EŞYA HUKUKUNDAN DOĞAN HAKLAR

advertisement
EŞYA HUKUKUNDAN DOĞAN HAKLAR
Aynî Haklar
MADDE 21 – (1) Taşınırlar ve taşınmazlar üzerindeki mülkiyet hakkı ve diğer aynî haklar,
işlem anında malların bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.
(2) Taşınmakta olan mallar üzerindeki aynî haklara varma yeri hukuku uygulanır.
(3) Yer değişikliği hâlinde henüz kazanılmamış aynî haklar malın son bulunduğu ülke
hukukuna tâbidir.
(4) Taşınmazlar üzerindeki aynî haklara ilişkin hukukî işlemlere şekil yönünden bu malların
bulundukları ülke hukuku uygulanır.
Ayni haklar konusunda taşınır-taşınmaz mal üzerindeki ayni haklar (Mülkiyet Hakkı) ile diğer
hakların devri işleminden bahsetmekteyiz.
Eşyanın bulunduğu yer hukuku uygulanır. (Lex Rei Sitae)
Ayni hakkın doğumu, muhtevası, değişmesi, intikali, zilyetlik, rehin hakkı vs. hepsi bu
kapsama dâhildir.
Evlilik Malları -------> Evlilik Statüsü uygulanır.
Lex rei sitae uygulanmaz!
Miras Statüsüne Tabi Mallar -------> Miras Statüsü uygulanır.
Burada zaman bakımından bir sınırlama mevcuttur. İşlem anındaki lex rei sitae dikkate
alınacak; uygulanacaktır.
Taşınmazlarda yer değişikliği mümkün değildir. Taşınır mallarda yer değişikliği olabilir.
Nakil aracıyla yer değiştiren bir taşınır söz konusuysa, varma yeri hukuku uygulanır.
Yükleme limanı: Marsilya
Varma yeri hukuku yani Türk Hukuku uygulanır.
Varma limanı: İstanbul
Yer değişikliği, kaptanın malı yolda bir Tunusluya satması şeklinde de gerçekleşebilir. Bizim
kanunumuz varma yeri hukuku uygulanır dediği için bu durumda Tunus Hukuku değil, Türk
Hukuku uygulanır.
Bir ülkede bulunan taşınır mal başka bir ülkeye getirildiğinde yani statü değişikliğinde eğer;
kazanılmış haklar söz konusuysa bunlar, malın ilk bulunduğu yer hukukuna; henüz
kazanılmamış haklar ise, malın son bulunduğu yer hukukuna tabidir.
ÖRN: Bir Türk Fransa’da bir tablo satın almıştır. Alışveriş yapılmış ve parasını ödemiştir.
Ancak tabloyu yanında götüremediği için satıcı arkadan yollamayı üstlenmiştir. Sonra satıcı
daha çok para veren K adlı müşteriye bu tabloyu satmıştır. Satıcı da malı K’ya göndermiştir.
NOT: Fransız Hukukunda taşınır mallarda mülkiyet, sözleşmeyle; Türk Hukukunda ise,
teslimle geçer.
Bu olayda hakkın kazanılmış-kazanılmamış olması mülkiyetin geçmesine bağlıdır. Tablo
Fransa’da satın alınmıştır yani sözleşme Fransa’da akdedilmiştir. Fransız Hukukuna göre ise
sözleşmenin yapıldığı an mülkiyet geçmektedir. Sözleşmenin yapılası ile malın mülkiyeti
Türk alıcıya geçmiştir. Dolayısıyla mülkiyet hakkı bu olayda, bir kazanılmış haktır ve bu
yüzden uyuşmazlığa, Fransız Hukuku uygulanacaktır.
ÖRN: Fransa’da, kiliseden çalınmış bir vazoyu buradaki bir satıcıdan Türk vatandaşı T satın
almıştır. Ancak satıcı vazoyu T’ye değil, daha fazla para veren K’ya satarak, yollamıştır.
Çalınmış malda mülkiyet geçmez! Ancak istihkak davası açma hakkı saklı tutulmaktadır.
Burada kazanılmış bir hak olmadığı yani mülkiyet T’ye geçmediği için malın son bulunduğu
yer hukuku uygulanacaktır.
ÖRN: Türkiye’de çalınan bir mal İngiltere’ye götürülmüşse İngiliz Hukuku uygulanacaktır.
Ortada çalınmış bir mal söz konusu olduğu için tam bir mülkiyet devri söz konusu
olmayacaktır.
ÖRN: Türkiye’de mülkiyeti muhafaza kaydıyla bir araba satılmıştır ve satın alan kişiyse
arabayı kendi ülkesine yani başka bir ülkeye götürmüştür. Mülkiyeti muhafaza kaydıyla
satışta mülkiyet alıcıya geçmez! Mülkiyet geçmediği için de ortada kazanılmış hak yoktur.
Bazen mallar konişmento, navlun senedi gibi senetlerle devredilir. Senedin geçerliliği,
senedin bulunduğu yer hukukuna (Lex Cartae Sitae); senedin devrinin ayni hakkın devri
sonucunu doğurduğu durumlarda da malın bulunduğu yer hukukuna yani varma yeri
hukukuna tabidir.
Ayni hakkın devri ile ilgisi olmayan her işlem kendi hukuki statüsüne tabidir. Ayni hakkın
devri ve menkul mallarda zilyetlik, tasarrufi işlemdir. Taahhüt işlemi ise, borçlandırıcı
işlemdir ve dolayısıyla sözleşmeye uygulanacak hukuka/sözleşme hukukuna tabidir. Miras
sözleşmesi veya mal rejimi ile ilgili bir işlemse kendi statüsüne tabidir. (Miras Statüsü/Mal
Rejimine Uygulanacak Hukuk) Alım-satım akdi ise farklıdır; sözleşmeye uygulanacak
hukuka tabidir.
“Ehliyet, kişinin milli hukukuna tabidir.” Taşınmaz bakımından şekil, taşınmazın
bulunduğu yer hukukuna tabidir. Mesela Türkiye’de taşınmaz alacak bir Yunanlı,
Yunanistan’da sözleşme yapsa bile bu, Türkiye’de geçerli olmaz. Çünkü tapuda işlem
yapılmamıştır. Şekil, taşınmazın bulunduğu yer hukukuna tabi olduğuna göre bu işlem
geçersiz olmaktadır.
Aynî Haklar
MADDE 21 – (4) Taşınmazlar üzerindeki aynî haklara ilişkin hukukî işlemlere şekil
yönünden bu malların bulundukları ülke hukuku uygulanır.
HASARIN GEÇİŞİ (İNTİKALİ)
B. Yarar ve Hasar
TBK m. 208: Kanundan, durumun gereğinden veya sözleşmede öngörülen özel koşullardan
doğan ayrık hâller dışında, satılanın yarar ve hasarı; taşınır satışlarında zilyetliğin devri,
taşınmaz satışlarında ise tescil anına kadar satıcıya aittir.
Taşınır satışlarında, alıcının satılanın zilyetliğini devralmada temerrüde düşmesi durumunda
zilyetliğin devri gerçekleşmişçesine satılanın yarar ve hasarı alıcıya geçer.
Satıcı alıcının isteği üzerine satılanı ifa yerinden başka bir yere gönderirse, yarar ve hasar,
satılanın taşıyıcıya teslim edildiği anda alıcıya geçer.
Yarar ve hasar artık sözleşme ile değil, taşınır mallarda, teslimle (Zilyetliğin Devri); taşınmaz
mallarda, tapu siciline tescille (Mülkiyetin Devri) alıcıya geçmektedir. Türkiye’nin taraf
olduğu Viyana Sözleşmesi ile TBK’nın bu hükmü hasar konusunda çelişmektedir. Viyana
Sözleşmesi, maddi hukuk kurallarına sahip bir sözleşmedir. Taraflar hepsini değil, bir
parçasını alabilmektedirler.
ÖRN: Taraflar, sözleşme yaparak hasarla ilgili olarak Viyana Sözleşmesindeki maddeyi esas
almışlardır. Bu kural artık sözleşmenin bir hükmü haline geldiği için uygulanacaktır.
C. Taşınmaz satışı
III. Yarar ve hasar
TBK m. 245: Satılanın tescilden sonraki bir zamanda alıcı tarafından teslim alınması için
sözleşmeyle bir süre belirlenmişse, onun yarar ve hasarı, alıcıya teslimle geçer. Bu hüküm,
alıcının satılanı teslim almada temerrüde düşmesi durumunda da uygulanır.
Bu sözleşmenin geçerliliği, yazılı şekilde yapılmış olmasına bağlıdır.
Kural olarak taşınmaz satımında yarar ve hasar sicile tescille geçer. Yukarıdaki maddedeki
gibi bazı istisnai hallerde yarar ve hasar teslimle geçmektedir.
Türk uçak/gemi siciline kayıtlı gemi ve uçaklar ne olacaktır? Taşıma araçlarıyla ilgili olarak
MÖHUK’da özel bir madde bulunmaktadır.
Taşıma Araçları
MADDE 22 – (1) Hava, deniz ve raylı taşıma araçları üzerindeki aynî haklar, menşe ülke
hukukuna tâbidir.
(2) Menşe ülke, hava ve deniz taşıma araçlarında aynî hakların tescil edildiği sicil yeri, deniz
taşıma araçlarında bu sicil yeri yoksa bağlama limanı, raylı taşıma araçlarında ruhsat
yeridir.
Türk gemi/uçak siciline kayıtlı gemi ve uçak mülkiyeti ile üzerindeki ayni haklar, menşei
ülke hukukuna yani sicile tescil olduğu ülke hukukuna tabidir.
