bahçesaray - Kırım Tükleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği | İstanbul

advertisement
BAHÇESARAY
1
Ekim - Aralık 2010 65 Sayı
içindekiler
3
4
6
7
8
11
20
22
24
.. Başyazı - Celal İçten
.. Mustafa A. Kırımoğlu
Polonya’da Şükran Anıtı’nın açılışında
.. Mustafa A. Kırımoğlu Kanada’da
ve A.B.D.’de
.. Dünya Kırım Tatar gençlik kurultayı
Ankara’da yapıldı
.. ‘‘Qırım’’ Folklor takım 20 yaşında
.. Ali Sengerli - Ali Şamil Hüseyin Oğlu
.. Kurbanlarını Kırım’da kestiren
hayırseverler
.. Sürgün topraklarından
Türkiye’ye selamlar - Ayhan İçten
.. Taş Han’a dair birkaç hatıram
Turan Gözleveli
26-27 ..
28-29 ..
30 ..
Çeşme’de I. Kaplan Giray Han heykeli
Emel Uygur
Safiye Teyzemiz’i kaybedeli
9 yıl oldu
Camala İstanbul’da
BAHÇESARAY
ISSN-1304-7744
Kırım Türkleri
Kültür ve Yardımlaşma Derneği
İstanbul Şubesi
Dernek Adına İmtiyaz Sahibi
Celal İçten
Yazı İşleri Müdürü
Özgür Karahan
Yazışma Adresi
Ördek Kasap Mah. Akkoyunlu Sokak
No: 52 Dr. Ahmed İhsan Kırımlı
Kırım Tatar Türkleri Kültür Evi
Çapa - Fatih - İstanbul
İletişim
Tel : 0(212) 534 92 31
Faks : 0(212) 635 26 11
Bahçesaray Gazetesi
[email protected]
www.bahcesaray.org
Dernek
[email protected]
www.kirimdernegi.org
www.kirimturkleri.com
Baskı
HAS MATBAACILIK/Hasan Anlar
Davutpaşa Cad. Emintaş Matb. Sitesi
No: 329 Zeytinburnu - İstanbul Tel :0(212) 576 31 29
[email protected]
Bahçesaray QHA abonesidir
Okuyucularımıza teşekkür ederiz :
Bahçesaray bugün 30 ülkeden 10000 kişiye ücretsiz olarak
ulaşıyor. 7000 gazete posta yoluyla geri kalanı elden dağıtılıyor.
Kırım, Türkiye, Almanya, Abd, Avusturalya, Belçika, Bulgaristan,
Fransa, Hollanda, İngiltere, İsviçre, Japonya, Kanada, Kazakistan,
Kırgızistan, Kosova, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Litvanya,
Aidatlarınız ve bağışlarınız için
derneğimizin IBAN numarası :
TR 08 0006 4000 0011 0491 1957 40
Macaristan, Moldova Özbekistan, Romanya, Rusya, Polanya,
Tataristan, Türkmenistan, Ukrayna ve Yunanistan’daki okurlarımıza,
üniversite kütüphanelerine, sivil toplum kuruluşlarına gönderilen
gazetemizi okumasını istediğiniz Kırım dostlarının adreslerini de
bize ulaştırabilirsiniz.
Bahçesaray sizlerin katkısıyla büyüyor.
Okuyucularımıza teşekkür ederiz.
Bahçesaray Gazetesi
Bahçesaray’a gönderilen yazılar basılsın, basılmasın iade edilmez. Yazıların sorumluluğu yazarlara aittir.
Ya y ı n t ü r ü : Ye re l S ü re l i Ya y ı n . - - İ k i a y d a b i r y a y ı m l a n ı r. - - Ü y e l e r i m i z e ü c re t s i z d a ğ ı t ı l ı r.
D e r n e ğ i m i z 2 1 . 1 2 . 1 9 9 2 t a r i h v e 9 2 / 3 9 2 4 s a y ı l ı B a k a n l a r K u r u l u k a r a r ı i l e ‘‘ k a m u y a r a r ı n a ’’ d e r n e k t i r.
2
BAHÇESARAY
BAŞYAZI
Sevgili okuyucular, Kırım dostları,
25 Kasım 2010 günü Türkiye’mizin tarihî
dostu Polonya’da güzel bir olay yaşandı. 600
yıl kadar önce Altınordu - Kıpçak devletinin
parçalandığı devrinde, Aksak Timur’a yenilen
Toktamış Han az miktarda askerleriyle LehistanLitvanya topraklarına sığınmıştı. O zamandan
günümüze kadar onların evlâtları ve torunları,
bu ülkelerin Polonya ve Litvanya Tatarları olarak
anıla gelen sadık vatandaşıdırlar. Onlar küçük bir
azınlık olarak, 600 yıl içinde eski tatar (kıpçak)
dillerini unutmuş, fakat din ve adetlerine, soydaş
milletlere bağlılıklarını bugün de korumaktadırlar.
Polonya devleti bu Tatarların tarihine
saygısıyla, bir şükran anıtı dikmiş, Polonya ve
Tarak Tamgalı Gökbayrak altında yapılan törene
Kırım Tatar Millî Meclisi heyeti de davet edilmiş,
Cumhurbaşkanı Bronislav Komarovskiy açış
konuşmasını bizzat yapmıştır. Sevindik, sevdik
Polonyalı ve Litvanyalıları.
Kırım’daki halkımızın varlığı, dili ve
geleceği önümüzdeki yıllarda ne olacak aceba
? Çarlık devrinde milyonları bulan miktarda tatar
nüfusu Sibirya’ya sürgüne gönderildi ve Osmanlı
topraklarına göçe zorlandı. İsmail Gaspıralı
rahmetli, göç olayına var gücüyle karşı çıktı.
Kendi yurdunda azınlıkta bırakılan halkının başına
geleceklerini ta o zamanlarda görebiliyordu. Çareyi
halkın toprağına, eğitime, diline sarılmasında
ve Türk Dünyasıyla bağlarının geliştirilmesinde
görüyordu.
Dünya halklarının kurtarıcılığına soyunan
komünist rejim Kırım halkına karşı politikasında
Çarlığı fersah fersah geride bıraktı. 18 Mayıs 1944
gecesinde bütün Tatar halkını Kırım’dan sürüp
çıkardı,
Bugün Kırım’a avdet edebilen tatar nüfusu
öz yurdunda azınlık durumundadır. Ekonomik
potansiyeli sürgünden sonra yerlerine getirilen
Ruslara peşkeş çekilmiş durumdadır. Çocuklarının
ancak %10’ ana dillerinde eğitim görmektedir.
Kültürü ve dili politik-sosyal yapının insafına ve
sözde aydınlarımızın hikmetine kalmıştır.
Kırım’daki
bir
Kurultay’da
bir
profesörümüzün Türkler bizi türkleştirmek istiyor
demesi Türkiye’den katılan bizleri hayrete
düşürmüştü. Rahmetli Şakir Selim’den gelmişti
cevabı : Rus olmaktan korkmamıştın da, şimdi
Türk olmaktan mı korkuyorsun ? demişti.
Zamanında Sovyet devrinde ülke kahramanı
ilân edilen birçok kimseler için tantanalı anma
toplantıları yapılır da, bunların, milleti sürgünde
iken bir tavırları ve tepkileri olup olmadığından hiç
söz edilmez. Sovyetlerin kahramanı olmakla Kırım
Tatar halkının kahramanı olmak aynı şey değildir.
Türkiye’mizde bizim de yapacağımız çok
şey vardır. Niçin İstanbul’un merkezi bir yerinde
bir Kırım sürgünleri anıtı yapmayalım ?
Başbakanımıza müracaatta bulunabiliriz
herhalde. Başbakanımız sayın Recep Tayyip
Erdoğan bu konuda bizler kadar bilgi sahibidir.
Destek vereceğine kalben inanıyorum. Böyle bir
anıt Eskişehir’de var, Kazak Türkleri için İstanbulGüneşli’de var.
Türkiye’mizde Kırım tarihiyle ilgili eserlerin
restorasyonu hususunda Kültür Bakanlığımıza
başvurabiliriz. İstanbul-Çatalca’da Alipaşa camii
vardır. Asıl adı Kırımlı Alipaşa Camii imiş. Aslının
yazılmasını isteyelim. II. Kaplan Giray’ın mezarı
ve Sarayının kalıntıları da Çatalca-Subaşı
köyündedir. Saray-Vize’deki Ayas Paşa Camiin
avlusunda beş Han mezarı vardır : II. Devlet Giray
Han, II. Feth Giray Han, III.Selim Giray Han, IV.
Devlet Giray Han, Şahbaz Giray Han. Hepsi bakım
ister, halkımızın ziyaretlerini ve dualarını bekler.
Kırım’daki yerel yönetim seçimlerine
halkımızın katılımı düşük olmuştur. Ne yazık
ki seçimlere katılımın Millî Hareketimizin bir
parçası olduğu göz önünde tutulmamıştır. Millî
Hareketimiz ta başından beri hedeflerine ulaşmak
için demokratik yöntemleri seçmiştir, vur kır ile bir
sonuca varılmaz, öfke ile kalkan zararla oturur.
Geleceğimiz Kırım Tatar Millî Meclisimizin kararları
doğrultusunda hareket etmeye, onun desteklediği
ve tertiplediği mitinglerde ve hareketlerde yer
almaya bağlıdır.
Bizlerin mücadelesi Mustafa Abdülcemil
Kırımoğlu’nun mücadelesi gibi, demokratik kurallar
ve insan hakları çerçevesinde olmalıdır.
Vatan yolundaki mücadelemizde Allah hepimizin
yardımcısı olsun.
Celâl İçten,
Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği
İstanbul Şubesi Başkanı
BAHÇESARAY
3
Mustafa Abdülcemİl Kırımoğlu Polonya’da
‘‘Lehistan - Litvanya Tatarlarına Şükran Anıtı’’ nın
Açılışında Bulundu
Cumhurbaşkanı Bronislav Komarovskiy’nin açış konuşması
25
Kasım
2010
günü
Gdansk
şehrinde
devlet
töreniyle
“Lehistan
–
Litvanya
Tatarı
Anıtı”nın
açılışı
yapıldı.
Törene, Polonya Cumhurbaşkanı Bronislav
Komarovskiy ve Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu,
Polonya hükümeti üyeleri, elektrikçi usta, işçi
sendikaları lideri ve eski Cumhurbaşkanı Lech Walesa,
Gdansk mahalli idare temsilcileri, Kırım Tatar Milli
Meclisi heyeti, Litvanya Tatar Toplulukları Birliği,
Romanya Müslüman Tatar Türkleri Demokrat Birliği,
Fransa Kırım Tatar diasporası temsilcileri, Beyaz
Rusya, Rusya, Ukrayna genel konsolosları, ve diğer
birçok değerli konuk ve Gdansk sakinleri katıldı.
Polonya Tatar Kültür Merkezi’nin davetiyle 24-27
Kasım 2010 tarihleri arasında Polonya’da bulunan
KTMM Başkanı ve Ukrayna Milletvekili Mustafa
Abdülcemil Kırımoğlu başkanlığında heyette KTMM 1.
Başkan Yardımcısı, Dünya Kırım Tatar Kongresi Başkanı
Refat Çubarov, KTMM Dış İlişkiler Dairesi Başkanı
Ali Hamzin, Kırım Tatar Kurultayı delegeleri Liliya
Muslimova, Bekir Ganiyev, Rüstem Ümerov, Dünya
Kırım Tatar Kongresi konsey üyesi Emil Aliyev yer aldı.
Anıt 600* yıl evvel, kendisi farklı bir soydan, farklı
bir dil ve farklı bir dinden olduğu halde, Lehistan ve
Litvanya’yı vatanı olarak kabul eden, dost olarak gördüğü
insanlar için hayatını feda etmeyi göze alan, atlı savaşçı
görünümünde bir Tatar insanını canlandırmaktadır.
Tören yerinde Polonya bayrağı ile Tarak
Tamgalı Gökbayrak göndere çekilirken, Polonya Milli
Marşı ile Kırım Tatar Milli Marşı Ant Etkenmen çalındı.
Açılış konuşması gerçekleştiren Polonya
Cumhurbaşkanı Bronislav Komarovskiy, etkinliğin
devlet açısından önemine dikkat çekerek, 600
yıl boyunca Polonya’ya hizmet eden tüm nesil
Polonya
Tatarlarına
minnettarlığını
bildirdi.
4
BAHÇESARAY
“Kalbimin sesi beni buraya getirdi. 600 yıl boyunca
Polonya’ya sadakatle hizmet eden Polonya Tatarları
nesillerine duyduğum minnettarlığı dile getirmek için
Polonyalı Tatarın anıtının açılış töreninde yer almayı
can-ı gönülden diledim. Asırlar boyunca LehistanLitvanya Birliği’ne yaptığınız vefalı hizmetinizden
dolayı teşekkür ederim. Lehistan-Litvanya Birliği
her zaman Tatarlara gereken ilgiyi göstermedi,
ancak Tatarlar her zaman sadakatle ona hizmet
ettiler. Tatar severse tüm kalbi ile sever. Polonya’ya
yerleşen Tatarlar da Polonya’yı böyle sevdi” dedi.
Gdansk
Valisi
Pavel Adamoviç,
etkinliğin
organizasyonu için Polonya Tatar Kültür Merkezi’ne
şükranlarını bildirirken, Polonya Müslümanları
Müftüsü Tomas Mişkeviç ise ülkeyi savunan
Tatar askerlerin ruhuna dua okudu. Törenin
sonunda askeri kıta tarafından saygı atışı yapıldı.
QHA – Qırım Haber Ajansı
*1396 yılında Aksak Timur’a yenilen Toktamış Han,
kendisine sadık askerleriyle Litvanya Prensliğine sığınır ve
sonraki yıllarda da devam edecek olan bir çığırı başlatmış
olur. Dağılmakta olan Altınordu devletinin halkının bir kısmı
Lehistan-Litvanya’ya yerleşir. 1413 yılında Litvanya’da
bulunmuş olan flaman şövalye Gilbert de Lanoy şunları
Kırım Müftüsü kürsüde
M. Kırımoğlu ve Lech Walesa
yazmıştır : “Troki kenarlarında, birkaç şehrin dışında, çok miktarda Tatar ikamet
etmekte. Bunlar İsa’nın dininden başka bir dine sahip olup, ayrı bir lisanla
da konuşuyorlar.” (Oeuvres de Gilbert de Lanoy, 1878 / Emel D. 13 -1962).
Altınordu devletinin dağılmasından sonra, 1428 yılında, Litvanya prensi
Witold’un yardımıyla bağımsız Kırım devletini kuran Hacı Giray, Troki
civarında doğmuş bir Litvanya tatarıdır, diyen kayıtlar vardır. (Mihailonis
Lituani – De moribus Tartarorum, Basileae, 1615 / Emel D. 13 -1962).
İşte, 600 yıl evvel Lehistan ve Litvanya topraklarına yerleşmiş Tatarların torunları
varlıklarını hem o ülkelerin sadık vatandaşı, hem tarihî türk ve müslüman kimliğe
sahip bir toplum olarak bugünlere kadar sürdürmüşlerdir. Devletleri de onları
bugünkü özel kimlikleriyle kabul edip bağrına basmaktadır. (Bahçesaray )
Polonya Tatar Derneği Üyeleri
Rusya Parlamentosu Katin katliamının, Stalin’in
emriyle yapıldığını resmen kabul etti.
Rusya Parlamentosu alt kanadı Duma,
İkinci Dünya Savaşı sırasında Sovyet lideri Yosif
Stalin’in emri ile Sovyetlerin batı bölgesinde bulunan
Katin’de 20 bin Polonyalı askerin katledilmesiyle
ilgili bildiriyi onayladı. Böylece Parlamento ilk
kez, Sovyet gizli servisi KGB’nin Sovyet ordusu
tarafından esir alınan 22 bin Polonyalı savaş
esirini öldürdüğünü resmen kabul etmiş oldu.
5 Mart 1940’ta çoğunluğu asker, avukat,
doktor ve sivillerden oluşan 20 bin kişinin kafalarından
kurşunlanarak öldürülmesi ile ilgili 67 dosyalık
bir belgeyi Moskova, Mayıs 2010’da Polonya’ya
teslim etmişti. Rusya, daha sonra katledilen
Polonyalılara ait ek bir liste daha Varşova’ya vermişti.
Sovyetler Birliği döneminde katliamın
sorumluluğu tamamı ile Hitler’e yüklenirken, zamanla
sorumlunun Stalin olduğu ortaya çıktı. Sovyetler Birliği
son lideri Mihail Gorbaçov ve Rusya Federasyonu’nun
ilk Devlet Başkanı Boris Yeltsin kısmi sorumlulukları
olduğunu resmen itiraf etmişlerdi. Duma’nın kabul
ettiği metinde, “Gizli arşivlerde yıllardır tutulan
belgeler şimdi gün yüzüne çıkarıldı. Bu belgeler sadece
korkunç trajediyi ortaya koymuyor. Aynı zamanda
Katin katliamı doğrudan Stalin ve Sovyet liderlerinin
emri ile gerçekleştirildiğini belgeliyor” bilgisi de var.
Rusya
Parlamentosunda
gerçekleştirilen
oturumda ana muhalefet Komünist Parti ise teklife sert
bir şekilde karşı çıktı. Komünistler katliamın tamamı ile
Naziler tarafından yapıldığını savunmaya devam ediyor.
Yasa ile ilgili bir değerlendirmede bulunan
Duma Dış Politika Komisyonu Başkanı Konstantin
Kosaçev, “Bu deklarasyon abartısız bir şekilde, tarihi
bir öneme sahip bir belge” değerlendirmesinde bulundu.
