Sorumsuz Politikacılar Nefreti Körüklüyor

advertisement
Adaletin
Küreselleşmesini
İstiyoruz
Hemşehri Dernekleri Eskimiş
Folklor mu Geleceğin
Kültürel Hizmet Kurumları mı?
Dr. Yusuf IŞIK 05
Hükümet-Dernek-Devlet
Mahmut AŞKAR 07
A.Engin KARAHAN 09
Geçmiş Tarihe ve
Müslümanlara Bir Bakış
İnsan Ölümlüdür...
Murat KUBAT 15
Hayat
M. Salih AYDIN 21
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Aylık Ücretsiz Gazete / Kostenlose Monatliche Zeitung
KURBAN ALLAH’IN EMRİNE
TESLİMİYETTİR 16
Sayı/Nr.: 131 • Yıl/Jahre: 14 • Ağustos/August 2017 • Zilkade 1438
14
“İlk Makalem”
Projesi
Almanya’ya
Genç Yazarlar
Kazandıracak
18
Prof. Karim Fereidooni
“Irkçılık Sadece Geçmişte Kalan
Bir Fenomen Değil.” 19
Doktor, İnanca ve Kültüre Saygı
Göstermedi 04
Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Beyinden Geçenler Artık Okunuyor
Sorumsuz Politikacılar
Nefreti Körüklüyor
)X%
_.
$OWÝQNÕSH
+HODO(WYH(WhUQOHUL
XXXBMUJOL·QFEF
İFİS&İZ “Almanya’da Selefîlik”
Konulu Bilimsel Oturum Düzenledi 10
HASENE International e. V.
T +49 221 942240-400 | F +49 221 942240-401
www.hasene.org | [email protected] |
haseneorg
—
Havale için banka bilgileri | Bankverbindung:
Hesap Sahibi | Kontoinhaber: HASENE International e. V.
Banka | Bank: KT Bank AG
IBAN: DE21 5023 4500 0145 2900 01 | BIC: KTAGDEFFXXX
Amaç | Verwendungszweck: Adresiniz | Adresse, 0002351
Kurban Kampanyası || Kurban-Kampagne
Kurban bedeli
OPFERE, SPENDE, ERFREUE
Betrag für ein Opfertier
100 €
* Tüm masraflar kurban bedeline dâhildir. | Alle Kosten sind im Preis für ein Opfertier enthalten.
*
Sorumsuz Politikacılar
Nefreti Körüklüyor
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Sevgili dostlar
İzin vesilesi ile Türkiye`ye yola çıktığımızda ne yalan söyleyelim biraz
tedirgindik. Almanya`dan Avusturya`ya
geçerken zaman zaman uğradığımız
akaryakıt istasyonlarında insanların
bakışlarında biraz tuhaflık kendisini
belli ediyordu. Sanki Almanya`ya 5560 sene evvel gelip buranın kalkınmasına epeyce bir katkı sağlayan Türk
insanı değil de, uzaydan gelmiş, kim
olduğunu bilmedikleri bir varlığa bakar
gibi tuhaf bakışlara sahip insanların
sayısı maalesef gün geçtikçe artıyor.
Maalesef bizim de içerisinde bulunduğumuz medya dünyasında sorumsuz ve kişiliksiz bazı aktörler yukarıda belirttiğimiz durumun oluşması
için var gücüyle çalışmaktalar. Ve bu
çalışmalarının sonucu toplumda bir
ayrışma ve kin ortamı aldı başını gidiyor.
Alman toplumu ile Türk toplumunun diğer toplumlara göre daha girift
bir yapısı var. Göç süreci dediğimiz
55-60 senelik zaman diliminde binlerce
aile kuruldu bu iki toplum arasında.
Ve bu iki toplum tarihten de gelen
birlikteliklerini daha da pekiştirmiş
durumdalar. Karşılıklı yapılan kışkırtmalar ve hedef göstermeler sadece
bir topluma zarar vermez tabiki her
iki toplum da zarar görür.
Hele seçim sathına girilen dönemlerde bu kışkırtmalar daha da bir artmakta ve seçim bitene kadar toplum
diken üstünde tutulacak şekilde gerilmektedir. Bazı sorumsuz politikacıların
yaptıkları sorumsuzca açıklama ve tavırlar ister istemez her iki toplumu
da germektedir. Karşılıklı menfaatler
sözkonusu olduğunda hiç kimse kendisinin eksiğini görmemekte sonucu
nereye varırsa varsın salvolar gırla
gitmektedir.
Sözde iki dost ülke ve halk değil
de birbirine yabancı, düşman ülkeler
ve halklar gibi davranılması için her
türlü materyal kullanılmakta.
Son dönemde Türkiye`nin kendi
içerisinde geçirdiği gelişmelerin sonucunda rahata ve haksız şekilde elde
edilen kazançlara zarar gelince birileri
bir yerleri yanmış gibi bağırmaya başladılar. Özellikle de Türkiyedeki ekonomik ortamda yaptıkları spekilasyonlar
vesilesi ile milyarlar ile ifade edilen
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
rakamları kasalarına indiren sözümona
uluslararası Alman şirketleri gerginlik
için ne gerekiyorsa yapmaya başladılar.
Buna örnek Alman Deutsche Bank`ın
Türkiye`de yaptığı spekülatif ekonomik
hareketler sonucu elde ettiği kazanclar
gösterilebilinir. Tabi aynı Deutsche
Bank`ın Almanya`daki yaptığı yolsuzluklar ortaya çıkınca çıkarılan yaygaranın neden olduğu daha iyi anlaşılabilmektedir.
Alman, Türk devletleri ve toplumları
arasında yapılmaya çalışılan bu gergin
ortama bizlerin vereceği en iyi cevap
bulunduğumuz topluma katkılarımızı
artırarak devam ettirmemizdir. Birilerinin seçim sathında yapmaya çalıştığı
bu gerginliklere en iyi cevabımız da
demokratik haklarımızı kullanıp Eylül
ayında yapılacak olan seçimlere katılım
sağlamak olacaktır. Tabi sadece bu
seçimler değil, yapılacak olan tüm seçimlere katılım sağlamak hem bizim
için ve hem de Alman kamuoyu için
hayati öneme haizdir.
Bazi karanlik mihraklar bizlerin bu
topluma ait bir parca olmamizi istememlerine en iyi cevabi bu sekilde verebiliriz diye düsünüyoruz. Nasil ki
Türkiye siyasetinde ve toplumunda
hem ülkemizin iyiligini ve gelismesini
istemeyen -hainler, satilmislar- varsa
ayni sekilde Alman devletinde ve toplumunda Almanya`nin iyiligini ve gelismesini istemeyen -hainler, satilmislar- da vardir. Bunun neticesi olarak
yasanan sikintilar bizleri oldukca üzmektedir.
Biraz da özeleştiri yapmak istiyoruz.
Türkiyedeki siyasilerin zaman zaman
Almanya`daki Türk toplumu ile alakalı
tavırları bizleri buralarda sıkıntıya sokmaktadır. Bunun kasti olduğunu söylemiyoruz. Maalesef Türkiye`den bakarak burayı değerlendirmeye çalışıyoruz. Buna gerek yok, bizler bu toplumda 55-60 senedir bulunmaktayız.
Tabii olarak buranın şartlarını da daha
iyi bilmekteyiz. Gerginliklerin daha
aza indirilmesi için buralardaki insanımızın meselelerini buradaki kanaat
önderleri ile yapılacak istişareler sonucu
çözmeye çalışalım. O zaman daha az
gerginlikle tüm meselelerin halledildiğini
göreceğiz.
Bu vesile ile Cenab-ı Allah çalışmalarımızı bereketlendirsin, şuurlandırsın.
Çalışmak bizden başarı Allah`tandır.
Allah`a emanet olun.
Not: Kıymetli Rüstem Altınküpe
Ağabeyin Yiğit evladı Fatih Altınküpe
elim bir trafik kazasında Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Başsağlığı diler
Rabbimizden mağfiret etmesini isteriz.
Kıymetli İhsan Güler Ağabeyin yeğeni vefat etmiştir. Başsağlığı diler
Rabbimizden mağfiret etmesini isteriz.
Kıymetli Selim Odabaş kardeşimizin
muhterem evladı Muhammed Odabaş
Türkiye`de elim bir trafik kazasında
Hakk`ın rahmetine kavuşmuştur. Başsağlığı diler Rabbimizden mağfiret etmesini isteriz.
Tüm vefat eden kardeşlerimize ve
tüm geçmişlerimize birer Fatiha rica
ediyoruz.
Sevgili Fatih; biranda vefat haberin
geldi,
şaşkınlıkla
çaresizlik
arasında kalakaldık.
Ölüm Allah’ın emri, kaza bahanesi.
Biliyoruz ki sen Allah’a, Kitab’a ve
Peygambere inanan mümin bir
kuldun.
Bizim hakkımız var ise helaldir.
İnşallah senin de hakkın helaldir.
Annen-baban evlatlarını, bizler;
yiğit, mücahid bir kardeşimizi
ebedi aleme uğurladık.
Efendimiz (s.a.v)’in sancağı altında
buluşuncaya kadar bekleyeceğiz.
Ruhuna el-Fatiha...............
editörden ][ 3
[email protected]
has
bi
hal
Sinan AKTÜRK
Impressum / Künye
Hayat
Aylık Ücretsiz Gazete
Ağustos-August 2017
Zilkade 1438
Sahibi ve
Genel Yayın Yönetmeni
Sinan AKTÜRK
Yayın Kurulu
Dr. Yusuf Işık, Oğuz Üçüncü,
Mehmet Ateş, Fikret Ekin,
Mahmut Aşkar, Yaşar Cimşit,
Cengiz Şahbaz, İskender Güngör
M. Salih Aydın, Habib Yazıcı,
Gülsen Aktürk, Sinan Aktürk,
A.Engin Karahan, Ali Atik,
Halit Erdemir, Murat Kubat
Merkez
Königsbergerstr. 16
61169 Friedberg
Tel: 06031-162411
Fax: 06031-6849996
E-Mail: [email protected]
Web: www.hayatonline.eu
Baskı: Hürriyet A.Ş.
Zweigniederlassung Deutschland
04 ][ haber
Doktor,
İnanca ve
Kültüre Saygı
Göstermedi
A
lmanya'nın Baden Württemberg eyaleti güneyinde bulunan Villingen kentinde üzücü bir olay yaşandı.
29 yaşında Almanya doğumlu Zeybep
B. isimli vatandaşımız bizi davet ederek,
yaşamış olduğu olayı gazetemize aktardı.
Anne Zeynep B. 1.5 yaşında oğlu Muhammed Ashab hastalandığı için, doğal
olarak çocuk doktoru olan Dr. Med. C. L.
götürdü.
Sırası gelince içeriye alınan hasta ve
annesi muayeneden sonra doktoru “Size
birşey söylemek istiyorum” dedi.
Anne Zeynep B. galiba son zamanlarda
yaşanan Türkiye Almanya arasındaki olayları
söyleyeceğini düşündüğünü bize aktardı.
Dr. C. L. şunları söyledi hastanın annesine ve yanında gelen kızkardeşine. “Her
ülkenin kültürü ve dini farklıdır, ben bana
elini vermeyen hastamın ailesini istemiyorum. Kendinize başka doktor bakınız”
dedi. Kız kardeşiyle birlikte bulunan hasta
annesi Zeynep B. “Neye döndüğümüzü şaşırdık” dedi. Olaylara hemşire de şahittir.
O da olanları, hayretler içinde izledi.
Psikoloji okuyan ve halen sosyolog
üzerine eğitimini sürdüren Zeynep B. açıklamasında, doğduğumuz, yaşadığımız, okula
gittiğimiz, çalıştığımız ve çocuklarımızı
dünyaya getirdiğimiz bir ülke de, sadece
inandığımız gibi yaşadığımız için, bu denli
bir dışlamaya maruz kalmak ve ırkçılığı
iliklerimize kadar hissetmek, bizi çok üzdü.
Ben bu olayı tüm Alman mercilere ulaştırmaya çalıştım. Sesimizi duyurmak istedim.
“Olayın üzerinden iki hafta geçmesine rağmen, hala psikolojimiz yerine gelmedi. İnanamıyorum olanlara” dedi...
Hipokrat Yemini der ki; “Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetlerine
adayacağıma, insan hayatına mutlak surette
saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık
aleyhinde kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma,
hocalarıma ve meslektaşlarıma saygı göstereceğime din, milliyet, cinsiyet, ırk ve
parti farklarının görevimle vicdanım arasına
girmesine izin vermeyeceğime, mesleğimi
dürüstlük ve onurumla yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine yemin ederim.”
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
İ
NSU’nun Eksiksiz Bir Şekilde Aydınlatılması
İçin Siyasilerin Sorumluluğu Büyük
slam Toplumu Millî Görüş (IGMG)
Genel Sekreteri Bekir Altaş Münih’te
görülen NSU davasında iddia makamı mütalaasına dair bir açıklama
yaptı. “Federal Savcı Herbert Diemer’in,
NSU davasındaki iddia mütalaası siyasilere, NSU’nun arka planının açıklığa
kavuşturulması için gereken adımların
atılması yönünde çok açık bir sinyaldir.”
diyen Altaş sözlerine şöyle devam etti:
“Almanya’da 2013 yılı mayıs ayında
NSU davası başladığından beri, Alman
siyaseti NSU kompleksindeki eylemsizliğine atıfta bulunuyor. İstihbarat
servisleri ve güvenlik birimleri iş birliği
yapmayı reddettiği, dosyaları kararttığı,
imha ettiği veya bunları gizli oldukları
iddiasıyla sakladığı için NSU Araştırma
Komisyonlarındaki birkaç siyasetçinin
de eli kolu bağlı durumda. Neticede
NSU’nun arka planının aydınlatılması
da hayli zorlaşıyor.
Federal Savcı Diemar’ın, iddia mütalaasında devlet makamlarının hatalarının, mahkeme önünde değil, siyasi
kurullar tarafından açıklığa kavuşturulması gerektiğini ifade etmesi,
‘NSU’nun eksiksiz bir şekilde aydınlatılması’ yönündeki vaat konusunda politikacılara yöneltilmiş açık bir taleptir.
İ
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Bunun gerçekleşmesi için de meselenin
siyasi nedenlerin ya da devlet güvenliği
gibi bahanelerin arkasına itilmemesi
ve NSU’nun aydınlığa kavuşturulmasına
öncelik verilmesi gerekmektedir. Ayrıca
İçişleri Bakanları dosyaları gizli tuttuğu
veya tanık ifadelerinin alınmasını engellediği, böylece devlet birimlerinde
hata ile kasıt arasındaki geçişkenliğin
üstünü örttüğü sürece NSU’nun aydınlatılması da mümkün değildir. Ne
yazık ki tüm bunların yapıldığına şahit
olmuş bulunmaktayız.
Davanın şu ana kadarki sürecine
bakıldığında Beate Zschäpe’nin NSU
sürecinde taşıyıcı bir rol oynadığı ve
bunun için hüküm giyeceği kesin gözükmektedir. İnsanları bundan daha
fazla ilgilendiren ve öfkelendiren asıl
mevzular ise, devlet birimlerinin bu
kompleksteki rolü ve NSU’nun muhtemelen çok daha geniş bir fail ve
destekçi kitlesine sahip oluşudur. Bu
bağlamda Federal Savcılığın, devlet birimlerinin NSU ile bağlantılarına ilişkin
hiçbir işaretin bulunmadığını söylemesi,
NSU’nun yalnızca üç failden oluştuğuna
dair teorinin ayakta tutulma çabası
kadar gülünçtür. Bu teori uzun zaman
önce çökmüştür.
Bu durumda aniden ölen NSU tanıkları veya devlet organındaki derin
karanlık yapılar hakkında komplo teorilerinin üretilmesi hiç de şaşırtıcı değildir. Bu, insanların devlet kurumlarına
duyduğu güven için bir zehir niteliğindedir. Sonuç olarak, savaş sonrası Alman tarihinin en büyük güvenlik skandalından şahsi ve kurumsal anlamda
ve yasama düzeyinde neredeyse hiçbir
sonuç çıkarılmaması son derece endişe
vericidir.”
AB Vatandaşı Olmayan Yabancılardan Alınacak
Yükseköğrenim Harçları Almanya’ya Zarar Verir
slam Toplumu Millî Görüş (IGMG)
Gençlik Teşkilatı Üniversiteliler Başkanı Selçuk Çiçek, Almanya’nın Kuzey
Ren-Vestfalya eyaletinde CDU ve FDP
koalisyonunun, AB vatandaşı olmayan
yabancı üniversite öğrencilerinden her
bir sömestir için 1500 Euro tutarında
yükseköğrenim harcı alınması yönündeki
planlarını değerlendirdi. “Kişinin kökenine dayalı bir ayrımı ve farklı muameleyi kesinlikle reddediyoruz. Yükseköğrenim harçları konusunda vatandaşlığa bağlı bir uygulama getirmek
çağa uygun bir yaklaşım değildir.” diyen
Çiçek sözlerine şöyle devam etti:
“Almanya artan küreselleşmeden
galibiyetle çıkan bir ülkedir. Bu kazanımı
elde etmek ulusal bariyerler aşılmadan
mümkün olamazdı. AB üyesi olmayan
yabancılar için yükseköğrenim harcı
uygulamasının başlatılması bu anlamda
geriye doğru atılmış büyük bir adımdır.
Burada şaşırtıcı olan, FDP lideri
Christian Lindner’in yükseköğrenim
harcı uygulamasını destekliyor olmasıdır.
Zira kendisi seçim kampanyasında yenilikçi girişimleri desteklediği yönünde
bir imaj çizmiştir. Lindner şunu biliyor
olmalıdır ki; girişimler, en çok yüksek
yetenekli ve kreatif beyinler özgürce
gelişebildiği ve eski düşünce kalıpları
ve ulusal bariyerler tarafından engellenmediği zaman ilerleme gösterebilirler.
Amerika örneği, eyalette bu anlamda
yanlış bir yolda olunduğunu da gözler
önüne sermektedir. Donald Trump’un
çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin
vatandaşlarına giriş yasağı uygulanması
yönündeki girişimi özellikle Amerikalı
büyük teknoloji şirketleri tarafından
eleştirilmiştir, zira çok ulusluluk onların
kimliğinin ve ticari başarı konseptinin
bir parçasıdır.
