KRİZİNDE FAiL BULMA ARAYIŞI

advertisement
KAPAK DOSYASI
SURİYELİ SIĞINMACILAR
KRİZİNDE
FAiL BULMA ARAYIŞI
28
Kasım-Aralık 2015 Cilt: 7 Sayı: 71
Suriye’de olağanlaşan insanlık dramının en küçük şahitlerinden birisi olan Aylan
Kurdi’nin mücessem varlığı, uluslararası toplumun belleğinde önemli bir yer elde
etti ve yaşanmakta olan insanlık dramının açıklanmasında özne temelli yaklaşım
üzerinden ilerleyerek uluslararası toplumun içinde bir ‘fail’ bulma arayışına yol açtı.
Merve ÇALHAN
Kasım-Aralık 2015 Cilt: 7 Sayı: 71
29
KAPAK DOSYASI
O
rtadoğu coğrafyası her dönem savaşlar, siyasi
istikrarsızlıklar ve kaotik toplumsal konjonktürün getirdiği ekonomik, sosyal, siyasi ve
kültürel pek çok sorun alanının çıkış noktası konumunda yer almıştır. 18 Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan iktidar karşıtı kitlesel gösterilerin 2011 yılı içinde
Mısır, Libya ve Suriye başta olmak üzere Cezayir, Bahreyn, Ürdün, Yemen ve Lübnan gibi Arap dünyasının
başlıca ülkelerinde yol açtığı halk ayaklanmalarına,
siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler literatüründe
‘Arap Baharı’ adı verilmiştir. Arap Baharı, 2011 yılı
içerisinde çeşitli iktidar değişikliklerine neden olmuş
ve en son 15 Mart 2011 tarihinde, Suriye muhalefetinin devlet başkanı Beşar Esad rejimini devirmek için
silahlı çatışma ortamı yaratmasıyla, Suriye’deki olaylar
başlamıştır. Söz konusu olayların askeri yöntemlerle
bastırılmaya çalışılması, ülkedeki toplumsal istikrarın
ve huzurun bozulmasına ve çatışmaların şiddetlenerek
ülkede iç savaşın başlamasına neden olmuştur. Suriye’deki çatışma ortamı, öncelikle Suriye ve Suriye’ye
komşu ülkelerin, daha sonra da Avrupa ülkelerinin
toplumsal yapılarına dönüştürücü bir güç olarak etki
ederek, özellikle de Türkiye’nin toplumsal yapısında
radikal bir dönüşümün başlangıç noktası haline gelmiştir. Bu bağlamdaki en önemli konu, Suriye’deki
çatışma ortamından kaçarak Türkiye’ye giren ve 2015
yılı içinde sayıları milyonlarla ifade edilen Suriyeli
sığınmacılardır.
Dünya geçtiğimiz Eylül ayında Bodrum kıyılarına
vurmuş olan 2 yaşındaki Suriyeli Aylan Kurdi’ye ait
fotoğrafla sarsıldı. Suriye’de yaşanan büyük insanlık
dramının sembol fotoğraflarından biri haline gelen
küçük çocuğun fotoğrafları, dünya gazetelerinin ve
haber ajanslarının manşetlerine taşındı. 2 yaşındaki
bir çocuğun cansız bedeninin böylesi bir dram içinde
toplum sahnesine çıkması, 2011 yılından beri süregelen Suriye Savaşı’nın olağanlığı ve sıradanlığı üzerinde
yıkıcı bir etki oluşturdu. Böylece, Suriye savaşının
milyonlarca çocuk mağdurundan birisi olan Aylan’ın
bedeni toplumsal bir aidiyet haline dönüşerek, bir
fotoğrafın Avrupa’nın sığınmacılara ilişkin politikasını
değiştirip değiştirmeyeceği üzerinden ilerleyen pek çok
tartışmanın da fitilini ateşlemiş oldu.