Duma’da alınan kararın Moskova’nın Sovyet
dönemine ait hatalarının kabulü olarak görülürken,
Rusya’nın özellikle dış politikada uzlaşı perspektifli
yaklaşımlarının bir yansıması olarak da değerlendiriliyor. Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev, ABD ve NATO ile ilişkilerde yeni sayfa açma
girişiminin ardından, Polonya ile de gerginlikleri sona
erdirmeye çalışıyor.
(Hürriyet 27 Kasım 2010)
BAHÇESARAY
5
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu
Kanada’da
Kırım Tatar Millî Meclisi Başkanı, Ukrayna
milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu Kanada
Parlamentosu’nun daveti üzerine, Ottawa ve Toronto’da
ilgililerle ve Kırım Tatar Derneklerinin üyeleriyle
buluştu.
6 Aralık 2010 günü Ottawa’da Kanada Senatosu Başkanı
Noel Kinsella ile görüştü. Görüşmede, Kırımoğlu’nun
davet edilmesini sağlayan Kanada milletvekili Boris
Wrzesnewskiy de hazır bulundu.
Mustafa A. Kırımoğlu Kinsella’ya Kırım Tatar
halkının mevcut durumunu, halkın kendi haklarının
iadesi için verdiği mücadele hakkında ilgi verdi.
Kırımoğolu, Kırım Tatar dili ve kültürünün saklanması
konusunda durumun çok ağır olduğunun altını çizdi
ve bu durmun Kırım Tatar halkının 1944 yılında
Kanada Senatosu Başkanı Noel Kinsella Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu
ana vatanından sürgün edilmesinden,
sürgün yerlerinde zorunlu tutulmasından
kaynaklandığını söyledi.
Kırımoğlu, Kırım Tatar halkının
Kırım’dan sürgün edilmesinden sonra
Kırım Tatar dilinin yaklaşık 50 yılboyunca
yasak olduğunu belirtti ve Ukrayna’nın
bağımsız devlet olduğu 20 yıl içinde Kırım
Tatar dilinde eğitim veren ancak 14 mektep
açıldığına dikkat çekti. Kırımoğlu, “Bugün
her 10 Kırım Tatar çocuktan sadece birisi
ana dilinde eğitim görme imkânına sahip.
Böyle bir durum, Kırım Tatar halkının hızlı
asimilasyonuna götürecek direk yoldur.”
dedi.
Görüşmede din özgürlüğü konusuna
değinildi ve bu konuda Kırım’da yaşanan
örnekler ortaya konuldu. Kırımoğlu,
Bolşeviklerin Kırım’a geldikleri 1917
yılında Kırım’da 630 caminin bulunduğunu,
bugün onlardan sadece birkaç onunun
hasarlı halde Müslümanlara iade edildiğini
ve dindar insanların çabalarıyla sadece 80
yeni caminin kurulduğunu kaydetti.
Kinsella, Kırımoğlu’nun verdiği
bilgilere yanıt olarak dinî sorunların
belgelenmesinin din özgürlüklerinin hayata
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu
Ottawa’ daki yabancı diplomatlarla
6
BAHÇESARAY
geçirilmesi için yetersiz olduğunu söyledi. Kinsella,
“Din özgürlüklerinin hayata geçirilmesi için
devletin dengeli, ancak aktif katılımı gerekir” dedi.
Kırımoğlu, Kırım’da devletin böyle bir katılımda
bulunmadığını söyledi ve bunun kanıtı olarak
Ukrayna Bakanlar Kurulunda bazı bakanlarının
yabancı düşmanlığını körükleyici açıklamalarını
örnek olarak getirdi.
Kanada’da insan hakları konusunda ünlü bir
uzman olan Kinsella, etnik konulara genel yaklaşımın
önemini vurguladı ve uluslar arası hukuka atıfta
bulunmasının, bölgelerde insan haklarını uygulama,
gözlemleme araçlarının oluşturulması gerektiğini
belirtti. “Kanada, ülkenin yerli halklarının bu tür
sorunlarını çözme konusunda diğer ülkelere göre
daha büyük tecrübe ve bilgiye sahip” dedi.
Kırımoğlu, Kinsella’ya Kırım Tatar Millî
Kurultayının Kırım Tatar halkına anavatan Kırım’da
haklarının iade edilmesi, halkın Ukrayna’da güvenliği
ve gelişim garantilerini sağlama konusunda uluslar
arası forum düzenleme kararı hakkında bilgi verdi.
Noel Kinsella, Kırım Tatar halkının, insan
ve halk haklarını iade etmeye yönelik verdiği
mücadelede kendisine destek sağlayacak Kanada’da
cok sayıda dostlarının olduğundan emin olması
gerektiğini söyledi.
QHA – Qırım Haber Ajansı, 8.12.2010
Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu New York’ ta
Dünyadaki Kırım Tatar Türkleri’nin lideri ve Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Mustafa Abdülcemil
Kırımoğlu (Mustafa Cemiloğlu) Kanada Parlamentosu’nun daveti üzerine yaptığı Ottawa ve Toronto ziyareti
sonrası New York’a da gelerek Amerika’da yaşayan Kırım Tatar Türkleri ile biraraya geldi.
Mustafa Cemiloğlu, Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM)’nın New Jersey’deki genel merkezine bir
resmi ziyarette bulundu. Ziyaret, ATCOM sektörel kurullarından sorumlu başkan yardımcısı ve Amerika Türk
İslam Ülkü Ocakları Başkanı işadamı Ziya Erdemir’in organizasyonunda gerçekleşti. Kırım Tatar Milli Meclisi
Başkanı Mustafa Cemiloğlu’na yardımcıları ve Kırım Türkleri Amerikan Birliği Derneği Başkanı Ayla Bakkal
da eşlik etti.
Cemiloğlu ve ekibini ATCOM yönetim kurulu başkanı Prof. Dr. İhsan Işık ve başkan yardımcıları
Ramazan Küçük, Dr. Alican Dalkılıç, Hacı Köse ve Ahıska Türkleri Derneği New Jersey sorumlusu Serder
Şakiroglu ve ATCOM temsilcileri karşıladı.
Çok sıcak bir ortamda geçen tanışma toplantısında Mustafa Cemiloğlu ATCOM’un faaliyetleri ve
projeleri hakkında yetkililerden bilgi aldı. Kırımlı Türklerin son durumu hakkında ATCOM yönetimine
açıklamalarda bulunan Musatafa Cemiloğlu “Allah’a çok şükür, uzun bir mücadeleden sonra öz vatanımıza
döndük. Şu an Kırım’da 280 bin nüfusumuz var. Ancak hâlâ çok çetin sorunlar içinde mücadelemize devam
ediyoruz” dedi ve Kırım tatar halkının sorunlarını anlattı.
Dünya Kırım Tatar Gençlik Kurultayı Ankara’da yapıldı
Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Ankara
Genel Merkezi tarafından organize edilen 6. Kırım Tatar gençlik
Kurultayı , 13-14 Kasım 2010 tarihleri arasında Ankara’da yapıldı.
Kurultaya Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Almanya ve
Kırım’dan 200’e yakın Kırım Tatar genci katıldı. Kurultay delegeleri
arasında Kırım Tatarlarının yaşadığı Türkiye’nin birçok şehrinden
Kırım tatar gençleri yer aldı. Kırım’ı 14 genç temsil etti.
Kurultayda Kırım Tatar dili, kültürünün gelişimiyle ilgili
sorunlar, Kırım Tatar alfabesinin latin harflerine geçişi, Kırım’da ve
Kırım dışında yaşayan Kırım Tatar gençlerinin birbirleriyle modern
iletişim yöntemleri gibi konular görüşüldü. Kurultayda Kırım Tatar
basınının halkın yaşamı ve bu yaşamı aktarma kapasitesi konusu ele
alındı.
Özel olarak kültürün gelişimi ve Kırım Tatar sembollerinin yaygınlaştırılması konusu üzerinde duruldu.
Kurultay’ın ilk günü, 13 Kasımda açılış töreni yapıldı, delegeler birbirleriyle tanışma imkânı buldu.
Kurultay İstiklâl Marşı ve Ant Etkenmen Kırım Tatar Milli Marşıyla açıldı. Marşların ardından Kırım Tatar Milli
Meclisi Başkanı , Ukrayna Milletvekili Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu’nun mesajını içeren video gösterildi ve
Kırım Mühendislik ve Pedagoji Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Fevzi Yakubov’un mektubu okundu.
Daha sonra delegelerden oluşan 8 çalışma komisyonu kuruldu.
Kurultay’ın ikinci gününde çalışma komisyonlarının görüştükleri konularla ilgili aldığı kararların dahil
edildiği bildiri kabul edildi.Bildiri, Kırım Tatar gençlerini ana dilini öğrenme ve birbirleriyle konuşmalarında
ana dilini kullanma, Kırım Tatar Milli Kurultayının 1991 yılında kabul ettiği latin alfabeyi kullanma çağrısını
içeriyor. Bildiride Kırım Tatar gençlerinin Kırım ile diaspora arasında ve diasporalar arasında irtibatın kurulması
amacıyla modern iletişim araçlarının kullanması gerektiği kaydediliyor.
Kurultay delegeleri, diaspora mensuplarının yardımıyla Kırım Tatar hayatının yansıtılmasına yönelik
QHA’nın teklifini destekledi.
Kurultay kapsamında, Türkiye’de yaşayan yetenekli gençlerin ve Emine Mustafa, Afize Yusuf kızı gibi
genç Kırım Tatar sanatçılarının katılımıyla konser verildi.
Kurultayın sonunda kurultayın sekreterliği kuruldu. Sekreterliğe QHA muhabiri, Mecal teşkilâtı başkanı
Ayder Acımambetov, Gençlik Kurultayı Organizasyon Komitesi Başkanı Reşat Örnek ve Almanya, Bulgaristan,
Romanya’dan birer temsilci dahil edildi.
Bu kurultay Kırım Tatar halkının varlığının korunması, Kırım Tatar dilinin, maneviyatının ve geleneklerinin geliştirilmesi için dünyanın değişik ülkelerinde yaşayan Kırım Tatarlarının birbirine yaklaştırılması
amacıyla yapıldı.
QHA – Qırım Haber Ajansı
BAHÇESARAY
7
‘‘QIRIM’’ QIRIMTATAR
FOLKLOR TAQIMI
20 YAŞINDA
1990 yılında Aqmescit şeerinde meydanğa
ketirilgen “Qırm”folklor taqımı asırlar devamında
yaratılğan qırımtatar halq icadınıñ hazinesini, ürfadetlerini, yüksek medeniyetini büyük sanalardan
aks etmektedir. Yolbaşçısı Ukrayina ve Tataristan
Cumhuriyetlerinde nam kazanğan sanat erbabı Server
Kakura’dır.
Taqımnıñ
repertuarı
zengin, çok çeşitli olıp, milliy
urbalar ile sanaya çıqışları pek
güzel ve ışık saçan bir manzara
olmaktadır. “Ağır ava ve
qaytarma”, “Tım-tım”, “Çoban”,
“Dügün”, “Yavluq” kibi vokalkoreografik kompozisiyalarnıñ
temelinde Qırım tatar milliy
destanlar, efsaneler, türküler ve
oyunlar bardır.
“Qırım” folklor taqımı halqnıñ muzıka mirasını
ğayret ile toplamaqtadır. Çubuq-davul, ud, zurna, qaval,
ney, dare, saz kibi çalğı aletleri konsertlerge eşsiz
güzellik ve milliy renk bermektedir. Bundan ğayrı,
taqımnıñ repertuarında, evelden sanadan yanğıramağan
ilâhilerni sanatçılar büyük ustalıq ile icra eteler.
Büyük bediiy qıymeti olğan, halqnıñ eñ teren
duyğularını añlatqan “Gidiñ, bulutlar”, “Arabalar
gelip de geçer”, “Ay, qara qız”, “Noğay beyitleri”kibi
türkülerini taqımnıñ solistleri Qırm’da nam qazanğan
artist Asiye Saale, Yunus Kakura ve Emine Mustafayeva
icra eteler.
Qırım’da nam qazanğan artistler : Rüstem
Memetov, Ediye Ablayeva, Dilâver Osmanov,
program şefi Resul Halil, koreograflar Tacikistan’da
nam qazanğan artist Remziye baqqal, Ukrayina’da
nam qazanğan artistler Cemile Osmanova, Münir
Ablayev, taqımnıñ baş baletmeysteri Nazire Emir,
8
BAHÇESARAY
Ayhan İçten, Server Kakura’ğa İstanbul Kırım Dern. ve
Emel Vakfı’nın plaketlerini takdim etti.
Üzbekistan’da nam qazanğan artist, istidatlı muzıkant
ve taqımnıñ ilk reberi Dilâver Bekirov, bugün Qırım
Özerk Cumhuriyetinin Kültür bakanı yardımcısı olan
taqımnıñ ilk müdiri İsmet Zaatov yıllar devamında öz
istidatları ve ustalıqları ile taqımnıñ faaliyetine büyük
isse qoştılar.
Qırım’da ve Qırım’nıñ tışında ötkerilgen
milletlerarası konkurslarğa, festivallerge ve çoqtan çoq
konsertlerge iştiraq etmesi “Qırım” taqımınıñ tarihınıñ
özel bir sayfasıdır.
Taqım 1995 yılında Moldavya ve Rusya’da
bir sanat turnesine çıqtı. 1997’de Beyaz Rusye’de
“Karavan-Bayram”ına
katıldı,
2000
yılında
Polonya’nın başkenti Varşava’da Tatar Medeniyet ve
Haber Merkezinin davetlisi oldu, 2001’de İsviçre’de
Qırımtatar medeniyetinin tanıtımı için çağrıldı, 2002
yılında Kazan şeerinde “Tataristan’da Qırım Muhtar
Cumhuriyetiniñ Medeniyeti künleri” içün bulundı,
2003’te Kiyev şeerinde Qırımtatar Medeniyeti künleri”,
2004’te Kezlev şeerinde “Derviza – Gezlev Kapısı” adlı
Birinci Milletlerarası qırımtatar ve türk medeniyetleri
festivaline, yine 2004’te Türkiye’niñ Urfa şeerinde
“Kelaynak” milletlerarası festivaline iştirak etti.
Bundan başqa, Türkiye’niñ İstanbul şeerinde “Tepreç”
ve “Qırım Geceleri” kibi bayramlarda taqımnıñ iştirakı
ananege çevrilgendir.
Ayrıca, balalarnıñ istidatlarının inkişafına
ve profesyonel sanalarğa çıkmalarına yol açqan
milletlerarası “Süyümbike varisları (varisleri)” festivali
ve “Tatlı ses”televizion konkursınıñ teşkilâtçılarınıñ
arasında “Qırım” takımı da bardır.
Takımın konserleri özgün çözümleri ve
profesyonelligi ile diqqat çeker. 2002 yılında başlatılğan
“Çoqraq başında” konsertler dizisinde halqımıznıñ
en çoq sevgen türkü ve oyunları bir arada berilgendir.
Bunlar qırımtatar folkloru sanatında haqiyqiy halq
sanatınıñ bütün çeşitleriniñ ilk olaraq konsertlerniñ
kompaktdisk ve audiokassetağa yazılmasına yol
açqandır.
aqşamlarını qayd etmelidir. Bu konsertler bir daa
tekrarlanmaz, bir kerege mahsus birer seyir oldı, çünki
bazı eski türküler sanadan ilk kere yañğıradı
2007 yılında Ukrayna’da nam qazanğan sanatçı
Zarem hanım’nıñ “Hanım azretlerine” ve “Yırlar
hazinesi”solo konserleri yırcınıñ büyük seviyede olğan
ustalığını tekrar kösterdi.
Konsertlerden başqa, baar bayramınıñ doğuvı
efsanesini aks etken “Navrez bayram” ve qırımtatar toy
merasimi adetlerini köstergen “Toyğa davet etemiz”
teatr sanalaştırmaları taqımnıñ repertuarınnda yer
almaqtadır.
Ukrayna ve Tatarstan Cumhuriyetlerinde nam
qazanğan, seçkin sanat erbabı Server Kakura’nıñ yañı
2005 yılında “Qırım” taqımı öz 15-inci yıllığını
qutladı ve yine bu yıl dinleyicilerniñ bugünlerde de
rağbet etkenleri “Yürek ezgileri” adlı yeni bir konsert
dizisine başladı. “Eminim” adlı ilk solo albomı çıqarıldı
ve taqımnıñ solisti Qırım Özerk Cumhuriyetınde nam
qazanğan sanatçısı Arsen Bekirov’nıñ ilk solo konserti
berildi.
2005-2009
yılları
“Qırım”
taqımnıñ
yaratıcılığınıñ yükseliş yıllarıdır. Bunu birçoq
icatları yer alğan “Qırım’ım” konseri taqımımızın eñ
muim vaqialardan biri oldı. Bu konsertinde bestekâr ve
yırcınıñ çoq yıllarden beri sürüp kelgen icadiy yolunu
izlemek, Ana Vatan sevgisiyle tolu, fevqalâde yırlarınıñ
zamaneviliğini körmek mümkündir.
“Qırım” folklor taqımınıñ icadiy faaliyeti ülke
içinde ve tışındaki televizyon ve neşriyat vasıtalarında
devamlı ve keñ bir surette yayınlanmaktadır.
2010 yılında taqım öz 20-nci yıllığını toldurdı ve bunı
tantanalı bir merasim ve konsertle kayd etti.
Arqadaşımız Ayhan İçten İstanbul
Kırım Derneği ve Emel Vakfının tebrik
plaketlerini Server Kakura’ğa takdim
ederken, “Qırım” taqımı bundan soñra da
medeniyetimizniñ sağlam bir yolbaşçısı
olmağa devam etecegine inancımız
tamdır, dedi.
