Çev re ve Kan ser - Cerrahpaşa Tıp Fakültesi

advertisement
İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri
Güncel Klinik Onkoloji
Sempozyum Dizisi No: 37 • Aralık 2003; s. 133-144
Çevre ve Kanser
Uz. Dr. Hande Turna
Karsinogenez genetik ve çevresel faktörlerin birbiri üzerine eklenmesi ile
ortaya çıkan çok basamaklı bir süreçtir. Çevresel faktörler kanser gelişiminin
%80-90’ından sorumlu olabilir. Bu sonuca spesifik kanserlerin insidanslarının
zamanla ve göçlerle değiştiğinin gösterildiği epidemiyolojik çalışmalardan
varılmaktadır; fakat epidemiyolojik çalışmalardaki çevre terimi kişinin üzerinde yaşadığı toprak, soluduğu hava dışında, mesleği, yaşam tarzı ve beslenme
şeklini sigara ve alkol tüketimi gibi alışkanlıklarını da içermektedir.
Çevrenin kanser etyolojisindeki rolünü belirlemek çoğu zaman zordur.
Bir kanserojene maruz kalmak ile kanser oluşması arasında çoğu kez yıllar
geçmektedir. Maruz kalınan kanserojenin miktarını belirlemek çoğu zaman
mümkün değildir. Aynı kanserojene maruz kalan insanların küçük bir kısmında kanser oluşmaktadır. Kişilerin kanserojenleri metabolize etme durumları
arasında farklılıklar vardır. Çoğu kanserojen nadir bir tümöre yol açması ile
belirlenebilmiştir. Oysa genellikle kanser, sık maruz kalınan birden fazla kanserojenin etkisinin birbiri üzerine eklenmesi ile ortaya çıkmaktadır. İnsan
tümörlerinde çevresel etkenlerle kanser arasındaki ilişki geniş kapsamlı
epidemiolojik çalışmalar ile ortaya konabilmektedir. Neden sonuç ilişkisini
açıklamaya yönelik deneysel çalışmalar ise kanserojen ile spesifik kanser türü
arasındaki ilişkiyi göstermek için destekleyici ve biolojik mekanizmaları aydınlatıcı olmaktadır.
İnsanlarda kansere yol açan etkenler ve neden oldukları tümörler çevre,
yaşam tarzı, meslek, kullanılan ilaçlar ve biyolojik ajanlar olarak 5 ana grupta
aşağıda özetlenmiştir
133
• Hande Turna
Çevresel Faktörler
134
Tümör Tipi
Aflatoksin
Hepatoselüler
Erionit
Mezotelyoma
Radon
Akciğer
Güneş Işığı (Ultraviole)
Malign melanom ve diğer deri kanserleri
İyonize Radyasyon
Lösemi, tiroid, meme, akciğer, kemik ve
yumuşak doku sarkomları
Yaşam Tarzı
Tümör Tipi
Sigara
Akciğer, larinks, oral kavite, özafagus, böbrek, mesane, pankreas
Tütün çiğnemek
Oral Kavite
Alkollü içecekler
Oral kavite, özafagus, larenks, karaciğer
Beslenme tarzı
(tütsülenmiş balık)
Nazofarenks
Reproduktif durum
Meme, endometrium, over
Kimyasal Maddeler
Tümör Tipi
Aluminyum
Akciğer
4-aminobifenil
Mesane
Arsenik
Akciğer, deri
Asbest
Mesotelyoma, akciğer, larinks
Benzen
Lösemi
Benzidin
Mesane
Berilyum
Akciğer
Bis(klorometil)eter
Akciğer
Dioksin
Akciğer
Etilen Oksid
Lefoma, lösemi
Hardal Gazı
Akciğer
Kadmiyum
Prostat, solunum sistemi, genitouriner
sistem
