BAZI SENTETİK OKSİNLERİN BUĞDAYDA (Triticum aestivum L

advertisement
BAZI SENTETİK OKSİNLERİN BUĞDAYDA
(Triticum aestivum L.) MEYDANA
GETİRMİŞ OLDUĞU RETROTRANSPOZON
POLİMORFİZMİNİN
BELİRLENMESİ
Muhammet YAPRAK
Yüksek Lisans Tezi
Biyoloji Anabilim Dalı
Moleküler Biyoloji Bilim Dalı
Prof. Dr. Güleray AĞAR
2015
Her hakkı saklıdır
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
YÜKSEK LİSANS TEZİ
BAZI SENTETİK OKSİNLERİN BUĞDAYDA (Triticum aestivum L.)
MEYDANA GETİRMİŞ OLDUĞU RETROTRANSPOZON
POLİMORFİZMİNİN BELİRLENMESİ
Muhammet YAPRAK
BİYOLOJİ ANABİLİM DALI
Moleküler Biyoloji Bilim Dalı
ERZURUM
2015
Her hakkı saklıdır
T.C.
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ
FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
TEZ ONAY FORMU
BAZI SENTETİK OKSİNLERİN BUĞDAYDA (Triticum aestivum L.)
MEYDANA GETİRMİŞ OLDUĞU RETROTRANSPOZON
POLİMORFİZMİNİN BELİRLENMESİ
Prof. Dr. Güleray AĞAR danışmanlığında, Muhammet YAPRAK tarafından hazırlanan
bu çalışma 09/07/2015 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından Biyoloji Anabilim Dalı –
Moleküler Biyoloji Bilim Dalı’nda Yüksek Lisans tezi olarak oybirliği/oy çokluğu
(…/…) ile kabul edilmiştir.
Başkan : Prof. Dr. Güleray AĞAR
İmza :
Üye : Doç. Dr. Mahmut Sinan TAŞPINAR
İmza :
Üye : Doç.Dr. Hasan Türkez
İmza :
Yukarıdaki sonuç;
Enstitü Yönetim Kurulu ........./......../…….. tarih ve . . . . . ./ . . . . . . . . . . . . . . nolu kararı
ile onaylanmıştır.
Prof. Dr. Ertan YILDIRIM
Enstitü Müdürü
Not: Bu tezde kullanılan özgün ve başka kaynaklardan yapılan bildirişlerin, çizelge, şekil ve fotoğrafların kaynak
olarak kullanımı, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunundaki hükümlere tabidir.
ÖZET
Yüksek Lisans Tezi
BAZI SENTETİK OKSİNLERİN BUĞDAYDA (Triticum aestivum L.)
MEYDANA GETİRMİŞ OLDUĞU RETROTRANSPOZON
POLİMORFİZMİNİN BELİRLENMESİ
Muhammet YAPRAK
Atatürk Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü
Biyoloji Anabilim Dalı
Moleküler Biyoloji Bilim Dalı
Danışman: Prof. Dr. Güleray AĞAR
Bu araştırmada, sentetik oksinlerden 2,4-D ve dikambanın 4 farklı konsantrasyonunun
(250, 500, 750 ve 1000 ppm) stresi ile aktive olan bazı retrotranspozonların
(WLTR2105, N-57 (Nikita57), Sukkula, Nikita E2647, Stowaway, BARE 1(0))
polimorfizmi
ve
oluşan
DNA
hasarları
araştırılmıştır.
Retrotranspozonların
polimorfizminin ve DNA hasarının belirlenmesi için IRAP ve REMAP teknikleri
kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, sentetik oksin uygulamasında retrotranspozon
polimorfizminin yüksek olduğu ve DNA hasarının meydana geldiği gözlenmiştir.
Ayrıca
polimorfizmin
göstergesi
olan
GTS
oranının
artan
sentetik
konsantrasyonuna bağlı olarak azaldığı tespit edilmiştir.
2015, 97 sayfa
Anahtar Kelimeler: Buğday, Sentetik Oksin, 2,4-D, Dikamba, IRAP, REMAP,
Retrotranspozon.
i
oksin
ABSTRACT
Master Thesis
DETERMINATION OF SOME SYNTHETIC AUXINS EFFECT ON
RETROTRANSPOSON POLYMORPHISM IN WHEAT (Triticum aestivum L.)
Muhammet YAPRAK
Ataturk University
Graduate School of Natural and Applied Sciences
Department of Biology
Branch of Molecular Biology
Supervisor: Prof. Dr. Güleray AGAR
In this study, retrotransposon polymorphisms (WLTR2105, N-57 (Nikita 57), Sukkula,
Nikita E2647, Stowaway, BARE 1(0)) and DNA damages have been studied to
understand effects of stress that are activated by four different concentrations of 2,4-D
and dicamba (250, 500, 750 and 1000 ppm) applications. IRAP and REMAP assays
have been used for determination of retrotransposon based polymorphisms and DNA
damages. The results show that, retrotransposon polymorphisms was high level and also
DNA damage observed in synthetic auxins treatments. Additionally, GTS value that is
an indicator of polymorphism has been determined that it has been decreased by
increasing synthetic auxins concentrations.
2015, 97 pages
Keywords:
Wheat,
Synthetic
Auxin,
Retrotransposon.
ii
2,4-D,
Dikamba,
IRAP,
REMAP,
TEŞEKKÜR
Yüksek Lisans tezi olarak sunduğum bu çalışmanın konusunun seçiminde ve tezin
hazırlanmasında çok değerli fikirlerini bana aktararak bilimsel çalışmalarımda bana her
alanda yol gösteren ve beni çalışmak için teşvik eden, lisansüstü eğitimim boyunca
değerli görüş, eleştiri ve düşüncelerinden yararlandığım, değerli sevgisini, yardım ve
katkılarını hiçbir zaman esirgemeyen saygı değer tez danışmanım Sayın Prof. Dr.
Güleray AĞAR’a sonsuz teşekkür ve şükranlarımı sunarım. Bu çalışma Atatürk
Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Moleküler Biyoloji ve Bakteriyoloji
Laboratuarı’nda yapılmıştır.
Tez çalışmalarım süresince maddi-manevi destek ve yardımlarını esirgemeyerek
yanımda olan Sayın Yrd. Doç. Dr. Murat AYDIN’a, Sayın Arş. Gör. Esra ARSLAN’a,
Sayın Arş. Gör. Gökçe KARADAYI’ya, Sayın Biyolog Burcu SIĞMAZ’a, Sayın
Biyolog Semra YAĞCI’ya ve Sayın Biyolog Ceyda BOZOĞLU’na; ayrıca Moleküler
Biyoloji ve Bakteriyoloji Laboratuarı’nda çalışan değerli hocalarıma ve arkadaşlarıma
desteklerinden dolayı çok teşekkür ederim.
Hayatımın her döneminde maddi ve manevi desteklerini, eşsiz sevgilerini, çok kıymetli
emeklerini ve sabırlarını esirgemeyen, bana değerli olduğumu hissettiren aileme hep
yanımda oldukları ve bana güvendikleri için en içten sevgi, saygı ve teşekkürlerimi
sunarım.
Muhammet YAPRAK
Temmuz, 2015
iii
İÇİNDEKİLER
ÖZET.................................................................................................................................. i
ABSTRACT ...................................................................................................................... ii
TEŞEKKÜR .....................................................................................................................iii
SİMGELER ve KISALTMALAR DİZİNİ ...................................................................... vi
ŞEKİLLER DİZİNİ........................................................................................................... x
ÇİZELGELER DİZİNİ .................................................................................................... xi
1. GİRİŞ ....................................................................................................................... 1
2. KURAMSAL TEMELLER ................................................................................. 13
2.1. Pestisitler ............................................................................................................. 13
2.1.1. Pestisit tanımı ................................................................................................... 13
2.1.2. Pestisitlerin genel özellikleri ............................................................................ 13
2.1.3. Pestisitlerin sınıflandırılması ............................................................................ 14
2.1.4. Pestisitlerin kullanım alanları ........................................................................... 16
2.2. Herbisitler ............................................................................................................ 16
2.2.1. Herbisitlerin tanımı ve tarihçesi ....................................................................... 16
2.2.2. Herbisitlerin sınıflandırılması........................................................................... 18
2.2.3. Herbisitlerin kullanımı ve bitkiler üzerindeki etkileri ...................................... 21
2.3. Sentetik Oksinler ................................................................................................. 23
2.3.1. 2,4-D (2,4-diklorofenoksiasetik asit)................................................................ 26
2.3.2. Dikamba (3,6-dikloro-2-metoksibenzoik asit) ................................................. 32
2.4. Transpozonlar ...................................................................................................... 37
2.4.1. Transpozonların keşfi ve sınıflandırılması ....................................................... 37
2.4.1.a. Retrotranspozonlar......................................................................................... 40
2.5. Retrotranspozonların Belirlenmesinde Kullanılan Moleküler Markırlar ............ 43
2.5.1. IRAP (Inter-Retrotransposon Amplified Polymorphism) ................................ 44
2.5.2. REMAP (Retrotransposon-Microsatellite Amplified Polymorphism) ............. 45
2.5.3. SSAP (Sequence-Specific Amplification Polymorphism) ............................... 46
2.5.4. RBIP (Retrotansposon Based Insertional Polymorphism) ............................... 47
2.5.5. iPBS (Inter-Primer Binding Site Amplification) .............................................. 48
iv
2.5.6. ISAP (Inter-SINE Amplified Polymorphism) .................................................. 49
2.6. Epigenetik ve Transpozon İlişkisi ....................................................................... 49
3. MATERYAL ve YÖNTEM ................................................................................. 51
3.1. Materyal............................................................................................................... 51
3.1.1. Kullanılan bitkisel materyal ............................................................................. 51
3.1.2. Yararlanılan alet ve cihazlar ............................................................................. 51
3.1.3. Kullanılan çözelti ve solüsyonlar ..................................................................... 52
3.1.3.a. Kullanılan 2,4 –D çözeltisinin hazırlanışı ..................................................... 52
3.1.3.b. Kullanılan dikamba çözeltisinin hazırlanışı .................................................. 52
3.1.3.c. DNA izolasyonu için kullanılan çözeltiler .................................................... 52
3.1.3.d. PCR ve elektroforez işlemleri için kullanılan çözeltiler ............................... 55
3.1.3.e. Sterilizasyon işlemleri için kullanılan çözeltiler ........................................... 57
3.2. Yöntem ................................................................................................................ 57
3.2.1. 2,4 D ve dikamba çözeltilerinin bitkiye uygulanması ...................................... 57
3.2.2. DNA izolasyonu ............................................................................................... 58
3.2.3. IRAP-REMAP .................................................................................................. 59
3.2.3.a. IRAP-REMAP primerleri .............................................................................. 59
3.2.3.b IRAP-REMAP PCR protokolü ....................................................................... 60
3.2.4. Agaroz jel elektroforezi .................................................................................... 61
3.2.5. IRAP-REMAP analizleri ve genomik kararlılık sabitliğinin (%GTS)
belirlenmesi ...................................................................................................... 62
4. ARAŞTIRMA BULGULARI .............................................................................. 63
4.1. IRAP Analizleri ve Genomik Kararlılık Sabitliliği (Genomik Template
Stability; %GTS) ................................................................................................. 63
4.2. IRAP Jel Görüntüleri ........................................................................................... 67
4.3. REMAP Analizleri ve Genomik Kararlılık Sabitliliği (Genomik Template
Stability; %GTS) ................................................................................................. 68
4.4. REMAP Jel Görüntüleri ...................................................................................... 73
5. TARTIŞMA ve SONUÇ ....................................................................................... 75
5.1. Sonuç ve Öneriler ................................................................................................ 82
KAYNAKLAR ............................................................................................................... 83
ÖZGEÇMİŞ .................................................................................................................. 988
v
SİMGELER ve KISALTMALAR DİZİNİ
µg
Mikromolar
°C
Derece Celcius (Sıcaklık)
2,3,6 –TBA
Trikloro benzoik asit
2,4,5-T
2,4,5-trikloro fenoksiasetik asit
2,4-D
2,4-diklorofenoksiasetik asit
4-CPA
4-kloro-indol asetik asit
A →G
Adenin → Guanin
ABA
Absisik asit
ABD
Amerika Birleşik Devletleri
ABRE
Absisik Asite Duyarlı Element
ACCase
Acetyl-Coenzyme A Carboxylase (Asetil-Koenzim A Karboksilaz)
AFLP
Amplified Fragment Length Polymorphism (Çoğaltılmış Parça Uzunluk
Polimorfizmi)
AP
Aspartik proteinaz
AzaC
5-Azasitidin
bç
Baz çifti
BNOA
β-Naftoksiasetik asit
CG
Guanin-Sitozin
CHO
Chinese Hamster Ovary (Çin Hamster Ovaryum)
CO2
Karbondioksit
CTAB
Setil trimetil amonyum bromür
DGA
Diglisoamin
dH2O
Distile su
Dikamba
3,6-dikloro-2-metoksibenzoik asit
dk
Dakika
DMA
Dimetilamin
DNA
Deoksiribonükleik asit
DNBP
2,4-dinitro-6-sekonderbütil fenol
DNOC
4,6 dinitro-o-cresol
vi
dNTP
Deoksiribonükleotid trifosfat
EDTA
Etilendiamintetraasetik asit
FAO
Food and Agriculture Organization of the United Nations (Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü)
GAA
Glasiyel asetik asit
gag/GAG
GAG geni/Protein
gr
Gram
GTS
Genomik Template Stability (Genomik Kararlılık Sabitliği)
H2O2
Hidrojen peroksit
HCI
Hidroklorik asit
Hg
Cıva
HMG
High Mobility Group (Yüksek Mobil Grup)
IAA
İndol asetik asit
IBA
İndol butyrik asit
INT
DDE İntegraz
IPA
İzopropilamin
IRAP
Inter-Retrotransposon Amplified Polymorphism (İç-Retrotranspozon
Çoğaltma Polimorfizmi)
ISAP
Inter-SINE Amplified Polymorphism (İç- Kısa Serpiştirilmiş Nükleotid
Elementleri Çoğaltma Polimorfizmi)
ISSR
Inter-Simple Sequence Repeat (İç-Basit Dizi Tekrarı)
IUPAC
Uluslararası The International Union of Pure and Applied Chemistry
(Temel ve Uygulamalı Kimya Birliği)
iPBS
Inter-Primer
Binding
Site
Amplification
(İç-Primer
Bağlanma
Bölgelerine Dayalı Çoğaltma)
JA
Jasmonik Asit
K
Kelvin (Sıcaklık)
kb
Kilo baz çifti
LD50
Letal Doz (Test Hayvanlarının %50’sini Öldürmek İçin Gerekli Doz)
LINEs
Long Interspersed Nuclear Elements (Uzun Serpiştirilmiş Nükleer
Elementler)
LTR
Long Terminal Repeats (Uzun Uç Tekrarlar)
vii
M
Molar
MCPA
4-kloro-2-methilfenoksi asetik asit
mg
Miligram
mg/L
Miligram/Litre
MgCl2
Magnezyum klorür
MITE
Miniature Inverted Repeat Transposable Element (Minyatür Evrik Ters
Tekrarlar)
ml
Mililitre
mM
Milimolar
MS
Murashige ve Skoog besiyeri
Na2S2O5
Sodyum metabisülfit
NAA
Naftelen asetik asit
NaCl
Sodyum klorür
NaHSO3
Sodyum bisülfit
NaOCl
Sodyum hipoklorit
NaOH
Sodyum hidroksit
ng
Nanogram
nt
Nükleotid
OD
Okuma Değeri
OD260
260nm’de Okuma Değeri
PBS
Primer Binding Site (Primer Bağlanma Bölgesi)
PCR
Polymerase Chain Reaction (Polimeraz Zincir Reaksiyonu)
pH
Power of Hydrogen (Hidrojenin Gücü)
Pikloram
4-amino- 3,5,6-trikloropikolonik asit
pol/Pol
Polimeraz Geni/Protein
ppm
Parts Per Milion mg/l (Miligram Çözünen/Litre Çözelti)
RAPD
Randomly Amplified Polymorphic DNA (Rasgele Çoğaltılmış
Polimorfik DNA)
RED
Reregistration Eligibility Decision
REMAP
Retrotransposon-Microsatellite Amplified Polymorphism
(Retrotranspozon-Mikrosatellit Çoğaltma Polimorfizmi)
RNA
Ribonükleik asit
viii
RIBP
Retrotansposon Based Insertional Polymorphizm (Retrotransopon
Temelli İnsersiyonel Polimorfizm)
RNAi
RNA-interferaz
RNaz H
Ribonükleaz H
RNaz
Ribonükleaz
ROS
Reactive Oxygen Species (Reaktif Oksijen Türleri)
RT
Ters Transkriptaz
SA
Salisilik Asit
SCE
Sister Chromatid Exchange (Kardeş Kromatid Değişimi)
SINEs
Short Interspersed Nuclear Elements (Kısa Serpiştirilmiş Nükleer
Elementler)
siRNA
Small Interfering RNA (Küçük Engelleyici RNA)
sRNA
Small RNA (Küçük Kodlanmayan RNA)
S-SAP
Sequence-Spesific Amplified Polymorphism (Sekansa Özgü Çoğaltma
Polimorfizmi)
SSR
Simple Sequence Repeat (Basit Dizi Tekrarı)
Ta
Primerin Bağlanma Sıcaklığı
Taq
Thermus aquaticus
TBE
Tris- Borat-EDTA
TCA
Trikloro asetik asit
TE
Tris-EDTA
TEs
Transpoze Elementler
TIR
Terminal Inverted Repeats (Terminal Ters Tekrarlar)
Tm
Erime Sıcaklığı
TPase
Transpozaz
Tris-HCI
Hidroksimetilaminomethan hidroklorit
tRNA
Transfer Ribonucleic Acid (Taşıyıcı Ribonükleik Asit)
UV
Ultraviyole Işık
v/v
Hacim/Hacim
WHO
World Health Organization (Dünya Sağlık Örgütü)
μl
Mikrolitre
μM
Mikromolar
ix
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 2.1. 2,4-D’nin kimyasal yapısı ............................................................................... 28
Şekil 2.2. Dikambanın kimyasal yapısı........................................................................... 33
Şekil 2.3. Ty1-copia ve Ty3-Gypsy elemanlarının yapısı .............................................. 41
Şekil 2.4. Sınıf I ve Sınıf II retrotranspozonlarının yapısı .............................................. 42
Şekil 2.5. IRAP çalışma prensibi .................................................................................... 45
Şekil 2.6. REMAP çalışma prensibi ............................................................................... 46
Şekil 2.7. S-SAP çalışma prensibi .................................................................................. 47
Şekil 2.8. RBIP çalışma prensibi .................................................................................... 48
Şekil 2.9. iPBS çalışma prensibi .................................................................................... 49
Şekil 4.1. N-57 (Nikita57) primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri .................... 67
Şekil 4.2. Nikita E2647 primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri ......................... 67
Şekil 4.3. Sukkula primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri ................................. 68
Şekil.4.4. N-57 (Nikita57)+8081 primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri .......... 73
Şekil 4.5. N-57 (Nikita57)+8082 primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri .......... 73
Şekil 4.6. Bare 1(0)+8082 primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri .................... 74
x
ÇİZELGELER DİZİNİ
Çizelge 3.1. IRAP-PCR’da kullanılan primer dizileri, erime (Tm) ve
bağlanma (Ta) sıcaklıkları ......................................................................... 59
Çizelge 3.2. REMAP-PCR’da kullanılan primer dizileri, erime (Tm) ve
bağlanma (Ta) sıcaklıkları ......................................................................... 60
Çizelge 3.3. IRAP- REMAP PCR bileşenleri ve konsantrasyonları ............................... 60
Çizelge 4.1. 2,4-D ve dikamba genomik kararlılık sabitliliği (%GTS) ve
% polimorfizm (IRAP) .............................................................................. 65
Çizelge 4.2. 2,4-D ve dikambanın farklı konsantrasyonlarda hazırlanan
çözeltilerinin buğday tohumlarının üzerine etkisiyle değişen
bantların moleküler ağırlığı (IRAP) ........................................................... 66
Çizelge 4.3. 2,4-D ve dikamba genomik kararlılık sabitliliği (%GTS) ve
% polimorfizm (REMAP) .......................................................................... 71
Çizelge 4.4. 2,4-D ve dikambanın farklı konsantrasyonlarda hazırlanan
çözeltilerinin buğday tohumlarının üzerine etkisiyle değişen
bantların moleküler ağırlığı (REMAP) ...................................................... 72
xi
1
1. GİRİŞ
Hızla artan dünya nüfusu, gelişen sanayi ve bunların bir sonucu olarak ortaya çıkan
kentleşme olgusu; insanları daha iyi yaşam koşullarına kavuşma arzusuna, aşırı ve
bilinçsiz doğal kaynak kullanımına ve enerji tüketimine yöneltmiştir (Giray Kurt 2007).
Artan dünya nüfusunun gıda talebini karşılamak amacıyla bitkisel üretiminde paralel
olarak artırılması gerekmektedir. Anakaranın yüzölçümü değişmemekle birlikte
erozyon, yeni yerleşim alanlarının kurulması, yeni fabrikaların ve yolların yapılması
gibi etmenlerden dolayı tarıma elverişli topraklar kaybedilmektedir. Bu yüzden artan
nüfusun besin ihtiyacının karşılanabilmesi için birim alandan elde edilecek ürün
miktarının artırılması gerekmektedir (Akbulut 2008). Bitkisel üretimde yüksek verimli
ve kaliteli tohum kullanılması, uygun toprak işleme, uygun gübreleme ve sulama gibi
verimi artıran tüm uygulamalar yapılmış olsa da, kaliteli ve bol ürün elde etmek için
hastalık etmenleri, zararlılar ve yabancı otlar ile de etkili bir şekilde mücadele edilmesi
gerekmektedir (Erik 2007). Bu tür etmenlerle mücadele edilmediği takdirde %100’e
varan ürün kayıpları meydana gelmektedir (Kaymak ve Serim 2015).
Tarımsal savaş; bitkilerin hastalık, zararlı ve yabancı otların etkilerinden ekonomik
ölçüler çerçevesinde korunması, verimin ve kalitenin artırılması için gerçekleştirilen
çalışmaları kapsamaktadır. Tarımsal mücadele; tarım ilaçlarının kullanıldığı kimyasal,
çapalama ve toprak işleme gibi yöntemleri içeren mekaniksel, ısı ve ışınlardan
yararlanılarak yapılan fiziksel mücadele yöntemleriyle yapılmaktadır (Akbulut 2008).
Uygulanmasının kolay olması, zararlılarla mücadelede daha fazla etkinlik göstermesinin
yanı sıra ekonomik olmasından dolayı kimyasal mücadele bu yöntemler içerisinde daha
çok tercih edilmektedir.
Kimyasal mücadelede kullanılan pestisitler binlerce yıldır bilinmesine ve kullanılmasına
rağmen günümüzde kullanılan birçok pestisit ürünü 2. Dünya Savaşı’ndan sonra
kullanılmaya başlamıştır. Tarımsal üretimde beklenen verimin ve kalitenin artmasına
2
öncülük eden bu maddelerin kullanımı 1980’li yıllardan itibaren giderek artmıştır
(Kaymak ve Serim 2015).
Pestisitler; tarımsal üretimde verimin ve kalitenin düşmesine sebep olan böcekler,
kemirgenler, kuşlar, yabancı otlar, küfler, mantarlar, bakteriler ve virüsler gibi
zararlıları öldürmek veya kontrol altına almak amacıyla kullanılan kimyasal
maddelerdir (Öner 2010). Zararlılarla mücadelede kullanılmalarına rağmen hedef dışı
diğer organizmalar üzerinde de toksik etkiler oluşturdukları için genel anlamda canlı
öldüren ‘biyositler’ olarak da isimlendirilmektedirler (Güler ve Çobanoğlu 1997).
Pestisitler kullanımlarında; toz, suda çözünen tozlar, sulu çözeltiler, emülsiyon
konsantre ilaçlar, tanecikler, aerosol ve zehirli yemler gibi çeşitli şekillerde bulunurlar
(Ketenoğlu vd 2000).
Pestisitler, etki maddelerine (doğal, sentetik, inorganik vb.), etki mekanizmalarına
(solunum sistemini etkileyen, sindirim sistemini etkileyen, kontak etkili olanlar vb.),
kontrolü hedef alınan biyolojik etmenlere (insektisit, herbisit, fungusit, avisit vb.) ve
dayanıklılık
sürelerine
(kalıcı
olmayan,
kalıcı
vb.)
göre
çeşitli
şekillerde
sınıflandırılmaktadır (Babayiğit vd 2014).
Pestisitler tarımsal uygulamaların haricinde; evler, park ve bahçeler, oyun alanları gibi
farklı alanlarda da zararlılarla mücadelede kullanılmaktadır. Pestisit kullanımı; hızlı ve
etkili sonuçlar vermesi, ekonomik ve uygulamasının kolay olması gibi nedenlerden
dolayı dünya üzerinde en çok tercih edilen kimyasal mücadele yöntemidir.
Tarım arazilerinin ve yeraltı sularının giderek artan pestisit kullanımı ile kirlenmesi
önemli bir çevre sorunu haline gelmektedir. Bu kimyasal maddelerin faydalarının yanı
sıra çeşitli nedenlerle doğrudan maruz kalma veya yanlış kullanımları sonucu çevrede
toksik seviyelerde birikmesi tüm ekosistemde olumsuz etkilere neden olmaktadır.
Ekosistemin su, hava, toprak ve canlılar gibi bütün öğeleri birbiriyle ilişkili olduğundan
dolayı, tarımda kullanılan pestisitler su ve toprak başta olmak üzere bütün abiyotik
ortamı kirletmektedir (Bozdağ 2009).
3
Pestisitler sadece istenmeyen canlılar için değil diğer organizmalar ve insanlar için de
toksik etkiye sahip olabilmektedir. Bazı pestisitlerin oldukça yavaş parçalanmaları
bunların çevrede birikmelerine neden olmakta, bu da pestisitlerin kullanıldığı bölgelerde
çevreyle ilgili sorunların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Pestisitlerin yüzey ve yeraltı
sularının yanı sıra rüzgâr ile uzak mesafelere taşınmaları, çevre kirliliğine sebep
olmaktadır (Erik 2007).
Pestisitlerin uygulanması gereken miktarlardan daha az dozlarda uygulanması sonucu
hedef zararlılar ölmemekte ve uygulama amacına ulaşamamaktadır. Ancak aşırı
miktarda uygulanması sonucu ürün zarar görebilmekte, üründe ve toprakta pestisit
kalıntısı oluşabilmektedir. Kontrolsüz kullanılan pestisitler fiziksel ve biyolojik yollarla
çevreye yayılmakta, tüm canlıların çeşitli şekillerde etkilenmesine yol açmaktadır.
Pestisitler ve kalıntıları çeşitli yerlerde ve zamanlarda biyolojik besin zincirine
girebilmektedir (Çiçek 2005).
Çevre sağlığı açısından pestisitlerin yapılarında bulunan etken madde önemlidir. Çünkü
canlılarda akut veya kronik etkiler ve onların ölümüne neden olan pestisitin yapısındaki
etken maddedir (Öner 2010). Zehirli kimyasal maddeler olan pestisitlerin; akut
zehirlenme, kanser, doğum kusurları, kısırlık ve sinir sistemi bozukluklarına yol açtığı
bildirilmiştir (Kaplan 2009). Ayrıca bu kimyasalların çok düşük miktarlarda olsa dahi
temas edilmeleri durumunda; vücut tarafından üretilen hormonların sentez, salınım,
taşınma, bağlanma ve eliminasyonunu değiştirerek endokrin sistemde bozukluklar
(Yılmaz 2014) ve şeker hastalığı (diyabet) gibi pek çok geri dönüşümsüz kronik
hastalığa sebep olabildikleri ya da bu hastalıkların oluşumuna katkı sağladıkları
belirtilmektedir (Bronstein et al. 2011).
Gelişmiş ülkelerde, tarım alanlarında kullanılmak üzere piyasaya sürülen pestisitlerin
%60-70’ini herbisitler oluşturmaktadır (Sökmen 2005). Türkiye’de kullanılan
pestisitlerin %16,1’ini fungusitler, %18,4’ünü insektisitler, %30,3’ünü ise herbisitler
oluşturmaktadır (Delen vd 2005).
4
Pestisitlerin önemli bir grubunu oluşturan herbisitler, zararlı bitki hücrelerinde
genellikle fotosentezde görev yapan protein bileşiklerine bağlanarak fotosentezi inhibe
eden ve yabani ot olarak isimlendirilen istenmeyen bitki türlerinin büyüme ve
gelişmesini engelleyen toksik maddeler olarak tanımlanmaktadır (Yeşilbaş 2010).
Yabancı ot; tarım yapılan alanlarda yetişerek, arzu edilmeyen bir şekilde kültür
bitkisinde ve kültür bitkisiyle yapılan bir takım faaliyetlere zarar veren bitkiler olarak
tanımlanmaktadır (Aldrich and Kremer 1997).
Yabancı otlara karşı herbisit kullanımı ilk olarak 1896 yılında bağlardaki fungal hastalık
etmenlerine karşı kullanılan Bordo Bulamacının, bağlarda yetişen yabancı otları da
öldürdüğü fark edilmiş ve o günden itibaren kullanılmaya başlamıştır. Bordo Bulamacı
ile başlayan yabancı otlara karşı kimyasal madde kullanımı; 1900 yılından itibaren
demir sülfat, sülfürik asit, bakır nitrat, amonyak ve bazı potasyum tuzlarının
kullanımıyla devam etmiştir. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra hormon tabiatlı
kimyasalların geliştirilmesiyle herbisit kullanımında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir
(Özbay 2014).
Herbisitler bitkilerdeki meydana getirdikleri etkilere göre; seçici olmayan (non-selektif)
herbisitler ve seçici herbisitler (selektif) olmak üzere ikiye ayrılırlar. Seçici olmayan
herbisitler bütün bitki türlerine etki ederken, seçici herbisitler ise belirli bir bitki türü
için toksik etki oluşturan, diğerleri için toksik etki meydana getirmeyen herbisitlerdir
(Ecevit vd 1999).
Yabancı otlarla mücadelede kimyasal mücadelenin öne çıkmasının ana nedenlerinden
bazıları; uygulamanın kolay olması, kısa sürede sonuç vermesi, olumsuz tarla
koşullarında
uygulanabilmesi,
mücadelesi
zor
olan
çok
yıllık
bitkilerde
uygulanabilmesi, istenilen bitkilerin kontrolü, maliyetinin diğer mücadele yöntemlerine
göre daha düşük olması, seçiciliği fakat daha da önemlisi doğru zaman ve kontrollü bir
ilaçlama ile kesin sonuç vermesi şeklinde sıralanabilir (Özer vd 2001).
