tefsırın dunu ve bugunu

advertisement
SAMSUN
' İLİM YAYMA VE EGİTİM.
VAKFI
ONDOKUZ MAi1S
ÜNİVERSİTESİ
iLAHiYAT FAKÜLTESi
. .
TEFSIRIN
DUNU VE BUGUNU
•
•
•
,
.
•
•
SEMPOZYlJlV[U
( 22-23 Ekim 1992)
SAMSUN
1992
•
•
i)
KUR'AN'IN. ANJ:..J\Ş:Q:.,MASINJ:?A OK:U~MASIYLA
ILGILI BIR USUL üNERISI
Yrd. Doç. Dr. Ali SAYI
Dil ve Kur'an
1. Kur'an bizzat Allah katından gelmiş semavl bir kitab olduğunu
söyler(l). Kitab demek yazılmış dolayısıyla söylenebilen, ifade olunabilen demektir. Bir şeyin söylenebilir-ifade edilebilir ve yazılabilir olması
önümüze bir dililisan zorunluluğunu getirir. Yani bu Kitab harflerden
oluşan kelimelerden, kelimelerden oluşan cümlelerden ve cümlelerden
oluşan
yapılardan
oluşmuştur.
Sonuç olarak semavi
halCıkatleıin/semadan gelen hakikatierin insanlara ulaştırılın asında bir dil
kullanılmıştır ve bu insanlara ulaşmanın tek yoludur.
Kur'an'ın
Arapça Metninden Anlaşılmasının Vazgeçilemezliği
2. Kur'an bu ulaşınada kullanılan dilin Arapça olduğunu açıkça belirtir(2). Bu belirtınelerden ikisinde "arapça Kur'an olarak inzfili"nden söz
edilirken (3), bir yerde" ayetleri arapça Kur'an olarak tafsil edilmesinden"(4), bir yerde "sana arapça Kur'an olarak 1ha/vahy ettik"(5) denilerek
"Arapça Kur'an olarak vahyedilmesinden", bir başka yerde "onun arapça
Kur'an olarak ca'l edildiğinden"(6) söz edilir.
Ayrıca "mübln bir arap lisanı"(7) terkibi kullanılarak Kur'an'ın bu
bakımdan tavsifi yapılır. Bu kullanımlardan birisinde "senin kalbine
münzirinden olasın diye Ruhu'lEmin mübin bir arap lisanında onun ile
nüzul etti" denilerek (8), bir diğerinde "Peygamber'e bir beşer ta'lim
ediyor diyen müşriklere bunu isnad ilhad ettikleri kişinin acemi/yabancı
olduğu, halbuki bunun mübin bir arap lisanı olduğu" belirtilerek(9), bir
başka yerde "Ktır'an'ı a'cemi kılsaydık ayetleri tafsil edilmesi
gerekmezmiydi, araba acemce mi derlerdi"(lO) denilerek, bir başka
kullanımda da" ... zulmeden kimseleri inzar etsinler, muhsinlere de büşra
olsun diye lisanı arapça tasdik edici bir kitabdır bu .. "(l 1) tarzında
söylenerek arapça niteliği açıkça ortaya konmaktadır.
3. Kur'an'da, arapça Kur'an olarak şeklinde tercüme edilen Kur'anen
arabiyyen/ c.T. ~ I.JT ~ terkibinin dört ayrı durumu ifade eden 4 ayrı
fiille kullanılması, Kur'an'ın hangi merhalelerde arapça olduğunu ortaya
193
koymaktadır.
Buna göre
Kur'an'ın:
a. İnzaii
b. Vahyedilmesi
c. Tafsili!Derinlik Kazanması
d. Ca'li yani FonksiyonerEk
ilgili bulunmaktadır.
kazanması
arapça
oluşuyla
çok
yakından
İnzali
Bunun Türkçedeki ifadesi inişi kapsayan indirme şeklindedir.