Krom Bileşikleri
Akciğer, paranazal
Kömür tozu ve artıkları
Deri (skrotum)
Kurum
Deri (skrotum)
Mineral yağları
Deri (skrotum)
2-Naftilamin
Mesane
Çevre ve Kanser •
Nikel Bileşikleri
Akciğer, nazal sinüs
Silisyum tuzları
Akciğer
Talaş
Nazofarenks
Talk
Akciğer
Tetraklorodibenzo-p-dioksin
Lenfoma, sarkom
Vinil klorid
Hemanjiosarkom, karaciğer, beyin,
akciğer
Meslek
Tümör Tipi
Asit işlemesi
Larinks, burun
Ayakkabı üretimi ve tamiri
Burun
Baca Temizleyiciler
Deri (skrotum)
Boyacı, ressam
Akciğer
Demir -çelik işçiliği
Akciğer
Kola Üretimi
Akciğer, Böbrek
Kömür Ocakları
Akciğer, mesane, deri
Lastik endüstrisi
Mesane
Marangoz
Nazofarenks
Mobilya Yapımı
Burun
İlaçlar ve Hormonlar
Tümör Tipi
Azatioprin (immünosupresif)
Lenfoma
Bisulfan
Lösemi
Fenasetin
Renal Pelvis, mesane
Klorambusil
Lösemi
Melfalan
Lösemi
Metoksilen ve PUVA
Bazal hücreli ve skuamöz hücreli deri
kanseri
Nitrosourea
Lösemi
Oral Kontraseptifler
Endometrium
Östrojenler
Endometrium, karaciğer
Siklofosfamid
(immünosupresif)
Lösemi
Siklosporin
Lenfoma
Tamoksifen
Endometrium
Tiotepa
Lösemi, meme, tiroid, akciğer
135
• Hande Turna
Biyolojik Etkenler
Tümör Tipi
Epstein-Barr Virüs
Nazofarenks, lenfoma
Helicobacter pylori
Mide, maltoma
Hepatit B ve C
Karaciğer
Herpes virüs-8
Kaposi sarkomu
HIV
Kaposi sarkomu
HTLV-1
T hücreli lenfoma
Papilloma virus tip- 16 ve18
Serviks
Opisthorchis viverrini
Kolanjiokarsinom
Schistosoma haematobium
Mesane
Yukarda belirtilen etkenlerin gruplar arasında yer değiştirmesi de mümkün olmaktadır. Örneğin ultraviole ışığına maruz kalmak kişinin yaşadığı
coğrafi bölgeye göre olduğu gibi, güneşlenme derecesini belirleyen yaşam
tarzına veya işinin dışarda olması nedeniyle çiftçilerde olduğu gibi mesleğine
göre değişebilmektedir.
Çevresel kanserojenler deyince hava veya su kaynaklarına karışan çesitli kimyasal maddeler akla gelir. Jeofizik veya biyolojik olarak doğal olarak
bulunan bazı etkenler çoğu kez gözardı edilir. Oysa doğal olarak bulunan faktörler suni olarak sonradan ortaya çıkan çevresel faktörlerden daha fazladır.
İnsan yapımı olarak çevreyi kirlettiği düşünülen faktörlerden sadece 3 tanesi
yukarıdaki kanserojen listesinde yer almaktadır. Bunlar; böcek öldürücülerde
bulunan arsenik, otomobil frenlerinde ve izolasyon malzemelerinde kullanılan asbest ve motorlu araç egzoslarından çıkan benzendir.
Bu insan yapımı ve çevreye yayılan kanserojenler ne kadar kansere neden
olmaktadır? Amerika Birleşik Devletler’inde (ABD) çevreyi kirleten bu kanserojenlerin kanserlerin %4’ünden daha azına sebep olduğu; akciğer kanserlerinin %1’inden azının hava kirliliğinden kaynaklandığı düşünülmektedir ama
bu oran gerçekte bugün için henüz belirlenememiş bazı etkenler nedeni ile
daha fazla olabilir.
