GEZ‹YORUM YEL‹Z PULAT [email protected] FARKLI KÜLTÜRLERİN SENTEZİ KIRIM Bir bahçe düşünün.. İçerisinde bin bir renkli çiçekler.. Kırım’ı hiç görmemiş olanlar için ancak böyle tarif edebilirim! Tarih boyunca her zaman Anadolu ile sıcak ilişkiler kuran Kırım’ın Anadolu ile benzerlikleri çok. Kırım da tıpkı Anadolu gibi bir mozaik. Farklı kültürlerin sentezi. Osmanlı’nın izinde adım adım geziyoruz Kırım’ı.. 130 EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 G eçtiğimiz ay TRT Avaz’da her pazar yayınlanan Değişim’in çekimleri için Türkiye sınırlarının dışına çıktık ama çok da uzağa gitmedik. Karadeniz’in karşı kıyısı Kırım’daydık. Tarih boyunca her uygarlığın sahip olmak istediği bir güzel, Kırım. Daha başka bir ifadeyle buralara uğramayan kalmamış. Pek çok güçlü kral bu topraklara hükmetme arzusuyla hiç düşünmeden ordularını harekete geçirmiş. Uğruna nice kanlar dökülen bu güzel, bünyesinde büyüyen uygarlıklardan kalan zengin miras ve Toprak Ana’nın cömertçe sunduğu güzellikleriyle, dünya üzerinde bir cennet parçası. Bir bahçe düşünün... İçerisinde bin bir renkli çiçekler... Kırım’ı hiç görmemiş olanlar için ancak böyle tarif edebilirim! Tarih boyunca herzaman Anadolu ile sıcak ilişkiler kuran Kırım’ın Anadolu ile benzerlikleri çok. Kırım da tıpkı Anadolu gibi bir mozaik. Farklı kültürlerin sentezi. Osmanlı’nın izinde adım adım geziyoruz Kırım’ı. EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 131 GEZ‹YORUM / YEL‹Z PULAT Kırım Tatarlarının efsane lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile başkanlığını yaptığı Akmescit’teki Kırım Tatar Milli Meclis binasındaki çalışma ofisinde birlikteyiz. Rehberimiz Ruden Battal bir Kırım Tatarı. Ailesi buradan sürgün edilmiş. 6 yaşındayken vatana geri dönmüşler. Şimdi çocuklarının ve torunlarının burada büyüyecek olmasından dolayı çok mutlu. Kırım’ı 2 haftada fethetti kaleyi 6 ayda alamadı Ahmet Gedik Paşa, tüm Kırım’ı iki haftada fethetmişken, Mangup kalesini alabilmesi 6 ay sürmüş. Bu da Paşa’nın Osmanlı’daki görevinin sonunu getirmiş. Çekimlere Bahçesaray yakınlarındaki Hocasala köyü’nden başlıyoruz. Küçük bir köy burası ama bizim odağımızda etkileyici görünümüyle hemen dikkat çeken Mangup Kale. Ortaçağ’a ait bir kale burası. İlk yapıldığında adı Doros Kalesi olarak geçiyormuş. Bilinen en ilgi çekici hikayesi, 1475’de yaşanmış. Ahmet Gedik Paşa, tüm Kırım’ı iki haftada fethetmişken, bu kaleyi alabilmesi 6 ay sürmüş. Bu da Paşa’nın 132 EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 Osmanlı’daki görevinin sonunu getirmiş. Coğrafi konumuyla fethedilmesi gerçekten çok zor bir kale burası. O zamanlar Gedik Ahmet Paşa gibi deneyimli bir komutanı bile zorlayacak kadar iyi savaşçı olan Hocasala’lılar, şimdilerde minik dükkkanlarında gelen turistlere hediyelik eşyalar satıyorlar. Neler yok ki tezgahlarda! Sauna şapkaları, yün çoraplar, seramik eşyalar ve hatta koyun postları.. SÜRGÜNLÜK! Bu coğrafyada en çok kullanılan sözcük; Sürgünlük! Bahçesaray yakınlarındaki Küçük Siren köyünün tren istasyonundayız. Buralarda istasyonlar ulaşımın olduğu kadar acıların da simgesi. Çünkü 1944 yılında köylerinden toplanan Kırım Tatarları işte bu istasyonlardan hiç bilmedikleri karanlık bir geleceğe gönderilmişler. Ne yanlarına yiyecek alabilecek vakitleri olmuş, ne de herhangi bir eşya! Ölüme gittiklerini zannederek sadece Kuran-ı Kerim’lerini almışlar ve zaten bu vicdansız yolculukta da 200 bine yakın Kırım Tatar’ının yaklaşık yüzde 40’ı hayatını kaybetmiş. Rehberimiz Ruden Battal bir Kırım Tatarı. Ailesi buradan sürgün edilmiş. 