmış olduğu ön bildiriyi yerine getirebilecek olan tek hayvan olmasıydı: Ey Siyon kızı, sevinçle coş! Sevinç çığlıkları at, ey Yeruşalim kızı! İşte kralın! O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür. Eşeğe, evet sıpaya, eşek yavrusuna binmiş, sana geliyor! (Zekeriya 9:9) Kral-Mesih Yeruşalim’e neden kudretli bir savaş atının üstüne binerek girmedi? Çünkü O, halkını Romalı zalim yöneticilerin elinden kurtarmak için gelmemişti. O, halkını günahlarından kurtarmak için gelmişti. 126 Sahne 57 Kral Sorgulanır S onraki birkaç gün boyunca İsa küçük bir çocukken, sorduğu sorular ve verdiği bilge yanıtlarla din bilginlerini şaşırttığı tapınakta öğrencilerine öğretiş verdi. Tapınaktaki önderlerin şimdiki tavırları öncekinden farklıydı. “Bu adamın üzerimize kral olmasını istemiyoruz!” (Luka 19:14) Bu yüzden halkın O’na karşı gelmesini umarak, İsa’ya, halkı galeyana getirecek sorular sorarak saldırdılar. İsa’yı dikkatle gözlüyorlardı. O’na kendilerine dürüst süsü veren muhbirler gönderdiler. O’nu söyleyeceği bir sözle tuzağa düşürmek ve böylelikle valinin yetki ve yargısına teslim etmek istiyorlardı. Muhbirler O’na, ‘Öğretmenimiz, senin doğru olanı söyleyip öğrettiğini, insanlar arasında ayrım yapmaksızın Tanrı yolunu dürüstçe öğrettiğini biliyoruz. Sezar’a vergi vermemiz Kutsal Yasa’ya uygun mu, değil mi?’ diye sordular. (Luka 20:20-22) İsa, onlara ne yanıt verecekti? Eğer ‘Evet, Sezar’a vergi ödeyin!’ derse, Yahudi halkı O’nu, davalarına sadakatsizlikle suçlayacaktı. Öte yandan eğer İsa, ‘Hayır, vergi ödemeyin!’ diye yanıt verse, Roma valisi bu sözleri duyacak ve O’nu hainlikle suçlayacaktı. Onların hilesini anlayan İsa, ‘Bana bir dinar gösterin’ dedi, ‘Üzerindeki resim ve yazı kimin?’ ‘Sezar’ın’ dediler. O da, ‘Öyle ise, Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin’ dedi. İsa’yı, halkın önünde söylediği sözlerle tuzağa düşüremediler. Verdiği yanıta şaşarak susup kaldılar. (Luka 20:23-26) Din öğretmenlerinden oluşan farklı gruplar, İsa’yı defalarca tuzağa düşürmeye gayret ettiler, ama İsa, her seferinde onları mükemmel bir bilgelikle yanıtladı. O günden sonra artık kimse O’na bir şey sormaya cesaret edemedi. (Matta 22:46) Utandırılan adamlar, İsa’yı tutuklatmak ve öldürmek için başkâhinlerle fesat amaçlı gizli ittifak yapmak üzere sıvışıp gittiler. Ne büyük bir körlük! Tapınağın sunağında kurban sunmaktan sorumlu olan bu kâhinlerin öldürmek istedikleri bu Kişi’nin, sundukları kurbanlarda resmedilen Adam olduğu konusunda en ufak bir fikirleri bile yoktu! Tanrı’nın gizli tasarısı yerine getirilmek üzereydi. 128 Sahne 58 Kral Tutuklanır F ısıh Bayramı16 olarak adlandırılan yıllık kurban bayramının akşamıydı. Ertesi gün binlerce kuzu kesilecekti. İsa da, ertesi gün öldürüleceğini biliyordu, ama buna rağmen o akşamı öğrencileriyle birlikte son bir akşam yemeği yiyerek geçirdi. Yemek sırasında İsa ekmeği aldı, onu kutsadı, böldü ve yemeleri için öğrencilerine verdi. İsa aynı zamanda içmeleri için onlara bir kâse de verdi. Onlara, ekmekten yedikleri zaman O’nun bedenini düşünmelerini söyledi ve kâseden içtikleri üzüm suyunun –günahların bağışlanması için dökülen ve yeni antlaşmayı başlatan– O’nun kanı olduğunu hatırlamalarını istedi. Gece yarısı olunca, öğrencilerini alıp Getsemani adlı bir bahçeye gitti. Orada, kendisini bekleyen dehşetleri bilerek Babası’na dua etti. Sonra din önderleri, sanki O’nun bu son hareketinin bitmesini bekliyorlarmış gibi, silahlı insanlardan oluşan bir kalabalıkla Getsemani bahçesine vardılar. İsa onlara şöyle seslendi: “Niçin bir haydutmuşum gibi beni kılıç ve sopalarla yakalamaya geldiniz? Her gün tapınakta oturup öğretiyordum, beni tutuklamadınız. Ama bütün bunlar peygamberlerin yazdıkları yerine gelsin diye oldu.” O zaman öğrencilerin hepsi O’nu bırakıp kaçtı. (Matta 26:55-56) İsa, adamların O’nu bağlamalarına ve Yahudi önderlerin toplanmış bulundukları başkâhinin evine götürmelerine izin verdi. Orada pek çok kişi İsa hakkında yalanlar söylediler. Sonra başkâhin topluluğun ortasında ayağa kalkarak İsa’ya, ‘Hiç yanıt vermeyecek misin? Nedir bunların sana karşı ettiği bu tanıklıklar?’ diye sordu. Ne var ki, İsa susmaya devam etti, hiç yanıt vermedi. Başkâhin O’na yeniden, ‘Yüce Olan’ın Oğlu Mesih sen misin?’ diye sordu. İsa, ‘Ben’im’ dedi. ‘Ve sizler, İnsanoğlu’nun, Kudretli Olan’ın sağında oturduğunu ve göğün bulutlarıyla geldiğini göreceksiniz. Başkâhin giysilerini yırtarak, ‘Artık tanıklara ne ihtiyacımız var?’ dedi. ‘Küfrü işittiniz, buna ne diyorsunuz?’ Hepsi, İsa’nın ölüm cezasını hak ettiğine karar verdiler. Bazıları O’nun üzerine tükürmeye, gözlerini bağlayarak O’nu yumruklamaya başladılar. ‘Haydi, peygamberliğini göster!’ diyorlardı. Nöbetçiler de O’nu aralarına alıp tokatladılar. (Markos 14:56, 60-65) Yahudi mahkemesi ölüm kararı almıştı, ama bu cezayı infaz edecek yetkiye sahip değildi. Bu cezayı ancak bir Roma mahkemesi uygulayabilirdi. 130 Sahne 59 Kral MahkÛm Edİlİr D in önderleri ve gittikçe büyüyen kalabalık, İsa’yı başkâhinin evinden alıp Yeruşalim caddelerinden geçirerek Roma valisi Pontius Pilatus’un sarayına götürdükleri zaman, sabahın ilk saatleriydi. Din önderleri, Pilatus’tan İsa’yı öldürmesini istediler. O’nu şöyle suçlamaya başladılar: ‘Bu adamın ulusumuzu yoldan saptırdığını gördük. Sezar’a vergi ödenmesine engel oluyor, kendisinin de Mesih, yani bir kral olduğunu söylüyor.’ Pilatus [İsa’yı sorguya çektikten sonra] önderlik eden kâhinlere ve kalabalığa döndü ve şöyle dedi: ‘Bu adamda hiçbir suç görmüyorum!’ (Luka 23:2,4) “Bu adam kötülük eden biri olmasaydı, O’nu sana getirmezdik” karşılığını verdiler. Pilatus yine vali konağına girdi. İsa’yı çağırıp O’na, ‘Sen Yahudilerin Kralı mısın?’ diye sordu. ‘Ne yaptın?’ İsa, ‘Benim krallığım bu dünyadan değildir’ diye karşılık verdi. ‘Eğer krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım Yahudi yetkililere teslim edilmemem için savaşırlardı. Oysa benim krallığım buradan değildir.’ Pilatus, ‘Demek sen bir kralsın, öyle mi?’ dedi. İsa, ‘Kral olduğumu sen söylüyorsun’ karşılığını verdi. ‘Ben geçeğe tanıklık etmek için doğdum, bunun için dünyaya geldim. Gerçekten yana olan herkes benim sesimi işitir.’ Pilatus O’na, ‘Gerçek nedir?’ diye sordu. Bunu söyledikten sonra Pilatus yine dışarıya, Yahudilerin yanına çıktı. Onlara, ‘Ben O’nda hiçbir suç görmüyorum’ dedi. (Yuhanna 18:30,33,35-38) Ama kalabalık yüksek sesle bağrışmaya devam etti. “O’nu çarmıha ger! O’nu çarmıha ger!” Pilatus, üçüncü kez, ‘Bu adam ne kötülük yaptı ki?’ dedi. ‘Ölüm cezasını gerektirecek hiçbir suç bulmadım O’nda. Bu nedenle O’nu dövdürüp salıvereceğim.’ Ne var ki, onlar yüksek sesle bağrışarak İsa’nın çarmıha gerilmesi için direttiler. Sonunda bağırışları baskın çıktı ve Pilatus onların isteğinin yerine getirilmesine karar verdi. (Luka 23:21-23) Pilatus, İsa’nın masum olduğunu biliyordu, ama din önderlerinden ve kalabalıktan korktuğu için İsa’yı ölüme mahkûm etti. 132 Sahne 60 Krala Taç Gİydİrİlİr P ilatus, İsa’yı Roma yasasındaki en ağır cezaya mahkûm etti: Çarmıha germeden önce O’nu çok vahşi ve zalim bir şekilde dövdürdü. Mahkûm edilen kurbanlar, ucuna keskin metal parçaları takılmış kamçılarla kırbaçlanırlardı. Yedi yüzyıl önce Rab, peygamber Yeşaya’ya şu sözleri yazmasını söylemişti: “Bana vuranlara sırtımı açtım, yanaklarımı uzattım sakalımı yolanlara. Aşağılamalardan ve tükürükten yüzümü gizlemedim.” (Yeşaya 50:6) İncil, Rab kırbaçlandıktan sonra bize neler olduğunu anlatır: Sonra valinin bazı askerleri İsa’yı vali konağına götürüp bütün taburu başına topladılar. O’nu soyup üzerine kırmızı bir kaftan geçirdiler. Dikenlerden bir taç örüp başına koydular, sağ eline de bir kamış tutturdular. Önünde diz çöküp, ‘Selam, ey Yahudilerin kralı!’ diyerek O’nunla alay ettiler. Üzerine tükürdüler, kamışı alıp başına vurdular. (Matta 27: 27-30) Askerler İsa’nın başına sıkıştırarak zorla geçirdikleri dikenli tacın anlamından habersizdiler. Dikenler Adem’in günahı yüzünden yeryüzüne gelen lanetin bir parçasıydı. Kutsal Yücelik Kralı, bizim yerimize geçerek günahın lanetini üzerine almak için gelmişti. O’nunla böyle alay ettikten sonra kaftanı üzerinden çıkarıp kendi giysilerini giydirdiler ve çarmıha germeye götürdüler. (Matta 27:31) Aynı zamanda mahkûm edilmiş iki haydut da İsa’yla birlikte götürüldü. Her biri, infaz yerine kadar çarmıhlarını taşımak zorunda bırakıldılar. Gaddar alay yolun yarısına geldiği zaman, Romalı askerler İsa’nın çarmıhını O’nun yerine taşıması için kuzey Afrikalı bir adamı zorladılar. Sonra alay Yeruşalim’in kalabalık caddelerinden geçerek kent duvarlarının dışına doğru yoluna devam etti ve Golgota olarak adlandırılan bir tepeye çıktı; Golgota, Moriya Dağı’nın kuzey tarafında yaklaşık 1900 yıl önce peygamber İbrahim’in şu sözleri söylediği bölgede bulunuyordu: “Yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı’nın kendisi sağlayacak.” (Yaratılış 22:8) Kuzu’nun ölme zamanı gelmişti. 