İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri Güncel Klinik Onkoloji Sempozyum Dizisi No: 37 • Aralık 2003; s. 133-144 Çevre ve Kanser Uz. Dr. Hande Turna Karsinogenez genetik ve çevresel faktörlerin birbiri üzerine eklenmesi ile ortaya çıkan çok basamaklı bir süreçtir. Çevresel faktörler kanser gelişiminin %80-90’ından sorumlu olabilir. Bu sonuca spesifik kanserlerin insidanslarının zamanla ve göçlerle değiştiğinin gösterildiği epidemiyolojik çalışmalardan varılmaktadır; fakat epidemiyolojik çalışmalardaki çevre terimi kişinin üzerinde yaşadığı toprak, soluduğu hava dışında, mesleği, yaşam tarzı ve beslenme şeklini sigara ve alkol tüketimi gibi alışkanlıklarını da içermektedir. Çevrenin kanser etyolojisindeki rolünü belirlemek çoğu zaman zordur. Bir kanserojene maruz kalmak ile kanser oluşması arasında çoğu kez yıllar geçmektedir. Maruz kalınan kanserojenin miktarını belirlemek çoğu zaman mümkün değildir. Aynı kanserojene maruz kalan insanların küçük bir kısmında kanser oluşmaktadır. Kişilerin kanserojenleri metabolize etme durumları arasında farklılıklar vardır. Çoğu kanserojen nadir bir tümöre yol açması ile belirlenebilmiştir. Oysa genellikle kanser, sık maruz kalınan birden fazla kanserojenin etkisinin birbiri üzerine eklenmesi ile ortaya çıkmaktadır. İnsan tümörlerinde çevresel etkenlerle kanser arasındaki ilişki geniş kapsamlı epidemiolojik çalışmalar ile ortaya konabilmektedir. Neden sonuç ilişkisini açıklamaya yönelik deneysel çalışmalar ise kanserojen ile spesifik kanser türü arasındaki ilişkiyi göstermek için destekleyici ve biolojik mekanizmaları aydınlatıcı olmaktadır. İnsanlarda kansere yol açan etkenler ve neden oldukları tümörler çevre, yaşam tarzı, meslek, kullanılan ilaçlar ve biyolojik ajanlar olarak 5 ana grupta aşağıda özetlenmiştir 133 • Hande Turna Çevresel Faktörler 134 Tümör Tipi Aflatoksin Hepatoselüler Erionit Mezotelyoma Radon Akciğer Güneş Işığı (Ultraviole) Malign melanom ve diğer deri kanserleri İyonize Radyasyon Lösemi, tiroid, meme, akciğer, kemik ve yumuşak doku sarkomları Yaşam Tarzı Tümör Tipi Sigara Akciğer, larinks, oral kavite, özafagus, böbrek, mesane, pankreas Tütün çiğnemek Oral Kavite Alkollü içecekler Oral kavite, özafagus, larenks, karaciğer Beslenme tarzı (tütsülenmiş balık) Nazofarenks Reproduktif durum Meme, endometrium, over Kimyasal Maddeler Tümör Tipi Aluminyum Akciğer 4-aminobifenil Mesane Arsenik Akciğer, deri Asbest Mesotelyoma, akciğer, larinks Benzen Lösemi Benzidin Mesane Berilyum Akciğer Bis(klorometil)eter Akciğer Dioksin Akciğer Etilen Oksid Lefoma, lösemi Hardal Gazı Akciğer Kadmiyum Prostat, solunum sistemi, genitouriner sistem Krom Bileşikleri Akciğer, paranazal Kömür tozu ve artıkları Deri (skrotum) Kurum Deri (skrotum) Mineral yağları Deri (skrotum) 2-Naftilamin Mesane Çevre ve Kanser • Nikel Bileşikleri Akciğer, nazal sinüs Silisyum tuzları Akciğer Talaş Nazofarenks Talk Akciğer Tetraklorodibenzo-p-dioksin Lenfoma, sarkom Vinil klorid Hemanjiosarkom, karaciğer, beyin, akciğer