çalışmalarınen
ortaya
qoyğandır.
Qırım’da nam qazanğan sanatçı
“Gülizar Bekirova’nıñ “Sanatım – eki
qanatım”yübiley konserti ve orkestrnıñ
baş dirijorı, Qırım’da nam qazanğan
sanatçı Alim Osmanov’nıñ “Milliy
sanatım – menim taqatım” adlı icadiy
BAHÇESARAY
BAHÇESARAY
9
10
BAHÇESARAY
İÇİMDEKİ AĞRI yahut ALİ SENGERLİ
NEDEN GEREGİNCE TANITILMIYOR ?!
Ali Şamil Hüseyin Oğlu*
Dedelerim şimdiki Ermenistan Cumhuriyeti adını taşıyan, eski İrevan
hanlığının Göyçe bölgesinde ömür sürmüşler. 1828 yılında Rusya burayı
işgal ettikten sonra Kafkasya’da kendine uşaklık edecek bir devlet yaratmayı
planlamıştır. Buna göre de bölgede Türkleri azınlığa çevirme siyaseti yürütmüş,
Ermenileri Iran’dan, Osmanlı’dan ve başka devletlerden getirerek burada
yerleştirmiştir. Zaman zaman buradan topluca göçler olmuştur. 1988 yılındaki
topluca göçten sonra bölgede Türk, müslüman kalmamıştı.
Ben de 1948’de, Türklerin hala yoğun olarak yaşadıkları, Kafkasya’da,
Iranda, Anadolu’da ünlü âşıklarıyla tanınan Göyçe bölgesinin İnekdağ köyünde
doğmuştum. Üniversitede okurken hocalarımdan ögrendim ki, köyümüzün
ismi eski Türk budununun adıyla bağlıdır.
1973 yılında Bakü’de üniversitenin gazetecilik fakültesini bitirdiğim zaman
beni
Nahçıvan’a, Özerk Cumhuriyetin Komünist Partisinin “Şark kapısı”
Ali Sengerli (1930-23 Nisan 2009)
gazetesinde çalışmaya gönderdiler. Komünist partisi üyesi olmasam da
gazetenin “Parti hayatı” bölümünde çalışmaya görevlendirildim. Bu bölüm benim istediğime göre değildi, ama
çalışmak zorundaydım.
Bölge komünist partisinin belirlediği gazetelere abone olmamız gerekiyordu. Bu karar Moskova’dan,
merkezden geliyordu. Belirlenenlerin dışında Sovyetler Birliğinde yayınlanan diğer gazetelere abone yazılmak
zor da olsa, mümkündü. Onların adları farklı olsa da hepsi komünist partisinin yayınları idi.
Ben ve yakın arkadaşlarım Azerbaycan’da, Moskova’da yayınlanan gazete ve dergilerin yanı sıra
Gürcistan’da Azerbaycan Türkçesinde yayınlanan “Sovyet Gürcistan’ı”, Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te
Kırım Tatarlarının “Yıldız” dergisini, aynı zamanda Estonya’da, Latviya’da, Litviya’da Rus dilinde yayınlanan
basınları da alıp okuyorduk.
O dönemde, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti’nde “Sovyet Gürcistan’ı” gazetesini alan 3–5 kişi olmuşsa,
birisi de ben idim. “Sovyet Gürcistan’ı” gazetesinin 1982 yıl 11 Kasım’da yayınlanan bir şiir beni öyle etkiledi
ki, gözyaşımı tutamadım. Şiirin yazarının cesaretine hayran kaldım. Bir kaç defa okuduktan sonra hafızama
sonsuzluğa dek yerleşti. “BAĞÇASARAY” adlı şiir şöyle idi:
Bağçasaray,
Çekir haray.
Sazı hanı?!
Sözü hanı?!
Yollar-izler kaynar yene,
Doğmaların özü hanı?!
Kara gözlü,
Uca boylu
Güzel oğlu, kızı hanı?!
Degişibdir salnameler,
Babam yazan yazı hanı?!
Bağçasaray,
Çekir haray,
Aşık Gedir
Kabirdedir…
Seller- sular haray çekir,
Daşlardakı sabir nedir!!!
Bahçesaray,
Feryat eder.
Sazı hani ?!
Sözü hani ?!
Yollar, izler kaynar yine,
Kırımlının özü hani ?
Kara gözlü,
Boylu boslu
Güzel oğlu, kızı hani ?!
Değişiktir tarihler,
Babamın yazdığı yazı hani ?
Bahçesaray,
Feryat eder,
Aşık Kadir
Kabirdedir …
Seller, sular feryat eder,
Taşlardaki sabır nedir ki !!!
Şiirin yazarı Ali Sengerli idi. Bu şairin şiirlerini Bakü’de ve Tbilisi’de yayınlanan gazete ve dergilerde
okuduğumda önemsemiştim. Şimdi ise hem sevindim, hem de huzursuz oldum. Azerbaycan’da da böyle cesaretli
kişiler olduğuna sevindim. Huzursuz olmam, ona baskı yapacaklarındandı. En ünlü şairlerimiz, bilim insanları,
siyasiler Kırım Türklerinin sürülmesinden söz açmağa cesaret etmediği halde Ali Sengerli şiirinde isyan eder,
haksızlığa itirazını Gürcistan Komünist Partisi Merkezi Komitesinin gazetesinde bildiriyordu. O dönem bu çok
zor bir iş idi. Şiirin gazetenin başyazarının, sansürün gözünden kaçarak gazete sahifesinde kendine yer bulmasına
hayret ediyor ve arkadaşlarıma okutuyordum.
“Bağçasaray” şiiri Ali Sengerli’ye, onun özgeçmişine, şiirlerine ilgimi artırmıştı. Onun hayatından
endişe ediyordum. Ali Sengerli’nin gözaltına alınacağı haberini işiteceğimi bekliyordum. Şiiri okuduktan birkaç
ay sonra Bakü’ye geldiğimde Azerbaycan Bilimler Akademisinin Nizami adına Edebiyat Enstitüsüne gittim.
Burada, Gürcistan’da Türklerin kalabalık yaşadığı Borçalı bölgesinde doğmuş, halk edebiyatı uzmanı olan Elhan
Memmedov’la görüştüm. Ondan Ali Sengerli’yi tanıyıp, tanımadığını sordum. O, hayretle, neden sorduğumu
merak etti. Ben “Bağçasaray” şiirini söylediğimde o hayranlığını ve gururunu gizlemeden: “Benim amcamdır,
BAHÇESARAY
11
dedi. Gençliğimde onun şiirlerinin birçoğunun suretini kopya ederdim. Bakü’ye gelmemden sonra irtibatımız
azaldı. Yılda birkaç defa görüşebiliriz. Bu şiirini okumamıştım”.
Elhan’dan öğrendim ki, Ali Memmed oğlu 1930 yılında Gürcistan’ın Borcalı bölgesinin Fahralı köyünde
doğmuş. Bu bölgede eskiden beri çok âşıklar yetiştiğinden, şiir yazmaya yeni başlayanlar da halk şiirleri türünde
şiirler yazar. Ali Memmed oğlu da lisede okurken halk şiirleri türünde şiirler yazmaya başlamıştır. O, askeri
hizmetini yaptıktan sonra, 1952-1957 yıllarda Azerbaycan Devlet Üniversitesi’nin Filoloji (dil-edebiyat)
fakültesinde okumuş. Üniversitede okurken bir Yunan ve Roma edebiyatı antolojisi hazırlayan hocası prof. Ali
Sultanlı onu da işe koşmuş, birkaç şiiri ona çevirttirerek hazırladığı ders kitabına dahil etmiş.
Üniversiteyi bitirdikten sonra köylerine dönen Ali Memmed oğlu öğretmenlik yapmıştır. Şiirlerini
Sengerli mahlasıyla Bolnisi ilçesindeki “Kalabe Bayrağı”, Tblisi’deki “Şarkın Şafağı” (sonralar bu gazete
“Sovyet Gürcistan’ı” adıyla yayınlandı), Bakü’deki “Azerbaycan Gençleri”, “Edebiyat ve İncesenet”, “Sovyet
Kendi (Köyü)” gazetelerinde yayınlatmıştır. 1961’de onu Gürcistan’ın başkentindeki Aleksandr Puşkin adına
Tbilisi Devlet Eğitim Üniversitesinin Azerbaycan bölümüne “Dünya Edebiyatı” uzmanı olarak davet edildi.
Ali Sengerli’nin Kırım Türklerinin sürülmesine isyanı sadece “Bağçasaray” şiirinde geçmiyor. 1984’de
yayınlanan “Mehebbet fantanı – Aşk Çeşmesi” şiirinde de görülür:
Ey muhabbet fantanı,
Güvercinlerin hanı?!
İnsan da yuvasından,
İlinden-obasından,
Kovarmı ki, insan?!
… Degirler yerde kalmaz
Hiç kimin nahak kanı.
Hale nakam gözelin
Kısasını alan yok.
Hale yuvasızların
Bir kaydına kalan yok.
Sart Siber çöllerinde
Ne kadar ölenim var…
Ey, aşk çeşmesi,
Güvercinlerin hani ?!
İnsanı yuvasından,
İlinden, obasından
Kovar mı ki, insan ?!
Derler ki, yerde kalmaz
Kimsenin haksızca akmış kanı.
Hâlâ, bahtsız güzelin
Öcünü alan yok.
Hâlâ yuvasızların
Bir hesabını yapan yok.
Sert Sibir çöllerinde
Ne kadar ölenim var …
Bahçesaray’ın Giray hanların sarayındaki çeşmeye ithafla söylenmiş şiirde şair dildaşlarının, kan
kardeşlerinin doğma yurdunda, güzel yaylalarında yadların-yabancıların yurt salmasına üzülür ve sonda
isyankârcasına şöyle der:
Ya başım bedenimden,
Ya başım bedenimden,
Ya yardan keçesidir.
Ya yardan geçesidir.
Şair 19. yüzyılda yaşamış Kırımlı Aşık Gadir’e hasrettiği şiir de oldukça önemlidir. Haksızlığa itiraz
eden, milletinin bu durumuna üzülen Ali Sengerli şiirinin sonunu ünlü bir maninin bir mısrasını değiştirmekle
tamamlıyor.
Âşık Gadir demekten tüstü kalkar başımdan.
Kiprigimde od ağlar.
A dağlar, ulu dağlar,
Çeşmeli, sulu dağlar.
Buradan bir il göçüp tür,
Kök kişner, bulut ağlar.
Âşık Kadir deyince dertim depreşir,
Gözlerimden ateşler dökülür.
A dağlar, ulu dağlar,
Çeşmeli, sulu dağlar.
Buradan bir el göç etmiştir,
Gök kişner, bulut ağlar.
Şair bin yıllıklardan geçip gelen “başımdan tütün kalktı”, “kiprigimle od götürdüm” gibi deyimleri,
“buradan bir atlı geçti” mısrasını buradan bir il göçtü gibi vermekle şiirin edebi değerini artırır.
Şair “Tatar kızı”, “Kınayar”, “Türk oğlu”, “Oğuz” vb. şiirlerinde de Türklerin dertlerinden söz eder.
Ali Sengerli sadece Kırım Türkleri için kaygılanmıyor. Kazak şairi Oljas Suleymenov’a hasrettiği “Kum etiri
kokudum” (Kum kokusu kokladım) ve “Rusya” şiiri de isyan duygularıyla dolup taşmaktadır.
Aleksandr Nevski’den1 ,
Aleksandr Nevski’den1
İvan Groznı’den2, Pyotr’dan3,
İvan Groznıy’den2, Pyotr’dan3,
Nikolay’dan4 beri.
Nikolay’dan4 beri.
Nedir ilaç, kardeşim, nedir ilaç!?
Nedir ilaç, kardeşim, nedir ilaç !?
Hele ki, dözürük içimizi yeğe, yeğe,
Hâlâ katlanırız içimizi yiye yiye,
Hele ki, dözürük Allah Kerimdir değe-değe.
Hâlâ katlanırız Allah kerimdir diye diye,
Bu güne kaldık katilimize büyük kardeş5
Bu güne kaldık katilimize büyük kardeş5
değe-değe, Oljas,
diye diye, Oljas,
bu güne kaldık…
bu güne kaldık …
12
BAHÇESARAY
“Rusya” şiirinde ise şunları yazar:
Rusya bir denizdir, yüzlerce akar çayı Rusya bir denizdir, yüzlerce akar çayı
Horpuna çeken deniz,
kendine çeken deniz.
Asırlardan beridir ki,
Asırlardan beridir ki,
Onun karnına akır
Onun karnına akar
Bizim de servetimiz,
Bizim de servetimiz,
Sizin de servetiniz,
Sizin de servetiniz,
Oljas!
Oljas !
Dilimiz bir,
Dilimiz bir,
Dinimiz bir,
Dinimiz bir,
Vatanımızın taleyi bir,
Vatanımızın talihi bir,
Halkımızın taleyi birdir,
Halkımızın talihi birdir,
Oljas!
Oljas !
Senin toprağında haç ektiler,
Senin toprağında haç ektiler,
Senin sularına zehir döktüler.
Senin sularına zehir döktüler.
Sahralarında dustak düşergesi,
Bozkırlarında tutsak kampları,
Sınak meydanları, nüve yatakları
Deneme meydanları, atom üsleri
diktiler,
diktiler,
Menim başımda turp ektiler,
Benim başıma turp ektiler,
Oljas!
Oljas !
Ali Sengerli kurtuluş yolunu “Yaraşmaz” şiirinde böyle anlatır:
Silah götür kaşıya çık,
Sürünmek Türk’e yaraşmaz.
Eline silâh al, karşı koy,
Sürünmek Türk’e yaraşmaz.
Kırım Türklerinin vatana dönüşünü sevinçle karşılayan şair şunları yazar:
Gözün aydın Tatar yurdu!
Gözün aydın güzel Kırım!!
Gözün aydın Bağçasaray!
Gözün aydın Âşık Gadir!
Gözün aydın koca Giray!
Sağ kalsa da yüzde biri,
Sürgünlerin döndü geri!!!
Sovyetler Birliği döneminde Ali Sengerli hakkında televizyonda, radyoda yayın yapılmadı. Kitapları
basılmadı. Ama onun şiirlerini âşıklar törenlerde okumakla Ali Sengerli’yi halka sevdire bildiler. Ömrünün son
yıllarına dek hocalık yapan şair birçok şiir yazmışsa da, Sovyetler Birliği çökene dek kitabı basılmadı. Şair ihtiyar
çağlarında şiirlerini toplayarak kendi masraflarıyla 3 kitapta bastırdı. 2006 yılda “Nurlan” yayınevinde basılan
bu kitapları “Şair üreyi” (Şair yüreği) , “Bu köhne(eski) dünyada taze ne var ki…”, “Uzaklarda kalan dünyam”
adlarıyla çıkmıştır. Şairin her biri 300 sahifeden fazla olan üç kitabı da basılmak için hazır durumdadır.
Şair Ali Sengerli 2009 yılın Nisanın 23’de Hak’ka kavuşmuş ve doğduğu köyde defnedilmiştir.
Ali Sengerli’nin “Bağçasaray” şiirini okuduğum günden içimde bir ağrı vardı. İyice biliyordum ki,
Sovyetler Birliği döneminde onu gereğince değerlendirmek imkânsız idi. Sovyetler Birliğinin çöküşünden 20
yıla yakın bir süre ötmüşse de, ne yazık ki Türk Dünyasının gençleri onu tanımıyor.
1- Aleksandr Yaroslaviç – Nevski (1220-1263) Novgorod knyazı. 1240 yılında Neva nehri boyundaki savaşta İsveç ordusunu yenen
ordunun komutanı.
2 – İvan Vasilyeviç, İvan IV veya İvan Groznıy (Korkunç İvan) (1530-1584) Rus çarı. 1552’de Kazan, 1556’da Astrahan hanlıklarını
Rusya’ya bağladı.
3. Pyotr I (1672-1725) Rus çarı. Rusya’nın sanayileşmesini başlatıp sınırlarını genişleten hükümdarı.
4. Nikolay II (1868-1918) Son Rus çarı.
5. Sovyetler döneminde Rusların resmen büyük kardeş, esarette olan halklar – Türkler, Gürcüler, Ukrainler, Estonlar vb –nın da küçük
kardeş diye tanıtılma politikasına değinme.
- Ali Şamil, halen Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Folklor Enstitüsü Uluslar arası İlişkiler bölümü başkanıdır. Katıldığı Antalya’da bir
Sempozyom’dan dönüşünde, 4 Kasım 2010 günü, İstanbul Derneğimizi ziyaret etmişti. Kardeş ülke Azerbaycan’ın medenî cesaret sahibi,
Türklük canlısı bir şairini bize tanıtan Ali Şamil beye okuyucularımız namına teşekkür ediyoruz. Azeri Türkçesinde olan bu makalesini
Türkiye Türkçesine aktararak yayınlıyoruz.
Saim Osman Karahan
BAHÇESARAY
13
14
BAHÇESARAY
KIRIM HANLIĞI
KRONOLOJİSİ
(YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM)
(OLAYIN CEREYAN TÂRİHİNE AİT AY VE GÜN BELİRLENEMEMİŞSE, YIL OLARAK GÖSTERİLMİŞTİR.)
Hazırlayan :
Oğuz Çetinoğlu
[email protected]
08 Ekim 1768: Sultan Üçüncü Mustafa Han döneminde,
Savaş Meclisi’nin 4 Ekim 1768 tarihinde aldığı karar
üzerine Osmanlı Devleti, Rusya’ya savaş ilân etti. 17681774 Osmanlı Rus Savaşı bu ilân üzerine başladı.