Eğer Almanya en parlak beyinleri
kazanma rekabetinde elinin boş kalması
riskini almak istemiyorsa kendini kapatmak yerine daha da açık olmalıdır.
Bu sebeple biz Alman üniversitelerinin
açılmasını, özellikle AB üyesi olmayan
ülkeler başta olmak üzere yabancı öğrencilerin kabulüne ilişkin iyi düşünülmüş
konseptlerin oluşturulmasını ve AB
üyesi olmayan ülkelerdeki uluslararası
aktif üniversitelerle daha yakın bir iş
birliği içinde çalışılmasını talep ediyoruz.
Sonuç olarak, mali sebeplerle yükseköğrenim harcı uygulaması çok kısa
vadeli düşünülmüş bir uygulamadır.
Birçok araştırma uluslararası öğrencilerin, gerek öğrenimlerinden sonra ülkede kalarak, gerek hem mali hem de
kültürel açıdan ülkeler arasında bir
köprü oluşturarak hedef ülkelere birçok
yönden katkı sağladıklarını göstermektedir.”
Adaletin Küreselleþmesini
Ýstiyoruz
Ý
dosya ][ 05
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Dr. Yusuf IŞIK
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Bugün, herþeyden önce, sermayenin küreselleþmesinden önce,
adaletin küreselleþmesi gerekiyor.
nsan olarak, insanlýk olarak, dünyanýn
ve tarihin geldiði en aþaðýlýk noktaya
tanýk oluyoruz. Bu nokta, keyfi, gerekçesiz, haksýz iþgallerin, katliamlarýn
ve iþkencelerin gerçekleþtirildiði bir
noktadýr.
Bu günün dünyasý, sýnýrsýz ideolojik
iðrençliklere tanýk oluyor. Anlamlara
yönelik saldýrýlar, içeriklere yönelik saldýrýlar, farklý hayat tarzlarýna yönelik
saldýrýlar, Ýslam dünyasý toplumlarýnda
büyük huzursuzluklara ve karamsarlýklara sebeb oluyor. Pek çok Ýslam toplumunda zorla batýlýlaþtýrma serüveninin
neden olduðu karýþýklýklar, çatýþmalar,
çözülmeler ve sorunlar yaþandýðýný görüyoruz.
Kendimizi, düþüncelerimizi ve kültürümüzü batýlý perspektiflere göre tanýmlamamýz yolunda sürekli psikolojik
baský altýnda tutuluyoruz.
Zorla batýlýlaþtýrma projesinin bir
parçasý olarak, Ýslam Dünyasý, inancý,
kültürü ve uygarlýðýna iliþkin bütün
gerçekler çarpýtýlýyor. Küresel emperyalizm, kendilerine benzeyen, kendileri
gibi yaþayan toplumlar inþa etmek
adýna, büyük iþgal ve istilalarý, büyük
katliam ve iþkenceleri göze alabiliyor.
Küresel adaletsizlikler, yoksulluklar,
baskýlar terörü kýþkýrtýyor. Bütün toplumlarda direniþçi unsurlar, yalnýzca
adaletin gerçekleþtirilmesi için varlýklarýný
ortaya koyuyor. Gerçek özgürlükler
ancak direnerek kazanýlan özgürlüklerdir. Küresel zorbalýk karþýsýnda ancak
direnerek onurlu/özgür kalýnabilir iddialarý her geçen gün kuvvet kazanýyor
ve kendine meþru zeminler bulmaya
itiyor.
Ýþgal ve istilalara katlanmak, her
türlü aþaðýlanmaya, köleleþmeye katlanmak anlamýna geliyor. Günümüzde
insanlýðýn en büyük sorunu, insanlýk ve
tarih karþýsýnda sýnýrsýz bir sorumsuzluk
ve küstahlýk içerisinde bulunan okyanus
ötesi ülke yönetimidir. Bu yönetim,
bütün insanlik için, vahþetin geldiði en
korkunç noktayý temsil ediyor. Ýçerisinde
yaþadýðýmýz bu çok karmaþýk yüzyýlda
Ýslam ve Müslümanlarla ilgili olarak
çok pervasýz yargýlamalar, yorumlamalar, genellemeler yapýlýyor. Ismarlama
yalanlar ve çarpýtmalar gündemde tutuluyor. Bütün bunlar Ýslami önemsizleþtirmek ve deðersizleþtirmek için yapýlýyor.
Bugün, bütün müslümanlar, taham-
mül edilmesi mümkün olmayan bir tahribat eylemi karþýsýnda bulunuyor.
Modern, laik ideolojik dilin, kültürün,
düþüncenin, kuruntularýn aþýrý baskýlarý
karþýsýnda maalesef Ýslami algý biçimleri
de deforme oluyor, müslümanlar manüpilasyonlara teslim olabiliyor, totaliter
her ideoloji beyin yýkama yoluyla kitlelere
ulaþtýrýlýyor.
Günümüzün altüst edilmiþ kanlý dünyasýnda, müslüman topluluklarýn çok
kolay yönlendirilebileceklerini, çok kolay
aldatýlabileceklerini, edilgen kabullere
mecbur býrakýlarak sisteme hizmet vermek üzere ikna edilebildiklerini sarsýlarak
izliyoruz. Belleðini yitiren bir dünyada
görsel medya bütün kötülükleri unutturmayý baþarýyor, kötülükler gereði
kadar tepki görmüyor. Televizyon seyircisi bir tiyatro seyircisine dönüþtürülmüþtür. Bütün olaylarý mahiyeti ne
olursa olsun, bir tiyatroya indirgeyerek
seyretmektedir.
Hemen her ülkede hayatýn her alanýný
ekonomi iþgal ediyor. Ekonomi bütün
toplumlarýn tek sorunu halini almýþtýr.
Ahlaksýzlaþma, kültürsüzleþme kimseyi
ilgilendirmemektedir. Gençliðin maçolaþmasý, magandalaþmasý kimseyi ilgilendirmemektedir. Kiþiliklerin, karakterlerin parçalanmasý bir sorun teþkil
etmemektedir.
Hiçbir sermaye hareketi insanlýk sorunlarýný dikkate almýyor, sermaye hareketleri sorumsuz bir egemenlik ile,
adaletsiz bir hükümranlýk kurmaya çalýþýyor. Pazar mantýðýnýn sýnýrsýz egemenliði kontrol edilemiyor. Bugün, herþeyden önce, sermayenin küreselleþmesinden önce, adaletin küreselleþmesi
gerekiyor. Bunun için; bilincin evrensel
uyanýþýna katkýda bulunmak, kültürel
ve siyasal evrensellik bilincinin/þuurunun
yükseltilebilmesi için kültürel alanda
etkili ve güçlü olmak, kollektif bir irade
oluþturmak, emperyalizme mahkumiyetin bir mecburiyet olmadýðýný bilmek,
emperyalizmin durdurulabileceðine inanmak, bunun için olaylara edilgen bir
þekilde boyun eðmekten vazgeçmek,
sesimizi, þuurumuzu, muhalefetimizi
duyurma yeteneði kazanmak gerekiyor.
Ýslam, ýsrarla tek bir insanlýktan sözeder. Doðu-Batý þeklinde bölünmüþ
bir kutupluluk oryantalist ideolojilerin
icadýdýr. Ýnsanýn, insanlýðýn, unutulduðu,
unutturulduðu, kýyým ve yýkýmlarýn sistematik hale geldiði Ýslam toplumlarýnýn
çaresiz topluluklara dönüþtürüldüðü,
bütün kötülüklere kayýtsýzca tanýklýk
yaptýðýmýz bir çaðda, özgün düþüncelerle, zengin bilgiler ve güçlü bir ahlaki
bütünlükle, kuþatýcý kavrayýþ biçimleriyle,
engin bir ufukla, evrensel bir aidiyet
duygu ve düþüncesiyle, Ýslami tercihlerimizin bilincine vararak bütün Ýslami
deðerlerle bütünleþerek, güçlü kiþilikler
oluþturarak bir gelecek programý geliþtirebiliriz.
Küresel sistem, çok açýk bir þekilde
ve meydan okuyarak, müslüman halklarý,
Ýslami bilinçten baðýmsýz hale getirmek
istiyor. Büyük insanlýk trajedileri ve
dramlarý üreten, hiç bir insani duyguya
sahip olmayan, halklarýn iradelerini,
hassasiyetlerini, kaygýlarýný, gözlemlerini,
deðerlerini bütünüyle yok sayan küresel
emperyalizm bütün bunlara raðmen,
rejim ihracý giriþimlerini “özgürlük”
maskesi altýnda gerçekleþtirmeye çalýþýyor.
Bugünün dünyasý, hazlarýn, arzularýn
ve çýkarlarýn özgür olduðu bir dünyadýr.
[email protected]
Bütün kötülüklerin kaynaðýnda emperyalist ihtiraslar vardýr. Bugünün dünyasýnda para kutsallaþtýrýlmýþ ve en
büyük deðer haline getirilmiþtir. Ahlak,
fazilet ve vicdanýn yok edilebildiði bir
dünyada her türlü kötülük, vahþet ve
barbarlýk mümkündür.
Bugün, daha çok kötülük özgürlüðünden söz etmek gerekir. Günümüz
toplumlarýnda, Türkiye örneðinde yakýndan izleneceði üzere, kültürün endüstrileþmesi, ticarileþmesi ve magazinleþmesi sebebiyle korkunç bir kültürel
bayaðýlaþma, düzeysizleþme ve kültürel
deformasyon yaþanýyor. Bu kültürel
bayaðýlaþma kadýný cinsel bir met`a olarak görüyor ve kadýný hayatýn her alanýnda hayasýzca sömürüyor ve hayasýzlýðý
özgürleþtiriyor.
Ahlaki ilkelerin yerine, parasal ilkeler
geçiyor. Helal-haram arasýndaki bütün
sýnýrlar kalkýyor, ahlaki konumlar deðersizleþiyor, medyatik statüler ve konumlar önem kazanýyor. Hayatýn tümünü
kuþatmayan, içermeyen teknokratik
dünya görüþü, fiziksel ve ruhsal bozulmalarý derinleþtiriyor. Bu bozulmalar
sebebiyle insanlar sahte kutsallara yöneliyor. Anlamlý iliþkilerin ve iletiþimin
yerini anlýk iliþki ve iletiþim alýyor. Artýk
kayýtlara geçecek ve kayýtlarda kalacak,
çýkar iliþkilerine itibar etmeyen dostluklara ve dayanýþmalara çok az tesadüf
ediyoruz.
Ýçerisinde yaþadýðýmýz dönemde müslümanlar olarak, çok aðýr ve aþaðýlýk
çeliþkiler içerisinde bulunduðumuzu farketmeliyiz.
Bir yanda siyasal baðlamda küresel
gücün emperyalizmine ve bunlarýn siyasetlerine muhalefet ederken, bir diðer
yanda dünyaya, hayata, olaylara bir
emperyalistin kafasýyla yaklaþýyor, onlarýn kültürünü tüketiyor, hayattan ve
dünyadan bir emperyalistin beklediði
þeyleri bekliyoruz.
Bu konum, saðlýklý bir konum deðildir. Bu konum, þizofrenik bir konumdur. Bu konum, paranoya derecesine varan bir sorumsuzluðun ve çeliþkinin ifadesidir.
Öyleyse kendimizi, kendimizin olan
kimliðimizle yeniden tarif etmeye muhtacýz. Ve bu kimliðin yüklediði evrensel
projeler üretmek için çaba sarfetmeliyiz.
Rabbimiz ne güzel buyurmuş deðil mi;
“Ey iman edenler! iman ediniz...” (Ayet)
06 ][ haber
Hayat Gazetesi Yazarlarından İlhan
Bilgü ve Mehmet Hulusi Ünye`nin
Yeni Kitapları Çıktı.
Bu Kitaplara Ulaşmak İsteyenler
[email protected] adresine email
atabilirler.
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Alkışlanacak Hareket
Merve Kavakçı Malezya Kuala Lumpur
Büyükelçisi Olarak Atandı
Y
eni Büyükelçiler Kararnamesiyle
18 Nisan 1999 seçimlerinde İstanbul milletvekili olarak seçilen
ve başörtü sebebiyle Meclis'e alınmayan
Merve Kavakçı Malezya'ya büyükelçi
olarak atandı.
MERVE KAVAKÇI KİMDİR?
Kavakçı, 19 Ağustos 1968'de Ankara'da doğdu. Babası, 1970'li yıllarda
Atatürk Üniversitesi İlahiyat fakültesi
dekanıydı. Anne ve babası 1974 yılından
sonra üniversitelerde ilk türban eylemi
yapanlar arasında anılmaktadır.
ÇOCUKLUĞU ERZURUM'DA
GEÇTİ
Merve Kavakçı'nın çocukluğu Erzurum'da geçti. TED Ankara Koleji'ni
bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi
tıp fakültesine girdi. Burada iki yıl
okuduktan sonra baş örtüsü yasağı
nedeniyle okuldan ayrıldı. Daha sonra
ABD'ye giderek Texas Üniversitesi'nde
Bilgisayar Mühendisliği eğitimi aldı.
Kavakçı, Teksas Üniversitesinde Bilgisayar Mühendisliği eğitimini bitirdikten
sona Türkiye'ye döndü ve sırayla Refah
Partisi ile Fazilet Partisi Genel Merkez
Kadınlar Komisyonu Dış İlişkiler Başkanlığı görevini yürüttü.
Fazilet Partisi'nden 1999'da milletvekili seçilen Kavakçı'nın başörtülü
olduğu için milletvekilliği görevi yapması
engellendi. Beş sene siyasetten yasaklanan Kavakçı, vatandaşlıktan çıkartıldı.
Kavakçı, ABD'de Harvard Üniversitesi Kennedy School of Government'ta
Kamu Yönetimi yüksek lisansı yaptı.
Howard Üniversitesinde siyaset bilimi
doktorasını tamamlayan Kavakçı, George Washington Üniversitesi ve Howard Üniversitesinde Uluslararası İlişkiler Bölümünde öğretim üyeliği yaptı.
Kavakçı, Yurtdışı Türkler ve Akraba
Topluluklar Başkanlığı Danışma Kurulu
Onur Üyesi olmasının yanı sıra Duke
Üniversitesi tarafından çıkartılan Mediterranean Quarterly'nin editoryal kurulunda ve ayrıca International Islamic
Charitable Organization'ın yönetim kurulunda bulunuyor.
Kavakçı, ayrıca Georgetown Üniversitesi tarafından hazırlanan “Dün-
yanın En Etkili 500 Müslümanı” listesinde yer alıyor.
ABD'nin Siyahları Geliştirme Ulusal
Derneği (NAACP) ve George Washington Üniversitesi tarafından Mükemmeliyetçi Kadınlar ödülüne layık görülen
Kavakçı'nın TBMM'de örttüğü başörtüsü ABD Kongresi'nde “Dini İnsan
Hakları Sembolü” olarak sergilendi.
Türkiye'nin ilk postkolonyal araştırma merkezinin kurucusu olan ve
çok sayıda akademik makalesi bulunan
Kavakçı'nın yazdığı "Başörtüsüz Demokrasi Tarih İçinde Tarih" adlı kitabı
Arapça ve Farsça'ya tercüme edildi.
Kavakçı'nın yazdığı “Başörtüsüz
Demokraside Adı Konmamış Darbe”
isimli kitabı da 2014 yılında yayımlandı.
Siyasetin Oyunu, Batıda Müslüman
Olmak, Dünyanın Güzel İnsanları ve
Örtünün Altında Kalanlar kitaplarını
yazan Kavakçı'nın “Headscarf Politics
in Turkey: A Postcolonial Reading” ve
“International Relations in Global Village: Changing Interdependencies”
adında İngilizce kitapları da bulunmakta.
Bu değerli çalışmanın özellikle Türk Toplumuna
hizmet makamında olanlar tarafından dikkatle
okunmasını diliyorum. (M.Serdar Çelebi)
İ
şin hakikati; biz Avrupa’nın ötekisiyiz. Madalyonun diğer yüzünü
çevirdiğimizde; Avrupa da bizim
ötekimizdir fakat biz “ötekimiz”e
biraz gıpta ve hayranlıkla baktığımızdan, bütün menfilikleri bünyesinde barındıran bir düşman portresi
(Feindbild) olarak görmüyoruz. Millî,
kültürel kimlikler “öteki”ne göre tanımlandığı ve öteki üzerinden pekiştirildiği müddetçe, biz MüslümanTürk olarak Avrupa’nın ötekisi olmaktan kurtulamayacağız.
Avrupa Türkleri, kendi kültürel
varlıklarını tehdit eden unsurlara direndiklerinde; çalkantılı denizde seyreden geminin yolcuları gibidirler:
Şayet “kaptanlar” ustaca manevra
yaparlarsa, fazla zarar görmeden
gemi sahile ulaşabilir. Aksi takdirde,
gemiyi ve yolcularını kıyıya taşıma
işini denizin kendisi üstlenir. Onların, göz göre göre bir başka
kültür deryasında kaybolup gitmesine
olan feryadımızı, harayımızı duyması
gerekenler duymadı, duymak istemedi ne yazık ki... Hâlbuki biz onlara
bu deryada yüzmesini öğretebilirdik.
Kitap 288 sayfa olarak basılmış
ve insanımızın istifadesine sunulmuş
bulunuyor.
Kitabı temin etmek isteyenler
[email protected] adresine
yazabilirler.
Hükümet-Dernek-Devlet
Neticede Almanya’daki Türklerin tamamını ilgilendiren veya onları ister
istemez gelişen olayların içine çeken ve yerli kamuoyuyla karşı karşıya
getiren siyasî girişimlerden hükümetlerimiz uzak durmalıdır.
G
erek Türkiye’de, gerekse Türkiye-Avrupa Birliği bağlamında
olağanüstü günler yaşıyoruz.