Benzen lösemiye yol açtığı bilinen bir kanserojendir. Yapılan çalışmalarda benzene 50-100 ppm/yıl maruz kalmanın bir kişinin lösemi olma riskini
2 katına çıkardığı hesaplanmıştır. Bu oranın da aslında gerçekte olduğundan
biraz daha fazla olduğu düşünülmektedir. Hava kirliliğinin olduğu bir şehrin,
egzos dumanlarının en yoğun olduğu bir kavşak noktasında havadaki benzen
düzeyleri genelde 0.005 ppm’i aşmaz. 75 yaşındaki bir kişinin çalışma saatleri
hesaplandığında (240 iş günü, günde 8 saat-350 iş yılı) benzene maruziyeti 1.8
ppm/yıldır (350 x 0.005 ppm).Bu doz lösemi riskini iki katına çıkaran dozun
%4’ü kadardır. Bu ortamda yaşayan bir kişinin benzenin neden olacağı lösemi-
136
Çevre ve Kanser •
den ölüm riski %1’den %1.04’e çıkar. Bu oldukça düşük bir orandır ama risk
belirleme hesapları sırasında sinerjistik etki yapabilecek birden fazla faktörün
olduğu; bugün için bilmediğimiz etkenlerin de rol oynayabilaceği ve maruz
kalan kişilerin duyarlılıklarının da farklı olabileceği unutulmamalıdır.
Elektromanyetik alanlar ve kanser gelişimi arasındaki ilişki de, üzerinde
oldukça tartışma ve karşıt görüşlerin olduğu bir konudur. Elektromanyetik
alanların beyin tümörleri ve lösemi riskini arttırdığını gösteren çalışmalar vardır. İngiltere’ de yapılan on bine yakın kişinin incelendiği bir çalışmada ise
böyle bir etki gösterilememiştir. Bu konudaki araştırmalar sürmektedir.
Bu yazının geri kalanında yukarıda adı geçen ve kanserojen etkinliği gösterilmiş etkenler özetlenmeye çalışılacaktır.
GÜNEŞ IŞIĞI (ULTRAVİOLE)
Deri kanseri en sık görülen kanserdir ve insidansı artmaktadır ABD istatistiklerine göre tüm kanserlerin %45’ini oluşturmaktadır. Melanom dışı deri
kanserleri ve malign melanom gelişiminden büyük oranda güneş ışığı sorumludur. Deri kanseri yüksek güneş ışığının bulunduğu bölgelerde yaşayan kişilerde veya çiftçiler ve balıkçılar gibi meslekleri gereği daha fazla güneş ışığına
maruz kalan kişilerde gözükür. Otozomal resesif geçen bir hastalık olan Xeroderma Pigmentozum’lu kişilerde ultraviole ışığının oluşturduğu hasarı tamir
edecek mekanizmalar çalışmadığı için deri kanserine çok sık rastlanılır.
Melanom dışı deri kanserleri baş, boyun, kollar gibi daha fazla güneşe
maruz kalan vücut bölgelerinde görülür. Kümülatif maruz kalınan miktara,
özellikle erken yaşta veya çocuklukta maruz kalınması kanser gelişme riskini
arttırır. Açık tenli kişiler güneş ışığına daha duyarlıdır. Avustralya ekvatora
yakın ve açık tenli kişilerin yaşadığı bir ülke olduğu için deri kanserinin en
fazla görüldüğü yerlerden biridir.
Melanom gelişimi için ise kümülatif maruz kalma miktarı o kadar önemli değildir. Kronik olarak güneş görmeyen yerlerden çıkabilir. Özellikle akut
güneş yanığı geçirmiş bölgeler daha fazla risk taşır.
Ultraviole (UV) ışığı dalga boyuna göre 3 tipe ayrılır. UVA 320-400nm;
UVB 290-320; UVC 240-290 nm boyundadır. UVC atmosferde abzorbe edildiği
için dünyaya ulaşmaz. UVB pirimidin dimerleri oluşturup direk DNA hasarı yaparak deri kanserinden en çok sorumlu olanıdır. Maruz kalınan miktar
ozon tabakası ile ilişkilidir.
UVA ise atmosferde adzorbe olmaz derinin daha derin katmanlarına penetre olur. DNA ve proteinler UVA’yı daha az adzorbe eder. Oluşturduğu serbest
radikaller yolu ile indirek DNA hasarı yapar. Melanom dışı kanserlerin gelişmesinden UVB; melanom gelişmesinden ise UVA daha fazla sorumludur.