Uzay araçları da buna dâhildir. Uzay araçları da sicile kayıtlıdırlar. Bunlar hakkında bir
uluslararası sözleşme bulunmaktadır. Bu sözleşmede, uzay araçları üzerindeki ayni hakların
sicile kayıtlı olduğu yer hukukuna tabi oldukları belirtilmektedir.
Maddeye göre; gemilerde sicil yeri yoksa bağlama limanı hukuku, raylı araçlarda sicil yeri
yoksa ruhsat hukuku uygulanır.
ÖRN: İzmir’den limanda yüklenen mal, Hamburg’a gönderilmiştir. Gemi Hamburg’a
giderken yolda batmış ve mallar hasara uğramıştır. Hangi hukuka göre hasarın kime ait
olduğunu bulunuz?
Taşınırlarda hasar zilyetliğin devri ile geçmektedir. Öncelikle zilyetlik devredilmiş mi diye
bakmalıyız?
FOB satış ise, güverteye teslim ile zilyetlik devredilmektedir; CIF satış ise, varma yerinde
zilyetlik kazanılacaktır. Dolayısıyla FOB’da, devredilme yeri hukuku; CIF’te, varma yeri
hukuku uygulanacaktır.
Kanunumuz, götürülmekte olan malların taşımakta oldukları için varma yeri hukukunun
(Olaya göre bu Alman Hukukudur.) uygulanacağını öngörmektedir.
Olayımızda da götürülmekte yani taşınmakta olan bir mal söz konusu olduğuna göre hasarın
kime ait olduğunu tespit etmek için malın nerede teslim edileceğine bakmamız gerekmektedir.
Gemi Hamburg’a yani Almanya’ya gittiği varma yeri Almanya olduğu için hasar konusunda
Alman Hukuku uygulanacaktır.
Gemiyle ilgili ihtilaf çıkması bakımından; geminin mülkiyeti (Geminin mülkiyeti geçti mi?),
hasarı açısından menşei (Sicil) ülke hukuku uygulanacaktır. Dolayısıyla geminin hasarı
bakımından Türk Hukuku uygulanacaktır. Mallar açısından mallar taşındığı; nakil halinde
olduğu için varma yeri hukuku; Alman Hukuku uygulanır.
İsviçre Hukukunda hasarın geçişinde uygulanacak hukuk akde uygulanacak hukuktur. Oysa
TBK m. 208’e göre taraflar sözleşmeye, “Hasar, akitle geçer.” diye yazmamışlarsa hasar
teslimle geçecektir. Taşınan mallarda Lex Rei Sitae yani varma yeri hukuku uygulanır.
ÖRN: Almanya’dan alınan araba, varma noktası olan Türkiye’ye giderken yolda
Hırvatistan’da, başka birine satılmıştır. Bu olaydaki hasar için uygulanacak hukuku tespit
ediniz?
Aralarındaki sözleşmeye göre varma yeri neresi ise oranın hukuku (Olayımızda bu Türk
Hukukudur.) uygulanacaktır. Malın başka bir yerde satılmış olmasının bir önemi yoktur yani
bu durum, uygulanacak hukuku değiştirmez. Geminin içindeki mallar için de varma yeri
hukuku uygulanır.
Fikrî Mülkiyete İlişkin Haklara Uygulanacak Hukuk
MADDE 23 – (1) Fikrî mülkiyete ilişkin haklar, hangi ülkenin hukukuna göre koruma talep
ediliyorsa o hukuka tâbidir.
(2) Taraflar, fikrî mülkiyet hakkının ihlâlinden doğan talepler hakkında, ihlâlden sonra
mahkemenin hukukunun uygulanmasını kararlaştırabilirler.
Mallar; maddi mallar ve gayri maddi mallar olmak üzere ikiye ayrılır.
Maddi Mallar: Taşınır-Taşınmaz Mal olarak tanımlanmaktadır.
Gayri Maddi Mallar: Ayni hak içerirler ama elle tutulur değildirler. Bunlar, fikri mülkiyete
ilişkin haklardır.
1. Telif Hakkı; beste üzerindeki, kitap üzerindeki haklardır.
2. Sınaî Haklar; buluş, patent, marka, endüstriyel tasarım üzerindeki haklardır. Bulan kişiye
mutlak koruma sağlamaktadırlar.
1995 yılında GATT Anlaşması (GENERAL AGREEMENT ON TARRİFS AND TRADE)
(Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması) ile dünya fikri mülkiyet hakkı oluştuktan
sonra gayri maddi mallar hakkındaki ayrım kaldırılarak bu iki hakkı da içine alacak şekilde bu
haklara Fikri Mülkiyet Hakları denilmiştir.
GATT Anlaşmasıyla dünya ticaret örgütü içindeki malların serbestçe dolaşımı sağlanmıştır.
Bir de TRIPS diye bir anlaşma söz konusudur. Fikri mülkiyet örgütüne ilişkin bir anlaşmadır.
Bu anlaşma da fikri mülkiyet haklarının serbestçe dolaşımını sağlamaktadır.
Buluş üzerinde ülkesellik prensiptir. Koruma talep edilen ülkenin hukuku (Lex Loci
Pretectionis) uygulanmaktadır.
Markanın, patentin lisans sözleşmesi ile devri mümkündür. Bunlara ilişkin sözleşmeleri,
SÖZLEŞMELER ile ilgili kısımda öğreneceğiz. Uluslararası Özel Hukuku, mülkiyet yani
kullanma hakkını vermektedir. Bunlar sözleşmesel durumlardır ve ileride anlatılacaktır.
Fikrî Mülkiyete İlişkin Haklara Uygulanacak Hukuk
MADDE 23 – (2) Taraflar, fikrî mülkiyet hakkının ihlâlinden doğan talepler hakkında,
ihlâlden sonra mahkemenin hukukunun uygulanmasını kararlaştırabilirler.
MÖHUK m. 23/2 ile taraflara sınırlı hukuk seçimi imkânı verilmiştir. Burada tek bir hukuk
seçimi imkânı vardır o da Lex Fori’dir.
Buradaki hukuk seçimi fikri mülkiyet haklarına ilişkin bir ihlalin olup olmadığı konusunda
değildir. İhlalin gerçekleşip gerçekleşmediği yine koruma talep edilen ülke hukukuna
tabidir. Burada talepler hakkında bir hukuk seçimi vardır. “…ihlâlden sonra mahkemenin
hukukunun” şeklindeki ifadeden de anlaşıldığı üzere taleplerle ilgili olarak taraflar anlaşarak,
ancak lex foriyi seçebilirler.
SÖZLEŞMEDEN DOĞAN BORÇLAR
Borçlar Hukukunda borç doğuran 3 işlem vardır:
1) Sözleşme
2) Haksız fiil
3) Sebepsiz zenginleşme
Bu işlemlerin üçü de borç doğurur ve bu borçların tazmini gerekmektedir.
Sözleşmeden Doğan Borç İlişkilerinde Uygulanacak Hukuk (GENEL HÜKÜM)
MADDE 24 – (1) Sözleşmeden doğan borç ilişkileri tarafların açık olarak seçtikleri hukuka
tâbidir. Sözleşme hükümlerinden veya hâlin şartlarından tereddüde yer vermeyecek biçimde
anlaşılabilen hukuk seçimi de geçerlidir.
(2) Taraflar, seçilen hukukun sözleşmenin tamamına veya bir kısmına uygulanacağını
kararlaştırabilirler.
(3) Hukuk seçimi taraflarca her zaman yapılabilir veya değiştirilebilir. Sözleşmenin
kurulmasından sonraki hukuk seçimi, üçüncü kişilerin hakları saklı kalmak kaydıyla, geriye
etkili olarak geçerlidir.
(4) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, o
sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk, karakteristik edim borçlusunun,
sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî faaliyetler gereği
kurulan sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı takdirde yerleşim
yeri hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz konusu sözleşmeyle
en sıkı ilişki içinde bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak hâlin bütün şartlarına
göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme, bu hukuka tâbi
olur.
SÖZLEŞMEDEN DOĞAN BORÇLAR
SÜBJEKTİF BAĞLAMA KURALI
Hukuk seçimi ile uygulanacak
hukuku tarafların kendi iradeleriyle
seçmesidir. (İrade MuhtariyetiSübjektif Bağlama Kuralı)
Sübjektif
bağlama
kuralının
TBK’daki
akit
serbestîsiyle
karıştırılmaması
gerekmektedir.
Çünkü akit serbestîsi, kanunun
emredici hükümlerine; adaba; kişilik
haklarına aykırı olmamak kaydıyla
sözleşmenin içeriğinin serbestçe
belirlenmesini ifade etmektedir. Yani
taraflar
emredici
hükümlere
uyacaklar ama yan hükümleri
belirleyeceklerdir.
İrade
muhtariyetinde
ise
taraflar
uygulanacak hukuku belirlerler.
OBJEKTİF BAĞLAMA KURALI
1) Sentetik Metod
2) Analitik Metod
3) Ferdiyetçi Metod
Uygulanacak hukuku belirleme 3 şekilde olmaktadır:
AÇIK
HUKUK
SEÇİMİ
ZIMNİ
HUKUK
SEÇİMİ
FARAZİ
HUKUK
SEÇİMİ
Taraflar açıkça akitlerine
uygulanacak hukuku
belirlemektedirler.
Sözleşmede, “Bu
sözleşmeden doğacak
ihtilaflara X Devleti
Hukuku
uygulanacaktır.”
diyebilmektedirler.
* Tarafla açıkça “…şu hukuk uygulanır.”
dememiş
olsalar
bile
sözleşmenin
tamamından kuşkuya yer vermeyecek
şekilde
bir
hukukun
uygulanacağı
anlaşılıyorsa zımni hukuk seçimi vardır.