Meslek Tümör Tipi Asit işlemesi Larinks, burun Ayakkabı üretimi ve tamiri Burun Baca Temizleyiciler Deri (skrotum) Boyacı, ressam Akciğer Demir -çelik işçiliği Akciğer Kola Üretimi Akciğer, Böbrek Kömür Ocakları Akciğer, mesane, deri Lastik endüstrisi Mesane Marangoz Nazofarenks Mobilya Yapımı Burun İlaçlar ve Hormonlar Tümör Tipi Azatioprin (immünosupresif) Lenfoma Bisulfan Lösemi Fenasetin Renal Pelvis, mesane Klorambusil Lösemi Melfalan Lösemi Metoksilen ve PUVA Bazal hücreli ve skuamöz hücreli deri kanseri Nitrosourea Lösemi Oral Kontraseptifler Endometrium Östrojenler Endometrium, karaciğer Siklofosfamid (immünosupresif) Lösemi Siklosporin Lenfoma Tamoksifen Endometrium Tiotepa Lösemi, meme, tiroid, akciğer 135 • Hande Turna Biyolojik Etkenler Tümör Tipi Epstein-Barr Virüs Nazofarenks, lenfoma Helicobacter pylori Mide, maltoma Hepatit B ve C Karaciğer Herpes virüs-8 Kaposi sarkomu HIV Kaposi sarkomu HTLV-1 T hücreli lenfoma Papilloma virus tip- 16 ve18 Serviks Opisthorchis viverrini Kolanjiokarsinom Schistosoma haematobium Mesane Yukarda belirtilen etkenlerin gruplar arasında yer değiştirmesi de mümkün olmaktadır. Örneğin ultraviole ışığına maruz kalmak kişinin yaşadığı coğrafi bölgeye göre olduğu gibi, güneşlenme derecesini belirleyen yaşam tarzına veya işinin dışarda olması nedeniyle çiftçilerde olduğu gibi mesleğine göre değişebilmektedir. Çevresel kanserojenler deyince hava veya su kaynaklarına karışan çesitli kimyasal maddeler akla gelir. Jeofizik veya biyolojik olarak doğal olarak bulunan bazı etkenler çoğu kez gözardı edilir. Oysa doğal olarak bulunan faktörler suni olarak sonradan ortaya çıkan çevresel faktörlerden daha fazladır. İnsan yapımı olarak çevreyi kirlettiği düşünülen faktörlerden sadece 3 tanesi yukarıdaki kanserojen listesinde yer almaktadır. Bunlar; böcek öldürücülerde bulunan arsenik, otomobil frenlerinde ve izolasyon malzemelerinde kullanılan asbest ve motorlu araç egzoslarından çıkan benzendir. Bu insan yapımı ve çevreye yayılan kanserojenler ne kadar kansere neden olmaktadır? Amerika Birleşik Devletler’inde (ABD) çevreyi kirleten bu kanserojenlerin kanserlerin %4’ünden daha azına sebep olduğu; akciğer kanserlerinin %1’inden azının hava kirliliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir ama bu oran gerçekte bugün için henüz belirlenememiş bazı etkenler nedeni ile daha fazla olabilir. Benzen lösemiye yol açtığı bilinen bir kanserojendir. Yapılan çalışmalarda benzene 50-100 ppm/yıl maruz kalmanın bir kişinin lösemi olma riskini 2 katına çıkardığı hesaplanmıştır. Bu oranın da aslında gerçekte olduğundan biraz daha fazla olduğu düşünülmektedir. Hava kirliliğinin olduğu bir şehrin, egzos dumanlarının en yoğun olduğu bir kavşak noktasında havadaki benzen düzeyleri genelde 0.005 ppm’i aşmaz. 