Kur'an'da yağmurun semadan indirilişi İNZAL kelimesiyle ifadelendirilir
(12). İnzalde ise kendisinden inzfilin başladığı bir yer ve kendisine
inzalin olduğu bir yer gerekir. Semadan yağmurun inzalini ifade eden
ayette semanın başlangıcında kullanılan MİNI i.JA harfi cerri inzalin
kendisinden başladığı yere, yine Kur'anda bu kökten kullanılan
MEN AZiL/
J)..:~.C (13) kelimesi ise kendisine inilen yerlere açıkça
işaret eder. Ayrıca Kur'an'ın leyle-i kadr de jnzaiinin bir gecede birden
dünya sernama inmesi olarak değerlendiren nakillere göre(14), burada da
Kur'an'ın arapça olduğu sonucuna varmamız gerekir. Zira Kur'an'da İnzaı
fiili Kur'anen Arabiyyen terkibi ile iki yerde birlikte kullanılmıştır(l5).
Kur'an'da bu konuda söylenen bir başka şey, Ruhu'I-Emin'in onun
ile Peygamberin kalbine müb!n bir arap lisanında nüzfilüdür(l6). Burada
nüzfilün melek vasıtasıyla olduğu anda da, peygamberin kalbine
konuluşu anında da Kur'an'ın arapça olduğu söylenmektedir.
Vahyedilmesi
Vahy nüzulden farklı bir şeydir. Muhtemelen nüzfil çok daha genel
bir d1:1rumu belirtir. Halbuki vahy Allah katından gelen ayetlerin Resfile
ulaşma usullerini belirtir. Kaynakla.~ vahyin geliş şekillerini altı veya
yedi maddede toplamaktadırlar(l7). Oyle anlaşılmaktadır ki Kur'an ayetlerinin arapça olma niteliği bu vahy şekillerinden biriyle Peygamber'e
ulaştırılmasında da değişmemektedir.
\
Tafsili
Ayetteki kullanımı, arapça bir Kur'an olarak ayetleri tafsil edilen bir
kitabdır(l8) şeklindedir. Tafsil fasıliara ayırmak ve yerleştirmek anlamıyla değerlendirildiğinde, bunun ayetlerin yerleştirilmesiyle ilgili
194
olduğu
safhanın da artık ayetler vahyolup Peygamber tarafından
konulacağının bildirilmesiyle ilgili durumu ifade ettiği
anlaşılmaktadır. Kur'an bu satbadada arapça niteliğini devam ettirmek-
ve bu
nereye
tedir.
Kitabın arapça bir Kur'an olarak ca'lini bildiren ayet, Kur'an 'ın m ahluk olduğunu söyleyen Mutezilenin bu tezine destek olarak kullandığı
ayettir(l9). Mutezile buradaki caale/ ?. fiilini haleka ~
olarak
anlamışlar ve Kur'an'ın malıluk olduğuna delil kabul etmişlerdi. Halbuki
caale halk fiiline benzer bir anlam ifade etmekle birlikte bizzat halk etmek
anlamını ifade etmez. Nitekim bu kelime çeşitli müştak:katı itibariyle incelendiğinde ortak bir nota etrafında dönen bir çok anlamı ifade ettiği
anlaşılı. Bir suyun içersine pislik böceği düştüğünde suyun durumunu
belirtmek üzere caale kökünden bir kelime kullanılır. Hurma ağacının
erkeği hakkında da bu kökten bir kelime kullanılmaktadır. Tencerenin
ateşten indirilmesinde kullanılan paçavrayı ifade eden kelime de ca'l
kökündendir. Bir iş karşılığında şart kılınan ücret ile rüşvet hakkında da
bu kelime kullanılır. Aynca Ca'l kelimesi effili şurfidan bir fiil olarak ta
kullanılarak kendisinden sonraki fiilin başladığını, bir başka ifade ile
fonksiyener hale geldiğini ifade eder(20),
Bu şekilde çok farklı anlamlara geldiği görülen ca'l fiilinin asıl
iffide ettiği fonksiyener kılmak olmaktadır. Fonksiyener kılmanın veya
fonksiyener hale gelmenin yaratmak anlamında kullanılan halk ile ilişkisi
vardır. Zira fonksiyon Wi ederneyenin meydana gelmemiş gibi kabul edilebileceği söylenebilir. Ancak bu yokluk anlamında değil, tezahür edememek anlamındadır. Şartlar uygun hale gelince ortaya çıkabilecek unsur
kendi bünyesinde meknuzdur. Buna bi'l-kuvve mevcut fakat bi'l-fiil mevcut değil denilebilir. Bu da şüphesiz yoktan varetmek anlamında halk
değildir' fakat zahiri olmayan birşeyin tezalı ür ederek fiili hale
gelmesidir. Bunun en iyi tanımını yumurtadan çıkan civciv olayı yapar.