Avrupa’nın Tutumu
Suriye’de yaşanan olaylar, uluslararası toplumda, toplumdaki öznelerden ya da faillerden bağımsız olarak
hareket eden ve Suriye toplumunun devamı için önce
30
Körfez İşbirliği Konseyi’nde
(KİK) yer alan ve önemli petrol
ve doğalgaz gelirlerine sahip
Ortadoğu coğrafyasının en zengin
ülkeleri arasında olan Bahreyn,
Kuveyt, Katar, Suudi Arabistan ve
Birleşik Arap Emirlikleri, Suriye’de
yaşanan drama duyarsız kaldıkları
ve sığınmacı kriziyle ilgili somut bir
politikaları olmadığı için Avrupa
ülkelerinden sonra, ikinci fail
grubunu oluşturmuşlardır.
yıkıcı ve sonra yapıcı bir işlevi olabilecek bir iç kargaşa olarak yorumlandı. Suriye’de olağanlaşan insanlık
dramının en küçük şahitlerinden birisi olan Aylan
Kurdi’nin mücessem varlığı, uluslararası toplumun
belleğinde önemli bir yer elde etti ve yaşanmakta olan
insanlık dramının açıklanmasında özne temelli yaklaşım üzerinden ilerleyerek uluslararası toplumun içinde
bir ‘fail’ bulma arayışına yol açtı.
Fail arama sürecinde eleştirilerin odağında olan
Avrupa ülkeleri, Suriyeli sığınmacılarla ilgili kayıtsız
tutumlarından dolayı sıklıkla eleştirilmektedir. İkinci
Dünya Savaşı’ndan bu yana tarihteki en büyük insan akınlarından biri haline gelen Suriyeli sığınmacı
krizine karşı geliştirdikleri katı sınır politikaları ve
kota sistemi yüzünden, hâlihazırda Avrupa’da bulunan yüz binlerce göçmenin durumu hala belirsizliğini korumaktadır. Mevcut durumda, buz dağının
görünen yüzünde yer alan Avrupa ülkelerinin dışında,
kriz başladığından bu yana yaptıkları nakdi yardımlar
dışında adlarından söz edilmeyen zengin Körfez ülkelerinin Suriyelilerle ilgili herhangi bir politikalarının
olmaması, fail arayışında yeni bir çıkış noktası olarak
yorumlanabilir.
Körfez Ülkelerinin Tutumu
Bu ülkelerin Suriye’ye olan coğrafi yakınlıklarının yanısıra, aynı dili konuşmalarından kaynaklanan kültürel bir ortaklık zemininde yer almalarına rağmen,
yaşanan siyasi kriz sonucunda ortaya çıkan sığınmacı krizinin ekonomik ve toplumsal yükünü Türkiye,
Kasım-Aralık 2015 Cilt: 7 Sayı: 71
Lübnan, Ürdün, Irak ve bir ölçüde de Mısır taşımaktadır. Yukarıda adları zikredilen beş ülke dışında, Körfez
İşbirliği Konseyi’nde (KİK) yer alan ve önemli petrol
ve doğalgaz gelirlerine sahip Ortadoğu coğrafyasının
en zengin ülkeleri arasında olan Bahreyn, Kuveyt,
Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri,
Suriye’de yaşanan drama duyarsız kaldıkları ve sığınmacı kriziyle ilgili somut bir politikaları olmadığı için
Avrupa ülkelerinden sonra, ikinci fail grubunu oluşturmuşlardır. Körfez ülkelerinin hemen yanı başında
vuku bulan sığınmacı krizine karşı sadece nakdi yardım üzerinden geliştirdikleri yardım sistemi, aslında
bu ülkelerin sorunun bir parçası olmalarını engelleyici siyasi bir manevradan ibarettir. Suudi Arabistan’ın
Almanya’da yaşayan Suriyeliler için 200 caminin inşa
edilmesi için nakdi yardım yapacağını duyurması, ya
da zaman zaman resmi yayın organlarında ülkelerinde
bulunan Suriyelilerin sayılarıyla ilgili bilgi vermeleri,
Suriyelilere karşı uyguladıkları sosyo-ekonomik dışlama mekanizmasının bir parçasıdır.
