BAHÇESARAY 1 Ekim - Aralık 2010 65 Sayı içindekiler 3 4 6 7 8 11 20 22 24 .. Başyazı - Celal İçten .. Mustafa A. Kırımoğlu Polonya’da Şükran Anıtı’nın açılışında .. Mustafa A. Kırımoğlu Kanada’da ve A.B.D.’de .. Dünya Kırım Tatar gençlik kurultayı Ankara’da yapıldı .. ‘‘Qırım’’ Folklor takım 20 yaşında .. Ali Sengerli - Ali Şamil Hüseyin Oğlu .. Kurbanlarını Kırım’da kestiren hayırseverler .. Sürgün topraklarından Türkiye’ye selamlar - Ayhan İçten .. Taş Han’a dair birkaç hatıram Turan Gözleveli 26-27 .. 28-29 .. 30 .. Çeşme’de I. Kaplan Giray Han heykeli Emel Uygur Safiye Teyzemiz’i kaybedeli 9 yıl oldu Camala İstanbul’da BAHÇESARAY ISSN-1304-7744 Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği İstanbul Şubesi Dernek Adına İmtiyaz Sahibi Celal İçten Yazı İşleri Müdürü Özgür Karahan Yazışma Adresi Ördek Kasap Mah. Akkoyunlu Sokak No: 52 Dr. Ahmed İhsan Kırımlı Kırım Tatar Türkleri Kültür Evi Çapa - Fatih - İstanbul İletişim Tel : 0(212) 534 92 31 Faks : 0(212) 635 26 11 Bahçesaray Gazetesi [email protected] www.bahcesaray.org Dernek [email protected] www.kirimdernegi.org www.kirimturkleri.com Baskı HAS MATBAACILIK/Hasan Anlar Davutpaşa Cad. Emintaş Matb. Sitesi No: 329 Zeytinburnu - İstanbul Tel :0(212) 576 31 29 [email protected] Bahçesaray QHA abonesidir Okuyucularımıza teşekkür ederiz : Bahçesaray bugün 30 ülkeden 10000 kişiye ücretsiz olarak ulaşıyor. 7000 gazete posta yoluyla geri kalanı elden dağıtılıyor. Kırım, Türkiye, Almanya, Abd, Avusturalya, Belçika, Bulgaristan, Fransa, Hollanda, İngiltere, İsviçre, Japonya, Kanada, Kazakistan, Kırgızistan, Kosova, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Litvanya, Aidatlarınız ve bağışlarınız için derneğimizin IBAN numarası : TR 08 0006 4000 0011 0491 1957 40 Macaristan, Moldova Özbekistan, Romanya, Rusya, Polanya, Tataristan, Türkmenistan, Ukrayna ve Yunanistan’daki okurlarımıza, üniversite kütüphanelerine, sivil toplum kuruluşlarına gönderilen gazetemizi okumasını istediğiniz Kırım dostlarının adreslerini de bize ulaştırabilirsiniz. Bahçesaray sizlerin katkısıyla büyüyor. Okuyucularımıza teşekkür ederiz. Bahçesaray Gazetesi Bahçesaray’a gönderilen yazılar basılsın, basılmasın iade edilmez. Yazıların sorumluluğu yazarlara aittir. Ya y ı n t ü r ü : Ye re l S ü re l i Ya y ı n . - - İ k i a y d a b i r y a y ı m l a n ı r. - - Ü y e l e r i m i z e ü c re t s i z d a ğ ı t ı l ı r. D e r n e ğ i m i z 2 1 . 1 2 . 1 9 9 2 t a r i h v e 9 2 / 3 9 2 4 s a y ı l ı B a k a n l a r K u r u l u k a r a r ı i l e ‘‘ k a m u y a r a r ı n a ’’ d e r n e k t i r. 2 BAHÇESARAY BAŞYAZI Sevgili okuyucular, Kırım dostları, 25 Kasım 2010 günü Türkiye’mizin tarihî dostu Polonya’da güzel bir olay yaşandı. 600 yıl kadar önce Altınordu - Kıpçak devletinin parçalandığı devrinde, Aksak Timur’a yenilen Toktamış Han az miktarda askerleriyle LehistanLitvanya topraklarına sığınmıştı. O zamandan günümüze kadar onların evlâtları ve torunları, bu ülkelerin Polonya ve Litvanya Tatarları olarak anıla gelen sadık vatandaşıdırlar. Onlar küçük bir azınlık olarak, 600 yıl içinde eski tatar (kıpçak) dillerini unutmuş, fakat din ve adetlerine, soydaş milletlere bağlılıklarını bugün de korumaktadırlar. Polonya devleti bu Tatarların tarihine saygısıyla, bir şükran anıtı dikmiş, Polonya ve Tarak Tamgalı Gökbayrak altında yapılan törene Kırım Tatar Millî Meclisi heyeti de davet edilmiş, Cumhurbaşkanı Bronislav Komarovskiy açış konuşmasını bizzat yapmıştır. Sevindik, sevdik Polonyalı ve Litvanyalıları. Kırım’daki halkımızın varlığı, dili ve geleceği önümüzdeki yıllarda ne olacak aceba ? Çarlık devrinde milyonları bulan miktarda tatar nüfusu Sibirya’ya sürgüne gönderildi ve Osmanlı topraklarına göçe zorlandı. İsmail Gaspıralı rahmetli, göç olayına var gücüyle karşı çıktı. Kendi yurdunda azınlıkta bırakılan halkının başına geleceklerini ta o zamanlarda görebiliyordu. Çareyi halkın toprağına, eğitime, diline sarılmasında ve Türk Dünyasıyla bağlarının geliştirilmesinde görüyordu. Dünya halklarının kurtarıcılığına soyunan komünist rejim Kırım halkına karşı politikasında Çarlığı fersah fersah geride bıraktı. 18 Mayıs 1944 gecesinde bütün Tatar halkını Kırım’dan sürüp çıkardı, Bugün Kırım’a avdet edebilen tatar nüfusu öz yurdunda azınlık durumundadır. Ekonomik potansiyeli sürgünden sonra yerlerine getirilen Ruslara peşkeş çekilmiş durumdadır. Çocuklarının ancak %10’ ana dillerinde eğitim görmektedir. Kültürü ve dili politik-sosyal yapının insafına ve sözde aydınlarımızın hikmetine kalmıştır. Kırım’daki bir Kurultay’da bir profesörümüzün Türkler bizi türkleştirmek istiyor demesi Türkiye’den katılan bizleri hayrete düşürmüştü. Rahmetli Şakir Selim’den gelmişti cevabı : Rus olmaktan korkmamıştın da, şimdi Türk olmaktan mı korkuyorsun ? demişti. Zamanında Sovyet devrinde ülke kahramanı ilân edilen birçok kimseler için tantanalı anma toplantıları yapılır da, bunların, milleti sürgünde iken bir tavırları ve tepkileri olup olmadığından hiç söz edilmez. Sovyetlerin kahramanı olmakla Kırım Tatar halkının kahramanı olmak aynı şey değildir. Türkiye’mizde bizim de yapacağımız çok şey vardır. Niçin İstanbul’un merkezi bir yerinde bir Kırım sürgünleri anıtı yapmayalım ? Başbakanımıza müracaatta bulunabiliriz herhalde. Başbakanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan bu konuda bizler kadar bilgi sahibidir. Destek vereceğine kalben inanıyorum. Böyle bir anıt Eskişehir’de var, Kazak Türkleri için İstanbulGüneşli’de var. Türkiye’mizde Kırım tarihiyle ilgili eserlerin restorasyonu hususunda Kültür Bakanlığımıza başvurabiliriz. İstanbul-Çatalca’da Alipaşa camii vardır. Asıl adı Kırımlı Alipaşa Camii imiş. Aslının yazılmasını isteyelim. II. Kaplan Giray’ın mezarı ve Sarayının kalıntıları da Çatalca-Subaşı köyündedir. Saray-Vize’deki Ayas Paşa Camiin avlusunda beş Han mezarı vardır : II. Devlet Giray Han, II. Feth Giray Han, III.Selim Giray Han, IV. Devlet Giray Han, Şahbaz Giray Han. Hepsi bakım ister, halkımızın ziyaretlerini ve dualarını bekler. Kırım’daki yerel yönetim seçimlerine halkımızın katılımı düşük olmuştur. Ne yazık ki seçimlere katılımın Millî Hareketimizin bir parçası olduğu göz önünde tutulmamıştır. Millî Hareketimiz ta başından beri hedeflerine ulaşmak için demokratik yöntemleri seçmiştir, vur kır ile bir sonuca varılmaz, öfke ile kalkan zararla oturur. Geleceğimiz Kırım Tatar Millî Meclisimizin kararları doğrultusunda hareket etmeye, onun desteklediği ve tertiplediği mitinglerde ve hareketlerde yer almaya bağlıdır. Bizlerin mücadelesi Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun mücadelesi gibi, demokratik kurallar ve insan hakları çerçevesinde olmalıdır. Vatan yolundaki mücadelemizde Allah hepimizin yardımcısı olsun. Celâl İçten, Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği İstanbul Şubesi Başkanı BAHÇESARAY 3 Mustafa Abdülcemİl Kırımoğlu Polonya’da ‘‘Lehistan - Litvanya Tatarlarına Şükran Anıtı’’ nın Açılışında Bulundu Cumhurbaşkanı Bronislav Komarovskiy’nin açış konuşması 25 Kasım 2010 günü Gdansk şehrinde devlet töreniyle “Lehistan – Litvanya Tatarı Anıtı”nın açılışı yapıldı. Törene, Polonya Cumhurbaşkanı Bronislav Komarovskiy ve Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Polonya hükümeti üyeleri, elektrikçi usta, işçi sendikaları lideri ve eski Cumhurbaşkanı Lech Walesa, Gdansk mahalli idare temsilcileri, Kırım Tatar Milli Meclisi heyeti, Litvanya Tatar Toplulukları Birliği, Romanya Müslüman Tatar Türkleri Demokrat Birliği, Fransa Kırım Tatar diasporası temsilcileri, Beyaz Rusya, Rusya, Ukrayna genel konsolosları, ve diğer birçok değerli konuk ve Gdansk sakinleri katıldı. Polonya Tatar Kültür Merkezi’nin davetiyle 24-27 Kasım 2010 tarihleri arasında Polonya’da bulunan KTMM Başkanı ve Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu başkanlığında heyette KTMM 1. Başkan Yardımcısı, Dünya Kırım Tatar Kongresi Başkanı Refat Çubarov, KTMM Dış İlişkiler Dairesi Başkanı Ali Hamzin, Kırım Tatar Kurultayı delegeleri Liliya Muslimova, Bekir Ganiyev, Rüstem Ümerov, Dünya Kırım Tatar Kongresi konsey üyesi Emil Aliyev yer aldı. Anıt 600* yıl evvel, kendisi farklı bir soydan, farklı bir dil ve farklı bir dinden olduğu halde, Lehistan ve Litvanya’yı vatanı olarak kabul eden, dost olarak gördüğü insanlar için hayatını feda etmeyi göze alan, atlı savaşçı görünümünde bir Tatar insanını canlandırmaktadır. Tören yerinde Polonya bayrağı ile Tarak Tamgalı Gökbayrak göndere çekilirken, Polonya Milli Marşı ile Kırım Tatar Milli Marşı Ant Etkenmen çalındı. Açılış konuşması gerçekleştiren Polonya Cumhurbaşkanı Bronislav Komarovskiy, etkinliğin devlet açısından önemine dikkat çekerek, 600 yıl boyunca Polonya’ya hizmet eden tüm nesil Polonya Tatarlarına minnettarlığını bildirdi. 4 BAHÇESARAY “Kalbimin sesi beni buraya getirdi. 600 yıl boyunca Polonya’ya sadakatle hizmet eden Polonya Tatarları nesillerine duyduğum minnettarlığı dile getirmek için Polonyalı Tatarın anıtının açılış töreninde yer almayı can-ı gönülden diledim. Asırlar boyunca LehistanLitvanya Birliği’ne yaptığınız vefalı hizmetinizden dolayı teşekkür ederim. Lehistan-Litvanya Birliği her zaman Tatarlara gereken ilgiyi göstermedi, ancak Tatarlar her zaman sadakatle ona hizmet ettiler. Tatar severse tüm kalbi ile sever. Polonya’ya yerleşen Tatarlar da Polonya’yı böyle sevdi” dedi. Gdansk Valisi Pavel Adamoviç, etkinliğin organizasyonu için Polonya Tatar Kültür Merkezi’ne şükranlarını bildirirken, Polonya Müslümanları Müftüsü Tomas Mişkeviç ise ülkeyi savunan Tatar askerlerin ruhuna dua okudu. Törenin sonunda askeri kıta tarafından saygı atışı yapıldı. QHA – Qırım Haber Ajansı *1396 yılında Aksak Timur’a yenilen Toktamış Han, kendisine sadık askerleriyle Litvanya Prensliğine sığınır ve sonraki yıllarda da devam edecek olan bir çığırı başlatmış olur. Dağılmakta olan Altınordu devletinin halkının bir kısmı Lehistan-Litvanya’ya yerleşir. 1413 yılında Litvanya’da bulunmuş olan flaman şövalye Gilbert de Lanoy şunları Kırım Müftüsü kürsüde M. Kırımoğlu ve Lech Walesa yazmıştır : “Troki kenarlarında, birkaç şehrin dışında, çok miktarda Tatar ikamet etmekte. Bunlar İsa’nın dininden başka bir dine sahip olup, ayrı bir lisanla da konuşuyorlar.” (Oeuvres de Gilbert de Lanoy, 1878 / Emel D. 13 -1962). Altınordu devletinin dağılmasından sonra, 1428 yılında, Litvanya prensi Witold’un yardımıyla bağımsız Kırım devletini kuran Hacı Giray, Troki civarında doğmuş bir Litvanya tatarıdır, diyen kayıtlar vardır. (Mihailonis Lituani – De moribus Tartarorum, Basileae, 1615 / Emel D. 13 -1962). İşte, 600 yıl evvel Lehistan ve Litvanya topraklarına yerleşmiş Tatarların torunları varlıklarını hem o ülkelerin sadık vatandaşı, hem tarihî türk ve müslüman kimliğe sahip bir toplum olarak bugünlere kadar sürdürmüşlerdir. Devletleri de onları bugünkü özel kimlikleriyle kabul edip bağrına basmaktadır. (Bahçesaray ) Polonya Tatar Derneği Üyeleri Rusya Parlamentosu Katin katliamının, Stalin’in emriyle yapıldığını resmen kabul etti. Rusya Parlamentosu alt kanadı Duma, İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet lideri Yosif Stalin’in emri ile Sovyetlerin batı bölgesinde bulunan Katin’de 20 bin Polonyalı askerin katledilmesiyle ilgili bildiriyi onayladı. Böylece Parlamento ilk kez, Sovyet gizli servisi KGB’nin Sovyet ordusu tarafından esir alınan 22 bin Polonyalı savaş esirini öldürdüğünü resmen kabul etmiş oldu. 5 Mart 1940’ta çoğunluğu asker, avukat, doktor ve sivillerden oluşan 20 bin kişinin kafalarından kurşunlanarak öldürülmesi ile ilgili 67 dosyalık bir belgeyi Moskova, Mayıs 2010’da Polonya’ya teslim etmişti. Rusya, daha sonra katledilen Polonyalılara ait ek bir liste daha Varşova’ya vermişti. Sovyetler Birliği döneminde katliamın sorumluluğu tamamı ile Hitler’e yüklenirken, zamanla sorumlunun Stalin olduğu ortaya çıktı. Sovyetler Birliği son lideri Mihail Gorbaçov ve Rusya Federasyonu’nun ilk Devlet Başkanı Boris Yeltsin kısmi sorumlulukları olduğunu resmen itiraf etmişlerdi. Duma’nın kabul ettiği metinde, “Gizli arşivlerde yıllardır tutulan belgeler şimdi gün yüzüne çıkarıldı. Bu belgeler sadece korkunç trajediyi ortaya koymuyor. Aynı zamanda Katin katliamı doğrudan Stalin ve Sovyet liderlerinin emri ile gerçekleştirildiğini belgeliyor” bilgisi de var. Rusya Parlamentosunda gerçekleştirilen oturumda ana muhalefet Komünist Parti ise teklife sert bir şekilde karşı çıktı. Komünistler katliamın tamamı ile Naziler tarafından yapıldığını savunmaya devam ediyor. Yasa ile ilgili bir değerlendirmede bulunan Duma Dış Politika Komisyonu Başkanı Konstantin Kosaçev, “Bu deklarasyon abartısız bir şekilde, tarihi bir öneme sahip bir belge” değerlendirmesinde bulundu. Duma’da alınan kararın Moskova’nın Sovyet dönemine ait hatalarının kabulü olarak görülürken, Rusya’nın özellikle dış politikada uzlaşı perspektifli yaklaşımlarının bir yansıması olarak da değerlendiriliyor. Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, ABD ve NATO ile ilişkilerde yeni sayfa açma girişiminin ardından, Polonya ile de gerginlikleri sona erdirmeye çalışıyor. (Hürriyet 27 Kasım 2010) BAHÇESARAY 5 Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu Kanada’da Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı, Ukrayna milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu Kanada Parlamentosu’nun daveti üzerine, Ottawa ve Toronto’da ilgililerle ve Kırım Tatar Derneklerinin üyeleriyle buluştu. 6 Aralık 2010 günü Ottawa’da Kanada Senatosu Başkanı Noel Kinsella ile görüştü. Görüşmede, Kırımoğlu’nun davet edilmesini sağlayan Kanada milletvekili Boris Wrzesnewskiy de hazır bulundu. Mustafa A. Kırımoğlu Kinsella’ya Kırım Tatar halkının mevcut durumunu, halkın kendi haklarının iadesi için verdiği mücadele hakkında ilgi verdi. Kırımoğolu, Kırım Tatar dili ve kültürünün saklanması konusunda durumun çok ağır olduğunun altını çizdi ve bu durmun Kırım Tatar halkının 1944 yılında Kanada Senatosu Başkanı Noel Kinsella Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ana vatanından sürgün edilmesinden, sürgün yerlerinde zorunlu tutulmasından kaynaklandığını söyledi. Kırımoğlu, Kırım Tatar halkının Kırım’dan sürgün edilmesinden sonra Kırım Tatar dilinin yaklaşık 50 yılboyunca yasak olduğunu belirtti ve Ukrayna’nın bağımsız devlet olduğu 20 yıl içinde Kırım Tatar dilinde eğitim veren ancak 14 mektep açıldığına dikkat çekti. Kırımoğlu, “Bugün her 10 Kırım Tatar çocuktan sadece birisi ana dilinde eğitim görme imkânına sahip. Böyle bir durum, Kırım Tatar halkının hızlı asimilasyonuna götürecek direk yoldur.” dedi. Görüşmede din özgürlüğü konusuna değinildi ve bu konuda Kırım’da yaşanan örnekler ortaya konuldu. Kırımoğlu, Bolşeviklerin Kırım’a geldikleri 1917 yılında Kırım’da 630 caminin bulunduğunu, bugün onlardan sadece birkaç onunun hasarlı halde Müslümanlara iade edildiğini ve dindar insanların çabalarıyla sadece 80 yeni caminin kurulduğunu kaydetti. Kinsella, Kırımoğlu’nun verdiği bilgilere yanıt olarak dinî sorunların belgelenmesinin din özgürlüklerinin hayata Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu Ottawa’ daki yabancı diplomatlarla 6 BAHÇESARAY geçirilmesi için yetersiz olduğunu söyledi. Kinsella, “Din özgürlüklerinin hayata geçirilmesi için devletin dengeli, ancak aktif katılımı gerekir” dedi. Kırımoğlu, Kırım’da devletin böyle bir katılımda bulunmadığını söyledi ve bunun kanıtı olarak Ukrayna Bakanlar Kurulunda bazı bakanlarının yabancı düşmanlığını körükleyici açıklamalarını örnek olarak getirdi. Kanada’da insan hakları konusunda ünlü bir uzman olan Kinsella, etnik konulara genel yaklaşımın önemini vurguladı ve uluslar arası hukuka atıfta bulunmasının, bölgelerde insan haklarını uygulama, gözlemleme araçlarının oluşturulması gerektiğini belirtti. “Kanada, ülkenin yerli halklarının bu tür sorunlarını çözme konusunda diğer ülkelere göre daha büyük tecrübe ve bilgiye sahip” dedi. Kırımoğlu, Kinsella’ya Kırım Tatar Millî Kurultayının Kırım Tatar halkına anavatan Kırım’da haklarının iade edilmesi, halkın Ukrayna’da güvenliği ve gelişim garantilerini sağlama konusunda uluslar arası forum düzenleme kararı hakkında bilgi verdi. Noel Kinsella, Kırım Tatar halkının, insan ve halk haklarını iade etmeye yönelik verdiği mücadelede kendisine destek sağlayacak Kanada’da cok sayıda dostlarının olduğundan emin olması gerektiğini söyledi. QHA – Qırım Haber Ajansı, 8.12.2010 Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu New York’ ta Dünyadaki Kırım Tatar Türkleri’nin lideri ve Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu (Mustafa Cemiloğlu) Kanada Parlamentosu’nun daveti üzerine yaptığı Ottawa ve Toronto ziyareti sonrası New York’a da gelerek Amerika’da yaşayan Kırım Tatar Türkleri ile biraraya geldi. Mustafa Cemiloğlu, Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM)’nın New Jersey’deki genel merkezine bir resmi ziyarette bulundu. Ziyaret, ATCOM sektörel kurullarından sorumlu başkan yardımcısı ve Amerika Türk İslam Ülkü Ocakları Başkanı işadamı Ziya Erdemir’in organizasyonunda gerçekleşti. Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Mustafa Cemiloğlu’na yardımcıları ve Kırım Türkleri Amerikan Birliği Derneği Başkanı Ayla Bakkal da eşlik etti. Cemiloğlu ve ekibini ATCOM yönetim kurulu başkanı Prof. Dr. İhsan Işık ve başkan yardımcıları Ramazan Küçük, Dr. Alican Dalkılıç, Hacı Köse ve Ahıska Türkleri Derneği New Jersey sorumlusu Serder Şakiroglu ve ATCOM temsilcileri karşıladı. Çok sıcak bir ortamda geçen tanışma toplantısında Mustafa Cemiloğlu ATCOM’un faaliyetleri ve projeleri hakkında yetkililerden bilgi aldı. Kırımlı Türklerin son durumu hakkında ATCOM yönetimine açıklamalarda bulunan Musatafa Cemiloğlu “Allah’a çok şükür, uzun bir mücadeleden sonra öz vatanımıza döndük. Şu an Kırım’da 280 bin nüfusumuz var. Ancak hâlâ çok çetin sorunlar içinde mücadelemize devam ediyoruz” dedi ve Kırım tatar halkının sorunlarını anlattı. Dünya Kırım Tatar Gençlik Kurultayı Ankara’da yapıldı Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Ankara Genel Merkezi tarafından organize edilen 6. Kırım Tatar gençlik Kurultayı , 13-14 Kasım 2010 tarihleri arasında Ankara’da yapıldı. Kurultaya Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Almanya ve Kırım’dan 200’e yakın Kırım Tatar genci katıldı. Kurultay delegeleri arasında Kırım Tatarlarının yaşadığı Türkiye’nin birçok şehrinden Kırım tatar gençleri yer aldı. Kırım’ı 14 genç temsil etti. Kurultayda Kırım Tatar dili, kültürünün gelişimiyle ilgili sorunlar, Kırım Tatar alfabesinin latin harflerine geçişi, Kırım’da ve Kırım dışında yaşayan Kırım Tatar gençlerinin birbirleriyle modern iletişim yöntemleri gibi konular görüşüldü. Kurultayda Kırım Tatar basınının halkın yaşamı ve bu yaşamı aktarma kapasitesi konusu ele alındı. Özel olarak kültürün gelişimi ve Kırım Tatar sembollerinin yaygınlaştırılması konusu üzerinde duruldu. Kurultay’ın ilk günü, 13 Kasımda açılış töreni yapıldı, delegeler birbirleriyle tanışma imkânı buldu. Kurultay İstiklâl Marşı ve Ant Etkenmen Kırım Tatar Milli Marşıyla açıldı. Marşların ardından Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı , Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun mesajını içeren video gösterildi ve Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Fevzi Yakubov’un mektubu okundu. Daha sonra delegelerden oluşan 8 çalışma komisyonu kuruldu. Kurultay’ın ikinci gününde çalışma komisyonlarının görüştükleri konularla ilgili aldığı kararların dahil edildiği bildiri kabul edildi.Bildiri, Kırım Tatar gençlerini ana dilini öğrenme ve birbirleriyle konuşmalarında ana dilini kullanma, Kırım Tatar Milli Kurultayının 1991 yılında kabul ettiği latin alfabeyi kullanma çağrısını içeriyor. Bildiride Kırım Tatar gençlerinin Kırım ile diaspora arasında ve diasporalar arasında irtibatın kurulması amacıyla modern iletişim araçlarının kullanması gerektiği kaydediliyor. Kurultay delegeleri, diaspora mensuplarının yardımıyla Kırım Tatar hayatının yansıtılmasına yönelik QHA’nın teklifini destekledi. Kurultay kapsamında, Türkiye’de yaşayan yetenekli gençlerin ve Emine Mustafa, Afize Yusuf kızı gibi genç Kırım Tatar sanatçılarının katılımıyla konser verildi. Kurultayın sonunda kurultayın sekreterliği kuruldu. Sekreterliğe QHA muhabiri, Mecal teşkilâtı başkanı Ayder Acımambetov, Gençlik Kurultayı Organizasyon Komitesi Başkanı Reşat Örnek ve Almanya, Bulgaristan, Romanya’dan birer temsilci dahil edildi. Bu kurultay Kırım Tatar halkının varlığının korunması, Kırım Tatar dilinin, maneviyatının ve geleneklerinin geliştirilmesi için dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan Kırım Tatarlarının birbirine yaklaştırılması amacıyla yapıldı. QHA – Qırım Haber Ajansı BAHÇESARAY 7 ‘‘QIRIM’’ QIRIMTATAR FOLKLOR TAQIMI 20 YAŞINDA 1990 yılında Aqmescit şeerinde meydanğa ketirilgen “Qırm”folklor taqımı asırlar devamında yaratılğan qırımtatar halq icadınıñ hazinesini, ürfadetlerini, yüksek medeniyetini büyük sanalardan aks etmektedir. Yolbaşçısı Ukrayina ve Tataristan Cumhuriyetlerinde nam kazanğan sanat erbabı Server Kakura’dır. Taqımnıñ repertuarı zengin, çok çeşitli olıp, milliy urbalar ile sanaya çıqışları pek güzel ve ışık saçan bir manzara olmaktadır. “Ağır ava ve qaytarma”, “Tım-tım”, “Çoban”, “Dügün”, “Yavluq” kibi vokalkoreografik kompozisiyalarnıñ temelinde Qırım tatar milliy destanlar, efsaneler, türküler ve oyunlar bardır. “Qırım” folklor taqımı halqnıñ muzıka mirasını ğayret ile toplamaqtadır. Çubuq-davul, ud, zurna, qaval, ney, dare, saz kibi çalğı aletleri konsertlerge eşsiz güzellik ve milliy renk bermektedir. Bundan ğayrı, taqımnıñ repertuarında, evelden sanadan yanğıramağan ilâhilerni sanatçılar büyük ustalıq ile icra eteler. Büyük bediiy qıymeti olğan, halqnıñ eñ teren duyğularını añlatqan “Gidiñ, bulutlar”, “Arabalar gelip de geçer”, “Ay, qara qız”, “Noğay beyitleri”kibi türkülerini taqımnıñ solistleri Qırm’da nam qazanğan artist Asiye Saale, Yunus Kakura ve Emine Mustafayeva icra eteler. Qırım’da nam qazanğan artistler : Rüstem Memetov, Ediye Ablayeva, Dilâver Osmanov, program şefi Resul Halil, koreograflar Tacikistan’da nam qazanğan artist Remziye baqqal, Ukrayina’da nam qazanğan artistler Cemile Osmanova, Münir Ablayev, taqımnıñ baş baletmeysteri Nazire Emir, 8 BAHÇESARAY Ayhan İçten, Server Kakura’ğa İstanbul Kırım Dern. ve Emel Vakfı’nın plaketlerini takdim etti. Üzbekistan’da nam qazanğan artist, istidatlı muzıkant ve taqımnıñ ilk reberi Dilâver Bekirov, bugün Qırım Özerk Cumhuriyetinin Kültür bakanı yardımcısı olan taqımnıñ ilk müdiri İsmet Zaatov yıllar devamında öz istidatları ve ustalıqları ile taqımnıñ faaliyetine büyük isse qoştılar. Qırım’da ve Qırım’nıñ tışında ötkerilgen milletlerarası konkurslarğa, festivallerge ve çoqtan çoq konsertlerge iştiraq etmesi “Qırım” taqımınıñ tarihınıñ özel bir sayfasıdır. Taqım 1995 yılında Moldavya ve Rusya’da bir sanat turnesine çıqtı. 1997’de Beyaz Rusye’de “Karavan-Bayram”ına katıldı, 2000 yılında Polonya’nın başkenti Varşava’da Tatar Medeniyet ve Haber Merkezinin davetlisi oldu, 2001’de İsviçre’de Qırımtatar medeniyetinin tanıtımı için çağrıldı, 2002 yılında Kazan şeerinde “Tataristan’da Qırım Muhtar Cumhuriyetiniñ Medeniyeti künleri” içün bulundı, 2003’te Kiyev şeerinde Qırımtatar Medeniyeti künleri”, 2004’te Kezlev şeerinde “Derviza – Gezlev Kapısı” adlı Birinci Milletlerarası qırımtatar ve türk medeniyetleri festivaline, yine 2004’te Türkiye’niñ Urfa şeerinde “Kelaynak” milletlerarası festivaline iştirak etti. Bundan başqa, Türkiye’niñ İstanbul şeerinde “Tepreç” ve “Qırım Geceleri” kibi bayramlarda taqımnıñ iştirakı ananege çevrilgendir. Ayrıca, balalarnıñ istidatlarının inkişafına ve profesyonel sanalarğa çıkmalarına yol açqan milletlerarası “Süyümbike varisları (varisleri)” festivali ve “Tatlı ses”televizion konkursınıñ teşkilâtçılarınıñ arasında “Qırım” takımı da bardır. Takımın konserleri özgün çözümleri ve profesyonelligi ile diqqat çeker. 2002 yılında başlatılğan “Çoqraq başında” konsertler dizisinde halqımıznıñ en çoq sevgen türkü ve oyunları bir arada berilgendir. Bunlar qırımtatar folkloru sanatında haqiyqiy halq sanatınıñ bütün çeşitleriniñ ilk olaraq konsertlerniñ kompaktdisk ve audiokassetağa yazılmasına yol açqandır. aqşamlarını qayd etmelidir. Bu konsertler bir daa tekrarlanmaz, bir kerege mahsus birer seyir oldı, çünki bazı eski türküler sanadan ilk kere yañğıradı 2007 yılında Ukrayna’da nam qazanğan sanatçı Zarem hanım’nıñ “Hanım azretlerine” ve “Yırlar hazinesi”solo konserleri yırcınıñ büyük seviyede olğan ustalığını tekrar kösterdi. Konsertlerden başqa, baar bayramınıñ doğuvı efsanesini aks etken “Navrez bayram” ve qırımtatar toy merasimi adetlerini köstergen “Toyğa davet etemiz” teatr sanalaştırmaları taqımnıñ repertuarınnda yer almaqtadır. Ukrayna ve Tatarstan Cumhuriyetlerinde nam qazanğan, seçkin sanat erbabı Server Kakura’nıñ yañı 2005 yılında “Qırım” taqımı öz 15-inci yıllığını qutladı ve yine bu yıl dinleyicilerniñ bugünlerde de rağbet etkenleri “Yürek ezgileri” adlı yeni bir konsert dizisine başladı. “Eminim” adlı ilk solo albomı çıqarıldı ve taqımnıñ solisti Qırım Özerk Cumhuriyetınde nam qazanğan sanatçısı Arsen Bekirov’nıñ ilk solo konserti berildi. 