5
Soya fasulyesi, mısır, ayçiçeği, pirinç ve pamuk ekimi yapılan hemen hemen bütün
arazilerde en az bir herbisit kullanılmaktadır. Ancak herbisit kullanımı sadece tarımsal
alanlarla sınırlı değildir. Herbisitlerin bir kısmı halka açık alanlarda, yol kenarlarında,
demiryollarının bulunduğu alanlarda, sulama kanallarının çevresinde, elektrik
hatlarında, golf sahalarında ve evlerin bahçelerinde yabancı otların temizlenmesi
amacıyla kullanılmaktadır (Yüzbaşıoğlu 2001).
Herbisitlerin uygulanması esnasında veya sonrasında kültür bitkilerinde ortaya çıkan bir
takım üretim sorunu, herbisit kullanımının artışına bağlı olarak artmıştır. Bu sorunlar
kültür bitkisinde fitotoksite, toprağa uygulanan bazı herbisitlerin bir sonraki ürüne zarar
vermesi, ürünlerde kalıntı, çevre kirliliği, aşırı kullanılmasından dolayı kültür bitkisinin
büyümesinde ve gelişiminde zayıflama ve ciddi verim kayıpları şeklinde ortaya
çıkmaktadır (Torun 2011).
Herbisitler, hedef olarak kullanıldıkları bitkiye zarar verdiklerinden dolayı bitki
üzerinde
beslenen
ve
barınan
tüm
organizmaları
da
olumsuz
bir
şekilde
etkilemektedirler. Bundan dolayı herbisitler, tüketilen pestisitler içerisinde tabiata en
fazla zarar veren grup olarak nitelendirilmektedir. Herbisitlerin canlılar üzerinde toksik
etki yaptığı bilinmektedir. Bu nedenle son yıllarda herbisitlerin meydana getirdiği
etkileri ve bu etkilere karşı hücrelerin verdiği cevaplar üzerinde yoğun olarak
araştırmalar yapılmaktadır. Bu çevre kirleticilerine maruz bırakılma sonucu, canlı
organizma hücrelerinde bulunan detoksifikasyon enzim mekanizmaları ve proteinler
çeşitli şekillerde etkilenmektedir (Giray Kurt 2007).
Herbisitler aynı zamanda dolaylı olarak serbest oksijen radikallerinin üretimine neden
olmaktadır. Oluşan serbest oksijen radikalleri de hücrenin nükleik asitlerine,
proteinlerine, lipidlerine ve karbonhidratlarına saldırıda bulunarak canlının savunma
sistemini harekete geçirmektedir (Paul et al. 1999). Herbisitler genellikle bitkilere
özgün biyokimyasal yolları (örneğin fotosentez) etkilemektedir. Bunun dışında değişik
şekillerde etki mekanizmaları gösteren farklı herbisitler grupları da mevcuttur (Singh et
al. 2003).
6
Etki mekanizmalarına göre yapılan sınıflandırmada bitkide büyüme hormonu etkisi
meydana getiren sentetik oksinler karşımıza çıkmaktadır. Sentetik oksinler 1940’lı
yılların başında İngiltere’deki Rothamsted Araştırma Merkezi’nce geliştirildikten sonra
ticari olarak piyasaya sürülmüştür. Bu grupta yer alan herbisitler oksin yapısındaki
bitkisel hormonlardır. Sentetik oksinler; yüksek dozda hormon kullanımında olduğu
gibi aşırı hücre bölünmesine bağlı olarak yapraklarda kıvrılma ve uzamaya, köklerde ise
birleşmeye sebep olarak bitkinin ölümüne neden olurlar (Serim 2010). Hücre zarı
üzerinde pek çok etkileri vardır ve çift çenekli bitkilerin kontrolünde önemlidirler.
Bitkide hormon dengesini ve protein sentezini bozarak, büyüme ve gelişmeyi
engellerler. Etki mekanizmaları henüz tam olarak anlaşılamamakla birlikte birçok etki
bölgelerinin olduğuna inanılmaktadır (Loux and Dobbels 2007).
Sentetik oksin tabiatındaki herbisitlerden 2,4-D (2,4-diklorofenoksiasetik asit) ve
dikamba (3,6-dikloro-2-metoksibenzoik asit), geniş yapraklı otlar ve ağaçlarla beraber
büyümesi istenilmeyen bitkilerin kontrol edilmesi veya öldürülmesi amacıyla
kullanılmaktadır (Ateeq et al. 2005).
2,4-D zirai ve zirai olmayan alanlarda kullanılan bir herbisit olup Türkiye’de de yaygın
bir şekilde kullanılmaktadır. Tüm dünyada 300 milyon doları aşan, oldukça büyük bir
pazara sahip olduğu bildirilmiştir. Halka açık alanlardaki çimlerde ve tarım arazilerinde,
yol kenarlarında bulunan geniş yapraklı bitkilerle, akuatik bitkilerin kontrolünde sıkça
tercih edilmektedir. Çok geniş bir yayılım gösterdiği için insan sağlığı ve çevre kirliliği
açısından önemli tehditler oluşturmaktadır (Hansoy 2010).
2,4-D ticari olarak piyasaya sürülen ilk herbisitlerden biridir. 1940’ların sonlarına doğru
ABD’de satışa sunulmuştur. ‘Agent Orange’ adıyla bilinen ve Vietnam Savaşı’nda
görüşü mesafesini sınırlayan geniş yapraklı bitkileri yok etmek amacıyla kullanılan
karışımın içerisinde yer almıştır. Ancak savaşa katılan askerlerde görülen çeşitli sağlık
sorunları sebebiyle, karışımdaki 2,4,5-T’nin formülden çıkarılması ve bir herbisit olarak
satılmasının engellenmesi yoluna gidilmiştir (Wolfe et al. 1990).
7
2,4-D kısmen kalıcı bir kimyasal madde olup yarılanma ömrü 20-200 gün arasındadır.
2,4-D sadece geniş yapraklı otları hedef almayıp; hedefi olmayan türlerde de büyüme ve
gelişmenin gerilemesine, davranış değişikliklerine, üreme problemlerine veya ölümlere
sebep olabilmektedir (Garabrant and Philbert 2002).
2,4-D’nin 1999-2002 yılları arasında ülkemizde kullanım miktarlarının ortalamasına
bakıldığında, yıllara göre herbisit tüketimindeki payının %42,68 olduğu görülmektedir
(Delen vd 2005). 2,4-D’nin maliyetinin ucuz olması yaygın bir şekilde kullanılmasına
neden olmaktadır. Ülkemizde en çok tüketilen herbisitlerden biri olan 2,4-D’nin
sentezlenmesi sırasında dioksinlerin de bulaşma riski vardır. Bilindiği üzere dioksinlerin
hem toksik hem de kanserojen etkisi bulunmaktadır (Delen vd 2005). Ayrıca immün
sistemin
zayıflamasına,
doğurganlığın
azalmasına
ve
cinsiyet
hormonlarında
değişikliklere sebep olurlar (Washington State Departmanet of Ecology 2001). Bundan
dolayı birçok ülke, kullanılacak 2,4-D’li ürünlerin dioksinden arındırılmış olması şartını
getirmiştir (Ware 1994; Delen vd 2005). Maalesef ülkemizde böyle bir şart yoktur. Bu
yüzden, kullanılan 2,4- D’li ürünlerin dioksinle kirlenmiş olabileceği şüphesi de ortaya
çıkmaktadır (Alpöz et al. 2001).
Diğer bir önemli sentetik oksin dikamba, benzoik asit ailesine ait bir herbisit olup
yabancı otlarla mücadelede kullanılmaktadır. Dikambanın etki mekanizması, yapı ve
fonksiyonu 2,4-D ile benzerlik göstermektedir. Birçok kimyasal formülasyonları
bulunmaktadır. Ayrıca kimyasal formülasyonları diğer herbisitlerle kombine bir şekilde
piyasaya sürülmektedir. Daha pahalı olması nedeniyle 2,4-D’ye göre daha az kullanımı
olsa da, 2,4-D ile baş edilemeyen zararlılarla mücadelede tercih edilmektedir (Filkowski
et al. 2003). Dikamba kullanımı 2001 yılından itibaren %157 oranında artış göstermiştir
(Benbrook 2005).
Son yıllarda, bahsettiğimiz sentetik oksin tabiatlı herbisitlerin kullanım alanlarının
önemli derecede arttığı gözlenmiştir. Tarımsal üretimde, verimin ve kalitenin
arttırılması amacıyla piyasaya sürülen herbisitler, bilinçsiz ve kontrolsüz bir şekilde
kullanıldığında; biyolojik dengenin bozulması, akut ve kronik zehirlenme, insanlara ve
8
hayvan türlerine yönelik teratojenik, mutajenik ve karsinojenik etkiler, çevre ve besin
kirlenmesi gibi birçok açıdan evrensel nitelikli çevre sorunlarına neden olmaktadır
(Özdaş vd 2006; Turan 2012). Ayrıca bu herbisitlerin çevrede yüksek miktardaki
birikimi bitki, hayvan ve dolayısıyla insan gibi birçok organizmanın genetik
materyalinde de bir takım olumsuz etkilere sebep olabilmektedir. Yeryüzündeki mevcut
su kaynaklarında 2,4-D ve dikambanın bulunması bu herbisitlere maruz kalan
organizmaların genetik materyalleri için potansiyel bir tehdit oluşturmaktadır
(Filkowski et al. 2003).
2,4-D ve dikamba serbest radikaller üreterek oksidatif strese ve lipid peroksidasyonuna
sebep olmaktadır. Oksidatif stres ve lipid peroksidasyonundaki artış, ROS (Reactive
Oxygen Species/Reaktif Oksijen Türleri) ve koruyucu antioksidan enzimleri arasındaki
dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Ayrıca serbest radikallerin artışı DNA’nın
yapısında hasarlar meydana getirmektedir (Balague et al. 2001; Duchnowicz and Koter
2003).
Ayrıca yapılan çalışmalarda, 2,4-D ve dikambanın artan konsantrasyonlarına bağlı
olarak mutasyon sıklığının arttığı, mutajenik ve genotoksik etkilerin gözlendiği rapor
edilmiştir (Pavlica et al. 1991; Enan 2009). Yildirim et al. (2014), yaptıkları çalışmada
Phaseolus vulgaris bitkisinde dikambanın artan konsantrasyonuna bağlı olarak DNA
hasarının arttığını RAPD (Randomly Amplified Polymorphic DNA/Rasgele Çoğaltılmış
Polimorfik DNA) tekniği kullanarak ortaya koymuşlardır.
Filkowski et al. (2003), transgenik Arabidopsis thaliana bitkisinde nokta mutasyonları
ve rekombinasyonu belirlemek üzere yaptıkları çalışmada 2,4-D ve dikambanın
genotoksik etkilerini gözlemiş, homolog rekombinasyon (A→G mutasyonu) sıklığında
önemli bir etkiye sahip olduklarını ayrıca bu sentetik oksinlerin DNA hasarına neden
olduklarını belirlemişlerdir.
González et al. (2006), insan lenfosit kültürlerinde yaptıkları çalışmada farklı dozlarda
uygulanan dikambanın SCE (Sister Chromatid Exchange/Kardeş Kromatid Değişimi)
9
sıklığında önemli bir artışa sebep olduğunu belirlemişlerdir. İnsan lenfositleri üzerinde
yapılan bir diğer çalışmada ise 2,4-D’nin SCE sıklığında artışa ve kromozomal
anomalilere sebep olduğu ortaya konulmuştur (Turkala and Jalal 1985).
De Moliner et al. (2002), beyincik granül hücrelerinde yaptıkları çalışmada 2,4-D’nin
toksik konsantrasyonlarının hücre apoptozisine yol açtığını belirlemişlerdir.
Cenkci et al. (2010), Phaseolus vulgaris bitkisinde 2,4-D ve dikambanın farklı
konsantrasyonlarını kullanarak yaptıkları çalışmada; RAPD ve comet assaylerle bu
sentetik oksinlerin genotoksik etkilerini araştırmışlardır. Yapılan çalışmada 2,4-D ve
dikambanın kök hücrelerinde büyümeyi inhibe ettiğini, hücrelerde ki protein içeriğini
artırdığını bildirmişlerdir. Ayrıca comet assay bulguları; sentetik oksin uygulamasının
kök meristem hücrelerinde DNA hasarlarına sebep olduğunu, RAPD bulguları ise DNA
hasarı sonucu GTS (Genomik Template Stability/Genomik Kararlılık Sabitliği) oranın
azaldığını ortaya koymuştur.
2,4–D, doku kültürlerinde kallus teşviği için en çok tercih edilen hormonlardan biridir.
Ancak bu sentetik oksin genetik değişikliklere ilaveten bazı epigenetik değişikliklerde
meydana getirmektedir. Rabinowicz et al. (2005), 2,4-D’nin sitozin metilasyonunda
önemli artışa sebep olarak gen işleyişini değiştirdiğini rapor etmişlerdir.
Temel and Gozukirmizi (2013), yaptıkları çalışmada dikambanın epigenetik
mekanizmaları etkileyerek DNA metilasyonuna sebep olduğunu belirlemişlerdir. Fraga
et al. (2012), yaptıkları çalışmada kombine oluşturularak Acca sellowiana bitkisine
uygulanan 2,4-D ve AzaC maddelerinin DNA metilasyon seviyelerinde önemli bir artışa
sebep olduklarını göstermişlerdir. Yildirim et al. (2014), yaptıkları çalışmada Phaseolus
vulgaris
bitkisinde
dikambanın
DNA
hipermetilasyonuna
sebep
olduğunu
belirlemişlerdir.
Stresin bitkide oluşturduğu genetik değişimlerden biri de normal büyüme ve gelişme
boyunca inaktif durumda bulunan ve çeşitli stres faktörleri aracılığıyla aktif duruma
10
geçen bitki retrotranspozonlarıdır. Retrotranspozonlar, diğer bir ifadeyle genetik
hareketli elemanlar, bitkiler âlemi boyunca geniş yayılım göstermekte ve bol miktarda
bulunmaktadırlar (Sığmaz 2014).
Transpozonlar genom içinde yer değiştirebilme yeteneğine sahip olan DNA dizileri
olarak tanımlanmaktadır. Bu yer değiştirebilen tekrarlı DNA dizileri, transpozisyon
olarak adlandırılan hareket mekanizmalarıyla bir kromozomal bölgeden diğerine hareket
ederler. Bu hareketleri sonucunda genomda delesyon, insersiyon ve duplikasyon gibi
olayları uyarabilir ve yeni gen alellerinin oluşmasına neden olabilirler. Transpozonların
sahip oldukları bu potansiyelden dolayı evrimsel süreç içerisinde yeni türlerin
oluşmasında etkili bir mekanizma olarak işlediği düşünülmektedir (Kazazian 2004;
Feschotte and Pritham 2007).
Plasmodium cinsinin bir kaç türü hariç bütün ökaryotlarda ve hemen hemen tüm
prokaryotlarda bulunan transpozonlar, ökaryotik genomların büyük bir kısmını
oluştururlar (Wicker et al. 2007; Jurka 2008; Huang et al. 2009).
Neredeyse bilinen tüm bitki retrotranspozonları normal büyüme ve gelişme boyunca
inaktif durumdadır. Ancak farklı abiyotik ve biyotik stres faktörleri altında aktive
olabilir ve harekete geçebilirler (Kumar and Bennetzen 1999). Retrotranspozonların
meydana getirdiği bu hareketlilik mutasyon oranını artırmakta ve yeni genetik
kombinasyonları ortaya çıkarmaktadır (Sığmaz 2014).
Retrotranspozonlar birçok genomik lokus içine girebilmekte ve böylelikle mutasyonları
ve yeni özellikleri bünyesinde barındıran genomlar arasında insersiyonel polimorfizme
sebep olurlar (Kumar and Bennetzen 1999). Bu durum yaralanma, patojen saldırıları,
melezleme, protoplast izolasyonu ya da in vitro hücre veya doku kültürü gibi faktörler
tarafından uyarılmaktadır (Grandbastien 1998; Grandbastien et al. 2005).
Tütün doku kültüründe meydana gelen yaralanmalara bağlı olarak oluşan stresle ilk kez
1993 yılında Hirochika (1993), Tto1, Tto2 ve Tnt1 retrotranspozonlarının hareket ederek
11
genom üzerinde yeni yerlere lokalize olduklarını ve mutajenik etki meydana
getirdiklerini ortaya koymuştur. Salazar et al. (2007), Solanum chilense bitkisinde
TLC1.1 retrotranspozonunun stresle ilgili çeşitli sinyal molekülleri (SA, ABA, JA, H2O2
ve sentetik oksin 2,4-D) tarafından aktive edildiğini bildirmişlerdir.
2,4-D’nin bitki doku kültürü çalışmalarında kallus oluşumunu teşvik etmek için en çok
tercih edilen hormon olduğu ve sitozin metilasyonunda belirgin bir değişikliğe yol açtığı
bilinmektedir (LoSchiavo et al. 1989). Daha önceki çalışmalarda çeşitli stres faktörleri
(örneğin
protoplast
kültürü)
ile
aktivasyonu
artan
bazı
retrotranspozonların
inaktivasyonu için bitkilerde sitozin metilasyonunun meydana geldiği ortaya
çıkarılmıştır (Hirochika 1993;Bennetzen 1996).
Yılmaz and Gozukirmizi (2013), yaptıkları çalışmada kallus oluşumu için 2,4-D
kullanmış ve meydana gelen metilasyon değişimlerinin kallus kültüründe BARE-1
retrotranspozonunun aktivasyonu sonucu oluşabileceği sonucuna varmışlardır.
Evrensel et al. (2011), tarafından yapılan çalışmada farklı yaşlardaki (30, 45 ve 60
günlük) arpa kallus kültürlerinde yaşa bağlı olarak meydana gelen BARE-1
retrotranspozonunun
hareketleri
IRAP
(Inter-Retrotransposon
Amplified
Polymorphism/İç-Retrotranspozon Çoğaltma Polimorfizmi) markır tekniği kullanılarak
belirlenmeye çalışılmış ve araştırma sonucunda, BARE-1 retrotranspozonunun kallus
kültürünün yaşına bağlı olarak %14-25 oranında polimorfizme sebep olduğu
belirlenmiştir. Evrensel (2011), Nikita retrotranspozonunun hareketliliğini arpa doku
kültürlerinde IRAP moleküler markır tekniği kullanarak incelemiş ve farklı yaşlardaki
kalluslarda meydana gelen polimorfizmin Nikita retrotranspozonun hareketine bağlı
olduğunu bildirmiştir.
Sığmaz (2014), tuzluluk stresine maruz kalan buğday bitkisinde retrotranspozon
hareketlerinin belirlenmesinde IRAP tekniğini kullanmış ve stresin retrotranspozon
polimorfizmine yol açtığını belirlemiştir.
12
Transpozonlar; ökaryotlarda gen klonlama, insersiyon mutasyonları, transgenik
organizmaların elde edilmesi, haritalama ve prokaryot organizmalarda klasik
antibiyotik-direnç markırı gibi amaçlarla moleküler genetik uygulamalarında yaygın
olarak kullanılmaktadırlar (Bergman and Quesneville 2007).
Retrotranspozon
hareketlerine
belirlenmesinde
IRAP
bağlı
olarak
(Inter-Retrotransposon
meydana
gelen
Amplified
polimorfizmin
Polymorphism/İç-
Retrotranspozon Çoğaltma Polimorfizmi), REMAP (Retrotransposon-Microsatellite
Amplified Polymorphism/Retrotranspozon-Mikrosatellit Çoğaltma Polimorfizmi), RIBP
(Retrotansposon Based Insertional Polymorphizm/Retrotransopon Temelli İnsersiyonel
Polimorfizm) ve S-SAP (Sequence-Spesific Amplified Polymorphism/Sekansa Özgü
Çoğaltma Polimorfizmi) gibi moleküler markır teknikleri yaygın bir şekilde
kullanılmaktadırlar (Kalendar et al. 2011).
Bu çalışmada iki komşu retrotranspozon arasında kalan intergenomik bölgenin PCR
(Polymerase Chain Reaction/Polimeraz Zincir Reaksiyonu) ile çoğaltılmasına dayanan
ve retrotranspozon polimorfizmin belirlenmesinde yaygın olarak kullanılan IRAP
tekniği ile SSR (Simple Sequence Repeat/Basit Dizi Tekrarı) ve retrotranspozon
arasındaki bir segmentin çoğalmasının polimorfik ürünlerini tanımlamak amacıyla,
bağlantılı
ISSR
primerleriyle
kombin
oluşturularak
hem
retrotranspozon
polimorfizminin hem de DNA hasarının tayininde kullanılan REMAP markır teknikleri
kullanılarak, Kırik buğday çeşidinde sentetik oksin uygulamalarına bağlı olarak
meydana gelen retrotranspozon polimorfizminin, DNA hasarının ve genomik kararlılık
sabitliğinin belirlenmesi amaçlanmıştır.
13
2. KURAMSAL TEMELLER
2.1. Pestisitler
2.1.1. Pestisit tanımı
Günümüzde, giderek artmakta olan dünya nüfusunun gıda talebinin karşılanması önemli
bir sorun haline gelmiştir. Artan besin talebinin karşılanmasının yolu ekim yapılan tarım
arazilerinin artırılması ve tarım arazilerinde birim alandan elde edilen ürünün kalitesinin
ve veriminin artırılmasından geçmektedir. Ancak tarım alanlarında ürünün kalitesini ve
verimini azaltan birçok unsur bulunmaktadır. Bu unsurlardan biri de pest adı verilen
doğal zararlılardır. Çeşitli şekillerde hareket eden ve beslenen her türlü zararlı hayvana
genel olarak ‘pest’ adı verilir (Issa ve Çiftçioğlu 2006). Pestisitler, pest adı verilen
canlılar (mantar, kemirici, çekirge, toprak kurtları, sinek, bit, pire, hamam böceği vs.) ve
yabani ot gibi tarım zararlılarının ölmesini ya da davranışlarının değişmesini sağlayan
biyolojik olarak aktif maddelerdir. FAO (Food and Agriculture Organization of the
United Nations/Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) ve WHO (World Health
Organization/Dünya Sağlık Örgütü) pestisiti, istenmeyen bitki ve canlıları kontrol altına
almak veya gelişmelerini önlemek amacıyla kullanılan maddelerle, bitki büyümesini
düzenleyici, yaprak dökülmesini sağlayıcı (defoliant) ve nem çekici kimyasal maddeler
karışımı olarak tanımlamaktadır (Erik 2007).
2.1.2. Pestisitlerin genel özellikleri
Pestisitler; zehirli kimyasal maddeler oldukları için zararlılarla mücadelede daha
güvenli, daha ekonomik bir kullanım sağlamak ayrıca insan sağlığı ve çevre kirliliği
açısından oluşacak zararları azaltmak amacıyla bazı yardımcı maddelerle birlikte
kullanılırlar. Geliştirilen yeni fiziksel karışıma formülasyon ismi verilir. İlaç
formülasyonunun içinde;
14
 Etken madde veya aktif madde,
 Yardımcı maddeler,
 Emülgatörler,
 Dolgu maddeleri bulunmaktadır (Erik 2007).
Bu maddeler; katı ve sıvı ilaç formülasyonları için farklı özelliklere sahiptirler. Toksik
etkiye sahip kimyasal bir maddenin pestisit olarak kullanılabilmesi için;
 Biyolojik olarak aktif olması,
 Etkili olması,
 Düşük maliyetli olması,
 İnsan ve çevre sağlığı açısından güvenilir olması,
 Uygulamasının kolay olması,
 Yeterli derecede kararlı olması,
 Hedef organizma üzerinde toksik etkiye sahip olması,
 Kimyasal özelliklerinin, yaban hayatı ve faydalı organizmalar için zararlı olmaması
gerekmektedir (Yıldız vd 2006).
Bir formülasyonda bulunması gereken özellikler WHO ve FAO tarafından belirli
kıstaslara göre düzenlenmiş ve bu özelliklerin belirlenmesi için de standart metotlar
geliştirilmiştir.
2.1.3. Pestisitlerin sınıflandırılması
Pestisitler; görünüm, fiziksel yapı ve formülasyon şekillerine göre, etkiledikleri zararlı
ve hastalık grubu ile bunların biyolojik dönemine göre, içerdikleri aktif maddenin cins
ve grubuna göre, zehirlilik derecesine ve kullanım tekniğine göre çok değişik şekillerde
sınıflandırılırlar. Bunlardan en çok kullanılan sınıflandırma şekilleri ise kullanıldıkları
zararlı gruplarına ve yapısındaki aktif madde grubuna göre yapılan sınıflandırmalardır
(Tiryaki vd 2010).
15
 Kullanıldıkları zararlı grubuna göre sınıflandırma
•
Böcekleri öldürenler (İnsektisit)
•
Fungusları (Mantarları) öldürenler (Fungusit)
•
Fungusların faaliyetini durduranlar (Fungustatik)
•
Yabancı otları öldürenler (Herbisit)
•
Örümcekleri öldürenler (Akarisit)
•
Bakterileri öldürenler (Bakterisit)
•
Yaprak bitlerini öldürenler (Afisit)
•
Kemirgenleri öldürenler (Rodentisit)
•
Nematodları öldürenler (Nematosit)
•
Salyangozları öldürenler (Mollussisit)
•
Algleri öldürenler (Algisit)
•
Kuşları öldüren veya kaçıranlar (Auensit)
•
Kaçırıcılar (Repellent)
•
Çekiciler (Atrakant) olarak sınıflandırılmaktadır.
 Aktif madde grubuna göre sınıflandırma
•
İnorganik maddeler
•
Doğal Organik maddeler
-
Bitkisel maddeler
-
Petrol yağları
•
Sentetik organik maddeler
-
Organik fosforlu maddeler
-
Organik klorlu maddeler
-
Diğer sentetik organik maddelerdir.
16
2.1.4. Pestisitlerin kullanım alanları
Pestisitler sadece tarımsal üretim yapan deneyimli insanlara değil aynı zamanda küçük
paketler halinde ihtiyacı olan normal toplum bireylerinin kullanımına da sunulmaktadır.
Pestisitler:
 Tarımsal üretim
 Bahçecilik
 Balık yetiştiriciliği
 Ormancılık
 Süs amaçlı bölgelerde (parklar, bahçeler, oyun alanları)
 Tütsüleme ve kereste korumacılığı
 Endüstriyel böcek kontrolü
 İnşaat (duvar kâğıdı yapıştırıcıları, boyalar, sıvacılık vb.)
 Ev ve bahçelerde
 Deniz böcek kontrolü
 Sucul böcek kontrolü
 Gıda saklanması
 Hayvancılık
 Toplum sağlığı
 Beşeri ilaç gibi amaçlarla çeşitli alanlarda kullanılmaktadır (Güler ve Çobanoğlu
1997).
2.2. Herbisitler
2.2.1. Herbisitlerin tanımı ve tarihçesi
Tarımsal alanlardan elde edilecek ürün miktarı, birim alandaki verimliliğe bağlı olarak
değişmektedir. İklim, hastalıklar, zararlılar ve yabancı otlar ürün verimliliğini etkileyen
en önemli etmenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Yabancı otlar; kültür bitkileriyle su,
mineral maddeler ve ışık gibi temel ihtiyaçlar yönünden rekabete girerek verim
17
kayıplarına yol açmaktadır (Bükün 2012). Yabancı otlar ürün kayıplarının yanı sıra
kültürel faaliyetlerin zamanında ve istenilen nitelikte yapılmasını önlemektedir. Aynı
zamanda kültür bitkisine karışan zehirli tohumları, insan ve hayvan sağlığı açsından
tehdit oluşturmakta, hastalık ve zararlılara da konukçuluk etmektedir (Giray Kurt 2007).
Yabancı otları öldürmede veya onların büyümelerini önlemek amacıyla kullanılan
kimyasal maddelere herbisit adı verilmektedir.
Herbisit ürünlerinin içinde etkinlik gösteren kimyasal maddeler ‘aktif madde’ olarak
adlandırılmaktadır ve ticari ürünlerde ‘dolgu maddesi’ ile karışık halde bulunmaktadır.
İçerdikleri aktif maddelerin formülasyonuna bakılarak herbisitin etkinliği hakkında fikir
sahibi olabilmek mümkündür. Günümüzde kullanılan herbisitlerin tamamına yakını
organik maddelerden meydana gelmiştir. Karbonların sıralanışı ya aromatik (halka) ya
da alifatik (zincir) şeklindedir (Güncan 1985).
Yabani
otlarla
mekaniksel
mücadele
yöntemlerinin
kullanılması
çok
eskiye
dayanmaktadır. Yabancı otlarla mücadele elle yolarak, çapalayarak veya yakarak
yapılmaktaydı. Ancak tarım arazilerinin genişlemesi ve işçilik masraflarının artmasıyla
birlikte insanlar daha ekonomik mücadele yöntemleri bulmaya yönelmişlerdir. Yabancı
otlarla mücadelede kimyasal maddelerin kullanılmaya başlanması bu gereksinimden
doğmuştur.
Yabancı otlara karşı herbisit kullanımı ilk olarak 1896 yılında bağlardaki fungal hastalık
etmenlerine karşı kullanılan Bordo Bulamacının, bağlarda yetişen yabancı otları da
öldürdüğü fark edilmiş ve o günden itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Bordo Bulamacı
ile başlayan yabancı otlara karşı kimyasal madde kullanımı; 1900 yılından itibaren
demir sülfat, sülfürik asit, bakır nitrat, amonyak ve bazı potasyum tuzlarının
kullanımıyla devam etmiştir. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra hormon tabiatlı
kimyasalların geliştirilmesiyle herbisit kullanımında önemli ilerlemeler kaydedilmiştir
(Özbay 2014).
18
Birbirinden habersiz olarak Rothamsted Araştırma İstasyonu ve Jealett’s Hill Araştırma
İstasyonu fenoksiasetik asitlerin klor tuzları üzerinde çalışmalar yapmışlar ve her ikisi
de bu maddelerden bazılarının herbisit etkilerini 1942 yılında Tarımsal Araştırma
Kongresi’nde açıklamışlardır. 1950 yılından itibaren ise İngiltere ve Amerika başta
olmak üzere tahıl bitkileri dışında birçok kültür bitkisi için de herbisit bileşikler
geliştirilmeye başlamıştır (Aydın 2001).
Yabancı ot mücadelesinde devrim niteliğindeki olay ise ilk defa 1947 yılında 2,4-D ve
MCPA etkili maddeli herbisitlerin kullanılmaya başlamasıdır. Bu maddelerin
üretilmesiyle birlikte herbisitler yabancı ot mücadelesinde en başarılı yöntem olmuştur
(Tursun 2012).
Ülkemizde yabancı otlara karşı ilk kimyasal mücadele 1960’ların başlarında hormon
tabiatlı (2,4-D Amin ve MCPA) herbisitlerin geniş yapraklı yabancı otlara karşı
kullanımı ile başlamıştır. Dar yapraklı yabancı otlara karşı mücadele ise ilk olarak
1984’de ruhsatlanan bir ACCase (Acetyl-Coenzyme A Carboxylase/Asetil-Koenzim A
Karboksilaz) enzim engelleyicisi olan Diklofob metil kullanılmaya başlanmıştır. Bunu
sonraki yıllarda aynı kimyasal gruba ait Fenoksaprop-p-etil (1989), Tralkoksidim,
Klodinafop proparjil (1996), Pinoksaden (2007) etkili maddeli herbisitler takip etmiştir
(Topuz 2007; Aksoy 2009).
