DiYANET iŞLERi BAŞKANLIGI

advertisement
ll
1
DiYANET iŞLERi BAŞKANLIGI
Dini
Yayınlar
Dairesi
Başkanlığı
*
Üç Ayda Bir Yayımlanır
Cilt: 39 - Sayı:3 ·Temmuz-Ağustos-Eylül 2003
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ
İLE İLGİLİ KAVRAMLARIN ANALİZİ
Doç. Dr. Mehmet SOYSALDI
Fırat Üniv. ilahiyat Fakültesi
Öğretim Üyesi
The Analysis of the Qur'anic Concepts of Tablig Methods
This paper first examines the Qur'anic concepts of tablig as well as relating ones as
da'wah (calling people to Islam), irshad (spiritual guidance), wa'z (preaching), nasihah (advice).
These are followed by assessment of the certain concepts !ike hikmah. (wisdom), maw'izah al
hasanah (good admonition), mujadalah (dispute), kawl al layyin (soft say), tabshir
(announcement of gl ad tidings), and inzar (warning) in the lig ht of Qur'anic verses, thus trying to
establish the best way of tablig methods of Qur'an.
In order to gain positive results fmm the tablig activities, this job should be done in
regular and with suitable plans and methods. The Qur'an preseribes this. The Qur'anic methods
of tablig can be summarised as follows: Calling the way of God with wisdom and good
admonition and disputing with them in the better way, sametimes with glad tidings, sametimes
by warning.
Keywords:
information, method, concept, analysis.
GİRİŞ
İnsanlara en doğru yolu göstermek için gönderilmiş olan Kur'an-ı Kerim, yirmi
üç yıllık bir zaman içerisinde·, tarihte eşine rastlanmayan büyük bir inkılap
gerçekleştirnıiştir.
Kur'an, hiçbir düzen ve hiçbir hukuk tanımayan sorumsuz fertlerden, kıyamete
kadar her dönemde insanlara örnek olabilecek, derin bir hukuk -anlayışına sahip bir
topluluğun meydana gelmesini sağlamıştır. Bunu da insanlık tarihi açısından yifrni üç
yıl gibi kısa bir sürede gerçekleştirnıiştir. Bu kadar kısa bir zaman içerisinde yapılan
bir değişiklikle en büyük amil, şüphesiz ki, Kur'an'ın muhtevası, eşsiz üslubu ve
gönüllere nüfuz eden derin ınanasıdır. ..
Bunun yanında hak ve hakikati sunuş biçimi yani, tebliğ ve davet metodu da bu
inkılabı gerçekleştirmesinde büyük rol oynamıştır. Zira bir ilaç ne kadar tesirli olursa
DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
olsun, hastaya uygun dozajda verilmezse bir faydası görülemez. Bunun gibi,
evrensel esaslar, ne kadar yüce ve değerli olursa olsun,
insanlara münasip bir üslup içinde anlatılmazsa, bundan da istenilen fayda
Kur'an'ın getirmiş olduğu
sağlanamaz.
İşte
Kur'an, bu hususta nasıl bir yol takip etmiştir ki, az bir zamanda böyle bir
Biz, burada Kur'.an'ın insanları ikna etmede ve hakkı
hakikati onlara ulaştırmadaki metodu üzerinde duracağız. Bu metodu Kur'an ayetleri
ışığında açıklamaya geçmeden önce tebliğ kavramın{ ve tebliğ kavramı ile yakın
anlam alanına giren kavramları açıklamak uygun olur kanaatindeyiz.
A- TEBLİG KAVRAMININ ANLAMI
1. Sözlük Anlamı: Tebliğ kelimesi, Arapça'da "ulaştı, yetişti, yeterli oldu ve
maksada kavuştu" gibi anlamlara gelen "be-le-ğa" fıil kökünden tefil kalıbına
sokularak türetilmiş bir mastardır. 1 Bu mastar, sözlükte; "taşımak, götürmek,
ulaştırmak, bildirmek ve eriştirmek" gibi anlamlarda kullanılmaktadır. .
2. Terim Anlamı: Terim olarak tebliğ kelimesi ise; "Peygamberlere Allah'tan
vahiy mahsulü olarak gelen ilahi hüküm/erin hiçbirini gizlerneden ve ilavede
bulunmadan aynısını insanlara bildirmek" şeklinde tarif edilmektedir?
Peygamberlerde bulunması gereken birtakım vasıflar vardır. O vasıflardan biri
de tebliğdir. Tebliğ, her peygamberin varlık gayesidir. Tebliğ olmasaydı,
peygamberlerin gönderilişi de manasız ve abes olurdu. Nitekim bütün peygamberler
de kendilerine vahyedilen Allah'ın bütün emirlerini kavimlerine bildirmişlerdir. 3
3. Kur'an'daki Anlamı: Tebliğ kavramı Kur'an'da sık sık tekrar edilen
kavramlardan biridir. Bu kavram değişik anlam ve maksatlada Kur'an'da 61 yerde
geçmektedir. Kur'an'da ismi geçen peygamberlerin kıssaları anlatılırken onların
tebliğ görevlerine özellikle yer verildiğini görmekteyiz. Örnek olarak birkaç ayeti
burada zikredebiliriz:
Örneğin, Hz. Nuh (a.s)'un kavmineyaptığı tebliğ şöyle anlatılmaktadır:
"Andolsun ki Nuh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: Ey
4
kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin ondan başka iHihınız yoktur ... "
"Size Rabbimin vahyettiği gerçekleri tebliğ ediyorum, size öğüt veriyorum
5
ve ben sizin bilmediki erinizi Allah tarafından gelen vahiy ile biliyorum. "
Hz. Salih'in tebliğ konusunda kavmi ile olan ilişkisi ise şöyle anlatılmaktadır:
"Salih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: Ey kavmim!
başarıyı sağlayabilmiştir.
ibn Mazur, Ebu'I-Fadl Cemalüddin Muhammed ibn Mükerrem. Lisanu'I-Arabi'/-Muhit, Beyrut trs.
ı. 258.
'
Komisyon, Osmanflca-Türkçe Ansiklopedik Büyük fügat, ll, 2114; es-SabOni, Muhammed Ali, enNüvüvvetü ve'! Enbiya, Daru'I-Hadis, Kahire 1984, s. 43.
.
Bkz. Azhab, 33/39; Al-i imran, 3-20; Nahl, 16/82; Müslim, Talak, Tirmizi, Tefsir, 66; lbn Mace,
Mukaddime, 17.
A'raf, 7/59.
A'raf, 7/62.
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARJN ANALİZİ
Andolsun ki ben size Rabbimin vahyettiklerini tebliğ ettim ve size öğüt verdim;
fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz. " 6
Hz. Şuayb ise, kavmine şöyle seslenmişti:
"(Şuayb) onlardan yüz çevirdi ve dedi ki: Ey kavmim! Ben size Rabbimin
gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim." 7
Bütün peygamberlerin gönderilclikleri kavimlere Allah'tan aldıkları vahyi tebliğ
ettiklerini ve onlara dünya ve ahiret hayatları için nasihat'te bulunduklarını
görmekteyiz. Su kutsal görev, Hz. Muhammed (s.a.s)'e kadar devanı etmiştir. Şu ayet
aynı görev ve sorumluluğun Hz. Muhammed (s.a.s)'e de verildiğini anlatmaktadır:
"Ey Rasul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan
O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.
Doğrusu Allah, kafirler topluluğuna rehberlik etmez. " 8
Kur'an'da zikredilen ayetlerden anladığınnz kadarıyla bütün peygamberler
Allah'tan aldıkları ilahi mesajları insanlara ulaştırmak ve onlara tebliğ etmek için
olanca gayretlerini gösterınişlerdir. Tebliğ görevi bütün peygamberlerin ortak
görevlerindendir. Zira tebliğsiz peygamber düşünülemez.
Tebliğ vazifesini yapan peygamberler, bu vazifelerinde zorlayıcı herhangi bir
yola başvurmannşlar, sadece tebliğ vazifelerini yerine getirınİşler ve sonucu Allah'a
9
bırakrnışlardır. Zira peygambere düşen, sadece tebliğ yapmaktır.
Peygamberler tebliğ vazifesini yerine getirirken, çeşitli sıkıntılarla
karşılaşnnşlardır. Ama hiçbir zaman yollarından sapmannşlar ve davalarında taviz
vermemişlerdir. Bütün peygamberlerin hayatları bu hususta ibretli olaylarla doludur.
Peygamberler gibi sabırla davranarak tebliğde bulunmak, insanları hikmetli sözler
ve güzel öğütlerle Allah'ın yoluna davet etmek Allah' ın, her mü 'mine ilahi bir emridir.
Tebliğ ile meşgul olanlar, insanlar arasında ayırım yapmadan, genç, ihtiyar,
kadın, erkek herkese tebliğde bulunmalıdırlar. Ölüm döşeğinde bulunan insana bile,
İslam tebliğ edilmelidir. Çünkü o, iman ettikten sonra vefat ederse ahireti kurtarılnnş
olur. Her hususta olduğu gibi bu hususta da bizlere en güzel örnek, Hz.
Muhammed'dir.
İslam dininde tebliğ, belli bir sınıfın değil, inanan bütün insanların vazifesidir.
İslam'da sınıf ayrınn yoktur. Her kişi kendi bilgi ve kültür seviyesine göre,
başkalarına tebliğde bulunup onları şuurlandırmaya çalışmak mecburiyetindedir.
Tebliğ, Allah rızası için yapılmalı, yapılan tebliğ karşılığında herhangi bir maddi
veya manevi menfaat beklenilmemelidir.
A'raf, 7/79.
A'raf, 7/93.
Maide, 7/67.
Maide, 5/99; Ayrıca bu konu ile ilgili olarak bkz.: Al-i imran, 3/20; Maide, 5/92; Ra'd, 13/40; Nahl;
16/35; 82; Nur, 24/54; Ankebut 29/18; Yasin, 36/17; Şuara, 42/48; Tegabün, 64/12.
DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
1
,/1
B- TEBLİG KAVRAMI İLE YAKIN ANLAM ALANINA GiREN KAVRAMLAR
Tebliğle kelime anlamları farklı olmakla birlikte, kavram olarak amaç ve
uygulamada benzer yahut özdeş olan başka kelimeler de vardır. Bunlar; davet; irşad,
vaaz, nasihat gibi kavramlardır. Tebliğ ve davet başta olmak üzere bu kavramlar sık
sık birbirlerinin yerine kullamlmıştır. Bu kavramları burada kısaca açıklamak
istiyoruz.
l.DAVET:
a) Sözlük Anlamı: Davet kelimesi, Arapça'da "de-a-ve" kökünden gelmekte
olup, rnastardır. Bu kelime sözlükte; "çağırmak, sesleiımek, adlandırmak, dua veya
beddua etmek, ziyatete çağırmak, propagandfl yapmak" gibi anlamlara gelir. 10
b) Terim Anlamı: Terim olarak davet kelimesi; "insanları Allah'ın birliğine
çağırmak ve İslam dinini insanlara anlatarak benimsetmeye çalışmak" şeklinde tarif
edilmiştir. İnsanlara iyiliği ernredip kötülükten vazgeçirmeye uğraşmak da davetin
kapsamına girmektedir. 11 Bu manada davet kelimesi irşad kelimesinin eş anlamlısı
olarak birbirinin yerine kullanılmaktadır. 12
•
c) Kur'an'daki Anlamı: Kur'an-ı Kerim'de davet kelimesi altı ayette 13 geçmekte
olup aynı kökten değişik türevleri 205 defa kullanılmış, hadis metinlerinde de çeşitli
vesilelerle yer almıştır. Davet kelimesi ve türevleri ayet ve hadislerde İsliim'a, İsliimi
ilkelerin uygulanmasına çağrı yanında Allah'a yakarış 14 insanların yeniden dirilip
rnahşere toplanmalan için kabirierinden çağrılmalan, 15 yemek ve ziyafete çağırmak 16
gibi değişik; marralarda kullanılmıştır.
Bu kefime, Kur'im-ı Kehm'de; "İsliim'a, fmana, Allah yoluna, Allah'ın kitabına,
hakka, hayra, kurtuluşa, hayat kaynağına ve eseıilige çağrı" gilii anlamlarda
kullanılmıştır. 17 Bütün bu açıklarnalardan da anlaşıldığı gibi davet; toplumda İsliimi
inanç, değer, norm ve davranışların kabul edilip uygulanmasını sağlamayı hedef alan
bir aksiyondur. Dolayısıyla hedef kitle olarak hem Müslümanlan hem de gayr-i
müslimleri kapsamına almaktadır.
2. İRŞAD:
a) Sözlük Anlamı: İrşad kelimesi, Arapça sözlüktc "doğru yolu bulup gösterdi,
hidayete erdi" anlamına gelen "ra-şe-de" fıil kökünden if'al kalıbına sokularak elde
10
11
12
13
14
15
16
17
Bkz. ei-Cevherl, ismail b. Hammad, es-S1hah Tacu'I-Luga ve Slhahu'I-Arabiyye, Daru'l-lim,
Beyrut 1979, 1, 403; ibn Manzur, Lisanu'l-Arab, 1, 986; Rağıb el-lsfehani, Ebu'I-Kasım Hüseyin b.
Muhammed, Müfredatu Elfazi'l-Kur'an, ed-Daru'ş-Şamiyye, Beyrut 1992, s. 315.
er-Razi, Muhammed, Mefatihu'I-Gayb, istanbul 1308, lll, 20; Mahfuz, Ali, Hidayetü'I-Mühşidin,
Kah ire 1958, s. 17.
Saka, Şevki, Kur'an-i Kerim'in Davet Metodu, Seha Neşriyat, 2. Baskı, istanbul1991, s. 28.
Bkz., Bakara, 2/186; Yunus, 13/89; Ra'd, 13/14; lbrahim, 14/44; Rum, 30/25; Mü'min, 40/43.
Bakara, 2/186; Yunus, 10/89; Ra'd, 13/14; Buhari, Da'avat, 26; Müslim, iman, 334.
Rum, 30/25.
Buhar!, Nikah 72; Müslim, Nikah, 107,110.
"Bkz., Saff, 61/7; Hadid, 57/8; Nahl, 16/125; Al-i lmran, 3/23; Ra'd, 13/14; Al-i imran, 3/104;
Mü'min, 40/41; Enfal, 8/24; Muhammed, 47/35; davet kelimesinin Kur'an'daki
değişik
kullanımıyla ilgili ayrıca bkz., Ragıb, el-lsfehanl, Müfredat. s.171,172.
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ
edilmiş olup, "doğru ve hak yola iletmek ve rehberlik yapmak"' anlamında kullamlan
bir mastardır. 18
b) Terirn Anlamı: Terim olarak irşad kelimesi ise; "akıl, nakil ve tesirli sözlerle
insanları gafletten uyandırıp hidayet ve doğru yolu göstermektir" şeklinde tarif
edilmektedir. 19 Bu işi yapan kişiye mürşid denir. Mürşid, doğru ve hak yolu gösteren
demektir. Şu halde irşatta; rehberlik, doğru yolu gösterme, hak ve hakikate davet söz
konusudur. Mürşidin amacı, insanları yalnız Allah'a ibadet ve itaate çağırmaktır. 20
Bu görevi peygamberler ve onlardan sonra da peygamberlerin yolundan giden Salih
mü'minler ve din bilginleri yerine getirirler.
c) Kur'an'daki Anlamı: İrşad kelimesi, Kur'an-ı Kerim'de yer alınamakla birlikte
21
rüşd kökü ve ondan türeyen kelimeler on dokuz ayette geçmektedir. "Hidayet,
doğruluk, isabet, hayır, fayda, reşid olma" manalarma gelen bu kelimeler mutlak
olarak veya insana nispet edilerek kullanılmış, bir ayette mürşid ismi dalaylı biçimde
Allah'a izafet edilmiştir. 22 Diğer bir ayette doğru yolu bulabileceklerin nitelikleri
Allah'ı kendilerine yakın bilip O'na yönelmek, davetine yönelmek, davetine icabet
edip inanmak şeklinde ifade edilmiştir. 23 Doğru yolu bulmuş olanların zikredildiği
bir ayette ise bu nitelikler, "Allah size imanı sevdirmiş, onu gönüllerinize
sindirmiş, küfrü, fıskı ve isyanı da çirkin göstermiştir" 24 cümleleriyle
belirtilmiştir. Rüşd kavramı, hadislerde "maddi ve manevi alandaki doğru yolu
bulmak" anlamında kullanılmıştır. 25
3. VAAZ:
a) Sözlük Anlamı: Vaaz kelimesi, Arapça'da "ve-a-za" kökünden gelmekte
olup, mastardır. Bu kelime sözlükte; "öğüt vermek, nasihat etmek, hatırlatmak,
26
uyarmak ve sakındırmak" gibi anlamlara gelir.
b) Terim Anlamı: Terim olarak vaaz kelimesi ise; "yapılan işlerin muhtemel
sonuçlarım anlatarak uyarmak, insanların kalplerini yumuşatarak iyiliğe özendirmek,
dünya ve ahiretle ilgili görevlerini bildirmek" şeklinde tammlanmaktadır. 27 Bu işi
yapan kişiye vaiz denir.
18
19
2
°
21
22
23
24
25
26
27
Enfal, 8/24; Muhammed, 47/35; davet kelimesinin Kur'an'daki değişik kullanımıyla ilgili ayrıca
bkz., Ragıb, el-lsfehani, Müfredat. s. 171,172.
lbn Manzur, Lisanu'I-Arab, ı, 1170.
Komisyon, Osman!Jca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, TÜRDAV, istanbul 1981, 1, 955, ll,
1544.
Abdulbak1, Muhammed Fuad, Mu'cemü'l Müfehres li ei-Fazi'I-Kurani'I-Kerim, Daru'I-Marife, Beyrut
1994, rşd maddesi.
Kehf, 18/17.
Bakara, 2/186.
Hucu rat, 49/7.
Topaloğlu, Bekir, "irşad", islam Ansiklopedisi, T.D.V.Yay., istanbul 2000, XX, 454.
Asım Efendi, Kamus Tercümesi, istanbul, 1304, lll, 178; Rağıb el-lsfehani, Müfredat, s. 876.
Bilgin, Beyza, Eğitim Bilimi ve Din Eğitimi, Ankara 1990, s.104; Bayraklar, Mehmet, Türkiye'de
Vaizlik Tarihçesi ve Problemleri, Istanbul, 1997, s. 17; Çakan, i. Lütfi, Dini Hitabet, Istanbul,
1998,s.59.
,:
DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
c) Kur'an'daki Anlamı: Vaaz kavramı, K,ur'an~ı Kerim'de çeşitli sigalarda yirmi'
beş ayette geçmektedir. 28 Bunlardan dokuzu mev'iza şeklindedir. Bu ayetlerde
Kur'an'ın bir öğüt kitabı olduğu, 29 İncil'in bir öğüt kitabı olduğu, 30 Tevrat'ın bir öğüt
kitabı olduğu/ 1 Hz. Peygamber'in güzel öğütle insanları Allah'ın yoluna davet
etmesi gerektiği, 32 cezaların bir öğüt olduğu, 33 Allah'tan bir öğüt geldiği 34 ve
peygamberlerin vaazla öğüt verdikleri anlatılmaktadır. Vaaz, din eğitiminde ve
öğretiminde önemli bir araçtır. Yaygın eğitimin vazgeçilmez bir unsurudur. Bu
nedenle bütün peygamberler ve onların sonuncusu olan Hz. Muhammed de yaptığı
35
tebliğ ve davette vaazdan büyük ölçüde istifade etıniştir.
4.NASİHAT:
a) Sözlük Anlamı: Nasihat kelimesi, sözlükte; "öğüt vermek, vaaz etmek,
samimi davranmak. am eli ihlaslı yapmak, iç alemi saf ve temiz yapmak, halis tövbe
ve sevgisinde samimi olmak"36 gibi marralara gelmektedir.
b) Terim Anlamı: Nasihat kelimesinin terim anlamı ise; ameller~ kötülüklerden,
hilelerden, gösterişten ve yanlışlardan kurtarıp temize ve doğruya kavuşturmak
amacıyla tebliğ ve telkinde bulunma vasfına sahip kimselerin, öfke, intikam veya
menfaatten uzak bir şekilde, muhatabın aklının idrak edebileceği bir ölçüde Hakk'ı
açıklamak ve söylemektir. 37
Nasihat, "dinleyenlerin kalplerini yumuşatacak bir tarzda idare-i lisan ile
insanlara dünyevi ve uhrevi vazifelerini öğretmekten, onlara Cenab-ı Hakk'ın sevap
ve azabını ilitar ile kendilerini doğru yola sevk etmekten ibarettir. "38
c) Kur'an'daki Anlamı: "Kendisine öğüt verilen kimsımin dünyevi ve uhrevi
iyiliğini istemek" diye de tarif edilen nasihat, Kur'an'da değiş& kalıplarda geçmt!kte
40
olup, öğüt vermek, tavsiye etmek/ 9 bir kimsenin iyiliğini istemek, Allah ve
Resulüne en samirniyetiyle bağlanmak41 gibi marralara gelir ve peygamberlerin temel
görevleri arasında yer alır. 42 Nasihat verenin güvenilir olması gerektiğine de dikkat
çekilir. 43
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
Abdulbaki, M. Fuad, ei-Mu'cemü'I-Müfehres, s. 755.