Burada yumurtadan yeni bir şeyin çıkması söz konusudur, yeni bir şey
meydana gelmişti. Ama bu yoktan var olan bir şey değildir. Zira o civcivi
meydana getirecek unsur yumurtada bulunmakta, fakat uygun şartları
bulamaması nedeniyle tezahür ettirmektedir.
Ca'l kelimesi tarafından ifadelendirildiğini söylediğimiz bir çok
mana aslında izahını yaptığımız fonksiyener kılmakla çok yakından ilgilidir. Zira ücret ve ıyaz anlamına gelmesi işçinin ancak bunlar karşılığı
fonksiyon iffi etmesi, erkek hurma hakkında yine bu kökten bir kelime
kullanılması dişi hurmayı dölleyerek fonksiyener hale getiımesi, içersine
195
pislik böceği düşmüş su hakkında bu kökten kullanılması suyun fonksiyonunu kaybetmesi, tencerenin ateşten indirilmesinde kullanılan paçavra
hakkında kullanılması ise yine eli ,cışın sıcaktan koruyarak fonksiyener
kılması nedenlerinden kaynaklanmaktadır. Bütün bu tillerde tezahür ve
meydana geliş, meknuz unsurun harekete geçirilmesiyledir, yoksa yoktan
varolan bir halk değil ca'l olayıdır.
Tüm bunların izahı, Kitab'ın arapça bir Kur'an olarak ca'ledildiğini
bildiren ayetteki Ca'l in anlaşılması an;ıacına yöneliktir. Aslında
konumuz Mu'tezilenin halku'l-Kur'an meselesini irdelernek te değildir.
Ama olayın halk ile ilişkisi dolayısıyla söz konusu edilmiştir. Sonuç
olarak burada konumuzu ilgilendiren husus Kur'an'ın arapça bir Kur'an
olarak fonksiyener kılınrnasıdır. Yani fonksiyener olması isteniyorsa
arapça Kur'an olması halinin muhafazasına işaret olunmaktadır.
Günümüz Dillerinde Kur'an
Anlama Problemi
Lafızlarını
Muhafaza Ederek
4. Kur'an'ın yaşanan hayat içersinde fonksiyener hale gelmesinin
arapça bir Kur'an olarak muhafaza edilmesiyle ilişkili gibi. görünmesi
önümüze bir çok problem getirmektedir. Zira Kur'an arapçadır ancak yeryüzünün her tarafında arapça konuşulan ve anlaşılan bir dil değildir. Bu
dururnda Kur'an'ın bu dillere çevrilmesi zorunluğu doğacaktır ve nitekim
bu yaygın bir şekilde yapılan bir şeydir. Ancak Kur'an'ın bu durumda
fonksiyonediğinden çok şey kaybedeceği anlaşılmaktadır. Bu dururnda
hem Kur'an'ın fonksiyonediği devarn etsin ve hem de insanlar Kur'an'ı
kendi dillerinde anlasınlar vakıasının gerçekleşmesi için yeni bir usul gerekir. Bu tebliğin konusu da bu usillün neler olabileceğinin deney düzeyinde bir önerrnesini yapacaktır.