2005-2009 yılları “Qırım” taqımnıñ yaratıcılığınıñ yükseliş yıllarıdır. Bunu birçoq icatları yer alğan “Qırım’ım” konseri taqımımızın eñ muim vaqialardan biri oldı. Bu konsertinde bestekâr ve yırcınıñ çoq yıllarden beri sürüp kelgen icadiy yolunu izlemek, Ana Vatan sevgisiyle tolu, fevqalâde yırlarınıñ zamaneviliğini körmek mümkündir. “Qırım” folklor taqımınıñ icadiy faaliyeti ülke içinde ve tışındaki televizyon ve neşriyat vasıtalarında devamlı ve keñ bir surette yayınlanmaktadır. 2010 yılında taqım öz 20-nci yıllığını toldurdı ve bunı tantanalı bir merasim ve konsertle kayd etti. Arqadaşımız Ayhan İçten İstanbul Kırım Derneği ve Emel Vakfının tebrik plaketlerini Server Kakura’ğa takdim ederken, “Qırım” taqımı bundan soñra da medeniyetimizniñ sağlam bir yolbaşçısı olmağa devam etecegine inancımız tamdır, dedi. çalışmalarınen ortaya qoyğandır. Qırım’da nam qazanğan sanatçı “Gülizar Bekirova’nıñ “Sanatım – eki qanatım”yübiley konserti ve orkestrnıñ baş dirijorı, Qırım’da nam qazanğan sanatçı Alim Osmanov’nıñ “Milliy sanatım – menim taqatım” adlı icadiy BAHÇESARAY BAHÇESARAY 9 10 BAHÇESARAY İÇİMDEKİ AĞRI yahut ALİ SENGERLİ NEDEN GEREGİNCE TANITILMIYOR ?! Ali Şamil Hüseyin Oğlu* Dedelerim şimdiki Ermenistan Cumhuriyeti adını taşıyan, eski İrevan hanlığının Göyçe bölgesinde ömür sürmüşler. 1828 yılında Rusya burayı işgal ettikten sonra Kafkasya’da kendine uşaklık edecek bir devlet yaratmayı planlamıştır. Buna göre de bölgede Türkleri azınlığa çevirme siyaseti yürütmüş, Ermenileri Iran’dan, Osmanlı’dan ve başka devletlerden getirerek burada yerleştirmiştir. Zaman zaman buradan topluca göçler olmuştur. 1988 yılındaki topluca göçten sonra bölgede Türk, müslüman kalmamıştı. Ben de 1948’de, Türklerin hala yoğun olarak yaşadıkları, Kafkasya’da, Iranda, Anadolu’da ünlü âşıklarıyla tanınan Göyçe bölgesinin İnekdağ köyünde doğmuştum. Üniversitede okurken hocalarımdan ögrendim ki, köyümüzün ismi eski Türk budununun adıyla bağlıdır. 1973 yılında Bakü’de üniversitenin gazetecilik fakültesini bitirdiğim zaman beni Nahçıvan’a, Özerk Cumhuriyetin Komünist Partisinin “Şark kapısı” Ali Sengerli (1930-23 Nisan 2009) gazetesinde çalışmaya gönderdiler. Komünist partisi üyesi olmasam da gazetenin “Parti hayatı” bölümünde çalışmaya görevlendirildim. Bu bölüm benim istediğime göre değildi, ama çalışmak zorundaydım. Bölge komünist partisinin belirlediği gazetelere abone olmamız gerekiyordu. Bu karar Moskova’dan, merkezden geliyordu. Belirlenenlerin dışında Sovyetler Birliğinde yayınlanan diğer gazetelere abone yazılmak zor da olsa, mümkündü. Onların adları farklı olsa da hepsi komünist partisinin yayınları idi. Ben ve yakın arkadaşlarım Azerbaycan’da, Moskova’da yayınlanan gazete ve dergilerin yanı sıra Gürcistan’da Azerbaycan Türkçesinde yayınlanan “Sovyet Gürcistan’ı”, Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te Kırım Tatarlarının “Yıldız” dergisini, aynı zamanda Estonya’da, Latviya’da, Litviya’da Rus dilinde yayınlanan basınları da alıp okuyorduk. O dönemde, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde “Sovyet Gürcistan’ı” gazetesini alan 3–5 kişi olmuşsa, birisi de ben idim. “Sovyet Gürcistan’ı” gazetesinin 1982 yıl 11 Kasım’da yayınlanan bir şiir beni öyle etkiledi ki, gözyaşımı tutamadım. Şiirin yazarının cesaretine hayran kaldım. Bir kaç defa okuduktan sonra hafızama sonsuzluğa dek yerleşti. “BAĞÇASARAY” adlı şiir şöyle idi: Bağçasaray, Çekir haray. Sazı hanı?! Sözü hanı?! Yollar-izler kaynar yene, Doğmaların özü hanı?! Kara gözlü, Uca boylu Güzel oğlu, kızı hanı?! Degişibdir salnameler, Babam yazan yazı hanı?! Bağçasaray, Çekir haray, Aşık Gedir Kabirdedir… Seller- sular haray çekir, Daşlardakı sabir nedir!!! Bahçesaray, Feryat eder. Sazı hani ?! Sözü hani ?! Yollar, izler kaynar yine, Kırımlının özü hani ? Kara gözlü, Boylu boslu Güzel oğlu, kızı hani ?! Değişiktir tarihler, Babamın yazdığı yazı hani ? Bahçesaray, Feryat eder, Aşık Kadir Kabirdedir … Seller, sular feryat eder, Taşlardaki sabır nedir ki !!! Şiirin yazarı Ali Sengerli idi. Bu şairin şiirlerini Bakü’de ve Tbilisi’de yayınlanan gazete ve dergilerde okuduğumda önemsemiştim. Şimdi ise hem sevindim, hem de huzursuz oldum. Azerbaycan’da da böyle cesaretli kişiler olduğuna sevindim. Huzursuz olmam, ona baskı yapacaklarındandı. En ünlü şairlerimiz, bilim insanları, siyasiler Kırım Türklerinin sürülmesinden söz açmağa cesaret etmediği halde Ali Sengerli şiirinde isyan eder, haksızlığa itirazını Gürcistan Komünist Partisi Merkezi Komitesinin gazetesinde bildiriyordu. O dönem bu çok zor bir iş idi. Şiirin gazetenin başyazarının, sansürün gözünden kaçarak gazete sahifesinde kendine yer bulmasına hayret ediyor ve arkadaşlarıma okutuyordum. “Bağçasaray” şiiri Ali Sengerli’ye, onun özgeçmişine, şiirlerine ilgimi artırmıştı. Onun hayatından endişe ediyordum. Ali Sengerli’nin gözaltına alınacağı haberini işiteceğimi bekliyordum. Şiiri okuduktan birkaç ay sonra Bakü’ye geldiğimde Azerbaycan Bilimler Akademisinin Nizami adına Edebiyat Enstitüsüne gittim. Burada, Gürcistan’da Türklerin kalabalık yaşadığı Borçalı bölgesinde doğmuş, halk edebiyatı uzmanı olan Elhan Memmedov’la görüştüm. Ondan Ali Sengerli’yi tanıyıp, tanımadığını sordum. O, hayretle, neden sorduğumu merak etti. Ben “Bağçasaray” şiirini söylediğimde o hayranlığını ve gururunu gizlemeden: “Benim amcamdır, BAHÇESARAY 11 dedi. Gençliğimde onun şiirlerinin birçoğunun suretini kopya ederdim. Bakü’ye gelmemden sonra irtibatımız azaldı. Yılda birkaç defa görüşebiliriz. Bu şiirini okumamıştım”. Elhan’dan öğrendim ki, Ali Memmed oğlu 1930 yılında Gürcistan’ın Borcalı bölgesinin Fahralı köyünde doğmuş. Bu bölgede eskiden beri çok âşıklar yetiştiğinden, şiir yazmaya yeni başlayanlar da halk şiirleri türünde şiirler yazar. Ali Memmed oğlu da lisede okurken halk şiirleri türünde şiirler yazmaya başlamıştır. O, askeri hizmetini yaptıktan sonra, 1952-1957 yıllarda Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nin Filoloji (dil-edebiyat) fakültesinde okumuş. Üniversitede okurken bir Yunan ve Roma edebiyatı antolojisi hazırlayan hocası prof. Ali Sultanlı onu da işe koşmuş, birkaç şiiri ona çevirttirerek hazırladığı ders kitabına dahil etmiş. Üniversiteyi bitirdikten sonra köylerine dönen Ali Memmed oğlu öğretmenlik yapmıştır. Şiirlerini Sengerli mahlasıyla Bolnisi ilçesindeki “Kalabe Bayrağı”, Tblisi’deki “Şarkın Şafağı” (sonralar bu gazete “Sovyet Gürcistan’ı” adıyla yayınlandı), Bakü’deki “Azerbaycan Gençleri”, “Edebiyat ve İncesenet”, “Sovyet Kendi (Köyü)” gazetelerinde yayınlatmıştır. 1961’de onu Gürcistan’ın başkentindeki Aleksandr Puşkin adına Tbilisi Devlet Eğitim Üniversitesinin Azerbaycan bölümüne “Dünya Edebiyatı” uzmanı olarak davet edildi. Ali Sengerli’nin Kırım Türklerinin sürülmesine isyanı sadece “Bağçasaray” şiirinde geçmiyor. 1984’de yayınlanan “Mehebbet fantanı – Aşk Çeşmesi” şiirinde de görülür: Ey muhabbet fantanı, Güvercinlerin hanı?! İnsan da yuvasından, İlinden-obasından, Kovarmı ki, insan?! … Degirler yerde kalmaz Hiç kimin nahak kanı. Hale nakam gözelin Kısasını alan yok. Hale yuvasızların Bir kaydına kalan yok. Sart Siber çöllerinde Ne kadar ölenim var… Ey, aşk çeşmesi, Güvercinlerin hani ?! İnsanı yuvasından, İlinden, obasından Kovar mı ki, insan ?! Derler ki, yerde kalmaz Kimsenin haksızca akmış kanı. Hâlâ, bahtsız güzelin Öcünü alan yok. Hâlâ yuvasızların Bir hesabını yapan yok. Sert Sibir çöllerinde Ne kadar ölenim var … Bahçesaray’ın Giray hanların sarayındaki çeşmeye ithafla söylenmiş şiirde şair dildaşlarının, kan kardeşlerinin doğma yurdunda, güzel yaylalarında yadların-yabancıların yurt salmasına üzülür ve sonda isyankârcasına şöyle der: Ya başım bedenimden, Ya başım bedenimden, Ya yardan keçesidir. Ya yardan geçesidir. Şair 19. yüzyılda yaşamış Kırımlı Aşık Gadir’e hasrettiği şiir de oldukça önemlidir. Haksızlığa itiraz eden, milletinin bu durumuna üzülen Ali Sengerli şiirinin sonunu ünlü bir maninin bir mısrasını değiştirmekle tamamlıyor. Âşık Gadir demekten tüstü kalkar başımdan. Kiprigimde od ağlar. A dağlar, ulu dağlar, Çeşmeli, sulu dağlar. Buradan bir il göçüp tür, Kök kişner, bulut ağlar. Âşık Kadir deyince dertim depreşir, Gözlerimden ateşler dökülür. A dağlar, ulu dağlar, Çeşmeli, sulu dağlar. Buradan bir el göç etmiştir, Gök kişner, bulut ağlar. Şair bin yıllıklardan geçip gelen “başımdan tütün kalktı”, “kiprigimle od götürdüm” gibi deyimleri, “buradan bir atlı geçti” mısrasını buradan bir il göçtü gibi vermekle şiirin edebi değerini artırır. Şair “Tatar kızı”, “Kınayar”, “Türk oğlu”, “Oğuz” vb. şiirlerinde de Türklerin dertlerinden söz eder. Ali Sengerli sadece Kırım Türkleri için kaygılanmıyor. Kazak şairi Oljas Suleymenov’a hasrettiği “Kum etiri kokudum” (Kum kokusu kokladım) ve “Rusya” şiiri de isyan duygularıyla dolup taşmaktadır. Aleksandr Nevski’den1 , Aleksandr Nevski’den1 İvan Groznı’den2, Pyotr’dan3, İvan Groznıy’den2, Pyotr’dan3, Nikolay’dan4 beri. Nikolay’dan4 beri. Nedir ilaç, kardeşim, nedir ilaç!? Nedir ilaç, kardeşim, nedir ilaç !? Hele ki, dözürük içimizi yeğe, yeğe, Hâlâ katlanırız içimizi yiye yiye, Hele ki, dözürük Allah Kerimdir değe-değe. Hâlâ katlanırız Allah kerimdir diye diye, Bu güne kaldık katilimize büyük kardeş5 Bu güne kaldık katilimize büyük kardeş5 değe-değe, Oljas, diye diye, Oljas, bu güne kaldık… bu güne kaldık … 12 BAHÇESARAY “Rusya” şiirinde ise şunları yazar: Rusya bir denizdir, yüzlerce akar çayı Rusya bir denizdir, yüzlerce akar çayı Horpuna çeken deniz, kendine çeken deniz. Asırlardan beridir ki, Asırlardan beridir ki, Onun karnına akır Onun karnına akar Bizim de servetimiz, Bizim de servetimiz, Sizin de servetiniz, Sizin de servetiniz, Oljas! Oljas ! Dilimiz bir, Dilimiz bir, Dinimiz bir, Dinimiz bir, Vatanımızın taleyi bir, Vatanımızın talihi bir, Halkımızın taleyi birdir, Halkımızın talihi birdir, Oljas! Oljas ! Senin toprağında haç ektiler, Senin toprağında haç ektiler, Senin sularına zehir döktüler. Senin sularına zehir döktüler. Sahralarında dustak düşergesi, Bozkırlarında tutsak kampları, Sınak meydanları, nüve yatakları Deneme meydanları, atom üsleri diktiler, diktiler, Menim başımda turp ektiler, Benim başıma turp ektiler, Oljas! Oljas ! Ali Sengerli kurtuluş yolunu “Yaraşmaz” şiirinde böyle anlatır: Silah götür kaşıya çık, Sürünmek Türk’e yaraşmaz. Eline silâh al, karşı koy, Sürünmek Türk’e yaraşmaz. Kırım Türklerinin vatana dönüşünü sevinçle karşılayan şair şunları yazar: Gözün aydın Tatar yurdu! Gözün aydın güzel Kırım!! Gözün aydın Bağçasaray! Gözün aydın Âşık Gadir! Gözün aydın koca Giray! Sağ kalsa da yüzde biri, Sürgünlerin döndü geri!!! Sovyetler Birliği döneminde Ali Sengerli hakkında televizyonda, radyoda yayın yapılmadı. Kitapları basılmadı. Ama onun şiirlerini âşıklar törenlerde okumakla Ali Sengerli’yi halka sevdire bildiler. Ömrünün son yıllarına dek hocalık yapan şair birçok şiir yazmışsa da, Sovyetler Birliği çökene dek kitabı basılmadı. Şair ihtiyar çağlarında şiirlerini toplayarak kendi masraflarıyla 3 kitapta bastırdı. 2006 yılda “Nurlan” yayınevinde basılan bu kitapları “Şair üreyi” (Şair yüreği) , “Bu köhne(eski) dünyada taze ne var ki…”, “Uzaklarda kalan dünyam” adlarıyla çıkmıştır. Şairin her biri 300 sahifeden fazla olan üç kitabı da basılmak için hazır durumdadır. Şair Ali Sengerli 2009 yılın Nisanın 23’de Hak’ka kavuşmuş ve doğduğu köyde defnedilmiştir. Ali Sengerli’nin “Bağçasaray” şiirini okuduğum günden içimde bir ağrı vardı. İyice biliyordum ki, Sovyetler Birliği döneminde onu gereğince değerlendirmek imkânsız idi. Sovyetler Birliğinin çöküşünden 20 yıla yakın bir süre ötmüşse de, ne yazık ki Türk Dünyasının gençleri onu tanımıyor. 1- Aleksandr Yaroslaviç – Nevski (1220-1263) Novgorod knyazı. 1240 yılında Neva nehri boyundaki savaşta İsveç ordusunu yenen ordunun komutanı. 2 – İvan Vasilyeviç, İvan IV veya İvan Groznıy (Korkunç İvan) (1530-1584) Rus çarı. 1552’de Kazan, 1556’da Astrahan hanlıklarını Rusya’ya bağladı. 3. Pyotr I (1672-1725) Rus çarı. Rusya’nın sanayileşmesini başlatıp sınırlarını genişleten hükümdarı. 