ll 1 DiYANET iŞLERi BAŞKANLIGI Dini Yayınlar Dairesi Başkanlığı * Üç Ayda Bir Yayımlanır Cilt: 39 - Sayı:3 ·Temmuz-Ağustos-Eylül 2003 KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KAVRAMLARIN ANALİZİ Doç. Dr. Mehmet SOYSALDI Fırat Üniv. ilahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi The Analysis of the Qur'anic Concepts of Tablig Methods This paper first examines the Qur'anic concepts of tablig as well as relating ones as da'wah (calling people to Islam), irshad (spiritual guidance), wa'z (preaching), nasihah (advice). These are followed by assessment of the certain concepts !ike hikmah. (wisdom), maw'izah al hasanah (good admonition), mujadalah (dispute), kawl al layyin (soft say), tabshir (announcement of gl ad tidings), and inzar (warning) in the lig ht of Qur'anic verses, thus trying to establish the best way of tablig methods of Qur'an. In order to gain positive results fmm the tablig activities, this job should be done in regular and with suitable plans and methods. The Qur'an preseribes this. The Qur'anic methods of tablig can be summarised as follows: Calling the way of God with wisdom and good admonition and disputing with them in the better way, sametimes with glad tidings, sametimes by warning. Keywords: information, method, concept, analysis. GİRİŞ İnsanlara en doğru yolu göstermek için gönderilmiş olan Kur'an-ı Kerim, yirmi üç yıllık bir zaman içerisinde·, tarihte eşine rastlanmayan büyük bir inkılap gerçekleştirnıiştir. Kur'an, hiçbir düzen ve hiçbir hukuk tanımayan sorumsuz fertlerden, kıyamete kadar her dönemde insanlara örnek olabilecek, derin bir hukuk -anlayışına sahip bir topluluğun meydana gelmesini sağlamıştır. Bunu da insanlık tarihi açısından yifrni üç yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirnıiştir. Bu kadar kısa bir zaman içerisinde yapılan bir değişiklikle en büyük amil, şüphesiz ki, Kur'an'ın muhtevası, eşsiz üslubu ve gönüllere nüfuz eden derin ınanasıdır. .. Bunun yanında hak ve hakikati sunuş biçimi yani, tebliğ ve davet metodu da bu inkılabı gerçekleştirmesinde büyük rol oynamıştır. Zira bir ilaç ne kadar tesirli olursa DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 olsun, hastaya uygun dozajda verilmezse bir faydası görülemez. Bunun gibi, evrensel esaslar, ne kadar yüce ve değerli olursa olsun, insanlara münasip bir üslup içinde anlatılmazsa, bundan da istenilen fayda Kur'an'ın getirmiş olduğu sağlanamaz. İşte Kur'an, bu hususta nasıl bir yol takip etmiştir ki, az bir zamanda böyle bir Biz, burada Kur'.an'ın insanları ikna etmede ve hakkı hakikati onlara ulaştırmadaki metodu üzerinde duracağız. Bu metodu Kur'an ayetleri ışığında açıklamaya geçmeden önce tebliğ kavramın{ ve tebliğ kavramı ile yakın anlam alanına giren kavramları açıklamak uygun olur kanaatindeyiz. A- TEBLİG KAVRAMININ ANLAMI 1. Sözlük Anlamı: Tebliğ kelimesi, Arapça'da "ulaştı, yetişti, yeterli oldu ve maksada kavuştu" gibi anlamlara gelen "be-le-ğa" fıil kökünden tefil kalıbına sokularak türetilmiş bir mastardır. 1 Bu mastar, sözlükte; "taşımak, götürmek, ulaştırmak, bildirmek ve eriştirmek" gibi anlamlarda kullanılmaktadır. . 2. Terim Anlamı: Terim olarak tebliğ kelimesi ise; "Peygamberlere Allah'tan vahiy mahsulü olarak gelen ilahi hüküm/erin hiçbirini gizlerneden ve ilavede bulunmadan aynısını insanlara bildirmek" şeklinde tarif edilmektedir? Peygamberlerde bulunması gereken birtakım vasıflar vardır. O vasıflardan biri de tebliğdir. Tebliğ, her peygamberin varlık gayesidir. Tebliğ olmasaydı, peygamberlerin gönderilişi de manasız ve abes olurdu. Nitekim bütün peygamberler de kendilerine vahyedilen Allah'ın bütün emirlerini kavimlerine bildirmişlerdir. 3 3. Kur'an'daki Anlamı: Tebliğ kavramı Kur'an'da sık sık tekrar edilen kavramlardan biridir. Bu kavram değişik anlam ve maksatlada Kur'an'da 61 yerde geçmektedir. Kur'an'da ismi geçen peygamberlerin kıssaları anlatılırken onların tebliğ görevlerine özellikle yer verildiğini görmekteyiz. Örnek olarak birkaç ayeti burada zikredebiliriz: Örneğin, Hz. Nuh (a.s)'un kavmineyaptığı tebliğ şöyle anlatılmaktadır: "Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: Ey 4 kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka iHihınız yoktur ... " "Size Rabbimin vahyettiği gerçekleri tebliğ ediyorum, size öğüt veriyorum 5 ve ben sizin bilmediki erinizi Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum. " Hz. Salih'in tebliğ konusunda kavmi ile olan ilişkisi ise şöyle anlatılmaktadır: "Salih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim! başarıyı sağlayabilmiştir. ibn Mazur, Ebu'I-Fadl Cemalüddin Muhammed ibn Mükerrem. Lisanu'I-Arabi'/-Muhit, Beyrut trs. ı. 258. ' Komisyon, Osmanflca-Türkçe Ansiklopedik Büyük fügat, ll, 2114; es-SabOni, Muhammed Ali, enNüvüvvetü ve'! Enbiya, Daru'I-Hadis, Kahire 1984, s. 43. . Bkz. Azhab, 33/39; Al-i imran, 3-20; Nahl, 16/82; Müslim, Talak, Tirmizi, Tefsir, 66; lbn Mace, Mukaddime, 17. A'raf, 7/59. A'raf, 7/62. KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARJN ANALİZİ Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim; fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz. " 6 Hz. Şuayb ise, kavmine şöyle seslenmişti: "(Şuayb) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim." 7 Bütün peygamberlerin gönderilclikleri kavimlere Allah'tan aldıkları vahyi tebliğ ettiklerini ve onlara dünya ve ahiret hayatları için nasihat'te bulunduklarını görmekteyiz. Su kutsal görev, Hz. Muhammed (s.a.s)'e kadar devanı etmiştir. Şu ayet aynı görev ve sorumluluğun Hz. Muhammed (s.a.s)'e de verildiğini anlatmaktadır: "Ey Rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kafirler topluluğuna rehberlik etmez. " 8 Kur'an'da zikredilen ayetlerden anladığınnz kadarıyla bütün peygamberler Allah'tan aldıkları ilahi mesajları insanlara ulaştırmak ve onlara tebliğ etmek için olanca gayretlerini gösterınişlerdir. Tebliğ görevi bütün peygamberlerin ortak görevlerindendir. Zira tebliğsiz peygamber düşünülemez. Tebliğ vazifesini yapan peygamberler, bu vazifelerinde zorlayıcı herhangi bir yola başvurmannşlar, sadece tebliğ vazifelerini yerine getirınİşler ve sonucu Allah'a 9 bırakrnışlardır. Zira peygambere düşen, sadece tebliğ yapmaktır. Peygamberler tebliğ vazifesini yerine getirirken, çeşitli sıkıntılarla karşılaşnnşlardır. Ama hiçbir zaman yollarından sapmannşlar ve davalarında taviz vermemişlerdir. Bütün peygamberlerin hayatları bu hususta ibretli olaylarla doludur. Peygamberler gibi sabırla davranarak tebliğde bulunmak, insanları hikmetli sözler ve güzel öğütlerle Allah'ın yoluna davet etmek Allah' ın, her mü 'mine ilahi bir emridir. Tebliğ ile meşgul olanlar, insanlar arasında ayırım yapmadan, genç, ihtiyar, kadın, erkek herkese tebliğde bulunmalıdırlar. Ölüm döşeğinde bulunan insana bile, İslam tebliğ edilmelidir. Çünkü o, iman ettikten sonra vefat ederse ahireti kurtarılnnş olur. Her hususta olduğu gibi bu hususta da bizlere en güzel örnek, Hz. Muhammed'dir. İslam dininde tebliğ, belli bir sınıfın değil, inanan bütün insanların vazifesidir. İslam'da sınıf ayrınn yoktur. Her kişi kendi bilgi ve kültür seviyesine göre, başkalarına tebliğde bulunup onları şuurlandırmaya çalışmak mecburiyetindedir. Tebliğ, Allah rızası için yapılmalı, yapılan tebliğ karşılığında herhangi bir maddi veya manevi menfaat beklenilmemelidir. A'raf, 7/79. A'raf, 7/93. Maide, 7/67. Maide, 5/99; Ayrıca bu konu ile ilgili olarak bkz.: Al-i imran, 3/20; Maide, 5/92; Ra'd, 13/40; Nahl; 16/35; 82; Nur, 24/54; Ankebut 29/18; Yasin, 36/17; Şuara, 42/48; Tegabün, 64/12. DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 1 ,/1 B- TEBLİG KAVRAMI İLE YAKIN ANLAM ALANINA GiREN KAVRAMLAR Tebliğle kelime anlamları farklı olmakla birlikte, kavram olarak amaç ve uygulamada benzer yahut özdeş olan başka kelimeler de vardır. Bunlar; davet; irşad, vaaz, nasihat gibi kavramlardır. Tebliğ ve davet başta olmak üzere bu kavramlar sık sık birbirlerinin yerine kullamlmıştır. Bu kavramları burada kısaca açıklamak istiyoruz. l.DAVET: a) Sözlük Anlamı: Davet kelimesi, Arapça'da "de-a-ve" kökünden gelmekte olup, rnastardır. Bu kelime sözlükte; "çağırmak, sesleiımek, adlandırmak, dua veya beddua etmek, ziyatete çağırmak, propagandfl yapmak" gibi anlamlara gelir. 