6 yaşındayken vatana geri dönmüşler. Şimdi çocuklarının ve torunlarının burada büyüyecek olmasından dolayı çok mutlu. Bahçesaray HAN'LARIN BAŞKENTİ BAHÇESARAY Kırım Tatarları'nın tarihi başkenti Bahçesaray ama öncelikle bilmeyenler için tarihin tozlu odalarında bir tur atalım.Bu topraklar 4 bin yıl boyunca insanoğluna yurt olmuş. Bugünkü Bahçesaray ise 15 yüzyılda Kırım Hanlığı tarafından başkent olarak kurulmuş. İlk yerleşimler Salacak'ta gerçekleşmiş. Daha sonra Hansaray'ın inşa edilmesiyle, yerleşim büyümüş, dört başı mağmur bir şehir haline gelmiş. Bu tarihsel gelişimi Bahçesaray içerisinde bir restoranda sergilenen dev boyutlardaki bir maket sayesinde daha net görebiliyorsunuz. Tarihi kayıtlara göre hazırlanan makette külliyeler, hanlar ve camilerin sayısı dikkatimi çekti hemen. Oysa günümüze ulaşabilenlerin sayısı ne yazık ki bir elin parmaklarının sa- Bugünkü Bahçesaray 15 yüzyılda Kırım Hanlığı tarafından başkent olarak kurulmuş. İlk yerleşimler Salacak'ta gerçekleşmiş. Daha sonra Hansaray'ın inşa edilmesiyle, yerleşim büyümüş, dört başı mağmur bir şehir haline gelmiş. yısından fazla değil. Peki ne olmuş da bu güzelim şehir bu hale gelmiş, diye sorunca gelen yanıt kısa ve net oldu:1783 Rus İşgali. Deyim yerindeyse taş taş üstünde bırakmamışlar. Sadece Bahçesaray'I değil,Kırım tatarlarına ait tüm şehilreri yakıp, yıkmışlar. Üstelik pek çoğu Bahçesaray kadar şanslı bile değil. Kırım Hanlığı'ndan yadigar bir tek taşın bile kalmadığı şehirler var. Nice hikayelerin anlatıldığı tarihi başkentin eski sokaklarında yürürken karşımdaki görüntünün bir Anadolu kasabasındakinden hiç de farklı olmadığını düşündüm. Kırım da anılarına sahip çıkabilen ender yerlerden biri Bahçesaray. Düşünsenize, koca yarmada'da ismi değiştirilmemiş tek şehir burası. Sebebi ise, bir Rus şair olan Aleksandr Sergeyeviç Puşkin'in Bahçesaray Çeşmesi isimli şiiri. Peki ya Puşkin, Kırım'a sürgün edilmeyip, Hansaray'ı ve içindeki muhteşem güzellikteki çeşmeyi hiç görmeseydi? Bu ziyaretinde Dilara'nın ve Giray Han'ın hüzünlü hikayesini öğrenmeseydi? Düşünüyorum da, ya Puşkin o şiiri yazmasaydı? Yüzyıllar boyu Kırım'ın EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 133 GEZ‹YORUM YEL‹Z PULAT yönetim merkezi olan bu nadide şehire hangi telaffuzu zor Rus ismi verilecekti, örneğin Puşkingrad mı? Kafamdaki bu karanlık düşünceyi hemen silkeledim ve rotamı Hansaray'a çevirdim. BİR SURVİVOR: HANSARAY Daha içini gezmeden, sadece dışarıdan görüntüsü ve güzelliğiyle kendine hayran bırakıyor Hansaray. Kırım Hanlarına ve onların ailelerine sıcak bir yuva olmuş yüzyıllar boyunca. Hanlığın en parlak döneminde ulaştığı görkemli yapılar kompleksinden bugüne küçük bir bölüm ulaşabilmiş. Ama bu kadarı bile bir zamanlar nasıl bir masal sarayına benzediğini anlatmaya yetiyor. Hansaray, çay kenarına kurulmuş, ulaşmak için bir köprüyü aşmanız gerekiyor. İki kanatlı zarif bir kapı, yemyeşil bir bahçeye buyur ediyor sizi. Bahçeye girince sol tarafta Han Cami'yi görüyorsunuz. Sarayla uyumlu bir mimarisi var. Günümüzde caminin en kalabalık olduğu saatler, Cuma Namazı zamanı. Caminin hemen yanında Kırım Hanları'nın mezarlarının bulunduğu bir bölüm var. 1944 sürgününden sonra mezarlık talan edilmiş. Hatta mezar taşları bile buradan alınarak binaların