4. Nikolay II (1868-1918) Son Rus çarı. 5. Sovyetler döneminde Rusların resmen büyük kardeş, esarette olan halklar – Türkler, Gürcüler, Ukrainler, Estonlar vb –nın da küçük kardeş diye tanıtılma politikasına değinme. - Ali Şamil, halen Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Folklor Enstitüsü Uluslar arası İlişkiler bölümü başkanıdır. Katıldığı Antalya’da bir Sempozyom’dan dönüşünde, 4 Kasım 2010 günü, İstanbul Derneğimizi ziyaret etmişti. Kardeş ülke Azerbaycan’ın medenî cesaret sahibi, Türklük canlısı bir şairini bize tanıtan Ali Şamil beye okuyucularımız namına teşekkür ediyoruz. Azeri Türkçesinde olan bu makalesini Türkiye Türkçesine aktararak yayınlıyoruz. Saim Osman Karahan BAHÇESARAY 13 14 BAHÇESARAY KIRIM HANLIĞI KRONOLOJİSİ (YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM) (OLAYIN CEREYAN TÂRİHİNE AİT AY VE GÜN BELİRLENEMEMİŞSE, YIL OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR.) Hazırlayan : Oğuz Çetinoğlu [email protected] 08 Ekim 1768: Sultan Üçüncü Mustafa Han döneminde, Savaş Meclisi’nin 4 Ekim 1768 tarihinde aldığı karar üzerine Osmanlı Devleti, Rusya’ya savaş ilân etti. 17681774 Osmanlı Rus Savaşı bu ilân üzerine başladı. Kasım 1768: Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya savaş ilan etmesi üzerine, savaşta başarılı olacağına inanılan Kırım Giray, ikinci defa olarak Han tâyin edildi. Aralık 1768: Osmanlı Savaş Meclisi’nin 4 Ekim 1768 tarihli kararı ve8 Ekim 1876 tarihindeki savaş ilanı üzerine 1768-1774 Osmanlı Rus Savaşı başladı. Savaş ilanı hatâlı idi. Çünkü Osmanlı ordusu hazır değildi. Diğer taraftan derme çatma orduya serdar tâyin edilmiş olan Sadrâzam Mehmed Emin Paşa, bir kalem efendisiydi. Nitekim bunu açıkça itiraf ederek: ‘Benim seferle ülfetim yoktur. Devleti-i Âliyye için ne tarafa hareket etmek hayırlı ise Allah rızâsı için söyleyin!’ Demişti. Fakat harp meclisinde de bunu kestirecek kimse yoktu. Nihayet Tuna’yı geçerek, ‘Duruma göre hareket edilmesi’ kararı verildi. Bu gelişi güzel atılan adımın acı neticeleri kendini göstermekte gecikmedi ve hazırlıksız Türk Ordusu, 1769’da Hotin kalesi civarında Ruslara yenildi. 1770’de Rus başkumandanının 30.000 kişilik ordusu, Kartal’da 180.000 kişilik Türk kuvveti tarafından kuşatıldıysa da, Rusların muntazam ordusu, Türk askerî kuvvetlerini bozguna uğrattı. Boğdan Voyvodası Ligor Türk ordusunun erzakını temin etmediğinden, Dîvân-ı Hümâyun Tercümanı Nikolaki’nin de, Rus casusu olduğu tespit edildiğinden idam edildiler. Esasen Ruslar 1534’den itibaren Osmanlı teb’ası olan azınlıkla rabıta kurmuş, 1592’de ise Fener-Rum Patrikhânesi’nin yardımıyla faal merkezler oluşturarak devlet sırlarını öğrenir olmuşlardı. Bu gizli istihbarat servislerinden âzami ölçüde faydalanan Ruslar, artık kendilerini Hıristiyan teb’anın hâmisi pozunda görmek cesâretini ortaya dökmüş bulunuyorlardı. Rus askerinin başarısı, Tuna boylarından Akdeniz’e sıçrayarak Kont Aleksey Orlov’un idaresindeki Rus Baltık donanması, Akdeniz’e sızmış ve Çeşme’de bulunan Türk donanmasıyla mücâdeleye girerek hepsini yakmıştı. Üstelik Orlov’un siyâsî faaliyetiyle Mora Rumları da isyan etmişlerdi. Rus sınırında Bender, Kili, Yaş, İsmail, İbrâil, Yerköyü, Bükreş ve İsakcı birbiri ardınca düşmüş, bu suretle Eflâk ve Boğdan elden gitmişti. Fakat iş bu kadarla da kalmayarak Rus orduları bir daha çıkmamak üzere Kırım’a girip yerleşmişti. Ruslar, Kırım Türklerine bağımsızlık vaad ediyorlardı. Sloganları da şu idi: ‘Cengiz sülâlesinden olan Kırım Türklerine ancak Osmanlı boyunduruğundan kurtulmak yakışır.’ Türk ordusu perişandı. Askerini toplayamayan sadrâzam, Hacıoğlu Pazarcığı’na kışlık için çekilmişti; muhacir akınlarıyla bir mahşer yerine dönen Pazarcık halkı: ‘Kırım’ı verdiniz, şimdi de bizi yüzüstü koyup buradan da gidecekmişsiniz!’ Diye feryat ediyordu. Kırım’ın kaybedilmesinin, yurdun her tarafında tepki ile karşılınıyordu. Üstelik Mısır’da Bulut Kapan Ali Bey ve Akkâ’da Şeyh Tâhir isyanları, iç gaileleri büsbütün arttırmış bulunuyordu. Uğranılan hezimet ve zayiat, hep askerin nizamsızlığından ileri gelmekte idi. Vaktiyle Avrupa’nın en muntazam ve en iyi tâlim görmüş olan kapıkulu grubu ve bilhassa yeniçeriler, şimdi defter üzerinde kalmış isimlerden ibâretti. Meyhane kavgalarında ve kaldırım kabadayılığında zamanın kahramanı olan bu adamlar, düşman karşısında bir alay baldırı çıplaktan başka bir şey değildi. Artık bu kalabalık, ipten kuşak, tahtadan bıçakla orduya iltihak etmiş eşkıya bozuntularıydı ki, muharebe başlar başlamaz, ‘Düşmanın ateşine dayanılmaz, başımızın çâresine bakalım!’ diyerek, etrafı yağmalaya yağmalaya ve kumandanlarını öldüre öldüre kaçışlarının en acı neticelerinden biri, Kartal bozgunu olmuştu. Kırım Giray Han’ın ve emrindeki Kırım süvârilerinin cansiperâne mücâdeleleri bile bozgunu önleyemedi. Nihayet savaşa girmeme fikrini baştan beri müdâfaa etmiş olan Muhsinzâde Mehmed Paşa yeniden sadârete getirilerek, Bükreş Konferansı’yla bir mütâreke akdedildi. Rusların istekleri şunlardı: 1- Osmanlılardan büyük bir harp tazminatı. 2- Kırım’a bağımsızlık verilmesi. 3- Yenikale ve Kerç limanlarının Rusya’ya verilmesi. 4- Kılburnu kalesinin yıkılması. 5- Rusya’ya iltica eden Boğdan Voyvodası Kigan’ın, verâset yoluyla, gene Boğdan emirliğine tâyini. 6- Rus ticâret gemilerinin Karadeniz’de serbestçe dolaşabilmesi. Ateşkes Sözleşmesi bir yıl uzatıldı. Bükreş’te sulh görüşmereleri başladı, fakat bir netice alınamayınca, 1773 yılında yeniden savaşa başlandı. O zamana kadar Rusya, Prusya ve Avusturya; Lehistan’ı aralarında taksim etmişlerdi. Savaş başladıktan sonra Ruslar, Rusçuk önünde Dağıstanlı Ali Paşa’ya ve Silistre önünde de, Osman Paşa’ya mağlûp olarak ağır bir bozguna uğradılar. Fakat Dağıstanlı Ali Paşa, ikinci bir Rus hücumu karşısında Karasu civarında mağlûp oldu. Henüz savaş sona ermeden, Sultan Üçüncü Mustafa Han’ın ölüm haberi memlekete yayılmış bulunuyordu. Bu savaşta sivil halka yapılan zulüm, vahşet ve revâ görülen korkunç katliâm, Rus târihinin alnındaki kara lekelerin en büyüklerinden biridir. 30 Kasım 1768: Kırım Hanı Kırım Giray Han, Kuzey Rusya üzerine düzenlenen sefer için ordusuyla birlikte Bahçesaray’dan hareket etti. Kırım Hanı’nın Rusya Seferi, Kırım süvârileri açısından başarılı idi. Fakat Osmanlı ordusu yenildi. 02 Mart 1769: Kırım Hanlarının kırk birincisi Kırım Giray Han Rus Çariçesi İkinci Katerina’nın emri ile 50 yaşında iken zehirlenerek öldürüldü. Mezarı, Bahçesaray’daki Han Câmi avlusundadır. Doğumu: Bahçesaray, 1719. Kırım Giray, ilk defa 1758 yılında, Halim Giray’ın tahttan indirilmesi üzerine han tâyin edilmişti. 6 yıl 1 ay hanlık BAHÇESARAY 15 yaptıktan sonra 1764’de azledildi. 4 yıl sonra 1768 de ikinci defa göreve getirildi. 1768-1774 OsmanlıRus Savaşı’na katıldı. Ancak 7 ay sonra sarayında zehirlenerek öldürüldü. Kırım Giray Han, bir müddet sonra da ebedî âleme intikal etmiştir. Na’şı buradan Kırım’a götürülüp Han camii bahçesinde toprağa verilmiştir. Kırım Giray Han Bucak’taki kabileler tarafından tutulup isteniyordu. Bender Kalesi’nin muhafız komutanı ve İsmail valisi tarafından da istenildiği ve hakkında iyi raporlar verildiği için Kırım’a Hanlığına getirilmişti. Gösterişli, zevk ve sefayı seven, içki ve çalgıya düşkün idi. Fakat, aynı zamanda, cesur, sözünü geçiren, disiplinli ve otorite sahibi idi. Kırım Giray Han, Bahçesaray’da Dilara adında bir cami, Kavşan kasabasında da bir cami ve birkaç çeşme yaptırmıştır. Bahçesaray civarında Hanlara mahsus aşlama bahçesini pek çok para harcayıp mükemmel bir gezi, güzel bir gül bahçesi şekline sokmuştur. Rumeli’deki yaşadığı Pınarbaşı çiftliğinde büyük bir saray yaptırmış ve etrafında güzel bir bahçe vücuda getirmiştir. Kırım Giray zamanında Osmanlı Rus savaşı oldu. Kırım süvarileri ile savaşa katıldı. Bu savaş sırasında Kırım’da Fransa konsolosu olarak bulunan Macar asıllı Baron de Tott, Han’ın yanında bulunmuş ve bıraktığı hatıratında şunları yazmıştır: ‘Ukrayna’ya yapılacak sefer İstanbul’da Kırım Giray ile danışılarak karara bağlandıktan sonra Kırım Beğlerinin Kurultay’ında da kabul edildi. Eyâletlerden asker toplanması için sağa ve sola buyruklar gönderildi. Her sekiz aileden üç atlı isteniyordu. Böylece aynı anda saldırıya geçecek olan üç ordunun teşkil edileceği tasarlanıyordu. Nureddin’in 40 bin kişilik ordusu küçük Don nehri üzerine gidecek; Kalgay’ın 60 bin kişilik ordusu Dniyestr’in sol yakası boyunca ilerleyecek ve Han’ın bizzat yönettiği 100 bin kişilik ordusu da doğrudan Ukrayna’ya dalacaktı. Genel buluşma yerinin Tombasar olarak tesbit edildiği bu büyük orduya özellikle Yedisan ve Bucak birlikleri alınmıştı.’ Kırım Giray Han’ın Kırım Hanlığına ait olan Olmar kasabası civarında karargâhını kurduğunu anlatan ve havanın çok soğuk, kışın şiddetli ve kar tabakasının epeyce kalın olduğunu tasvir eden Baron de Tott şöyle devam ediyor: ‘Toplanan ordu savaş düzeninde ilerlerken yolda rastladığımız küçük bir tepe, Kırım Giray’da birliklerini toplu halde gözlerinin önünde görme fikrini uyandırdı. Durulmasını buyurdu. O’nunla birlikte tepeye çıktığımda Kırımlıların boz renkli elbiseleriyle beyaz kar üzerinde zorlukla seçildiğini fark ettim. Çeşitli sancaklarıyla eyaletlerin birliklerini ayırt etmek mümkün oluyordu. Bu ordunun 20 sıra halinde gayet düzgün bir şekilde sıralanmış olduğunu gördüm. Her sultan (prens) serasker kurmay heyeti ile birlikte alayının önünde bulunuyordu. Ordunun bütününden daha ileride ve ortada hükümdar ve kalabalık maiyyeti yer almıştı. Her biri 40 atlıdan meydana gelmiş iki sıra hâlinde yürüyen 40 bölük.’ Baron de Tott, Han’ın, Ruslardan alınacak esirlerin öldürülmemesini emrettiğini ve: ‘Önüme cellat gibi çıkan her Kırımlıyı hemen asarım.’ dediğini yazıyor. Baron de Tott devamla: ‘Bu arada Osmanlı ordusunun Tuna boylarına doğru hareket ettiği hakkında İstanbul’dan gelen haberler Kırımlılara uzun bir barış vaad etmiyordu. Kırım Giray, yorgunluğunu gidermek için tertiplediği eğlenceler sırasında bile ihtiyatı terk etmeyerek yeni birliklerin toplanması için buyruklar veriyordu.’ diyor. Baron de Tott, bu sırada rahatsızlık geçiren Kırım Giray’ın yanına Siropolu adında bir Ortodoks Rum doktorun geldiğini, bu doktorun Eflak beyinin başhekimi ve Kırım elçisi olduğunu, doktorun hasta olan Han’a bir ilâç verdiğini; fakat bu ilacı aldıktan sonra daha ziyâde fenalaştığını ve çok geçmeden öldüğünü yazıyor. Verilen ilâcın zehir olmasından şüphelendiğini belirtiyor. Bu arada Siropolo’nun hemen Eflak beyinin yanına gittiğinden, Kırımlıların dikkat ve tâkibinden kurtulduğunu açıklıyor. 16 BAHÇESARAY 03 Mart 1769: Kırım Giray Han’ın, Rus Çariçesi İkinci Katerina’nın emriyle zehirlenerek öldürülmesi üzerine Kırım hanlığına Dördüncü Devlet Giray tâyin edildi. Dördüncü Devlet Giray, 1770 yılında görevden azledildi. 12 Ağustos 1769: Arslan Giray’ın yerine tâyin olunan Hâlim Giray Han, Kandiye’nin Sıraçalı Kasabası’nda 69 yaşında iken vefat etti. Doğumu: 1772 yılı. Halim Giray, 3 Mart 1756 tarihinde Arslan Giray Han’ın yerine tâyin olunarak, 12 Aralık 1757 târihine kadar 2 yıl 9 ay hanlık yaptı. Gençlik ve han tâyin edilmeden önceki yılları Rumeli’de, kendi halkından ve memleketinden uzakta geçmiş olduğundan milletinin geleneklerine yabancı idi. Çevresindeki insanlarla konuşurken, kusurlar işliyordu. Bu hâli yüzünden memleketin ileri gelenleri tarafından sevilmedi. Bu durumları sebebiyle azledildi. Giray Hânedânı’na mensup ikinci bir Halim Giray vardır ki O, hanlık yapmamış, Kırım hanlarının biyografilerine dâir ‘Gülbûn-i Hânân’ isimli eseri yazmış, ‘Halimî’ mahlası ile kaleme aldığı şiirlerini Divan olarak yayınlamış ve 1823 yılında Tekirdağ’ın Vize ilçesinde vefat etmiştir. 1770: Dördüncü Devlet Giray’ın görevden azledilmesi üzerine İkinci Kaplan Giray Kırım Hanlığı’na tâyin edildi. Aralık 1770: İkinci Kaplan Giray Han’ın görevden azledilmesi üzerine Üçüncü Selim Giray Han, ikinci defa Kırım hanı olarak tâyin edildi. 