137
• Hande Turna
İYONİZE RADYASYON
İyonize radyasyon X ve gama ışınları gibi elektromanyetik şekilde veya
elektron, proton, alfa partikülleri ve nötronlar gibi partikül şeklinde olabilir.
Dalga boyları ultraviole ışığından daha kısadır ve atomların çevresinden
elektronları uzaklaştırarak dokularda iyonizasyona sebep olur. Ortaya çıkan
serbest radikaller DNA gibi hedef moleküllere zarar verir. Tek ve çift zincirli
DNA kırıklarına yol açabilir.
İyonize radyasyona maruziyet doğal veya doğal olmayan şekillerde olabilir. Toprak ve kayalarda doğal olarak bulunan izotoplar veya güneşten gelen
kozmik ışınlar sürekli olarak bir maruziyet zemini hazırlar. İyonize radyasyona maruziyetin en önemli örneği Japonya’da atom bombası sonrası yaşananlardır. Tedavi amaçlı kullanılan radyoterapi uygulamaları veya sık tekrar edilen
radyolojik görüntüleme yöntemlerinin uygulanması veya nükleer santrallerden olan sızma iyonize radyasyona maruz kalmaya neden olan durumlardır.
Radyasona maruz kalındıktan sonra ortaya çıkan ilk malignite lösemilerdir. Doza bağımlı olarak değişmek ile birlikte 2 yıl gibi erken bir sürede ortaya çıkabildiği gibi genellikle maruziyetten 4-8 yıl sonra görülür. Akut lösemi
veya kronik miyeloid lösemi gelişebilir.
Solid tümörler ise 10 yıldan önce görülmez hatta 20 yılı aşkın bir süre sonra
ortaya çıkabilirler. Tiroid, meme, akciğer, tükrük bezi, kolon, mide, karaciğer,
over, mesane, özafagus, deri ve santral sinir sistemi tümörleri ortaya çıkabilir.
Deri tümörlerinin çoğu bazal hücreli veya epidermoid histolojisindedir. Melanom görülmez. Kemik ve yumuşak doku sarkomlarının gelişmesi için yüksek
dozlarda maruziyet gereklidir.
Tümörün ortaya çıkmasına kadar geçen zamanı radyasyona maruz kalındığındaki yaş, radyasyon dozu ve kişisel faktörler etkiler. Örneğin puberte veya
çocuklukta maruz kalındığında meme kanseri gelişmesi için geçen süre uzun
iken, ileri yaşlarda maruz kalındığında bu süre daha az olabilir.
Radyasyona maruz kalındığında yaş ne kadar küçükse, tiroid, meme,
lösemi, kolon, deri ve santral sinir sistemi tümörlerinin gelişmesi o kadar
fazladır.In utero dönemde radyasyona maruz kalanlarda ise çocukluk çağı
lösemileri ve tümörleri görülebilir.
RADON
Radon, kaya ve toprakta doğal olarak bulunan uranyumdan ortaya çıkan
bir gazdır. Gaz olduğu için toprak ve kayalardan kolayca havaya karışabilir.
Özellikle uranyum madenlerinde yüksek oranlarda bulunur. Coğrafi bölgenin
taş ve toprak yapısına bağlı olarak evlerde de bulunabilir. Radon normalde
kimyasal olarak yüksüzdür. Spontan olarak yarılanması, yüklü ve radyoaktif
138
Çevre ve Kanser •
özellikleri olan partiküllerin ortaya çıkmasına sebep olur. Bu partiküller toz
partiküllerine bağlanarak inhale edildiğinde akciğerde birikir ve akciğerin alfa
partikülleri ile ışınlanmasına sebep olur.
Özelikle uranyum madeni çalışanlarında görülen artmış akciğer kanserinin radona bağlı olduğunun ortaya çıkmasından ve düşük dozlara maruz
kalmanın da kanserojen özellik taşıyabileceğinin farkedilmesinden sonra bazı
evlerdeki maruziyet derecesi ile akciğer kanseri arasındaki ilişkiler gündeme
gelmiştir. ABD’de görülen akciğer kanserlerinin %10-15’inde radon gazının
rol oynadığı düşünülmektedir.
