Adaletin Küreselleşmesini İstiyoruz Hemşehri Dernekleri Eskimiş Folklor mu Geleceğin Kültürel Hizmet Kurumları mı? Dr. Yusuf IŞIK 05 Hükümet-Dernek-Devlet Mahmut AŞKAR 07 A.Engin KARAHAN 09 Geçmiş Tarihe ve Müslümanlara Bir Bakış İnsan Ölümlüdür... Murat KUBAT 15 Hayat M. Salih AYDIN 21 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Aylık Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung KURBAN ALLAH’IN EMRİNE TESLİMİYETTİR 16 Sayı/Nr.: 131 • Yıl/Jahre: 14 • Ağustos/August 2017 • Zilkade 1438 14 “İlk Makalem” Projesi Almanya’ya Genç Yazarlar Kazandıracak 18 Prof. Karim Fereidooni “Irkçılık Sadece Geçmişte Kalan Bir Fenomen Değil.” 19 Doktor, İnanca ve Kültüre Saygı Göstermedi 04 Prof. Dr. Nevzat Tarhan Beyinden Geçenler Artık Okunuyor Sorumsuz Politikacılar Nefreti Körüklüyor )X% _. $OWÝQNÕSH +HODO(WYH(WhUQOHUL XXXBMUJOL·QFEF İFİS&İZ “Almanya’da Selefîlik” Konulu Bilimsel Oturum Düzenledi 10 HASENE International e. V. T +49 221 942240-400 | F +49 221 942240-401 www.hasene.org | [email protected] | haseneorg — Havale için banka bilgileri | Bankverbindung: Hesap Sahibi | Kontoinhaber: HASENE International e. V. Banka | Bank: KT Bank AG IBAN: DE21 5023 4500 0145 2900 01 | BIC: KTAGDEFFXXX Amaç | Verwendungszweck: Adresiniz | Adresse, 0002351 Kurban Kampanyası || Kurban-Kampagne Kurban bedeli OPFERE, SPENDE, ERFREUE Betrag für ein Opfertier 100 € * Tüm masraflar kurban bedeline dâhildir. | Alle Kosten sind im Preis für ein Opfertier enthalten. * Sorumsuz Politikacılar Nefreti Körüklüyor Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Sevgili dostlar İzin vesilesi ile Türkiye`ye yola çıktığımızda ne yalan söyleyelim biraz tedirgindik. Almanya`dan Avusturya`ya geçerken zaman zaman uğradığımız akaryakıt istasyonlarında insanların bakışlarında biraz tuhaflık kendisini belli ediyordu. Sanki Almanya`ya 5560 sene evvel gelip buranın kalkınmasına epeyce bir katkı sağlayan Türk insanı değil de, uzaydan gelmiş, kim olduğunu bilmedikleri bir varlığa bakar gibi tuhaf bakışlara sahip insanların sayısı maalesef gün geçtikçe artıyor. Maalesef bizim de içerisinde bulunduğumuz medya dünyasında sorumsuz ve kişiliksiz bazı aktörler yukarıda belirttiğimiz durumun oluşması için var gücüyle çalışmaktalar. Ve bu çalışmalarının sonucu toplumda bir ayrışma ve kin ortamı aldı başını gidiyor. Alman toplumu ile Türk toplumunun diğer toplumlara göre daha girift bir yapısı var. Göç süreci dediğimiz 55-60 senelik zaman diliminde binlerce aile kuruldu bu iki toplum arasında. Ve bu iki toplum tarihten de gelen birlikteliklerini daha da pekiştirmiş durumdalar. Karşılıklı yapılan kışkırtmalar ve hedef göstermeler sadece bir topluma zarar vermez tabiki her iki toplum da zarar görür. Hele seçim sathına girilen dönemlerde bu kışkırtmalar daha da bir artmakta ve seçim bitene kadar toplum diken üstünde tutulacak şekilde gerilmektedir. Bazı sorumsuz politikacıların yaptıkları sorumsuzca açıklama ve tavırlar ister istemez her iki toplumu da germektedir. Karşılıklı menfaatler sözkonusu olduğunda hiç kimse kendisinin eksiğini görmemekte sonucu nereye varırsa varsın salvolar gırla gitmektedir. Sözde iki dost ülke ve halk değil de birbirine yabancı, düşman ülkeler ve halklar gibi davranılması için her türlü materyal kullanılmakta. Son dönemde Türkiye`nin kendi içerisinde geçirdiği gelişmelerin sonucunda rahata ve haksız şekilde elde edilen kazançlara zarar gelince birileri bir yerleri yanmış gibi bağırmaya başladılar. Özellikle de Türkiyedeki ekonomik ortamda yaptıkları spekilasyonlar vesilesi ile milyarlar ile ifade edilen Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir rakamları kasalarına indiren sözümona uluslararası Alman şirketleri gerginlik için ne gerekiyorsa yapmaya başladılar. Buna örnek Alman Deutsche Bank`ın Türkiye`de yaptığı spekülatif ekonomik hareketler sonucu elde ettiği kazanclar gösterilebilinir. Tabi aynı Deutsche Bank`ın Almanya`daki yaptığı yolsuzluklar ortaya çıkınca çıkarılan yaygaranın neden olduğu daha iyi anlaşılabilmektedir. Alman, Türk devletleri ve toplumları arasında yapılmaya çalışılan bu gergin ortama bizlerin vereceği en iyi cevap bulunduğumuz topluma katkılarımızı artırarak devam ettirmemizdir. Birilerinin seçim sathında yapmaya çalıştığı bu gerginliklere en iyi cevabımız da demokratik haklarımızı kullanıp Eylül ayında yapılacak olan seçimlere katılım sağlamak olacaktır. Tabi sadece bu seçimler değil, yapılacak olan tüm seçimlere katılım sağlamak hem bizim için ve hem de Alman kamuoyu için hayati öneme haizdir. Bazi karanlik mihraklar bizlerin bu topluma ait bir parca olmamizi istememlerine en iyi cevabi bu sekilde verebiliriz diye düsünüyoruz. Nasil ki Türkiye siyasetinde ve toplumunda hem ülkemizin iyiligini ve gelismesini istemeyen -hainler, satilmislar- varsa ayni sekilde Alman devletinde ve toplumunda Almanya`nin iyiligini ve gelismesini istemeyen -hainler, satilmislar- da vardir. Bunun neticesi olarak yasanan sikintilar bizleri oldukca üzmektedir. Biraz da özeleştiri yapmak istiyoruz. Türkiyedeki siyasilerin zaman zaman Almanya`daki Türk toplumu ile alakalı tavırları bizleri buralarda sıkıntıya sokmaktadır. Bunun kasti olduğunu söylemiyoruz. Maalesef Türkiye`den bakarak burayı değerlendirmeye çalışıyoruz. Buna gerek yok, bizler bu toplumda 55-60 senedir bulunmaktayız. Tabii olarak buranın şartlarını da daha iyi bilmekteyiz. Gerginliklerin daha aza indirilmesi için buralardaki insanımızın meselelerini buradaki kanaat önderleri ile yapılacak istişareler sonucu çözmeye çalışalım. O zaman daha az gerginlikle tüm meselelerin halledildiğini göreceğiz. Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın. Çalışmak bizden başarı Allah`tandır. Allah`a emanet olun. Not: Kıymetli Rüstem Altınküpe Ağabeyin Yiğit evladı Fatih Altınküpe elim bir trafik kazasında Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Başsağlığı diler Rabbimizden mağfiret etmesini isteriz. Kıymetli İhsan Güler Ağabeyin yeğeni vefat etmiştir. Başsağlığı diler Rabbimizden mağfiret etmesini isteriz. Kıymetli Selim Odabaş kardeşimizin muhterem evladı Muhammed Odabaş Türkiye`de elim bir trafik kazasında Hakk`ın rahmetine kavuşmuştur. Başsağlığı diler Rabbimizden mağfiret etmesini isteriz. Tüm vefat eden kardeşlerimize ve tüm geçmişlerimize birer Fatiha rica ediyoruz. Sevgili Fatih; biranda vefat haberin geldi, şaşkınlıkla çaresizlik arasında kalakaldık. Ölüm Allah’ın emri, kaza bahanesi. Biliyoruz ki sen Allah’a, Kitab’a ve Peygambere inanan mümin bir kuldun. Bizim hakkımız var ise helaldir. İnşallah senin de hakkın helaldir. Annen-baban evlatlarını, bizler; yiğit, mücahid bir kardeşimizi ebedi aleme uğurladık. Efendimiz (s.a.v)’in sancağı altında buluşuncaya kadar bekleyeceğiz. Ruhuna el-Fatiha............... editörden ][ 3 [email protected] has bi hal Sinan AKTÜRK Impressum / Künye Hayat Aylık Ücretsiz Gazete Ağustos-August 2017 Zilkade 1438 Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Sinan AKTÜRK Yayın Kurulu Dr. Yusuf Işık, Oğuz Üçüncü, Mehmet Ateş, Fikret Ekin, Mahmut Aşkar, Yaşar Cimşit, Cengiz Şahbaz, İskender Güngör M. Salih Aydın, Habib Yazıcı, Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk, A.Engin Karahan, Ali Atik, Halit Erdemir, Murat Kubat Merkez Königsbergerstr. 16 61169 Friedberg Tel: 06031-162411 Fax: 06031-6849996 E-Mail: [email protected] Web: www.hayatonline.eu Baskı: Hürriyet A.Ş. Zweigniederlassung Deutschland 04 ][ haber Doktor, İnanca ve Kültüre Saygı Göstermedi A lmanya'nın Baden Württemberg eyaleti güneyinde bulunan Villingen kentinde üzücü bir olay yaşandı. 29 yaşında Almanya doğumlu Zeybep B. isimli vatandaşımız bizi davet ederek, yaşamış olduğu olayı gazetemize aktardı. Anne Zeynep B. 1.5 yaşında oğlu Muhammed Ashab hastalandığı için, doğal olarak çocuk doktoru olan Dr. Med. C. L. götürdü. Sırası gelince içeriye alınan hasta ve annesi muayeneden sonra doktoru “Size birşey söylemek istiyorum” dedi. Anne Zeynep B. galiba son zamanlarda yaşanan Türkiye Almanya arasındaki olayları söyleyeceğini düşündüğünü bize aktardı. Dr. C. L. şunları söyledi hastanın annesine ve yanında gelen kızkardeşine. “Her ülkenin kültürü ve dini farklıdır, ben bana elini vermeyen hastamın ailesini istemiyorum. Kendinize başka doktor bakınız” dedi. Kız kardeşiyle birlikte bulunan hasta annesi Zeynep B. “Neye döndüğümüzü şaşırdık” dedi. Olaylara hemşire de şahittir. O da olanları, hayretler içinde izledi. Psikoloji okuyan ve halen sosyolog üzerine eğitimini sürdüren Zeynep B. açıklamasında, doğduğumuz, yaşadığımız, okula gittiğimiz, çalıştığımız ve çocuklarımızı dünyaya getirdiğimiz bir ülke de, sadece inandığımız gibi yaşadığımız için, bu denli bir dışlamaya maruz kalmak ve ırkçılığı iliklerimize kadar hissetmek, bizi çok üzdü. Ben bu olayı tüm Alman mercilere ulaştırmaya çalıştım. Sesimizi duyurmak istedim. “Olayın üzerinden iki hafta geçmesine rağmen, hala psikolojimiz yerine gelmedi. İnanamıyorum olanlara” dedi... Hipokrat Yemini der ki; “Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine adayacağıma, insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhinde kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma, hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime din, milliyet, cinsiyet, ırk ve parti farklarının görevimle vicdanım arasına girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi dürüstlük ve onurumla yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.” Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir İ NSU’nun Eksiksiz Bir Şekilde Aydınlatılması İçin Siyasilerin Sorumluluğu Büyük slam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Genel Sekreteri Bekir Altaş Münih’te görülen NSU davasında iddia makamı mütalaasına dair bir açıklama yaptı. “Federal Savcı Herbert Diemer’in, NSU davasındaki iddia mütalaası siyasilere, NSU’nun arka planının açıklığa kavuşturulması için gereken adımların atılması yönünde çok açık bir sinyaldir.” diyen Altaş sözlerine şöyle devam etti: “Almanya’da 2013 yılı mayıs ayında NSU davası başladığından beri, Alman siyaseti NSU kompleksindeki eylemsizliğine atıfta bulunuyor. İstihbarat servisleri ve güvenlik birimleri iş birliği yapmayı reddettiği, dosyaları kararttığı, imha ettiği veya bunları gizli oldukları iddiasıyla sakladığı için NSU Araştırma Komisyonlarındaki birkaç siyasetçinin de eli kolu bağlı durumda. Neticede NSU’nun arka planının aydınlatılması da hayli zorlaşıyor. Federal Savcı Diemar’ın, iddia mütalaasında devlet makamlarının hatalarının, mahkeme önünde değil, siyasi kurullar tarafından açıklığa kavuşturulması gerektiğini ifade etmesi, ‘NSU’nun eksiksiz bir şekilde aydınlatılması’ yönündeki vaat konusunda politikacılara yöneltilmiş açık bir taleptir. İ Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Bunun gerçekleşmesi için de meselenin siyasi nedenlerin ya da devlet güvenliği gibi bahanelerin arkasına itilmemesi ve NSU’nun aydınlığa kavuşturulmasına öncelik verilmesi gerekmektedir. Ayrıca İçişleri Bakanları dosyaları gizli tuttuğu veya tanık ifadelerinin alınmasını engellediği, böylece devlet birimlerinde hata ile kasıt arasındaki geçişkenliğin üstünü örttüğü sürece NSU’nun aydınlatılması da mümkün değildir. Ne yazık ki tüm bunların yapıldığına şahit olmuş bulunmaktayız. Davanın şu ana kadarki sürecine bakıldığında Beate Zschäpe’nin NSU sürecinde taşıyıcı bir rol oynadığı ve bunun için hüküm giyeceği kesin gözükmektedir. İnsanları bundan daha fazla ilgilendiren ve öfkelendiren asıl mevzular ise, devlet birimlerinin bu kompleksteki rolü ve NSU’nun muhtemelen çok daha geniş bir fail ve destekçi kitlesine sahip oluşudur. Bu bağlamda Federal Savcılığın, devlet birimlerinin NSU ile bağlantılarına ilişkin hiçbir işaretin bulunmadığını söylemesi, NSU’nun yalnızca üç failden oluştuğuna dair teorinin ayakta tutulma çabası kadar gülünçtür. Bu teori uzun zaman önce çökmüştür. Bu durumda aniden ölen NSU tanıkları veya devlet organındaki derin karanlık yapılar hakkında komplo teorilerinin üretilmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Bu, insanların devlet kurumlarına duyduğu güven için bir zehir niteliğindedir. Sonuç olarak, savaş sonrası Alman tarihinin en büyük güvenlik skandalından şahsi ve kurumsal anlamda ve yasama düzeyinde neredeyse hiçbir sonuç çıkarılmaması son derece endişe vericidir.” AB Vatandaşı Olmayan Yabancılardan Alınacak Yükseköğrenim Harçları Almanya’ya Zarar Verir slam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Gençlik Teşkilatı Üniversiteliler Başkanı Selçuk Çiçek, Almanya’nın Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde CDU ve FDP koalisyonunun, AB vatandaşı olmayan yabancı üniversite öğrencilerinden her bir sömestir için 1500 Euro tutarında yükseköğrenim harcı alınması yönündeki planlarını değerlendirdi. “Kişinin kökenine dayalı bir ayrımı ve farklı muameleyi kesinlikle reddediyoruz. Yükseköğrenim harçları konusunda vatandaşlığa bağlı bir uygulama getirmek çağa uygun bir yaklaşım değildir.” diyen Çiçek sözlerine şöyle devam etti: “Almanya artan küreselleşmeden galibiyetle çıkan bir ülkedir. Bu kazanımı elde etmek ulusal bariyerler aşılmadan mümkün olamazdı. AB üyesi olmayan yabancılar için yükseköğrenim harcı uygulamasının başlatılması bu anlamda geriye doğru atılmış büyük bir adımdır. Burada şaşırtıcı olan, FDP lideri Christian Lindner’in yükseköğrenim harcı uygulamasını destekliyor olmasıdır. Zira kendisi seçim kampanyasında yenilikçi girişimleri desteklediği yönünde bir imaj çizmiştir. Lindner şunu biliyor olmalıdır ki; girişimler, en çok yüksek yetenekli ve kreatif beyinler özgürce gelişebildiği ve eski düşünce kalıpları ve ulusal bariyerler tarafından engellenmediği zaman ilerleme