134 Sahne 61 Kral Çarmıha Gerİlİr Ç armıha gerilmek, o zamanlar devlet tarafından desteklenen en korkunç infaz yöntemiydi. Şiddetli ıstırap veren acıya herkesin önünde duyulacak bir utanç eklemek için Roma askerleri kurbanların ellerini ve ayaklarını bir çarmıha ya da ağaca çivilemeden önce onların giysilerini çıkartıp çıplak bırakırlardı. Kafatası denilen yere vardıklarında İsa’yı biri sağında öbürü solunda olmak üzere, iki suçluyla birlikte çarmıha gerdiler. İsa, ‘Baba, onları bağışla’ dedi, ‘çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.' O’nun giysilerini aralarında paylaşmak üzere kura çektiler. Halk orada durmuş, olanları seyrediyordu. Yöneticiler İsa’yla alay ederek, ‘Başkalarını kurtardı; eğer Tanrı’nın Mesih’i, Tanrı’nın seçtiği O ise, kendini de kurtarsın’ diyorlardı. (Luka 23:33-35) Eğer İsa kendisini kurtarsaydı, bizi kurtaramazdı. Kalabalık, Rab’bin peygamber Davut’a söylemiş olduğu sözün gerçekleşmekte olduğunun farkında bile değildi. “Köpekler kuşatıyor beni, kötüler sürüsü çevremi sarıyor, ellerimi, ayaklarımı deliyorlar. Bütün kemiklerimi sayar oldum. Gözlerini dikmiş, bana bakıyorlar. Giysilerimi aralarında paylaşıyor, elbisem için kura çekiyorlar. İnsanlar beni küçümsüyor, halk beni hor görüyor. Beni gören herkes alay ediyor. Sırıtıp baş sallayarak diyorlar ki, ‘Sırtını Rab'be dayadı, kurtarsın bakalım onu, madem O’nu seviyor, yardım etsin.” (Mezmur 22: 16-18,6-8) Tanrı’nın kurtuluş tasarısı en ince ayrıntısına kadar gerçekleşmekteydi. İbrahim’in, ‘Yakmalık kuzuyu Tanrı’nın kendisi sağlayacak’ ve ‘RAB Sağlayacak’ dediği aynı dağda11 (Yaratılış 22: 8,14) Tanrı, kendi Kuzusu’nu, yani İsa’yı sağlamıştı. İbrahim’in mahkûm edilen oğluna kefaret etmesi için sunaktaki odunların üzerine yatırılan masum koçun nasıl kurban edildiğini hatırlıyor musunuz? Şimdi ise, Tanrı’nın günahsız Oğlu, Adem’in mahkûm edilen soyuna kefaret etmek için tahta bir çarmıhın üzerinde kurban ediliyordu. Tanrı, İbrahim’in oğlunu esirgemişti, ama “Kendi Oğlu’nu esirgemedi ve O’nu hepimizin yerine kurban olarak sundu” (Romalılar 8:32). Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi, öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. (Yuhanna 3:16) Biliyorsunuz ki, atalarınızdan kalma boş yaşayışınızdan altın ya da gümüş gibi geçici şeylerle değil, kusursuz ve lekesiz kuzuyu andıran Mesih’in değerli kanının fidyesiyle kurtuldunuz. (1. Petrus 1:18-19) Tanrı’nın size verdiği değer işte bu kadar çoktur! 136 Sahne 62 Kurtarıcı-Kral R ab İsa, Tanrı’nın kurtuluş tasarısını yerine getirmek için günahın neden olduğu utancı hissetti. O, bizim lanetimizi üzerine aldı. Bizim hak ettiğimiz cezayı O çekti. Adem’in Tanrı’nın yasasını ihlal ettiği gün, Tanrı, Mesih’in bir gün yılanın başını ezeceğini bildirdi. Tanrı Şeytan’a şöyle demişti: “O, senin başını ezecek, sen O’nun topuğuna saldıracaksın.” (Yaratılış 3:15) Şeytan’ın Kurtarıcı’nın topuğuna saldıracağına ilişkin bu eski ve gizemli peygamberlik, Tanrı Kuzusu’nun çarmıhta, “bizim isyanlarımız yüzünden O’nun bedeni deşilirken” (Yeşaya 53:5) duyacağı utancı ve çekeceği acıyı önceden bildiriyordu. İsa’yı çarmıha geren kişilerin Tanrı’nın bu gizli tasarısından haberleri yoktu. Zamanın başlangıcından önce Tanrı’nın bizim yüceliğimiz için belirlediği bu bilgeliği, bu çağın önderlerinden hiçbiri anlamadı. Çünkü eğer anlasalardı, yüce Rab’bi çarmıha germezlerdi. Çünkü çarmıhla ilgili bildiri mahva gidenler için saçmalık, biz kurtulmakta olanlar için ise Tanrı’nın gücüdür. (1. Korintliler 2:8; 1:18) İsa’nın çarmıhı, iki suçlu haydudun arasına konmuştu. Çarmıha asılan suçlulardan biri, ‘Sen Mesih değil misin? Haydi, kendini de bizi de kurtar!’ diyerek küfretti. Ne var ki, öbür suçlu onu azarladı. ‘Sende Tanrı korkusu da mı yok?’ diye karşılık verdi. ‘Sen de aynı cezayı çekiyorsun. Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor, yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Oysa bu adam hiçbir kötülük yapmadı.’ Sonra, ‘Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an!’ dedi. İsa, ona, ‘Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın’ dedi. (Luka 23:39-43) İlk konuşan suçlu yalnızca fiziksel acılarından kurtulmak istedi. Kendisinin yerine ölecek bir Kurtarıcı’ya ihtiyacı olduğunu düşünmedi. İkinci suçlu da İsa’ya hakaret etmişti. Ama ölümle yüz yüze kalınca yüreği değişti ve Rab’bin, onu Şeytan’ın krallığından kurtarmasını istedi. Eğer Kral kabul ederse, Tanrı’nın Krallığı’nın bir vatandaşı olmayı arzu etti. İsa’nın ona bu konuda verdiği yanıtta hiçbir kuşkuya yer yoktu: “Sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın!” (Luka 23:43) Aynı akşam, daha sonra her iki suçlu da öldü. Biri cehenneme gitti. Diğeri ise cennete gitti. Bu fark nereden ileri geliyordu? Biri, Kurtarıcı-Kral’a güvenmemişti. Diğeri ise güvenmişti. 138 Sahne 63 Son Kurban Ö ğlen olur. İsa, üç saattir çarmıhın üstündedir. Göğü kara bulutlar kaplar. Gün, gece gibi olur. Durup seyredenler dehşete düşüp dağılırlar. Tepeyi, korku veren masum bir sessizlik örter. Üç saatin sonunda İsa yüksek sesle bağırır: “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?” (Matta 27:46) Çarmıh sunağında Tanrı’nın sonsuz Oğlu, Tanrı’dan ayrılmanın dehşetini hissetti. Karanlığın egemen olduğu bu saatler sırasında Tanrı, insanların gözlerinden gizlenmiş olarak tüm günahlarımızı aldı ve onları kutsal Oğlu’nun üzerine koydu. İsa, nihai günah sunusu oldu. Dünyanın geçmişteki, bugünkü ve gelecekteki günahları İsa’nın üzerine yüklendi. Tanrı gözlerini İsa’dan uzaklaştırmak zorunda kaldı, çünkü O’nun “gözleri kötüye bakamayacak kadar saftır” (Habakkuk 1:13). Tanrı’nın günaha karşı olan öfkesi, üç uzun saat boyunca kendi yakmalık kuzusunun üstüne saçıldı. Tanrı’nın Kuzusu, bir sunak üzerinde kurban edilen bir kuzu gibi gökyüzü ve yeryüzü arasında, Tanrı ve insan arasında çarmıhta asılı kaldı. Sınırsız Olan, bizim bu zamandaki cehennemimize katlandı, öyle ki, bizim sonsuzluktaki cehenneme katlanmamıza gerek kalmasın. Sonra görev yerine getirildi. İsa, günahkârların hak ettikleri cezayı üzerine aldığını ve Eski Antlaşma’nın peygamberliklerini yerine getirdiğini bilerek şöyle dedi: “Tamamlandı!” Sonra başını eğerek ruhunu teslim etti. (Yuhanna 19:30) O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya doğru yırtılarak ikiye bölündü. Yer sarsıldı, kayalar yarıldı. (Matta 27:51) Yüzlerce yıl boyunca, kuzular kesilmiş ve tapınağın sunağında yakılmışlardı. İsa öldüğü zaman, Tanrı her yıl günahı örtmek için kanın serpildiği özel odayı gizleyen perdeyi yırtarak açtı. Tanrı perdeyi yırtarken, şunları beyan ediyordu: Tamamlandı! Günah borcu tamamen ödendi! Benim Kuzum dünyanın günahı için kendi kutsal kanını dökmüştür. Artık bundan sonra günahlar için hayvan kanı kabul etmeyeceğim. Benim sevgili Oğlum nihai Kurban’dır. O’na iman eden herkes için cennetin kapısı ardına kadar açıktır! (Yeni Antlaşma’daki İbraniler Kitabı’na bakınız.) Peygamber Yeşaya yedi yüz yıl önce şunları yazdı: Bizim isyanlarımız yüzünden O’nun bedeni deşildi. Bizim suçlarımız yüzünden O eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza O’na verildi. Bizler O’nun yaralarıyla şifa bulduk. Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık. Her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de Rab hepimizin cezasını O’na yükledi. (Yeşaya 53:5-6) Tamamlandı! 140 Sahne 64 Kral Gömülür N asıralı İsa öldü. Askerlerden biri öldüğünden emin olmak için böğrünü mızrakla deldi. Böğründen hemen kan ve su aktı. O’nunla birlikte öğrencilerin umutları da öldü. İsa’nın Romalıları ezip yeryüzünde krallığını kurması gerektiğini düşünen öğrencileri, O’nun üçüncü gün dirileceğine dair vaadini hâlâ anlamış değillerdi. Çarmıha gerilen kurbanların ölü bedenleri genellikle kentin dışındaki bir çöp yığınına ya da toplu halde bir mezara atılırdı. Ama İsa’nın bedenine bu yapılmadı. Peygamber Yeşaya yedi yüz yıl önce bu konuyla ilgili olarak şunları yazmıştı: “O’na kötülerin yanında bir mezar verildi, ama öldüğünde zenginin yanındaydı.” (Yeşaya 53:9) Tanrı, Oğlu’nun onurlu bir mezara gömülmesini planladı. “Akşama doğru Yusuf adında zengin bir Aramatyalı geldi. O da İsa’nın bir öğrencisiydi. Pilatus’a gidip İsa’nın cesedini istedi. Pilatus da cesedin ona verilmesini buyurdu.” (Matta 27:57-58) Aramatyalı Yusuf ve onun arkadaşı Nikodim İsa’nın ölümünden önce, Mesih İsa’nın gizli izleyicileri olmuşlardı. İkisi de din önderlerinden korkuyorlardı. Ama İsa’nın çarmıhta çektiği acıyı gördükten sonra, artık korkuları kalmadı. Bu nedenle İsa’nın bedenini aldılar, onu yıkadılar ve yıldızbilimcilerin bebek İsa’ya getirmiş oldukları pahalı baharatın aynısı olan hoş kokulu baharatla birlikte temiz keten bezlere sardılar. Sonra İsa’nın bedenini Yusuf’un kendisi için kayaya oydurduğu yeni mezarına yatırdılar. Mezarın girişine büyük bir taş yuvarlayıp oradan ayrıldılar ve evlerine gittiler. O’nun gömülmesi bir krala yakışan bir kraliyet töreni oldu. Ertesi sabah din önderleri Pilatus’a gittiler. ‘Efendimiz’ dediler, ‘O aldatıcının, daha yaşarken, ‘Ben öldükten üç gün sonra dirileceğim’ dediğini hatırlıyoruz. Onun için buyruk ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik altına alsınlar. Yoksa öğrencileri gelir, cesedini çalar ve halka, ‘Ölümden dirildi’ derler. Son aldatmaca ilkinden beter olur.’ Pilatus onlara, ‘Yanınıza asker alın, gidip mezarı dilediğiniz gibi güvenlik altına alın’ dedi. Onlar da askerlerle birlikte gittiler, taşı mühürleyip mezarı güvenlik altına aldılar. (Matta 27:63-66) Bu arada, mezarın içinde, İsa’nın bedenine ne oluyordu? Hiçbir şey! 142 Sahne 65 Boş Mezar A dem’in günah işlediği günden bu yana ölüm insanlık ailesinin üzerinde zalim bir kral gibi hüküm sürmüştü. Eğer İsa tek bir günah işlemiş olsaydı, ölüm o zaman O’nun bedeni üzerinde de etkili olacak ve O’nun bedeni de çürümeye, kokmaya ve yavaş yavaş toprağa karışmaya başlayacaktı. Ama bin yıl önce Peygamber Davut şöyle yazmıştı: “Sen Kutsal Olan’ın çürümesine izin vermeyeceksin.” (Mezmur 16:9-10) Ölümün ve mezarın asla günah işlememiş Olan üzerinde hiçbir gücü yoktu. İsa, öldürüldükten ve gömüldükten sonraki üçüncü günde, bazı kadınlar Pazar sabahı erkenden saygılarını sunmak amacıyla mezara geldiler. Ansızın büyük bir deprem oldu; çünkü Rab’bin bir meleği gökten indi ve mezara gidip taşı bir yana yuvarlayarak üzerine oturdu. Askerler korkudan titrediler ve sonra bayılıp yere düştüler. Ama melek kadınlara şunu söyledi: “Korkmayın! Çarmıha gerilen İsa’yı aradığınızı biliyorum. O burada yok. Söylemiş olduğu gibi dirildi. Gelin, O’nun yattığı yeri görün. Çabuk gidin, öğrencilerine şöyle deyin: ‘İsa ölümden dirildi, sizden önce Celile’ye gidiyor, kendisini orada göreceksiniz.’ İşte ben size söylemiş bulunuyorum.” Kadınlar korku ve büyük sevinç içinde hemen mezardan uzaklaştılar; koşarak İsa’nın öğrencilerine haber vermeye gittiler. İsa, ansızın karşılarına çıktı, ‘Selam!’ dedi. Yaklaşıp İsa’nın ayaklarına sarılarak, O’na tapındılar. (Matta 28:8-9) Bu arada mezarda nöbet tutan askerler kente geldiler ve din önderlerine olup bitenleri anlattılar. Din önderleri askerlere yüklü bir para vererek rüşvet ödediler ve onlara şöyle söylemelerini istediler: “Öğrencileri geceleyin geldi, biz uyurken O’nun cesedini çalıp götürdüler.” (Matta 28:12) Ama onların söyledikleri yalanlar gerçeği gizleyemezdi. Mezar boştu! İsa, ölerek günah borcumuzu ödedi. İsa gömülerek, aşağıya, ölüm ve çürüme çukuruna indi. İsa, dirilerek ölümü yendi ve şimdi şöyle diyor: “Korkma! İlk ve Son Ben’im! Diri olan Ben’im. Ölmüştüm, ama işte sonsuzluklar boyunca diriyim. Ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bendedir.” (Vahiy 1:17-18) Bu iyi habere inanan herkes için ölüm, aşağıdaki sözleri söyleyen Kral’ın varlığına açılan bir kapıdır yalnızca: “Ben yaşadığım için siz de yaşayacaksınız.” (Yuhanna 14:9) 144 Sahne 66 Peygamberlerİn Mesajı İ sa dirildiği gün, öğrencilerinin çoğuna göründü. Önce kadınlara, sonra Petrus’a ve daha sonra iki yolcuya… Aynı gün İsa’nın öğrencilerinden olan iki kişi, Yeruşalim’den yaklaşık 11 km uzaklıkta olan ve Emmaus denilen bir köye gitmekteydiler. Aniden İsa yanlarına geldi ve onlarla birlikte yürümeye başladı. Ama onların gözleri O’nu tanıma gücünden yoksun bırakılmışlardı. İsa, onlara, ‘Yolda birbirinizle ne tartışıp duruyorsunuz?’ diye sordu. Üzgün bir halde oldukları yerde durdular. Bunlardan adı Kleopas olan O’na, ‘Yeruşalim’de bulunup da bu günlerde orada olup bitenleri bilmeyen tek yabancı sen misin?’ diye karşılık verdi. İsa, onlara, ‘Hangi olup bitenleri?’ diye karşılık verdi. (Luka 24:13,15-19) Yolcular, Nasıralı İsa’nın İsrail’i düşmanlarından kurtaracak Mesih olduğunu umduklarını söylediler. Ama O, çarmıha gerilmişti! Ve şimdi de mezarı boştu! Bu duruma anlam veremiyorlardı! İsa onlara, ‘Sizi akılsızlar! Peygamberlerin bütün söylediklerine inanmakta ağır davranan kişiler! Mesih’in bu acıları çekmesi ve yüceliğine kavuşması gerekli değil miydi?’ dedi. Sonra Musa’nın ve bütün peygamberlerin yazılarından başlayarak, Kutsal Yazılar’ın hepsinde kendisiyle ilgili olanları onlara açıkladı. Bu arada gitmekte oldukları köye yaklaşıyorlardı ve yolculukları sona ermek üzereydi. İsa yoluna devam edecekmiş gibi davrandı, ama onlar, ‘Bizimle kal. Neredeyse akşam olacak, gün batmak üzere’ diyerek O’nu zorladılar. Böylece İsa onlarla birlikte kalmak üzere evlerinden içeri girdi. Yemek yemek için sofraya oturdukları zaman, İsa ekmek aldı, şükretti ve ekmeği bölüp onlara verdi. O zaman onların gözleri açıldı ve kendisini tanıdılar. İsa ise o anda gözlerinin önünden kayboldu! Onlar birbirlerine, ‘Yolda kendisi bizimle konuşurken ve Kutsal Yazılar’ı bize açıklarken, yüreklerimiz nasıl sevinçle çarpıyordu, değil mi?’ dediler. (Luka 24:25-32) Hemen fırlayıp kalktılar ve telaş içinde Yeruşalim’e döndüler, öğrencilere şöyle diyeceklerdi: Rab yaşıyor! O, Kutsal Yazılar’da vaat edilen Kurtarıcı’dır! O, sunulan kurbanlarda resmedilen Kuzu’dur! O, RAB’dir! Sonunda peygamberlerin mesajı anlam kazanmıştı. Mükemmel bir anlam. 146 Sahne 67 Değİşmİş Bİr Beden P azar akşamıydı. Öğrenciler birlikteydiler; kapıları kilitlemiş, oturuyorlardı. İsa, aniden odanın ortasında belirdi ve şöyle dedi: “Size esenlik olsun!” Bunu söyledikten sonra onlara ellerini ve böğrünü gösterdi. Öğrenciler Rab’bi görünce sevindiler. (Yuhanna 20:19-20) İsa’nın on iki öğrencisinden biri olan Tomas, o akşam diğer öğrencilerin arasında değildi. Öğrenciler, daha sonra Tomas’a “Biz Rab’bi gördük!” dediler. Ama Tomas, ‘O’nun ellerinde çivilerin izlerini görmedikçe, çivilerin izine parmağımla dokunmadıkça ve elimi böğrüne sokmadıkça inanmam’ dedi. Sekiz gün sonra İsa’nın öğrencileri yine evdeydiler. Tomas da onlarla birlikteydi. Kapılar kilitliyken İsa gelip ortalarında durdu, ‘Size esenlik olsun!’ dedi. Sonra Tomas’a, ‘Parmağını uzat’ dedi, ‘Ellerime bak, elini uzat, böğrüme koy. İmansız olma, imanlı ol!’ Tomas O’nu, ‘Rabbim ve Tanrım!’ diye yanıtladı. İsa ona, ‘Beni gördüğün için mi iman ettin?’ dedi. ‘Görmeden iman edenlere ne mutlu!’ (Yuhanna 20:24-29) Rab daha sonra kırk gün boyunca, değişik zamanlarda öğrencilerine görünecek, onlarla konuşacak ve sonra gözden kaybolacaktı. İsa’nın dirilmiş bedeni duvarların içinden geçebiliyor ve düşünce hızıyla yolculuk edebiliyordu. O, böyle bir bedene sahip olan ilk Kişi olmasına rağmen, son Kişi olmayacaktı. Bizler topraktan olana nasıl benzediysek, göksel olana da benzeyeceğiz. Ölüm tek bir insan aracılığıyla geldiğine göre, ölümden diriliş de tek bir insan aracılığıyla gelir. Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkes Mesih’te yaşama kavuşacak. (1. Korintliler 15:49, 21-22) Tanrı’nın Krallığı’nda yaşama hakkını kazanmak için hiçbir yolu olmayan çaresiz bir günahkâr olduğunuzu anlıyor musunuz? Rab İsa Mesih’in sizin yerinize, sizin günahlarınız için öldüğüne ve ölümü sizin için yenerek yaşama geri döndüğüne inanıyor musunuz? Eğer buna inanıyorsanız, o zaman Tanrı sizin artık Adem’de olmadığınızı söylüyor. Tanrı sizi Mesih’te doğru olarak görüyor. Bir gün siz de aynı O’nunki gibi değişmiş bir beden alacaksınız. Ama bu bedeninizde çivi izleri olmayacak. 148 Sahne 68 Ayrılış A dem’in Şeytan’a kaptırdığı egemenliği İsa geri almıştı. İsa, Şeytan ve cinler, rüzgâr ve dalgalar, hastalık ve açlık, günah ve ölüm üzerinde sahip olduğu mutlak yetkisi aracılığıyla her şeyi mükemmel bir şekilde kontrol ettiğini gösterdi. Din önderleri ve askerler O’nu tutukladıkları, O’na işkence ettikleri ve O’nu çarmıha gerdikleri zaman, kendisine bunları yapmalarına O izin verdi. İşte bu yüzden, Göksel Babası’nın evine geri dönmeden önce, İsa, öğrencilerine şöyle dedi: “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla [adı içine] vaftiz21 edin; size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna kadar her an sizinle birlikteyim.” (Matta 28:18-20) İsa, aynı zamanda öğrencilerine şunları da söyledi: “Size yeni bir buyruk veriyorum: Birbirinizi sevin. Sizi sevdiğim gibi siz de birbirinizi sevin. Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla benim öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır.” (Yuhanna 13:34-35) İsa dirilişinden kırk gün sonra, öğrencilerini Yeruşalim dışındaki Zeytinlik Dağı’nda topladı. Öğrenciler O’nun ne zaman geri döneceğini bilmek istediler. İsa onları yanıtladı: Onlara, “Baba’nın kendi yetkisiyle belirlemiş olduğu zamanları ve tarihleri bilmenize gerek yok” karşılığını verdi. Ama Kutsal Ruh22 üzerinize inince güç alacaksınız. Yeruşalim’de, bütün Yahudiye ve Samiriye’de ve dünyanın dört bucağında benim tanıklarım olacaksınız.” İsa, bunları söyledikten sonra onların gözleri önünde yukarı alındı. Bir bulut O’nu alıp gözlerinin önünden uzaklaştırdı. İsa giderken, onlar gözlerini göğe dikmiş bakıyorlardı. Tam o sırada, beyaz giysiler içinde iki adam yanlarında belirdi. “Ey Celileliler, neden göğe bakıp duruyorsunuz?” diye sordular. “Aranızdan göğe alınan İsa, göğe çıktığını nasıl gördünüzse, aynı şekilde geri gelecektir.” Bundan sonra elçiler Yeruşalim’e geri döndüler… (Elçilerin İşleri 1:7-12) Şimdi Kral'ın cennette, “yücelik ve onur tacını” giyme zamanıydı. (Mezmur 8:5; İbraniler 2:9) 150 Sahne 69 Zafer Kutlaması İ htişamı ve saltanatı zihninizde canlandırın. Renkler, müzik, heyecan... Yüz milyon melek aralarında konuşuyorlar: Kral eve dönüyor! Ama görünümü farklı olacak! İnsanı Tanrı’nın benzeyişinde yaratmış Olan, sonsuza kadar insan görünümünü taşıyacak! Göksel kentin üzerinde derin bir sessizlik hüküm sürüyordu. Aniden kraliyet borazanları korosu sessizliği deldi ve bunu güçlü bir sesin şu beyanı izledi: Kaldırın başınızı, ey kapılar! Açılın ey eski kapılar! Yüce Kral girsin içeri. Kimdir bu yüce Kral? O, RAB’dir, güçlü ve yiğit. Savaşta yiğit ve yenilmez olan RAB! Kimdir bu yüce Kral? Her Şeye Egemen RAB’dir bu yüce Kral! (Mezmur 24:7-8,10) Kapılar ardına kadar açılır ve cennette gök gürlemesi sesini andıran alkışlar başlar. Şampiyon, Kuzu, savaşta yara almış İnsanoğlu – İsa içeri girmektedir. Kendisine hayran kalabalığın ortasından yürüyerek Babası’nın tahtına doğru ilerler. Bakışlarını Adem’in fidyeyle kurtarılmış soyu üzerinde gezdirir ve tahta oturur. Görev tamamlandı. Daha sonra, cennet vatandaşları sevgili kralları için şu yeni şarkıyı söylerler: “Tomarı almaya, mühürlerini açmaya layıksın! Çünkü boğazlandın ve kanınla her oymaktan, her dilden, her halktan, her ulustan insanları Tanrı’ya satın aldın.” (Vahiy 5:9) Sonra melekler tahtın çevresinde durup Tanrı’yı överek yüksek sesle şöyle dediler: “Boğazlanmış Kuzu, gücü, zenginliği, bilgeliği, kudreti, saygıyı, yüceliği ve övgüyü almaya layıktır!” (Vahiy 5:12) Bugün yeryüzünde, Adem’in soyundan pek çok kişi, Şeytan’ın lanetlenmiş günah ve ölüm krallığında hâlâ tutsaktır. Ama özgür olmaları mümkündür. Rab İsa ölümü, gömülmesi ve dirilişi aracılığıyla savaşı kesin olarak kazandı. O, kendisine güvenen herkese şöyle diyor: “Yürekleriniz sıkılmasın. Tanrı’ya iman edin. Bana da iman edin. Babam’ın evinde kalacak çok yer var. Her şey hazır olduğu zaman, gelip sizi yanıma alacağım, öyle ki, siz de her zaman benim bulunduğum yerde benimle olasınız.” “Yol, Gerçek ve Yaşam Ben’im. Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez.” (Yuhanna 14:1-3,6) 152 Sahne 70 Kral Gerİ Gelİyor B ugünlerde dünya saçma ve önemsiz şeylerin ve sahte dinlerin peşinden giderken, Yücelik Kralı bir gün yeryüzüne geri dönecek, ama bu kez bir sıpa üzerine binmiş olarak alay edilmek ve başına dikenli taç takılmak için değil. Dirilmiş Kral, gelecekteki o günle ilgili Yuhanna’ya bir öngörüm verdi: Bundan sonra göğün açılmış olduğunu, beyaz bir atın orada durduğunu gördüm. Binicisinin adı Sadık ve Gerçek’tir. Adaletle yargılar, savaşır. Gözleri alev alev yanan ateş gibidir. Başında çok sayıda taç var. Üzerinde kendisinden başka kimsenin bilmediği bir ad yazılıdır. Kana batırılmış bir kaftan giymişti. Tanrı’nın Söz’ü adıyla anılır. Beyaz temiz ince ketene bürünmüş olan gökteki ordular beyaz atlara binmiş O’nu izliyorlardı. Kaftanının ve kalçasının üzerinde şu ad yazılıydı: KRALLARIN KRALI VE RABLERİN RABBİ. (Vahiy 19:11-14,16) Kral dönerken, gökte gök gürültüsünü andıran sesler duyulacak: “Dünyanın egemenliği Rabbimiz’in ve Mesihi’nin oldu. O, sonsuzlara kadar egemenlik sürecek!” (Vahiy:11:15) Kral’ın düşmanları O’nun önünde eriyecekler. O, sonra Şeytan’ı bağlayacak ve bezmiş bir dünyaya adil bir yönetimin nasıl olduğunu gösterecek. Bu saat, yeryüzünün yaşayacağı en muhteşem saat olacak. RAB, bütün dünyanın kralı olacak. O gün, yalnız RAB, yalnız O’nun adı kalacak. (Peygamber Zekeriya 14:9) Yargı gününde RAB İsa, Yargıç olacak. Eskiden beri var Olan alev alev yanan tahtına oturdu, önünden ateşten bir ırmak çıkıp akıyordu. Milyonlarca melek O’na hizmet ediyordu. On binlerce on binler O’nun önünde duruyordu. Sonra mahkeme kuruldu ve kitaplar açıldı. (Peygamber Daniel 7:9-10) Şeytan ve onun karanlık krallığı “ateş ve kükürt gölüne atılacak” (Vahiy 20:10). Sonunda, Şeytan’ın başı sonsuza kadar ezilecek. Işık Krallığı’nın vatandaşlarına gelince, Tanrı onlar için “yeni bir gök ve yeni bir yeryüzü yapacak… Onlar O’nun halkı olacaklar ve Tanrı’nın kendisi de onların arasında bulunacak ve onların Tanrısı olacak. Onların gözlerinden bütün yaşları silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de ıstırap olmayacak. Çünkü önceki düzen ortadan kalktı.” (Vahiy 21:1,3-4) Sonunda krallarını seven herkesin duası, sonsuza kadar gerçekleşmiş olacak: “Krallığın gelsin, gökyüzünde olduğu gibi yeryüzünde de senin isteğin olsun!” (Matta 6:10) Bu sizin de duanız mıdır? Yücelik Kralı’nın önünde eğildiniz mi? O, sizin Kralınız mı? 154 Kapanış Size doğrusunu söyleyelim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir. — İsa, Yücelİk Kralı (Yuhanna 5:24) O, dünyadaydı. Dünya O’nun aracılığıyla var oldu, ama dünya O’nu tanımadı... Yine de kendisini kabul edip iman edenlerin hepsine Tanrı’nın çocukları olma hakkını verdi. — (Yuhanna 1:10,12) 157 Öyküdekİ Mesaj • 1 Sonsuza Kadar Mutlu mu Yaşadılar? İ nsanlar hangi çağda yaşarlarsa yaşasınlar, hayali romantik aşk öykülerini ve çaresizlerin imdadına yetişip kurtarma hikayelerini, mutlu sonla biten masalları severler. İnsanlar bu tür öyküleri severler, çünkü tek gerçek Tanrı insan yüreğine bir ‘kötüden kurtarılma’ özlemi ve sonsuza kadar mutlu yaşama arzusu koymuştur. Ama Yücelik Kralı’nın öyküsü hayali bir öykü değildir. On beş yüz yıldan fazla bir zaman süresince kırk peygamber uydurma ya da hayali bir öykü yazmadılar; Tanrı’nın kitabını yazdılar. Yüzlerce peygamberlik ve arkeolojik keşifler bir kurguyu onaylamıyor, ama Tanrı’nın öyküsünü onaylıyorlar. Tarih uydurma bir süper kahraman tarafından ikiye bölünmüş değildir, ama İsa tarafından bölünmüştür. Hayaller, günahımızı ve utancımızı bizden uzaklaştıramazlar, bizi Tanrı’ya götüremezler ve bize O’nun sevgisi, sevinci ve esenliğiyle dolu bir yürek veremezler, ama İsa tüm bunları verebilir. Mesih İsa peygamberlerin Kutsal Yazıları’nı yerine getirerek Adem soyundan gelenlerin, Yaratıcı-Kralları ile birlikte sonsuza kadar yaşamalarını mümkün kılmıştır. Ancak, herkes O’nun Krallığı’nda yaşamayacaktır. Tanrı, nasıl Adem’e yersel bahçedeki yaşamla ilgili tek kuralı net bir şekilde açıkladıysa, aynı şekilde Adem soyundan gelenlere göksel kentteki yaşamla ilgili tek kuralı da net olarak açıklamıştır: “Oraya murdar hiçbir şey, iğrenç ve aldatıcı işler yapan hiç kimse asla girmeyecek; yalnız adları Kuzu’nun yaşam kitabında yazılı olanlar girecek.” (Vahiy 21:27) Kuzu’nun yaşam kitabı, Adem’in zamanından beri Tanrı’nın kurtuluş yoluna güvenmiş olan her kişinin adının yer aldığı göksel bir kayıttır. Yücelik Kralı sizi ya da ailenizi kendisine ve sizi Şeytan’dan, günah, ölüm ve cehennemden kurtarmak için yapmış olduğuna inanmanız için zorlamayacaktır. O’nun Krallığı’nda isteksiz bir tebaa var olmayacaktır. Ama Kral, hiç kimsenin mahvolmasını istemediği için kitabına bir davet, bir uyarı ve bir vaatle son verir: “Ruh ve Gelin, ‘Gel!’ diyorlar. İşiten, ‘Gel!’ desin. Susayan gelsin. Dileyen, yaşam suyundan karşılıksız alsın. Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum! Her kim bu sözlere bir şey katarsa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır. Her kim bu peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa, Tanrı da bu kitapta yazılı yaşam ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır. Bunlara tanıklık eden, ‘Evet, tez geliyorum!’ diyor.” “Amin! Gel, ya Rab İsa!” (Vahiy 22:17-20) 158 A dem günah işledikten sonra, Tanrı ona seslenerek bahçeye geldiği zaman, Adem Tanrı’ya ne dedi? Adem utanç içinde şu yanıtı verdi: “Bahçede sesini duyunca, korktum.” (Yaratılış 3:10) Ama şimdi, Adem soyundan gelen bazı kişiler, Rab’bin onlar için yeryüzüne geleceğine ilişkin vaadine nasıl karşılık veriyorlar? Sevinçle şöyle diyorlar: “Amin! Gel, Rab İsa!” (Vahiy 22:20) Böyle bir değişikliği sağlayan nedir? Bazı kişiler, artık neden yeryüzünün yargıcının önünde durmaktan korkmuyorlar? Kral’ı yüz yüze görmek için neden bu kadar heyecan duyuyorlar? Çünkü O’nun öyküsüne ve mesajına inanıyorlar. Peygamber Yeşaya şunları yazdı: Verdiğimiz habere kim inandı? Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık, her birimiz kendi yoluna döndü, yine de RAB hepimizin cezasını O’na yükledi. (Yeşaya 53:1,6) Yeşaya, Kral’ın öyküsünü ve mesajını aşağıdaki şu üç ifadeyle özetledi: 1. Bir sorunumuz var: “Kendi yollarımızı izlemek için Tanrı’nın yollarından saptık.” 2. Çözüm Tanrı’dadır: “RAB, hepimizin cezasını O’na [Oğlu’na] yükledi.” 3. Bir seçim yapabiliriz: “Verdiğimiz habere kim inandı?” Kral’a inanıyor musunuz? Bir insanın tanıklığını kabul ederiz, ama Tanrı’nın tanıklığı bir insanın tanıklığından elbette daha büyüktür. Çünkü bu tanıklık Tanrı’nın, Oğlu hakkında vermiş olduğu tanıklıktır… “Tanrı’ya inanmayan kişi, O’nu yalancı durumuna düşürmüş olur. Çünkü Tanrı’nın, Oğlu’yla ilgili tanıklığına inanmamıştır. Tanıklık da şudur: Tanrı bize sonsuz yaşam verdi, bu yaşam O’nun Oğlu’ndadır. Kendisinde Tanrı Oğlu bulunanda yaşam vardır, kendisinde Tanrı Oğlu bulunmayanda yaşam yoktur. Tanrı Oğlu’nun adına iman eden sizlere sonsuz yaşama sahip olduğunuzu bilesiniz diye, bunları yazdım.” (1. Yuhanna 5:9-13) Evet, bilebilirsiniz. Tanrı sizi bir tahminle bırakmaz. İnsanların dinlerine sırtınızı döndünüz ve Tanrı’nın tanıklığına inandınız mı? Eğer bunu yaptıysanız, sonsuzluğu Kral’la birlikte geçireceksiniz… …sonsuza kadar mutlu yaşadılar. 