ASBEST
Asbest plevral ve peritoneal mezotelyomanın en önemli sebebidir. Akciğer
kanseri riskini de anlamlı derecede arttırır. Özellikle sigara ile birlikte maruz
kalan kişilerde akciğer kanseri gelişiminde sinerjistik etki gösterir.
Isıya ve yanmaya dayanıklı bir madde olan asbest bina ve gemilerde, araba
frenlerinde izolasyon malzemesi olarak kullanılmıştır. Asbeste en çok maruz
kalan meslek grupları madenciler, lehimciler, izolasyon malzemesi yapımında
çalışanlar, gemi ve fabrikalarda yüksek ısılı ortamlarda çalışan kazancılar,marangozlar, elektrikçiler ve kaynakçılardır. Mezotelyomalı kişilerin %50-80’inde
meslekleri ile ilişki bulunur.
Asbestin kanserojenik özelliğinden kimyasal değil fiziksel yapısı sorumludur. Asbestin 2 farklı yapısı vardır. Birincisi kıvrımlı ve bükülebilir bir yapıda
olan krisotil; diğeri ise çubuk şeklindeki amfiboldür (krikodilit, amosit, antofilit, tremolit, aktinolit). Uzun çubuk yapısında olan tiplerin kıvrımlı yapılardan
daha fazla kanserojen olduğu görülmüştür. Asbest lifleri sitotoksiktir ve DNA
yapısında çift zincir kırıkları, mutasyonlar ve kromozom hasarı yapar. Mitoz
sırasında kromozomal ayrılmayı bozarak anöploidiye sebep olur. Asbeste
maruziyet ile kanser gelişimi arasında ortalama 30-40 yıl geçmektedir. Asbest
ile çalışanların mezotelyomaya bağlı ölüm oranı %8-10 düzeyindedir.
Akciğer kanserlerinin %3-17 arasında değişen bir oranı asbest ile ilişkili
mesleklerde çalışanlarda görülmektedir. Sigara ile ilişkili akciğer kanseri daha
çok epidermoid histolojide ve üst loblardan kaynaklanırken; asbeste bağlı olanlar daha çok alt loblarda görülmekte ve adenokarsinom tipinde olmaktadır.
ERİONİT
Türkiye’nin Anadolu bölgesindeki bazı köylerde endemik olarak mezotelyomaya rastlanması, erionit ile mezotelyoma arasındaki ilişkiyi ortaya koymuştur. Günümüzde bilinen en güçlü kanserojenlerin başında gelir. Erionit
doğal olarak bulunan ve yapısı asbeste benzeyen bir mineraldir. Özellikle
139
• Hande Turna
Karain köyünde rastlanılmıştır. Erionit içeren toprak bu bölgede sıva yapmak
amacı ile ev duvarlarında kullanılmaktadır.
BİYOLOJİK FAKTÖRLER
Hepatit B ve C virüsü hepatoselüler karsinomların %50’sinden sorumludur. Hepatit B’nin en sık görüldüğü Tayvan, Kore, Tayland, Malezya, Çin ve
Afrika’da; Hepatit C’nin en sık görüldüğü İtalya ve Japonya’da hepatoselüler
karsinom en yüksek insidansa sahiptir (100.000’de 30-150). Hepatit B infeksiyonunu geçirmek kanser riskini arttırmaz. HBV ile kronik infekte kişilerde ise
kanser gelişme riski infekte olmayanlara göre 200 kat fazladır. HCV infeksiyonunda HBV kronik taşıyıcılığından farklı olarak siroz geliştikten sonra kanser
ortaya çıkar.
Human Papilloma virus (HPV) tip 16 ve18 serviks kanserlerinin %90’ına
sebep olur. Ebstein Bar Virusü(EBV) Burkitt lenfoması, AIDS’li kişilerde görülen Hodkgin- dışı lenfomalar, primer kranyal lenfoma ve nazofarenks kanserlerinin etyopatogenezinde rol oynar. Herpes Virus-8 primer efüzyonla seyreden
lenfoma ve Kaposi Sarkomu’ndan, HTLV-1 virüsü (İnsan T hücre Lösemi- Lenfoma Virüsü) ise T-hücreli lenfoma gelişiminden sorumludur.