Meselâ, Türkiye ve Almanya arasında
zaman zaman gerilimler yaşanmış
olsa da, şimdiki boyutta bir siyasî
krize şahit olmamıştık. Bu nahoş durumdan en fazla etkilenen ve bunun
uzun vadede acısını daha çok hissedecek olan, Almanya’da yaşayan Türk
azınlıktır. Böylesi hassas bir dönemde,
kendini Almanya’daki Türk toplumunun çok önemli temsilcileri arasında
gören kuruluş yetkilileri, kafalarda
soru işareti uyandırmaya mahal vermeyecek bir duruş ortaya koymaları
gerekirken, susmayı tercih ediyorlar.
En azından yükselen tansiyonu düşürmek gayesiyle, her iki tarafı itidâle
çağıran ortak bir basın toplantısı yapılabilirdi.
Bir taraftan Türkiye’ye diğer taraftan da Almanya’ya ters düşmemek
adına gelişmelere kulak tıkamak; Almanya’daki Türk varlığının sorgulanmasına zemin hazırlar.
Bazen Almanya, “Bunca derneği,
camisi ve üyesiyle en büyük göçmen
azınlık olan siz Türkler ne işe yararsınız?” türünden bir soruyla bizi yönlendirmeğe çalışıyor, bazen de Türkiye... Bu tarafta Türkiye, öte tarafta
da Almanya millî çıkarlarının şekillendirdiği iki farklı siyasî irade arasında
sıkışıp kalan Türk toplumu, denge
unsuru olabilir fakat dengeleri kollamakla dengeli durmak, birbinden
farklı şeylerdir. Şimdiye kadar dengeleri koruma gayreti içinde olurken,
yönlendirildiğimizin farkına bile varamadık. Bunun kendisi bir duruşsuzluktur! Sırf bu durumdan dolayı
Türk toplumu “rüştünü ispat edememiş” bir azınlık olarak itibar kaybetmektedir. İtibar kaybeden bir toplumun da varlığı sorgulanır!
Toplumların olduğu kadar insanların da “kırmızıçizgi”leri olur, olmak
zorundadır! Bizim gibi toplum duyarlılığı olan insanların “kırmızıçizgi”leri de, mensubu olduğu toplumun
varlığı sorgulandığı noktada başlar.
Sözkonusu, şahıslardan ziyade toplumun ikbâli ve istikbâli olunca; yakın
çevremizden bazılarının şiddetli iti-
dosya ][ 07
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
razını göğüsleme pahasına, yalın ifadelerle düşüncelerimizi ortaya koymak
mecburiyetindeyiz. Şimdi yaraya neşter vurma zamanıdır:
Onların yanlı ve hatalı tutumunu
(Bkz.: Garp’ın Gökkubbesi Altında
Türkler/Mahmut Aşkar) ortaya koymadan önce kendimizin son derece
hatalı tutum ve davranışlarını görmeliyiz:
Asıl meselemize girmeden önce
herkesin bildiği bir gerçeği dikkatlerinize sunmak isteriz: Biri “ucuz”
diğeri “pahalı” olsa da, herşeyin bir
bedeli vardır. Bedeli ödenmeyen şeyi
elde etmek mümkün değildir. Genelde
Avrupa kültür coğrafyasında, özelde
ise Almanya’da, kültürel kimlik bazında, Türk varlığını muhafaza etmek
son derece “pahalı” bir uğraştır. Bu
yükün ağırlaşmasında Türkiye’nin bazen devlet, bazen de hükümet olarak
“ katkısı” büyüktür. Kısmen “12 Mart
1971” ve daha çok “12 Eylül 1980”
askerî darbesinden kaçarak Avrupa
ülkelerine sığınanlardan özellikle radikal sol ve Stalinist-bölücü kesimiyle
Türkiye’nin hâlâ başı dertdeyken, “15
Temmuz 2016” askerî darbe girişiminden sonra Amerika’sından Avrupa’sına kadar Batı’ya (bu sefer darbeci)
sığınanlarla birlikte başlayan süreç,
Türkiye’nin başını daha çok ve uzun
vadeli ağrıtacaktır. Batı’nın önde gelen
birçok ülkesi de, “mal bulmuş mağribi
gibi” Türkiye’nin bölücülerini ve en
Mahmut AŞKAR
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
son darbe girişimcilerini, Türkiye’ye
karşı siyasî bir koz olarak kullanmaya
başladı.
Hükümet particilik, devlet dernekçilik yaparsa...
Sanki bunlar yetmezmiş gibi, devletimiz de buradaki kendi vatandaşlarının bir kesimine her zaman mesafeli durmuş, hatta bazılarına “düşman” gözüyle bakmıştır. Belli kesimlere karşı bu mesafeli duruş, hangi
siyasî iradenin devleti yönettiğine
göre değişmiş; bazen birkısım siyasî
gruplara, bazen de dinî kesimlere
karşı hasmane bir tutum sergilenmiştir.
Buna paralel olarak, hükümet partilerinin de, Almanya ve diğer Avrupa
ülkelerindeki Türkiye vatandaşlarından
bir kesime “üvey evlat” fakat kendisine
yakın gördüğü bir kesime ise, “öz
evlat” muamelesi yaptığı herkes tarafından bilinen bir gerçeğimizdir.
Hâlbuki Avrupa’daki varlığımızın
devamı ancak, partilerüstü olduğu
kadar mezhep, cemaat ve kuruluşlarüstü bir devlet ve hükümet politikasıyla mümkündür. Resmî ağızlar
da hep aynı şeyi söylüyor ama neyazıkki bunun pratik hayatta hiç karşılığı
olmadı... Marjinal grupları bir kenara
bırakacak olursak, siyasî iktidara muhalif olmak; ülkesine ve devletine
muhalif olmak demek değildir! Devlet
ve hükümet temsilcileri, yurtdışındaki
varlığımızın bekası açısından, kendi-
[email protected]
lerinden farklı düşünen ve inanan
soydaş ve vatandaşlarıyla da istişare
ve diyalog içerisinde olmalıdır.
Avrupa Türklerinin geleceğiyle
ilgili, hatta onları dolaylı ilgilendiren
kararlar, buradaki kuruluş temsilcileri,
kanaat önderleri ve aydınlarla istişare
edilmeden, onların rızası alınmadan,
hükümet partisinin yurtdışındaki uzantısı, ya da ona yakın duran kuruluş
veya temsilciler üzerinden hayata geçirilmemelidir.
Neticede Almanya’daki Türklerin
tamamını ilgilendiren veya onları ister
istemez gelişen olayların içine çeken
ve yerli kamuoyuyla karşı karşıya
getiren siyasî girişimlerden hükümetlerimiz uzak durmalıdır.
Almanya’yla yaşanan siyasî kriz
tırmandıkça, önce iktidar partisine
yakınlığıyla bilinen bir kuruluşumuz,
daha sonra da bir devlet kurumu
olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yurtdışı uzantısı konumundaki bir başka
kuruluşumuzun hedef tahtası hâline
getirildiğini gördük. Kendisine “üvey
evlat” muamelesi yapıldığına inanan
bazıları, ”Oh olsun!” diyerek, “imtiyazlı”lara olan kıskançlığını açığa
vursa da, bu sevinç fazla sürmeden
onların da kursağında kalır, çünkü
bir müddet sonra ve bir başka vesileyle
sıra onlara da gelir...
Ötedenberi gerek hükümet partilerinin, gerekse herhangi bir devlet
kurumunun yurtdışındaki vatandaşlar
arasında, dolaylı yollardan da olsa,
teşkilatlanmaya gitmesini doğru bulmuyoruz. Anavatan dışında yaşayan
insanların hassasiyetini bilen ve psikolojisini anlayanlar; bir tarafta hükümetin, diğer tarafta devletin kendi
vatandaşları arasında dernekleşmesinin
son derece sakıncalı olduğunu bilirler.
Günlük hayatta da görüldüğü gibi,
sözkonusu statüde olan kuruluşlar,
diğerlerine kıyasla kendilerini daha
imtiyazlı gördüklerinden, devlet ya
da hükümet katkısıyla, cemiyetler
arasında bir başka türlü “bölücülük”
teşvik görmemelidir. Sözkonusu Avrupa Türkleri olunca; Devletimiz dernekçiliği, hükümetimiz de particiliği
bırakmalıdır.
08 ][ haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Nürnberg’li 15 Temmuz Şehidi Serhat Önder Anısına Belgesel
ğünü, Türkiye’ye olan özlemini, onu
geri dönmeye iten nedenleri çok iyi
anlayabiliyorum. Belgeselde de Serhat
Önder’in şehitliğe uzanan yürüyüşünü
bu hassasiyetle aktarabilmeye çalıştık.”
Hazırlıkları 6 ay süren belgeselde
arşiv görüntülerinin ve somut canlandırmaların yer aldığı alışılmış belgesel
dilinden ziyade yeni teknikler kullanılmış.
Ekrem Aydın bu dille, bir şehit ailesinin
o gece neler hissettiklerine ve 15 Temmuz gecesine farklı bir pencereden
bakmaya çalıştıklarını ifade ediyor.
“Korkma Oğlum” belgeselinin ilk
gösterimi 14 Temmuz 2017 tarihinde
Türk Kızılayı tarafından organize edilen
gala ile Ankara Devlet Konukevi’nde
gerçekleştirildi. Filmin Almanya galasının
ise ağustos ayı içerisinde Serhat Önder’in
doğduğu ve hayatının büyük bir kısmını
geçirdiği Nürnberg şehrinde gerçekleştirilmesi planlanıyor. Belgesel televizyon ekranlarına taşınmadan önce
festivallere katılıp, 15 Temmuz’a uluslararası arenanın bakışında bir perspektif
farkı oluşturmayı hedefliyor.
İBADETE DAHA FAZLA
ZAMAN AYIRIN DİYE...
HACI ADAYLARININ DİKKATİNE
HEDİYELİK HAC MALZEMELERİNİ
HİZMETİNİZE SUNUYORUZ
Daha Pek Çok Çeşit Hediyelik Hac Malzemesi İle Hizmetinizdeyiz
www.hacdunyasi.de
- HAC'DA YÜK
PROBLEMİNE SON
11.90
- KALİTE GARANTİSİ
- İADE GARANTİSİ
- LÜX HEDİYELİK PAKET
- 20 SET VE ÜZERİ
SİPARİŞLERDE POSTA
ÜCRETİ BİZDEN
HED
HAC S İYELİK
ETLER
İMİZ
HEDİYELİK SETİMİZDE
BULUNAN MALZEMELER
seccade - takke - kina - tesbih - esans
- misvak - sürme - namaz başörtüsü
iTiBAR
EN
euro'dan
1
5 Temmuz gecesi Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı’nın önünde
darbeciler tarafından şehit edilen
Serhat Önder’in hayatı, “Korkma Oğlum” isimli belgeselle dünyayı dolaşacak.
Nürnberg’ten Şehadete Uzanan
Bir Hayat
Serhat Önder 1975 yılında Kezban
ve İsmet Önder çiftinin ilk çocuğu
olarak Almanya’nın Nürnberg şehrinde
dünyaya geldi. Eşi Canan ile birlikte
2000 yılında ilk evlatları Hilal Elif’i,
2004 yılında ise Aytuğ Nurettin’i kucaklarına aldılar. Çocukluk ve gençlik
yıllarını geçirdiği Nürnberg’de çeşitli
sivil toplum kuruluşlarında görevler
üstlendi, hayatı boyunca hayır çalışmalarının içinde yer aldı. 2014 yılında
ise “çocuklarının kaybolmaması için”
Türkiye’ye kesin dönüş yaptı ve Türkiye
Kızılay Derneği bölge sorumlusu olarak
çalışmaya başladı.
Serhat Önder 15 Temmuz akşamı
darbe girişimini haber alır almaz eşi
ve çocuklarını da yanına alıp Genelkurmay Başkanlığı’na akın eden binlerce
kişinin arasındaydı. Yoğun hava bombardımanı esnasında arabadaki eşine
ve çocuklarına “Beni burada bekleyin.”
diyerek Genelkurmay Başkanlığının
önündeki kalabalığa karıştı. Jetlerin
alçak uçuşundan korkan oğluna söylediği
son söz ise “Korkma oğlum” olmuştu.
Darbe girişiminin sabahında eve geri
dönmedi. Ailesinin uzun aramaları sonucunda hastanede bulunan Serhat Önder’in göğsünde 16 tane şarapnel parçası vardı.
“Korkma Oğlum” Belgeseli
Çekimleri Ankara, Çankırı, Nürnberg
ve Suriye İdlip Mülteci Kampı’nda geçen
“Korkma Oğlum” belgeselinde annesi,
babası, kardeşi, eşi ve Kızılay Genel
Başkanı’nın tanıklıklarıyla hem Serhat
Önder’in Nürnberg’ten Ankara’ya uzanan hayatı, hem de darbe gecesinde
yaşananlar etkileyici bir teknikle ortaya
konuluyor.
Filmin yönetmenliğini üstlenen Ekrem Aydın, kendisinin de Serhat gibi
gurbetçi bir ailenin çocuğu olarak Almanya’da doğup büyüdüğünü ve anavatana dönüş yaptığını söylüyor: “Onun
Almanya’da hangi şartlarda büyüdü-
Bonner Straße 40 . 65428 Rüsselsheim Tel: 06142-2309224
Web: www.hacdunyasi.de . E-Mail: [email protected]
Hemşehri Dernekleri
Eskimiş Folklor mu Geleceğin
Kültürel Hizmet Kurumları mı?
G
öçmen toplumu olarak kurumsal tarihimizde hemşehri
dernekleri
en
eski
kurumlarımızın başında gelmekteler.
Hemşehri dernekleri daha içgöç ile
tanıştığımız dönemlerde karşımıza
çıkmışlardı. Sivil Toplumu nisbeten
zayıf olarak değerlendirmemiz gereken dönemlerde göç eden
insanlarımız için hemşehri dernekleri
ilk kurumsallaşma ve dernekleşme
tecrübesini oluşturmaktaydı. Avrupa'ya göçün başlamasıyla birlikte
hemşehri derneklerinin bu coğrafyaya
da taşınması doğal bir süreç olarak
karşımıza çıkmakta.
Özellikle Almanya’da hemşehri
dernekleri daha 80’li yıllarda başka
bir kurumsallaşma şeklinin gölgesinde
kalmaya başladı: dini cemaatlerin.
Cemaatlerin 90’lı ve 2000’li yıllardaki
hayatın tüm alanını kapsama iddiası
hemşehri derneklerinin faaliyet
alanlarını da daraltmıştı. İl, ilçe hatta
köy seviyesinde dernekleşmenin
gerçekleştiği derneklerin varlık sebebi
genelde hemşehrilerin biraraya gelebilmesi ve geldikleri memleketlerinin
altyapısına yönelik maddi destekler
ile sınırlı kalmaktaydı. İş araçları,
ambulanslar hatta hatta üniversite
binalarına kadar bir çok alanda memleketlerine destek sağlamak isteyen
derneklerin hizmetleri genelde maddi
destek aktarımı ve yurtdışındaki
hemşehrilerini zaman zaman
buluşturmakla sınırlı kalmaktaydı.
Bu şekliyle bu derneklerin zamanın
dışında kalmış olma gibi bir durum
ile karşı karşıya kalmaktalar. Göç
sürecinin 50’nci yılında bu derneklerimiz ciddi bir varlık bunalımı içindeler. Derneklerin kurucuları olan
birinci nesil ile erken ikinci nesil şu
ana kadar yöneticiliği üstlenirken
kurumları bir sonraki nesle devretmek zorlanmaktalar. Tamamiyle yurt
dışında yetişmiş olan gençlere mevcut
derneklerde kendilerini bulabilecekleri
ortamı sunamamaktalar. Tatillerin
dışında hayatlarının hiç bir bölümünü
memleketlerinde geçirmemiş olan
üçüncü ve dördüncü nesil bu derneklere yönelik gerekli duygusal bağı
kuramamaktalar.
dosya ][ 09
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
A. Engin KARAHAN
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Nihai olarak diyebiliriz ki hemşehri derneklerimiz
mevcut geleneksel yapıları ile değil ama misyon ve
vizyonlarını burdaki hemşehrilerinin dil, gelenek ve
göreneklerini muhafaza etme ve canlı tutma boyutunda
geliştirebilirlerse Avrupa'daki Türkiye kökenli insanlar
arasında olduğu kadar yerel toplumda da önemli
kültürel hizmet üreten kurumlar arasına girebilirler.
Mevcut bu sıkıntıların aşılması ise
imkansız değil. Genelde Avrupa’daki
özelde de Almanya'daki Sivil Toplumun geçirdiği aktüel değişim
hemşehri dernekleri için de yeni faaliyet alanları açabildiği gibi kurumsal
kimliklerini de belirlemede yeni imkanlar sunmakta. 2000'li yıllara
kadar Türkiye kökenli Sivil Toplum
kuruluşları arasında dini cemaatler
hayatın tüm alanlarına yönelik faaliyet
gösterme iddiasına sahip olmalarına
karşı, günümüz itibariyle bu iddia
dahi artık ortaya konulamamakta.
Fiiliyatta böyle bir durum uzun
zamandır sözkonusu değil. Bu durumun sonucu olarak önceki yıllara
nazaran çok daha yoğun bir şekilde
dini cemaatlerin dışında yeni bir
dernekleşme ortaya çıkmış durumda.
Muhafazakar ya da özellikle dini hassasiyetle çalışmak isteyen insanlar
için olmazsa olmaz kurumsallaşma
şekli olan cami cemaati şeklindeki
yapılanmanın dışında da artık çok
sayıda dernekler bu insanlar
tarafından kurulmaya başlandı.
Türkiye kökenli insanların
kurumsallaşma konusunda yaşadıkları
bu evrim sürecinde hemşehri dernekleri de kendileri için yeni ve
önemli görev ve hizmetler
oluşturabilirler. Geçmişte olduğu gibi
Avrupa'dan memleketlerine tek yönlü
maddi bir köprü olmak yerine her
iki tarafa da açık bir kültür köprüsü,
bir gelenek taşıyıcısı ve özellikle de
Avrupa'da Türkçe'nin ve memleketlerinin gelenek ve göreneklerini
yaşatan bir kültür aktörü haline gelebilirler.