* Eski kanunumuz açık hukuk seçimini
kabul etmekteydi yeni kanunla zımni
hukuk seçimi de kabul edilmiş oldu.
* Sözleşme, belli bir hukukun kurallarına
göre belirlenmişse mesela sözleşme
Almanca yazılmış, Alman mahkemelerinin
yetkisi kabul edilmişse vs. bu durumda
zımni hukuk seçimi vardır. Çünkü taraflar,
her ne kadar sözleşmede açıkça
belirtmeseler de Alman Hukukunun
uygulanacağı sözleşmeden anlaşılmaktadır.
* Sözleşmede, “Bu sözleşmeden doğan
ihtilaflarda Köln mahkemesi yetkilidir.”
denilmişse ve açıkça hukuk seçimi
yapılmamışsa tek başına bu seçim, zımni
hukuk seçimi yaptıklarını göstermez.
Bunun başka şeylerle de desteklenmesi
gerekmektedir.
*
“İhtilafa,
İsviçre
Hukuku
uygulanacaktır.” da denilebilir. İhtilafa
hakem klozu konulabilir.
* Yetkili kılınan hakemse, taraflar
sözleşmede belirterek lex markatoria
kurallarının
(unidroit)
uygulanmasını
isteyebilirler. Ancak mahkemelerse bunu
kabul etmiyorlar, belli bir ülke hukukunun
uygulanmasını istemektedirler.
Hâkim, kendisini tarafların
yerine koyar ve “Tarafların
yerinde ben olsaydım, şu
ülke hukukunu uygulardım.”
diyerek uygulanacak hukuku
tespit
eder.
Ancak
günümüzde farazi hukuk
seçimi uygulanmamaktadır.
Bu hukuk seçimi farazi
olduğu için Türkiye’de ve
dünyada
kabul
görmemektedir. Bu nedenle
hukuk seçimlerinde, sadece
zımni ve açık hukuk
seçimleri kabul edilmiştir.
* Taraflar, bu hukuk seçimini yazılı olarak yapmak zorunda mıdır? Sözleşme sözlü
olabileceğine göre hukuk seçimi de sözlü olabilir. Karşı taraf hukuk seçimine itiraz etmediği
sürece hâkime “Biz, bu hukuku seçtik.” diyebilirler. Yazılı olması geçerlilik şartı değil, ispat
şartıdır.
* Taraflar, hukuk seçimini akdin başında yapmak zorundalar mı yoksa sonra da
yapabilirler mi? Bu konuda zaman kısıtlaması bulunmamaktadır. Hukuk seçimi, akdin
başında olduğu gibi dava sırasında hâkimin önünde dahi yapılabilir. Taraflar, üçüncü kişilerin
haklarına zarar gelmemek; onların haklarını ihlal etmemek kaydıyla seçtikleri hukuku da
değiştirebilirler.
* Kısmi hukuk seçimi yapabilirler mi? Kısmi hukuk seçimi yapabilirler. Akdin kuruluşunu
farklı bir hukuka, hüküm ve sonuçlarını farklı bir hukuka tabi kılabilmektedirler.
MÖHUK m. 24’e göre taraflar hukuk seçimi yapmışlarsa bu sübjektif ve basamaklı bir
bağlama kuralıdır.
* Taraflar mutlaka akitleriyle ilgili bir hukuku seçmek zorundalar mıdır? Taraflar,
aktifleriyle ilgili olarak mutlaka bir hukuk seçmek zorunda değillerdir; belirlemek isterlerse,
istedikleri en münasip hukuku seçebilirler. Tabi ki akitlerine uygun bir hukuku da seçebilirler.
Birinci sırada tarafların seçtiği hukuk vardır. Taraflar, Zambiya hukukunu seçmişlerdir.
Hâkim “Zambiya hukukunu nerden bulmuşlar. Ben bu hukuku değil de Türk Hukukunu
uygulayayım.” diyemez.
Objektif Bağlama Kuralı
1) Sentetik Metod
2) Analitik Metod
3) Ferdiyetçi Metod
Sentetik Metod: Kanun koyucu bütün akit tipleri için tek bir objektif bağlama kuralı
getirmiştir. Eski MÖHUK’ta durum böyleydi, tek bir kural vardı. Sadece 24. madde
bulunmaktaydı. “Karakteristik edim borçlusunun ifa yeri hukuku uygulanır.” diyordu.
Analitik Metod: Her bir akit tipini ayrı ele almaktadır ve her bir akit tipinin özelliklerine göre
ayrı bir bağlama kuralı getirmektedir.
Bizim yeni MÖHUK hem sentetik hem analitik metodu kullanmıştır.
MÖHUK m. 24, genel hükümdür. (Genel Bağlama Kuralı) MÖHUK m. 24’ten sonraki
dokuz hüküm ise, her bir akit için ayrı bir kural getirmektedir. Bu dokuz hükümden birinin
kapsamına girmeyen bir sözleşme varsa MÖHUK m. 24 uygulanır. MÖHUK m. 24
devamındaki dokuz hüküm, analitik metodla hazırlanmıştır.
Ferdiyetçi Metod: Akdin objektif unsurlarını göz önüne alarak daha sıkı ilişkili olduğu ülke
hukukuna göre hâkim, hukuku belirlemektedir. Bu metod, hâkime akdin daha sıkı ilişkili
olduğu bir hukukun olup olmadığını araştırma görevi verir. İfa yeri, akdin yapıldığı yer vs.
bakarak uygulanacak hukuk bulunacaktır. MÖHUK’ta bu metod uygulanmaktadır. Hâkim,
akdin objektif unsurlarından yola çıkarak daha sıkı ilişkili bir hukuk bulursa o hukuku
uygulayacaktır. Bu hâkimin takdir yetkisiyle ilgilidir.
Sözleşmeden Doğan Borç İlişkilerinde Uygulanacak Hukuk (GENEL HÜKÜM)
MADDE 24 – (4) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan
ilişkiye, o sözleşmeyle en sıkı ilişkili olan hukuk uygulanır. Bu hukuk, karakteristik edim
borçlusunun, sözleşmenin kuruluşu sırasındaki mutad meskeni hukuku, ticarî veya meslekî
faaliyetler gereği kurulan sözleşmelerde karakteristik edim borçlusunun işyeri, bulunmadığı
takdirde yerleşim yeri hukuku, karakteristik edim borçlusunun birden çok işyeri varsa söz
konusu sözleşmeyle en sıkı ilişki içinde bulunan işyeri hukuku olarak kabul edilir. Ancak hâlin
bütün şartlarına göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme,
bu hukuka tâbi olur.
Objektif bağlama kuralı olarak en sıkı ilişkili ülke hukuku uygulanır. Bunun soyut bir karar
olmadığını göstermek için karineler getirilmiştir.
Öncelikle her bir akit tipinde ‘karakteristik edim’i bulmak gerekmektedir.
Karakteristik Edim: Tek tarafa borç yükleyen bir işlemde mesela bağış sözleşmesi gibi bir
işlemde, bağış yapacak olan tarafın edimidir.
ÖRN: Bir Alman firması, Antalya Belediyesine bir ambulans bağışladı ama bağışlamayı
yerine getirmedi. Bu tek tarafa borç yükleyen bir işlemdir. Bağışlamayı yapacak olan Alman
şirketinin edimi, karakteristik edimdir. Çünkü bağışlama edimi Alman firması tarafından
yerine getirilecektir. Bu yetmemektedir ayrıca karakteristik edim borçlusunun işyerini
bulmamız gerekmektedir. Alman firmanın işyeri Almanya’da olduğuna göre Alman
Hukukunu uygulamamız gerekmektedir.
Akitlerin çoğu iki tarafa borç yükler, bu nedenle de iki edimli olur.
ÖRN: Kira, satım akdi, istisna akdi vs.
İki tarafa borç yükleyen sözleşme varsa, para karşılığı yapılan edim karakteristik edimdir.
ÖRN: İstisna akdinde eseri yapanın edimi karakteristik edimdir.
ÖRN: Alman firması, Türk firmasıyla Suudi Arabistan’da inşaat yapmak üzere anahtar teslim
şartlı bir sözleşme yapmıştır. İnşaatı yapacak olan Türk firmasıdır. Dolayısıyla karakteristik
edim Türk firmasındadır. İşyeri Türkiye’de ise Türk Hukuku uygulanır.
Kefalet sözleşmesinde kefalet borcu altına girenin edimi, karz akdinde borcu verenin
edimi karakteristik edimdir.
Karakteristik edim borçlusunun sözleşmenin kurulduğu andaki mutad mesken hukuku ya da
ticari veya mesleki yahut ticari faaliyet gereği kurulan bir sözleşme varsa işyeri hukuku
uygulanır. İşyeri bulunamadığı takdirde yerleşim yeri hukuku; birden fazla işyeri varsa
sözleşme ile en sıkı ilişkisi olan işyeri hukuku uygulanır.
Bağlama konusu olarak karakteristik edimi bulup daha sonra uygun olan bağlama noktasını
bulmalıyız. Dolayısıyla bu MÖHUK m. 24/4 basamaklı bir kuraldır.
Ancak buna istisna getirilmiştir. Hâkim, karakteristik edim borçlusunun işyeri hukukunu
bulsa bile halin şartlarından anlaşıldığı üzere daha sıkı ilişkili bir hukuk bulursa onu uygular.
Bu, basamaklı bir kural değildir.
Akdin ifa yeri, akdin yapıldığı yer, akdin dili gibi akdin objektif unsurlarına dikkat edilerek
daha sıkı ilişkili olduğu bir hukukun bulunup bulunmadığı hâkim tarafından kontrol edilir.
Hâkim böyle bir hukuku bulması halinde de uygular.