gösterebilirler. Amerika örneği, eyalette bu anlamda yanlış bir yolda olunduğunu da gözler önüne sermektedir. Donald Trump’un çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin vatandaşlarına giriş yasağı uygulanması yönündeki girişimi özellikle Amerikalı büyük teknoloji şirketleri tarafından eleştirilmiştir, zira çok ulusluluk onların kimliğinin ve ticari başarı konseptinin bir parçasıdır. Eğer Almanya en parlak beyinleri kazanma rekabetinde elinin boş kalması riskini almak istemiyorsa kendini kapatmak yerine daha da açık olmalıdır. Bu sebeple biz Alman üniversitelerinin açılmasını, özellikle AB üyesi olmayan ülkeler başta olmak üzere yabancı öğrencilerin kabulüne ilişkin iyi düşünülmüş konseptlerin oluşturulmasını ve AB üyesi olmayan ülkelerdeki uluslararası aktif üniversitelerle daha yakın bir iş birliği içinde çalışılmasını talep ediyoruz. Sonuç olarak, mali sebeplerle yükseköğrenim harcı uygulaması çok kısa vadeli düşünülmüş bir uygulamadır. Birçok araştırma uluslararası öğrencilerin, gerek öğrenimlerinden sonra ülkede kalarak, gerek hem mali hem de kültürel açıdan ülkeler arasında bir köprü oluşturarak hedef ülkelere birçok yönden katkı sağladıklarını göstermektedir.” Adaletin Küreselleþmesini Ýstiyoruz Ý dosya ][ 05 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Dr. Yusuf IŞIK Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Bugün, herþeyden önce, sermayenin küreselleþmesinden önce, adaletin küreselleþmesi gerekiyor. nsan olarak, insanlýk olarak, dünyanýn ve tarihin geldiði en aþaðýlýk noktaya tanýk oluyoruz. Bu nokta, keyfi, gerekçesiz, haksýz iþgallerin, katliamlarýn ve iþkencelerin gerçekleþtirildiði bir noktadýr. Bu günün dünyasý, sýnýrsýz ideolojik iðrençliklere tanýk oluyor. Anlamlara yönelik saldýrýlar, içeriklere yönelik saldýrýlar, farklý hayat tarzlarýna yönelik saldýrýlar, Ýslam dünyasý toplumlarýnda büyük huzursuzluklara ve karamsarlýklara sebeb oluyor. Pek çok Ýslam toplumunda zorla batýlýlaþtýrma serüveninin neden olduðu karýþýklýklar, çatýþmalar, çözülmeler ve sorunlar yaþandýðýný görüyoruz. Kendimizi, düþüncelerimizi ve kültürümüzü batýlý perspektiflere göre tanýmlamamýz yolunda sürekli psikolojik baský altýnda tutuluyoruz. Zorla batýlýlaþtýrma projesinin bir parçasý olarak, Ýslam Dünyasý, inancý, kültürü ve uygarlýðýna iliþkin bütün gerçekler çarpýtýlýyor. Küresel emperyalizm, kendilerine benzeyen, kendileri gibi yaþayan toplumlar inþa etmek adýna, büyük iþgal ve istilalarý, büyük katliam ve iþkenceleri göze alabiliyor. Küresel adaletsizlikler, yoksulluklar, baskýlar terörü kýþkýrtýyor. Bütün toplumlarda direniþçi unsurlar, yalnýzca adaletin gerçekleþtirilmesi için varlýklarýný ortaya koyuyor. Gerçek özgürlükler ancak direnerek kazanýlan özgürlüklerdir. Küresel zorbalýk karþýsýnda ancak direnerek onurlu/özgür kalýnabilir iddialarý her geçen gün kuvvet kazanýyor ve kendine meþru zeminler bulmaya itiyor. Ýþgal ve istilalara katlanmak, her türlü aþaðýlanmaya, köleleþmeye katlanmak anlamýna geliyor. Günümüzde insanlýðýn en büyük sorunu, insanlýk ve tarih karþýsýnda sýnýrsýz bir sorumsuzluk ve küstahlýk içerisinde bulunan okyanus ötesi ülke yönetimidir. Bu yönetim, bütün insanlik için, vahþetin geldiði en korkunç noktayý temsil ediyor. Ýçerisinde yaþadýðýmýz bu çok karmaþýk yüzyýlda Ýslam ve Müslümanlarla ilgili olarak çok pervasýz yargýlamalar, yorumlamalar, genellemeler yapýlýyor. Ismarlama yalanlar ve çarpýtmalar gündemde tutuluyor. Bütün bunlar Ýslami önemsizleþtirmek ve deðersizleþtirmek için yapýlýyor. Bugün, bütün müslümanlar, taham- mül edilmesi mümkün olmayan bir tahribat eylemi karþýsýnda bulunuyor. Modern, laik ideolojik dilin, kültürün, düþüncenin, kuruntularýn aþýrý baskýlarý karþýsýnda maalesef Ýslami algý biçimleri de deforme oluyor, müslümanlar manüpilasyonlara teslim olabiliyor, totaliter her ideoloji beyin yýkama yoluyla kitlelere ulaþtýrýlýyor. Günümüzün altüst edilmiþ kanlý dünyasýnda, müslüman topluluklarýn çok kolay yönlendirilebileceklerini, çok kolay aldatýlabileceklerini, edilgen kabullere mecbur býrakýlarak sisteme hizmet vermek üzere ikna edilebildiklerini sarsýlarak izliyoruz. Belleðini yitiren bir dünyada görsel medya bütün kötülükleri unutturmayý baþarýyor, kötülükler gereði kadar tepki görmüyor. Televizyon seyircisi bir tiyatro seyircisine dönüþtürülmüþtür. Bütün olaylarý mahiyeti ne olursa olsun, bir tiyatroya indirgeyerek seyretmektedir. Hemen her ülkede hayatýn her alanýný ekonomi iþgal ediyor. Ekonomi bütün toplumlarýn tek sorunu halini almýþtýr. Ahlaksýzlaþma, kültürsüzleþme kimseyi ilgilendirmemektedir. Gençliðin maçolaþmasý, magandalaþmasý kimseyi ilgilendirmemektedir. Kiþiliklerin, karakterlerin parçalanmasý bir sorun teþkil etmemektedir. Hiçbir sermaye hareketi insanlýk sorunlarýný dikkate almýyor, sermaye hareketleri sorumsuz bir egemenlik ile, adaletsiz bir hükümranlýk kurmaya çalýþýyor. Pazar mantýðýnýn sýnýrsýz egemenliði kontrol edilemiyor. Bugün, herþeyden önce, sermayenin küreselleþmesinden önce, adaletin küreselleþmesi gerekiyor. Bunun için; bilincin evrensel uyanýþýna katkýda bulunmak, kültürel ve siyasal evrensellik bilincinin/þuurunun yükseltilebilmesi için kültürel alanda etkili ve güçlü olmak, kollektif bir irade oluþturmak, emperyalizme mahkumiyetin bir mecburiyet olmadýðýný bilmek, emperyalizmin durdurulabileceðine inanmak, bunun için olaylara edilgen bir þekilde boyun eðmekten vazgeçmek, sesimizi, þuurumuzu, muhalefetimizi duyurma yeteneði kazanmak gerekiyor. Ýslam, ýsrarla tek bir insanlýktan sözeder. Doðu-Batý þeklinde bölünmüþ bir kutupluluk oryantalist ideolojilerin icadýdýr. Ýnsanýn, insanlýðýn, unutulduðu, unutturulduðu, kýyým ve yýkýmlarýn sistematik hale geldiði Ýslam toplumlarýnýn çaresiz topluluklara dönüþtürüldüðü, bütün kötülüklere kayýtsýzca tanýklýk yaptýðýmýz bir çaðda, özgün düþüncelerle, zengin bilgiler ve güçlü bir ahlaki bütünlükle, kuþatýcý kavrayýþ biçimleriyle, engin bir ufukla, evrensel bir aidiyet duygu ve düþüncesiyle, Ýslami tercihlerimizin bilincine vararak bütün Ýslami deðerlerle bütünleþerek, güçlü kiþilikler oluþturarak bir gelecek programý geliþtirebiliriz. Küresel sistem, çok açýk bir þekilde ve meydan okuyarak, müslüman halklarý, Ýslami bilinçten baðýmsýz hale getirmek istiyor. Büyük insanlýk trajedileri ve dramlarý üreten, hiç bir insani duyguya sahip olmayan, halklarýn iradelerini, hassasiyetlerini, kaygýlarýný, gözlemlerini, deðerlerini bütünüyle yok sayan küresel emperyalizm bütün bunlara raðmen, rejim ihracý giriþimlerini “özgürlük” maskesi altýnda gerçekleþtirmeye çalýþýyor. Bugünün dünyasý, hazlarýn, arzularýn ve çýkarlarýn özgür olduðu bir dünyadýr. [email protected] Bütün kötülüklerin kaynaðýnda emperyalist ihtiraslar vardýr. Bugünün dünyasýnda para kutsallaþtýrýlmýþ ve en büyük deðer haline getirilmiþtir. Ahlak, fazilet ve vicdanýn yok edilebildiði bir dünyada her türlü kötülük, vahþet ve barbarlýk mümkündür. Bugün, daha çok kötülük özgürlüðünden söz etmek gerekir. Günümüz toplumlarýnda, Türkiye örneðinde yakýndan izleneceði üzere, kültürün endüstrileþmesi, ticarileþmesi ve magazinleþmesi sebebiyle korkunç bir kültürel bayaðýlaþma, düzeysizleþme ve kültürel deformasyon yaþanýyor. Bu kültürel bayaðýlaþma kadýný cinsel bir met`a olarak görüyor ve kadýný hayatýn her alanýnda hayasýzca sömürüyor ve hayasýzlýðý özgürleþtiriyor. Ahlaki ilkelerin yerine, parasal ilkeler geçiyor. Helal-haram arasýndaki bütün sýnýrlar kalkýyor, ahlaki konumlar deðersizleþiyor, medyatik statüler ve konumlar önem kazanýyor. Hayatýn tümünü kuþatmayan, içermeyen teknokratik dünya görüþü, fiziksel ve ruhsal bozulmalarý derinleþtiriyor. Bu bozulmalar sebebiyle insanlar sahte kutsallara yöneliyor. Anlamlý iliþkilerin ve iletiþimin yerini anlýk iliþki ve iletiþim alýyor. Artýk kayýtlara geçecek ve kayýtlarda kalacak, çýkar iliþkilerine itibar etmeyen dostluklara ve dayanýþmalara çok az tesadüf ediyoruz. Ýçerisinde yaþadýðýmýz dönemde müslümanlar olarak, çok aðýr ve aþaðýlýk çeliþkiler içerisinde bulunduðumuzu farketmeliyiz. Bir yanda siyasal baðlamda küresel gücün emperyalizmine ve bunlarýn siyasetlerine muhalefet ederken, bir diðer yanda dünyaya, hayata, olaylara bir emperyalistin kafasýyla yaklaþýyor, onlarýn kültürünü tüketiyor, hayattan ve dünyadan bir emperyalistin beklediði þeyleri bekliyoruz. Bu konum, saðlýklý bir konum deðildir. Bu konum, þizofrenik bir konumdur. Bu konum, paranoya derecesine varan bir sorumsuzluðun ve çeliþkinin ifadesidir. Öyleyse kendimizi, kendimizin olan kimliðimizle yeniden tarif etmeye muhtacýz. Ve bu kimliðin yüklediði evrensel projeler üretmek için çaba sarfetmeliyiz. Rabbimiz ne güzel buyurmuş deðil mi; “Ey iman edenler! iman ediniz...” (Ayet) 06 ][ haber Hayat Gazetesi Yazarlarından İlhan Bilgü ve Mehmet Hulusi Ünye`nin Yeni Kitapları Çıktı. Bu Kitaplara Ulaşmak İsteyenler [email protected] adresine email atabilirler. Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Alkışlanacak Hareket Merve Kavakçı Malezya Kuala Lumpur Büyükelçisi Olarak Atandı Y eni Büyükelçiler Kararnamesiyle 18 Nisan 1999 seçimlerinde İstanbul milletvekili olarak seçilen ve başörtü sebebiyle Meclis'e alınmayan Merve Kavakçı Malezya'ya büyükelçi olarak atandı. MERVE KAVAKÇI KİMDİR? Kavakçı, 19 Ağustos 1968'de Ankara'da doğdu. Babası, 1970'li yıllarda Atatürk Üniversitesi İlahiyat fakültesi dekanıydı. Anne ve babası 1974 yılından sonra üniversitelerde ilk türban eylemi yapanlar arasında anılmaktadır. ÇOCUKLUĞU ERZURUM'DA GEÇTİ Merve Kavakçı'nın çocukluğu Erzurum'da geçti. TED Ankara Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi tıp fakültesine girdi. Burada iki yıl okuduktan sonra baş örtüsü yasağı nedeniyle okuldan ayrıldı. Daha sonra ABD'ye giderek Texas Üniversitesi'nde Bilgisayar Mühendisliği eğitimi aldı. Kavakçı, Teksas Üniversitesinde Bilgisayar Mühendisliği eğitimini bitirdikten sona Türkiye'ye döndü ve sırayla Refah Partisi ile Fazilet Partisi Genel Merkez Kadınlar Komisyonu Dış İlişkiler Başkanlığı görevini yürüttü. Fazilet Partisi'nden 1999'da milletvekili seçilen Kavakçı'nın başörtülü olduğu için milletvekilliği görevi yapması engellendi. Beş sene siyasetten yasaklanan Kavakçı, vatandaşlıktan çıkartıldı. Kavakçı, ABD'de Harvard Üniversitesi Kennedy School of Government'ta Kamu Yönetimi yüksek lisansı yaptı. Howard Üniversitesinde siyaset bilimi doktorasını tamamlayan Kavakçı, George Washington Üniversitesi ve Howard Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyeliği yaptı. Kavakçı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Danışma Kurulu Onur Üyesi olmasının yanı sıra Duke Üniversitesi tarafından çıkartılan Mediterranean Quarterly'nin editoryal kurulunda ve ayrıca International Islamic Charitable Organization'ın yönetim kurulunda bulunuyor. Kavakçı, ayrıca Georgetown Üniversitesi tarafından hazırlanan “Dün- yanın En Etkili 500 Müslümanı” listesinde yer alıyor. ABD'nin Siyahları Geliştirme Ulusal Derneği (NAACP) ve George Washington Üniversitesi tarafından Mükemmeliyetçi Kadınlar ödülüne layık görülen Kavakçı'nın TBMM'de örttüğü başörtüsü ABD Kongresi'nde “Dini İnsan Hakları Sembolü” olarak sergilendi. Türkiye'nin ilk postkolonyal araştırma merkezinin kurucusu olan ve çok sayıda akademik makalesi bulunan Kavakçı'nın yazdığı "Başörtüsüz Demokrasi Tarih İçinde Tarih" adlı kitabı Arapça ve Farsça'ya tercüme edildi. Kavakçı'nın yazdığı “Başörtüsüz Demokraside Adı Konmamış Darbe” isimli kitabı da 2014 yılında yayımlandı. Siyasetin Oyunu, Batıda Müslüman Olmak, Dünyanın Güzel İnsanları ve Örtünün Altında Kalanlar kitaplarını yazan Kavakçı'nın “Headscarf Politics in Turkey: A Postcolonial Reading” ve “International Relations in Global Village: Changing Interdependencies” adında İngilizce kitapları da bulunmakta. Bu değerli çalışmanın özellikle Türk Toplumuna hizmet makamında olanlar tarafından dikkatle okunmasını diliyorum. (M.Serdar Çelebi) İ şin hakikati; biz Avrupa’nın ötekisiyiz. Madalyonun diğer yüzünü çevirdiğimizde; Avrupa da bizim ötekimizdir fakat biz “ötekimiz”e biraz gıpta ve hayranlıkla baktığımızdan, bütün menfilikleri bünyesinde barındıran bir düşman portresi (Feindbild) olarak görmüyoruz. Millî, kültürel kimlikler “öteki”ne göre tanımlandığı ve öteki üzerinden pekiştirildiği müddetçe, biz MüslümanTürk olarak Avrupa’nın ötekisi olmaktan kurtulamayacağız. Avrupa Türkleri, kendi kültürel varlıklarını tehdit eden unsurlara direndiklerinde; çalkantılı denizde seyreden geminin yolcuları gibidirler: Şayet “kaptanlar” ustaca manevra yaparlarsa, fazla zarar görmeden gemi sahile ulaşabilir. Aksi takdirde, gemiyi ve yolcularını kıyıya taşıma işini denizin kendisi üstlenir. Onların, göz göre göre bir başka kültür deryasında kaybolup gitmesine olan feryadımızı, harayımızı duyması gerekenler duymadı, duymak istemedi ne yazık ki... Hâlbuki biz onlara bu deryada yüzmesini öğretebilirdik. Kitap 288 sayfa olarak basılmış ve insanımızın istifadesine sunulmuş bulunuyor. Kitabı temin etmek isteyenler [email protected] adresine yazabilirler. Hükümet-Dernek-Devlet Neticede Almanya’daki Türklerin tamamını ilgilendiren veya onları ister istemez gelişen olayların içine çeken ve yerli kamuoyuyla karşı karşıya getiren siyasî girişimlerden hükümetlerimiz uzak durmalıdır. G erek Türkiye’de, gerekse Türkiye-Avrupa Birliği bağlamında olağanüstü günler yaşıyoruz. Meselâ, Türkiye ve Almanya arasında zaman zaman gerilimler yaşanmış olsa da, şimdiki boyutta bir siyasî krize şahit olmamıştık. Bu nahoş durumdan en fazla etkilenen ve bunun uzun vadede acısını daha çok hissedecek olan, Almanya’da yaşayan Türk azınlıktır. Böylesi hassas bir dönemde, kendini Almanya’daki Türk toplumunun çok önemli temsilcileri