Al-i imran, 3/138.
Maide, 5/46.
A'raf, 7/143.
Nahl, 16/125.
Bakara 2/66.
Bakara 2/275.
Komisyon, islami Kavramlar, Ankara 1997, s. 715.
Firuzabadi, Mecdüddin Muhammed b.Yakub, ei-Kamusu'J-Muhit, Daru'I-Fikr, Beyrut 1995, s. 222;
Ragıb, Müfredat, s. 808.
Cürcani, Seyyid Şerif, Kitabu't-Tarifat, Daru'r-Reşad, Kahire trs, s. 269.
Bilmen, ömer Nasuhi, Vaaz ve Vaizler, Şebilü'-Reşad s. 266.
Kasas, 28/20.
Yusuf 12/14.
Tevbe, 9/91.
Araf 7/62.
Araf 7/79.
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ
Hadislerde nasihat, "samimi ve iyi niyetli olmak" 44 ve bütün mü'rninlere öğüt
vermek şeklinde anlaşılmıştır. Bunun anlamı, onlara bilmediklerini dini konuları
öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, şefkatli davranmak, büyüklere
saygı küçüklere sevgi beslemek ve bıktırmamak şartıyla güzel öğütler vermektir. 45
Peygarnberirniz, (s.a.v) bir hadislerinde nasihatin önemine işaret ederek, şöyle
buyurmuştur: "Din ancak nasihattir." Kim içindir, Ya Rasulallah! diye sorulduğunda
ise, "Allah için, kitabı için, Resulü için ve Müslümanlarm önderleri ve tamamı için"
diye açıklamada bulunmuştur. 46
1. Allah içiri nasihat: Allah'a iman etmek, kemal sıfatıarını kabul etmek, ibadet
ve itaat etmek, nimetlerine şükretmek, bela, eza ve musibetlere karşı sabretmek,
O'nun rızasına nail olmak için ihlas ve samirniyetle çalışmak ve başkalarını da buna
teşvik etmektir. Allah'a karşı olan görevirnizi, insanlara karşı olan görevlerimizden
daha önde tutmak; diğer bir ifadeyle Allah'ın hakkını insanların hakkına tercih
etmektir. 47
2. Kitabı için nasihat: Kur'an'ın Allah tarafından Hz. Muhammed (s.a.s)'e
gönderildiğine, mucize olduğuna, onunla amel edilmesi gerektiğine, huşu ve tazim
ile okunmasına, başkalarına öğretilmesine, ihtiva ettiği emir ve yasakların tamamına
uyarak iman ve tasdik etmektir.
3. Rasulullah için nasihat: O'nun peygamberliğini ve getirdiği ilahi haberleri
tasdik etmektir. Aynca onun getirdiği ve ümmetine tebliğ ettiği İslam dinini yaymaya
çalışarak bütün fiili ve sözlü davranışlarında O'na itaat etmek, yasak kıldıklarından
da sakınmaktır. Nitekim Yüce Allah, "Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne
yasakladıysa ondan da sakının ,rıs buyurmaktadır.
4. Müslümanların önderleri için nasihat: Müslümanları idare edenler hak ve
doğruluk üzere bulundukları sürece onlara yardım ve itaat etmektir. Hata ve gaflete
düştükleri zaman ise, onlara, yapıcı ve usulüne uygun bir tarzda, öğütlerde
bulunmaktır. Nitekim Hz. Ömer, tayin ettiği Valilere İslam'a davet ve tebliği emanet
olarak verdikten soma şu hükmünde yer aldığı yazılı bir emri de kendilerine
iletrnişti: "Sizi insanları dövmek ve hor görmek için değil, onlara dinlerini ve din ile
ilgili olan işlerini öğretmek için vali olarak gönderiyorum. ,,49
5. Bütün Müslümanlar için nasihat: Ayrım yapmaksızın bütün Müslümanlan
irşat etmek ve onlara yardımcı olmalıdır. Onları incitmemek, ayıplarını ifşa
etmemek, gıybet ve dedikodularını yapmamak, varsa hata ve yanlışlarını; onları
rencide etmeden düzeltmektir. Onlara karşı "iyiliği emretmek, kötülükten
44
45
46
47
46
49
Buhari, iman, 42; Müslim, iman, 229; Ebu Davud, Edeb, 67.
Bayraklar, Mehmet Faruk; Türkiye'de Vaizfik Tarihçesi ve Problemleri, istanbul1997, s. 24.
Buhart, lman, 42; Müslim, iman, 23; Ebu Davud; Edep, 59; Tirmizi, Birr, 17; Nesai, Bey'at, 31.
Karaman, Fikret, Hz. Muhammed (a.s)'in Evrensel Tebliğ Metodu ve iman Aksiyonu, Elazığ
1994, s. 66, 67.
Haşr, 59/7.
Karaman, F. a.g.e., s. 67, 68. 50.
DiY ANET iLMi DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
sakındırmak" görevini yerine getirerek; büyüklere saygı, küçüklere ise şefkat ve
merhametle yaklaşılmasını sağlamaktır. 50
Buraya kadar açıklamaya çalıştığımız kavramlar, aşağı yukarı aynı anlamda
birbirinin yerine kullamlan kavramlardır. Bu kavramları açıkladıktan soma şimdi de
Kur'an'ın tebliğ ve davet metodunu açıklamaya geçebiliriz.
C- KUR'AN'IN TEBLİG VE DAVET METODU:
Metot, "herhangi bir gayeye ulaşmak için tutulan doğruluğu ve güvenirliği
denemniş, en kısa yoldan sonuca götüren, mantıklı hareket tarzı" 51 diye
tanımlamnaktadır. Metot, her ilmin temelini teşkil ettiği gibi; İslami davetin de
temelini oluşturur.
Davet faaliyetinden müspet netice alabilmemiz için, bu iş; planlı, programlı;
metotlu ve muntazam bir şekilde yapılmalıdır. "Usulsüz vusul olmaz" prensibi bu
konunun önemini çok güzel bir şekilde açıklamaktadır.
'Davette' metot, davetin varlığının bina edildiği ayrılmaz bir parçasıdır: Davete
konu olan mesajın yüceliği, davetin kitlelere yayılabilmesi için yeterli ve yegane
faktör değildir: Metotsuz ya da etkileyici iletişiiDin temel ilkelerinden yoksun bir
davetin, mesajı insanlara aktarmada yetersiz kalacağı, sosyal psikologların yaptığı
araştırmalarda da ortaya konulmuştur. Dolayısıyla günümüzde yapılan İslami
iletişiiDin ya da davetin amacına ulaşahilmesi için; İslam'ın temel kaynakları
çerçevesinde, sosyal psikoloji ilminin tespit ettiği metodik esasların dikkate alınması
gerekmektedir. 52
İslam'ın birinci temel kaynağı olan Kur'an; insanları nasıl ikna ederek onlara
Allah'ın varlığını ve birliğini kabul ettinneye çalışmıştır? Yine Yüce Allah, Kur'an'da
koymuş olduğu prensipleri insanlara benimsetirken nasıl bir yol takip etmiştir?
Kur'an'm bu hususta ortaya koyduğu deliller nelerdir? İşte bu gibi sorulara ayetler
ışığında cevap verildiğinde Kur'an'ın tebliğ ve davet metodu da ortaya çıkmış
olmaktadır. Kur'an'ın tebliğ ve davet metodunu en özlü bir şekilde şu ayette
açıklamınş olduğunu görmekteyiz:
"(Ey Muhammed!) Sen, Rabbin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve
onlarla en güzel şekilde mücadele et. Çünkü Rabbin, kendi yolundan sapanları
en iyi bilendir ve O, hidayete erenleri de en iyi bilendir. " 53
Bu ayetteki "hikmet ve güzel öğütle Rabbinin yoluna; yani İs !dm dinine çağır"
ifadesi açık ve kesin bir emirdir. Ama kimlerin hikmet ve güzel öğütle Allah'ın
yoluna çağrılacağı ayette belirtilmemiştir. Müşrikler, Kitap Ehli, münafıklar ve
°
5
51
52
53
Karaman, F. a.g.e., s. 68.
Hançerlioğlu, Orhan Felsefe Ansiklopedisi (Kavramlar ve Akımlar), istanbul 1979, IV, 151;
Pazarlı, Osman, Din Eğitim ve Öğretiminde Genel Metotlar, istanbul, 1967, s. 4-5; Önkal, Ahmet
Rasulullah'm islama Davet Metodu, Konya 1984, s26.
Güner Osman, "islami iletişimde Metodik Esaslar", Diyanet ilmi Dergi, Cilt: 38, Sayı: 4, Ankara
2002 s. 106.
Nahl, 16/125.
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ
Müslümanlar, acaba bunlardan hangisi bu davetin muhatabıdır? Ayette mefulün
zikredilmemesi; hitabın umumi oluşuna işaret etmektedir. 54 Kur'an, tek bir zümreyi
hidayete çağırmak için değil, bütün insanları hidayete erdirmek için gönderilmiş bir
kitaptır. O halde bütün insanlar bu kapsama girmektedirler.
Allah yoluna hikmet ve güzel öğütle çağırınayı ve en güzel biçimde mücadele
etmeyi emreden bu ayet, İslam'da davet metodunu ortaya koymaktadır.
Ayetin açık ifadesinden anlaşıldığına göre, Kur'an, davet edilmek istenen
insanları üç grup halinde değerlendirmekte ve bunların her birine ne şekilde hitap
edilmesi gerektiği belirtilmektedir:
1. Allah yoluna hikmetle çağırmak.
2. Allah yoluna güzel öğütle çağırmak.
3. En güzel bir biçimde mücadele etmek.
1- Allah Yoluna Hikmetle Çağırmak:
Allah yoluna hikmetle davet edilecek olanlar, gerçeği öğrenmek isteyen,
anlayışlı ve olgun insanlardır. Onlara karşı ancak kesin delillerle konuşmak doğru
olur ki, o kesin delil de hikmettir. Burada hikmet kavramını kısaca açıklamak
istiyoruz.
Hikmet Kavramının Anlamı:
a) Sözlük Anlamı:
Hikmet kelimesi h-k-m fiilinden türeyen bir mastardır;. Hükm, bir güç,
tahakküm karar verme, hakimiyet, yönetme, idare etme, ihkam, hakem manalarma
gelmektedir. Ayrıca, Araplar, atı gemlemeğe de "hukm" derler. 55 Demek ki,
hükümde zaptu rapt altına alma anlamı vardır. Hakerne fiili, tefil babına
nakledildiğinde hakem tayin etmek demek olur. Hakim ise, insanlar arasındaki
anlaşmazlıkları çözmek için şeçilen kişidir. 56 Hüküm, Türkçe'de kullanıldığı şekliyle
"hakimiyet" kelimesinin de karşılığıdır. Bu manada hüküm veya hakimiyet, sahibinin
57
gücü üstünde hiçbir gücün bulunmaması anlamına gelir.