Körfez ülkelerinin Müslüman aydınları, Suriye
krizine karşı geliştirdikleri bu dışlayıcı politikaları temellendirmek için çeşitli gerekçeler öne sürerek, uluslararası toplumun gözünde, uyguladıkları politikalara
meşruiyet kazandırmak için çabalamaktadırlar. Körfez
İşbirliği Konseyi’nde yer alan ülkeler hep bir ağızdan,
ülkelerinin demografik yapılarının Suriyelileri absorbe
edemeyecek kadar fazla çok-kimlikli olduğunu vurgulamakta ve mevcut toplumsal yapılarını koruyabilmek
için daha fazla yabancı kabul edemeyeceklerini belirtmektedirler. Uluslararası Af Örgütü tarafından Suriye
Krizi’ne ilişkin hazırlanan rapora göre, Birleşik Arap
Emirlikleri’nin nüfusunun %88’i, Katar’ın %85’i ve
Kuveyt’in %70’i, bu ülkelerde kısa dönemli olarak
çalışan yabancı işgücünden oluşmaktadır. Bu yüzden
hâlihazırda kendi vatandaşlarının iş gücü piyasasında
yer alma konusunda yaşadığı zorluklar, zengin Körfez
ülkelerini tedirgin etmektedir. Yeni bir Arap Baharı
dalgasının ülkelerine yayılmasından çekinen Körfez ülkeleri, petrol fiyatlarındaki ciddi düşüşün ekonomileri
üzerine yarattığı baskıyla mücadele edebilmek için reel
ekonomi içindeki dengeleri korumaya çalışmaktadır.
Dolayısıyla, Ortadoğu’nun mevcut reel politiği içinde,
ekonomik istikrarı korumak, siyasi istikrarın devamlılığı açısından oldukça önemli olduğundan, Körfez
ülkeleri Suriyelileri ülkelerinden uzak tutmaktadırlar.
Körfez ülkelerinde hâlihazırda bulunan ve çoğunlukla yaşadıkları ekonomik zorluklar ve Avrupa ülkeleri
Kasım-Aralık 2015 Cilt: 7 Sayı: 71
Körfez ülkelerinin herhangi bir
sığınmacı ya da mülteci yasası
bulunmamaktadır ve 1951 tarihli
Cenevre Sözleşmesi’ne de taraf
değillerdir. Bu yüzden Körfez
ülkelerine giriş yapmak isteyen
Suriyeliler ‘sığınmacı’ olarak değil,
‘ziyaretçi’ olarak kabul edilmektedir.
Ziyaretçi olarak bahsi geçen ülkelerde
bulunan Suriyelilerin gelecekleri
belirsizliğini korumaktadır.
tarafından konulan kotalar sebebiyle başka bir ülkeye
girme imkânı olmayan Suriyeliler, bu ülkelere ziyaretçi
vizesiyle giriş yapmışlardır. Körfez ülkelerinin herhangi
bir sığınmacı ya da mülteci yasası bulunmamaktadır ve
1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne de taraf değillerdir.
Bu yüzden Körfez ülkelerine giriş yapmak isteyen Suriyeliler ‘sığınmacı’ olarak değil, ‘ziyaretçi’ olarak kabul
edilmektedir. Ziyaretçi olarak bahsi geçen ülkelerde
bulunan Suriyelilerin gelecekleri belirsizliğini korumaktadır. Körfez ülkeleri, yakın veya uzak bir gelecekte
Suriye Krizi’nin çözümüne ilişkin herhangi bir politika
geliştireceklerine yönelik bir sinyal vermemektedirler.
Suriye’de yaşanan kriz, her geçen gün büyümekte
ve yaşanan insanlık dramları görünür hale gelmektedir.
Krizin ortaya çıkmasından bu yana çok sayıda Suriyeli sığınmacı için yeterli ve gerekli alt yapıyı süratle
oluşturan Türkiye, kriz mağdurları için toplam 5.5
milyar dolar para harcamıştır ve harcamaya da devam
etmektedir. Ancak gerek maddi kaynakların sınırlılığı,
gerekse Suriyelilerin toplumsal kabulünde özellikle
sınır illerinde yaşanan sıkıntılar, hem yerel halkı hem
de yerel yöneticileri tedirgin etmektedir. Çözümün
en önemli siyasi aktörlerinden biri olan Türkiye, Suriye kriziyle baş etme noktasında yalnızlaşmaktadır.
Mevcut durumda, Türkiye uluslararası toplumdan,
en önemli meselelerinden biri haline gelen Suriye Krizi’nin çözülmesi ve yaşanan insanlık dramının sona
ermesi için gerekli dayanışmayı göstermesini ve yük
paylaşımı konusunda daha duyarlı hareket etmesini
sağlayacak kapsamlı bir strateji oluşturmasını beklemektedir.
Sosyolog, Doğu Marmara Kalkınma Ajansı
31
Download