arasında gören kuruluş yetkilileri, kafalarda soru işareti uyandırmaya mahal vermeyecek bir duruş ortaya koymaları gerekirken, susmayı tercih ediyorlar. En azından yükselen tansiyonu düşürmek gayesiyle, her iki tarafı itidâle çağıran ortak bir basın toplantısı yapılabilirdi. Bir taraftan Türkiye’ye diğer taraftan da Almanya’ya ters düşmemek adına gelişmelere kulak tıkamak; Almanya’daki Türk varlığının sorgulanmasına zemin hazırlar. Bazen Almanya, “Bunca derneği, camisi ve üyesiyle en büyük göçmen azınlık olan siz Türkler ne işe yararsınız?” türünden bir soruyla bizi yönlendirmeğe çalışıyor, bazen de Türkiye... Bu tarafta Türkiye, öte tarafta da Almanya millî çıkarlarının şekillendirdiği iki farklı siyasî irade arasında sıkışıp kalan Türk toplumu, denge unsuru olabilir fakat dengeleri kollamakla dengeli durmak, birbinden farklı şeylerdir. Şimdiye kadar dengeleri koruma gayreti içinde olurken, yönlendirildiğimizin farkına bile varamadık. Bunun kendisi bir duruşsuzluktur! Sırf bu durumdan dolayı Türk toplumu “rüştünü ispat edememiş” bir azınlık olarak itibar kaybetmektedir. İtibar kaybeden bir toplumun da varlığı sorgulanır! Toplumların olduğu kadar insanların da “kırmızıçizgi”leri olur, olmak zorundadır! Bizim gibi toplum duyarlılığı olan insanların “kırmızıçizgi”leri de, mensubu olduğu toplumun varlığı sorgulandığı noktada başlar. Sözkonusu, şahıslardan ziyade toplumun ikbâli ve istikbâli olunca; yakın çevremizden bazılarının şiddetli iti- dosya ][ 07 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir razını göğüsleme pahasına, yalın ifadelerle düşüncelerimizi ortaya koymak mecburiyetindeyiz. Şimdi yaraya neşter vurma zamanıdır: Onların yanlı ve hatalı tutumunu (Bkz.: Garp’ın Gökkubbesi Altında Türkler/Mahmut Aşkar) ortaya koymadan önce kendimizin son derece hatalı tutum ve davranışlarını görmeliyiz: Asıl meselemize girmeden önce herkesin bildiği bir gerçeği dikkatlerinize sunmak isteriz: Biri “ucuz” diğeri “pahalı” olsa da, herşeyin bir bedeli vardır. Bedeli ödenmeyen şeyi elde etmek mümkün değildir. Genelde Avrupa kültür coğrafyasında, özelde ise Almanya’da, kültürel kimlik bazında, Türk varlığını muhafaza etmek son derece “pahalı” bir uğraştır. Bu yükün ağırlaşmasında Türkiye’nin bazen devlet, bazen de hükümet olarak “ katkısı” büyüktür. Kısmen “12 Mart 1971” ve daha çok “12 Eylül 1980” askerî darbesinden kaçarak Avrupa ülkelerine sığınanlardan özellikle radikal sol ve Stalinist-bölücü kesimiyle Türkiye’nin hâlâ başı dertdeyken, “15 Temmuz 2016” askerî darbe girişiminden sonra Amerika’sından Avrupa’sına kadar Batı’ya (bu sefer darbeci) sığınanlarla birlikte başlayan süreç, Türkiye’nin başını daha çok ve uzun vadeli ağrıtacaktır. Batı’nın önde gelen birçok ülkesi de, “mal bulmuş mağribi gibi” Türkiye’nin bölücülerini ve en Mahmut AŞKAR Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 son darbe girişimcilerini, Türkiye’ye karşı siyasî bir koz olarak kullanmaya başladı. Hükümet particilik, devlet dernekçilik yaparsa... Sanki bunlar yetmezmiş gibi, devletimiz de buradaki kendi vatandaşlarının bir kesimine her zaman mesafeli durmuş, hatta bazılarına “düşman” gözüyle bakmıştır. Belli kesimlere karşı bu mesafeli duruş, hangi siyasî iradenin devleti yönettiğine göre değişmiş; bazen birkısım siyasî gruplara, bazen de dinî kesimlere karşı hasmane bir tutum sergilenmiştir. Buna paralel olarak, hükümet partilerinin de, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerindeki Türkiye vatandaşlarından bir kesime “üvey evlat” fakat kendisine yakın gördüğü bir kesime ise, “öz evlat” muamelesi yaptığı herkes tarafından bilinen bir gerçeğimizdir. Hâlbuki Avrupa’daki varlığımızın devamı ancak, partilerüstü olduğu kadar mezhep, cemaat ve kuruluşlarüstü bir devlet ve hükümet politikasıyla mümkündür. Resmî ağızlar da hep aynı şeyi söylüyor ama neyazıkki bunun pratik hayatta hiç karşılığı olmadı... Marjinal grupları bir kenara bırakacak olursak, siyasî iktidara muhalif olmak; ülkesine ve devletine muhalif olmak demek değildir! Devlet ve hükümet temsilcileri, yurtdışındaki varlığımızın bekası açısından, kendi- [email protected] lerinden farklı düşünen ve inanan soydaş ve vatandaşlarıyla da istişare ve diyalog içerisinde olmalıdır. Avrupa Türklerinin geleceğiyle ilgili, hatta onları dolaylı ilgilendiren kararlar, buradaki kuruluş temsilcileri, kanaat önderleri ve aydınlarla istişare edilmeden, onların rızası alınmadan, hükümet partisinin yurtdışındaki uzantısı, ya da ona yakın duran kuruluş veya temsilciler üzerinden hayata geçirilmemelidir. Neticede Almanya’daki Türklerin tamamını ilgilendiren veya onları ister istemez gelişen olayların içine çeken ve yerli kamuoyuyla karşı karşıya getiren siyasî girişimlerden hükümetlerimiz uzak durmalıdır. Almanya’yla yaşanan siyasî kriz tırmandıkça, önce iktidar partisine yakınlığıyla bilinen bir kuruluşumuz, daha sonra da bir devlet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurtdışı uzantısı konumundaki bir başka kuruluşumuzun hedef tahtası hâline getirildiğini gördük. Kendisine “üvey evlat” muamelesi yapıldığına inanan bazıları, ”Oh olsun!” diyerek, “imtiyazlı”lara olan kıskançlığını açığa vursa da, bu sevinç fazla sürmeden onların da kursağında kalır, çünkü bir müddet sonra ve bir başka vesileyle sıra onlara da gelir... Ötedenberi gerek hükümet partilerinin, gerekse herhangi bir devlet kurumunun yurtdışındaki vatandaşlar arasında, dolaylı yollardan da olsa, teşkilatlanmaya gitmesini doğru bulmuyoruz. Anavatan dışında yaşayan insanların hassasiyetini bilen ve psikolojisini anlayanlar; bir tarafta hükümetin, diğer tarafta devletin kendi vatandaşları arasında dernekleşmesinin son derece sakıncalı olduğunu bilirler. Günlük hayatta da görüldüğü gibi, sözkonusu statüde olan kuruluşlar, diğerlerine kıyasla kendilerini daha imtiyazlı gördüklerinden, devlet ya da hükümet katkısıyla, cemiyetler arasında bir başka türlü “bölücülük” teşvik görmemelidir. Sözkonusu Avrupa Türkleri olunca; Devletimiz dernekçiliği, hükümetimiz de particiliği bırakmalıdır. 08 ][ haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Nürnberg’li 15 Temmuz Şehidi Serhat Önder Anısına Belgesel ğünü, Türkiye’ye olan özlemini, onu geri dönmeye iten nedenleri çok iyi anlayabiliyorum. Belgeselde de Serhat Önder’in şehitliğe uzanan yürüyüşünü bu hassasiyetle aktarabilmeye çalıştık.” Hazırlıkları 6 ay süren belgeselde arşiv görüntülerinin ve somut canlandırmaların yer aldığı alışılmış belgesel dilinden ziyade yeni teknikler kullanılmış. Ekrem Aydın bu dille, bir şehit ailesinin o gece neler hissettiklerine ve 15 Temmuz gecesine farklı bir pencereden bakmaya çalıştıklarını ifade ediyor. “Korkma Oğlum” belgeselinin ilk gösterimi 14 Temmuz 2017 tarihinde Türk Kızılayı tarafından organize edilen gala ile Ankara Devlet Konukevi’nde gerçekleştirildi. Filmin Almanya galasının ise ağustos ayı içerisinde Serhat Önder’in doğduğu ve hayatının büyük bir kısmını geçirdiği Nürnberg şehrinde gerçekleştirilmesi planlanıyor. Belgesel televizyon ekranlarına taşınmadan önce festivallere katılıp, 15 Temmuz’a uluslararası arenanın bakışında bir perspektif farkı oluşturmayı hedefliyor. İBADETE DAHA FAZLA ZAMAN AYIRIN DİYE... HACI ADAYLARININ DİKKATİNE HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ HİZMETİNİZE SUNUYORUZ Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz www.hacdunyasi.de - HAC'DA YÜK PROBLEMİNE SON 11.90 - KALİTE GARANTİSİ - İADE GARANTİSİ - LÜX HEDİYELİK PAKET - 20 SET VE ÜZERİ SİPARİŞLERDE POSTA ÜCRETİ BİZDEN HED HAC S İYELİK ETLER İMİZ HEDİYELİK SETİMİZDE BULUNAN MALZEMELER seccade - takke - kina - tesbih - esans - misvak - sürme - namaz başörtüsü iTiBAR EN euro'dan 1 5 Temmuz gecesi Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı’nın önünde darbeciler tarafından şehit edilen Serhat Önder’in hayatı, “Korkma Oğlum” isimli belgeselle dünyayı dolaşacak. Nürnberg’ten Şehadete Uzanan Bir Hayat Serhat Önder 1975 yılında Kezban ve İsmet Önder çiftinin ilk çocuğu olarak Almanya’nın Nürnberg şehrinde dünyaya geldi. Eşi Canan ile birlikte 2000 yılında ilk evlatları Hilal Elif’i, 2004 yılında ise Aytuğ Nurettin’i kucaklarına aldılar. Çocukluk ve gençlik yıllarını geçirdiği Nürnberg’de çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görevler üstlendi, hayatı boyunca hayır çalışmalarının içinde yer aldı. 2014 yılında ise “çocuklarının kaybolmaması için” Türkiye’ye kesin dönüş yaptı ve Türkiye Kızılay Derneği bölge sorumlusu olarak çalışmaya başladı. Serhat Önder 15 Temmuz akşamı darbe girişimini haber alır almaz eşi ve çocuklarını da yanına alıp Genelkurmay Başkanlığı’na akın eden binlerce kişinin arasındaydı. Yoğun hava bombardımanı esnasında arabadaki eşine ve çocuklarına “Beni burada bekleyin.” diyerek Genelkurmay Başkanlığının önündeki kalabalığa karıştı. Jetlerin alçak uçuşundan korkan oğluna söylediği son söz ise “Korkma oğlum” olmuştu. Darbe girişiminin sabahında eve geri dönmedi. Ailesinin uzun aramaları sonucunda hastanede bulunan Serhat Önder’in göğsünde 16 tane şarapnel parçası vardı. “Korkma Oğlum” Belgeseli Çekimleri Ankara, Çankırı, Nürnberg ve Suriye İdlip Mülteci Kampı’nda geçen “Korkma Oğlum” belgeselinde annesi, babası, kardeşi, eşi ve Kızılay Genel Başkanı’nın tanıklıklarıyla hem Serhat Önder’in Nürnberg’ten Ankara’ya uzanan hayatı, hem de darbe gecesinde yaşananlar etkileyici bir teknikle ortaya konuluyor. Filmin yönetmenliğini üstlenen Ekrem Aydın, kendisinin de Serhat gibi gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak Almanya’da doğup büyüdüğünü ve anavatana dönüş yaptığını söylüyor: “Onun Almanya’da hangi şartlarda büyüdü- Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224 Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected] Hemşehri Dernekleri Eskimiş Folklor mu Geleceğin Kültürel Hizmet Kurumları mı? G öçmen toplumu olarak kurumsal tarihimizde hemşehri dernekleri en eski kurumlarımızın başında gelmekteler. Hemşehri dernekleri daha içgöç ile tanıştığımız dönemlerde karşımıza çıkmışlardı. Sivil Toplumu nisbeten zayıf olarak değerlendirmemiz gereken dönemlerde göç eden insanlarımız için hemşehri dernekleri ilk kurumsallaşma ve dernekleşme tecrübesini oluşturmaktaydı. Avrupa'ya göçün başlamasıyla birlikte hemşehri derneklerinin bu coğrafyaya da taşınması doğal bir süreç olarak karşımıza çıkmakta. Özellikle Almanya’da hemşehri dernekleri daha 80’li yıllarda başka bir kurumsallaşma şeklinin gölgesinde kalmaya başladı: dini cemaatlerin. Cemaatlerin 90’lı ve 2000’li yıllardaki hayatın tüm alanını kapsama iddiası hemşehri derneklerinin faaliyet alanlarını da daraltmıştı. İl, ilçe hatta köy seviyesinde dernekleşmenin gerçekleştiği derneklerin varlık sebebi genelde hemşehrilerin biraraya gelebilmesi ve geldikleri memleketlerinin altyapısına yönelik maddi destekler ile sınırlı kalmaktaydı. İş araçları, ambulanslar hatta hatta üniversite binalarına kadar bir çok alanda memleketlerine destek sağlamak isteyen derneklerin hizmetleri genelde maddi destek aktarımı ve yurtdışındaki hemşehrilerini zaman zaman buluşturmakla sınırlı kalmaktaydı. Bu şekliyle bu derneklerin zamanın dışında kalmış olma gibi bir durum ile karşı karşıya kalmaktalar. Göç sürecinin 50’nci yılında bu derneklerimiz ciddi bir varlık bunalımı içindeler. Derneklerin kurucuları olan birinci nesil ile erken ikinci nesil şu ana kadar yöneticiliği üstlenirken kurumları bir sonraki nesle devretmek zorlanmaktalar. Tamamiyle yurt dışında yetişmiş olan gençlere mevcut derneklerde kendilerini bulabilecekleri ortamı sunamamaktalar. Tatillerin dışında hayatlarının hiç bir bölümünü memleketlerinde geçirmemiş olan üçüncü ve dördüncü nesil bu derneklere yönelik gerekli duygusal bağı kuramamaktalar. dosya ][ 09 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir A. Engin KARAHAN Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Nihai olarak diyebiliriz ki hemşehri derneklerimiz mevcut geleneksel yapıları ile değil ama misyon ve vizyonlarını burdaki hemşehrilerinin dil, gelenek ve göreneklerini muhafaza etme ve canlı tutma boyutunda geliştirebilirlerse Avrupa'daki Türkiye kökenli insanlar arasında olduğu kadar yerel toplumda da önemli kültürel hizmet üreten kurumlar arasına girebilirler. Mevcut bu sıkıntıların aşılması ise imkansız değil. Genelde Avrupa’daki özelde de Almanya'daki Sivil Toplumun geçirdiği aktüel değişim hemşehri dernekleri için de yeni faaliyet alanları açabildiği gibi kurumsal kimliklerini de belirlemede yeni imkanlar sunmakta. 