Başta da bahsettiğimiz gibi üçüncü
ve dördüncü nesil gençlerinin tatil
dışında anne ve babalarının memleketlerine duygusal bir bağ kuramamaktalar. Böyle bir bağın kurulabilmesi için ise asgari miktarda o memleketlerin tarihçesi, gelişimi, tarihi
ve coğrafi özellikleri hakkında,
atalarının geldikleri bölgelerde
konuşulan ağızın özellikleri hakkında
bilgilere ihtiyaç duymaktalar. Şu an
mesela Almanya'da yetişmiş olan bir
genç için bu tür bilgilere ulaşmak
tüm elektronik imkanlara rağmen
çok zordur. Hemşeri dernekleri bu
[email protected]
boşluğu doldurabilir. Gençlere hem
Türkçe hem de yerel dilde atalarının
memleketleri hakkında gerekli bilgileri
sunarak duygusal bağ için önemli
bir altyapıyı oluşturmuş olurlar.
Her ne kadar şu an ana dil
eğitimini dini cemaatler kendi uhdelerinde görseler de bu konu dini cemaatlerden çok hemşehri derneklerinin görev alanına girmekte. İslam'ı
öğrenmek için Türkçe şart değil.
Hatta dini cemaatler Avrupa’daki
kalıcılık perspektiflerini yerine getirebilmek için yerel dillerde din
eğitimine öncelik vermek zorundalar.
Türkçe olmadan belki din öğrenilebilir
ama Türkçe olmadan örf ve anane,
gençlerin atalarının geldiği memleketlerinin kültürel kodlarını öğrenmek
mümkün olmaz. Hemşeri dernekleri
kendi misyonlarını yerine getirebilmek
için her ne kadar yerel dillerde de
çalışma yapmak zorunda olsalar da
Türkçe’nin yaşatılması konusunda
daha özel bir gayret göstermek zorundalar. Bu açıdan bakıldığında 50
yıldan uzun olan Avrupa'ya göç tarihimizde halen içi doldurulamamış
olan Türkçe’yi sonraki nesillere aktarma görevini üstlenebilirler, halen
mevcut olmayan azınlık konumunda
Türkçe eğitimi için konsept ve müfredat çalışmalarına eğilebilirler.
Başlıkta değindiğimiz folklor dahi
çok daha farklı bir açıdan ele alınabilir.
Sadece düğünlerde oynanan oyunlar
ile kısıtlı bir olgu olarak değil, tarihimizin sözlü kültürünün, duygu ve
hissiyatının bir aktarımı olarak pratik
boyutları olacağı gibi bu tür kurumlar
farklı folklor tecrübelerimizin teorik
altyapısı ve aktarımı konusunda da
teorik çalışmalar ortaya koymak durumundalar. Nihai olarak diyebiliriz
ki hemşehri derneklerimiz mevcut
geleneksel yapıları ile değil ama misyon ve vizyonlarını burdaki
hemşehrilerinin dil, gelenek ve göreneklerini muhafaza etme ve canlı
tutma boyutunda geliştirebilirlerse
Avrupa'daki Türkiye kökenli insanlar
arasında olduğu kadar yerel toplumda
da önemli kültürel hizmet üreten
kurumlar arasına girebilirler.
10 ][ haber
İ
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
İFİS&İZ “Almanya’da Selefîlik” Konulu
Bilimsel Oturum Düzenledi
slâmî Araştırmalar ve Kültürlerarası İşbirliği Enstitüsü
(İFİS&İZ), Mannheim belediyesiyle beraber ortaklaşa, Avrupa
Müslümanları Kültürevi’nin (KUDEM) himayesinde “Almanya’da Selefîlik: Sebepleri, Etkileri ve Alınması
Gereken Tedbirler” konulu bilimsel
bir toplantı düzenledi. Almanya’nın
her bölgesinden gelen 150’yi aşkın
katılımcının iştirak ettiği programda,
alanında yetkin uzman ve bilim
adamları konuya ilişkin görüş ve
düşüncelerini dile getirdi.
Açılış konuşmaları ve sunumlar,
Prof. Dr. Hüseyin İlker Çınar
(İFİS&İZ’in kurucusu ve Osnabruck
Üniversitesi Tefsir Anabilim Dalı
Başkanı), Dr. Peter Kurz (Mannheim
Büyükşehir Belediye başkanı), Aıman
Mazyek (Almanya Müslümanları
Merkez Konseyi Başkanı), Dr. Martin Kellner (Osnabruck Üniversitesi),
Thomas Kober (Mannheim Emniyet
Genel Müdürü), Dr. Benno Kopfer
(Baden-Württemberg Eyaleti İstihbarat Teşkilatı) ve Prof. Dr. Jorg
İmran Schröter (Karsluhe Pedagoji
Yüksek Okulu) tarafından gerçekleştirildi. Toplantı, podyum tartışması ve soru-cevap faslı ile sona
erdi.
PROFESÖR ÇINAR: RADİKAL
OLUŞUMLARIN PANZERİHİ İSLAM
İLAHİYATIDIR
Toplantının açılış konuşmasını
yapan Prof. Dr. Hüseyin İlker Çınar,
İFİS&İZ ve onun destekleyici kurumu olan KUDEM’in uzun yıllardan
beri insanımıza ve insanlığa ilim,
irfan, kültür, sanat ve mûsıkı alanlarında çok değerli hizmetler verdiğini hatırlatarak, “Bizim açımızdan
bu evrensel değerler, farklı toplum
ve kültürlerin anlaşıp kaynaşması
veya en azından asgari müştereklerde buluşulması hususunda ortak
dili oluşturmaktadır. Bu değerler
İFİS&İZ’in kurucusu Prof.Dr. Hüseyin Ilker Çınar:
“Radikal akımlara karşı kadim İslam medeniyeti
Avrupa’da kök salmalı”
“Radikal oluşumlara karşı panzehir İslam İlahiyatıdır”
huzurlu bir şekilde bir arada yaşamayı sağlamakla yetinmeyip aynı
zamanda radikal akım ve oluşumlara
karşı koruyucu bir panzehiri de
teşkil etmektedir. Bu açıdan din
adına temeli olmayıp ama bir şekilde
din adına ortaya konan aşırı görüşlerin ve radikallerin önünün alınması için kadim İslam medeniyetine
ait paha biçilemez kaynakların sağlıklı bir şekilde işlenebileceği İslâm
İlâhiyatının Avrupa’da köklü bir şekilde yerleşip neşvu nema bulması
hayatı öneme sahiptir” diye konuştu.
“İLİMİ ESAS ALAN İSLAM
TASAVVUFUNA YÖNELİNMELİ”
Prof. Dr. Hüseyin İlker Çınar,
yanlış bir İslâm algısından kaynaklanan yıkıcı ve şiddete eğilimli bu
radikal oluşumlara karşı bir alternatif olarak rahmeti ve şefkati öne
alan, hurafelerden uzak ilmiliği esas
alan İslam tasavvufunu ön plana
çıkardı. Çınar, İslâm tasavvufunun
ihlas-ihsan içeren maneviyatı, huzur
içinde yaşamayı, sevgi-muhabbet,
aşk gibi kişinin kendisi, Yaradanı
ve çevresiyle barışık olması gibi
ulvî değerleri temel esaslar olarak
benimsediğine vurgu yaptı.
PETER KURZ: DİYALOG
KAPILARI AÇIK TUTULMALI
Böyle bir programın düzenlenmesinde ön ayak olduğu için
İFİS&İZ’e teşekkürlerini arz eden
Mannheim Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Peter Kurz da konuşmasında insanları katı yaklaşımlardan
uzak tutmak ve meseleleri daha
geniş bir bakış açısıyla değerlendirebilmek için diyalog ve görüşmelerin önemine dikkat çekti.
AIMAN MAZYEK’TEN
İFİS&İZ’E TEŞEKKÜR
Almanya Müslümanları Merkez
Konseyi Başkanı Aiman Mazyek ise
organize edilen programı ve daha
genel anlamda İFİS&İZ’in yapmış
olduğu çalışmaları halkın içinden
gelen müslümanların önemli bir
katkısı olarak gördüğünü dile getirdi.
İlâhiyatçı akademisyen Dr. Kellner, yapmış olduğu sunumda selefî
grupların İslâmî kaynakları anlamadaki yaklaşımlarından örnekler
vererek radikalleşmenin teolojik
olarak hangi yollarla önüne geçilebileceği sorusuna ilişkin fikir ve
görüşlerini ifade etti.
“TOPLUMSAL HAYATTA
TUTUNAMAYAN GENÇLER
KOLAY HEDEF OLUYOR”
Mannheim Emniyet Genel Müdürü Kober ise, genellikle toplumsal
hayatta başarılı olamayan ve öteden
beri sabıkalı olan gençlerin aşırı
gruplara rağbet ettiğine vurgu
yaptı. Kober, bundan dolayı kişilerin,
evde, okulda ve camii cemaatlerinde
bu gibi konularda aydınlatılarak
erken dönemlerden başlamak suretiyle bilgilendirilmesi gerektiğine
işaret etti. Aynı hususa dikkat çeken
pedagog Prof. Dr. Jorg İmran
Schröter de “İslâm din dersinde
barış eğitimi” başlıklı sunumunda
radikalleşmenin kişinin dindarlığından ziyade dinden uzaklaşıp ona
yabancılaşmayla yakından ilgili olduğunu dile getirdi.
B E NN O KO P F E R: G E NÇ LE R İ
SOSYAL MEDYA İLE ETKİ ALTINA
ALIYORLAR
Baden-Württemberg İstihbarat
ve Anayasayı Koruma Teşkilatı’nda
görev yapan İslam bilimcisi Dr.
Benno Kopfer ise, teröristlerin bilhassa sosyal medyadaki profesyonel
tanıtım çalışmaları sayesinde gençleri
nasıl kendi güdümlerine aldıklarını
anlatarak, bu tür eğilimlere karşı
kendimizi, sosyal ağları ve işbirliğini
geliştirmek suretiyle savunabileceğimizi söyledi.
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
haber ][ 11
IGMG, İlkokul Öğrencilerine Tam Günlü Eğitim
Verilebilmesi Talebini Memnuniyetle Karşılıyor
anaokuluna gitmeleri veya gitmemeleri
üzerinden çarpık bir uyum tartışması
sürdürülmekte, anaokuluna gitme
hakkı pratikte bir mecburiyet hâline
getirilmektedir. Bu ‘hak’tan faydalanmayanlara maalesef uyum sağlamamış gözüyle bakılmaktadır.
Anne babalar çocuklarını tam gün
eğitime tabi tutmaları üzerinden iyi
veya kötü ebeveynler olarak değerlendirilmemelidir. Çocuk bakımı hususunda dışarıdan destek almak veya
buna karşı çıkmak tamamen kişisel
tercihlerdir. Bu tercihlerde dil, finansal
durum, kültür ve inanç gibi birçok
faktör rol oynamaktadır; dolayısıyla
İ
slam Toplumu Millî Görüş (IGMG)
Eğitim Başkanı Dr. Abdulhalim
İnam ilkokul öğrencilerine tam
gün eğitim verilebilmesi hakkında bir
açıklama yaptı. “Federal Aile Bakanı
Katarina Barley’in ilkokul öğrencilerine
tam zamanlı eğitim hakkı verilmesi
ve tam gün eğitim hizmetinin genişletilmesi hususundaki talebini destekliyoruz. Ancak anaokulu-uyum tartışmalarında görüldüğü gibi, bu uygulamanın toplumsal veya siyasal bir
baskı hâline dönüşmemesi gerekir.”
diyen İnam sözlerini şöyle sürdürdü:
“Anne babalar ilkokula giden çocuklarının tam gün eğitime tabi tutulup
tutulmayacağına kendileri karar verebilmelidir. Bu da yeterli sayıda imkânın sunulmasını gerektirmektedir.
Ayrıca tam gün eğitim, öğretmenlerin
gerekli eğitimi almaları suretiyle yüksek kalitede sunulmalı ve ev ortamında
sunulan eğitime bir alternatif olabilmesi için de toplumun giderek artan
çeşitliliği göz önünde bulundurulmalıdır.
Tam gün eğitim bazı aileler için
çok uygun bir fırsattır. Örneğin çocuğun okul derslerine yardıma ihtiyacı
varsa ve ev ortamında gereken desteği
alamıyorsa tam gün eğitim çok faydalı
olabilir. Öte yandan tam gün eğitimin,
çocuğun aile ortamında çok az vakit
geçireceğinden dolayı anadilini öğrenmesi hususunda olumsuz bir etkiye
sebep olacağı da göz ardı edilmemelidir.
Federal Aile Bakanı Katarina Barley’in tam günlü eğitim hakkı talebini
memnuniyetle karşılıyoruz. Ama bu
düzenleme eğer kişi isterse kullanabileceği bir hak olmalıdır, anaokuluuyum tartışmalarında gördüğümüz
üzere toplumsal veya siyasal baskıya
dönüştürülmemelidir. Zira çocukların
muhsinsenol.de
peşin hükme varmak doğru değildir.
Bu noktada vurgulanması gereken
hakikat şudur: Sunulan tam gün
eğitim imkânı ne kadar kaliteli olursa
ve kültürel farklılıklar ne kadar dikkate
alınırsa, anne babaların da çocuklarını
ev haricinde uzun süreli eğitime tabi
tutmaları o kadar kolaylaşır.”
12 ][ haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
IGMG Hessen Bölgesi 2017 Hac Kafilesi, Frankfurt Uluslararası
Havalimanından Dualarla Kutsal Topraklara Uğurlandı
I
GMG Hessen Bölgesi 2017 Hac
Kafilesi, Frankfurt Uluslararası
Havalimanından kalabalık bir
topluluk ile kutsal topraklara
uğurlandı.
IGMG Hessen Bölge Başkanı Bilal
Kaçmaz ve BYK üyelerinin de hazır
bulunduğu uğurlama merasimine
hacı adaylarını uğurlamaya gelen
çok sayıda vatandaş da katıldı.
THY ile Frankfurt´tan İstanbul
aktarmalı olarak Medine`ye gidecek
olan kafile, yine İstanbul üzerinden
07.09.2017 tarihinde Frankfurt`ta
olacak.
Toplam 180 kişinin bulunduğu
kafile başkanlığını Ahmet Doğan`ın
yaptığı kafilede Ahmet Sertkaya,
Yusuf Yılmaz, Musa Ergül, Aynur
Doğan gurp başkanları olarak hacı
adaylarına hizmet edecekler.
Uğurlama merasiminde özlü bir
konuşma yapan IGMG Hessen Bölge
Başkanı Bilal Kaçmaz, hacı adaylarına
tavsiyelerde bulundu. Güzel bir dua
ile konuşmasını nihayete erdirdi.
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
haber ][ 13
TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ATİB’i Ziyaret Etti
Y
urtdışında yaşayan Türk kadınlarının sorunlarını araştıran
'Türkiye Büyük Millet Meclisi
Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'
üyesi İstanbul milletvekilleri Tülay
Kaynarca ve Dr. Sibel Özdemir ile
Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları temsilcisi Fatma Bilim'den oluşan bir heyet ATİB'i ziyaret etti.
Heyet, yurtdışında yaşayan Türk
vatandaşı olan veya vatandaşdaşlıktan
izinle çıkmış kadınların ve ailelerin
sorunları ve çözüm önerileri hakkında,
ATİB Kadınlar Başkanı Hacer Diker'den
bilgi ve tavsiyeler aldı.
ATİB Kadınlar Başkanı Hacer Diker,
Avrupadaki kadınlarımız ve genç kızlarımıza yönelik ATİB dernek ve teşkilatlarında yapılan çalışmalar hakkında
TBMM Komisyon üyelerini bilgilendirdi
ve kendi gözlemlerinden bahsetti.
Gelişmiş toplum olmanın yolunun eğitimli kadınlardan geçtiğini; bununda
ancak, sürekliliği olan eğitim çalışmaları ile mümkün olduğunu dile getirdi. “ATİB, Avrupa Türk toplumunun
beklentilerine göre hareket etmektedir” mesajı verdi. Hacer Diker, “Almanya geneline
baktığımızda ikinci ve üçüncü kuşakta
eğitim alarak, meslek sahibi olan,
çalışan kadınların sayısı artsa da hâlâ
bazı sorunların bulunduğunu görüyoruz. En büyük sorunların başında
ise 'eğitim' geliyor. Yurtdışı Türkler
Başkanlığı genç kızlarımıza yönelik
çalışmalarda bizim gibi STK'ları desteklemelidir. Onbeş ve onyedi yaş
grubundaki genç kızlarımıza verilecek
özel bir din ve kültür dersleri ile
Türk ailesini ayakta sağlam tutabiliriz.
Bir aile ne kadar donanımlı ve bilinçli
olursa, eşler arasındaki şiddet ve sorunların azaldığını görmek mümkündür” dedi.
ATİB'i ziyaret eden 'TBMM Kadın
Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu' heyetine Aile ve Sosyal Politikalar müşaviri A. Raci Mazi, Kefek Yaşama
Uzmanı Hande Karabay Aydın ve Aile
ve Sosyal Politikalar Ateşeliğinden
Harun Kandemir eşlik ettiler.
Beyinden Geçenler Artık Okunuyor
14 ][ haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
G
20 zirvesi çok önemli oturumlara sahne oldu. Dünya genelinde 4500 Gazeteci Akredite
olarak en iyi kareyi ayrıntıyı yaklamaya
çalıştılar. Bilimsel oturumlardan birinde
de Beyin haritalama ve görüntüleme,
connectomic, matematiksel modelleme
ve yapay zekâ nanokorezyase, nörofotonik ve genomik tedavi için , terapötik alanlar tüm yönleriyle Zirvenin
bir oturumunda ele alındı. Yeni teşhis
ve terapileri hızla tanıtmalarını sağlayacak bilim ve teknoloji disiplinlerinde
bilimsel ilerleme alışverişinde bulunulduğu zirvede zihin okumanın artık bi-
limin menzili içinde olduğu Prof. Dr.
Nevzat Tarhan tarafından zikredilerek, psikiyatride cerrahi döneme dikkat
çekti.
2013 yılında ABD Başkanı Barack
Obama tarafından beynin sırlarını keşfetmek ve hastalıklarının araştırılıp
tedavilerinin geliştirilmesi için başlatılan
G20 Beyin Girişimi/Nörobilim Zirvesi’nin 4.’sü 5 Temmuz’da Almanya’nın
Hamburg şehrinde gerçekleşti. Zirvede
Türkiye’yi geçtiğimiz dönemde olduğu
gibi Üsküdar Üniversitesi temsil etti.