Helicobacter Pylori’nin mide kanserlerinin %60’ında ve maltoma gibi gastrointestinal sistemin düşük grade’li lenfomalarının gelişiminde rol oynadığı
gösterilmiştir. Opisthorchis viverrini adlı parazitin kolanjiokarsinom; Schistosoma haematobium’un ise mesane kanseri kanseri gelişimine yol açabildiği
gösterilmiştir.
AFLATOKSİN
Aflatoksin yer fıstığı, mısır buğdayı, hayvan yemi üstünde yaşayan Aspergillus flavus ve Aspergillus parasiticus adlı mantarların bakterileri öldürmek
için kullandığı toksindir. Aflatoksinlerin B1, B2, G1 ve G2 adlı farklı tipleri vardır. Aflotoksin B1 en çok hepatotoksik özelliği olan ve hepatoselüler kansere
yol açan tipidir. Özellikle Afrika, Çin ve diğer Asya ülkelerinde görülür. Bu
coğrafi bölgelerde sıkça rastlanan hepatit virüsleri ile hepatoselüler karsinom
gelişmesinde sinerjistik etki gösterebilir. Hepatoselüler karsinom bu bölgelerde erkeklerde en sık görülen kanser türüdür.
SİGARA
Sigara tek başına Amerika Birleşik Devletleri’nde diğer bilinen tüm kanserojenlerin sebep olduğundan daha fazla kansere neden olmaktadır. Kansere
bağlı ölümlerin %25-35’inden sorumlu olduğu düşünülmektedir. 50 yaşında
sigara içen bir kişinin kanserden ölme riski içmeyenlere göre 3 kat daha fazladır. Belki de en önemli özelliği ise de önlenebilir bir risk faktörü olmasıdır.
140
Çevre ve Kanser •
Sigaranın en sık sebep olduğu kanser akciğer kanseridir. Erkeklerdeki akciğer kanserlerine bağlı ölümlerin %80’inden, kadınlardakinin ise %75’inden
sorumlu olduğu düşünülmektedir. Sigara ve akciğer kanseri arasındaki ilişki
günde içilen sigara sayısı, içilen yıl, sigaranın nikotin ve katran miktararı, filtreli veye filtresiz olması ile korelasyon gösterir. Günde 1 paket sigara içen bir
kişinin akciğer kanserine yakalanma riski içmeyenlere göre 20 kat fazladır.
Sigaranın bırakılmasından 10 yıl sonra risk %60 azalır ama hiç bir zaman içmeyenlerin düzeyine inmez.
Sigara dumanı içinde 4000’den fazla kimyasal madde vardır ve bunların en az 55’inin kanserojen özelliği bilinmektedir. Bunlar içinde polisiklik
aromatik hidrokarbonlar (benzopiren) ve nitrosaminler (4-metilnitrosamino1-(3-piridil)-1-butanon) en güçlü kanserojen özellikte olanlardır. Bu kanserojenlerin metabolik olarak aktiflenmeleri DNA bileşikleri oluşturup, genetik
mutasyonlara sebep olarak kanser oluşumuna giden süreci başlatır. Oluşan
metabolitlerin aktivasyonu ve detoksifikasyonu arasındaki denge kişilerin
kansere yatkınlığını belirler. Bu kanserojenlere bağlı p53 mutasyonlarına akciğer kanserinde sık rastlanılır.
Sigara dumanı içindeki nikotinin kendisi kanserojen değildir fakat sigara
bağımlılığından sorumlu olduğu için diğer kanserojenlere maruz kalınmasından sorumludur. Filtreli ve nikotini azaltılmış sigaralar nikotin ihtiyacını sağlamak için daha fazla içildiği için riski çok az azaltır. Pasif içicilik de riski sigara
dumanına maruz kalmayanlara göre %24 arttırır.