2000'li yıllara kadar Türkiye kökenli Sivil Toplum kuruluşları arasında dini cemaatler hayatın tüm alanlarına yönelik faaliyet gösterme iddiasına sahip olmalarına karşı, günümüz itibariyle bu iddia dahi artık ortaya konulamamakta. Fiiliyatta böyle bir durum uzun zamandır sözkonusu değil. Bu durumun sonucu olarak önceki yıllara nazaran çok daha yoğun bir şekilde dini cemaatlerin dışında yeni bir dernekleşme ortaya çıkmış durumda. Muhafazakar ya da özellikle dini hassasiyetle çalışmak isteyen insanlar için olmazsa olmaz kurumsallaşma şekli olan cami cemaati şeklindeki yapılanmanın dışında da artık çok sayıda dernekler bu insanlar tarafından kurulmaya başlandı. Türkiye kökenli insanların kurumsallaşma konusunda yaşadıkları bu evrim sürecinde hemşehri dernekleri de kendileri için yeni ve önemli görev ve hizmetler oluşturabilirler. Geçmişte olduğu gibi Avrupa'dan memleketlerine tek yönlü maddi bir köprü olmak yerine her iki tarafa da açık bir kültür köprüsü, bir gelenek taşıyıcısı ve özellikle de Avrupa'da Türkçe'nin ve memleketlerinin gelenek ve göreneklerini yaşatan bir kültür aktörü haline gelebilirler. Başta da bahsettiğimiz gibi üçüncü ve dördüncü nesil gençlerinin tatil dışında anne ve babalarının memleketlerine duygusal bir bağ kuramamaktalar. Böyle bir bağın kurulabilmesi için ise asgari miktarda o memleketlerin tarihçesi, gelişimi, tarihi ve coğrafi özellikleri hakkında, atalarının geldikleri bölgelerde konuşulan ağızın özellikleri hakkında bilgilere ihtiyaç duymaktalar. Şu an mesela Almanya'da yetişmiş olan bir genç için bu tür bilgilere ulaşmak tüm elektronik imkanlara rağmen çok zordur. Hemşeri dernekleri bu [email protected] boşluğu doldurabilir. Gençlere hem Türkçe hem de yerel dilde atalarının memleketleri hakkında gerekli bilgileri sunarak duygusal bağ için önemli bir altyapıyı oluşturmuş olurlar. Her ne kadar şu an ana dil eğitimini dini cemaatler kendi uhdelerinde görseler de bu konu dini cemaatlerden çok hemşehri derneklerinin görev alanına girmekte. İslam'ı öğrenmek için Türkçe şart değil. Hatta dini cemaatler Avrupa’daki kalıcılık perspektiflerini yerine getirebilmek için yerel dillerde din eğitimine öncelik vermek zorundalar. Türkçe olmadan belki din öğrenilebilir ama Türkçe olmadan örf ve anane, gençlerin atalarının geldiği memleketlerinin kültürel kodlarını öğrenmek mümkün olmaz. Hemşeri dernekleri kendi misyonlarını yerine getirebilmek için her ne kadar yerel dillerde de çalışma yapmak zorunda olsalar da Türkçe’nin yaşatılması konusunda daha özel bir gayret göstermek zorundalar. Bu açıdan bakıldığında 50 yıldan uzun olan Avrupa'ya göç tarihimizde halen içi doldurulamamış olan Türkçe’yi sonraki nesillere aktarma görevini üstlenebilirler, halen mevcut olmayan azınlık konumunda Türkçe eğitimi için konsept ve müfredat çalışmalarına eğilebilirler. Başlıkta değindiğimiz folklor dahi çok daha farklı bir açıdan ele alınabilir. Sadece düğünlerde oynanan oyunlar ile kısıtlı bir olgu olarak değil, tarihimizin sözlü kültürünün, duygu ve hissiyatının bir aktarımı olarak pratik boyutları olacağı gibi bu tür kurumlar farklı folklor tecrübelerimizin teorik altyapısı ve aktarımı konusunda da teorik çalışmalar ortaya koymak durumundalar. Nihai olarak diyebiliriz ki hemşehri derneklerimiz mevcut geleneksel yapıları ile değil ama misyon ve vizyonlarını burdaki hemşehrilerinin dil, gelenek ve göreneklerini muhafaza etme ve canlı tutma boyutunda geliştirebilirlerse Avrupa'daki Türkiye kökenli insanlar arasında olduğu kadar yerel toplumda da önemli kültürel hizmet üreten kurumlar arasına girebilirler. 10 ][ haber İ Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 İFİS&İZ “Almanya’da Selefîlik” Konulu Bilimsel Oturum Düzenledi slâmî Araştırmalar ve Kültürlerarası İşbirliği Enstitüsü (İFİS&İZ), Mannheim belediyesiyle beraber ortaklaşa, Avrupa Müslümanları Kültürevi’nin (KUDEM) himayesinde “Almanya’da Selefîlik: Sebepleri, Etkileri ve Alınması Gereken Tedbirler” konulu bilimsel bir toplantı düzenledi. Almanya’nın her bölgesinden gelen 150’yi aşkın katılımcının iştirak ettiği programda, alanında yetkin uzman ve bilim adamları konuya ilişkin görüş ve düşüncelerini dile getirdi. Açılış konuşmaları ve sunumlar, Prof. Dr. Hüseyin İlker Çınar (İFİS&İZ’in kurucusu ve Osnabruck Üniversitesi Tefsir Anabilim Dalı Başkanı), Dr. Peter Kurz (Mannheim Büyükşehir Belediye başkanı), Aıman Mazyek (Almanya Müslümanları Merkez Konseyi Başkanı), Dr. Martin Kellner (Osnabruck Üniversitesi), Thomas Kober (Mannheim Emniyet Genel Müdürü), Dr. Benno Kopfer (Baden-Württemberg Eyaleti İstihbarat Teşkilatı) ve Prof. Dr. Jorg İmran Schröter (Karsluhe Pedagoji Yüksek Okulu) tarafından gerçekleştirildi. Toplantı, podyum tartışması ve soru-cevap faslı ile sona erdi. PROFESÖR ÇINAR: RADİKAL OLUŞUMLARIN PANZERİHİ İSLAM İLAHİYATIDIR Toplantının açılış konuşmasını yapan Prof. Dr. Hüseyin İlker Çınar, İFİS&İZ ve onun destekleyici kurumu olan KUDEM’in uzun yıllardan beri insanımıza ve insanlığa ilim, irfan, kültür, sanat ve mûsıkı alanlarında çok değerli hizmetler verdiğini hatırlatarak, “Bizim açımızdan bu evrensel değerler, farklı toplum ve kültürlerin anlaşıp kaynaşması veya en azından asgari müştereklerde buluşulması hususunda ortak dili oluşturmaktadır. Bu değerler İFİS&İZ’in kurucusu Prof.Dr. Hüseyin Ilker Çınar: “Radikal akımlara karşı kadim İslam medeniyeti Avrupa’da kök salmalı” “Radikal oluşumlara karşı panzehir İslam İlahiyatıdır” huzurlu bir şekilde bir arada yaşamayı sağlamakla yetinmeyip aynı zamanda radikal akım ve oluşumlara karşı koruyucu bir panzehiri de teşkil etmektedir. Bu açıdan din adına temeli olmayıp ama bir şekilde din adına ortaya konan aşırı görüşlerin ve radikallerin önünün alınması için kadim İslam medeniyetine ait paha biçilemez kaynakların sağlıklı bir şekilde işlenebileceği İslâm İlâhiyatının Avrupa’da köklü bir şekilde yerleşip neşvu nema bulması hayatı öneme sahiptir” diye konuştu. “İLİMİ ESAS ALAN İSLAM TASAVVUFUNA YÖNELİNMELİ” Prof. Dr. Hüseyin İlker Çınar, yanlış bir İslâm algısından kaynaklanan yıkıcı ve şiddete eğilimli bu radikal oluşumlara karşı bir alternatif olarak rahmeti ve şefkati öne alan, hurafelerden uzak ilmiliği esas alan İslam tasavvufunu ön plana çıkardı. Çınar, İslâm tasavvufunun ihlas-ihsan içeren maneviyatı, huzur içinde yaşamayı, sevgi-muhabbet, aşk gibi kişinin kendisi, Yaradanı ve çevresiyle barışık olması gibi ulvî değerleri temel esaslar olarak benimsediğine vurgu yaptı. PETER KURZ: DİYALOG KAPILARI AÇIK TUTULMALI Böyle bir programın düzenlenmesinde ön ayak olduğu için İFİS&İZ’e teşekkürlerini arz eden Mannheim Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Peter Kurz da konuşmasında insanları katı yaklaşımlardan uzak tutmak ve meseleleri daha geniş bir bakış açısıyla değerlendirebilmek için diyalog ve görüşmelerin önemine dikkat çekti. AIMAN MAZYEK’TEN İFİS&İZ’E TEŞEKKÜR Almanya Müslümanları Merkez Konseyi Başkanı Aiman Mazyek ise organize edilen programı ve daha genel anlamda İFİS&İZ’in yapmış olduğu çalışmaları halkın içinden gelen müslümanların önemli bir katkısı olarak gördüğünü dile getirdi. İlâhiyatçı akademisyen Dr. Kellner, yapmış olduğu sunumda selefî grupların İslâmî kaynakları anlamadaki yaklaşımlarından örnekler vererek radikalleşmenin teolojik olarak hangi yollarla önüne geçilebileceği sorusuna ilişkin fikir ve görüşlerini ifade etti. “TOPLUMSAL HAYATTA TUTUNAMAYAN GENÇLER KOLAY HEDEF OLUYOR” Mannheim Emniyet Genel Müdürü Kober ise, genellikle toplumsal hayatta başarılı olamayan ve öteden beri sabıkalı olan gençlerin aşırı gruplara rağbet ettiğine vurgu yaptı. Kober, bundan dolayı kişilerin, evde, okulda ve camii cemaatlerinde bu gibi konularda aydınlatılarak erken dönemlerden başlamak suretiyle bilgilendirilmesi gerektiğine işaret etti. Aynı hususa dikkat çeken pedagog Prof. Dr. Jorg İmran Schröter de “İslâm din dersinde barış eğitimi” başlıklı sunumunda radikalleşmenin kişinin dindarlığından ziyade dinden uzaklaşıp ona yabancılaşmayla yakından ilgili olduğunu dile getirdi. B E NN O KO P F E R: G E NÇ LE R İ SOSYAL MEDYA İLE ETKİ ALTINA ALIYORLAR Baden-Württemberg İstihbarat ve Anayasayı Koruma Teşkilatı’nda görev yapan İslam bilimcisi Dr. Benno Kopfer ise, teröristlerin bilhassa sosyal medyadaki profesyonel tanıtım çalışmaları sayesinde gençleri nasıl kendi güdümlerine aldıklarını anlatarak, bu tür eğilimlere karşı kendimizi, sosyal ağları ve işbirliğini geliştirmek suretiyle savunabileceğimizi söyledi. Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir haber ][ 11 IGMG, İlkokul Öğrencilerine Tam Günlü Eğitim Verilebilmesi Talebini Memnuniyetle Karşılıyor anaokuluna gitmeleri veya gitmemeleri üzerinden çarpık bir uyum tartışması sürdürülmekte, anaokuluna gitme hakkı pratikte bir mecburiyet hâline getirilmektedir. Bu ‘hak’tan faydalanmayanlara maalesef uyum sağlamamış gözüyle bakılmaktadır. Anne babalar çocuklarını tam gün eğitime tabi tutmaları üzerinden iyi veya kötü ebeveynler olarak değerlendirilmemelidir. Çocuk bakımı hususunda dışarıdan destek almak veya buna karşı çıkmak tamamen kişisel tercihlerdir. Bu tercihlerde dil, finansal durum, kültür ve inanç gibi birçok faktör rol oynamaktadır; dolayısıyla İ slam Toplumu Millî Görüş (IGMG) Eğitim Başkanı Dr. Abdulhalim İnam ilkokul öğrencilerine tam gün eğitim verilebilmesi hakkında bir açıklama yaptı. “Federal Aile Bakanı Katarina Barley’in ilkokul öğrencilerine tam zamanlı eğitim hakkı verilmesi ve tam gün eğitim hizmetinin genişletilmesi hususundaki talebini destekliyoruz. Ancak anaokulu-uyum tartışmalarında görüldüğü gibi, bu uygulamanın toplumsal veya siyasal bir baskı hâline dönüşmemesi gerekir.” diyen İnam sözlerini şöyle sürdürdü: “Anne babalar ilkokula giden çocuklarının tam gün eğitime tabi tutulup tutulmayacağına kendileri karar verebilmelidir. Bu da yeterli sayıda imkânın sunulmasını gerektirmektedir. Ayrıca tam gün eğitim, öğretmenlerin gerekli eğitimi almaları suretiyle yüksek kalitede sunulmalı ve ev ortamında sunulan eğitime bir alternatif olabilmesi için de toplumun giderek artan çeşitliliği göz önünde bulundurulmalıdır. Tam gün eğitim bazı aileler için çok uygun bir fırsattır. Örneğin çocuğun okul derslerine yardıma ihtiyacı varsa ve ev ortamında gereken desteği alamıyorsa tam gün eğitim çok faydalı olabilir. Öte yandan tam gün eğitimin, çocuğun aile ortamında çok az vakit geçireceğinden dolayı anadilini öğrenmesi hususunda olumsuz bir etkiye sebep olacağı da göz ardı edilmemelidir. Federal Aile Bakanı Katarina Barley’in tam günlü eğitim hakkı talebini memnuniyetle karşılıyoruz. Ama bu düzenleme eğer kişi isterse kullanabileceği bir hak olmalıdır, anaokuluuyum tartışmalarında gördüğümüz üzere toplumsal veya siyasal baskıya dönüştürülmemelidir. Zira çocukların muhsinsenol.de peşin hükme varmak doğru değildir. Bu noktada vurgulanması gereken hakikat şudur: Sunulan tam gün eğitim imkânı ne kadar kaliteli olursa ve kültürel farklılıklar ne kadar dikkate alınırsa, anne babaların da çocuklarını ev haricinde uzun süreli eğitime tabi tutmaları o kadar kolaylaşır.” 12 ][ haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 IGMG Hessen Bölgesi 2017 Hac Kafilesi, Frankfurt Uluslararası Havalimanından Dualarla Kutsal Topraklara Uğurlandı I GMG Hessen Bölgesi 2017 Hac Kafilesi, Frankfurt Uluslararası Havalimanından kalabalık bir topluluk ile kutsal topraklara uğurlandı. IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz ve BYK üyelerinin de hazır bulunduğu uğurlama merasimine hacı adaylarını uğurlamaya gelen çok sayıda vatandaş da katıldı. THY ile Frankfurt´tan İstanbul aktarmalı olarak Medine`ye gidecek olan kafile, yine İstanbul üzerinden 07.09.2017 tarihinde Frankfurt`ta olacak. Toplam 180 kişinin bulunduğu kafile başkanlığını Ahmet Doğan`ın yaptığı kafilede Ahmet Sertkaya, Yusuf Yılmaz, Musa Ergül, Aynur Doğan gurp başkanları olarak hacı adaylarına hizmet edecekler. Uğurlama merasiminde özlü bir konuşma yapan IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal Kaçmaz, hacı adaylarına tavsiyelerde bulundu. Güzel bir dua ile konuşmasını nihayete erdirdi. Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir haber ][ 13 TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ATİB’i Ziyaret Etti Y urtdışında yaşayan Türk kadınlarının sorunlarını araştıran 'Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu' üyesi İstanbul milletvekilleri Tülay Kaynarca ve Dr. Sibel Özdemir ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları temsilcisi Fatma Bilim'den oluşan bir heyet ATİB'i ziyaret etti. Heyet, yurtdışında yaşayan Türk vatandaşı olan veya vatandaşdaşlıktan izinle çıkmış kadınların ve ailelerin sorunları ve çözüm önerileri hakkında, ATİB Kadınlar Başkanı Hacer Diker'den bilgi ve tavsiyeler aldı. ATİB Kadınlar Başkanı Hacer Diker, Avrupadaki kadınlarımız ve genç kızlarımıza yönelik ATİB dernek ve teşkilatlarında yapılan çalışmalar hakkında TBMM Komisyon üyelerini bilgilendirdi ve kendi gözlemlerinden bahsetti. Gelişmiş toplum olmanın yolunun eğitimli kadınlardan geçtiğini; bununda ancak, sürekliliği olan eğitim çalışmaları ile mümkün olduğunu dile getirdi. “ATİB, Avrupa Türk toplumunun beklentilerine göre hareket etmektedir” mesajı verdi. Hacer Diker, “Almanya geneline baktığımızda ikinci ve üçüncü kuşakta eğitim alarak, meslek sahibi olan, çalışan kadınların sayısı artsa da hâlâ bazı sorunların bulunduğunu görüyoruz. En büyük sorunların başında ise 'eğitim' geliyor. Yurtdışı Türkler Başkanlığı genç kızlarımıza yönelik çalışmalarda bizim gibi STK'ları desteklemelidir. Onbeş ve onyedi yaş grubundaki genç kızlarımıza verilecek özel bir din ve kültür dersleri ile Türk ailesini ayakta sağlam tutabiliriz. Bir aile ne kadar donanımlı ve bilinçli olursa, eşler arasındaki şiddet ve sorunların azaldığını görmek mümkündür” dedi. ATİB'i ziyaret eden 'TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu' heyetine Aile ve Sosyal Politikalar müşaviri A. Raci Mazi, Kefek Yaşama Uzmanı Hande Karabay Aydın ve Aile ve Sosyal Politikalar Ateşeliğinden Harun Kandemir eşlik ettiler. Beyinden Geçenler Artık Okunuyor 14 ][ haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir G 20 zirvesi çok önemli oturumlara sahne oldu. Dünya genelinde 4500 Gazeteci Akredite olarak en iyi kareyi ayrıntıyı yaklamaya çalıştılar. Bilimsel oturumlardan birinde de Beyin haritalama ve görüntüleme, connectomic, matematiksel modelleme ve yapay zekâ nanokorezyase, nörofotonik ve genomik tedavi için , terapötik alanlar tüm yönleriyle Zirvenin bir oturumunda ele alındı. Yeni teşhis ve terapileri hızla tanıtmalarını sağlayacak bilim ve teknoloji disiplinlerinde bilimsel ilerleme alışverişinde bulunulduğu zirvede zihin okumanın artık bi- limin menzili içinde olduğu Prof. Dr. Nevzat Tarhan tarafından zikredilerek, psikiyatride cerrahi döneme dikkat çekti. 