75 yaşındaki bir kişinin çalışma saatleri hesaplandığında (240 iş günü, günde 8 saat-350 iş yılı) benzene maruziyeti 1.8 ppm/yıldır (350 x 0.005 ppm).Bu doz lösemi riskini iki katına çıkaran dozun %4’ü kadardır. Bu ortamda yaşayan bir kişinin benzenin neden olacağı lösemi- 136 Çevre ve Kanser • den ölüm riski %1’den %1.04’e çıkar. Bu oldukça düşük bir orandır ama risk belirleme hesapları sırasında sinerjistik etki yapabilecek birden fazla faktörün olduğu; bugün için bilmediğimiz etkenlerin de rol oynayabilaceği ve maruz kalan kişilerin duyarlılıklarının da farklı olabileceği unutulmamalıdır. Elektromanyetik alanlar ve kanser gelişimi arasındaki ilişki de, üzerinde oldukça tartışma ve karşıt görüşlerin olduğu bir konudur. Elektromanyetik alanların beyin tümörleri ve lösemi riskini arttırdığını gösteren çalışmalar vardır. İngiltere’ de yapılan on bine yakın kişinin incelendiği bir çalışmada ise böyle bir etki gösterilememiştir. Bu konudaki araştırmalar sürmektedir. Bu yazının geri kalanında yukarıda adı geçen ve kanserojen etkinliği gösterilmiş etkenler özetlenmeye çalışılacaktır. GÜNEŞ IŞIĞI (ULTRAVİOLE) Deri kanseri en sık görülen kanserdir ve insidansı artmaktadır ABD istatistiklerine göre tüm kanserlerin %45’ini oluşturmaktadır. Melanom dışı deri kanserleri ve malign melanom gelişiminden büyük oranda güneş ışığı sorumludur. Deri kanseri yüksek güneş ışığının bulunduğu bölgelerde yaşayan kişilerde veya çiftçiler ve balıkçılar gibi meslekleri gereği daha fazla güneş ışığına maruz kalan kişilerde gözükür. Otozomal resesif geçen bir hastalık olan Xeroderma Pigmentozum’lu kişilerde ultraviole ışığının oluşturduğu hasarı tamir edecek mekanizmalar çalışmadığı için deri kanserine çok sık rastlanılır. Melanom dışı deri kanserleri baş, boyun, kollar gibi daha fazla güneşe maruz kalan vücut bölgelerinde görülür. Kümülatif maruz kalınan miktara, özellikle erken yaşta veya çocuklukta maruz kalınması kanser gelişme riskini arttırır. Açık tenli kişiler güneş ışığına daha duyarlıdır. Avustralya ekvatora yakın ve açık tenli kişilerin yaşadığı bir ülke olduğu için deri kanserinin en fazla görüldüğü yerlerden biridir. Melanom gelişimi için ise kümülatif maruz kalma miktarı o kadar önemli değildir. Kronik olarak güneş görmeyen yerlerden çıkabilir. Özellikle akut güneş yanığı geçirmiş bölgeler daha fazla risk taşır. Ultraviole (UV) ışığı dalga boyuna göre 3 tipe ayrılır. UVA 320-400nm; UVB 290-320; UVC 240-290 nm boyundadır. UVC atmosferde abzorbe edildiği için dünyaya ulaşmaz. UVB pirimidin dimerleri oluşturup direk DNA hasarı yaparak deri kanserinden en çok sorumlu olanıdır. Maruz kalınan miktar ozon tabakası ile ilişkilidir. UVA ise atmosferde adzorbe olmaz derinin daha derin katmanlarına penetre olur. DNA ve proteinler UVA’yı daha az adzorbe eder. Oluşturduğu serbest radikaller yolu ile indirek DNA hasarı yapar. Melanom dışı kanserlerin gelişmesinden UVB; melanom gelişmesinden ise UVA daha fazla sorumludur. 