10 b) Terim Anlamı: Terim olarak davet kelimesi; "insanları Allah'ın birliğine çağırmak ve İslam dinini insanlara anlatarak benimsetmeye çalışmak" şeklinde tarif edilmiştir. İnsanlara iyiliği ernredip kötülükten vazgeçirmeye uğraşmak da davetin kapsamına girmektedir. 11 Bu manada davet kelimesi irşad kelimesinin eş anlamlısı olarak birbirinin yerine kullanılmaktadır. 12 • c) Kur'an'daki Anlamı: Kur'an-ı Kerim'de davet kelimesi altı ayette 13 geçmekte olup aynı kökten değişik türevleri 205 defa kullanılmış, hadis metinlerinde de çeşitli vesilelerle yer almıştır. Davet kelimesi ve türevleri ayet ve hadislerde İsliim'a, İsliimi ilkelerin uygulanmasına çağrı yanında Allah'a yakarış 14 insanların yeniden dirilip rnahşere toplanmalan için kabirierinden çağrılmalan, 15 yemek ve ziyafete çağırmak 16 gibi değişik; marralarda kullanılmıştır. Bu kefime, Kur'im-ı Kehm'de; "İsliim'a, fmana, Allah yoluna, Allah'ın kitabına, hakka, hayra, kurtuluşa, hayat kaynağına ve eseıilige çağrı" gilii anlamlarda kullanılmıştır. 17 Bütün bu açıklarnalardan da anlaşıldığı gibi davet; toplumda İsliimi inanç, değer, norm ve davranışların kabul edilip uygulanmasını sağlamayı hedef alan bir aksiyondur. Dolayısıyla hedef kitle olarak hem Müslümanlan hem de gayr-i müslimleri kapsamına almaktadır. 2. İRŞAD: a) Sözlük Anlamı: İrşad kelimesi, Arapça sözlüktc "doğru yolu bulup gösterdi, hidayete erdi" anlamına gelen "ra-şe-de" fıil kökünden if'al kalıbına sokularak elde 10 11 12 13 14 15 16 17 Bkz. ei-Cevherl, ismail b. Hammad, es-S1hah Tacu'I-Luga ve Slhahu'I-Arabiyye, Daru'l-lim, Beyrut 1979, 1, 403; ibn Manzur, Lisanu'l-Arab, 1, 986; Rağıb el-lsfehani, Ebu'I-Kasım Hüseyin b. Muhammed, Müfredatu Elfazi'l-Kur'an, ed-Daru'ş-Şamiyye, Beyrut 1992, s. 315. er-Razi, Muhammed, Mefatihu'I-Gayb, istanbul 1308, lll, 20; Mahfuz, Ali, Hidayetü'I-Mühşidin, Kah ire 1958, s. 17. Saka, Şevki, Kur'an-i Kerim'in Davet Metodu, Seha Neşriyat, 2. Baskı, istanbul1991, s. 28. Bkz., Bakara, 2/186; Yunus, 13/89; Ra'd, 13/14; lbrahim, 14/44; Rum, 30/25; Mü'min, 40/43. Bakara, 2/186; Yunus, 10/89; Ra'd, 13/14; Buhari, Da'avat, 26; Müslim, iman, 334. Rum, 30/25. Buhar!, Nikah 72; Müslim, Nikah, 107,110. "Bkz., Saff, 61/7; Hadid, 57/8; Nahl, 16/125; Al-i lmran, 3/23; Ra'd, 13/14; Al-i imran, 3/104; Mü'min, 40/41; Enfal, 8/24; Muhammed, 47/35; davet kelimesinin Kur'an'daki değişik kullanımıyla ilgili ayrıca bkz., Ragıb, el-lsfehanl, Müfredat. s.171,172. KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ edilmiş olup, "doğru ve hak yola iletmek ve rehberlik yapmak"' anlamında kullamlan bir mastardır. 18 b) Terirn Anlamı: Terim olarak irşad kelimesi ise; "akıl, nakil ve tesirli sözlerle insanları gafletten uyandırıp hidayet ve doğru yolu göstermektir" şeklinde tarif edilmektedir. 19 Bu işi yapan kişiye mürşid denir. Mürşid, doğru ve hak yolu gösteren demektir. Şu halde irşatta; rehberlik, doğru yolu gösterme, hak ve hakikate davet söz konusudur. Mürşidin amacı, insanları yalnız Allah'a ibadet ve itaate çağırmaktır. 20 Bu görevi peygamberler ve onlardan sonra da peygamberlerin yolundan giden Salih mü'minler ve din bilginleri yerine getirirler. c) Kur'an'daki Anlamı: İrşad kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de yer alınamakla birlikte 21 rüşd kökü ve ondan türeyen kelimeler on dokuz ayette geçmektedir. "Hidayet, doğruluk, isabet, hayır, fayda, reşid olma" manalarma gelen bu kelimeler mutlak olarak veya insana nispet edilerek kullanılmış, bir ayette mürşid ismi dalaylı biçimde Allah'a izafet edilmiştir. 22 Diğer bir ayette doğru yolu bulabileceklerin nitelikleri Allah'ı kendilerine yakın bilip O'na yönelmek, davetine yönelmek, davetine icabet edip inanmak şeklinde ifade edilmiştir. 23 Doğru yolu bulmuş olanların zikredildiği bir ayette ise bu nitelikler, "Allah size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize sindirmiş, küfrü, fıskı ve isyanı da çirkin göstermiştir" 24 cümleleriyle belirtilmiştir. Rüşd kavramı, hadislerde "maddi ve manevi alandaki doğru yolu bulmak" anlamında kullanılmıştır. 25 3. VAAZ: a) Sözlük Anlamı: Vaaz kelimesi, Arapça'da "ve-a-za" kökünden gelmekte olup, mastardır. Bu kelime sözlükte; "öğüt vermek, nasihat etmek, hatırlatmak, 26 uyarmak ve sakındırmak" gibi anlamlara gelir. b) Terim Anlamı: Terim olarak vaaz kelimesi ise; "yapılan işlerin muhtemel sonuçlarım anlatarak uyarmak, insanların kalplerini yumuşatarak iyiliğe özendirmek, dünya ve ahiretle ilgili görevlerini bildirmek" şeklinde tammlanmaktadır. 27 Bu işi yapan kişiye vaiz denir. 18 19 2 ° 21 22 23 24 25 26 27 Enfal, 8/24; Muhammed, 47/35; davet kelimesinin Kur'an'daki değişik kullanımıyla ilgili ayrıca bkz., Ragıb, el-lsfehani, Müfredat. s. 171,172. lbn Manzur, Lisanu'I-Arab, ı, 1170. Komisyon, Osman!Jca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, TÜRDAV, istanbul 1981, 1, 955, ll, 1544. Abdulbak1, Muhammed Fuad, Mu'cemü'l Müfehres li ei-Fazi'I-Kurani'I-Kerim, Daru'I-Marife, Beyrut 1994, rşd maddesi. Kehf, 18/17. Bakara, 2/186. Hucu rat, 49/7. Topaloğlu, Bekir, "irşad", islam Ansiklopedisi, T.D.V.Yay., istanbul 2000, XX, 454. Asım Efendi, Kamus Tercümesi, istanbul, 1304, lll, 178; Rağıb el-lsfehani, Müfredat, s. 876. Bilgin, Beyza, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Ankara 1990, s.104; Bayraklar, Mehmet, Türkiye'de Vaizlik Tarihçesi ve Problemleri, Istanbul, 1997, s. 17; Çakan, i. Lütfi, Dini Hitabet, Istanbul, 1998,s.59. ,: DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 c) Kur'an'daki Anlamı: Vaaz kavramı, K,ur'an~ı Kerim'de çeşitli sigalarda yirmi' beş ayette geçmektedir. 28 Bunlardan dokuzu mev'iza şeklindedir. Bu ayetlerde Kur'an'ın bir öğüt kitabı olduğu, 29 İncil'in bir öğüt kitabı olduğu, 30 Tevrat'ın bir öğüt kitabı olduğu/ 1 Hz. Peygamber'in güzel öğütle insanları Allah'ın yoluna davet etmesi gerektiği, 32 cezaların bir öğüt olduğu, 33 Allah'tan bir öğüt geldiği 34 ve peygamberlerin vaazla öğüt verdikleri anlatılmaktadır. Vaaz, din eğitiminde ve öğretiminde önemli bir araçtır. Yaygın eğitimin vazgeçilmez bir unsurudur. Bu nedenle bütün peygamberler ve onların sonuncusu olan Hz. Muhammed de yaptığı 35 tebliğ ve davette vaazdan büyük ölçüde istifade etıniştir. 4.NASİHAT: a) Sözlük Anlamı: Nasihat kelimesi, sözlükte; "öğüt vermek, vaaz etmek, samimi davranmak. am eli ihlaslı yapmak, iç alemi saf ve temiz yapmak, halis tövbe ve sevgisinde samimi olmak"36 gibi marralara gelmektedir. b) Terim Anlamı: Nasihat kelimesinin terim anlamı ise; ameller~ kötülüklerden, hilelerden, gösterişten ve yanlışlardan kurtarıp temize ve doğruya kavuşturmak amacıyla tebliğ ve telkinde bulunma vasfına sahip kimselerin, öfke, intikam veya menfaatten uzak bir şekilde, muhatabın aklının idrak edebileceği bir ölçüde Hakk'ı açıklamak ve söylemektir. 37 Nasihat, "dinleyenlerin kalplerini yumuşatacak bir tarzda idare-i lisan ile insanlara dünyevi ve uhrevi vazifelerini öğretmekten, onlara Cenab-ı Hakk'ın sevap ve azabını ilitar ile kendilerini doğru yola sevk etmekten ibarettir. "38 c) Kur'an'daki Anlamı: "Kendisine öğüt verilen kimsımin dünyevi ve uhrevi iyiliğini istemek" diye de tarif edilen nasihat, Kur'an'da değiş& kalıplarda geçmt!kte 40 olup, öğüt vermek, tavsiye etmek/ 9 bir kimsenin iyiliğini istemek, Allah ve Resulüne en samirniyetiyle bağlanmak41 gibi marralara gelir ve peygamberlerin temel görevleri arasında yer alır. 42 Nasihat verenin güvenilir olması gerektiğine de dikkat çekilir. 