2013 yılında ABD Başkanı Barack Obama tarafından beynin sırlarını keşfetmek ve hastalıklarının araştırılıp tedavilerinin geliştirilmesi için başlatılan G20 Beyin Girişimi/Nörobilim Zirvesi’nin 4.’sü 5 Temmuz’da Almanya’nın Hamburg şehrinde gerçekleşti. Zirvede Türkiye’yi geçtiğimiz dönemde olduğu gibi Üsküdar Üniversitesi temsil etti. 40 bilim insanının katılımı ile, gerçekleşen zirveye Hamburg Muavin Konsolosu Meral Akbilek Koray, Göç ve Türkiye Uzmanı Dr. Yaşar Aydın, Atlas Global Hamburg Müdürü Orhan Kabaoğlu da davetli olarak katıldı. Alzheimer, beyin tümörleri, depresyon, şizofreni hastalıkları ve tedavi yöntemlerinin ele alındığı zirvede beynin çalışma şekli ve bozulan yolların tedavi imkanları da tartışıldı. Hastalıkların tedavisinde DNA analizinin öneminin de vurgulandığı zirvede “Beyin Haritalaması” konusu görüntüleme, matematiksel modelleme gibi yönleriyle ağırlıklı olarak ele alındı. Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Nörobilimin bugünü ve yarını konuşuldu Nörobilimin şimdiki durumu, geleceği ve yeniliklerin gündeme alındığı zirveye katılan bilim insanları küresel işbirliği, veri paylaşımı ve nörolojik bozuklukların ekonomik ve insani maliyetleri ile mücadeleye yönelik fonların adil dağılımı için de çağrıda bulundu. Psikiyatride cerrahi dönem! Tarhan zirvede, birçok nörolojik hastalığın cerrahi yöntemlerle tedavilerinin geliştirildiğini belirterek “Depresyon ve birçok hastalığın cerrahi yöntemle tedavileri ilgi çekiyor ve çok önem teşkil ediyor. Bilgi teknolojinin nörobilimle bir arada olduğunu görüy oruz. Artık zihin okumak bilimin menzili içinde yer almaya başladı. Bir insanın düşüncelerinin bilgisayara kaydetmek, bilgisayardaki bilgileri insan zihnine kaydetmeyle ilgili araştırmalar yapılıyor.” dedi. Tarhan: Zihin okumak bilimin menzili içinde yer almaya başladı Zirvenin düzenleyicilerinden Üsküd a r Ü n i v e rs i t e si Re kt ö rü , S B M T T ür k i y e B a ş ka nı v e N2 0 B a ş k a n Yardımcısı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, konuşmasında Üsküdar Üniversitesinin Almanya’daki küresel düşünce liderlerinin bu olağanüstü toplantısına sponsorluk ve evsahipliği yapmaktan onur duyduğunu belirterek “N20 vesilesiyle dünya çapında bilim adamları ile çok t ar af lı o r tak l ık k u r m ak i ç in sabırsızlanıyoruz” dedi. Alzheimer’ın bakım maliyeti 1 trilyon dolar olacak! SBMT Yönetim Kurulu Başkanı ve Bilim Müdürü, BMF Başkanı, NCNBE Direktörü ve Beyin Teknolojisi ve Yenilik Parkı Müdürü (BTIP) Dr. Babak K a t e b, “Nörolojik rahatsızlıkların dünyadaki insani ve finansal maliyeti çok fazla. ABD’de sadece 5.5 milyon Alzheimer hastasının bakım maliyeti yılda 200 milyar dolara yakın ve bu maliyet 10 yıl içinde 1 trilyon dolara yakın olacaktır. 2015 senesinde Demansın dünya ekonomisine maliyeti 818 milyon dolar ve 46,8 milyon civarında hastanın bakımına tekabül ediyordu. Bu rakamlar 2030 senesinde demans için 2 trilyon dolar olacak. Demans bir ülke olsaydı Gayri Safi Yurt İçi Hasılatı (GSYİH) üzerinden 18 numara olurdu” dedi. Ayfer ÇAVUŞ Allianz Hauptvertretung Beser essen. B e s e r l e b e n . B e s e r e s s e n . Dünyanın En Akıllı Tenceresi AMC Premium System. Audiotherm Visiotherm Secuquick Yeni Audiotherm, pisirmeye Visiotherm yolu ile denetler ve gercekten bir yüksek teknoloji harikasidir. Akustik bir sinyal, isinin degismesi gerektiginde veya pisirme bittiginde haber verir. AMC Premium System ile yemeklerinizin dogru pismesi 3 kez daha emniyetli. Bu da Akkutherm, Sensotherm, Visiotherm sistemlerinin birlikte etkilesmesinden kaynaklanmakta. AMC Premium System, süper bir pratiklik ve klasik dizayninin yani sira yüksek kalitesi ile de büyüler. AMC Bischofsheim Büromuz Hizmetinizdedir. Tüm Müşteri ve Dostlarımızı Bekliyoruz. AMC BÜRO: Georg-Mangold Strasse 4 65474 Bischofsheim (bei Rüsselsheim) Tel: 0177-8261154 E-Mail: [email protected] Beser AMC Premium Ürünlerimizin Sayısız Avantajlarından Sadece Birkaç Tanesi Su ve yağ ilave etmeden pişirme Zaman ve enerji tasarrufu Daha sağlıklı beslenme ve pratik pişirme Dünyanın en tasarruflu AMC Navigenio fırın ve ocağı ile pişirme olanakları AMC Secuquick ile üç kat daha hızlı ve hafif pişirme imkanları HEDiYE KUPONU AMC Müşterisiyim. AMC Müşterisi değilim. AMC hediyesine sahip olmak istiyorum. AMC “Premium Sistemi” yeni dizaynı tanımak istiyorum. AMC ile işbirliği yapmak istiyorum. Adım: ........................................................ Soyadım: ...................................................... Adresim: .......................................................................................................................... Telefonum: ....................................................................................................................... Bu kuponu kesip (AMC, Gülay Kiraz Çetin, Georg-Mangold Str. 6 • 65474 Bischofsheim) adresine gönderiniz. Başvurularınızı E.Mail ile de yapabilirsiniz. [email protected] Her Türlü Sigorta İşlemlerinizde Hizmetinizdeyiz Adres: Marienstr. 107 · 63069 Offenbach am Main Tel: 069-84845910 · Fax: 069-84845911 Mobil: 0176-84367710 · E-Mail: [email protected] Web: www.cavus-allianz.de İnsan Ölümlüdür... dosya ][ 15 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Ölüm bize emanet edilen her ne varsa hepsinin nihai sahibi olmadığımızı, geçici bir geçimlikle meşgul olduğumuzu söylüyor. N Murat KUBAT Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 e de çok unutuyoruz ölümlü olduğumuzu. Ne de az akla getiriyoruz bu dünyada bir sonumuzun olduğunu. Her doğan birgün ölür. Her doğan ölümlüdür. Ayette buyrulduğu gibi; ‘Her nefis ölümü tadacaktır.’ Ölüm hayatın en değişmez, en sahici gerçeği iken; ne de en çok ihmal edilebilir, unutulabilir, görmemezlikten gelinebilir hadisesi olarak görüyoruz onu. Ta ki ölüm yanımıza, yakınımıza sokulana dek... Ölüm ayaklarımızı yere bastırıyor. Ölümlü olduğunu unutur, aklına aldatılan kişi unutursa bunları aldanır. Ölüm bizi kendimize getiriyor. getirmek istemez. İnsan ölümlüdür; fakat çoğu defa Ölüm bize geçici olduğumuzu haölümsüz gibi yaşar. Ne diyordu, insanların en güzeli, tırlatıyor. Ölüm bize muhasebe yapma imkanı sağlıyor. Ölüm bize emanet edilen her ne varsa hepsinin nihai sahibi olmadığımızı, geçici bir geçimlikle meşgul olduğumuzu söylüyor. Hani çocuklara büyüyünce ne olacağını sorarlar ya. Onlar da doktor olmak ister, mühendis olmak ister, polis olmak ister, pilot \HQL olmak isterler ya. Büyükler de aynen öyle, çocukça, dünyanın farklı farklı oyalamaları ve olmuşlukları içerisinde/peşinde vakitlerini geçirir dururlar. Ta ki ölüm kendisini hatırlatana dek. Makam, mevki sahibi olmayı, iyi bir meslek edinmeyi, birçok şeye sahip olmayı isteyebiliriz. Ölüm ve ötesini unutmuşsak, ölüm ötesi hayatla uyumlu bir bir yaşama sahip değilsek, inşa ettiğimiz ve bir ömür boyu peşinden koştuğumuz tüm dünyevi edinimler yıkılıp gidecektir. İnsan unutkan/unutabilen bir varlıktır. Unutmak kimi zaman nimet, kimi zaman külfettir. Nimettir; çünkü bir yakınını kaybeden kimse unutmasa nasıl katlanabilir o acıya. Külfettir; zira ölümü unutup +HODO(WYH(WhUQOHUL azgınlaşan kimse, ihaneti unutup XXXBMUJOL·QFEF %. $OWÝQNÕSH [email protected] güzel ahlakın temsilcisi, kendimizi kendisine benzetmeye çalıştığımız, insanlığın yüz akı, Peygamber Efendimiz (a.s.); ‘Ağızların tadını bozan ölümü çok hatırlayın.’ İnsan unutabilir; fakat hatırlamalıdır. Hatırlamalıdır ki, kendine gelsin, kendine çeki düzen versin, kendinde olsun. Bu konunun ve bu yazının yazılmasına, geçtiğimiz haftalarda hayatını yitiren sanatçı Harun Kolçak’ın cenazesinde kimi insanların tuhaf tavrı sebep oldu. Cenaze namazı öncesi, sanatçının tabutunu ortalarına, arkalarına alıp poz veren, tabuta ellerini dokunarak fotoğraf çektiren, selfi çeken bu garip tavırlı insanlar nasıl bir ruh hali ile hareket ediyorlar ki, ne ölüye, ne de ölüme bu derece saygısızlık içerisinde davranıyorlar? Ölüm insanı sarsması, kendisine getirmesi gerekirken, insan bu derece duyarsız kalıyorsa ölüm karşısında, o kimsenin kaybedeceği birşey kalmamış demektir. Ölüm karşısında ciddiyetini yitiren herşeyini yitirmiştir. Ölüm karşısında lakayıt kalan neyi ciddiye alabilir ki?! Böyleleri hayatı da ciddiye almazlar. O halde ne yapmalı? Ölümlü olduğumuzu bir defa daha, sıkça hatırlamalıyız. Dünyada ölmeyecekmiş gibi yaşam sürmenin kafayı kuma sokmaktan farksız olduğunu bilmeliyiz. Ölüm gelmeden önce kendimizi hesaba çekmeli, kendimizi düzeltmeliyiz. Ölüme ve ölüye dair saygımızı yitirmemeliyiz. Not: 7 yaşındaki minik kızını elim trafik kazasında kaybeden Yeni Şafak Gazetesi İnternet Yazı İşleri Müdürü Ersin Çelik’e ve eşine sabr-ı cemil niyaz ediyorum. Rabbim göğsünüze genişlik versin; sizleri cennette birbirinize kavuştursun. 16 ][ röportaj Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 KURBAN ALLAH’IN EMRİNE TESLİMİYETTİR H asene Derneği her sene düzenlediği kurban kampanyası ile milyonlarca mazlum ve mağdura ulaşıyor. Kampanyanın bu seneki sloganı; “Kurban et, ikram et, memnun et”. Kampanyanın 100 ülke ve bölgede, 400 gözlemcisi nezaretinde gerçekleştirilmesi planlanıyor. Kurbanı ve hikmetlerini, kurban kesmenin önemini ve vekaletle kurbanı Prof. Dr. Vecdi Akyüz ile konuştuk. Kurbanın Müslümanlar için anlam ve önemi nedir? Kurbanın hikmetlerinden bahseder misiniz? Kurban kelimesinin sözlük anlamı “yaklaşmak”tır. Fıkıh dilinde, bu sözlük manasına uygun olarak “Allah’a yaklaşmak için kesilen hayvan” anlamında kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de “mensek”, “nüsük” ve “zibh” kelimeleri de bazen kurban manasına gelmektedir. Kurban kelimesi, geniş anlamda bütün kurban çeşitlerini, dar anlamda ise sadece udhiye (bayram) kurbanını içine alır. Kurban, Allah’ın emrine teslimiyettir. Hz. Peygamber’in (s.a.), başlattığı udhiye kurbanı geleneği, Hz.İbrahim’in oğlu İsmail’i Allah’ın emriyle kurban etme, İsmail’in de Allah’ın emrine teslimiyeti hatırasını yaşatır. Kurban ibadeti, imanla bağlanılan Allah’a kul olmanın en önemli göstergelerindendir. Hakikatte, kesilen kurbanın, ne eti, ne de kanı Allah’a gerekli değildir. Allah bu vesileyle sadece mü’minlerin, takvalarına (Allah’ın emir ve yasaklarına uyma sorumluluğuna, Allah saygısına), takarrub (Allah’a yakınlaşma) hislerine bakmaktadır. Nitekim âyette de, bu durum bütün açıklığıyla ifade edilmiştir: “Kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşacaktır. Allah’a, ancak sizin takvanız (Allah’a karşı sorumluluk ve duyarlığınız) ulaşır. Size olan hidayetine karşı, Allah’ı büyük tanımanız içindir ki, O, bunları böylece sizin emrinize vermiştir. İyilik yapanları müjdele.” (Hac, 22/37) Kurban ibadetinin en önemli hikmet ve işlevlerinden birisi de, kurban ibadetini gerçekleştiren kişinin dînî kimliğinin bir simgesi, kendisini tanımladığı çok önemli bir kimlik göstergesi olmasıdır. Kurbanın diğer bir hikmeti, îsâr (özgecilik, diğergâmlık, başkalarının iyiliğini düşünme) ahlâkını geliştirmesidir. Kurban ibadetinin en önemli hikmet ve işlevlerinden birisi de, kurban ibadetini gerçekleştiren kişinin dînî kimliğinin bir simgesi, kendisini tanımladığı çok önemli bir kimlik göstergesi olmasıdır. Kurbanın diğer bir hikmeti, îsâr (özgecilik, diğergâmlık, başkala- Röportaj: Murat Kubat rının iyiliğini düşünme) ahlâkını geliştirmesidir. KURBAN VAHŞET DEĞİL, HİKMETTİR Kurban kesimine karşı çıkıp, bu durumu vahşet olarak niteleyenler var. Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz? Her yıl müslümanlar tarafından yüz binlerce kurban kesilmektedir. Bu, bir müslümanın Allah’a ibadet ve O’nun emrine sarılmak için itaat ettiğinin sembolüdür. İslâm’ın koyduğu bu hüküm, bir vahşet değil, tersine bir hikmettir. Bir yıl boyunca pekçok sıkıntılar çekmiş, belki de ağzına et lokması koymamış bir fakir, böylece Allah için çekilen ziyafetten faydalanıyor, seviniyor, protein ihtiyacını karşılıyor. Kendi keyif, menfaat ve adi zevkleri için binlerce cana kıyan kimselerin, Allah’a ibadet maksadıyla kesilen kurbanlar için bir vahşettir şeklinde nitelendirme yapmaları, kendilerini unuttuğunun ve kusuru başkalarında aradığının bir göstergesidir. Hz. Peygamber’in a.s.’