2.2.2. Herbisitlerin sınıflandırılması
Herbisitler;
aktivitelerine,
kullanım
alanlarına,
kullanım
şekillerine,
kimyasal
özelliklerine ve etki mekanizmalarına göre çeşitli şekillerde sınıflandırılmaktadır.
 Bitkilerde etkilerine göre sınıflandırma
•
Total herbisitler (Seçici olmayan): Ayrım göstermeden uygulandığı alandaki
bütün bitki türlerini etkileyen herbisitlerdir. Tarım alanlarından ziyade daha çok hava
19
alanları, demir ile karayolları kenarlarında ve endüstri alanlarında bulunan bitki
topluluğunu ortadan kaldırmak amacıyla kullanılmaktadır.
•
Selektif herbisitler (Seçici): Kullanıldığı ortamdaki belirli bitki türleri için toksik
özellik taşıyan, diğerleri için toksik özellik taşımayan herbisitlerdir. Tarım arazilerinde
üretimi yapılan kültür bitkilerine zarar vermeden, orada bulunan yabancı otları öldüren
veya gelişimlerini engellemek amacıyla kullanılan kimyasal maddelerdir (Yalçınkaya
2006).
 Bitkilerde etki yeri ve kullanma şekillerine göre sınıflandırma
•
Kontakt (Temas) herbisitler: Sadece temas ettikleri bitki doku ve organlara zarar
veren herbisitlerdir. Örnek olarak Bipiridil grubu herbisitler gösterilebilir.
•
Sistematik (Bütüncül) herbisitler: Bitkinin taşıma sistemi aracılığıyla yayılarak
bitkinin tamamına zarar veren herbisitlerdir. Bu tür herbisitler bitkinin yaprak ve
köküyle temas halinde olduğundan hızlı bir şekilde bitkinin vasküler sistemi tarafından
absorbe edilir. Kolorofenoksiasetik asit türevleri bu gruba örnektir.
•
Bitkinin kök sistemini veya çimlenmeyi etkileyen herbisitler: Toprağa
karıştırılan herbisit buradaki istenmeyen bitki tohumlarını yok eder. Arsenik asit,
pentaklorofenol (PCB) örnek olarak verilebilir (Vural 2005).
 Uygulama dönemlerine göre sınıflandırma
•
Ekim öncesi (Pre-sowing): Bu grupta yer alan herbisitler kültür bitkisi ekilmeden
önce uygulanmaktadır.
•
Çıkış öncesi (Pre-emergence): Bu grupta yer alan herbisitler kültür bitkisi
ekildikten sonra fakat kültür bitkisi çimlenip toprak yüzeyine çıkmadan önce
uygulanmaktadır.
•
Çıkış sonrası (Post-emergence): Bu grupta yer alan herbisitler kültür bitkisi ve
yabancı ot çimlenip toprak yüzeyine çıktıktan sonra uygulanmaktadır (Özbay 2014).
20
 Etki mekanizmalarına göre sınıflandırma
•
Büyüme düzenleyici herbisitler
•
Fotosentezi önleyen herbisitler
•
Solunumu önleyen herbisitler
•
Pigment engelleyiciler
•
Tohum büyümesini önleyen herbisitler
•
Hücre membranını bozucular
•
Yağ sentezini önleyen herbisitler
•
Amino asit sentezini önleyen herbisitler
•
Mitoz bölünmeyi engelleyen herbisitler olarak sınıflandırılmaktadır (Yılmaz 2011).
 Kimyasal yapılarına göre sınıflandırma
•
Fenoksi bileşikleri (2,4- D, 2,4,5 –T, MCPA vb.)
•
Alifatik asitler (TCA, Dalapon, Glifosat vb.)
•
Amidler ve tiyoamidler grubu (Propanil, Difenamit, Alaklor vb.)
•
Benzoik asitler grubu (2,3,6 –TBA, Dikamba, Kloramben vb.)
•
Bipiridil grubu (Dikuat, Parakuat, Morfamkuat vb.)
•
Karbamatlar grubu (Profam, Klorprofam, Asulam, Barban vb.)
•
Dinitroanilin grubu (Benefin, Trifluralin, Perdimethalin vb.)
•
Nitril grubu (Diklorbenil, Bromoksinil, İyoksinil vb.)
•
Dinitrofenol grubu (DNOC, DNBP, Dinoseb asetat vb.)
•
Triazin grubu (Simazin, Propazin, İsomethiozin, Metribuzin vb.)
•
Diazin grubu (Pirazon, Maleik, Hidrazid vb.)
•
Urasil grubu (Bromasil, Termasil, Lenasil vb.)
•
Üre bileşikleri (Buturon, Fenuron, Linuron, Monuron vb.)
•
Diğer organik herbisit bileşikleri (Amitrol, Nitrofen, Pikloram vb.)
•
İnorganik herbisit bileşikleri (Sodyum Klorat, Boratlar, Arsenikler vb.) olarak
sınıflandırılmaktadır (Karaarslan 2000; Yeşilbaş 2010).
21
2.2.3. Herbisitlerin kullanımı ve bitkiler üzerindeki etkileri
Herbisitlerin kullanımı, yabani otlar ile mücadelede büyük ölçüde mekanik yöntemlerin
yerini almış olup diğer yöntemlere göre oldukça pratik ve ekonomiktir. Bunun yanı sıra,
bitki
türlerinin
iyileştirilmesinde
ve
verimin
arttırılmasında
önemli
katkılar
sağlamaktadır. Buğday, mısır, ayçiçeği, pamuk, soya fasulyesi ve pirinç ekimi yapılan
tarım arazilerinde en az bir herbisit kullanılmaktadır. Herbisitlerin bir kısmı tarım
arazileri dışında; pek çok yapılandırılmanın gerçekleştirileceği sahaların açılmasında,
endüstriyel alanlarda, halka açık alanlarda, demiryollarının bulunduğu alanlarda, yol
kenarlarında, sulama kanallarında, golf sahalarında, elektrik hatlarında ve evlerin
bahçelerinde yabancı otların temizlenmesi için kullanılmaktadır (Timur 2001;
Yüzbaşıoğlu 2001).
Yabancı otlara karşı kültürel, biyolojik, fiziksel mücadele gibi birçok mücadele yöntemi
olmasına rağmen, herbisit kullanımı genellikle daha kolay ve hızlı sonuç vermesinden
dolayı daha çok tercih edilmektedir. Yararlı etkilerinin yanı sıra kimyasal mücadelede
kullanılan herbisitlerin birçok yan etkisi çeşitli sorunlara neden olmaktadır. Tarımsal
alanlarda verimin arttırılması amacıyla piyasaya sürülen herbisitlerin bilinçsiz ve
kontrolsüz kullanımı; çevre ve besin kirlenmesi, biyolojik dengenin bozulması, akut ve
kronik zehirlenme, insanlara ve hayvan türlerine yönelik teratojenik, mutajenik ve
karsinojenik etkiler gibi birçok açıdan evrensel nitelikli çevre sorunlarına neden
olmaktadır (Özdaş vd 2006; Turan 2012).
Herbisitler, hedef araziler dışındaki bitkilere zarar verebilecekleri gibi toprağa
uygulandıklarında veya uygulanma sonrasında çeşitli şekillerde toprağa karıştıkları
zaman, toprakta uzun süre kalarak bitkilerde önemli kayıplara neden olmaktadır
(Başaran ve Serim 2010). Herbisitlerde birim alana uygulanacak doz miktarı çok önemli
olduğundan düşük dozların etkisizlik, yüksek dozların ise bitkiler için fitotoksite
oluşturabileceği bilinmektedir (Topal 2011).
22
Herbisitler bitkilerin toprak üstü organlarına veya toprağa uygulanırlar. Herbisitler
yaprak yüzeyine uygulandıklarında kütikula ve stoma aracılığıyla sitoplazma zarına
ulaşırlar. Bundan sonrada pasif difüzyon ve aktif taşıyıcılar aracılığıyla hücre içerisine
geçiş yaparlar. Absorbe olan herbisitler hücre içerisinde bulunan organellerin yapılarını
ve işlevlerini bozarlar. Bitkilere uygulanan herbisitler; bitkilerin morfolojik yapılarını,
fizyolojik ve biyokimyasal süreçlerin normal seyrini değiştirerek ya ölümlerine ya da
büyüme ve gelişmelerinin durmasına neden olmaktadır. Öncelikle organellere ulaşan
herbisitlerin çoğu organel zarının yapısını bozarak etkili olmaktadır. Herbisitlerin
bitkiler üzerindeki etkileri aşağıda verilmiştir.
Fotosentez üzerine etkisi: Herbisitlerin bir kısmı fotosentez esnasında meydana gelen
ışık reaksiyonlarını bozarak etkili olmaktadır. 2,4-D’nin yer aldığı fenoksi bileşikler
fotosentez üzerine etkili olan herbisitler grubunda yer almaktadır.
Solunum üzerine etkisi: Bilindiği üzere hücrede solunum olayı mitokondriler
içerisinde meydana gelmektedir. Herbisitlerin birçoğu; elektron taşınması, elektronların
bağlanması, mitokondri içerisinde gerçekleşen ATP formasyonu ve oksidatif
fosforilasyon gibi olayları etkilemektedir. Bitkilerde solunum sistemini etkileyen
herbisitlerin düşük dozlardaki kullanımları; elektron bağlanmasını, yüksek dozlardaki
kullanımları
ise
oksidatif
fosforilasyonu
inhibe
etmektedir.
Yine
oksidatif
fosforilasyonu önleyen herbisitlere fenoksi bileşikler örnek olarak gösterilebilir.
Lipit sentezi üzerine etkisi: Herbisitlerin bazıları hücre ve organel zarlarının
geçirgenliğini bozarak lipit sentezinin önlenmesine neden olmaktadır.
Protein sentezi ve nükleik asitler üzerine etkisi: Nükleik asitler, DNA ve RNA’nın
yapısında bulunan genetik bilgiyi taşımaktadır. Gelişmiş organizmalarda olduğu gibi
bitkilerde de protein sentezi RNA aracılığıyla meydana gelmektedir. Nükleik asitlerin
yapısını bozarak etkili olan herbisitler, dolayısıyla RNA’nın da yapısını bozarak protein
sentez mekanizmasının bozulmasına sebep olmaktadır. Ayrıca bazı herbisitler bitkilerde
gen aktivitesini bozarak bitkide gelişim bozuklukları meydana getirmektedir.
23
Herbisitler; hücre bölünmesi, hücre uzaması, protein sentezi ve solunum gibi bitki
metabolizmasını düzenleyen hormonal dengeyi bozarlar (Özdaş vd 2006). Bu alanlarda
yapılan çalışmalar, herbisitlerin; hormonları etkileyerek, özellikle bitkilerle beslenen
böcek türlerinin bıraktıkları yumurta sayısını, gelişimlerini ve eşey oranını etkilediğini,
ayrıca glikojen seviyesinde azalmaya ve kromozom bozukluklarında artmaya neden
olduklarını göstermiştir (Kaya ve Yanıkoğlu 1999). Bu maddelerin bitkilerde özellikle
Calvin Çemberini etkileyerek CO2 absorbsiyonunu inhibe ettiği belirtilmektedir
(Ketenoğlu vd 2000).
Ayrıca bu kimyasal maddeler; enzim ve karbonhidrat metabolizması, tohumların
çimlenmesi, yapraklarda klorofil oluşumu, yaprak şekli, gövdenin kıvrılması ve
köklerin uzaması gibi bitkinin çeşitli morfolojik ve fizyolojik yapılarını etkilemektedir.
Herbisitler yabancı otların yanı sıra çoğu zaman kültür bitkilerinde de geçici olarak
büyüme ve gelişmeyi inhibe edebilmektedir. Bu yüzden belirli süre zarfında kültür
bitkilerinde strese neden olabilmektedirler (Deme 2007).
Herbisitlerin etkisiyle tarım ürünlerinde meydana gelen birtakım fizyolojik, metabolik
ve genetik değişimler ürünlerin yaşamlarını optimum koşullarda sürdürebilmelerini
engelleyen bir takım olumsuz şartlar oluşturur. Bitkilerde büyüme ve gelişmeyi, üründe
verim ve kaliteyi olumsuz yönde etkileyen, bitkinin veya organların ölümüne yol
açabilen, bitkinin biyolojik sistem veya fonksiyonuna zarar veren durum veya madde
stres olarak tanımlanmaktadır (Mahajan and Tuteja 2005). Stres ekonomik önemi olan
tahıllar dâhil, tüm bitkilerin normal fizyolojik işlevlerinde değişikliklere yol açmaktadır.
Bitkilerin yaşamları süresince maruz kalabileceği farklı stresler; bitkilerin biyosentetik
kapasitelerini azaltır, normal fonksiyonlarını değiştirir ve bitkinin ölümüne yol
açabilecek zararlara neden olabilir (Gong et al. 2005).
2.3. Sentetik Oksinler
Büyüme ve gelişme bitkilerin hayat döngüsü içeresinde yer alan en önemli fizyolojik
olaylardan birisidir. Uzun yıllar boyunca, bitkilerin büyüme ve gelişimi hakkında
24
detaylı bilgiler elde edilememiş, büyüme fizyolojisi bilinmekle birlikte büyümeyi
sağlayan maddelerin neler olduğu bulunamamıştır. Yapılan çalışmalar neticesinde bitki
bünyesinde büyümeyi teşvik eden bazı maddelerin sentezlendiği tespit edilmiş ve
bunlara hormonlar ya da fitohormonlar adı verilmiştir. Bu alandaki çalışmalar sayesinde
bitki bünyesinde büyümeyi teşvik eden maddelerin yanı sıra büyümeyi önleyen
maddelerin de sentezlendiği tespit edilmiştir. Bu maddeler bitkilerde çok düşük
konsantrasyonlarda bulunmakta ve bitkilerde önemli görevleri yerine getirmektedirler.
Ayrıca, kimyasal yapıları bitki bünyesinde bulunan doğal hormonlara benzeyen sentetik
düzenleyiciler de üretilmiştir. Üretilen bu sentetik maddeler bitkilerde büyüme ve
gelişme düzenleyicileri olarak görev yapmaktadırlar. Bu maddelerden bazıları büyüme
ve gelişmeyi teşvik ederken bazıları da önlemektedir. Aynı sentetik düzenleyici madde
farklı zamanlarda ve dozlarda uyguladığında, farklı sonuçlar gözlenmektedir
(Westwood 1993).
1929 yılında Hollandalı bilim adamı Frit Went tarafından izole edilen, bitkilerde doğal
olarak bulunan büyüme düzenleyicisi olan oksinler IAA (İndol Asetik Asit) olarak da
adlandırılmaktadır. ‘Auxin’ kavramı Yunanca’da büyümek veya artmak anlamlarına
gelmektedir. Oksinler bitkilerde büyüme ve gelişmeyi etkileyen en önemli
hormonlardan biridir. Oksinler bitki meristemlerinde, genç yapraklarda, gelişmekte olan
meyve ve tohumlarda üretildikten sonra etki göstereceği bitki doku ve organlarına
taşınırlar. Genellikle bitkilerin büyüme gösteren uç kısımlarında (kök, tomurcuk, yaprak
vb.) yüksek miktarda bulunan oksinler, hücre büyüme ve bölünmesini teşvik ederek
bitkilerde uzamayı sağlarlar.
Oksinin hücre büyümesini artırması, hücrenin ozmotik sisteminde oluşturduğu bazı
değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Oksinler, hücrede ozmotik basıncı artırarak,
hücrenin su geçirgenliğinin artmasına ve hücre çeperinin basıncının düşmesine neden
olurlar. Meydana gelen bu değişiklikler hücre çeperi sentezini artırarak ayrıca hücre
çeperi esnekliğini ve genişliğini artıran protein yapısındaki özel enzimlerin sentezini
teşvik ederek hücre büyümesini sağlamaktadır (Westwood 1993; Doğan 2010). Düşük
25
oksin konsantrasyonları sürgün morfogenesisini, köklenmeyi, hücre gelişimini ve kallus
oluşumunu desteklemektedir (Özgen et al. 1998; Doğan 2010).
Doğal bitki büyüme düzenleyicileri olan oksinler, doğal ve sentetik olmak üzere ikiye
ayrılırlar. Doğal oksinler; IAA, 4-CPA (4-kloro-indol asetik asit) ve fenil asetik asittir.
Sentetik oksinlere ise NAA (Naftelen asetik asit), BNOA (β-naftoksiasetik asit), IBA
(İndol butyrik asit), pikloram (4-amino- 3,5,6-trikloropikolonik asit), 2,4,5-T (2,4,5trikloro fenoksi asetik asit), 2,4-D ve dikamba gibi maddeler örnek olarak verilebilir
(George 2008; Doğan 2010; Çabuk 2010).
IAA’nın bitkilerde çok az miktarda bulunması, izolasyon sonrası ışık gibi farklı çevresel
faktörler tarafından hızlıca bozunması, IAA oksidaz enzimi ile bitkilerde doğal olarak
parçalanabilmesi gibi etmenlerden dolayı sentetik oksinlerin kimyasal olarak
sentezlenmesi gereksinimini ortaya çıkarmıştır. Sentetik oksinler 1940’lı yılların
başında İngiltere’deki Rothamsted Araştırma Merkezi’nce geliştirildikten daha sonra
ticari olarak piyasaya sürülmeye başlamıştır. Sentetik oksinlerden ilk olarak 2,4 D ve
MCPA 1942’de sırasıyla Amerika ve Büyük Britanya’da geliştirilmiştir. Bu maddelerin
üretilmesi 2. Dünya Savaşı’ndan kısa bir süre sonra, yabancı otların kontrolünde bir
devrim olarak nitelendirilmiş ve pestisit endüstrisinin gelişmesine ivme kazandırmıştır.
Bu herbisitlerin ucuz olması ve düşük su hacimlerinde kolayca uygulanabilmesi, bu
maddelerin yetiştiriciler tarafından hızlı bir şekilde kabul görmesine sebep olmuştur.
Bu grupta yer alan herbisitler oksin yapısındaki bitkisel hormonları taklit ederek etki
göstermektedir. Bitkideki doğal hormon dengesini bozduklarından dolayı çoğu kez bitki
büyüme düzenleyicileri olarak isimlendirilirler. Sentetik oksinler; tarla çayır ve mera
gibi alanlarda geniş yapraklı yabani otların kontrolünde ayrıca bitki doku kültürü
çalışmalarında bitki rejenerasyonunu ve kallus oluşumunu teşvik etmek amacıyla
kullanılmaktadır (Sterling and Hall 1997; Babaoğlu vd 2004).
Birçok sentetik oksin yaprak ve kök aracılığıyla kolayca absorbe edilerek floem ve
ksilem aracılığıyla bitki doku ve organlarına taşınmaktadır. Bununla birlikte esas olarak
26
yapraklara uygulanan sentetik oksinlerin taşınımı simplastik olarak gerçekleşmektedir.
Bu maddeler toprağa uygulanabilir ancak kökteki simplastik hareketleri oldukça
sınırlıdır ve genellikle bu bileşikler toprak uygulamalarında daha az etki gösterirler.
Yaprağa yapılan uygulamalarda taşınım, çimlerde geniş yapraklılara nazaran daha sınırlı
bir şekilde gerçekleşmektedir.
Sentetik oksinlerin aktiviteleri oldukça düşüktür. Bu maddelerin aktif olabilmesi için
bütün bağlantı yerlerinin bazı moleküllerle, özellikle proteinlerle tutulmuş olması
gerekmektedir (Bengisu 1994). Sentetik oksinlerin yüksek konsantrasyonları hedef
organizmada aşırı hücre bölünmesini teşvik ederek, yapraklarda kıvrılma ve uzamaya,
köklerde ise birleşmeye sebep olarak bitkinin ölümüne yol açmaktadır (Öztürkmen
2005; Serim 2010). Hücre zarının birçok noktasını etkileyen sentetik oksinler, dikotil
bitkilerin kontrolünde önemli bir yere sahiptir. Özellikle bitkide hormon dengesini ve
protein sentez mekanizmasını bozarak bitki gelişimini önleyen bu maddelerin etki
mekanizmaları tam olarak bilinmemekle birlikte birçok etki bölgelerinin olduğuna
inanılmaktadır (Loux
and Dobbles 2007). Sentetik oksinlerin, doğal oksin
seviyelerindeki konsantrasyonları bitki tarafından kontrol edilebilir ancak yüksek
dozlarda uygulandıkları zaman bitki bu konsantrasyonları kontrol edemez ve bu durum
bitkide çeşitli hasarların meydana gelmesine neden olur.
2.3.1. 2,4-D (2,4-diklorofenoksiasetik asit)
Genel Adı: 2,4-D
Kimyasal Adı (IUPAC): 2,4-diklorofenoksiasetik asit
Zehirlilik Sınıfı (WHO): 2
Cas Number: 94-75-7
Kapalı Formülü: C8H6Cl2O3
Moleküler Ağırlığı: 221,0 g/mol
Suda Çözünürlük: 0.031 g/100 ml (25°C’de)
Özkütle:1,56
Erime Noktası: 140,5°C (413,5 K)
27
Kaynama Noktası:160°C (0,4 mm Hg)
Fiziksel Durum: Katı
LD50 Akut Toksisite Değeri: 639 mg/kg (Ratlarda) (Lerda and Rizzi 1991).
Geniş yapraklı bitkilerde seçici etki gösteren ve yaygın bir kullanım alanına sahip olan
2,4-D, klorofenoksi bileşikleri grubunda yer almaktır (Vroumsia et al. 2005; Güngör
2007). ‘Agent Orange’ adıyla bilinen ve Vietnam Savaşı’nda görüşü mesafesini
sınırlayan geniş yapraklı bitkileri yok etmek amacıyla kullanılan karışımın içerisinde
yer almıştır. Ancak savaşa katılan askerlerde görülen çeşitli sağlık sorunları sebebiyle,
karışımdaki 2,4,5-T’nin formülden çıkarılması ve bir herbisit olarak satılmasının
engellenmesi yoluna gidilmiştir (Wolfe et al. 1990).
Sarı-beyaz pudra, toz, kristal ve katı madde halinde bulunabilir (Şekil 2.1). Fenolik
aromaya sahip olan 2,4-D’nin farklı kimyasal özellik ve çevre davranışları gösteren tuz,
ester ve asit formları bulunmaktadır. Tuz ve ester formları asit formunun türevleridir.
Bununla beraber etkin maddesi serbest asit formudur (Sota-Grabinska et al. 2003;
Güngör 2007). 2,4-D’nin ester formu, buharlaşma ile kaybedileceğinden amin tuzları
daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Ester formlarının yabancı otlara karşı daha etkili
olduğu bilinmektedir (Tepe 1997). 2,4-D kısmen kalıcı bir kimyasaldır ve yarılanma
ömrü 20-200 gün arasında değişmektedir (Garabrant and Philbert 2002).
28
Şekil 2.1. 2,4-D’nin kimyasal yapısı
2,4-D ve türevleri; halka açık alanlardaki (evler, bahçeler, parklar vs.) çimlerde, tarım
arazilerinde, yol kenarlarında, çayırlarda ve ormanlarda geniş yapraklı bitkilerle, akuatik
bitkilerin kontrolünde kullanılmaktadır. Genellikle buğday, mısır, soya fasulyesi, pirinç,
yulaf ve şeker pancarı gibi kültür bitkilerinin ekildiği alanlarda zararlı otlara karşı
mücadele amacıyla sıkça tercih edilmektedir (Kalıpcı 2011). 2,4-D’nin düşük dozları
olgunlaşmamış meyveleri düşürmede, patates bitkisinin kırmızı varyetelerinin rengini
artırmada ya da orta büyüklükteki yumruların sayısını artırmada kullanılır.
Turunçgillerde depolama süresini artırdığı da bilinmektedir (Bowey and Young 1980;
Bristol et al. 1982). 2,4-D bitki yapraklarına püskürtme yöntemiyle uygulanır ve
stomalardan yaprak dokusu içine emilir. Bitki yapraklarına alınmış olan 2,4-D iletim
boruları aracılığıyla tüm bitkiye yayılarak bütüncül bir etki gösterir (Fairchild et al.
1997). Ayrıca 2,4-D bitkiler tarafından kök ve gövdeden de absorbe edilebilir. Bitkiler,
2,4-D’yi uygulamadan sonraki 4-6 saat içerisinde absorbe ederler. 2,4-D yabani otların
kök ve sürgün büyüme bölgelerinde birikerek büyümeyi ve gelişmeyi inhibe etmektedir
(Kwan and Chu 2004; Güngör 2007).
2,4-D, protein ve DNA sentezini engelleyen ve meristematik dokuların kontrolsüz
gelişimine neden olan doğal oluşumlu bitki büyüme hormonu olan oksinler gibi hareket
29
ederek bitki dokularında uzun süre kalabilmektedir. Oksin konsantrasyonları bitki
büyümesi sırasında değişkenlik göstermektedir. Ancak 2,4-D, oksinlere göre daha
kararlı ve kalıcı yapıda olduğu için 2,4-D’ye maruz kalmış bitkilerde bu konsantrasyon
yüksek düzeydedir. 2,4-D’nin etki mekanizması tam olarak anlaşılamamıştır. 2,4-D’nin
düşük konsantrasyonlarının hücre bölünmesi ve büyümesini yöneten nükleik asit ve
protein sentezini uyararak normal olmayan büyüme neden olduğu, yüksek
konsantrasyonlarının ise hücre bölünmesi ve büyümesini inhibe ettiği bilinmektedir
(Journal of Pesticide Reform 1999). Etkili dozlar verildiğinde, bitkilerin iletim
sistemlerinde kontrolsüz hücre büyümesine yol açarak bitkinin ölümüne sebep
olmaktadır. Uygulamadan sonraki 3-5 hafta içerisinde bitki ölümü gerçekleşmektedir
(Hess 1993).
Monokotil bitkilere göre dikotil bitkiler 2,4-D gibi sentetik oksinlere karşı daha
hassastırlar. Oksinik herbisitler bu özelliklerinden dolayı, monokotil bitkilerinin
yetiştirildiği tarım alanlarında zararlı dikotil bitkilerin mücadelesinde yaygın olarak
kullanılmaktadır. Dikotil ve monokotil bitkiler arasında morfolojik ve herbisit
metabolizması bakımından bir takım farklılıkların bulunması hassaslık ve toleranslılığı
ortaya çıkarmaktadır (Sterling and Hall 1997). Ayrıca hücresel yapı bileşenlerinin
fenoksi herbisit türevleriyle reaksiyon verebilme özelliklerinden dolayı monokotil
bitkiler fenoksi herbisitlere karşı daha dirençlidir (Sota-Grabinska et al. 2003).
2,4 D genellikle düşük konsantrasyonlarda; hücre gelişimi, hücre bölünmesi, meyve
gelişimi ve köklendirme amacıyla doku kültürü çalışmalarında yaygın olarak
kullanılmaktadır (Holt et al. 1993).
2,4-D çok geniş bir yayılım gösterdiği için insan ve çevre sağlığı açısından tehdit
oluşturmaktadır (Reregistration Eligibility Decision 2005). Birçok araştırmada 2,4D’nin uygulandığı bitkilerin anatomileri, morfolojileri ve fizyolojileri üzerine olumsuz
etkilerinin olduğu rapor edilmiştir (Al-Najjar and Soliman 1982; Ateeq et al. 2002). 2,4D’nin bitkilerde süperoksit radikallerinde artışa neden olduğu (Romero-Puertas et al.
30
2004) ayrıca hayvan hücrelerinde oksidatif strese yol açtığı (Mi et al. 2007)
bildirilmiştir.
2,4 D ve 2,4,5-T herbisitlerinin farklı buğday türlerinin mayotik hücreleri üzerinde
sitolojik etkilerini araştırmak amacıyla yapılan bir çalışmada; uygulama yapılan gruplar
kontrol grupları ile karşılaştırıldığında bu herbisitlerin doz artışına bağlı olarak buğday
türlerinde anormal hücrelerin sayısını artırdığı görülmüştür (Al-Najjar and Soliman
1982).
Allium cepa ve Oryza sativa bitkilerinde çeşitli testler kullanılarak 2,4-D’nin mutajenik
aktivitesi değerlendirilmiştir. Yapılan çalışma sonucunda 2,4-D’nin genotoksik
potansiyele sahip olduğu belirlenmiştir (Kumari and Vaidyanath 1989).
2,4-D’nin yüksek konsantrasyonlarının; rejenaratif bitkilerin kromozomlarında yapısal
ve sayısal değişikliklere neden olduğu ayrıca kromatid ve kromozom kırıklıklarını
artırdığı bilinmektedir (Zeljezic and Garaj-Vrhovac 2004). Bitki hücrelerinde, in vitro
ve in vivo ortamlarda 2,4-D’nin, mitotik ve mayotik düzensizliklere sebep olduğu
bildirilmiştir (Khalatkar and Bhargava 1982). Bitki doku kültüründe, 5 mg/l 2,4-D
konsantrasyonundan daha yüksek konsantrasyonların bitkiye uygulanması sonucunda,
kromozomal mutasyonların ve kromozomal anomalilerin meydana geldiği bildirilmiştir
(Bayliss 1980). Butaklor ve 2,4-D herbisitlerinin Allium cepa üzerine etkisini araştıran
bir çalışmada ise bu herbisitlerin mitotik indeksin azalmasına ve kromozomlarda
anomalilere neden olduğu belirlenmiştir (Ateeq et al. 2002).
2,4-D ve dikamba gibi sentetik oksin herbisitlerinin ökaryotik hücrelerde peroksizom
içeriğini önemli oranda arttırdığı rapor edilmiştir (Espandiari et al. 1995).
Topraklarda, sularda ve bu kimyasal maddeyi üreten fabrika atıklarında bol miktarda
bulunan 2,4-D, çevredeki çeşitli organizmalarda mutasyonlara sebep olmaktadır
(Köksoy ve Dönmez 2012). 2,4-D’nin farelerde doğum oranını azalttığı ve gerçekleşen
doğumlarda anormal yavruların oluştuğu bildirilmiştir (Duffard et al. 1993).
31
2,4-D’nin de içerisinde bulunduğu klorofenoksiasetik asit grubu herbisitlerin başlıca
akut toksik etkileri; kas sistemi ve merkezi sinir sisteminde görülmektedir. 2,4-D’nin
yüksek konsantrasyonları, hayvanlarda ventriküler fibrilasyonla ölüme sebebiyet
vermektedir. Tek dozla, birkaç saat içinde kaslarda zayıflık ve sertlik, vücut
hareketlerinde düzensizlik, konvülziyon ve koma görülmektedir. Bunların yanı sıra
böbrek yetmezliği ve pulmoner ödem de oluşturabilmektedir. İnsanlarda akut
zehirlenme belirtileri hayvanlardakine benzemekte ve 3-4 gramla semptomlar ortaya
çıkmaktadır. Klorofenoksiasetik asitlerle akut zehirlenmelerde ölüm oranı oldukça
yüksektir. Mesleki maruziyet sonucunda deri ve inhalasyon yolu ile absorbe edilen 2,4D’nin nörolojik semptomlarla karakterize edilen polinevrite sebep olduğu bilinmektedir
(Vural 2005).