159 Öyküdekİ Mesaj • 2 Kötü Haber E vrenin Kralı’nın kitabının başlangıcında okuduğumuz gibi, O, insanı kendi suretinde ve benzeyişinde yarattı. O, insanları kendi yüceliği için yarattı. İnsanlar O’nun özel hazinesi, yakın dostları ve O’nun Işık Krallığı’ndaki kutsal vatandaşlar olacaklardı. Ama önce, bir deneme zamanının yaşanması gerekiyordu. RAB Tanrı, Adem’e büyük sonuçlara yol açacak küçük bir deneme verdi. Tanrı Adem’e, bahçedeki bir ağaç dışında tüm ağaçlardan yemek için özgür olduğunu bildirdi. Tanrı, Adem bu tek kuralı ihlal ettiği takdirde ona ne olacağını söyledi? Tanrı Adem’e, işlediği günahların silinmesi için dualar ezberlemek, oruç tutmak ve yeterince sevap işlemekle başlaması gerektiğini söyledi mi? Hayır! Tanrı, “O ağacın meyvesinden yediğin takdirde, kesinlikle öleceksin!” dedi. (Yaratılış 2:17) Ne olduğunu biliyoruz. İnsan, Yaratıcı-Kralı’na itaatsizlik etmeyi seçti. Adem ve Havva günah işlediler. Ama aynı gün düşüp öldüler mi? Hayır. O zaman Tanrı, “O ağacın meyvesinden yersen, kesinlikle öleceksin!” derken ne demek istedi? Kutsal Yazılar’a göre, ölümün anlamı nedir? Resme bakın. Dala ne oluyor? Ağaçtan kırıldıktan sonra dala ne olacak? Dal, yaşayacak mı? Yoksa ölecek mi? Dal hâlâ canlı gibi görünüyor olabilir, ama ölecek, çünkü yaşam kaynağından ayrı bırakıldı. Ölümün anlamı ayrılıktır. Kötü haber, budur. Adem ve Havva Tanrı’nın yolundan yürümek yerine kendi yollarından yürümeyi seçtikleri zaman, ağaçtan kesilmiş olan bir dal gibi, Tanrı’yla olan bağlantılarını kaybettiler. Tanrı’yla olan ilişkileri öldü. Artık O’nunla birlikte olmak istemediler. Saklanmaya çalıştılar. Adem ve Havva ruhsal olarak öldüler. “Suçlarınız sizi Tanrınız’dan ayırdı. Günahlarınızdan ötürü O’nun yüzünü göremez, sesini işitemez oldunuz.” (Yeşaya 59:2) Adem ve Havva aynı zamanda fiziksel olarak da ölmeye başladılar. Nasıl kırılmış bir dalın üstündeki yapraklar hemen o anda kurumazsa, aynı şekilde bedenleri de, günah işledikleri günde toprağa dönmedi. Ama yaşlanma süreci başladı. Ölüm, kendisinden kaçamayacakları bir düşmandı. Ancak, kötü haber daha da kötüleşir. Tanrı, bu durumdan bir kurtuluş sağlamadıkça, Adem ve Havva “Şeytan ve melekleri için hazırlanmış olan sonsuz ateşe” (Matta 25:41) atılacaklar, Tanrı’yla sonsuz bir ayrılık yaşayacaklardı. 160 B azı kişiler, cehennem –günah tarafından lekelenmiş canların tüm sonsuzluk boyunca karantinaya alınacakları ateş gölü– düşüncesiyle alay ederler. Ama anlamadığımız bir konuyla alay etmek bilgece bir davranış mıdır? Bizler, insan olduğumuz için sonsuzluk kavramını kavrayamayız. Sonsuzluk, bir başka boyuttur.8 İnsanlar, Nuh peygamber gemiyi inşa ederken ve gelecek olan tufanla ilgili onları uyarırken de alay etmişlerdi, ama sonunda artık geminin kapısı kapandığı ve tufan geldiği zaman, önceden alay etmiş oldukları gerçeği anladılar. Buna benzer şekilde, insanlar cehenneme girdikleri an, cehennemin ağır ve ciddi mantık gücünü de anlayacaklardır. “Böyleleri Rab’bin varlığından ve yüce gücünden uzak kalarak sonsuza dek mahvolma cezasına çarptırılacaklardır.” (2. Selanikliler 1:9) Kral günahın, evreni sonsuza kadar kirletmesine izin vermeyecektir. Günah, gezegenimizdeki en yıkıcı güç ve sonuçları çok uzaklara ulaşan bir felakettir. Günah, tüm kötülüğün nedenidir. Adem’in günahı, bulaşıcı bir hastalık gibi hepimizi etkilemiştir. Kırılmış bir dalın üstündeki her sürgün ve yaprak nasıl ölüyse, her birimiz aynı şekilde Adem’in günahından etkilendik. Her birimiz Adem dalının birer parçalarıyız. Adem günah işlediği zaman, günah dünyaya girdi. Adem’in günahı ölüm getirdi, bu nedenle ölüm herkese yayıldı, çünkü herkes günah işledi. (Romalılar 5:12) Musa’nın zamanına geri döndüğümüzde, insanların tıpkı bugün olduğu gibi o zaman da aynı yanlış düşünceye sahip olduklarını görürüz. Eğer kötülükten fazla iyilik yaparlarsa, Tanrı’nın onlara Yargı Günü’nde merhamet göstereceğini ümit ediyorlardı. Tanrı, onların bu yanlış düşüncelerini düzeltmek için ışıklar saçan ateş içinde Sina Dağı’nın üzerine indi ve insanlara itaat etmeleri için On Buyruk verdi. Bu On Buyruk’u sürekli olarak yerine getirmeyen birinin suçlu olduğu ve ölümü hak ettiği ilan edildi. 1. You shall have no other gods before me. 2. You shall not make for yourself an idol… for I am the Lord your God. 3. You shall not misuse the name of the Lord your God. 4. Remember the Sabbath day by keeping it holy. 5. Honor your father and your mother. 6. You shall not murder. 7. You shall not commit adultery. 8. You shall not steal. 9. You shall not give false testimony against your neighbor. 10. You shall not covet your neighbor’s wife… or anything that belongs to your neighbor. On Buyruk bir aynaya benzer. Eğer yüzünüz kirliyse, bir ayna bu kiri görmenize yardımcı olur, ama bu kiri sizden uzaklaştıramaz. Buyruklar da bize benzer şekilde Tanrı’yla aramızın iyi olması için verilmedi. Aksine, buyruklar bize kutsal bir Tanrı’nın önünde suçlu günahkârlar olduğumuzu gösterirler. Bizler O’nun adil krallığında yaşamak için uygun değiliz. Bizler, mükemmel bir Kurtarıcı’ya ihtiyaç duyan çaresiz günahkârlarız. “Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden (görkemli standardından) yoksun kaldı.” (Romalılar 3:23) Kötü haber şudur: Biz, Tanrı’nın mükemmel iyilik standardının beklediği nitelikte değiliz. İyi haber şudur: Tarihte bu mükemmel iyilik standardına sahip olan Biri vardır. Adı, İsa’dır. 161 Öyküdekİ Mesaj • 3 İyİ Haber R ab, adalet ve merhamet konularında mükemmeldir. Adalet, yasanın, günahımın gerektirdiği tüm cezayı uygulamasıdır. Merhamet ise, yasanın gerektirdiği cezanın bana uygulanmaması anlamına gelir. Tanrı, bizi cezalandırmadan, günahımızı nasıl cezalandırabilirdi? Bu sorunun yanıtı bizi kurtarmak için gelen Rab İsa Mesih’te bulunur. İsa gelmeden önce, Eski Antlaşma döneminde, Tanrı, günahkârları günah ve ölüm yasasından kurtarmak için günah sunusu yasası düzenlemişti. Tanrı, masum hayvanların kanını günaha karşılık bir bedel olarak kabul etti. Böylece, günahkârı cezalandırmadan günahı cezalandırmış oldu. Ama bir kuzu, bir insana karşılık adil bir değiş tokuş mudur? Hayır! Hayvan kanı yalnızca adaletin gerçekten talep ettiğinin bir örneği olabilirdi. Ama ne tür bir kan dünyanın günah borcunu ödeyebilirdi? Yalnızca mükemmel, sınırsız ve sonsuz bir İnsan’ın kanı. Yaratıcı-Söz’ün kendisi bu İnsan oldu. “Başlangıçta Söz vardı… Söz insan olup (beden alıp) aramızda yaşadı. O’nun yüceliğini Baba’dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu olan biricik Oğul’un yüceliğini gördük.” (Yuhanna 1:1,14) Kuzuların kanı günahı yalnızca örtebilirdi. İsa, “Dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu’dur.” (Yuhanna 1:29) Habil’i hatırlıyor musunuz? Tanrı, Habil’in günahlarını kuzunun üstüne koydu. Kuzu, Habil’in geçici olarak günah taşıyıcısıydı. İsa, sürekli olarak Günah Taşıyıcımız’dır. Tanrı, tüm günah larımızı O’nun üstüne yükledi. Habil’in yerine öldürülen ve kül haline gelene kadar yakılan kuzu, günahlarımızla ilgili cezanın tümünü ödeyen İsa’nın bir örneğiydi. İsa, bu nedenle ölmeden önce, zaferle, “Tamamlandı!” diye bağırdı. (Yuhanna 19:30) Adalet yerine geldi. Merhamet gösterildi. “Size müjdelediğim söze sımsıkı sarılırsanız, onun aracılığıyla kurtulursunuz... Mesih, Kutsal Yazılar uyarınca günahlarımıza karşılık öldü, gömüldü ve Kutsal Yazılar uyarınca üçüncü gün ölümden dirildi.” (1. Korintliler 15:2-4) 162 İ brahim’i ve onun oğlunu düşünün. Tanrı onları neden belirli uzaklıktaki bir dağa kurban kesmeleri için gönderdi? Tanrı, dünyanın günahları için ölecek olan kendi Oğlu’nun öleceği yeri işaret ediyordu. İbrahim, dağın adını neden “RAB Sağlayacaktır” koydu? Çünkü Tanrı tam ve nihai kurbanı o dağda sağladı. Tanrı, İbrahim’in oğlu için ne sağladı? Bir koç. Tanrı, sizi yargıdan kurtarmak için ne sağladı? Tanrı Kuzusu, İsa’yı. Ölümden ve yargıdan korkuyor musunuz? Eğer Kurtarıcınız olan İsa’ya tam olarak güveniyorsanız, korkmanıza gerek yok, çünkü Tanrı sizin günahlarınız karşılığında O’ndan tam bir ödeme almıştır ve O’nu tekrar yaşama diriltmiştir. Şimdi tekrar Adem ve Havva’yı düşünelim Günahları ve utançları yüzünden incir yapraklarıyla örtündüler ve Tanrı’dan saklanmak istediler. Tanrı, adaleti ve merhameti nedeniyle günahlarını açığa çıkardı ve onlara kurban edilen hayvanların derilerinden giysiler giydirdi. Hayvanların dökülen kanı, günahlarını örtmek için neyin gerekli olduğunu ortaya koyuyordu ve hayvanların derileri duydukları utancı örtmek için neyin gerekli olduğunu gösteriyordu. Hepimiz atalarımızın günahını ve utancını paylaşıyoruz. Tanrı’nın doğruluğundan yoksun kaldık. O’nunla birlikte yaşamak için uygun değiliz. İyi