04 Temmuz 1770: 1768-1774 yılları arasında cereyan eden Osmanlı – Rus Harbi sırasında, Ruslar, Osmanlı Donanması’nı, Çeşme Limanı’nda yaktılar. Çeşme Vak’ası olarak anılır. Osmanlı Donanması ile Çarlık Rusyası donanması arasında yapılan ve Osmanlı donanmasının mağlubiyeti ile sonuçlanan deniz savaşı olarak 1768–1774 OsmanlıRus genel savaşının devamıdır. Rus çariçesi İkinci Katerina, Osmanlı Devleti’ni parçalayarak Akdeniz’e inme emelinde idi Bu sırada Osmanlı Devleti de Lehistan’ı Ruslara karşı korumak istiyordu Ruslar Mora Rumlarını ayaklandırmak ve Osmanlı donanmasına bir darbe vurmak amacıyla ünlü Amiral Aleksey Orlov kumandasında Baltık Denizi’nde bulunan savaş gemilerini, Avrupa’yı dolaşıp, Cebel-i Tarık boğazından geçerek Ege Denizi’ne gitmek üzere yola çıkardılar Aleksey Orlof, Cezayirli Gazi Hasan Paşa ile denizlerde sık sık karşılaşmış ve hemen çoğunda mağlup olmuştu. Ancak bu sefer Osmanlı donanmasında Kaptan-ı Derya olarak Hüsamettin Paşa bulunuyordu Bu arada Çeşme Limanı’na sığınan Rodos sancak beyi Cafer Bey’in filosunu tâkip eden diğer Osmanlı donanması da Limana sığınmışlardı. Rusların bu hareketi ile Çanakkale Boğazı’nı Osmanlı donanmasına kapatmak ve Adalar Denizi’ni kontrolü altına almak peşinde olduklarını sezen Cezayirli Hasan Paşa tedbirli olmaları bakımından Hüsamettin Paşa’yı uyardı Kapalı limana giren Osmanlı donanmasının bu tedbirsizce hareketini fırsat bilen Aleksey Orlof, beklemeden Osmanlı donanmasının üzerine yürüdü. Ortodoks’ların haklarının korunması için Rusya’ya yetki verilmesine dair bir hüküm ile de Ruslar, Osmanlı’nın içişlerine karışma hakkını elde ettiler. Anlaşma ile Rusya’nın sınırı güneyde Burg Irmağı’na kadar genişledi. Azak Limanı, Kırım Yarımadası’nın doğu ucundaki Kerç Limanı ve Kalesi Rusların oldu. Kırım’ın bağımsız bir devlet olması kararlaştırıldı. Rus donanmasında İngiliz amirali Elfinston ve Greig ile bazı yetenekli İngiliz subayları da bulunuyordu. Elfinston ve Greig’in plânları gereği Çeşme Limanı ağzında 4 gemi batırılarak Osmanlı gemilerinin dışarıya çıkışlarına mani olundu. Daha sonra Rus gemilerinin üç koldan saldırısıyla başlayan savaş, top ateşi ve güverte savaşıyla bir tam gün sürdü. Rus donanması, topçu ateşini sürdürürken, ateş gemilerini yanaşık düzendeki Osmanlı donanması üzerine göndererek gemileri ateşe verdi. Liman dar ve gemi adedi çok olduğundan hareket kabiliyetini kaybeden Osmanlı donanmasındaki yangın, kalyonların birinden diğerine sıçrıyordu Donanma Rusların top atışları altında tamamen yandı Nisan 1775: Kırım’ın ileri gelenlerinin isteği üzerine Sâhib Giray Han görevinden azledilerek yerine Üçüncü Devlet Giray, ikinci defa Kırım Hanlığı’na getirildi. Kaptan-ı derya Hüsamettin Paşa, bataryası ile Sakız adasına kaçıp kurtuldu ise de sonradan bu tedbirsizliğini idam edilerek ödedi. Bu arada Cezayirli Hasan Paşa da kurtulmayı başardı. Çeşme Deniz Savaşı’ndan bir süre sonra Orlov, Limni Adası’nı kuşattıysa da Cezayirli Hasan Paşa’ya 22 Ekim 1770 tarihinde yenilerek çekilmek mecburiyetinde kaldı. Çeşme Deniz Savaşı, Osmanlı donanması açısından önemli bir kilometre taşı niteliğindedir. Osmanlı Devleti’nde modern anlamdaki ilk ilim ve bilim yuvalarından olan Deniz Harp Okulu’nun temellerinin atılmasına vesile olmuştur. ‘Mekteb-i Bahriye-i Şahâne’ adı ile bilinen Deniz Harp Okulu’nun kıymetli harp tarihi hocasının bir sözü, bu ülkede yaşayan her vatandaşımızın aklından çıkarmaması gereken önemli bir gerçeği, şöyle ifade etmektedir. ‘Denizler tükenmez bir memba-ı servet ve kuvvettir. Millet-i Osmaniye ise tab’an denizci olmayabilir. Lakin öyle bir memlekette oturmaktadır ki; o memleket, vaz’an, mevkien, siyaseten, iktisaden, hâlen ve atiyyen denizlere hâkim bir milletle meskûn olmak ihtiyacındadır. Asya-yı Osmanî, kendisine böyle bir sâhip buluncaya kadar suriş ve keşmekeşten kurtulamayacaktır. İnsanlar şeriat-i muhite uymazlarsa yaşayamazlar. Osmanlı Türkleri ya denizci olmaya veya eski vatanlarının kızgın çöllerinde çobanlık etmeye mahkûmdur.’ (M. ŞADİ POLAT: Önce Vatan Gazetesi, 7 Ocak 2009) Ocak 1777: Kara Devlet Giray olarak da anılan Üçüncü Devlet Giray, Bağımsız Kırım Hanlığı görevinden azledildi. İkinci Sâhib Giray’ın Kırım’ın ileri gelenleri tarafından azledilmesinin istenmesi üzerine 1775 yılının Nisan ayında ikinci defa han tâyin edilmişti. Mart 1777: Ruslar, Kırım Hanlığı tahtına Şâhin Giray’ı oturttular. Aralık 1777: Üçüncü Selim Giray, 3. defa Kırım Hanlığı tahtına oturtuldu. 12 Ağustos 1778: 1787-1791 Osmanlı Rus Savaşı’nda Osmanlı donanmasına menup bir filo, karaya asker çıkarmak için Akyar Limanı’na geldi. Tarihe Sivastopol Savaşı olarak geçen çarpışmada Osmanlı ordusu mağlup oldu. Eylül 1778: Kırım Türkleri, Rusyanın baskıları sebebiyle Türkiye’ye göç etmeye başladılar. Böylece Kırım Türkleri’nin göç çilesi başlamış oldu. Göç çilesi, 18 Mayıs 1944 tarihindeki ve katliam şeklinde uygulanan büyük sürgüne kadar aralıklarla devam etti. 21 Mart 1779: Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, Fransa’nın aracılığı ile Aynalıkavak Tenkihnâmesi (*) imzalandı. Antlaşma, 1774 tarihinde imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’nda yer alan pürüzlü maddelere açıklık getiriyordu. 21 Temmuz 1774: Osmanlı Devleti ile Rusya Çarlığı arasındaki 1768 – 1774 Savaşı’nın sonunda, Kırım Hanlığı ile ilgili önemli hükümler ihtiva eden Küçük Kaynarca Antlaşması imzalandı. 21 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti ve Rusya, Kırım’ın bağımsızlığını tanımıştı. Pugaçev Ayaklanması’nın bastırılması ve Avrupa ülkelerinin Kuzey Amerika’daki savaşla ilgilenmeleri, Rus Çariçesi Yekaterina’ya 1777 yılında Kırım’ı işgal etme fırsatı verdi. Osmanlı Devleti’nin koruması altındaki Kırım Hanı Dördüncü Devlet Giray İstanbul’a kaçtı. Yerine Rusya taraftarı Şâhin Giray getirildi. Kırım Türkleri Şâhin Giray’ın iktidarına karşı ayaklanınca, ayaklanmayı destekleyen Osmanlılar, Selim Giray’la adamlarını Kırım’a gönderdiler. Fakat Ruslar ayaklanmayı 1778 yılında ve kısa sürede bastırdı. Rusya’nın Kırım’dan çekilmesini isteyen Osmanlılar bir uzlaşma aradılar. İngiltere ve Fransa elçilerinin aracılığıyla Osmanlı ve Rus delegeleri İstanbul’daki Aynalıkavak Kasrı’nda bir araya geldiler. Burada Küçük Kaynarca Antlaşması’nın görüş birliği sağlanamayan maddelerini açıklığa kavuşturan dokuz maddelik yeni bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmayla Kırım’ın bağımsızlığı yeniden onaylanıyordu. Osmanlı Devleti, Şâhin Giray’ın hanlığını tanıyacak, ama sonraki hanların seçimi için padişâhın halife olarak onayı alınacaktı. Ayrıca Akdeniz ve Karadeniz’de Fransızlarla İngilizlere tanınan ticarî haklar Rusya’ya da tanınacak, Kırım’daki Rus kuvvetleri geri çekilecekti. Aynalıkavak Tenkihnamesi’yle Rusya’nın Kırım’ı işgali durduruldu. Fakat çok geçmeden Kırım, Rusya’nın Osmanlı Devleti aleyhine genişleme politikasının başlıca alanı durumuna geldi. Antlaşma ile Osmanlı hâkimiyeti sona erdi. (*) Tenkihnâme: Daha önce hazırlanan bir belgedeki, detaylarına ait gereksiz görülen bilgilerin çıkartılarak 28 Nisan 1771: Maksut Giray, ikinci defa Kırım Hanlığı tahtına oturdu. 24 Haziran 1771: Ruslar, Or Kapı Geçidi’ni aştılar. Böylece Kırım üzerindeki Osmanlı hâkimiyetinin korunması imkânsız hâle geldi. 08 Temmuz 1771: Prekop Ruslar tarafından zapt edildi. Bu, Kırım’ın Ruslar tarafından işgal edilmesi demekti. Mart 1772: Üçüncü Selim Giray’ın ülkesini terk edip İstanbul’a gitmesi üzerine Kırım ileri gelenlerinin ittifakla belirledikleri istek üzerine İkinci Sâhib Giray, vekâleten Kırım Hanlığına getirildi. Devleti’nin Karadeniz’deki Osmanlı yönetimindeki BAHÇESARAY 17 yeniden hazırlanmış şeklidir. Tenkih kelimesinden gelmektedir. Tenkih: ayıklama, arıtma fazla ve lüzumsuz kısımlardan arındırıp yeniden düzenleme anlamında Arapça bir kelimedir.) 21 Nisan 1781: Ruslar tarafından Kırım Hanlığı tahtına oturtulmuş olan satılmış kukla Şâhin Giray, kendisine karşı girişilen ayaklanmayı bastırmak için Rusya’dan yardım istedi. Ruslar geldiler ve bir daha ayrılmamak üzere Kırım’a yerleştiler. 19 Eylül 1781: Kırım Hanı olarak 1767 – 1768 yılları arasında 1 yıl 5 ay, 1771 – 1772 yıllarında yaklaşık 2 yıl tahtta oturan Maksud Giray Han, mecburî ikamet sebebiyle Yanbolu’da yaşarken vefat etti. İkinci Selâmet Giray Han’ın oğludur. 1782: Bahadır Giray Kırım Türkleri tarafından han ilan edildi. 08 Nisan 1783: Rusya, Potemkin komutasındaki ordu ile Kırım’ı işgal etti. Kırım, Rusya’nın bir vilâyeti hâline getirildi. 09 Temmuz 1783: Rusya İmparatorluğu tarafından ilhak edilen Kırım Hanlığı, tarih sahnesinden silindi. Eylül 1784: General Potemkin, 25 sayılı yazı ile Kırım Türklerinin Kırım’dan sürgün edilmesi gerektiği konusunda Rus idâresine görüş bildirdi. 08 Kasım 1784: Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, Kırım’ın bağımsızlığına son veren İstanbul Muâhedesi imzalandı. 29 Haziran 1787: Kırım’ın Rusların eline geçmesinde başlıca âmil olan Şâhin Giray Rodos Adası’nda idam edildi. Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor. Kırım Hanı İkinci Devlet Giray’ın torunu ve Ahmed Giray’ın oğludur. 1772’de Kırım Hanı olan kardeşi İkinci Sâhib Giray tarafından kalgay / veliaht olarak tâyin edildi. 1774’te Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım’ın Rus nüfuzuna girmesine karşı çıkan ve 1775’te tahtı ele geçiren Dördüncü Devlet Giray’ın yerine, Ocak 1777’de Rusların desteği ile Kırım Hanlığına getirildi. Hanlığı, Osmanlı yönetimi tarafından tanınmadı ve Aralık 1777’de Üçüncü Selim Giray, hanlık beratıyla Kırım’a gönderildi. 1778’deki ayaklanmanın bastırılmasıyla Kırım tahtının tek sahibi olan Şâhin Giray, 1779 Aynalıkavak Tenkihnamesi’nin imzalanması ile Osmanlı Devleti tarafından da tanınmış oldu. 1782’de tâkip ettiği Rusya taraftarı siyâset sebebi ile çıkan yeni bir ayaklanma sonucu, Yenikale ve Kerç yöresine çekildi. Yerine, kardeşi İkinci Bahadır Giray getirildi. Ancak Ruslar, karışıklıklardan yararlanarak, Temmuz 1783’te General Potemkin’i Kırım’a gönderdiler ve Şâhin Giray’ı göstermelik de olsa Kırım Hanı ilân ettiler ve Kırım’ın Rus topraklarına katılmasını sağladılar. Şâhin Giray uygulanan baskılara dayanamayarak 1787’de Osmanlı Devleti’ne sığındı. Önce Rodos Adası’na sürgüne gönderildi. Bir müddet sonra Kırım halkına ihâneti şüphe götürmeyecek bir şekilde ortaya çıkanca, orada idam edildi. Aşağılanması amacıyla gömüldüğü yere bir mezar taşı bile konulmadı. 25 Ağustos 1786: Üçüncü Selim Giray Han, Kırklareli’nin Vize ilçesinde, 70 yaşında öldü. 18 BAHÇESARAY Kırım Giray Han’ın 1764 yılında tahttan indirilmesi ile yerine getirlien 3. Selim Giray 1767’de azledildi. 1770’de yeniden Han tâyin edildi. Rumeli’de oturan bütün sultanları yanına alıp Dobruca’daki Babadağ kasabasında Osmanlı ordusuna katıldı. İlkbaharda Ruslar Kırım’a saldırdılar. Or kalede yapılan savaşta Osmanlılar ve Kırımlılar galibiyet kazandılar. Serasker İbrahim Paşa, Rusları ülke topraklarından çıkardı. Fakat Ruslar Bucak’ı işgal ettiler. General Dolgoruvki bir beyanname yayınladı, bunda; ‘Siz Kırımlılar, Cengiz sülalesinden eski ve müstakil bir Devlet idiniz. Şimdi Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti haline düştünüz. Hanlarınız O’nun keyfine göre nasb ve azl olunuyor. Bizimle beraber olunuz. İstiklalinizi tanırız.’ dedi. Sultanlardan ve mirzalardan bu sahte sözlere inananlar çıktı. Zaten evvelden beri böyle yalanlara aldananlar yok değildi. Bunlar, Rusların Kırımlıları Osmanlılardan ayırıp himâyesiz ve yardımcısız bırakmak ve sonra yurtları ile birlikte ellerine geçirmek maksadı güttüğünü kavrayamayacak kadar saf ve gafil kişilerdi. Ruslar 1771’de Kırım’a yeniden saldırdılar. Osmanlılar ve Kırımlılar fena halde bozguna uğradılar. Serasker İbrahim Paşa esir düştü. Han, Kefe’den gemi ile İstanbul’a kaçtı. Savunmasız kalan Kırım’ı Ruslar baştanbaşa işgal ve istila ettiler. Bunun üzerine Türkiye ile Rusya arasında Romanya’nın Fokşan kasabasında sulh konuşmalarına başlandı, sonra Bükreş’te devam etti. Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Abdurrazzak Bahir Efendi, Rusya’yı elçi Obraşkof temsil ettiler. Rusya murahhası Kırım’a bağımsızlık tanınmasını, Kerç ve Azak kalelerinin Rusya’ya bırakılmasını istiyordu. Türkiye murahhası Kırım’ın müstakil olması şartını kabul etmedi; öteki şartları, Taman’da yeni bir kale yapmak şartıyla kabul etmek mecburiyetinde kaldı. 1771’de Kırım’a ikinci defa hücum eden yine General Dolgoruvki idi. Bunun dağıttığı beyannamedeki yalan sözlere inananların başında sultan konumundaki Şâhin giray ile bâzı Kırım ve Nogay mirzaları vardı. Kırımlıları tereddüde düşürerek parçaladılar ve Rus generali Dolgoruvki’nin saldırısına karşı mukavemeti zayıflattılar. İstanbul’a kaçan 3. Selim Giray Han’ın arkasından pek çok ulema, mirza da kaçtı. Bir kısmı Osmanlı ordusuna katıldı. Kırım Hanlığında düzen iyice bozulmuş, millet şaşırmış, bölünmüş ve kime inanacağını ve neye karar vereceğini bilemiyordu. Bu durumda Maksut Giray, Han tâyin edildi ise de kudret ve otorite sahibi olmadığı görülerek kısa bir zaman sonra azledildi. Yerine Kaplan Giray tâyin edildi. Osmanlı Rus savaşına katılmak üzere Bucak bölgesine gitti. Fakat Hantepe ve civarındaki savaşta Ruslara mağlup oldu. Ruslar Bender, Kiliya, Akkerman, İsmail ve Bükreş şehir ve kalelerini zapt ettiler. Kaplan Giray 11 ay sonra kendi arzusu ile tahttan çekildi. 