İbn Manzur, hikmetin, Allah'a nispet edildiğinde, "Üimlerin en üstünüyle en
nesnelerin·en üstününü bilmekten ibaret" olduğunu belirtir. Buna göre hikmet sahibi
veya haK'rm olmak demek, "sanatların inceliklerine derinlemesine vakıf olup,
gereğini en sağlam ve kusursuz bir şekilde ve yerine getirmek" demektir. Hikmet,
nispet edildiği durumlarda ise aşırılıktan uzak olma, dengeli orta yol üzere bir tutum
izleme, adalet niteliği taşıma anlamına gelmektedir. Buna göre bir kimsenin hakim
58
olduğu söylendiğinde tecrübelerin onu böyle kıldığı kastedilmektedir. Klasik
54
55
56
57
58
AIGsi, Şihabuddin Mahmud, Rühu'I-Meani fi Tefsiri'I-Kur'ani'I-Azfm ve's-Sebi'I-Mesani, Beyrut trs.
XIV, 254.
Rağıb el-isfehani, Müfredatü Elfazi'l Kur'an, Darüi-Kalem, Beyrut, 1992, s. 127.
ünal, Ali, Kur'an'da Temel Kavramlar, Nil Yay. iizmir 1999, s. 166.
ibn Haldun, Mukaddime, tre. Süleyman Uludağ, Dergah Yay. istanbul1988; 1, 427.
ibn Manzur, Lisanu'I-Arab. XII, 140-145.
DİY ANET iLMi DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
lügatiarın verilerini modem tarzda yeniden deriemiş olan Lane, hikmetin ilim ve
hüküm ile alakası yanında davranış ile alakasına da dikkat çekmiştir: Buna göre
hikmet; akli melekenin hem ilmi hem de arneli niteliğini göstermektedir. Bu nitelik
sayesinde insan yalnızca nesnelerin hakikatini değil, ona göre davranınayı da bilir.
Allah için kullanıldığında ise hikmet, nesneleri bilmek ve en kusursuz biçimde var
eylemek anlamına gelmektedir. 59
60
İbn Düreyd; "hikmet mü'minin yitiğidir" hadisini açıklama sadedinde hikmete
şöyle mana vermiştir: "insanı uyaran, harekete geçiren; soylu davranışa çağıran ve
kötü olan her şeyden alıkoyan her kelime (söz ve hadis) bir hikmettir. Bazı şiirler
hikmettir, bazı belagatlı stilde olanlar ise sihirdir." Onun vermiş olduğu bu mana
Arap lügatçilerinin vermiş olduğu manalardan farklıdır. 61
Hikmet kelimesi, islam düşünce tarihinde çoğu zaman felsefe ile aynı anlamda
kullanılmıştır. Kindi, hikmeti bir fazilet, iyi olanın tatbiki olarak görür ve hikmeti,
külli şeylerin hakikatleri ve bilgisi, hakikatleri yönünden sevilen şeyin kullamlması
olarak tanımlar. Hikmet bu kullanılışıyla felsefeden ayrılmaktadır. Yani her felsefe
hikmet olabilir, fakat her hikmet felsefe değildir. Bu da bize hikmetin, felsefeden
daha geniş bir anlamı olduğunu göstermektedir. 62
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, hikmet kelimesine tek bir mana vem1ek
mümkün değildir. Bu kelime, Allah'a izafe edildiğinde başka anlam, insanlara izafe
edildiğinde ise, başka anlam kazanınaktadır. Ayrıca bu kelimenin davranışlarla da
ilgisi bulunınaktadır.
b) Kur'an'da Hikmet Kavramınm Kullanılışı:
63
H-k-m maddesi fıil, masdar ve isim olarak Kur'an'da 210 defa kullanılmıştır.
Hikmet kelimesi ise, Kur'an'da 20 yerde geçmektedir. 64 Bu kelime kendi başına
kullanıldığı gibi en çok "kita kelimesi" başta olmak üzere çeşitli kelimelerle birlikte
de kullanılmıştır. Burada bazı ayetlere değinerek hikmetin Kur'an'da nasıl
kullanıldığını görmeye çalışacağız.
Kur'an terminolojisi üzerine günümüze ulaşmış en eski metinlerden biri olan
Mukatil b. Süleyman'ın el-Vücuh ve'n-nazair adlı eserinde hikmetin beş vechi olduğu
belirtilmiştir. 65
1. Kur'an'da emir ve nehiy kabilinden geçen öğütler: ".. Allah'ın sizin
üzerinizdeki nimetleri ve sizi irşad etmek gayesiyle size indimuş olduğu Kitap
ve hikıneti hatırlayın, dile getirin ... ' 66 ayeti buna örnektir.
59
60
61
62
63
64
65
66
Kutluer, lihan, ilim ve Hikmetin Aydtnltğtnda, iz Yay., istanbul 2001, s.119.
ibn Mace, Zühd,15; Tirmizi, ilim, 19.
Tan, Bilal, Kur'an'da Hikmet Kavramt, Pınar Yay., istanbul 2000, s. 23.
Bayrakdar, Mehmet, Islam Felsefesine Giriş, T.D.V.Y., Ank. 1997, s. 23.
Abdülbaki a,g.e. s. 269-273.
Abdulbaki, a.g.e., s. 271.
ei-Belhi, Mukatil b. Süleyman, ei-Eşbah ve'n-Nezairu Fi'I-Kur'ani'I-Kerim, Kahire, 1975, s. 28-29.
Bakara, 2/231; Al-i imran, 3148; Nisa, 4/113.
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERi iLE iLGiLi KA VRAMLARJN ANALiZi
2. Anlayış ve ilim anlamında hüküm: Kur'an'da Hz. Yahya ıçın söylenen
"Yahya! Kitaba var kuvvetinle sarıl" dedik ve henüz çocuk iken ona hüküm
67
verdik" buradaki hüküm, hikmet terimiyle aynı anlamda kullanılmıştır. Lokman'a
verilen hikmet68 de anlayış ve ilim anlamıyla hikmettir. Taberi, Hz. Yahya'ya
çocukken verilen hükmün kitabı anlama gücü olduğunu nakleder. 69 Lokman'a verilen
hikmet ise, nübüvvetin dışındaki anlayış, akıl; sözde isabet, doğru ve gerçek
bilgidir. 7 Kurtubi, Lokman'a verilen hikmetin dinde ince anlayış ve akıl olduğunu
belirtir. 71 Alüsi ise; insan nefsinin kemale ermesiyle; ortaya çıkan ve elde edilen ilim
ve gücü nispetince faziletli arnellere tam bir meleke kazanmakla tamamlanan
olgunluk olarak tefsir etmektedir. 72
3. Nübüvvet: İbrahim soyuna verilen kitap ve hikmetten 73 kasıt nübüvvettir. Hz.
Davud'a verilen hikmee 4 de nübüvvet anlamındadır. Taberi, bu ayetleri yorumlarken
Hz. Davud'a verilen mülkün siyasi otorite, hikmetin ise nübüvvet olduğunu
belirtmekte, böylece onun şahsında siyasi ve manevi otoritenin birleştiğini
75
vurgulamaktadır. Kurtubi ve İbn Kesir de buradaki hikmetten maksadını nübüvvet
olduğunu söylemektedirler. 76
4. Kur'an'nı tefsiri, "0 hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet nasip edilmişse
doğrusu, büyük bir hay~a mazhar olmuştur" 77 ayetinde, Kur'an'ın te fs iri
kastedilmektediL Taberi, bu ayette geçen hikmeti, "söz ve fiilde isabet" şeklinde
yorumlamıştır. 78 Kurtubi, kendisine hikmet ve Kur'an verilen kimse geçmiş kitapların
bütün faziletli ilimlerini almış demektir 79 şeklinde; Ebu's-Suud ise, arnelin ilme ,
80
uygunluğu olarak tefsir eder. Şevkani de ayette geçen hikmetin akıl ve anlayış
81
olduğunu söyler.
5. Kur'an: "Allah'ın yoluna hikmetle ... davet et" 82 ayetiyle Kur'an kastedilmektedir. Taberi, burada zikredilen hikmeti vahiy ve kitap olarak yorumlar. 83 Hikmet
kelimesi, fesattan, çirkinlik ve kötülükten alıkoymak anlarnalarına da geldiğinden
°
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
Meryem 19/12.
Lokman; 31/12.
Taberi, a.g.e., XVI, 55.
Taberi, a.g.e., XXI, 67; ibn Kesir, a.g.e., lll, 445.
Kurtubi, a.g.e., XIV, 59.
AIOsi, EbO'I-Fadl Şihabuddin Seyyid Muhammed, ROhu'/-Me'anf fi Tefsfri'/-Kur'ani Ve's-Seb'i'/Mesanf Daru ihyai-t TOrasi'I-Arabi, Beyrut trs., XXI, 83.
Nisa, 4/54.
Baka ra, 2/251; Sad, 38/20.
Taberi-, a.g.e., XXIII, 136.
Kurtubi. a.g.e., lll, 258; lbn Kesir, a.g.e .. 1. 413.
Bakara, 2/269.
Taberi, Tefsir, lll, 89.
Kurtubi, a.g.e, lll, 330.
Ebu's-Suud, a.g.e., 1, 262.
Şevkani, Mııhammed b. Ali b. Muhammed, Fethu'/-Kadfr, Daru'I-Fikr, Beyrut trs., 1, 289.
Nahl, 16/125.
Taberi, a.g.e., XIV, 194.
DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
dolayı gelmiş geçmiş bütün vahiyler hikmet olarak değerlendirilmiştir. 84 Ayette
geçen hikmet kelimesi başlıca şu manalara gelmektedir:
a) Doyurucu ikna edici; aynı zamanda -karşısındaki insanların kültür seviyesine
göre- bilimsel ölçüde delilerle davet etmek.
b) Gerçeği yansıtır mahiyetteki belgelerle davet etmek.
c) İnsanlara yarar sağlayacak, akıllara ışık tutacak vicdanlarını harekete
geçirecek misallerle davet etmek. 85
Müfessirler genelde hikmeti akıl, anlayış, doğru görüş, bilgi ve bildiğiyle ameı
etmek, 86 insanın gücü ölçüsünde, varlıkların bütün hallerini olduğu gibi bilmek, 87
88
yapılan işin, bilgi gereğine uyması şeklinde tanımlannşlardır. Kişi bildiğiyle amel
etmedikçe ona hekim deıunez. Hikmet, Allah'ın kalbe ilham ettiği doğru bilgi
şeklinde tarif edilir. İnsanın teorik bilgileri elde ettikten sonra gücü oranında üstün
işler yapma yeteneğini kazanması hikmettir. Yani hikmet, illet ve sebepleri bilerek,
gayeye isabet edecek şekilde arneli ilme, ilmi arnele uydurmaktır. Bunun için
kendine hikmet verilene birçok hayır verilmiş olduğu bildirilmiştir. 89
c) Hadislerde Hikmet Kavramının Kullanılışı:
Hikmet terimi, Kur'an'da geçtiği gibi hadislerde de geçmektedir. Hikmet'in
hadislerde kullanılış şekliyle Kur'an'da kullanılış şekli arasında pek fark yoktur.. Hz.