Taraflar Alman, sözleşme Almanca yazılmış, Alman mahkemesi yetkili kılınmışsa bu
emareler doğrultusunda hâkim DAHA SIKI İLİŞKİLİ ÜLKE HUKUKUNU bulursa bu
hukuku (Alman Hukukunu) uygular.
Hâkim, karakteristik edimi bulsun bulmasın en sıkı ilişkili hukuku bulup uygulayabilecektir.
* Almanya’da yaşayan Türk ile Türkiye’de yaşayan Türk arabalarını trampa etmişlerse
burada karakteristik edimi nasıl bulacağız?
Bu olayda karakteristik edimi tespit etmemiz mümkün değildir, bu yüzden daha sıkı ilişkili
olan ülke hukuku hangisi ise o ülke hukuku uygulanacaktır.
Sözleşmeler için atıf kabul edilmemiştir. Sübjektif hukuk seçiminde de atıf kabul edilmez.
Bu, tarafların iradelerine aykırı bir durum olur. Tarafların seçtikleri hukukun başka bir
hukukun uygulanmasını emrettiğini bilebilmeleri mümkün değildir.
Genel işlem şartları, temerrüt, imkânsızlıklar, irade bozuklukları varsa bunların hepsi
sözleşme statüsüne (Sözleşmeye Uygulanan Hukuka) tabidir.
“Hukuki işlem ehliyeti, tarafların milli hukukuna tabidir.”
Genel işlem şartlarında hukuk seçimi olabilir, yetkili mahkeme olabilir.
MÖHUK m. 24 genel hükümdür, kanunda özel olarak düzenlenen özel akit tipi yoksa
MÖHUK m. 24 uygulanır.
* Borcun ifa yeri neresidir?
TBK m. 89, ifa yerini belirler. Taraflar zımni ya da açık olarak ifa yerini belirleyebilirler
ancak belirlememişlerse TBK m. 89 uygulanır.
B. İfa yeri
MADDE 89- Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine
bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır;
1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde,
2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde,
3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde, ifa
edilir.
Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının yerleşim
yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim
yerinde ifa edilebilir.
* Ayıplı mal varsa ne olur?
Ayıplı mal kontrolü, malın bulunduğu yerde yapılır.
Sözleşmenin geçerliliği, tabi oldukları hukuka tabidir. Yani taraflar hukuk seçmişlerse bu
hukuka tabi, seçmemişlerse objektif bağlama kuralına bakarak bulduğumuz hukuka tabidir.
Sözleşmenin şekli, şekle ilişkin genel hükme tabidir. (MÖHUK m. 7)
“Ehliyet kişinin milli hukukuna tabidir.”
Karma Sözleşmeler (Akitler) vardır. (Örneğin; Uçak Parası+Kahvaltı ya da Satış+Montaj
veya Gezi+Konaklama) Bunlarda tek bir hukuk uygulanır. Ama jointventure gibi şeylerde
birden fazla akit birleşmişse her bir sözleşmenin karakteristik özelliği bulunup tabi olduğu
hukuk ayrı ayrı tespit edilir ve her birine ayrı ayrı uygulanır. Jointventurenin, tüzelkişiliği
yoktur. (Jointventureye örnek olarak, metro yapımında kimi ray döşer, kimi kazar, kimi vagon
yapar gibi).
Özel Akit Tipleri
MÖHUK m. 24, genel bir hükümdür. Akit özel olarak düzenlenmemişse; özel olarak
düzenlenmiş akit tipi yoksa, özel akit tiplerindeki şartlar gerçekleşmemişse genel hüküm
(MÖHUK m. 24) uygulanır. Yani öncelikle sübjektif bağlama kuralı uygulanır, objektif
bağlama kuralına daha sonra bakılmakradır.
1) Taşınmazlara İlişkin Sözleşmeler
Taşınmazlara İlişkin Sözleşmeler
MADDE 25 – (1) Taşınmazlara veya onların kullanımına ilişkin sözleşmeler taşınmazın
bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.
Bu maddeye göre; bu konudaki sözleşme, taşınmazın bulunduğu yer hukukuna tabidir.
Taşınmazlarla ilgili tasarrufi işlemler ve taşınmazların şekli işlemleri için Lex Rei Sitae
(Taşınmazın Bulunduğu Yer Hukuku) uygulanır. Taşınmazlarla ilgili taahhüt işlemleri de
Lex Rei Sitae’ye tabidir. Sadece mülkiyetin devri değil, intifa hakkı devri, kiralama gibi
haklar da taşınmazın bulunduğu ülke hukukuna tabidir.
2) Tüketici Sözleşmeleri
Tüketici ve iş sözleşmelerinde, tüketici ile işçinin yani akitte zayıf olan tarafın korunması
amacı güdülmektedir.
Sosyal içerikli sözleşmede üç yaklaşım görülür:
a. Hukuk seçimini yasaklamak: Örneğin İsviçre Hukuku bunu, tüketici akitleri açısından
yapmıştır.
b. Objektif bağlama kuralının asgari koruma şartlarını muhafaza ederek hukuk seçimi:
Tüketicinin mutad meskeni hukukunun emredici hükümlerine aykırı olmamak şartıyla hukuk
seçimi yapılabilir. İsviçre’de iş akitlerinde bu söz konusudur.
c. Akitte zayıf tarafın lehine olan hükmün uygulanması: Roma II tüzüğü, akit dışı; haksız
fiil gibi borçlara ilişkindir. Roma I tüzüğü, AB tüzüğü ve bizim kanunumuz, bu yaklaşımı
benimsemektedir.
Tüketici Sözleşmeleri
MADDE 26 – (1) Meslekî veya ticarî olmayan amaçla mal veya hizmet ya da kredi
sağlanmasına yönelik tüketici sözleşmeleri, tüketicinin mutad meskeni hukukunun emredici
hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî koruma saklı kalmak kaydıyla, tarafların seçtikleri
hukuka tâbidir.
(2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olması hâlinde, tüketicinin mutad meskeni hukuku
uygulanır. Tüketicinin mutad meskeni hukukunun uygulanabilmesi için;
a) Sözleşme, tüketicinin mutad meskeninin bulunduğu ülkede, ona gönderilen özel bir davet
üzerine veya ilân sonucunda kurulmuş ve sözleşmenin kurulması için tüketici tarafından
yapılması gerekli hukukî fiiller bu ülkede yapılmış veya
b) Diğer taraf veya onun temsilcisi, tüketicinin siparişini bu ülkede almış veya
c) İlişkinin bir satım sözleşmesi olması hâlinde, satıcı tüketiciyi satın almaya ikna etmek
amacıyla bir gezi düzenlemiş ve tüketici de bu gezi ile bulunduğu ülkeden başka ülkeye gidip
siparişini orada vermiş, olmalıdır.
(3) İkinci fıkradaki şartlar altında yapılan tüketici sözleşmelerinin şekline, tüketicinin mutad
meskeni hukuku uygulanır.
(4) Bu madde, paket turlar hariç, taşıma sözleşmeleri ve tüketiciye hizmetin onun mutad
meskeninin bulunduğu ülkeden başka bir ülkede sağlanması zorunlu olan sözleşmelere
uygulanmaz.
Tüketici sözleşmeleri, MÖHUK m. 26/1’de tanımlanmıştır. Bu maddeye göre; ticari veya
mesleki bir amaç doğrultusunda olmamak şartıyla mal, hizmet veya kredi sağlanmasına
yönelik sözleşmelere tüketici sözleşmesi denir.
Tüketici malı, hizmeti, krediyi kendisine sağlamaktadır. Bu nedenle bir masa, bir sandalye
alabilmektedir. Ancak bin masa, bin sandalye alamamaktadır, çünkü bu ticari bir amacın
varlığına işaret etmektedir. Oysa tüketici sözleşmelerinde ticari amaç yoktur ve bu
sözleşmeler, kişisel amaçla yapılan sözleşmelerdir.
Tüketici sözleşmelerine ilişkin olarak tüketiciye sınırlı bir hukuk seçimi imkânı tanınmıştır.
Tüketicinin mutad meskeni hukuku, objektif bağlama kuralıdır. Bu hukukun sağladığı
asgari koruma saklı kalmak kaydıyla taraflar, kendi aralarında hukuk seçimi yapabilirler.
Tarafların seçtikleri hukuk, tüketicinin mutad mesken hukukundan daha avantajlıysa ve
tüketiciyi daha iyi korumaktaysa avantajlı olan hukuk yani seçilen hukuk uygulanır. Eğer
seçilen hukuk, daha az avantajlıysa veya seçilen hukukun hükümleri tüketicinin mutad
mesken hukukunun emredici hükümlerine aykırıysa ya da seçilen hukuk güç şartlar
getirmekteyse tüketicinin mutad mesken hukuku geçerli olacaktır. Bu durumda seçilen
hukuk, sadece tamamlayıcı hükümlere uygulanır; diğerlerine objektif bağlama kuralı
uygulanır.
Objektif bağlama kuralı MÖHUK m. 26/2’ye göre, tüketicinin mutad mesken hukukudur.
Çünkü tüketicinin en iyi bildiği hukuk kendi mutad mesken hukukudur.
MÖHUK m. 26/2 b. a, b, c; objektif bağlama kuralının uygulanmasının şartlarıdır:
Tüketici Sözleşmeleri
MADDE 26 – (2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olması hâlinde, tüketicinin mutad
meskeni hukuku uygulanır. Tüketicinin mutad meskeni hukukunun uygulanabilmesi için;
a) Sözleşme, tüketicinin mutad meskeninin bulunduğu ülkede, ona gönderilen özel bir davet
üzerine veya ilân sonucunda kurulmuş ve sözleşmenin kurulması için tüketici tarafından
yapılması gerekli hukukî fiiller bu ülkede yapılmış veya
b) Diğer taraf veya onun temsilcisi, tüketicinin siparişini bu ülkede almış veya
c) İlişkinin bir satım sözleşmesi olması hâlinde, satıcı tüketiciyi satın almaya ikna etmek
amacıyla bir gezi düzenlemiş ve tüketici de bu gezi ile bulunduğu ülkeden başka ülkeye gidip
siparişini orada vermiş, olmalıdır.