inşaasında kullanılmış. Buradaki hatırayı yaşatmak için, bugün mevcut olan taşlar farklı yerlerden toplanmış. Günümüzde bu bölüm her daim kilitli olarak korunuyor. Cami ve mezarlığın bulunduğu ön avludan Hansaray'ın kalbine bakıldığında, oradaki yaşamla ilgili görülebilen tek ipucu, Şahin Kulesi. Han'ın Haremi bu kuleden, ön avluda düzenlenen tören ve merasimleri izlermiş. İşte bu sebeple, dışarıya açılan tek pencere olarak Şahin Kulesi büyük bir önem taşıyor. Hansaray'ın iç avlusuna adım atmanızla beraber, zerafetin yükselerek, hangi doruklara ulaşabileceğine şahit oluyorsunuz. Öncelikle bir kapı dikkatinizi çekiyor. Rus Çarı tarafından önce mi- 134 EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 Hansaray Kırım Hanı Giray Hanın karısı Dilara Bikeç’in ölümünün ardından yaptırdığı ünlü gözyaşı çeşmesi Rus şair Puşkin’in dizelerine ilham verdi. (solda) Han Sarayı’nda yer alan diğer çeşme ise Altın Çeşme adını taşıyor. (sağda) safir olarak davet edilen, sonra da bu kapıyı yapması için alıkonulan İtalyan Mimar Novi'nin eseri. 1503 yılında 2.Mengli Giray Han tarafından eski saraydan buraya getirilmiş ve şu an bulunduğu yere konulmuş. Tarihi boyunca en önemli olayların şahidi olmuş. Kırım Demokratik Cumhuriyeti'nin kuruluşu da bu kapının önünde açıklanmış. Hansaray'ın iç avlu girişinde yer alan Kabul Salonu bugün ziyarete açık olan en önemli bölümlerden biri. Hanlığın Devlet Meclisi toplantıları burada gerçekleştirilmiş. Aynı zamanda yabancı elçilerin ve misafirlerin de kabul edildiği salon görkemli dekorasyonuyla her göreni etkiliyor. Kabul Salonu'nun hemen yanında yaz çardağı, küçük saray cami ve altın çeşme yer alıyor. Altın Çeşme ibadetten önce abdest alınması için yaptırılmış. Gelelim ünlü Gözyaşı Çeşmesi'ne, hani Puşkin'in dizelerine ilham veren güzel.. Giray Han'ın biricik karısı Dilara Bikeç'in ölümünün ardından yaptırdığı bu çeşme mimarisiyle sanki konuşuyor. Su göze benzer bir delikten damla damla akıyor. Damlaların BU KAPIDAN GİRMEK EDEP İSTER! düştüğü ilk bölüm kalbi simgeliyor, acının ve gözyaşının kalbe nasıl balyoz gibi indiğini anlatıyor. Bu bölümden sonraki küçük kurnalar acının bitmediğini, gözyaşının her zaman döküldüğünü ancak zamanla hafiflediğini söylüyor. Son bölümdeki büyük kurna ise hafiflese bile acının her zaman kalpte kaldığını hatırlatıyor. Aktığında hıçkırık gibi bir ses verdiği söylenen çeşme ilk olarak Dilara Bikeç'İn mezarının başına yaptırılmış, daha sonra Rus Çariçesi tarafından srayın içine taşınmış. Puşkin buraya geldiğinde biri kırmızı, biri de sarı olmak üzere iki tane gül bırakmış. Kırmızı; Giray Han'ın aşkını simgeliyor Sarı ise, acıyı.. Bugün hala güller Puşkin bıraktığı yerde duruyor. Bahçesaray Çeşmesi'nden bir bölüm: Ah aşk çeşmesi, ah hüzün çeşmesi Dinledim senin taş dudaklarından uzun hikâyeleri, Ah uzaktır, acı ve mutluluğun parçaları, Fakat Maria’dan hiçbir kelime çıkmadı. Zincirli Medrese, Doğu Avrupa'nın en eski eğitim kurumlarından biri. Nice saygın devlet adamını, nice alimi yetiştirmiş. Hacı Giray Han'ın oğlu Mengli Giray Han tarafından yaptırılmış. Adını kapısındaki zincirden alıyor. Bu zincirin amacı medreseye girenlerin eğilmesini sağlamak yani bilimin önünde herkesin saygı ile eğilmesi gerektiği fikrini aşılamak. Medresenin hemen yanındaki türbe, Kırım Hanlığı'Nın ilk hanı Hacı Giray Han'a ait. Peki kimdir Hacı Giray Han? 1441 yılında hanlığını ilan etmiş. Adına sikke bastırarak da