ın kurbanından bahsedebilir misiniz? Hz. Peygamber (s.a.) hicretin 2. (624) yılından itibaren kurban bayramlarında kurban kesmeye başlamıştır. Hz. Peygamber, hicretin ikinci yılında, namazgâhta (bugünkü Medine’de hemen Mescid-i Nebevi’nin yanındaki Musallâ Meydanı) halka kurban bayramı namazını kıldırdıktan sonra hazırladığı iki boynuzlu koçun, birisini kendisi ve ailesi için, diğerini de ümmeti için kurban etti, sonra da: “Allahım! Bu sendendir ve sanadır.” dedi. Abdullah bin Ömer, Hz. Peygamber’in Medine’de on sene boyunca kurban kestiğini söyler.1 Resûl-i Ekrem’n birçok hadisinde hali vakti yerinde olanların kurban kesmesi emredilmiş veya tavsiye edilmiştir. Kurbanın etiyle ilgili en uygun (efdal) olan, kesilen kurbanın üçte birini kendi evinde yemektir; üçte birini akraba ve dostlara dağıtmak, kalan üçte birini de fakir fukaraya dağıtmak menduptur. Hz. Peygamber (s.a.), kurban etinin üçe taksim edilip, bir bölümünün kurban kesmeyen yoksullara dağıtılmasını, bir bölümünün akraba, tanıdık ve komşularla paylaşılmasını, son üçte birinin de evde bırakılmasını tavsiye etmiştir.2 KURBAN DAYANIŞMA, PAYLAŞMA, KARDEŞLİK VE ÎSÂR ORTAMI SAĞLAR Kurban ibadetinin toplumsal boyutuna dair neler söylersiniz? İbadetlerde, fert ve toplum yararıyla açıklanabilir unsurlarla taabbüdî nitelik taşıyan ve Allah’a bağlılığı temsil eden simgesel davranışlar, çok defa bir arada bulunur. Bu açıdan kurban ibadetinde, kurbanlık yetiştirmek ve piyasadan almak, kesim sonrasında kurbanın etini dağıtmak, derisini değerlendirmek gibi fert ve toplum yararıyla ilgili sonuçlar, hayli öne çıkmaktadır. Kurban, barış ve sevinç, dayanışma, paylaşma, kardeşlik, özgecilik (îsâr) ortamını sağlamaktadır. Hz.Peygamber’in (s.a.) şu ifadeleri, belki de kurban bayramında kesilen kurbanların ayrıcalıklı özelliğine en iyi dikkati çeker: “(Muteber) oruç, (hep beraber) tuttuğunuz gündekidir. (Muteber) iftar, hep beraber) ettiğiniz gündekidir. (Muteber) kurban, (hep beraber) kurban kestiğiniz gündekidir.”3 Kurban toplumda yardımlaşma ve dayanışma ruhunu canlı tutar; sosyal adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Kurban bayramı, sadece sevinçlerin paylaşıldığı bir zaman dilimi değildir; aynı zamanda kurban bayramında, kesilen kurbanların etleri de, aile içinde, dostlar ve fakir fukara arasında paylaşılır. Özellikle et satın alma imkânı bulunmayan veya çok sınırlı olan yoksulların bulunduğu ortamlarda, kurbanın bu rolünü daha belirgin biçimde görmek mümkündür. Kurban, toplumda kardeşlik duygularını uyandırır. Müslümanların kardeşliği, her şeyden daha çok bayram günlerinde tezahür eder. Kurban bayramı, kardeşlik duygularını özellikle et paylaşımıyla ve bayramlaşmayla, en yüksek noktasına çıkarır. Müslümanlar kardeş olduklarını, kurban bayramı vesilesiyle bir kere daha hatırlayarak, birbirlerine sarılmaları gerektiğini, düşmanca duyguların kendilerine hiçbir yarar sağlamayacağını yakından görürler. Bu değeri bayramda daha da iyi anlaşılan kardeşlik duyguları, bayram sonrasında ve her zaman sürdürülmelidir. ETİ PAYLAŞILMAYAN KURBAN BAYRAMI BURUK VE HÜZÜNLÜ GEÇER Fakir fukara ile paylaşılmayan kurban nasıl bir kurbandır? Kurban etlerinin eş-dost arasında, ama özellikle fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması, gerçek anlamda bir yardımlaşmadır. Sevinç duyguları ve eti paylaşılmayan kurban bayramı, buruk ve hatta hüzün dolu kötü bir zaman dilimi olur. Hz. Peygamber (s.a.), kurban etlerinin paylaşılması gerektiğini önemle vurgulamıştır. Peygamberimizin (s.a.) önceleri kurban etinin üç günden fazla tutulmaması gerektiğini ifade ettiği, ancak daha sonra bu sınırlandırmayı kaldırdığı ifade edilmektedir. Bu sınırlandırmanın gerekçesi, hicretin ikinci yılında Hz. Peygamber’in meşru kıldığı ilk kurban bayramında, çevreden birçok fakir kabile mensubunun Medine’ye akın etmiş olmaları ve başka sıkıntı içinde insanların bulunmasıydı. Bu durum sonucunda, ivedi ve doğru bir çözüm olarak, Allah’ın Elçisi kurban etlerinin üç gün içinde tüketilmesini ve dağıtılmasını, evde kurban eti bırakılmamasını istemiştir. Ertesi sene top¬lumun genel seviyesinde iyileşme Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 görülünce, üç gün sınırlamasını kaldırıp kurban etinin yenmesini, yedirilmesini ve ileriki günlerde yenecek şekilde hazırlanıp biriktirilmesini istemiş ve saklanmasına müsaade etmiştir.4 Bu hadiseyi Âbis İbn Rebîa şöyle anlatır: Hz. Âişe’ye: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kurbanların etlerinden üç günden fazla yenilmesini yasakladı mı?” diye sordum. “Evet, fakat bunu insanların (kıtlık çekip) acıktığı yılda yaptı. Böylece zenginlerin, fakirleri doyurmasını arzu etmişti. Biz koyunun paçasını kaldırıp, onbeş gece sonra yiyorduk.” dedi. Ben: “Sizi, buna mecbur eden şey ne idi!” deyince, güldü ve: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Allah’a kavuşuncaya kadar, Muhammed âilesi üç gün üst üste doyuncaya kadar katıkla ekmek yememiştir.” dedi.”5 Hz. Peygamber (s.a.), bunun gerekçesi konusunda, şöyle buyurur: “Biz sizleri, kurbanların etinden üç günden fazla yemenizi, birçoğunuza kurban eti ulaşsın diye yasaklamıştık. Şimdi, Allah Teâlâ bolluk verdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret isteyin. Haberiniz olsun, bu bayram günleri yemek, içmek ve zikir günleridir.”6 KURBAN EKONOMİK CANLILIĞI DOĞURUR Hasene Derneği, düzenlediği kurban kampanyasıyla kurbanlıkların alımını gidilen ülkelerde yapıyor. Bu açıdan bakıldığında; kurban ve bilhassa fakir ülkelerin ekonomisine katkısına dair neler söylenebilir? Kurban bayramı arefesi ve hatta kurban bayramı günleri, büyük bir ekonomik canlılığa sahne olmaktadır. Kurban bayramına kurbanlık hayvan sağlamak için, hayvan yetiştiriciliği gelişmekte, iktisâdî seferberlik ortaya çıkarak ekonomik canlılık yaşanmaktadır. Ülke ekonomisi canlanarak, ekonomik hayat düzenlilik içinde devam etmektedir. Hayvan yetiştiriciliği yapanlar, yetiştirdikleri kurbanlık hayvanları piyasaya sürüp satacakları günü hasretle beklemektedirler. Kurban kesecekler de, kurban piyasasında yetiştiricilerle buluşarak kurbanlık hayvanları teminde büyük bir rahatlık yaşamaktadırlar. Bütün bir yıl boyunca hayvanları yetiştirmekle meşgul olan üretici, Allah için keseceği en uygun hayvanı arayan kurban yükümlüsü, Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir bir ekonomik seferberlik hâlinde, ülke ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunmaktadırlar. Özellikle fakir ülkelerde, kurban piyasasının getirdiği canlılık, çok daha büyük önem kazanmaktadır. Bu açıdan, Hasene Derneği benzeri çeşitli kuruluşların kurban kampanyası kapsamında gidilen ülkelerden kurbanlık alımları yapması başta ekonomik canlılık olmak üzere, seçme ve nakil kolaylığı, kasap bulma kolaylığı gibi pekçok bakımdan son derece isabetli bir yaklaşımdır. KURBAN İMKÂNI OLANLAR İÇİN BİRDEN FAZLA SAYIDA DA KESİLEBİLİR Hasene Derneği 100 ülkede kurban ç al ı ş m al ar ı y ü r ü t ü y o r , m il y o n l ar c a mazlum ve mağdura ulaşıyor. Sizce bu tür çalışmaların önemi nedir? Dünyanın çeşitli bölgelerinde de, açlık sıkıntısı çekenler var. Ayrıca deprem, sel ve savaş felaketine uğramışların barınma ve beslenme sıkıntısı bulunuyor. İşte vekalet yoluyla kurban kesen güvenilir kuruluşlar, bizim erişemeyeceğimiz gerek ülkemizdeki, gerekse başka yerlerdeki bu insanlara mükemmel örgütleriyle başarılı bir şekilde erişebiliyorlar. Aslında, zenginler için tek kurban kesmek vaciptir. Kurban, imkânı daha iyi olanlar için, birden fazla sayıda da kesilebilir. Bir kurban kendi ülkesinde, diğeri veya diğerleri de uygun göreceği ülkelerde bu kuruluşlar aracılığıyla kestirilebilir. Hasene Derneği’nin bu yıl “Kurban Et, İkram Et, Memnun Et” sloganıyla milyonlarca mazlum ve mağdura ulaşma hedefi, vekaletle kurbanın belirttiğimiz çerçevede uygulanmasını sağlayacak çok güzel bir düşüncedir. Bu düşüncenin inşallah başarılı olması, gelecek yıllarda daha büyük hedeflere de yol gösterecek ve cesaret verecektir. Hasene geçtiğimiz sene 162 bin 741 kurban hissesini dünyanın 100 ülke ve bölgesinde kesti ve dağıttı. Şu sorular çoğunlukla gelen sorular arasında: Sözlü vekalet vermek gerekiyor mu? Kurban kesilirken isim okumak şart mı? Bu sorulara dair neler söylersiniz? Kurban mâlî bir ibadet olduğundan, vekâlet yoluyla güvenilir bir şahsa veya kuruma kurban satın alma ve kesme yetkisi verilebilir. Vekâlet sözlü, yazılı, telefon, mail vb. her türlü iletişim aracıyla olabilir. Yurt içi veya dışı için vekâlet verilebilir. Herhangi bir yolla kurban bağışında bulunmak, aynı zamanda kesme vekaletini vermek demektir. Kurban zarflarında içerisine kurban parasının konulması sırasında, “İşbu zarfın teslimi ile kurban vekâletimi Hasene’ye veriyorum” demesi, vekalet verme anlamına gelir. Tam kesim öncesinde yeniden bir beyan ve kesen tarafından bunu üç kere tekrarlamak gerekmez. Paranın kurban niyetiyle gönderilmesi veya teslim edilmesi şart değildir. Kurban kesilirken isim okunması veya imkan bulunduğu takdirde canlı video kaydıyla telefonlar veya başka kanallarla yayınlanması, kurban bağışçılarına güven verdiği için, zorunlu değil, ama çok güzel bir harekettir. HAYVANLARA EZİYET EDİLMEMELİDİR Avrupa’nın farklı ülke ve şehirlerinden kurban kampanyasını yerinde denetlemek için 100 ülke ve bölgede 400 gözlemci görev yapacak. Kurban çalışmasında nelere dikkat etmelerini tavsiye edersiniz? Kurban kesiminde eziyet derecesine varan zâlimâne davranışlar, tamamen münferit ve dince asla onaylanmayan olaylardır. Bu gibi davranışlara kesinlikle karşı çıkılmalıdır. Bütün normal kurban geleneklerinde olduğu gibi, Hz.Peygamber’in sözlerinde ve uygulamalarında da hayvanlara gereksiz acı ve ıztırap verilmesi şiddetle kınanmış, şefkat ve merhamet ölçülerinde davranılması istenmiştir. Barınma şartlarının elverişliliği, kesime götürürken veya keserken hayvana eziyet edilmemesi, temizlik şartlarına uygun ortamlarda kesilmesi, çevre temizliğine dikkat edilmesi, İslâm’ın istediği ve teşvik ettiği davranışlardır. Yabancı ülkelerde kurban kesim çalışmalarına katılan gözlemciler, kesimin ve et dağıtımının İslami gereklere uygunluğunu denetleme yanında, bulundukları ülkelerin hassasiyet gerektiren geleneklerini de önceden incelemeli ve bunlara riayet etmelidir. Son olarak Hasene Derneği’nin kurban kampanyasına katılacak bağışçılar için ne söylersiniz? röportaj ][ 17 Hasene Derneği’nin “Kurban Et, İkram Et, Memnun Et” sloganıyla yapacağı bu yıl ve gelecek yıllardaki mazlum ve mağdurlara ulaşma kampanyaları kurban bağışçılarınca desteklendiği takdirde başarıya ulaşabilir. Bu açıdan, güven duyduğunuz Hasene Derneği’nin kurban çalışmalarına destek vererek, hedeflerini gerçekleştirmesi ve muhtaç insanlara et ulaştırılmasında yardımcı olunmalıdır. Şahsınız için küçük meblağlar biriktikçe, Hasene Derneği’nin ulaşacağı ülkelerde bu bağışlardan yararlanacak insan sayısının artmasına vesile olacak, yerini bulan yardımlar dolayısıyla Allah nezdinde kazanacağınız sevaplar da artacaktır. Yüce Allah, kurban bayramına erişmeyi ve kurban ibadeti vesilesiyle muhtaçları gözetmeyi ve desteklemeyi hepimize nasip etsin. Çok teşekkür ederim. HAVALE İÇİN BANKA BİLGİLERİ Hesap Sahibi: HASENE International e. V. Banka: KT Bank AG IBAN: DE21 5023 450001452900 01 BIC: KTAGDEFFXXX Amaç: Adresiniz, 0002351 KAMPANYAYA SON KATILMA TARİHİ Kurban bayramının ikinci günü (02.09.2017) ikindi namazına kadar bağışları Hasene Derneği’ne ulaşan bağışçıların kurban hisselerinin kesimi gerçekleştirilecektir. Dipnotlar: 1- Tirmizî, edâhî, 11. 2- Ebû Davud, dahâyâ, 10, no: 2813. 3- Tirmizî, savm, 11, no: 697; Ebu Dâvud, savm, 5, no: 2324; Kütüb-i Sitte, no: 3099. 4- Buhârî, edâhî, 16; Müslim, edâhî, 18; Ebu Davud, dahâyâ, 9-10; Kütüb-i Sitte, no: 1481. 5- Buhârî, Et’ıme 27, Edâhî 16; Müslim, Edâhî 28, (1971); Muvatta, Edâhî 5; Tirmizî, Edâhî 14, (1511); Ebu Dâvud, Edâhî 10, (2812); Nesâî, Edâhî 37, (7/235, 236). 6- Ebu Dâvud, edâhî, 10, no: 2813; İbn Mâce, edâhî, 16, no:3160; Kütüb-i Sitte, no: 1481. 18 ][ haber Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Kültür Bakanlığı’nın Tescillediği “İlk Makalem” Projesi Başlıyor “İlk Makalem” Projesi Almanya’ya Genç Yazarlar Kazandıracak “İlk Makalem” Projesi Yeni Yetenekleri Ortaya Çıkaracak “ÖNCE ALMANYA SONRA TÜM AVRUPA ÇAPINDA YAPACAĞIZ” Projenin kültürel anlamda önemli bir eksikliği dolduracağına inandığını dile getiren Tarık Bayram Gölezlioğlu, şimdilik Almanya’nın bir eyaletiyle sınırlı olan bu pilot projeyi daha sonra tüm Almanya ve Avrupa çapına yaymayı planladıklarını bildirdi. ÖĞRENCİLERİN BÜTÜN MASRAFLARI KARŞILANIYOR T ürkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, Imagentur şirketi işbirliği ile Almanya’da ilk kez farklı bir eğitim ve kültür projesi hayata geçiriliyor. İş Bankası, KT Bank gibi kurumsal şirketlere yıllardır marketing, PR ve danışmanlık hizmeti veren Imagentur’un Kültür ve Turizm Bakanlığı’na sunduğu “İlk Makalem” adlı eğitim projesi çok sayıda proje arasından bakanlıkça seçilerek desteğe layık görüldü. Bakanlıkça tescillenen proje, Almanya’da geleceğin genç Türk yazarlarını keşfetmeyi amaçlıyor. “İlk Makalem” projesi Almanya’da okuyan 16-23 yaş arası öğrencilerin Türkiye ile bağlarını güçlendirmek, yaşadıkları ülkeye aidiyet duygularını yüceltmek ve içlerindeki yazma yeteneğini ortaya çıkarmayı amaçlıyor. Projeye sadece Türk öğrenciler değil Alman öğrencilerde katılabiliyor. Bu sayede iki toplumun ve iki ülkenin kültürel anlamda da entegrasyonuna katkı sunulması hedefleniyor. GÖLEZLİOĞLU: GELECEĞİN GENÇ YAZARLARINI ARIYORUZ Proje hakkında bilgi veren Imagentur Genel Müdürü Tarık Bayram Gölezlioğlu, böyle bir organizasyonun Almanya’da ilk kez yapıldığına dikkat çekerek, “Adından da anlaşılacağı üzere “İlk Makalem” projesiyle gençlerimizi; konusu Türkiye olan bir makale yazmaya teşvik edecek, içlerinden en beğenilen 15 makale yazarı gencimizi bir hafta süreyle İstanbul’da hayallerindeki yazarlarla tanıştıracağız. Aynı zamanda kültür-sanat vakıf ve derneklerini ziyaret edecek, tarihi ve turistik yerlerini gezdireceğiz. Bu projede ana hedefimiz, Almanya’da yaşayan Türk gençlerinin kültürel anlamda Türkiye ile olan bağlarını kuvvetlendirmek, edebiyata olan ilgilerini ve yaşadıkları toplumda özgüvenlerini arttırmaktır” dedi. “KÜLTÜREL ANLAMDA ÖNEMLİ BİR BOŞLUĞU DOLDURACAK” Almanya’ya döndükten sonra öğrencilerden Türkiye hakkında ikinci bir makale daha yazmalarını isteyeceklerini ifade eden Gölezlioğlu, en güzel makaleleri bir kitapta toplayıp kalıcı bir eser haline getireceklerini ve bu kitapları gençlerin okullarına ve yaşadıkları şehirlerin kütüphanelerine hediye edeceklerini anlattı. İlk Makalem yarışmasına Almanya’nın Baden Württemberg eyaletinde okuyan 16-23 yaş arası öğrenciler katılacak. Projeye katılan öğrenciler ile Mannheim’da workshop organize edilecek, öğrencilere yazacakları makaleni konusu Imagentur GmbH tarafından verilecek. Öğrencilerin İstanbul gezisi Baden Württemberg eyaletinin Herbstferien döneminde gerçekleştirilecek. İstanbul gidiş-dönüş uçak bileti, konaklama, kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri, müze, tiyatro ve şehirdeki tüm ulaşım giderleri Imagentur GmbH tarafından karşılanacak. İlk Makalem Projesiyle ilgili detaylı bilgi şu kanallardan alınabilir. Web adresi: www.imagentur.com