Sigaranın larinks kanseri ile olan ilişkisi en az akciğer kanseri kadar güçlüdür. Aşırı alkol kullanımı ile sinerjistik etki gösterir. Bu ilişki oral kavite ve
özofagus kanseri için de geçerlidir.
Sigara ve mesane kanseri arasında da güçlü bir ilişki vardır. Mesane kanserlerinin %30-50’sine sigara içiminin katkıda bulunduğu düşünülmektedir.
Sigara içmeyenlere göre mesane kanseri gelişme riski içenlerde 2-4 kat fazladır. Bu durumdan en çok 4-aminobifenil başta olmak üzere aromatik aminler
sorumludur. Sigara içiminin bırakılması mesane kanseri riskini ilk 4 yıl içinde
%20-30 azaltır. Renal hücreli kanser, renal pelvis, üreter ve üretra tümörleri ise
daha az olmakla birlikte yine sigara ile ilişkilidir.
Sigara ile ilşkilendirilen diğer bir kanser türü ise pankreas kanseridir. Serviks kanseri, mide, kolon ve lösemilerin de sigara ile ilişkisi olduğu düşünülmektedir.
YAŞAM TARZI
141
• Hande Turna
Çevresel etkenler deyince epidemiyolojik olarak yaşam tarzı ile beraber
değerlendirildiği için kanser etyolojisinde rol oynadığı gösterilmiş olan bazı
etkenlere de kısaca değinmek gerekir.
TÜTÜN ÇİĞNEMEK
Tütün çiğnemek göreceli oral kavite kanseri riskini 2 kat artırır.Tütün içindeki nitrosaminlerin sorumlu olduğu bilinmektedir.Oral kavite kanserlerinin
erkeklerde %90’ından, kadınlarda ise %60’ından tütün sorumlu tutulmaktadır. Tütün çiğnemek kanser için prekürsör bir lezyon olarak görülen lökoplaki
gelişimini arttırmaktadır.
ALKOL TÜKETİMİ
Aşırı alkol kullanımı ile ilişkili 4 kanser türü oral kavite, larinks,özafagus
ve karaciğer kanseridir. Tüm kanserlerin yaklaşık %3’ü aşırı alkol kullanımına bağlıdır. Sigara içenlerde sinerjistik etki gösterdiği kanserler oral kavite,
larinks ve özofagus kanserleridir. Oral kavite kanserinin göreceli riski sigara
içenlerde 5 kat, aşırı alkol kullananlarda da 5 kat artar. Eğer bir kişi hem alkol
hem de sigara kullanıyor ise bu risk 25 katına çıkar.
Deneysel hayvan modellerinde ve in vitro çalışmalarda alkolun kanserojenik etkisi gösterilememiştir. Aşırı alkol kullananların kötü beslenmesi, eser element, vitamin ve sebzeden fakir beslenmenin kanser gelişimi ile ilişkili olduğu
düşünülmektedir. Bir diğer özelliği de epitel hücreleri üzerinde topikal bir
çözücü gibi hareket ederek besinlerdeki ve sigara dumanındaki kanserojenlerin dokuya daha kolay penetre olmasını sağlamasıdır.
BESLENME TARZI
Kanserlerin %35’i beslenme ile ilişkilendirilebilir. Ama bu değer oldukça
spekülatiftir. Çin usulü tuzlanmış balık yemenin nazofarenks kanseri gelişimi
ile ilişkisi vardır.
Aşırı kalorili beslenme ve obesitenin endometrium ve meme kanseri ile
ilişkili olduğu düşünülmektedir.
Kızarmış kırmızı et, hayvansal yağlar,iyi yıkanmadığı için böcek öldürücü
artığı taşıyan sebze ve meyvelerin mide, kolon, meme ve prostat kanseri ile
ilişkisi vardır.
Bazı besin maddelerinin ise kansere karşı koruyucu olduğu düşünülmek
ile birlikte bu ilişkiler kanıtlanamamıştır. Çinkonun larinks ve özofagus kanserine karşı; meyve ve sebzelerin gastrointestinal sistem, akciğer ve endometrium kanserine karşı koruyucu olduğu düşünülmektedir.