hükümranlığını tescillemiş. Kendisinden sonra gelenlere Giray ünvanının verilmesini sağlayarak hanedanlığı başlatmış. Gerek Hacı Giray Han'ın türbesi, gerekse Zincirli medrese'nin restorasyonlarını yapan kuruluş bize hiç de yabancı değil zira tarihin bu nadide parçalarını TİKA restore ettirmiş. Tabelayı görünce gurur duydum. Ancak TİKA'nın çalışmaları bunlarla sınırlı değil elbette.. Geçtiğimiz ay Ekovitrin dergisinde TİKA Ukrayna Koordinatörü Hacı Bayram Bolat'ın bir röportajı yayınlandı.Hacı Bayram Bolat bu röportajda TİKA'nın Kırım'daki tüm çalışmalarını detaylı olarak anlatıyordu. Okumak için; www.ekovitrin.com internet sitesini ziyaret edebilirsiniz. EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 135 GEZ‹YORUM / YEL‹Z PULAT Hansarayı Camii Gaspıralı İsmail ve bugün Bahçesaray’da müze olan evi Hansarayı Harem Dairesi Sarayın en çok ilgi çeken bölümlerinden biri de harem dairesi. Aslında harem 4 ayrı binadan oluşuyormuş. 3 tanesi yanmış ve bugüne ancak biri ulaşabilmiş. Binanın hemen girişinde Kırım Tatar evlerinde görmeye alışık olduğumuz cumbalarla karşılaştık. İçeride hanın ailesine ait özel eşyalar sergileniyor. Bahçesaray'ın temellerinin atıldığı yer: Salacak Kırım Hanlığı'nın Bahçesaray'daki ilk yerleşimi dik kayalar üzerine kurulu Çufutkale'de başlamış. Bölgenin güvenliği sağlandıktan sonra kayaların alt tarafındaki Salacak mevkinde ikinci bir saray yaptırılmış ve yerleşim bu sarayın çevresinde genişlemiş. Hansaray inşa edilmeden önce han Ailesinin yönetim merkezi de burasıymış. Bugün hala kazıların devam ettiği Slaacak, Bahçesaray'ın günümüze ulaşabilmiş, önemli eserlerine ev sahipliği yapıyor. Bu eserler Zincirli Medrese, Hacı Giray Han'In türbesi ve Usulü Cedid Mektebi.. MEZARIM KİM BİLİR NEREDE? Türk dünyasının aydınlanması için Gaspıralı İsmail tarafından yaptırılan Usul-i Cedit Mektebinin önündeyiz. Hemen arkamda ki bina. Bu binanın inşaatında İsmail bey bizzat çalışmış. Usul-i Cedit buradan Türk dünyasına yayılmış. Bir süre öncesine kadar Bu bina akıl hastanesi olarak kullanılıyormuş. Fakat İsmail beyin 150. doğum yılında bina restore edilmiş ve ziyarete açılmış. Gaspıralı Eski Kırım’da bir öğle namazı Gökyüzüne ulaşan ezan sesiyle Kırım Tatarları bir bir tarihi caminin avlusuna giriyorlar. Yüzleri gülümsüyor, acı dolu sürgün günlerinin ardından özgürce ibadet edebiliyor olmanın mutluluğunu yaşıyorlar. Uzattığım mikrofona her biri başka bir hikaye anlatıyor. Aslında tüm hikayelerin özü aynı:Hasretlik, acı ve özlem! Ama hepsi de sözünü bitirirken, şükür etmeyi ihmal etmiyor. 'Şükürler olsun ki, bugünleri gördük, vatanımızda yeniden namaz kılabildik!' Eski Kırım'ın adı Stari Kırım olarak değiştirilmiş Ruslar tarafından. Yapılan onca yıkıma rağmen iki cami bugüne ulaşabilmiş. Kırım Tatarlarının anayurtlarına dönüşüyle 136 EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 beraber her geçen yıl bu camilere yenileri eklenmeye başlamış. Özbekhan Cami ve Baybars Cami,geçmişin iki cesur savunucusu. Özbek Han 1324 yılında yaptırılmış. Hz.Osman zamanında çoğaltılarak dünyaya ağıtılan KuranKerim'lerden bir tanesi de bu camideymiş. Bolşevik İhtilali'nden sonra St.Petersburg'a gönderilmiş. Caminin hemen arkasında bir medresenin yıkıntıları çarpıyor göze. Camiyle aynı zamanda yapıldığı tahmin edilen medresenin bir tek duvarı ayakta kalabilmiş. Nüfusun yüzde 70'ini Kırım Tatarlarının oluşturduğu Eski Kırım'da bir diğer önemli