253 Milliyetçi Siyasî Haf­ talık Gazete Pazar­ tesi Günleri çıkar. FİATI : 250 KURUŞ 9 E Y L Ü L 1974 EY T Ü R K K E N D İ N E DON... ii Ülküsüz milletler yaşıyamaz,, diyen Türkeş : Milletlerin kardeşliğine inanmak boş bir hayaldir! Türkeş : Bazı yetkililerin partizanlıklarını Kıbrıs dâvasında da sürdürmeleri ibret vericidir Katliamın mesulleri milletlerarası mahkemelerde yargılanmalıdır Lozan anlaşmasını 50 yıldan beri ihlâl eden Yunanistan'a karşı umursamazlık ve ihmalcilikten vazgeçilmelidir Geçimsizliğin sebebi nedir ? Koalisyon ortakları arasındaki çekişme çok nazik bir duruma gelmiştir. Tarafların sızdırdıkları haberlere göre, bu ortaklığın devamına imkân ve ih­ timal yoktur. MSP meğer CHP'yi yeni anlamış! Türkiye'nin başında nasıl bir tehlike olduğunu şimdi kavrayabilmiş! CHP'lilere bakarsanız, bu Selamet­ çilerle devlet idaresi yürütülemez. Ne kadar çabuk davranılırsa o kadar isabetli hareket edümiş olunur. Bu iddiaları destekleyen «Korkunç» vesika­ ları iki taraf da ibraza hazır olduğunu söylüyor ve yana yakıla bir yığın hikâye anlatıyor. Perde arkasında konuşulanlar böyle. Bir de kamu oyuna taraflarca açıklananlar var. Her iki tarafın birbirine itirazı aşağı yukarı aynı : «Görüş ayrılıkları vardır. Uzlaşmaz derecede bu ayrılıklar artmıştır.» MSP buna; Kıbrıs harekâtını CHP'nin partizan bir tutum içinde istismar ettiğini ve kabinede MSP'li bakanlar yokmuş gibi CHP'nin kendi basma ha­ reket etmeye kalkıştığını ilâve ediyor. Gerçek nedir? Açıklandığı gibi görüş ayrılıkları uzlaşmaz bir duruma mı gelmiştir? Yoksa taraflar birbirlerini yeni mi anlamışlardır? Görüş ay­ rılıklarının böyle bir çatlamaya yol açacağını düşünmek mümkün değildir. Zira, hatırlanacağı gibi komünistlerin affına MSP'den bir gurup oy verme­ miş, böylece hem hükümet protokolüne, hem MSP ve CHP'nin ayrı ayrı hazırladıkları af tasarısına aykırı hareket etmişlerdi. Ama, bu kadar açık vaziyet alışa rağmen ne karşılıklı suçlama olmuş ne de koalisyon bozul­ muştur. İkinci bir örnek de Millî Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağ hakkın­ da açılan gensoru görüşmesi sırasında MSP'den bir gurup milletvekili di­ retmişti de, hep uzlaşma yolları aranmış ve bazı neticesiz «Vaadlerle» itiraz edenler ikna edilmişti. Meclis çalışmalarında olduğu gibi bakanların ic­ raatlarında da aynı zıtlaşmalar meydana geliyordu. Biri «Ay as of ya mutlaka ibadete açılmalıdır» diyor. (İktidarda olduğu halde bu beyanatı kim için ve­ riyor belli değil.) öbürü niçin açılmaması gerektiğini ilân ediyordu. Ahlâk dersleri, imam - Hatip okullarının orta kısımlarının yeniden açılması, dış ilişkiler, önemli kademelere yapılan tayinler vs. gibi konularda hep ayrı gö­ rüşteydiler. Birbirine ters düşmeler kamu oyuna yansıyacak kadar fazlaydı. Ama, ne kabinenin düşeceğinden, ne uzlaşmazlığın halledilemeyecek duruma geldiğinden söz eden yoktu. Aksine, Ecevit ve Erbakan çifte kumrular gibi televizyona çıkıyor, gazetecilerin objektifleri önünde arzı endam ederek «Mu­ halefet çatlatan» pozlar içinde, «Birbirleriyle hudutsuz ölçüde kaynaştıkların­ dan, CHP ile MSP'nin artık iki ayrı parti olmadıklarından, kuzu sarması muhabbet içinde bulunduklarından» söz ediyorlardı. Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. Ama herkesin hafızasında bütün ta­ zeliği ile durduğundan daha fazla üzerinde durmuyoruz. Demek oluyor ki, koalisyonu yaşayamaz hale getiren görüş ayrılıkları değildir. O halde asıl sebep nedir? Bizim anlayabildiğimiz kadarıyla, Kıbrıs'ta Türk ordusunun milletimizin talihini ve şerefini aydınlatan bir başarı elde etmesi üzerine, ortaklar arasında bunu paylaşmanın yarışı başladı. İnsaf­ sızlık etmiş olmamak için şöyle ifade etmek daha doğru olacaktır. CHP eski parti olmanın ve bazı kamu kuruluşlarının başında solcuları yerleştirmiş bulunmanın kendisine verdiği avantajla, Kıbrıs başarısını Ecevit'e, CHP'ye ve sol'a maletmeye koyuldu. Bu yolda Abdi İpekçi'nin Milliyet Gazetesiyle, Ismaü Cem İpekçi'nin TRT'si el ele verdiler. Diğer solcu basında toz koparanlıkta bunlara ayak uydurarak sistemli bir propoganda başladı. Propcganda öyle ustaca yapılıyordu ki, vatandaşın farkma varmasını bir ta­ rafa bırakınız, koalisyon ortağı MSP bile iş işten geçtikten sonra farkma varabildi. Şimdi de ne desin! Kimseye bir şey anlatmak mümkün değil. Ecevit de eskiden olduğu gibi muhtaç görünmüyor. Aksine, pervasız. Şöh­ retin zirvesinde, MSP'yi kum torbası gibi bırakmak niyetinde. Çatlamanın asıl sebebi budur. Bunun böyle olacağı belliydi ama MSP'lilerden söz din­ leyecek kimseyi bulmak mümkün değildi. Şimdi memleketin başına açtıkları işi temizleme sorumluluğu Erbakan ve. arkadaşlarına düşüyor. Memleketin en nazik bir devresinde CHP'nin oynadığı usta oyun, belki Türkiye'yi bir süre hükümetsiz bile bırakabilir. Ordunun ve milletin başa­ rısını Ecevit ve sol omuzlayınca, tabii ne milleti ne de silâhlı kuvvetlere pay kalmadı. İsterseniz sokaktaki vatandaşı çevirip sorunuz. Ordu mu yok­ sa, Ecevit mi daha kahraman? DEVLET DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 2 Sahibi : İbrahim METİN * Ya­ berleşme Adresi: P.K. 284 Ba­ Aylık 60 TL. zı İşleri Müdürü : Tevfik Fik­ kanlıklar - ANKARA * İdare Ye­ İçin : İki misli * İlânlar : Pa­ ret KILIÇKAYA * Neşriyat Mü­ ri : Bedesten İçi, Bedesten Han zarlığa tâbidir * Dizgi - Baskı: dürü : Sadi SOMUNCUOĞLU * Kat: 4, Nu. : 7, KONYA Yeni Işık Matbaası Tel: 12 5810 İdari İşler: Osman ÇAKIR * Ha­ ABONE : Yıllık 120 TL. Altı * Dış ANKARA * Dağıtım : Ülkeler Gameda niilllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllMIIIIIIIIIIIK BİZ BÖYLE DEDİK SONUN BAŞLANGICI İLÂN EDİLDİ Sayın Ecevit iç politikadaki muhtemel ge­ lişmelere ait işaretleri vermiş bulunuyor. Kıb­ rıs konusunun hükümete sağladığı çeşitli avantajların siyasî hesaplar uğrunda istismar edileceğini bekleyenler için ortaya çıkan son durum şaşırtıcı değildir. Yunanistan ile ara­ mızdaki çatışmanın henüz ilk safhalarında bu­ lunduğumuz şu sırada Türkiye'nin siyasî bir buhranla karşı karşıya bulunduğunun ilânı, hü­ kümeti teşkil eden taraflar ve özellikle CHP açısından düşündürücü ve ibret verici bir dav­ ranıştır. CHP ile MSP'nin hükümet bünyesindeki çatışmaları yeni değildir. Bugün birer ayrılık sebebi olarak ileri sürülen konuların çoğu baş tan beri çekişme konusu olan meselelerdir. Buna rağmen Sayın Ecevit'in daha fazla de­ vam edemiyeceklerini ifade eden sözleri, CHP yönünden çizilmiş olan bir stratejinin tatbiki­ ne girişildiğini gösterir mahiyettedir. İçerde çeşitli yönlerde en sıkışık olduğu bir devrede ortaya çıkan Kıbrıs meselesi, hü­ kümete geniş bir rahatlık kazandırdığı gibi, Türk milletinin güzel vasıflarından biri olan ve gerektiği zaman her ihtilâfın bir kenara bıra­ kılarak vatan hizmetinde birleşilebilmeyi te­ min eden millî duygu ve inanç, Sayın Ecevit'i bir anda millî lider durumuna ulaştırmıştır. Ta mamıyla şartların hazırladığı bu yeni durum Sayın Ecevit ve partisini, millet huzurunda ko- TORE W vV- i ve Sanat 0 ^oSayjda* • «s, AV r0fDrN ^G0 >0 ' ^ Kıbrıs'ta Jürk Mukavemet Teşkilâtı «dutu: i 3 t t Kıbrıs çıkarmasının yapılmış olması, aske­ rimizin yiğitliği ve on yıllık bir hazırlık safhası dikkate alınırsa siyasî partilere aslında fazla­ ca istismar imkânı bırakmaz. Sayın Ecevit'in şu anda bile Phantom uçaklarının alınmasının karşısında olduğunu bir barış meleği edasıyla açıklaması, askerî gücümüzün lüzum ve zaru­ retini idrak edemiyen bir zihniyetin tescili ma­ hiyetindedir. Askerî hazırlıkların bir gösteriş ve heves olmadığını, millî varlığın her an savu­ nulma lüzumunun doğabileceğini anlamak için millî çıkcrların ve bunların muhtemel gelişme istikametlerinin şuurlu şekilde bilinip idraki gerekh. Türk milletinin millî dâvaya karşı duydu­ ğu heyecanı, sahip bulunduğu hassasiyeti ilk safhanın aslında kendisine ait olmayan başa­ rısına sahip çıkarak partisi hesabına istismara hazırlanmak övünç verici bir taktik olmasa gerek. Ciddî ve sorumlu devlet adamlığı, her adımın hele böylesine karışık bir devrede da­ ha ölçülü ve dikkatli atılmasını gerektirir. Mu­ halefetin yükselen tenkit seslerini yıkıcılık ola­ rak vasıflandıran CHP çevrelerinin esas yıkı­ cılığı göremeyişleri kendi hesaplarına talihsiz­ liktir. Sayın Ecevit ve partisi, şimdiden bir ge­ nel seçim hazırlığına ve hesaplarına girişecek yerde, gittikçe ağırlaşan iktisadî şartlara ferah lık getirecek çareler aramakla mükelleftir. Ba­ şarıyı kendine, başarısızlığı başkalarına mal eden bu anlayışla hükümet edilemez, ancak fırsatçılık yapılır. Tutum ve zihniyetinin karşısında olduğu­ muz bir hükümetin, hangi devrede olursa ol­ sun iş başından uzaklaşmasını memleket he­ sabına bir kayıp sayacak değiliz. Güdümlü ba­ sının uydurma kahramanlık tabloları ile hak etmediği yere oturtulmaya çalışılan bu iktidar yerine, daha şuurlu ve güven verici bir hükü­ metin kurulabileceğine inanıyoruz . G % münistlerin serbest kalmaları hususundaki ebedi sorumluluklarının hesabını vermekten bir an için kurtarmıştır. İktisadî bakımdan bir­ biri ardından atılan yanlış adımların hızlandır­ dığı hayat pahalılığı ve gittikçe şiddetlenen enf­ lâsyonun çaresizliği içerisinde kıvranan hükü­ met bu sahada da rahat bir izah ve tevil se­ bebi bulmuştur. ^ / Gidiyorum derse eteğine yapışılıp «Aman bırakma» denilecek derecede vazgeçilmez ol­ duğu zehabına kapılmış görünen CHP ve Sa­ yın Genel Başkanı yanılmaktadır. •CEIMHISGaf Ateşle oynama ey., palikarya, Evini barkını yakarız dedik. Aklından çıktı mı şanlı Sakarya? Bir gün Akrapola çıkarız dedik. | | Savaş bu millete düğün, bayramdır, Türk'ün savaşına Dünya hayrandır. Ya gazi, ya şehit, gayri yalandır, Çanlara otları tıkarız dedik. | Eleni anana bir kez sor bizi, Zafer destanları bak, dizi, dizi. Seyrana çıkarız biz böyle bazı, Kıbrıs'ı başına yıkarız dedik. :î Havada, karada, denizde Bozkurt, Ada sana mezar, bize yeşilyurt, İşte karşınızda Barbaros, Turgut, Sancağı burcuna çakarız dedik. Kırk milyon Mehmet'e dar gelir batı, | | Zaptolunmaz oldu SANCAR'ın atı, S Bozkurt'a ürümüş Yunan'ın iti, S Süngüyü gerine sokarız dedik. { E \ İ Hacı İlbey şimdi serhadde bekler, Sırpsındığı nedir, bilir köpekler, Atina'da zil çalıyor etekler, Çakşırın başına takarız dedik. | Böyle olur Bozkurtların savaşı, Yağız Mehmet'lerin çatıldı kaşı, Seyredin; göklerde geziyor başı, Dünyaya oradan bakarız dedik. | | | | Milletim şerefli, Ordumuz şanlı, Kıbrıs'ta patlayan süngü imanlı, Bu kaçıncı ihtar kahpe Yunanlı Her an Atina'ya akarız dedik. I 1 Sabahattin AKYOL | • IIIIKIIIIIIIIIİIIIIIllllMlllimillllllülllllllllllllllllllllllillllllllllllllllil.l'I.SIIISIIIIIIIlll DOĞUM Gazetemizin Umumî Neşriyat Müdürü ve BOZKURT dergisi sahibi sayın Somuncuoğlu ve eşi cuoğlu'nun Sadi j Mübeccel Somun- 19 Ağustos 1974 günü bir oğulları dünyaya gelmiştir. Somuncuoğlu ailesini tebrik eder, kü­ çük Somuncuoğlu'na hayırlı ve sağlıklı bir ömür temenni ederiz. DEVLET DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 3 Ada'da adil çözüm sağlanamadığı ve Türklere zulüm devam ettiği halde CHP'liIer seçim yatırımına başladı ! Gazetemizin geçen sayısındaki bir haberimizde 2. Kıbrıs harekâtından sonra Türk Silâhlı Kuvvetlerinin haki­ miyeti altına geçen bazı Türk köylerin de hiçbir insana rastlanamadığını, bu köylerde yaşayan Türk nüfusunun top iti halde katledildiği veya rehin olarak götürüldüğü ihtimallerinin mevcudiyeti­ ni yazmıştık. Bunlar içinde Muratağa ve Sandallı köyleri de bulunuyordu. Gazetemizin geçen sayısının baskısı henüz bitmişken bir haber alındı. Kıb­ rıs'tan gelen bu haberde bahsettiğimiz Muratağa ve Sandallı köylerinde ya­ şamakta olan Türklerin Rumlar tara­ fından elleri bağlanarak önce kurşu­ na dizildikleri, sonra yakılarak buldo­ zerlerle bir çukura dolduruldukları bil­ dirilmekteydi. Böylece Rumlar tarafın dan ahaüsi toplu halde hunharca öldü­ rülen Türk köylerinin sayısı 3'e çık­ mıştı. Bilindiği gibi daha önce de Magosa'ya bağlı Atlılar köyünde Rum caniler köy halkını tamamen katlet­ mişler ve bir çukura doldurmuşlardı. YENİ KATLİAMLAR ORTAYA ÇIKIYOR Muratağa ve Sandallı köylerinde in­ sanlıktan nasipsiz vahşi Rumların kaç Türk'ü öldürdükleri kesinlikle anlaşıla­ mamaktadır. Zira bulunan cesetler parçalanmış halde olup, kimlik tesbiti yapılamadan köy mezarlığında yeni­ den toprağa verilmişlerdir. Ancak, bu iki köyde tahminen 100 soydaşımızın .silâhsız, savunmasız bir şekilde, ka­ dın, çocuk, ihtiyar denmeden kur­ şunlandıkları ve yakıldıkları anlaşıl­ mış olmaktadır. Verilen bilgilere göre halen Rum işgalindeki Türk köylerinde katliamlar devam etmektedir. Kıbrıs Türklerinin lideri Rauf Denktaş, halen Rumların işgalinde bulunan Taşkent köyünde de Türklerin toplu şekilde öldürüldükleri­ ni açıklamış, ancak araştırmanın BM Barış Gücü tarafından yapılmakta ol­ duğunu belirtmiştir. Kıbrıs'ta son günlerin en önemli ko­ nusunu Türklerin katledilmesi teşkil etmektedir. Birçok Türk köyünde bu gibi toplu katil olaylarının ortaya çıkmasından korkulmakta, zaten Rum ların elinde bulunan Türk köylerinde, vahşi Rumların Türkleri canavarca öl­ dürdüklerine muhakkak gözü ile bakıl­ maktadır. Kıbrıs'ta durum bu merkez­ de bulunmaktadır. Türk mücahitleri, liderler ve komutanlar tarafından zor­ lukla teskin edilmekte ve soğukkanlı olmaları tavsiye edilmektedir. — CHP'liIer Kıbrıs başarısını seçim yatırımı yapıyor — fiilî durum yerleşmektedir. Rumların ve Yunanlıların elinde kalan Türk böl­ gelerinde işkence ve zulüm en insafsız şe kilde devam ederken, adanın üçte ikisi Rumların elinde bulunurken, Yu­ nanistan bu arada askerî ve diplomatik hazırlıklarını büyük hızla devam etti­ rirken, Batı Trakya ve adalarda Lo­ zan anlaşması hükümleri Yunanlılar tarafından açıkça ihlâl edilirken, ik­ tidar partilerinin Kıbrıs harekâtının parsasını toplamaya büyük acele ile koşuşmaları milletimiz tarafından bü­ yük üzüntü ile takib edilmektedir. TÜRK - YUNAN KARDEŞLİĞİ Başbakan Ecevit; çıktığı gezilerde önce İzmit'te bir gübre fabrikasının temelini atmış, bu vesile ile «Kıbrıs fatihi», «Kahraman Ecevit» faslından bütün sol - mason basın ve TRT ta­ rafından 14 Ekim seçimleri öncesini andırır övgülerle puan toplamaya ça­ lışmıştır. Seçimlerden önce, karşılama törenlerine, fabrika temeli atma gibi işlere karşı olduklarını söyleyenlerin Türk devleti için çok önemli bu gün­ lerde bir temel atma için İzmit'e git­ meleri gerçek zihniyetlerini göster­ miştir. İstanbul'da «Gövde gösterisi» yapan Başbakan Ecevit, romantik ve şair çuhlu oluşunun, hayalciliğinin son misallerini göstermiş, Kıbrıs'ta gören­ leri çıldırtacak fecaat sahnelerinin ya­ şandığı anlarda İstanbul'da barış gü­ vercinleri uçurulmuştur. Dışişleri Bakanı Turan Güneş, konu­ şurken yapılan tezahüratlara karşı «Gerçek kahraman ben değilim, Ecevit'tir» diyerek, büyük «Tevazu örne­ ği» göstermiş, «Kahraman ben deği­ lim, Türk ordusu ve Türk milletidir» sözleriyle «Aman ne de mütevazi in­ san» dedirtmek isteyen Ecevit ekibinin gerçek niyetini ortaya koymuştur. Ecevit İstanbul'a geldiğinde memurla rın işlerini bıraktıkları, Ecevit'i karşı­ lamaya koştukları, trafiğin alt üst ol­ duğu, Ecevit'in seçimler öncesi bir parti Genel Başkanı havasıyla konuş tuğu anlaşılmaktadır. «Yunanistan'da demokrasinin temelini attık. Kıbrıs'ta barışın temelini attık. Türkiye'de de kalkınmanın temelini atıyoruz» şeklin deki ifadelerle Kıbrıs harekâtının he­ defini aklına göre böylece çizen Ece­ vit Yunanlılardan söz ettiği sırada «Kahrolsunlar» diye bağıran vatandaş­ lara «Kimse kahrolmayacak, Türk ve Yunanlı kardeş yaşayacaklardır. Var- Ekîn — DAMDAKİ POLİTİKACI — sın Yunan okullarımla Türk düşman­ lığı yayılmaya çalışılsın. Biz dünyada kardeşliği yayacağız» şeklinde konuşa­ rak adada elleri bağlı şekilde öldü­ rülen, daha sonra yakılan ve en so­ nunda ezilerek çukurlara doldurulan Türklerle adeta alay ediyordu. TRT DE VAZİFESİNİ İHMAL ETMİYOR Bugünlerde bastırılan ve dağıtılan büyük boy afişlerde de CHP teşkilâtı­ nın seçim propogandalarına başladığı kanaati doğrulanmaktadır. 1973 seçim­ lerinden önceki günlerde AP teşkilâtı Demirel ile Boğaz Köprüsünün birlik­ te bulunduğu bir afişi bastırınca, se­ çim kanunlarına göre toplatılmıştı. Bu­ na göre, Ecevit'in bir portresi ile bir­ likte bir Kıbrıs haritasının bulunduğu bu afişlerin de toplatılması gerekmek­ tedir. Zira böylece CHP'liIer Kıbrıs ha­ rekâtını oy avcılığına basamak yap­ mak istemektedirler. CHP'nin seçim propogandasını andı­ ran bu çalışmaları en büyük desteği TRT'den görmektedir. TRT bütün ha­ ber bültenlerinde ilk haber olarak Ece­ vit'in gezilerini, konuşmalarını, basın toplantılarını vermekte, canlı yayınlar yaparak Ecevit'in propogandasına en büyük destek olmaktadır. İpekçilerin idaresindeki TRT'nin adeta CHP yaDevamı : 10. da TÜRKİYE'DE DURUM DEĞİŞTİ Ada'da durum bu merkezde iken Türkiye'de Başbakan Bülent Ecevit ile Başbakan Yardımcısı Erbakan, yak­ laşmakta olduğu .con günlerde iyice hissedilmeye başlayan koalisyonun da ğllması ihtimaline karşı âdeta seçim propogandalarına başlamış bulunmak­ tadırlar. Hiçbir resmî niteliği olmayan yurt gezilerinde Kıbrıs harekâtını ken­ dilerine mal etmeye çalışan CHP ve MSP'liler milletimizin millî konularda­ ki hassasiyetini istismar etmekte, şu günlerce iyice çıkmaz içine giren ve nasıl bir çözüme ulaşacağını bileme­ dikleri Kıbrıs konusunu adetâ ikinci plâna itmiş bulunmaktadırlar. Yuna­ nistan'ın ısrarla reddettiği görüşmeler yapılamamakta, dolayısıyla Kıbrıs'ta Muratağa köyünde Türk çocuklarının yanmış ve ezilmiş cesetleri kepçenin ucunda asılı dururken bul'da barış güvercinleri uçuruyor. bay Ecevit İstan­ DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 4 Ergenekon mektupları Türkeş : bazı şahısların partizanlıklarını bu millî dâvada da sürdürmeleri ibret vericidir Millî Dâvalara nasıl ihanet edilir ? Cezml KIRIMLIOĞLU Günümüzün en önemli sorusu bu­ dur : Millî dâvalara nasıl ihanet edilir? Hangi davranış, söz bir millî dâvanın kaybına sebeb olur? Millî dâvalara karşı çıkmak bir ihanet midir? Yoksa, taraftar görünüp, ka /anılması için gereğini yapmamak mı ihanettir? Bir kere, hemen ifade edelim ki, millî dâvalara karşı çıkmak, böyle dâvaların varlığını inkâr etmek; inanmamak bir ihanet değil, belki inançsızlığın, ülküsüzlüğün ifadesi olabilir. Bu yüzden, ihanet ancak, millî dâvaların varlığına inanıyor görünenlerden gelir. Günümüzün en önemli millî dâva­ sının Kıbrıs olduğu açıktır ve biz de Kıbrıs dâvasına ihaneti söz ko­ nusu ediyoruz. Kıbrıs dâvasına Rus­ ya'nın tezini savunan komünistler ihanet etmemektedir. Ayni şekilde, bu dâvaya iktidar hırsı içinde ol­ duğu iddia olunabilecek muhalefet de ihanet etmemektedir. Dâvayı kaybetme şartlarını tahakkuk ettir­ me gayreti maalesef iktidar kanat­ larından gelmektedir. Şöyle ki : Kıbrıs meselesinde, şu ana kadar bir başarı varsa, devlet yetkilileri­ nin de sık sık ifade ettiği üzere bu başarı, milletimizin gösterdiği bir Iik ve beraberliğe, ordumuzun ta­ rihten devraldığı mirasa uygun ola­ rak gösterdiği kahramanlık ve şe­ caate bağlıdır. Yani başarı askeri plândadır. Henüz siyasî tek başarı kazanılmamıştır. Siyasî başarının ise ancak kudretli ve sağlam bir hü­ kümet taralından gerçekleştirilebile­ ceği tabiidir. Bir hükümetin de kuv­ vetli görünebilmesi, milletinin top yekûn desteğini kazanmış olmasına bağlıdır. Türk Milleti, tarihî tecrü­ besine dayanarak, ele güne karşı mahcup olmamak için; muhalif ve muvafık, Ecevit ve CHP'yi hiç sev­ mese ve dökülen şehit kanlarıyla Ecevit'e kahramanlık gömlekleri giy dirildiğini ibret ve üzüntü ile sey­ retse dahi gâvurları kendisine gül­ dürmemek için hükümeti destekle­ meyi millî bir vazife saymış ve bu zihniyetinin gereğini de ifâ etmiştir. Ayni şekilde iktidardakilerin türlü partizanca davranışlarına, neticesi bakımından Kıbrıs kazanılsa bile Türkiye'den bir çok kayıpların ve­ rilmesine vesile olacak millî kültür ve zihniyet tahribatı icraatlarına rağmen muhalefet de bir hükümet buhranı yaratmaktan dikkatle kaçın mistir. O kadar ki, devlet ve mille­ te ihanet edenlerin Meclislerce sağlanamıyan afimin Anayasa Mahke­ mesinde bizzat devlet ve hükümet otoritesi kullanılarak Başbakan ta­ rafından gerçekleştirilmesi, buna kar silik milliyetçi, vatanperver insanla­ ra karşı iktidarca haçlı seferlerine girişilmesinin hesabını dâhi, bu teh­ likeli icraatm akabinde patlak veren Kıbrıs dâvasına halel getirmemek için sormamıştır. Halbuki, şimdi bakıyor ve görüyo­ ruz ki, iktidar milletimizin ve mu­ halefetin gösterdiği yüksek devlet şuur ve anlayışıyla alay edercesine, bütün katlanılan fedakârlığı «Enayi­ lik» olarak vasıflandırmakta, devle timi/in ve ordumuzun başarısı için gayret gösteren ve dua eden insan­ ları, memurları türlü sorulara mu­ hatap etmekte, çeşitli cezalara çarptırmakta, en basit devlet hiz­ metlerinde dâhi partizanlığa ağırlık vermekte, topyekûn milletimizin ve en başta kahraman Türk Ordusunun gayretiyle elde edilen başarıyı bir tek şahsın «Kahramanlaştırılması» yolunda devlet organlarını kullan­ maktadır. Milletimiz büyük millettir. Buna da katlanmasını bilir. Tarihinde çok sahte kahramanlar görmüştür, ayrı­ ca onların akıbetlerinin de nice ol­ duğunu bilmektedir. Bu yüzden, bü­ yük bir millî dâvanın seçim yatırı­ mı yapılmasına pek aldırmamaktadır. Ancak, «Zaferin miras taksimi sırasında yapılan münakaşalarla» bizzat iktidar sahipleri taralından bir hükümet buhranı yaratılmaya çalışılmasını affedememekte, en a zindan kendisine karşı yüzsüzlük saymaktadır. Esasen Türkiye, gariplikler mem­ leketi halim' getirilmiştir. Kıbrıs'a müdahaleye en fazla karşı olanlar Kıbrıs Fâtihi sayıldığı gibi, dünya­ nın her tarafında görünenin aksine, hükümet buhranını da iktidardakiler yaratmaktadır. Bilindiği üzere, dün yanın her tarafmda hükümetleri yıpratmaya ve neticede başka bir hükümetin kurulmasına muhalefet gayret gösterir. Bizde ise aksi olu­ yor. Bu niye böyledir, sorusunun ce­ vabı açıktır : Kıbrıs'ta askerî zaferle elde edi­ len durumu siyasî başarılarla bu kukîleştirmek lâzımdır. Bunun için türlü diplomatik temaslar yapmak, neticede de andlaşma masasından galip ayrılmak gerekir. Bu ise, iki günlük ömrü olan hükümetlerce ger­ çekleştirilemez. Hele hele iç düzeni­ nin çürük olduğu hükümetlerce hiç başarılamaz. Böyle bir anda, bizzat iktidardakilerin bir hükümet buhra­ nı yaratmaya çalışmasının vatanse­ verlikle alâkası olmadığı gibi devlet adamlığı ile de bağdaşır yanı yok­ tur. Ayrıca, Mehmetçiğin süngüsüyle dün ya efkârı umumiyesinde lehimizde meydana gelen ve itibarımızı artı­ ran durum da, bizzat iktidar eliyle yok edilmeye, sarsılmaya çalışılıyor. Bu hâl ise, yâni bizim bur hükümet buhranı ile karşı karşıya gelmemiz hâli ise en fazla Yunanistan'ı se­ vindirecektir. Çünkü, Türkiye'yi iç destekten mahrum hükümetle idare ediyor durumuna düşürmek için Yunanistan milyarlar harcamaya ha zırdı. Ancak, kardeşlik kara günde belli oluyor, diyerek ona parasız ve karşılıksız kardeşi yardımı elini uzatmıştır. Bay Ecevit, tek basma azınlık iktidarı kurmayı veya ban­ dan sonra yapacağı beceriksizlikle­ rin -kahramanlığını» gölgelememesi için muhalefete geçmek sevdasıyla kazanılmış dâvayı kaybettirme gay­ retindedir. Bu hâle çok dikkat edilerek, yazı­ nın başlığı da bu hâle göre yeni­ den değerlendirilmelidir. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Baş­ kanı Alparslan Türkeş, Muratağa kö­ yünde ortaya çıkarılan yeni katliam üzerine 2 Eylül günü bir beyanat ver­ miştir. Türkeş, beyanatında Kıbrıs'ta meseleye bitmiş gözüyle bakılamıyacağını, bu sebeple zafer sarhoşluğu içine girmemek gerektiğini belirtmiş ve «Gerçekler bu kadar açık iken bazı şahısların partizanlıklarını bu millî dâ­ vada da sürdürme durumunda olmaları ibret vericidir» demiştir. Türkeş'in be­ yanatı aynen şöyledir : «Kıbrıs'tan son gelen haberler, halâ birçok Türk köyünün Rumlar tarafın­ dan abluka altında tutulduğu ve her gün birçok masum Türk insanının Rum­ lar tarafından insanlık dışı, vahşiyane davranışlarla öldürüldükleri yolun­ dadır. Atlılar köyünden sonra dün de Muratağa köyünde ortaya çıkartılan katliam Afrika kafatası avcılarınınkini geride bırakacak ölçüde insanlık dışı bir davranıştır. Bu arada demeç üstüne demeçler veren Kıbrıs Rum liderleri ,Türk Si­ lâhlı Kuvvetleri ile gerilla savaşı ya­ pacaklarını ve bunu da sonuna kadar sürdüreceklerini dünyaya ilân etmekte ve Yunan Başbakanı Karamanlis halâ «Enosis'in gerçekleştirilmesi için çalı­ şacaklarını» çekinmeden söyleyebil­ mektedirler. Bütün bu gelişmeler Kıbrıs'ta önü­ müzdeki günlerin daha dikkatli takip edilmesi gerekliliğini ortaya koymakta­ dır. Kıbrıs meselesine bitmiş gözüyle bakmak ve hele aldığımız bazı yerler dolayısıyla zafer sarhoşluğuna ka­ pılmak, son derece yanlış ve tehlike lidir. Kıbrıs'ta mesele henüz bit­ memiştir. Kıbrıs'm tamamı Türk Silâhlı Kuvvetlerinin denetimi altına girene kadar da bitmeyecektir. Bu sebeple millî birlik ve beraberliğimizin devamlılığı ve bu yolda karşılıklı an­ layış millî bir görevdir. Bunun da, her türlü kısır parti çekişmelerinden uzak­ laşıp; millî ülkü ve hedefler için el ele, gönül gönüle, omuz omuza verilme si ile mümkün olacağı açık bir ger­ çektir. Gerçekler bu kadar açık iken bazı şahısların partizanlıklarını bu millî dâvada da sürdürme durumunda olmaları ibret vericidir. Kıbrıs zaferinin Türk Silâhlı Kuvvet­ leri, Cumhurbaşkanı ve Cumhuriyet Hükümeti başta olmak üzere, topyekûn Türk Milleti ile birlikte kazanıldığı ger­ çeğini görmezlikten gelerek, Kıbrıs'ta­ ki harekâtı bazı belirli şahıslara mal etme gayretleri ve yine bazı kimseler ce bu zaferi kabul edememe tatumları son derece üzüntü verici bir durumdur. Sayın Cumhurbaşkanımızın 30 Ağustos mesajında da beyan ettikleri gibi Kıb­ rıs'taki zafer topyekûn Türk Milletinin zaferidir. Bunun dışında yapılmak is­ tenen propogandalar henüz Kıbrıs me­ selenin daha da kritik bir safhaya gel­ diği bu dönemde millî birliğin zedelen­ mesi mahiyetini taşıyacağından çok zararlıdır. Binlerce yılık tarihimizde zaferler daima Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ve yüce Türk Milletinin olmuştur. Kıbrıs'­ ta da zafer yine şanlı ordumuzun ve Türk Milletinindir. El ele, omuz omu­ za vermiş olan Türk Milletinin yıkamıyacağı