22 Nisan 1787: Rus Çariçesi İkinci Katerina, eski sevgilisi-yeni başbakanı Grigory Potemkin ve yeni sevgilisi Aleksandr Yermolov ile birlikte; yedi büyük kadırga, 80’den fazla orta büyüklükte gemiden oluşan filo ile Kiev’den, Dinyeper ırmağı yolu ile Kırım’a hareket etti. (YİRMİ İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU) BAHÇESARAY 19 2010 Kurban Bayramı’nda Kurban Bağışında bulunanların listesi 1- 2- 3- 4- 5- 6- 7- 8- 9- 10- 11- 12- 13- 20 Halit Otçu Saide Elam Niyazi Elitok Berrin Elitok Zeynep Karahan Emel Karahan Kadri Bolat Yekta Önder Ruhsar Önder Bülent Onsoy Hamit Taymaz Halit İlhan Ayten İlhan BAHÇESARAY 14- 15- 16- 17- 18- 19- 20- 21- 22- 23- 24- 25- 26- Ahmet Selçuk Dokuzlar Ayhan İçten Seval İçten Bilge İçten Melike İçten Celal İçten Tülay İçten Berrak İçten Burak İçten Meryem İçten Şefik İçten Ömrüye İçten Ümran İçten 27- 28- 29- 30- 31- 32- 33- 34- 35- 36- 37- 38- 39- 40- 41- 42- 43- 44- 45- 46- 47- 48- 49- 50- 51- 52- 53- 54- 55- 56- 57- 58- 59- 60- 61- 62- 63- 64- 65- 66- 67- 68- 69- 70- 71- 72- 73- 74- 75- Tayfun Bulut Yavuz Özerboy Mine Olgu Kübra Özel Hatice Polat Fatih Kırım Macide Yalçın Nigar Baştuhan Ahmet Mümtaz Aydın Tahir Yüce Kök Hüsnü Cankurt Kadriye Sümer Bünyamin Aksungur Atilla İşlier Vicdan Kurt Murat Kırımlıoğlu Sevim Kırımadalar Emir Kırımadalar Betül Kırımadalar Alattin Kırımadalar İsmail Baybörü Birsen Gürsoy Gülçin Çandarlıoğlu Zafer Karatay Gülten Sonat Erol Gökdemir Nagehan Turhan Nihal Kurt Hasan Adilöztan Mahmure Borlu Nejat Sali( Romanya) Cengiz Orhan Uyguner İsmail Tülin Uyguner Bekir Burak Uyguner Nil Bentürk Uyguner Orhan Emir Uyguner Müşerref Öktem Utku Öktem Yüksel Elitok Oktay Tuğ Enibe Şener Ertuğrul Toksoy Arzu Mertol Hüriye Baki Sevinç Abacıoğlu Şerif Ekiz İsmail Ölmez Sevim Kalay Burak Demirsoy 7677787980- Burak Demirsoy Taner Selamioğlu Numan Bulburn Kadriye Mülayim Talat Dağcı (Arife günü kesilecek) 81- Şükrü Ulaş Atmaca 82- Hüseyin Buyan 83- Hasan Tarkan 84- Aydan Tarkan 85- Ülge Tarkan 86- Dilek Tarkan 87- Leman Tonguç 88- İsmail Tonguç 89- Resülullah Efendimiz (S.A.V.) 90- Süleyman Çelebi Akçura 91- Ayşe Özügül 92- Zahibe Çetegen 93- Hasip Çetegen 94- Aymin Yılmaz 95- Aynur Dağcı (Almanya) 96- Neriman Yontar 97- Nurten Yontar 98- Ayten Yontar 99- Remziye Önder 100- Numan Yüksel 101- Ercüment Canköy 102- Serkan Sava 103- Serkan Sava ( Adak) 104- Nevşehir Endüstri Meslek Lisesi Mustafa Ertürk 105- Nevşehir Anadolu Lisesi 12 A Sınıfı 106- Nevşehir Anadolu Lisesi 12 B Sınıfı 107- Nevşehir Anadolu Lisesi 12 C Sınıfı 108- Sinem Unutmazcan 109- Sena Demircanciloğlu 110- Ekrem Çorman 111- Bilgin Çorman 112- Nevin Gürkan 113- Şener Tora 114- Müstecip Baybörü 115- Ali Baybörü 116- Merih Özkarasu 117- Nilgün Özdemir 118- Kadir Nogay 119- Kadir Nogay 120- Dr. Edir Üsey 121- Ferihan Uğurlu 122- Mihrimah Güzel 123- Şükrüye Özahcılar 124- Kadir İslamoğulları 125- Erdoğan İslamoğulları 126- Mertol Şensoy 127- Nurettin Zorluer 128- Nebahat Zorluer 129- Hüsnü Zorluer 130- Kemal Özgiray (merhum) 131- Neyhiz Özgiray (merhum) 132- Hayriye Güngen (merhum) 133- Mustafa Özgiray 134- Selim Özgiray 135- Saime Eben 136- Nazif Güngör 137- Necati Tereyağoğlu 138- Volkan Esenkal 139- Gamze Esenkal 140- Hakan Kırımlı 141- Çiçek Kırımlı 142- Fatih Erge 143- Batu İçten 144- Şaziye Bolat 145- İrfan Tahiroğlu 146- Cevdet Tahiroğlu 147- Okyar Demirsoy 148- Sedef Çelikcan 149- Yusuf Ziya Çelikcan 150- Ayşe Asuman Özdemir 151- Mesut Canbaz 152- Nevşehir Damat İbrahimpaşa ilköğretim okulu ve Hacı Mehmet Şahin 153- Sevim Şener 154- Arzu Şener 155- Ekrem Varnacı 156- İbrahim Özkan 157- Giray Angun 158- Nesrin Özkan 159- Sami Eti 160- Ayhan Çakıroğlu 161- Ayşe Çakıroğlu 162- Erkan Çilmi 163- Hülya Çilmi 164- Ökte Çilmi 165- Safiye Çilmi 166- Semih Cilsim 167- İdris Cilsim (merhum) 168- Ayşe Cilsim (merhum) 169- Bedrettin Cilsim (merhum) 170- İbrahim Cilsim (merhum) 171- Hacer Cilsim (merhum) 172- Mehmet Cilsim (merhum) 173- Remzi Çilmi (merhum) 174- Recai Çilmi (merhum) 175- Semih Canıtez 176- Çağrı Yayım 177- Pınar ve Buğra Yayım 178- Sabri Tezcan 179- Sedat Temizsoy 180- Abdullah Onur Temizsoy 181- Şahinde Aydoğmuş 182- Ersin Aydoğmuş 183- Mehmet Uskuay 184- Burak Uskuay 185- Begüm Uskuay 186- Aslı Uskuay 187- Akın Erol 188- Nursel Erol 189- Alattin Gökdemir 190- Hüsna Demirsan 191- İbrahim Mesut Türa 192- Özden Kalkay 193- Ülkü Atol 194- Murat Vatansever 195- Şükran Oktay 196- Murat Atakan 197- Selçuk Yılmaz 198- Sinem Tezgül 199- Sevcan Tezgül 200- Pınar Tezgül 201- Emin Bilgiç 202- Evren Ergin 203- İhsan Vadna 204- G.F. Dilek Öner 205- Kayım Bahadır 206- Dr. Aziz Alemdar 207- Caner Toplu 208- Mukaddes Ercüment 209- Feruzan Ercüment 210- Niran Başaran 211- Müstecip Ülküsal (merhum) 212- Buket Güvenel 213- Şükran Güvenel 214- Dilek Karahan (adak) 215- Dilek Karahan (adak) 216- Ziya Otçu ( adak) 217- Kaan Otçu 218- Ayşenaz Uluışık 219- Jülide Yılmaz BAHÇESARAY 21 SÜRGÜN TOPRAKLARINDAN TÜRKİYE’ YE SELAMLAR Kırım yolları açıldıktan sonra Andahancan, birçoklarımız dedelerimizin yurdunu Ayhan, görmeye, büyüklerimizden dinleyip kafamızda canlandırmaya çalıştığımız Mirzali, soylarımızın hayatta kalanlarını bulmak Nariman, ümidiyle Kırım’a gidip gelmeye başladık. Birkaç kere gidip geldikten sonra, bir Melih, baktık ki, Kırım içimize doldu, ondan Enver uzakta bulunduğumuz vakit sıla hasreti çekmeye, orada tanıştığımız bütün insanları bir akrabamız olarak görmeye başladık Biz İçten ailesi olarak öz akrabalarımızın hayatta bulunan bir ferdine henüz rastlamadık. Fakat tanıştıklarımızdan Kakura ailesini soyumuz yerine koyduk. Bugün 1944 sürgün yılından 67 yıla yakın bir zaman geçtiğine ve o tarihte 2-3 yaşlarında olan çocukların hafızasında o günlerden bir iz kalamayacağına göre, 300 bine yaklaşan Kırım Tatar nüfusunun büyük çoğunluğunu meydana getiren 70 yaşın altındaki ve 20 yaşın üstündekiler hep Kırım dışında, kimisi Özbekistan’da, kimisi Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Urallar v.b. illerde doğup büyümüş, yetişmiş, bugünkü hayat birikimlerine sahip olmuşlardı … Bu insanların ortak paydaları ise ana babalarından aldıkları Kırım sevgisi, Kırım Tatarı kimliği, ana dilleri ve … yarım asır boyunca üzerlerinden eksik olmadığı komünist rejim kâbusunun kara bulutu idi. Kakura kardeşler Özbekistan’ın Andican ilinde, Baytok kentinde doğup büyümüşlerdi. Hayat sıkıntılarının yanısıra, Özbekistan’a okul hayatları, gençlik hatıralarıyla, kurdukları dostluklarla, güzel hatıralarla bağlı idiler. Özlem ve sevgiyle anarlardı orada yaşadıkları günleri. Özbekistan’ı ben de merak etmeğe başladım. Ve geçtiğimiz Aralk 2010 yılı içinde Enver Kakura’nın kılavuzluğunda Özbekistan’a ayak bastım. İstanbul’dan ben Ayhan İçten ve Melih Cilsim, Akmescit’ten, sanatçı Server, Yunus ve Ayder kardeşlerin ağabeyleri olan iş adamı Enver Kakura, Nariman Opasayev ve Ayder Ağa gidiyorduk. Taşkent’e indik. Oradan Andican’a vardık. Andahancan ve Mirza-Ali kardeşler karşıladı. Andican’da konakladık. Enver Kakura’nın Andican ve özellikle Baytok’ta yaşayan Kırım Tatar ve Özbek dostlarını, onların çalıştıkları yerleri ziyaret ettik. Mezarlığa gidip Kakura ailesinin yakınlarının mezarı başında dualarımızı ettik. Özbekistan’da geçirdiğim günlerde Kırım Tatarları ile Özbeklerin birbirlerine kardeş hisleriyle bağlı olduklarının tanığı oldum. Sürgünün ilk günlerinde Sovyet propagandası Kırımlıların vatan haini oldukları için yurtlarından alınıp buraya getirildiklerini yaymışsa da, zaman içinde bu iftiralar sönmüş, 22 BAHÇESARAY Şampiyon Ötkirberk ile. (Kırmızı eşofmanlı, madalyalı olan ise bendenizim) Sovyetler çökmüş, çözülmüş, Kırım Tatarı ve Özbek iki kardeş olarak ayakta kalmışlardır. Bizim milletimizin kimliğinin saklamasında Özbek kardeşlerimizin de Müslüman ve Türk soyu olmasının çok etkisi olduğunu düşünmeye başladım. Bu seyahatimizde Sovyet propagandasının çok etkili olmadığını, Türklerin birbirlerini unutmadığını gördük. Özbek halkının Türkiye’ye ve Türk halkına saygı ve sevgisine de tanık oldum. 1999’da 75 kilo Dünya şampiyonu, 2001’de 75 kilo Dünya ikincisi, 2002’de 75 kilo Asya şampiyonu, 2004’te 81 kilo Olimpiyat üçüncüsü, 2005’te 81 kilo Dünya üçüncüsü olan ve bu yüzden kendisine “Özbekistan halkının kahramanı” unvanı verilen böksör Ötkirbek Haydarov ile tanıştık. Ötkirbek kendisine devlet başkanı İslâm Kerimov’un armağan olarak verdiği “ton”u (kaftanı) bana hediye etti, beni kucaklayıp Türkiye’ye selâmlarını iletmemi istedi. Özbek dostlarımızın misafirperverlik ve hediyelerinden mutlu olduk. Türk Dünyasının çeşitli köşelerindeki insanların birbirini bu denli sevmesi beni mutlu etti. Bunu görmek bu seyahatimin en heyecanlı anlarından biri oldu. Yiğit böksörü ve diğer tanıştıklarımı ben de çok beğendikleri ve Türk dünyasının yıldızı olarak gördükleri Türkiye’mize davet ettim. Sağlıkla kalınız, sevgili “Bahçesaray” okuyucuları. Ayhan İçten , İstanbul Şarkılarla Şiirlerle Türkülerle ve Tarihî Örneklerle A D L A R I M I Z Türkiye’de “adlar bilgisi” alanında en çok çalışan kişi olan Aydil Erol’un bu kitabı 4. baskısını yapmış bulunuyor. 3. baskısında 7.500 kişi adı bulunan eserin bu baskısında 17.500 kişi adı yer almış; 3. baskıda 500 olan “Ad Koyma Âdetleri” de 823’e varmış durumda. Zaman zaman kimi adları yadırgadığımız olur. Ayaz, Aydınlık, Çirkin, Emanet, Hacıbaba, Hicran, Hudaverdi, Kıymafelek, Satılmış, Sevindik bunlardan bazılarıdır. Bu adların konulma sebeplerini adı geçen bölümde buluyoruz; hem de 823’ünü birden…Bu bölüm de alanında tek olan bir çalışmadır. Yalnız Türkiye’nin değil, Türk Dünyasının da en kapsamlı eseri olan ADLARIMIZ, bu özelliğini daha nice yıllar koruyacağa benzemektedir. Çalışmalarını Türkiye ile sınırlamayıp Türk Dünyası’ndan örneklerle zenginleştiren Erol, birçok ada örnek verirken onların çeşitli Türk Cumhuriyet ve Topluluklarında da kullanılmış olduklarını, küçük söyleyiş farklarını bile göstererek dile getirmektedir. Sözgelişi: Aybike, Çolpan adlarını duymayanımız yoktur; ama Aydınbike’yi, Tançolpan’ı İdil-Ural Türklerinde görüyoruz. Yazıcı bunlarla da yetinmeyip o adı taşıyan tarihî kişilerden, kahramanlardan, alanlarında söz sahibi olanlardan da örnekler vermektedir. Almıla, Ayyaruk, Tomris, Çiçi, Süyüm Bike, Nene Hatun, Kara Fatma, Nazife Hanım, Dadaylı Hâlit Beğ, Rahime Kaptan, Şerife Bacı, Edip Ayel, Hulûsi Behçet, Gazi Yaşargil, Salih Murat Uzdilek, Gaspıralı İsmail Beğ, Resulzâde, Şeyh Şâmil, Şâhin Beğ, Osman Batur, Celâl Dora, Elif Naci, Mihail Çakır, Süleyman Çolpan, Şehriyar, Şevki Beğ, Hacı Ârif Beğ, Tebrizli Ali, Osman Mazlum, Dr. Sadık Ahmet, Numan Çelebi Cihan, Mağcan Cumabay, Cengiz Topel, Tayyareci Fethi Beğ, Babur Şah, Musa Mahmut, Zehra Bektaş, Yetik Ozan, Âşık Veysel, Ahmet Bican Ercilasun, Dursun Yıldırım, bunlardan yalınız birkaçıdır. “Bitişlerine Göre Adlar” da kitabın ayrı bir özelliği ve güzelliği. Şairane bir üslûpla kaleme alınan her baskının “Sözbaşı”larının da birbirinden güzel olduğunu söylemeliyiz. Adlarımız’daki kimi sözleri aktarmak isteriz. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan şöyle diyor: “Biz, temiz Müslümanlarız; bid’at nedir bilmeyiz. Bu sebeple Allah halis Türkleri aziz kıldı.” Selçuklu hükümdarı Sultan Sançar şöyle der: “Allah bu dünyayı bizim tasarrufumuza tevdi ve emanet etmiştir. Bütün emîrler ve hükümdarlar memurlarımızdır.” Prof.Dr. Turan Yazgan da şunları söylüyor: “Zenciler de dahil yeryüzünde hiçbir millet Türkler kadar soyulmamış, Türkler kadar sömürülmemiştir.” Kırım Türklerinin efsanevî yolbaşçısı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da şöyle konuşuyor: “Mücadelemiz bu topraklarda (Kırım’da) halkımızın egemenliğini tesis edilinceye kadar bir gün bile durmaksızın devam edecektir.” Edirne mebusu Şeref Beğ: “Allah, Türk milletini mağlup edecek bir kuvveti yaratmamıştır.” Selçuk Uysal: “Dünyanın nabzı Türklüğün avuçlarında atmalıdır.” Aydil Erol’un şu sözlerine katılmamak mümkün mü: “Bir Türk’ün yavrusuna ad verirken Türkçe olanları tercih etmesinin, kıskançlıkla onları koymasının millî bir görev olduğuna inanıyoruz. Yalnız yavrularımıza değil, evlerimize, sokaklarımıza, mahallelerimize, köyümüze, kentimize, ilimize, obamıza, malımıza, mamûllerimize, ırmağımıza, çayımıza, deremize, gölümüze de Türkçe ad vermenin boynumuza borç olduğu inancındayız…Bu kitap, bu açıdan bir hizmet görebilirse kendimizi mutlu sayacağız.” -------Çağrı Yayınları: Divanyolu Caddesi, Işık Sokağı, Nu.16, Sultanahmet/İstanbul, tel: 0212 516 20 80-81 e-posta: [email protected] BAHÇESARAY 23 TAŞ HAN’a dair birkaç hatıram Turan GÖZLEVELİ (d. 1938) Şekerci Hanı ve Taşhan Kırım muhacirleri için tarihi önemi Taşhan sonraki yüzyıllarda, olan bir binadır. Osmanlı başkentinde, zaman zaman bu tur göç Taşhan, Fatih Camii’nin Malta Carşısı olaylarında barınma yeri kapısından çıkışta, ilk sağa dönüşte, 15-20 adım kadar ileride, sağdadır. Fatih dönemine ait olmasına olarak kullanılmıştır. Her rağmen, bu özelliklerinin çoğunu kaybetmiştir. iki han da, çoğunlukla da ticari amaçla veya depo Taşhan’ın, yine az aşağısında, Fatih Camii’nin Malta olarak işlev görmüşlerdir. Taşhan’ın tekrar eski orijinal fiziki durumuna Kapısı’ndan çıkışta, sola dönüşteki sokakta bulunan Şekerci Hani ile birlikte, Fatih Camii’nin İstanbul’un getirecek düzenlemelerin bir an evvel başlatılarak, fethinden sonraki ilk inşaatı sırasında, inşaat KırımTatar Göç Müzesi hâline getirilmelidir. Hanın isçilerinin kalması için yaptırılmış olduğu söylenir. tüm zemini 1x1 m. malta taşı ile döşendiğinden, her Bilhassa Şekerci Hani’nin inşası için bu tespit doğru hâlde bu özelliğinden dolayı Taşhan denilmiştir. olmakla birlikte, Taşhan’ın daha çok Venedik veya Hanın o zamanki hali ile bu günkü hali çok farklı, Ceneviz (Cenova) özellikleri taşıdığı, Fatih dönemi ilaveler ve bilhassa zemine dökülen betonlar binanın öncesinde, Bizans’ta yerleşen İtalyan kolonisi özel yapısını çok bozmuştur. Türkiye’deki tüm Kırım Tatarlarının maddî, manevî imkânlarının sağlanması tarafından inşa edildiği de öne sürülmektedir. için gerekli çalışmalar bir an evvel başlatılmalıdır. Taşhan, 1925-1950 senelerinde Kırım’dan gelen Kırım Tatarlarının ilk konaklama yeri olmuştur. 