Facebook: fb.com/imagenturgmbh Email: [email protected] Tel: 0 621 17 88 75 80 Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 röportaj ][ 19 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir “Irkçılık Sadece Geçmişte Kalan Bir Fenomen Değil.” B ochum Üniversitesi Sosyal Bilim Didaktiği bölümü öğretim üyesi olan Prof. Karim Fereidooni pedagojik enstitülerde ırkçılık eleştirisi ve öğretmenler odasındaki ırkçılık gibi konularda uzman. Aynı zamanda üniversitede öğretmen adaylarına eğitim veren Fereidooni ile okulda ırkçılığın nasıl engellenebileceğini konuştuk. Okuldaki ayrımcılık neden oldukça önemli bir konu? Almanya’da okullar hangi kökene sahip olduğu fark etmeksizin herkese hizmet vermek gibi iddiaya sahip. Bunun yanı sıra Alman okulları birer kamu kuruluşu, bu kurumlarda ayrımcılığa karşı koruma ve okullarda eşitliğin sağlanması konusunda normatif bir iddia var. Bazı okullarda okul bahçesinde Almanca dışındaki bir dilin konuşulması yasak. Bu durumdan öğretmenler odasındaki öğretmenler de etkileniyor. Fakat bu “dil yasağı” tüm diller için geçerli değil. İngilizce, Fransızca, İtalyanca ya da İspanyolca bu yasak kapsamına girmiyor. Sadece “daha az eğitim değerine sahip olduğu” düşünülen Türkçe, Rusça, Farsça ya da Kürtçe gibi diller okul bahçesinde hoş karşılanmıyor. Yaptırım önlemleri de hem öğrencileri hem de öğretmenleri etkiliyor. Irkçı ayrımcılığın öğretmenlerden kaynaklandığı durumlarda öğrencilerin tepkisi nasıl oluyor? Wiebke Scharathow’un araştırmasına göre öğrenciler çok farklı şekillerde tepki veriyor. Bazıları buna karşı çıkıyor, diğerleri karşı çıkmak istese de güç asimetrisinden dolayı korkuyor. Benim oldukça ilginç bulduğum bazı öğrenciler ise ayrımcılığın, diğer bir deyişle ırkçılığın farkına varmıyorlar. Araştırmalarıma göre toplumdaki ve okuldaki ırkçılık hakkında pek de konuşulmak istenmiyor. Herkes kendisini sorunun değil, aksine çözümün bir parçası olarak görüyor. Yalnızca aşırı sağcılar veya AFD üyeleri ırkçı olabilirmiş gibi bir inanış var. Buna, ırkçılığın yalnızca 1933-1945 yılları arasında var olduğu ve Federal Almanya Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri artık ırkçılığın olmadığı düşüncesi ekleniyor. Elbette 19331945 dönemindeki devlet ırkçılığı ile 1945’ten itibaren yaşanan günlük ırkçılık arasında fark var, fakat Almanya’da insanlar hâlâ ırkçı ayrımcılıkla karşı karşıya. Günümüzde ırkçılık karşımıza “bi- Bochum Üniversitesi Sosyal Bilim Didaktiği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Karim Fereidooni Röportaj: Şeyma Karahan yolojist” hâliyle çıkmıyor. Örneğin öğretmenler, “Siyahi öğrencilerim beyaz öğrencilerime kıyasla daha aptallar” demiyorlar. Bunlar günümüzde artık kabul edilebilir ifadeler değiller. Ancak toplum içinde söylenmesi mümkün olan ifadeler de var. Bunlar daha çok “Genç Müslüman erkek öğrencilerimin bir kadın öğretmen olarak beni kabul edip etmediklerini bilemiyorum” veya “Müslüman mülteci erkeklerin demokrasiyi öğrenebileceklerinden pek emin değilim.” gibi cümleler. Peki, ırkçılık ile ayrımcılık arasındaki fark tam olarak nedir? Irkçılık, ayrımcılığın özel bir şeklidir; gerçek ya da kişiye atfedilen bir kökene odaklanır ve bu kökeni küçümser. Dolayısıyla ırkçılık; köken, köken yapıları ve ırk yapıları ile ilgilidir. Bilindiği gibi “insan ırkları” yoktur. Biyolojist ırkçılık, insanları sömürmek için “ırkları” icat etmiştir. Bu hâliyle ırkçılık, insanları baskı altına almak için bir meşrulaştırma zeminidir. Buna karşın ayrımcılık oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Kişi cinsiyeti yüzünden (cinsiyetçilik), sosyal statüsü yüzünden (sınıfçılık), ideal güzellik algısına göre yeteri kadar güzel bulunmaması yüzünden, cinsel tercihi yüzünden (heteronormatiflik) ayrımcılığa uğrayabilir. Dolayısıyla ayrımcılık oldukça geniş bir yelpazeye sahipken, ırkçılık kişinin gerçek ya da sözde kökeni ile ilgilenir ve bu kökeni küçümser. Bazı öğretmenler, aday öğretmenlik süresince ayrımcılığa uğradıklarını, ancak kadroya girdikten sonra ayrımcılıkla daha az karşılaştıklarını ifade ediyor. Öğretmenlerin yaşadıkları ayrımcılık tecrübelerinin sebebi bu asimetrik pozisyon olabilir mi? Kökeni fark etmeksizin birçok aday öğretmen, bu dönemin hayatlarındaki en zor dönem olduğunu düşünüyor. Kişinin göçmen kökenli olması durumunda bu zorluğa bir de “yanlış davranışları kökenle açıklama şablonu” ekleniyor. Göç kökeni her konu için bir gerekçe olarak kullanılıyor. “Ödevlerini yapmıyor, göç kökenli. Öğretmenlerine saygı duymuyor, göç kökenli. Göçmen olduğu için tahtaya çıktığında yanlış yapıyor.” gibi. Üniversite eğitimi serbest bir zaman dilimi olarak algılansa da aday öğretmenlik oldukça yoğun bir süreç. Bunun yanı sıra aday öğretmenlik sürecinde kişi farklı roller içine giriyor. Aday öğretmen, sınıf karşısında ders anlatırken “öğretmen” dir, ama seminerlere katıldığında yeniden “öğrenci”dir. Stajyer öğretmenler ile bölüm başkanları arasındaki bu ilişki oldukça zor bir süreç olarak değerlendiriliyor. Araştırmamda görüştüğüm 159 öğretmen şaşırtıcı bir şekilde öğren- ciler ya da aileleri tarafından ayrımcılığa uğramamıştı. Bunun sebebi bir taraftan öğrencilerin iyi not almak için çabalamaları, diğer taraftan da veliler ile öğretmenler arasındaki iletişim sürelerinin oldukça kısa olmasıdır. Bununla birlikte okuldaki idareciler ve diğer öğretmenler sık sık ayrımcılık uğrayan taraf olsa da ayrımcılık tecrübeleri yaşandığında da çoğunlukla yardımcı olanlar yine onlar. Ayrımcılığa maruz kalan öğretmenler bu durumun üstesinden gelmek için ne tarz mekanizmalar geliştiriyorlar? Başvurulan yöntemler farklı farklı. Bazıları uyum sağlıyor. Örneğin Kuzey Ren-Vestfalya eyaletinde başörtü yasağının olduğu dönemde başörtüsü takan kadınlarla röportajlar yaptım. Hâlihazırda Almanya’daki 16 eyaletin üçünde “başörtü yasağı” var. Bu yasaklar, aday öğretmenlerin başörtülü ders verebileceğini, ama memuriyete geçtikten sonra başörtü takamayacağını söylüyor. Bu yasaklar da kendi aralarında ayrılıyor. Örneğin Berlin’deki laik modelde her tür dinî sembolün kullanımı yasakken Bavyera’daki “Hristiyan-Yahudi-Batı Modeli”nde Yahudi kipası ve rahibelerin kullandığı başörtüsü bu yasağa dâhil değil; sadece Müslümanların kullandığı başörtüsü yasak. Bu ayrımcı yasaklara bazı başörtülü kadınlar, “Beni böyle kabul etmek istemiyorlarsa almasınlar. Başörtümü çıkarmaktansa işsiz kalmayı tercih ederim. Çünkü bu benim kişiliğimin bir parçası.” şeklinde tepki veriyor. Bazıları kendilerini soyutlamayı ve mizah yapmayı tercih ediyor. Bazıları da oldukça idealist. “Değişim ajanı” olarak tanımlayacağım kişiler de mevcut. Bu kişiler öğrenciyken ırkçılığa maruz kalmışlar ve bir öğretmen olarak bu durumu değiştirmek istiyorlar. Okulda ayrımcılığa maruz kalmış kişilere neler tavsiye edersiniz? Bu oldukça zor bir soru. Şu anda Almanya’da yalnızca Berlin eyaletinde bağımsız bir şikâyet mercii var. Başvurulabilecek birçok farklı kurum da var: Berlin’de Federal Ayrımcılıkla Mücadele Merkezi (Alm. “Antidiskriminierungsstelle des Bundes”), Berlin’de Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi (Alm. “Antidiskriminierungsbüro Berlin”) ya da Duisburg’ta ARIC e.V. ve benzeri yerler sayılabilir. Okuldaki ırkçılıkla mücadele zor, bunun nedeni 20 ][ röportaj okuldaki güç asimetrisi ve mevcut yapılara müdahil olma hakkına sahip, bağımsız ayrımcılık dairelerinin olmaması. Dolayısıyla ayrımcılığa maruz kalan kişilere danışma merkezlerine başvurmalarını ve hukuki danışmanlık almalarını öneririm. Irkçı ayrımcılığa uğrayan öğretmen ve öğrenciler kime başvurabilir? Aday öğretmenlere tavsiyem, öncelikle buna değip değmeyeceğine bakmaları. Çünkü kişi, bazen “hiçbir şey yapmayarak” da başarılı olabilir. Bu da dişlerini sıkıp bir buçuk yıllık aday öğretmenlik dönemini atlatmak anlamına geliyor. Bazen hiçbir tepki vermemek, birçok alanda türlü türlü savaşa girmekten daha mantıklı olabilir. Eğer kişi ırkı sebebiyle ayrımcılığa uğradığını açıkça kanıtlayamayacaksa görmezlikten gelerek süreci tamamlamasını öneririm. Ancak öğrencilerde durum daha farklı. Alman eğitim sisteminde velilerin varlığı önemli bir rol oynuyor. Ben kendim de altı yıl boyunca öğretmen olarak çalıştım ve öğretmenlere biraz baskı uygulamanın iyi olduğunu söyleyebilirim. Göç kökenli olan kişilerin veli toplantısı gibi yerlerde mutlaka bulunmaları gerek. Aynı zamanda çocuklarıyla ilgilendiklerini öğretmenlere hissettirmeliler. Bunun öğretmenlerin verdiği nota büyük etkisi var. Neden eğitimde ayrımcılık yaşanıyor ve aynı not ortalamasına sahip olanlar kurumsal olarak haksızlığa uğruyor? Çünkü öğretmenler başka bir okula geçiş tavsiyelerinde genel değerlendirmelerini yaparken aslında hesaba katılamayacak bir unsuru göz önüne alıyorlar. Bu unsur da, velilerin çocuğu devam edeceği okulda destekleyip destekleyemeyecekleri. Bu sebeple göç kökenine sahip her veli okula gidip güçlü bir şekilde “çocuğumun eğitiminde başarılı olmasını istiyor ve bunu destekliyorum” mesajı vermeli. “Rehber öğretmen” gibi okul içi mekanizmalar, öğrencileri ırkçı ayrımcılıktan koruma konusunda yeterli mi sizce? Rehber öğretmen uygulaması olumlu bir uygulama, fakat yeterli değil. Rehber öğretmenlerin tam yetkisi ve çoğu zaman da ırkçılık hakkında bilgileri yok. Irkçılık konusu birçok farklı kurum tarafından ele alınması gereken ortak bir sorun. Bunun için okulların kendilerini açması gerek. Öğretmenlik eğitimi esnasında bu çalışmaya başlanmalı. Öte yandan ırkçılık yalnızca beyaz Almanlar tarafından yapılmıyor. Farklı bir ten rengine sahip olan Almanlar Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir ya da siyahi Almanlar, Türkler, Türkiye kökenli Almanlar, İran kökenli Almanlar da bu ırkçı söyleme sahip olabiliyor. Irkçı söylemler toplumumuzdaki herkeste olabilir. Fark, “göçmenler” diğerlerini önemli toplumsal katılım alanlarından, örneğin çalışma, ikamet ve eğitim sektöründen sistematik olarak dışlayabilecek toplumsal iktidara sahip değiller. Ayrımcılıkla mücadele konusunda başarı vaat eden bir yöntem de ırkçılığın öğretmenlik eğitiminin erken bir döneminde ya da okulda ele alınması olacaktır. 4 ya da 5 yaşındaki çocuklar bile farklı “ırkları” ve bu ırkların toplumdaki güç pozisyonlarını algılayabiliyorlar. Ben öğretmenlik yaptığım esnada bunu yakinen gözlemledim. 7. sınıfta siyaset dersinde bir öğrenci öne gelerek güncel bir haberi sunacaktı. Haberin konusu Moldova’da elma tarlalarında zamanında toplanmadığı için çürüyen elmalardı. Öğrenci şöyle dedi: “Çok yazık, o ürünlerin hepsi yiyecek sıkıntısı çeken Afrika’ya gönderilebilirdi.” Eğer ırkçılıkla ilgili eleştirel bir bakışım olmasaydı, “Teşekkürler Maximilian, yerine otur. Kitabın 230. sayfasından devam ediyoruz.” diyebilirdim. Ama bunu yapmadım. Öğrencilerime şu soruyu yönelttim: “Afrika’yı düşündüğünüzde aklınıza gelen nedir?” Size şunu söyleyebilirim ki en olumlu cevap “piramitler” di. Geriye kalan bütün cevaplar açlıkla boğuşan, AİDS’ten ölen, kulübelerde oturan ve köylerde yaşayan çıplak ayaklı insanlardı. Bunun üzerine öğrencilerimden evlerindeki çocuk kitaplarını getirmelerini rica ettim ve bu imgeleri nereden edindiklerini anlamış oldum. Çocukken öğretilen basmakalıp bilgiler, şablonlar, resimler ve şarkılar zihinlerde birikiyor. Çocuk hiç karşılaşmamasına rağmen bazı insanları zaten tanıdığını düşünüyor. Dolayısıyla başarıya götürecek olan unsur, herkesin ırkçı bilgi üreten ya- pılarla eleştirel bir şekilde meşgul olması. Alman eğitim sistemi eğitimsiz bir aileden gelen ve velileri ırkçı ayrımcılıkla başa çıkacak im kânlara sahip olmayan öğrencileri koruyor m u? Öğretmenler genelde yüksek bir meslek etiğine sahip. Kimse çocuklara eziyet etmek için öğretmen olmaz, onlara bir şeyler öğretmek amacıyla bu mesleği seçer. Bu mesleğin birçok mensubu aynı zamanda oldukça özverili. Kurumsal ayrımcılıktan bahsettiğimizde aslında söz konusu olan okul sisteminde yapılması gereken kurumsal değişiklikler. Örneğin ilkokuldan sonra orta öğretim için okul yönlendirmesi yapılması hiç de yapıcı bir süreç değil. Bir çocuğun, on yaşındayken ileride doktor mu yoksa otomobil teknisyeni mi olacağına karar verilmesi mümkün değildir. İki yıl öncesinden bir öngörüde bulunulabilir ama on yıl öncesinden öngörüde bulunulamaz. Bu durumdan genellikle eğitimsiz aileler zarar görüyor. Aslında eğitim düzeyi düşük, göç kökenli ailelerde güçlü bir eğitim isteği gözlemleniyor. Bu aileler çocuklarının başarılı olmalarını istiyor. Ancak bu ailelerin bilmesi gereken şey şu: Alman eğitim sisteminde yalnızca evde kendisine destek olunan çocuklar başarılı olabiliyor. Bu noktada yapılması gereken şey, tam gün eğitim veren okulların geliştirilmesidir. Almanlar da dâhil olmak üzere ailelerden çocuklarını okuldan sonra da ödev konusunda desteklemeleri beklenemez. Diğer bir unsur ise eğitim almamış ailelerde velilerin eğitim sistemine dair korkularıdır. Diğer bir ifadeyle veliler, çocuklarını desteklemek istemelerine rağmen giderlerinin elde edilecek kazançtan daha yüksek olacağı endişesi taşıyor. Bu sebeple bu ailelere genellikle çocuklarını meslek eğitimine yönlendirmeleri tavsiye ediliyor. Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 Okullardaki ırkçı ayrımcılığın önlenmesi için hangi yapısal değişikliklerin yapılması gerek? Sorunun cevabı oldukça basit: Bochum Üniversitesinde benim yaptığım gibi ırkçılık hakkında konuşmamız gerekiyor. Irkçılığa dair eleştirel bakış, öğretmenlerin mesleki yeterlilik eğitimlerinin normal bir parçası olmalı. Eğitim alan öğretmenlere ırkçılık eleştirisi, analiz etmeleri gereken bir konu olarak verilmeli. Ayrıca bütün çocuklar için sadece tek bir okul modelinin sunulması gerek. Ancak bunun siyasi olarak yapılması hiçbir zaman mümkün olmayacak. Burada sorunun temeli öğretmenler değil, özellikle çocukları başarılı olan aileler. Bu “bütün çocuklara tek bir okul” yöntemi Hamburg’da bir defa denendi. Orada öğrencilerin okula gittiği ortak süre iki yıl uzatılarak 4 yıldan 6 yıla çıkarılmıştı. Bunun üzerine Hamburg’lu bir avukat tarafından başlatılan “Biz öğrenmek istiyoruz” (Alm. “Wir wollen lernen”) isimli bir veliler inisiyatifi oluşturuldu. Bu inisiyatifin amacı 10 yaşındaki çocukları birbirinden izole etmekti. Dolayısıyla yapısal değişiklikler oldukça zor. Ancak bir şeylerin değiştirilmesi isteniyorsa yapısal değişikliklerin hayata geçirilmesi gerek. Çünkü bireysel değişiklikler yalnızca yapısal değişiklikler ile desteklendiği zaman işlevsel hâle gelir. Okulda yaşanan ırkçı ayrımcılık konusunda Müslüman sivil toplum kuruluşlarına ne tarz görevler düşüyor? Elbette bu kuruluşlar ırkçı ayrımcılık konusunda hassasiyet geliştirebilirler. Ancak ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadele tüm toplumu ilgilendiren bir konu. Bu alanda Almanya’daki Müslüman sivil toplumun görevleri ile Hristiyan sivil toplumun görevleri aynı. Ayrımcılık ve ırkçılıkla herkes mücadele etmeli. Öte yandan ırkçılıkla ilgili çok önemli bulduğum bir konu daha var: Afrika’nın sömürülmesine ve siyahi insanların köleleştirilmesine Müslüman nüfusa sahip devletler de müdâhil olmuşlardı. Yani ırkçı düşüncelere sahip olanlar sadece Maximilian ve Paul değil, Ali ve Muhammed ismine sahip olanlar da ırkçı olabiliyorlar. Müslüman ailelerde de ırkçı atasözleri, resimler, şakalar, imalar ve hikâyelerle büyüyen çocuklar var. Bu meseleyi görmek zorundayız. Tam olarak bu konuda Müslüman sivil toplumun eleştirel bir bakış kazanması gerek. Geçmiş Tarihe ve Müslümanlara Bir Bakış D ünya arzında birçok karanlık insanlar karanlık işler çevirdiği gibi çevirdiği karanlık işlerin temellerinde dünya yeraltı ve yerüstü zenginliklikleri önem arzetmektedir. İnsanlık başından bugünlere kadar böyle gelmiştir. Mazlum kanı akıtmak bir zevk halini almıştır. Silah gücü olan hep zulmetmiş acıma duygusunu kaybetmiştir. Halkları çıkarları uğruna faşist ve ırkçılık hastalığı zerkederek kuduzlaştıran sömürü bakanları arka plandaki gerçek kişilere hizmet ederek güya dünyalarını yaşadılar. Dünya tarihinde binlerce bu olayların hikayeleri dilden dile anlatılır. Geriye bıraktıkları miras nefret söylemleri ve kindir. Dayandıkları demokrasi Roma kalıntısı ve eski Yunana dayanır. Demokrasi ve hukuk devleti söylemleri ile insanlar köleleştirilmiş, kazandıkları 3-5 lira vesair isim altındaki paralardan vergiler alınarak sessisleştirilmiştir. Her fırsat değerlendirilerek bu fırsatları kendi lehlerine çevirmişlerdir. Sırtlarına bunca ağırlık binen halklar artık tamamen susturulmuştur. Bu arada medyanın tesiri ile reklâm, yalan haberlerle beyinler efsunlanmıştır. Birşeyi soruşturmak, araştırmak, düşünmek kavramları devreden çıkmıştır. Birçok keşif ve buluşları İslâm alimleri yaptıkları halde kendi lehlerine çevirmişlerdir. Müslümanlar tarihi kesintiye uğradığı için gerçeklerden uzak, dünyadan uzak ölümü beklemişlerdir. Keşif ve buluş yapan İslâm alimlerinden bazıları şunlar: Ali Bin Abbas (? – 994) 1000 sene önce ilk kanser ameliyatını yapan müslüman bilim adamıdır. Ebu’l Kasım El Zehravi’nin (936 1013) bulduğu ameliyat yöntemleri ve 200 civarında alet hâlâ kullanılmakta. Ammar (11. yüzyıl) ilk katarakt ameliyatını kendine has biçimde yapan alimdir. İbni Ebi Useybia (1203 – 1270) tıp tarihi hakkında eşsiz bir eser veren doktordur. Sabuncu Oğlu Şerefeddin (1386 – 1470) Fatih devrinin ünlü doktor ve cerrahlarındandır. Ali Bin Abbas (? – 994) kılcal damar sitemini ilk defa ortaya atan bilim adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan Hipokrates’in (Hipokrat) doğum olayı görüşünü kökünden yıkmıştır. İbn’ün Nefis (1210 – 1288) küçük kan dolaşımını bulan ünlü bir İslam alimidir. İbrahim Hakkı Erzurumi (1703 – 1780) en ünlü eseri Marifetnâme’de insan fizyolojisi ve anatomisinden bahseden büyük bir mutasavvıftır. Maaşallah (? – 815) meşhur İslam özel köşe ][ 21 Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir astronomlarındandır. Battani (858 – 929) dünyanın en meşhur 20 astrononumdan biridir. Ebu’l Vefa (940 – 998) meşhur bir astronomi bilginidir. İbni Yunus (? – 1009) Galileo’dan önce sarkacı bulan astronomdur. Beyruni (973 – 1051) dünyanın döndüğünü ilk bulan bilim adamıdır. Cabir Bin Eflah (12. yüzyıl) ortaçağın en büyük astronomlarındandır. Necmeddinü-l Mısri (13. yüzyıl) çağının ünlü astronomlarından. Bitruci (13. yüzyıl) Kopernik’e yol açan, öncülük eden astronomi bilim adamıdır. Kadızade Rumi (1337 – 1430) çağını aşan büyük bir astronomi bilgini. Türklerin ilk astronomudur. Şemsettin Halili (? – 1397) büyük bir astronomi bilginidir. Uluğ Bey (1394 -1449) çağının en büyük astronomu, ünlü bir alim ve hükümdardı. Ali Kuşçu (? M. Salih AYDIN Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 – 1474) ünlü bir Türk astronomi bilginidir. Takiyyüddin Er Raşit (1521 – 1585) İstanbul Rasathanesi’ni ilk kuran, çağından çok ileride ve asrın önde gelen astronomi alimidir. Cabir Bin Hayyan (721 – 805) atom bombası fikrinin ilk mucidir. Maddenin en küçük parçası atomun parçalanabileciğini bundan 1200 sene önce söylemiştir. Mevlana Celaleddin Rumi (1207 – 1273) “Eğer bir zerreyi (atomu) kesersen, ortasında bir güneş ve güneş etrafında durmadan dönen gezegenler bulursun.” diyerek, atoma işaret etmiştir. İmam-ı Azam Ebu Hanife (? – 767) “El-Muvafekat” adlı eserinde yeryüzünü bir top gibi yuvarlak kabul etmiştir. Muhammed Bin Musa (9. yüzyıl) dünyanın çevresini ölçen 3 kardeşten biri. Ebu Maşer (785 – 886) med-cezir (gel- [email protected] git) olayını ilk keşfeden bilgindir. İbni Havkal (10. yüzyıl) 10 asır önce ilmi değeri yüksek bir coğrafya kitabı yazmıştır. İstahri (10. yüzyıl) minyatürlü coğrafya kitabı yazan bir bilgin. Mes’ûdi (? – 956) kıymeti ancak 18. ve 19. yüzyıllarda anlaşılan büyük coğrafyacı. Mesudi günümüzden 1000 sene önce depremlerin oluş sebebini açıklamıştır. Ayrıca eserlerinden yel değirmenlerinin de müslümanların icadı olduğu anlaşılmıştır. Beyruni (973 – 1051) Ümit Burnu, Amerika ve Japonya’nın varlığından bahseden ilk bilim adamıdır. Amerika kıtasının varlığını Kristof Colomb’un keşfinden 500 sene önce bildirmiştir. Jeoloji ve coğrafya alanlarında eserler yazmış, çağın en büyük alimidir. İbn-i Rüşt (1126 – 1198) “Coğrafya” adlı eserinde: “Bilginler arasında yeryüzünün bir küre şeklinde olduğu konusunda ittifak vardır” demiş ve eserleri yüzyıllarca Avrupa’da okutulmuştur. Coğrafya ve jeoloji alanındaki diğer İslam Alimleri: Sabit Bin Kurra (? – 901), İbni Sina (980 – 1037), Kazvini (1203 – 1283), İbni Macit (15. yüzyıl), Katip Çelebi (1609 – 1657) Ve unuttuğumuz birçokları varken, bunları bizlere unutturup, Newtonun kafasına elma düşmüş de yer çekimini farketmiş hikayelerine hepimizi inandırdılar. Alimlerimizin hepsinden Allah razı olsun. Kendimize gelerek, kendimizi bilelim istedim. Rabbim bize İslâmı yaşarsanız hem dünyanız hem ahiretiniz mamur olur derken, biz dünya felana kalsın demişiz ve hem dünyamızı hem ahiretimizi kaybetmişiz. Hayatımıza gerçek İslâmı sokalım, hakikatin çiçeklerinden ballanalım. Kendimizi basit insanların basit davaları ile bozuk para gibi harcamayalım. Gülü dalında, bülbülü çalıda, insanı ilimde görelim. En azından ayda bir kitap okuyalım. Kendimizi, ailemizi geliştirelim. Diploma insanı kazanmaz, ilim olmadıktan sonra. İlim insanı yüceltmez, ilmi yaşamadıkça ve insanlığa faydalı olmadıkça vesselâm. Not: Çok sevdiğimiz ve Wetzlar’ın medarı iftiharı olan, dava adamı Fatih ALTINKÜPE kardeşimizin vefatından dolayı büyük bir üzüntü içinde olduğumuzu, geleceğin öncü bir yiğidini kaybettik. Kardeşimize Allah’tan rahmet dilerim. Mekanı cenneti alâ olsun inşaaLLAH. Onun imanına şahidiz. Sevgili dostumuz Rüstem ve diğer yakınlarına Allah’tan sabr-ı cemil niyaz ederim. 22 ][ bulmaca Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438 13 14 15 16 17 18 19 20 1 2 3 4 K A R E B U L M A C A 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 SOLDAN SAĞA 1- Orta Asya’da yer alan ve denize sınırı olmayan bir İslam ülkesi.- Görüntülerin filme alınmasını sağlayan kimse, çekimci. 2- Kabile.- Bir meslekte yaşça, kıdemce ileride ve yetenek bakımından üstün niteliğe sahip olan kimse, aksakal.- Futbolda topu kesip dağıtan oyuncu, stoper. 3- Gürültü patırtı.- Eşleri kardeş olan erkeklerin birbirine göre durumu.- Bir eser yazılırken başvurulan kaynak. 4- İlaç.- Bir nota.- Çatıları örtmekte kullanılan, kızıl toprağın renginde, pişmiş balçık levha.- Orta ve Güney Amerika’da yaşayan, iri bedenli kemirici hayvan. 5- Çini ve süslemelerinde hakim olan mavi renkten dolayı Batılıların Sultanahmet Camii’ne verdikleri ad.- Orta oyununda Kavuklu ile karşılıklı konuşarak oyunu açan kimse.- İyi, hoş. 6- İstanbul’da bir semt.- İyi duyulan (ses).- Aldatma, düzen, hile. 7- Etkisi olan, tesirli, müessir, patetik.- Sözleşme, antlaşma. 8- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun kısa yazılışı.Bir bağlaç.- “Elemek” anlamında bir deyim (... etmek). 9- Ülkemizin resmi yayın radyo-TV kuruluşu.- Yakmak için kullanılan iri saman.- Kesin.- Lahza. 10- Cenâb-ı Hak ile alakalı, Allah’a dair.- Rus Kazakların başbuğuna verilen unvan. 11- Sodyum’un sembolü.- Doğu Anadolu’dan doğarak Hazar’a dökülen bir ırmak.- Gemi barınağı. 12- Sakarya’nın bir ilçesi.- Duman kiri.- Yürüyerek giden kimse. 13- Isınma aracı.- Baba.Kuzu veya koyun postundan yapılmış kürk. 14- Özgü.- Peder, ced.- Kur’an-ı Kerim’in ilk sûresi. 15- Dernek.- Vücudun ağırlığını verecek bir biçimde ayak tabanını bir yere veya bir şeyin üzerine koymak.- Bir yağış şekli. 16- Mezra.- Tahıl tanelerinden, mercimek, bezelye vb.den özel yöntemlerle çıkarılan una benzer bir madde.- Cennetle cehennem arasında bir yer. 17- Bir tür cetvel.- İridyum’un sembolü.- Evcil bir hayvan.- Basit programlı bilgisayar oyunu.Beddua. 18- Kovuşturma.- Çok beğenen, hayranlık duyan (kimse).- Gösteriş, çalım. 19- Mersin’in bir ilçesi.- Bahçelerde üstü yeşilliklerle sarılan süslü çardak.- Çalışkan, becerikli. 20- Kibarca olmayan, bayağı.- İri taneli bir bezelye.- Filika büyüklüğünde, islimle işleyen deniz teknesi, küçük vapur. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1- “Fatih Sultan Mehmed’in hocası” ve “İstanbul’un manevi fatihi” olarak bilinen 15. yüzyılın büyük âlimi (resimdeki).- Sözle ilgili, söze dayanan.- Fas’ın plaka işareti. 2- İşaret olarak veya çeşitli amaçlarla kullanılan küçük bayrak.- Bir tür küçük manyat ağı.- Ağzı sıkı. 3- Tasa, kaygı, üzüntü.- İnek derisinden bir tür ince meşin.- Alfabe.Gelecek. 4- Çözümlemeli.- At yetiştirilen yer.- Kedi, köpek yavrusu. 5- Hızlandırma, çabuklaştırma, tezleştirme.- İcar.- Bir kıta adı. 6- Kaz Dağı’nın mitolojideki adı.İnanç.- Sirkeyle ilgili, sirkeyle aynı özellikleri taşıyan.- Osmanlı Devleti’nde Macaristan ve Hırvatistan’da sancak beylerine ve küçük prenslere verilen unvan. 7- Tabii içeceğimiz.- Dolaylı anlatım.- Silahlı Kuvvetler’de bir asker rütbesi.- Değerli bir taş. 8- Mizaç, huy, tabiat, karakter.- Vilayet.- Bir gök cisminin yörüngesi boyunca, etrafında dolandığı merkezî cisme en uzak olduğu nokta. 9- Yürüme uzvumuz.- İlgi çekici, değişik (kimse).- Radyum’un sembolü. 10- Soylu, soyu temiz.- Kent, site. 11- İnce yapılı, yepelek, nazenin.- Ait olduğu yıl için- de toplanamayıp ertesi yıla kalan vergiler. 12- Mutlu olmaktan doğan ve dışa vurulan sevinç, şetaret.- Kürkü değerli hayvan.- Bir, tek. 13- Başarısızlık, sonuçsuzluk.- Yıldız. 14- Genellikle karın kaslarının güçlendirilmesi için yapılan beden hareketi.- Kuvvetlerin maddeler ve hareketler üzerine etkisini inceleyen fizik dalı.- İnsan, mal, eşya vb. için küçümseme yollu bir söz. 15- Notada durma işareti.- Değişiklikler.Gönül rahatlığı, rahatlık, kaygısız ve sakin olma.- Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan. 16- Osmanlıların Roma kentine verdikleri ad.- Tek bir sanatçının tek bir çalgı ile verdiği konser.- Ağırbaşlılık.- Su. 17- Acaba.- İçtenlik; senli benli olma durumu, samimilik.- Gerileme, geri çekilme, geri kaçma. 18- Alışkanlığın verdiği kolaylıkla veya yalnız kasların hareketiyle yapılan (iş, hareket vb.).- Hud Peygamber döneminde Hicaz’da oturan, kötü ahlakları nedeniyle yok olan halk.- Fasıla. 19- Yankı.- “Yok” ifadesi.- Sıkıntı, çarpıntı, afakan. 20- Nezaket olarak, nazik davranarak.- Çaresi olmayan, çaresiz.- Kusur. Hesap açmak hiç bu kadar kolay olmamıştı! Şubelerimize gelmeden de birkaç dakikada online hesap açabilirsiniz. İslami bankacılık prensiplerine uygun KT Bank’ta cari hesap açmak çok kolay. Aylık hesap işletim ücreti ödemeden, minimum bakiye bulundurma zorunluluğunuz olmadan, Maestro Kart ve internet bankacılığı hizmetlerimizden faydalanın. KT Bank’ta Cari Hesap nasıl açabilirsiniz? Eski hesabınızı taşımayı sorun etmeyin! Ücretsiz hesap taşıma hizmetimiz ile eski cari hesabınızı yeni KT Cari Hesabınıza kolayca taşıyabilirsiniz. Talebinize göre hesabınızdan ödeme yapılan kurumları belirleyip listeliyoruz. Yeni hesap numaranızdan kimlere otomatik ödeme yapılacağına siz karar veriyorsunuz. Ödeme yapılan kurumlar listesini ekleyip düzeltebiliyorsunuz. • www.kt-bank.de/privatkunden/girokonto web sitemizden „Konto eröffnen“ butonuna tıklayınız. • Birkaç dakikada online formu doldurunuz. KT Cari Hesap değerlerinize değer katar. Hemen online başvurun: https://kt-bank.meinkontowechsel.de • Pasaport ya da kimliğinizi Video-Ident ile doğrulatmak için hazırda bulundurunuz. • Belgeleriniz değerlendirildikten sonra postayla hesabınızın açıldığına dair yazılı onay alacaksınız. KT Bank AG bir iştirakidir.