137 • Hande Turna İYONİZE RADYASYON İyonize radyasyon X ve gama ışınları gibi elektromanyetik şekilde veya elektron, proton, alfa partikülleri ve nötronlar gibi partikül şeklinde olabilir. Dalga boyları ultraviole ışığından daha kısadır ve atomların çevresinden elektronları uzaklaştırarak dokularda iyonizasyona sebep olur. Ortaya çıkan serbest radikaller DNA gibi hedef moleküllere zarar verir. Tek ve çift zincirli DNA kırıklarına yol açabilir. İyonize radyasyona maruziyet doğal veya doğal olmayan şekillerde olabilir. Toprak ve kayalarda doğal olarak bulunan izotoplar veya güneşten gelen kozmik ışınlar sürekli olarak bir maruziyet zemini hazırlar. İyonize radyasyona maruziyetin en önemli örneği Japonya’da atom bombası sonrası yaşananlardır. Tedavi amaçlı kullanılan radyoterapi uygulamaları veya sık tekrar edilen radyolojik görüntüleme yöntemlerinin uygulanması veya nükleer santrallerden olan sızma iyonize radyasyona maruz kalmaya neden olan durumlardır. Radyasona maruz kalındıktan sonra ortaya çıkan ilk malignite lösemilerdir. Doza bağımlı olarak değişmek ile birlikte 2 yıl gibi erken bir sürede ortaya çıkabildiği gibi genellikle maruziyetten 4-8 yıl sonra görülür. Akut lösemi veya kronik miyeloid lösemi gelişebilir. Solid tümörler ise 10 yıldan önce görülmez hatta 20 yılı aşkın bir süre sonra ortaya çıkabilirler. Tiroid, meme, akciğer, tükrük bezi, kolon, mide, karaciğer, over, mesane, özafagus, deri ve santral sinir sistemi tümörleri ortaya çıkabilir. Deri tümörlerinin çoğu bazal hücreli veya epidermoid histolojisindedir. Melanom görülmez. Kemik ve yumuşak doku sarkomlarının gelişmesi için yüksek dozlarda maruziyet gereklidir. Tümörün ortaya çıkmasına kadar geçen zamanı radyasyona maruz kalındığındaki yaş, radyasyon dozu ve kişisel faktörler etkiler. Örneğin puberte veya çocuklukta maruz kalındığında meme kanseri gelişmesi için geçen süre uzun iken, ileri yaşlarda maruz kalındığında bu süre daha az olabilir. Radyasyona maruz kalındığında yaş ne kadar küçükse, tiroid, meme, lösemi, kolon, deri ve santral sinir sistemi tümörlerinin gelişmesi o kadar fazladır.In utero dönemde radyasyona maruz kalanlarda ise çocukluk çağı lösemileri ve tümörleri görülebilir. RADON Radon, kaya ve toprakta doğal olarak bulunan uranyumdan ortaya çıkan bir gazdır. Gaz olduğu için toprak ve kayalardan kolayca havaya karışabilir. Özellikle uranyum madenlerinde yüksek oranlarda bulunur. Coğrafi bölgenin taş ve toprak yapısına bağlı olarak evlerde de bulunabilir. Radon normalde kimyasal olarak yüksüzdür. Spontan olarak yarılanması, yüklü ve radyoaktif 138 Çevre ve Kanser • özellikleri olan partiküllerin ortaya çıkmasına sebep olur. Bu partiküller toz partiküllerine bağlanarak inhale edildiğinde akciğerde birikir ve akciğerin alfa partikülleri ile ışınlanmasına sebep olur. Özelikle uranyum madeni çalışanlarında görülen artmış akciğer kanserinin radona bağlı olduğunun ortaya çıkmasından ve düşük dozlara maruz kalmanın da kanserojen özellik taşıyabileceğinin farkedilmesinden sonra bazı evlerdeki maruziyet derecesi ile akciğer kanseri arasındaki ilişkiler gündeme gelmiştir. ABD’de görülen akciğer kanserlerinin %10-15’inde radon gazının rol oynadığı düşünülmektedir. ASBEST Asbest plevral ve peritoneal