haber, İsa Mesih’in günahımızı ve utancımızı çarmıhta üzerine almış olmasıdır. O, çarmıhtayken geçen karanlık saatler sırasında bizim hak ettiğimiz Tanrı’dan ayrı kalma deneyimini yerimize geçerek yaşadı. Ve sonra öldü. Ama O’nun kendisine ait hiçbir günahı olmadığı için, mezar O’nu tutamadı. İsa öldüğü ve dirildiği için Tanrı size, sizi yıkama ve giydirme teklifinde bulunuyor. Günahlarınızı alıyor ve size kendi doğruluğunu veriyor. “Hepimiz murdar olanlara benzedik. Bütün doğru işlerimiz kirli paçavra (adet bezi) gibi.” (Yeşaya 64:6) “Rab’de büyük sevinç bulacağım, Tanrım’la yüreğim coşacak! Çünkü O bana kurtuluş giysisini giydirdi, beni doğruluk kaftanıyla örttü.” (Yeşaya 61:10) Tanrı, günahı bilmeyen Mesih’i bizim için günah sunusu (günah) yaptı, öyle ki bizler Mesih’in sayesinde Tanrı’nın doğruluğu olalım.” (2.Korintliler 5:21) Yargı gününde Tanrı’nın önünde kendi dini çabalarınızın kirli paçavraları içinde mi duracaksınız? Yoksa, Mesih’in saf ve kusursuz doğruluğunu giyinmiş olarak mı? 163 Öyküdekİ Mesaj • 4 Kral'a Verdİğİnİz Karşılık K endinizi ıssız bir ormanda tek başınıza yürürken hayal edin. Karşınıza bir kuzunun mu yoksa bir aslanın mı çıkmasını istersiniz? Yücelik Kralı yeryüzüne ilk geldiğinde, Kuzu olarak çağrıldı. Günahkârları kurtarmak için alçakgönüllülük içinde geldi. Kral geri döndüğü zaman, Aslan olarak adlandırılacak. Tövbe etmemiş olan günahkârları yargılamak için görkemi içinde geri gelecek. İsa geri geldiği zaman, Kurtarıcı-Kralınız’ın huzurunda sevinecek misiniz, yoksa Yargıç-Kralınız’ın önünde tir tir titreyecek misiniz? Her şey sizin Tanrı’nın çağrısına vereceğiniz karşılığa bağlıdır. İsa yolculuk etmeye ve öğretmeye başladığı zaman, ilk sözlerinden bazıları şunlardı: “Tövbe edin ve iyi habere inanın!” (Markos 1:15) “Tövbe etmek”, Tanrı’nın Krallığı’nda yaşamak için doğru olduğuna güvendiğiniz düşüncelerle ilgili zihninizi değiştirmek anlamına gelir. Yani, kendi yolunuza güvenmekten vazgeçecek ve Tanrı’nın yoluna güvenmeye ve O’nun yolunu izlemeye başlayacaksınız. “İyi habere inanmak”, günahlarınız için ölen ve size yeni yaşam vermek için tekrar dirilen Kurtarıcı’ya iman etmektir. Ama birine iman etmek ne anlama gelir? Bu konuda size aracı olmadan ilk ağızdan anlatılan bir Batı Afrika öyküsüyle örnek vermeme izin verin. Bu öykü, Fatu ve Bintu adlarındaki iki kadın hakkındadır. Her ikisinin de gözünde enfeksiyon vardı. Fatu hastaneye gitti. Doktor ona antibiyotikli bir göz damlası verdi. Ve Fatu’nun gözleri iyileşti. Bintu ise geleneksel şifacıya gitti. Gözleri beyazlaştı ve kör oldu. Hem Fatu hem Bintu imana sahiplerdi. Her iki kadın da imanları ile hareket ederek güvendikleri bir şifacıya gittiler, ancak sonuçlar ne kadar da farklı oldu! Söz konusu sonsuzluk olduğu zaman, herkes bir şeye ya da bir kişiye güvenir. Pek çok kişi umutlarını anne ve babalarının dinine bağlamıştır. Bazı kişiler ise, yaşamın mezarda son bulduğunu söyleyenlerin tarafını tutarlar. Diğer kişiler ise yaşam, ölüm ve sonsuzlukla ilgili kendi düşüncelerine güvenirler. Ama sonunda önem kazanacak olan tek bir soru vardır: Gerçeği mi seçtiniz? Bana gelince, ben seçimimi yaptım. “Gerçekten yana olan herkes benim sözümü dinler” (Yuhanna 18:37) diyen Kralıma güveniyorum. Benim sonsuza kadar birlikte yaşamak istediğim kişi O’dur. O, “beni seven ve uğruma kendisini feda eden” Kişi’dir (Galatyalılar 2:20). O, yalnızca bir kral değildir. O, benim Kralım’dır! 164 İ lk insan, Tanrı’nın benzeyişini yansıtmak için yaratıldı. Bu benzeyiş günah yüzünden bozuldu. “Görünmeyen Tanrı’nın görünümü olan” (Koloseliler 1:15) İsa Mesih, size yeni yaşam vermek ve sizdeki Tanrı benzeyişini yenilemek için geldi. Eğer Yücelik Kralı İsa Mesih’e iman ediyorsanız, o zaman Tanrı’nın gözünde siz artık Adem’de değilsiniz. Mesih’tesiniz. Cennetin vatandaşısınız ve Tanrı’nın sevgili çocuklarından birisiniz. Tanrı’nın, kendi Oğlu’nun kanıyla fidye ödeyerek satın aldığı, Tanrı’ya ait olan bir hazinesiniz. Tanrı ailesinin yeni doğan bir üyesi olarak şimdi Tanrı’ya Baba diyerek hitap edebilirsiniz. Ama büyük ayrıcalıkla birlikte büyük sorumluluk da gelir. Söz dinleyen çocuklar olarak, bilgisiz olduğunuz geçmiş zamandaki tutkularınıza uymayın. Sizi çağıran Tanrı kutsal olduğuna göre, siz de her davranışınızda kutsal olun. (1. Petrus 1:14-15) Mesih’in bir izleyicisi olarak bağışlamaya, sevmeye ve tüm insanlar, hatta düşmanlarınız için bile dua etmeye çağrıldınız. İsa şöyle der: Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla benim öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır. (Yuhanna 13:35) Siz O’na boyun eğdiğinizde, Müjde’ye iman ettiğiniz zaman yüreğinize gelen Rab İsa’nın Ruh’u, günaha galip gelmenize ve O’nun kutsal karakterini yansıtmanıza yardımcı olacaktır. Kutsal Ruh’un ürünüyse sevgi, sevinç, esenlik, sabır, şefkat, iyilik, bağlılık, yumuşak huyluluk ve özdenetimdir. (Galatyalılar 5:22-23) Kral’ın bir çocuğu olarak, şimdi yaşamda yeni bir amaca sahipsiniz: O’nu onurlandırmak! Siz O’nun kaybolmuş bu dünyadaki elçisisiniz. O’nu iyi temsil edin! Bir gün O’nu yüz yüze göreceksiniz. Ve o zaman, “O’na benzer olacaksınız” (1.Yuhanna 3:2). O gün gelinceye kadar her zaman O’nunla konuşun. Her durumda O’nu övün. O’nu ve O’nun sözünü seven diğer kişilerle birlikte O’na tapının ve O’na hizmet edin. Her gün Kutsal Yazılar’ı inceleyin (Luka, Yuhanna, Elçilerin İşleri ve Romalılar bölümleriyle başlayın). Kutsal Ruh öğretmeninizdir. Kutsal Kitap, sizin İsa gibi düşünmenizi, konuşmanızı ve hareket etmenizi istemeyen Şeytan’a karşı ruhsal yiyeceğiniz ve silahınızdır. Kutsal Yazılar üzerinde ne kadar derin düşünürseniz, ruhsal olarak o kadar çok güçleneceksiniz. Mezmurlar’daki şu iyi açıklanmış tanımı çok severim: “Geyik akarsuları nasıl özlerse, canım da seni öyle özler, ey Tanrı!” (Mezmur 42:1) Seçim sizindir. Aynı sözleri söyleyebilir misiniz? Paul D. Bramsen [email protected] 165 Ödülün Nitelikleri İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir. Çünkü biz Tanrı’nın yapıtıyız. O’nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldık. Böylece, imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı’yla barışmış oluyoruz. İçinde bulunduğumuz bu lütfa Mesih aracılığıyla, imanla kavuştuk ve Tanrı’nın yüceliğine erişmek umuduyla övünüyoruz. — Yenİ Antlaşma’dan (Efeslİler 2:8-10; Romalılar 5:1-2) 167 Yücelİk Kralı Sahnelerİn Yenİden Gözden Geçİrİlmesİ İçİn Sorular • Bölüm 1 • Eskİ Antlaşma B u liste, 70 sahnenin her biri için bir ya da iki soruya yer verir. Yanıtlar birbirinin yerini tutan her sahnenin içinde mevcutlardır. Bu sayfaları grup çalışmaları için kopyalamakta özgürsünüz. Daha fazla bilgi için şu siteyi ziyaret edin: www.one-god-one-message.com Sahne numarası ve soru(lar): 1 • Yücelik Kralı’nın planlarını gerçekleştirmesi binlerce yıl alacaktı. Bu durum, size Kral’la ilgili neyi anlatır? 2 • Kutsal Kitap’ın iki ana bölümünün adlarını söyleyin. Birbirlerinden farkları nedir? 3 • Kutsal Yazılar’ın ilk sözcüklerine inanıyor musunuz (Yaratılış 1:1)? Neden? Ya da neden değil? 4 • Yalnızca Tanrı var olduğu zaman bile, Tanrı yalnız değildi. Bu ifadeden ne anlıyorsunuz? 5 • Tanrı’nın yarattıklarından Tanrı hakkında ne öğrenebiliriz? 6 • Tanrı’nın insanları hayvanlardan ne şekillerde farklı yarattığını söyleyin. 7 • Tanrı Adem’e neden Aden’de yaşamak isteyip istemediğini sormadı? 8 • Günah nedir? Tanrı, buyruğuna itaatsizlik ettiği takdirde, Adem’e ne olacağını söyledi? Ölümün diğer adı nedir? 9 • Havva da Adem gibi Tanrı’nın benzeyişinde yaratıldı. Bunun anlamı nedir? 10 • Cennetteki en çekici şey nedir? 11 • Günah evrene nasıl girdi? 12 • Rab, insan iyiliği ve kötülüğü bilme ağacının meyvesinden yediği takdirde, ne olacağını söyledi? Şeytan aynı konuda ne söyledi? 13 • Günah insan ailesine nasıl girdi? 14 • Günahın ilk etkisi neydi? Adem ve Havva’nın günahı, onurlarının yerine utancı nasıl getirdi? 15 • Adem ve Havva günah işledikleri aynı günde ne şekilde öldüler? Kırılmış bir dala nasıl benzediler? (aynı zamanda 60. sayfaya bakınız). 16 • Günahın lanetinin yaratılışı nasıl bozduğuna ilişkin bazı bilgiler verin. 17 • Sizce Tanrı’nın gizli tasarısına neden bir kadının soyu olacak olan bir Kurtarıcı dahildi (İnsan bir annesi olacak, ama insan bir babası olmayacaktı)? 168 18 • Tanrı, Adem ve Havva’nın günahını ve utancını örtmek için ne yaptı? Tanrı onlara bir adalet, merhamet ve lütuf tanrısı olduğunu nasıl gösterdi? 19 • Tanrı, Adem ve Havva’yı Aden bahçesinden neden kovdu? 20 • Adem ve Havva’nın günahı onların çocuklarını nasıl etkiledi? Adem ve Havva’nın günahı bizi ve ailelerimizi nasıl etkiler? (aynı zamanda 161. sayfaya da bakınız.) 21 • Tanrı, günahkârın yerine ölmesi için nasıl bir kuzu kabul edecekti? 22 • Kefaret sözcüğünün anlamı nedir? Tanrı neden bir ölüm cezası talep etti? 23 • Tanrı, Habil günah işlediği zaman ne yaptı? Kayin’in sunusunda yanlış olan neydi? 24 • Tövbe etmek ne demektir? Tanrı Kayin’in ne yapmasını istedi? Kayin ne yaptı? 