Kur'an Kelimelerinin
Niteliği
5. Kur'an Allah katından bir Kitab'dır. Dolayısıyla içersinde yer
alan kelimeler yeryüzünde ortaya çikan kelimeler gibi değildir. Onları
olduğu gibi muhafaza etmek gerekir. Zira yeryüzünde kullanılan
kelimeler sarf ve yapı bakırnından farklı olsalar da birbirlerinin yerlerine
kullanılabilirler. Ancak Mukaddes bir Kur'an metninde yer alan her bir
kelime sadece kendi yerine kullanılmalıdır. Zira bu her bir kelime kendi
başına bir ayrı ine.tlıurnu veya bir fiili bildirmektedir. Bunların
birbirlerinin yerlerine kullanılması mefhurn kargaşasına ve kısırlığına
sebeb olacaktır. Ayrıca kavramları net olarak ortaya koyacak bir ilfm
terminolojisinin dağınasına da imkan bulunarnaz. Her halü karda bu
kelimelerin asil yapısının korunması zorunlu olacaktır.
196
İlim Dili Konuşma Dili
6. Yaşanan bir hayatta kullanılan dil o kadar büyük bir incelik gerektirmez. Gel yerine çabuk ol, dön yerine git denilerek aynı şeyler karşı
tarafa anlatılabilir. Yani konuşma dili iletişimi/teması sağlama
görevindedir. Bunda da büyük hassasiyet gerekmez. Halbuki ilim dili öyle
değildir. B u dil tanım/ tarit1eıi yapmak için kullanılır. B urada iletişim
sonraki plana düşmüştür. Amaç vakıa/olgulann tanımı, her zaman ve
mekanda aynı şeyin anlaşılabilmesi için gerekli kelimelerin
kullanılmasıdır. Bu nedenle bu olguları ifade eden lafızlar olduğu gibi
muhafaza olunmalıdırlar.
İlm.I Gelişmeye Yol Gösterici Vasfıyla Kur'an
7. Kur'an bizzat kendisini, Hüda bir KitabiMetin olarak tanımlar
(2 1). Hüda dilimize yol gösterici, yönlendirici anlamlarıyla kazandırılmaktadır(22). Yol gösteıici olma vasfında ilme dayalı olma vazgeçilmez bir durumdur. Nitekim Kur'an kendisinde olanları ilim olarak ta
belirtir. Bir çok ayette "Hz. Peygamber'e sana ilim geldikten sonra"(23)
ifadesi yer almaktadır. O halde Kur'an'a ilim gözüyle de bakılabilmeli, bir
ilim Kitabı olarak da değerlendirilmelidir.
Kur'an'da söz konusu edilen ilmin aynı zamanda pozitif/müsbet ilim
anlamında da değerlendirildiği görülür. Devenin yaratılışının, semanın
yükseltilişinin, dağların dikilişinin/nasbının, arzın yayılması!sathının
keyfiyeti sorulmaktadır(24). Bu çok açık bir şekilde hayvan bilimi/Zooloji, gök bilimii Astronomi ve yaratılış bilimi/Kozmoloji, yer bilimi/Jeoloji bilimlerinin ihdasını zorunlu kılmaktadır.
Kur'an'ın Okunuluş Amacı
8. Bir
kitabı
okurken, okuma
amacı
son derece önemlidir.
Öğrenme~ amaçlı okuma olabileceği gibi zevk almak amaçlı okuma da
olabilir. Oğrenme ve düşünme amaçlı okuma da insanın muhatab olan
tarafı aklı ve fikri iken, zevk alma amaçlı okuma da muhatab olan tarafı
hisleri olmaktadır. Kitaplar genel olarak bu özelliklerine göre tasnif
olunmuşlardır. Bilimsel ve fikri kitabiarın yanında, sanat ağırlıklı ve
insanın hislerine hitab eden kitablar da burada söz konusu edilebilir. Ama
bu konuların pür ağırlıkta olduğu kitabiarın mevcfidiyeti yanında,
herbilinden de bir parça taşıyan kitaplar da olabilmektedir.