40 bilim insanının katılımı ile, gerçekleşen zirveye Hamburg Muavin
Konsolosu Meral Akbilek Koray, Göç
ve Türkiye Uzmanı Dr. Yaşar Aydın,
Atlas Global Hamburg Müdürü Orhan
Kabaoğlu da davetli olarak katıldı.
Alzheimer, beyin tümörleri, depresyon, şizofreni hastalıkları ve tedavi
yöntemlerinin ele alındığı zirvede beynin
çalışma şekli ve bozulan yolların tedavi
imkanları da tartışıldı.
Hastalıkların tedavisinde DNA analizinin öneminin de vurgulandığı zirvede
“Beyin Haritalaması” konusu görüntüleme, matematiksel modelleme gibi
yönleriyle ağırlıklı olarak ele alındı.
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Nörobilimin bugünü ve yarını konuşuldu
Nörobilimin şimdiki durumu, geleceği ve yeniliklerin gündeme alındığı
zirveye katılan bilim insanları küresel
işbirliği, veri paylaşımı ve nörolojik
bozuklukların ekonomik ve insani maliyetleri ile mücadeleye yönelik fonların
adil dağılımı için de çağrıda bulundu.
Psikiyatride cerrahi dönem!
Tarhan zirvede, birçok nörolojik
hastalığın cerrahi yöntemlerle tedavilerinin geliştirildiğini belirterek “Depresyon ve birçok hastalığın cerrahi
yöntemle tedavileri ilgi çekiyor ve çok
önem teşkil ediyor. Bilgi teknolojinin
nörobilimle bir arada olduğunu görüy oruz. Artık zihin okumak bilimin
menzili içinde yer almaya başladı. Bir
insanın düşüncelerinin bilgisayara kaydetmek, bilgisayardaki bilgileri insan
zihnine kaydetmeyle ilgili araştırmalar
yapılıyor.” dedi.
Tarhan: Zihin okumak bilimin menzili içinde yer almaya başladı
Zirvenin düzenleyicilerinden Üsküd a r Ü n i v e rs i t e si Re kt ö rü , S B M T
T ür k i y e B a ş ka nı v e N2 0 B a ş k a n
Yardımcısı Prof. Dr. Nevzat Tarhan,
konuşmasında Üsküdar Üniversitesinin
Almanya’daki küresel düşünce liderlerinin bu olağanüstü toplantısına sponsorluk ve evsahipliği yapmaktan onur
duyduğunu belirterek “N20 vesilesiyle
dünya çapında bilim adamları ile çok
t ar af lı o r tak l ık k u r m ak i ç in
sabırsızlanıyoruz” dedi.
Alzheimer’ın bakım maliyeti 1 trilyon dolar olacak!
SBMT Yönetim Kurulu Başkanı ve
Bilim Müdürü, BMF Başkanı, NCNBE
Direktörü ve Beyin Teknolojisi ve Yenilik Parkı Müdürü (BTIP) Dr. Babak
K a t e b, “Nörolojik rahatsızlıkların
dünyadaki insani ve finansal maliyeti
çok fazla. ABD’de sadece 5.5 milyon
Alzheimer hastasının bakım maliyeti
yılda 200 milyar dolara yakın ve bu
maliyet 10 yıl içinde 1 trilyon dolara
yakın olacaktır. 2015 senesinde
Demansın dünya ekonomisine maliyeti
818 milyon dolar ve 46,8 milyon
civarında hastanın bakımına tekabül
ediyordu. Bu rakamlar 2030 senesinde
demans için 2 trilyon dolar olacak.
Demans bir ülke olsaydı Gayri Safi
Yurt İçi Hasılatı (GSYİH) üzerinden
18 numara olurdu” dedi.
Ayfer ÇAVUŞ
Allianz Hauptvertretung
Beser essen. B e s e r l e b e n . B e s e r e s s e n .
Dünyanın En Akıllı Tenceresi
AMC Premium System.
Audiotherm
Visiotherm
Secuquick
Yeni Audiotherm, pisirmeye
Visiotherm yolu ile denetler ve
gercekten bir yüksek teknoloji
harikasidir. Akustik bir sinyal, isinin degismesi gerektiginde veya
pisirme bittiginde haber verir.
AMC Premium System ile yemeklerinizin dogru pismesi 3 kez
daha emniyetli. Bu da Akkutherm, Sensotherm, Visiotherm
sistemlerinin birlikte etkilesmesinden kaynaklanmakta.
AMC Premium System, süper
bir pratiklik ve klasik dizayninin
yani sira yüksek kalitesi ile de
büyüler.
AMC Bischofsheim Büromuz Hizmetinizdedir.
Tüm Müşteri ve Dostlarımızı Bekliyoruz.
AMC BÜRO: Georg-Mangold Strasse 4
65474 Bischofsheim (bei Rüsselsheim)
Tel: 0177-8261154
E-Mail: [email protected]
Beser
AMC Premium Ürünlerimizin Sayısız
Avantajlarından Sadece Birkaç Tanesi
Su ve yağ ilave etmeden pişirme
Zaman ve enerji tasarrufu
Daha sağlıklı beslenme ve pratik pişirme
Dünyanın en tasarruflu AMC Navigenio
fırın ve ocağı ile pişirme olanakları
AMC Secuquick ile üç kat daha hızlı ve
hafif pişirme imkanları
HEDiYE KUPONU
AMC Müşterisiyim.
AMC Müşterisi değilim.
AMC hediyesine sahip olmak istiyorum.
AMC “Premium Sistemi” yeni dizaynı tanımak istiyorum.
AMC ile işbirliği yapmak istiyorum.
Adım: ........................................................ Soyadım: ......................................................
Adresim: ..........................................................................................................................
Telefonum: .......................................................................................................................
Bu kuponu kesip (AMC, Gülay Kiraz Çetin, Georg-Mangold Str. 6 • 65474 Bischofsheim) adresine gönderiniz.
Başvurularınızı E.Mail ile de yapabilirsiniz. [email protected]
Her Türlü Sigorta
İşlemlerinizde
Hizmetinizdeyiz
Adres: Marienstr. 107 · 63069 Offenbach am Main
Tel: 069-84845910 · Fax: 069-84845911
Mobil: 0176-84367710 · E-Mail: [email protected]
Web: www.cavus-allianz.de
İnsan Ölümlüdür...
dosya ][ 15
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Ölüm bize emanet edilen her ne varsa hepsinin nihai sahibi olmadığımızı, geçici bir geçimlikle meşgul olduğumuzu söylüyor.
N
Murat KUBAT
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
e de çok unutuyoruz ölümlü
olduğumuzu. Ne de az akla
getiriyoruz bu dünyada bir
sonumuzun olduğunu.
Her doğan birgün ölür. Her doğan
ölümlüdür. Ayette buyrulduğu gibi;
‘Her nefis ölümü tadacaktır.’
Ölüm hayatın en değişmez, en
sahici gerçeği iken; ne de en çok
ihmal edilebilir, unutulabilir, görmemezlikten gelinebilir hadisesi olarak görüyoruz onu.
Ta ki ölüm yanımıza, yakınımıza
sokulana dek...
Ölüm ayaklarımızı yere bastırıyor.
Ölümlü olduğunu unutur, aklına
aldatılan kişi unutursa bunları aldanır.
Ölüm bizi kendimize getiriyor.
getirmek
istemez.
İnsan ölümlüdür; fakat çoğu defa
Ölüm bize geçici olduğumuzu haölümsüz gibi yaşar.
Ne diyordu, insanların en güzeli,
tırlatıyor.
Ölüm bize muhasebe yapma
imkanı sağlıyor.
Ölüm bize emanet edilen her
ne varsa hepsinin nihai sahibi olmadığımızı, geçici bir geçimlikle
meşgul olduğumuzu söylüyor.
Hani çocuklara büyüyünce ne
olacağını sorarlar ya. Onlar da
doktor olmak ister, mühendis olmak ister, polis olmak ister, pilot
\HQL
olmak isterler ya.
Büyükler de aynen öyle, çocukça, dünyanın farklı farklı oyalamaları
ve
olmuşlukları
içerisinde/peşinde vakitlerini geçirir
dururlar. Ta ki ölüm kendisini hatırlatana dek.
Makam, mevki sahibi olmayı,
iyi bir meslek edinmeyi, birçok
şeye sahip olmayı isteyebiliriz.
Ölüm ve ötesini unutmuşsak, ölüm
ötesi hayatla uyumlu bir bir yaşama
sahip değilsek, inşa ettiğimiz ve
bir ömür boyu peşinden koştuğumuz tüm dünyevi edinimler yıkılıp gidecektir.
İnsan unutkan/unutabilen bir
varlıktır. Unutmak kimi zaman
nimet, kimi zaman külfettir.
Nimettir; çünkü bir yakınını
kaybeden kimse unutmasa nasıl
katlanabilir o acıya.
Külfettir; zira ölümü unutup
+HODO(WYH(WhUQOHUL
azgınlaşan kimse, ihaneti unutup
XXXBMUJOL·QFEF
%.
$OWÝQNÕSH
[email protected]
güzel ahlakın temsilcisi, kendimizi
kendisine benzetmeye çalıştığımız,
insanlığın yüz akı, Peygamber Efendimiz (a.s.); ‘Ağızların tadını bozan
ölümü çok hatırlayın.’
İnsan unutabilir; fakat hatırlamalıdır. Hatırlamalıdır ki, kendine
gelsin, kendine çeki düzen versin,
kendinde olsun.
Bu konunun ve bu yazının yazılmasına, geçtiğimiz haftalarda hayatını
yitiren sanatçı Harun Kolçak’ın cenazesinde kimi insanların tuhaf tavrı
sebep oldu.
Cenaze namazı öncesi, sanatçının
tabutunu ortalarına, arkalarına alıp
poz veren, tabuta ellerini dokunarak
fotoğraf çektiren, selfi çeken bu
garip tavırlı insanlar nasıl bir ruh
hali ile hareket ediyorlar ki, ne
ölüye, ne de ölüme bu derece
saygısızlık içerisinde davranıyorlar?
Ölüm insanı sarsması, kendisine
getirmesi gerekirken, insan bu
derece duyarsız kalıyorsa ölüm
karşısında, o kimsenin kaybedeceği
birşey kalmamış demektir.
Ölüm karşısında ciddiyetini yitiren herşeyini yitirmiştir. Ölüm
karşısında lakayıt kalan neyi ciddiye
alabilir ki?! Böyleleri hayatı da
ciddiye almazlar.
O halde ne yapmalı?
Ölümlü olduğumuzu bir defa
daha, sıkça hatırlamalıyız.
Dünyada ölmeyecekmiş gibi yaşam sürmenin kafayı kuma sokmaktan farksız olduğunu bilmeliyiz.
Ölüm gelmeden önce kendimizi
hesaba çekmeli, kendimizi düzeltmeliyiz.
Ölüme ve ölüye dair saygımızı
yitirmemeliyiz.
Not: 7 yaşındaki minik kızını
elim trafik kazasında kaybeden
Yeni Şafak Gazetesi İnternet Yazı
İşleri Müdürü Ersin Çelik’e ve
eşine sabr-ı cemil niyaz ediyorum.
Rabbim göğsünüze genişlik versin;
sizleri cennette birbirinize kavuştursun.
16 ][ röportaj
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
KURBAN ALLAH’IN EMRİNE TESLİMİYETTİR
H
asene Derneği her sene düzenlediği kurban kampanyası
ile milyonlarca mazlum ve
mağdura ulaşıyor. Kampanyanın bu
seneki sloganı; “Kurban et, ikram et,
memnun et”. Kampanyanın 100 ülke
ve bölgede, 400 gözlemcisi nezaretinde gerçekleştirilmesi planlanıyor.
Kurbanı ve hikmetlerini, kurban kesmenin önemini ve vekaletle kurbanı
Prof. Dr. Vecdi Akyüz ile konuştuk.
Kurbanın Müslümanlar için anlam
ve önemi nedir? Kurbanın hikmetlerinden bahseder misiniz?
Kurban kelimesinin sözlük anlamı
“yaklaşmak”tır. Fıkıh dilinde, bu sözlük
manasına uygun olarak “Allah’a yaklaşmak için kesilen hayvan” anlamında
kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de “mensek”,
“nüsük” ve “zibh” kelimeleri de bazen
kurban manasına gelmektedir. Kurban
kelimesi, geniş anlamda bütün kurban
çeşitlerini, dar anlamda ise sadece
udhiye (bayram) kurbanını içine alır.
Kurban, Allah’ın emrine teslimiyettir. Hz. Peygamber’in (s.a.), başlattığı udhiye kurbanı geleneği, Hz.İbrahim’in oğlu İsmail’i Allah’ın emriyle
kurban etme, İsmail’in de Allah’ın
emrine teslimiyeti hatırasını yaşatır.
Kurban ibadeti, imanla bağlanılan Allah’a kul olmanın en önemli göstergelerindendir. Hakikatte, kesilen kurbanın, ne eti, ne de kanı Allah’a
gerekli değildir. Allah bu vesileyle sadece mü’minlerin, takvalarına (Allah’ın
emir ve yasaklarına uyma sorumluluğuna, Allah saygısına), takarrub (Allah’a yakınlaşma) hislerine bakmaktadır. Nitekim âyette de, bu durum
bütün açıklığıyla ifade edilmiştir: “Kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a
ulaşacaktır. Allah’a, ancak sizin takvanız (Allah’a karşı sorumluluk ve
duyarlığınız) ulaşır. Size olan hidayetine
karşı, Allah’ı büyük tanımanız içindir
ki, O, bunları böylece sizin emrinize
vermiştir. İyilik yapanları müjdele.”
(Hac, 22/37)
Kurban ibadetinin en önemli hikmet
ve işlevlerinden birisi de, kurban ibadetini gerçekleştiren kişinin dînî kimliğinin bir simgesi, kendisini tanımladığı
çok önemli bir kimlik göstergesi olmasıdır. Kurbanın diğer bir hikmeti,
îsâr (özgecilik, diğergâmlık, başkalarının iyiliğini düşünme) ahlâkını geliştirmesidir.
Kurban ibadetinin en önemli hikmet
ve işlevlerinden birisi de, kurban ibadetini gerçekleştiren kişinin dînî kimliğinin bir simgesi, kendisini tanımladığı
çok önemli bir kimlik göstergesi olmasıdır. Kurbanın diğer bir hikmeti,
îsâr (özgecilik, diğergâmlık, başkala-
Röportaj: Murat Kubat
rının iyiliğini düşünme) ahlâkını geliştirmesidir.
KURBAN VAHŞET DEĞİL,
HİKMETTİR
Kurban kesimine karşı çıkıp, bu
durumu vahşet olarak niteleyenler
var. Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Her yıl müslümanlar tarafından
yüz binlerce kurban kesilmektedir.
Bu, bir müslümanın Allah’a ibadet ve
O’nun emrine sarılmak için itaat ettiğinin sembolüdür. İslâm’ın koyduğu
bu hüküm, bir vahşet değil, tersine
bir hikmettir. Bir yıl boyunca pekçok
sıkıntılar çekmiş, belki de ağzına et
lokması koymamış bir fakir, böylece
Allah için çekilen ziyafetten faydalanıyor, seviniyor, protein ihtiyacını
karşılıyor. Kendi keyif, menfaat ve
adi zevkleri için binlerce cana kıyan
kimselerin, Allah’a ibadet maksadıyla
kesilen kurbanlar için bir vahşettir
şeklinde nitelendirme yapmaları, kendilerini unuttuğunun ve kusuru başkalarında aradığının bir göstergesidir.
Hz. Peygamber’in a.s.’ın kurbanından bahsedebilir misiniz?
Hz. Peygamber (s.a.) hicretin 2.
(624) yılından itibaren kurban bayramlarında kurban kesmeye başlamıştır. Hz. Peygamber, hicretin ikinci
yılında, namazgâhta (bugünkü Medine’de hemen Mescid-i Nebevi’nin yanındaki Musallâ Meydanı) halka kurban
bayramı namazını kıldırdıktan sonra
hazırladığı iki boynuzlu koçun, birisini
kendisi ve ailesi için, diğerini de
ümmeti için kurban etti, sonra da:
“Allahım! Bu sendendir ve sanadır.”
dedi. Abdullah bin Ömer, Hz. Peygamber’in Medine’de on sene boyunca
kurban kestiğini söyler.1
Resûl-i Ekrem’n birçok hadisinde
hali vakti yerinde olanların kurban
kesmesi emredilmiş veya tavsiye edilmiştir. Kurbanın etiyle ilgili en uygun
(efdal) olan, kesilen kurbanın üçte
birini kendi evinde yemektir; üçte
birini akraba ve dostlara dağıtmak,
kalan üçte birini de fakir fukaraya
dağıtmak menduptur. Hz. Peygamber
(s.a.), kurban etinin üçe taksim edilip,
bir bölümünün kurban kesmeyen yoksullara dağıtılmasını, bir bölümünün
akraba, tanıdık ve komşularla paylaşılmasını, son üçte birinin de evde bırakılmasını tavsiye etmiştir.2
KURBAN DAYANIŞMA,
PAYLAŞMA, KARDEŞLİK VE
ÎSÂR ORTAMI SAĞLAR
Kurban ibadetinin toplumsal boyutuna dair neler söylersiniz?
İbadetlerde, fert ve toplum yararıyla açıklanabilir unsurlarla taabbüdî
nitelik taşıyan ve Allah’a bağlılığı temsil
eden simgesel davranışlar, çok defa
bir arada bulunur. Bu açıdan kurban
ibadetinde, kurbanlık yetiştirmek ve
piyasadan almak, kesim sonrasında
kurbanın etini dağıtmak, derisini değerlendirmek gibi fert ve toplum yararıyla ilgili sonuçlar, hayli öne çıkmaktadır.
Kurban, barış ve sevinç, dayanışma,
paylaşma, kardeşlik, özgecilik (îsâr)
ortamını sağlamaktadır. Hz.Peygamber’in (s.a.) şu ifadeleri, belki de kurban bayramında kesilen kurbanların
ayrıcalıklı özelliğine en iyi dikkati
çeker: “(Muteber) oruç, (hep beraber)
tuttuğunuz gündekidir. (Muteber) iftar, hep beraber) ettiğiniz gündekidir.