Peygamber bir hadislerinde: "Hikmet, mü'minin yitiğidir. Onu nerede bulursa
90
alsın" buyurarak doğru söz ya da bilginin nerede bulunursa bulunsun mutlaka
alınınasi gerektiğini bildirmiştir.
Başka bir hadislerinde de: "Şüphesiz şiirin bir kısmı da hikmettir" 91 buyurarak,
şiirin hikmet'i
ifade edebilecek sözlerden de oluşabileceğini bildirrnektedir.
Hz. Peygamber, bazen sahabilerin faziletlerini belirtmek amacıyla onların,
92
şahsiyetlerini hikmete nispet etmiştir. "Ben hikmet eviyim. Ali onun kapısıdır"
buyurarak, nebevi şahsiyetinin, hikmetin en üst seviyede tezahür etmiş şekli
olduğunu belirterek, hikmetin ilim, nübüvvet ve sünnet kavramlarıyla bağlantısını
vurgulannştır. 93 Rivayetlere göre Hz. Peygamber İbn Abbas hakkında şu dualarda
94
bulunmuştur: "Allah'ım ona hikmeti ve Kitab'ın te'vilini öğret."
84
85
86
87
88
Kurtubi, a.g.e., lll, 330.
Soysaid ı, Mehmet, Dini Hitabet, Bizim Büro Basımevi, Ank. 2002, s. 59-60.
Mücahid b. Cabir'ii-Mahzumi't-Tabii Ebu'I-Haccac, Tefsiru Mücahid Menşuratü'l-ilmiyye, Beyrut trs.,
ll, 503; Abdurezzak b. Hemmam San'an'l, Tefsiru'/-Kur'an, Mektebetür-Rüşd, Riyad 1989, lll, 105.
Şevkani, a.g.e., 1, 288.
Razi, Fahruddin EbO Abdiilah Muhammed b. Ömer, et-Tefsiru'l-Kebir, (Mefatihu'I-Gayb), Beyrut
1997, IX, 118:
89
Yazır, Elmalı, Ma hummed Hamdi, Hak Dini Kur'an Dili, istanbul, Trs., VI, 271; Ateş Süleyman,
Yüce Kur'an'm Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, istanbul Trs., VII, 63.
90
ibn Mace, Zühd, 15; Tirmizi, ilim, 19.
Buhari Edep, 90; Tirmizi, Edep, 69; ibn Mace, Edep, 41.
Tirmizi, Menakıb, 20.
Kutluer a.g.e., 136.
ibn Mace, Mukaddime, 111; Ahmed b. Hanbel, ei-Müsned, Müesseseti Kurtuba, Mısır trs., 1, 269.
91
92
93
94
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ
.,.• ,,,,, .,. ' ·• .,,. · ..
Hadislerden anlaşıldığına göre hikmet; ilim, doğru ve gerçek söz, isabetli
hüküm verme gibi anlamlara gelmektedir.
2- Allah Yoluna Güzel Öğütle Çağırmak:
Güzel (Öğüt (Mev'ize-i Hasene): Mev'iza-i hasene, iyilikle öğüt vermek, ikna
edici, doyurucu deliller getirmektir. Böylece öğüdün iyilikle, güzel bir üslupla
yapılması gerekir. Allah yoluna güzel öğütle davet edilecek olanlar ise, sağlam
karakterli, güzel huylu, iyi kalpli, zarif ve duyarlı bir vicdana sahip ve öğüt kabul
eden insanlardır. Bu tür insanları Allah yoluna, güzel, tatlı, çekici ve doyurucu
öğütlerle davet etmek gerekir. Çünkü bilgisiz, hikmetsiz, kaba davetle, taassupla
hareket etmenin bir yararı olmaz. Ancak hikmet, tatlı dil gönülleri etkiler, insanları
yumuşatır, yoldan çıkanları yola getirir.
Ayette ifade edildiği gibi davet ederken güzel bir öğütle davet etmek lazımdır.
Sakin ve yumuşak olarak kalplere sızmak gerekir, tatlılıkla duyguların derinliklerine
inmeli ve asla zorlamaya ve gereksiz sıkmalara baş vurulmamalıdır. Bilmeyerek veya
iyi niyet eseri olarak yapılan hatalar yüze vurulmamalı, ortaya dökülmemelidir. Öğüt
verirken yumuşak davranmak ve tatlılıkla hareket etmek çoğu kere katı kalpleri
hidayete getirir. Nefret besleyen gönülleri ferahlatır, sıkıştırma ve korkutma ile
vanlamayan hayırlar elde edilir.
3- En Güzel Bir Biçimde Mücadele Etmek:
En güzel bir biçimde mücadele etmek, daha ziyade dini eğitimden uzak, yabancı
kültürün tesiri altında kalıp dine, dindara saygı duymayan; üstelik yıkıcı, bozucu
faaliyetlerde bulunan inkarcı veya çok şüpheci inatçılam karşı yapılır. Mücadelenin
günün şartlarım, sosyal yapının özelliklerini, muhatabın tutum ve dayanaklarını dikkate
alarak sistemli, seviyeli, şuurlu bir şekilde yapılması gereklidir. 95
Ayette geçen "mücadele" kelimesi, cedel kökünden müffiale kalıbında bir
mastardır. "Aşırı ölçüde tartışma, bir işi sağlam yapma, mücadele eden iki kişiden
birinin diğerini fıkren ınağlup etmesi, güreşrnek ve bir insanın arkadaşını sert yere
96
düşürmesi" gibi marralara gelınektedir.
Münakaşalardan müspet bir netice elde etmek oldukça zor bir iştir. Karşılıklı
olarak bir takım fikirlerin çatışması sonucunda, genellikle yorgunluktan ve
97
dargınlıktan başka bir şey hasıl olmaz. Bunun için Kur'an, karşı tarafla ınutliik
olarak mücadele yapmayı pek tavsiye etmemiş, ancak ille de mücadele etmek
gerekirse bunun en güzel şekilde yapılmasını istenıiştir. 98 Muhatabı kötüleyerek,
onun şahsiyetini rencide ederek değil, ona karşı nazik ve anlayışlı davranarak hareket
etmeyi, iyi bir netice elde edilmesi bakımından önemli saymaktadır.
95
96
97
98
er-Razi, Fahruddin, Mefatihu'I-Gayb, istanbul 1308, V, 374; ei-Beydavi, Ebu'I-Hayr Abdullah b.
ömer b. Muhammed, Envaru't-Tenzil ve Esraru't-Te'vil, istanbul1896, 1, 686.
Rağıb el-isfahani, Müfredat, s. 87.
Saka, a.g.e., s. 206.
Bkz., Ebu's-Suud, Mehmet b. Muhyiddin el-lmiidi, irştıdü'I-Ak/i's-Se/im ila Mezaya'/-Kur'ani'IAzim, istanbul1890, VI, 426.
DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
Karşıdaki insanın üzerine fazla yükleınneksizin; onu kötülemeden tartışmak
gerekir ki, muhatap da kendisini davet eden kimseye güvensin ve tartıştığı insanın asıl
gayesinin münakaşa edip üstünlük sağlamak ol~dığını, sadece ikna edip hakikate
ulaştırmak olduğunu kabul etsin. İnsan nefsinin bambaşka bir kibri ve inadı vardır.
Yumuşaklıkla hareket edilmedikçe insanın savunduğu fikirlerden döınnesi mümkün
ohnaz. İnsan, hezimet duygusunu hissettiği müddetçe asla gerçekleri kabul etınez.
Tartışma yapılırken hemen işe nefıs karışır ve nefsin değerleriyle savunulan gerçeklerin
değeri birbirine girer. Kalabalık topluluklar önünde savunulan fıkirlerden vazgeçmek,
insanın şahsiyetini yitirmesi ve saygınlığını kaybetınesi manasını taşır. İşte bu yüzden
insan, savunduğu fıkirlerden kolay kolay vazgeçmez. Çok ince olan bu hassasiyeti
ancak güzel şekilde yapılan tartışma hertaraf eder. Karşıdaki insana şahsiyetine saygı
duyulduğu hissi verilip, tartışan kimsenin gayesinin muhatabını alt etınek ve üstün
gelırıek olmadığı, sadece gerçekleri ortaya sermek ve bu gerçekleri ona da kabul
ettiımek olduğu hissettirilırıelidir. Davetçi, muhatabına, Allah yolunda tartıştığını, kendi
şahsiyeti için değil, Allah için mücadele ettiğini hissettirmelidir. Yaptığı davette başarılı
olabilmesi için, kendi görüşünün başarı kazamp, karşısındakinin görüşünün rrıqğlup.
99
olduğunu göstermek gayesini gütıllediğini açıkça ortaya koyrnalıdır.
Davet eden kişinin hamasi duygusunu ve heyecanını dinciirmek için ayet-i
kerime kimin doğru yolda olduğunu kimin doğru yoldan saptığını en iyi bilenin Allah
olduğunu belirtiyor. Ayrıca tartışırken mugalata/demagoji yapmanın lüzurnsuz
olduğu; kişinin sadece gerçekleri beyan etınekle memur olduğu, gerisini Allah'a
100
bırakmak gerektiği belirtilmektedir.
D- KUR'AN'DA Dİ GER DAVET YÖNTEMLERİ
1- Şefkat ve Merhametle Davet Etmek:
"Şefkat ve merhamet, katı kalpliliği yumuşatan, kin ve düşmanlığı eriten,
nefretin yerine muhabbeti ikame eden, insanları birbirine yaklaştıran ve bağlayan.
bir, duygudur" 101 Bu.itibarla tebliğ görevini icra eden kimse insanlara karşı şefkat ve
merhametli olmalıdır. Nitekim Müslümanların merhametli olması, Kur'an'ın enırettiği
bir husustur. Davetçi ise, her Müslümandan daha çok merhametli olmak zorundadır.
Başkalarına karşı şefkatli ve merhametli olmayan bir kişi, onların iyiliğini isteyebilir
mi? Halbuki davetçi, insanların cehennem ateşinden kurtulup Allah'ın rızasına
kavuşmasını sağlamak için gayret sarfeden kimsedir. O kendisi için sevdiği bir şeyi
102
başkaları için de sever.
Kur'an'da Hz. Peygamber'in merhametli, olması sebebiyle, insanların onun
etrafına toplanmış olduğu, aksi halde katı kalpli olmuş olsaydı etrafındakilerin
dağılıp gitmiş olacakları beldilmektedir.