Kur'an semavi bir ki tab tır. İman ettirmeyi, iman edilen esasların benimsetilmesi ve uygulamaya geçirilmesi hedefini güder. İnandırma olayı
ise herşeyden önce ikna etmekle, ikna ise öncelikle aklen ve fikren karşı
197
tarafı tatmin ile kabildir. Dolayısıyla burada ilmi donelerin kullanılması
vazgeçilmezdir. Zira olay isbat safuasındadır. Benimsetilmesi ise sevdirilmesi ile yakından alakahdıı:. :Bu hislere hitabedilerek gerçekleştirilebilir. Bu da ilim ağırlıklı bir tavırla değil, san'at ağırlıklı bir
usulle gerçekleştirilebilecektir.
Toplumun Kur'an ile Bağlantı
Kurabildiği
Tek Yol
9. Toplumumuzda öteden beri Kur'an'ın okunuş tarzı hislere yöneliktir. Güzel sesli hafızlar tarafından özel ezgi ve makamla okunan bir
aşn, muhatablar zevk ile dinlemektedirler. Türk toplumunun Kur'an ile
kurabildiği irtibat tarzı hemen tek budur denilebilir. Bunun cereyan
etmesi reddolunamaz bir nitelik arzetmekle birlikte anlaşılınadan
okunınası istenen tesirin meydana gelmesini engellemektedir.
Mukabeleler okunmakta ve burada Kur'an sadece ses ve ezgi olarak
dinlenip hissedilmektedir..
Aydınlann Kur'an'ı
Anlama Zorunluğu ve Problemi
10. Bir toplumda aydınlar toplumun gelişmesinde motor görevini
ifa ederler. Bilgi, beceri ve fikri kapasite itibariyle topluma yön verirler.
Toplum da, kendileri bulmak V.f? ona uymak yerine, bunlara uymaya ve
bunları taklide meyyaldirler. üzeilikle bu kesimin Kur'an'ı his taraflanndan ziyade akıl ve fikir taraflarıyla okumalan toplumsal kalkınma
bakımından son derece önemlidir. Zira Kur' an, bünyesinde en ileri, en yararlı, en doğru ve en güzel bilgi-mesajlan içermektedir. Türk aydınını ve
bilim adamlarını bundan mahrum etmek toplumsal gelişmeyi
yavaşlatmak, ulusların birbiriyle yarışmasında onu öne geçirecek bir
kaynaktan mahrum etmek anlamına gelecetir.
ll. Kur'an bütün zaman ve mekanlarda problemierin hallinde insan-.
lara rehber ve hüküm kaynağı olduğunu açıkça belirtir(25). Bunun fiilen
gerçekleşmesi ise her çağ ve farklı mekanlardaki zaman ve mekanının
problemlerini bilen alim ve aydın insanların Kur'an'ı aniayarak okumalanyl~ kabil olabilir.
12. Burada bir problem vardır. O da bu aydınların ve bilginierin
Kur'an dilini bilmemeleridir. Zira Kur'an arapçadır. Bu durumda
yapılacak birkaç şey vardır.
a. Ya bunlara Kur'an tercemelen okutulacak,
edenlerin anlayişlanna bağlı kalarak anlayacaklar,
Kur'an'ı
bunu terceme
b. Ya da arapça öğreneceklerdir. Bu da külfetli bir iş olduğundan bu
198
okuyuş yaygınlık kazanamayacaktır.
c. Yahut ta bunlara öyle bir usfil öğretilecek ki, bu usulle herbiri bir
ve hakikati ifade eden arapça lafızlar muhafaza edilecek ve hem
de bunlar türkçe kalıplara konularak ifade olunarak zaman geçtikçe
nÜfuzu sağlayacaklardır.