43 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 Abdulbaki, M. Fuad, ei-Mu'cemü'I-Müfehres, s. 755. Al-i imran, 3/138. Maide, 5/46. A'raf, 7/143. Nahl, 16/125. Bakara 2/66. Bakara 2/275. Komisyon, islami Kavramlar, Ankara 1997, s. 715. Firuzabadi, Mecdüddin Muhammed b.Yakub, ei-Kamusu'J-Muhit, Daru'I-Fikr, Beyrut 1995, s. 222; Ragıb, Müfredat, s. 808. Cürcani, Seyyid Şerif, Kitabu't-Tarifat, Daru'r-Reşad, Kahire trs, s. 269. Bilmen, ömer Nasuhi, Vaaz ve Vaizler, Şebilü'-Reşad s. 266. Kasas, 28/20. Yusuf 12/14. Tevbe, 9/91. Araf 7/62. Araf 7/79. KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ Hadislerde nasihat, "samimi ve iyi niyetli olmak" 44 ve bütün mü'rninlere öğüt vermek şeklinde anlaşılmıştır. Bunun anlamı, onlara bilmediklerini dini konuları öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, şefkatli davranmak, büyüklere saygı küçüklere sevgi beslemek ve bıktırmamak şartıyla güzel öğütler vermektir. 45 Peygarnberirniz, (s.a.v) bir hadislerinde nasihatin önemine işaret ederek, şöyle buyurmuştur: "Din ancak nasihattir." Kim içindir, Ya Rasulallah! diye sorulduğunda ise, "Allah için, kitabı için, Resulü için ve Müslümanlarm önderleri ve tamamı için" diye açıklamada bulunmuştur. 46 1. Allah içiri nasihat: Allah'a iman etmek, kemal sıfatıarını kabul etmek, ibadet ve itaat etmek, nimetlerine şükretmek, bela, eza ve musibetlere karşı sabretmek, O'nun rızasına nail olmak için ihlas ve samirniyetle çalışmak ve başkalarını da buna teşvik etmektir. Allah'a karşı olan görevirnizi, insanlara karşı olan görevlerimizden daha önde tutmak; diğer bir ifadeyle Allah'ın hakkını insanların hakkına tercih etmektir. 47 2. Kitabı için nasihat: Kur'an'ın Allah tarafından Hz. Muhammed (s.a.s)'e gönderildiğine, mucize olduğuna, onunla amel edilmesi gerektiğine, huşu ve tazim ile okunmasına, başkalarına öğretilmesine, ihtiva ettiği emir ve yasakların tamamına uyarak iman ve tasdik etmektir. 3. Rasulullah için nasihat: O'nun peygamberliğini ve getirdiği ilahi haberleri tasdik etmektir. Aynca onun getirdiği ve ümmetine tebliğ ettiği İslam dinini yaymaya çalışarak bütün fiili ve sözlü davranışlarında O'na itaat etmek, yasak kıldıklarından da sakınmaktır. Nitekim Yüce Allah, "Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının ,rıs buyurmaktadır. 4. Müslümanların önderleri için nasihat: Müslümanları idare edenler hak ve doğruluk üzere bulundukları sürece onlara yardım ve itaat etmektir. Hata ve gaflete düştükleri zaman ise, onlara, yapıcı ve usulüne uygun bir tarzda, öğütlerde bulunmaktır. Nitekim Hz. Ömer, tayin ettiği Valilere İslam'a davet ve tebliği emanet olarak verdikten soma şu hükmünde yer aldığı yazılı bir emri de kendilerine iletrnişti: "Sizi insanları dövmek ve hor görmek için değil, onlara dinlerini ve din ile ilgili olan işlerini öğretmek için vali olarak gönderiyorum. ,,49 5. Bütün Müslümanlar için nasihat: Ayrım yapmaksızın bütün Müslümanlan irşat etmek ve onlara yardımcı olmalıdır. Onları incitmemek, ayıplarını ifşa etmemek, gıybet ve dedikodularını yapmamak, varsa hata ve yanlışlarını; onları rencide etmeden düzeltmektir. Onlara karşı "iyiliği emretmek, kötülükten 44 45 46 47 46 49 Buhari, iman, 42; Müslim, iman, 229; Ebu Davud, Edeb, 67. Bayraklar, Mehmet Faruk; Türkiye'de Vaizfik Tarihçesi ve Problemleri, istanbul1997, s. 24. Buhart, lman, 42; Müslim, iman, 23; Ebu Davud; Edep, 59; Tirmizi, Birr, 17; Nesai, Bey'at, 31. Karaman, Fikret, Hz. Muhammed (a.s)'in Evrensel Tebliğ Metodu ve iman Aksiyonu, Elazığ 1994, s. 66, 67. Haşr, 59/7. Karaman, F. a.g.e., s. 67, 68. 50. DiY ANET iLMi DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 sakındırmak" görevini yerine getirerek; büyüklere saygı, küçüklere ise şefkat ve merhametle yaklaşılmasını sağlamaktır. 50 Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız kavramlar, aşağı yukarı aynı anlamda birbirinin yerine kullamlan kavramlardır. Bu kavramları açıkladıktan soma şimdi de Kur'an'ın tebliğ ve davet metodunu açıklamaya geçebiliriz. C- KUR'AN'IN TEBLİG VE DAVET METODU: Metot, "herhangi bir gayeye ulaşmak için tutulan doğruluğu ve güvenirliği denemniş, en kısa yoldan sonuca götüren, mantıklı hareket tarzı" 51 diye tanımlamnaktadır. Metot, her ilmin temelini teşkil ettiği gibi; İslami davetin de temelini oluşturur. Davet faaliyetinden müspet netice alabilmemiz için, bu iş; planlı, programlı; metotlu ve muntazam bir şekilde yapılmalıdır. "Usulsüz vusul olmaz" prensibi bu konunun önemini çok güzel bir şekilde açıklamaktadır. 'Davette' metot, davetin varlığının bina edildiği ayrılmaz bir parçasıdır: Davete konu olan mesajın yüceliği, davetin kitlelere yayılabilmesi için yeterli ve yegane faktör değildir: Metotsuz ya da etkileyici iletişiiDin temel ilkelerinden yoksun bir davetin, mesajı insanlara aktarmada yetersiz kalacağı, sosyal psikologların yaptığı araştırmalarda da ortaya konulmuştur. Dolayısıyla günümüzde yapılan İslami iletişiiDin ya da davetin amacına ulaşahilmesi için; İslam'ın temel kaynakları çerçevesinde, sosyal psikoloji ilminin tespit ettiği metodik esasların dikkate alınması gerekmektedir. 52 İslam'ın birinci temel kaynağı olan Kur'an; insanları nasıl ikna ederek onlara Allah'ın varlığını ve birliğini kabul ettinneye çalışmıştır? Yine Yüce Allah, Kur'an'da koymuş olduğu prensipleri insanlara benimsetirken nasıl bir yol takip etmiştir? Kur'an'm bu hususta ortaya koyduğu deliller nelerdir? İşte bu gibi sorulara ayetler ışığında cevap verildiğinde Kur'an'ın tebliğ ve davet metodu da ortaya çıkmış olmaktadır. Kur'an'ın tebliğ ve davet metodunu en özlü bir şekilde şu ayette açıklamınş olduğunu görmekteyiz: "(Ey Muhammed!) Sen, Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir. " 53 Bu ayetteki "hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna; yani İs !dm dinine çağır" ifadesi açık ve kesin bir emirdir. Ama kimlerin hikmet ve güzel öğütle Allah'ın yoluna çağrılacağı ayette belirtilmemiştir. Müşrikler, Kitap Ehli, münafıklar ve ° 5 51 52 53 Karaman, F. a.g.e., s. 68. Hançerlioğlu, Orhan Felsefe Ansiklopedisi (Kavramlar ve Akımlar), istanbul 1979, IV, 151; Pazarlı, Osman, Din Eğitim ve Öğretiminde Genel Metotlar, istanbul, 1967, s. 4-5; Önkal, Ahmet Rasulullah'm islama Davet Metodu, Konya 1984, s26. Güner Osman, "islami iletişimde Metodik Esaslar", Diyanet ilmi Dergi, Cilt: 38, Sayı: 4, Ankara 2002 s. 106. Nahl, 16/125. KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ Müslümanlar, acaba bunlardan hangisi bu davetin muhatabıdır? Ayette mefulün zikredilmemesi; hitabın umumi oluşuna işaret etmektedir. 54 Kur'an, tek bir zümreyi hidayete çağırmak için değil, bütün insanları hidayete erdirmek için gönderilmiş bir kitaptır. O halde bütün insanlar bu kapsama girmektedirler. Allah yoluna hikmet ve güzel öğütle çağırınayı ve en güzel biçimde mücadele etmeyi emreden bu ayet, İslam'da davet metodunu ortaya koymaktadır. Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığına göre, Kur'an, davet edilmek istenen insanları üç grup halinde değerlendirmekte ve bunların her birine ne şekilde hitap edilmesi gerektiği belirtilmektedir: 1. Allah yoluna hikmetle çağırmak. 2. Allah yoluna güzel öğütle çağırmak. 3. En güzel bir biçimde mücadele etmek. 1- Allah Yoluna Hikmetle Çağırmak: Allah yoluna hikmetle davet edilecek olanlar, gerçeği öğrenmek isteyen, anlayışlı ve olgun insanlardır. Onlara karşı ancak kesin delillerle konuşmak doğru olur ki, o kesin delil de hikmettir. Burada hikmet kavramını kısaca açıklamak istiyoruz. Hikmet Kavramının Anlamı: a) Sözlük Anlamı: Hikmet kelimesi h-k-m fiilinden türeyen bir mastardır;. Hükm, bir güç, tahakküm karar verme, hakimiyet, yönetme, idare etme, ihkam, hakem manalarma gelmektedir. Ayrıca, Araplar, atı gemlemeğe de "hukm" derler. 55 Demek ki, hükümde zaptu rapt altına alma anlamı vardır. Hakerne fiili, tefil babına nakledildiğinde hakem tayin etmek demek olur. Hakim ise, insanlar arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için şeçilen kişidir. 