* Eğer taraflar hukuk seçimi yapmamışlarsa ve hizmet/mal/kredi, tüketicinin mutad
meskeninin bulunduğu yerde verilmekteyse, (MÖHUK m. 26/2’de bentler halinde sayılan
durumlar gerçekleşmişse); MÖHUK m. 26 uygulanmaktadır. Ancak taraflar hukuk seçimi
yapmamakla beraber hizmet/mal/kredi, tüketicinin mutad meskeninin bulunduğu yer dışında
verilmekteyse, (MÖHUK m. 26/2’de bentler halinde sayılan durumlar gerçekleşmemişse);
MÖHUK m. 26 uygulanmaz. Bu durumda, MÖHUK m. 24 (GENEL HÜKÜM) uygulanır.
* Tüketici, siparişini yurtdışında vermiş ama hizmet, tüketicinin mutad meskeninde
sunulmuşsa bu halde de MÖHUK m. 26 uygulanır.
* Taraflar, hukuk seçimi yapmamışlarsa objektif bağlama kuralı uygulanır. Objektif bağlama
kuralının uygulanması için malın veya hizmetin mutad meskende alınması gerekir.
Tüketici Sözleşmeleri
MADDE 26 – (3) İkinci fıkradaki şartlar altında yapılan tüketici sözleşmelerinin şekline,
tüketicinin mutad meskeni hukuku uygulanır.
Tüketici sözleşmelerinin şekli hakkında, tüketicinin mutad meskeni hukuku uygulanır.
Ancak bunun için MÖHUK m. 26/2’deki şartlar altında bir tüketici sözleşmesinin bulunması
gerekmektedir.
Tüketiciye hizmet başka ülkeden sağlanıyorsa MÖHUK m. 26 uygulanmaz. Taşıma
sözleşmesi hakkında MÖHUK m. 26 uygulanmaz.
Paket tur sözleşmelerini MÖHUK m. 26/4, tüketici sözleşmesi saymıştır yani buna da
MÖHUK m. 26 uygulanır.
Paket turda seyahat, konaklama vs. hepsine toptan tek bir fiyat ödenmektedir.
3) İş Sözleşmeleri
İş sözleşmeleri
MADDE 27 – (1) İş sözleşmeleri, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri
uyarınca sahip olacağı asgarî koruma saklı kalmak kaydıyla, tarafların seçtikleri hukuka
tâbidir.
(2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde iş sözleşmesine, işçinin işini mutad
olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır. İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması
hâlinde, bu işyeri mutad işyeri sayılmaz.
(3) İşçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede
yapması hâlinde iş sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.
(4) Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması
hâlinde sözleşmeye ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri yerine bu hukuk uygulanabilir.
MÖHUK m. 27’de bireysel iş sözleşmeleri kastedilmiştir. Toplu iş sözleşmeleri ile ilgili
zaten devletin doğrudan uygulanan normları mevcuttur. Özellikle bireysel iş sözleşmelerinde
işçiyi korumak ihtiyacı bulunmaktadır çünkü toplu iş sözleşmelerinde doğrudan uygulanan
normlarla devlet, işçiyi korumaktadır.
MÖHUK m. 27’de, hem sübjektif hem de objektif bağlama kuralı vardır. “Daha sıkı ilişkili
hukukun uygulanması” tüketici sözleşmesinde bulunmazken; MÖHUK m. 27/4 hükmü
dolayısıyla iş sözleşmelerinde yer aldığını görmekteyiz.
İş sözleşmeleri
MADDE 27 – (1) İş sözleşmeleri, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri
uyarınca sahip olacağı asgarî koruma saklı kalmak kaydıyla, tarafların seçtikleri hukuka
tâbidir.
MÖHUK m. 27/1’de sınırlı bir hukuk seçimi olduğunu görmekteyiz. Taraflar, bireysel iş
sözleşmesinde hukuk seçimi yapabilirler. Ancak bu hukuk seçiminin geçerli olması, seçilen
hukukun işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümlerinin sağladığı asgari korumanın
altında bir koruma sağlıyor olmamasını gerektirmektedir. Eğer asgari korumanın altında
kalırsa seçilen hukuk, sadece tamamlayıcı hükümlere (Tamamlayıcı olarak) uygulanır. Geri
kalana ise, objektif bağlama kuralı uygulanacaktır.
Objektif bağlama kuralı, işçinin işini mutad olarak yaptığı işyeri hukukudur. Mutad
işyeri; işçinin işini sürekli olarak yaptığı yerdir.
İşçi sözleşmeleri, en çok ILO sözleşmelerinde düzenlenmiştir.
İşçi, işini geçici olarak başka bir ülkede yapıyorsa yani işini o yerde yapıp esas işyerine
dönüyorsa mutad işyeri geçici olarak gittiği yer değildir, döndüğü işyeri; esas işyeridir.
ÖRN: Geçici olarak İzmir’e gelen bir İtalyan şirketinin çalışanın mutad işyeri, İtalya’dır.
Yani döndüğü yer, esas işyeridir.
İş sözleşmeleri
MADDE 27 – (3) İşçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı olarak
birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesi, işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke
hukukuna tâbidir.
Bu fıkrada işçi devamlı olarak çalışmak için başka başka ülkelere gitmektedir. Yalnız burada
dikkat edilmesi gereken husus işçi, gittiği bu ülkelerde devamlı olarak çalışmamaktadır.
ÖRN: Polonyalı muslukçu, Almanya’da iş yapıp Polonya’ya dönmüşse; Polonya Hukuku
uygulanır. Çünkü döndüğü işyeri, mutad işyeridir. Ama Polonyalı muslukçu, Almanya’da
sürekli muslukçuluk yapıyorsa Alman Hukuku uygulanır. Çünkü işverenin esas işyerinin
bulunduğu ülke hukuku uygulanır.
Bağbozumu döneminde üzümlerin toplaması için mevsimlik işçiler de vardır.
İş sözleşmeleri
MADDE 27 – (4) Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir
hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri yerine bu hukuk
uygulanabilir.
Halin şartlarına göre daha sıkı ilişkili bir hukuk mevcutsa hâkim, o hukuku uygulayabilir.
(Ferdiyetçi Metod)
İşçinin birden çok işvereni var ve bu işçi işini de değişik yerlerde yapmaktaysa, her işveren
için uygulanacak hukuk değişir.
Açık deniz, açık hava, hiçbir ülkenin hukuk alanına dâhil değildir. Bu nedenle adam uzayda
çalışıyorsa, işvereni hangi ülkedeyse o ülke hukuku uygulanır. (İşverenin Mutad Mesken
Hukuku)
İşçinin esas işyeri yoksa veya bulunamıyorsa, daha sıkı ilişkili olan ülke hukuku uygulanır.
4) Fikrî Mülkiyet Haklarına İlişkin Sözleşmeler
Dünya Fikri Mülkiyet Hakları Sözleşmesi (TRIPs) bulunmaktadır. Fikri mülkiyet hakları artık
hem fikri hem de sınaî hakları kapsamaktadır.
Fikrî mülkiyet haklarına ilişkin sözleşmeler
MADDE 28 – (1) Fikrî mülkiyet haklarına ilişkin sözleşmeler, tarafların seçtikleri hukuka
tâbidir.
(2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde sözleşmeden doğan ilişkiye, fikrî
mülkiyet hakkını veya onun kullanımını devreden tarafın sözleşmenin kuruluşu sırasındaki
işyeri, bulunmadığı takdirde, mutad meskeni hukuku uygulanır. Ancak hâlin bütün şartlarına
göre sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşme bu hukuka tâbi
olur.
(3) İşçinin, işi kapsamında ve işinin ifası sırasında meydana getirdiği fikrî ürünler üzerindeki
fikrî mülkiyet haklarıyla ilgili işçi ve işveren arasındaki sözleşmelere, iş sözleşmesinin tâbi
olduğu hukuk uygulanır.
Eşyalar üzerindeki ayni haklara ilişkin olan kısımda da fikri mülkiyet hakkına ilişkin bir
madde bulunmaktaydı. Bu maddeye göre (MÖHUK m. 23), fikri mülkiyete ilişkin haklar,
nerede koruma talep ediliyorsa o ülke hukuku uygulanır.
Fikrî Mülkiyete İlişkin Haklara Uygulanacak Hukuk
MADDE 23 – (1) Fikrî mülkiyete ilişkin haklar, hangi ülkenin hukukuna göre koruma talep
ediliyorsa o hukuka tâbidir.
(2) Taraflar, fikrî mülkiyet hakkının ihlâlinden doğan talepler hakkında, ihlâlden sonra
mahkemenin hukukunun uygulanmasını kararlaştırabilirler.
Fikri mülkiyet hakkına ilişkin sözleşmeler konusu eşya hukuku olan taahhütlerdir. Lisans
sözleşmesiyle fikri mülkiyet hakkı ya satılarak devredilir ya da kullanımı devredilir.
Sözleşmeler hukukunda ana prensibimiz -nitekim MÖHUK m. 28’de olduğu gibi- bir hukuk
seçimidir. (Sübjektif Bağlama Kuralı)
Tüketici ve iş sözleşmesinde hukuk seçimi sınırlıydı. Ancak fikri mülkiyete ilişkin
sözleşmelerdeki hukuk seçiminde ise böyle bir sınırlama bulunmamaktadır.