Klorofenoksi bileşikleri içerisinde yer alan herbisitlerin insanlarda sistematik toksisite
oluşturmasıyla ilgili başlıca belirti iştah kaybıdır. 2,4-D toksisitesinin ölümle
sonuçlandığı birçok raporda böbreklerin bozulması, idrar asitliği, elektrolit dengesizliği
ve bunların sonucunda oluşan doku ve organ bozukluklarının meydana geldiği
bildirilmiştir (Keller et al. 1994). 2,4-D yutan kişilerde birkaç saat içinde kusma, ishal,
baş ağrısı, zihin karışıklığı ve agresif davranışlar görüldüğü rapor edilmiştir (Ftiesen et
al. 1990). Zehirlenmenin göze çarpan bir özelliği de vücut sıcaklığının ve solunum
hızının artmasıdır. Bu semptomlar sonrası kaslarda zayıflama ve merkezi sinir
sisteminde bozukluklar ortaya çıktığı da rapor edilmiştir (Flanagan et al. 1990).
2,4-D uygulanan
insan
hücre kültürleri
çalışmalarında,
bu
bileşiğin
düşük
konsantrasyonlarda bile DNA hasarına sebep olduğu ve dolayısıyla 2,4- D’nin genetik
hasar oluşturma potansiyeline sahip olduğu bildirilmiştir. 2,4-D ile yapılan
kanserojenite testlerinde bu etkinin değerlendirilebilmesinin yetersiz olduğu, ancak bu
maddenin ko-kanserojenik etkiye sahip olduğu ileri sürülmektedir. Bazı çalışmalara
göre de tümör oluşumunu hızlandırdığı belirtilmektedir (Burgaz 1982).
Yapılan başka bir araştırmada, 2,4-D ve diğer klorofenoksi herbisitlerin toksisite
mekanizmalarının insanlar ve memeliler üzerinde hücre zarlarının yapı ve fonksiyonunu
32
bozduğunu, hücresel metabolizmaya katıldığını, bunun bir sonucu olarak oksidatif
fosforilasyon reaksiyonlarını bozduğu belirtilmiştir (Bradberry et al. 2000).
2.3.2. Dikamba (3,6-dikloro-2-metoksibenzoik asit)
Genel Adı: Dikamba
Kimyasal Adı (IUPAC): 3,6-dikloro-2-metoksibenzoik asit
Zehirlilik Sınıfı (WHO): 3
Cas Number: 1918-00-9
Kapalı Formülü: C8H6Cl2O3
Moleküler Ağırlığı: 221,0 g/mol
Suda Çözünürlük: 0.79 g/100 ml (25°C’de)
Özkütle: 1.57
Erime Noktası: 114-116°C
Kaynama Noktası: 230°C
Fiziksel Durum: Katı
LD50 Akut Toksisite Değeri: 757-1707 mg/kg (Ratlarda) (Stevens and Sumner 1991).
Dikamba, benzoik asit kimyasal grubunda yer alan seçici bir herbisittir. Uluslararası
Temel ve Uygulamalı Kimya Birliği (IUPAC) tarafından 3,6-dikloro-2-metoksibenzoik
asit olarak isimlendirilmiştir (Şekil 2.2). Dikambanın ilk kullanımı 1967 yılında
Amerika Birleşik Devletleri'nde kayıt edilmiştir. Formülasyonları; dikamba asit, DMA
(dimetilamin) tuzu, sodyum tuzu, DGA (diglisoamin) tuzu, IPA (izopropilamin) tuzu ve
potasyum tuzu şeklindedir (RED 2009).
Dikamba geniş yapraklı yabancı otların ve odunsu bitkilerin geniş yayılımını kontrol
etmek için kullanılan, çimlenme öncesi veya sonrası uygulanan ve sentetik oksinler gibi
hareket eden bir herbisittir. Tarımsal veya diğer uygulamalarda kullanılmaktadır.
Tarımsal uygulamalarda, dikamba; çavdar, kuşkonmaz, arpa, mısır, yulaf, soya
fasulyesi, şeker kamışı ve buğday gibi hububatların üretiminin yapıldığı alanlarda
33
yaygın olarak kullanılmaktadır. Topraktaki yarılanma ömrü 30-60 gün arasında
değişmektedir (RED 2009).
Şekil 2.2. Dikambanın kimyasal yapısı
Dikamba, asit veya tuz formda farklı şekillerde piyasaya sürülen, beyaz-kahverengi
renkleri arasında, suda çözünebilen, oksitlenmeye karşı dayanıklı ve uçucu özellik
göstermeyen bir herbisittir (Ahrens 1994). Dikamba, su veya ışık tarafından kolayca
etkilenen bir madde değildir. Mikrobiyal metabolizma ve UV ışık dikambanın sudaki
dağılımını artırabilmektedir (Roberts and Dorough 1998).
Düşük dozlarda dikamba, doğal oksinler benzeri hormonsal özelliklere sahiptir.
Dikambanın yüksek konsantrasyonları bitki dokularında anormal ve kontrolsüz
büyümeyi uyarır, normal bitki fonksiyonlarını bozarak bitkiyi ölüme sürükler (Caux et
al. 1993). Ayrıca yüksek dozda uygulanan dikambanın bitkilerde hücre bölünmesi ve
büyümesi faaliyetlerini inhibe ettiği rapor edilmiştir (Ahrens 1994).
Bitkiler tarafından kök, gövde ve yapraklar aracılığıyla absorbe edilen dikamba, taşınım
sistemleriyle birlikte tüm bitkiye dağılmaktadır (Caux et al. 1993). Bitki içindeki
emilim ve dağıtım oranı bitki türlerine bağlı olarak değişmektedir. Bitki içerisindeki
34
dağılım dikamba herbisitine karşı dirençli olan bitkilerde daha yavaş bir şekilde
gerçekleşmektedir (Ahrens 1994). Dikambanın, yapraktan alınımının topraktan
alınımına göre daha sınırlı olduğu görülmektedir. Ayrıca dikamba bitkilerin genç
yapraklarında birikme eğilimi göstermektedir.
Dikamba, 2,4-D ve MCPA gibi diğer sentetik oksinlerin etki mekanizmasına benzer bir
şekilde bitkiye zarar vermektedir. Bu yüzden, literatürde 2,4-D ile yapılan çalışmalara
nazaran dikamba ile ilgili daha az çalışma yer almaktadır. Daha pahalı olması sebebiyle
2,4-D’ye nazaran daha az kullanımı olsa da, 2,4-D’nin yetersiz kaldığı durumlarda
zararlılarla mücadelede kullanılmaktadır (Filkowski et al. 2003).
Kanada’da yapılan bazı çalısmalara göre, tarım alanları çevresinde bulunan nehir ve göl
sularında önemli ölçüde dikamba kalıntısına rastlanması, bu kimyasal maddenin
çevresel kirliliğe neden olduğunu göstermektedir (Filkowski et al. 2003)
Köpek, fare ve tavşanlar gibi deney hayvanları üzerinde yapılan toksikolojik
çalışmalarda dikambanın düşük toksisite gösterdiği belirtilmiştir. Dikambanın
tavşanlarda orta dereceli deri ve göz tahrişine neden olduğu bildirilmiştir (RED 2009).
Dikambanın cilt yoluyla emilimi oldukça düşüktür. Yutulduğu zaman, dikamba hızlıca
emilir ve idrarla atılır. Dikamba alınımı sonrası zehirlenme belirtileri; kusma, nefes
darlığı, kalp hızı, iştahsızlık, siyanöz ve kas spazmları kaybı şeklinde gözlenmiştir.
Ayrıca gastrointestinal kanama meydana gelebilmektedir. Çok ağır zehirlenme
vakalarında, kusma, ishal ve karın ağrısı koma ile sonlanabilmektedir (Kamrin 1997;
Bradberry et al. 2004). Geniş inhalasyona maruz kalma sonucunda öksürüğe, baş
dönmesine ayrıca burun, yutak ve göğüs tahrişine neden olmaktadır (Reigart and
Roberts 1999). Dikamba alımından sonra görülen diğer sağlık etkileri; hipertermi,
metabolik asidoz, böbrek yetmezliği ve bazı karaciğer enzimlerinin yükselmesi gibi
semptomları içermektedir (Bradberry et al. 2004).
35
Dikamba ile ilgili yapılan karsinojenite çalışmaları sonucunda, dikambanın farklı
dozlarının uygulandığı erkek farelerde, malign lenfomalar ve tiroid parafoliküler hücreli
karsinomlarda hafif bir artış olduğu saptanmıştır (RED 2009). İnsanlar üzerinde yapılan
araştırmalarda dikambanın kanser oranında önemli bir ölçüde artış meydana getirmediği
gözlenmiştir. Ancak akciğer ve kolon kanseriyle ilgili zayıf bulguların olduğu
bildirilmiştir (Samanic et al. 2006).
Farelerin radyoaktif olarak işaretlenmiş dikamba ile beslendiği bir çalışmada,
dikambanın karaciğer, böbrek, kan, kas ve yağ dâhil olmak üzere incelenen tüm
dokularda görüldüğü tespit edilmiştir. Genel olarak, su oranı yüksek olan dokularda,
yağ dokusuna göre daha yüksek dikamba birikimi gözlenmiştir. Doku analiz sonuçları
dikamba birikmesinin daha çok böbrekte sonra kanda ardından da karaciğerde olduğunu
göstermiştir. Dikambanın eser miktarda olmak üzere, çoğu dokudan temizlendiği
belirlenmiştir (Oehler and Ivie 1980).
2,4-D gibi dikamba da doku kültürlerinde kallus teşviki ve bitki rejenerasyonu
çalışmalarında yaygın olarak kullanılan bir herbisittir. Yapılan birçok çalışmada kallus
teşviki ve bitki rejenerasyonu bakımından dikambanın 2,4-D’ye nazaran daha iyi olduğu
belirlenmiştir (Aydın vd 2011).
Dikamba ve 2,4-D gibi herbisitlere veya ağır metal (kurşun, kadmiyum, cıva vb.) gibi
toksik kimyasallara maruz kalmış bitkilerde kök gelişiminin önemli düzeyde azaldığı
bildirilmiştir (Yildiz and Arikan 2008; Cenkci et al. 2009; Bozdağ 2009).
Rinella et al. (2001), dikambanın uygulandığı buğday bitkisinde; olgun tohum
gelişiminin baskılandığını, tohum ağırlıklarının kontrol grubuna göre azaldığını ve sera
koşullarında bu etkinin tarla koşullarına göre daha fazla olduğunu bildirmişlerdir.
Everitt and Keeling (2009), tarafından yapılan bir çalışmada; pamuk bitkisinin farklı
gelişim evrelerinde dikamba ve 2,4-D herbisitleri uygulanmıştır. Bu herbisitlerin bitki
gelişimi, verimi ve lif ağırlığı üzerindeki etkilerini araştıran bilim adamları gelişim
36
dönemlerinin ilerleyen safhalarında pamuk bitkisinin yapraklarında karşılıklı olarak
kıvrılmaların ve yapraklarda renk açılmalarının meydana geldiğini gözlemişlerdir.
Kelley et al. (2005), tarafından yapılan bir çalışmada; soya ekimi yapılan alanlarda
bulunan yabancı otlarda büyümeyi inhibe eden dikamba, 2,4-D ve klopiralid herbisitleri
uygulanmıştır. Sprey halinde uygulanan bu herbisitlerin, ekimi yapılan soya bitkisinin
yapraklarında kıvrılmalara ve sararmalara neden olduğu rapor edilmiştir.
Bununla birlikte, dikamba ve 2,4-D gibi herbisitlerin bitkilerde protein sentez
mekanizmasını etkileyerek hücre içerisinde bulunan protein içeriğini arttırabildiği veya
azaltabildiği bildirilmiştir (Bozdağ 2009). Protein içeriğinde meydana gelen azalma ve
artışların uygulanan herbisitin çeşidine, oranına ve uygulandığı bitki dokusuna bağlı
olabileceği öngörülmüştür (Fonseca et al. 2008; Peixoto et al. 2008).
Dikamba gibi sentetik oksin herbisitlerin bitki ve hayvan hücrelerindeki genotoksik etki
mekanizmaları tam olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte dikamba gibi sentetik
oksinlerin ökaryotik hücrelerde peroksizom içeriğini önemli oranda arttırdığı
belirlenmiştir (Espandiari et al. 1995).
Ayrıca Peixoto et al. (2003), tarafından ratlar üzerinde yapılan bir çalışmada; deney
hayvanlarının
karaciğerlerinden
izole
edilen
mitokondride,
dikambanın
fotofosforilasyon kapasitesini etkileyerek, hücrelerin enerji üretim verimliliğini azalttığı
belirlenmiştir.
González et al. (2006), tarafından insan lenfosit hücre kültürlerinde dikambanın çeşitli
konsantrasyonlarının kullanılarak yapıldığı genotoksik çalışmada; dikambanın SCE
frekansını önemli ölçüde arttığı ve yüksek dozlarda uygulanan dikambanın hücre
kültürü sitotoksisitesine neden olduğu rapor edilmiştir. Ayrıca dikambanın hücre
döngüsü kinetiğini etkilediği ve hücre döngüsünün ilerlemesinde önemli bir gecikmeye
sebep olduğu gözlenmiştir. Uygulama yapılan hücrelerde, çoğalma hızı indeksinin
37
önemli bir ölçüde azaldığı ve doza bağımlı olarak mitotik aktivite inhibisyonunun
gerçekleştiği bildirilmiştir.
González et al. (2009), tarafından yapılan bir çalışmada; saf dikamba ve ticari formu
olan Banvel’in genotoksik ve sitogenetik etkileri araştırılmıştır. Uygulama yapılan CHO
(Chinese Hamster Ovary/Çin Hamster Ovaryum) hücrelerinde hücre döngüsü süreci,
SCE frekansı ve hücre canlılık analizleri yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre,
dikambanın reaktif oksijen türlerinin oluşumunu arttırarak DNA hasarına sebep olduğu
tespit edilmiştir.
Özellikle DNA hasarıyla ilgili yapılan çalışmalarda, dikambanın kemik iliği
hücrelerinde yapısal kromozom anomalilerine sebep olduğu bildirilmiştir (Hrelia et al.
1994). Ayrıca Drosophila melanogaster üzerinde yapılan çalışmalarda dikamba
herbisitinin eşeye bağlı resesif letal mutasyonlara neden olduğu saptanmıştır (Waters et
al. 1981).
2.4. Transpozonlar
Transpozonlar, genom içerisinde hareket eden ve genomdaki dizilişi değiştiren mobil
elementler olarak tanımlanmaktadır. Bu hareketli elementler translokasyon, insersiyon,
duplikasyon veya delesyonla farklı kromozomların etkileşmesini sağlamaktadır.
Plasmodium cinsinin birkaç türü hariç tüm ökaryotlarda ve neredeyse tüm
prokaryotlarda bulunan transpozonlar, ökaryotik organizmalardan bitki genomlarının
ortalama %50-90, hayvan genomlarının da %3-45 kadarını oluşturmaktadır (Grzebelus
2006; Jurka 2008; Huang et al. 2009).
2.4.1. Transpozonların keşfi ve sınıflandırılması
Transpozonlar, ilk olarak Barbara McClintock tarafından 1948 yılında mısır bitkisinde
keşfedilmiştir (McClintock 1948). Transpozon elementlerinin, bitki türleri arasındaki
benzerliklere rağmen analiz edilmiş tüm genomlarda olduğu rapor edilmiştir (Feschotte
38
et al. 2002). Prokaryotların çoğunluğunda %1-3 oranında, mayada (Saccharomyces
cerevisiae) %3, memelilerde %25-45, insanda %45 ve Graminaceae’de ve Liliaceae’de
%90-98 kadar transpozon elementleri bulunmaktadır (Schulman and Kalendar 2005;
Mansour 2007; Lerat 2009).
Transpozon elementleri, bir konakçı genomdaki hareket eden ya da çoklu halde
bulunabilen ayrık diziler olabilirler (Sabot et al. 2004). LTR (Long Terminal
Repeats/Uzun Uç Tekrarlar) retrotranspozonlarını ve LTR’siz transpozonları içeren
Sınıf I transpozon elementleri önce mRNA’ya ardından da bir ters transkriptaz
aracılığıyla DNA’ya transkribe edilmektedir. Sınıf II transpozon elementleri; TIR
(Terminal Inverted Repeats/Terminal Ters Tekrarlar), MITE (Miniature Inverted Repeat
Transposable Element/Minyatür Evrik Ters Tekrarlar) ve helitronları içeren DNA
transpozonları, genomik konumundan kesilmiş ve başka bir yere entegre olmuş DNA
molekülleri olarak hareket etmektedirler (Wicker et al. 2007). DNA transpozonları
genelde otonom elementler olup basit bir yapıya sahiptirler. Birçoğunun gövde
kısmında TPase (Transpozaz) enzimini kodlayan tek bir gen ve bu genin iki ucunda
TIR’lar mevcuttur. TPase enziminin rekombinasyonu için gerekli olan bu kısa tekrarlar
genelde 10-40 bç uzunluğunda olmakla beraber, 200 bç uzunluğunda da olabilmektedir.
Otonom olmayan elementler TPase kodlayan geni içermezler ancak içerdikleri TIR
dizileri ve otonom bir transpozonun üretmiş olduğu TPase sayesinde genomda hareket
edebilirler. DNA transpozonlarının transpozisyonu sırasında gerekli olan bir diğer
enzim ise rezolvazdır ve bu enzim transpozonun insersiyon yapmasına olanak
sağlamaktadır (Smitt and Riggs 1996; Feschotte 2008).
Transpozon elementlerinin genomik organizasyona katkıda bulunduğu ve genom
evriminin gerçekleşmesinde önemli bir yere sahip oldukları kabul edilmektedir.
Sentromerik stabilitede ve heterokromatinin korunmasında önemli rol oynayabilen
(Slotkin and Martienssen 2007), özellikle sentromerik ve perisentromerik bölgeler
transpozon
elementlerinden
oluşmaktadır
(Kishii
et
al.
2001).
Transpozon
elementlerinin aktif hale gelmesiyle; farelerde farklılaşmış kromozom ayrılması ve
mayoz bölünmede aksaklıklar, maya da kardeş kromatid uyumunun kaybı ve
39
Arabidopsis thaliana’da sentromer uyumunun bozulduğu tespit edilmiştir (Volpe et al.
2002; Bourchis and Bestor 2004; Lippman and Martienssen 2004). Genomda meydana
gelen mutasyonların birçoğunun aktif transpozon elementleri sayesinde gerçekleştiği
bilinmektedir.
Transpozon elementlerinin transpozisyonu; gen ifadesinde değişme (Zhang and Saier
2009), yeni düzenlemelerin meydana gelmesi (Naito et al. 2009), gen delesyonları
(Chopra et al. 1999), gen duplikasyonları (Akhunov et al. 2007), genom boyutunda artış
(Kalendar et al. 2000; SanMiguel et al. 2002), rekombinasyon (Lönnig and Saedler
2003), kromozom kırıkları ve yeniden çerçevelenmelerle sonuçlanabilir (McClintock
1984).
Aktif transpozon elementlerinin potansiyel zararlı etkilerinden dolayı genomdaki çoğu
transpozon
elementlerinin
ifadesi
baskılanmıştır.
Böylece
tümünün
otonom
transpozisyon yeteneği olsa bile transpozon elementlerinin çoğu bitkinin yaşam
döngüsü boyunca sessiz kalmaktadır (Slotkin and Martienssen 2007). Biyotik ve
abiyotik stres koşulları altında transpozon elementlerinin aktivasyonu gözlenmiştir
(Wendel and Wessler 2000).Transpozon elementlerinin ifadesi hem transkripsiyonda
hem de transkripsiyon sonrasındaki epigenetik mekanizmalarla susturulmaktadır
(Slotkin and Martienssen 2007).
Transpozon elementleri; histon kuyruklarının modifikasyonlarını ve değiştirilmiş
kromatin paketlerini içeren; DNA metilasyonu ve baskılayıcı kromatin oluşumlarıyla
transkripsiyonel olarak susturulabilmektedir (Feschotte et al. 2002; Tompa et al. 2002).
Transpozon elementlerinin transkripsiyon sonrası susturulması RNA kompleksinin
yıkılarak transpozon elementlerinin kopyalarının bozulmasıyla elde edilmektedir (WuScharf et al. 2000; Feschotte et al 2002). sRNA (Small RNA/Küçük Kodlanmayan
RNA)’lar çift zincirli RNA’yı oluşturduğunda, transkripsiyon sonrası susturmaya
kılavuzluk eden özel diziler, dicer ailesine ait proteinler tarafından ayrılmaktadır
(Baulcombe 2004).
40
sRNA’lar nükleustaki homolog DNA dizisinin metilasyonunda (RNA’dan direk DNA
metilasyonu) ve heterokromatinin oluşumunda görev almaktadırlar. Aynı zamanda
sRNA’lar transkripsiyon seviyesinde transpozon elementlerinin susturulmasını da teşvik
etmektedir (Qi et al. 2006; Schwach et al. 2009).
sRNA’ların fonksiyonları uzunlukları ile de ilişkilidir. 21 nt uzunluğundaki sRNA
transkripsiyon sonrası susturmada, 24 nt uzunluğundaki sRNA ise RNA’ya bağımlı
DNA metilasyonu ve heterokromatini koruma aracılığıyla gerçekleşen susturma ile
alakalıdır (Slotkin and Martienssen 2007; Schwach et al. 2009). Caenorhabditis elegans
mutantlarında RNAi (RNA-interferaz) mekanizmasının kusurlu olması; transpozon
elementlerinin hareketlenmesine (Ketting et al. 1999; Tabara et al. 1999), A. thaliana
mutantlarında ise DNA metilasyonunda ve kromatin yapı düzenlenmesinde eksikliklere
sebep olmaktadır (Miura 2001; Tompa et al. 2002; Tsukahara et al. 2009).
Son yıllardaki transpozon transkripsiyonunu ve hareket kontrolünü içeren epigenetiksel
çalışmalar, gelişim biyolojisindeki ilerlemelere yeni bir ışık tutmuştur. Aynı zamanda
transpozonların çeşitli biyolojik yönleri, evrim ve konakçı genomun düzenlenmesi
üzerine etkileri de ele alınmıştır (Weil and Martienssen 2008; Feng et al. 2010)
2.4.1.a. Retrotranspozonlar
Retrotranspozonlar gen anlatımını değiştiren, mutasyonları uyaran ve genom
büyümesine sebep olan en önemli epigenetik değişimlerden biri olarak görülmektedir.
Gelişme aşamasında çoğunlukla etkisiz olmakta, fakat stres şartlarında aktif duruma
geçmektedirler (Kumar and Bennetzen 1999).
Retrotranspozonlar,
ökaryotik
transpozon
elementlerinin
en
yaygın
sınıfıdır.
Retrotranspozonlar genelde, uzun uç tekrarları (LTR) içerip içermemelerine göre
sınıflandırılırlar. LTR’li ve LTR’siz olmak üzere iki temel gruba ayrılmışlardır. LTR
retrotranspozonları; Ty1-copia ve Ty3-gypsy alt gruplarına ayrılırken (Şekil 2.3),
LTR’siz retrotranspozonlar; LINEs (Long Interspersed Nuclear Elements/Uzun
41
Serpiştirilmiş Nükleer Elementler) ve SINEs (Short Interspersed Nuclear Elements/Kısa
Serpiştirilmiş Nükleer Elementler) alt gruplarına ayrılmıştır.
LTR retrotranspozonları, iç kodlayan bölgelere yakın olan 100 bç-1 kb uzunluğunda
değişen uzun uç tekrarlarına sahiptir. Hem Ty1-copia hem de Ty3-gypsy grupları iki
büyük gendeki proteinlerin sayısını kodlamaktadır. Gag ve pol, kodlanan bir proteaz
elementi
tarafından
fonksiyonel
peptidlere
bağlanan
bir
poliprotein
olarak
sentezlenmektedir.
Şekil 2.3. Ty1-copia ve Ty3-Gypsy elemanlarının yapısı (Kalendar et al. 2011)
Gag, RNA retrotranspozonlarının paketlenmesi için önemli protein (kılıf yapısında bir
proteini) yapılarını kodlarken; pol geni, retrotranspozon yaşam döngüsü için ihtiyaç
duyulan enzimatik aktiviteleri kodlamaktadır. Bu polipeptid, AP (aspartik proteinaz),
RT (ters transkriptaz), RNaz H (ribonükleaz H) ve INT (DDE integraz) aktivitelerine
sahiptir. Ayrıca bu enzimatik aktiviteleri yapmak için Ty1-copia ve Ty3-gyspsy
elementleri arasında pol geni farklılıklarını da kodlamaktadır. Ty1-copia elemanları
proteaz kodlama kapasitesinin hemen alt akışında konumlanır. Ty3- gypsy elemanları
ise pol geninin ucunda yer almaktadır. LTR retrotranspozonlarının transkripsiyonu, 5’
LTR ile başlar ve 3' LTR ile biter. LTR’ler genellikle elementlerin hem promotor hem
de terminatör transkripsiyonu için düzenleyici sekanslar içermektedir. LTR’li
retrotranspozonlar bitkilerde bol miktarda bulunurken, bu oran hayvanlarda düşüktür ve
insan genomunun %8’ini oluşturmaktadır. Uzunlukları bir kaç yüz baz çiftinden, 25
kilobaza kadar değişiklik göstermektedir. LTR’siz retrotranspozonlar, LTR’lerden
42
yoksundur ve iç promotorlerden transkribe edilirler. LTR’siz retrotranspozonlara örnek
olarak LINEs ve SINEs dizileri verilebilir (Şekil 2.4).
LINE dizileri LTR retrotranspozonlarına benzemektedir. Yapısal ve enzimatik
aktiviteleri kodlayan gag ve pol genlerine sahiptirler ve yaklaşık olarak 6500 bç
uzunluğundadırlar. LINE dizileri ters transkriptaz ve entegraz (transpozaz) adı verilen
iki geni şifrelemektedir. İnsan genomunda mevcut olan 900.000 LINE dizisi, insan
genomunun yaklaşık %21'ini oluşturmaktadır (Xiong and Eickbush 1990).
Şekil 2.4. Sınıf I ve Sınıf II retrotranspozonlarının yapısı (Wicker et al. 2007)
Bunların aksine SINE olarak adlandırılan küçük retrotranspozonlar diğerlerinden çok
farklıdır ve onlar herhangi bir kodlama yeteneğine sahip değildirler. SINEs, tRNAs ya
da 7SL RNAs gibi polimeraz III transkriptlerinden türetilmiştir ve yerini değiştirmek
için özel LINEs fonksiyonlarını kullanırlar. Yaklaşık olarak 100-400 bç uzunluğunda
olan bu diziler, RNA polimeraz III vasıtasıyla çevri yazılmış bazı hücresel RNA’ların
43
ters transkripsiyonu sonucu genoma dâhil olmuşlardır. Bunların en iyi bilinen örnekleri
Alu elemanlarıdır. İnsan genomunda bulunan 1 milyon SINE dizisi, insan genomunun
yaklaşık olarak %13’ünü oluşturmaktadır (Kajikawa and Okada 2002).
Hem prokaryot hem de ökaryotlarda bulunan, MITE gibi RNA aracılığı olmadan
kopyala-yapıştır mekanizmasıyla hareket edebilen transpozonların keşfedilmesi, ikili
sisteme meydan okumuştur. Bazı araştırıcılar, bu tarz transpozisyon yapan grupları
tamamen ayrı bir sınıf olarak kabul etmiştir. Bazı araştırmacılar ise MITE gibi dizilerin
keşfinden sonra, transpozonları transpozisyon aracına göre sınıflandırmayı reddederek,
tamamen enzimolojik sınıflandırmalar geliştirmişlerdir.
MITE’ler DNA transpozonlarına (Sınıf II transpozonları) benzemektedirler ancak daha
küçüktürler; yaklaşık olarak 100-500 bç uzunluğundadırlar ve transpozisyonları için
gerekli genlere sahip değildirler. Genomda mevcut olan diğer transpozonların
transpozazları
vasıtasıyla
hareket
ettikleri
düşünülmektedir.
MITE’ler
retrotranspozonlarla kıyaslandığında çok kısa elementlerdir. MITE’ler bitki genomunun
önemli bir kısmını; örneğin pirinç genomunun yaklaşık %6’sını, pirinçteki Stowaway
grubunun ise %2’sini oluşturmaktadırlar (Mao et al. 2000). İlk olarak bitki
genomlarında tespit edilmişler, ardından insan ve çeşitli canlı türlerinde de mevcut
oldukları belirlenmiştir. İnsan genomundaki 100.000 MITE ise, insan genomunun
neredeyse %1'ini oluşturmaktadır. MITE’lerin çoğu normal genomun kodlanmayan
bölgelerinde bulunduğu, transkripsiyonun başlangıç ve poliadenilasyonuna katılan
düzenleyici sekansları sağladığı görülmüştür. Normalde MITE’lerin gen ekspresyonuna
katkısı vardır fakat gen ekspresyonunun ilk çıkışını değiştirip değiştirmedikleri tam
olarak belirlenememiştir (Bureau and Wessler 1994).
2.5. Retrotranspozonların Belirlenmesinde Kullanılan Moleküler Markırlar
Genom üzerinde belli bir bölgeyi tanımlamak için kullanılan genetik belirteçler olan
moleküler markırlar, DNA’nın büyük bir kısmının veya tek bir özel nükleotidin simgesi
olabilmektedirler. Son yıllarda bilim adamları tarafından yaygın olarak kullanılan
44
moleküler markırlar, kaynağını bitki hücrelerinde mevcut olan DNA’lardan aldığı için,
bitki çeşitliliğinde veya populasyondaki bitki genotiplerinin yakınlık derecelerinin
belirlenmesinde %100’e yakın güvenilirlikle değerlendirilmektedir. Moleküler markır
teknolojisi; genetik çeşitlilik, adli tıp, genetik bağlantılı haritalama, filogenetik ilişkiler
ve moleküler ıslahı içeren bitki biyolojisinde önemli bir rol oynamaktadır.
Genomdaki farklılık dağılımının analizine dayalı birkaç markır sistemi vardır.
Retrotranspozonların integrasyonları, genomik DNA ve korunmuş uçları arasında yeni
ek yerleri oluşturduğundan, markır olarak kullanılabilmektedir. Retrotranspozon
insersiyonu ile oluşan polimorfizmi belirlemekte kullanılan markır sistemleri; genelde
bu uçlar arasındaki ve bitişik DNA bölgelerinin bazı bileşenlerinin PCR yoluyla
çoğaltılmasına dayanmaktadır. LTR retrotranspozonlarının değişik PCR parmak izi
teknikleri tarafından, tek bir türe ait analiz formlarının polimorfizmini tespit etmek için;
IRAP, REMAP ve SSAP gibi moleküler markır teknikleri kullanılmaktadır (Kalendar et
al. 2011).