·
meflıum
Bu son şıkta ifade olunan husus bu tebliğin asıl konusunu teşkil et. mektedir. Yani KUR'AN'DA AYETLERİ OLUŞTURAN KELİME­
TERMİNOLOJİLERİ ASLİ ŞEKiLDE KORUYARAK TÜRKÇE
KALIPLAR iÇERSiNDE iFADE ETMEKTiR.
.
Kur'an
Merhumlarının
Tanımlanmasında
Yaygın
Katkı
Imkanları
13. Çağımız ihtisas çağıdır. Kur'an'da yer alan lafızların ekserisi
özci hılim alanlarını ilgilendirmektedir. Bir kelimenin tarihi olarak
a;:: _·_;u Lmdırılması yapılmakta, ama bu gün bunun hangi anlama geldiği,
kirıgi ilirnde ne gibi hir mana ifade ettiği konusunda son derece önemli ·
boşluklar bulunmaktadır. Bu ise önce bu lafızların neler olduğunun teshili, sonra da ilgililere bunun arzedilmesiyle yakından ilgilidir. Bu ise bizzat bu insanların bunlar üzerinde düşünmeleri imkanının verilmesiyle kabildir. İşte yukarda tarif olunan tarzda Kur'an'ın okunınası bu açıklığın
giderilmesinde önemli bir adım teşkil edecektir. Aslında bu Kur'an'ın
çağdaş bilimler bakımından Tefsir olunabilmesinin de şartlarını
oluşturacaktır.
Uygulamalı Örnekler
14. Böyle bir okuma sisteminin yaygınlaşması halinde Kur'an
ifadelerinin zaman içersinde çeşitli karşılıkları bulunabilir. Burada söz
konusu edilen kelimelertrerimler değildir. Söz konusu olan arapça da harf
olarak nitelenen bağlaç ... kabilinden cümle oluşturmaya yarayan
elemanlardır. Örneğin lzU l~l ,İn 1 <.JI
lev _,J
bil ~ ellezll ~~~ ... gibi harr clcmanlardır.
,min/
~- .
,ila/
Jl ,
Önceden de ifade edildiği gibi bu usulde ayeti teşkil eden kelimeler
ve bunların
yapılarını muhafaza edecek şekilde kullanılmakta
tanımlanması konusunda okuyucuya imkan verilmektedir.
asil
Örneğin: Bakara suresinin hemen başlarında yer alan, Diyanet ta-
ratindan
hazırlanan
mealde
"Şüphe
yok ki inkar edenleri
199
·.;.,·.i
başlarına
gele-
cekten uyarsan uyarınasan da birdir, inanrnazlar" ifadesiyle türkçeye kazandırılan ayet(26), önerdiğimiz usulde "küfretrniş olan Kimseleri inzar
etsen de inzar etmesen de onlara sevadır, iman etmezler" şeklinde ifade
edilmektedir. Görüldüğü gibi ayetteki İnzar, seva, iman ve küfür lafızlan
muhafaza edilmiş, eliezıne ismi rnevsfilü büyük hart1e yazılarak Kimseler
şeklinde türkçeye çevrilmiştir. Halbuki Diyanetin mealinde küfr inkar ile,
inzar uyarı ile, iman ise inanma ile karşılanmıştır. Halbuki Kur'an'da
İnkar daha farklı bir durumu ifade eder (27). Uyarınanın ikaz karşılığı
mı, işrnar rnukabili mi, tenbih dernek mi olduğu anlaşılarnarnaktadır.
Halbuki burada uyarrna inzar karşılığı olarak kullanılmıştır. İman
karşılığı
kullanılan
inanma ise itikad etme anlamını da
çağrıştırrnaktadır. Halbuki Kur'an terrninolojisinde akd, akdetrne, ukfid
çok daha farklı anlarnlara gelmektedir.