56 Hüküm, Türkçe'de kullanıldığı şekliyle "hakimiyet" kelimesinin de karşılığıdır. Bu manada hüküm veya hakimiyet, sahibinin 57 gücü üstünde hiçbir gücün bulunmaması anlamına gelir. İbn Manzur, hikmetin, Allah'a nispet edildiğinde, "Üimlerin en üstünüyle en nesnelerin·en üstününü bilmekten ibaret" olduğunu belirtir. Buna göre hikmet sahibi veya haK'rm olmak demek, "sanatların inceliklerine derinlemesine vakıf olup, gereğini en sağlam ve kusursuz bir şekilde ve yerine getirmek" demektir. Hikmet, nispet edildiği durumlarda ise aşırılıktan uzak olma, dengeli orta yol üzere bir tutum izleme, adalet niteliği taşıma anlamına gelmektedir. Buna göre bir kimsenin hakim 58 olduğu söylendiğinde tecrübelerin onu böyle kıldığı kastedilmektedir. Klasik 54 55 56 57 58 AIGsi, Şihabuddin Mahmud, Rühu'I-Meani fi Tefsiri'I-Kur'ani'I-Azfm ve's-Sebi'I-Mesani, Beyrut trs. XIV, 254. Rağıb el-isfehani, Müfredatü Elfazi'l Kur'an, Darüi-Kalem, Beyrut, 1992, s. 127. ünal, Ali, Kur'an'da Temel Kavramlar, Nil Yay. iizmir 1999, s. 166. ibn Haldun, Mukaddime, tre. Süleyman Uludağ, Dergah Yay. istanbul1988; 1, 427. ibn Manzur, Lisanu'I-Arab. XII, 140-145. DİY ANET iLMi DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 lügatiarın verilerini modem tarzda yeniden deriemiş olan Lane, hikmetin ilim ve hüküm ile alakası yanında davranış ile alakasına da dikkat çekmiştir: Buna göre hikmet; akli melekenin hem ilmi hem de arneli niteliğini göstermektedir. Bu nitelik sayesinde insan yalnızca nesnelerin hakikatini değil, ona göre davranınayı da bilir. Allah için kullanıldığında ise hikmet, nesneleri bilmek ve en kusursuz biçimde var eylemek anlamına gelmektedir. 59 60 İbn Düreyd; "hikmet mü'minin yitiğidir" hadisini açıklama sadedinde hikmete şöyle mana vermiştir: "insanı uyaran, harekete geçiren; soylu davranışa çağıran ve kötü olan her şeyden alıkoyan her kelime (söz ve hadis) bir hikmettir. Bazı şiirler hikmettir, bazı belagatlı stilde olanlar ise sihirdir." Onun vermiş olduğu bu mana Arap lügatçilerinin vermiş olduğu manalardan farklıdır. 61 Hikmet kelimesi, islam düşünce tarihinde çoğu zaman felsefe ile aynı anlamda kullanılmıştır. Kindi, hikmeti bir fazilet, iyi olanın tatbiki olarak görür ve hikmeti, külli şeylerin hakikatleri ve bilgisi, hakikatleri yönünden sevilen şeyin kullamlması olarak tanımlar. Hikmet bu kullanılışıyla felsefeden ayrılmaktadır. Yani her felsefe hikmet olabilir, fakat her hikmet felsefe değildir. Bu da bize hikmetin, felsefeden daha geniş bir anlamı olduğunu göstermektedir. 62 Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, hikmet kelimesine tek bir mana vem1ek mümkün değildir. Bu kelime, Allah'a izafe edildiğinde başka anlam, insanlara izafe edildiğinde ise, başka anlam kazanınaktadır. Ayrıca bu kelimenin davranışlarla da ilgisi bulunınaktadır. b) Kur'an'da Hikmet Kavramınm Kullanılışı: 63 H-k-m maddesi fıil, masdar ve isim olarak Kur'an'da 210 defa kullanılmıştır. Hikmet kelimesi ise, Kur'an'da 20 yerde geçmektedir. 64 Bu kelime kendi başına kullanıldığı gibi en çok "kita kelimesi" başta olmak üzere çeşitli kelimelerle birlikte de kullanılmıştır. Burada bazı ayetlere değinerek hikmetin Kur'an'da nasıl kullanıldığını görmeye çalışacağız. Kur'an terminolojisi üzerine günümüze ulaşmış en eski metinlerden biri olan Mukatil b. Süleyman'ın el-Vücuh ve'n-nazair adlı eserinde hikmetin beş vechi olduğu belirtilmiştir. 65 1. Kur'an'da emir ve nehiy kabilinden geçen öğütler: ".. Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetleri ve sizi irşad etmek gayesiyle size indimuş olduğu Kitap ve hikıneti hatırlayın, dile getirin ... ' 66 ayeti buna örnektir. 59 60 61 62 63 64 65 66 Kutluer, lihan, ilim ve Hikmetin Aydtnltğtnda, iz Yay., istanbul 2001, s.119. ibn Mace, Zühd,15; Tirmizi, ilim, 19. Tan, Bilal, Kur'an'da Hikmet Kavramt, Pınar Yay., istanbul 2000, s. 23. Bayrakdar, Mehmet, Islam Felsefesine Giriş, T.D.V.Y., Ank. 1997, s. 23. Abdülbaki a,g.e. s. 269-273. Abdulbaki, a.g.e., s. 271. ei-Belhi, Mukatil b. Süleyman, ei-Eşbah ve'n-Nezairu Fi'I-Kur'ani'I-Kerim, Kahire, 1975, s. 28-29. Bakara, 2/231; Al-i imran, 3148; Nisa, 4/113. KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERi iLE iLGiLi KA VRAMLARJN ANALiZi 2. Anlayış ve ilim anlamında hüküm: Kur'an'da Hz. Yahya ıçın söylenen "Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl" dedik ve henüz çocuk iken ona hüküm 67 verdik" buradaki hüküm, hikmet terimiyle aynı anlamda kullanılmıştır. Lokman'a verilen hikmet68 de anlayış ve ilim anlamıyla hikmettir. Taberi, Hz. Yahya'ya çocukken verilen hükmün kitabı anlama gücü olduğunu nakleder. 69 Lokman'a verilen hikmet ise, nübüvvetin dışındaki anlayış, akıl; sözde isabet, doğru ve gerçek bilgidir. 7 Kurtubi, Lokman'a verilen hikmetin dinde ince anlayış ve akıl olduğunu belirtir. 71 Alüsi ise; insan nefsinin kemale ermesiyle; ortaya çıkan ve elde edilen ilim ve gücü nispetince faziletli arnellere tam bir meleke kazanmakla tamamlanan olgunluk olarak tefsir etmektedir. 72 3. Nübüvvet: İbrahim soyuna verilen kitap ve hikmetten 73 kasıt nübüvvettir. Hz. Davud'a verilen hikmee 4 de nübüvvet anlamındadır. Taberi, bu ayetleri yorumlarken Hz. Davud'a verilen mülkün siyasi otorite, hikmetin ise nübüvvet olduğunu belirtmekte, böylece onun şahsında siyasi ve manevi otoritenin birleştiğini 75 vurgulamaktadır. Kurtubi ve İbn Kesir de buradaki hikmetten maksadını nübüvvet olduğunu söylemektedirler. 76 4. Kur'an'nı tefsiri, "0 hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet nasip edilmişse doğrusu, büyük bir hay~a mazhar olmuştur" 77 ayetinde, Kur'an'ın te fs iri kastedilmektediL Taberi, bu ayette geçen hikmeti, "söz ve fiilde isabet" şeklinde yorumlamıştır. 78 Kurtubi, kendisine hikmet ve Kur'an verilen kimse geçmiş kitapların bütün faziletli ilimlerini almış demektir 79 şeklinde; Ebu's-Suud ise, arnelin ilme , 80 uygunluğu olarak tefsir eder. Şevkani de ayette geçen hikmetin akıl ve anlayış 81 olduğunu söyler. 5. Kur'an: "Allah'ın yoluna hikmetle ... davet et" 82 ayetiyle Kur'an kastedilmektedir. Taberi, burada zikredilen hikmeti vahiy ve kitap olarak yorumlar. 83 Hikmet kelimesi, fesattan, çirkinlik ve kötülükten alıkoymak anlarnalarına da geldiğinden ° 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 Meryem 19/12. Lokman; 31/12. Taberi, a.g.e., XVI, 55. Taberi, a.g.e., XXI, 67; ibn Kesir, a.g.e., lll, 445. Kurtubi, a.g.e., XIV, 59. AIOsi, EbO'I-Fadl Şihabuddin Seyyid Muhammed, ROhu'/-Me'anf fi Tefsfri'/-Kur'ani Ve's-Seb'i'/Mesanf Daru ihyai-t TOrasi'I-Arabi, Beyrut trs., XXI, 83. Nisa, 4/54. Baka ra, 2/251; Sad, 38/20. Taberi-, a.g.e., XXIII, 136. Kurtubi. a.g.e., lll, 258; lbn Kesir, a.g.e .. 1. 413. Bakara, 2/269. Taberi, Tefsir, lll, 89. Kurtubi, a.g.e, lll, 330. Ebu's-Suud, a.g.e., 1, 262. Şevkani, Mııhammed b. Ali b. Muhammed, Fethu'/-Kadfr, Daru'I-Fikr, Beyrut trs., 1, 289. Nahl, 16/125. Taberi, a.g.e., XIV, 194. DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 dolayı gelmiş geçmiş bütün vahiyler hikmet olarak değerlendirilmiştir. 84 Ayette geçen hikmet kelimesi başlıca şu manalara gelmektedir: a) Doyurucu ikna edici; aynı zamanda -karşısındaki insanların kültür seviyesine göre- bilimsel ölçüde delilerle davet etmek. b) Gerçeği yansıtır mahiyetteki belgelerle davet etmek. c) İnsanlara yarar sağlayacak, akıllara ışık tutacak vicdanlarını harekete geçirecek misallerle davet etmek. 85 Müfessirler genelde hikmeti akıl, anlayış, doğru görüş, bilgi ve bildiğiyle ameı etmek, 86 insanın gücü ölçüsünde, varlıkların bütün hallerini olduğu gibi bilmek, 87 88 yapılan işin, bilgi gereğine uyması şeklinde tanımlannşlardır. Kişi bildiğiyle amel etmedikçe ona hekim deıunez. Hikmet, Allah'ın kalbe ilham ettiği doğru bilgi şeklinde tarif edilir. İnsanın teorik bilgileri elde ettikten sonra gücü oranında üstün işler yapma yeteneğini kazanması hikmettir. Yani hikmet, illet ve sebepleri bilerek, gayeye isabet edecek şekilde arneli ilme, ilmi arnele uydurmaktır. Bunun için kendine hikmet verilene birçok hayır verilmiş olduğu bildirilmiştir. 