Sübjektif bağlama kuralının bulunmadığı durumlarda objektif bağlama kuralını bulmamız
gerekmektedir. Dolayısıyla bu noktada karakteristik edimi bulmamız gerekecektir.
Mesela patenti, markayı devreden kişinin edimi karakteristik edimdir. Karakteristik edim
borçlusu, lisans hakkını; markayı; patenti devreden kişidir. Patenti/Markayı/Lisans Hakkını
devreden kişinin işyeri veya mutad mesken hukuku uygulanır.
Fikri mülkiyet hakkının ayni hak olarak korunması, koruma yeri hukukuna yani Lex Loci
Protectia’ya tabidir. Bu durumda, MÖHUK m. 23 uygulanır. Ancak fikri mülkiyet hakkının
sözleşme ile korunması hususunda yani sözleşme ile hakkın devri veya kullanımının devri söz
konusuysa MÖHUK m. 28 uygulanır. Sadece sözleşme ile ilgili olan kısma MÖHUK m. 28
uygulanmaktadır.
Fikrî mülkiyet haklarına ilişkin sözleşmeler
MADDE 28 – (3) İşçinin, işi kapsamında ve işinin ifası sırasında meydana getirdiği fikrî
ürünler üzerindeki fikrî mülkiyet haklarıyla ilgili işçi ve işveren arasındaki sözleşmelere, iş
sözleşmesinin tâbi olduğu hukuk uygulanır.
Bu fıkra hükmüne göre işçi buluşlarına, iş sözleşmesinin tabi olduğu hukuk uygulanır. Bu
durumda işçi buluşlarında da daha sıkı ilişkili hukuk varsa hâkime takdir hakkı verilmiştir.
Hâkim dilerse bu hukuku da uygulayabilir. Sözleşmenin yapılışı, sona ermesi, ifası, fikri
mülkiyet haklarına ilişkin sözleşmelerin tabi olduğu hukuka tabidir.
Tasarrufi işlem ile taahhüt işlemi birbirinden farklıdır. Tasarrufi işlemlerde, MÖHUK m.
23 uygulanır. Buna göre de fikri mülkiyete ilişkin haklar koruma talep edilen yer hukukuna
tabidir. Yani fikri mülkiyet hakkının devredilip devredilmeyeceği, MÖHUK m. 23’e tabidir.
Taahhüt işlemlerinde ise, MÖHUK m. 28 uygulama alanı bulacaktır. Borçlandırıcı işlem
(Borç doğuran kısım) olan yani sözleşme ile ilgili olan kısım MÖHUK m. 28’e tabidir.
Sözleşmenin şekli konusunda hiçbir hüküm olmadığına göre genel şekil kuralına tabidir.
(MÖHUK m. 7)
Know How’lar; akit statüsüne tabidir.
İktisap ehliyeti; genel ehliyet kuralı uygulanır.
5) Eşyanın Taşınmasına İlişkin Sözleşmeler
Eşyanın taşınmasına ilişkin sözleşmeler
MADDE 29 – (1) Eşyanın taşınmasına ilişkin sözleşmeler tarafların seçtikleri hukuka tâbidir.
(2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde, sözleşmenin kuruluşu sırasında
taşıyıcının esas işyerinin bulunduğu ülke aynı zamanda yüklemenin veya boşaltmanın
yapıldığı ülke veya gönderenin esas işyerinin bulunduğu ülke ise bu ülkenin sözleşmeyle en
sıkı ilişkili olduğu kabul edilir ve sözleşmeye bu ülkenin hukuku uygulanır. Tek seferlik çarter
sözleşmeleri ve esas konusu eşya taşıma olan diğer sözleşmeler de bu madde hükümlerine
tâbidir.
(3) Hâlin bütün şartlarına göre eşyanın taşınmasına ilişkin sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir
hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye bu hukuk uygulanır.
Taşımada karakteristik edim burada taşıyıcının edimidir. Çünkü sigorta yaptıran, rizikoyu,
riski üzerine alan taşıyıcıdır.
Burada öncelikle taraflara hukuk seçimi imkânı tanınmıştır. Hukuk seçimi yapılmamışsa
objektif bağlama kuralı olarak taşıyıcının işyerinin mutad mesken hukuku uygulanır. Bu
hukukun uygulanabilmesi için sözleşmenin kurulduğu an taşıyıcının işyerinin ya yükleme ya
da boşaltma limanında olmalı veya gönderenin işyeri mutad meskeni olmalıdır.
Taşıyıcının işyeri Hamburg’da ise ve Hamburg boşaltma/yükleme limanıysa taşıyıcının işyeri
mutad mesken hukuku uygulanacaktır. Gönderen Hamburg’da oturuyor ve taşıyıcının esas
işyeri Hamburg’da ise, taşıyıcının işyeri mutad mesken hukuku uygulanır. Taşıyıcının
işyeri hukuku olan objektif bağlama kuralının uygulanması için, taşıyıcının işyeri ile bu 3
koşuldan birinin birleşmesi gerekir. Yani taşıyıcının işyeri ile ya yüklemenin, ya boşaltmanın
yapıldığı yerin, ya da gönderenin esas işyerinin birleşmesi gerekir.
Eğer bu koşullar gerçekleşmemiş ve birleşme olmamışsa MÖHUK m. 24’teki genel kurala
gidilir.
Tek seferlik Charter sözleşmesi veya esas konusu eşya taşımaya ilişkin diğer sözleşmelere de
MÖHUK m. 29 uygulanır.
Daha sıkı ilişkili olan hukukun uygulanması istisnaidir. Hâkime hukuk bulamayınca uygula
denilmemektedir, geniş takdir hakkı vermiştir. Hâkim isterse, daha sıkı ilişkili olan hukuku
direkt uygulayabilir ya da hiç uygulamayabilir.
Hukuk seçimi basamaklı bir bağlama kuralıdır.
Temsil Yetkisi
Temsil yetkisi
MADDE 30 – (1) Temsilci ile temsil olunan arasındaki hukukî ilişkiden doğan temsil yetkisi,
aralarındaki sözleşmeden doğan ilişkiye uygulanan hukuka tâbidir.
(2) Temsilcinin bir fiilinin, temsil olunanı üçüncü kişiye karşı taahhüt altına sokabilmesi için
aranan şartlara temsilcinin işyeri hukuku uygulanır. Temsilcinin işyeri bulunmadığı veya
üçüncü kişi tarafından bilinemediği veya yetkinin işyeri dışında kullanıldığı durumlarda
temsil yetkisi, yetkinin fiilen kullanıldığı ülke hukukuna tâbidir. Yetkisiz temsilde, temsilci ile
üçüncü kişi arasındaki ilişkiye de bu fıkra hükmü uygulanır.
(3) Temsilci ile temsil olunan arasında hizmet ilişkisi varsa ve temsilcinin bağımsız bir işyeri
yoksa temsil yetkisi, temsil olunanın işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.
Temsilde birbirinden farklı iki ilişki vardır:
1. Temsilci - Temsil Olunan Arasındaki İlişki: Avukatla vekâlet sözleşmesi yapan
müvekkil arasındaki ilişki örnektir. Uygulanacak hukuk vekalet sözleşmesine uygulanacak
hukuktur. Hizmet sözleşmesi de olabilir. Yazılı veya sözlü bir sözleşme bulunmaktadır.
Temsilci ile temsil olunan arasında sözleşme ilişkisi olmalıdır ve arasındaki ilişkiye
sözleşmesel hukuk uygulanır.
2. Temsilci - 3. Kişi Arasındaki İlişki: Temsilcinin üçüncü kişi ile yaptığı işlemin temsil
olunanı bağlayıp bağlamayacağı durumuna ilişkindir.
Burada karakteristik edim, temsilcinin edimidir. Temsilcinin işyeri hukuku uygulanır.
Temsilcinin işyeri yok, bilinmiyorsa fiilen iş yaptığı ülke hukuku uygulanır. Ama arada
sürekli bir ilişki varsa mesela temsilci sürekli temsil olunanın yanında çalışıyorsa işverenin
(Temsil Olunanın) işyeri hukuku uygulanır.
Temsilci, hizmet akdi ile çalışıyorsa yani temsilci ile temsil olunanın arasında bir iş akdi varsa
işverenin işyeri hukukuna tabi olacaktır.
Yetkisiz temsilde, temsil olunan sonradan icazet verirse işlem geçerli hale gelir. Dolayısıyla
kural olarak temsilcinin işyeri hukuku yani MÖHUK m. 30/2 uygulanır. İcazet verilmezse
işlem zaten geçersiz olacaktır.
Buradaki temsil, kanuni temsil değildir (Velayet, vesayet), akdi temsildir.
Doğrudan Uygulanan Kurallar (DUK)
MÖHUK m. 6’da yer alan doğrudan uygulanan normlar, Türk hukukunun doğrudan
uygulanan kurallarıdır.
Türk hukukunun doğrudan uygulanan kuralları
MADDE 6 – (1) Yetkili yabancı hukukun uygulandığı durumlarda, düzenleme amacı ve
uygulama alanı bakımından Türk hukukunun doğrudan uygulanan kurallarının kapsamına
giren hâllerde o kural uygulanır.
Doğrudan uygulanan kurallar
MADDE 31 – (1) Sözleşmeden doğan ilişkinin tâbi olduğu hukuk uygulanırken, sözleşmeyle
sıkı ilişkili olduğu takdirde üçüncü bir devletin hukukunun doğrudan uygulanan kurallarına
etki tanınabilir. Söz konusu kurallara etki tanımak ve uygulayıp uygulamamak konusunda bu
kuralların amacı, niteliği, muhtevası ve sonuçları dikkate alınır
MÖHUK m. 31’de ise, üçüncü bir devletin doğrudan uygulanan kurallarından
bahsedilmektedir.