Kasım 1768: Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya savaş ilan
etmesi üzerine, savaşta başarılı olacağına inanılan
Kırım Giray, ikinci defa olarak Han tâyin edildi.
Aralık 1768: Osmanlı Savaş Meclisi’nin 4 Ekim 1768
tarihli kararı ve8 Ekim 1876 tarihindeki savaş ilanı
üzerine 1768-1774 Osmanlı Rus Savaşı başladı.
Savaş ilanı hatâlı idi. Çünkü Osmanlı ordusu hazır
değildi. Diğer taraftan derme çatma orduya serdar tâyin
edilmiş olan Sadrâzam Mehmed Emin Paşa, bir kalem
efendisiydi. Nitekim bunu açıkça itiraf ederek: ‘Benim
seferle ülfetim yoktur. Devleti-i Âliyye için ne tarafa
hareket etmek hayırlı ise Allah rızâsı için söyleyin!’
Demişti. Fakat harp meclisinde de bunu kestirecek
kimse yoktu. Nihayet Tuna’yı geçerek, ‘Duruma göre
hareket edilmesi’ kararı verildi.
Bu gelişi güzel atılan adımın acı neticeleri kendini
göstermekte gecikmedi ve hazırlıksız Türk Ordusu,
1769’da Hotin kalesi civarında Ruslara yenildi. 1770’de
Rus başkumandanının 30.000 kişilik ordusu, Kartal’da
180.000 kişilik Türk kuvveti tarafından kuşatıldıysa da,
Rusların muntazam ordusu, Türk askerî kuvvetlerini
bozguna uğrattı.
Boğdan Voyvodası Ligor Türk ordusunun erzakını
temin etmediğinden, Dîvân-ı Hümâyun Tercümanı
Nikolaki’nin de, Rus casusu olduğu tespit edildiğinden
idam edildiler.
Esasen Ruslar 1534’den itibaren Osmanlı teb’ası
olan azınlıkla rabıta kurmuş, 1592’de ise Fener-Rum
Patrikhânesi’nin yardımıyla faal merkezler oluşturarak
devlet sırlarını öğrenir olmuşlardı. Bu gizli istihbarat
servislerinden âzami ölçüde faydalanan Ruslar, artık
kendilerini Hıristiyan teb’anın hâmisi pozunda görmek
cesâretini ortaya dökmüş bulunuyorlardı.
Rus askerinin başarısı, Tuna boylarından Akdeniz’e
sıçrayarak Kont Aleksey Orlov’un idaresindeki Rus
Baltık donanması, Akdeniz’e sızmış ve Çeşme’de
bulunan Türk donanmasıyla mücâdeleye girerek
hepsini yakmıştı. Üstelik Orlov’un siyâsî faaliyetiyle
Mora Rumları da isyan etmişlerdi.
Rus sınırında Bender, Kili, Yaş, İsmail, İbrâil, Yerköyü,
Bükreş ve İsakcı birbiri ardınca düşmüş, bu suretle
Eflâk ve Boğdan elden gitmişti. Fakat iş bu kadarla
da kalmayarak Rus orduları bir daha çıkmamak üzere
Kırım’a girip yerleşmişti. Ruslar, Kırım Türklerine
bağımsızlık vaad ediyorlardı. Sloganları da şu idi:
‘Cengiz sülâlesinden olan Kırım Türklerine ancak
Osmanlı boyunduruğundan kurtulmak yakışır.’
Türk ordusu perişandı. Askerini toplayamayan
sadrâzam, Hacıoğlu Pazarcığı’na kışlık için çekilmişti;
muhacir akınlarıyla bir mahşer yerine dönen Pazarcık
halkı: ‘Kırım’ı verdiniz, şimdi de bizi yüzüstü koyup
buradan da gidecekmişsiniz!’ Diye feryat ediyordu.
Kırım’ın kaybedilmesinin, yurdun her tarafında tepki
ile karşılınıyordu. Üstelik Mısır’da Bulut Kapan Ali Bey
ve Akkâ’da Şeyh Tâhir isyanları, iç gaileleri büsbütün
arttırmış bulunuyordu.
Uğranılan
hezimet
ve
zayiat,
hep
askerin
nizamsızlığından ileri gelmekte idi. Vaktiyle Avrupa’nın
en muntazam ve en iyi tâlim görmüş olan kapıkulu grubu
ve bilhassa yeniçeriler, şimdi defter üzerinde kalmış
isimlerden ibâretti. Meyhane kavgalarında ve kaldırım
kabadayılığında zamanın kahramanı olan bu adamlar,
düşman karşısında bir alay baldırı çıplaktan başka bir
şey değildi. Artık bu kalabalık, ipten kuşak, tahtadan
bıçakla orduya iltihak etmiş eşkıya bozuntularıydı
ki, muharebe başlar başlamaz, ‘Düşmanın ateşine
dayanılmaz, başımızın çâresine bakalım!’ diyerek, etrafı
yağmalaya yağmalaya ve kumandanlarını öldüre öldüre
kaçışlarının en acı neticelerinden biri, Kartal bozgunu
olmuştu. Kırım Giray Han’ın ve emrindeki Kırım
süvârilerinin cansiperâne mücâdeleleri bile bozgunu
önleyemedi.
Nihayet savaşa girmeme fikrini baştan beri müdâfaa
etmiş olan Muhsinzâde Mehmed Paşa yeniden
sadârete getirilerek, Bükreş Konferansı’yla bir mütâreke
akdedildi. Rusların istekleri şunlardı: 1- Osmanlılardan
büyük bir harp tazminatı. 2- Kırım’a bağımsızlık
verilmesi. 3- Yenikale ve Kerç limanlarının Rusya’ya
verilmesi. 4- Kılburnu kalesinin yıkılması. 5- Rusya’ya
iltica eden Boğdan Voyvodası Kigan’ın, verâset yoluyla,
gene Boğdan emirliğine tâyini. 6- Rus ticâret gemilerinin
Karadeniz’de serbestçe dolaşabilmesi.
Ateşkes Sözleşmesi bir yıl uzatıldı. Bükreş’te sulh
görüşmereleri başladı, fakat bir netice alınamayınca,
1773 yılında yeniden savaşa başlandı. O zamana kadar
Rusya, Prusya ve Avusturya; Lehistan’ı aralarında
taksim etmişlerdi. Savaş başladıktan sonra Ruslar,
Rusçuk önünde Dağıstanlı Ali Paşa’ya ve Silistre
önünde de, Osman Paşa’ya mağlûp olarak ağır bir
bozguna uğradılar. Fakat Dağıstanlı Ali Paşa, ikinci bir
Rus hücumu karşısında Karasu civarında mağlûp oldu.
Henüz savaş sona ermeden, Sultan Üçüncü Mustafa
Han’ın ölüm haberi memlekete yayılmış bulunuyordu.
Bu savaşta sivil halka yapılan zulüm, vahşet ve revâ
görülen korkunç katliâm, Rus târihinin alnındaki kara
lekelerin en büyüklerinden biridir.
30 Kasım 1768: Kırım Hanı Kırım Giray Han, Kuzey
Rusya üzerine düzenlenen sefer için ordusuyla birlikte
Bahçesaray’dan hareket etti. Kırım Hanı’nın Rusya
Seferi, Kırım süvârileri açısından başarılı idi. Fakat
Osmanlı ordusu yenildi.
02 Mart 1769: Kırım Hanlarının kırk birincisi Kırım Giray
Han Rus Çariçesi İkinci Katerina’nın emri ile 50 yaşında
iken zehirlenerek öldürüldü. Mezarı, Bahçesaray’daki
Han Câmi avlusundadır. Doğumu: Bahçesaray, 1719.
Kırım Giray, ilk defa 1758 yılında, Halim Giray’ın tahttan
indirilmesi üzerine han tâyin edilmişti. 6 yıl 1 ay hanlık
BAHÇESARAY
15
yaptıktan sonra 1764’de azledildi. 4 yıl sonra 1768
de ikinci defa göreve getirildi. 1768-1774 OsmanlıRus Savaşı’na katıldı. Ancak 7 ay sonra sarayında
zehirlenerek öldürüldü.
Kırım Giray Han, bir müddet sonra da ebedî âleme
intikal etmiştir. Na’şı buradan Kırım’a götürülüp Han
camii bahçesinde toprağa verilmiştir.
Kırım Giray Han Bucak’taki kabileler tarafından tutulup
isteniyordu. Bender Kalesi’nin muhafız komutanı ve
İsmail valisi tarafından da istenildiği ve hakkında iyi
raporlar verildiği için Kırım’a Hanlığına getirilmişti.
Gösterişli, zevk ve sefayı seven, içki ve çalgıya düşkün
idi. Fakat, aynı zamanda, cesur, sözünü geçiren,
disiplinli ve otorite sahibi idi.
Kırım Giray Han, Bahçesaray’da Dilara adında bir cami,
Kavşan kasabasında da bir cami ve birkaç çeşme
yaptırmıştır. Bahçesaray civarında Hanlara mahsus
aşlama bahçesini pek çok para harcayıp mükemmel
bir gezi, güzel bir gül bahçesi şekline sokmuştur.
Rumeli’deki yaşadığı Pınarbaşı çiftliğinde büyük bir
saray yaptırmış ve etrafında güzel bir bahçe vücuda
getirmiştir.
Kırım Giray zamanında Osmanlı Rus savaşı oldu. Kırım
süvarileri ile savaşa katıldı. Bu savaş sırasında Kırım’da
Fransa konsolosu olarak bulunan Macar asıllı Baron de
Tott, Han’ın yanında bulunmuş ve bıraktığı hatıratında
şunları yazmıştır:
‘Ukrayna’ya yapılacak sefer İstanbul’da Kırım Giray ile
danışılarak karara bağlandıktan sonra Kırım Beğlerinin
Kurultay’ında da kabul edildi. Eyâletlerden asker
toplanması için sağa ve sola buyruklar gönderildi. Her
sekiz aileden üç atlı isteniyordu. Böylece aynı anda
saldırıya geçecek olan üç ordunun teşkil edileceği
tasarlanıyordu. Nureddin’in 40 bin kişilik ordusu küçük
Don nehri üzerine gidecek; Kalgay’ın 60 bin kişilik
ordusu Dniyestr’in sol yakası boyunca ilerleyecek ve
Han’ın bizzat yönettiği 100 bin kişilik ordusu da doğrudan
Ukrayna’ya dalacaktı. Genel buluşma yerinin Tombasar
olarak tesbit edildiği bu büyük orduya özellikle Yedisan
ve Bucak birlikleri alınmıştı.’
Kırım Giray Han’ın Kırım Hanlığına ait olan Olmar
kasabası civarında karargâhını kurduğunu anlatan ve
havanın çok soğuk, kışın şiddetli ve kar tabakasının
epeyce kalın olduğunu tasvir eden Baron de Tott şöyle
devam ediyor:
‘Toplanan ordu savaş düzeninde ilerlerken yolda
rastladığımız küçük bir tepe, Kırım Giray’da birliklerini
toplu halde gözlerinin önünde görme fikrini uyandırdı.
Durulmasını buyurdu. O’nunla birlikte tepeye çıktığımda
Kırımlıların boz renkli elbiseleriyle beyaz kar üzerinde
zorlukla seçildiğini fark ettim. Çeşitli sancaklarıyla
eyaletlerin birliklerini ayırt etmek mümkün oluyordu.
Bu ordunun 20 sıra halinde gayet düzgün bir şekilde
sıralanmış olduğunu gördüm. Her sultan (prens)
serasker kurmay heyeti ile birlikte alayının önünde
bulunuyordu. Ordunun bütününden daha ileride ve
ortada hükümdar ve kalabalık maiyyeti yer almıştı. Her
biri 40 atlıdan meydana gelmiş iki sıra hâlinde yürüyen
40 bölük.’
Baron de Tott, Han’ın, Ruslardan alınacak esirlerin
öldürülmemesini emrettiğini ve: ‘Önüme cellat gibi çıkan
her Kırımlıyı hemen asarım.’ dediğini yazıyor. Baron
de Tott devamla: ‘Bu arada Osmanlı ordusunun Tuna
boylarına doğru hareket ettiği hakkında İstanbul’dan
gelen haberler Kırımlılara uzun bir barış vaad etmiyordu.
Kırım Giray, yorgunluğunu gidermek için tertiplediği
eğlenceler sırasında bile ihtiyatı terk etmeyerek yeni
birliklerin toplanması için buyruklar veriyordu.’ diyor.
Baron de Tott, bu sırada rahatsızlık geçiren Kırım
Giray’ın yanına Siropolu adında bir Ortodoks Rum
doktorun geldiğini, bu doktorun Eflak beyinin başhekimi
ve Kırım elçisi olduğunu, doktorun hasta olan Han’a
bir ilâç verdiğini; fakat bu ilacı aldıktan sonra daha
ziyâde fenalaştığını ve çok geçmeden öldüğünü
yazıyor. Verilen ilâcın zehir olmasından şüphelendiğini
belirtiyor. Bu arada Siropolo’nun hemen Eflak beyinin
yanına gittiğinden, Kırımlıların dikkat ve tâkibinden
kurtulduğunu açıklıyor.
16
BAHÇESARAY
03 Mart 1769: Kırım Giray Han’ın, Rus Çariçesi
İkinci Katerina’nın emriyle zehirlenerek öldürülmesi
üzerine Kırım hanlığına Dördüncü Devlet Giray tâyin
edildi. Dördüncü Devlet Giray, 1770 yılında görevden
azledildi.
12 Ağustos 1769: Arslan Giray’ın yerine tâyin olunan
Hâlim Giray Han, Kandiye’nin Sıraçalı Kasabası’nda
69 yaşında iken vefat etti. Doğumu: 1772 yılı.
Halim Giray, 3 Mart 1756 tarihinde Arslan Giray Han’ın
yerine tâyin olunarak, 12 Aralık 1757 târihine kadar 2 yıl
9 ay hanlık yaptı. Gençlik ve han tâyin edilmeden önceki
yılları Rumeli’de, kendi halkından ve memleketinden
uzakta geçmiş olduğundan milletinin geleneklerine
yabancı idi. Çevresindeki insanlarla konuşurken,
kusurlar işliyordu. Bu hâli yüzünden memleketin ileri
gelenleri tarafından sevilmedi. Bu durumları sebebiyle
azledildi.
Giray Hânedânı’na mensup ikinci bir Halim Giray vardır
ki O, hanlık yapmamış, Kırım hanlarının biyografilerine
dâir ‘Gülbûn-i Hânân’ isimli eseri yazmış, ‘Halimî’ mahlası
ile kaleme aldığı şiirlerini Divan olarak yayınlamış ve
1823 yılında Tekirdağ’ın Vize ilçesinde vefat etmiştir.
1770: Dördüncü Devlet Giray’ın görevden azledilmesi
üzerine İkinci Kaplan Giray Kırım Hanlığı’na tâyin
edildi.
Aralık 1770: İkinci Kaplan Giray Han’ın görevden
azledilmesi üzerine Üçüncü Selim Giray Han, ikinci
defa Kırım hanı olarak tâyin edildi.
04 Temmuz 1770: 1768-1774 yılları arasında cereyan
eden Osmanlı – Rus Harbi sırasında, Ruslar, Osmanlı
Donanması’nı, Çeşme Limanı’nda yaktılar. Çeşme
Vak’ası olarak anılır.
Osmanlı Donanması ile Çarlık Rusyası donanması
arasında yapılan ve Osmanlı donanmasının mağlubiyeti
ile sonuçlanan deniz savaşı olarak 1768–1774 OsmanlıRus genel savaşının devamıdır.
Rus çariçesi İkinci
Katerina, Osmanlı Devleti’ni
parçalayarak Akdeniz’e inme emelinde idi Bu sırada
Osmanlı Devleti de Lehistan’ı Ruslara karşı korumak
istiyordu Ruslar Mora Rumlarını ayaklandırmak ve
Osmanlı donanmasına bir darbe vurmak amacıyla ünlü
Amiral Aleksey Orlov kumandasında Baltık Denizi’nde
bulunan savaş gemilerini, Avrupa’yı dolaşıp, Cebel-i
Tarık boğazından geçerek Ege Denizi’ne gitmek üzere
yola çıkardılar Aleksey Orlof, Cezayirli Gazi Hasan
Paşa ile denizlerde sık sık karşılaşmış ve hemen
çoğunda mağlup olmuştu. Ancak bu sefer Osmanlı
donanmasında Kaptan-ı Derya olarak Hüsamettin
Paşa bulunuyordu Bu arada Çeşme Limanı’na sığınan
Rodos sancak beyi Cafer Bey’in filosunu tâkip eden
diğer Osmanlı donanması da Limana sığınmışlardı.
Rusların bu hareketi ile Çanakkale Boğazı’nı Osmanlı
donanmasına kapatmak ve Adalar Denizi’ni kontrolü
altına almak peşinde olduklarını sezen Cezayirli Hasan
Paşa tedbirli olmaları bakımından Hüsamettin Paşa’yı
uyardı Kapalı limana giren Osmanlı donanmasının
bu tedbirsizce hareketini fırsat bilen Aleksey Orlof,
beklemeden Osmanlı donanmasının üzerine yürüdü.
Ortodoks’ların haklarının korunması için Rusya’ya yetki
verilmesine dair bir hüküm ile de Ruslar, Osmanlı’nın
içişlerine karışma hakkını elde ettiler. Anlaşma ile
Rusya’nın sınırı güneyde Burg Irmağı’na kadar genişledi.
Azak Limanı, Kırım Yarımadası’nın doğu ucundaki Kerç
Limanı ve Kalesi Rusların oldu. Kırım’ın bağımsız bir
devlet olması kararlaştırıldı.
Rus donanmasında İngiliz amirali Elfinston ve Greig
ile bazı yetenekli İngiliz subayları da bulunuyordu.