89 c) Hadislerde Hikmet Kavramının Kullanılışı: Hikmet terimi, Kur'an'da geçtiği gibi hadislerde de geçmektedir. Hikmet'in hadislerde kullanılış şekliyle Kur'an'da kullanılış şekli arasında pek fark yoktur.. Hz. Peygamber bir hadislerinde: "Hikmet, mü'minin yitiğidir. Onu nerede bulursa 90 alsın" buyurarak doğru söz ya da bilginin nerede bulunursa bulunsun mutlaka alınınasi gerektiğini bildirmiştir. Başka bir hadislerinde de: "Şüphesiz şiirin bir kısmı da hikmettir" 91 buyurarak, şiirin hikmet'i ifade edebilecek sözlerden de oluşabileceğini bildirrnektedir. Hz. Peygamber, bazen sahabilerin faziletlerini belirtmek amacıyla onların, 92 şahsiyetlerini hikmete nispet etmiştir. "Ben hikmet eviyim. Ali onun kapısıdır" buyurarak, nebevi şahsiyetinin, hikmetin en üst seviyede tezahür etmiş şekli olduğunu belirterek, hikmetin ilim, nübüvvet ve sünnet kavramlarıyla bağlantısını vurgulannştır. 93 Rivayetlere göre Hz. Peygamber İbn Abbas hakkında şu dualarda 94 bulunmuştur: "Allah'ım ona hikmeti ve Kitab'ın te'vilini öğret." 84 85 86 87 88 Kurtubi, a.g.e., lll, 330. Soysaid ı, Mehmet, Dini Hitabet, Bizim Büro Basımevi, Ank. 2002, s. 59-60. Mücahid b. Cabir'ii-Mahzumi't-Tabii Ebu'I-Haccac, Tefsiru Mücahid Menşuratü'l-ilmiyye, Beyrut trs., ll, 503; Abdurezzak b. Hemmam San'an'l, Tefsiru'/-Kur'an, Mektebetür-Rüşd, Riyad 1989, lll, 105. Şevkani, a.g.e., 1, 288. Razi, Fahruddin EbO Abdiilah Muhammed b. Ömer, et-Tefsiru'l-Kebir, (Mefatihu'I-Gayb), Beyrut 1997, IX, 118: 89 Yazır, Elmalı, Ma hummed Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, istanbul, Trs., VI, 271; Ateş Süleyman, Yüce Kur'an'm Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, istanbul Trs., VII, 63. 90 ibn Mace, Zühd, 15; Tirmizi, ilim, 19. Buhari Edep, 90; Tirmizi, Edep, 69; ibn Mace, Edep, 41. Tirmizi, Menakıb, 20. Kutluer a.g.e., 136. ibn Mace, Mukaddime, 111; Ahmed b. Hanbel, ei-Müsned, Müesseseti Kurtuba, Mısır trs., 1, 269. 91 92 93 94 KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ .,.• ,,,,, .,. ' ·• .,,. · .. Hadislerden anlaşıldığına göre hikmet; ilim, doğru ve gerçek söz, isabetli hüküm verme gibi anlamlara gelmektedir. 2- Allah Yoluna Güzel Öğütle Çağırmak: Güzel (Öğüt (Mev'ize-i Hasene): Mev'iza-i hasene, iyilikle öğüt vermek, ikna edici, doyurucu deliller getirmektir. Böylece öğüdün iyilikle, güzel bir üslupla yapılması gerekir. Allah yoluna güzel öğütle davet edilecek olanlar ise, sağlam karakterli, güzel huylu, iyi kalpli, zarif ve duyarlı bir vicdana sahip ve öğüt kabul eden insanlardır. Bu tür insanları Allah yoluna, güzel, tatlı, çekici ve doyurucu öğütlerle davet etmek gerekir. Çünkü bilgisiz, hikmetsiz, kaba davetle, taassupla hareket etmenin bir yararı olmaz. Ancak hikmet, tatlı dil gönülleri etkiler, insanları yumuşatır, yoldan çıkanları yola getirir. Ayette ifade edildiği gibi davet ederken güzel bir öğütle davet etmek lazımdır. Sakin ve yumuşak olarak kalplere sızmak gerekir, tatlılıkla duyguların derinliklerine inmeli ve asla zorlamaya ve gereksiz sıkmalara baş vurulmamalıdır. Bilmeyerek veya iyi niyet eseri olarak yapılan hatalar yüze vurulmamalı, ortaya dökülmemelidir. Öğüt verirken yumuşak davranmak ve tatlılıkla hareket etmek çoğu kere katı kalpleri hidayete getirir. Nefret besleyen gönülleri ferahlatır, sıkıştırma ve korkutma ile vanlamayan hayırlar elde edilir. 3- En Güzel Bir Biçimde Mücadele Etmek: En güzel bir biçimde mücadele etmek, daha ziyade dini eğitimden uzak, yabancı kültürün tesiri altında kalıp dine, dindara saygı duymayan; üstelik yıkıcı, bozucu faaliyetlerde bulunan inkarcı veya çok şüpheci inatçılam karşı yapılır. Mücadelenin günün şartlarım, sosyal yapının özelliklerini, muhatabın tutum ve dayanaklarını dikkate alarak sistemli, seviyeli, şuurlu bir şekilde yapılması gereklidir. 95 Ayette geçen "mücadele" kelimesi, cedel kökünden müffiale kalıbında bir mastardır. "Aşırı ölçüde tartışma, bir işi sağlam yapma, mücadele eden iki kişiden birinin diğerini fıkren ınağlup etmesi, güreşrnek ve bir insanın arkadaşını sert yere 96 düşürmesi" gibi marralara gelınektedir. Münakaşalardan müspet bir netice elde etmek oldukça zor bir iştir. Karşılıklı olarak bir takım fikirlerin çatışması sonucunda, genellikle yorgunluktan ve 97 dargınlıktan başka bir şey hasıl olmaz. Bunun için Kur'an, karşı tarafla ınutliik olarak mücadele yapmayı pek tavsiye etmemiş, ancak ille de mücadele etmek gerekirse bunun en güzel şekilde yapılmasını istenıiştir. 98 Muhatabı kötüleyerek, onun şahsiyetini rencide ederek değil, ona karşı nazik ve anlayışlı davranarak hareket etmeyi, iyi bir netice elde edilmesi bakımından önemli saymaktadır. 95 96 97 98 er-Razi, Fahruddin, Mefatihu'I-Gayb, istanbul 1308, V, 374; ei-Beydavi, Ebu'I-Hayr Abdullah b. ömer b. Muhammed, Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil, istanbul1896, 1, 686. Rağıb el-isfahani, Müfredat, s. 87. Saka, a.g.e., s. 206. Bkz., Ebu's-Suud, Mehmet b. Muhyiddin el-lmiidi, irştıdü'I-Ak/i's-Se/im ila Mezaya'/-Kur'ani'IAzim, istanbul1890, VI, 426. DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 Karşıdaki insanın üzerine fazla yükleınneksizin; onu kötülemeden tartışmak gerekir ki, muhatap da kendisini davet eden kimseye güvensin ve tartıştığı insanın asıl gayesinin münakaşa edip üstünlük sağlamak ol~dığını, sadece ikna edip hakikate ulaştırmak olduğunu kabul etsin. İnsan nefsinin bambaşka bir kibri ve inadı vardır. Yumuşaklıkla hareket edilmedikçe insanın savunduğu fikirlerden döınnesi mümkün ohnaz. İnsan, hezimet duygusunu hissettiği müddetçe asla gerçekleri kabul etınez. Tartışma yapılırken hemen işe nefıs karışır ve nefsin değerleriyle savunulan gerçeklerin değeri birbirine girer. Kalabalık topluluklar önünde savunulan fıkirlerden vazgeçmek, insanın şahsiyetini yitirmesi ve saygınlığını kaybetınesi manasını taşır. İşte bu yüzden insan, savunduğu fıkirlerden kolay kolay vazgeçmez. Çok ince olan bu hassasiyeti ancak güzel şekilde yapılan tartışma hertaraf eder. Karşıdaki insana şahsiyetine saygı duyulduğu hissi verilip, tartışan kimsenin gayesinin muhatabını alt etınek ve üstün gelırıek olmadığı, sadece gerçekleri ortaya sermek ve bu gerçekleri ona da kabul ettiımek olduğu hissettirilırıelidir. Davetçi, muhatabına, Allah yolunda tartıştığını, kendi şahsiyeti için değil, Allah için mücadele ettiğini hissettirmelidir. Yaptığı davette başarılı olabilmesi için, kendi görüşünün başarı kazamp, karşısındakinin görüşünün rrıqğlup. 99 olduğunu göstermek gayesini gütıllediğini açıkça ortaya koyrnalıdır. Davet eden kişinin hamasi duygusunu ve heyecanını dinciirmek için ayet-i kerime kimin doğru yolda olduğunu kimin doğru yoldan saptığını en iyi bilenin Allah olduğunu belirtiyor. Ayrıca tartışırken mugalata/demagoji yapmanın lüzurnsuz olduğu; kişinin sadece gerçekleri beyan etınekle memur olduğu, gerisini Allah'a 100 bırakmak gerektiği belirtilmektedir. D- KUR'AN'DA Dİ GER DAVET YÖNTEMLERİ 1- Şefkat ve Merhametle Davet Etmek: "Şefkat ve merhamet, katı kalpliliği yumuşatan, kin ve düşmanlığı eriten, nefretin yerine muhabbeti ikame eden, insanları birbirine yaklaştıran ve bağlayan. bir, duygudur" 101 Bu.itibarla tebliğ görevini icra eden kimse insanlara karşı şefkat ve merhametli olmalıdır. Nitekim Müslümanların merhametli olması, Kur'an'ın enırettiği bir husustur. Davetçi ise, her Müslümandan daha çok merhametli olmak zorundadır. Başkalarına karşı şefkatli ve merhametli olmayan bir kişi, onların iyiliğini isteyebilir mi? Halbuki davetçi, insanların cehennem ateşinden kurtulup Allah'ın rızasına kavuşmasını sağlamak için gayret sarfeden kimsedir. O kendisi için sevdiği bir şeyi 102 başkaları için de sever. Kur'an'da Hz. Peygamber'in merhametli, olması sebebiyle, insanların onun etrafına toplanmış olduğu, aksi halde katı kalpli olmuş olsaydı etrafındakilerin dağılıp gitmiş olacakları beldilmektedir. 99 Kutup, Seyyid, Fi Zlfali'I-Kur'an, Terc: E. Saraç, ° Kutup a.g.e., IX, 263. 