mezotelyomanın en önemli sebebidir. Akciğer kanseri riskini de anlamlı derecede arttırır. Özellikle sigara ile birlikte maruz kalan kişilerde akciğer kanseri gelişiminde sinerjistik etki gösterir. Isıya ve yanmaya dayanıklı bir madde olan asbest bina ve gemilerde, araba frenlerinde izolasyon malzemesi olarak kullanılmıştır. Asbeste en çok maruz kalan meslek grupları madenciler, lehimciler, izolasyon malzemesi yapımında çalışanlar, gemi ve fabrikalarda yüksek ısılı ortamlarda çalışan kazancılar,marangozlar, elektrikçiler ve kaynakçılardır. Mezotelyomalı kişilerin %50-80’inde meslekleri ile ilişki bulunur. Asbestin kanserojenik özelliğinden kimyasal değil fiziksel yapısı sorumludur. Asbestin 2 farklı yapısı vardır. Birincisi kıvrımlı ve bükülebilir bir yapıda olan krisotil; diğeri ise çubuk şeklindeki amfiboldür (krikodilit, amosit, antofilit, tremolit, aktinolit). Uzun çubuk yapısında olan tiplerin kıvrımlı yapılardan daha fazla kanserojen olduğu görülmüştür. Asbest lifleri sitotoksiktir ve DNA yapısında çift zincir kırıkları, mutasyonlar ve kromozom hasarı yapar. Mitoz sırasında kromozomal ayrılmayı bozarak anöploidiye sebep olur. Asbeste maruziyet ile kanser gelişimi arasında ortalama 30-40 yıl geçmektedir. Asbest ile çalışanların mezotelyomaya bağlı ölüm oranı %8-10 düzeyindedir. Akciğer kanserlerinin %3-17 arasında değişen bir oranı asbest ile ilişkili mesleklerde çalışanlarda görülmektedir. Sigara ile ilişkili akciğer kanseri daha çok epidermoid histolojide ve üst loblardan kaynaklanırken; asbeste bağlı olanlar daha çok alt loblarda görülmekte ve adenokarsinom tipinde olmaktadır. ERİONİT Türkiye’nin Anadolu bölgesindeki bazı köylerde endemik olarak mezotelyomaya rastlanması, erionit ile mezotelyoma arasındaki ilişkiyi ortaya koymuştur. Günümüzde bilinen en güçlü kanserojenlerin başında gelir. Erionit doğal olarak bulunan ve yapısı asbeste benzeyen bir mineraldir. Özellikle 139 • Hande Turna Karain köyünde rastlanılmıştır. Erionit içeren toprak bu bölgede sıva yapmak amacı ile ev duvarlarında kullanılmaktadır. BİYOLOJİK FAKTÖRLER Hepatit B ve C virüsü hepatoselüler karsinomların %50’sinden sorumludur. Hepatit B’nin en sık görüldüğü Tayvan, Kore, Tayland, Malezya, Çin ve Afrika’da; Hepatit C’nin en sık görüldüğü İtalya ve Japonya’da hepatoselüler karsinom en yüksek insidansa sahiptir (100.000’de 30-150). Hepatit B infeksiyonunu geçirmek kanser riskini arttırmaz. HBV ile kronik infekte kişilerde ise kanser gelişme riski infekte olmayanlara göre 200 kat fazladır. HCV infeksiyonunda HBV kronik taşıyıcılığından farklı olarak siroz geliştikten sonra kanser ortaya çıkar. Human Papilloma virus (HPV) tip 16 ve18 serviks kanserlerinin %90’ına sebep olur. Ebstein Bar Virusü(EBV) Burkitt lenfoması, AIDS’li kişilerde görülen Hodkgin- dışı lenfomalar, primer kranyal lenfoma ve nazofarenks kanserlerinin etyopatogenezinde rol oynar. Herpes Virus-8 primer efüzyonla seyreden lenfoma ve Kaposi Sarkomu’ndan, HTLV-1 virüsü (İnsan T hücre Lösemi- Lenfoma