Elfinston ve Greig’in plânları gereği Çeşme Limanı
ağzında 4 gemi batırılarak Osmanlı gemilerinin dışarıya
çıkışlarına mani olundu. Daha sonra Rus gemilerinin üç
koldan saldırısıyla başlayan savaş, top ateşi ve güverte
savaşıyla bir tam gün sürdü. Rus donanması, topçu
ateşini sürdürürken, ateş gemilerini yanaşık düzendeki
Osmanlı donanması üzerine göndererek gemileri ateşe
verdi. Liman dar ve gemi adedi çok olduğundan hareket
kabiliyetini kaybeden Osmanlı donanmasındaki yangın,
kalyonların birinden diğerine sıçrıyordu Donanma
Rusların top atışları altında tamamen yandı
Nisan 1775: Kırım’ın ileri gelenlerinin isteği üzerine
Sâhib Giray Han görevinden azledilerek yerine Üçüncü
Devlet Giray, ikinci defa Kırım Hanlığı’na getirildi.
Kaptan-ı derya Hüsamettin Paşa, bataryası ile Sakız
adasına kaçıp kurtuldu ise de sonradan bu tedbirsizliğini
idam edilerek ödedi. Bu arada Cezayirli Hasan Paşa
da kurtulmayı başardı. Çeşme Deniz Savaşı’ndan bir
süre sonra Orlov, Limni Adası’nı kuşattıysa da Cezayirli
Hasan Paşa’ya 22 Ekim 1770 tarihinde yenilerek
çekilmek mecburiyetinde kaldı.
Çeşme Deniz Savaşı, Osmanlı donanması açısından
önemli bir kilometre taşı niteliğindedir. Osmanlı
Devleti’nde modern anlamdaki ilk ilim ve bilim
yuvalarından olan Deniz Harp Okulu’nun temellerinin
atılmasına vesile olmuştur. ‘Mekteb-i Bahriye-i
Şahâne’ adı ile bilinen Deniz Harp Okulu’nun kıymetli
harp tarihi hocasının bir sözü, bu ülkede yaşayan her
vatandaşımızın aklından çıkarmaması gereken önemli
bir gerçeği, şöyle ifade etmektedir.
‘Denizler tükenmez bir memba-ı servet ve kuvvettir.
Millet-i Osmaniye ise tab’an denizci olmayabilir. Lakin
öyle bir memlekette oturmaktadır ki; o memleket,
vaz’an, mevkien, siyaseten, iktisaden, hâlen ve atiyyen
denizlere hâkim bir milletle meskûn olmak ihtiyacındadır.
Asya-yı Osmanî, kendisine böyle bir sâhip buluncaya
kadar suriş ve keşmekeşten kurtulamayacaktır. İnsanlar
şeriat-i muhite uymazlarsa yaşayamazlar. Osmanlı
Türkleri ya denizci olmaya veya eski vatanlarının kızgın
çöllerinde çobanlık etmeye mahkûmdur.’
(M. ŞADİ POLAT: Önce Vatan Gazetesi, 7 Ocak 2009)
Ocak 1777: Kara Devlet Giray olarak da anılan Üçüncü
Devlet Giray, Bağımsız Kırım Hanlığı görevinden
azledildi. İkinci Sâhib Giray’ın Kırım’ın ileri gelenleri
tarafından azledilmesinin istenmesi üzerine 1775 yılının
Nisan ayında ikinci defa han tâyin edilmişti.
Mart 1777: Ruslar, Kırım Hanlığı tahtına Şâhin Giray’ı
oturttular.
Aralık 1777: Üçüncü Selim Giray, 3. defa Kırım Hanlığı
tahtına oturtuldu.
12 Ağustos 1778: 1787-1791 Osmanlı Rus Savaşı’nda
Osmanlı donanmasına menup bir filo, karaya asker
çıkarmak için Akyar Limanı’na geldi. Tarihe Sivastopol
Savaşı olarak geçen çarpışmada Osmanlı ordusu
mağlup oldu.
Eylül 1778: Kırım Türkleri, Rusyanın baskıları sebebiyle
Türkiye’ye göç etmeye başladılar. Böylece Kırım
Türkleri’nin göç çilesi başlamış oldu. Göç çilesi, 18
Mayıs 1944 tarihindeki ve katliam şeklinde uygulanan
büyük sürgüne kadar aralıklarla devam etti.
21 Mart 1779: Osmanlı Devleti ile Rusya arasında,
Fransa’nın aracılığı ile Aynalıkavak Tenkihnâmesi (*)
imzalandı. Antlaşma, 1774 tarihinde imzalanan Küçük
Kaynarca Antlaşması’nda yer alan pürüzlü maddelere
açıklık getiriyordu.
21 Temmuz 1774: Osmanlı Devleti ile Rusya Çarlığı
arasındaki 1768 – 1774 Savaşı’nın sonunda, Kırım
Hanlığı ile ilgili önemli hükümler ihtiva eden Küçük
Kaynarca Antlaşması imzalandı.
21 Temmuz 1774 tarihinde imzalanan Küçük Kaynarca
Antlaşması’na göre Osmanlı Devleti ve Rusya, Kırım’ın
bağımsızlığını tanımıştı. Pugaçev Ayaklanması’nın
bastırılması ve Avrupa ülkelerinin Kuzey Amerika’daki
savaşla ilgilenmeleri, Rus Çariçesi Yekaterina’ya
1777 yılında Kırım’ı işgal etme fırsatı verdi. Osmanlı
Devleti’nin koruması altındaki Kırım Hanı Dördüncü
Devlet Giray İstanbul’a kaçtı. Yerine Rusya taraftarı
Şâhin Giray getirildi. Kırım Türkleri Şâhin Giray’ın
iktidarına karşı ayaklanınca, ayaklanmayı destekleyen
Osmanlılar, Selim Giray’la adamlarını Kırım’a
gönderdiler. Fakat Ruslar ayaklanmayı 1778 yılında ve
kısa sürede bastırdı. Rusya’nın Kırım’dan çekilmesini
isteyen Osmanlılar bir uzlaşma aradılar. İngiltere ve
Fransa elçilerinin aracılığıyla Osmanlı ve Rus delegeleri
İstanbul’daki Aynalıkavak Kasrı’nda bir araya geldiler.
Burada Küçük Kaynarca Antlaşması’nın görüş birliği
sağlanamayan maddelerini açıklığa kavuşturan dokuz
maddelik yeni bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşmayla
Kırım’ın bağımsızlığı yeniden onaylanıyordu. Osmanlı
Devleti, Şâhin Giray’ın hanlığını tanıyacak, ama sonraki
hanların seçimi için padişâhın halife olarak onayı
alınacaktı. Ayrıca Akdeniz ve Karadeniz’de Fransızlarla
İngilizlere tanınan ticarî haklar Rusya’ya da tanınacak,
Kırım’daki Rus kuvvetleri geri çekilecekti. Aynalıkavak
Tenkihnamesi’yle Rusya’nın Kırım’ı işgali durduruldu.
Fakat çok geçmeden Kırım, Rusya’nın Osmanlı Devleti
aleyhine genişleme politikasının başlıca alanı durumuna
geldi.
Antlaşma ile Osmanlı
hâkimiyeti sona erdi.
(*) Tenkihnâme: Daha önce hazırlanan bir belgedeki,
detaylarına ait gereksiz görülen bilgilerin çıkartılarak
28 Nisan 1771: Maksut Giray, ikinci defa Kırım Hanlığı
tahtına oturdu.
24 Haziran 1771: Ruslar, Or Kapı Geçidi’ni aştılar.
Böylece Kırım üzerindeki Osmanlı hâkimiyetinin
korunması imkânsız hâle geldi.
08 Temmuz 1771: Prekop Ruslar tarafından zapt edildi.
Bu, Kırım’ın Ruslar tarafından işgal edilmesi demekti.
Mart 1772: Üçüncü Selim Giray’ın ülkesini terk edip
İstanbul’a gitmesi üzerine Kırım ileri gelenlerinin ittifakla
belirledikleri istek üzerine İkinci Sâhib Giray, vekâleten
Kırım Hanlığına getirildi.
Devleti’nin Karadeniz’deki
Osmanlı yönetimindeki
BAHÇESARAY
17
yeniden hazırlanmış şeklidir. Tenkih kelimesinden
gelmektedir. Tenkih: ayıklama, arıtma fazla ve lüzumsuz
kısımlardan arındırıp yeniden düzenleme anlamında
Arapça bir kelimedir.)
21 Nisan 1781: Ruslar tarafından Kırım Hanlığı tahtına
oturtulmuş olan satılmış kukla Şâhin Giray, kendisine
karşı girişilen ayaklanmayı bastırmak için Rusya’dan
yardım istedi. Ruslar geldiler ve bir daha ayrılmamak
üzere Kırım’a yerleştiler.
19 Eylül 1781: Kırım Hanı olarak 1767 – 1768 yılları
arasında 1 yıl 5 ay, 1771 – 1772 yıllarında yaklaşık 2
yıl tahtta oturan Maksud Giray Han, mecburî ikamet
sebebiyle Yanbolu’da yaşarken vefat etti. İkinci Selâmet
Giray Han’ın oğludur.
1782: Bahadır Giray Kırım Türkleri tarafından han ilan
edildi.
08 Nisan 1783: Rusya, Potemkin komutasındaki ordu
ile Kırım’ı işgal etti. Kırım, Rusya’nın bir vilâyeti hâline
getirildi.
09 Temmuz 1783: Rusya İmparatorluğu tarafından ilhak
edilen Kırım Hanlığı, tarih sahnesinden silindi.
Eylül 1784: General Potemkin, 25 sayılı yazı ile
Kırım Türklerinin Kırım’dan sürgün edilmesi gerektiği
konusunda Rus idâresine görüş bildirdi.
08 Kasım 1784: Osmanlı Devleti ile Rusya arasında,
Kırım’ın bağımsızlığına son veren İstanbul Muâhedesi
imzalandı.
29 Haziran 1787: Kırım’ın Rusların eline geçmesinde
başlıca âmil olan Şâhin Giray Rodos Adası’nda idam
edildi. Doğum tarihi ve yeri bilinmiyor.
Kırım Hanı İkinci Devlet Giray’ın torunu ve Ahmed
Giray’ın oğludur. 1772’de Kırım Hanı olan kardeşi İkinci
Sâhib Giray tarafından kalgay / veliaht olarak tâyin
edildi.
1774’te Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan
Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım’ın Rus nüfuzuna
girmesine karşı çıkan ve 1775’te tahtı ele geçiren
Dördüncü Devlet Giray’ın yerine, Ocak 1777’de Rusların
desteği ile Kırım Hanlığına getirildi. Hanlığı, Osmanlı
yönetimi tarafından tanınmadı ve Aralık 1777’de Üçüncü
Selim Giray, hanlık beratıyla Kırım’a gönderildi.
1778’deki ayaklanmanın bastırılmasıyla Kırım tahtının
tek sahibi olan Şâhin Giray, 1779 Aynalıkavak
Tenkihnamesi’nin imzalanması ile Osmanlı Devleti
tarafından da tanınmış oldu. 1782’de tâkip ettiği Rusya
taraftarı siyâset sebebi ile çıkan yeni bir ayaklanma
sonucu, Yenikale ve Kerç yöresine çekildi. Yerine,
kardeşi İkinci Bahadır Giray getirildi. Ancak Ruslar,
karışıklıklardan yararlanarak, Temmuz 1783’te General
Potemkin’i Kırım’a gönderdiler ve Şâhin Giray’ı
göstermelik de olsa Kırım Hanı ilân ettiler ve Kırım’ın
Rus topraklarına katılmasını sağladılar.
Şâhin Giray uygulanan baskılara dayanamayarak
1787’de Osmanlı Devleti’ne sığındı. Önce Rodos
Adası’na sürgüne gönderildi. Bir müddet sonra Kırım
halkına ihâneti şüphe götürmeyecek bir şekilde ortaya
çıkanca, orada idam edildi. Aşağılanması amacıyla
gömüldüğü yere bir mezar taşı bile konulmadı.
25 Ağustos 1786: Üçüncü Selim Giray Han, Kırklareli’nin
Vize ilçesinde, 70 yaşında öldü.
18
BAHÇESARAY
Kırım Giray Han’ın 1764 yılında tahttan indirilmesi
ile yerine getirlien 3. Selim Giray 1767’de azledildi.
1770’de yeniden Han tâyin edildi. Rumeli’de oturan
bütün sultanları yanına alıp Dobruca’daki Babadağ
kasabasında Osmanlı ordusuna katıldı. İlkbaharda
Ruslar Kırım’a saldırdılar. Or kalede yapılan savaşta
Osmanlılar ve Kırımlılar galibiyet kazandılar. Serasker
İbrahim Paşa, Rusları ülke topraklarından çıkardı. Fakat
Ruslar Bucak’ı işgal ettiler.
General Dolgoruvki bir beyanname yayınladı, bunda;
‘Siz Kırımlılar, Cengiz sülalesinden eski ve müstakil
bir Devlet idiniz. Şimdi Osmanlı Devleti’nin bir eyaleti
haline düştünüz. Hanlarınız O’nun keyfine göre nasb ve
azl olunuyor. Bizimle beraber olunuz. İstiklalinizi tanırız.’
dedi.
Sultanlardan ve mirzalardan bu sahte sözlere inananlar
çıktı. Zaten evvelden beri böyle yalanlara aldananlar
yok değildi. Bunlar, Rusların Kırımlıları Osmanlılardan
ayırıp himâyesiz ve yardımcısız bırakmak ve sonra
yurtları ile birlikte ellerine geçirmek maksadı güttüğünü
kavrayamayacak kadar saf ve gafil kişilerdi.
Ruslar 1771’de Kırım’a yeniden saldırdılar. Osmanlılar
ve Kırımlılar fena halde bozguna uğradılar. Serasker
İbrahim Paşa esir düştü. Han, Kefe’den gemi ile
İstanbul’a kaçtı. Savunmasız kalan Kırım’ı Ruslar
baştanbaşa işgal ve istila ettiler. Bunun üzerine Türkiye
ile Rusya arasında Romanya’nın Fokşan kasabasında
sulh konuşmalarına başlandı, sonra Bükreş’te devam
etti. Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Abdurrazzak Bahir
Efendi, Rusya’yı elçi Obraşkof temsil ettiler. Rusya
murahhası Kırım’a bağımsızlık tanınmasını, Kerç ve
Azak kalelerinin Rusya’ya bırakılmasını istiyordu.
Türkiye murahhası Kırım’ın müstakil olması şartını kabul
etmedi; öteki şartları, Taman’da yeni bir kale yapmak
şartıyla kabul etmek mecburiyetinde kaldı.
1771’de Kırım’a ikinci defa hücum eden yine General
Dolgoruvki idi. Bunun dağıttığı beyannamedeki yalan
sözlere inananların başında sultan konumundaki
Şâhin giray ile bâzı Kırım ve Nogay mirzaları vardı.
Kırımlıları tereddüde düşürerek parçaladılar ve Rus
generali Dolgoruvki’nin saldırısına karşı mukavemeti
zayıflattılar.
İstanbul’a kaçan 3. Selim Giray Han’ın arkasından pek
çok ulema, mirza da kaçtı. Bir kısmı Osmanlı ordusuna
katıldı.
Kırım Hanlığında düzen iyice bozulmuş, millet şaşırmış,
bölünmüş ve kime inanacağını ve neye karar vereceğini
bilemiyordu.
Bu durumda Maksut Giray, Han tâyin edildi ise de kudret
ve otorite sahibi olmadığı görülerek kısa bir zaman sonra
azledildi. Yerine Kaplan Giray tâyin edildi. Osmanlı Rus
savaşına katılmak üzere Bucak bölgesine gitti. Fakat
Hantepe ve civarındaki savaşta Ruslara mağlup oldu.
Ruslar Bender, Kiliya, Akkerman, İsmail ve Bükreş şehir
ve kalelerini zapt ettiler. Kaplan Giray 11 ay sonra kendi
arzusu ile tahttan çekildi.
22 Nisan 1787: Rus Çariçesi İkinci Katerina, eski
sevgilisi-yeni başbakanı Grigory Potemkin ve yeni
sevgilisi Aleksandr Yermolov ile birlikte; yedi büyük
kadırga, 80’den fazla orta büyüklükte gemiden oluşan
filo ile Kiev’den, Dinyeper ırmağı yolu ile Kırım’a hareket
etti.