25 • Nuh’un zamanında tüm dünyayı kapsayan tufan bize Tanrı’nın sabrı ve yargısıyla ilgili ne öğretir? 26 • Nuh’un ve Nuh’un ailesinin gemiden çıktıktan sonra yaptıkları ilk şey neydi? 27 • Babil kulesi sahte din konusunda ne gibi bir örnek teşkil ediyordu? 28 • İbrahim, RAB’be güvendiği ve O’nu izlediği takdirde, Rab’bin İbrahim’e verdiği iki büyük vaat neydi? 29 • Tanrı, İbrahim ve Sara’nın günahlarını neden affetti ve onları doğru ilan etti? 30 • İbrahim’in oğlu, kurban edileceği dağda yukarı doğru yürürken babasına ne sordu? 31 • Tanrı, İbrahim’e onu yeni bir ulusun babası yapacağına dair söz vermişti. İbrahim Tanrı’nın yalan söyleyemeyeceğini bildiği için, oğlu İshak’ı sunakta kurban ettikten sonra Tanrı’nın ne yapacağını düşündü? 32 • İbrahim, dağa neden RAB Sağlayacak adını verdi? Kuzu o gün İbrahim’in oğlunun yerine mi öldü? 33 • RAB İbrahim’e vermiş olduğu iki büyük vaadi nasıl yerine getirdi? 34 • Eğer Tanrı’nın buyruklarına itaat etmek için çok gayret edersek, Tanrı’yla birlikte cennette yaşayacak kadar iyi olmamız mümkün müdür? On Buyruk neden bir aynaya benzer? Buyruklar bize bir Kurtarıcı’ya ihtiyacımız olduğunu ne şekilde gösterirler? 35 • Hayvan kurbanlar dünyanın günah borcunu neden ortadan kaldıramazlar? 36 • Tomardan bir peygamberlik seçin ve bu peygamberliğin gelecek olan Kurtarıcı’ya ne şekilde işaret ettiğini belirtin. 169 Yücelİk Kralı Sahnelerİn Yenİden Gözden Geçİrİlmesİ İçİn Sorular • Bölüm 2 • Yenİ Antlaşma 37 • Tanrı neden İsa hakkındaki Müjde öyküsünü yazmak için (yalnızca tek bir kişi yerine) dört kişi kullandı? 38 • Melek Cebrail, İsa’yı neden Tanrı Oğlu olarak adlandırdı? 39 • İsa adının anlamı nedir? 40 • İsa’nın doğumuyla ilgili öykü hakkında en çok hoşunuza giden şey nedir? 41 • Melek çobanlara, “Size bir Kurtarıcı doğdu; O, Mesih olan İsa’dır” dedi. Çobanlar bu haberi işittikleri zaman neden heyecanlandılar? 42 • Yıldızbilimcilerin bebek İsa’ya tapınmaları doğru muydu? Neden? Neden değil? 43 • İsa, diğer çocuklardan hangi şekilde farklıydı? 44 • Peygamber Yahya’nın mesajı önceki tüm peygamberlerin mesajlarından hangi açıdan farklıydı? Sizce Yahya, İsa’ya işaret ederek neden şu sözleri söyledi? “İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıracak olan Tanrı Kuzusu!” 45 • Bu sahneye tekrar bakın ve Tanrı’nın Ruh’u, Tanrı’nın Oğlu ve Göksel Baba hakkında Kutsal Yazılar’dan öğrenmiş olduğunuz bazı şeyleri söyleyin. 46 • Şeytan neden İsa’ya günah işletmek için uğraştı? 47 • İsa, peygamber Yeşaya’nın tomarından okuduktan sonra, “İşitmekte olduğunuz bu yazı bugün yerine gelmiştir” dedi. Sizce, İsa’nın bu sözlerini dinleyenler neden kızdılar? 48 • İsa, nasıl Tanrı’nın yeryüzündeki Gücü idi? 49 • İsa fırtınaya, “Sus! Sakin ol!” diye emrettikten sonra, öğrenciler şöyle dediler: “Bu adam kim ki, rüzgâr da dalgalar da O’na itaat ediyor!” Sizce, İsa kimdir? 50 • Din önderleri, İsa’yı neden küfretmekle suçladılar? 51 • İsa, “Diriliş ve Yaşam Ben’im. Bana iman eden ölse de yaşayacaktır” dedi. O’nun gerçeği söylediğini nereden biliyoruz? 52 • İsa, ertesi gün daha fazla yiyecek aramak için geri gelen kişilere ne dedi? 53 • Bu sahneyi yeniden gözden geçirin ve İsa’nın sözleri arasından sizi şaşırtan bir şey söyleyin. 54 • Peygamberler, Mesih’i “doğruluk güneşi” olarak adlandırdılar. İsa, kendisinin “dünyanın ışığı” olduğunu söyledi. İsa Mesih’in diğer peygamberlerden farkı nedir? 170 55 • Öğrenciler Mesih’in ne yapması gerektiğini düşündüler? Mesih ne yapmak için geldi? 56 • Rab İsa Yeruşalim’e neden güçlü bir savaş atı yerine alçakgönüllü bir sıpaya binerek girdi? 57 • Din önderleri İsa’yı yanlış bir şey söylemesi konusunda neden tuzağa düşüremediler? 58 • Başkâhin ve Yahudi önderler neden İsa’nın öldürülmesi gerektiğini söylediler? 59 • Pilatus İsa’yı neden ölüme mahkum etti? 60 • Askerler İsa’nın başına dikenli bir taç geçirdiler. Dikenler bize neyi hatırlatmaktadırlar? 61 • İbrahim’in yaptığı peygamberlikler, İsa aracılığıyla nasıl yerine geldi? Tanrı’nın gözündeki değeriniz nedir? 62 • İsa’nın her iki yanında iki suçlu haydut çarmıha gerilmişti. Bugün onlardan bir tanesi cehennemdedir (Rab’den sonsuza kadar ayrı düşmüştür) ve diğeri cennettedir (sonsuza kadar Rab’le birliktedir). Bu farkın nedeni nedir? 63 • Rab İsa çarmıhta asılıyken, Göksel Baba O’nun üzerine ne yükledi? İsa neden, “Tamamlandı!” dedi? Tanrı tapınak perdesini neden yırttı? 64 • Öğrenciler İsa’nın tekrar dirileceğine dair söylediği sözü hatırladılar mı? Kötü din önderleri O’nun vaadini hatırladılar mı? 65 • Kadınlar Pazar sabahı mezara geldikleri zaman ne buldular? Din önderleri boş mezarla ilgili olarak nasıl davrandılar? Eğer günahlarım için ölen ve tekrar dirilen Tanrı Kuzusu İsa’ya tamamen güvenirsem, neden ölümden korkmam gerekmez? 66 • Rab İsa Emmaus yolundaki iki yolcuya neden akılsız olduklarını söyledi? 67 • Dirilmiş Kurtarıcı odanın ortasında göründüğü zaman, Tomas O’na, “Rabbim ve Tanrım!” dedi. Tomas, İsa’ya Rabbi ve Tanrısı olarak hitap etme konusunda haklı mıydı? Neden? 68 • İsa öğrencilerine, kendisi göğe alındıktan sonra ne yapmalarını söyledi? 69 • Yücelik Kralı kimdir? Siz O’nun hakkında ne düşünüyorsunuz? 70 • Kral geri geldiği zaman, mutlu mu olacaksınız yoksa korkacak mısınız? Neden? 171 Yücelİk Kralı Son Notlar Sahne Arkası: “Alice Harikalar Diyarında” yaklaşık 200 dile çevrilmişken, Kutsal Kitap tamamen ya da kısmen, 2500’den fazla dile çevrilmiştir. Kutsal Kitap arkeoloji, tarih, yerine gelen peygamberlikler ve iki bin yıldan fazla bir zaman süresi içinde yazılmış olan bileşik bir öykünün mükemmel sürekliliği tarafından onaylanır. 2 Sahne 2: 3Kral, evreninin yalnızca yaratıcısı ve devam ettireni değil, aynı zamanda kitabının yazarı ve bekçisidir. Ölü Deniz Tomarları günümüzdeki Eski Antlaşma yazılarının Mesih’in zamanından önce var olan yazıların aynısı olduklarını tasdik ederler. Yeni Antlaşma yazıları, eski binlerce el yazması belge aracılığıyla yazıldıklarını onaylarlar; çoğunun tarihi Mesih’ten sonraki ilk yüzyıllara aittir. Özgün metinlerin insanlar tarafından kurcalanıp değiştirildiği ve tahrif edildiği konusunda öne sürülen yaygın iddianın hiçbir temeli yoktur ve asılsızdır. Bakınız Tek Tanrı Tek Mesaj, bölüm 3. Sahne 5: 4Tanrı’nın, yaratılışın altı gününde görülen nitelikleriyle ilgili daha derin bir inceleme için Tek Tanrı Tek Mesaj, bölüm 8’e bakınız. Sahne 6: 5Tanrı TEK olduğuna göre, neden “Kendi benzeyişiMİZDE insan yapaLIM” diyor? Bu sorunun yanıtı O’nun birleşik birliğinde bulunur. Kutsal Yazılar’da Tanrı’nın karşılığı olan sözcük, Elohim’dir. Ve bu, çoğul bir isimdir. “Tanrı tektir” ifadesindeki “tek” sözcüğü, echad’dır; ve bileşik bir birlik belirtir. Tanrı sonsuzlukta melekleri ya da insanı yaratmadan önce, kendi içinde, Sözü/Oğlu ve Kutsal Ruh ile paydaşlığın tadına varıyordu. “Tanrı öyle büyüktür ki, O’nu anlayamayız!” (Peygamber Eyüp 36:26) Sahne 6&7: 6Bedeni meydana getiren kimyasal elementlerin aynıları yeryüzünün kuru toprağında aynen mevcuttur. Bu gerçek, son dönemlere kadar bilim tarafından kabul edilmiyordu. Bilim adamlarının çoğu, bilgileri için gözlemleri ve teorileri (insan düşünceleri) temel alırlar. Kutsal Kitap’a inanan kişilerin bilgilerinin temeli, gözleme ve vahiye (Tanrı sözüne) dayanır. Sahne 11: 7Şeytan’ın kökeniyle ilgili daha fazla bilgi için Tek Tanrı Tek Mesaj, bölüm 11’e bakınız. Sahne 16: 8Eğer ateş gölü sonsuz ceza yeriyse, o zaman bu yerin adil olmadığını ya da mantıksız olduğunu düşünürüz. Belki de henüz Tanrı’nın mutlak kutsallığını, insanın sonsuz doğasını, günahın çekimini ve sonsuzluk kavramını henüz anlamamışızdır. Sonsuzluk sözcüğü bile zihinsel kapasitemizi fazlasıyla aşar. Çünkü bizim ilgi çerçevemiz zamandır. Sonsuzluk kavramında zaman yoktur. Zamanı yaratan Tanrı, zamana bağlı değildir (2. Petrus 3:8-9). Sonsuzluk, yıllardan oluşan bir bileşim değildir. Sonsuzluğu ebediyen süren şimdiki zaman gibi düşünün. Günahkârlar bu kaçınılmaz bölgeye girdikleri an, onun ciddi mantığını kavrayacaklardır. 