2.5.1. IRAP (Inter-Retrotransposon Amplified Polymorphism)
IRAP tekniği iki LTR dizisi arasındaki DNA segmentlerini çoğaltmakta ve primerler bu
bölgelere bağlanmaktadır. LTR için özel olarak tasarlanmış ya bir ya da iki primer aynı
PCR’da
kullanılabilmekte
fakat
sonuçlar
bu
bölgelerin
yönlendirmesiyle
belirlenmektedir. Hedeflenen Sınıf I elemanları (5' 3' veya 3' 5') her iki yönde
gerçekleşebilen transpozisyonun ‘kopyala-yapıştır’ yöntemini kullanmaktadır. Bu
genomik bolluğun yanı sıra baştanbaşa, kuyruktan kuyruğa ya da baştan kuyruğa
yönlendirmede; gen kopyalama amaçlı kümelerde farklılığa yol açar (Şekil 2.5).
Baştanbaşa ve kuyruktan kuyruğa düzenlemelerde, IRAP ürünlerini oluşturmak için
yalnızca basit bir primer yeterlidir. Baştan kuyruğa yönlendirmede; genomik DNA’nın
arasına girip çoğaltma işlemi yapmak için hem 5' hem de 3' LTR primerlerine ihtiyaç
vardır. IRAP tekniği basittir ve genomdaki tüm hedef bölgelerin taranması tek bir
primerle gerçekleşir.
45
Ayrıca SSAP ve REMAP’tan daha ekonomik ve elverişlidir. SSR bölgelerinin
taranmasına ve genomun kesilmesine gerek yoktur. IRAP ve REMAP, DNA parmak
izlerini oluşturmak için Kalendar ve arkadaşları tarafından ortaya çıkarılan mobil
elementelere dayalı bir markır sistemidir (Kalendar et al. 1999). Her ikisi de, 100-5,000
bç büyüklüğüne kadar değişen doğrudan LTR’ler içeren retrotranspozonların bir
grubunu hedef almaktadır (Kumar and Bennetzen 1999).
Şekil 2.5. IRAP çalışma prensibi (Poczai et al. 2013)
a) Baştanbaşa b) Kuyruktan kuyruğa, c) Baştan kuyruğa
2.5.2. REMAP (Retrotransposon-Microsatellite Amplified Polymorphism)
REMAP tekniği IRAP’tan farklıdır. REMAP primerleri, mikrosatellit dizileri ve LTR
retrotranspozonları arasındaki bir segmentin çoğalmasının polimorfik ürünlerini
tanımlamak amacıyla bağlantılı ISSR primerleriyle kombinlenir (Şekil 2.6). Bu teknik,
REMAP reaksiyonundaki primerlerden birinin IRAP primeriyle kombinlenen ISSR’lere
bağlı olmasından dolayı ISSR tekniğinin uzatılmış ya da modifiye edilmiş bir versiyonu
olarak kabul edilmektedir. REMAP metodu BARE 1 retrotranspozonunun LTR’lerinin
dış yüzündeki primerlerinden dizayn edilmektedir. Bunu elde etmek için, özel olarak
tasarlanmış tek bir LTR primeri basit bir tekrar içeren örneğin, (CA)n (GA)n isteğe bağlı
olarak seçilen bir diğer primer ile karıştırılmaktadır.
46
IRAP ve REMAP teknikleri güvenilir ve tekrarlanabilir bantlama profilleri
oluşturdukları için çok sayıda bitki türünde genetik çeşitlilik çalışmalarında,
kombinasyon oluşturarak ve ya bireysel bir şekilde kullanılmaktadır (Carvalho et al.
2011).
Şekil 2.6. REMAP çalışma prensibi (Kalendar et al. 2011)
2.5.3. SSAP (Sequence-Specific Amplification Polymorphism)
Waugh ve arkadaşları tarafından geliştirilen SSAP tekniği büyük oranda AFLP’ye
(Amplified Fragment Length Polymorphism/Çoğaltılmış Parça Uzunluk Polimorfizmi)
benzemekte
ancak
AFLP
tekniğinden
daha
yüksek
seviyede
polimorfizm
göstermektedir (Vos et al. 1995). Tipik bir AFLP prosedürü için ön bir dizi bilgisi
gerekli değilken, SSAP için dikkatli bir planlama ve ön transpozon dizisi bilgisi tavsiye
edilmektedir (Waugh et al. 1997). SSAP’taki genomik DNA bir restriksiyon enzimi
(MseI veya PstI) ile kesilmektedir. Kesimden sonra sekansları bilinen kısa çift zincirli
adaptörler kesilmiş DNA fragmentlerine bağlanmaktadır. Adaptör homolog primerlerle
ön seçici bir PCR amplifikasyonu yapılmaktadır (Şekil 2.7). Ön amplifikasyon adımı
genom karmaşıklığını azaltmak ve daha yüksek bir tekrarlanabilirlik sağlamak için
gerçekleştirilmektedir. Bir sonraki adım; adaptör primer yerine nadiren ya da sıklıkla
eşleşen transpozona özgü bir primerle seçici bir amplifikasyondur. Primerler genellikle
retrotranspozonların LTR bölgelerine veya iç kısımlarına bağlanır. Fragmentlerin
büyüklükleri genellikle transpozisyon insersiyon alanı ve komşu restriksiyon kesim
alanları arasındaki uzaklığa bağlı olarak değişmektedir (Syed and Flavell 2006). S-SAP
47
amplifikasyonları için Ty1-copia veya Ty3-gypsy retrotranspozonları yaygın olarak
kullanılmaktadır (Poczai et al. 2013).
Şekil 2.7. S-SAP çalışma prensibi (Poczai et al. 2013)
DNA’nın restriksiyon enzimi ile kesimi (‘R’ ile gösterilen dikey kırmızı hatlar). Adaptörlerin(mavi
kutucuklar) kesilen uçlara takılması ve ön seçici PCR işlemi. Seçici PCR amplifikasyonu LTR (kırmızı
ok) ve adaptöre özgü (mavi ok) primerler ile yürütülür. Her iki primer, özel amplifikasyon sağlamak ve
yönetilebilir bir düzeyde üretilen bant sayısını azaltmak için seçici nükleotidler (okların renkli başlıkları)
içerir. Primerin 3'ucunda seçici bir nükleotid bulunduğundan transpozon amplifikasyonu sadece solda
gösterilen yapıdan gerçekleştirilebilir. Değişken uzunlukta oluşturulmuş PCR ürünleri kahverengi
çubuklarla gösterilmiştir.
2.5.4. RBIP (Retrotansposon Based Insertional Polymorphism)
İnsersiyon sekans temelli polimorfizm tekniği, kendi insersiyonundan primerler ve
insersiyon bölgelerine yakın primerler arasında PCR kullanarak, retrotranspozon
insersiyonlarının basit bir PCR işlemine dayandırılarak tespit edilmesine dayanmaktadır
(Şekil 2.8). Temel RBIP metodu bir filtre hibridizasyonuyla elektroforez jelin yerini
alarak yüksek uygulamalar için geliştirilmiştir (Flavell et al. 1998). RBIP pirinçte Vitte
et al. (2004), tarafından Indika ve Japonika pirinç çeşitlerinin evrim sorununu gidermek
için kullanılmıştır. Bu teknik tüm sekans bilgisine ihtiyaç duyduğu için diğer
tekniklerden daha pahalı ve karmaşıktır (Kalendar et al. 2011).
48
Şekil 2.8. RBIP çalışma prensibi (Kalendar et al. 2011)
2.5.5. iPBS (Inter-Primer Binding Site Amplification)
Son zamanlarda Kalendar et al. (2010), LTR retrotranspozonlarının belirli primer
bağlanma bölgeleri arasındaki iPBS’ye (Inter-Primer Binding Site Amplification/İçPrimer Bağlanma Bölgelerine Dayalı Çoğaltma) dayalı olan DNA parmak izi için yeni
bir evrensel yöntem geliştirmişlerdir. Bu tekniklerin çoğunun kısıtlayıcı oluşu her bir
bitki türü için özel retrotranspozon dizilerine dayalı moleküler markır sistemlerini
gerektirmektedir. iPBS moleküler markırının kullanımı için LTR sekansının
bilinmesinin gerekli olması sınırlayıcı faktörlerden biridir. Fakat eğer ön bilgi yoksa
LTR’ler klonlanıp dizilerek veya tRNA’ların sınırlı setine tamamlayıcı 18 nükleotidle
LTR transpozonları tarafından paylaşılan retrotranspozonların PBS (Primer Binding
Site/Primer Bağlanma Bölgesi) bölgeleri kullanılarak bu sorunun üstesinden
gelinmektedir (Mak and Kleiman 1997). Bu bölgelere bağlanması için tasarlanan
primerlerin uzunluğu 12-18 bç uzunluğu arasında değişmektedir. iPBS için
retrotranspozonların ters yönlü olması ve intergenik bölgeleri amplifiye etmek için
birbirine yeterince yakın olması gerekmektedir (Şekil 2.9). Bu metod PBS elementlerine
sahip retrotranspozonlarda ve çoğu organizma üzerinde transfer edilebilir gibi
görünmektedir (Gailite and Rungis 2012).
49
Şekil 2.9. iPBS çalışma prensibi (Kalendar et al. 2011)
2.5.6. ISAP (Inter-SINE Amplified Polymorphism)
Seibt ve arkadaşları tarafından geliştirilen ISAP (Inter-SINE Amplified Polymorphism/
İç-Kısa Serpiştirilmiş Nükleotid Elementleri Çoğaltma Polimorfizmi) tekniği; eksik
LTR motifleri olan retrotranspozonlara dayalı bir tekniktir (Seibt et al. 2012). Bu teknik
özellikle patates için geliştirilmiştir. ISAP markırları bitişik SINE elemanları arasındaki
genom dizilerinin amplifikasyonuna dayanmaktadır. Primerlerin, SINE elementlerinde
farklı pozisyonlarda bağlanması için her biri dış ya da iç tarafa yönlendirilir. Özel
primer
tasarımı
farklı
Solanaceae
SINE
elemanlarının
konsensus
dizileri
karşılaştırılarak elde edilmektedir. Son zamanlarda yapılan bir çalışmada biyoinformatik
araçlar kullanılarak belirlenen Solanaceae familya ve alt familyalarına özgü SINE
elementlerinin yaklaşık 6500 kopyasının olduğu belirlenmiştir (Wenke et al. 2011). Bu
elementlerin, Solanaceae familyası bitkilerin de yaygın olarak bulunduğu ayrıca bu tür
ve cinsler için kolaylıkla uygulanabilir olduğu öne sürülmüştür.
2.6. Epigenetik ve Transpozon İlişkisi
Epigenetik modifikasyonlar, orijinal DNA sekansında değişim olmaksızın gen
aktivitesindeki değişikliğin, mayoz ya da mitoz esnasında hücrenin ürününe dönüşen
değişimleri olarak tanımlanırlar (Chen et al. 2010). Birkaç hücre bölünmesi ve stres
hafızasının sürdürülme potansiyeliyle, geri dönüşümlü aynı zamanda hızlı bir şekilde
meydana gelen bu değişimler, çevresel koşullara karşı oluşturulan tepkilerde bitkinin
50
esnekliğini tarif etmek için potansiyel bir mekanizma olabilmektedir (Bruce et al.
2007). Aynı zamanda bitki stres toleransını geliştirmede kullanılabilirler.
Fizyolojik ve gelişimsel uyarıcıların yanı sıra çevresel stres koşulları da epigenetik
değişikliklere neden olabilmektedir (Boyko and Kovalchuk 2008). Birçok çalışma, gen
ekspresyonundaki değişikliklerin, bitki stres tepkileri esnasındaki epigenetik statüde
meydana gelen değişmeler ile koordineli olduğunu ortaya koymuştur. Genelde
nükleozom doluluk oranı transkripsiyonel aktivasyonla negatif ilişkilidir. Bu nedenle,
bir genomik bölge transkripsiyonel olarak aktive edildiğinde, bu bölgede nükleozom
yoğunluğu azalır ve kromatin yapısı rahatlatılır (Kim et al. 2010).
Epigenetik değişiklikler nedeniyle oluşan kromatin yapısındaki değişimler, kromatin
ilişkili çeşitli proteinlerin katılmasına bağlıdır (Verbsky and Richards 2001). Bağlayıcı
histon I HMG (High Mobility Group/Yüksek Mobil Grup) proteinleri, histon
modifikasyon enzimleri gibi kromatin ilişkili proteinler ve kromatin yeniden şekillenme
kompleksi bileşenleri, ilgili genleri düzenlemek amacıyla kromatin montaj ve
nükleozom ambalaj ile kromatinin üst düzey yapısını değiştirmektedir (Grasser et al.
2007; Jerzmanowski 2007).
Epigenetik düzenleme, transpozon hareketleri sonucunda oluşabilecek olası zararlı
etkileri önleyen bir mekanizma olarak işlemektedir. DNA metilasyonu, histon
asetilasyonu ve metilasyonu, RNAi ile transkripsiyon sonrası sessizleştirme, kromatin
paketleme ve yoğunlaşmasındaki değişimler transpozonları baskılayan mekanizmalar
olarak işlemektedir (Goldberg et al. 2007). Bu baskılayıcı mekanizmalar sayesinde
transpozonların yüksek mutasyon özellikleri engellenmektedir.
51
3. MATERYAL ve YÖNTEM
3.1. Materyal
3.1.1. Kullanılan bitkisel materyal
Çalışmamızda bitkisel materyal olarak, Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden temin
edilen Triticum aestivum cv. Kırik çeşidi kullanılmıştır. Tohumların çimlendirilmesiyle
elde edilen bitkilerden yararlanılmıştır.
3.1.2. Yararlanılan alet ve cihazlar
Çalışma esnasında aşağıdaki alet ve cihazlar kullanılmıştır.
Otoklav (Hirayama, JAPAN, HVE 50, SN 030787253)
Soğutmalı Santrifüj (Hettich, Mikro 22R, M10, SN 0001279–03–00)
Santrifüj (Hettich, GERMANY, EBA–20)
PCR (Corbett Research CG1–96, AUSTRALIA)
Elektroforez Tankı (Yatay) (OWL B2, U.S.A.)
Elektroforez Akım Sağlayıcı (OWL OSP300-2Q, U.S.A.)
Jel Görüntüleme Sistemi (DNR BioImaging Systems MiniBis Pro, ISRAEL)
Su Banyosu (Memmert WNB14, GERMANY)
Otomatik Pipetler (Eppendorf, GERMANY)
Spektrofotometre (Cecil, CE 5502)
Magnetik Karıştırıcı (Daihan Scientific MSH 20A, KOREA)
pH Metre (InoLab pH730 wtw Series, GERMANY)
Derin Dondurucu (Nuarie, U.S.A., -86 Ultralow Freezer, SN P07K–476316-PK)
Hassas Terazi (Mettler Toledo AL204, CHINA)
Buzdolabı (Arçelik, TÜRKİYE, 8190NF)
Saf Su Cihazı (GFL 2004, GERMANY)
52
Steril Kabin (Esco AC2-4E1, SINGAPORE)
Mikrodalga Fırın (Arçelik, TÜRKİYE, MD 592)
Kar makinesi (Scotsman, U.S.A., AH 19828 5)
3.1.3. Kullanılan çözelti ve solüsyonlar
Araştırma süresince kullanılan çözeltilerin kimyasal içerikleri aşağıda verilmiştir:
3.1.3.a. Kullanılan 2,4 –D çözeltisinin hazırlanışı
Konsantrasyon
Miktar (g/l)
250 ppm
0,25 gr 2,4 –D
500 ppm
0,50 gr 2,4 –D
750 ppm
0,75 gr 2,4 –D
1000 ppm
1 gr 2,4 –D
3.1.3.b. Kullanılan dikamba çözeltisinin hazırlanışı
Konsantrasyon
Miktar (g/l)
250 ppm
0,25 gr Dikamba
500 ppm
0,50 gr Dikamba
750 ppm
0,75 gr Dikamba
1000 ppm
1 gr Dikamba
3.1.3.c. DNA izolasyonu için kullanılan çözeltiler
1M Tris-HCI (1000 ml)
121,1 gr Tris-base
700 ml dH2O
53
42 ml konsantre HCI (%37,2-12,1 M)
700 ml su içerisine 121,1 gr Tris-base karıştırıldı. Üzerine 42 ml konsantre HCl
eklenerek toplam hacim 1 litreye tamamlandı ve otoklavlandı.
0.5 M EDTA PH=0.8 (1000 ml)
136,1 gr EDTA
20 gr NaOH
800 ml dH2O
800 ml su içerisine 136,1 gr EDTA çözüldü, üzerine 20 gr NaOH eklenerek pH=8.0
olarak ayarlandı. Filtreden geçirildi ve otoklavlandı.
5 M NaCl (500 ml)
146,1 gr NaCl
450 ml dH2O
146,1 gr NaCl 450 ml suda çözüldü. Toplam hacim 500 ml’ye tamamlanıp oda
sıcaklığında saklandı (otoklavlanmadı).
10X TE Tamponu (1000 ml)
100 ml 1 M Tris-HCI pH=8.0
20 ml 0.5 M EDTA
880 ml dH2O kullanılarak hazırlanmıştır.
54
1X TE Tamponu (1000 ml)
10X TE tamponun’dan 100 ml alınıp 900 ml saf suyla 1000 ml’ye tamamlandı.
(DNA 1X TE’de çözülür.)
3 M Sodyum Asetat (Ph= 5.2)(100 ml)
40,8 gr Sodyum asetat (Na0Ac.3H2O) 80 ml ultra saf suda iyice çözülür. pH= 5.2
oluncaya kadar glasiyel asetik asit (GAA) eklenir ve toplam hacim 100 ml’ye
tamamlanır.
10 M Amonyum Asetat
77 gr Amonyum asetat
800 ml dH2O
77 gr Amonyum asetat 800 ml distile su içerisinde çözüldü. Distile su kullanarak hacmi
1 litreye tamamlanarak stok hazırlandı. Çalışmada 250 mM olacak şekilde seyreltilerek
+4°C’de muhafaza edildi.
DNA Ekstraksiyon Tamponu (50 örnek için)
1 gr toz CTAB (Setil trimetil amonyum bromür)
0,5 gr (%0,1) Sodyum bisülfit (NaHS3 ve Na2S2O5 karışımı)(Sigma, 243973)
5 ml Tris-HCI (1 M)
14 ml NaCl (5 M)
2 ml EDTA (0.5 M)
0,1 ml (%0.2) β-merkaptoetanol (v/v)
55
Kloroform: İzoamil Alkol
24: 1 oranında hazır olarak kullanıldı (Fluka, 25666).
2-Propanol (İzopropanol)
Hazır olarak kullanıldı (Sigma, I9516).
Proteinaz K
Mililitrede 10 mg olacak şekilde hazırlandı (Sigma, P2308).
Ribonükleaz (RNaz)
Mililitrede 10 mg olacak şekilde hazırlandı (Sigma, R6513).
%70’lik Etil Alkol
70 ml saf etil alkolün hacmi steril distile su ile 100 ml’ye tamamlandı.
3.1.3.d. PCR ve elektroforez işlemleri için kullanılan çözeltiler
Etidyum Bromür Çözeltisi
500 ml 0,5X TBE tamponu içerisine 300 µl etidyum bromür ilave edilerek hazırlandı.
Karanlık ortamda oda sıcaklığında muhafaza edildi.
56
Bromfenol Blue Çözeltisi
0,25 gr bromfenol blue ve 30 ml gliserol’ün toplam hacminin 100 ml’ye
tamamlanmasıyla hazırlandı. Çözelti otoklavda steril edildikten sonra +4°C’de
muhafaza edildi.
10X TBE Tamponu
108 gr Tris-base
55 gr Borik asit
40 ml 0,5 M EDTA
700 ml dH2O
700 ml distile su içerisinde 108 gr Tris-base, 55 gr Borik asit ve 40 ml 0,5 M EDTA
çözüldü. Toplam hacim 1000 ml’ye tamamlandı ve otoklavlandı.
0,5X TBE Tamponu
Bu araştırmada kullanılan TBE tamponu 10X TBE olarak hazırlandı ve seyreltilerek (50
ml 10X TBE Tamponu + 950 ml saf su) 0,5X TBE tamponu hazırlandı.
Primerlerin Hazırlanması
Kullanılan primerler firmanın önerdiği miktarda sulandırılarak stok solüsyonu, daha
sonra da uygun hesaplamalar ile 1 μM olacak şekilde çalışma solüsyonları hazırlandı.
57
3.1.3.e. Sterilizasyon işlemleri için kullanılan çözeltiler
%1’lik NaOCl (Sodyum hipoklorit)
%5 NaOCl (sodyum hipoklorit) içeren ticari Domestos® marka çamaşır suyundan 200
ml alınarak hacim 1000 ml’ye tamamlandı.
%75’lik Etil Alkol
75 ml etil alkolün hacmi steril distile su ile 100 ml’ye tamamlandı.
3.2. Yöntem
3.2.1. 2,4 D ve dikamba çözeltilerinin bitkiye uygulanması
Eşit boyutlarda ve yeterli miktarda seçilen Triticum aestivum cv. Kırik çeşidine ait
tohumlar musluk suyunda yıkandıktan sonra %75’lik etil alkolde 5 dk karıştırılıp 3 kez
steril saf sudan geçirilmiş ardından %1’lik NaOCl’de 10 dakika steril edilmiştir.
Tohumlar 6-7 kez saf su ile durulanmış ve steril filtre kağıdı ile kurutulmuştur. Steril
edilen tohumlar 15’şer adet olmak üzere içerisinde torf ve kum karışımı bulanan
saksılara ekilmiş ve bitkilerin 2-3 yapraklı döneme kadar büyümesi beklenmiştir.
Bitkiler 2-3 yapraklı döneme geldiğinde uygulama gruplarına göre ayrılarak 2,4-D ve
dikamba çözeltileri, 3 günlük arayla 2 kez püskürtülme işlemi ile uygulanmıştır.
Uygulama sonunda saksılardaki ve kontrol grubunda ki bitki örneklerinden yeterli
miktarda alınarak DNA izolasyonu yapılmıştır.
58
3.2.2. DNA izolasyonu
DNA izolasyon protokolü aşağıdaki gibi yapılmıştır.
a. Taze olarak hazırlanmış DNA Ekstraksiyon tamponu önceden 65°C’ye ısıtılmış su
banyosunda bekletilmiştir. Bitki materyaline ilave edilmeden önce ekstraksiyon
tamponuna %0.2 (v/v) oranında β-merkaptoetanol ilave edilmiştir.
b. Önceden sıvı azotta parçalanıp 2ml’lik tüplere alınan 0,3 gr bitki materyali üzerine
1000 µl DNA ekstraksiyon tamponu eklenmiş ve alt üst ederek karıştırılmış ve önceden
65°C’ye ısıtılmış su banyosunda her 10 dk’da alt üst edilip karıştırılarak 60 dk
bekletilmiştir.
c. Su banyosu aşamasından sonra 10 dk oda sıcaklığında soğumaya bırakılmıştır ve bu
süre sonunda her örneğe 750 µl kloroform izoamil alkol eklenip tüm örnekler 15 dk
yavaşça alt üst ederek karıştırılmıştır.
d. 14000 g ve 24°C’de 20 dk santrifüjlendirilip sonra üst faz yeni bir tüpe aktarılmıştır.
e. 1000 µl kloroform izoamil alkol eklenerek birkaç kez alt üst ederek karıştırılmıştır.
14000 g ve 4°C’de 20 dk santrifüjlenip üst faz dikkatli bir şekilde yeni bir tüpe
aktarılmıştır.
f. Üst faza 2,5 µl RNaz ve 8 µl proteinaz K eklenmiş ve 45 dk 37°C’de bekletilmiştir.
g. DNA’yı çöktürmek için her tüpe 100 µl amonyum asetat, 100 µl sodyum asetat (3M),
800 µl soğuk izopropanol eklenmiştir.
h.14000 g ve 4°C’de 20 dk santrifüjlenip üst faz atılmıştır.
i. Pelet önce %100’lük sonra %70’lik soğuk etanol ile yıkanmıştır.
j. Yıkanan pelet 37°C’de 15 dk bekletilerek kurutulmuştur.
k. Kurutulan DNA 100 µl TE tamponunda fingerprint yapılarak çözülmüştür.
l. 24 saat +4°C’de dinlendirildikten sonra kullanılıncaya kadar -20°C’de saklanmıştır.
Elde edilen DNA 250 kat (3 µl DNA+747 µl TE tamponu) seyreltilerek
spektrofotometrede 260nm ve 280nm dalga boylarında absorbans (A) değerleri
okunmuştur. OD (okuma değeri) 260/280 değeri 1,1-1,8 arasında olması DNA’nın saf
olduğunu göstermektedir. 50 (DNA için multifikasyon katsayısı) x 250 (seyreltme
59
katsayısı) x OD260 (260nm’de okuma değeri) formülünden faydalanılarak stoktaki DNA
miktarı hesaplanmıştır. Stok DNA’dan 50ng/µl DNA içeren çalışma solüsyonu
hazırlanmıştır.
3.2.3. IRAP-REMAP
3.2.3.a. IRAP-REMAP primerleri
Çalışmada 6 IRAP primeri (Metabion İnternational AG Lena-Christ-Strasse 44/I D82152 Martinsried, Deutschland) kullanılmıştır. Kullanılan primerlerin baz dizileri
Çizelge 3.1’de verilmiştir. Ayrıca Çizelge 3.2’de verilen 6 IRAP ve 2 ISSR primeri
kombinlenerek REMAP primerleri oluşturulmuştur.
Çizelge 3.1. IRAP-PCR’da kullanılan primer dizileri, erime (Tm) ve bağlanma (Ta)
sıcaklıkları
No Primer adı
Dizisi (5'
1 WLTR2105
3')
Tm(°C)
Ta(°C)
ACTCCATAGATGGATCTTGGTGA
61,0
56,0
2 N-57(Nikita57)
CGCATTTGTTCAAGCCTAAACC
60,0
55,0
3 Sukkula
GATAGGGTCGCATCTTGGGCGTGAC
71,0
65,0
4 Nikita E2647
ACCCCTCTAGGCGACATCC
62,0
58,0
5 Stowaway
CTTATATTTAGGAACGGAGGGAGT
62,0
58,0
6 Bare1(0)
CTAGGGCATAATTCCAACA
53,0
52,0
*Ta sıcaklıkları Gradient PCR ile belirlenmiştir.
60
Çizelge 3.2. REMAP-PCR’da kullanılan primer dizileri, erime (Tm) ve bağlanma (Ta)
sıcaklıkları
No Primer adı
Dizisi (5'
3')
Tm(°C) Ta(°C)
1
WLTR2105
ACTCCATAGATGGATCTTGGTGA
61,0
56,0
2
N-57(Nikita57)
CGCATTTGTTCAAGCCTAAACC
60,0
55,0
3
Sukkula
GATAGGGTCGCATCTTGGGCGTGAC
71,0
65,0
4
Nikita E2647
ACCCCTCTAGGCGACATCC
62,0
58,0
5
Stowaway
CTTATATTTAGGAACGGAGGGAGT
62,0
58,0
6
Bare1(0)
CTAGGGCATAATTCCAACA
53,0
52,0
7
8081
GAGAGAGAGAGAGAGAGAC
57,0
54,0
8
8082
CTCTCTCTCTCTCTCTCTG
57,0
54,0
*Ta sıcaklıkları Gradient PCR ile belirlenmiştir.
3.2.3.b IRAP- REMAP PCR protokolü
IRAP-PCR işlemi için gerekli olan bileşenler ve miktarları Çizelge 3.3’te verilmiştir.
Çizelge 3.3. IRAP- REMAP PCR bileşenleri ve konsantrasyonları
Bileşenin Adı
Miktarı (µl)
Steril distile su
10X PCR tamponu(MgCl2 içermeyen)
25 mM MgCl2
5 µM primer
10 mM dNTP
50 ng/µl Kalıp DNA
5 U/µl Taq-DNA polimeraz (Sigma, D6677)
Toplam
13µl
2µl
2µl
1µl
0,5µl
1µl
0,3µl
20µl
Son
Konsantrasyonu
1X
2,5mM
0,25μM
0,25mM
50ng
1,5 U
Çizelge 3.3’te verilen standart değerlere göre her bir örnekten izole edilen genomik
DNA ve Çizelge 3.1’de ve Çizelge 3.2’de verilen IRAP ve REMAP primerleri ile her
bir örnek için ayrı PCR tüpü hazırlanmıştır.
61
Bu işlemlerin ardından örnekler PCR otomatik termodöngü aletine (Corbatt
Mastercycler Gradient Authorized Thermal Cycle) yerleştirilmiş ve aşağıdaki döngüye
tabi tutulmuştur.
1) PCR aleti otomatik olarak 5 dk 95°C tutmuş,
2) 42 döngü olacak şekilde sırasıyla,
a. 1 dk 94°C
b. 1 dk bağlanma sıcaklığı (Değişken)
c. 2 dk 72°C
3) 15 dk 72°C
4) Son olarak 10 dk 4°C tutulmuş, PCR aletinden çıkarılan örnekler +4°C’de
saklanmıştır.
3.2.4. Agaroz jel elektroforezi
PCR işleminden sonra örnekler agaroz jel elektroforezinde yürütülmüş ve oluşan
bantlara göre primerlerin hibridize olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır. İşlem
sırası aşağıdaki gibidir;
a. Jel içerisinde agarozun konsantrasyonu %2,5 konsantrasyon olacak şekilde agaroz
tartılıp 0,5X TBE tamponu içerisinde mikrodalga fırında hazırlanmıştır.
b. Mikrodalga fırından çıkarılan 0,5X TBE + agaroz çözeltisi içerisine 0,75µg/ml olacak
miktarda etidyum bromür eklenmiştir.
c. Hazırlanan jel katılaşmadan elektroforez tankına dökülmüş ve donmadan önce jel
üzerine tarak konularak örneklerin yükleneceği kuyucuklar oluşturulmuştur.
d. Jel donduktan sonra her bir kuyucuğa ayrı bir örnek (4 µl bromfenol mavisi +8 µl
PCR ürünü) yüklenmiştir.
e. Elektrik akımı verilerek 80V-180 dk süre ile PCR ürünleri elektroforez işlemine tabi
tutulmuştur. Süre sonunda elektrik akımı kesilmiştir.
62
f. Elektroforez tankından çıkarılan jel UV ışık altında incelenmiş ve değerlendirilmek
üzere fotoğrafları çekilmiştir.