(YİRMİ İKİNCİ BÖLÜMÜN SONU)
BAHÇESARAY
19
2010 Kurban Bayramı’nda
Kurban Bağışında bulunanların listesi
1-
2-
3-
4-
5-
6-
7-
8-
9-
10-
11-
12-
13-
20
Halit Otçu
Saide Elam
Niyazi Elitok
Berrin Elitok
Zeynep Karahan
Emel Karahan
Kadri Bolat
Yekta Önder
Ruhsar Önder
Bülent Onsoy
Hamit Taymaz
Halit İlhan
Ayten İlhan
BAHÇESARAY
14-
15-
16-
17-
18-
19-
20-
21-
22-
23-
24-
25-
26-
Ahmet Selçuk Dokuzlar
Ayhan İçten
Seval İçten
Bilge İçten
Melike İçten
Celal İçten
Tülay İçten
Berrak İçten
Burak İçten
Meryem İçten
Şefik İçten
Ömrüye İçten
Ümran İçten
27-
28-
29-
30-
31-
32-
33-
34-
35-
36-
37-
38-
39-
40-
41-
42-
43-
44-
45-
46-
47-
48-
49-
50-
51-
52-
53-
54-
55-
56-
57-
58-
59-
60-
61-
62-
63-
64-
65-
66-
67-
68-
69-
70-
71-
72-
73-
74-
75-
Tayfun Bulut
Yavuz Özerboy
Mine Olgu
Kübra Özel
Hatice Polat
Fatih Kırım
Macide Yalçın
Nigar Baştuhan
Ahmet Mümtaz Aydın
Tahir Yüce Kök
Hüsnü Cankurt
Kadriye Sümer
Bünyamin Aksungur
Atilla İşlier
Vicdan Kurt
Murat Kırımlıoğlu
Sevim Kırımadalar
Emir Kırımadalar
Betül Kırımadalar
Alattin Kırımadalar
İsmail Baybörü
Birsen Gürsoy
Gülçin Çandarlıoğlu
Zafer Karatay
Gülten Sonat
Erol Gökdemir
Nagehan Turhan
Nihal Kurt
Hasan Adilöztan
Mahmure Borlu
Nejat Sali( Romanya)
Cengiz Orhan Uyguner
İsmail Tülin Uyguner
Bekir Burak Uyguner
Nil Bentürk Uyguner
Orhan Emir Uyguner
Müşerref Öktem
Utku Öktem
Yüksel Elitok
Oktay Tuğ
Enibe Şener
Ertuğrul Toksoy
Arzu Mertol
Hüriye Baki
Sevinç Abacıoğlu
Şerif Ekiz
İsmail Ölmez
Sevim Kalay
Burak Demirsoy
7677787980-
Burak Demirsoy
Taner Selamioğlu
Numan Bulburn
Kadriye Mülayim
Talat Dağcı (Arife günü kesilecek)
81- Şükrü Ulaş Atmaca
82- Hüseyin Buyan
83- Hasan Tarkan
84- Aydan Tarkan
85- Ülge Tarkan
86- Dilek Tarkan
87- Leman Tonguç
88- İsmail Tonguç
89- Resülullah Efendimiz (S.A.V.)
90- Süleyman Çelebi Akçura
91- Ayşe Özügül
92- Zahibe Çetegen
93- Hasip Çetegen
94- Aymin Yılmaz
95- Aynur Dağcı (Almanya)
96- Neriman Yontar
97- Nurten Yontar
98- Ayten Yontar
99- Remziye Önder
100- Numan Yüksel
101- Ercüment Canköy
102- Serkan Sava
103- Serkan Sava ( Adak)
104- Nevşehir Endüstri Meslek
Lisesi Mustafa Ertürk
105- Nevşehir Anadolu Lisesi
12 A Sınıfı
106- Nevşehir Anadolu Lisesi
12 B Sınıfı
107- Nevşehir Anadolu Lisesi
12 C Sınıfı
108- Sinem Unutmazcan
109- Sena Demircanciloğlu
110- Ekrem Çorman
111- Bilgin Çorman
112- Nevin Gürkan
113- Şener Tora
114- Müstecip Baybörü
115- Ali Baybörü
116- Merih Özkarasu
117- Nilgün Özdemir
118- Kadir Nogay
119- Kadir Nogay
120- Dr. Edir Üsey
121- Ferihan Uğurlu
122- Mihrimah Güzel
123- Şükrüye Özahcılar
124- Kadir İslamoğulları
125- Erdoğan İslamoğulları
126- Mertol Şensoy
127- Nurettin Zorluer
128- Nebahat Zorluer
129- Hüsnü Zorluer
130- Kemal Özgiray (merhum)
131- Neyhiz Özgiray (merhum)
132- Hayriye Güngen
(merhum)
133- Mustafa Özgiray
134- Selim Özgiray
135- Saime Eben
136- Nazif Güngör
137- Necati Tereyağoğlu
138- Volkan Esenkal
139- Gamze Esenkal
140- Hakan Kırımlı
141- Çiçek Kırımlı
142- Fatih Erge
143- Batu İçten
144- Şaziye Bolat
145- İrfan Tahiroğlu
146- Cevdet Tahiroğlu
147- Okyar Demirsoy
148- Sedef Çelikcan
149- Yusuf Ziya Çelikcan
150- Ayşe Asuman Özdemir
151- Mesut Canbaz
152- Nevşehir Damat
İbrahimpaşa ilköğretim okulu
ve Hacı Mehmet Şahin
153- Sevim Şener
154- Arzu Şener
155- Ekrem Varnacı
156- İbrahim Özkan
157- Giray Angun
158- Nesrin Özkan
159- Sami Eti
160- Ayhan Çakıroğlu
161- Ayşe Çakıroğlu
162- Erkan Çilmi
163- Hülya Çilmi
164- Ökte Çilmi
165- Safiye Çilmi
166- Semih Cilsim
167- İdris Cilsim (merhum)
168- Ayşe Cilsim (merhum)
169- Bedrettin Cilsim
(merhum)
170- İbrahim Cilsim (merhum)
171- Hacer Cilsim (merhum)
172- Mehmet Cilsim (merhum)
173- Remzi Çilmi (merhum)
174- Recai Çilmi (merhum)
175- Semih Canıtez
176- Çağrı Yayım
177- Pınar ve Buğra Yayım
178- Sabri Tezcan
179- Sedat Temizsoy
180- Abdullah Onur Temizsoy
181- Şahinde Aydoğmuş
182- Ersin Aydoğmuş
183- Mehmet Uskuay
184- Burak Uskuay
185- Begüm Uskuay
186- Aslı Uskuay
187- Akın Erol
188- Nursel Erol
189- Alattin Gökdemir
190- Hüsna Demirsan
191- İbrahim Mesut Türa
192- Özden Kalkay
193- Ülkü Atol
194- Murat Vatansever
195- Şükran Oktay
196- Murat Atakan
197- Selçuk Yılmaz
198- Sinem Tezgül
199- Sevcan Tezgül
200- Pınar Tezgül
201- Emin Bilgiç
202- Evren Ergin
203- İhsan Vadna
204- G.F. Dilek Öner
205- Kayım Bahadır
206- Dr. Aziz Alemdar
207- Caner Toplu
208- Mukaddes Ercüment
209- Feruzan Ercüment
210- Niran Başaran
211- Müstecip Ülküsal
(merhum)
212- Buket Güvenel
213- Şükran Güvenel
214- Dilek Karahan (adak)
215- Dilek Karahan (adak)
216- Ziya Otçu ( adak)
217- Kaan Otçu
218- Ayşenaz Uluışık
219- Jülide Yılmaz
BAHÇESARAY
21
SÜRGÜN
TOPRAKLARINDAN
TÜRKİYE’ YE
SELAMLAR
Kırım yolları açıldıktan sonra
Andahancan,
birçoklarımız dedelerimizin yurdunu
Ayhan,
görmeye, büyüklerimizden dinleyip
kafamızda canlandırmaya çalıştığımız
Mirzali,
soylarımızın hayatta kalanlarını bulmak
Nariman,
ümidiyle Kırım’a gidip gelmeye başladık.
Birkaç kere gidip geldikten sonra, bir
Melih,
baktık ki, Kırım içimize doldu, ondan
Enver
uzakta bulunduğumuz vakit sıla hasreti
çekmeye, orada tanıştığımız bütün insanları bir akrabamız
olarak görmeye başladık
Biz İçten ailesi olarak öz akrabalarımızın hayatta
bulunan bir ferdine henüz rastlamadık. Fakat tanıştıklarımızdan Kakura ailesini soyumuz yerine koyduk.
Bugün 1944 sürgün yılından 67 yıla yakın bir
zaman geçtiğine ve o tarihte 2-3 yaşlarında olan çocukların
hafızasında o günlerden bir iz kalamayacağına göre, 300
bine yaklaşan Kırım Tatar nüfusunun büyük çoğunluğunu
meydana getiren 70 yaşın altındaki ve 20 yaşın üstündekiler
hep Kırım dışında, kimisi Özbekistan’da, kimisi Türkmenistan,
Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Urallar v.b. illerde
doğup büyümüş, yetişmiş, bugünkü hayat birikimlerine
sahip olmuşlardı … Bu insanların ortak paydaları ise ana
babalarından aldıkları Kırım sevgisi, Kırım Tatarı kimliği, ana
dilleri ve … yarım asır boyunca üzerlerinden eksik olmadığı
komünist rejim kâbusunun kara bulutu idi.
Kakura kardeşler Özbekistan’ın Andican ilinde,
Baytok kentinde doğup büyümüşlerdi. Hayat sıkıntılarının
yanısıra, Özbekistan’a okul hayatları, gençlik hatıralarıyla,
kurdukları dostluklarla, güzel hatıralarla bağlı idiler. Özlem
ve sevgiyle anarlardı orada yaşadıkları günleri. Özbekistan’ı
ben de merak etmeğe başladım. Ve geçtiğimiz Aralk 2010 yılı
içinde Enver Kakura’nın kılavuzluğunda Özbekistan’a ayak
bastım.
İstanbul’dan ben Ayhan İçten ve Melih Cilsim,
Akmescit’ten, sanatçı Server, Yunus ve Ayder kardeşlerin
ağabeyleri olan iş adamı Enver Kakura, Nariman Opasayev
ve Ayder Ağa gidiyorduk. Taşkent’e indik. Oradan Andican’a
vardık. Andahancan ve Mirza-Ali kardeşler karşıladı.
Andican’da konakladık.
Enver Kakura’nın Andican ve özellikle Baytok’ta
yaşayan Kırım Tatar ve Özbek dostlarını, onların çalıştıkları
yerleri ziyaret ettik. Mezarlığa gidip Kakura ailesinin
yakınlarının mezarı başında dualarımızı ettik.
Özbekistan’da geçirdiğim günlerde Kırım Tatarları
ile Özbeklerin birbirlerine kardeş hisleriyle bağlı olduklarının
tanığı oldum. Sürgünün ilk günlerinde Sovyet propagandası
Kırımlıların vatan haini oldukları için yurtlarından alınıp buraya
getirildiklerini yaymışsa da, zaman içinde bu iftiralar sönmüş,
22
BAHÇESARAY
Şampiyon Ötkirberk ile.
(Kırmızı eşofmanlı, madalyalı olan ise bendenizim)
Sovyetler çökmüş, çözülmüş, Kırım Tatarı ve Özbek iki
kardeş olarak ayakta kalmışlardır. Bizim milletimizin kimliğinin
saklamasında Özbek kardeşlerimizin de Müslüman ve Türk
soyu olmasının çok etkisi olduğunu düşünmeye başladım.
Bu seyahatimizde Sovyet propagandasının çok
etkili olmadığını, Türklerin birbirlerini unutmadığını gördük.
Özbek halkının Türkiye’ye ve Türk halkına saygı ve sevgisine
de tanık oldum. 1999’da 75 kilo Dünya şampiyonu, 2001’de
75 kilo Dünya ikincisi, 2002’de 75 kilo Asya şampiyonu,
2004’te 81 kilo Olimpiyat üçüncüsü, 2005’te 81 kilo Dünya
üçüncüsü olan ve bu yüzden kendisine “Özbekistan halkının
kahramanı” unvanı verilen böksör Ötkirbek Haydarov ile
tanıştık. Ötkirbek kendisine devlet başkanı İslâm Kerimov’un
armağan olarak verdiği “ton”u (kaftanı) bana hediye etti, beni
kucaklayıp Türkiye’ye selâmlarını iletmemi istedi. Özbek
dostlarımızın misafirperverlik ve hediyelerinden mutlu olduk.
Türk Dünyasının çeşitli köşelerindeki insanların birbirini bu
denli sevmesi beni mutlu etti. Bunu görmek bu seyahatimin
en heyecanlı anlarından biri oldu. Yiğit böksörü ve diğer
tanıştıklarımı ben de çok beğendikleri ve Türk dünyasının
yıldızı olarak gördükleri Türkiye’mize davet ettim.
Sağlıkla kalınız, sevgili “Bahçesaray” okuyucuları.
Ayhan İçten , İstanbul
Şarkılarla Şiirlerle Türkülerle ve Tarihî Örneklerle
A D L A R I M I Z
Türkiye’de “adlar bilgisi” alanında en çok çalışan kişi olan
Aydil Erol’un bu kitabı 4. baskısını yapmış bulunuyor. 3. baskısında
7.500 kişi adı bulunan eserin bu baskısında 17.500 kişi adı yer
almış; 3. baskıda 500 olan “Ad Koyma Âdetleri” de 823’e varmış
durumda.
Zaman zaman kimi adları yadırgadığımız olur. Ayaz, Aydınlık,
Çirkin, Emanet, Hacıbaba, Hicran, Hudaverdi, Kıymafelek, Satılmış,
Sevindik bunlardan bazılarıdır. Bu adların konulma sebeplerini adı
geçen bölümde buluyoruz; hem de 823’ünü birden…Bu bölüm de
alanında tek olan bir çalışmadır.
Yalnız Türkiye’nin değil, Türk Dünyasının da en kapsamlı
eseri olan ADLARIMIZ, bu özelliğini daha nice yıllar koruyacağa
benzemektedir. Çalışmalarını Türkiye ile sınırlamayıp Türk
Dünyası’ndan örneklerle zenginleştiren Erol, birçok ada örnek
verirken onların çeşitli Türk Cumhuriyet ve Topluluklarında da
kullanılmış olduklarını, küçük söyleyiş farklarını bile göstererek dile
getirmektedir.
Sözgelişi: Aybike, Çolpan adlarını duymayanımız yoktur; ama Aydınbike’yi, Tançolpan’ı
İdil-Ural Türklerinde görüyoruz. Yazıcı bunlarla da yetinmeyip o adı taşıyan tarihî kişilerden,
kahramanlardan, alanlarında söz sahibi olanlardan da örnekler vermektedir. Almıla, Ayyaruk, Tomris,
Çiçi, Süyüm Bike, Nene Hatun, Kara Fatma, Nazife Hanım, Dadaylı Hâlit Beğ, Rahime Kaptan,
Şerife Bacı, Edip Ayel, Hulûsi Behçet, Gazi Yaşargil, Salih Murat Uzdilek, Gaspıralı İsmail Beğ,
Resulzâde, Şeyh Şâmil, Şâhin Beğ, Osman Batur, Celâl Dora, Elif Naci, Mihail Çakır, Süleyman
Çolpan, Şehriyar, Şevki Beğ, Hacı Ârif Beğ, Tebrizli Ali, Osman Mazlum, Dr. Sadık Ahmet, Numan
Çelebi Cihan, Mağcan Cumabay, Cengiz Topel, Tayyareci Fethi Beğ, Babur Şah, Musa Mahmut,
Zehra Bektaş, Yetik Ozan, Âşık Veysel, Ahmet Bican Ercilasun, Dursun Yıldırım, bunlardan yalınız
birkaçıdır.
“Bitişlerine Göre Adlar” da kitabın ayrı bir özelliği ve güzelliği. Şairane bir üslûpla kaleme
alınan her baskının “Sözbaşı”larının da birbirinden güzel olduğunu söylemeliyiz.
Adlarımız’daki kimi sözleri aktarmak isteriz. Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan şöyle diyor:
“Biz, temiz Müslümanlarız; bid’at nedir bilmeyiz. Bu sebeple Allah halis Türkleri aziz kıldı.” Selçuklu
hükümdarı Sultan Sançar şöyle der: “Allah bu dünyayı bizim tasarrufumuza tevdi ve emanet etmiştir.
Bütün emîrler ve hükümdarlar memurlarımızdır.”
Prof.Dr. Turan Yazgan da şunları söylüyor: “Zenciler de dahil yeryüzünde hiçbir millet
Türkler kadar soyulmamış, Türkler kadar sömürülmemiştir.”
Kırım Türklerinin efsanevî yolbaşçısı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu da şöyle konuşuyor:
“Mücadelemiz bu topraklarda (Kırım’da) halkımızın egemenliğini tesis edilinceye kadar bir gün bile
durmaksızın devam edecektir.”
Edirne mebusu Şeref Beğ: “Allah, Türk milletini mağlup edecek bir kuvveti yaratmamıştır.”
Selçuk Uysal: “Dünyanın nabzı Türklüğün avuçlarında atmalıdır.”
Aydil Erol’un şu sözlerine katılmamak mümkün mü: “Bir Türk’ün yavrusuna ad verirken
Türkçe olanları tercih etmesinin, kıskançlıkla onları koymasının millî bir görev olduğuna inanıyoruz.
Yalnız yavrularımıza değil, evlerimize, sokaklarımıza, mahallelerimize, köyümüze, kentimize,
ilimize, obamıza, malımıza, mamûllerimize, ırmağımıza, çayımıza, deremize, gölümüze de Türkçe
ad vermenin boynumuza borç olduğu inancındayız…Bu kitap, bu açıdan bir hizmet görebilirse
kendimizi mutlu sayacağız.”
-------Çağrı Yayınları: Divanyolu Caddesi, Işık Sokağı, Nu.16, Sultanahmet/İstanbul, tel: 0212 516 20 80-81
e-posta: [email protected]
BAHÇESARAY
23
TAŞ HAN’a dair
birkaç hatıram
Turan GÖZLEVELİ (d. 1938)
Şekerci Hanı ve
Taşhan Kırım muhacirleri için tarihi önemi Taşhan
sonraki
yüzyıllarda,
olan bir binadır.
Osmanlı
başkentinde,
zaman
zaman
bu tur göç
Taşhan, Fatih Camii’nin Malta Carşısı
olaylarında
barınma
yeri
kapısından çıkışta, ilk sağa dönüşte, 15-20 adım
kadar ileride, sağdadır. Fatih dönemine ait olmasına olarak kullanılmıştır. Her
rağmen, bu özelliklerinin çoğunu kaybetmiştir. iki han da, çoğunlukla da ticari amaçla veya depo
Taşhan’ın, yine az aşağısında, Fatih Camii’nin Malta olarak işlev görmüşlerdir.