Virüsü) ise T-hücreli lenfoma gelişiminden sorumludur. Helicobacter Pylori’nin mide kanserlerinin %60’ında ve maltoma gibi gastrointestinal sistemin düşük grade’li lenfomalarının gelişiminde rol oynadığı gösterilmiştir. Opisthorchis viverrini adlı parazitin kolanjiokarsinom; Schistosoma haematobium’un ise mesane kanseri kanseri gelişimine yol açabildiği gösterilmiştir. AFLATOKSİN Aflatoksin yer fıstığı, mısır buğdayı, hayvan yemi üstünde yaşayan Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus adlı mantarların bakterileri öldürmek için kullandığı toksindir. Aflatoksinlerin B1, B2, G1 ve G2 adlı farklı tipleri vardır. Aflotoksin B1 en çok hepatotoksik özelliği olan ve hepatoselüler kansere yol açan tipidir. Özellikle Afrika, Çin ve diğer Asya ülkelerinde görülür. Bu coğrafi bölgelerde sıkça rastlanan hepatit virüsleri ile hepatoselüler karsinom gelişmesinde sinerjistik etki gösterebilir. Hepatoselüler karsinom bu bölgelerde erkeklerde en sık görülen kanser türüdür. SİGARA Sigara tek başına Amerika Birleşik Devletleri’nde diğer bilinen tüm kanserojenlerin sebep olduğundan daha fazla kansere neden olmaktadır. Kansere bağlı ölümlerin %25-35’inden sorumlu olduğu düşünülmektedir. 50 yaşında sigara içen bir kişinin kanserden ölme riski içmeyenlere göre 3 kat daha fazladır. Belki de en önemli özelliği ise de önlenebilir bir risk faktörü olmasıdır. 140 Çevre ve Kanser • Sigaranın en sık sebep olduğu kanser akciğer kanseridir. Erkeklerdeki akciğer kanserlerine bağlı ölümlerin %80’inden, kadınlardakinin ise %75’inden sorumlu olduğu düşünülmektedir. Sigara ve akciğer kanseri arasındaki ilişki günde içilen sigara sayısı, içilen yıl, sigaranın nikotin ve katran miktararı, filtreli veye filtresiz olması ile korelasyon gösterir. Günde 1 paket sigara içen bir kişinin akciğer kanserine yakalanma riski içmeyenlere göre 20 kat fazladır. Sigaranın bırakılmasından 10 yıl sonra risk %60 azalır ama hiç bir zaman içmeyenlerin düzeyine inmez. Sigara dumanı içinde 4000’den fazla kimyasal madde vardır ve bunların en az 55’inin kanserojen özelliği bilinmektedir. Bunlar içinde polisiklik aromatik hidrokarbonlar (benzopiren) ve nitrosaminler (4-metilnitrosamino1-(3-piridil)-1-butanon) en güçlü kanserojen özellikte olanlardır. Bu kanserojenlerin metabolik olarak aktiflenmeleri DNA bileşikleri oluşturup, genetik mutasyonlara sebep olarak kanser oluşumuna giden süreci başlatır. Oluşan metabolitlerin aktivasyonu ve detoksifikasyonu arasındaki denge kişilerin kansere yatkınlığını belirler. Bu kanserojenlere bağlı p53 mutasyonlarına akciğer kanserinde sık rastlanılır. Sigara dumanı içindeki nikotinin kendisi kanserojen değildir fakat sigara bağımlılığından sorumlu olduğu için diğer kanserojenlere maruz kalınmasından sorumludur. Filtreli ve nikotini azaltılmış sigaralar nikotin ihtiyacını sağlamak için daha fazla içildiği için riski çok az azaltır. Pasif içicilik de riski sigara dumanına maruz kalmayanlara göre %24 arttırır. Sigaranın larinks kanseri ile olan ilişkisi