(Muteber) kurban, (hep beraber) kurban kestiğiniz gündekidir.”3
Kurban toplumda yardımlaşma ve
dayanışma ruhunu canlı tutar; sosyal
adaletin gerçekleşmesine katkıda bulunur. Kurban bayramı, sadece sevinçlerin paylaşıldığı bir zaman dilimi
değildir; aynı zamanda kurban bayramında, kesilen kurbanların etleri
de, aile içinde, dostlar ve fakir fukara
arasında paylaşılır. Özellikle et satın
alma imkânı bulunmayan veya çok
sınırlı olan yoksulların bulunduğu ortamlarda, kurbanın bu rolünü daha
belirgin biçimde görmek mümkündür.
Kurban, toplumda kardeşlik duygularını uyandırır. Müslümanların kardeşliği, her şeyden daha çok bayram
günlerinde tezahür eder. Kurban bayramı, kardeşlik duygularını özellikle
et paylaşımıyla ve bayramlaşmayla,
en yüksek noktasına çıkarır. Müslümanlar kardeş olduklarını, kurban
bayramı vesilesiyle bir kere daha hatırlayarak, birbirlerine sarılmaları gerektiğini, düşmanca duyguların kendilerine hiçbir yarar sağlamayacağını
yakından görürler. Bu değeri bayramda daha da iyi anlaşılan kardeşlik
duyguları, bayram sonrasında ve her
zaman sürdürülmelidir.
ETİ PAYLAŞILMAYAN KURBAN
BAYRAMI BURUK VE HÜZÜNLÜ
GEÇER
Fakir fukara ile paylaşılmayan kurban nasıl bir kurbandır?
Kurban etlerinin eş-dost arasında,
ama özellikle fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması, gerçek anlamda
bir yardımlaşmadır. Sevinç duyguları
ve eti paylaşılmayan kurban bayramı,
buruk ve hatta hüzün dolu kötü bir
zaman dilimi olur.
Hz. Peygamber (s.a.), kurban etlerinin paylaşılması gerektiğini önemle
vurgulamıştır. Peygamberimizin (s.a.)
önceleri kurban etinin üç günden fazla
tutulmaması gerektiğini ifade ettiği,
ancak daha sonra bu sınırlandırmayı
kaldırdığı ifade edilmektedir. Bu sınırlandırmanın gerekçesi, hicretin
ikinci yılında Hz. Peygamber’in meşru
kıldığı ilk kurban bayramında, çevreden
birçok fakir kabile mensubunun Medine’ye akın etmiş olmaları ve başka
sıkıntı içinde insanların bulunmasıydı.
Bu durum sonucunda, ivedi ve doğru
bir çözüm olarak, Allah’ın Elçisi kurban
etlerinin üç gün içinde tüketilmesini
ve dağıtılmasını, evde kurban eti bırakılmamasını istemiştir. Ertesi sene
top¬lumun genel seviyesinde iyileşme
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
görülünce, üç gün sınırlamasını kaldırıp
kurban etinin yenmesini, yedirilmesini
ve ileriki günlerde yenecek şekilde
hazırlanıp biriktirilmesini istemiş ve
saklanmasına müsaade etmiştir.4
Bu hadiseyi Âbis İbn Rebîa şöyle
anlatır: Hz. Âişe’ye: “Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kurbanların etlerinden üç günden fazla yenilmesini
yasakladı mı?” diye sordum. “Evet,
fakat bunu insanların (kıtlık çekip)
acıktığı yılda yaptı. Böylece zenginlerin,
fakirleri doyurmasını arzu etmişti.
Biz koyunun paçasını kaldırıp, onbeş
gece sonra yiyorduk.” dedi. Ben: “Sizi,
buna mecbur eden şey ne idi!” deyince,
güldü ve: “Rasûlullah (aleyhissalâtu
vesselâm) Allah’a kavuşuncaya kadar,
Muhammed âilesi üç gün üst üste
doyuncaya kadar katıkla ekmek yememiştir.” dedi.”5 Hz. Peygamber
(s.a.), bunun gerekçesi konusunda,
şöyle buyurur: “Biz sizleri, kurbanların
etinden üç günden fazla yemenizi,
birçoğunuza kurban eti ulaşsın diye
yasaklamıştık. Şimdi, Allah Teâlâ bolluk
verdi. Artık yiyin, biriktirin ve ücret
isteyin. Haberiniz olsun, bu bayram
günleri yemek, içmek ve zikir günleridir.”6
KURBAN EKONOMİK CANLILIĞI
DOĞURUR
Hasene Derneği, düzenlediği kurban kampanyasıyla kurbanlıkların alımını gidilen ülkelerde yapıyor. Bu
açıdan bakıldığında; kurban ve bilhassa
fakir ülkelerin ekonomisine katkısına
dair neler söylenebilir?
Kurban bayramı arefesi ve hatta
kurban bayramı günleri, büyük bir
ekonomik canlılığa sahne olmaktadır.
Kurban bayramına kurbanlık hayvan
sağlamak için, hayvan yetiştiriciliği
gelişmekte, iktisâdî seferberlik ortaya
çıkarak ekonomik canlılık yaşanmaktadır. Ülke ekonomisi canlanarak,
ekonomik hayat düzenlilik içinde devam etmektedir. Hayvan yetiştiriciliği
yapanlar, yetiştirdikleri kurbanlık hayvanları piyasaya sürüp satacakları
günü hasretle beklemektedirler. Kurban kesecekler de, kurban piyasasında
yetiştiricilerle buluşarak kurbanlık
hayvanları teminde büyük bir rahatlık
yaşamaktadırlar. Bütün bir yıl boyunca
hayvanları yetiştirmekle meşgul olan
üretici, Allah için keseceği en uygun
hayvanı arayan kurban yükümlüsü,
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
bir ekonomik seferberlik hâlinde, ülke
ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunmaktadırlar.
Özellikle fakir ülkelerde, kurban
piyasasının getirdiği canlılık, çok daha
büyük önem kazanmaktadır. Bu açıdan, Hasene Derneği benzeri çeşitli
kuruluşların kurban kampanyası kapsamında gidilen ülkelerden kurbanlık
alımları yapması başta ekonomik canlılık olmak üzere, seçme ve nakil kolaylığı, kasap bulma kolaylığı gibi
pekçok bakımdan son derece isabetli
bir yaklaşımdır.
KURBAN İMKÂNI OLANLAR
İÇİN BİRDEN FAZLA SAYIDA DA
KESİLEBİLİR
Hasene Derneği 100 ülkede kurban
ç al ı ş m al ar ı y ü r ü t ü y o r , m il y o n l ar c a
mazlum ve mağdura ulaşıyor. Sizce
bu tür çalışmaların önemi nedir?
Dünyanın çeşitli bölgelerinde de,
açlık sıkıntısı çekenler var. Ayrıca
deprem, sel ve savaş felaketine uğramışların barınma ve beslenme sıkıntısı bulunuyor. İşte vekalet yoluyla
kurban kesen güvenilir kuruluşlar,
bizim erişemeyeceğimiz gerek ülkemizdeki, gerekse başka yerlerdeki bu
insanlara mükemmel örgütleriyle başarılı bir şekilde erişebiliyorlar. Aslında,
zenginler için tek kurban kesmek vaciptir. Kurban, imkânı daha iyi olanlar
için, birden fazla sayıda da kesilebilir.
Bir kurban kendi ülkesinde, diğeri
veya diğerleri de uygun göreceği ülkelerde bu kuruluşlar aracılığıyla kestirilebilir.
Hasene Derneği’nin bu yıl “Kurban
Et, İkram Et, Memnun Et” sloganıyla
milyonlarca mazlum ve mağdura ulaşma hedefi, vekaletle kurbanın belirttiğimiz çerçevede uygulanmasını sağlayacak çok güzel bir düşüncedir. Bu
düşüncenin inşallah başarılı olması,
gelecek yıllarda daha büyük hedeflere
de yol gösterecek ve cesaret verecektir.
Hasene geçtiğimiz sene 162 bin
741 kurban hissesini dünyanın 100
ülke ve bölgesinde kesti ve dağıttı.
Şu sorular çoğunlukla gelen sorular
arasında: Sözlü vekalet vermek gerekiyor mu? Kurban kesilirken isim
okumak şart mı? Bu sorulara dair
neler söylersiniz?
Kurban mâlî bir ibadet olduğundan,
vekâlet yoluyla güvenilir bir şahsa
veya kuruma kurban satın alma ve
kesme yetkisi verilebilir. Vekâlet sözlü,
yazılı, telefon, mail vb. her türlü iletişim aracıyla olabilir. Yurt içi veya
dışı için vekâlet verilebilir. Herhangi
bir yolla kurban bağışında bulunmak,
aynı zamanda kesme vekaletini vermek
demektir. Kurban zarflarında içerisine
kurban parasının konulması sırasında,
“İşbu zarfın teslimi ile kurban vekâletimi Hasene’ye veriyorum” demesi,
vekalet verme anlamına gelir. Tam
kesim öncesinde yeniden bir beyan
ve kesen tarafından bunu üç kere
tekrarlamak gerekmez. Paranın kurban niyetiyle gönderilmesi veya teslim
edilmesi şart değildir. Kurban kesilirken isim okunması veya imkan bulunduğu takdirde canlı video kaydıyla
telefonlar veya başka kanallarla yayınlanması, kurban bağışçılarına güven
verdiği için, zorunlu değil, ama çok
güzel bir harekettir.
HAYVANLARA EZİYET
EDİLMEMELİDİR
Avrupa’nın farklı ülke ve şehirlerinden kurban kampanyasını yerinde
denetlemek için 100 ülke ve bölgede
400 gözlemci görev yapacak. Kurban
çalışmasında nelere dikkat etmelerini
tavsiye edersiniz?
Kurban kesiminde eziyet derecesine
varan zâlimâne davranışlar, tamamen
münferit ve dince asla onaylanmayan
olaylardır. Bu gibi davranışlara kesinlikle karşı çıkılmalıdır. Bütün normal
kurban geleneklerinde olduğu gibi,
Hz.Peygamber’in sözlerinde ve uygulamalarında da hayvanlara gereksiz
acı ve ıztırap verilmesi şiddetle kınanmış, şefkat ve merhamet ölçülerinde davranılması istenmiştir. Barınma
şartlarının elverişliliği, kesime götürürken veya keserken hayvana eziyet
edilmemesi, temizlik şartlarına uygun
ortamlarda kesilmesi, çevre temizliğine
dikkat edilmesi, İslâm’ın istediği ve
teşvik ettiği davranışlardır.
Yabancı ülkelerde kurban kesim
çalışmalarına katılan gözlemciler, kesimin ve et dağıtımının İslami gereklere
uygunluğunu denetleme yanında, bulundukları ülkelerin hassasiyet gerektiren geleneklerini de önceden incelemeli ve bunlara riayet etmelidir.
Son olarak Hasene Derneği’nin
kurban kampanyasına katılacak bağışçılar için ne söylersiniz?
röportaj ][ 17
Hasene Derneği’nin “Kurban Et,
İkram Et, Memnun Et” sloganıyla yapacağı bu yıl ve gelecek yıllardaki
mazlum ve mağdurlara ulaşma kampanyaları kurban bağışçılarınca desteklendiği takdirde başarıya ulaşabilir.
Bu açıdan, güven duyduğunuz Hasene
Derneği’nin kurban çalışmalarına destek vererek, hedeflerini gerçekleştirmesi ve muhtaç insanlara et ulaştırılmasında yardımcı olunmalıdır. Şahsınız
için küçük meblağlar biriktikçe, Hasene
Derneği’nin ulaşacağı ülkelerde bu
bağışlardan yararlanacak insan sayısının artmasına vesile olacak, yerini
bulan yardımlar dolayısıyla Allah nezdinde kazanacağınız sevaplar da artacaktır.
Yüce Allah, kurban bayramına erişmeyi ve kurban ibadeti vesilesiyle
muhtaçları gözetmeyi ve desteklemeyi
hepimize nasip etsin. Çok teşekkür
ederim.
HAVALE İÇİN BANKA BİLGİLERİ
Hesap Sahibi:
HASENE International e. V.
Banka: KT Bank AG
IBAN:
DE21 5023 450001452900 01
BIC: KTAGDEFFXXX
Amaç: Adresiniz, 0002351
KAMPANYAYA
SON KATILMA TARİHİ
Kurban bayramının ikinci günü
(02.09.2017) ikindi namazına kadar
bağışları Hasene Derneği’ne ulaşan
bağışçıların kurban hisselerinin kesimi
gerçekleştirilecektir.
Dipnotlar:
1- Tirmizî, edâhî, 11.
2- Ebû Davud, dahâyâ, 10, no: 2813.
3- Tirmizî, savm, 11, no: 697; Ebu
Dâvud, savm, 5, no: 2324; Kütüb-i Sitte,
no: 3099.
4- Buhârî, edâhî, 16; Müslim, edâhî,
18; Ebu Davud, dahâyâ, 9-10; Kütüb-i
Sitte, no: 1481.
5- Buhârî, Et’ıme 27, Edâhî 16; Müslim, Edâhî 28, (1971); Muvatta, Edâhî 5;
Tirmizî, Edâhî 14, (1511); Ebu Dâvud,
Edâhî 10, (2812); Nesâî, Edâhî 37, (7/235,
236).
6- Ebu Dâvud, edâhî, 10, no: 2813;
İbn Mâce, edâhî, 16, no:3160; Kütüb-i
Sitte, no: 1481.
18 ][ haber
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Kültür Bakanlığı’nın Tescillediği “İlk Makalem” Projesi Başlıyor
“İlk Makalem” Projesi Almanya’ya Genç Yazarlar Kazandıracak
“İlk Makalem” Projesi Yeni Yetenekleri Ortaya Çıkaracak
“ÖNCE ALMANYA SONRA TÜM
AVRUPA ÇAPINDA YAPACAĞIZ”
Projenin kültürel anlamda önemli bir
eksikliği dolduracağına inandığını dile getiren
Tarık Bayram Gölezlioğlu, şimdilik Almanya’nın bir eyaletiyle sınırlı olan bu pilot
projeyi daha sonra tüm Almanya ve Avrupa
çapına yaymayı planladıklarını bildirdi.
ÖĞRENCİLERİN BÜTÜN MASRAFLARI
KARŞILANIYOR
T
ürkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm
Bakanlığı, Imagentur şirketi işbirliği
ile Almanya’da ilk kez farklı bir
eğitim ve kültür projesi hayata geçiriliyor.
İş Bankası, KT Bank gibi kurumsal
şirketlere yıllardır marketing, PR ve
danışmanlık hizmeti veren Imagentur’un
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na sunduğu
“İlk Makalem” adlı eğitim projesi çok sayıda
proje arasından bakanlıkça seçilerek desteğe
layık görüldü. Bakanlıkça tescillenen proje,
Almanya’da geleceğin genç Türk yazarlarını
keşfetmeyi amaçlıyor.
“İlk Makalem” projesi Almanya’da okuyan 16-23 yaş arası öğrencilerin Türkiye
ile bağlarını güçlendirmek, yaşadıkları
ülkeye aidiyet duygularını yüceltmek ve içlerindeki yazma yeteneğini ortaya çıkarmayı
amaçlıyor. Projeye sadece Türk öğrenciler
değil Alman öğrencilerde katılabiliyor. Bu
sayede iki toplumun ve iki ülkenin kültürel
anlamda da entegrasyonuna katkı sunulması
hedefleniyor.
GÖLEZLİOĞLU: GELECEĞİN GENÇ
YAZARLARINI ARIYORUZ
Proje hakkında bilgi veren Imagentur
Genel Müdürü Tarık Bayram Gölezlioğlu,
böyle bir organizasyonun Almanya’da ilk
kez yapıldığına dikkat çekerek, “Adından
da anlaşılacağı üzere “İlk Makalem” projesiyle gençlerimizi; konusu Türkiye olan bir
makale yazmaya teşvik edecek, içlerinden
en beğenilen 15 makale yazarı gencimizi
bir hafta süreyle İstanbul’da hayallerindeki
yazarlarla tanıştıracağız. Aynı zamanda
kültür-sanat vakıf ve derneklerini ziyaret
edecek, tarihi ve turistik yerlerini
gezdireceğiz. Bu projede ana hedefimiz,
Almanya’da yaşayan Türk gençlerinin kültürel anlamda Türkiye ile olan bağlarını
kuvvetlendirmek, edebiyata olan ilgilerini
ve yaşadıkları toplumda özgüvenlerini
arttırmaktır” dedi.
“KÜLTÜREL ANLAMDA ÖNEMLİ
BİR BOŞLUĞU DOLDURACAK”
Almanya’ya
döndükten
sonra
öğrencilerden Türkiye hakkında ikinci bir
makale daha yazmalarını isteyeceklerini
ifade eden Gölezlioğlu, en güzel makaleleri
bir kitapta toplayıp kalıcı bir eser haline
getireceklerini ve bu kitapları gençlerin
okullarına ve yaşadıkları şehirlerin kütüphanelerine hediye edeceklerini anlattı.
İlk Makalem yarışmasına Almanya’nın
Baden Württemberg eyaletinde okuyan
16-23 yaş arası öğrenciler katılacak. Projeye
katılan öğrenciler ile Mannheim’da workshop
organize edilecek, öğrencilere yazacakları
makaleni konusu Imagentur GmbH
tarafından verilecek. Öğrencilerin İstanbul
gezisi Baden Württemberg eyaletinin
Herbstferien döneminde gerçekleştirilecek.
İstanbul gidiş-dönüş uçak bileti, konaklama,
kahvaltı, öğle ve akşam yemekleri, müze,
tiyatro ve şehirdeki tüm ulaşım giderleri
Imagentur GmbH tarafından karşılanacak.
İlk Makalem Projesiyle ilgili detaylı bilgi
şu kanallardan alınabilir.
Web adresi: www.imagentur.com
Facebook: fb.com/imagenturgmbh
Email: [email protected]
Tel: 0 621 17 88 75 80
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
röportaj ][ 19
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
“Irkçılık Sadece Geçmişte Kalan Bir Fenomen Değil.”