DOĞRUDAN UYGULANAN KURALLAR
Türk Hukuku
Sözleşmeye Uygulanacak Hukuk
Taraflar sözleşmeye hangi devletin
hukukunun uygulanacağını
öngörmüşlerse o devletin DUK’ları
uygulanacaktır.
3. Devletin Doğrudan Uygulanan
Kuralları
*Üçüncü bir devletin DUK’u
sözleşme ile sıkı bir ilişki,
* Korunmaya değer, açıkça üstün bir
menfaat,
*3. devletin DUK’unun doğrudan
uygulanma iradesi olmalıdır.
ÖRN: A ile B arasında bir sözleşme yapılmıştır. Bu olayda üç adet hukuk bulunmaktadır. X,
Türk Hukuku; Y, sözleşmeye uygulanacak hukuk ve Z, tarihi mirasla ilgili uygulanacak
hukuktur. Z Hukukunun uygulanması için bu olayla bir bağlantısı olması gerekmektedir. Bir
tarihi eser kaçırılmış ve bu eser daha sonra satılmış ve eser hakkında sözleşme yapılmıştır.
Eser, Z Devletinindir. Dolayısıyla Z Devletinin A ile B arasındaki sözleşmeyle irtibatı
bulunmaktadır ve Z Devletinin doğrudan uygulanan kuralları bu olayda uygulanabilecektir.
Hâkim üçüncü bir devletin DUK’unu uygulamak zorunda değildir. Ancak sıkı bir ilişki varsa,
haklı çıkarı varsa yani gerekli görürse o zaman uygular.
Sözleşmeden Doğan İlişkinin Varlığı ve Maddi Geçerliliği
Sözleşmeden doğan ilişkinin varlığı ve maddî geçerliliği
MADDE 32 – (1) Sözleşmeden doğan ilişkinin veya bir hükmünün varlığı ve maddî
geçerliliği, sözleşmenin geçerli olması hâlinde hangi hukuk uygulanacaksa o hukuka tâbidir.
(2) Taraflardan birinin davranışına hüküm tanımanın, uygulanacak hukuka tâbi kılınmasının
hakkaniyete uygun olmayacağı hâlin şartlarından anlaşılırsa, irade beyanının varlığına,
rızası olmadığını iddia eden tarafın mutad meskeninin bulunduğu ülke hukuku uygulanır.
Tarafların aralarında yapmış oldukları sözleşmenin geçerli bir sözleşme mi olduğunu tespit
etmek için öncelikle “Sözleşme geçerli olsaydı hangi hukuk uygulanacaktı?” sorusunu
sormamız gerekmektedir. Dolayısıyla sözleşmenin esasına uygulanacak hukuka (Lex Causa)
bakmamız gerekmektedir. Sözleşmenin esasına uygulanacak hukuk MÖHUK m. 21
olabilir, tarafların seçtiği hukuk olabilir veya özel akit tipiyse o sözleşmeye uygulanacak
hukuk uygulanır.
İrade bozuklukları, imkânsızlıklar, cezai şart sözleşme statüsüne tabidir. Sözleşmenin ifası,
geçerliliği, feshi sözleşmesel statüye tabidir.
Sözleşmenin öncesinde bir taraf, kendi kusuru ile sözleşmenin yapılmasına engel olursa bir
tazminat sorumluluğu doğar. (Culpa In Contrahendo) Bizim kanunumuzda CIC diye açık
bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak “Sözleşmenin tabi olduğu hukuka tabidir.” diyebiliriz.
Ortada sözleşme olmadığı için sözleşmenin tabi olduğu hukuku tespit edemediğimiz
durumlarda haksız fiil ve hatta bazen sebepsiz zenginleşme kapsamına sokabiliriz.
Sözleşmenin kurulması aşamasında irade açıklamasında bulunulmaması halinde yani
rıza yokluğunda sukut ikrardan gelir mi?
Sözleşmeden doğan ilişkinin varlığı ve maddî geçerliliği
MADDE 32 –
(2) Taraflardan birinin davranışına hüküm tanımanın, uygulanacak hukuka tâbi kılınmasının
hakkaniyete uygun olmayacağı hâlin şartlarından anlaşılırsa, irade beyanının varlığına,
rızası olmadığını iddia eden tarafın mutad meskeninin bulunduğu ülke hukuku uygulanır.
MÖHUK m. 32/2’ye göre sukut ikrardan gelmemektedir. Bu halde sözleşmeye uygulanacak
hukuku uygulamamaktayız, onun yerine rızası bulunmayan tarafın mutad mesken
hukukunu uygulamamız gerekmektedir.
İfanın Gerçekleştirilme Biçimi ve Tedbirler
İfanın gerçekleştirilme biçimi ve tedbirler
MADDE 33 – (1) İfa sırasında gerçekleştirilen fiil ve işlemler ile malların korunmasına
ilişkin tedbirler konusunda bu işlem veya fiillerin yapıldığı veya tedbirin alındığı ülke hukuku
dikkate alınır.
Malların denetimi mesela malın ayıplı olup olmadığının tespiti ancak malın bulunduğu yerde
yapılabilecektir. İfa yeri ile malın bulunduğu yer aynı olabilmektedir. Hocaya göre ise ifanın
yapıldığı yer zaten malın bulunduğu yerdir. Dolayısıyla malların denetimi, ifanın fiilen
yapıldığı yer hukukuna tabidir. Bu yüzden buna ilişkin uyuşmazlıklar ifanın yapıldığı yer
hukukuna tabidir. Taraflar ifa yerini kararlaştırmazsa BK m. 89 uygulanır.
B. İfa yeri
MADDE 89- Borcun ifa yeri, tarafların açık veya örtülü iradelerine göre belirlenir. Aksine
bir anlaşma yoksa, aşağıdaki hükümler uygulanır;
1. Para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde,
2. Parça borçları, sözleşmenin kurulduğu sırada borç konusunun bulunduğu yerde,
3. Bunların dışındaki bütün borçlar, doğumları sırasında borçlunun yerleşim yerinde, ifa
edilir.
Alacaklının yerleşim yerinde ifası gereken bir borcun doğumundan sonra alacaklının yerleşim
yerini değiştirmesi sebebiyle ifa önemli ölçüde güçleşmişse borç, alacaklının önceki yerleşim
yerinde ifa edilebilir.
Haksız Fiil
Haksız fiiller
MADDE 34 – (1) Haksız fiilden doğan borçlar haksız fiilin işlendiği ülke hukukuna tâbidir.
(2) Haksız fiilin işlendiği yer ile zararın meydana geldiği yerin farklı ülkelerde olması
hâlinde, zararın meydana geldiği ülke hukuku uygulanır.
(3) Haksız fiilden doğan borç ilişkisinin başka bir ülke ile daha sıkı ilişkili olması hâlinde bu
ülke hukuku uygulanır.
(4) Haksız fiile veya sigorta sözleşmesine uygulanan hukuk imkân veriyorsa, zarar gören,
talebini doğrudan doğruya sorumlunun sigortacısına karşı ileri sürebilir.
(5) Taraflar, haksız fiilin meydana gelmesinden sonra uygulanacak hukuku açık olarak
seçebilirler
Kusursuz sorumluluk halleri de söz konusudur.
Haksız fiillerde, Lex Loci Delicti kuralı (Haksız Fiilin İka Yeri Kuralı) uygulanır.
Haksız fiilin ika yeri genellikle tesadüfîdir. Mesela Almanya’dan Türkiye’ye giden Türk,
Bulgaristan’da Türk vatandaşına çarparsa tesadüfî de olsa kazanın meydana geldiği yerin
hukuku uygulanmak zorundadır.
Haksız fiiller
MADDE 34 – (2) Haksız fiilin işlendiği yer ile zararın meydana geldiği yerin farklı ülkelerde
olması hâlinde, zararın meydana geldiği ülke hukuku uygulanır.
Eğer, haksız fiille zarar aynı yerde meydana geldiyse, haksız fiilin ika yeri kuralı
uygulanacaktır. Ancak mesafeliyse yani haksız fiille zarar farklı yerlerde meydana geldiyse,
MÖHUK m. 34/2 uygulanır. Bir bıçaklanma olayında fiil başka bir yerde, zarar başka bir
yerde meydana gelmişse Türk hukuku, zararın meydana geldiği hukuku esas almıştır.
Dolayısıyla bu tür durumlarda zararın meydana geldiği hukuk uygulanır.
Bizde haksız fiilin meydana geldiği ika yeri hukuku tercih edilmiştir. Hareket (Fiilin
İşlenmesi) ve sonuç farklı yerlerde gerçeklemişse sonucun olduğu (Zararın Gerçekleştiği)
yer hukuku uygulanır.
Mesafeli haksız fiillerde uygulanması tercih edilen üç çeşit hukuk bulunmaktadır:
Fiilin Yapıldığı Yer Hukuku,
Zararın Meydana Geldiği Yer Hukuku,
Mağdurun En Lehine Olan Hukuk
Roma II Tüzüğünde önce sonucun yani zararın meydana geldiği yer hukukunun
uygulanacağı öngörülmüştür. Mağdurun en lehine olan hukukun uygulanması gerektiği
ATAD tarafından kabul görmüştür. Bizim kanunumuzda daha sıkı ilişkili hukukun
uygulanacağına yönelik bir hüküm bulunmamaktadır. Ama sıkı bağlantılar olan bir hukuk
mevcutsa hâkim, daha sıkı ilişkili olan hukuku uygulayabilir. Örneğin, Almanya’dan yola
çıkan Türk vatandaşı ile Türkiye’den yola çıkan Türk vatandaşı Bulgaristan’da çarpışıyor ve
hatır yolcusu olan Türk vatandaşı da ölüyor. Bulgaristan Hukuku uygulanacağına daha sıkı
ilişkili Türk Hukukunu hâkim uygulayabilir.