15. Bu konuda kritik ve çağdaş bilimler tarafından tanımlanması
gerekli iki lafzı içeren bit başka ayet(28) Diyanet mealinde şöyle çevrilmiştir: "İnkar edenler, gökler ve yerler yapışıkken onları ayırdığımızı
ye bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi?
Inanmıyorlar mı?. "Ayetin bizim önerdiğimiz usulde ifadesi ise
"küfretmiş olan Kimseler re'y etmediler mi? Muhakkak Semavat ve Arz
retk idi, o ikisini fetkettik, hayolan şeyin türnünülküllünü sudan ca'lettik,
iman etmiyorlar mı?" şeklinde olmaktadır. Mealde yapışık ve ayırık
karşılığı verilen kelimer Retk ve fetk kelimeleridir ve semavat ve arzın
oluşumuyla ilgili olarak kullanılmaktadır. Bunların tanımını yapacak bir
ilim adamı yapışık ve ayırık kelimeleri üzerinde değil retk ve fetk
lafızları üzerinde düşündüğü taktirde mesafe alacaktır.
Bu Konudaki Rehber ihtiyacı ve Özellikleri
16. Örneklerde de görüldüğü gibi böyle bir usülü takib etmek asgari
seviyede bir arapça ve usfil bilgisine sahip kişilerle mümkün olacaktır.
Bu görev bana göre İlahiyatçılara düşecektir. Teşkil edecekleri Kur'an
okurrıa halkalanyla bu usul üzere Kur'an ·okumayı diğer ilim adamlarına
öğretecek ve onların Kur'an'ı özellikle kendi alanlarıyla ilgili olmak üzere
daha bilerek okumalarında vesile olacaklardır. Şunu da belirtmekte yarar
vardır ki bu usul ile Kur'an'ın bir kere hatrnedilmesiyle takip edenler
Kur'an'a önemli bir nüfuz sağlamakta, iki defa hatrnedilmesiyle de kendileri bu işi yapar hale gelmektedirler.
Diıınot~ar
1. Al-i Imran 3/2
2. Zuhruf 43/3; Taha 20/113;
Şura
200
42/7;Ahkiif 46112
3. Yusuf 12/2; Taha 20/113
4. Fussılet 41/3
5. Şura 42/7
6. Zuhruf 43/3
7. Nahl16/103; Şuara 26/195; Fussılet 41/44
8. Şuara 26/193-195
9. Nahll6/103
10. Fussılet 41144
ll. Ahkaf 46112
12. Bakara 2/22,164;En'am 6/99;Nahl16/10; ...
13. Yasin 36/39
14. Elmalı, Hak Dini, IX., 5968
15. Yusuf 12/2;Tahfi 20/113
16. Şuara 26/193-195
17. Tecıid-i Sarih. I., 2; Cerrahoğlu, Tefsir UsGlü, 48-50
18. Fussılet 41/3
19. Bu konuda detaylı bilgi için bkz. SAYI Ali, Halku'l-Kur'an
Meselesi ve Tefsir Hareketi Yönünden Değerlendirilmesi
üzerine, D.E.Ü ilahiyat Fakültesi Dergisi, sy. VI., sh.599 ... vd.
20. Kelimenin Bu tarz tahlilleri için bkz. Tehzibu'lLuğa,J.,374;Cemheretu'l-Luğa 11.,101; Lisanu'l-Arab, XI.,111112; Asım, Kamus, 111.,1212
21. Bakara 2/2,5,97,185; Tevbe 9/33
22. Elmalı, Hak Dini.I.,167; Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı (
Meal), D. İşl. Bşk., Ankara, 1985, Bakara 2/2
23. Bakara 2/120,145; Al-i İmran 3/61; Ra'd 13/37
24. Gaşiye 88/17-20
25. Nisfi 4/105; Bakara 2/213; Hud 11/1
26. Bakara 2/6
27. Küfr, inkar farklılığına işaret eden ayet hakkında bkz. Nahl
16/83
28. Enbiya 21/30
201
Download