2. Dünya Savaşı’nın maddî, manevî imkânsızlıklarının devam ettiği şartlarda, Taşhan’da yaşayan Kırım Tatarlarının yaşam standartları çok düşüktü. Onlar için fakirlik bile zenginlikti. 10 kişinin bir odada kaldığı, mutfak, banyonun hiç olmadığı, suyu akmayan 3 helâyı 50-60 kişinin kullandığı yaşam seviyesini anlatmakta güçlük çekmekteyim. Başta İstanbul olmak üzere, tüm Türkiye’de avuç açan, yardım isteyen bir Kırım Tatarı görülmemiştir. Kırım Tatarları birbirlerine kardeşten daha yakın olmuşlardır. Fatih’te Hamza Göktay’ın* kahvesi Kırım Tatarlarının yardımlaşmalarına da çok Dedesi büyük destek ve yardımlar sağlamıştır. Bu Tatarlar Taşhan, buğun bütün bu özelliklerini yılmadılar, çalıştılar, birbirlerine destek oldular. yansıtacak konumda değildir. Binaya daha sonraki İçlerinden yüzlerce insanı çalıştıran çok büyük iş yüzyıllarda ve bilhassa ondokuzuncu ve yirminci sahipleri çıkmıştır ve bunların çocukları daha da yüzyılda yapılan ilaveler, binanın eski özelliklerini işlerini geliştirerek devam ettirmektedir. yansıtmasına engel olmaktadır. Ayrıca Taşhan bugün Bahçesaray’ın en tanınmış ve en zengin Fatih merkezindeki çarsıda yer alan herhangi bir ailelerinden olan dedem Yakup Çaygöz: Atalarından işhanı görünümündedir. Ancak içine girince, yer gelen Osmanlı kimliği ile Kırım/Bahçesaray’da yer fetih dönemi özelliklerini keşfetmek mümkün doğmuştur. Ananem Rukiye Hanım ile evliliklerinden, olmaktadır. Emine, Zeliha, Mahmut, Zeynep, Mehmet, Gülnar Taşhan ile Şekerci Han’ın, Kırım’da çocukları olmuştur. Komünist ihtilalinden sonra bilhassa Yalı Boyu’nun, yani Kefe ve eski Cenova Çaygöz ailesi çok sıkıntılı, baskılı zulüm altında liman şehirlerinin Osmanlı’ya ilhakından sonra, yaşamaya mecbur edilmiştir. Dedem tüm servetini buralardan getirilen göçmenlere de geçici barınma rüşvet vererek ailesini İstanbul’a kaçırmıştır. Dedem, yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu göçmenler ananem ve çocukları, 1935’te Kırım’dan yalnız içinde, Hıristiyan ahali (Ermeniler ve Hıristiyan üzerlerindeki elbiseleri ile kaçarak geldiklerinde, oldukları için Ermenileş-miş Kıpçaklar) de vardır. Taşhan’ın iki odasına yerleştirildiler. 1960 senesine 24 BAHÇESARAY Babası, gazete satıcısı ve bakkal dükkanında kadar bu handa yaşadılar. Annem Emine Hanımın, babam İsmail Gözleveli ile evliğinden doğan ilk çocuklarıyım. Babam, annem Karagümrük’te oturmalarına rağmen, çocukluğum bu handa geçmiştir. Bilhassa okulumun yaz tatilinde, Taşhan ve Fatih camii civarı tüm çocukların oyun alanıydı. Taşhan’ın 30 odasında, hangi Kırım Tatar ailesinin kaldığını biliyorum. Çiğbörekçi Ali akay: Ali amca, hanımı Kafiye teyze, oğlu İsmail, kızları Dilara ve Aliye. Taşhan’da yaşayanların tümü Ali amcanın çiğböreğini doya doya yemişlerdir. Ali amca Fatih’te en ünlü çiğbörekçiydi, tüm Malta çarşısı ve Çarşamba Pazarı esnafı Ali amcanın çiğböreğini yemişlerdir. Şoför Şükrü amca, hanımı Saadet teyze, oğlu durumları yükseldiğinde Taşhan’dan ayrılıyorlardı. Sabahattin, kızı Sevim. Ayrılanlar maalesef Taşhan’da oturduklarını Tevhide Tarkan teyze, eşi Vefa amca gizlediler. veremden vefat etti, hasta yattığını ve vefat ettiğini Fatih semtinde, Taşhan, Şekerci Han, hatırlıyo-rum. Kızı Zehra’da veremden vefat etmişti. Oğlu Haydar Abi’nin düğününde bulundum. Sarıgüzel mahallesi Yedi Odalar, Şehremini Kırım Kızları Melahat, Münevver (Kara dinpal derdik) ve Tatarlarının toplu yaşadıkları yerlerdir. 1920-1950 seneleri arasında İstanbul’a Kırım ve Avrupa’dan Müzeyyen idi. binlerce Kırım Tatar göçmen gelmiştir. Çoğu Nafi Akay amca: Malta çarşısının meşhur Anadolu’ya dağılarak, evlenerek kimliklerini limon satıcısı, herkes tanır, severdi. Hanımı Habibe kaybettiler. Tahsilli ve maddî durumları müsait olanlarda, mühaceret kanunundan istifade ederek teyze, oğlu Haydar, kızları Sıdıka, Ayşe. Amerika’ya göç ettiler. İki dayım ve iki kardeşim Alime hanım teyze: Hanın en yaşlı, en sayılan Amerika’ya göç ettiler. sevilen, sözü dinlenilen hanımıydı. Bu kısa makalemin biz Kırım Tatarlarının Kardeşim Turgut’un sütannesi, Nimet teyze, Turgut’un sütkardeşi Mürvet küçük yaşta vefat etti. yakın tarihine bir nebze de olsa ışık tutacağını, benim gibi başkalarının da hatıralarını yazarak göçler Oğulları Şevket, Sabahattin. tarihimize bir katkı sağlayacağını ümit ediyorum.. Aileler, genellikle 2-3 sene burada yaşdıktan Bak: Zafer Karatay’ın ‘‘ Hamza Akay’ın kahvesi’’ sonra odalarını yeni gelenlere teslim ederek ayrılıyorBahçesaray Gazetesi sayı 54 ve lardı. Taşhan’da tahminen 30 aile 150 kişi devamlı Cafer Seydahmet Kırımer’in Taş Han Hikayesi, yaşamaktaydı. Çocuklar evlenerek, aileler de maddî Bahçesaray Gazetesi sayı 63 BAHÇESARAY 25 Çeşme’ dekİ I. Kaplan Gİray Han heykelİ Emel Uygur Ağustos 1995’te Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu İzmir Belediye Başkanı Burhan Özfatura’nın davetlisi olarak geldiğinde kendisine Çeşme kasabasında bulunan Kırım Hanı I. Kaplan Giray Han’ın mezar taşı da gösterilmiş, ileriki yıllarda bu keşifle ilgili olarak Belediyenin bazı çalışmaları olacağı bildirilmişti. Zaman içerisinde Çeşme Belediyesi, başkan Nuri Ertan ve araştırmacı Aydoğan Demir düşündükleri çalışmaları yapmış ve bugün Çeşme İskele Meydanında I. Kaplan Giray Han’ın heykeli yer almaktadır. Hanın mezartaşı Çeşme Müzesine konulmuş, Hanlığı sırasında Akmescit’te, Hansaray’da Han’ın yaptırmış olduğu Çinili Çeşme’in bir benzeri. Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü, Çeşme Belediyesi ve Çeşme Müze Müdürlüğünün işbirliğiyle Çeşme Marina’sının önüne yaptırılmış. Arkadaşımız Zafer Karatay’nın Çeşme’de çektiği Kırım tarihiyle ilgili bu eserlerin görüntülerini Dergimiz okuyucularına takdim ederken, bu eserlerin meydana getirilmesine emeği geçen kurum ve kişileri tebrik eder, takdirlerimizi sunarız. I. Kaplan Giray Han ( 1680 Rodos – 1737 Sakız) I. Kaplan Giray Han Hacı Selim Giray Han’ın oğludur. Babası Rodos adasında sürgünde iken doğmuş, aralıklarla (1707 ; 1713 -1716 ; 1730 – 1736) üç kere Kırım Hanı olmuş ve 1737, yılında sürgün bulunduğu Sakız (Kiyos) adasında ölmüştür. Kırım Hanlığı 1475 yılında Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı egemenliğine girmiştir. Bu tarihten Rus esaretine düştüğü 1783 yılına kadar Hanlık iç işlerinde serbest, dış politikasında ise Osmanlı İmparatorluğuna tabi olmuştur. Taht kavgasında yenik düşen hanlar Osmanlı topraklarında bir malikânede sürgün tutuluyorlardı. I. Kaplan Giray’ın hastalıklı bir insan olup Sakız adası’-nda öldüğü, Çeşme’de toprağa verilmesini vasiyet ettiği bilinir. I. Kaplan Gİray Han’ın ömrünün sonu (Müstecib Ülküsal – “Kırım Türk Tatarları – Dünü, Bugünü, Yarını” kitabından) “1736 yılında Azak kalesinden gelen haberciden Rusların 100.000 askerle bu kaleyi kuşattıkları öğrenildi. Bu durum İstanbul’a bildirildi. Kaplan Giray ordusu ile düşmanı Or kapısı dışında beklemege başladı. Yedisan kabilesi de bütün malı ve eşyası Kırım’a geldi, silâhlanıp askerler ile birlikte düşmanı bekledi. Han’ın ordusunda asker az değildi. Fakat ateşli silâhları ve bilhassa topları azdı. 15 gün sonra Ruslar Gazi Kerman kalesine geldiler. Sefer Gazi Mirza Rusları gözetlemek üzere gitmişti. Rus süvarileri Sefer Gazi Mirza’yı Han’ın ordugâhına kadar kovaladılar. … Ruslar, 30 bin kişi ile üç generalin komutası altında Safer ayının ilk günü Or kalesine saldırdılar. Karşılarında ve 26 BAHÇESARAY kütüphaneyi yaktılar. Or kalesini havaya uçurdular. Bu olay Rusların ne kadar kuvvetlendiklerini, Kırımlıların artık onlara karşı durmakta büyük zorluğa uğradığını anlatmak bakımından çok düşündürücü idi. Batı Avrupa’da icat edilip geliştirilen silâhlarla donatılan Rus orduları karşısında artık ok, yay, kılıç, kalkan ve süngü ile veya eskimiş, demode olmuş silâhlarla korunmanın ve hele saldırıp savaş kazanmanın mümkün olmayacağı meydana çıkmıştı. Bundan merkezde Han, sağında Kalgay Fethigiray, Kırım ve Yedisan askerleri ile, solunda Nureddin Arslan Giray dört Şırın mirzası ve askerleri ile yer almışlardı. Rus süvarileri general Münnih’in komutası altında şiddetle saldırıya geçtiler. Fakat Kırım süvarilerinin daha şiddetli karşı saldırılarına dayanamadılar, geri çekildiler. Aradan üç gün geçti. Ruslar bütün kuvvetlerini ve toplarını alıp tekrar geldiler. Ordularının çevrelerini birkaç sıra arabalarla sarıp muhafaza altına aldılar. Askerlerinin hepsinde ateşli silâhlar vardı. Ruslara karşı koymada yetersiz kalan Kırım Ordusu Kara Cılga’ya, oradan Kanlı Cak mevkiine kadar gerilemek zorunda kaldı. Fakat orada da tutunamadı; Or kapısından içeri Kırım’a girdi. Kırımlılar kahramanca döğüşüyorlardı. Ama asker sayısı ve silâh bakımından Ruslar çok üstündü, İstanbul’dan da yardım gelmemişti. Kırımlılar, Balçık Hendek denilen yerde üç gün direndiler ; Rusları ilerletmediler. Fakat dördüncü günü sabaha karşı Ruslar sessizce Balçık Hendek’lere kadar sokulup ansızın hücuma geçtiler. O esnada Or kalesinde bulunan Han’ın atı bir kurşunla öldürüldü. Yanında bulunan Cantimur mirzanın atı da bir kurşun isabetiyle telef oldu. Han canını zor kurtardı. Kalede kuşatılmış kalan askerlerin hepsi şehit oldu. Han, Ceterlik suyu bölgesine gidip yeniden askerini topladı ve Or kalesini kurtarmaya koştu. Fakat Ruslar kaleyi tamamen ellerine geçirmişler ve askerlerini Kırım içersine sürmüşlerdi. Kara Doğan’ı, oradan Gözleve’yi ellerine geçirdiler. İkisini de yağma etip yakıp yıktılar. Artık Rusları durduracak kuvvet yoktu. Nitekim Bahçesaray’ı da yakıp yıktılar ve yağma ettiler. Sonra Karasu Bazar ve Akmescit şehirlerini de ellerine geçirdiler. O sırada Kırım’da zuhur eden taun hastalığı pek çok Rus’un ölmesine sebep oldu. Bundan korkan Ruslar 94 gün kaldıktan sonra Kırım’ı bırakıp gittiler. Giderken Selim Giray Han’ın meydana getirdiği çok zengin ve değerli başka gerek Osmanlı da ve gerek Kırım’da düzenli bir devlet kurulması, milletin birlik olması, hurafelere dayanan taassubun atılması zaruretlerinin anlaşılması şart olmuştu. Ama ne yazık ki bu zaruretler henüz tam olarak anlaşılmış değildi. Kırım’da meydana gelen bu acı olaylardan sonra 1736 yılının sonuna doğru Kaplan Giray Hanlıktan azledilip Sakız adasına sürüldü ve orada öldü. I. Kaplan Giray siyasette ve idarede meharetli, cesur ve tedbirli idi. Fakat hastalıklı idi. … Üç kez olmak üzere, 11 yıl 6 ay hanlık yapmıştır. BAHÇESARAY 27 Safiye Nezetli teyze EVEQØ^HERE]VØPEPØ 9]ØPSPHY (1918 / 1919 Gözleve - 4 Kasım 2001, Akmescit) Babası 1919’da bolşevikler tarafından öldürülmüştü. Bir süre sonra annesini kaybetmiş, anneannesi tarafından büyütülmüş. Safiye akrabaları tarafından okutulur. İkinci Dünya Savaşı başladığında Karasubazar’da öğretmendi. Almanlar Kırım’i işgal eder. Çekilirlerken, birçok Kırım Tatarı gibi, onu da uçakla Almanya’ya çalışma kampına götürürler. Polonya üzerinde iken paraşütle atlayarak inmeleri istenir. Paraşütünü açamaz. Hızla düşmekte iken bir alman pilot durumu farkedip paraşutünü tekmeleyip açılmasını sağlar. Kurtulur. Kampta vatandaşı Hüseyin Nezetli ile evlenir. Kamptan kaçarak Paris Türk elçiliğine sığınırlar. Burada çalışırken Brezilya’ya göç eden bir grup Almanla birlikte, birkaç Kırım Tatar ailesi olarak onlara katılırlar. Brezilya’da Arjantin sınırında bulunan Curitiba kasabasına yerleşirler. Bir Kırım Tatar kolonisi meydana getirir, yardımlaşır, iş kurarlar, semtlerine bir cami ve Müslüman Cemiyeti binası inşa ederler. 