en az akciğer kanseri kadar güçlüdür. Aşırı alkol kullanımı ile sinerjistik etki gösterir. Bu ilişki oral kavite ve özofagus kanseri için de geçerlidir. Sigara ve mesane kanseri arasında da güçlü bir ilişki vardır. Mesane kanserlerinin %30-50’sine sigara içiminin katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Sigara içmeyenlere göre mesane kanseri gelişme riski içenlerde 2-4 kat fazladır. Bu durumdan en çok 4-aminobifenil başta olmak üzere aromatik aminler sorumludur. Sigara içiminin bırakılması mesane kanseri riskini ilk 4 yıl içinde %20-30 azaltır. Renal hücreli kanser, renal pelvis, üreter ve üretra tümörleri ise daha az olmakla birlikte yine sigara ile ilişkilidir. Sigara ile ilşkilendirilen diğer bir kanser türü ise pankreas kanseridir. Serviks kanseri, mide, kolon ve lösemilerin de sigara ile ilişkisi olduğu düşünülmektedir. YAŞAM TARZI 141 • Hande Turna Çevresel etkenler deyince epidemiyolojik olarak yaşam tarzı ile beraber değerlendirildiği için kanser etyolojisinde rol oynadığı gösterilmiş olan bazı etkenlere de kısaca değinmek gerekir. TÜTÜN ÇİĞNEMEK Tütün çiğnemek göreceli oral kavite kanseri riskini 2 kat artırır.Tütün içindeki nitrosaminlerin sorumlu olduğu bilinmektedir.Oral kavite kanserlerinin erkeklerde %90’ından, kadınlarda ise %60’ından tütün sorumlu tutulmaktadır. Tütün çiğnemek kanser için prekürsör bir lezyon olarak görülen lökoplaki gelişimini arttırmaktadır. ALKOL TÜKETİMİ Aşırı alkol kullanımı ile ilişkili 4 kanser türü oral kavite, larinks,özafagus ve karaciğer kanseridir. Tüm kanserlerin yaklaşık %3’ü aşırı alkol kullanımına bağlıdır. Sigara içenlerde sinerjistik etki gösterdiği kanserler oral kavite, larinks ve özofagus kanserleridir. Oral kavite kanserinin göreceli riski sigara içenlerde 5 kat, aşırı alkol kullananlarda da 5 kat artar. Eğer bir kişi hem alkol hem de sigara kullanıyor ise bu risk 25 katına çıkar. Deneysel hayvan modellerinde ve in vitro çalışmalarda alkolun kanserojenik etkisi gösterilememiştir. Aşırı alkol kullananların kötü beslenmesi, eser element, vitamin ve sebzeden fakir beslenmenin kanser gelişimi ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bir diğer özelliği de epitel hücreleri üzerinde topikal bir çözücü gibi hareket ederek besinlerdeki ve sigara dumanındaki kanserojenlerin dokuya daha kolay penetre olmasını sağlamasıdır. BESLENME TARZI Kanserlerin %35’i beslenme ile ilişkilendirilebilir. Ama bu değer oldukça spekülatiftir. Çin usulü tuzlanmış balık yemenin nazofarenks kanseri gelişimi ile ilişkisi vardır. Aşırı kalorili beslenme ve obesitenin endometrium ve meme kanseri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Kızarmış kırmızı et, hayvansal yağlar,iyi yıkanmadığı için böcek öldürücü artığı taşıyan sebze ve meyvelerin mide, kolon, meme ve prostat kanseri ile ilişkisi vardır. Bazı besin maddelerinin ise kansere karşı koruyucu olduğu düşünülmek ile birlikte bu ilişkiler kanıtlanamamıştır. Çinkonun larinks ve özofagus kanserine karşı; meyve ve sebzelerin