eser olan Sultan Baybars Cami, aslen Kırımlı bir Kıpçak olan Memlük Sultanı Baybars tarafından yaptırılmış. Sultan Baybars bu caminin inşaatı için 2000 dinar ve kendi ustalarını yollamış. Şimdilerde caminin sadece temeli kalmış. O temellerin üzerine serilen tahtalarda namaz kılınıyor. İsmail beyin mektebi günümüzde Kırım Tarih müzesi olarak düzenlenmiş. Gelin bu müzeyi hep birlikte gezelim. Yeliz: Dilde işte fikirde birlik anlayışı ile Türk dünyasında aydınlanma hareketini başlatan ve sağlam temellerin fikri alt yapısını oluşturan çok önemli isim; Gaspıralı ismail Bey.. Türk dünyasının bu büyük düşünürü Kırım harbinin en şiddetli çatışmalarının yaşandığı yıllarda Bahçesaray'a 2 saat mesafedeki Avcıköy'de doğdu. Rus dili ve edebiyatına ilgisi onun bir Rusça öğretmeni olamsını sağladı. Fakat çocuklara Rusça öğretirken Usul-i Cedid diye bilinen yeni bir metotla Türkçe de öğretti. Daha sonrasında Paris'e ve İstanbul'a giderek, bir süre yaşadı. Geriye döndüğünde ise belediye başkanı oldu. Fakat siyasette fazla haşır neşir olmadı onun yerine kitap yazmayı tercih etti. Çeşitli makaleleri yayınlandı. Ve 1883 yılında ünlü Tercüman gazetesini çıkardı. O gazetenin basıldığı matbaa, çalışma ofisi ve Usul-i Cedid Mektebi bugün müze haline dönüştürülmüş. Gaspıralı ismail Bey'İn mezarı her taşında emeği olan, genç beyinleri geleceğe hazırladığı, inşaatında bile çalıştığı mektebin tam karşısında. Ancak mezarın bugünkü görüntüsü sizi aldatmasın. Çünkü o da komünist dönemden nasibibi almış. 1940'lı yıllarda talan edilmiş. Gaspıralı İsmail Bey sanki mezarının başına gelecekleri tahmin etmişcesine, bir şiirinde şöyle demiş; Doğmuşum ben Avcıköy'de Binsekizyüzellibir'de Mekanımdır Bahçesaray Mezarım kimbilir nerede? Türkiye'deki sanatseverlerin yakından tanıdığı bir isim, Ayvazovski. ANADOLU'YA KÖPRÜ: KEFE Kefe, Kırım’ın en önemli şehirlerinden biri. Tarihi bir liman olmanın yanı sıra kültür ve turizm merkezi aynı zamanda. Burası ilk çağlardan bu yana Karadeniz, Anadolu ve İstanbul’a bağlamış bölgeyi. Çamur banyoları çok ünlü. Kalesi ve plajı gerçekten görülmeye değer. Bunların yanı sıra mide ve bağırsak hastalarına iyi geldiği söylenen şifalı suları var. Kefe aynı zamanda Ayvazovski ve Alexander Grin gibi sanatçılarıyla da tanınıyor. Kırım Turizm Bakanlığı Kefe Şubesi Başkan Yardımcısı Olga Polunina beni bir parka götürüyor. 'Burası da neresi?' derken, parkın içindeki surun altında eskiden köle pazarının kurulduğunu öğreniyorum. Meğerse kanuni Sultan Süleyman'In büyük aşkı Hürrem Sultan da bu pazarda köle olarak satıldıktan sonra İstanbul'a yollanmış. DÜNYANIN EN ÇOK KOPYA EDİLEN RESSAMI: AYVAZOVSKİ En sevdiği ressamın en sevdiği resmi önünde anons yapmak kaç kişiye nasip olur bilmem ama Ayvazovski müzesine girdiğimde tılsımlandığımı hissettim. Resimler, resimlerdeki fırça darbeleri, o melankoli, hüzün. Türkiye'deki sanatseverlerin yakından tanıdığı bir isim, Ayvazovski. Sultan Abdülaziz'İn davetlisi olarak geldiği İstanbul'da pek çok portre ve manzara resmi üretmiş. Hayatı bo- EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 137 GEZ‹YORUM YEL‹Z PULAT Sivastopol yakınlarındaki Türk Şehitliği yunca 6000'e yakın resim ürettiği tahmin ediliyor. Aynı zamanda dünyanın en çok kopya edilen ressamlarından biri. Hayatının son yıllarını Kefe'de geçiren Ayvazovski burada bir sanat okulu açmış. Bugün o sanat okulu bir müzeye dönüştürülmüş. Dünyadaki en geniş