SÛFİ YAKLAŞIM / Ali SEYYAR* Evliya Rüyâlarında Hz. Peygamber (s.a.v.) S on hastalığı sırasında, “Ümmetime nübüvvetten sonra sadece mübeşşirat kalmıştır.” diyen Peygamberimiz (s.a.v.), mübeşşiratı mü’minlerin göreceği sâdık rüyâlar olarak tanımlamıştır.1 Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisi ile ilgili rüyâlar hakkında ise şöyle bu- yurmuştur: “Sizden kim beni rüyâsında görse, bilsin ki o gerçekten beni görmüştür; çünkü şeytan benim sûretime giremez.”2 Demek oluyor ki şeytan, bazı hallerde başkalarının sûretine girerek, rüyâ sahiplerini aldatabilir. Ancak şeytan, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sûretine giremeyeceği için, onunla (s.a.v.) ilgili rüyâlar, mutlak anlamda sâdık rüyâlardır. Dolayısıyla Hz. Peygamber (s.a.v.)’i rüyâda görmek, hayır olması hasebiyle hakkı, hakîkati, gerçeği ve doğruyu görmek anlamına gelir.3 Hayatlarını Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetini ihyâ etmekle geçiren sûfîlerin hemen hepsi, ömürlerinde en az bir kez rüyâlarında Peygamberimiz (s.a.v.)’i görmüşlerdir. Peygamberimiz (s.a.v.)’le ilgili sâdık rüyâların bir kısmı ileriye dönük müjdeler-haberler, bir kısmı da doğru bilgiler veya uyarılar ihtivâ eder. Bazı örnekler vermek adına şimdi sûfîlerimizin gördükleri Peygamber rüyâlarına bir seyahât edelim. 54 NİSAN 2014 “Hz. Peygamber (s.a.v.), kendisi ile ilgili rüyâlar hakkında şöyle buyurmuştur: “Sizden kim beni rüyâsında görse, bilsin ki o gerçekten beni görmüştür; çünkü şeytan benim sûretime giremez.” Hz. Ebû Sâlih bin Abdullah’ın Peygamber Rüyâsı Abdülkâdir-i Geylânî Hazretlerinin babası Hz. Ebû Sâlih bin Abdullah, 60 yaşında iken henüz oğlu doğmadan önce, rüyâsında bir yerde toplanmış olan Peygamberimiz (s.a.v.)’i, ashâb-ı kirâmı ve evliyâyı gördü. Peygamberimiz (s.a.v.) ona; “Ya Ebâ Sâlih! Allahu Teâlâ bu gece sana çok kâmil bir erkek evlâdı ihsân etti. O benim evlâdımdan, soyumdandır. Onun derecesi ve şânı başkalarından çok üstün ve yüksek olacak.” buyurarak müjdeledi. Uykusundan heyecanla uyanan Hz. Ebû Sâlih, kalbinde sevinç duydu ve hicrî 470 yılının sabahında eşi, Abdülkâdir ismini koydukları bir erkek evlat dünyaya getirdi.4 Hz. Ebû Hâzım Mekkî’nin Peygamber Rüyâsı Büyüklerden bir zât Hz. Ebû Hâzım ile yaşadığı bir hâtırasını şöyle nakletmiştir: “Hacca gitmek üzere yola çıkmıştım. Bağdat’a varınca tâbiînin büyüklerinden olan Hz. Ebû Hâzım’a gittim. Onu uyur halde bulunca uyanana kadar bekledim. Uyanınca bana dönerek şöyle dedi: ‘Şu anda rüyâmda Rasûlullah (s.a.v.)’