gastrointestinal sistem, akciğer ve endometrium kanserine karşı koruyucu olduğu düşünülmektedir. REPRODUKTİF DURUM 142 Çevre ve Kanser • Erken menarş, geç menopoz, ilk doğumun geç yaşta olması, laktasyon süresinin kısa olması ve östrojen kullanımı meme kanseri riskini artırır. Önemli olan bir kadının üretken çağının süresinin uzun olmasıdır. Çocuk doğurmamış olmak endometrium ve over kanseri riskini arttırır. Kombine olmayan oral kontraseptif ve östrojen kullanımı endometrium kanseri için bir risk faktörüdür. Laktasyon ve 5 ve daha fazla yıl oral kontraseptif kullanımı over kanseri için koruyucu özellik gösterir. İLAÇ KULLANIMI Hormon reseptörü pozitif olan meme kanserlerinin tedavisinde veya önlenmesinde kullanılan tamoksifenin aslında antiöstrojenik etkisinden yararlanılırken ilacın endometrium üzerinde zayıf bir östrojenik etkisi vardır ve endometrium kanserini arttırır. Çocukluk çağı maligniteleri nedeni ile özellikle alkilleyici ajanlarla kemoterapi görenlerin uzun yıllar sonra bu ilaçlara bağlı ikincil maligniteler geliştirme riskleri vardır. Fetus aşamasında anneleri DES (dietilesterol)’e maruz kalan kişilerde vajinanın berak hücreli kanseri gelişme riskleri artar.Bu risk hayat boyu 1000 olgunun 1’de gelişir. ABD’de Ulusal Kansere Karşı Savaş etkinliğinin 30. yılına 2001’de ulaşılmıştır. Beslenme tarzı ve infeksiyon etkenleri geçen 20 yılda en çok değişim göstermiştir. Sigara halen en baştaki yerini korumaktadır. Kansere bağlı ölümden sorumlu tutulan çevresel faktörlerin ABD’de yıllara göre dağılımı Tablo 1’de belirtilmiştir. KAYNAKLAR Tablo 1. Kansere bağlı ölümlerden sorumlu çevresel faktörlerin yılları göre dağılımı Hava Kirliliği Coğrafik özellikler Sigara Alkol Diet Gıda ek maddeleri Reproduktif/ cinsel Meslek Endüstri ürünleri İlaçlar Biyolojik Toplam 1981 yılı oranı 2000 yılı oranı %2 %3 %30 %3 %35 %1 %7 %4 %1 %1 %10 %97 %2 %3 %30 %3 %5 %0 %7 %4 %1 %2 %4 %61 143 • Hande Turna 1. 2. 3. 4. 5. 6. 144 Cole P, Rodu B. Analytic Epidemiology: Cancer Causes. Devita, Hellman, Rosenberg Cancer Principles and Practice of Oncology. 6th ed. 241-252, Lippincott Williams and Wilkins Philadelphia 2001. Ullrich RL. Etiology of Cancer: Physical Factors. Devita, Hellman, Rosenberg Cancer Principles and Practice of Oncology. 6th ed. 195-206, Lippincott Williams and Wilkins Philadelphia 2001. Koh HK, Kannler C, Geller AC. Cancer Prevention: Preventing Tobacco-related cancers. Devita, Hellman, Rosenberg Cancer Principles and Practice of Oncology. 6th ed. 549-560, Lippincott Williams and Wilkins Philadelphia 2001. Weston A, Harris CC. Chemical Carcinogenesis. Bast, Kufe, Pollock, Weichselbaum, Holland, Frei. Cancer Medicine 5th ed 185-194 BCDecker 2000. Cleaver JE, Mitchell D. Ultraviolet Radiation Carcinogenesis. Kufe, Pollock, Weichselbaum, Holland, Frei. Cancer Medicine 5th ed 185-194 BCDecker 2000. Maltoni C, Minardi F, Holland JF. Physical Carcinogens. Kufe, Pollock, Weichselbaum, Holland, Frei. Cancer Medicine 5th ed 185-194 BCDecker 2000.