172 Sahne 17: 9Fidyeyle kurtarmak, talep edilen bedeli ödeyerek geri satın almak anlamına gelir. Tek Tanrı Tek Mesaj’ın 18. bölümünde yazar bu konuda çocukluğundan aktardığı bir öyküyle örnek verir: “Kaliforniya’da yetişmiş bir erkek çocuk olarak küçük bir köpeğim vardı. Onu besler, onunla ilgilenir ve birlikte oyunlar oynardık. Köpeğim her zaman çevremde dolanırdı ve okuldan eve döndüğüm zaman heyecanlanırdı. Ama köpeğimin bir kusuru vardı. Bazen mahallede gezmeye çıkardı, ama her zaman geri gelirdi. Ama bir gün gelmedi. Okuldan eve geldim, ama köpeğim beni karşılamak için yanıma koşmadı. Yatma zamanı geldiğinde her yerde aranmasına rağmen hâlâ bulunamamıştı. Babam ertesi gün semtteki hayvan sığınağına telefon etmemi önerdi; bu yer sınırlı bir zaman için kedileri ve köpekleri barındıran bir yerdi. Aranıp sorulmayan hayvanlar uyutularak öldürülüyorlardı. Hayvan sığınağına telefon ettim. Evet, orada benim tanımlarıma uygun küçük bir köpek vardı. Kentin hayvan toplayıcısı onu alıp götürmüştü. Köpeğim kendisini kurtaramayacak kadar çaresizdi. Eğer biri onu kurtarmaya gitmezse öldürülecekti. Hayvan sığınağına gittim, tam köpeğimi geri alıyordum ki, ön sıradaki görevli bana, eğer köpeğimi geri almak istiyorsam bir para cezası ödemem gerektiğini söyledi. Bir köpeğin caddede kaybolmuş olarak koşması yasaya aykırıydı. Talep edilen parayı ödedim ve köpeğim özgür bırakıldı. O korkunç kafesten kurtulduğu ve onu seven biriyle tekrar beraber olduğu için öyle sevinçliydi ki! Kaybolan köpeğimi geri satın almamla ilgili çocukluğumda yaşadığım bu deneyim, bize kendi durumumuzla ilgili çok basit bir örnek verir. İsyankârlar ve mahkûm edilmiş günahkârlar olarak, kendimizi günahın cezasından, günah ve ölüm yasasından kurtarmak için hiçbir çaremiz yok. Fidye bedelini ödeyebilecek bir Kurtarıcı’ya ihtiyacımız var.” Sahne 23: 10Tanrı’nın Kabil’in kurbanını kabul ettiğini Musa, Süleyman ve İlyas peygamberlerin dönemlerinde yapmış olduğu gibi bir şekilde onaylayarak göstermiş olması mümkündür: “RAB bir ateş gönderdi. Ateş, sunağın üzerindeki yakmalık sunuyu, yağları yakıp küle çevirdi” (Levililer 9:24; 2. Tarihler 7:1; 1. Krallar 18:38). Sahne 30 & 61: 11Moriya, RAB’bin seçtiği anlamına gelir. Daha sonraları bu yerde Yeruşalim inşa edildi. Günümüzde Moriya Dağı’nın yeri, bir zamanlar Süleyman’ın tapınağının durduğu yerdir (2. Tarihler 3:1). Aynı dağ dizisinin biraz ötesinde “Kafatası olarak adlandırılan yer” bulunur (Luka 23:33). Sahne 36: 12Yerine gelen peygamberlikler Kutsal Kitap’ı dünyadaki tüm diğer kitaplardan farklı bir konuma yerleştirir. Peygamberlerin gelecek olaylarla ilgili ön bildirileri ve tarih süreci içinde yerine gelmeleri, Tanrı’nın mesajını doğruladığı yollarından biridir. Yalnızca Tanrı, “sonu ta başlangıçtan, henüz olmamış olayları çok önceden bildirebilir” (Yeşaya 46:10). Mesih İsa şöyle dedi: “Size şimdiden, 173 bunlar olmadan önce söylüyorum ki, bunlar olunca benim O olduğuma (Ben olduğuma) inanasınız” (Yuhanna 13:19). Tek Tanrı Tek Mesaj, bölüm 5’e bakınız. Sahne 41: 13Mesih, İbranice’deki Messiah sözcüğünün Grekçe’deki karşılığıdır, Seçilmiş Olan anlamına gelir. Tarihteki olayların sıralanmasında İsa Mesih’in doğduğu yıl temel alınır. Örneğin, peygamber İbrahim İ.Ö. yaklaşık 2000 yılında dünyaya geldi (Mesih doğmadan 2000 yıl önce). Bu kitap (Yücelik Kralı), M.S. 2011 yılında yazıldı (Mesih’in doğmasından 2000 yıldan daha fazla bir zaman sonra ). AD (İ.S.), Anno Domini sözcüklerinin kısaltılmışıdır ve Latince’de Rabbimiz’in yılında anlamında kullanılır. Bugün pek çok kişi, BCE’yi (Before Common Era= Ortak Çağdan Önce) ve CE’yi (Common Era= Ortak Çağ), Mesih sözcüğünü kısaltmadan çıkartmak için kullanır. Ancak tarihin dönüm noktası hâlâ İsa Mesih’in doğumudur. 14 Sahne 43: 15“Meryem’in oğlu, Yakup, Yose, Yahuda ve Simun’un kardeşi olan marangoz değil mi bu? Kız kardeşleri burada aramızda yaşamıyorlar mı? Ve gücenip O’nu reddettiler” (Markos 6:3). Yusuf İsa’nın biyolojik babası olmadığı için, İsa yalnızca anne tarafından olan erkek ve kız kardeşleriyle ilişkiye sahipti. İsa Tanrı’nın Oğlu ve İnsanoğlu idi. 19. nota bakınız (Sahne 52). Sahne 43 & 58: 16Yahudiler her Fısıh Bayramı’nda Mısır’da tutsak oldukları zaman, Musa’nın gününde gerçekleşmiş olan bir olayı hatırladılar. Ataları kuzuları kestiler ve kanlarını evlerinin kapılarının yan ve üst sövelerine sürdüler, çünkü Tanrı şöyle demişti: “Kanı görünce üzerinizden geçeceğim” (Mısır’dan Çıkış 12:13). Rab gece yarısı ev kapısının sövelerinin üzerine kuzunun kanı sürülmemiş olan her ailenin ilk erkek evladını öldürdü. Tanrı bu olayı halkını 400 yıllık tutsaklıktan kurtarmak için kullandı. Sahne 45: 17Bizler Tanrı’nın Üçlü Birliği’ni hiçbir zaman tam olarak anlayamayacağız. Çünkü ne olursa olsun Tanrı olan O’dur. Ama her şeye rağmen hepimizin anladığı şey, üç olmasına rağmen yine de bir olan bir şey ile ilgili bir kavramın varlığıdır. Dünyamız üçlü birlikler ile doludur: ZAMAN: Geçmiş, şimdi ve gelecek’ten meydana gelir. UZAY: Uzunluk, en, yükseklik. ATOM: Elektronlar, protonlar, nötronlar. Aynı zamanda GÜNEŞimiz de bir üçlü birliktir. Şekline (yuvarlağına) güneş, ışığına güneş ve sıcaklığına güneş deriz, ama güneş yine de tektir. Aynı durum Sonsuz Baba, Sonsuz Oğul ve Sonsuz Kutsal Ruh olan Tanrı için de geçerlidir. Işık ve ısı nasıl güneşten çıkıyorlarsa, aynı şekilde Tanrı Oğlu (Söz) ve Tanrı’nın Kutsal Ruhu da Tanrı’dan çıkarlar, yine de “RAB tektir” (Yasa’nın Tekrarı 6:4). Bu konuda aynı zamanda Sahne 4’e ve Son not 5’e (Sahne 6) bakınız. Tanrı’nın birleşik birliği ve İsa’nın insan ve Tanrı doğasıyla ilgili daha fazla bilgi için Tek Tanrı Tek Mesaj’da bölüm 9 ve bölüm 17’ye bakınız. Aslında en iyisi Yuhanna Kitabı’nı okuyun. 174 Sahne 47: 18Mesih sözcüğü Seçilmiş Olan ya da daha birebir anlamıyla Meshedilmiş Olan’dır. Doğuda eski zamanlarda yeni bir kral törenle görevine başladığı zaman, bir kâhin ya da peygamber yeni kralın başının üzerine, onun krallığın yeni egemeni olduğunu göstermek için özel bir mesh yağı dökerdi. İsa, bir insan tarafından değil, Kutsal Ruh tarafından mesh edildi (Sahne 45’e bakınız). Sahne 52: 19İsa, kendisinden genellikle İnsanoğlu olarak söz etti. O, her zaman Tanrı’nın Oğlu olmuştu, ama İnsanoğlu oldu. Tanrı Oğlu olarak O, başlangıçta Tanrı’yla birlikte olan Söz’dür (Yuhanna 1:2; Yaratılış 1:3), ama İnsanoğlu olarak O, beden alan Söz’dür; dünyanın Kurtarıcı-Yargıç-Kralı olmak üzere Tanrı tarafından seçilmiş Olan’dır (Yuhanna 1:14; Daniel 7:13-14). Sahne 56: 20Ferisiler hararetli bir Yahudi mezhebinin üyeleriydiler. Ferisiler’in bazıları günde altı kez dua eder, yılda üç ay oruç tutar ve gelirlerinin yüzde onunu yoksul kişilere verirlerdi (Luka 18:9-14). Ama tüm bu yapılanların hepsi boş ve yararsız bir törenden ibaretti. Ferisiler dindardılar, ama Tanrı’yı tanımıyor ve O’nu sevmiyorlardı. Sahne 68: 21Rab İsa Mesih’e iman edenler için vaftiz, O’nu izleme kararlarını beyan eden bir yoldur. Suya batırılmak günahı ortadan kaldırmaz. Vaftiz, bir kişinin İsa’nın ölümü, gömülmesi ve dirilişiyle özdeşleştiğini sembolize eder. Su vaftizi aynı zamanda Adem’deki eski yaşamın sona erdiğini ve Mesih’teki yeni yaşamın başladığını da resmeder. Tanrı’nın Oğlu göğe alındıktan kısa bir süre sonra Tanrı’nın Ruhu müjdeye iman etmiş olan her erkek, her kadın ve her çocuğun üzerine indi. Yeni Antlaşma’daki Elçilerin İşleri Kitabı, Kutsal Ruh’un öğrencilere, İsa’nın karakterini yansıtma ve O’nun çağrısını uluslara bildirme gücünü nasıl verdiğine ilişkin heyecanlı öyküyü yazar. Tanrı’nın kurtuluş yolu değişmemiştir. O’nun mesajına inanmak için karar verdiğinizde –kutsal bir Tanrı’dan ayrı düşmüş bir günahkâr olduğunuzu ve kendinizi günahın cezasından kurtarma konusundaki çaresizliğinizi ve İsa Mesih’in çarmıhta sizin cezanızı üstüne aldığını kabul ettiğinizde– Kutsal Ruh armağanını alacaksınız. Bu ifade, evrenin Kralı’nın bizzat gelip yüreğinizde yaşayacağı anlamına gelir. O, sizin yeni Efendiniz, Babanız ve Dostunuz olacaktır. Kutsal Yazılar’da şunlar yer alır: “Şimdi de gerçeğin bildirisini, kurtuluşunuzun Müjdesi’ni duyup O’na iman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh’la O’nda mühürlendiniz. Ruh, Tanrı’nın yüceliğinin övülmesi için Tanrı’ya ait olanların kurtuluşuna dek mirasımızın güvencesidir” (Efesliler 1:13-14). Tanrı büyük ve harika bir Kral’dır ve sonsuzluk boyunca kendisiyle birlikte büyük ve harika bir aileye sahip olacaktır. Siz de orada olacak mısınız? 22 175 Tek Tanrı Tek Mesaj Daha Derİne Gİtmek Y ÜCELİK KRALI gibi, TEK TANRI TEK MESAJ da sizi, peygamberlerin Kutsal Yazıları’nda bir yolculuğa çıkartır. Ama bunu Kutsal Kitap’ın mesajını diğer dünya görüşleriyle kıyaslayarak daha derin bir şekilde uygular. YÜCELİK KRALI’nda yanıtlanmamış olarak bırakılan sorular (yer sınırlaması olduğu ve daha genç bir okuyucu kitlesine hitap ettiği için), TEK TANRI TEK MESAJ’da yanıtlanmışlardır. YÜCELİK KRALI’nı yüksek sesle okumak üç saatten daha az bir zamanda mümkündür, TEK TANRI TEK MESAJ’ı aynı şekilde okumak ise yaklaşık on iki saat sürer. Kişisel deneyimleri birbirlerine örmek, kuşkuculardan gelen e-mailler ve tarihin en çok anlatılan öyküsünün yeniden taze bir şekilde anlatılması ile bu kitap yaşamın büyük sorularına yanıt verir. • Yazar: P. D. Bramsen • Resmeden: D. C. Bramsen • ISBN 978-605-5739-16-4 • 464 sayfa • 30’dan fazla resim • 150 soruluk tartışma rehberi • 271 Son not • Arapça, Arnavutça, Çince, İngilizce, Farsça, Fransızca, Rusça, İspanyolca, Türkçe, Urduca, Endonezyaca... • www.one-god-one-message.com Türkçesi İçin: www.gercegedogru.net Bu kitap gerçek bir madendir; yazın stili eşsizdir; insanda merak uyandırır. -William MacDonald, Kutsal Kitap Yorumu ve diğer 80 kitabın yazarı Gönderilen e-maillerden yapılan seçmeler, okuyucuya yazarın çetin sorulardan çekinmediğini garanti eder. -Theo, Kanadalı bir okuyucu Bu kitabı okuduktan sonra Kutsal Kitap’ın mantığı anlam kazanır ve zihnimde harekete geçer. Bu kitap, bende Kutsal Kitap’ı okumak için ilgi yarattı. -Muhammed, Ortadoğulu bir muhabir 176