Taşhan’ın tekrar eski orijinal fiziki durumuna
Kapısı’ndan çıkışta, sola dönüşteki sokakta bulunan Şekerci Hani ile birlikte, Fatih Camii’nin İstanbul’un getirecek düzenlemelerin bir an evvel başlatılarak,
fethinden sonraki ilk inşaatı sırasında, inşaat KırımTatar Göç Müzesi hâline getirilmelidir. Hanın
isçilerinin kalması için yaptırılmış olduğu söylenir. tüm zemini 1x1 m. malta taşı ile döşendiğinden, her
Bilhassa Şekerci Hani’nin inşası için bu tespit doğru hâlde bu özelliğinden dolayı Taşhan denilmiştir.
olmakla birlikte, Taşhan’ın daha çok Venedik veya Hanın o zamanki hali ile bu günkü hali çok farklı,
Ceneviz (Cenova) özellikleri taşıdığı, Fatih dönemi ilaveler ve bilhassa zemine dökülen betonlar binanın
öncesinde, Bizans’ta yerleşen İtalyan kolonisi özel yapısını çok bozmuştur. Türkiye’deki tüm Kırım
Tatarlarının maddî, manevî imkânlarının sağlanması
tarafından inşa edildiği de öne sürülmektedir.
için gerekli çalışmalar bir an evvel başlatılmalıdır.
Taşhan, 1925-1950 senelerinde Kırım’dan
gelen Kırım Tatarlarının ilk konaklama yeri olmuştur.
2. Dünya Savaşı’nın maddî, manevî imkânsızlıklarının
devam ettiği şartlarda, Taşhan’da yaşayan Kırım
Tatarlarının yaşam standartları çok düşüktü. Onlar
için fakirlik bile zenginlikti. 10 kişinin bir odada kaldığı, mutfak, banyonun hiç olmadığı, suyu akmayan
3 helâyı 50-60 kişinin kullandığı yaşam seviyesini
anlatmakta güçlük çekmekteyim.
Başta İstanbul olmak üzere, tüm Türkiye’de
avuç açan, yardım isteyen bir Kırım Tatarı görülmemiştir. Kırım Tatarları birbirlerine kardeşten daha
yakın olmuşlardır. Fatih’te Hamza Göktay’ın*
kahvesi Kırım Tatarlarının yardımlaşmalarına da çok
Dedesi
büyük destek ve yardımlar sağlamıştır. Bu Tatarlar
Taşhan, buğun bütün bu özelliklerini yılmadılar, çalıştılar, birbirlerine destek oldular.
yansıtacak konumda değildir. Binaya daha sonraki İçlerinden yüzlerce insanı çalıştıran çok büyük iş
yüzyıllarda ve bilhassa ondokuzuncu ve yirminci sahipleri çıkmıştır ve bunların çocukları daha da
yüzyılda yapılan ilaveler, binanın eski özelliklerini işlerini geliştirerek devam ettirmektedir.
yansıtmasına engel olmaktadır. Ayrıca Taşhan bugün Bahçesaray’ın en tanınmış ve en zengin
Fatih merkezindeki çarsıda yer alan herhangi bir ailelerinden olan dedem Yakup Çaygöz: Atalarından
işhanı görünümündedir. Ancak içine girince, yer gelen Osmanlı kimliği ile Kırım/Bahçesaray’da
yer fetih dönemi özelliklerini keşfetmek mümkün doğmuştur. Ananem Rukiye Hanım ile evliliklerinden,
olmaktadır.
Emine, Zeliha, Mahmut, Zeynep, Mehmet, Gülnar
Taşhan ile Şekerci Han’ın, Kırım’da çocukları olmuştur. Komünist ihtilalinden sonra
bilhassa Yalı Boyu’nun, yani Kefe ve eski Cenova Çaygöz ailesi çok sıkıntılı, baskılı zulüm altında
liman şehirlerinin Osmanlı’ya ilhakından sonra, yaşamaya mecbur edilmiştir. Dedem tüm servetini
buralardan getirilen göçmenlere de geçici barınma rüşvet vererek ailesini İstanbul’a kaçırmıştır. Dedem,
yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir. Bu göçmenler ananem ve çocukları, 1935’te Kırım’dan yalnız
içinde, Hıristiyan ahali (Ermeniler ve Hıristiyan üzerlerindeki elbiseleri ile kaçarak geldiklerinde,
oldukları için Ermenileş-miş Kıpçaklar) de vardır.
Taşhan’ın iki odasına yerleştirildiler. 1960 senesine
24
BAHÇESARAY
Babası, gazete satıcısı
ve
bakkal dükkanında
kadar bu handa yaşadılar. Annem Emine Hanımın,
babam İsmail Gözleveli ile evliğinden doğan ilk
çocuklarıyım. Babam, annem Karagümrük’te
oturmalarına rağmen, çocukluğum bu handa
geçmiştir. Bilhassa okulumun yaz tatilinde, Taşhan
ve Fatih camii civarı tüm çocukların oyun alanıydı.
Taşhan’ın 30 odasında, hangi Kırım Tatar ailesinin
kaldığını biliyorum.
Çiğbörekçi Ali akay: Ali amca, hanımı Kafiye
teyze, oğlu İsmail, kızları Dilara ve Aliye. Taşhan’da
yaşayanların tümü Ali amcanın çiğböreğini doya
doya yemişlerdir. Ali amca Fatih’te en ünlü çiğbörekçiydi, tüm Malta çarşısı ve Çarşamba Pazarı esnafı
Ali amcanın çiğböreğini yemişlerdir.
Şoför Şükrü amca, hanımı Saadet teyze, oğlu
durumları yükseldiğinde Taşhan’dan ayrılıyorlardı.
Sabahattin, kızı Sevim.
Ayrılanlar maalesef Taşhan’da oturduklarını
Tevhide Tarkan teyze, eşi Vefa amca gizlediler.
veremden vefat etti, hasta yattığını ve vefat ettiğini
Fatih semtinde, Taşhan, Şekerci Han,
hatırlıyo-rum. Kızı Zehra’da veremden vefat etmişti. Oğlu Haydar Abi’nin düğününde bulundum. Sarıgüzel mahallesi Yedi Odalar, Şehremini Kırım
Kızları Melahat, Münevver (Kara dinpal derdik) ve Tatarlarının toplu yaşadıkları yerlerdir. 1920-1950
seneleri arasında İstanbul’a Kırım ve Avrupa’dan
Müzeyyen idi.
binlerce Kırım Tatar göçmen gelmiştir. Çoğu
Nafi Akay amca: Malta çarşısının meşhur Anadolu’ya dağılarak, evlenerek kimliklerini
limon satıcısı, herkes tanır, severdi. Hanımı Habibe kaybettiler. Tahsilli ve maddî durumları müsait
olanlarda, mühaceret kanunundan istifade ederek
teyze, oğlu Haydar, kızları Sıdıka, Ayşe.
Amerika’ya göç ettiler. İki dayım ve iki kardeşim
Alime hanım teyze: Hanın en yaşlı, en sayılan Amerika’ya göç ettiler.
sevilen, sözü dinlenilen hanımıydı.
Bu kısa makalemin biz Kırım Tatarlarının
Kardeşim Turgut’un sütannesi, Nimet teyze, Turgut’un sütkardeşi Mürvet küçük yaşta vefat etti. yakın tarihine bir nebze de olsa ışık tutacağını,
benim gibi başkalarının da hatıralarını yazarak göçler
Oğulları Şevket, Sabahattin.
tarihimize bir katkı sağlayacağını ümit ediyorum..
Aileler, genellikle 2-3 sene burada yaşdıktan
Bak: Zafer Karatay’ın ‘‘ Hamza Akay’ın kahvesi’’
sonra odalarını yeni gelenlere teslim ederek ayrılıyorBahçesaray Gazetesi sayı 54 ve
lardı. Taşhan’da tahminen 30 aile 150 kişi devamlı
Cafer Seydahmet Kırımer’in Taş Han Hikayesi,
yaşamaktaydı. Çocuklar evlenerek, aileler de maddî
Bahçesaray Gazetesi sayı 63
BAHÇESARAY
25
Çeşme’ dekİ
I. Kaplan Gİray Han
heykelİ
Emel Uygur
Ağustos 1995’te Kırım Tatar Millî
Meclisi Başkanı Mustafa Abdülcemil
Kırımoğlu İzmir Belediye Başkanı Burhan
Özfatura’nın davetlisi olarak geldiğinde
kendisine Çeşme kasabasında bulunan
Kırım Hanı I. Kaplan Giray Han’ın mezar
taşı da gösterilmiş, ileriki yıllarda bu keşifle
ilgili olarak Belediyenin bazı çalışmaları
olacağı bildirilmişti.
Zaman içerisinde Çeşme Belediyesi,
başkan Nuri Ertan ve araştırmacı Aydoğan
Demir düşündükleri çalışmaları yapmış ve
bugün Çeşme İskele Meydanında I. Kaplan
Giray Han’ın heykeli yer almaktadır.
Hanın mezartaşı Çeşme Müzesine
konulmuş, Hanlığı sırasında Akmescit’te,
Hansaray’da Han’ın yaptırmış olduğu
Çinili Çeşme’in bir benzeri. Rölöve ve
Anıtlar Müdürlüğü, Çeşme Belediyesi ve
Çeşme Müze Müdürlüğünün işbirliğiyle
Çeşme Marina’sının önüne yaptırılmış.
Arkadaşımız Zafer Karatay’nın
Çeşme’de çektiği Kırım tarihiyle ilgili
bu eserlerin görüntülerini Dergimiz
okuyucularına takdim ederken, bu eserlerin
meydana getirilmesine emeği geçen kurum
ve kişileri tebrik eder, takdirlerimizi
sunarız.
I. Kaplan Giray Han ( 1680 Rodos – 1737 Sakız)
I. Kaplan Giray Han Hacı Selim Giray Han’ın oğludur.
Babası Rodos adasında sürgünde iken doğmuş, aralıklarla (1707
; 1713 -1716 ; 1730 – 1736) üç kere Kırım Hanı olmuş ve 1737,
yılında sürgün bulunduğu Sakız (Kiyos) adasında ölmüştür.
Kırım Hanlığı 1475 yılında Fatih Sultan Mehmet
döneminde Osmanlı egemenliğine girmiştir. Bu tarihten Rus
esaretine düştüğü 1783 yılına kadar Hanlık iç işlerinde serbest,
dış politikasında ise Osmanlı İmparatorluğuna tabi olmuştur.
Taht kavgasında yenik düşen hanlar Osmanlı topraklarında bir
malikânede sürgün tutuluyorlardı.
I. Kaplan Giray’ın hastalıklı bir insan olup Sakız
adası’-nda öldüğü, Çeşme’de toprağa verilmesini vasiyet ettiği
bilinir.
I. Kaplan Gİray Han’ın ömrünün
sonu
(Müstecib Ülküsal – “Kırım Türk Tatarları – Dünü,
Bugünü, Yarını” kitabından)
“1736 yılında Azak kalesinden gelen haberciden
Rusların 100.000 askerle bu kaleyi kuşattıkları öğrenildi. Bu
durum İstanbul’a bildirildi. Kaplan Giray ordusu ile düşmanı
Or kapısı dışında beklemege başladı. Yedisan kabilesi de bütün
malı ve eşyası Kırım’a geldi, silâhlanıp askerler ile birlikte
düşmanı bekledi. Han’ın ordusunda asker az değildi. Fakat
ateşli silâhları ve bilhassa topları azdı.
15 gün sonra Ruslar Gazi Kerman kalesine geldiler. Sefer Gazi
Mirza Rusları gözetlemek üzere gitmişti. Rus süvarileri Sefer
Gazi Mirza’yı Han’ın ordugâhına kadar kovaladılar. …
Ruslar, 30 bin kişi ile üç generalin komutası altında
Safer ayının ilk günü Or kalesine saldırdılar. Karşılarında ve
26
BAHÇESARAY
kütüphaneyi yaktılar. Or
kalesini havaya uçurdular.
Bu olay Rusların ne
kadar kuvvetlendiklerini,
Kırımlıların artık onlara
karşı durmakta büyük
zorluğa
uğradığını
anlatmak bakımından çok
düşündürücü idi. Batı
Avrupa’da
icat
edilip
geliştirilen
silâhlarla
donatılan Rus orduları
karşısında
artık
ok,
yay, kılıç, kalkan ve
süngü ile veya eskimiş,
demode olmuş silâhlarla
korunmanın
ve
hele
saldırıp savaş kazanmanın
mümkün
olmayacağı
meydana çıkmıştı. Bundan
merkezde Han, sağında Kalgay Fethigiray, Kırım ve
Yedisan askerleri ile, solunda Nureddin Arslan Giray
dört Şırın mirzası ve askerleri ile yer almışlardı.
Rus süvarileri general Münnih’in komutası
altında şiddetle saldırıya geçtiler. Fakat Kırım
süvarilerinin daha şiddetli karşı saldırılarına
dayanamadılar, geri çekildiler.
Aradan üç gün geçti. Ruslar bütün kuvvetlerini
ve toplarını alıp tekrar geldiler. Ordularının çevrelerini
birkaç sıra arabalarla sarıp muhafaza altına aldılar.
Askerlerinin hepsinde ateşli silâhlar vardı.
Ruslara karşı koymada yetersiz kalan Kırım Ordusu
Kara Cılga’ya, oradan Kanlı Cak mevkiine kadar
gerilemek zorunda kaldı. Fakat orada da tutunamadı;
Or kapısından içeri Kırım’a girdi. Kırımlılar
kahramanca döğüşüyorlardı. Ama asker sayısı ve
silâh bakımından Ruslar çok üstündü, İstanbul’dan da
yardım gelmemişti. Kırımlılar, Balçık Hendek denilen
yerde üç gün direndiler ; Rusları ilerletmediler. Fakat
dördüncü günü sabaha karşı Ruslar sessizce Balçık
Hendek’lere kadar sokulup ansızın hücuma geçtiler.
O esnada Or kalesinde bulunan Han’ın atı bir kurşunla
öldürüldü. Yanında bulunan Cantimur mirzanın atı
da bir kurşun isabetiyle telef oldu. Han canını zor
kurtardı. Kalede kuşatılmış kalan askerlerin hepsi
şehit oldu.
Han, Ceterlik suyu bölgesine gidip yeniden
askerini topladı ve Or kalesini kurtarmaya koştu.
Fakat Ruslar kaleyi tamamen ellerine geçirmişler ve
askerlerini Kırım içersine sürmüşlerdi. Kara Doğan’ı,
oradan Gözleve’yi ellerine geçirdiler. İkisini de
yağma etip yakıp yıktılar. Artık Rusları durduracak
kuvvet yoktu. Nitekim Bahçesaray’ı da yakıp yıktılar
ve yağma ettiler. Sonra Karasu Bazar ve Akmescit
şehirlerini de ellerine geçirdiler. O sırada Kırım’da
zuhur eden taun hastalığı pek çok Rus’un ölmesine
sebep oldu. Bundan korkan Ruslar 94 gün kaldıktan
sonra Kırım’ı bırakıp gittiler. Giderken Selim Giray
Han’ın meydana getirdiği çok zengin ve değerli
başka gerek Osmanlı da ve gerek Kırım’da düzenli
bir devlet kurulması, milletin birlik olması, hurafelere
dayanan taassubun atılması zaruretlerinin anlaşılması
şart olmuştu. Ama ne yazık ki bu zaruretler henüz tam
olarak anlaşılmış değildi.
Kırım’da meydana gelen bu acı olaylardan
sonra 1736 yılının sonuna doğru Kaplan Giray
Hanlıktan azledilip Sakız adasına sürüldü ve orada
öldü.
I. Kaplan Giray siyasette ve idarede meharetli,
cesur ve tedbirli idi. Fakat hastalıklı idi. … Üç kez
olmak üzere, 11 yıl 6 ay hanlık yapmıştır.
BAHÇESARAY
27
Safiye Nezetli teyze
EVEQØ^HERE]VØPEPØ
9]ØPSPHY
(1918 / 1919 Gözleve - 4 Kasım 2001, Akmescit)
Babası 1919’da bolşevikler tarafından
öldürülmüştü. Bir süre sonra annesini kaybetmiş,
anneannesi tarafından büyütülmüş. Safiye
akrabaları tarafından okutulur. İkinci Dünya
Savaşı başladığında Karasubazar’da öğretmendi.
Almanlar Kırım’i işgal eder. Çekilirlerken, birçok
Kırım Tatarı gibi, onu da uçakla Almanya’ya çalışma kampına götürürler. Polonya üzerinde iken
paraşütle atlayarak inmeleri istenir. Paraşütünü açamaz. Hızla düşmekte iken bir alman pilot durumu
farkedip paraşutünü tekmeleyip açılmasını sağlar. Kurtulur. Kampta vatandaşı Hüseyin Nezetli ile
evlenir.
Kamptan kaçarak Paris Türk elçiliğine sığınırlar. Burada çalışırken Brezilya’ya göç eden bir
grup Almanla birlikte, birkaç Kırım Tatar ailesi olarak onlara katılırlar. Brezilya’da Arjantin sınırında
bulunan Curitiba kasabasına yerleşirler. Bir Kırım Tatar kolonisi meydana getirir, yardımlaşır, iş
kurarlar, semtlerine bir cami ve Müslüman Cemiyeti binası inşa ederler.
1983 yılında her şeylerini satıp karı koca İstanbul Ataköy’e gelip yerleşirler. 1984‘te eşi rahmetli
olur. İstanbul Kırım Derneğinin faaliyetlerinde şevkle yer alır. Emel Vakfının kurucu üyelerinden
biri olur. 1990’dan sonra Kırımlılar kitle halinde dönmeye başlayınca her yıl Kırım’ı ziyaret eder.