REPRODUKTİF DURUM
142
Çevre ve Kanser •
Erken menarş, geç menopoz, ilk doğumun geç yaşta olması, laktasyon süresinin kısa olması ve östrojen kullanımı meme kanseri riskini artırır. Önemli
olan bir kadının üretken çağının süresinin uzun olmasıdır.
Çocuk doğurmamış olmak endometrium ve over kanseri riskini arttırır.
Kombine olmayan oral kontraseptif ve östrojen kullanımı endometrium kanseri için bir risk faktörüdür. Laktasyon ve 5 ve daha fazla yıl oral kontraseptif
kullanımı over kanseri için koruyucu özellik gösterir.
İLAÇ KULLANIMI
Hormon reseptörü pozitif olan meme kanserlerinin tedavisinde veya
önlenmesinde kullanılan tamoksifenin aslında antiöstrojenik etkisinden yararlanılırken ilacın endometrium üzerinde zayıf bir östrojenik etkisi vardır ve
endometrium kanserini arttırır.
Çocukluk çağı maligniteleri nedeni ile özellikle alkilleyici ajanlarla kemoterapi görenlerin uzun yıllar sonra bu ilaçlara bağlı ikincil maligniteler geliştirme riskleri vardır.
Fetus aşamasında anneleri DES (dietilesterol)’e maruz kalan kişilerde
vajinanın berak hücreli kanseri gelişme riskleri artar.Bu risk hayat boyu 1000
olgunun 1’de gelişir.
ABD’de Ulusal Kansere Karşı Savaş etkinliğinin 30. yılına 2001’de ulaşılmıştır. Beslenme tarzı ve infeksiyon etkenleri geçen 20 yılda en çok değişim
göstermiştir. Sigara halen en baştaki yerini korumaktadır. Kansere bağlı ölümden sorumlu tutulan çevresel faktörlerin ABD’de yıllara göre dağılımı Tablo
1’de belirtilmiştir.
KAYNAKLAR
Tablo 1. Kansere bağlı ölümlerden sorumlu çevresel faktörlerin yılları göre dağılımı
Hava Kirliliği
Coğrafik özellikler
Sigara
Alkol
Diet
Gıda ek maddeleri
Reproduktif/ cinsel
Meslek
Endüstri ürünleri
İlaçlar
Biyolojik
Toplam
1981 yılı oranı
2000 yılı oranı
%2
%3
%30
%3
%35
%1
%7
%4
%1
%1
%10
%97
%2
%3
%30
%3
%5
%0
%7
%4
%1
%2
%4
%61
143
• Hande Turna
1.
2.
3.
4.
5.
6.
144
Cole P, Rodu B. Analytic Epidemiology: Cancer Causes. Devita, Hellman, Rosenberg Cancer Principles and
Practice of Oncology. 6th ed. 241-252, Lippincott Williams and Wilkins Philadelphia 2001.
Ullrich RL. Etiology of Cancer: Physical Factors. Devita, Hellman, Rosenberg Cancer Principles and Practice of
Oncology. 6th ed. 195-206, Lippincott Williams and Wilkins Philadelphia 2001.
Koh HK, Kannler C, Geller AC. Cancer Prevention: Preventing Tobacco-related cancers. Devita, Hellman, Rosenberg Cancer Principles and Practice of Oncology. 6th ed. 549-560, Lippincott Williams and Wilkins Philadelphia
2001.
Weston A, Harris CC. Chemical Carcinogenesis. Bast, Kufe, Pollock, Weichselbaum, Holland, Frei. Cancer Medicine 5th ed 185-194 BCDecker 2000.
Cleaver JE, Mitchell D. Ultraviolet Radiation Carcinogenesis. Kufe, Pollock, Weichselbaum, Holland, Frei. Cancer Medicine 5th ed 185-194 BCDecker 2000.
Maltoni C, Minardi F, Holland JF. Physical Carcinogens. Kufe, Pollock, Weichselbaum, Holland, Frei. Cancer
Medicine 5th ed 185-194 BCDecker 2000.
Download