3.2.5. IRAP-REMAP analizleri ve genomik kararlılık sabitliğinin (%GTS)
belirlenmesi
Her bir primer için tüm örneklerde amplifiye olan DNA bantlarının varlığı ve yokluğu,
negatif kontrol IRAP ve REMAP profillerine göre bant yoğunluklarındaki azalma ve
artmalar temin edilmiş olan agaroz jel görüntüleme cihazı ile belirlenmiştir. Elde edilen
jel görüntüleri TotalLab TL120 programı ile değerlendirilmiştir. Genomik kararlılık
sabitliliği (%GTS) her bir primer ürünü için Erturk et al. (2014)’e göre 100-(100*a/n)
formülünden yararlanılarak hesaplanmıştır. Formüldeki a her bir uygulama örneği için
tespit edilen IRAP ve REMAP polimorfik profillerini, n ise ilgili primerle negatif
kontrol grubunda elde edilen DNA toplam bandı sayısını göstermektedir. Uygulama
gruplarına ait IRAP ve REMAP profillerinde gözlenen polimorfizm, negatif kontrol
grubuna göre yeni bir bandın ortaya çıkması veya mevcut bir bandın kaybolmasını
kapsamıştır.
63
4. ARAŞTIRMA BULGULARI
4.1. IRAP Analizleri ve Genomik Kararlılık Sabitliliği (Genomik Template
Stability; %GTS)
2,4-D ve dikamba dozları Triticum aestivum cv. Kırik çeşidi üzerine uygulandıktan
sonra genomdaki retrotranspozon polimorfizmini ortaya çıkarmak için 11 IRAP primeri
denenmiş bunların içinden en iyi amplifikasyon veren 6 primer (WLTR2105, N-57
(Nikita57), Sukkula, Nikita E2647, Stowaway, BARE 1(0)) seçilerek değerlendirmeye
alınmıştır. Polimorfizm oranı 2,4-D ve dikamba konsantrasyonlarının artan dozlarına
bağlı olarak artış göstermiştir. Çizelge 4.1’de görüldüğü gibi 2,4-D uygulamasında en
yüksek GTS oranı (%83,9) 250 ppm 2,4-D dozunda iken en düşük GTS oranı ise
(%72,4) 1000 ppm 2,4-D dozunda olup doz artışına bağlı olarak GTS oranının düştüğü
belirlenmiştir. Dikamba uygulamasında ise en yüksek GTS oranı (%71,4) 250 ppm
dikamba dozunda iken en düşük GTS oranı ise (%63,2) 1000 ppm dikamba dozunda
olup doz artışına bağlı olarak GTS oranının düştüğü belirlenmiştir.
GTS oranı üzerine dozların temel etkileri karşılaştırıldığında; sentetik oksinlerin
dozlarının artışına bağlı olarak GTS oranında bir azalış meydana geldiği görülmüştür.
WLTR 2105 priminde 2,4-D konsantrasyonları arttıkça bant kayıplarının arttığı buna
bağlı olarak GTS oranının azaldığı gözlenirken; dikamba konsantrasyonlarında GTS
oranının %46,6 ve %40,0’lık oranlar arasında genel itibariyle korunduğu görülmektedir
(Çizelge 4.2).
N-57 (Nikita57) primerinde 2,4-D ve dikamba konsantrasyonlarında genel itibariyle
GTS oranında %85,7’den %78,5’lik değere doğru bir düşüş meydana geldiği
görülmektedir (Şekil 4.1).
64
Nikita E2647 primerinde 2,4-D ve dikamba konsantrasyonlarında GTS oranının genel
olarak %92,3’lük bir değerle sabit kaldığı görülmektedir (Şekil 4.2).
Sukkula primerinde herhangi bir bant oluşumu veya bant kaybı gözlenmemiştir. Buna
bağlı olarak GTS ve polimorfizm oranında bir değişiklik söz konusu olmamıştır (Şekil
4.3).
Stowaway primerinde 2,4-D konsantrasyonlarında artışa bağlı olarak hem polimorfik
bantların oluştuğu hem de bant kayıplarının meydana geldiği görülmektedir. GTS değeri
2,4-D konsantrasyonları için %71,4’ten %42,8’e doğru bir azalış gösterirken, dikamba
konsantrasyonlarında yeni bantların oluşmasına ve bazı bantların kaybolmasına bağlı
olarak %57,1’den %14,2’ye kadar düştüğü görülmektedir.
BARE 1(0) primerinde her iki sentetik oksin dozlarında bant kayıplarının meydana
geldiği gözlenmiştir. GTS oranının %54,5’lik bir değerle genel itibariyle korunduğu
söylenebilir.
Çalışma primerleri dikkate alındığında en yüksek polimorfizm oranı Stowaway
primerinde gözlenirken, en düşük polimorfizm oranı Sukkula primerinde gözlenmiştir.
Çizelge 4.1. 2,4-D ve dikamba genomik kararlılık sabitliliği (%GTS) ve % polimorfizm (IRAP)
2,4 D
Dikamba
Retrotranspozon Primerleri
(5'→3')
250 ppm
500 ppm
750 ppm
1000 ppm
250 ppm
500 ppm
750 ppm
1000 ppm
WLTR2105
100
93,3
73,3
66,6
46,6
40,0
46,6
40,0
85,7
78,5
92,8
78,5
85,7
85,7
78,5
78,5
92,3
92,3
92,3
92,3
84,6
92,3
92,3
92,3
100
100
100
100
100
100
100
100
71,4
71,4
57,1
42,8
57,1
42,8
28,5
14,2
54,5
54,5
63,6
54,5
54,5
54,5
54,5
54,5
%GTS
83,9
81,6
79,8
72,4
71,4
69,2
66,7
63,2
%Polimorfizm
16,1
18,4
20,2
27,6
28,6
30,8
33,3
36,8
(ACTCCATAGATGGATCTTGGTGA)
N-57 (Nikita57)
(CGCATTTGTTCAAGCCTAAACC)
Nikita E2647
(ACCCCTCTAGGCGACATCC)
65
Sukkula
(GATAGGGTCGCATCTTGGGCGTGAC)
Stowaway
(CTTATATTTAGGAACGGAGGGAGT)
BARE 1(0)
(CTAGGGCATAATTCCAACA)
Çizelge 4.2. 2,4-D ve dikambanın farklı konsantrasyonlarda hazırlanan çözeltilerinin buğday tohumlarının üzerine etkisiyle değişen
bantların moleküler ağırlığı (IRAP)
Retrotranspozon Primerleri
(5'→3')
WLTR2105
(ACTCCATAGATGGATCTTGGTGA)
N-57 (Nikita57)
(CGCATTTGTTCAAGCCTAAACC)
Nikita E2647
Sukkula
(GATAGGGTCGCATCTTGGGCGTGAC)
Stowaway
(CTTATATTTAGGAACGGAGGGAGT)
BARE 1(0)
(CTAGGGCATAATTCCAACA)
250 ppm
+
-
14
+
-
13
+
-
11
+
-
750 ppm
250 ppm
500 ppm
750 ppm
1498;1117;
834;579;541;
467;355;312
1498;1117;
624;541;467;
355;312
1498;1348;1117;
695;541;467;
355;312
1000 ppm
-
-
1498;1348;
1117
1498;1117;
579;541
-
774
834
834
834
911
1278
1237
1618;1538
1618;1538
1917
1626;1563
1893;1551
1917;1570
3600;1917;
1538
3687;1827;
1538
-
1291
-
1291
-
-
-
-
-
-
-
-
502
502
502
502
502;986
502
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
-
15428
15428
1183;1191
13714;1183;
429
1183;425
13714;1165;
427
4715;1156;
427
14000;5192;
1156;422
14285
14285
14285
14285
14285
14285
14285;5530
14285;5530
1469;1135;
495;400
1469;1135;
495;400
1469;1135;
495
1469;1135;
495
1469;1135;
495
1469;1135;
495
1469;1135;
495
1469;1135;
495
297
297
400
400;297
400;297
400;297
7
11
1000 ppm
1498;1117;
579;541;427;
355;312
15
+
-
+
-
500 ppm
Dikamba
-
-
-
502
400;297
502
400;297
66
(ACCCCTCTAGGCGACATCC)
2,4 D
+/- Kontrol
67
4.2. IRAP Jel Görüntüleri
Şekil 4.1. N-57 (Nikita57) primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri
* (M. Markır; 1.Kontrol; 2. 250 ppm 2,4-D; 3. 500 ppm 2,4-D; 4. 750 ppm 2,4-D; 5. 1000 ppm 2,4-D; 6.
250 ppm dikamba; 7. 500 ppm dikamba; 8. 750 ppm dikamba; 9. 1000 ppm dikamba)
Şekil 4.2. Nikita E2647 primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri
*(M. Markır; 1.Kontrol; 2. 250 ppm 2,4-D; 3. 500 ppm 2,4-D; 4. 750 ppm 2,4-D; 5. 1000 ppm 2,4-D; 6.
250 ppm dikamba; 7. 500 ppm dikamba; 8. 750 ppm dikamba; 9. 1000 ppm dikamba)
68
Şekil 4.3. Sukkula primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri
* (M. Markır; 1.Kontrol; 2. 250 ppm 2,4-D; 3. 500 ppm 2,4-D; 4. 750 ppm 2,4-D; 5. 1000 ppm 2,4-D; 6.
250 ppm dikamba; 7. 500 ppm dikamba; 8. 750 ppm dikamba; 9. 1000 ppm dikamba)
4.3. REMAP Analizleri ve Genomik Kararlılık Sabitliliği (Genomik Template
Stability; %GTS)
REMAP tekniği için ise IRAP primerlerinden seçilen N-57 (Nikita57), Sukkula, Nikita
E2647, Stowaway, BARE 1(0) primerleri ISSR’nin 8081 ve 8082 primerleriyle
kombinlenerek
8
tane
primer
oluşturulmuş
ve
oluşan
kombinasyonların
amplifikasyonları dikkate alınarak değerlendirme yapılmıştır. Çizelge 4.3’de görüldüğü
gibi 2,4-D ve dikambanın artan konsantrasyonlarının GTS değerinde azalışa sebep
olduğu gözlenmiştir. Polimorfizm oranı 2,4-D ve dikamba konsantrasyonlarının artan
dozlarına bağlı olarak artış göstermiştir. Çizelge 4.3’de görüldüğü gibi 2,4-D
uygulamasında en yüksek GTS oranı (%93,1) 250 ppm 2,4-D dozunda iken en düşük
GTS oranı ise (%79,1) 1000 ppm 2,4-D dozunda olup doz artışına bağlı olarak GTS
oranının düştüğü belirlenmiştir. Dikamba uygulamasında ise en yüksek GTS oranı
(%80,3) 250 ppm dikamba dozunda iken en düşük GTS oranı ise (%71,6) 1000 ppm
dikamba dozunda olup doz artışına bağlı olarak GTS oranının düştüğü belirlenmiştir.
69
N-57 (Nikita57)+8081 primerinde 2,4-D konsantrasyonlarında GTS oranı %91,6’dan
%83,3’e düşerken, dikamba konsantrasyonlarında %83,3’lük bir değerle GTS oranının
korunduğu görülmektedir (Şekil 4.4).
Sukkula+8081 primerinde GTS oranının %75,0’lık bir oranla tüm sentetik oksin dozları
için korunduğu görülmektedir.
Nikita E2647+8081 primerinde 2,4-D konsantrasyonlarında %100’den %80,0’a azalan
GTS oranı dikamba konsantrasyonları boyunca %60,0’lık bir değerle kararlılığını
sürdürmüştür.
Stowaway+8081 primerinde bant kayıplarına bağlı olarak 2,4-D ve dikamba dozlarında
GTS oranının %88,8’den %44,4’e kadar düştüğü görülmektedir.
N-57 (Nikita57)+8082 primerinde 2,4-D dozlarında %100’den %75,0’a düşen GTS
oranının dikamba dozlarında da aynı şekilde %100’den %75,0’a düştüğü görülmektedir
(Şekil 4.5).
Sukkula+8082 REMAP primerinde 2,4-D dozlarında %100’den %84,6’ya düşen GTS
oranının dikamba dozlarında ise %100’den %76,9’a kadar düştüğü görülmektedir.
Nikita E2647+8082 primerinde gözlenen bant kayıplarına bağlı olarak GTS oranının
2,4-D konsantrasyonlarında %100’den %77,7’ye düştüğü dikamba dozlarında ise %88,8
ve %77,7’lik değerler arasında iniş-çıkış yaptığı görülmektedir (Çizelge 4.4).
Bare 1(0)+8082 primerinde 2,4-D konsantrasyonlarında %90,0’dan %80,0’a düşen GTS
oranının, dikamba konsantrasyonlarında ise %80,0’dan %70,0’a düştüğü görülmektedir
(Şekil 4.6).
70
Çalışma primerleri dikkate alındığında en yüksek polimorfizm oranı Stowaway+8081
primerinde gözlenirken, en düşük polimorfizm oranı Sukkula+8082 primerinde
gözlenmiştir.
Sonuç olarak REMAP tekniğinde, kullanılan sentetik oksin dozlarının hem DNA
hasarına hem de retrotranspozon hareketliliğine sebep olduğu gözlenmiştir.
Çizelge 4.3. 2,4-D ve dikamba genomik kararlılık sabitliliği (%GTS) ve % polimorfizm (REMAP)
REMAP Primerleri
(5'→3')
N-57 (Nikita57) +
250 ppm
2,4 D
500 ppm
750 ppm
1000 ppm
250 ppm
Dikamba
500 ppm 750 ppm
1000 ppm
83,3
83,3
83,3
83,3
83,3
83,3
83,3
Sukkula +
8081(GAGAGAGAGAGAGAGAGAC)
75,0
75,0
75,0
75,0
75,0
75,0
75,0
75,0
Nikita E2647 +
8081(GAGAGAGAGAGAGAGAGAC)
100
80,0
80,0
80,0
60,0
60,0
60,0
60,0
Stowaway +
8081(GAGAGAGAGAGAGAGAGAC)
88,8
77,7
77,7
77,7
66,6
66,6
66,6
44,4
100
100
75,0
75,0
100
75,0
75,0
75,0
100
100
84,6
84,6
100
100
92,3
76,9
Nikita E2647 +
8082(CTCTCTCTCTCTCTCTCTG)
100
77,7
88,8
77,7
77,7
88,8
77,7
88,8
Bare 1(0) +
8082(CTCTCTCTCTCTCTCTCTG)
90,0
90,0
80,0
80,0
80,0
80,0
80,0
70,0
%GTS
93,1
85,4
80,5
79,1
80,3
78,6
76,2
71,6
%Polimorfizm
6,9
14,6
19,5
20,9
19,7
21,4
23,8
28,4
N-57 (Nikita57) +
8082(CTCTCTCTCTCTCTCTCTG)
Sukkula +
8082(CTCTCTCTCTCTCTCTCTG)
71
91,6
8081(GAGAGAGAGAGAGAGAGAC)
Çizelge 4.4. 2,4-D ve dikambanın farklı konsantrasyonlarda hazırlanan çözeltilerinin buğday tohumlarının üzerine etkisiyle değişen
bantların moleküler ağırlığı (REMAP)
REMAP Primerleri
(5'→3')
+
/ Kontrol
+
-
12
Sukkula +
8081(GAGAGAGAGAGAGAGAGAC)
+
-
8
Nikita E2647 +
+
-
10
+
-
9
+
-
8
+
-
13
8082(CTCTCTCTCTCTCTCTCTG)
+
-
9
Bare 1(0) +
8082(CTCTCTCTCTCTCTCTCTG)
+
-
10
8081(GAGAGAGAGAGAGAGAGAC)
Stowaway +
8081(GAGAGAGAGAGAGAGAGAC)
N-57 (Nikita57) +
8082(CTCTCTCTCTCTCTCTCTG)
Sukkula +
8082(CTCTCTCTCTCTCTCTCTG)
Nikita E2647 +
250 ppm
500 ppm
446
Dikamba
750 ppm
1000 ppm
250 ppm
500 ppm
750 ppm
1000 ppm
451;357
446;355
449;355
451;367
449;357
451;365
977;830
977;830
977;830
977;830
977;830
977;830
320
905;606;
428
318
905;804;
428
318
905;804;
428
975;695;
640
-
975;695;
640
2893;800
975;695;
640
2892;791
320
905;804;
428
225
975;695;
640
2893;790
873;761
977;830
977;830
-
905;804;
905;804
905;804
975
975;838
838;695
695;448
-
-
3515;790
3515;786
-
-
-
-
6946
7485
-
-
-
7485
-
-
7749
7749
-
-
723
7749;723
938;853
938
938;853
938;853
853
938;853
938
1495
1495
1485
1485
1485
1484
838
838
838
835
521
269;230
-
-
1528
838
72
N-57 (Nikita 57) +
8081(GAGAGAGAGAGAGAGAGAC)
2,4 D
73
4.4. REMAP Jel Görüntüleri
Şekil 4.4. N-57 (Nikita57)+8081 primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri
* (M. Markır; 1.Kontrol; 2. 250 ppm 2,4-D; 3. 500 ppm 2,4-D; 4. 750 ppm 2,4-D; 5. 1000 ppm 2,4-D; 6.
250 ppm dikamba; 7. 500 ppm dikamba; 8. 750 ppm dikamba; 9. 1000 ppm dikamba)
Şekil 4.5. N-57 (Nikita57)+8082 primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri
* (M. Markır; 1.Kontrol; 2. 250 ppm 2,4-D; 3. 500 ppm 2,4-D; 4. 750 ppm 2,4-D; 5. 1000 ppm 2,4-D; 6.
250 ppm dikamba; 7. 500 ppm dikamba; 8. 750 ppm dikamba; 9. 1000 ppm dikamba)
74
Şekil 4.6. Bare 1(0)+8082 primerine karşı oluşan amplifikasyon ürünleri
* (M. Markır; 1.Kontrol; 2. 250 ppm 2,4-D; 3. 500 ppm 2,4-D; 4. 750 ppm 2,4-D; 5. 1000 ppm 2,4-D; 6.
250 ppm dikamba; 7. 500 ppm dikamba; 8. 750 ppm dikamba; 9. 1000 ppm dikamba)
75
5. TARTIŞMA ve SONUÇ
Sanayileşme amacıyla, doğal kaynakların ve çevrenin bilinçsizce kullanılması sebebiyle
dünyada tarımsal üretim yapılan alanlar azalmaktadır. Bitkisel üretim ve bu üretime
bağlı olarak gelişen hayvansal üretimin devamlığının sağlanabilmesi için bitkisel
üretimde verimi azaltan bitki hastalıkları, zararlıları ve yabancı otlarının etkili bir
şekilde kontrol edilmesi gerekmektedir. Bu etmenlerle mücadelede; kültürel önlemler
alınmakta, fiziksel ve kimyasal mücadele imkânları uygulanmaktadır. Yapılan bu
uygulamaların en önemlisi ve en çok başvurulanı hiç şüphesiz ki kimyasal olarak
yapılan mücadeledir. Kimyasal mücadelede kullanılan pestisitler binlerce yıldır
bilinmesine ve kullanılmasına rağmen günümüzde kullanılan birçok pestisit ürünü 2.
Dünya Savaşı’ndan sonra kullanılmaya başlamıştır.
Pestisitlerin önemli bir grubunu oluşturan herbisitler, zararlı bitki hücrelerinde
genellikle fotosentezde görev yapan protein bileşiklerine bağlanarak fotosentezi inhibe
eden ve yabani ot olarak isimlendirilen istenmeyen bitki türlerinin büyüme ve
gelişmesini engelleyen toksik maddeler olarak tanımlanmaktadır (Yeşilbaş 2010).
Sentetik oksin tabiatındaki herbisitlerden 2,4-D ve dikamba, geniş yapraklı otlar ve
ağaçlarla beraber büyümesi istenilmeyen bitkilerin kontrol edilmesi veya öldürülmesi
amacıyla kullanılmaktadır (Ateeq et al. 2005).
Herbisitler, hedef olarak kullanıldıkları bitkiye zarar verdiklerinden dolayı bitki
üzerinde beslenen ve barınan tüm organizmaları da olumsuz bir şekilde etkilemektedir.
Bunan dolayı herbisitler, tüketilen pestisitler içerisinde tabiata en fazla zarar veren grup
olarak nitelendirilmektedir. Herbisitlerin canlılar üzerinde toksik etki yaptığı
bilinmektedir.
Herbisitler yabancı otların yanı sıra çoğu zaman kültür bitkilerinde de geçici olarak
büyüme ve gelişmeyi inhibe edebilmektedir. Bu yüzden belirli süre zarfında kültür
bitkilerinde strese neden olabilmektedirler (Deme 2007).
76
Stres bir bitkinin büyüme, gelişme ve verimliliği üzerine negatif etkiye sahiptir. Çeşitli
bölgelerde bitki türlerinin dağılımını kısıtlamakta ayrıca bitki popülasyonu üzerine
güçlü bir evrimsel baskı uygulamaktadır (Boyko and Kovalchuk 2008).Abiyotik stres
faktörleri bitkilerde moleküler, fizyolojik, biyokimyasal ve morfolojik değişmelerin
karmaşık bir serisine yol açmaktadır (Wang et al. 2001). Bu yüzden herbisitlere,
hastalıklara ve abiyotik stres gibi kompleks bir özelliğe karşı toleranslı bitki üretmek
için, genetik modifikasyon uygulanmıştır (Wang et al. 2003).
Yüksek dozlarda uygulanan herbisitler sonucu bitkiler strese maruz kalmaktadır. Strese
giren bitkiler, elektron transport zincirinin aşırı indirgenmesi sonucu ROS’ları üretmeye
başlarlar ki buda bitkinin oksidatif strese girmesine neden olur. Üretilen reaktif oksijen
türleri hücre içerisinde bulunan membran lipitleri, fotosentetik pigmentler, proteinler ve
nükleik asitlerin yapısını bozarak hücrede hasarlar meydana getirirler ve böylelikle
hücre ölümüne neden olurlar (Ghorbanli et al. 2004). Bazı araştırıcılarda uygun
olmayan çevresel koşullar altında bitkilerde ROS’ların üretiminin önemli ölçüde
arttığını belirtmişlerdir (Mittler et al. 2004; Verma and Mishra 2005). Ayrıca ROS’ların
artışının DNA’nın yapısında hasarlar meydana getirdiği belirlenmiştir (Balague et al.
2001; Duchnowicz and Koter 2003).
2,4-D’nin bitkilerde süperoksit radikalinde artışa neden olduğu (Romero-Puertas et al.
2004) ayrıca hayvan hücrelerinde oksidatif strese yol açtığı (Mi et al. 2007)
bildirilmiştir. Bununla birlikte 2,4-D ve dikamba ile ilgili yapılan birçok çalışmada, bu
sentetik oksinlerin DNA hasarına neden olduğu bildirilmiştir (Filkowski et al. 2003;
Cenkci et al. 2010; Yildirim et al. 2014). González et al. (2009), tarafından yapılan bir
çalışmada; saf dikamba ve ticari formu olan Banvel’in genotoksik ve sitogenetik etkileri
araştırılmıştır. Uygulama yapılan CHO hücrelerinde hücre döngüsü süreci, SCE frekansı
ve hücre canlılık analizleri yapılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, dikambanın
ROS’ların oluşumunu arttırarak DNA hasarına sebep olduğu tespit edilmiştir.
Allium cepa ve Oryza sativa bitkilerinde çeşitli genotoksik testler kullanılarak 2,4-D’nin
mutajenik aktivitesi değerlendirilmiştir. Yapılan çalışma sonucunda 2,4-D’nin
77
genotoksik potansiyele sahip olduğu belirlenmiştir (Kumari and Vaidyanath 1989). 2,4D’nin, bitki doku kültürü ortamında yaygın olarak kullanılmasının yanı sıra yüksek
konsantrasyonlarının; rejenaratif bitkilerin kromozomlarında yapısal ve sayısal
değişikliklere neden olduğu ayrıca kromatid ve kromozom kırıklıklarını artırdığı tespit
edilmiştir (Zeljezic and Garaj-Vrhovac 2004). Bitki doku kültüründe, 5 mg/l 2,4-D
konsantrasyonundan daha yüksek konsantrasyonların bitkiye uygulanması sonucunda,
kromozomal mutasyonlar ve kromozomal sapmaların meydana geldiği bildirilmiştir
(Bayliss 1980). Butaklor ve 2,4-D herbisitlerinin Allium cepa üzerine etkisini araştıran
bir çalışmada ise bu herbisitlerin mitotik indeksin azalmasına ve kromozomlarda
anomalilere neden olduğu belirlenmiştir (Ateeq et al. 2002). González et al. (2006),
tarafından insan lenfosit hücre kültürlerinde dikambanın çeşitli konsantrasyonlarının
kullanılarak yapıldığı genotoksik çalışmada; dikambanın SCE frekansını önemli ölçüde
arttığı, hücre döngüsü kinetiğini etkilediği ve hücre döngüsünün ilerlemesinde önemli
bir gecikmeye sebep olduğu rapor edilmiştir.
Literatürde yer alan çalışmalara bakıldığında, 2,4-D ve dikambanın önemli bir
genotoksik potansiyele sahip olduğu görülmektedir. Çalışmamızdaki sentetik oksin
uygulamasında; REMAP sonuçlarındaki polimorfizmin yüksek ve GTS’nin düşük
olmasının sebebi DNA hasarının bir gösteresi olarak kabul edilmektedir ve bu hasara
üretilmiş olan ROS’ların aktif hale geçerek sebep olduğu sonucuna varılmıştır.
Çalışmada; Sukkula primerinin IRAP tekniğinde hareket etmediği ancak REMAP
tekniğinde ISSR primeri ile kombinasyonunda polimorfizm gösterdiği tespit edilmiştir.
Buda oluşan DNA hasarının ortaya çıktığını ve ayrıca REMAP’ın hem DNA hasarının
hem de transpozon hareketlerinin belirlenmesinde kullanılabilecek bir teknik olduğunu
göstermektedir.
ROS üretiminin yanı sıra bitkilerde strese yanıtta; siRNA(Small Interfering RNA)’ları
üreten bölgeler, heterokromatin, TEs (transpoze elementler) ve psödogenler ağır bir
şekilde metillenmektedirler (Zhang et al. 2006).
78
Transpozon elementleri gibi tekrar dizilerindeki metilasyon, normal genom işleyişiyle
araya giren bu dizileri önlemektedir (Chan et al. 2005). Genlerdeki metilsitozinlerin
yoğunluğu; tekrar dizilerinden daha düşük olmasına rağmen Arabidopsis’in ifade edilen
genlerinin üçte birinden fazlası onların transkribe edildiği bölgelerde özellikle CG
(Guanin-Sitozin) bölgelerindeki metilasyonu içermektedir. İfade edilen genlerin
yalnızca %5’i kendi promotör bölgelerindeki metilasyonu içermektedir (Zhang et al.
2006). Metillenen genler, promotör bölgelerinde dokuya özgü ifade gösterirken;
transkribe edilen bölgelerdeki metilasyon gen ifadesini orta derecede baskılamaktadır
(Zilberman et al. 2007). Bitki genomlarının önemli bir bölümünü oluşturan ve DNA
metilasyonu ile inaktif durumda tutulan transpozon elementleri, DNA demetilasyon
yoluyla çevresel faktörler tarafından aktive edilebilmektedir (Chinnusamy and Zhu
2009).
2,4-D gibi sentetik oksinler sitozin metilasyonunda önemli artışa neden olmaktadır
(LoSchiavo et al. 1989). Metillenmiş sitozinler bitki genomunda düzensiz bir şekilde
dağılırlar ve transpozonlar yüksek oranda metillenmiş bölgelerdir (Rabinowicz et al.
2005).
Bitki doku kültüründe kullanılan hormon ve büyüme düzenleyicilerin metillenme
düzeylerini etkilediği; 2,4-D gibi sentetik oksinlerin metillenmeyi arttırdığı tespit
edilmiştir (LoSchiavo et al. 1989; Phillips et al. 1994). Metillenmedeki artışın
kromozom kırıklarının bir sonucu olabileceği ön görülmüştür. Heterokromatin,
neredeyse tüm bitki dokularında metillenmiş bir halde bulunmaktadır (Bennetzen et al.
1994). Metillenmedeki artışın DNA replikasyonunu geciktirebileceği ve bu durumun,
kromozom kırıkları gibi anomalilere yol açabileceği düşünülmüştür (Phillips et al.
1994). Mısır ve yulaf doku kültürlerinde yapılan çalımalar neticesinde, kromozom
kırıklarının çoğunlukla heterokromatinde meydana geldiği bildirilmiştir (Johnson et al.
1987).
Buğday
gibi
tahıl
bitkilerinde,
heterokromatinin
büyük
bir
kısmın
retrotranspozonlardan oluşmaktadır (Bennetzen 2000). Sitozin metillenmelerinin,
transpozon hareketleri ile doğrudan ilişkili oluşu (Chomet et al. 1987; Banks et al.
79
1988); doku kültüründe meydana gelen metillenmedeki azalmanın, transpozonların
hareketlerini artırabileceği şeklinde yorumlanmıştır (Kaeppler et al. 2000).
Retrotranspozonların;
genom
büyümesi,
genomun
transkripsiyonel,
post
transkripsiyonel ve epigenetik düzenlenmesi, meydana gelen rekombinasyon ile yeni
genlerin ve gen ailelerinin oluşumuna neden olması gibi birçok rolü bulunmaktadır.
Ökaryotik
organizmalarda
sentromerler,
telomerler
ve
kromozomların
diğer
heterokromatik bölgeleri büyük oranda retrotranspozon taşımaktadır. Bu durum
bitkilerin işlevsel ve yapısal rolleri için retrotranpozonların gerekli olduklarını
göstermektedir (Pardue and Danilevskaya 1997).
LTR retrotranspozonları, bitki genomunda en çok bulunan hareketli elementlerdir.
Bitkilerde genomunun yaklaşık %15 ile %90’nını oluşturmaktadırlar (Sabot and
Schulman 2006). Biyotik ve abiyotik stres faktörleri, bitki ve alglerde LTR
retrotranspozonlarını uyarmada epigenetik reaktivatör olarak etki etmektedir (Mansour
2009; Alzohairy et al. 2013).
Tütünde ve pirinçte protoplast ya da hücre kültüründen sonra kodlama dizilerinin içine
retrotranspozonların yerleştidiği belirtilmiştir (Hirochika et al. 1996). Bu durum
retrotranspozisyonun
somaklonal
varyasyona
önemli
bir
katkı
yapabileceğini
göstermiştir. Tütün yaprağı dokusundan izole edilen protoplastlarda yüksek bir şekilde
uyarılan Tnt1A’nın ifadesinin artması strese karşı bitki retrotranspozonunun
aktivasyonunun ilk kanıtıdır (Pouteau et al. 1991).
LTR
retrotranspozonları,
streslerin
şiddetini
ayırmak
için
farklı
tepkiler
verebilmektedirler (Sánchez-Luque et al. 2012). Bu durum, transpozisyon aktivitesinin
seviyesindeki farklılıklarla (Jiang et al. 2011), genomun yeniden yapılanması ve
çeşitliliğindeki farklılıklarla (Alzohairy et al. 2013) açıklanabilmektedir. Nitekim
yapılan bu araştırma da sentetik oksin konsantrasyonlarının artışına bağlı olarak LTR
retrotranspozonlarının aktivitesindeki artışa paralel olarak GTS oranlarında azalma
görülmüştür. LTR retrotranspozonlarının; abiyotik ve biyotik streslere, bitkilerin
80
adaptasyonunu düzenleyen farklı sinyallere yanıt veren promotörleri bulunmaktadır.