10 101 102 Önkal, a.g.e., s. 328. Saka, a.g.e., s. 78. i. H. Şengüller, B. Karlıağa, istanbul1992, IX, 263. KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ "(Ey Muhammed!) Sen, Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından 103 dağılıp giderlerdi. " Bu ayet, davetçinin merhametli ve güler yüzlü olmasının önemi üzerinde durmaktadır. Soğuk ve katı yürekli insanlardan hiç kimsenin hoşlanmadığı bir gerçektir. Herkes müsamahakar ve güler yüzlü insanların etrafında toplanır. 104 Güler yüzlü bir çehrenin ve tatlı bir çift sözün her insan, üzerinde müspet bir tesir bıraktığını kim inkar edebilir? Hz. Peygamber'de güler yüz, müsamaha ve merhamet o kadar engindi ki, O'nun hiçbir kimseye bağırıp çağırdığı görülmemiştir. Enes b. Malik bu konuda şöyle demektedir: "Hz. Peygamber'e on sene hizmet ettim, bir kere dahi bana (canı sıkılıp) of demedi. Yaptığım bir iş için, "niçin böyle yaptın veya 105 şöyle yapsaydın" demedi. İyilik ve müsamaha yönünden Hz. Peygamber'in hayatı eşsiz örneklerle doludur. Burada bir örnek veımek istiyorum: Bir gün İslamiyete tam ısınmannş bir bedevi, Hz. Peygamber'in huzuıuna gelerek O'ndan bir şeyler istedi. Rasulullah da bu fakir adama yardımda bulundu. Adam kalkıp giderken Hz. Peygamber ona: "seni memnun edebildim mi?" dedi. Adam: "hayır memnun değilim, bunlar da bir şey mi sanki!" diye söylendi. Adannn bu nezaketsiz davranışına karşı orada bulunan Sahabiler, son derece kızdılar ve bunun üzerine yürümek istediler. Hz. Peygamber, onlara durmalarını işaret ederek, evine gidip bu adama başka şeyler daha getirip verdi. Tekrar ona: "şimdi seni memnun edebildim mi?" diye sordu. Adam da: "evet yardımda bulundun, Allah, ehline ve aşiretine hayır versin" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona: "öyleyse gel, biraz önce kızdırdığın insanlara bu menmuniyetini açıkla da, sana olan düşmanlıklarını gider" dedi. Adam içeri girip Müslümanların huzurunda Hz. Peygamber'den memnun olduğunu belirtti. 106 İşte Hz. Peygamber'in bu ölçüdeki şefKat ve müsamahası insanları İslamiyete çekiyor ve onlara İslamiyeti benimsetmiş oluyordu. Bütün peygamberler gönderilclikleri insanlara karşı hep böyle merhametli ve müsamahakar davranmışlardır. İşte davetçinin de muhataplarına karşı bu derece şefkatli ve merhametli olması gerekmektedir. 2- Muhatabı, Yumuşak Söz, Tatlı Dil ve Güzellikle Davet Etmek: Fikir ve inançların değiştirilmesinde insanı etkileyen unsurlardan biri de şüphesiz ki yumuşak söz ve tatlı dildir. Yumuşak söz ve güler yüze karşı insanların büyük zaafı vardır. Güler yüzlü ve yumuşak sözlü insanlar, toplum içinde her zaman sevilir ve sayılırlar. Onlara karşı sıcak bir ilgi, yakın bir alaka, hiç eksik olmaz. İslam davrandın! Şayet 103 104 105 Ali-i imran, 3/159. Geniş bilgi için bkz: ZemahşerT, Ebu'l Kasım Carullah Mahmud b. Ömer, ei-Keşşaf an-Hakikaikı't­ Tenzil, Tahran trs, 1, 474; er-RazT, Mefatihu'I-Gayb, lll, 81-85. Buhar!, Edeb, 39; Ebu Davud, Vitr, 32; Ed eb, 1; Tirmizi, Bir, 69; Ahmed b. Hanbel a.g.e, ll!, 101, 124, 159. 106 ibn ~esir, Tefsir, ll, 404; Bu konuda başka örnekler için bkz., GazaiT, ihya, lll, 153-162. DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 davetçisi bu noktada da herkesten çok duyarlı olarak muhataplarına karşı kullanacağı dilin yumuşak olmasına itina göstermelidir. 107 Nitekim Kur'an-ı Kerim, bu hususa şöyle işaret etmektedir: "Kullanma söyle, sözün en güzelini söylesinler Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister. Şüphesiz şeytan insanın apaçık düşmanıdır." 108 Bu ayette de irade edildiği gibi inkar eden insanlara dahi en güzel şekilde konuşolması gerekmektedir. Çünkü güzel söz ve yumuşak bir üslup, en katı insanlar üzerinde bile etkili olınakta ve onların yumuşamasını sağlamaktır. Muhatabı daima yumuşak ve tatlı sözlerle irşat etmek lazımdır. Çünkü bir adama bir şeyler öğretmekte onun cahil oluşuna işaret vardır. Cehaleti çok az kimse kabul eder. Bunun için hiddetli kimseler cehalet ve hataları üzerine ikaz edildikleri zaman hemen öfkelenirler. Cehaletlerinin ortaya çıkmaması için bile bile hakka karşı direnip dururlar. İnsan tabiatı hep cehaletilli örtmeye meyleder. Çünkü cehalet insanda manevi bir çirkinlik ve yüz karalığıdır. Sahibi daima kınanır. Bunun için cehaletinin meydana çıkmasından insan son derece üzüntü duyar. Tebliğ ve irşad esnasında kullanılan kaba ve sert sözleri şeytan vasıta yaparak insanların arasının açılmasına ve birtakım kötülüklerin çıkmasına çalışır. Kaba ve sert sözlerin cevapları daha da kaba ve sert olursa, giderek tartışma kavgaya dönüşür. Bu yüzden beşeri münasebetler iyice bozulmuş olur. İşte yukarıdaki ayette "şeytan insanların arasını bozmak ister" ifadesiyle bu husus belirtilıniştir. Bunun için davetçilerio irıkarcılarla güzel konuşması; çıkması muhtemel olan kötülüklerin hertaraf edilmesi için lüzunıludur. İııkarcılara karşı güzel konuşolmasını isteyen Kur'an, diğer insanlara karşı güzel konuşolmasını öncelikle istemektedir. Tatlı ve güzel söz, kalplerdeki yaraları iyileştirir, katılıkları giderir ve onları sevgi ve saygı etrafında toplar. Şeytan ise, insanların dillerinden yakalamış olduğu kötü sözlerle insanların arasını açar ve düşmanlığı körükler. Konuşulan güzel sözlerle şeytana bu 109 fırsat verilmemiş olur. Yüce Allah, Hz. Musa ve Harun'u, Fir'avn'u davet etmeye gönderirken onlara şöyle demiştir: "Fir'avn'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona tatlı dille konuşun. Belki o, aklını başına alır veya korkar." 110 Yumuşak söz, karşı tarafın kin ve öfkesirıi tahrik etmez, onların kibir ve gurur hislerini uyandırınaz. Aksirıe kalpleri yatıştırrr, düşünmeyi ve ibret almayı telkin eder. Bunun içirı Yüce Allah, Fir'avn'a söylenecek yumuşak sözü de şu şekilde tayirı etmiştir: "De ki: (küfürden, azgınlıktan) temizlenıneye senin meylin var mı? Sana 111 Rabbine giden yolu göstereyim ki, O'ndan korkasın." 107 108 109 110 111 Saka, a.g.e., s. 174. isra, 17/53. Daha geniş bilgi için bkz., Seyyid Kutub, Fi Zilali'/-Kur'an, Mısır trs, XV, 44. Taha, 20/43-44. Naziat, 79/13, 19. KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ Burada görülüyor ki, muhataba gayet yumuşak bir tarzda ve her çeşit nezaket kaidelerini içeren bir soru cümlesiyle "temizlenmeye niyetin var mı?" şeklinde hitap edilmektedir. Muhatap kim olursa olsun, isterse burada olduğu gibi, en azılı din 112 düşmanı bile olsun, kullanılacak dilin yumuşak olmasına dikkat çekilmiştir. 3- Müjdeleyerek Davet Etmek: Tebşir Kavramının Anlamı: Müjdeleme kelimesi Arapça'da tebşir kavramıyla ifade edilir. Dolayısıyla burada tebşir kavramını açıklamak istiyoruz. a) Sözlük Anlamı: Tebşir kelimesi, Arapça'da "sevinçli haber vermek, birine bir şeyi müjdeleyerek sevindirmek" gibi anlarnlara gelen "be-şe-ra" kökünden tefil kalıbına sokularak türetilmiş bir mastardır. 113 Aynı kökten gelen mübeşşir veya beşir kelimeleri, "müjdeci, müjde veren, güleç yüzlü insan" gibi anlamlarda kullanılmaktadır. b) Kur'an'daki Anlamı: Kur'an'da tebşir (müjdelemek) fiili, Allah'a, Hz. Peygamber'e ve Kur'an-ı Kerim'e isnat edilerek kullanıldığı gibi bunun ism-i faili olan mübeşşir de hem geçmiş peygamberler hem de Hz. Muhammed için için kullanılmıştır. Bu kullanım tarzına hadislerde de rastlamak mümkündür. 114 Beşr veya tebşir "müjdelemek yani iyi bir haber vermek, sevindirici bir sonucu bildirmek" manasma gelmekle birlikte Kur'an-ı Kerim'de kinaye ve istihza yoluyla "üzücü bir haberi ve elem verici bir sonucu bildirmek" anlamında da 115 kullanılmıştır. Beşir kelimesi, korkutucu ve tehlikeyi haber verici anlamında olan "nezir" kelimesiyle beraber Kur'an'da sekiz yerde geçmekte olup peygamberler 116 hakkında kullanılmaktadır. Çünkü peygamberler, insanlara Allah'ın rahmet ve nimetini müjdelerler, inanmayanlan ise Allah' ın azabıyla korkuturlar. Nitekim, Yüce Allah, Maide suresi 19. ayette; "Ey Kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiği bir sırada "bize müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" dersiniz diye, işte size (Allah'ın dinini) açıklayan elçimiz (Muhammed) geldi. Şüphesiz o, size müjdeci ve uyarıcı olarak gelmiştir. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir "buyıırmaktadır. Beşir kelimesinin ayetlerde daima nezir kelimesiyle birlikte kullanılması, birincinin iyi habere, ikincinin ise kötü habere tahsisini ifade eder. Buna göre beşir, "mü'rninlere (veya itaatkar müminlere) özellikle ahiret mutluluğunu ve cenneti · müjdeleyen" manasma gelir." 117 Beşir sıfatıy:la muttasıf olan peygamberler, Allah'a iman edip onun hüküm ve emirlerine itaat edenlere verilecek mükafatlan bildirir ve mü'minleri cennet nimetiyle müjdeler~eı;. Peygamberlik görevini yerine getiren Allah'ın dinine davet eden tebliğcilerin·ıde bu görevi yapadarken insanlan nefret ettinneden en güzel 112 113 114 115 116 117 Saka, a.g.e., s. 176:, ibr. Manzur, Lisanu'l-Arab, ı. 414; Rağıb, Müfredat, s. 125. Bbkz. Buhar!, Tefsir, 48/3; Tevhid, 20. Bkz., Al-i imran, 3121; Nisa, 4/138; Tevbe, 9/3. Bakara, 2/119; Maide, 5/19; A'raf, 7/188; Hud, 1112; Sebe', 34/28; Fatır, 35/24. önkal, Ahmet, "BeŞir Maddesi", islam Ansiklopedisi, T.D.V.Yay., istanbul, 1992, V, 554, 555. DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 hikmetle, yumuşaklık ve nezaketle davetlerini yapmaları gerekir. Çünkü Hz. "Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz; Peygamber (s.a.s) bir hadislerinde müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" 118 buyurmuştur. 4- Korkutarak, Sakındırarak ve Uyararak Davet Etmek: İnzar Kavramının Anlamı: Korkutma, sakınciırma ve uyarma kelimeleri Arapça'da inzar kavramıyla ifade edilir. Dolayısıyla burada inzar kavramını açıklamak istiyoruz: a) Sözlük Anlamı: İnzar kelimesi, Arapça nezr kökünden, ifal kalıbında bir mastar olup sözlükte, "bir şeyin sonucundaki tehlikeyi haber verip sakmdırmak, uyarmak ve dikkatini çekmek" gibi anlamlara gelir. 119 İnzar, Tenzir "Sevindirici bir haber vererek müjdelemek" anlamındaki "tebşir"in karşıt anlamlısıdır. 120 Nasıl ki tebşir kavramının içinde mutluluk ve sevinç mevcutsa; inzar kavramının içinde de korkutma mevcuttur. 121 Bu korkutma, işin sonunda olacak şeyleri haber vermek suretiyle uyarıda bulunmak ve bu uyarı ile işin yapılmasına engel olil)ak demektir. İnzar işini yapan, yani bir tehlikeyi haber vererek başkasını uyaran kimseye, münzir veya nezir denir ve bu kelime "tehlikenin farkında olmayan topluluğa bu tehlike hakkında bilgi veren kimse" diye de tanımlanmaktadır. Nitekim kabile çatışmalarının yoğun olduğu cahiliyye döneminde, baskına gelen düşmanları görerek kabilesini bundan haberdar eden eden kimseye "nezir" denırıiş; hatta "Ben çıplak uyarıcıyını" sözü, o zamandan beri Araplar arasında bir darb-ı mesel haline gelnıiştir. 122 b) Terim Anlamı: Dini bir kavram olarak "inziir"; Yüce Allah'ın peygamberleri aracılığıyla : kullarını uyarması, onları kötü akıbetten sakındırmasıdır. İnzar görevini yeririe getirmeleri sebebiyle peygamberlere de "nezir-münzir" denir. c) Kur'an'daki Anlamı: İnzar kavramı, Kur'an'da peygamberlerin bir vasfı olarak zikredilmektedir: İnzar kelimesi, fiil olarak Kur'an'da 45 yerde geçmekte ve. bu, ayetlerde peygamberlerin uyarıcı yönleri hatırlatılmakta ve bunun bir görev olduğu, 123 açıklanmaktadır. Yüce Allah, kendisini "Alemlerin Rabbi" olarak nitelendirmektedir. 124 Çünkü her şeyi yoktan var eden O'dur. Elbette kullarını en iyi tanıyan ve onlara nasıl hitap edilmesi gerektiğini en iyi bilen Allah'tır. İnsanlık tarihi boyunca, hak yoldan saparak şirk ve inkar bataklığma sapianan kavimleri uyarmaları için zaman zaman nezirler/peygamberler gönderıniştir. Peygamberlerin uyanlarına kulak asmayanları, kendilerinden sornakilerin ibret alacakları şekilde cezalandırmıştır. Nitekim 118 119 120 121 122 123 124 Bu ha ri, Cihad, 164. ibn Manzur, Lisanu'/-Arab, XIV, 100, 1001 Firuzabadi, a.g.e., s. 434; Ragıb, Müfredat, s. 797. Bkz., ibn Mazur, Lisanu'/-Arab, XIV, 100, 1001; Ragıb, Müfredat, s. 797. Ragıb, Müfredat s. 797. ibn Manzur, Usanu'I-Arab, XIV, 100, 1001. Bkz., Müddessir, 74/2; Şu'ara, 26/14; Yasin, 36/6; Nuh, 71/2; Hiı:;r. 15/89; Ahkaf, 46/9. Fatiha, 1/2. KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KAVRAMLARlN ANALİZİ "Kendinden önce ve sonra uyarıcılar gelmiş olan Ad (Hud'u) hatırla. Hani Alıkaftaki kavmini; "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin: Ben sizin, büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum", diye uyarmıştı. 125 Rasulullah'ın İslam'ı tebliğ görevine ilk defa inzar'la başladığını Yüce Allah'ın "Ey örtüye b ürün en kalk inzar et" 126 buyruğundan öğreniyoruz. Yine Hz. Peygamber, "sen ilk olarak en yakın hısırnlarını inzar et" 127 ilahi emri gereğince önce yakın akrabalarını uyararak bu inzar görevini sürdürmüştür. Rasulullah, böylece hayatının sonuna kadar, inzar görevini eksiksiz bir şekilde yapmıştır. Bir yandan müşrikleri hak yola davet ederek inanmayanları ahiret azabıyla inzar etmiş, diğer yandan kendisine inananları, her türlü günaha karşı uyarmıştır. Bu türlü inzarlar Kur'an'da büyük bir yer tutmaktadır. 128 İnzar, tebşir gibi dine davet yöntemlerinden biridir. İslam, iyilik yapıp kötülükten kaçınınayı ve Allah'a teslim olarak davranışlarda ilahi emidere uymayı amaçlayan bir dindir. İman, vasıtasız olarak yaşanan ve derin bir iç tecrübeye dayanan bağımsız bir yöneliştir. Bu bakımdan insanlara inanmalan için baskı 129 yapılamaz. "Dinde zorlama yoktur" ayeti de bu esası açıkça dile getirmektedir. İlahi mesajı insanlara tebliğ etmekle görevlendirilen Rasulullah'a a bu yönde yapıldığını gömıekteyiz. "Rabbüı dileseydi Kur'an'da birçok ikazın yeryüzündekilerin lıepsi mutlaka inamrdı. O lıalde sen inanmaları için insanları zorlayacak mısm/" 130 mealindeki ayette, İnıanın kişinin iradesine bağlı olduğunu ve peygamberin insanlara baskı yapma yetkisine sahip olmadığı belirtilmektedir. Dini emir ve yasakları tebliğ etmek, insanları etkileyecek tarzda vahyi anlatmak demektir. İnzarın anlamı bu noktada ortaya çıkar. Esasen dini davetin ilahi gerçekleri aniatma ve insanlan uyarıp harekete geçirme şeklinde ifade edilebilecek iki yönü vardır. İnzar, bunların ikincisini oluşturmaktadır. Çünkü insanları harekete geçiren arzu veya korku faktörleridir. Kişinin motivasyonunda beşeri ihtiyaç, istek, özlem ve ideallere cevap veren veya korku, endişe ve gerilime yol açan hedeflerin. uyarıcı etkisi vardır. İşte inzar, kişide korku uyandırarak onun dinin hedeflerine uygun davranışlara yönelmesini anıaçiayan bir davet yöntemidir. Ancak bu tek başına değil, insan tabiatındaki arzu ve İstekiere hitap etmek suretiyle dini ilgi uyandırriıayı amaçlayan özendirme (tebşir) ile birlikte kullanılır. Uyarma ve müjdeleme bütün 131 peygamberlerin kullandıklan iki davet metodudur. Kur'an'da kavminin 125 126 127 128 129 130 131 şöyle buyuıulur: kardeşini Ahkaf, 46/21. Müddessir, 74/12. Şuara, 26/214. Bkz., Maide, 5/19; Fussılet, 41/13; Nebe, 78/40; Bakara, 2/6; Yunus, 10/101; En'am, 6/51; Tahrim, 66/6; Enfal, 8/25; Bakara, 2/48. Bakara, 2/256. Yunus, 10/99. Hökelekli, Hayati, "inzar Maddesi", islam Ans., T.D.V.Yay. istanbul 2000, XXII, 358. ,'ı6ı···. DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 İnsan yaratılış icabı, birbiriyle çelişkili bir takım duygular içinde Korku ve ümit duyguları, insanın benliğini saran birbirine zıt iki duygudur. Korku ve ümidin insan psikolojisi üzerinde büyük bir etkisi vardır. İşte bu duygular, insanın belli bir istikamete yöneltilmesinde ve kendine çeki düzen vermesinde önemli etki yapmaktadır. 132 Kur'an'ın pek çok ayeti; insanın bu duygularına da hitap ederek onları harekete geçirmek istemiştir. 