kapsamlı Ayvazovski koleksiyonu müzede sergileniyor. BAŞKENT AKMESCİT Kırım'ın başkenti Akmescit ya da diğer adıyla Simferepol yarımadanın tam ortasında yer alıyor. Bu sebeple kara, demir ve havayolunun kavşağı. Kırım'In tek havalimanı Akmescit'te olduğu için şehir Kırım'a gelenlerin ilk durağı. Hızlı bir başkent görüntüsünde. Çok sayıda sanayi yatırımının yanısıra üniversiteleriyle de tam bir eğitim şehri. Şehrin girişinde büyükçe bir arsada üstüste dizilmiş tuğlaları görünce duruyoruz. Meğerse bu tuğlalar henüz temeli atılmamış bir camiye aitmiş. Yılan hikayesine dönen bir hikaye.. Ukrayna Hükümeti ilk başta bir cami yapılması için bu arsayı tahsis etmiş, sonra vazgeçmiş. Bunun üzerine her bir Kırım Tatarı bir tuğla getirip bırakmış bu araziye ve tam 180 bin tuğla birikmiş böylece. Neyse ki Başbakanımız Recep tayyip Erdoğan'ın girişimleriyle sorun çözülmüş. Bizim orada olduğumuz günlerde caminin projelendirilmesi için çalışmalar sürüyordu. Tuğlaların arasında duran bir baraka dikkatimizi çekiyor. Kapıyı çaldığımızda bizi Seyid Ahmet karşıladı. 5 yıldır o barakada yaşıyormuş. İşi; caminin tuğlalarını korumak. 'Her tuğla bir Müslüman' diyor, gözlerimiz doluyor. Simferepol'de ziyaret edilecek pek çok yer var. Bizim ilk durağımız Kırım Tatar Milli Meclisi. İçeride bizi Kırım Tatarlarının efsane lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu bekliyor. Mütevazi odasında kahvelerimizi içerken konuşmaya başlıyoruz. 1991 yılından bu yana Kırım Tatar 138 EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 Sivastopol Akmescit'in ünlü Kebir Camisi. Burada Kırım Müftüsü Emir Ali Ablayev ile buluşuyoruz. Ablayev, 1987'de vatanına dönen bir Kırım Tatarı. Ailesininden dinlediği sürgünlüğü gözleri dolarak anlatıyor. Milli Meclisi Başkanlığı'nı sürdüren Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, aynı zamanda Ukrayna Parlamentosu'nun da üyesi. Hayatı Kırım Tatarlarının haklarını geri kazanmaları için mücadeleyle geçmiş. Henüz 6 aylık bir bebekken sürgüne gönderilmiş. Hayatının 15 yılı kamplarda geçmiş. Ama hiç vazgeçmemiş. 'Benim Allah'tan en büyük dileğim hapiste değil, evimde, vatanımda ölmekti. Allah çok büyük vatanımıza geldik. İnşallah diğer sıkıntıları da atlatacağız' diyor. 'Türkiye'den bir isteğiniz var mı?' diye soran Genel Yayın Yönetmenimiz Bilal Koçak'a ise anlamlı bir cevap veriyor: Bize de bir Polat Alemdar lazım! KIRIM'DA EZAN SESLERİ Bir sonraki durağımız Akmescit'in ünlü camisi Kebir Cami. Burada Kırım Müftüsü Emir Ali Ablayev ile buluşuyoruz. Ablayev, 1987'de vatanına dönen bir Kırım Tatarı. Ailesininden dinlediği sürgünlüğü gözleri dolarak anlatıyor. Krım bir zamanlar camiler diyarıymış ama Rus işgalinden sonra pek çoğu yıkılmış. Bugünlerdeyse 80 camiyi yenileyip, 278 mesciti hizmete sunmuşlar. Kebir Cami ise yıkılan bu camilerden biri. Ancak 1991 yılında aslına uygun olarak inşa edilerek, yeniden ibadete açılmış. İSTANBUL'A KIRIM OFİSİ Kırım dünyanın en çekici tatil bölgelerinden biri. tarihi, kültürü ve sahilleriyle tam bir cazibe merkezi. Kırım'In turizm potansiyelini değerlendirmek üzere ziyaret ettiğimiz Kırım Özerk Cumhuriyeti Sayfiye ve Turizm Bakanı Aleksandr Sergeyeviç Liyev, İstanbul, Ankara ve İzmir'de açılacak Kırım Turizm Ofisleri'nin haberini veriyor. Bakan, Türkiye ile çift yönlü turist sayısını arttırmayı hedeflediklerini söyleyerek Türk hava Yolları'Nın bu konuda verdiği destekten dolayı memnuniyetini