Özellikle retrotraspozonların uzun uç tekrar dizilerine (LTR) sahip olan çeşitlerinin
(LTR retrotranspozonları) sekansları çevresel strese yanıt elementleri içermektedir
(Niinemets and Valladares 2004). Bu transpozonlarda bulunan cis-düzenleyici
elementlerin bitki stres yanıt genleriyle benzerlik gösterdiği ve aktivitelerinin bu
nedenle arttığı bildirilmiş ayrıca LTR’ler ile benzer sekanslara sahip çok sayıda stres
indükleyici gen promotörü belirlenmiştir (Dunn et al. 2006). Yine, bu hareketli
elementlerin yer değiştirmeleri sonucunda genomda meydana gelen değişime bağlı
olarak organizmanın strese olan tepkisinde yararlı etkiler sağlayabileceği bildirilmiştir
(Capy et al. 2000). Nitekim, Woodrow et al. (2010), makarnalık buğdayda tuz stresinde
Ttd1a
retrotranspozonunun
direnç
geninin
yakınına
yeni
bir
insersiyon
gerçekleştirdiğini ve bunun sonucu olarak Ttd1a retrotranspozon hareketinin çevresel
streslere karşı savunma yanıtında önemli bir rol oynadığını bildirmişlerdir. Bu
araştırmamızda çalışmış olduğumuz Stowaway, WLTR2105, BARE 1(0) hareketlerinin
daha yüksek olmasının sebebini destekler niteliktedir.
Bayram et al. (2012), 3 mg/L 2,4-D bulunan MS (Murashige ve Skoog) besiyerinde
yaptıkları arpa doku kültürü çalışmasında, IRAP moleküler markırı ile Nikita
retrotranspozonunun hareketini incelemiş ve Nikita retrotranspozonunun doku kültürü
şartları altında hareket ettiğini bildirmişlerdir. Yilmaz et al. (2014), içerisinde 4 mg/L
dikamba bulunan MS besiyerinde yetiştirdikleri olgun arpa embriyolarında, IRAP
moleküler markır tekniği ile BAGY2 retrotranspozonunun hareketini incelemek için
yaptıkları çalışma sonucunda; 45 ve 90 günlük arpa kalluslarında, kontrol grupları ile
uygulama yapılan kültürler arasında polimorfik bantların bulunduğunu ve BAGY2
retrotranspozonunun hareket ettiğini gözlemişlerdir. Kartal-Alacam et al. (2014),
içerisinde 3 mg/L dikamba bulunan MS besiyeri ortamında kültüre ettikleri olgun arpa
embriyolarında, IRAP ve iPBS moleküler markır tekniklerini kullanarak Sukkula
retrotranspozonunun
hareketlerini
incelemiş,
çalışma
sonucunda
Sukkula
retrotranspozonunun hareket ederek polimorfik bantlar oluşturduğunu bildirmişlerdir.
Yaptığımız çalışmada uygulanan sentetik oksin konsantrasyonuna bağlı olarak
retrotranspozon hareketinin arttığı ve buna bağlı olarak GTS oranının azaldığı
81
gözlenmiştir. Yapılan arpa doku kültürü çalışmaları, elde ettiğimiz bulguları destekler
niteliktedir.
Araştırmamızda
sentetik
oksin
uygulamasına
bağlı
olarak
meydana
gelen
retrotranspozon hareketlerinin oluşan stres sonucunda uyarılan sinyal moleküllerinden
kaynaklanabileceği düşünülmektedir. Nitekim Salazar et al. (2007), TLC1.1
retrotranspozonunun stresle ilgili çeşitli sinyal molekülleri (SA, ABA, JA, H2O2 ve
sentetik oksin 2,4-D) tarafından aktive edildiğini bildirmişlerdir.
Yine, aktif retrotranspozonların karakterlerinden biri olarak promotörlerinde bulunan
cis-düzenleyici elementlerin (5' LTR’nin U3 bölgesi), bitki savunmasında görevli olan
sinyal yayılım yoluyla olan ilişkisi gösterilmiştir. Örneğin, BARE-1 retrotranspozonu, 5'
LTR bölgesinde ABA (Absisik Asit)’ya duyarlı cis-düzenleyici elementlerden biri olan
ABRE elementlerini içermektedir (Salazar et al. 2007).
Ancak çalışmamızda, Nikita E2647 ve Sukkula retrotranspozonlarının polimorfizminin
az olduğu gözlenmiştir. Bu durum, strese bağlı olarak retrotranspozon hareketliliğini
önlemek için genel olarak DNA hipermetilasyonu ile açıklanabilmektedir. Temel and
Gozukirmizi (2013), yaptıkları çalışmada dikambanın epigenetik mekanizmaları
etkileyerek DNA metilasyonuna sebep olduğunu belirlemişlerdir. Fraga et al. (2012)
yaptıkları çalışmada kombine oluşturularak Acca sellowiana bitkisine uygulanan 2,4-D
ve AzaC maddelerinin DNA metilasyon seviyelerinde önemli bir artışa sebep
olduklarını göstermişlerdir. Yildirim et al. (2014), yaptıkları çalışmada Phaseolus
vulgaris
bitkisinde
dikambanın
DNA
hipermetilasyonuna
sebep
olduğunu
belirlemişlerdir.
Çoğu bitkide mevcut olan LTR’ler transkripsiyonda görev alan LTR sekansındaki
yüksek değişim oranı ile tarif edilmektedir. Biyotik ve abiyotik strese yanıtta
bitkilerdeki LTR retrotranspozonlarının çoğu, daha büyük transkript havuzları
oluşturmaktadır. Kısa süre önce, aktif LTR elementlerinin epigenetik aktivitedeki bitişik
genlerin ifadesini değiştirdiği ayrıca genomu yapısal ve niteliksel olarak farklı bir
82
şekilde yapılandırarak mutasyonlara neden olduğu gözlenmiştir. Dolayısıyla IRAP ve
REMAP sonuçlarındaki polimorfizmin yüksek oluşu, LTR retrotranspozonlarının
hareketini arttığının, hareketin strese karşı bitkiyi koruma amaçlı olsa bile mutasyona
sebep olarak GTS oranını düşürdüğünün bir göstergesidir. Bundan dolayı LTR
retrotranspozlarının aktivitesi bitkilerin çeşitlenmesi ve evrimsel süreci açısından hayati
öneme sahiptir.
5.1. Sonuç ve Öneriler
Bu çalışma sonucunda normalde inaktif halde bulunan retrotranspozonların sentetik
oksin uygulaması sonucunda oluşan stres altında aktif hale gelmesiyle, retrotranspozon
hareketinin arttığı ve DNA hasarının meydana geldiği gözlenmiştir. Araştırmada
retrotranspozon kaynaklı polimorfizmi belirlemede IRAP ve REMAP tekniklerinin
başarılı bir şekilde kullanılabileceği belirlenmiştir. Ayrıca REMAP tekniğinin hem
DNA hasarını hem de retrotranspozon hareketini tespit ettiği için genetik toksikolojide
kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Fakat çalışılan retrotranspozon elementlerinin
hareket etme nedeninin moleküler mekanizmasının açıklanabilmesi için ilave
çalışmalara ihtiyaç vardır.
83
KAYNAKLAR
Ahrens, W.H., 1994. Herbicide handbook. Weed Society of America, Champaign IL,
91-94.
Akbulut, G.B., 2008. Atrazin ve Asetoklor Herbisitlerinin Zea mays L. (Mısır) ve Pisum
sativum L. (Bezelye) bitkilerinde Biyokimyasal ve Fizyolojik Parametreler
Üzerine Etkileri. Doktora Tezi, İnönü Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Malatya.
Akhunov, E.D., Akhunova, A.R. and Dvorak, J., 2007. Mechanisms and rates of birth
and death of dispersed duplicated genes during the evolution of a multigene
family in diploid and tetraploid wheats. Mol Biol Evol, 24, 539-550.
Aksoy, A., 2009. Buğday Ekim Alanlarında Kullanılan Bazı Herbisitlerin Buğday
Sonrası Ekilen Kültür Bitkilerine Yan Etkilerinin Araştırılması. Doktora Tezi,
Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
Aldrich, R.J. and Kremer, R.J., 1997. Principles İn Weed Management 2nd ed, Iowa
State University, Ames / Iowa, 455.
Al-Najjar, N. R. and Soliman, A. S., 1982. Cytological effects of herbicides I. Effect of
2,4-D and 2, 4, 5-T on meiotic cells of wheat and two related species. Cytologia,
47, 53-61.
Alpöz, A.R., Tosun, N., Eronat, C., Delen, N. and Sen, B.H., 2001. Effects of 2,4
dichlorophenoxy acetic acid dimethyl amine salt o dental hand tissue formation
in rats. Environmental International, 27, 137-142.
Alzohairy, A.M., Gyulai, G., Jansen, R.K. and Bahieldin, A., 2013. Transposable
elements domesticated and neofunctionalized by eukaryotic genomes. Plasmid,
69(1), 1-15.
Ateeq, B., Farah, M.A. and Ahmad, W., 2005. Detection of DNA damage by alkaline
single cell gel electrophoresis in 2,4-dichlorophenoxiacetic acid and butachlor
exposed erythrocytes of Clarias batrachus. Ecotoxicology and Environmental
Safety, 62, 348-354.
Ateeq, B., Farah, M.A., Ali, M.N. and Ahmad, W., 2002. Clastogenicity of
pentachlorophenol, 2,4-D and butachlor evaluated by Allium root tip test.
Mutation Research, 514, 105-113.
Aydın, H.,2001. Tarım Alanlarında Kullanılan Herbisit Grubu İlaçların Kalıntılarının
Toprakta Ve Oligochaeta Sınıfı Toprak Solucanlarında Araştırılması. Doktora
Tezi, İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Aydın, M., Sağsöz, S., Haliloğlu, K. ve Tosun, M., 2011. Buğdayda olgun embriyo
kültürünü etkileyen faktörler. Atatürk Üniv Ziraat Fak Derg, 42(1), 1-10.
Babaoğlu, M., Gürel, M. ve Özcan, S., 2004. Bitki Biyoteknolojisi, I. Doku Kültürü ve
Uygulamaları. S.Ü. Vakfı Yayınları, 374 p, Konya, Türkiye.
Babayiğit, M.A., Tekbaş, Ö.F. ve Çetin, H., 2014. Zararlılarla mücadelede kullanılan
pestisitlerin halk sağlığına etkileri ve korumaya yönelik önlemler. TAF
Preventive Medicine Bulletin, 13(5), 405-412.
Balague, C., Stürtz, N., Duffard, R. and Evangelista de Duffard, A.M., 2001. Effect of
2,4 dichlorophenoxyacetic acid herbicide on Escherichia coli growth, chemical
composition and cellular envelope. Environ Toxicol, 16, 43-53.
84
Banks, J.A., Masson, P. and Federoff, N., 1988. Molecular mechanisms in the
developmental regulation of the maize Suppressormutator transposable element.
Genes and Dev, 2, 1364-1380.
Başaran, M.S. ve Serim A.T., 2010. Herbisitlerin toprakta parçalanması. Selçuk Tarım
ve Gıda Bilimleri Dergisi, 24 (2), 54-61.
Baulcombe, D., 2004. RNA silencing in plants. Nature, 431, 356-363.
Bayliss, M.W., 1980. Chromosomal variation in plant tissue culture. Int Rev Cytol
Suppl, 11A.
Bayram, E., Yilmaz, S., Hamad-Mecbur, H., Kartal, G. and Gozukirmizi, N., 2012.
Nikita retrotransposon movements in barley (Hordeum vulgare L.) callus
culture. Plant Omics, 5, 211-215.
Benbrook, C.N., 2005. Rust, resistance, run down soils, and rising cost-problems facing
soybean producers in Argentina. Technical Reports, 8.
Bengisu, A., 1994. 2,4-D’nin İnsan Kromozomları Üzerine İnvitro Etkisi. Y. Lisans
Tezi, Dicle Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Diyarbakır.
Bennetzen, J.L., 1996. The contributions of retroelements to plant genome organization,
function and evolution. Trends Microbiology, 4, 347-353.
Bennetzen, J.L., 2000. Transposable elements contributions to plant gene and genom
evolution. Plant Molecular Biology, 42(1), 251-269.
Bennetzen, J.L., Schrick, K., Springer, P.S., Brown, W.E. and San-Miguel, P., 1994.
Active maize genes are unmodified and flanked by diverse classes of modified,
highly repetitive DNA. Genome, 37, 565-576.
Bergman, C.M. and Quesneville, H., 2007. Discovering and detecting transposable
elements in genome sequences. Briefing in Bioinformatics, 8(6), 382-392.
Bourchis, D. and Bestor, T.H., 2004. Meiotic catastrophe and retrotransposon
reactivation in male germ cells lacking Dnmt3L. Nature, 431, 96-99.
Bowey, R.W. and Young, A.L., 1980. Science of 2,4,5-T and associated phenoxy
herbicides. New York, Chinester, Barbistone Toronto, John Willey, Sons, 462.
Boyko, A. and Kovalchuk, I., 2008. Epigenetic control of plant stress response. Environ
Mol Mutagen, 49, 61-72.
Bozdağ, A., 2009. 2,4-D ve Dikamba Herbisitlerinin Fasulye (Phaseolus vulgaris L.)
Köklerindeki Genotoksik Etkilerinin RAPD ve Comet Assaylerle Belirlenmesi.
Y. Lisans Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Afyon.
Bradberry, S. M., Proudfoot, A. T. and Vale, J.A., 2004. Poisoning due to
chlorophenoxy herbicides. Toxicol Rev, 23(2), 65-73.
Bradberry, S.M., Watt, B.E., Proudfoot, A.T. and Vale, J.A., 2000. Mechanisms of
toxicity, clinical features and management of acute chlorophenoxy herbicide
poisoning: A review. Clinical Toxicology, 38(2),111-122.
Bristol, D.W., Cook, L.W., Koterba, M.T. and Nelson, D.C., 1982. Determination of
free and hydrolyzable residues of 2,4-D and 2,4-Dichlorophenol in potatoes. J
Agric Food Chemb, 30, 137-144.
Bronstein, A.C., Spyker, D.A., Cantilena, L.R., Rumack, B.H. and Dart, R.C., 2011.
Annual report of the american association of poison control centers. National
th
Poison Data System (NPDS): 29 Annual Report. Clinical Toxicology, 50, 9111164.
Bruce, T.J.A., Matthes, M.C., Napier, J.A. and Pickett, J.A., 2007. Stressful ‘memories’
of plants: Evidence and possible mechanisms. Plant Science, 173, 603-608.
85
Bureao, T.E. and Wessler S.R., 1994. Mobile inverted-repeat elements of the Tourist
familya are associated with the genes of many cereal grasses. Proc Natl Acad Sci
USA, 91, 1411-1415.
Burgaz, S., 1982. Türkiye’de Kullanılan Dipidril Grubu ve Klorlu Fenoksiasetik Asit
Grubu Herbisitlerin Analitik Toksikoloji Açısından İncelenmesi. Doktora Tezi,
Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi, Farmasötik Toksikoloji Anabilim Dalı,
Ankara.
Bükün, B., 2012. Enerji bitkilerinde yabancı ot sorunları ve neden oldukları kayıplar.
Tarım Makinaları Bilimi Dergisi, 8(3), 279-285.
Capy, P., Gasperià, G., Bieâmont, C. and Bazin, C., 2000. Stress and transposable
elements:co-evolution or useful parasites ?. Heredity, 85, 101-106.
Carvalho, A., Guedes-Pinto, H. and Lima-Brito, J.E., 2011. Genetic diversity in old
Portuguese durum wheat cultivars assessed by retrotransposon-based markers.
Plant Mol Biol Rep, 30, 578-589.
Caux, P.Y., Kent, R.A., Tache, M., Grande, C., Fan, G.T. and MacDonald, D.D., 1993.
Environmental fate and effects of dicamba: a Canadian perspective. Rev Environ
Contam Toxicol, 133, 1-58.
Cenkci, S., Yıldız, M., Ciğerci, I.H., Bozdağ, A., Terzi, H. and Arıkan Terzi, E.V.,
2010. Evaluation of 2,4-D and dicamba genotoxicity in bean seedlings using
comet and RAPD assays. Ecotoxicology and Environmental Safety, 73,15581564.
Cenkci, S., Yıldız, M., Ciğerci, I.H., Konuk, M. and Bozdağ, A., 2009. Toxic
chemicals-induced genotoxicity detected by random amplified polymorphic
DNA (RAPD) in bean (Phaseolus vulgaris L.) seedlings. Chemosphere, 76, 900906.
Chan, S.W., Henderson, I.R., and Jacobsen, S.E., 2005. Gardening the genome: DNA
methylation in Arabidopsis thaliana. Nat Rev Genet 6, 351-360.
Chen, Y., Cunningham, F., Rios, D., M McLaren, W., Smith, J., Pritchard, B., Spudich,
G.M., Brent, S., Kulesha, E., Marin-Garcia, P., Smedley, D., Birney, E. and
Flicek, P., 2010. Ensembl variation resources. BMC Genomics, 11, 293.
Chinnusamy, V. and Zhu, J.K., 2009. Epigenetic regulation of stress responses in plants.
Curr Opin Plant Biol, 12, 133-139.
Chomet, P.S., Wessler, W. and Dellaporta, S.L., 1987. Inactivation of the maize
transposable element Activator (Ac) associated with DNA modification. EMBO
J, 6, 295-302.
Chopra, S., Brendel, V., Zhang, J., Axtell, J.D. and Peterson, T., 1999. Molecular
characterization of a mutable pigmentation phenotype and isolation of the first
active transposable element from Sorghum bicolor. Proc Natl Acad Sci USA, 96,
15330-15335.
Çabuk, B., 2010. Mısırda (Zea mays L.) Farklı 2,4-D Dozlarının Kallus Oluşumu Ve
Kromozomal Yapıya Etkisi. Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Biyoteknoloji
Enstitüsü, Ankara.
Çiçek, N., 2005. Toprağa Adsorbe Haldeki Karbamatlı Pestisitlerin Güneş Işığı Etkisi
Altında Bozunma Süreçlerinin İncelenmesi. Y. Lisans Tezi, Çukurova
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
86
De Moliner, K.L., Evangelista De Duffard, A.M., Soto, E., Duffard, R. and Adamo,
A.M., 2002. Induction of apoptosis in cerebellar granule cells by 2,4dichlorophenoxyacetic acid. Neurochem Res, 27, 1439.
Delen, N., Durmuşoğlu, E., Güncan, A., Güngör, N., Turgut, C. ve Burçak, A., 2005.
Türkiye’de pestisit kullanımı, kalıntı ve organizmalarda duyarlılık azalışı
sorunları. Türkiye Ziraat Mühendisliği 6. Teknik Kongresi. 3-7 Ocak 2005,
Ankara, 629-648.
Deme, M., 2007. Tuz, Herbisit Ve Bazı Yabancı Otların Pamuk ve Buğday Bitkilerinde
Klorofil ve Bazı Enzim Aktiviteleri Üzerine Etkileri. Y. Lisans Tezi, Harran
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Şanlıurfa.
Doğan, E., 2010. Makarnalık Buğdayda (Triticum durum Desf.) Farklı 2,4-D ve
Pikloram Dozlarının Kallus Oluşumuna ve Kromozom Yapısına Etkisi. Y.
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Biyoteknoloji Enstitüsü, Ankara.
Duchnowicz, P. and Koter, M., 2003. Damage to the erythrocyte membrane caused by
chlorophenoxyacetic herbicides. Cell Mol Biol Lett, 8, 25-30.
Duffard, A.M.E., Peretti, A.F., Cantarini, S.C. and Duffard, R., 1993. Effects of 2,4dichlorophenoxyacetic acid butyl ester on chick liver. Archives of
Environmental Contamination and Toxicology, 25, 204-211.
Dunn, C.A., Romanish, M.T., Gutierrez, L.E., Lagemaat, L.N. and Mager, D.L., 2006.
Transcription of two human genes from a bidirectional endogenous retrovirus
promoter. Gene, 366(2), 335-342.
Ecevit, O., Mennan, H., Aksoy, H.M. ve Akça, İ., 1999. Tarımsal mücadele ilaçları ve
çevreye olan etkileri. O.M.Ü. Ziraat Fakültesi Ders Kitabı, No:32, Samsun.
Enan, M.R., 2009. Genotoxicity of the herbicide 2,4-Dichlorophenoxyacetic acid (2,4D): higher plants as monitoring systems. Journal of Forest and Environmental
Science, 25(3), 147-155.
Erik, E.Z.,2007. Tifensülfüron-Metil Herbisitinin Diferansiyel Puls Polarografisiyle
Tayini. Y. Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Erturk, F.A., Agar, G., Arslan, E., Nardemir, G., Aydin, M. and Taspinar, M.S., 2014.
Effects of lead sulfate on genetic and epigenetic changes and endogenous
hormone levels in corn (Zea mays L.). Pol J Environ Stud, 23, 1925-1932.
Espandiari, P., Thomas, V.A., Glauert, H.P., O’Brien, M., Noonan, D. and Robertson,
L.W., 1995. The herbicide dicamba (2-methoxy-3,6-dichlorobenzoic acid) is a
peroxisome proliferator in rats. Fundamental and Applied Toxicology, 26, 8590.
Everitt, J.D. and Keeling, J. W., 2009. Cotton growth and yield response to simulated
2,4-D and dicamba drift. Weed Technology, 23(4), 503-506.
Evrensel, C., 2011. Arpa (Hordeum vulgare L.) Doku Kültürlerinde Nikita
Retrotranspozonunun Hareketleri. Y. Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, Fen
Fakültesi, İstanbul.
Evrensel, C., Yılmaz, S., Temel, A. and Gozukirmizi, N., 2011. Variations in BARE-1
insertion patterns in barley callus cultures. Department of Molecular Biology
and Genetics Faculty of Science, 10 (2), 980-987.
Fairchild, J.F., Ruessler, D.S., Haverland, P.S. and Carlson, A.R., 1997. Comparative
sensitivity of Selenastrum capricornutum and Lemna minor to sixteen
herbicides. Archives of Environmental Contamination and Toxicology, 32, 353357.
87
Feng, S., Jacobsen, S.E. and Reik, W., 2010. Epigenetic reprogramming in plant and
animal development. Science, 330, 622-627.
Feschotte, C. and Pritham, E.J., 2007. DNA transposons and the evolution of eukaryotic
genomes. Annual Review of Genetics, 41, 331-368.
Feschotte, C., 2008. Transposable elements and the evolution of regulatory networks.
Nat Rev Genet, 9, 397-405.
Feschotte, C., Jiang, N. and Wessler, S.R., 2002. Plant transposable elements: where
genetics meets genomics. Nat Genet, 3, 329-341.
Filkowski, J., Besplug, J., Burke, P., Kovalchuk, I. and Kovalchuk, O.,
2003.Genotoxicity of 2,4-D and dicamba revealed by transgenic Arabidopsis
thaliana plants harboring recombination and point mutation markers. Mutat Res,
542, 23-32.
Flanagan, R.J., Meredith, T.J. and Ruprah, M., 1990. Alkaline diuresis for acute
poisoning with chlorophenoxy herbicidesand ioxynil. Lancet, 335, 454-8.
Flavell, A.J., Knox, M.R., Pearce, S.R., Ellis, T.H.N., 1998. Retrotransposon-based
insertion polymorphisms (RBIP) for high through put marker analysis. Plant J,
16, 643-650.
Fonseca, M.B., Glusczak, L., Moraes, B.S., Menezes, C.C., Pretto, A., Tierno, M.A.,
Zanella, R., Gonçalves, F.F. and Loro, V.L., 2008. The 2,4-D herbicide effects
on acetylcholinesterase activity and metabolic parameters of piava freshwater
fish (Leporinus obtusidens). Ecotoxicology and Environmental Safety, 69, 416420.
Fraga H.P. F., Vieira, L.N., Caprestano, C.A., Steinmacher, D.A., Micke, G.A., Spudeit,
D.A., Pescador, R. and Guerra M.P., 2012. 5-Azacytidine combined with 2,4-D
improves somatic embryogenesis of Acca sellowiana (O. Berg) Burret by means
of changes in global DNA methylation levels. Plant Cell Rep, 31, 2165-2176.
Ftiesen, E.G., Jones, G.R. and Vaughan, D., 1990. Clinical presentation and
management of acute 2,4-D oral ingestion. Drug safety: An International Journal
of Medical Toxicology and Drug Experience, 5 (2), 55-90.
Gailite, A. and Rungis, D., 2012. An initial investigation of the taxonomic status of
Saussurea esthonica Baer ex Rupr. utilising DNA markers and sequencing. Plant
Syst Evol, 298, 913-919.
Garabrant, D.H. and Philbert, M.A., 2002. Review of 2,4- dichlorophenoxyacetic acid
(2,4-D) epidemiology and toxicology. Crit Rev Toxicol, 32(4), 233-57.
George, E.F., 2008. Plant growth regulators, I. Introduction; auxins, their analogues and
inhibitors, Plant Propagation by Tissue Culture 3rd ed, Ed: E.F. George, M.A.
Hall, Geert-Jan De Klerk. The Netherlands, 175-204.
Ghorbanli, M., Ebrahimzadeh, H. and Sharifi, M., 2004. Effects of NaCl and mycorrizal
fungi on antioxidative enzymes in soybean. Biologia Plantarum, 48, 575-581.
Giray Kurt, A., 2007. Callisto Herbisitinin Zea mays L. (Mısır)’ın Martha F1 Kültür
Formunda Total Glutatyon, Glutatyon Redüktaz, Glutatyon-S-Transferaz ve
Pigment İçeriği Üzerine Etkileri. Y. Lisans Tezi, İnönü Üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü, Malatya.
Goldberg, A.D., Allis, C.D. and Bernstein, E., 2007. Epigenetics: A landscape takes
shape. Cell 128, 635-638.
Gong, H., Zhu, X., Chen, K., Wang, S. and Zhang, C., 2005. Silicon alleviates oxidative
damage of wheat plants in pots under drought. Plant Science, 169, 313-321.
88
González, N.V., Soloneski, S. and Larramendy, M.L., 2006. Genotoxicity analysis of
the phenoxy herbicide dicamba in mammalian cells invitro. Toxicol In Vitro
20,1481-1487.
González, N.V., Soloneski, S. and Larramendy, M.L., 2009. Dicamba-induced
genotoxicity in Chinese hamster ovary (CHO) cells is prevented by vitamin E.
Journal of Hazardous Materials, 163, 337-343.
Grandbastien, M.A., 1998. Activation of plant retrotransposons under stress conditions,
Trends Plant Science and Review, 3, 181-187.
Grandbastien, M.A., Audeon, C.E., Bonnivard, J.M., Casacuberta, B., Chalhoub, A.P.
and Costa, A.P.P., 2005. Stress activation and genomic impact of Tnt1
retrotransposons in Solanaceae. Cytogenetic and Genome Research, 110(1-4),
229-241.
Grasser, K.D., Launholt, D. and Grasser, M., 2007. High mobility group proteins of the
plant HMGB family: dynamic chromatin modulators. Biochimica et Biophysica
Acta, 1769, 346-357.
Grzebelus, D., 2006. Transposon insertion polymorphism as a new source of molecular
markers. Journal of Fruit and Ornamental Plant Research, 14(1), 21-29.
Güler, Ç. ve Çobanoğlu, Z., 1997. Pestisitler. Çevre Sağlığı Temel Kaynak Dizisi
No:52. T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü,
Ankara.
Güncan, A., 1985. Yabancı otlar ve mücadelesi ders notları. Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Ziraat Fakültesi, Bitki Koruma Bölümü, Van.
Güngör, B., 2007, 2,4-diklorofenoksiasetik Asitin (2,4-D) İmmobilize Pseudomonas
Putida ile Biyokimyasal Yıkımının İncelenmesi. Y. Lisans Tezi, Ege
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
Hansoy, Z., 2010. Bir Herbisit Olan 2,4-D (2,4-diklorofenoksiasetik asit)’nin Poecilia
reticulata (Teleostei, Poeciliidae)’da Testis Dokusu Üzerine Etkisi. Y. Lisans
Tezi, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
Hess, F.D., 1993. Herbicide effects on plant structure, physiology and biochemistry, in:
pesticide interactions in crop production: beneficial and deleterious effects. Boca
Raton: CRC Press, 198-207 p, Florida.
Hirochika, H., 1993. Activation of tobacco retrotransposons during tissue culture. The
EMBO Journal, 12, 2521-2528.
Hirochika, H., Sugimoto, K., Otsuki, Y., Tsugawa, H. and Kanda, M., 1996.
Retrotransposons of rice involved in mutations induced by tissue culture. Proc
Natl Acad Sci USA, 93, 7783-7788.
Holt, J.S., Powles, S.B. and Holtum, J.A.M., 1993. Mechanisms and agronomic aspects
of herbicide resistance. Annu Rev Plant Physiol Plant Mol Biol, 44, 203-229.
Hrelia, P., Vigagni, F., MaVei, F., Morotti, M., Colacci, A., Perocco, P., Grilli, S. and
Cantelli-Forti, G., 1994. Genetic safety evaluation of pesticides in diVerent
short-term tests. Mutation Research, 321, 219-228.
Huang, J., Zhang, K., Shen, Y., Huang, Z., Li, M., Tang, D., Gu, M. and Cheng, Z.,
2009. Identification of a high frequency transposon induced by tissue culture,
ndaiz, a member of the hat family in rice. Genomics, 93, 274-281.
Issa, G. ve Çiftçioğlu G., 2006. Çevre ve gıdalardaki pestisit kalıntıları. İstanbul Üniv
Vet Fak Derg, 32(3), 81-90.
89
Jerzmanowski, A., 2007. SWI/SNF chromatin remodeling and linker histones in plants.
Biochimica et Biophysica Acta, 1769, 330-345.
Jiang, B., Lou, Q., Wu, Z., Zhang, W., Wang, D., Mbira, K.G., Weng, Y. and Chen, J.,
2011. Retrotransposon and microsatellite sequence-associated genomic changes
in early generations of a newly synthesized allotetraploid Cucumis hytivus Chen
and Kirkbride. Plant Molecular Biology, 77(3), 225-233.
Johnson, S.S., Phillips, R.L. and Rines, H.W., 1987. Possible role of heterochromatin in
chromosome breakage induced by tissue culture in oats (Avena sativa L.).
Genome, 29, 439-446.
Journal of Pesticide Reform.,1999. 19,1.
Jurka, J., 2008. Conserved eukaryotic transposable elements and the evolution of gene
regulation. Cellular and Molecular Life Sciences, 65, 201-204.