99
Kutup, Seyyid, Fi Zlfali'I-Kur'an, Terc: E. Saraç,
° Kutup a.g.e., IX, 263.
10
101
102
Önkal, a.g.e., s. 328.
Saka, a.g.e., s. 78.
i.
H. Şengüller, B. Karlıağa, istanbul1992, IX, 263.
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ
"(Ey Muhammed!) Sen, Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak
sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından
103
dağılıp giderlerdi. "
Bu ayet, davetçinin merhametli ve güler yüzlü olmasının önemi üzerinde
durmaktadır. Soğuk ve katı yürekli insanlardan hiç kimsenin hoşlanmadığı bir
gerçektir. Herkes müsamahakar ve güler yüzlü insanların etrafında toplanır. 104 Güler
yüzlü bir çehrenin ve tatlı bir çift sözün her insan, üzerinde müspet bir tesir
bıraktığını kim inkar edebilir? Hz. Peygamber'de güler yüz, müsamaha ve merhamet
o kadar engindi ki, O'nun hiçbir kimseye bağırıp çağırdığı görülmemiştir. Enes b.
Malik bu konuda şöyle demektedir: "Hz. Peygamber'e on sene hizmet ettim, bir kere
dahi bana (canı sıkılıp) of demedi. Yaptığım bir iş için, "niçin böyle yaptın veya
105
şöyle yapsaydın" demedi.
İyilik ve müsamaha yönünden Hz. Peygamber'in hayatı
eşsiz örneklerle doludur. Burada bir örnek veımek istiyorum:
Bir gün İslamiyete tam ısınmannş bir bedevi, Hz. Peygamber'in huzuıuna
gelerek O'ndan bir şeyler istedi. Rasulullah da bu fakir adama yardımda bulundu.
Adam kalkıp giderken Hz. Peygamber ona: "seni memnun edebildim mi?" dedi.
Adam: "hayır memnun değilim, bunlar da bir şey mi sanki!" diye söylendi. Adannn
bu nezaketsiz davranışına karşı orada bulunan Sahabiler, son derece kızdılar ve
bunun üzerine yürümek istediler. Hz. Peygamber, onlara durmalarını işaret ederek,
evine gidip bu adama başka şeyler daha getirip verdi. Tekrar ona: "şimdi seni
memnun edebildim mi?" diye sordu. Adam da: "evet yardımda bulundun, Allah,
ehline ve aşiretine hayır versin" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber ona: "öyleyse
gel, biraz önce kızdırdığın insanlara bu menmuniyetini açıkla da, sana olan
düşmanlıklarını gider" dedi. Adam içeri girip Müslümanların huzurunda Hz.
Peygamber'den memnun olduğunu belirtti. 106
İşte Hz. Peygamber'in bu ölçüdeki şefKat ve müsamahası insanları İslamiyete
çekiyor ve onlara İslamiyeti benimsetmiş oluyordu. Bütün peygamberler
gönderilclikleri insanlara karşı hep böyle merhametli ve müsamahakar
davranmışlardır. İşte davetçinin de muhataplarına karşı bu derece şefkatli ve
merhametli olması gerekmektedir.
2- Muhatabı, Yumuşak Söz, Tatlı Dil ve Güzellikle Davet Etmek:
Fikir ve inançların değiştirilmesinde insanı etkileyen unsurlardan biri de
şüphesiz ki yumuşak söz ve tatlı dildir. Yumuşak söz ve güler yüze karşı insanların
büyük zaafı vardır. Güler yüzlü ve yumuşak sözlü insanlar, toplum içinde her zaman
sevilir ve sayılırlar. Onlara karşı sıcak bir ilgi, yakın bir alaka, hiç eksik olmaz. İslam
davrandın! Şayet
103
104
105
Ali-i imran, 3/159.
Geniş bilgi için bkz: ZemahşerT, Ebu'l Kasım Carullah Mahmud b. Ömer, ei-Keşşaf an-Hakikaikı't­
Tenzil, Tahran trs, 1, 474; er-RazT, Mefatihu'I-Gayb, lll, 81-85.
Buhar!, Edeb, 39; Ebu Davud, Vitr, 32; Ed eb, 1; Tirmizi, Bir, 69; Ahmed b. Hanbel a.g.e, ll!, 101,
124, 159.
106
ibn ~esir, Tefsir, ll, 404; Bu konuda başka örnekler için bkz., GazaiT, ihya, lll, 153-162.
DİY ANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
davetçisi bu noktada da herkesten çok duyarlı olarak muhataplarına karşı kullanacağı
dilin yumuşak olmasına itina göstermelidir. 107 Nitekim Kur'an-ı Kerim, bu hususa
şöyle işaret etmektedir:
"Kullanma söyle, sözün en güzelini söylesinler Doğrusu şeytan aralarını
bozmak ister. Şüphesiz şeytan insanın apaçık düşmanıdır." 108
Bu ayette de irade edildiği gibi inkar eden insanlara dahi en güzel şekilde
konuşolması gerekmektedir. Çünkü güzel söz ve yumuşak bir üslup, en katı insanlar
üzerinde bile etkili olınakta ve onların yumuşamasını sağlamaktır. Muhatabı daima
yumuşak ve tatlı sözlerle irşat etmek lazımdır. Çünkü bir adama bir şeyler
öğretmekte onun cahil oluşuna işaret vardır. Cehaleti çok az kimse kabul eder.
Bunun için hiddetli kimseler cehalet ve hataları üzerine ikaz edildikleri zaman hemen
öfkelenirler. Cehaletlerinin ortaya çıkmaması için bile bile hakka karşı direnip
dururlar. İnsan tabiatı hep cehaletilli örtmeye meyleder. Çünkü cehalet insanda
manevi bir çirkinlik ve yüz karalığıdır. Sahibi daima kınanır. Bunun için cehaletinin
meydana çıkmasından insan son derece üzüntü duyar.
Tebliğ ve irşad esnasında kullanılan kaba ve sert sözleri şeytan vasıta yaparak
insanların arasının açılmasına ve birtakım kötülüklerin çıkmasına çalışır. Kaba ve
sert sözlerin cevapları daha da kaba ve sert olursa, giderek tartışma kavgaya dönüşür.
Bu yüzden beşeri münasebetler iyice bozulmuş olur. İşte yukarıdaki ayette "şeytan
insanların arasını bozmak ister" ifadesiyle bu husus belirtilıniştir. Bunun için
davetçilerio irıkarcılarla güzel konuşması; çıkması muhtemel olan kötülüklerin
hertaraf edilmesi için lüzunıludur. İııkarcılara karşı güzel konuşolmasını isteyen
Kur'an, diğer insanlara karşı güzel konuşolmasını öncelikle istemektedir. Tatlı ve
güzel söz, kalplerdeki yaraları iyileştirir, katılıkları giderir ve onları sevgi ve saygı
etrafında toplar. Şeytan ise, insanların dillerinden yakalamış olduğu kötü sözlerle
insanların arasını açar ve düşmanlığı körükler. Konuşulan güzel sözlerle şeytana bu
109
fırsat verilmemiş olur.
Yüce Allah, Hz. Musa ve Harun'u, Fir'avn'u davet etmeye gönderirken onlara
şöyle demiştir:
"Fir'avn'a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona tatlı dille konuşun. Belki
o, aklını başına alır veya korkar." 110
Yumuşak söz, karşı tarafın kin ve öfkesirıi tahrik etmez, onların kibir ve gurur
hislerini uyandırınaz. Aksirıe kalpleri yatıştırrr, düşünmeyi ve ibret almayı telkin eder.
Bunun içirı Yüce Allah, Fir'avn'a söylenecek yumuşak sözü de şu şekilde tayirı etmiştir:
"De ki: (küfürden, azgınlıktan) temizlenıneye senin meylin var mı? Sana
111
Rabbine giden yolu göstereyim ki, O'ndan korkasın."
107
108
109
110
111
Saka, a.g.e., s. 174.
isra, 17/53.
Daha geniş bilgi için bkz., Seyyid Kutub, Fi Zilali'/-Kur'an, Mısır trs, XV, 44.
Taha, 20/43-44.
Naziat, 79/13, 19.
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ
Burada görülüyor ki, muhataba gayet yumuşak bir tarzda ve her çeşit nezaket
kaidelerini içeren bir soru cümlesiyle "temizlenmeye niyetin var mı?" şeklinde hitap
edilmektedir. Muhatap kim olursa olsun, isterse burada olduğu gibi, en azılı din
112
düşmanı bile olsun, kullanılacak dilin yumuşak olmasına dikkat çekilmiştir.
3- Müjdeleyerek Davet Etmek:
Tebşir Kavramının Anlamı: Müjdeleme kelimesi Arapça'da tebşir kavramıyla
ifade edilir. Dolayısıyla burada tebşir kavramını açıklamak istiyoruz.
a) Sözlük Anlamı: Tebşir kelimesi, Arapça'da "sevinçli haber vermek, birine
bir şeyi müjdeleyerek sevindirmek" gibi anlarnlara gelen "be-şe-ra" kökünden tefil
kalıbına sokularak türetilmiş bir mastardır. 113
Aynı kökten gelen mübeşşir veya beşir kelimeleri, "müjdeci, müjde veren,
güleç yüzlü insan" gibi anlamlarda kullanılmaktadır.
b) Kur'an'daki Anlamı: Kur'an'da tebşir (müjdelemek) fiili, Allah'a, Hz.
Peygamber'e ve Kur'an-ı Kerim'e isnat edilerek kullanıldığı gibi bunun ism-i faili
olan mübeşşir de hem geçmiş peygamberler hem de Hz. Muhammed için için
kullanılmıştır. Bu kullanım tarzına hadislerde de rastlamak mümkündür. 114
Beşr veya tebşir "müjdelemek yani iyi bir haber vermek, sevindirici bir sonucu
bildirmek" manasma gelmekle birlikte Kur'an-ı Kerim'de kinaye ve istihza yoluyla
"üzücü bir haberi ve elem verici bir sonucu bildirmek" anlamında da
115
kullanılmıştır.
Beşir kelimesi, korkutucu ve tehlikeyi haber verici anlamında olan
"nezir" kelimesiyle beraber Kur'an'da sekiz yerde geçmekte olup peygamberler
116
hakkında kullanılmaktadır.
Çünkü peygamberler, insanlara Allah'ın rahmet ve
nimetini müjdelerler, inanmayanlan ise Allah' ın azabıyla korkuturlar. Nitekim, Yüce
Allah, Maide suresi 19. ayette; "Ey Kitap ehli! Peygamberlerin arası kesildiği bir
sırada "bize müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" dersiniz diye, işte size (Allah'ın
dinini) açıklayan elçimiz (Muhammed) geldi. Şüphesiz o, size müjdeci ve uyarıcı
olarak gelmiştir. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir "buyıırmaktadır.