B
ochum Üniversitesi Sosyal Bilim
Didaktiği bölümü öğretim üyesi
olan Prof. Karim Fereidooni
pedagojik enstitülerde ırkçılık eleştirisi
ve öğretmenler odasındaki ırkçılık
gibi konularda uzman. Aynı zamanda
üniversitede öğretmen adaylarına
eğitim veren Fereidooni ile okulda
ırkçılığın nasıl engellenebileceğini konuştuk.
Okuldaki ayrımcılık neden oldukça
önemli bir konu?
Almanya’da okullar hangi kökene
sahip olduğu fark etmeksizin herkese
hizmet vermek gibi iddiaya sahip.
Bunun yanı sıra Alman okulları birer
kamu kuruluşu, bu kurumlarda ayrımcılığa karşı koruma ve okullarda
eşitliğin sağlanması konusunda normatif bir iddia var.
Bazı okullarda okul bahçesinde
Almanca dışındaki bir dilin konuşulması yasak. Bu durumdan öğretmenler odasındaki öğretmenler de
etkileniyor. Fakat bu “dil yasağı”
tüm diller için geçerli değil. İngilizce,
Fransızca, İtalyanca ya da İspanyolca
bu yasak kapsamına girmiyor. Sadece
“daha az eğitim değerine sahip olduğu” düşünülen Türkçe, Rusça,
Farsça ya da Kürtçe gibi diller okul
bahçesinde hoş karşılanmıyor. Yaptırım önlemleri de hem öğrencileri
hem de öğretmenleri etkiliyor.
Irkçı ayrımcılığın öğretmenlerden
kaynaklandığı durumlarda öğrencilerin
tepkisi nasıl oluyor?
Wiebke Scharathow’un araştırmasına göre öğrenciler çok farklı
şekillerde tepki veriyor. Bazıları buna
karşı çıkıyor, diğerleri karşı çıkmak
istese de güç asimetrisinden dolayı
korkuyor. Benim oldukça ilginç bulduğum bazı öğrenciler ise ayrımcılığın,
diğer bir deyişle ırkçılığın farkına
varmıyorlar. Araştırmalarıma göre
toplumdaki ve okuldaki ırkçılık hakkında pek de konuşulmak istenmiyor.
Herkes kendisini sorunun değil, aksine
çözümün bir parçası olarak görüyor.
Yalnızca aşırı sağcılar veya AFD üyeleri
ırkçı olabilirmiş gibi bir inanış var.
Buna, ırkçılığın yalnızca 1933-1945
yılları arasında var olduğu ve Federal
Almanya Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri artık ırkçılığın olmadığı düşüncesi ekleniyor. Elbette 19331945 dönemindeki devlet ırkçılığı ile
1945’ten itibaren yaşanan günlük
ırkçılık arasında fark var, fakat Almanya’da insanlar hâlâ ırkçı ayrımcılıkla karşı karşıya.
Günümüzde ırkçılık karşımıza “bi-
Bochum
Üniversitesi
Sosyal
Bilim
Didaktiği
Bölümü
Öğretim
Üyesi
Prof.
Karim
Fereidooni
Röportaj: Şeyma Karahan
yolojist” hâliyle çıkmıyor. Örneğin
öğretmenler, “Siyahi öğrencilerim
beyaz öğrencilerime kıyasla daha aptallar” demiyorlar. Bunlar günümüzde
artık kabul edilebilir ifadeler değiller.
Ancak toplum içinde söylenmesi mümkün olan ifadeler de var. Bunlar daha
çok “Genç Müslüman erkek öğrencilerimin bir kadın öğretmen olarak
beni kabul edip etmediklerini bilemiyorum” veya “Müslüman mülteci
erkeklerin demokrasiyi öğrenebileceklerinden pek emin değilim.” gibi
cümleler.
Peki, ırkçılık ile ayrımcılık arasındaki fark tam olarak nedir?
Irkçılık, ayrımcılığın özel bir şeklidir; gerçek ya da kişiye atfedilen
bir kökene odaklanır ve bu kökeni
küçümser. Dolayısıyla ırkçılık; köken,
köken yapıları ve ırk yapıları ile ilgilidir. Bilindiği gibi “insan ırkları” yoktur. Biyolojist ırkçılık, insanları sömürmek için “ırkları” icat etmiştir.
Bu hâliyle ırkçılık, insanları baskı
altına almak için bir meşrulaştırma
zeminidir.
Buna karşın ayrımcılık oldukça
geniş bir alana yayılmıştır. Kişi cinsiyeti
yüzünden (cinsiyetçilik), sosyal statüsü
yüzünden (sınıfçılık), ideal güzellik
algısına göre yeteri kadar güzel bulunmaması yüzünden, cinsel tercihi
yüzünden (heteronormatiflik) ayrımcılığa uğrayabilir. Dolayısıyla ayrımcılık
oldukça geniş bir yelpazeye sahipken,
ırkçılık kişinin gerçek ya da sözde
kökeni ile ilgilenir ve bu kökeni küçümser.
Bazı öğretmenler, aday öğretmenlik süresince ayrımcılığa uğradıklarını, ancak kadroya girdikten
sonra ayrımcılıkla daha az karşılaştıklarını ifade ediyor. Öğretmenlerin
yaşadıkları ayrımcılık tecrübelerinin
sebebi bu asimetrik pozisyon olabilir
mi?
Kökeni fark etmeksizin birçok
aday öğretmen, bu dönemin hayatlarındaki en zor dönem olduğunu
düşünüyor. Kişinin göçmen kökenli
olması durumunda bu zorluğa bir
de “yanlış davranışları kökenle açıklama şablonu” ekleniyor. Göç kökeni
her konu için bir gerekçe olarak kullanılıyor. “Ödevlerini yapmıyor, göç
kökenli. Öğretmenlerine saygı duymuyor, göç kökenli. Göçmen olduğu
için tahtaya çıktığında yanlış yapıyor.”
gibi.
Üniversite eğitimi serbest bir zaman dilimi olarak algılansa da aday
öğretmenlik oldukça yoğun bir süreç.
Bunun yanı sıra aday öğretmenlik
sürecinde kişi farklı roller içine giriyor.
Aday öğretmen, sınıf karşısında ders
anlatırken “öğretmen” dir, ama seminerlere katıldığında yeniden “öğrenci”dir. Stajyer öğretmenler ile bölüm başkanları arasındaki bu ilişki
oldukça zor bir süreç olarak değerlendiriliyor.
Araştırmamda görüştüğüm 159
öğretmen şaşırtıcı bir şekilde öğren-
ciler ya da aileleri tarafından ayrımcılığa uğramamıştı. Bunun sebebi bir
taraftan öğrencilerin iyi not almak
için çabalamaları, diğer taraftan da
veliler ile öğretmenler arasındaki iletişim sürelerinin oldukça kısa olmasıdır.
Bununla birlikte okuldaki idareciler
ve diğer öğretmenler sık sık ayrımcılık
uğrayan taraf olsa da ayrımcılık tecrübeleri yaşandığında da çoğunlukla
yardımcı olanlar yine onlar.
Ayrımcılığa maruz kalan öğretmenler bu durumun üstesinden gelmek için ne tarz mekanizmalar geliştiriyorlar?
Başvurulan yöntemler farklı farklı.
Bazıları uyum sağlıyor. Örneğin Kuzey
Ren-Vestfalya eyaletinde başörtü yasağının olduğu dönemde başörtüsü
takan kadınlarla röportajlar yaptım.
Hâlihazırda Almanya’daki 16 eyaletin
üçünde “başörtü yasağı” var. Bu yasaklar, aday öğretmenlerin başörtülü
ders verebileceğini, ama memuriyete
geçtikten sonra başörtü takamayacağını söylüyor. Bu yasaklar da kendi
aralarında ayrılıyor. Örneğin Berlin’deki laik modelde her tür dinî
sembolün kullanımı yasakken Bavyera’daki “Hristiyan-Yahudi-Batı Modeli”nde Yahudi kipası ve rahibelerin
kullandığı başörtüsü bu yasağa dâhil
değil; sadece Müslümanların kullandığı
başörtüsü yasak.
Bu ayrımcı yasaklara bazı başörtülü
kadınlar, “Beni böyle kabul etmek
istemiyorlarsa almasınlar. Başörtümü
çıkarmaktansa işsiz kalmayı tercih
ederim. Çünkü bu benim kişiliğimin
bir parçası.” şeklinde tepki veriyor.
Bazıları kendilerini soyutlamayı ve
mizah yapmayı tercih ediyor. Bazıları
da oldukça idealist. “Değişim ajanı”
olarak tanımlayacağım kişiler de mevcut. Bu kişiler öğrenciyken ırkçılığa
maruz kalmışlar ve bir öğretmen
olarak bu durumu değiştirmek istiyorlar.
Okulda ayrımcılığa maruz kalmış
kişilere neler tavsiye edersiniz?
Bu oldukça zor bir soru. Şu anda
Almanya’da yalnızca Berlin eyaletinde
bağımsız bir şikâyet mercii var. Başvurulabilecek birçok farklı kurum da
var: Berlin’de Federal Ayrımcılıkla
Mücadele Merkezi (Alm. “Antidiskriminierungsstelle des Bundes”), Berlin’de Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi
(Alm. “Antidiskriminierungsbüro Berlin”) ya da Duisburg’ta ARIC e.V. ve
benzeri yerler sayılabilir. Okuldaki
ırkçılıkla mücadele zor, bunun nedeni
20 ][ röportaj
okuldaki güç asimetrisi ve mevcut
yapılara müdahil olma hakkına sahip,
bağımsız ayrımcılık dairelerinin olmaması. Dolayısıyla ayrımcılığa maruz
kalan kişilere danışma merkezlerine
başvurmalarını ve hukuki danışmanlık
almalarını öneririm.
Irkçı ayrımcılığa uğrayan öğretmen
ve öğrenciler kime başvurabilir?
Aday öğretmenlere tavsiyem, öncelikle buna değip değmeyeceğine
bakmaları. Çünkü kişi, bazen “hiçbir
şey yapmayarak” da başarılı olabilir.
Bu da dişlerini sıkıp bir buçuk yıllık
aday öğretmenlik dönemini atlatmak
anlamına geliyor. Bazen hiçbir tepki
vermemek, birçok alanda türlü türlü
savaşa girmekten daha mantıklı olabilir. Eğer kişi ırkı sebebiyle ayrımcılığa
uğradığını açıkça kanıtlayamayacaksa
görmezlikten gelerek süreci tamamlamasını öneririm.
Ancak öğrencilerde durum daha
farklı. Alman eğitim sisteminde velilerin varlığı önemli bir rol oynuyor.
Ben kendim de altı yıl boyunca öğretmen olarak çalıştım ve öğretmenlere biraz baskı uygulamanın iyi olduğunu söyleyebilirim. Göç kökenli
olan kişilerin veli toplantısı gibi yerlerde mutlaka bulunmaları gerek.
Aynı zamanda çocuklarıyla ilgilendiklerini öğretmenlere hissettirmeliler.
Bunun öğretmenlerin verdiği nota
büyük etkisi var.
Neden eğitimde ayrımcılık yaşanıyor ve aynı not ortalamasına sahip
olanlar kurumsal olarak haksızlığa
uğruyor? Çünkü öğretmenler başka
bir okula geçiş tavsiyelerinde genel
değerlendirmelerini yaparken aslında
hesaba katılamayacak bir unsuru göz
önüne alıyorlar. Bu unsur da, velilerin
çocuğu devam edeceği okulda destekleyip destekleyemeyecekleri. Bu
sebeple göç kökenine sahip her veli
okula gidip güçlü bir şekilde “çocuğumun eğitiminde başarılı olmasını
istiyor ve bunu destekliyorum” mesajı
vermeli.
“Rehber öğretmen” gibi okul içi
mekanizmalar, öğrencileri ırkçı ayrımcılıktan koruma konusunda yeterli
mi sizce?
Rehber öğretmen uygulaması
olumlu bir uygulama, fakat yeterli
değil. Rehber öğretmenlerin tam yetkisi ve çoğu zaman da ırkçılık hakkında bilgileri yok. Irkçılık konusu
birçok farklı kurum tarafından ele
alınması gereken ortak bir sorun.
Bunun için okulların kendilerini
açması gerek. Öğretmenlik eğitimi
esnasında bu çalışmaya başlanmalı.
Öte yandan ırkçılık yalnızca beyaz
Almanlar tarafından yapılmıyor. Farklı
bir ten rengine sahip olan Almanlar
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
ya da siyahi Almanlar, Türkler, Türkiye kökenli Almanlar, İran kökenli
Almanlar da bu ırkçı söyleme sahip
olabiliyor.
Irkçı söylemler toplumumuzdaki
herkeste olabilir. Fark, “göçmenler”
diğerlerini önemli toplumsal katılım
alanlarından, örneğin çalışma, ikamet
ve eğitim sektöründen sistematik
olarak dışlayabilecek toplumsal iktidara sahip değiller.
Ayrımcılıkla mücadele konusunda
başarı vaat eden bir yöntem de ırkçılığın öğretmenlik eğitiminin erken
bir döneminde ya da okulda ele alınması olacaktır. 4 ya da 5 yaşındaki
çocuklar bile farklı “ırkları” ve bu
ırkların toplumdaki güç pozisyonlarını
algılayabiliyorlar. Ben öğretmenlik
yaptığım esnada bunu yakinen gözlemledim. 7. sınıfta siyaset dersinde
bir öğrenci öne gelerek güncel bir
haberi sunacaktı. Haberin konusu
Moldova’da elma tarlalarında zamanında toplanmadığı için çürüyen elmalardı. Öğrenci şöyle dedi: “Çok
yazık, o ürünlerin hepsi yiyecek sıkıntısı çeken Afrika’ya gönderilebilirdi.” Eğer ırkçılıkla ilgili eleştirel
bir bakışım olmasaydı, “Teşekkürler
Maximilian, yerine otur. Kitabın 230.
sayfasından devam ediyoruz.” diyebilirdim. Ama bunu yapmadım. Öğrencilerime şu soruyu yönelttim: “Afrika’yı düşündüğünüzde aklınıza gelen
nedir?” Size şunu söyleyebilirim ki
en olumlu cevap “piramitler” di.
Geriye kalan bütün cevaplar açlıkla
boğuşan, AİDS’ten ölen, kulübelerde
oturan ve köylerde yaşayan çıplak
ayaklı insanlardı. Bunun üzerine öğrencilerimden evlerindeki çocuk kitaplarını getirmelerini rica ettim ve
bu imgeleri nereden edindiklerini anlamış oldum. Çocukken öğretilen
basmakalıp bilgiler, şablonlar, resimler
ve şarkılar zihinlerde birikiyor. Çocuk
hiç karşılaşmamasına rağmen bazı
insanları zaten tanıdığını düşünüyor.
Dolayısıyla başarıya götürecek olan
unsur, herkesin ırkçı bilgi üreten ya-
pılarla eleştirel bir şekilde meşgul
olması.
Alman eğitim sistemi eğitimsiz
bir aileden gelen ve velileri ırkçı ayrımcılıkla başa çıkacak im kânlara
sahip olmayan öğrencileri koruyor
m u?
Öğretmenler genelde yüksek bir
meslek etiğine sahip. Kimse çocuklara
eziyet etmek için öğretmen olmaz,
onlara bir şeyler öğretmek amacıyla
bu mesleği seçer. Bu mesleğin birçok
mensubu aynı zamanda oldukça özverili. Kurumsal ayrımcılıktan bahsettiğimizde aslında söz konusu olan
okul sisteminde yapılması gereken
kurumsal değişiklikler. Örneğin ilkokuldan sonra orta öğretim için okul
yönlendirmesi yapılması hiç de yapıcı
bir süreç değil. Bir çocuğun, on yaşındayken ileride doktor mu yoksa
otomobil teknisyeni mi olacağına
karar verilmesi mümkün değildir. İki
yıl öncesinden bir öngörüde bulunulabilir ama on yıl öncesinden öngörüde
bulunulamaz. Bu durumdan genellikle
eğitimsiz aileler zarar görüyor.
Aslında eğitim düzeyi düşük, göç
kökenli ailelerde güçlü bir eğitim
isteği gözlemleniyor. Bu aileler çocuklarının başarılı olmalarını istiyor.
Ancak bu ailelerin bilmesi gereken
şey şu: Alman eğitim sisteminde yalnızca evde kendisine destek olunan
çocuklar başarılı olabiliyor. Bu noktada
yapılması gereken şey, tam gün
eğitim veren okulların geliştirilmesidir.
Almanlar da dâhil olmak üzere ailelerden çocuklarını okuldan sonra da
ödev konusunda desteklemeleri beklenemez.
Diğer bir unsur ise eğitim almamış
ailelerde velilerin eğitim sistemine
dair korkularıdır. Diğer bir ifadeyle
veliler, çocuklarını desteklemek istemelerine rağmen giderlerinin elde
edilecek kazançtan daha yüksek olacağı endişesi taşıyor. Bu sebeple bu
ailelere genellikle çocuklarını meslek
eğitimine yönlendirmeleri tavsiye ediliyor.
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
Okullardaki ırkçı ayrımcılığın önlenmesi için hangi yapısal değişikliklerin yapılması gerek?
Sorunun cevabı oldukça basit:
Bochum Üniversitesinde benim yaptığım gibi ırkçılık hakkında konuşmamız gerekiyor. Irkçılığa dair eleştirel bakış, öğretmenlerin mesleki
yeterlilik eğitimlerinin normal bir
parçası olmalı. Eğitim alan öğretmenlere ırkçılık eleştirisi, analiz etmeleri gereken bir konu olarak verilmeli.
Ayrıca bütün çocuklar için sadece
tek bir okul modelinin sunulması gerek. Ancak bunun siyasi olarak yapılması hiçbir zaman mümkün olmayacak. Burada sorunun temeli öğretmenler değil, özellikle çocukları
başarılı olan aileler. Bu “bütün çocuklara tek bir okul” yöntemi Hamburg’da bir defa denendi. Orada öğrencilerin okula gittiği ortak süre iki
yıl uzatılarak 4 yıldan 6 yıla çıkarılmıştı. Bunun üzerine Hamburg’lu bir
avukat tarafından başlatılan “Biz öğrenmek istiyoruz” (Alm. “Wir wollen
lernen”) isimli bir veliler inisiyatifi
oluşturuldu. Bu inisiyatifin amacı 10
yaşındaki çocukları birbirinden izole
etmekti.