engel, aşamıyacağı mania ola­ maz. Zafer her zaman Hak'ka inanan ve insanlığa medeniyet getiren Türk Milletinin olacaktır. Tanrı Türkü korusun!..» Türkeş'in Rauf Denktaş'a mesajı Kutlu mücadeleniz hayırlı olsun MHP genel Başkanı Alparslan Tür­ keş, Kıbrıs Türklerinin lideri Rauf Denktaş, ile Türk Cemaat meclisi Baş­ kanı İsmail Bozkurt'un kendisine gön­ derdikleri mektupları cevaplandırmış­ tır. MHP Genel Başkanı Türkeş, Kıbrıs Türklerinin lideri Rauf Denktaş'ın göndirdiği yazıda şunları söylemektedir : «25 Ağustos 1974 tarihli çok kıymetli yazınız beni ziyadesiyle memnun etmiş­ tir. Kıbrıs Türklüğünün haysiyetli, şeref­ li, bağımsız bir toplum olarak, can güvenliğinden emin, refah ve saadet içinde yaşaması için yürütülen müca­ delenin neticesinin alınmaya başladığı şu günlerde; millletdaşlarımıza karşı girişilen insanlık dışı davranışların da son bulacağı günlerin bir an önce gel­ mesi tek dileğimizdir. Gerek savaşırken şehit düşen müca­ hitlerimizin, gerekse kadın, erkek, ço­ luk çocuk, genç, ihtiyar demeden in­ sanlık dışı davranışlarla katledilen kar deşlerimizin aziz hatıraları önünde say­ gıyla eğilirken, sizin şahsınızda bütün Kıbrıs Türklerine başsağlığı ve Al­ lah'tan sabır dilerim. Yıllardır devam eden kutlu mücadelenin sonunun Kıbrıs Türkleri ve Türkiye Cumhuriyeti Dev­ leti için hayırlı olmasını temenni eder, saygılar sunarım.» TÜRKEŞ'İN BOZKURT'A GÖNDER DIĞİ MEKTUP MHP lideri ayrıca Türk Cemaat Mec­ lisi Başkanı ve Kıbrıs Meclisi başkan vekili İsmail Bozkurt'a da yolladığı ya­ zıda şöyle demektedir : «Kıbrıs Türk yönetimi Meclisi adına gönderdiğiniz değerli yazı için teşekkür ederim. Kıbrıs Türk cemaatinin yıllardır İn­ san Hakları Evrensel Beyannamesi ve Birleşmiş Milletler Anayasasının belirt­ tiği şartlara uygun bir yaşayışa ka­ vuşma yolunda sürdürdüğü mücadele nihayet zafere ulaşmak üzeredir. Kıbrıs Rum yönetimi altında kalan Türk köylerindeki milletdaşlanmızın da emniyet ve can güvenliğinin sağlan­ masının temini halinde, Kıbrıs artık kanayan bir yara olmaktan çıkabile­ cektir. Bu arada Cemaat Meclisi Başkanlığı olarak sizlere düşen en büyük görev­ lerden birinin; Rumların tecavüzlerine dayanamıyarak Ada'yı terketmek zo­ runda kalan ve çeşitli ülkelere dağılan Kıbrıs'lı Türklerin tekrar vatanlarına dönmelerin sağlamak olacağını düşünü yoru . Kutlu mücadelenizde başarılar diler. Allah'tan sizlere sabır, şehitlerimize rahmet vermesini temenni ederim. Şahsınızda bütün Kıbrıs Türklerine selâm ve sevgilerimi yollar, saygıları­ mı sunarım.» DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 5 Cunhur^ve* L i s e s i .... . 1973-1974 ÖL'retin Y ı l ı Guz .önemi Lise Bitirme ve ^ütüıılene i n t i h a n l s r ı Kompozisyon imtihanında Ecevit'in KOMPOZİSYON SORULATVI sözleri konu olarak veriliyor Millî Eğitim camiasında milliyetçilik aleyhinde faaliyetlerin halen devam etmekte olduğu ve bazı okullarda öğ­ rencilerin siyasî görüşlerine göre not verildiği söylenmektedir. Verilen bilgiye çöre bunun son örneği Ankara Cumhuriyet Lisesinde görül­ müştür. 19 Ağustos günü bu lisede ya­ pılan Eylül dönemi kompozisyon dersi imtihanında öğrencilere 3 cümle ve­ rilmiş ve bu üç cümleden birinin ce­ vaplandırılması istenmiştir. Klişede de görüldüğü gibi bu üç sorunun biri şu­ dur : «Ülküsüz devletler her an kopa­ cak bir kıyamet beklerler, diriltici ve yaratıcı bir ülküye bağlı olan her dev­ let ölümsüzdür. Ziya Gökalp.» 2. soru : «Kin insan gönlüne yük, kafasına göl­ gedir. Bülent Ecevit» 3. soru : «İş, üç fenalığı birden ortadan kaldırır; can sıkıntısı, kötülük ve ihtiyaç. Voltaire.» Soruların altında da şu cümle yer almaktadır : «Değerlendirmede, dil - an­ latım düzgünlüğü ve yetkinliği, düşünce tutarlığı, konunun kanıt ve örneklerle somutlaştırılması göz önünde tutula­ caktır.» Bu lisenin müdürü bir tarihlerde «Bu okulda solculuk fikrini öğrencilere be­ nimseteceğiz. Bu fikre karşı çıkanları yumuşak yollarla tesirsiz hale getirece­ ğiz. Eğer aşırı gidenler olursa okuldan atacağız» tarzında söylediği sözlerle ta­ nınmaktadır. Öğretmen Muzaffer Gürses de 12 Mart öncesi anarşi dönemin de aşırı solcu faaliyetleriyle tanınmış bir öğretmendir ve TÖS dâvasında mahkeme karşısında çıkarılmıştır. Sı­ kıyönetim devrinde 1 Kasım 1972 ta­ rihinde Kurtuluş Lisesinde iken göre­ vinden alınmış, ancak Üstündağ'ın him metiyle öğretmenliğe tekrar başlamış­ tır. Bu imtihan kâğıdında görüldüğü gibi 3 soru üç ayrı fikri temsil etmektedir. Öğrenci hangi fikri benimsemişse o so­ ruyu cevaplandıracaktır. Milliyetçi öğ­ renciler 1. soruyu, solcu öğrenciler 2. so­ ruyu herhangi bir fikre mensup olma­ yanlar da 3. soruyu cevaplandıracaktır. Böylece talebenin fikrî yapısı ortaya çıkarılacak, ona göre sene içinde mua­ mele yapılacaktır. Okul müdürünün zih­ niyeti belli olduğuna göre miliyetçi öğ­ renciler çeşitli yollarla baskı altına alı­ nacaktır. Bu işin bir cephesidir. Diğer yönü ise şudur : Neden bugün bir siya­ si partinin genel başkanı olan siyasi bir kişinin sözleri derslerde kompozisyon konusu olarak verilmektedir? Bu, ka­ nunlara göre açıkça suç teşkil etmekte­ dir. Ama, dediğimiz gibi Türk millî eği­ tim camiasında milliyetçilik düşman­ lığı almış yürümüş, sırf millî şuur ve duygulara sahip oldukları için öğrenci­ lere ceza verilir hale gelinmiştir. ODTÜ DE «EYLEM GÜNLERİ» BAŞLIYOR Ortadoğu Teknik Üniversitesinde aşı­ rı solcuların 12 Mart öncesindeki gün­ leri geri getirmek için bazı çabalarda bulundukları ve okulda olay çıkarmak için çeşitli bahaneler aramaya baş­ ladıkları ifade edilmektedir. Son olarak okulun bazı duvarlarına yapıştırılan ve dağıtılan daktilo edilmiş yazılarda okul yönetimine karşı harekete geçilmesi istenmekte ve 11 Ekimde üçlü anfide forum yapılacağı yazılmaktadır. Okul duvarlarına yapıştırılan ve dağıtılan bildirilerde şöyle denilmektedir: «Üç yıllık baskı döneminde tüm ilerici dev­ S\nı_f (_j>n-Edebi.7at ) rimci öğretim üyesi ve öğrenciler bas­ kı altında tutulmuş, büyük kısmı üni­ versiteyi terke zorlanmıştır. Kuruluş kanununun değişmesi için yasal yol­ dan yapılan uğraşlar başarısız kalmış­ tır. Bugün eylem günüdür. Bu eylemde ilerici arkadaşların katılacağına şüp­ hemiz yoktur» Klişede görüldüğü gibi lise öğrencilerine solcu bir politikacının sözleri imti­ han sorusu olarak veriliyor. — Bu mu tarafsızlık? — Görüldüğü gibi ODTÜ'de 12 Mart ön­ cesinde olduğu gibi «Eylem günleri» tekrar başlatılmak üzeredir. 12 Mart'tan önce bu okulda başlatılan ve yürü­ tülen anarşik olaylar Türkiye'de bir­ çok yüksek dereceli okula yayılmış ve memleketimizi uçurumun kenarına ka­ dar getirmiştir. Daha sonra dağlara çıkan anarşistlerin birçoğu bu okuldan yetişmiş, bu okulda Türk ordusuna kur­ şun sıkılmış, bir askerimiz bu okulda Kin j insan şönlüne jto.tt*wj&i^y*^5pl ~- : ş , ü ç f . a t t ı ğ ı birden ortada i n d i r i r , e ^ î H S r t K . k ö t ü l l ı k ve ihtiyaç. şehit olmuştur. Bu sebeple önümüzde­ ki günlerde tekrar başlayacağı anlaşı­ lan anarşik olaylara karşı şimdiden ted bir alınmazsa olaylar eskisi gibi vahim neticeler doğuracaktır. Türkeş teklifini tekrarladı Kıbrıs cinayetlerinin faillerinin milletlerarası mahkemelerde yargılanması için teşebbüse geçilmelidir Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Aplarslan Türkeş, 4 Eylül 1974 günü de Kıbrıs'ta rumlarin giriştiği katliamlar üzerine bir demeç vermiş ve daha önce de Kıbrıs'ta insanlığa karşı işlenen suçların faillerinin mil­ letlerarası mahkemelerde yargılanma­ sı ve cezalandırılmasını isteğini hatır­ latmış, bu teklifinin kamu oyunda ilgi gördüğünü, hükümetin de benimse­ mesini istemiştir. Türkeş şunları söy­ lemiştir : «Yirminci yüzyılın ikinci yarısının sonlarına yaklaştığımız şu sıralarda, Kıbrıs'taki milletdaşianmız üzerinde tam bir ilk çağ barbarlığı içindeki, her türlü vicdanî, dinî, insanî duygudan yoksun bulunan vahşilerin jenosid hare ketlerine şahit olmaktayız. Atlılar ve Muratağa köylerindeki katliamlar şim­ dilik sadece ortaya çıkartılabilinenlerdir. Önümüzdeki günlerin gözler önü­ ne daha ne gibi vahşet tabloları sere­ ceği, Anavatan Türklerinin rüyalarına giren korkuları olmuştur. Çarlık Rusya'sının, Stalin Sovyetleri­ nin, Hitler Almanya'sının katliam ve cinayetleriyle yarışırcasına girişilen bu vahşetin bir insanlık suçu, insanlığa karşı girişilmiş bir cinayet olduğunu daha evvel de belirtmiş; bu suçun fail­ lerinin milletlerarası tarafsız mahke­ melerde yargılanmasını istemiştik. Ka­ muoyunda büyük ilgi gören teklifimizin Cumhuriyet Hükümetince de benimsene rek, Birleşmiş Milletler katında teşeb­ büse geçilmesini bir kere daha hatır­ latıyoruz. Kıbrıs'taki cinayetin failleri olarak beş - on er, iki - üç çavuş ve subay gös­ terilir ve bunlar yargılanmaya başla­ nırsa bu gerçek dışı bir tutum olacak­ tır. Kıbrıs'taki katliamın ve insanlık suçunun sorumluları doğrudan doğruya siyasî şahıslardır, bunlar da Gizikis Karamanlis ve Klerides'tir. Ayrıca, İn­ san Haklan Evrensel Beyannamesine ve Birleşmiş Milletler Anayasasına im­ za atan Yunanistan'la, artık Anayasası yöneticilerince ayaklar altında çiğnen­ miş olan sözde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin başta Birleşmiş Miletler olmak üzere diğer uluslararası kuruluşlardan ihraç edilmesi bu kuruluşlar nezdinde Türk Bir ülkücü 2 yıl önceki şiirinden dolayı tevkif edildi CHP'lilerin keyfiliğini, sorumsuzca icraatlarını,, açıkça kanunları çiğne­ melerini gösteren örneklerin sonuncu­ su geçtiğimiz hafta içinde Elâzığ'da meydana gelmiştir. Nafiz Gürakar 1972 yılında «Sesleniş» isimli bir şiir yazmıştır. Bu şiirde şimdinin başbakanı Bülent Ecevit'e çatılmaktadır. Bu şiir aynı yıl Elâzığ'­ da yayın yapan Yeni Harput gazetesin­ de neşredilmiştir. Daha sonra 1973 yı­ lının Ocak ayında her türlü izin ve formaliteler yerine getirilerek «Akıntı- Olay şöyle cereyan etmiştir : Elâzığ Ülkü Ocağı sekreteri Faruk Bu konulardan bir tanenini seçerek açıklayıcı bir yaaı yazını». ( « t j t y l — M a m m ; dll-anlatım düzgünlüğü ve yetkinligi,düeünee tutarlllıgı,konunun kanıt ve örneklerle somutlaştırılması pö* önün­ de tutulacaktır. r\8.1974 İmtihan Komisyonu Başkanı Okul lftidUrU Necmettin Karagülle Üye Hüseyin Gürtunca /.'• Jye Nesrin Barlas s r i n Bj^rlas *f* üy« Muzaffer Gürsjs tye • tent Tungalp üye Gülender Keleş üye Sabahat Dökmen ^/^"Ls^'f Sayıl Dolan üye Ueral Çöker *^ye ^ fâıhteçea Okyay *• Nevin Ojgaa üye 1 Leslyet Çanur^ Cumhuriyet Lisesinde Ecevit'in sözünü imtihan sorusu olarak veren İmtihan Komisyonu üyeleri. Devletince talep edilmlidir. Ada'daki muhtemel cinayetlerin önlenebilmesinin temel şartının, tek bir silâhlı Rum kalmaksızın Ada'nın Rum çetecilerinden temizlenmesi yolundaki gerçek, artık iyice ortaya çıkmıştır. Bu da ancak, Kıbrıs'ın tamamının Türk Ordusu denetimine girmesiyle müm­ kün olacaktır. Bunun için gecikmeden gerekli tedbirler alınarak harekete ge­ çilmelidir. Alınacak tedbirlerin başında, Yunan propogandasını körleterek tesirsiz bıra­ kacak bir propoganda faaliyeti yer al­ malıdır. Şuurlu, geniş devamlı ve sü­ rekli bir propoganda faaliyetiyle gerçek leri ve haklı dâvamızı dünya kamuoyu na anlatmalı ve kabul ettirmeiyiz. Propoganda faaliyetinin yanı sıra, olayların önünden giden, plânlı ve sü­ rekli bir diplomatik saldırı içinde bu­ lunmalıyız. Kıbrıs dâvasının çözümü için teşebbüsü elde bulundurmaya ve devamh_ atılımlar yapmaya ihtiyaç vardır.» lar» isimli şiir kitabında basılmıştır. Son Kıbrıs olayları dolayısiyle Yeni Harput Gazetesi bu şiiri yazarından habersiz olarak kitaptan iktibas et­ miş ve yayınlamıştır. Bu şiirin yayın­ lanmasından sonra Elâzığ savcılığı «Başbakana hakaret edildiği» gerekçe­ siyle Faruk Nafiz Gürakar'ı tevkif et­ miştir. Gürakar halen Elazığ Cezaevin­ de bulunmaktadır. Dâvayı CHP'li Tur­ gay Çelen açmış, ancak davacı Bülent Ecevit olarak gösterilmektedir. Bize mektup gönderen Gürakar, sorguya çe­ kildiği sırada evrakların içinde CHP'nin amblemi olan «Altı ok»lu bir dilek­ çeyi gözleriyle gördüğünü bildirmektedir Sorgu hakiminin doğru dürüst sorgu yapmadan «Siz sabit fikirli insanlarsı­ nız» diyerek Gürakar'ı tevkif ettiği söylenmektedir. Gürakar, daha sonra savcılığa verdiği tahliye dilekçesine «Gerekli araştırmayı yapamadığınız için tahliyenizi gereksiz buluyoruz» şeklin­ de cevap almıştır. Görüldüğü gibi iğrenç ve şirret CHP partizanlığı bu olayda açık seçik gö­ rülmektedir. Yıllarca önce yayınlanan bir şiirden dolayı yazarına bugün ce­ za verilmesi kanunlara tamamıyla ay­ kırı olduğu gibi kaldı ki, çıkan Af ka D e v a m ı : 11. de Ö Z L E Y İ Ş î I | ııımımıımıımııı Türkiye ve NATO Prof. Dr. Hikmet TANYU 1 1 | | Komünist Sovyet Rusya'nın emperyalizmi, onun her başkanının zama- | r=j ıııııda da aynı idi. Kızıl atmacalar dünya avı peşindeydiler. Artık ilk ne- § |{ defleri İran, Yunanistan ve Türkiye idi. Yugoslavya vakit vakit verdiği ta- fş I vizlerle Sovyet emperyalizmini okşuyordu. 