Beşir kelimesinin ayetlerde daima nezir kelimesiyle birlikte kullanılması,
birincinin iyi habere, ikincinin ise kötü habere tahsisini ifade eder. Buna göre beşir,
"mü'rninlere (veya itaatkar müminlere) özellikle ahiret mutluluğunu ve cenneti
·
müjdeleyen" manasma gelir." 117
Beşir sıfatıy:la muttasıf olan peygamberler, Allah'a iman edip onun hüküm ve
emirlerine itaat edenlere verilecek mükafatlan bildirir ve mü'minleri cennet
nimetiyle müjdeler~eı;. Peygamberlik görevini yerine getiren Allah'ın dinine davet
eden tebliğcilerin·ıde bu görevi yapadarken insanlan nefret ettinneden en güzel
112
113
114
115
116
117
Saka, a.g.e., s. 176:,
ibr. Manzur, Lisanu'l-Arab, ı. 414; Rağıb, Müfredat, s. 125.
Bbkz. Buhar!, Tefsir, 48/3; Tevhid, 20.
Bkz., Al-i imran, 3121; Nisa, 4/138; Tevbe, 9/3.
Bakara, 2/119; Maide, 5/19; A'raf, 7/188; Hud, 1112; Sebe', 34/28; Fatır, 35/24.
önkal, Ahmet, "BeŞir Maddesi", islam Ansiklopedisi, T.D.V.Yay., istanbul, 1992, V, 554, 555.
DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SAYI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
hikmetle, yumuşaklık ve nezaketle davetlerini yapmaları gerekir. Çünkü Hz.
"Kolaylaştırınız,
güçleştirmeyiniz;
Peygamber (s.a.s) bir hadislerinde
müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz" 118 buyurmuştur.
4- Korkutarak, Sakındırarak ve Uyararak Davet Etmek:
İnzar Kavramının Anlamı: Korkutma, sakınciırma ve uyarma kelimeleri
Arapça'da inzar kavramıyla ifade edilir. Dolayısıyla burada inzar kavramını
açıklamak istiyoruz:
a) Sözlük Anlamı: İnzar kelimesi, Arapça nezr kökünden, ifal kalıbında bir
mastar olup sözlükte, "bir şeyin sonucundaki tehlikeyi haber verip sakmdırmak,
uyarmak ve dikkatini çekmek" gibi anlamlara gelir. 119 İnzar, Tenzir "Sevindirici bir
haber vererek müjdelemek" anlamındaki "tebşir"in karşıt anlamlısıdır. 120 Nasıl ki
tebşir kavramının içinde mutluluk ve sevinç mevcutsa; inzar kavramının içinde de
korkutma mevcuttur. 121 Bu korkutma, işin sonunda olacak şeyleri haber vermek
suretiyle uyarıda bulunmak ve bu uyarı ile işin yapılmasına engel olil)ak demektir.
İnzar işini yapan, yani bir tehlikeyi haber vererek başkasını uyaran kimseye,
münzir veya nezir denir ve bu kelime "tehlikenin farkında olmayan topluluğa bu
tehlike hakkında bilgi veren kimse" diye de tanımlanmaktadır. Nitekim kabile
çatışmalarının yoğun olduğu cahiliyye döneminde, baskına gelen
düşmanları
görerek kabilesini bundan haberdar eden eden kimseye "nezir" denırıiş; hatta "Ben
çıplak uyarıcıyını" sözü, o zamandan beri Araplar arasında bir darb-ı mesel haline
gelnıiştir.
122
b) Terim Anlamı: Dini bir kavram olarak "inziir"; Yüce
Allah'ın
peygamberleri
aracılığıyla : kullarını uyarması, onları kötü akıbetten sakındırmasıdır. İnzar görevini
yeririe getirmeleri sebebiyle peygamberlere de "nezir-münzir" denir.
c) Kur'an'daki Anlamı: İnzar kavramı, Kur'an'da peygamberlerin bir vasfı olarak
zikredilmektedir: İnzar kelimesi, fiil olarak Kur'an'da 45 yerde geçmekte ve. bu,
ayetlerde peygamberlerin uyarıcı yönleri hatırlatılmakta ve bunun bir görev olduğu,
123
açıklanmaktadır.
Yüce Allah, kendisini "Alemlerin Rabbi" olarak nitelendirmektedir. 124 Çünkü
her şeyi yoktan var eden O'dur. Elbette kullarını en iyi tanıyan ve onlara nasıl hitap
edilmesi gerektiğini en iyi bilen Allah'tır. İnsanlık tarihi boyunca, hak yoldan saparak
şirk ve inkar bataklığma sapianan kavimleri uyarmaları için zaman zaman
nezirler/peygamberler gönderıniştir. Peygamberlerin uyanlarına kulak asmayanları,
kendilerinden sornakilerin ibret alacakları şekilde cezalandırmıştır. Nitekim
118
119
120
121
122
123
124
Bu ha ri, Cihad, 164.
ibn Manzur, Lisanu'/-Arab, XIV, 100, 1001 Firuzabadi, a.g.e., s. 434; Ragıb, Müfredat, s. 797.
Bkz., ibn Mazur, Lisanu'/-Arab, XIV, 100, 1001; Ragıb, Müfredat, s. 797.
Ragıb, Müfredat s. 797.
ibn Manzur, Usanu'I-Arab, XIV, 100, 1001.
Bkz., Müddessir, 74/2; Şu'ara, 26/14; Yasin, 36/6; Nuh, 71/2; Hiı:;r. 15/89; Ahkaf, 46/9.
Fatiha, 1/2.
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KAVRAMLARlN ANALİZİ
"Kendinden önce ve sonra uyarıcılar gelmiş olan Ad
(Hud'u) hatırla. Hani Alıkaftaki kavmini; "Allah'tan
başkasına kulluk etmeyin: Ben sizin, büyük bir günün azabına uğramanızdan
korkuyorum", diye uyarmıştı. 125
Rasulullah'ın İslam'ı tebliğ görevine ilk defa inzar'la başladığını Yüce Allah'ın
"Ey örtüye b ürün en kalk inzar et" 126 buyruğundan öğreniyoruz. Yine Hz.
Peygamber, "sen ilk olarak en yakın hısırnlarını inzar et" 127 ilahi emri gereğince
önce yakın akrabalarını uyararak bu inzar görevini sürdürmüştür. Rasulullah, böylece
hayatının sonuna kadar, inzar görevini eksiksiz bir şekilde yapmıştır. Bir yandan
müşrikleri hak yola davet ederek inanmayanları ahiret azabıyla inzar etmiş, diğer
yandan kendisine inananları, her türlü günaha karşı uyarmıştır. Bu türlü inzarlar
Kur'an'da büyük bir yer tutmaktadır. 128
İnzar, tebşir gibi dine davet yöntemlerinden biridir. İslam, iyilik yapıp
kötülükten kaçınınayı ve Allah'a teslim olarak davranışlarda ilahi emidere uymayı
amaçlayan bir dindir. İman, vasıtasız olarak yaşanan ve derin bir iç tecrübeye
dayanan bağımsız bir yöneliştir. Bu bakımdan insanlara inanmalan için baskı
129
yapılamaz. "Dinde zorlama yoktur"
ayeti de bu esası açıkça dile getirmektedir.
İlahi mesajı insanlara tebliğ etmekle görevlendirilen Rasulullah'a a bu yönde
yapıldığını
gömıekteyiz.
"Rabbüı
dileseydi
Kur'an'da
birçok ikazın
yeryüzündekilerin lıepsi mutlaka inamrdı. O lıalde sen inanmaları için insanları
zorlayacak mısm/" 130 mealindeki ayette, İnıanın kişinin iradesine bağlı olduğunu ve
peygamberin insanlara baskı yapma yetkisine sahip olmadığı belirtilmektedir. Dini
emir ve yasakları tebliğ etmek, insanları etkileyecek tarzda vahyi anlatmak demektir.
İnzarın anlamı bu noktada ortaya çıkar. Esasen dini davetin ilahi gerçekleri aniatma
ve insanlan uyarıp harekete geçirme şeklinde ifade edilebilecek iki yönü vardır.
İnzar, bunların ikincisini oluşturmaktadır. Çünkü insanları harekete geçiren arzu
veya korku faktörleridir. Kişinin motivasyonunda beşeri ihtiyaç, istek, özlem ve
ideallere cevap veren veya korku, endişe ve gerilime yol açan hedeflerin. uyarıcı
etkisi vardır. İşte inzar, kişide korku uyandırarak onun dinin hedeflerine uygun
davranışlara yönelmesini anıaçiayan bir davet yöntemidir. Ancak bu tek başına değil,
insan tabiatındaki arzu ve İstekiere hitap etmek suretiyle dini ilgi uyandırriıayı
amaçlayan özendirme (tebşir) ile birlikte kullanılır. Uyarma ve müjdeleme bütün
131
peygamberlerin kullandıklan iki davet metodudur.
Kur'an'da
kavminin
125
126
127
128
129
130
131
şöyle buyuıulur:
kardeşini
Ahkaf, 46/21.
Müddessir, 74/12.
Şuara, 26/214.
Bkz., Maide, 5/19; Fussılet, 41/13; Nebe, 78/40; Bakara, 2/6; Yunus, 10/101; En'am, 6/51;
Tahrim, 66/6; Enfal, 8/25; Bakara, 2/48.
Bakara, 2/256.
Yunus, 10/99.
Hökelekli, Hayati, "inzar Maddesi", islam Ans., T.D.V.Yay. istanbul 2000, XXII, 358.
,'ı6ı···.
DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
İnsan
yaratılış
icabı, birbiriyle çelişkili bir takım duygular içinde
Korku ve ümit duyguları, insanın benliğini saran birbirine zıt iki
duygudur. Korku ve ümidin insan psikolojisi üzerinde büyük bir etkisi vardır. İşte bu
duygular, insanın belli bir istikamete yöneltilmesinde ve kendine çeki düzen
vermesinde önemli etki yapmaktadır. 132
Kur'an'ın pek çok ayeti; insanın bu duygularına da hitap ederek onları harekete
geçirmek istemiştir. 133 Kimden korkulmasının ve kime ümit bağlanmasının
gerektiğini, açıkça ortaya koyarak, insanı uyarmaya çalışmıştır.
Yüce Allah'ın Kur'an'da en çok kullanılan sıfatı; Rab sıfatıdır. Rab sıfatının
taşıdığı manalardan biri de terbiye etmektir. Kur'an, insanı terbiye etmek ve Allah'a
yöneltmek için cennet'le müjdeleme ve cehennem'le uyarma metodunu kullanmıştır.