Kaeppler, S.M., Kaeppler, H.F. and Rhee, Y., 2000. Epigenetic aspects of somaclonal
variation in plants. Plant Mol Biol, 43, 179-188.
Kajikawa, M. and Okada, N., 2002. LINEs mobilize SINEs in the eel through a shared
30 sequence. Cell, 111, 433-444.
Kalendar, R., Antonius, K., Sm´ykal, P. And Schulman, A.H., 2010. iPBS: a universal
method for DNA fingerprinting and retrotransposon isolation. Theor Appl
Genet, 121, 1419-1430.
Kalendar, R., Flavell, A.J., Ellis, T.H.N., Sjakste, T., Moisy, C. and Schulman, A.H.,
2011. Analysis of plant diversity with retrotransposon-based molecular markers.
Heredity, 106, 520-530.
Kalendar, R., Grob, T., Regina, M., Suoniemi, A. and Schulman, A., 1999. IRAP and
REMAP: two new retrotransposon-based DNA fingerprinting techniques. Theor
Appl Genet, 98, 704-711.
Kalendar, R., Tanskanen, J., Immonen, S., Nevo., E, Schulman, A.H., 2000. Genome
evolution of wild barley (Hordeum spontaneum) by BARE-1 retrotransposon
dynamics in response to sharp microclimatic divergence. Proc Natl Acad Sci
USA, 97, 6603-6607.
Kalıpcı, E., 2011. 2,4-D Herbisitleri ve Endüstriyel Atık Sularının Ekotoksik Etkilerinin
Azaserin-Sıçan Modelinde Karaciğer Ve Pankreasta Araştırılması. Doktora Tezi,
Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Konya.
Kamrin, M.A., 1997. Phenoxy and benzoic acid herbicides. Pesticide Profiles: Toxicity,
Environmental Impact, and Fate; CRC Press, 319-334 p, Boca Raton.
Kaplan, M., 2009. Organik gıdalar neden tercih edilmeli?. Bilim Teknik Dergisi, 501,
30-33.
Karaarslan, E., 2000. Bazı Herbisitlerin Toprağın Mikrobiyal Nifrifikasyon ve
Solunumu Üzerine Etkisi. Y. Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Konya.
Kartal-Alacam, G., Yilmaz, S., Marakli, S. and Gozukirmizi, N., 2014. Sukkula
retrotransposon insertion polymorphisms in barley. Russian Journal of Plant
Physiology, 61(6), 828-833.
Kaya, B. ve Yanıkoğlu, A., 1999. 2,4-D ve 4-CPA’nın Drosophila melanogaster’in F1,
F2 ve F3 kuşaklarında gelişim süresi ve ergin birey sayılarına etkisi. Tr J of
Zoology, 23(1), 297-301.
Kaymak, S. ve Serim, A.T., 2015. Pestisit sektöründe araştırma ve geliştirme. Meyve
Bilimi, 2(1), 27-34.
90
Kazazian, H.H., 2004. Mobile elements: drivers of genome evolution. Science, 303,
5664.
Keller, T., Skopp, G. and Wu, M., 1994. Fatal overdose of 2,4-diclorophenoxyacetic
acid (2,4-D). Forensic Science International, 65, 13-18.
Kelley, K.B,, Wax, L.M., Hager, A.G. and Riechers, D.E., 2005. Soybean response to
plant growth regulator herbicides is affected by other post emergence herbicide.
Weed Science, 53(1),101-112.
Ketenoğlu, O., Evren, H., Kurt, L. ve Düzenli, S., 2000. Çevre Kirliliği (Çevre
Biyolojisi). Palme Yayıncılık No 166, 145-155 s, Ankara.
Ketting, R.F., Haverkamp, T.H., Van Luenen, H.G. and Plasterk, R.H., 1999. Mut-7 of
C. elegans, required for transposon silencing and RNA interference, is a
homolog of Werner syndrome helicase and RNaseD. Cell, 99, 133-141.
Khalatkar, A.S. and Bhargava, Y.R., 1982. 2,4-Dichlorophenoxyacetic acid- a new
environmental mutagen. Mutation Res, 130, 11-114.
Kim, K., Doi, A., Wen, B., Ng, K., Zhao, R., Cahan, P., Kim, J., Aryee, M.J., Ji, H.,
Ehrlich, L.I.R., Yabuuchi, A., Takeuchi, A., Cunniff, K.C., Hongguang,
H.,
Mckinney-Freeman, S., Naveiras, O., Yoon, T.J., Irizarry, R.A., Jung, N., Seita,
J., Hanna, J., Murakami, P., Jaenisch, R., R. Weissleder, S. H. O., Weissman,
I.L., Feinberg, A.P. and Daley, G.Q., 2010. Epigenetic memory in induced
pluripotent stem cells. Nature, 467, 285-290.
Kishii, M., Nagaki, K. and Tsujimoto, H., 2001. A tandem repetitive sequence located
in the centromeric region of common wheat (Triticum aestivum) chromosomes.
Chromosome Res, 9, 417-428.
Köksoy, H. ve Dönmez G., 2012. 2,4-diklorofenoksiasetik (2,4-D) asiti kullanabilen
anoksijenik fotosentetik bakterilerin izolasyonu. Biyoloji Bilimleri Araştırma
Dergisi, 5 (2), 95-100.
Kumar, A. and Bennetzen, J.L., 1999. Plant retrotransposons. Annual Review of
Genetics, 33, 479-532.
Kumari, T.S. and Vaidyanath, K., 1989. Testing of Genotoxic effects of 2,4dichlorophenoxyacetic acid (2,4-D) using multiple genetic assay systems of
plants. Mutation Reseach, 226, 235-238.
Kwan, C.Y. and Chu, W., 2004. A study of the reaction mechanisms of the degradation
of 2,4-dichlorophenoxyacetic acid by oxalate-mediated photooxidation. Water
Research, 38, 4213-4221.
Lerat, E., 2009. Identifying repeats and transposable elements in sequenced genomes:
How to find your way through the dense forest of programs. Heredity, 104, 520523.
Lerda, D. and Rizzi, R., 1991. Study of reproductive function in persons occupationally
exposed to 2,4-dichlorophenoxyacetic acid (2.,4-D). Mutation Research, 262(1),
47-50.
Lippman, Z. and Martienssen, R., 2004. The role of RNA interference in
heterochromatic silencing. Nature, 431, 364-370.
LoSchiavo, F., Pitto, L., Giuliano, G., Torti, G., Nuti-Ronchi, V., Marazziti, D.,
Vergara, R., Orselli, S. and Terzi, M., 1989. DNA methylation of embryogenic
carrot cell cultures and its variations as caused by mutation, differentiation,
hormones and hypomethylating drugs. Theoretical and Applied Genetics, 77,
325-331.
91
Loux, M.M. and Dobbels, A.F., 2007. Weed control guide for ohio and Indiana.
Department of Horticulture and Crop Science, Ohio State University Extension
& Johnson, W.G., Nice, G.R.W., Jordan, T.N. and Bauman, T.T., Department of
Botany and Plant Pathology Purdue Extension, The Ohio State University Press.
Lönnig, W.E. and Saedler, H., 2003. Chromosome rearrangements and transposable
elements. Annu Rev Genet, 36, 389-410.
Mahajan, S. and Tuteja, N., 2005. Cold, salinity and drought stresses: an overview.
Archives of Biochemistry and Biophysics, 444, 139-158.
Mak, J. and Kleiman, L., 1997. Primer tRNAs for reverse transcription. J Virol, 71,
8087-8095.
Mansour, A., 2007. Epigenetic activation of genomic retrotransposons. Journal of Cell
and Molecular Biology, 6(2), 99-107.
Mansour, A., 2009. Water deficit induction of Copia and Gypsy genomic
retrotransposons. Plant Stress, 3, 33-39.
Mao, L., Wood, T.C., Yu, Y., Budiman, M.A., Tomkins, J., Woo, S., Sasinowski, M.,
Presting, G., Frisch, D., Goff, S., Dean, R.A. and Wing, R.A., 2000. Rice
transposable elements: a survey of 73,000 sequencetagged- connectors. Genome
Res, 10, 982-990.
McClintock B.,1984. The significance of responses of the genome to challenge.
Science, 226, 792-801.
McClintock, B., 1948. The origin and behavior of mutable loci in maize. Proceedings of
the National Academy of Science, 36(1), 344-355.
Mi, Y., Zhang, C. and Taya, K., 2007. Quercetin protects spermatogonial cells from 2,4D-induced oxidative damage in embryonic chichkens. J Reprod Develop, 53(4),
749-754.
Mittler, R., Vanderauwera, S., Gollery, M. and Van Breusegem, F., 2004. Recative
oxygen gene network of plants. Trends Plant Sci, 9, 490-498.
Miura, A., 2001. Mobilization of transposons by a mutation abolishing full DNA
methylation in Arabidopsis. Nature, 411, 212-214.
Naito, K., Zhang, F., Tsukiyama, T., Saito, H., Hancock, C.N., Richardson, A.O.,
Okumoto, Y., Tanisaka, T. and Wessler, S.R., 2009. Unexpected consequences
of a sudden and massive transposon amplification on rice gene expression.
Nature, 461, 1130-1134.
Niinemets, U. and Valladares, F., 2004. Photosynthetic acclimation to simultaneous and
interacting environmental stresses along natural light gradients:optimality and
constraints. Plant Biol, 6, 254-268.
Oehler, D.D. and Ivie, G.W., 1980. Metabolic fate of the herbicide dicamba in a
lactating cow. J Agric Food Chem, 28(4), 685-689.
Öner, H.D., 2010. Melanogryllus desertus (Pallas, 1771) (Orthoptera: Gryllidae)
Hemositleri Üzerine 2,4-D (2,4-diklorofenoksiasetik asit)’nin Etkileri. Y. Lisans
Tezi, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
Özbay, R., 2014. Uygulama Sırasındaki Toprak Neminin Ve Uygulamadan Sonra
Yapılan Farklı Sulama Zamanlarının; Toprak Herbisitlerinin Performansına Olan
Etkisinin Belirlenmesi. Y. Lisans Tezi, Adnan Menderes Üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü, Aydın.
92
Özdaş, E., Ateş, U., Uyanıkgil, Y., Baka, M., Yavaşoğlu, A., Biçer, S. ve Ergen, G.,
2006. Bir herbisit olan 2,4-D (2,4-diklorofenoksi asetik asit)’in sıçanlarda testis
dokusu üzerine etkisi. Ege Tıp Dergisi, 45(3), 169-174.
Özer, Z., Tursun, N. ve Önen, H., 2001. Yabancı otlarla sağlıklı yaşam (Gıda ve
Tedavi). 4 Renk Yayın ve Tanıtım Matbaacılık Ltd. Şti, 308 s, Ankara.
Özgen, M., Türet, M., Altinok, S. and Sancak, C., 1998. Efficient callus induction and
plant regeneration from mature embryo culture of winter wheat (Triticum
aestivum L.) genotypes. Plant Cell Reports, 18, 331-335.
Öztürkmen, Ö., 2005. Pestisitlerin Alcaligenes denitrificans ve Alcaligenes
xylosoxidans ile Mikrobiyal Bozunmasının Spektrofotometrik Tespiti. Y. Lisans
Tezi, Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
Pardue, M.L. and Danilevskaya, O.N., 1997. Evolutionary links between telomeres and
transposable elements. Genetica, 100, 73-84.
Paul, A.B., Peter, A.D. and Eric, P.P., 1999. Herbicides (How they work and the
symptoms they cause). The Texas A&M University System, B6081.
Pavlica, M., Papes, D. and Nagy, B., 1991. 2,4-Dichlorophenoxyacetic acid causes
chromatin and chromosome abnormalities in plant cells and mutation in cultured
mammalian cells. Mutation Research Letters, 263(2), 77-81.
Peixoto, F., Vicente, J.A. F., and Madeira, V.M. C., 2003. The herbicide dicamba (2methoxy-3,6-dichlorobenzoic acid) interacts with mitochondrial bioenergetic
functions. Arch Toxicol, 77(7), 403-409.
Peixoto, F.P., Gomes-Laranjo, J., Vicente, J.A. and Madeira, V.M.C., 2008.
Comparative effects of the herbicides dicamba, 2,4-D and paraquat on non-green
potato tuber calli. Journal of Plant Physiology, 165, 1125-1133.
Phillips, R.L., Kaeppler, S.M. and Olhoft, P., 1994. Genetic instability of plant tissue
cultures: Breakdown of normal controls, P Natl Acad Sci, USA, 91, 5222-5226.
Poczai, P., Varga, I., Laos, M., Cseh, A., Bell, N., Valkonen, J.P.T. and Hyvönen, J.,
2013. Advances in plant gene-targeted and functional markers: A review. Plant
Methods, 9(6), 1-31.
Pouteau, S., Huttner, E., Grandbastien, M.A. and Caboche, M., 1991. Specific
expression of the tobacco Tnt1 retrotransposon in protoplasts. EMBO J, 10,
1911-1918.
Qi, Y., He, X., Wang, X.J., Kohany, O., Jurka, J. and Hannon, G.J., 2006. Distinct
catalytic and non-catalytic roles of ARGONAUTE4 in RNA-directed DNA
methylation. Nature, 443, 1008-1012.
Rabinowicz, P.D., Citek, R., Budiman, M.A., Nunberg, A., Bedell, J.A., Lakey, N.,
O’shaughnessy, A.L., Nascimento, L.U., McCombie, W.R. and Martienssen,
R.A., 2005. Differential methylation of genes and repeats in land plants.
Genome Research, 15(10), 1431-1440.
Reigart, J.R. and Roberts, J.R., 1999. Recognition and management of pesticide
th
poisoning. 5 U.S. Environmental Protection Agency, Office of Prevention,
Pesticides and Toxic Substances, Office of Pesticide Programs, U.S.
Government Printing Office: Washington, DC, 94-96.
Reregistration Eligibility Decision (RED)., 2005. 2,4-D; EPA 738-R-05-002; U.S.
Environmental Protection Agency, Office of Prevention, Pesticides and Toxic
Substances, Office of Pesticide Programs, U.S. Government Printing Office:
Washington, DC.
93
Reregistration Eligibility Decision (RED)., 2009. Correction to the amendments to the
dicamba .U.S. Environmental Protection Agency, Office of Prevention,
Pesticides and Toxic Substances, Office of Pesticide Programs, U.S.
Government Printing Office: Washington, DC.
Rinella, M.J., Kells, J.J. and Ward, R.W., 2001. Response of ‘Wakefield’ winter wheat
(Triticum aestivum) to dicamba. Weed Technology, 15(3), 523-529.
Roberts, B. L. and Dorough, H.W., 1998. Relative toxicity of chemicals to the
earthworm. Environmental Toxicology and Chemistry, 3, 67-78.
Romero-Puertas, M.C., McCarthy, I., Gomez, M., Sandalio, L.M., Corpas, F.J., Del Rio,
L.A., Palma, J.M., 2004. Reactive oxygen species-mediated enzymatic systems
involved in the oxidative action of 2,4-dichlorophenoxyacetic acid. Plant Cell
Environ, 27(9), 1135-1148.
Sabot, F. and Schulman, A.H., 2006. Parasitism and the retrotransposon life cycle in
plants: a hitchhiker’s guide to the genome. Heredity, 97, 381-388.
Sabot, F., Simon, D. and Bernard, M., 2004. Plant transposable elements, with an
emphasis on grass species. Euphytica, 139, 227-247.
Salazar, M., González, E., Casaretto, J.A., Casacuberta, J.M. and Ruiz-Lara, S., 2007.
The promoter of the TLC1.1 retrotransposon from Solanum chilense is activated
by multiple stress-related signaling molecules. Plant Cell Reports, 26(10), 18611868.
Samanic, C., Rusiecki, J., Dosemeci, M., Hou, L., Hoppin, J. A., Sandler, D.P., Lubin,
J., Blair, A. and Alavanja, M.C.R., 2006. Cancer incidence among pesticide
applicators exposed to dicamba in the agricultural health study. Environ Health
Perspect, 114 (10), 1521-1526.
Sánchez-Luque, F., López, M.C., Macias, F., Alonso, C. and Thomas, M.C., 2012. Pr77
and L1TcRz: a dual system within the 50-end of L1Tc retrotransposon, internal
promoter and HDV-like ribozyme. Mobile Genetic Elements, 2(1), 1-7.
SanMiguel, P., Ramakrishna, W., Bennetzen, J., Busso, C. and Dubcovsky, J., 2002.
Transposable elements, genes and recombination in a 215-kb contig from wheat
chromosome 5A m. Funct Integr Genomics, 2, 70-80.
Schulman, A.H. and Kalendar, R., 2005. A movable feast: diverse retrotransposons and
their contribution to barley genome dynamics. Cytogenetic and Genome
Research, 110, 598-605.
Schwach, F., Moxon, S., Moulton, V. and Dalmay, T., 2009. Deciphering the diversity
of small RNAs in plants: the long and short of it. Brief Funct Genomic
Proteomic, 8, 472-481.
Seibt, K.M., Wenke, T., Wollrab, C., Junghans, H., Muders, K., Dehmer, K.J.,
Diekmann, K. and Schmidt, T., 2012. Development and application of SINEbased markers for genotyping of potato varieties. Theor Appl Genet, 125, 185196.
Serim A.T., 2010. Buğday Ekiliş Alanlarında Kullanılan Yeni Bazı Sulphonylurea
Grubu Herbisitlerin Topraktaki Kalıntılarının Ayçiçeğine Etkileri Üzerinde
Araştırmalar. Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Ankara.
Sığmaz, B., 2014. Tuzluluk Stresinin Buğdayda (Triticum aestivum L.) Meydana
Getirmiş Olduğu Retrotranspozon Polimorfizmi Üzerine Putresinin Etkisinin
94
Belirlenmesi. Y. Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Erzurum.
Singh, H.P., Batish, D.R. and Kohli, R.K., 2003. Allelopathic interactions and
allelochemicals: new possibilites for sustainable weed management. Critical
Reviews in Plant Sciences, 22(3-4), 240.
Slotkin, R.K. and Martienssen R., 2007. Transposable elements and the epigenetic
regulation of the genome. Nature Rev Genet, 8, 272-285.
Smitt, A.F.A. and Riggs, A.D., 1996. Tiggers and other DNA transposon fossils in the
human genome. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United
States of America, 93, 1443-1448.
Sota-Grabinska, E., Wisniowska, E. and Kalka, J., 2003. Toxicity of selected synthetic
auxines-2,4-D, MCPA derivatives to broadleaved and cereal plants. Crop
Protection, 22, 355-360.
Sökmen, M.A., 2005. Genetik yapısı değiştirilmiş bitkiler ve bitki koruma amaçlı
kullanımı. OMÜ Zir Fak Dergisi, 20(3), 105-109.
Sterling, T.M. and Hall, J.C., 1997. Mechanism of action of natural auxins and the
auxinic herbicides. Herbicide Activity: Toxicology, Biochemistry and Molecular
Biology, Ed: R.M. Roe, J.D. Burton, and R.J. Kuhr, IOS Press, 111-141 p,
Burke, VA.
Stevens, J.T. and Sumner, D.D., 1991. Herbicides. In Handbook of Pesticide
Toxicology. Ed: W.J. Hayes and E.R Laws. Academic Press, 7-20 p, New York.
Syed, N.H. and Flavell, A.J., 2006. Sequence-specific amplification polymorphisms
(SSAPs): a multi-locus approach for analyzing transposon insertions. Nat Protoc,
1, 2746-2752.
Tabara, H., Sarkissian, M., Kelly, W.G., Fleenor, J., Grishok, A., Timmons, L., Fire, A.
and Mello, C.C., 1999. The rde-1 gene, RNA interference, and transposon
silencing in C. elegans. Cell, 99, 123-132.
Temel, A. and Gozukirmizi, N., 2013. Analysis of retrotransposition and DNA
methylation in barley callus culture. Acta Biol Hung, 64(1), 90-99.
Tepe, I., 1997. Türkiye’de tarım ve tarım dışı alanlarda sorun olan yabancı otlar ve
mücadeleleri. Yüzüncü Yıl Ün Yay No:32,16 s, Van.
Timur, S., 2001. Pestisit Tayinine Yönelik Biyosensör Geliştirilmesi ve
Karakterizasyonu. Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
İzmir.
Tiryaki, O., Canhilal, R. ve Horuz, S., 2010. Tarım ilaçları kullanımı ve riskleri. Erciyes
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 26(2),154-169.
Tompa, R., McCallum, C.M., Delrow, J., Henikoff, J.G., Van Steensel, B. and Henikoff,
S., 2002. Genome-wide profiling of DNA methylation reveals transposon targets
of CHROMOMETHYLASE3. Curr Biol, 12, 65-68.
Topal, S., 2011. Allelokimyasalların herbisit etkileri. Dumlupınar Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 25.
Topuz, M., 2007. Marmara Bölgesinde Buğday Tarlalarında Bulunan Sinapis arvensis
L.(Yabani hardal)’ın Sulfonylüre grubu Herbisitlere Karşı Oluşturduğu
Dayanıklılık Üzerinde Araştırmalar. Doktora Tezi, Ege Üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
95
Torun, H., 2011. Yüksek Doz Herbisit Uygulamalarının Hedef Dışı Bitkilerdeki
Oluşturduğu Zararlanmalar. Y. Lisans Tezi, Çukurova Üniversitesi, Fen
Bilimleri Enstitüsü, Adana.
Tsukahara, S., Kobayashi, A., Kawabe, A., Mathieu, O., Miura, A. and Kakutani, T.,
2009. Bursts of retrotransposition reproduced in Arabidopsis. Nature, 461, 423426.
Turan, G.T., 2012. 2,4-Diklorofenoksiasetik Asitin (2,4-D) Kılıçkuyruk (Xiphophorus
hellerii) Balıklarının Bazı Dokularında Asetiklorinesteraz (Ache) Aktivitesi
Üzerine Etkileri. Y. Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
İstanbul.
Turkala, E. and Jalal, M., 1985. Increased rates of sister chromatid exchanges induced
by the herbicide 2,4-D. Journal of Heredity, 76, 213.
Tursun, N., 2012. Buğday ekim alanlarında görülen kısır yabani yulaf (Avena sterilis
L.)’ın Fenoxaprop-p-ethyl etkili maddeli herbisitlere karşı dayanıklılığının hızlı
test yöntemi ile belirlenmesine yönelik araştırmalar. Tarım Bilimleri Araştırma
Dergisi, 5(2), 161-166.
Verbsky, M.L. and Richards, E.J., 2001. Chromatin remodeling in plants. Curr Opin
Plant Biol, 4, 494-500.
Verma, S. and Mishra, S.M., 2005. Putrescine alleviation of growth in salt stressed
Brassica juncea by inducing antioxidative defense system. J Plant Physiol, 162,
669-677.
Vitte, C., Ishii, T., Lamy, F., Brar, D. and Panaud, O., 2004. Genomic paleontology
provides evidence for two distinct origins of Asian rice (Oryza sativa L). Mol
Genet Genomics, 272, 504-511.
Volpe, T.A., Kidner, C., Hall, I.M., Teng, G., Grewal, S.I.S. and Martienssen, R.A.,
2002. Regulation of heterochromatic silencing and histone H3 lysine-9
methylation by RNAi. Science, 297, 1833-1837.
Vos, P., Hogers, R., Bleeker, M., Reijans, M., Lee, T., Van de Hornes, M., Friters, A.,
Pot, J., Paleman, J., Kuiper, M. and Zabeau, M., 1995. AFLP: a new technique
for DNA fingerprinting. Nucleic Acids Res, 23, 4407-4414.
Vroumsia, T., Steiman, R., Seigle-Murandi, F. and Benoit-guyod, J.L., 2005. Groupe
pour l’Etude du Devenir des Xenobiotiques dans l’Environnement (GEDEXE),
Fungal bioconversion of 2,4-dichlorophenoxyacetic acid (2,4-D) and 2,4dichlorophenol (2,4-DCP). Chemosphere, 60, 1471-1480.
Vural, N., 2005. Toksikoloji. Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayınları No: 73,
381 s, Ankara.
Wang, W., Vinocur, B. and Altman, A., 2003. Plant responses to drougth, salinity and
extreme temperatures: towards genetic engineering for stress tolerance. Planta,
218, 1-14.
Wang, W.X., Vinocur, B., Shoseyov, O. and Altman, A., 2001. Biotechnology of plant
osmotic stress tolerance: physiological and molecular considerations. Acta
Horticulturae, 560, 285-292.
th
Ware, G.W., 1994. The pesticide book. 4 edition, Thomsan Publication, 386 p,
Colifornia.
Washington State Department of Ecology., 2001. Herbicide risk assessment for the
aquatic plant management final supplemental enviromental impact statement.
Appendix C, 3,Publication number: 00-10-043.
96
Waters, M.D., Nesnow, S., Simmon, V.F., Mitchell, A.D., Jorgenson, T.A. and
Valencia, R., 1981. Pesticide chemist and modern toxicology. American
Chemical Society, Washington, DC.
Waugh, R., McLean, K., Flavell, A.J., Pearce, S.R., Kumar, A., Thomas, B.B. and
Powell, W., 1997. Genetic distribution of BARE-1-like retrotransposable
elements in the barley genome revaled by sequence-specific amplification
polymorphisms (S-SAP). Mol Gen Genet, 253, 687-694.
Weil, C. and Martienssen, R.A., 2008. Epigenetic interactions between transposons and
genes: lessons from plants. Curr Opin Genet Dev, 18, 188-192.
Wendel, J.F. and Wessler, S.R., 2000. Retrotransposon-mediated genome evolution on a
local ecological scale. Proc Natl Acad Sci USA, 97, 6250-6252.
Wenke, T., Döbel, T., Sörensen, T.R., Junghans, H., Weisshaar, B. and Schmidt, T.,
2011. Targeted identification of short interspersed nuclear element families
shows their widespread existence and extreme heterogeneity in plant genomes.
Plant Cell, 23, 3117-3128.
Westwood, M.N., 1993. Hormones and growth regulators, temperate zone pomology:
physiology and culture. Timber Press, Inc. 9999 S.W. Wilshire, Suite 124,
Portland, Oregon, 97225.
Wicker, T., Sabot, F., Hua-Van, A., Bennetzen, J.L., Capy, P., Chalhoub, B., Flavell,
A., Leroy, P., Morgante, M., Panaund, O., Paux, E., Sanmiguel, P. and
Schulman, A.H., 2007. A unified classified classification system for eukaryotic
transposable elements. Nature Reviews Genetics, 8, 973-982.
Wolfe, W.H., Michalek, J.E. and Miner, J.C., 1990. Vietnam: I. Physical Health, II.
Mortality. J Am Med Ass, 264,1824-1836.
Woodrow, P., Pontecorvo, G., Fantaccione, S., Fuggi, A., Kafantaris, I. and Carillo, P.,
2010. Polymorphism of a new Ty1-copia retrotransposon in durum wheat under
salt and light stresses. Theor Appl Genet, 121(2), 311-322.
Wu-Scharf, D., Jeong, B.R., Zhang, C. and Cerutti, H., 2000. Transgene and transposon
silencing in Chlamydomonas reinhardtii by a DEAH-Box RNA helicase.
Science, 290, 1159-1162.
Xiong, Y. and Eickbush, T.H., 1990. Origin and evolution of retroelements based upon
their reverse transcriptase sequences. EMBO J, 9, 3353-3362.
Yalçınkaya, M., 2006. Bir Herbisit Olan 2,4-D (Diklorofenoksi asetik asit)’nin Poecilia
reticulata P.,1859’da Medulla spinalis Üzerine Etkileri. Y. Lisans Tezi, Ege
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
Yeşilbaş, S., 2010. Quizalofop-P-Etil Herbisitinin Soğan (Allium cepa L.) Köklerindeki
Genotoksik Etkilerinin RAPD ve Comet Assaylerle Belirlenmesi. Y. Lisans
Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Afyon.
Yıldız, M., Gürkan, O. ve Turgut, C., 2006. Tarımsal savaşımda kullanılan pestisitlerin
yol açtığı çevre sorunları. Ziraat Mühendisleri Odası, , 6-8, Ankara.
Yılmaz, B.,2014. Endokrin bozucular (EDC) ve biyosidal ürünler. Uluslararası Katılımlı
Ulusal Biyosidal Kongresi (19-22 Mart 2014) Konuşma-Bildiri Özetleri Kitabı,
55 s, Antalya.
Yılmaz, N., 2011. Herbisit Bileşik Pendimetalinin Olası Genotoksik Etkilerinin
İncelenmesi. Y. Lisans Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Ankara.
97
Yılmaz, S. and Gozukirmizi, N., 2013. Variation of retrotransposon movement in callus
culture and regenerated shoots of barley. Biotechnology and Biotechnological
Equipment, 27, 4227-4230.
Yildirim, N., Agar, G., Taspinar, M.S., Turan, M., Aydin, M. and Arslan, E., 2014.
Protective role of humic acids against dicamba induced genotoxicity and DNA
methylation in Phaseolus vulgaris L. Acta Agriculturae Scandinavica, Section
B-Soil &Plant Science, 64(2), 141-148.
Yildiz, M. and Arikan, E.S., 2008. Genotoxicity testing of quizalofop-P-ethyl herbicide
using the Allium cepa anaphase-telophase chromosome aberration assay.
Caryologia, 61, 45-52.
Yilmaz, S., Marakli, S. and Gozukirmizi, N., 2014. BAGY2 retrotransposon analyses in
barley calli cultures and regenerated plantlets. Biochem Genet, 52, 233-244.
Yüzbaşıoğlu, D., 2001. Illoxan ve Racer Herbisitlerinin Allium cepa L. Kök Ucu
Hücrelerinde Mitoz Bölünmeye Ve Kromozomlara Etkileri. Doktora Tezi, Gazi
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
Zeljezic D. and Garaj-Vrhovac V., 2004. Chromosomal aberrations, micronuclei and
nuclear buds induced in human lymphocytes by 2,4-dichlorophenoxyacetic acid
pesticide formulation. Toxicology, 200, 39-44.
Zhang, X., Yazaki, J., Sundaresan, A., Cokus, S., Chan, S.W., Chen, H., Henderson,
I.R., Shinn, P., Pellegrini, M., Jacobsen, S.E. and Ecker, J.R., 2006. Genomewide high-resolution mapping and functional analysis of DNA methylation in
Arabidopsis. Cell, 126, 1189-1201.
Zhang, Z.G. and Saier, M.H., 2009. A novel mechanism of transposon-mediated gene
activation. Plos Genetics, 5:e1000689.
Zilberman, D., Gehring, M., Tran, R.K., Ballinger, T. and Henikoff, S., 2007. Genomewide analysis of Arabidopsis thaliana DNA methylation uncovers an
interdependence between methylation and transcription. Nat Genet, 39, 61-69.
98
ÖZGEÇMİŞ
1989 yılında Erzurum’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Erzurum’da tamamladı.
2008 yılında girdiği Atatürk Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nden 2012
yılında mezun oldu. 2013 yılında Atatürk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Biyoloji
Bölümü Moleküler Biyoloji Anabilim Dalı’nda yüksek lisans öğrenimine başladı.
Download