ı gördüm. Benimle sana şu haberi somuncubaba 55 gönderdi. Peygamberimiz (s.a.v.), ‘Annenin hakkını gözetmen, senin için hac yapmaktan daha iyidir. Geri dön ve onun rızâsını kazan.’ buyurdu.” Bu rüyâ üzerine o büyük zât, Mekke’ye gitmekten vazgeçmiş ve annesine bakmak üzere evine geri dönmüş.5 Hz. Bişr-i Hafî’nin Peygamber Rüyâsı Bir keresinde Hz. Bişr-i Hafî, rüyâsında gördüğü Rasûlullah (s.a.v.) kendisine şu suâli sormuş: “Hiç bilir misin ki, Hak Teâlâ akranın arasından niçin seni seçip dereceni yüceltmiştir?” Büyük bir mahçûbiyetle Hz. Bişr-i Hafî, “Hayır, bilmiyorum ya Rasûlallah!” diye cevap vermiş. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu: “Çünkü sen sünnetime tâbi oldun, Sâlihlere saygı gösterdin, kardeşlere öğüt verdin ve ashâbımı ve ehl-i beytimi sevdin. Bu yüzden seni iyiler makâmına terfî ettirdim.”6 Hz. Ebû Bekir Kettânî’nin Peygamber Rüyâsı Kendi ifadesiyle elli bir kez Peygamberimiz (s.a.v.)’i rüyâsında gören Hz. Ebû Bekir Kettânî, Hz. Ali hakkında içinden şöyle düşünüyordu: “Keşke Hz. Ali, halifelik hakkından ferâgat et- 56 NİSAN 2014 seydi de, bunca kan akmasaydı. Peygamberimiz (s.a.v.), onun hakkında, “Hz. Ali’den başka yiğit yoktur.” buyurmuşlardır. Gerçi, Hz. Ali hak, Hz. Muâviye bâtıl üzereydi, Esasen yiğitliğin gereği de işi Hz. Muâviye’ye bırakmaktı.” Bundan dolayı Hz. Ali’ye karşı biraz soğukluk beslemişti. Şimdi ise Hz. Kettânî’yi dinleyelim: “Mekke’de Safâ ve Merve arasında bir evim vardı. Bir gece Hz. Muhammed (s.a.v.)’i rüyâmda gördüm. Ashâbıyla birlikte gelmişlerdi. Beni yanına çağırdı. Hz. Ebû Bekir’i işâret ederek, “Bu kimdir?” dedi. Ben ismini söyledim. Sonra Hz. Ömer’e ve Hz. Osman’a işaret ederek aynı soruyu sordu. Ben her defasında isimlerini söyledim. Sonra Hz. Ali’yi gösterdi ve “Bu kimdir?” dedi. Ona karşı kalbimdeki soğukluk ve kırgınlık sebebiyle utandım. Hz. Peygamber (s.a.v.), beni bunun üzerine Hz. Ali ile kardeş yaptı. Biz de bunun üzerine kucaklaştık. Sonra onlar gittiler, ben mü’minlerin emiri Hz. Ali ile baş başa kaldım. Ebû Kubeys Tepesi’ne çıktık ve oradan Kâbe’yi seyrettik. Uyandığımda Hz. Ali’ye karşı soğukluk ve kırgınlıktan bir zerre kalmamıştı.”7 Hz. Ebû Abdullah Muhammed Bin Hafîf’in Peygamber Rüyâsı Hz. Ebû Abdullah Muhammed, gördüğü bir olay üzerine gördüğü rüyâyı şöyle anlatmıştır: “Bir kere Rum diyârındaydım. Bir gün sahrâya çıktım, hayâlet gibi (ölmüş) bir rahip getirip yaktılar, külünü körlerin gözlerine koydular, Yüce Allah’ın kudretiyle hepsi de görür hâle geldi, külü yiyen hastalar da şifa buldular. ‘Bâtıl üzere olmalarına rağmen ne bu hâl?’ diye şaşırmıştım. O akşam rüyâmda gördüğüm Hz. Muhammed (s.a.v.)’e, ‘Ya Rasûlallah! Bu ne hâl?’ dedim. O (s.a.v.) da cevâben ‘Bu, bâtıl üzere olmasına rağmen sıdkın ve riyâzetin eseridir. Bir de Hak üzere bulunsaydı nasıl olurdu?’ buyurdular.”8 Hz. Ebû Muhammed Cerîrî’in Peygamber Rüyâsı Bir kere dergâha yalınayak ve saçları uzamış bir derviş gelmiş, abdest alıp iki rekat na- maz kıldıktan sonra başını yakasına sokmuş. O gece halîfe, dergâhtaki dervişleri davet etmiş. Hz. Ebû Muhammed Cerîrî, misafirin yanına vararak, “Dervişlere uyarak, davete katılmak ister misin?” demiş. Başını kaldıran misafir derviş ise şöyle cevap vermiş: “Halîfeye gitmeyi arzulamıyorum. Ama bir bulamaç aşı isterim. Eğer emrederseniz ne âlâ, yoksa sen bilirsin.” Hz. Ebû Muhammed Cerîrî, dervişlere uymayıp şahsî bir arzu ileri sürdüğü için, misafire pek iltifat etmemiş. Hz. Ebû Muhammed Cerîrî, akşam gördüğü rüyâsını ise şöyle anlatır: “Uyuduğumda rüyâmda yanında iki yaşlı ve peşinde birçok kişi olduğu halde Rasûlullah (s.a.v.)’in geldiğini gördüm. ‘Şu iki ihtiyar kim?’ diye sorunca, ‘Biri İbrahim Halil, öbürü Musa Kelim ve yüz binlerce nebî!’ cevabını aldım. Hemen ileri atılarak selâm verdim. Ama o bana hiç yüz vermedi. ‘Ben ne yaptım ki mübârek yüzünü benden çeviriyorsun, ya Rasûlallah?’ dedim. ‘Dostlarımdan biri bulamaç aşı istedi, sen ise cimrilik yaparak vermedin.’ dedi. Derhal ağlayarak uykudan uyandım. Dergâhtan kulağıma bir ses geldi. Ola ki misafir derviş gider diye düşündüm. Sonra yanına vardım ve ‘Ey Aziz! O arzunu tatmin edebilmen için lütfen biraz bekle.’ deyince tekrar başını önüne eğerek gülümsedi ve ‘Bir kimse bir arzusunun tatmin edebilmesini senden isteyecek, ama sen yüz yirmi bin nebî şefâat etmedikçe onun arzusunu tatmin etmeyeceksin.’ dedi ve çıkıp gitti. Çok aradıysam da bir daha onu göremedim.”9 Dipnot * Prof. Dr. Ali SEYYAR 1. Buhârî; Tabir: 5. Müslim; Salât: 257-258. Tırmizî; Rü’yâ: 2. İbni Mâce; Rü’yâ: 1. 2. Buhârî, Kitâbu’t-Ta’bîr, 10; Müslim, Kitâbu’r-Ru’yâ, 11-13; İbni Mâce, Kitâbu Ta’bîri’r-Ru’yâ, 2; Tirmizî, Kitâbu’r-Ru’yâ, 4; Dâremî, Kitâbu’r-Ru’yâ; 4. 3. Müslim, Kitâbu’r-Ru’yâ, 11; Bedruddîn Muhammed b. Ahmed el-Aynî, Umdetu’l-Kârî Şerhu Sahîhi’l-Buhârî, Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-Arabî, ts., XXIV; s. 140-141. 4. M. Yusuf Güven ve Osman Fatih Belbağı; Hakikat Penceresi mi? Hayal Perdesi mi? Rüyâ. Gül Yurdu Yayınları; İstanbul; 2006; s. 252. 5. Ferîdüddîn-i Attâr; Evliya Tezkireleri; (Terc.: Süleyman Uludağ); Kabalcı Yayınevi; İstanbul; 2007; s. 95. 6. Attâr; 2007; s. 150. 7. Attâr; 2007; s. 512. 8. Attâr; 2007; s. 518. 9. Attâr; 2007; s. 523-524. somuncubaba 57