dile getiriyor. BU TOPRAĞIN SESİ Bu topraklarda müziğin ve dansın yeri bambaşka. Dilin anlatmaya yeterli gelmediği duygular notalara ayak vuruşlarına dökülüyor.Kırım folklorunu ve Kırım müziğini her duyan, her izleyen hayran kalıyor. EY ŞEHİDİM! Onlar vatan uğruna analarından sevdalılarından, evlatlarından ayrıldılar, denizleri aşıp uzak topraklara geldiler, burada savaşarak şehit oldular. Sivastopol yakınlarındaki Türk Şehirliği'ndeyiz. Burası 2004 yılında Kırım Harbi'nin 150'inci yılı münasebetiyle büyük bir törenle açıldı, bu vesileyle tüm şehitlerimizi bir kez daha saygıyla anıyoruz, ruhları şad olsun! Sivastopol Panaroma müzesindeki üç boyutlu Kırım Savaşı Yasak Şehir: SİVASTOPOL Kırım’ın en meşhur şehirlerinden biri de Sivastopol yani Akyar. Sovyet döneminin ünlü asker üssü aynı zamanda bünyesinde barındırdığı 800 parçalık donanmasıyla da tüm dünyanın ilgiyle takip ettiği bir şehirmiş 1996 yılına kadar yasak olan şehir bugün turistler tarafından ziyaret edilebiliyor. Şehrin giriş kapısı yasaklı yıllardan yadigar. S ivastapol limanı Avrupa’nın en iyi haliçlerinden biri. Tebeşirli kayalıklarla tamamen korunmuş durumda. Büyük gemiler kıyıya yanaşabiliyor. Şu anda limanda Rus ve Ukrayna donanma gemileri barınıyor. Ama Sivastapol artık sadece bir askeri üs olarak anılmak istemiyor çünkü burası bakımlı plajları ve sanatoryumlarıyla tam bir turizm merkezi. Sivastapol’ü yılda 500 bin kişi ziyaret ediyor. Hal böyle olunca turizmde çıtayı daha yükseğe taşıyabilmek için aralıksız çalışmalar sürdürülüyor. Sivastapol Kırım özerk cumhuriyetinin Sinperepol’den sonra ikinci büyük şehri. Çok geniş bir alana yayılmış. Bakımlı binalar, geniş caddeler ve büyük meydanlarla donatılmış ama Sivastapol aynı zamanda bir müzeler, anıt eserler şehri, hatta bu- rası için bir açık hava müzesi de diyebiliriz. Her köşede farklı bir anıt eserle karşılaşıyorsunuz, şehir genelinde 800'e yakın anıt eser var, bunlardan en önemlisi Panaroma müzesi. Panaroma Müzesi'nde Kırım savaşınında Rusların; Fransız, İngiliz, Osmanlı ve İtalyan kuvvetlerine karşı mücalesinin üç boyutlu olarak resmedilmiş. Ama burada bir gariplik var zira Kırım Savaşı sonucu mağlup olan Ruslar bunu kendileri için övünülecek bir olay haline getirmiş ve Panaroma Müzesi'ni de tam bir propaganda merkezi haline getirmişler. Nasıl mı? Rus panoramik resim sanatının kurucusu sayılan, Petersburg Sanat Okulu profesörlerinden Odessalı ressam Franz Alekseyeviç Rubo 6 Haziran 1855 günü itibariyle Sivastopol kuşatmasında en kanlı çatışmaların yaşandığı 4. Tabya üzerinden -ki şu anda müzenin kurulu olduğu yer- bütün savaş alanının panoramik görünüşünü film şeridinden izler gibi tuvale aktarmış. O gün de uzun süren kuşatma boyunca Rusların başarı kazandıkalrı tek gün’müş. Hal böyle olunca buradaki resimlerin hepsine yansımış bu durum. Müze 14 Mayıs 1905'te Sivastopol kuşatmasının 50. yıldönümünde ziyarete açılmış. 2. Dünya Savaşı'nda Alman bombardımanından ağır hasar görmüş ve resimlerin bir bölümü çıkan yangında ciddi bir tahribata uğramış. Yangından kurtarılan 86 parça resim Taşkent isimli bir gemi ile kentten kaçırılmış ve Gelencik limanına götürülmüş. 2. Dünya Savaşı'nın bitişinin ardından V. N. Yakovlev başkanlığında toplam 17 ressamdan oluşan bir heyetin 3 yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından müze 16 Ekim 1954'te (Sivastopol kuşatmasının 100. yıldönümünde) büyük bir törenle tekrar ziyarete açılmış. 