1 1 Lenin : «İki sistemden birisi ergeç galebe çalacaktır. Nihai zaferden U q evvel, Sovyet Cumhuriyeti ile Burjuva devletler arasında önüne geçilemeye- §: | cek korkunç çarpışmalar olacaktır.» demişti. Dünya ihtilâlciliği, sahtekârlığı, b 3 eşitlik, emekçiye hak, (özgürlük) ve türlü yalan vaadler v e sözlerle millet- E 3 leri komünist ajanlar içlerinden yıkmağa çalışıyorlardı. Millet olgusunu, millî | S kültürü ve millî ülküyü inkâr ederek, bölüm bölüm milletleri parçalayıp §§ S birbiriyle vuruşturmağa uğraşıyorlardı. | i Tarihin öldürme ve vahşet hususunda ilk başta gelen emperyalist Stalin | 3 bir tarafa güya yumuşak bir adam tanınan ve Stalin döneminin zulmünü kö- E 1 tüleyen, fakat sinsi bir kızıl atmaca olan Kruşçef : «Gösterdiğimiz güler yüzü \ | Marks, Engels ve Lenin'in çizdiği yoldan ayrılıyoruz anlamına alanlar çok | 3 aldanıyorlar. Bunu ümid edenler, balık kavağa çıkıncaya kadar bekliyecek- F % lerdir.» dediği yetmemiş gibi 1960'da da ilâve etmişti : «Kızıl bayrağın bü- g 3 tün dünyada dalgalandığını gözlerimle görünceye kadar yaşamak isterim.» I | Bir taraftan Asya'da Kızıl Çin emperyalizmi, bir taraftan Avrupa üze- râ j rine çöken kızıl vampir Rus emperyalizmi karşısında, tehlikenin yaklaştığını 1 \ anlayanlar güçlerini birleştirmek arzusunu göstermişlerdi. Nihayet 4 Nisan = i 1949 da kurulan (Nort Atlantic Trade Organization) Knzey Atlantik Antlaş- l | ması örgütü, 24 Ağustos 1949 günü, imzalanmış olan devletlerin teşrii meclis- | |j lerince tasdikinden sonra yürürlüğe girmişti. NATO antlaşması önsözü ile j§ E3 14 maddeyi kaplıyordu. Önsözde : «Milletlerinin demokrasi prensipleriyle ferd I U hürriyetleri ve hukukun hükümranlığı üzerine kurulmuş bulunan hürriyetle- S 1 rin ortak miraslarını ve medeniyetlerini korumaya» kararlı oldukları v e bir I I savunma paktı kurulduğu belirtiliyordu, önce 12 devletin katıldığı bu anlaş | j maya bir müddet Türkiye'yi dahil etmek istemediler. Türklerin Kore savaş- ff I larındaki kahramanlığım da gördükten sonra 1952 de Türkiye v e Yunanis- İ ; t a n ı bu pakta aldılar. 1954 yılında Batı Almanya bu ittifaka dahil olunca § I üye devlet sayısı 15*e çıktı. I | Avrupa'nın önderliğine özenen emperyalist Fransa'nın askeri ittifaktan 'i y bencil oyunlarla ayrılmasıyle, merkez Paris'ten Brüksel'e nakledildi. İ Yunanistan, NATO ve diğer yardımlardan Türkiye'nin bir misli fazla i | yardım görmesine rağmen, önce Sovyet desteğini sağlamak sonra batılı dev- E % letlerin Kıbrıs yenilgisinde kendisine yardımlarını elde etmek üzere kendisi 1= 3 için çok tehlikeli bir şantaja ve politik bir oyuna kalkıştı. NATO'nun askeri | H gücünden ayrıldığını bildirdi. Zaten Türk düşmanlığını okullarından başlata- g 3 rak, eğitim v e öğretimini Türklere düşmanlıkla yürüten v e eski Bizans'a I U kendisini vâris sayarak çok geniş emperyalist emeller besleyen Avrupa ve I | Amerika'nın şımarttığı, yüzsüzlüğü ve yalancılığı, vahşeti ve insanlık dışı ha- t d reketleriyle ünlü Yunanistan'ı, NATO'nun güneydoğu kanadında çoktanberi I g birlik ve ahengi baltalamıştı. Değil Sovyet Rusya, Yugoslavya ve Bulgaris- E I tan karşısında bir hafta dayanamıyacak v e baştan başa istilâ edilecek Yu- i | nanistan kendi gücünü bilmekten âcizdi. Kızıl şeytanla flörtün kendisine ne { § kadar pahalıya mal olacağını inşaallah anlamakta gecikmiyecektir. | NATO'nun Türkiye'ye sağladığı yardım, yapılan tesisler, meydanlar di- 1 | şmda 50 milyar lira kadar (4 milyar dolara yakın) dır. En önemli ve en §j j tehlikeli bölgede bulunmasına rağmen, Türklerin Müslüman oluşu v e bazı § I batılı devletlerin Türkiye'ye sinsi şekilde peşin hükümlü dost olmayan anla- E 5 yıs!an yüzünden yardım yeterli olmamıştı. E Türklerin her bakımdan çok haklı Kıbrıs dâvasında, ona karşı davra- s |j nışların başında Fransa'nın ve hiç güven vermeyen İngiltere'nin durumu ğ E üzerinde dikkat ve ciddiyetle durmayı gerektirir. Bilhassa Fransa her ba- U • kunda ı Türkiye'nin bir düşmanı gibi hareket etmekte hiçbir sakınca görme- s ?j mis.i-. Bu beliren, açıkça ortaya çıkan olayların ışığında, Türkiye'nin önce I û kendisine güvenmesi ve kendi imkân ve şartlarını her duruma göre düzen- I -1 lemesi, geliştirmesi zarurîdir. Kuvvetlerini serbestçe kullanır bir halde bu- g = lunması ilk başta gelmektedir. Türkiye bundan başka NATO v e ikili anlaş- i % malar içinde nasıl hareket etmeli, kime, neye ve nasıl güvenmelidir? Bütün f3 bunlar aydınlığa kavuşturulacak önemli hususlardır. İlk başta şunların dik- ^ % kate alınması gerekiyor : = H 1 — Türkiye, NATO dışında serbestçe kullanacağı, millî güçler vücuda § 3 getirmelidir. 2 — Türkiye bir mücadelede yalnız kendisine güvenmeli, yalnız s | çağdaş malzeme teminine önem vermelidir. Türk askeri, Türkiye'yi korumak- \ 3 ta ilk başta gelen en büyük güçtür. Başkalarına, fazla bel bağlayıp güven- | I mek imkânsızdır. 3 — Türkiye'de yabancı personel bulunmamalıdır. Eğer I i teknik bilgi bahse konu ise Türkler kurslardan, eğitimden geçirilerek bu | S görevi üzerlerine almalıdır. Gerekirse NATO üyesi memleketlerde eğitim v e i E öğretimle ilgili çalışmalara katılmalıdır. Türkiye'de yabancı personelin za- M § rarları görülebilir. Bilhassa bu yabancı personel içine Türk düşmanları sıza- | f. bilir, istihbarat bakımından çok tehlike teşkil edebilirler. Bu husus bilhassa fj j ikili anlaşmalar içindir (A.B.D.) 4 — Keza Türkiye'de yabancıların dene- | §j timinde veya yönetiminde üs veya tesis bulunmamalı, bunlar Türklere dev E j redümelidir. (İkil? anlaşmalar A.B.D.) 5 — Ortak kara, deniz ve hava ma- E : nevraları dışında, yardım, malzeme, teknik ve ilmî olmalıdır. 6 — NATO'ya E I Türkiye'de ağır savaş sanayiinin kurulması telkin edilmelidir. Bu Türkiye'- § Devamı : 11. de = Türkeş: Ecevit'in "MegaMea,, sebebiyle yenildiğini iddiettiği Yunanistan son yüz )[la Türkiye aleyhine 4 misli (pisledi TÖRE : 20 Temmuz'daki ilk ha­ reketimiz bazı çevrelerce Türk Yunan (Rum) mücadelesi değil, bir demokrasi - diktatörlük müca­ delesi olarak faşizme karşı sa­ vaş olarak tarif edildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz? TÜRKEŞ : Bu sözler komünist­ lerin uydurmalarıdır. Yeryüzünde bugün de değerini sürdüren, de­ ğişmeyen gerçek millet realitesi ve milletler arasındaki münasebet lerin millî menfaatlere dayandığı gerçeğidir. 20 Temmuz'da Kıbrıs'a yaptığımız müdahale Türkiye'­ nin ve Türk Milleti'nin güvenliği­ ni korumak ve millî menfaatleri­ mizi teminat altına alma gayesine dayanmaktadır. Nitekim Yunanis tan'da cunta yıkıldığı ve yerine demokrasiye taraftar olan Karamanlis iktidarı geçtiği halde Türkiye ile Yunanistan arasında­ ki çekişmeler azalmadı, aksine daha da şiddetlendi. TÖRE : Sayın Ecevit Yunanis­ tan'ın bu kötü duruma, eskiyi dü­ şündüğü, Yunan gençleri okul sı­ ralarından itibaren Megalo İdea ile büyütüldüğü için düştüğünü; bizim ise böyle yapmadığımız için kazandığımızı söylüyor, bu ko nucfa ne düşünüyorsunuz? ÜLKÜSÜZ MİLLETİN ÇÖKMESİ ZAMAN MESELESİDİR TÜRKEŞ : Sayın Ecevit'in bu görüşleri kanaatımca çok yanlış tır. Bir bakıma milletler ulu ağaç­ lara benzer. Kökleri ne kadar de­ rinde olursa o kadar çok yükse­ lirler ve dal budak salarak ululaşırlar. Milletlerin kökleri, mazileri ve tarihleridir. Bunun için her mil­ letin eskiyi düşünmesi ve eski şanlı devirlerinden, heyecan ve şevk alarak geleceğe doğru atı­ lım yapması milletlerin büyüme­ sini sağlar. İnsiyatif sahibi ol­ mak, ülkü sahibi olmak ve büyük olma düşüncesi taşımak milletleri güç!ü kılar ve yükselmelerini sağlar. Hiç bir ideali olmayan insiyatif bir atılım ruhundan mah­ rum kalan bir milletin çökmesi, yıkı mas;, nihayet bir zaman me­ selesinden ibaret kalır. Milletler­ arası hayat, devamlı bir mücade­ le ve yarışma manzarası göster­ mektedir. Bu mücadelede vuran kazanıyor. Nitekim Yunanistan, bağımsızlık aldığı ilk günden iti­ baren Bizans İmparatorluğunu ye niden ihya etme ülküsüne sarıl­ mıştır. Ve bu hırs ile devamlı sal­ dırılarda bulunmuştur. Böylece bağımsızlık aldığı tarihten yüz yıl sonra % 430 nisbetinde genişlemiş ve büyümüştür. Kıbrıs'a, günün münakaşalarını bir yana bırakıp objektif bir gözle bakarsak şu durumla karşılaşırız : Türkiye'ye 64 kilometre, Yunanistan'a ise 350 kilometre mesafede bir ada. Üstelik tarihte fiilen 308 yıl, hu­ kuken ise 400 yıl Türk toprağı olarak yaşamış ve hiç bir zaman Yunanistan'a ait olmamıştır. Yu­ nanistan adanın tümünü Türkiye'­ ye bıraksa bile tarihi jeopolitiğin­ den hiçbir şey kaybetmez. Buna karşılık Türkiye'nin adadan taviz verdiği her karış toprak, tarihi jeo politiğine göre kesin bir kayıptır. Halbuki biz bugün 1/3 e karşı Enosis münakaşasına oturuyoruz. Kıbrıs'ın en az 2/3 ünü Yunan Devleti tarihte ilk defa olarak al­ maktadır. Bu durumda birkaç gün önceki askerî başarıya değil, ya­ kın tarihteki kayıplarımıza bak­ mak ve «Neden Türkiye kazan­ dı?» sorusu yerine, «20 Temmuz'a kadar neden hep Yunanistan ka­ zandı?» diye sormak gerekir. Bu sorunun cevabı da «çünkü Yu­ nanlının Megalo İdea'sı vardı, Tür kiye ise evlâtlarına millî ülkü tel­ kininden — bilhassa son y.llard a — adeta kaçınmıştı» dan iba­ rettir. TÖRE : Şu anda Türkiye ve Yunanistan devletleri hasım durumdadınar. Halbuki yine bazı çevreler Türk ve Yunan devletle­ rinin kardeşliğinden söz etmek e dirler. Devletlerin hasım, milletle­ rin dost olmadan mümkün mü­ dür? MİLLETLER KARDEŞ OLAMAZ TÜRKEŞ : Mümkün değildir. Milletlerin kardeş, devletlerin ha sim olması diye birşey mümkün değildir. Yunan milletiyle kardeş­ likten bahsetmek ise akıl alacak birşey değildir. Milletler arasında değişmeyen reaite, daha önce yukarıda belirttiğimiz gibi millî menfaatlerdir. Bunu gözden ka­ çırmamak icabeder. Bu menfaat­ ler icabettirdiği takdirde milletler hasımken de devletler ittifaklar kurabilirler; fakat, tersi mümkün değildir. Son Haçlı seferi « _ Sayın Emine Işınsu'nun TÖRE Dergisi adına Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı sayın Alparslan Türkeş'le yaptığı konuşmayı aşağıda bulacaksınız. Saym Türkeş'in, sorulara verdiği cevaplar incelendiğinde diğer siyasî parti liderlerinde olmayan bir ileri görüşlülüğe ve isabetli teşhis­ lere sahip olduğu bir kere daha anlaşılacaktır.» TÖRE : Yunanistan, giriştiği darbe teşebbüsü ile Kıbrıs Devle­ tini yaratan milletlerarası andlaşmayı ihlâl ederken Ege Adaları'na askerî yığınak yapmak, Ba­ tı Trakya'daki milletdaşlarımıza karşı baskı ve katil hareketleri­ ne girişmek suretiyle Lozan'ı da ihlâl etmiştir. Bu durumda ve bu­ günkü şartlar altında Türkiye'nin Lozan antlaşmasının da yeniden gözden geçirilmesini istemesi dü­ şünülebilir mi? TÜRKEŞ : Yunanistan yıllardanberi Lozan antlaşmasını da çiğnemiş bulunmaktadır. Türk hükümetleri 50 yıldır hayret ve­ recek şekilde bir umursamazlık ve ihmalcilik göstermişlerdir. Ege adaları gayri askerî bir du­ rum içinde bulunması gerekli olduğu halde ve Lozan antlaşma sı imzalandığı tarihlerde Batı Trakya'daki nüfus durumunda Türkler % 80 in üstünde çoğun­ lukta, Yunanlılar ise azınlıkta bu­ lundukları ve bu durumun hiçbir şekilde değişmemesi gerektiği hal de, Yunanlılar tarafından bu an­ laşma hükümleri hiçbir şekilde tutulmamıştır. Buna karşılık hiç­ bir Türk hükümeti Yunanistan'­ dan anlaşma hükümlerini ihlâl etmemesi talebinde bulunmamış­ tır. Bu durumda Lozan anlaşması­ nın yeniden gözden geçirilmesi zarurîdir. Ancak bundan önce dün ya kamu oyunu hazırlamak ve ayrıca gerekli tedbirleri almak lâzımdır. Özellikle Silâhlı Küvetle­ rimizi en modern silâh ve araçlar­ la ve gereçlerle donatarak münakaşasız bir üstünlüğe sahip kıl­ mak gerekmektedir. Çünkü Ana­ dolu'nun koynuna kadar sokul­ muş olan Ege Adaları'nın Türk hakimiyetine alınması zorunlulu­ ğu da gözönünde bulundurulma­ lıdır. Yıllardan beri Yunanistan si lâhlı kuvvetlerini arttırmaya ve yeni silâhlarla donatmaya çalış­ maktadır. Biz birkaç y;ldan beri bu hususlara dikkatleri çekerek Türkiye'nin kendi silâhlı kuvvetle­ rini gerek Fantom uçakları ve ge­ rekse diğer en modern uçak, füze ve gemilerle donatması gerekti­ ğine dikkati çekmiştik. O günler de Sayın Ecevit, bizim bu teklifi­ mize karşı çıkmış: «Yunanistan'­ la dostuz aramızda silâh yarışına kalkışmak doğru olmaz; dosta- KONUŞAN : EMİNE IŞINSU ne bir şekilde anlaşmamız daha doğru olur» şeklinde cevap ver­ mişti. Umarız ki bugün karşılaştı­ ğımız durumlar kendilerini dahc gerçekçi olmaya götürmüştür. Türkiye için sadece modern uçak ve diğer silâhları almayı düşün­ mek dahi yeterli görülmemelidir. Modern atom silâhları ve tüzeler yapma imkânları da gözönüne alınmalıdır. Bugün artık atom si­ lâhı yapmak bir hayli kolaylaşmış ve yaygın hale gelmiştir. Mahdut sayıda dahi olsa atom silâhına sahip olmak, devletimize büyük bir savunma gücü ve birçok ko­ nularda münakaşasız söz hakkı tanıyacaktır. Son yıllarda zengin veya fakir her devlet atom bom­ bası ve füzeler yapma gayretine düşmüş bulunmaktadır. Nitekim Fransa ve Çin'den sonra Hindis­ tan da atom kulübüne girmiştir. İsrail'in de atom bombasına sa­ hip olduğu kuvvetle ileri sürül­ mektedir. Bunun için Mısır devle­ ti de Amerika'dan acele büyük atom reaktörleri sağlamaya ça­ lışmaktadır. TÖRE : Kıbrıs'ın ordumuzun henüz kurtarmadığı kesimlerinde ve Batı Trakya'da Türkler'e karşı katliama kadar varan tecavüzler devam ederse ve hükümetimiz Kıbrıs'ta 3. bir harekâta —dünya kamu oyu düşünülerek— giriş­ mezse, Türkiye'nin miiletdaşlarını koruması için alabileceği başka tedbirler yar mıdır? KATLİAMLARIN MESULLERİ YARGILANMALIDIR TÜRKEŞ : Yunanlılar ve Kıbrıs' lı Rumlar çok eskiden beri Türk­ ler'e karşı devamlı cinayetler işüyerek Türk varlığını yok etmekte­ dirler. Bugün Batı Trakya'da Türkler'e uygulanan baskılar bir imha harekâtıdır. Kıbrıs'ta Rum­ lar küçük - büyük demeden Türk­ leri en vahşi şekilde katletmekte­ dirler. Bunun için Türkiye Birleş­ miş Milletler'e başvurarak Birleş­ miş Milletler tarafından bu cina­ yetleri yerinde incelemek ve so­ ruşturma yapmak üzere tarafsız ve âdil soruşturma kurulları gön­ derilmesini istemelidir. Kıbrıs'ta Türkler'e karşı yürütülen toptan imha hareketi, insanlığa karşı iş­ lenen bir suçtur. Nasıl II. Cihan D e v a m ı : 8. de Azîz Dostum Yusuf Ayhan'a «Garb'ın cebîn - i zâlimi! affetmedim seni»; (X) Zira şu son olayda da mel'un ve en şeni, Bir fikri hortlatan Papazın arkasındasın : Altında bir eşek, yine tepmiş o din yasın, Yirminci asrın usta Piyer Lermit'iyle sen, Karşımdasın, bugün bile, manen ve maddeten; Zira ki işte Kıbrıs'ımın can evindesin, Hâla o intikaamı kusan gayz ve kindesin. İlmin fezayı delmede; lâkin faziletin, Bir köstebek hayâtı yaşar, duygusuz, derîn.. Görmüştü gözlerim, Habeşistan'da zulmünü, Abdülkerîm'i Rif'te esîr - ettiğin günü; Bingaazi'nin, Fas'ın ve Cezayir semâsının Hürriyyetiyle fikrini boğmaktı maksadın . Bilmez miyim senin o dolambaçlı fikrini?... Çoktan yitirmiş olduğun insaf bikrini?... Bir ihtimâl peşinde, fakat son defa, yine, Vicdan denen o hâkime sordum, o ergine : «Vicdanı var mı Avrupa'nın? Varsa, nerdedir?»; Baktım ki, midesinde atan kalbi, yerdedir : Bomboş bakar durur bana «Teşrih Sefaleti», Kaplan dişiyle her şeyi çiğner siyaseti. Ben, ben... ne satmışım, ne zavallıymışım meğer... İzmir'de bitmemek gerekirmiş sefer, zafer... Sıktım dişimde kinimi, tuttum da hıncımı, At sürmedim Selâniğe, astım kılmamı... Yendim Sakarya'larda, yenildim Lozan'lara?... Kızmaz mı «Fenn-i Harb» i yazanlar, bozanlara?.. Verdim elimle Kürzon'a Kerkük'te Târihi, Ağlattım ızdırab - ile kabrinde Fâtih'i. Dün, ellerin, huzurda duran bir rica ile Ağlar da yalvarırdı, ve hattâ dizin bile; Şevketli Pâdişâhın o olgun vakaarının, Sendin, ayaklarından öpen yassı, düz alın. Eyvah- şimdi sen bana hâkim durumdasın, Hâmî pozundasın ve bu yüzden kurumdasın. Gûyâ o dost yüzündeki hançer tebessümün, Her an çekilmek üzre kınından, o gün, bu gün. Buyken karakterin ve karanlık hüviyyetin, Ben, dalgın, uykusundayım aptalca, gafletin : Hürriyet aşkı, bir de şu «insanlık» uğruna, Târihimin necîb ve millî gururuna Bir gölge düşmesin diye verdim hayâtımı : Merdlikle kesmedim o asîl irtibatımı; Konsey ve kürsülerde ya yaldızlı söz ye jest, Yahut yalan «Hukuk-u Beşer» afyonuyla mest, Omzumda Con'iann, Kore enlemlerinde ben, Koştum, senin hududuna gömdüm gönül ve ten; İster fakat kanım, şunu bilhassa bilmeni : «Garb'ın cebîn-i zâlimi! affetmedim seni!» ŞEVKET KUTKAN Adana, 30 Aralık 1963 (X) Bu mısra', rahmetli şair Emin Bülend'indir Şairin, hafızala­ ra yerleşen meşhur beyti şudur : Garb'ın cebîn-i zâlimi! affetmedim seni; Türküm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi! «Garb'ın cebîn-i zâlimi!», «Batı'nın korkak zâlimi!» yahut da «Batı'nın zâlim alnı!» demektir. Biz, ikinci mânâdan esinlen­ dik. DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 8 Alparslan Türkeş'le bir konuşma Baştarafı: orta sayfada Savaşı'ndan sonra Almanya'da milletlerarasf bir mahkeme kuru­ larak insanlığa karşı suç işlemiş olan savaş suçluları muhakeme edilerek cezalandırılmışlar ise, Birleşmiş Milletler tarafından da tarafsız ve adil bir mahkeme ku­ rularak Kıbrıs'ta Türkler'e karşı cinayetler işlemiş olanlar bu mahkemelere verilerek muhake­ me olunmalı ve suçlu görülenler cezalandırılmalıdır. Bu mümkün olmadığı takdirde Türkiye sürat­ le adanın bütününü işgal ederek cinayet çetelerini silâhtan tecrit etmeli ve katilleri yakalayarak adil mahkemelerde muhakeme et tirerek cezalandırmalıdır. TÖRE : Önce İngiltere'nin son­ radan da daha şiddetli bir şekil de Fransa'nın harekâtımıza kar­ şı çıktığını gördük bu durum hak­ kında ne düşünüyorsunuz? TÜRKEŞ : Türkiye'de solcular, iktidarın sola açılmış olmasının Türkiye'ye itibar sağladığını, bu na mukabil Yunanistan'da cunta idaresi bulunmasının da Yunanis­ tan'a itibar kaybettirdiğini ileri sü rüyorlardi; fakat Kıbrıs olayların­ da en başta İngiltere, Amerika ve Fransa Türkiye'ye karşı cep­ he aldılar ve cunta idaresindeki Yunanistan'dan yana çıktılar. Böylece olaylar daima her şeyi Marksist ideoloji açısından yorum lamaya kalkışanları yalanlamış olmaktadır. Yunanistan, batı dün­ yasının çok şımartılmış bir ço­ cuğu durumundadır. Ayrıca Tür­ kiye'nin kalkınma ve gelişmesi Av rupalılar için daima bir ürküntü konusudur. Bu sebeplerden Türk devlet adamları ve Türk diploma sisi daima bu gerçekleri dikkate alarak Batı Avrupalıların tepkile­ rini önlemeye veya tesirsiz bı­ rakmaya çalışmak mecburiyetin­ dedir. TÖRE : S.S.C.B.'nin ilk hare­ ketin başlarında bizi desteklediği, sonra Kıbrıs'tan askerlerimizin çekilmesini isteyerek aleyhimize döndüğü görüldü .A.B.D. ise ön­ ce darbedeki Yunan parmağını görmemezlikten gelerek aleyhi­ mize, çıkartmadan sonra ise he­ men diğer bütün batılı devletle­ re ve S.S.C.B.'ye nisbetle daha le­ himize bir tutum takip etti. Bu de­ ğişmeleri nasıl izah edersiniz? TÜRKİYE'NİN GELİŞMESİ AVRUPA'YI ÜRKÜTÜR TÜRKEŞ : Sovyet Rusya Kıb­ rıs meselesinde bir taşla birçok kuşlar vurma durumundadır. Bir kere bu meseleyi kışkırtmak ve alevlendirmek suretiyle Türkiye ile Yunanistan'ı bir savaşa sü­ rüklemek ve böylece NATO'nun güney kanadını yıkmak istemek­ tedir. Kıbrıs meselesinin sebep ol­ duğu çatışmada batılılar Yunanis tan'ı destekledikleri takdirde Rus­ ya Türkiye'yi destekleyecek ve onu NATO'dan kopararak Doğu blokuna aktarmaya çalışacaktır. Ayrıca Kıbrıs Adasının ne Yuna­ nistan'a verilmesini, ne de Tür­ kiye'ye verilmesini veya ne de ikisi arasında taksim edilmesini istemektedir. Çünkü bu yoldan Kıbrıs, komünizme karşı olan bu devletlerin eline geçmiş olacak ve muhtemelen bir uzlaşmaya bağlanarak aradaki çatışma da halledilmiş olacaktır. Bu ise Rus­ TÜRKEŞ : EKONOMİK POLİTİKA GÜN GEÇTİKÇE ÇIKMAZA GİRİYOR MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, iktidarın ekonomik politikası ile ilgili olarak 31 Ağustos günü bir beya­ nat vermiş ye tarımda uygulanan poli­ tikayı tenkid etmiştir. Türkeş şunlar) söylemiştir : «Kıbrıs meselesinin bütün hara­ retiyim devam ettiği günler için­ de, hükümetçe alman bazı eko­ nomik karar ve tedbirler dar gelirli vatandaşlarımızı ve bn arada bilhassa çiftçi ve köylülerimizi had­ dinden fazla maddî sıkıntıya sokacak yönde gelişmiştir. Hükümetin takip etti­ ği ekonomik politikanın gün geçtikçe bir çıkmaza, bir dar boğaza girdiğini müşahade etmekteyiz. • Pek çok tarım ürünlerine taban fiya­ tı olarak geçen yıllara nazaran yüksek fiyatlar tesbit edilmesine rağmen müs­ tahsil: gerek hükümet politikasının yan lışlığı, gerekse istihsal yönünden şanssız bir yıl geçirmemiz dolayısiyle zor du­ ruma düşmüştür. Gübreye yapılan ve % 300'e varan ölçüsüz zamlar, mahsûle zarar veren çeşitli haşarat için gerekli ilâçların bu­ lunmaması ve tarım etkileyecek bütün unsurların üreticiye çok pahalıya mal olması, taban fiyatlarının artışını etki­ siz bir hale getirmiştir. Bugün güney illerimizdeki pamuk ların işine gelmemektedir. Rus­ lar bir barut fıçısı halinde Kıbrıs anlaşmazlığın devamını kendi menfaatlerine daha uygun bulmak tadırlar. Ayrıca yabancı üslerden ve askerlerden arınmış bağımsız bir Kıbrıs devleti istemektedirler. Çünkü Kıbrıs'ta kuvvetli bir Komü nist Partisi bulunmaktadır. AKEL ismini taşıyan bir komünist partisi Rumların % 40 ma yakın kısmının desteğini kazanmış durumdadır. Zaman içinde bu Rum desteği % 50 nin üstüne çıkarıldığı takdir­ de, adada kendiliğinden komü­ nist bir rejim kurulmuş ola­ caktır. Ki bu da Kıbrıs adasının tek silâh atmadan Rusların eline geçmesi demek olacaktır. Bunun için gerek Ruslar gerekse Türki­ ye'de komünistler yani kriptolar aynı ağızla konuşmaktalar, Kıb­ rıs'ta bağımsız bir Kıbrıs Devletini istemekteler ve bunun dışında başka tezlere karşı çıkmaktadır­ lar. Nitekim günlerce önce TRT'nin televizyonda düzenlemiş olduğu bir açık oturumda Türkiye'­ nin tanınmış bütün komünistleri davet olunmuş, tarafsız ilim adamları ve aydınlardan hiç kimse bu oturuma çağrılmamıştır. Ve oturumda federasyon esasına da­ yalı Kıbrıs tezinden gayri, diğer bütün çözüm yolları kötülenmiştir. A.B.D'ne gelince, Türkiye'deki komünist kışkırtmaları, Türk devlet adamlarını ve Türk politikasını zaman zaman propogandalarının tesiri altına almaktadırlar. Haş haş ekimi meselesi ustaca istis­ mar edilerek Türkiye'de bir Ame­ rikan düşmanlığı körüklenmiş ve iktidara gelen Ecevit hükümeti bu propogandaların tesiri altında müzakere ve anlaşma yolundan gitmeksizin aleyhimizde tepkilere yol açan bir tutum takip etmiştir. Haşhaş ekimini bazı illerde tek taraflı olarak serbest bırakmış müstahsili de bu zor şartların ezikliğini duymaktadır. Hükümetin pamuk taban fiyatı konusundaki gevşek ve karar­ sız tutumu, zaten kredilerin yetersizli­ ği sonucu zor bir yıl geçirmiş pamuk ekicilerini daha da mağdur etmiştir. Hele, her alanda üreticinin cebine koy­ duğu bir lirayı iki lira olarak öbür ce­ binden geri almak hiç de düzenli ve istikrarlı bir tarım politikası olamaz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu hususların dikkate alınmasını ve hükü­ Komünistler Almanya'daki işçilerimizin ordumuza gönderdiği parayı çaldı Türkiye'nin Kıbrıs'ta giriştiği Türkle­ rin haklarını ve bağımsızlığını koruma harekâtından bu yana Türk milletinin ve Türkiye'nin aleyhinde beyanatlar veren aşırı solcular bir taraftan Tür­ kiye radyolarından ve basın yoluyla Rus tezini savunurlarken diğer taraf­ tan da yine «Ordu ile bir bütünüz» slo­ ganını kullanıyorlardı. Fakat geçtiği miz hafta «Sırtlanın dişlerini bir kere daha gösterdiğini» gördük. Türk Halk Kurtuluş Ordusu adlı illegal komünist teşkilâtı Almanya'da işçilerimizin Türk Hava Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı için topladıkları 100 bin mark (525.000 TL) sı gasb etmişlerdir. Türk işçisinin dişinden tırnağından artırdığı ve Türk Ordusunun güçlenme si için vakfa vereceği parayı çalan ekim bölgelerini dolaşmaya gittiği zaman Afyon'da kışkırtıcılar tara­ fından «Kahrolsun Amerika» nara­ ları ile karşılanmıştır. Bunlar Ame­ rika'da Türkiye aleyhine tepkilere yol açmış ve Amerikan kongre­ sinde Türkiye'ye yapılacak yar­ dımların kesilmesi kararının alın­ masına sebep olmuştur. Bundan sonra da Kıbrıs'taki EOKA'cı katil Sampson'un darbe olayı meydana gelmiştir. Amerika başlangıçta muhtemelen kendisinin teşvik ettiği bu hareketi korumaya çalış­ mış ve Türkiye'nin adaya garan­ tör devlet sıfatıyla çıkarma yap­ masını önlemek istemiştir. Bu mümkün omayınca realiteyi kabul etmiş ve Türkiye gibi bir mütte­ fiki gücerjdirmemeye çalışmıştır. Devletler arasındaki münasebet­ ler sabır isteyen uzun vadeli ve uzak hedefli münasebetlerdir. Gi­ rişilen bir harekete karşı zaman içinde çeşitli tepkiler ve baskılar düzenlenebileceğini unutmamak lâzımdır. Kıbrıs konusunda tavır alan bütün devletlerin tutumları ne olursa olsun tavırlarının se­ bebi sadece kendi millî menfaat­ leri olmuştur. TÖRE : Yunanistan'ın askeri kuvvetlerini NATO'dan çekmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? YUNANİSTAN SİYASÎ MANEVRA YAPIYOR TÜRKEŞ : Yunanlılar Kıbrıs adasını ele geçirmek ve ENOSİS'e giden yolu açık bulundurmak için gerek NATO'ya gerekse diğer devletlere baskı yapmak ve çe­ şitli yollardan siyasî avantajlar sağlamak için her çareye baş vurmaktadırlar. Siyasî manevralar çevirmekte de çok ustadırlar. NA­ TO'dan askerî kuvvetlerini çekme kararı alması da böyle bir manev­ radan ibarettir. met tarafından üreticiyi mağdur etmi yecek tedbirlere gidilmesini istiyoruz. Aksi takdirde diğer üretim sahalarında olduğu gibi, pamuk ekicileri de mağ­ dur olacak ve bunun sonucunda da yurt ekonomisini olumsuz yönde etkilenecek­ tir.» BOZKURT dergisi THKO mensupları menfur emellerini bir kere daha ortaya koymuşlardır. Hükümet buhranının had safhaya vardığı ve katliamların çoğaldığı şu günlerde dik katlerden kaçan bu haber bir gerçeği bir kere daha ortaya koymuştur. Komünistlerin her z a m a n Tür­ kiye'nin aleyhine hareket edecekler ve Türk ordusunun güçlenmesine karşı çıkacaklarıdır. Hapishane kaçkınları­ nın toplandığı gazetede yine geçenlerde bir yazarın Kara Kuvvetlerini Güç­ lendirme Vakfının kurulması üzerine vakfın kuruluşuna karşı gelmesi ve bu­ nun kapitalizmin bir oyunu olduğunu söylemesi bunun bir örneği değil mi? DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 9 "'•••:'•'•>'. •'•:':--''• .•..' - v - ' , •' •;•:' ' '';'-•'••.'•• "''•'••- 'f'' ; :'v-' : : .