1983 yılında her şeylerini satıp karı koca İstanbul Ataköy’e gelip yerleşirler. 1984‘te eşi rahmetli olur. İstanbul Kırım Derneğinin faaliyetlerinde şevkle yer alır. Emel Vakfının kurucu üyelerinden biri olur. 1990’dan sonra Kırımlılar kitle halinde dönmeye başlayınca her yıl Kırım’ı ziyaret eder. 2000 yılında Akmescit’te bir ev alıp Kırım’a yerleşir. 4 Kasım 2001 tarihinde Akmescit’te vefat etti. Rahmetli Safiye teyze sağlığında, şairimiz Eşref Şemizade’nin bir mısrasını son arzusunu ifade etmek için zaman zaman kullanırdı : “Kündĭgĭmnĭñ kanı tamğan toprağımda öleyĭm.” derdi. Allah dileğini kabul etti. Ölmeden önce Akmescit’teki evini Emel vakfına bağışlamıştı. Kiraya verilen evin geliriyle her yıl minik öğrenciler arasında Ana dili okuma yarışması yapılır, Safiye Nezetli adına ödüller verilir. Saim Osman Karahan SAFİYE TEYZE İÇİN Seyran Süleyman (d. 1979) Kırımtatar Yazarlar Birliğinin üyesi, “Yañı Dünya” gazetesinin yazı işleri müdürü. Aşağıda onun Safiye Nezetli teyze hakkında yazıp gönderdiği iki kısa hatırası ile bir şiirini sunuyoruz okuyucularımıza. Bundan 10 yıl evelsĭ yurtumıznıñ sadıq evlâdı Safiye hanım Nezetli Qırım’ğa henüz köçip kelgen edi. Bir gazeteci olaraq onıñ yaqında yerleştigi dairesine yol aldım. Safiye hanım meni ömürinde birinci kere körgenine baqmadan evine derahal davet etti ve ilk- 28 BAHÇESARAY evelâ aşhaneden sıcak çay ve qurabiyeler, şırınlıqlar ketirdi. Ekimiz çay içerek bolbol subetleştik Mülâqatımız soñundan “Maarif İşleri” gazetesinde dünya yüzü kördi. 2001 senesi Safiye hanım vefat etti. Bu cesaretli qadın soñki nefesine qadar milletini qayğırdı. Bu fani dünyanı terk etmezden evel qırımtatar balaları içün öz parasına defterler çıqardı ve olarnı bedava darqattı. Safiye hanım ile ekinci ve soñki körüşüvim Aqmescit’teki “Maarifçi” derneğiniñ ofisinde oldı. Orada birisi : “Safiye hanım bizim ğururımız” degende, o : “Ğurur sözüni begenmeyim. Men sadece elimden kelgenini yaptım” dedi. İşte, ğayet ikmetli ve mütevazi bir insan edi. Safiye hanım vefat etse de, onıñ hatırası dünyalar turğance yaşayacaqtır. “Men de ümüt etken edim, Çet ellerni barıp körmek. Amma başımda yazılğan, Çet ellerde ömür sürmek.”, - 3. Ömir yoldaşı Üsein, İstanbul’da can bere. Şundan soñra kart Safiye, Bir özü Vatan’ğa kele. Fedakâr vatandaşımız Safiye hanım Nezetli’niñ hatırasına: Dep Safiye’miz ah çekip, Ateş yana yüreginde. Lânetley öz taliyini, Yañğız qalıp çet elinde. Aqmescit’niñ merkezinde, Yaşay çok katlı bir evde. Halqnen birge küle, ağlay, Yalta, Kerç, Sudaq, Kezlev’de. 1. Çufut qale eteginde Biñ on ekinci senesi Peyda ola qorqu bilmez, Yaşlavlılar sülâlesi. 2. Yürek sevdasız yaşamaz, Cefa çekse de dünyada. Mına bizim Safiye’de, Sevda ola Avstriya’da. “Men de, halqım, can çekiştim, Vatandan uzaq yerlerde. Amma öz ana tilimni, Unutmadım iç bir yerde. Geraylar’nen birge olar, Arbiy seferge qatıla. Yurtnı qorçalamaq içün Duşman üstüne atıla. Simeiz’li Üsein’nen** Beraber ömür quralar. Qayda barsalar, olarnı Taqip ete hatıralar. Tuvğan tiliñ, tuvğan yurtuñ, Bu seniñ baylığıñ, bahtıñ. Halqım, dayan, keri qaytıp, Vatanıñnı coyma saqın.” Yıllar keçe ve asırlar, Etrafta alem deñişe. Tek deñişmey Yaşlavlılar, Soy-nesilleri keñleşe. Avstriya’nı terk etken soñ , Brazilya’ğa köçeler. Anda olarnı bekley iş, Em de yuqusız geceler. Degeni alâ aqlımda, Alâ aqlımda közleri. Halqım, yalvaram- yalqaram, Unutılmasın sözleri. Gaspralı’nıñ saçqan nuru, Olarnı da aydınlata. “Caillik bizge yaraşmay”, Dep ögrete ulu ata. O tarafta zavallılar, Kündüz demey, gece demey, Yıllar boyu çalışalar, Yürekten Qırım’nı silmey. Halqnıñ qayğı qaseveti, Onıñ olğan edi derdi. Vatanına qaytmaq içün, Bütün ömürini berdi. Biñ dokuz yüzon dokuzda, Dünyağa kele Safiye. Babası Yaşlavlı beydir, Anası körümli bike. Eviniñ birinci qatında Tükân açıp, mal satalar. Velâkin on yıllardan soñ, Deñiz artına qaytalar. İçbir zıncır ve sınırlar, Tutıp olamaz insannı. Eger onıñ yüreginde Salte, yaşasa Vatanı. Rus istilâsı altında, Zorluq çeke aile. Teleş’te* açılğan çeçek, Öse soylar elinde. Qırım’ğa yaqın olmak ‘çün, Avuşalar Türkiye’ge. Bu yerlerdeki tatarlarnen, Çalışa olar el-elge. Bu bir masal, destan degil, Degil efsane, ballada. Ne aqqında olğanını, Añlar eñ küçük bala da. Tasil ala, yahşı oquy, Ahır-soñu oca ola. Birden, qanlı cenk başlana, Nice taqdirler yarıla. Kâde bir aftağa, ayğa, Yalta’ğa kele Safiye. “Belki rastkelir tatarca Söylegen soydaşlar”, diye. Yazdım, unutılmasın dep, Nezetli Safiye oca. O kibi cesür perverler, Yaşağanlar qaramanca.” Nice qırımtatarları, Tuvğan Vatandan quvula. Vatandan uzaq yerlerde, Qorantaları qurula. Dünyanıñ dört köşesinde, Yaşay bizim vatandaşlar. Amma Safiye Nezzetli, Kibi vatansever azlar. Yazdım, unutılmasın dep, Nezeli Safiye oca. O kibi cesur perverler, Yaşağanlar qaramanca. Safiye’ni de basqıncı, Alıp kete öz yurtuna. Yaş ğonceniñ naziq qalbi, Yaralı quşday çırpına. İstanbul’daki dernegin, Eñ faal azası odır. Dey : “Ya Vatanğa qaytacam, Ya meni şu yerde öldir !”. Teleş* – Qırım’nıñ Kezlev bölgesindeki bir köyniñ adı. Üseyin** Nezetli – Qırım’nıñ Simeiz köyünde doğdı. Onıñ hatırasına bir şiir yazdım. Safİye BAHÇESARAY 29 CAMALA İSTANBUL’DA 26 Ekim 2010 tarihinde Ukrayna’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda Ukrayna Başkonsolosu Bogdan Yaremenko’nun organizasyonunda yapılan toplantıda, yıldızı her geçen gün parlayan ve 2011 senesinde Ukrayna’yı Eurovizyon şarkı yarışmasında temsil etmeye en kuvvetli aday olan genç Kırım tatar sanatçısı Camala İstanbul Dernek başkanımız Celâl İçten, 2. i Başkanımız Melih Cilsim ve Emel Kırım Vakfı Başkanı KTMM Türkiye temsilcisi Zafer Karatay ile görüştü. Toplantıda 2011 yılında Ukrayna’nın bağımsızlığının 20 yılı etkinliklerinde Kırım Tatarlarının da yer alması, Camala’nın Türkiye ve Dünya kamuoyuna tanıtılması konusunda neler yapılacağı konuşuldu. Kırım tatar sanatçı Camala (Suzanna Cemaleddinova) müzik çalışmalarına küçük yaşta başladı. İlk profesyonel kaydını 9 yaşında gerçekleştirdi. Kırım’daki müzik eğitimini başarıyla bitirdikten sonra, Ukrayna’nın “Müzik Akademisi”ne kabul edildi. Klâsik Opera Vokal bölümünde eğitimini sürdüren Camala, gerek Ukrayna’da, gerekse Rusya ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yapılan uluslar arası yarışmalarda onlarca ödül aldı. Bu ödüllerin arasında İtalya’da “Concorso Europeo Amici Della Musica” ödülü de bulunuyor. Konservatuar eğitimini üstün başarı ile 1. olarak bitiren Camala, kariyerine klâsik opera sanatçısı olarak, Milano La Scala’da devam etmeyi planlıyor. “2009- New Wave Urmala – (Litvanya) Genç Şarkıcılar Uluslararası Yarışması’ndaki GrandPrix ödülü kariyerinin dönüm noktasını oluşturdu. Moskova ve Berlin’de performansını sergiledi. 2009 yılında “Ukrayna’nın gururu” ödülünü aldı. Kırgızİstan Manas Radyosunda Kırım Müzİğİ Derneğimiz üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Zekeriya Başarslan, Marmara Üniversitesi’nden geçici görevle gittiği Kırgızistan’ın başşehri Bişkek’te Manas Radyosunda haftalık hazırladığı ve sunduğu müzik programlarıyla Kırım Tatar müziğini tanıtıyor. Her Pazartesi günü Türkiye saatiyle 17.00 – 18.00 arasında Manas Radyosunda Güzel sanatlar ve Müzik adlı programda Kırım tatar sanatçılarını tanıtıyor ve eserlerinden örnekler veriyor. Programı İnternetten dinleyebilirsiniz. http : // 212.42.111.233:8000/ listen.pls Necmettin Özak Aylandırmam qaraltım, Saydırmam taşın. Beş bĭlezĭk, bĭr altınğa Baylatmam başım. * Tabakásĭ kümselĭ, Kâatĭ tellĭ. Ayşe, sağa aytaman, Fatma bellĭ. * Cennette bar bĭr terek, Cemĭşĭ siyrek. Sĭzdiy etken sabaqtaş Er zaman kerek. * Sırtta cılan sızğıra, Qıblada baqa. Men bĭr Qırım caşıman, Tutturmam yaqa. Atqan taşıñ men aldım, Deryağa daldım. Tenezzül ettĭm, şıñladım, El berdĭm, aldım. * Ekĭ başlap üy saldım, Ortası oşaq. Kel, anayğa kelĭn bol, Özüme qoşaq. * Cavun cavsa cer cımşar, Qar cavsa qatar. Anañ siypap östürĭr, Babañ satar. * Aylanırman qaraltıñ, Sayarman taşıñ. Beş bĭlezĭk, bĭr altın, Baylarman başıñ. * Qatlaması qabarğan, Ulqumu küygen. Şıñ bĭlmegen qızlar Bĭzlernĭ süygen. * Şıñlap şıñşı tuvulman, Şıñlasam yalmam. Şıñşĭlarğa qatılsam Qarap ta qalmam. (doğ. 1943 – Eskişehir –Sivrihisar – Yaverören köyü ; pazarcı, İstanbul Kırım Derneği üyesi ŞIÑLAR : Al atayım men bĭr taş, Deryağa dalsın. Tenezzül etken şıñlasın, El bergen alsın. 30 BAHÇESARAY KONAKBAY Kırım Tatar Ev Yemekleri Derneğimizin Kırım Tatar ev yemeklerinin sunulduğu ikram salonu KONAKBAY hizmetinizde. Toplu yemekleriniz, özel günleriniz için derneğimizle irtibata geçiniz. Çibörek, köbete, tataraşı ve diğer lezzetler KONAKBAY’ da (212) 534 92 31 CUMA KONFERANSLARI 3 Aralık 2010 Konuşmacı : Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş (d. 1933 Ankara) Konu : Kırım’ın Türk Dünyasındaki önemi İkram sahibi : Tüm Elektrik 10 Aralık 2010 Konuşmacı : Prof. Dr. Metin Karaörs (d. 1944 Uluborlu / Isparta) Konu : Kırım’dan hatıralar, 20 sene önceki Kırım İkram sahibi : Hamdi Baybörü 17 Aralık 2010 Konuşmacı : Doç. Dr. Abdülvahap Kara (d. 1961 İstanbul) Konu : Kazakistan’da 1986 Aralık Olayları İkram sahibi : Rüstem Borluca 24 Aralık 2010 Konuşmacı : Prof. Dr. Hayati Durmaz (d. 1958 Manisa) Konu : Tıp İslâm Felsefesi ve İbni Sina İkram Sahibi : Nurettin Ölmez. BAHÇESARAY 31 VEFAT Saladin Acakay (25. 2. 1946 Kertikpınar köyu – 3. 12.2010, Köstence) Romanya Müslüman Tatar Türkleri Birliği (UDTTM) eski başkanı ve iş adamı Saladin Acakay arkadaşımızın vefatını teessürle öğrendik. Dobruca ve Kırım’daki soydaşlarımıza sürekli maddî yardımlarda bulunurdu. 2004 -2008 yıllarında Birliğin başkanlığını yapmıştı. 2009 yılında Dünya Kırım Tatarları Teşkilâtının Kongresinde dönem İdare Konseyine Romanya Tatarlarını temsilen üye seçilmişti. Allah rahmet eylesin. Ailesine ve dünyanın dört bucağındaki halkımıza baş sağlığı dileriz. İstanbul Kırım Derneği. VEFAT 12 Eylûl 1980’de Dernekler faaliyetleri durdurulduktan sonra, 1984 yılında Derneğimizin yeniden kuruluşunun öncüsü olan, bilâhare başkanlığını yapan ve halen Emel Vakfı 2. Başkanı olan dava arkadaşımız Dr. Niyazi Elitok’un muhterem babası Hacı Nuri Elitok 18 Aralık 2010 tarihinde vefat etmiştir. 19 Aralık 2010 Pazar günü Eskişehir – Şerefiye köyünde toprağa verilmiştir. Allah rahmet eylesin . Niyazi Elitok arkadaşımızın ve yakınlarının acısını paylaşır, cümle yakınlarına baş sağlığı dileriz. İstanbul Kırım Türkleri Derneği Akrabalarını arayanlar : Arananlar : 1935 yılından evvel İstanbul Şehremini, Saray Meydanı, Cafer Ağa mahallesi ev No. 100’de ikamet eden Hacı Selâm Efendinin oğlu Yusuf efendinin çocuklarından veya torunlarından kimseleri Kırım’daki akrabaları aramaktadırlar. Arayanlardan Bağışevna Bariye Cemadinovna’nın adresi : Ukrayina, Kırım – Simferopol şehri, İsmail Bulatov sokak No. 37 ; tel. 8-0652-60- 99-42. Bariye’nin soyuna dair bilgiler : - Kartanası Alime, kartbabası Bağış Çelebi İstanbul’da oturmuşlar. Onların dört çocukları olmuş : 1. Bağışeva Sebila, 1886-1888’lerde doğmuş. 2. Kız kardeşi – adı bilinmiyor. 3. Erkek kardeşi –Emin 4. Kız kardeşi – adı bilinmiyor. - Sebila Azovskoye’li bir Kırımlı tüccarla evlenmiş. Şevket adında bir oğulları olmuş. Kocası Kırım’a gitmiş, hastalanmış. Sebila’yı ana babasıyla tanıştırmak için Kırım’a çağırmış. Sebila oğlunu alıp Kırım’a gitmiş. Kocası veremden ağır hastalanıp ölmüş. 7 yıl sonra oğlu Şevket de ölmüş. 1917’de ihtilâl başlıyor, sınırlar kapanıyor. Sebila Türkiye’ye dönememiş, Kırım’da kalmış. İkinci defa evlenmiş, (1891-1901’lerde doğumlu) Mecitov Cemadin (Cemay) ile. 1928 -1930‘larda Simferopol’e gitmişler. 1930’da kızları Bağışeva Bariye doğmuş. 1935’e kadar Sebila Türkiye’deki akrabalarıyla mektuplaşmış, kocasının ve kızının yandaki resimlerini onlara göndermiş. Sonra ilişkileri kesilmiş. 1944’te aile Özbekistan’a sürgüne gönderilmişler. Orada Sebila 1947 yılında ölmüş. Bağışeva Bariye Cemadinovna adlı kızı kalmış. Doğumu 2 Ağustos 1930. 1990 yılına kadar Özbekistan ve Tacikistan’da yaşamış. Halen yukarıda yazılı adreste Simferopol (Akmescit’te) oturmaktadır. Kızı Veliulla Evelina, 1954 doğumlu, üç çocuklu. Oğlu Asanov Edem, 1958 doğumlu, üç çocuklu. Hepsi Simferopol’de oturmaktadırlar. 32 BAHÇESARAY