14 metreye 115 metre ölçüsündeki resimler seyir terasından 12 metre uzağa yerleştirilmiş. Resimlerle gezinti terası arasındaki alana yerleştirilen birebir ebatlardaki maketler, cansız mankenler ve diğer görsel materyaller ile büyük bir derinlik ve görsel zenginlik elde edilmiştir. EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 139 GEZ‹YORUM / YEL‹Z PULAT YURDUNU KAYBEDEN YAZAR CENGİZ DAĞCI Kırım’ın uzun sahil şeridi boyunca sıralanmış pek çok şirin tatil kasabası var. Bunlardan biri de; Gurzuf. Üzüm bağlarıyla çevrelenmiş, kendine ait bir has yapısı var. Kırım sahillerinin en sıcak yeri olduğu söyleniyor, belki bu sıcaklık sebebiyle ayrı bir havaya sahip Gurzup.Her dönemde sanatçıların ilgi odağında olmuş, onlara ilham vermiş bu şehir. Ama Gurzuf'un tüm bu özelliklerinden çok daha önemlisi, buranın hiç Türkiye’ye gelmediği halde Türkiye Türkçesiyle yazdığı romanlarıyla hepimize vatan hasretinin ne demek olduğunu öğreten Cengiz Dağcı'nın ŞEYTANIN DEĞİL STALİN’İN AKLINA GELDİ 140 EKOV‹TR‹N MAYIS 2013 Ünlü romancı Cengiz Dağcı’nın Kırım’da doğup büyüdüğü ev ve bugün evinin yakınlarında yer alan sahipsiz mezarı. doğup büyüdüğü topraklar burası. Cengiz Dağcı 1919’da Gurzuf’un Kızıltaş köyünde doğan bir Kırım Tatarı. Çocukluğu bu sıcak iklimde geçmiş. İkinci Dünya Savaşı'nda asker olarak vatanından ayrılmış ve Ukrayna cephesinde Almanlara esir düşmüş. Savaş bittikten sonra esaretten kurtulmuş ve İngiltere’ye yerleşmiş, 22 Eylül 2011'deyse İngiltere'deki evinde vefat etmiş. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun girişimleriyle Cengiz Dağcının mezarı cenazesi 69 yıl sonra vatanına getirilerek Gurzuf'a gömülmüş. Küçük bir körfezin kıyısındaki şirin bir sahil şehri, Balaklava. Adını körfezin balığının bol oluşundan almış. Bugün de iskeleler bu bereketten faydalanmak isteyen balıkçılarla dolu. Balaklava, en çok Karadeniz donanmasının ünlü denizaltı üstüyle ve Sivastopol kuşatmasında burada kalan ve soğukla mücadele eden İngiliz askerlerinin eşlerinin ördüğü, sadece gözü açıkta bırakan şapkalarla biliniyor ama son yıllarda burası tam bir turizm merkezi olmuş. Bölgede lüks yatların bir numaralı tercihi. Koy hiç dalga almadığı için tercih ediliyor. Hani büyüklerin 'Şeytanın bile aklına gelmez' diye bir sözü vardır ya; iş- Gurzuf'ta doğduğu köyde Cengiz Dağcı'nın evini bulmak kolay olmadı. Sorduklarımızın pek çoğu daha önce köylerinde yaşamış olan bu ünlü yazar hakkında fikir sahibi değildi. Nihayet bulduğumuzdaysa evin bakımsızlığı dikkatimizi çekti. Evin yeni sahibi burayı Cengiz Dağcı'nın bir akrabasından aldıklarını söyledi. Bakımsızlık da yeni sahibinin özensizliğindendi. Dilerim önümüzdeki zamanda Dağcı'nın evi ünlü yazarın kitabını bile okumamış olan bu kişiden satın alınarak bir müzeye dönüştürülür. te Balaklava'da Stalin'in inşa ettirdiği denizaltı üssüne bakarken bu söz aklıma geldi. Düşünün ki, Balaklava gibi açık denizden içeride hangi gemilerinin bulunduğunun görülemediği bir körfez bulacaksınız, bu körfezin yanındaki dağı deleceksiniz, 900 metrelik bir tünel açacaksınız, orada bir denizaltı üssü kuracaksınız ve bu denizaltının bir diğer çıkış kapısı açık denize olacak. Stalin’in inşaat için en iyi ustalarını, mühendislerini görevlendirdiği üs yıllarca hizmet vermiş. Sovyetler Birliği dağılıncaya kadar kimse burayı bulamamış. Daha sonra tahrip edilmiş ve yağmalanmış. Günümüzde ise müzeye dönüştürülmüş.