-::.'':;v--'v-'":: Ülkücü dernekler Kıbrıs şehitleri için mevlidler okutturuyor Ülkücü teşkilâtların Kıbrıs konusun­ daki çalışmalarına devam ettikleri bil­ dirilmektedir. Gelen haberlere göre bu konuda bildiriler yayınlayan, geceler tertipleyen, şehitlerimizin ruhları için mevlidler düzenleyen ülkücü gençlerin bu çalışmaları halk arasında büyük alâka ile karşılanmaktadır. SUAT AKTULGA'YI ZİYARET Verilen bilgiye göre Ülkü Ocakları Adana Şubesi 30 Ağustos 1974 cuma günü, Ulu Cami'de; Kıbrıs harekâtında şehit düşen mehmetçikler ve mücahit­ ler ile Albay İbrahim Karaoğlanoğlu'nun ruhları ve komünistlere karşı vatan müdafaası yaparken şehit düşen ülkü­ cü gençlerin ruhları için bir mevlid okutturmuştur. Cuma namazından önce okunan mevlide büyük bir halk toplu­ luğu iştirak etmiş ve ordumuzun mu­ zaffer olması için dua edilmiştir. Öte yandan Adana'h ülkücü gençlerden bir heyet de Adana, Hatay, îçel illeri Sı­ kıyönetim ve 2. Ordu komutanı Orge­ neral Suat Aktulga'yı ziyaret etmiş ve kendisine Kur'an, Kılıç ve bayrak he­ diye etmişlerdir. Ülkü Ocakları Buca şubesi, Kıbrıs harekâtında şehit düşen askerlerimiz ve Kıbrıs'lı soydaşlarımızın ruhlarına ithaf edilmek üzere 30 Ağustos 1974 cu­ ma günü ikindi namazım müteakip Mu radiye Camiinde bir mevlid okuttur­ muştur. Mevlide halkın büyük ilgi gös­ terdiği ifade edilmektedir. Aynı şekil­ de Milliyetçi Hareket Partisi Kırıkkale Gençlik Kolları tarafından da 30 Ağus­ tos günü ikindi namazını müteakip Çar­ şı Camiinde kalabalık bir cemaatın ka­ tıldığı mevlid okutturulmuştur. Gelen haberlere göre Burdur'a bağ­ lı Yeşilova ilçesinin Salda köyünde 17 Ağustos günü Ülkücü gençler tarafından Kıbrıs harekâtı üzerine bir şölen düzen­ lenmiştir. Bildirildiğine göre şölene köy gençleri ve halkının yanısıra Tefenni ve Yeşilova'dan gelen ülkücü gençler de katılmıştır. Şölen sırasında Kıbns'ı konu edinen bir piyesin halka gösteril­ diği ayrıca Kıbrıs'la ilgili şiirler ve marşlar okunarak türküler söylendiği ifade edilmektedir. TÜRK'ÜN KADERİ TÜRK OLMAYANLARA TERK EDİLEMEZ 30 Ağustos zaferi ve Kıbrıs harekâtı ile ilgili olarak bir bildiri yayınlayan Ülkü Ocakları İzmir Şubesi Kıbrıs me­ selesinin henüz halledilmiş sayılamıyacağım Limasol, Larnaka ve Baf'ta yaşayan binlerce Türk istiklâlini ka­ zanmadıkça devam edeceğini bildirmiş­ tir. Bildiride Yunanlılar ve Rumların Türkiye'ye karşı uzun vadeli bir müca­ deleyi planladıklarına dikkatler çekil­ mekte ve şu görüşlere yer verilmekte­ dir : «Türk'ün Türk'ten başka dostu yok­ tur. Bu sebeple Türk milletinin kaderi Türk olmayanların merhametine terk edilemez. Bu sebeple zaman kaybetme­ den ağır harp sanayii kurulmalıdır. Kahraman Türk ordusu çağın en mo­ dern araç ve gereçleri ile donatılmalı­ dır. Türk gençliği olarak Kıbrıs'ın ta­ mamen Türkiye'ye ilhak edileceği günü sabırsızlıkla beklerken, Malazgirt za­ ferimizin 903., Büyük taarruzun 52. yıl- dönümlerinin büyük Türk milletine yeni zaferleri müjdelemesini temenni eder, Cenabı Allah'tan yüce milletimize za­ ferler nasip etmesini niyaz ederiz.» ERBAA'LI ÜLKÜCÜLER KANLARIYLA KIBRIS HARİTASI ÇİZDİ 26 Ağustos Malazgirt zaferi ve Bü­ yük taarruz'un yıldönümleri dolayısıyla Erbaa'da ülkücü gençler bir gece ter­ tiplemişlerdir. «Zafer geceshmde millî marşlar, kahramanlık türkülerinin söy­ lenip şiirlerin okunduğu ve Kıbrıs zafe­ ri ile yıldönümleri kutlanan zaferlerin öneminin anlatıldığı öğrenilmiştir. Ay­ rıca Erbaa'lı ülkücü gençler kanlarıyla çizdikleri bir Kıbrıs haritasını Cumhur­ başkanı Fahri Korutürk, Genelkurmay Başkanı Semih Sançar ile Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alpars­ lan Türkeş'e göndermişlerdir. TARİHİ HEDEFİMİZ İLHAKTIR Kıbrıs olayları dolayısıyla bir bildiri yayınlayan Ülkü Ocakları Eskişehir Şubesi adada nihai tek çözüm yolunun adanın Türkiye'ye ilhakı olduğunu açıklamıştır. Kıbrıs adasının askerî, ta­ rihî ve coğrafî bakımdan bir Türk ada­ sı olduğunu belirten Eskişehir Ülkü Ocakları bildirisinde daha sonra şöyle denilmektedir : «Kıbrıs'ta rum silahları Enosis için patladı. Karşılığı Kıbrıs'ın Türkiye'ye ilhakı olmalıdır. Kıbrıs bir an önce ateş, kan ve vahşetten kurtarılmalıdır. Mil­ letimizin ızdırabı dindirilmelidir. Bir hedefin tayini ve o hedefe doğru yıl­ madan ilerlemek gerekir. Adsız, hedef­ siz mücadele olmaz. Kıbrıs Türk'ü ve Türk milleti bu hedefin admı koymuş­ tur. Bu hedef Türk milletinin tarihî hedefi olan ilhaktır.» Öte yandan Milliyetçi Hareket Partisi Van Gençlik Kolları da Ağustos ayında kazanılan zaferler ve Kıbrıs zaferi hak kında bir bildiri yayınlamıştır. Bildiri­ de Yunanlıların tarihte olduğu gibi bugün de Kıbrıs'ta soydaşlarımızı kat­ lettikleri belirtilmekte, bu harekât ile Türk'ün Türk'ten başka dostunun olma­ dığı birkere daha anlaşıldığı bildiril­ mekte ve şöyle denilmektedir : ıHHBMBHHHHHMHHHHMHB Ülkücü Öğretmenler Derneği Uşak Şubesi 22 Temmuz 1974 günü açıl­ mıştır. Ülkü - Bir Uşak şubesinin kurucuları şunlardır : Ömür Yay, Nihat Avcıl M. Ali Pak, Ahmet Tun­ cay ve Seyhan Keleş. Verilen bilgi­ ye göre Ülkü - Bir Uşak şubesi İda­ re Heyeti yaptığı toplantıdan sonra önümüzdeki ders yılı içinde yapaca­ ğı faaliyetleri tesbit etmiştir. Tesbit edilen faaliyetler arasında öğren çilere parasız kursların verilmesi, çeşitli geceler düzenleyerek millî piyes ve oyunların halka tanıtılma­ sı gibi faaliyetler de bulunmakta­ dır. Ülkü Ocakları Darende Şubesi kongresi 16 Ağustos 1974 günü ya­ pılmıştır. Yeni yönetim kurulu üye­ leri şunlardır : Başkan : Mahmut Köndel, Başkan Yardımcısı : Meh­ met Atillâ, sekreter : Yusuf Dingiz, muhasip : İsmet Meydan, üyeler : Mehmet Kocaaslan, Recep Söylemez ve Çölbey Temur. Ülkü Ocakları Keçiborlu şubesi 25 Ağusto.s 1974 günü açılmıştır. Bur­ dur, İsparta, Dinar, Senirkent ilçe­ lerinden gelen gençlerin de katıldı­ ğı açılış töreninden sonra Keçiborlu'lu ülkücüler faaliyetlerine baş­ lamışlardır. Keçiborlu Ülkü Ocağı yöneticileri şunlardır : Hüseyin Av­ cı, Savaş Başar, İbrahim Kopan, Suat Ülker ve Erdoğan Hallar. Öğrenildiğine göre Büyük Derne­ ği Sivas şubesi, çalışmalarına bü­ yük bir hızla devam etmektedir. Ve­ rilen bilgiye göre Sivas'lı ülkücüler fikir ve kültür bakımından yetiş­ mek için seminer ve konferans ça­ lışmalarına devam etmektedirler. 4 Ağustos 1974 günü Beşir Ayvazoğlu tarafından verilen ve büyük ilgiy­ le takib edilen «Kültür ve gelenek» konulu konferanstan sonra 11 Ağus­ tos günü de Stajiyer Avukat Azmi Yazıcıoğlu'nun verdiği «Kıbrıs» konu lu konferans halk ve gençlik tara­ fından ilgiyle dinlenmiştir. Erzurum'a bağlı Ilıca nahiyesin­ de faaliyet göstermekte olan Ilıca Kültür Derneğinin çalışmalarını de­ vam ettirmekte olduğu bildirilmek­ Ülkü Ocakları tüzük değişikliği kongresi yaptı «903 yıl sonra aynı ruh ve aynı iman­ la Allah Allah diyerek çarpışıp atala­ rının ruhlarını şad eden mehmetçiklerimizi minnetle hatırlayıp, bu zaferler ayının ve Malazgirt zaferinin 903. yıl­ dönümünün milletimiz için hayırlı ol­ masını diliyoruz.» Ülkü Ocakları Derneği, bazı tüzük değişiklikleri dolayısiyla 27 Ağustos'ta olanüstü kongre yapmış ve gerekli tü­ zük değişikleri yapılacak yeni yöneti­ ciler seçilmiştir. İŞÇİLERİMİZİN YARDIMLARI Almanya'da çalışmakta olan ülkü­ cü işçiler Türk ordusunu kuvvetlendir­ mek için açılan kampanyalara iştirak etmekte ve bütün güçlerini ile yar­ dım yapmaktadırlar. Bildirildiğine göre Remscheid'de ça­ lışan ülkücü işçiler aralarında topla­ dıkları 20 bin mark'ı Türkiye'ye posta­ lamalardır. Öte yandan Wuppertal şeh­ rinde çalışan Ali Rıza Sanal isimli bir ülkücü işçi de 2000 markla kampanya­ ya katılmıştır. Almanya'nın ^diğer şe­ hirlerinde de ülkücü işçilerin açılan kampanyaları candan destekledikleri haber alınmaktadır. tedir. Gelen haberlere göre Ilıca'h ülkücülerin sahneye koydukları «Moskof Sephası» isimli oyun İlıca Öğretmen Okulu, Şeker Fabrikası, Tercan Lisesi yararına oynanmış, ayrıca Olur, Oltu ve Aşkale'de de halka gösterilmiştir. Ayrıca yine flıcalı gençler «Resimlerle Ermeni mezalimi» adlı bir sergi açmışlar­ dır. Milliyetçi Hareket Partisi Kay­ seri İl başkanlığı Kıbrıs dolayısıy­ la b|r bildiri yayınlamış ve görüş­ lerini açıklamıştır. Bildiride, Türk milletinin haklarını barış masasında vermeyen düşmanlara karşı en iyi mücadelenin savaş olduğu belirtil­ mekte ve şöyle denilmektedir: «Soy [taslarımızın haklarına tam olarak kavuşabilmesi için, aslında bizim olan Kıbrıs'ın tamamının alınmasını bir hayal değil, barışın gereği ola­ rak görmekteyiz. Hertürlü partizan düşüncelerden kaçınarak, zafer sar­ hoşluğuna kapılmadan, önümüzde doğacak çetin imtihan günlerine karşı millet olarak birlik ve bera­ berlik içinde bulunmalıyız. Türklük gurur ve şuuru ile İslâm ahlâk ve faziletini varlığımızın temeli saydık­ ça Allah bizimledir.» Bildirildiğine göre Çankırı'ya bağ­ lı Ovacık ilçesinde Kıbrıs harekâtı münasebetiyle Diyanet işleri baş­ kanlığının kendilerine verdiği vazi­ feyi yapmak isteyen görevlilere sav­ cılıkta hakaret edildiği iddia edil­ mektedir. İddialara göre Diyanet İşleri Başkanlığının «Ordumuzun muzafferiyeti için dua ve yardım konusunda halkı aydınlatma ve İş­ tiraklerini sağlamak» şeklindeki em­ ri gereğince bir dua metnini tek­ sir ederek kaymakamlığın talimatı üzerine köylerde ve ilçe merkezinde dağıtan görevliler, savcılığa dua­ nın mahiyeti hakkında bilgi* vermek üzere gittiklerinde koyulmuşlardır. İlçe savcısı Özkan Köken tarafından «Def ol, izinsiz nasıl girersin» diye­ rek kovulduklarını öne süren 2 gö­ revli bu durum üzerine Adalet Ba­ kanı Şevket Kazan'ın tedbir alma­ sını istemektedirler. Verilen bilgiye göre Ülkü Ocakları genel Yönetim Kurulu şu kişilerden kurulmaktadır : Başkan Muharrem Şemsek, Türkmen Dırdır, Muhsin Yazıcıoğlu, Şahin Yıldırım. Bayram Kardaş, Ahmet Yılmaz ve Veysel Kavlak. Ankara'da yapılan «Zafer Gecesi» nde Mehter Takımının gösterileri büyük ilgi toplamıştı. Kongrede Denetleme Kurulu şöyle te­ şekkül etmiştir : Mehmet Ekici, Bey­ han Karakaş, Ali Batman, Fatih Özkara, H. Ali Cengiz ve Fehmi Aygün Haysiyet Divanı üyeleri ise şunlar­ dır : Burhat Polat, Nuri Öz, Metin Aslan, Ahmet Zehir, Rumi Altmok ve Lâtif Yıldırım. DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 10 •B— seyyah-1 fakir EVLİYA CELEBI Urum eşkıyasını nice kovaladuğumuzun beyanıdır Kıbrıs ceziresinde AH NE köyü kurbün- lermiş. Hal bu kim, biz bunlara Çanakkale de bir kice gazi karındaşlarım ile metris çenginden âşinayızdur. Vallahi Mehmetçik içinde hem nevbet tutup hem dahi can nam Türk asakiri bunlara dünyayı dar idüp burunlarından sohbeti iderdük. Ân-ı vâhidde köy canibin­ anelerinden emdikleri sütü getürmüştük. Dik kafalı, kimesneler olduğu den üstümüze şedid bir tüfenk alabandası olup, karındaşlarımızdan birisi mecruh ol­ içün bu alaya dahi Dikâlâ alayı dirler. En­ du. Bu haltı yiyenlerin KÖR İLL nam urum ciliz güya bunlar ile bizi korkutmak mûrâd eşkiyâsı olduğun hemân fehm eyledük. Bun­ itmiştür Şiir: Ey Enciliz, ol heman Türk'ten alarga (2) lar er meydânında cenk idemeyüp, ardına dahi bakmadan firar iden kâfirin kılıç ba­ Bir olur mu hiç şahin ile bir alay kar­ kiyesi olup, müsait zemin buldukta böyle ga it gibi ürüyüp ürüyüp kaçan nâmerdlerdür. Nihayet DİK ÂL alayına gelüp kuBiz dahi gafil olmayub anlara bir tüfek ala­ manlarına haber irsal eyledük kim, gelsün bandası ile mukabele ittikte; «Meded yâkendi ile konuşacaklarımız vardur. Yarım Makaradeyyus pederimiz» deyü bağırarak saat mürur ittükte, bir kaç Enciliz subayı firâre başladılar. ile birkaç avret yanımıza geldiler. Bu Enci­ Makaradeyyüs didükleri bunların aziz liz avretleri gaayetle mahbûb, serv-i hırâpederleri olan lâin keşiştür. Hemân ardla- man, ibrişim saçlı, çeşm-i kebûd dilberlerrına düşüp «Kanlı keşişimiz gelsin sizi kur­ dür kim, gören kameri semâdan arza in­ tarsın da görelim» diyerek kovalamaya baş- miş zannider. Meğer bunlar ol alaydaki En­ laduk. Bir müddet bu minval üzre gittükte, ciliz subaylarının kız ü avretleri imiş. Ahvali karartıları gaip olasıcaları karangu gicede Enciliz kumandanına naklidüp, bu mülteci gaip eyledük. Gazilerden birine dönüp, bre eşkiyây» taleb eyledükte, «Bunda mülteci karındaş bu mel'unlar kandedür? deyû sual kimesne yoktur» deyû cevap virmez mi? ittükte şöyle hoş bir cevâp virüp cümlemi­ Urumlar ile Encilizler, nasrânî (3) ol­ zi güldürdü : makla dindaş idiler. Bu kâfir dahi din gay­ «Karangu kice görmez göz, reti ile anları virmek istemezlerdi. Karındaş­ Tarla hozan (1) eşşek boz larımızdan ZEHİRZÂDE nam bir delifişek Ben nice bileyim anların kande idü- gazi var idi kim gazaba geldükte bir ordu ğün» Başka bir gazi ise söze karışub «Gazi ile cenk itmekten havf itmez yiğit idi. Tüyoldaşlarım bu civarda DİK ÂL tesmiye fengini Enciliz kumandanına tetiğe basacak olunan bir Enciliz alayı vardur. Ola kim bu demde elinden tutub, bre zehirzâde nider kefereler oraya iltica itmiştür. Varup suâl sün, bu kâfirler ile cenge girersek, yârın idelüm. Ger anda iseler alur götürürüz.» kıyamet kopar. Dahi paşamızdan azar işidedi. Bu karındaşımızın teklifini kabul idüp, türüz. Sen hele dur, bu hakir işi suhuletle mezkûr alaya azîmet eyledük. Bu Enciliz halliderüm deyû ânı teskin eyledüm. Cün alayına DİK ÂL dinmesinin sebebi şoldır: gördüm ki bâlâda zikri geçen Enciliz avret­ Bunda Encilizin KARGA asakiri didüğü bir leri