Dolayısıyla yapısal değişiklikler oldukça zor. Ancak bir şeylerin değiştirilmesi isteniyorsa yapısal değişikliklerin hayata geçirilmesi gerek. Çünkü bireysel değişiklikler yalnızca yapısal değişiklikler ile desteklendiği
zaman işlevsel hâle gelir.
Okulda yaşanan ırkçı ayrımcılık
konusunda Müslüman sivil toplum
kuruluşlarına ne tarz görevler düşüyor?
Elbette bu kuruluşlar ırkçı ayrımcılık konusunda hassasiyet geliştirebilirler. Ancak ayrımcılık ve ırkçılıkla
mücadele tüm toplumu ilgilendiren
bir konu. Bu alanda Almanya’daki
Müslüman sivil toplumun görevleri
ile Hristiyan sivil toplumun görevleri
aynı. Ayrımcılık ve ırkçılıkla herkes
mücadele etmeli.
Öte yandan ırkçılıkla ilgili çok
önemli bulduğum bir konu daha var:
Afrika’nın sömürülmesine ve siyahi
insanların köleleştirilmesine Müslüman
nüfusa sahip devletler de müdâhil
olmuşlardı. Yani ırkçı düşüncelere
sahip olanlar sadece Maximilian ve
Paul değil, Ali ve Muhammed ismine
sahip olanlar da ırkçı olabiliyorlar.
Müslüman ailelerde de ırkçı atasözleri,
resimler, şakalar, imalar ve hikâyelerle
büyüyen çocuklar var. Bu meseleyi
görmek zorundayız. Tam olarak bu
konuda Müslüman sivil toplumun
eleştirel bir bakış kazanması gerek.
Geçmiş Tarihe ve
Müslümanlara Bir Bakış
D
ünya arzında birçok karanlık insanlar
karanlık işler çevirdiği gibi çevirdiği
karanlık işlerin temellerinde dünya
yeraltı ve yerüstü zenginliklikleri önem arzetmektedir. İnsanlık başından bugünlere
kadar böyle gelmiştir. Mazlum kanı akıtmak
bir zevk halini almıştır.
Silah gücü olan hep zulmetmiş acıma
duygusunu kaybetmiştir. Halkları çıkarları
uğruna faşist ve ırkçılık hastalığı zerkederek
kuduzlaştıran sömürü bakanları arka plandaki gerçek kişilere hizmet ederek güya
dünyalarını yaşadılar. Dünya tarihinde binlerce bu olayların hikayeleri dilden dile anlatılır. Geriye bıraktıkları miras nefret söylemleri ve kindir. Dayandıkları demokrasi
Roma kalıntısı ve eski Yunana dayanır.
Demokrasi ve hukuk devleti söylemleri ile
insanlar köleleştirilmiş, kazandıkları
3-5 lira vesair isim altındaki paralardan vergiler alınarak sessisleştirilmiştir. Her fırsat değerlendirilerek bu fırsatları kendi lehlerine
çevirmişlerdir.
Sırtlarına bunca ağırlık binen
halklar artık tamamen susturulmuştur. Bu arada medyanın tesiri
ile reklâm, yalan haberlerle beyinler
efsunlanmıştır. Birşeyi soruşturmak,
araştırmak, düşünmek kavramları
devreden çıkmıştır. Birçok keşif
ve buluşları İslâm alimleri yaptıkları
halde kendi lehlerine çevirmişlerdir.
Müslümanlar tarihi kesintiye uğradığı için gerçeklerden uzak, dünyadan uzak ölümü beklemişlerdir.
Keşif ve buluş yapan İslâm alimlerinden bazıları şunlar:
Ali Bin Abbas (? – 994) 1000
sene önce ilk kanser ameliyatını
yapan müslüman bilim adamıdır.
Ebu’l Kasım El Zehravi’nin (936 1013) bulduğu ameliyat yöntemleri
ve 200 civarında alet hâlâ kullanılmakta. Ammar (11. yüzyıl) ilk katarakt ameliyatını kendine has biçimde yapan alimdir. İbni Ebi Useybia (1203 – 1270) tıp tarihi hakkında eşsiz bir eser veren doktordur. Sabuncu Oğlu Şerefeddin
(1386 – 1470) Fatih devrinin ünlü
doktor ve cerrahlarındandır. Ali
Bin Abbas (? – 994) kılcal damar
sitemini ilk defa ortaya atan bilim
adamıdır. Eski çağın en büyük hekimlerinden olan Hipokrates’in (Hipokrat) doğum olayı görüşünü kökünden yıkmıştır. İbn’ün Nefis
(1210 – 1288) küçük kan dolaşımını bulan ünlü bir İslam alimidir.
İbrahim Hakkı Erzurumi (1703 –
1780) en ünlü eseri Marifetnâme’de
insan fizyolojisi ve anatomisinden
bahseden büyük bir mutasavvıftır.
Maaşallah (? – 815) meşhur İslam
özel köşe ][ 21
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
astronomlarındandır. Battani (858 – 929)
dünyanın en meşhur 20 astrononumdan
biridir. Ebu’l Vefa (940 – 998) meşhur
bir astronomi bilginidir. İbni Yunus (? –
1009) Galileo’dan önce sarkacı bulan astronomdur. Beyruni (973 – 1051) dünyanın
döndüğünü ilk bulan bilim adamıdır. Cabir
Bin Eflah (12. yüzyıl) ortaçağın en büyük
astronomlarındandır. Necmeddinü-l Mısri
(13. yüzyıl) çağının ünlü astronomlarından.
Bitruci (13. yüzyıl) Kopernik’e yol açan,
öncülük eden astronomi bilim adamıdır.
Kadızade Rumi (1337 – 1430) çağını aşan
büyük bir astronomi bilgini. Türklerin ilk
astronomudur. Şemsettin Halili (? – 1397)
büyük bir astronomi bilginidir. Uluğ Bey
(1394 -1449) çağının en büyük astronomu,
ünlü bir alim ve hükümdardı. Ali Kuşçu (?
M. Salih AYDIN
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
– 1474) ünlü bir Türk astronomi bilginidir.
Takiyyüddin Er Raşit (1521 – 1585) İstanbul Rasathanesi’ni ilk kuran, çağından
çok ileride ve asrın önde gelen astronomi
alimidir. Cabir Bin Hayyan (721 – 805)
atom bombası fikrinin ilk mucidir. Maddenin
en küçük parçası atomun parçalanabileciğini
bundan 1200 sene önce söylemiştir. Mevlana Celaleddin Rumi (1207 – 1273) “Eğer
bir zerreyi (atomu) kesersen, ortasında
bir güneş ve güneş etrafında durmadan
dönen gezegenler bulursun.” diyerek, atoma
işaret etmiştir. İmam-ı Azam Ebu Hanife
(? – 767) “El-Muvafekat” adlı eserinde
yeryüzünü bir top gibi yuvarlak kabul etmiştir. Muhammed Bin Musa (9. yüzyıl)
dünyanın çevresini ölçen 3 kardeşten biri.
Ebu Maşer (785 – 886) med-cezir (gel-
[email protected]
git) olayını ilk keşfeden bilgindir. İbni
Havkal (10. yüzyıl) 10 asır önce ilmi değeri
yüksek bir coğrafya kitabı yazmıştır. İstahri
(10. yüzyıl) minyatürlü coğrafya kitabı
yazan bir bilgin. Mes’ûdi (? – 956) kıymeti
ancak 18. ve 19. yüzyıllarda anlaşılan
büyük coğrafyacı. Mesudi günümüzden
1000 sene önce depremlerin oluş sebebini
açıklamıştır. Ayrıca eserlerinden yel değirmenlerinin de müslümanların icadı olduğu
anlaşılmıştır. Beyruni (973 – 1051) Ümit
Burnu, Amerika ve Japonya’nın varlığından
bahseden ilk bilim adamıdır. Amerika kıtasının varlığını Kristof Colomb’un keşfinden
500 sene önce bildirmiştir. Jeoloji ve coğrafya alanlarında eserler yazmış, çağın en
büyük alimidir. İbn-i Rüşt (1126 – 1198)
“Coğrafya” adlı eserinde: “Bilginler arasında
yeryüzünün bir küre şeklinde olduğu konusunda ittifak vardır” demiş ve eserleri yüzyıllarca Avrupa’da
okutulmuştur. Coğrafya ve jeoloji
alanındaki diğer İslam Alimleri:
Sabit Bin Kurra (? – 901), İbni
Sina (980 – 1037), Kazvini (1203
– 1283), İbni Macit (15. yüzyıl),
Katip Çelebi (1609 – 1657)
Ve unuttuğumuz birçokları varken, bunları bizlere unutturup,
Newtonun kafasına elma düşmüş
de yer çekimini farketmiş hikayelerine hepimizi inandırdılar. Alimlerimizin hepsinden Allah razı olsun.
Kendimize gelerek, kendimizi bilelim istedim. Rabbim bize İslâmı
yaşarsanız hem dünyanız hem ahiretiniz mamur olur derken, biz
dünya felana kalsın demişiz ve hem
dünyamızı hem ahiretimizi kaybetmişiz. Hayatımıza gerçek İslâmı
sokalım, hakikatin çiçeklerinden
ballanalım. Kendimizi basit insanların basit davaları ile bozuk para
gibi harcamayalım. Gülü dalında,
bülbülü çalıda, insanı ilimde görelim.
En azından ayda bir kitap okuyalım.
Kendimizi, ailemizi geliştirelim.
Diploma insanı kazanmaz, ilim olmadıktan sonra. İlim insanı yüceltmez, ilmi yaşamadıkça ve insanlığa faydalı olmadıkça vesselâm.
Not: Çok sevdiğimiz ve Wetzlar’ın medarı iftiharı olan, dava
adamı Fatih ALTINKÜPE kardeşimizin vefatından dolayı büyük bir
üzüntü içinde olduğumuzu, geleceğin öncü bir yiğidini kaybettik.
Kardeşimize Allah’tan rahmet dilerim. Mekanı cenneti alâ olsun inşaaLLAH. Onun imanına şahidiz.
Sevgili dostumuz Rüstem ve diğer
yakınlarına Allah’tan sabr-ı cemil
niyaz ederim.
22 ][ bulmaca
Gerçekler “Hayat”ın İçinde Gizlidir
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Ağustos · August 2017 · Zilkade 1438
13
14
15
16
17
18
19
20
1
2
3
4
K
A
R
E
B
U
L
M
A
C
A
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
SOLDAN SAĞA
1- Orta Asya’da yer alan ve denize sınırı olmayan bir İslam ülkesi.- Görüntülerin
filme alınmasını sağlayan kimse, çekimci.
2- Kabile.- Bir meslekte yaşça, kıdemce ileride ve yetenek bakımından üstün niteliğe
sahip olan kimse, aksakal.- Futbolda topu
kesip dağıtan oyuncu, stoper. 3- Gürültü
patırtı.- Eşleri kardeş olan erkeklerin birbirine göre durumu.- Bir eser yazılırken
başvurulan kaynak. 4- İlaç.- Bir nota.- Çatıları örtmekte kullanılan, kızıl toprağın
renginde, pişmiş balçık levha.- Orta ve
Güney Amerika’da yaşayan, iri bedenli
kemirici hayvan. 5- Çini ve süslemelerinde
hakim olan mavi renkten dolayı Batılıların
Sultanahmet Camii’ne verdikleri ad.- Orta
oyununda Kavuklu ile karşılıklı konuşarak
oyunu açan kimse.- İyi, hoş. 6- İstanbul’da
bir semt.- İyi duyulan (ses).- Aldatma, düzen, hile. 7- Etkisi olan, tesirli, müessir,
patetik.- Sözleşme, antlaşma. 8- Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu’nun kısa yazılışı.Bir bağlaç.- “Elemek” anlamında bir deyim
(... etmek). 9- Ülkemizin resmi yayın radyo-TV kuruluşu.- Yakmak için kullanılan iri
saman.- Kesin.- Lahza. 10- Cenâb-ı Hak ile
alakalı, Allah’a dair.- Rus Kazakların başbuğuna verilen unvan. 11- Sodyum’un sembolü.- Doğu Anadolu’dan doğarak Hazar’a
dökülen bir ırmak.- Gemi barınağı. 12- Sakarya’nın bir ilçesi.- Duman kiri.- Yürüyerek giden kimse. 13- Isınma aracı.- Baba.Kuzu veya koyun postundan yapılmış kürk.
14- Özgü.- Peder, ced.- Kur’an-ı Kerim’in
ilk sûresi. 15- Dernek.- Vücudun ağırlığını
verecek bir biçimde ayak tabanını bir yere
veya bir şeyin üzerine koymak.- Bir yağış
şekli. 16- Mezra.- Tahıl tanelerinden, mercimek, bezelye vb.den özel yöntemlerle
çıkarılan una benzer bir madde.- Cennetle cehennem arasında bir yer. 17- Bir tür
cetvel.- İridyum’un sembolü.- Evcil bir hayvan.- Basit programlı bilgisayar oyunu.Beddua. 18- Kovuşturma.- Çok beğenen,
hayranlık duyan (kimse).- Gösteriş, çalım.
19- Mersin’in bir ilçesi.- Bahçelerde üstü
yeşilliklerle sarılan süslü çardak.- Çalışkan,
becerikli. 20- Kibarca olmayan, bayağı.- İri
taneli bir bezelye.- Filika büyüklüğünde,
islimle işleyen deniz teknesi, küçük vapur.
YUKARIDAN AŞAĞIYA
1- “Fatih Sultan Mehmed’in hocası” ve
“İstanbul’un manevi fatihi” olarak bilinen
15. yüzyılın büyük âlimi (resimdeki).- Sözle ilgili, söze dayanan.- Fas’ın plaka işareti.
2- İşaret olarak veya çeşitli amaçlarla kullanılan küçük bayrak.- Bir tür küçük manyat
ağı.- Ağzı sıkı. 3- Tasa, kaygı, üzüntü.- İnek
derisinden bir tür ince meşin.- Alfabe.Gelecek. 4- Çözümlemeli.- At yetiştirilen
yer.- Kedi, köpek yavrusu. 5- Hızlandırma, çabuklaştırma, tezleştirme.- İcar.- Bir
kıta adı. 6- Kaz Dağı’nın mitolojideki adı.İnanç.- Sirkeyle ilgili, sirkeyle aynı özellikleri taşıyan.- Osmanlı Devleti’nde Macaristan ve Hırvatistan’da sancak beylerine
ve küçük prenslere verilen unvan. 7- Tabii
içeceğimiz.- Dolaylı anlatım.- Silahlı Kuvvetler’de bir asker rütbesi.- Değerli bir
taş. 8- Mizaç, huy, tabiat, karakter.- Vilayet.- Bir gök cisminin yörüngesi boyunca,
etrafında dolandığı merkezî cisme en uzak
olduğu nokta. 9- Yürüme uzvumuz.- İlgi çekici, değişik (kimse).- Radyum’un sembolü.
10- Soylu, soyu temiz.- Kent, site. 11- İnce
yapılı, yepelek, nazenin.- Ait olduğu yıl için-
de toplanamayıp ertesi yıla kalan vergiler.
12- Mutlu olmaktan doğan ve dışa vurulan
sevinç, şetaret.- Kürkü değerli hayvan.- Bir,
tek. 13- Başarısızlık, sonuçsuzluk.- Yıldız.
14- Genellikle karın kaslarının güçlendirilmesi için yapılan beden hareketi.- Kuvvetlerin maddeler ve hareketler üzerine
etkisini inceleyen fizik dalı.- İnsan, mal,
eşya vb. için küçümseme yollu bir söz.
15- Notada durma işareti.- Değişiklikler.Gönül rahatlığı, rahatlık, kaygısız ve sakin
olma.- Yavru yetiştirecek duruma gelmiş
olan hayvan. 16- Osmanlıların Roma kentine verdikleri ad.- Tek bir sanatçının tek bir
çalgı ile verdiği konser.- Ağırbaşlılık.- Su.
17- Acaba.- İçtenlik; senli benli olma durumu, samimilik.- Gerileme, geri çekilme, geri
kaçma. 18- Alışkanlığın verdiği kolaylıkla
veya yalnız kasların hareketiyle yapılan (iş,
hareket vb.).- Hud Peygamber döneminde
Hicaz’da oturan, kötü ahlakları nedeniyle
yok olan halk.- Fasıla. 19- Yankı.- “Yok” ifadesi.- Sıkıntı, çarpıntı, afakan. 20- Nezaket
olarak, nazik davranarak.- Çaresi olmayan,
çaresiz.- Kusur.
Hesap açmak hiç bu kadar kolay olmamıştı!
Şubelerimize gelmeden de birkaç dakikada online hesap açabilirsiniz.
İslami bankacılık prensiplerine uygun
KT Bank’ta cari hesap açmak çok kolay.
Aylık hesap işletim ücreti ödemeden, minimum bakiye
bulundurma zorunluluğunuz olmadan, Maestro Kart ve
internet bankacılığı hizmetlerimizden faydalanın.
KT Bank’ta Cari Hesap nasıl açabilirsiniz?
Eski hesabınızı taşımayı sorun etmeyin!
Ücretsiz hesap taşıma hizmetimiz ile eski cari hesabınızı
yeni KT Cari Hesabınıza kolayca taşıyabilirsiniz. Talebinize göre hesabınızdan ödeme yapılan kurumları belirleyip listeliyoruz. Yeni hesap numaranızdan kimlere otomatik ödeme yapılacağına siz karar veriyorsunuz. Ödeme
yapılan kurumlar listesini ekleyip düzeltebiliyorsunuz.
• www.kt-bank.de/privatkunden/girokonto
web sitemizden „Konto eröffnen“ butonuna tıklayınız.
• Birkaç dakikada online formu doldurunuz.
KT Cari Hesap değerlerinize değer katar.
Hemen online başvurun:
https://kt-bank.meinkontowechsel.de
• Pasaport ya da kimliğinizi Video-Ident
ile doğrulatmak için hazırda bulundurunuz.
• Belgeleriniz değerlendirildikten sonra postayla
hesabınızın açıldığına dair yazılı onay alacaksınız.
KT Bank AG bir
iştirakidir.
Download