133 Kimden korkulmasının ve kime ümit bağlanmasının gerektiğini, açıkça ortaya koyarak, insanı uyarmaya çalışmıştır. Yüce Allah'ın Kur'an'da en çok kullanılan sıfatı; Rab sıfatıdır. Rab sıfatının taşıdığı manalardan biri de terbiye etmektir. Kur'an, insanı terbiye etmek ve Allah'a yöneltmek için cennet'le müjdeleme ve cehennem'le uyarma metodunu kullanmıştır. Hem de çok sık kullanmıştır. Her surede açık ve kapalı bir şekilde ahiret alemine işaret etmiştir. Kur'an'da sık sık zikredilen cennet ve cehennem sahneleri, insanlara, mutlu sonia felaketli sonu hatırlatrnaktadır. Kur'an, öldükten soma ,dirilmeyi, cennet nimetlerinin çokluğu ve cehennem azabmm korkunçluğunu çok canlı bir şekilde insanın önüne sermekte ve insanı düşündürmektedir. Hatta bu ayetler okunurken, insan bunları görüyormuş ve seyrediyormuş gibi bir ortamda kendini hissetmektedir. 134 İslam davetinde korku ve uyarma yöntemine bu derece ağırlık verilmesi alimlerce iki yönden ele alınarak açıklanmıştır. Bunlardan biri, korkunun insanı harekete geçirmedeki rolünün daha fazla oluşudur. Fahreddin er-Razi'nin belirttiğine göre, bir işin yapılmasını terk edilmesini sağlamakta uyarma ve korkutınanın etkisi müjdelemenin etkisinde daha güçlüdür. Çünkü insan menfaat sağlamaktan çok zararı defetmek için çaba harcar. 135 Dolayısıyla irızar hedefe ulaşma imkanını daha çabuk sağlar. Ancak inzarın sürekli olması gerekir, aksi taktirde iş'ar (bildirme) mahiyeti kazanır. 136 İkincisi de davete muhatap olan insanların özellikleriyle ilgilidir. İslam öncesi Arap toplumunun büyük çoğunluğu inanç, zilıniyet ve davranış bakırnından son derece olumsuz niteliklere sahipti. Bundan dolayı davetİn ilk dönemlerinden itibaren İslam'a karşı büyük bir direniş gösterdiler. Sağduyularını büyük ölçüde bulunmaktadır. 132 133 134 135 136 Geniş bilgi için bkz., Ali b. Hüsameddin, Müntehabu Kenzi'l Ummat fi Süneni't-Ekvat ve'/ Efat, Matbaatu'I-Meymeniyye, Mısır 1313, VI, 358-389. Bu konuda bkz. Taberi, Tefsiri't-Taberi, VII, 52; AIOsi, Ruhu'/ Meani, VIII, 37. Bkz., insan, 76/13-21; Mülk, 67/6-9; Ayrıca Cennet ve Cehennem sahnelerinin tasvirleri için bkz. Ra'd, 13/5, 23, 24, 35; Nisa, 4/56-57; Bakara 2/25, 165-167; Sebe, 34/31-33, 40-43, 51-54; Mü'min, 40/47-52, 70-74; Zümer, 39/71-74; Kaf, 50/21-35; Buruc, 85/10-11; Fecr, 89/21-30; Furkan, 25/11-19; A'raf 7/40-43; Sad, 38/49-64; Kamer, 54/45-55; Taha, 20/74-76; Meryem, 19/61-63, 85-87; Fatır, 35/33-37; Yunus, 10/9-10, 26-30; Şuara, 26/90-101; Vakıa, 56/10-45; Fussılet, 41/19-31; Saffat, 37/19-68; En'am, 6/27-31; HOd, 11/102-108; Hakka, 69/1-37; TOr, 52/1-16; 17-28; Mü'minOn, 23/60-61, 64-75, 99-115; Zuhruf, 43/36-39, 66-77; Duhan, 44/40-57; Casiye, 45/27-35; Gaşiye, 88/1-16; Mutaffifin, 8317-36; ROm, 30/12-15, 55, 57; inşikak, 84/1-15; Nebe, 78/17-40; Abese, 80/33-42; Muhammed, 47/15; Mearic, 70/1-18; 42-14 vs. Razi, Mefatihu't-Gayb, ll, 42. Kurtubi, a.g.e., 1, 184. KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ yitirmiş ve kalpleri katılaşmış taş kesilmiş 137 insanların vicdanlarında bir sarsıntı meydana getirerek dikkatlerini çekmek için inzardan daha etkili bir metot yoktur. 138 Ancak ne yalnız ceheımem ile korkutınak, ne de yalnız cennet ile müjdelemek; korku ile ümit arasında dengeli bir hava oluşturup ruh ve vicdanları serinletıneyi ihmal etınemek bu davetin bir parçasını oluşturmaktadır. Peygamber Efendimiz de inzar ve tebşiri yerine göre hikmetle kullanımştır. İnzar ile suç işleyen ve işlediği suçlarından dolayı pişmanlık duyan insanı ye'se düşürmernek için hemen tebşirlerle onları gelecekten ümitlendirmiştir. Allah'ın pişmanlık duyan kullarına af ve mağfiret ile muamelede bulunacağını; suçlarına samirniyetle tövbe edenlerin tövbelerini kabul edeceğini müjdelemiştir. Bu suretle suçlardan kurtulup salih amel işleyenlere; yaptıkları her iyiliğin mükafatı, kat kat karşılığının verileceğini tebşir buyurmuşlardır. Böylece inzarı da tebşiri de hikmetle yerinde kullanarak bütün ömürlerini fenalıkta geçirmiş olan insanları, kısa bir zaman içerisinde, iyiliğe yöneltmiştir. Onlar da kıyamete kadar gelecek insanlara örnek olarak canları ve mallarıyla Allah yolunda dine hizmete koşmuşlardır. SONUÇ: Kur'an'da İslam'ı tebliğ ve davet konusuyla ilgili olarak birçok kavramın kullanıldığını görüyoruz. Bunlar; tebliğ; davet, irşad, vaaz ve nasihat gibi kavramlardır. Tebliğ ve davet başta olmak üzere bu kavramlar, sık sık birbirlerinin yerine kullanılmıştır. Bunlar, tebliğle kelime anlamları farklı olmakla. birlikte, kavram olarak amaç ve uygulamada benzer yahut özdeş olan kavramlardır. İnsanlık tarihinde doğru veya yanlış hiçbir sistem ve hiçbir nizarn büyük kitleler tarafından kendiliğinden kabul edilmemiştir. Herhangi bir nizarn ve ideolojinin kabul edilmesi için mutlaka o nizarn ve ideolojinin davetçilerİnİn bulunması gerekir. Din için de bu kaide geçerlidir. Allah'ın insanların hidayeti için peygamberler göndermesi, bu peygamberlerin Allah'ın dinini yeryüzünde hakim kılmak için çalışma içerisinde bulunmaları bunun apaçık bir delilidir. İslami iletişim ya da İslam'a davette başarılı olmanın yolu, Hz. Peygamber'in yaptığı gibi Kur'an'ın tavsiye ettiği metodik ilkelerin gereklerini yerine getirmekten geçmektedir. Kur'an'ın tavsiye ettiği metodik ilkeleri şu şekilde sıralamamız mümkündür: 1. Allah yoluna hikmet ile davet etınek: Bilgili, kültürlü kişileri, hakikatiere talip olan fikir adamlarını, Allah yoluna hikmetle yani doyurucu ikna edici delillerle, gerçeği yansıtan bilgi ve belgelerle, mantık! delillerle davet etınek gerekir. 2. Allah yoluna güzel öğütle davet etınek: Ayette geçen, mev'iza-i hasene, iyilikle öğüt vermek, ikna edici, doyurucu deliller getirmektir. Böylece öğüdün 137 138 Bakara, 2/74; Zümer, 39/22. Hökelekli, a.g.m, islam Ans., XXII, 358-359. DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003 iyilikle, güzel bir üslupla yapılması gerekir. Öğüt verme yoluyla kalbe, duygulara inildiğinde nefsin olumsuz istekleri frenlenmiş olur. İslam hakkında yeterince bilgi sahibi olmayan halk tabakasını, Allah yoluna tatlı ve doyurucu öğütlerle davet etmek gerekir. 3. En güzel bir biçimde mücadele ederek davet etmek: Dini değerlere saygısız, başka kültürlerin tesirinde kalan, yıkıcı, bozguncu, inançsız ve inat kişilerle günün şartlarını, muhatabın durumunu dikkate alarak metotlu, seviyeli, kıncılıktan uzak olarak tartışmak ve onlara İslam'ı anlatmak gerekir. 4. Şefkat ve merhametle davet etmek: Şefkat hissinden mahrum olan katı kalpli kimselerin tebliğ esnasında söyleyecekleri hususlar ne kadar doğru olursa olsun başanya ulaşamaz. Bilakis hitap ettiği insanlar kendisinden uzaklaşırlar. Çünkü insanların fıtrat ve yaratılışındaki meyil budur. Kaba ve sert mizaçlı insandan hoşlanmamakta, ondan uzak durmakta ve söylediklerini kabul etmemektedir. 5. Yumuşak söz ve tatlı dille davet etmek: Tebliğin tatlı dil' ve yumuşak bir üslupla yapılmasıdır. Çünkü tatlı dille, dinleyicilerin gönlünü okşayarak ikna edici sözlerle yapılan tebliğ, kişiyi amacına ulaştırır. Hakka çağrıda tatlı ve yumuşak sözün yeri çok önemlidir. Usulüne uygun olmayan sözler, tebliğ esnasında yapılacak şiddet gösterileri, sert konuşmalar ve tehditler ise kuru gürültüden ibaret kalacağı gibi fayda yerine zarar getirir. 6. Müjdeleyerek davet etmek: Yumuşak ve tatlı söze ilave olarak, muhatabı sevindirici, özendirici bilgiler, müjdeler vem1ek de davet esaslarındandır. Kişiye olumlu davranışları karşılığında kavuşacağı nimetler anlatılırsa, o daha çabuk ikna olur, yaptığını istek ve samirniyetle yapar. Nitekim insan terbiyesinde de müjdelemenin ve ödüllendirmenin önemli bir yeri vardır. 7. Korkutarak, sakındırarak ve uyararak davet etmek: Her insan iyi sözden, müjdeden, mükafat vadinden yeterince etkilenmeyebilir. Ona, işin olumsuz yönünü· de gösteımek ve buna göre meseleyi enine boyuna iyice düşünmesini sağlamak gerekir. Kur'an'da tebşir ile irızarın, va'd ve vaidin, müjde ile uyarı ve korkutmanın dengeli bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. İslami ilimlerde 'terğib ve terhib' diye kavramlaşnnş olan bu çift yönlü 'korkutma ve müjdeleme' metodu, Hz. Peygamber tarafından da bizzat uygulanmıştır.