bihakiri hayranlıkla seyr iderler. Kay­ taburu olup, güya bunlar güzel cenk ider- tan bıyıklarıma bakup bakup kendü ârele- CHP'liler seçim yatırımlarına başladı yin organı haline gelmesi de ayrı bir konudur. CHP kanadında bunlar olurken, Ecevit'ten geri kaldığını anlayan ve te­ lâşlanan Erbakan da yurt gezilerine çıkmış bulunmaktadır. Gittiği yerlerde «Kıbrıs harekâtının manevî mimari mü cahit Erbakan» sözleri ve yazılarıyla karşılanan Başbakan yardımcısı Er* bakan her ne kadar Ecevit ve CHP kadar başarılı olmamakta ise de Ece* vit'ten farklı bir zihniyette olmadığını or taya koymuştur. «GÖRÜŞ AYRILIKLARI» YENİ FARKEDİLDİ Ecevit istanbul'daki basın toplantı­ sında, bir soruya karşılık MSP ile ara­ larında fikir ayrılıklarının olduğunu ve bu fikir ayrılıklarının giderilemiyecek bir hale geldiğini söylemiştir. Bi­ lindiği gibi MSP ile CHP'nin temsil et­ tiği zihniyet birbirine baştan beri ters bulunmaktadır. Seçimlerden sonra, MSP'yi iktidarlarına basamak yap­ mak için kullanmak gayesiyle hareket eden CHP'lilerin büyük ölçüde başarı kazandıkları anlaşılmaktadır. Kıbrıs ha rekâtı dolayısıyla iktidara yaklaşmak konusunda büyük mesafe kazandıkları- Baştarafı: 3. de na kanaat getiren CHP'liler artık MSP' nin görevinin de böylece sona erdiği kanaatindedirler. Fikirleri ve dünya görüşleri birbirine zıt iki siyasî parti­ nin birlikte hükümeti kurdukları gün­ lerden beri Türk müliyetçilerinin ileri sürdüğü görüşler de böylece doğrulan­ maktadır. Ecevit'in bahsettiği «Giderilemiyecek fikir ayrılıkları» nın Kıbrıs harekâtından önce niye ortaya çıkma­ dığı komünistlerin affına karşı çıkan 20 MSP'linin CHP'nin istemediği şe­ kilde hareket ederek koalisyon proto­ kolünü açıkça çiğnemelerine rağmen ni­ ye CHP'nin koalisyonu bozmaktan ka­ çındığı merak konusudur. MSP ile gül gibi geçinen ve «Kardeşliğimiz dört yıl sonra da devam edecek» gibi ifade­ lerle MSP'yi kandıran CHP, nihayet MSP'yi sıkılmış bir limon gibi bir ta­ rafa atmayı düşünmektedir. SEÇİM HAZIRLIKLARI Görüldüğü gibi geçtiğimiz hafta önü­ müzdeki günlerde büyük gelişmelerin meydana geleceğini göstermektedir. Ay rica Kıbrıs'ta hiçbir çözüme ulaşılma­ ması ve ulaşılacağı hakkında hiçbir belirtinin bulunmaması, zamanın Tür­ kiye ve Kıbrıs'ta Rumlar elinde kalan rinde bülbüller gibi konuşurlar. Bir miktar Encilizce bildüğümden bu hakiri meth ü sena ittüklerini derhal fehmeyledüm. Mu­ radım bu avretleri şiir iie meth idüp, bu işi anlar ile haH'tmek idi. Heman önlerine varup atam ENDERÛNî FÂZIL'ın «Zenân-ı İngiliz» nam methiye­ sini şöyle kıraate başladım : «İngilizin zeni hoş sımadır Hoş edâ hoş reviş ü zîbâdır Rukh-ı âli güle sad reng verir Deheni bülbüle aheng verir Cümlesi pâk tabiatlerdir Mâil-i ziver-i zînetlerdir Nedir ol tantana-i alâyiş Sözlerinde nedir ol ârâyiş» Hâzirûn (4) ben hakirin bu denlû güzel şiir kıraatine hayretler idüp, cümlesi Engoşt berdehen (5) oldular. Kâfir avretleri da­ hi bu senadan mest olup bayılayazdılar. Ba'dehû kumandanları ile bir miktar konuşup ol kâzib kefereyi dahi eşkiyâyı vermeğe razı ittüler. Beş - on dakika sonra iki nefer urum haydudunu bize teslim eylediler. Der­ hal ellerini bend idüp, kendi canibimize re­ vân olduk. Enciliz avretleri peşimden gel­ mek içün can atardılar amma, nasıl gelsünler? Binbir dürlü işve vü nâz ile bizi uğurla­ dılar. 1 — Hozan: Sürülmüş tarla 2 — Alarga: Uzak, açık 3 — Nasrânî s Hristiyan 4 — Hâzirûn: Hazır olanlar, orada bu­ lunanlar 5 — Engoşt ber dehen olmak : Parma­ ğı ağzında kalmak, parmak ısırmak. Türk kardeşlerimizin aleyhinde işleme­ si, zulüm, işkence ve toplu öldürme­ lerin devam etmesi artık CHP'lileri fazla ilgilendirmemektedir. Onlar se­ çim için yeterli puanı aldıkları inancı içinde bugüne kadar hiç belli etmedik­ leri «Görüş ayrılıkları» nı birdenbire fark etmişlerdir. Karşılama, uğurlama törenlerine, temel atmalara karşı olan Ecevit, bu işleri birdenbire sever hale gelmiştir. Bu önemli günlerde yurt ge­ zileri birdenbire artmıştır. Sol - mason basın ve TRT, 14 Ekim seçimlerinin öncesinde lâyıkıyla başardıkları görev­ lerini yine yüklenmişlerdir. Anlaşıldığı kadarıyla CHP seçimlere hazırlanmaktadır. Ama, zulüm gören, işkenceye uğrayan, toplu halde öldü­ rülen, yakılan, ezilen Türklerin ahi yerde mi kalacaktır? "Amacımız, Türk ve Rumları kurtarma! Icevit, Kıbrıs zaferi, barış Vı aklılığımızın zaferidir, dedi Q\ O, S: Ecevit'in «Kardeşiz» dediği Rumların vahşeti adada bUtün şiddeti ile devam ederken Başbakan hâlâ «Barış» tan bahsediyor. DEVLET - Sayı : 253 - 9 EYLÜL 1974 - Sayfa : 11 Üstündağ, Ülkücü öğretmenlere yapılan kanundışı işlemler hakkındaki sorularımızı cevaplandırmadı Millî Eğitim Bakanı Mustafa Üstün­ dağ 1974 - 1975 öğretim yılının başla­ ması münasebetiyle Ankara'da bir ba­ sın toplantısı düzenlemiştir. Ahlâk ders lerinin günümüzün konusu olduğu şu günlerde basın çevreleri MEB Üstündağ'dan bu konuda geniş açıklamalar bekliyordu. Fakat, Bakan efendinin konuşmasında bu konuya hiç temas et­ mediği görülmüştür. Bakanın açıkla­ masından sonra bazı teknik sorular sorulmuş ve cevaplandırılmıştır. Bu arada bakanın üzerinde hassasiyetle durması gereken bazı konulara gazete­ miz muhabiri dikkati çekmiş ve ken­ disine bazı sorular yöneltmiştir. Gaze­ temiz muhabirinin MEB Mustafa Üstündağ'dan cevaplandırılmasını istediği sorular ve bakanın cevapları şunlardır: HAREKETLERİNDEN DOLAYI DEĞİL FİKRİ YÜZÜNDEN CEZA «— Fikir hürriyetine büyük önem verdiğinizi hükümet protokolunda da önemle belirtiyor, fikrinden dolayı kim senin farklı muamele görmeyeceğini savunuyorsunuz. Ama, bakanlığınızda hakkında soruşturma açılan binlerce öğretmenin hepsine yöneltiğiniz soruş­ turma sorularının bu öğretmenlerin fi­ kirleriyle ilgili olduğu görülmektedir. Meselâ; «Irkçı - Turancı fikirler taşı­ dığınız söyleniyor» «Milliyetçi öğret­ men yetiştireceğim demekle neyi kas- TÜRKİYE VE NATO Baştarafı : orta sayfada nin en hayatî bir dâvası olarak benimsetilmelidir. NATO örgütünce benim­ senmezse, Türkiye İslâm milletlerinin de malî yardım ve desteğiyle en kı­ sa zamanda savunma ve savaş sa­ nayiini kurmalıdır. Bu mesele Türki­ ye'nin istiklâl ve hürriyeti davasıdır. 7 — Yabancı personel, Türkiye'nin as­ kerî içişlerine karıştırılmamalıdır. İnsiyatif daima Türklerde kalmalıdır. Türkiye NATO içinde kendi ateş ve silâh gücünü bugünkünün en az bir misline çıkarmağı hedef almalıdır. Bu nun için 1 — Askerî güç, 2 — İktisadî güç, 3 — Büyük sanayi gücü, 4 — Çağ daş teknik ve imkânlarla tarım gücü, beslenme gücü, 5 — Millî kültür ve millî ülküden gelen millî güç, 6 — İs­ lâm dininden ve ahlâkından gelen ma­ nevî güç, 7 — İlim ve tekniğin Tür­ kiye'yi kaplamasıyle ilim ve teknik gücü, 8 — Örgütlenme, iş bölümü ve çalışma yönünü kapsayan işgücü, 9 — Sosyal adalet gücü ve 10 — Demokra­ si gücü. Millet egemenliği gücü bü­ yük bir çalışma aşkı ve plânlı, prog­ ramlı bir anlayışla dikkate alınmalıdır. Ancak birkaç maddesini saydıklarımız hep birlikte ve yüksek seviyede geliş­ tirilirse, milletimiz daha güçlü olur. Millî ve manevî şuur (bilinç) ve inanca sahip yöneticilerin işbaşında ileriye dönük atılımlara girişmesiyle, Türk milleti yükseltilir. Böylece (Bü­ yük Türkiye), (kudretli, müreffeh ve huzurlu Türkiye) vücuda getirilebilir. Çağdaş medeniyetin önüne geçmek an­ cak bu yolla mümkün olabilir. tediyorsunuz», «Ülkücü - komandoca faaliyetlerde bulunuyormuşsunuz. Sa­ vunmanızı yapınız» gibi. Hareketlerin­ den dolayı değil de fikirlerinden dola­ yı öğretmenlerin cezalandırılmak isten­ mesi fikirlere yapılan bir baskı değil midir? Mustafa Üstündağ öğretmenlerin fiil­ lerinden değil de fikirlerinden dolayı ceza gördüğü sorusu üzerinde hiç dur­ mamış ve soruyu geçiştirmek isteyerek «Ben göreve geldiğimden bugüne kadar hiç kimseyi açığa almadım. İnsan dü­ şüncesine saygılı olmak mecburiyetin­ deyiz. Fakat görüşlere saygıyı karşı­ lıklı bekleriz. Görüşlerini kaba kuvvet­ le kabul ettirmek isteyenlere şiddetle karşıyım. Kaba kuvvetle hareket eden­ lere bugüne kadar karşı oldum bundan sonra da olacağım. Görüşlerini bu yol­ la da kabul ettirmek isteyenleri dur­ durmak isterim. Burada öğrenciler arasında bölücülük yapanları kastediyo­ rum» demiştir. Gazetemiz muhabiri so­ rusuna cevap alamayınca Gaziantep Eğitim Enstitüsü öğretmenliğinden klâ sik lise öğretmenliğine sürülen 6 öğret­ men hakkında bakanlığın fikirlerden dolayı tahkikat açtığım söylemesi üzeri ne Bakan «Millî Eğitim Bakanlığı ge­ niş bir kadroya sahiptir. Binlerce öğ­ retmen vardır, bunların tahkikatlarını tek tek inceleyecek durumda değilim» diyerek sorumluluğu üzerinden atma­ ya kalkmıştır. «ÜSTÜN BAŞARI» BELGESİ ALAN MÜDÜR N Gazetemiz tarafından Bakana soru­ lan diğer bir soru ise şöyledir : «Bir Lise Müdürü isnat edilen bir suç dolayısiyle mahkemeye verilmiş ve beraat etmiştir. Ama siz «Ben müfet­ tiş raporuna itibar ederim» diyerek bu müdürü görevinden almışsınız fikir ay­ rılıklarının en keskin olduğu bir bakan lıkta istenildiği gibi müfettiş raporu­ nun tanziminin son derece kolay oldu­ ğu malûmunuzdur. Bu böyle olduğu halde ne maksatla bu usulde ısrar edili yor? 12 Mart sonrası hakkında tahki­ kat açılanlar için böyle düşünmemişti­ niz? Siz muhalefette iken müfettiş ra­ porlarına göre yapılan nakilleri «öğret men kıyımı» olarak adlandırmıştınız. Şimdi tutumunuzun bundan farkı ne­ dir?» MEB Mustafa Üstündağ bu soruya da kaçamak cevap vermek istemiş ve lise müdürünün ismini sormuştur. Bi­ lindiği gibi gazeteniz DEVLET'in 240. sayısında Üstündağ'ın «Üstün Başarı» belgesi verdiği ve sonradan lise mü­ dürlüğü görevinden aldığı İsparta Lise­ si Müdürü Yüksel Turhal Bakanlığın bu keyfi kararını durdurmak için Da­ nıştay'a dava açmış ve kararın durdu­ rulmasını istemişti. Danıştay gerekli in celemeleri yaparak Millî Eğitim Bakan­ lığının kanunsuz kararını durdurmuştu Bakan bu soruyu cevaplandırmak ye­ rine milliyetçi - ülkücü müdür Yük­ sel Turhal'ı suçlamaya kalkmış ve «Onun hakkında mahkeme dava açmış­ tır. Onun diploma, para sorunları var­ dı. Kendisiyle ben konuştum» diyerek yavuz hırsız misali soruyu örtbas et­ miştir. BÖLÜCÜLERE FIRSAT ÇIKIYOR Mustafa Üstündağ'ın basm toplantısı konuşmasında yer almayan ahlâk ders­ leri konusunda sorulan soruları da ce­ vaplandırmıştır. «Ahlâk» derslerinin ki­ tabının olup olmadığı sorusuna ise : «Ahlâk dersleri çık sıkışık bir devreye rastlamış, onun için kitabı hazırlanma­ mıştır» demiştir. Bu konu ile ilgili olarak sorulan di­ ğer bir soru ise şöyle : «Bildiğiniz gibi Türkiye'de öğretmenler çeşitli kampla ra fikirlere ayrılmıştır. Ahlâk dersleri­ nin kitabı olmadığına göre bu öğret­ menler adı geçen dersleri kendi fikir­ leri doğrultusunda anlatma mahzuru doğmaz mı?» Bakan bu konuya da faz la temas etmeyerek «Kişilerin düşün­ celerine saygımız vardır. Dersin kitabı da olsa öğretmen devamlı kitaba bağ­ lı olmak mecburiyetinde değildir. Her bölgenin ahlâk anlayışı değişebilir» demiştir. Bütün bunlar göstermektedir ki MSP tarafından okutturulmasında ısrar edi­ len ve hükümet programında da «Millî ahlâk dersleri» olarak geçen ve bu sene uygulanmaya konulacak olan ahlâk dersleri ortaokullarda okutturulan Yurt­ taşlık Bilgisi derslerinden farkı olma­ yacak ve bölücülerle komünistlerin okullarda propoganda yapabilmeleri için bir vasıta haline gelecektir. Haftaya ahlâk dersleri masalı ve Bakan'ın bazı konulardaki asılsız iddia larıyla ilgili bir sohbet bulacaksınız. Türkiye bu fırsatı değerlendirmelidir Geçen gün bir gazetede Önemli bir haber yer aldı. Haberde; BM Güvenlik Konseyinin 4 Müslüman üyesinin Tür­ kiye'yi desteklemekte oldukları belirti­ liyordu. Endonezya, Irak, Kamerun ve Moritanya'nın, Kıbrıs konusunda Tür­ kiye'nin yanında olduklarını açıklama­ ları ve diğer islâm ülkelerinin ve bu arada bilhassa Libya ve Pakistan'ın fiilen Türkiye'ye yardımcı olması, dün yada İslâm - Hristiyan bloklaşmasının varlığını ispat ediyor. İslâm ülkeleri nezdinde (bütün hatâlarına rağmen) Türkiye'nin hâlâ itibarlı bir yerinin ol­ ması göstermektedir ki, Türkiye plânlı ve samimi bir dış politika ile islâm âleminin liderliğini eskisi gibi yine ala­ bilecek durumdadır. Ortadoğu, Uzakdo­ ğu ve Akdeniz'de Türkiye'nin liderli­ ğindeki bir blokun gerek islâm âlemi­ ne ve gerekse Türkiye'ye sağlayacağı faydaları saymaya lüzum bile yoktur. BİR ÜLKÜCÜ 2 YIL ÖNCE YAZDIĞI Baştarafı 5. de nunu böyle bir yanlışlığı (veya kasıtı) önleyecek durumdadır. Ama CHP'liler bütün devlet kademelerine olduğu gibi adalet mekanizmasına da tesir etmekte fikirlerine karşı oldukları bir ülkücü­ yü hapse attırabilmektedirler. Hiçbir kanuni mesnede dayanmayan, suç olmayan, suç teşkil etse bile kitabı basıldığı zaman cezalandırılması gere­ ken bir kişi, (kaldı ki Af kanunun çık­ ması bunu da önler) yıllar sonra hapse atılmaktadır. CHP'nin Türkiye'yi ne hallere getir­ diği gözler önündedir. Memleket içinde artık insanlar, vatan yıkıcısı hainlerin affedildiği bir ortamda hiç suçları yok­ ken hapse atılıyorlarsa, o memlekin geleceği karanlık demektir. «Özgürlük­ çü» ve «İnsanca hakça düzen» savunu­ cularına ibretle sunuyoruz. Kırım Türkleri, Türkiye'nin Kıbrıs