Hem de çok sık kullanmıştır. Her surede açık ve kapalı bir şekilde ahiret alemine
işaret etmiştir. Kur'an'da sık sık zikredilen cennet ve cehennem sahneleri, insanlara,
mutlu sonia felaketli sonu hatırlatrnaktadır. Kur'an, öldükten soma ,dirilmeyi, cennet
nimetlerinin çokluğu ve cehennem azabmm korkunçluğunu çok canlı bir şekilde
insanın önüne sermekte ve insanı düşündürmektedir. Hatta bu ayetler okunurken,
insan bunları görüyormuş ve seyrediyormuş gibi bir ortamda kendini
hissetmektedir. 134
İslam davetinde korku ve uyarma yöntemine bu derece ağırlık verilmesi
alimlerce iki yönden ele alınarak açıklanmıştır. Bunlardan biri, korkunun insanı
harekete geçirmedeki rolünün daha fazla oluşudur. Fahreddin er-Razi'nin belirttiğine
göre, bir işin yapılmasını terk edilmesini sağlamakta uyarma ve korkutınanın etkisi
müjdelemenin etkisinde daha güçlüdür. Çünkü insan menfaat sağlamaktan çok zararı
defetmek için çaba harcar. 135 Dolayısıyla irızar hedefe ulaşma imkanını daha çabuk
sağlar. Ancak inzarın sürekli olması gerekir, aksi taktirde iş'ar (bildirme) mahiyeti
kazanır. 136 İkincisi de davete muhatap olan insanların özellikleriyle ilgilidir. İslam
öncesi Arap toplumunun büyük çoğunluğu inanç, zilıniyet ve davranış bakırnından
son derece olumsuz niteliklere sahipti. Bundan dolayı davetİn ilk dönemlerinden
itibaren İslam'a karşı büyük bir direniş gösterdiler. Sağduyularını büyük ölçüde
bulunmaktadır.
132
133
134
135
136
Geniş bilgi için bkz., Ali b. Hüsameddin, Müntehabu Kenzi'l Ummat fi Süneni't-Ekvat ve'/ Efat,
Matbaatu'I-Meymeniyye, Mısır 1313, VI, 358-389.
Bu konuda bkz. Taberi, Tefsiri't-Taberi, VII, 52; AIOsi, Ruhu'/ Meani, VIII, 37.
Bkz., insan, 76/13-21; Mülk, 67/6-9; Ayrıca Cennet ve Cehennem sahnelerinin tasvirleri için bkz.
Ra'd, 13/5, 23, 24, 35; Nisa, 4/56-57; Bakara 2/25, 165-167; Sebe, 34/31-33, 40-43, 51-54;
Mü'min, 40/47-52, 70-74; Zümer, 39/71-74; Kaf, 50/21-35; Buruc, 85/10-11; Fecr, 89/21-30;
Furkan, 25/11-19; A'raf 7/40-43; Sad, 38/49-64; Kamer, 54/45-55; Taha, 20/74-76; Meryem,
19/61-63, 85-87; Fatır, 35/33-37; Yunus, 10/9-10, 26-30; Şuara, 26/90-101; Vakıa, 56/10-45;
Fussılet, 41/19-31; Saffat, 37/19-68; En'am, 6/27-31; HOd, 11/102-108; Hakka, 69/1-37; TOr,
52/1-16; 17-28; Mü'minOn, 23/60-61, 64-75, 99-115; Zuhruf, 43/36-39, 66-77; Duhan, 44/40-57;
Casiye, 45/27-35; Gaşiye, 88/1-16; Mutaffifin, 8317-36; ROm, 30/12-15, 55, 57; inşikak, 84/1-15;
Nebe, 78/17-40; Abese, 80/33-42; Muhammed, 47/15; Mearic, 70/1-18; 42-14 vs.
Razi, Mefatihu't-Gayb, ll, 42.
Kurtubi, a.g.e., 1, 184.
KUR'AN'DA TEBLİG YÖNTEMLERİ İLE İLGİLİ KA VRAMLARIN ANALİZİ
yitirmiş ve kalpleri katılaşmış taş kesilmiş
137
insanların vicdanlarında bir sarsıntı
meydana getirerek dikkatlerini çekmek için inzardan daha etkili bir metot yoktur. 138
Ancak ne yalnız ceheımem ile korkutınak, ne de yalnız cennet ile müjdelemek;
korku ile ümit arasında dengeli bir hava oluşturup ruh ve vicdanları serinletıneyi
ihmal etınemek bu davetin bir parçasını oluşturmaktadır.
Peygamber Efendimiz de inzar ve tebşiri yerine göre hikmetle kullanımştır.
İnzar ile suç işleyen ve işlediği suçlarından dolayı pişmanlık duyan insanı ye'se
düşürmernek için hemen tebşirlerle onları gelecekten ümitlendirmiştir. Allah'ın
pişmanlık duyan kullarına af ve mağfiret ile muamelede bulunacağını; suçlarına
samirniyetle tövbe edenlerin tövbelerini kabul edeceğini müjdelemiştir. Bu suretle
suçlardan kurtulup salih amel işleyenlere; yaptıkları her iyiliğin mükafatı, kat kat
karşılığının verileceğini tebşir buyurmuşlardır. Böylece inzarı da tebşiri de hikmetle
yerinde kullanarak bütün ömürlerini fenalıkta geçirmiş olan insanları, kısa bir zaman
içerisinde, iyiliğe yöneltmiştir. Onlar da kıyamete kadar gelecek insanlara örnek
olarak canları ve mallarıyla Allah yolunda dine hizmete koşmuşlardır.
SONUÇ:
Kur'an'da İslam'ı tebliğ ve davet konusuyla ilgili olarak birçok kavramın
kullanıldığını görüyoruz. Bunlar; tebliğ; davet, irşad, vaaz ve nasihat gibi
kavramlardır. Tebliğ ve davet başta olmak üzere bu kavramlar, sık sık birbirlerinin
yerine kullanılmıştır. Bunlar, tebliğle kelime anlamları farklı olmakla. birlikte,
kavram olarak amaç ve uygulamada benzer yahut özdeş olan kavramlardır.
İnsanlık tarihinde doğru veya yanlış hiçbir sistem ve hiçbir nizarn büyük kitleler
tarafından kendiliğinden kabul edilmemiştir. Herhangi bir nizarn ve ideolojinin kabul
edilmesi için mutlaka o nizarn ve ideolojinin davetçilerİnİn bulunması gerekir. Din
için de bu kaide geçerlidir. Allah'ın insanların hidayeti için peygamberler
göndermesi, bu peygamberlerin Allah'ın dinini yeryüzünde hakim kılmak için
çalışma içerisinde bulunmaları bunun apaçık bir delilidir.
İslami iletişim ya da İslam'a davette başarılı olmanın yolu, Hz. Peygamber'in
yaptığı gibi Kur'an'ın tavsiye ettiği metodik ilkelerin gereklerini yerine getirmekten
geçmektedir.
Kur'an'ın tavsiye ettiği metodik ilkeleri şu şekilde sıralamamız mümkündür:
1. Allah yoluna hikmet ile davet etınek: Bilgili, kültürlü kişileri, hakikatiere
talip olan fikir adamlarını, Allah yoluna hikmetle yani doyurucu ikna edici delillerle,
gerçeği yansıtan bilgi ve belgelerle, mantık! delillerle davet etınek gerekir.
2. Allah yoluna güzel öğütle davet etınek: Ayette geçen, mev'iza-i hasene,
iyilikle öğüt vermek, ikna edici, doyurucu deliller getirmektir. Böylece öğüdün
137
138
Bakara, 2/74; Zümer, 39/22.
Hökelekli, a.g.m, islam Ans., XXII, 358-359.
DİYANET İLMİ DERGi • CİLT: 39 • SA YI: 3 • TEMMUZ-AGUSTOS-EYLÜL 2003
iyilikle, güzel bir üslupla yapılması gerekir. Öğüt verme yoluyla kalbe, duygulara
inildiğinde nefsin olumsuz istekleri frenlenmiş olur. İslam hakkında yeterince bilgi
sahibi olmayan halk tabakasını, Allah yoluna tatlı ve doyurucu öğütlerle davet etmek
gerekir.
3. En güzel bir biçimde mücadele ederek davet etmek: Dini değerlere saygısız,
başka kültürlerin tesirinde kalan, yıkıcı, bozguncu, inançsız ve inat kişilerle günün
şartlarını, muhatabın durumunu dikkate alarak metotlu, seviyeli, kıncılıktan uzak
olarak tartışmak ve onlara İslam'ı anlatmak gerekir.
4. Şefkat ve merhametle davet etmek: Şefkat hissinden mahrum olan katı kalpli
kimselerin tebliğ esnasında söyleyecekleri hususlar ne kadar doğru olursa olsun
başanya ulaşamaz. Bilakis hitap ettiği insanlar kendisinden uzaklaşırlar. Çünkü
insanların fıtrat ve yaratılışındaki meyil budur. Kaba ve sert mizaçlı insandan
hoşlanmamakta, ondan uzak durmakta ve söylediklerini kabul etmemektedir.
5. Yumuşak söz ve tatlı dille davet etmek: Tebliğin tatlı dil' ve yumuşak bir
üslupla yapılmasıdır. Çünkü tatlı dille, dinleyicilerin gönlünü okşayarak ikna edici
sözlerle yapılan tebliğ, kişiyi amacına ulaştırır. Hakka çağrıda tatlı ve yumuşak
sözün yeri çok önemlidir. Usulüne uygun olmayan sözler, tebliğ esnasında yapılacak
şiddet gösterileri, sert konuşmalar ve tehditler ise kuru gürültüden ibaret kalacağı
gibi fayda yerine zarar getirir.
6. Müjdeleyerek davet etmek: Yumuşak ve tatlı söze ilave olarak, muhatabı
sevindirici, özendirici bilgiler, müjdeler vem1ek de davet esaslarındandır. Kişiye
olumlu davranışları karşılığında kavuşacağı nimetler anlatılırsa, o daha çabuk ikna
olur, yaptığını istek ve samirniyetle yapar. Nitekim insan terbiyesinde de
müjdelemenin ve ödüllendirmenin önemli bir yeri vardır.
7. Korkutarak, sakındırarak ve uyararak davet etmek: Her insan iyi sözden,
müjdeden, mükafat vadinden yeterince etkilenmeyebilir. Ona, işin olumsuz yönünü·
de gösteımek ve buna göre meseleyi enine boyuna iyice düşünmesini sağlamak
gerekir. Kur'an'da tebşir ile irızarın, va'd ve vaidin, müjde ile uyarı ve korkutmanın
dengeli bir şekilde kullanıldığı görülmektedir. İslami ilimlerde 'terğib ve terhib' diye
kavramlaşnnş olan bu çift yönlü 'korkutma ve müjdeleme' metodu, Hz. Peygamber
tarafından da bizzat uygulanmıştır.
Download