2000 yılında Akmescit’te bir ev alıp Kırım’a yerleşir. 4 Kasım 2001 tarihinde Akmescit’te vefat etti.
Rahmetli Safiye teyze sağlığında, şairimiz Eşref Şemizade’nin bir mısrasını son arzusunu ifade etmek
için zaman zaman kullanırdı : “Kündĭgĭmnĭñ kanı tamğan toprağımda öleyĭm.” derdi. Allah dileğini
kabul etti.
Ölmeden önce Akmescit’teki evini Emel vakfına bağışlamıştı. Kiraya verilen evin geliriyle her
yıl minik öğrenciler arasında Ana dili okuma yarışması yapılır, Safiye Nezetli adına ödüller verilir.
Saim Osman Karahan
SAFİYE TEYZE İÇİN Seyran Süleyman (d. 1979)
Kırımtatar Yazarlar Birliğinin üyesi, “Yañı Dünya” gazetesinin yazı işleri müdürü.
Aşağıda onun Safiye Nezetli
teyze hakkında yazıp gönderdiği
iki kısa hatırası ile bir şiirini
sunuyoruz okuyucularımıza.
Bundan 10 yıl evelsĭ
yurtumıznıñ sadıq evlâdı Safiye
hanım Nezetli Qırım’ğa henüz
köçip kelgen edi. Bir gazeteci
olaraq onıñ yaqında yerleştigi
dairesine yol aldım. Safiye
hanım meni ömürinde birinci
kere körgenine baqmadan
evine derahal davet etti ve ilk-
28
BAHÇESARAY
evelâ aşhaneden sıcak çay
ve qurabiyeler, şırınlıqlar
ketirdi. Ekimiz çay içerek bolbol subetleştik Mülâqatımız
soñundan “Maarif İşleri”
gazetesinde dünya yüzü kördi.
2001 senesi Safiye
hanım vefat etti. Bu cesaretli
qadın soñki nefesine qadar
milletini qayğırdı. Bu fani
dünyanı terk etmezden evel
qırımtatar balaları içün öz
parasına defterler çıqardı ve
olarnı bedava darqattı.
Safiye
hanım
ile
ekinci ve soñki körüşüvim
Aqmescit’teki
“Maarifçi”
derneğiniñ ofisinde oldı.
Orada birisi : “Safiye hanım
bizim ğururımız” degende, o
: “Ğurur sözüni begenmeyim.
Men sadece elimden kelgenini
yaptım” dedi. İşte, ğayet
ikmetli ve mütevazi bir insan
edi.
Safiye hanım vefat
etse de, onıñ hatırası dünyalar
turğance yaşayacaqtır.
“Men de ümüt etken edim,
Çet ellerni barıp körmek.
Amma başımda yazılğan,
Çet ellerde ömür sürmek.”, -
3. Ömir yoldaşı Üsein,
İstanbul’da can bere.
Şundan soñra kart Safiye,
Bir özü Vatan’ğa kele.
Fedakâr vatandaşımız Safiye
hanım Nezetli’niñ hatırasına:
Dep Safiye’miz ah çekip,
Ateş yana yüreginde.
Lânetley öz taliyini,
Yañğız qalıp çet elinde.
Aqmescit’niñ merkezinde,
Yaşay çok katlı bir evde.
Halqnen birge küle, ağlay,
Yalta, Kerç, Sudaq, Kezlev’de.
1. Çufut qale eteginde
Biñ on ekinci senesi
Peyda ola qorqu bilmez,
Yaşlavlılar sülâlesi.
2. Yürek sevdasız yaşamaz,
Cefa çekse de dünyada.
Mına bizim Safiye’de,
Sevda ola Avstriya’da.
“Men de, halqım, can çekiştim,
Vatandan uzaq yerlerde.
Amma öz ana tilimni,
Unutmadım iç bir yerde.
Geraylar’nen birge olar,
Arbiy seferge qatıla.
Yurtnı qorçalamaq içün
Duşman üstüne atıla.
Simeiz’li Üsein’nen**
Beraber ömür quralar.
Qayda barsalar, olarnı
Taqip ete hatıralar.
Tuvğan tiliñ, tuvğan yurtuñ,
Bu seniñ baylığıñ, bahtıñ.
Halqım, dayan, keri qaytıp,
Vatanıñnı coyma saqın.”
Yıllar keçe ve asırlar,
Etrafta alem deñişe.
Tek deñişmey Yaşlavlılar,
Soy-nesilleri keñleşe.
Avstriya’nı terk etken soñ ,
Brazilya’ğa köçeler.
Anda olarnı bekley iş,
Em de yuqusız geceler.
Degeni alâ aqlımda,
Alâ aqlımda közleri.
Halqım, yalvaram- yalqaram,
Unutılmasın sözleri.
Gaspralı’nıñ saçqan nuru,
Olarnı da aydınlata.
“Caillik bizge yaraşmay”, Dep ögrete ulu ata.
O tarafta zavallılar,
Kündüz demey, gece demey,
Yıllar boyu çalışalar,
Yürekten Qırım’nı silmey.
Halqnıñ qayğı qaseveti,
Onıñ olğan edi derdi.
Vatanına qaytmaq içün,
Bütün ömürini berdi.
Biñ dokuz yüzon dokuzda,
Dünyağa kele Safiye.
Babası Yaşlavlı beydir,
Anası körümli bike.
Eviniñ birinci qatında
Tükân açıp, mal satalar.
Velâkin on yıllardan soñ,
Deñiz artına qaytalar.
İçbir zıncır ve sınırlar,
Tutıp olamaz insannı.
Eger onıñ yüreginde
Salte, yaşasa Vatanı.
Rus istilâsı altında,
Zorluq çeke aile.
Teleş’te* açılğan çeçek,
Öse soylar elinde.
Qırım’ğa yaqın olmak ‘çün,
Avuşalar Türkiye’ge.
Bu yerlerdeki tatarlarnen,
Çalışa olar el-elge.
Bu bir masal, destan degil,
Degil efsane, ballada.
Ne aqqında olğanını,
Añlar eñ küçük bala da.
Tasil ala, yahşı oquy,
Ahır-soñu oca ola.
Birden, qanlı cenk başlana,
Nice taqdirler yarıla.
Kâde bir aftağa, ayğa,
Yalta’ğa kele Safiye.
“Belki rastkelir tatarca
Söylegen soydaşlar”, diye.
Yazdım, unutılmasın dep,
Nezetli Safiye oca.
O kibi cesür perverler,
Yaşağanlar qaramanca.”
Nice qırımtatarları,
Tuvğan Vatandan quvula.
Vatandan uzaq yerlerde,
Qorantaları qurula.
Dünyanıñ dört köşesinde,
Yaşay bizim vatandaşlar.
Amma Safiye Nezzetli,
Kibi vatansever azlar.
Yazdım, unutılmasın dep,
Nezeli Safiye oca.
O kibi cesur perverler,
Yaşağanlar qaramanca.
Safiye’ni de basqıncı,
Alıp kete öz yurtuna.
Yaş ğonceniñ naziq qalbi,
Yaralı quşday çırpına.
İstanbul’daki dernegin,
Eñ faal azası odır.
Dey : “Ya Vatanğa qaytacam,
Ya meni şu yerde öldir !”.
Teleş* – Qırım’nıñ Kezlev bölgesindeki
bir köyniñ adı.
Üseyin** Nezetli –
Qırım’nıñ Simeiz köyünde doğdı.
Onıñ hatırasına bir şiir
yazdım.
Safİye
BAHÇESARAY
29
CAMALA İSTANBUL’DA
26 Ekim 2010 tarihinde Ukrayna’nın İstanbul Başkonsolosluğu’nda Ukrayna
Başkonsolosu Bogdan Yaremenko’nun organizasyonunda yapılan toplantıda, yıldızı
her geçen gün parlayan ve 2011 senesinde Ukrayna’yı Eurovizyon şarkı yarışmasında
temsil etmeye en kuvvetli aday olan genç Kırım tatar sanatçısı Camala İstanbul Dernek
başkanımız Celâl İçten, 2. i Başkanımız Melih Cilsim ve Emel Kırım Vakfı Başkanı KTMM
Türkiye temsilcisi Zafer Karatay ile görüştü.
Toplantıda 2011 yılında Ukrayna’nın bağımsızlığının 20 yılı etkinliklerinde Kırım
Tatarlarının da yer alması, Camala’nın Türkiye ve Dünya kamuoyuna tanıtılması konusunda
neler yapılacağı konuşuldu.
Kırım tatar sanatçı Camala (Suzanna Cemaleddinova) müzik çalışmalarına
küçük yaşta başladı. İlk profesyonel kaydını 9 yaşında gerçekleştirdi. Kırım’daki müzik
eğitimini başarıyla bitirdikten sonra, Ukrayna’nın “Müzik Akademisi”ne kabul edildi. Klâsik
Opera Vokal bölümünde eğitimini sürdüren Camala, gerek Ukrayna’da, gerekse Rusya ve
Avrupa’nın çeşitli kentlerinde yapılan uluslar arası yarışmalarda onlarca ödül aldı. Bu ödüllerin arasında İtalya’da
“Concorso Europeo Amici Della Musica” ödülü de bulunuyor.
Konservatuar eğitimini üstün başarı ile 1. olarak bitiren Camala, kariyerine klâsik opera sanatçısı olarak, Milano La
Scala’da devam etmeyi planlıyor. “2009- New Wave Urmala – (Litvanya) Genç Şarkıcılar Uluslararası Yarışması’ndaki GrandPrix ödülü kariyerinin dönüm noktasını oluşturdu. Moskova ve Berlin’de performansını sergiledi. 2009 yılında “Ukrayna’nın
gururu” ödülünü aldı.
Kırgızİstan Manas Radyosunda Kırım Müzİğİ
Derneğimiz üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Zekeriya Başarslan, Marmara Üniversitesi’nden geçici
görevle gittiği Kırgızistan’ın başşehri Bişkek’te Manas Radyosunda haftalık hazırladığı ve sunduğu
müzik programlarıyla Kırım Tatar müziğini tanıtıyor.
Her Pazartesi günü Türkiye saatiyle 17.00 – 18.00 arasında Manas Radyosunda Güzel
sanatlar ve Müzik adlı programda Kırım tatar sanatçılarını tanıtıyor ve eserlerinden örnekler veriyor.
Programı İnternetten dinleyebilirsiniz. http : // 212.42.111.233:8000/ listen.pls
Necmettin Özak
Aylandırmam qaraltım,
Saydırmam taşın.
Beş bĭlezĭk, bĭr altınğa
Baylatmam başım.
*
Tabakásĭ kümselĭ,
Kâatĭ tellĭ.
Ayşe, sağa aytaman,
Fatma bellĭ.
*
Cennette bar bĭr terek,
Cemĭşĭ siyrek.
Sĭzdiy etken sabaqtaş
Er zaman kerek.
*
Sırtta cılan sızğıra,
Qıblada baqa.
Men bĭr Qırım caşıman,
Tutturmam yaqa.
Atqan taşıñ men aldım,
Deryağa daldım.
Tenezzül ettĭm, şıñladım,
El berdĭm, aldım.
*
Ekĭ başlap üy saldım,
Ortası oşaq.
Kel, anayğa kelĭn bol,
Özüme qoşaq.
*
Cavun cavsa cer cımşar,
Qar cavsa qatar.
Anañ siypap östürĭr,
Babañ satar.
*
Aylanırman qaraltıñ,
Sayarman taşıñ.
Beş bĭlezĭk, bĭr altın,
Baylarman başıñ.
*
Qatlaması qabarğan,
Ulqumu küygen.
Şıñ bĭlmegen qızlar
Bĭzlernĭ süygen.
*
Şıñlap şıñşı tuvulman,
Şıñlasam yalmam.
Şıñşĭlarğa qatılsam
Qarap ta qalmam.
(doğ. 1943 – Eskişehir –Sivrihisar
– Yaverören köyü ; pazarcı,
İstanbul Kırım Derneği üyesi
ŞIÑLAR :
Al atayım men bĭr taş,
Deryağa dalsın.
Tenezzül etken şıñlasın,
El bergen alsın.
30
BAHÇESARAY
KONAKBAY
Kırım Tatar
Ev Yemekleri
Derneğimizin Kırım Tatar ev yemeklerinin
sunulduğu ikram salonu
KONAKBAY hizmetinizde.
Toplu yemekleriniz, özel günleriniz için
derneğimizle irtibata geçiniz.
Çibörek, köbete, tataraşı ve diğer lezzetler
KONAKBAY’ da
(212) 534 92 31
CUMA KONFERANSLARI
3 Aralık 2010
Konuşmacı : Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş
(d. 1933 Ankara)
Konu
: Kırım’ın Türk Dünyasındaki önemi
İkram sahibi : Tüm Elektrik
10 Aralık 2010
Konuşmacı : Prof. Dr. Metin Karaörs
(d. 1944 Uluborlu / Isparta)
Konu
: Kırım’dan hatıralar,
20 sene önceki Kırım
İkram sahibi : Hamdi Baybörü
17 Aralık 2010
Konuşmacı : Doç. Dr. Abdülvahap Kara
(d. 1961 İstanbul)
Konu : Kazakistan’da 1986 Aralık Olayları
İkram sahibi : Rüstem Borluca
24 Aralık 2010
Konuşmacı : Prof. Dr. Hayati Durmaz
(d. 1958 Manisa)
Konu : Tıp İslâm Felsefesi ve İbni Sina
İkram Sahibi : Nurettin Ölmez.
BAHÇESARAY
31
VEFAT
Saladin Acakay
(25. 2. 1946 Kertikpınar köyu – 3. 12.2010, Köstence)
Romanya Müslüman Tatar Türkleri Birliği (UDTTM) eski başkanı ve iş
adamı Saladin Acakay arkadaşımızın vefatını teessürle öğrendik.
Dobruca ve Kırım’daki soydaşlarımıza sürekli maddî yardımlarda
bulunurdu. 2004 -2008 yıllarında Birliğin başkanlığını yapmıştı. 2009
yılında Dünya Kırım Tatarları Teşkilâtının Kongresinde dönem İdare
Konseyine Romanya Tatarlarını temsilen üye seçilmişti.
Allah rahmet eylesin. Ailesine ve dünyanın dört bucağındaki halkımıza baş sağlığı dileriz.
İstanbul Kırım Derneği.
VEFAT
12 Eylûl 1980’de Dernekler faaliyetleri durdurulduktan sonra, 1984 yılında Derneğimizin yeniden
kuruluşunun öncüsü olan, bilâhare başkanlığını yapan ve halen Emel Vakfı 2. Başkanı olan dava
arkadaşımız
Dr. Niyazi Elitok’un muhterem babası
Hacı Nuri Elitok
18 Aralık 2010 tarihinde vefat etmiştir.
19 Aralık 2010 Pazar günü Eskişehir – Şerefiye köyünde toprağa verilmiştir.
Allah rahmet eylesin .
Niyazi Elitok arkadaşımızın ve yakınlarının acısını paylaşır, cümle yakınlarına baş sağlığı dileriz.
İstanbul Kırım Türkleri Derneği
Akrabalarını arayanlar :
Arananlar : 1935 yılından evvel İstanbul Şehremini, Saray Meydanı, Cafer
Ağa mahallesi ev No. 100’de ikamet eden Hacı Selâm Efendinin oğlu Yusuf efendinin
çocuklarından veya torunlarından kimseleri Kırım’daki akrabaları aramaktadırlar.
Arayanlardan Bağışevna Bariye Cemadinovna’nın adresi : Ukrayina, Kırım –
Simferopol şehri, İsmail Bulatov sokak No. 37 ; tel. 8-0652-60- 99-42.
Bariye’nin soyuna dair bilgiler :
- Kartanası Alime, kartbabası Bağış Çelebi İstanbul’da oturmuşlar. Onların dört
çocukları olmuş : 1. Bağışeva Sebila, 1886-1888’lerde doğmuş. 2. Kız kardeşi – adı
bilinmiyor. 3. Erkek kardeşi –Emin 4. Kız kardeşi – adı bilinmiyor.
- Sebila Azovskoye’li bir Kırımlı tüccarla evlenmiş. Şevket adında bir oğulları
olmuş. Kocası Kırım’a gitmiş, hastalanmış. Sebila’yı ana babasıyla tanıştırmak için Kırım’a
çağırmış. Sebila oğlunu alıp Kırım’a gitmiş. Kocası veremden ağır hastalanıp
ölmüş. 7 yıl sonra oğlu Şevket de ölmüş.
1917’de ihtilâl başlıyor, sınırlar kapanıyor. Sebila Türkiye’ye dönememiş,
Kırım’da kalmış. İkinci defa evlenmiş, (1891-1901’lerde doğumlu) Mecitov
Cemadin (Cemay) ile. 1928 -1930‘larda Simferopol’e gitmişler. 1930’da kızları
Bağışeva Bariye doğmuş.
1935’e kadar Sebila Türkiye’deki akrabalarıyla mektuplaşmış, kocasının
ve kızının yandaki resimlerini onlara göndermiş. Sonra ilişkileri kesilmiş.
1944’te aile Özbekistan’a sürgüne gönderilmişler. Orada Sebila 1947
yılında ölmüş.
Bağışeva Bariye Cemadinovna adlı kızı kalmış. Doğumu 2 Ağustos 1930.
1990 yılına kadar Özbekistan ve Tacikistan’da yaşamış. Halen yukarıda yazılı
adreste Simferopol (Akmescit’te) oturmaktadır. Kızı Veliulla Evelina, 1954
doğumlu, üç çocuklu. Oğlu Asanov Edem, 1958 doğumlu, üç çocuklu. Hepsi
Simferopol’de oturmaktadırlar.
32
BAHÇESARAY
Download