harekatını desteklediklerini bildirdiler NİHAL ATSIZ'IN ÖLÜMSÜZ ESERİ Türk ordusunun güçlendirilmesi ve modern silâhlarla donatılması gayesiy­ le yürütülmekte olan yardım kampan­ yaları devam ederken, Amerika'da ya­ şamakta olan Kırım Türkleri de ara­ larında topladıkları 300 bin lirayı Tür­ kiye'nin Nevyork Başkonsolosluğuna teslim etmişlerdir. Kırım Türkleri Ame rikan Birliği Başkanı Yunus Ergin; Dış­ işleri Bakanı Turan Güneş'e bir de telgraf göndermiş ve Türkiye'yi des­ teklediklerini bildirmiştir. Kırım Türk­ leri adına Turan Güneş'e çekilen telg­ rafta şöyle denilmektedir : «Nevyork'ta yaşamakta olan biz Kırım Türkle­ ri Türkiye Cumhuriyetini, Kıbrıs Türk­ lerinin haklarının müdafaası için des­ tekliyoruz. Bu mücadeleye bağlılığımı­ zın nişanesi olarak cemaatimizden top­ lamış olduğumuz 20 bin dolarlık bir yardımı makamınıza iletilmek üzere Nev York Başkonsolosluğuna teslim et­ miş bulunuyoruz. Şahsınızda aziz Türk Milleti'nin başarılı olmasını diler, de­ rin saygılarımızın kabulünü istirham ederiz.» Türkiye'de ve Almanya'daki Türkle­ rin katıldığı yardım kampanyalarına Amerika'da yaşamakta olan Kırım'h milletdaşlarımızın da iştirak etmesinin büyük mânâsı bulunmaktadır. Demek ki Kırım Türkleri ve diğer vatanları ellerinden alınmış kardeşlerimiz Türki­ ye'nin her zaman yanındadır ve ya­ pacağı her harekette desteklemeye ha­ zırdır. Kırımlı Türk kardeşlerimizin Kıbrıs'lı kardeşlerimiz için girişilen ha­ rekâtı desteklemelerindeki yüce mânâ­ yı «Biz Turancı değiliz» diye dış Türk­ lere sırt çevirenlerin de anlamalarını istiyoruz. BOZKURTLAR 10. Baskısı 16 adet renkli ofset baskı tablo ile ÇIKTI Fiyatı: 35 TL. Dağıtım ı ANDA Sümer Sok. 7/4 Kızılay-Ankara Yunan politikacısı vazgeçiremez. Zaten böyle bir politikacıyı oralarda bulmak mümkün de değildir. Bugün Ada'da yaşanan tecrübelerle görülmüş­ tür ki, Rumlarla Türklerin bir arada yaşayamaya­ cakları sabit olmuştur. O halde bunları birbirinden ayırarak iki bölgede tanzim edelim öyle yaşasmlar diyoruz. Buna karşı çıkıyorlar. Niçin? Çünkü Yu­ SADİ SOMUNCUOĞLU nanistan'ın hedefi Ada'nın tamamını almaktır. Öy­ be meydana gelmiş, Türkiye Kıbrıs devletinin ana­ le bir tatbikat bu hedefe gidişi zorlaştırabilir. He­ yasasının verdiği yetkiyle görevli olarak Ada'ya sap budur. gitmişti. Buna rağmen, Türkiye'nin aleyhinde, ve Karamanlis kısa zamanda Batı Avrupa devletle­ kendi üyesi devleti yıkanların lehinde karar alınma­ riyle Rusya'yı kendi safına çekmiş görünmektedir. sı, Birleşmiş Milletlerin nasıl çalıştığını ortaya koy Kıbrıs meselesiyle ilgilenen diğer süper kuvvet maktadır. Bu teşkilata karşı duyulan en küçük say­ Amerika'dır. Amerika'yı ikna edemeyen Yunanis­ gı dahi böylece silinmiş oldu. Burada dikkatimizi tan ona karşı pervasız bir düşmanlığı. Amerika'nın çeken başka bir husus, Türk delegesinin aleyhimize içinde ve dışında yürütüyor. Nato'dan çıkışını da bu ittifakla karar alınmasına nasıl seyirci kalabildiği­ tutumuna ilâve edecek olursak Amerika'yı Türkiye'­ dir. yi desteklemekten vazgeçirmek için baskı altına al­ Birleşmiş Milletler Barış Gücü'nün Kıbrıs'taki ma siyasetinin güdüldüğü anlaşılır. Küçük Yunanis­ Türklerin katledilmelerine seyirci kalışları, Rum tan, kumarı ne kadar büyük oynuyor. Yunanlı po­ kuvvetlerinin saldırılarını görmezlikten gelirken, litikacıların sadece Yunan millî ideallerine göre Türk kuvvetlerine, Hava Alanı ve diğer bölgelerde hareket ettiklerinden büyük oyunlara girdiklerini vaziyet almaya kalkması ne kadar tek taraflı ve söylemek yeterli olmayabilir. O'nun tutumunu, «Ba kasıtlı hareket edildiğini gösteren belgeler olmuş­ tının şımarık çocuğu» sözü daha iyi tarif eder. tur. Bunda aynı dinden olmanın büyük rolü bulun­ Yunanistan kendisine 800 kilometre mesafedeki duğu tahmin edilmektedir. Kıbrıs'ı nasıl oluyor da tamamen almaya kalkıyor. 8. Yunanistan topraklarını genişletmek idealini, Türkiye'ye 71 kilometre mesafedeki Ada'nın nasıl yıllardan beri eğitim kurumlarında, her türlü sos­ oluyor da üçte ikisini biz teklif edebiliyoruz. Bunla­ yal ve kültürel çalışmalarında, siyasi faaliyetlerin­ rın cevabı yukardaki kısımda verilmişti. Yunanistan de benimsemiş ve fertlerine aşılamıştır. Yu­ büyüme siyaseti güden bir devlet ve millettir. Kıb­ nanistan'da ne kadar hükümet değişirse değişsin rıs'ın tamamını almak için 50 yılı aşkın bir zaman­ hepsi helenist (Turancılığın karşılığıdır) tir. Cun­ danberi, bütün dünya çapında çalışmaktadır. Bunun tası da, Karamanlis'i de, Makarios'u ve Klerides'i tabu neticesi olarak her memleket Kıbrıs'ı bir Yu­ de böyledir. Büyüme siyasetinde çok başarı da nan adası olarak, bilmektedir. Halbuki Kıbrıs bir elde etmiştir. Türkiye'den 12 Adaları, Girit'i, Batı Türk adaşıdır. Türkiye 50 yıldanberi Kıbrısla ilgi­ Trakya'yı almıştır. Şimdi de, Kıbrıs'ın üçte ikisini li hiçbir planlı çalışma yapmamıştır. Çünkü, millî teklif ediyoruz kabul buyurmuyorlar. öbür üçte bi­ hedefleri çizilmeyen gündelik çalkantılarda sağa rini de, yani Kıbrıs'ın tamamını istiyorlar. İhtilâf sola atılmaktan kurtulamamışızdır. bu nokta üzerinde toplanmış bulunmaktadır. Kıb­ Yunanistan askeri bakımdan mücadeleyi kay­ rıs'ta cereyan eden barbarlık hareketleriyle Yu­ betmiş görünüyor. Ama diplomatik planda daha faz nanlılar, en küçüğünden büyüğüne, köylüsünden şe­ la destekleyiciler bulmuş ve bir noktada Türkiye'yi hirlisine kadar Türk düşmanlığını korkunç bir kin zorlayarak kendi isteklerine ulaşmaya çalışmakta­ haline getirdiklerini göstermişlerdir. Annelerinin dır. Bu olur mu? Şimdiden bir şey söylemek müm­ ninnilerinden, ilkokul sıralarında «Türklerin barbar­ kün değildir. Daha doğrusu bunun cevabı Türkiye'­ lıklarını» anlatan ders kitaplarma kadar devlet po­ nin takip edeceği politikanın içinde gizlenmiştir. litikası Türkiye aleyhine düzenlenmiştir. Kıbrıs'tan Yunanistan'ın Türkiye ile bir savaşı göze ala­ sonra sıranın, İzmir ve Ege, İstanbul gibi 900 yılı mayacağını Karamanlis açıkladı. Gerçek de bu­ aşkın bir zamandanberi vatan yaptığımız ve her dur. 9 Milyonluk bir milletle 40 milyonluk bir mil­ köşesini kanımızla sulayarak bedelini ödediğimiz let karşılaşırsa kimin ne elde edeceği önceden biraz topraklarımıza geleceğini biliyoruz. Yunanistan'ı bellidir. O halde Yunanistan'ın zayıf noktalarından millî hedefler haline gelen bu isteklerden hiçbir biri katı kuvvetler meselesidir. (Devamı var) Kıbrıs olayları ve politik göstergedeki değişiklikler: 7 Genel değerlendirme -2Kıbrıs meselesi üzerindeki resmi beyanlara da­ yanan değerlendirmeye devam ediyoruz. 6. Ortak Pazar ülkelerinin. (Buna batı Avrupa da demek mümkündür.) Kıbrıs'taki darbe hareketi üzerine önce hareketsiz kaldığı, sonra da Yunan Çantasıyla uzlaşmaz durumlarının etkisiyle olacak, Yunanistan'ın aleyhine bir tavır takındığı görül­ müştür. Yunanistan'a karşı oluş iki doğrultuda ge­ lişti. Birincisi, meşru yönetimi Makarios temsil et­ mektedir. O halde tekrar görevi başına geçmelidir. İkincisi, Kıbrıs bağımsız bir devlettir. Dışardan ya­ pılan müdahalelere son verilmelidir şeklinde ortaya kondu. Ortak Pazar ülkelerinin beyanları incelendi­ ğinde bir kararsızlığın olduğu görülüyor. Ne zaman ki, Türkiye Ada'ya çıkartma yaptı ve Yunanistan'da Karamanlis sivil hükümet kurdu, o tarihten itiba­ ren Türkiye aleyhine bazı belirtiler ortaya çıkmaya başladı. Bizim değerlendirmemizin ikinci Cenevre görüşmelerine kadarki gelişmeler üzerine olduğunu hatırlanmalıdır. Fransa'nın sert tavrı çok sonraki günlerde ortaya çıktığı için değerlendirmemizin dı­ şında kalmaktadır. Ortak Pazar için diyebiliriz ki Kıbrıs meselesin­ de etkisiz, kararsız, bir kenar politikası takip etmiş­ tir. Ancak Makarios'un tekrar Kıbrıs devletinin ba­ şına getirilmesini istemekle, mümkün olmayan bir tezin savunulduğu düşünülmemiştir. Çünkü Ameri­ kan siyasetinin tek hedefi Makarios idi. Bundan do­ layı onun tekrar Ada'ya eski yetkilerine dönmesi mümkün değildi. Yanlış bir ata oynamakla politik acemilik yapıldığı söylenebilir. 7. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Kıbrıs meselesinde çok aktif bir rol oynamak istemiş ama, diğer bölgelerdeki meselelerde olduğu gibi, fazla et­ kili olamamıştır. Bu teşkilatın politik propaganda sahası olmaktan öte bir fonksiyonun bulunmadığı görülmüştür. Türkiye ve Yunanistan arasındaki ihti­ lâfta hakka ve adalete göre değil de, politik tercih­ lere göre hareket edilmiştir. Nitekim, Güvenlik Konseyi'nin ittifakla aldığı ateş - kes kararı Türkiye'­ nin aleyhine Yunan delegesi tarafından adeta dik­ te ettirilmiştir. Halbuki, Kıbrıs devleti Birleşmiş Milletlerin bir üyesidir. Bu devleti yıkan bir dar­ Türkeş düşmanlığının sebebi Okuyucularımızın dikkatlerini çekmiş olacağı gibi yıllardan beri aşırı sol basında Türk milliyet­ çilerine ve bu hareketin lideri sayın Türkeş'e karşı yürütülen iftira kampanyası ve sataşmalar, son Kıbrıs olayları başlayalıberi hissedilir derecede art­ mış bulunmaktadır. Aşırı solcu ve CHP'li basın organlarının her gün birinde sayın Türkeş'i ve Türk milliyetçilerini hedef alan yazılara rastlanmaktadır. Acaba bunun sebebi nedir? Niye bu buhranlı gün­ lerde devlet yıkıcılarının taraftarları ve hamileri işlerini güçlerini bırakıp saym Türkeş'e sataşmakta ve aleyhinde yazılar yazma ihtiyacını duymaktadır­ lar? Bu konu üzerinde kısaca durmayı faydalı gör­ mekteyiz. Bilindiği gibi CHP'liler Kıbrıs harekâtının as­ kerî sahada ulaştığı başarıyı diplomatik alanda ta­ nı anlayamamalarına rağmen Kıbrıs zaferini parti­ lerine ve Genel Başkanları Ecevit'e mal etmek için son günlerde kesif bir faaliyet içine girmişlerdir. Türkiye bulunduğumuz günlerde adeta seçim ön­ cesi günleri yaşamaktadır. Aşırı solcu ve güdümlü basın var güçleriyle bu askeri zaferi Ecevit'e aitmiş .gibi gösterme çabasına girmişlerdir. Bu konuda TRT'de kendilerini yalnız bırakmamaktadır. Bu propaganda ile diplomatik sahada hiçbir başarı el­ de edilememesi de gürültüye getirilmek istenmekte, adada günlerden beri devam eden Türk katliamı gözlerden ırak tutulmaya çalışılmaktadır. CHP'nin zafere sahip çıkması ve seçim yatı­ rımları için kullanma gayreti maalesef muhalefet­ teki siyasi partiler tarafından gereği gibi karşılık görmemektedir. Bu partilerden bazıları, kopma teh likesi geçiren koalisyonda ortak olma hesaplarına girmiş, kalanları ise iktidarın geniş imkânlarla yü­ rüttüğü propaganda karşısında tutunamamıştır. Bu durumda muhalefeti teşkil eden partiler içinde sa­ dece MHP ve bu partinin lideri Türkeş iktidarın bu hatalı tutumu karşısında yıkılmamış, bilakis yerin­ de çıkışlar ve Kıbrıs'm kazanılması konusunda hak­ lı teklifler ileri sürmek suretiyle adeta muhalefeti tek başına yürütme durumunda kalmıştır. Türkeş'in Kıbrıs konusunda ileri sürdüğü görüşler geçen zaman içinde doğrulanmış, yapılmasını istediği faa­ liyetlerin gerekliliği cereyan eden olaylardan sonra anlaşılmıştır. Hiç kimsenin aklında Kıbrıs diye bir mesele yokken Türkeş «Ada'ya fiilî müdahale ya­ pılması» nı yıllar önce istemiş bu görüşü bugün ye­ rine getirilmek zorunda kalınmıştır. Kıbrıs mesele­ sinin kazanılabilmesi için dünya çapında sürekli bir propaganda faaliyetinin gerekliliği üzerinde uzun zamandır duran Türkeş'in bu görüşü aradan geçen zaman ve kaybedilen kıymetli vakitlerden hükümet çe ancak bugün benimsenmiştir. Kıbrıs'ta görevini yapmayan Barış Gücü'ne Müslüman ülkelerden de asker alınmasını isteyen Türkeş'in bu görüşü hü­ kümetçe benimsenmezken bazı İslâm ülkeleri (Tu­ nus gibi) Barış Gücüne asker vermek istemiştir. Kıbrıs'ta Türklere karşı işlenen cinayetlerin suçlu­ larının milletlerarası mahkemelerde yargılanmasını isteyen Türkeş'in bu görüşü kamuoyunda da be­ nimsenmiş haldedir. Türkeş'in bugün yaptığı diğer tekliflerin zaman geçtikçe lüzumu anlaşılacaktır. İşte MHP liderinin bu yapıcı ve aktif tutumu ile birlikte; iktidar partisinin sakat «İstismar» zihni­ yetini gözler önüne sermesi CHP'lileri ve aşırı solcuları çileden çıkarmaya kâfi gelmektedir. Zira solun karşısında olan büyük kitlede Türkeş'in fi­ kirleri büyük rağbet görmektedir. Bu ise aşırı sol­ cuları korkutmakta, güçlü bir aydın ve gençlik kitlesiyle Türkeş, devlet düşmanlarının korkulu rü­ yası olmaktadır. Türkeş'in hiçbir fikrini tenkid edemiyen bu zihniyet sahipleri anlaşmışcasına bir­ kaç noktada saplanıp kalmaktadırlar. «Türkeş Kıb­ rıs'ın tamamını istiyor da niye Kıbrıs'a gidip sa­ vaşmıyor?» «Türkeş'in asıl adı Hüseyin Feyzullah'tır» gibi. Türkeş karşısında tutunamıyanların ça­ resiz çırpınışlar içinde olduklarını bundan iyi gös­ terecek misal bulunabilir mi? Türkeş'in Kıbrıs'a gitmek için 1963 de yaptığı müracaatın devrin Baş bakanı İnönü tarafından Kıbrıs'a yapılan yardımın kesileceği tehdidiyle reddedildiği ve Türkeş'in bu­ günkü adının asıl ismi olup, Hüseyin Feyzullah is­ minin komünist uydurması olduğu gerçekleri de ha­ tırlanırsa aşırı solcuların öfkesinin sebebi anlaşı­ lır. Hiçbir dala tutunamıyan milliyetçilik düşmanla­ rı bu sebeple Türkeş'e saldırmakta, çaresiz durum­ da olduklarını bildikleri içindir ki hırslarından ku­ durmaktadırlar. İşte Türkeş düşmanlığının son gün­ lerde artmasının sebebi budur. *•*