Haksız fiiller
MADDE 34 – (4) Haksız fiile veya sigorta sözleşmesine uygulanan hukuk imkân veriyorsa,
zarar gören, talebini doğrudan doğruya sorumlunun sigortacısına karşı ileri sürebilir.
Haksız fiile veya sigorta sözleşmesine uygulanacak hukuk imkân veriyorsa zarar gören,
doğrudan sigortacıya dava açıp ondan tazminat isteyebilir.
Haksız fiiller
MADDE 34 – (5) Taraflar, haksız fiilin meydana gelmesinden sonra uygulanacak hukuku
açık olarak seçebilirler
Burada da hukuk seçimi imkânı tanınmıştır. Ama hukuk seçimi açık yapılmalıdır.
Trafik kazaları ile ilgili LAHEY, denizde çatma ile ilgili BRÜKSEL sözleşmeleri
bulunmaktadır. Bunlar, uluslararası haksız fiil ile ilgili hükümler içermektedir.
Mesela, trenin kıvılcımları, sınır bölgesindeki ekinleri yanmasına sebep olmuş olabilir.
Kolombiya kulesindeki memurun hatası yüzünden uçak okyanusa düşebilir. Melbourne’a
giden gemide tayfa denize düşmüş olabilir.
Akit statüsü ile haksız fiil statüsü aynı anda yarışabilmektedir.
ÖRN: Bir tren bileti alındığında biletin bavulun kaybolmasına vs. yönelik arkasında bir
hüküm vardır. Bu sözleşmesel bir hükümdür. Trenin kaza yapması durumunda haksız fiil
hükümlerini mi yoksa bilet arkasındaki sözleşme hükümlerini mi uygulayacağız?
Bir hizmet söz konusu olduğu için sözleşme hükümleri uygulanmalıdır. Çünkü tren
işletmecisi ile yolcu, hizmet veren ile alan gibidir. Ancak hâkim, daha sıkı bir ilişki varsa
daha lehe olan kanunu da uygulayabilir.
Kişilik Haklarının İhlalinde Sorumluluk
Kişilik haklarının ihlâlinde sorumluluk
MADDE 35 – (1) Kişilik haklarının, basın, radyo, televizyon gibi medya yoluyla, internet
veya diğer kitle iletişim araçları ile ihlâlinden doğan taleplere, zarar görenin seçimine göre;
a) Zarar veren, zararın bu ülkede meydana geleceğini bilecek durumda ise zarar görenin
mutad meskeni hukuku,
b) Zarar verenin işyeri veya mutad meskeninin bulunduğu ülke hukuku veya
c) Zarar veren, zararın bu ülkede meydana geleceğini bilecek durumda ise zararın meydana
geldiği ülke hukuku, uygulanır.
(2) Kişilik haklarının ihlâlinde cevap hakkı, süreli yayınlarda, münhasıran baskının yapıldığı
ya da programın yayınlandığı ülke hukukuna tâbidir.
(3) Maddenin birinci fıkrası, kişisel verilerin işlenmesi veya kişisel veriler hakkında bilgi
alma hakkının sınırlandırılması yolu ile kişiliğin ihlâl edilmesinden doğan taleplere de
uygulanır.
Kişilik hakları basın, radyo, TV, internet vs. yoluyla ihlal edilmeye müsaittir. Haksız fiillere
ilişkin olarak genel bir hüküm bulunmaktadır. Ancak kişilik haklarına ilişkin bir sorunu genel
hükümle çözmek mümkün değildir. Mesela X devletindeki bir kişinin Y devletinde çıplak
fotoğrafı TV’de veya gazetede vs. yayınlanabilir ya da bu yollardan biriyle kişiye hakaret
edilebilir. Yani X devletindeki bir yayın, Y devletindeki birinin haklarını ihlal edebilir. Alıcı
sayısı belirsiz olduğu için genel hüküm yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle özel hükümlerin de
bulunması gerekmektedir.
Kişilik haklarının ihlâlinde sorumluluk
MADDE 35 – (1) Kişilik haklarının, basın, radyo, televizyon gibi medya yoluyla, internet
veya diğer kitle iletişim araçları ile ihlâlinden doğan taleplere, zarar görenin seçimine göre;
a) Zarar veren, zararın bu ülkede meydana geleceğini bilecek durumda ise zarar görenin
mutad meskeni hukuku,
b) Zarar verenin işyeri veya mutad meskeninin bulunduğu ülke hukuku veya
c) Zarar veren, zararın bu ülkede meydana geleceğini bilecek durumda ise zararın meydana
geldiği ülke hukuku, uygulanır.
MÖHUK m. 35/1, seçim hakkını zarar görene (Mağdura) bırakmaktadır. Çünkü burada
korunması gereken mağdurdur.
Zarar gören,
 Kendi mutad mesken hukukunu,
 Zarar verenin mutad mesken veya işyeri hukukunu,
 Zararın meydana geldiği ülke hukukunu seçebilir.
Zarar görenin mutad mesken hukukunun uygulanması için zarar verenin zararın, zarar
görenin mutad meskeninde gerçekleşeceğini bilmesi, öngörmesi gerekir. Aksi takdirde bu
hukuk uygulanmaz. Görüldüğü gibi burada mağdurun menfaatinin yanında failin menfaati de
korunmaktadır.
Zarar verenin mutad mesken veya işyeri hukukunu hiçbir şarta bağlanmadan seçebilir.
Zararın meydana geldiği ülke hukukunun uygulanabilmesi için zarar verenin, zararın
burada meydana geleceğini bilebilecek durumda olması gerekir.
Kişilik haklarının ihlâlinde sorumluluk
MADDE 35 – (2) Kişilik haklarının ihlâlinde cevap hakkı, süreli yayınlarda, münhasıran
baskının yapıldığı ya da programın yayınlandığı ülke hukukuna tâbidir.
MÖHUK m. 35/2, sürekli yayınlarda cevap hakkını düzenlemektedir. Cevap hakkı; tekzip
yani daha önceden yapılan bir açıklamanın doğru olanını verme şeklinde veya doğrudan
cevap verilerek yapılabilir. Cevabın yayınlanması açısından cevap hakkı konusunda baskının
veya TV programının yayınlandığı yer hukuku uygulanır. Çünkü bu hukuk, hem zarar
verenin hem de zarar görenin bildiği hukuktur. Bu şekilde zarar verenin ve görenin
menfaatleri korunmuş olmkatadır.
Kişilik haklarının ihlâlinde sorumluluk
MADDE 35 – (3) Maddenin birinci fıkrası, kişisel verilerin işlenmesi veya kişisel veriler
hakkında bilgi alma hakkının sınırlandırılması yolu ile kişiliğin ihlâl edilmesinden doğan
taleplere de uygulanır.
Kişisel veriler, mail adresine girilip ekleme çıkarma yapılması da MÖHUK m. 35/1’e tabidir.
Yani uygulanacak hukuk zarar görenin, belli koşullar altındaki seçimine bağlıdır.
Kişilik hakları; kişinin adı, özel hayatı, vücut bütünlüğü, ruh sağılığı manevi şahsiyeti vs.
dir. Bunlara yönelik aykırı davranışlar kişilik hakları ihlalini oluşturmaktadır.
Bir de kişisel verilerin korunması meselesi vardır. Kişisel verilerin korunması hakkında bizim
bir mevzuatımız bulunmamaktadır ama AB’de mevcuttur. İnternette kullandığın şifreler vb.
kişisel veri kapsamındadır. Bu kişisel verilerin başka kişilerce değiştirilmesi, çıkarılması, elde
edilmesi, yok edilmesi, 3. kişilere gönderilmesi bilgi edinme hakkının sınırlarını teşkil
etmektedir. Özel telefonun dinlenmesi de böyledir.
İmalatçının Sorumluluğu
İmalâtçının sözleşme dışı sorumluluğu
MADDE 36 – (1) İmal edilen şeylerin sebep olduğu zarardan doğan sorumluluğa, zarar
görenin seçimine göre, zarar verenin mutad meskeni veya işyeri hukuku ya da imal edilen
şeyin iktisap edildiği ülke hukuku uygulanır. İktisap yeri hukukunun uygulanabilmesi için
zarar verenin, mamulün o ülkeye rızası dışında sokulduğunu ispat edememiş olması gerekir.
İmalatçının sorumluluğu ile ilgili bu madde, imal edilen şeylerin sebep olduğu zararlardan
sorumlulukta uygulanmaktadır. Zarar görenin seçimine göre;
1. Zarar verenin mutad mesken hukuku veya işyeri hukuku ya da
2. İmal edilen şeyin iktisap edildiği yer hukuku uygulanabilir. Ancak bu hal zarar verenin
malın satıldığı ülkeye istemi dışında sokulduğunu ispat edemediği takdirde uygulanır.
İspat ettiği durumda ilk hal uygulanır.
ÖRN: Avusturya’da imal edilen bir lastiği B, Almanya’da satın almıştır. Dolayısıyla ya
iktisap edildiği yer olan Alman Hukuku ya da imal edilen ülke hukuku olan Avusturya
Hukuku uygulanır. Hangi hukukun uygulanacağı, zarar görenin seçimine bağlıdır.
Benzer konular Roma II Tüzüğü ve imal edilen şeylerden sorumluluğa ilişkin 73 tarihli
LAHEY sözleşmesinde vardır. LAHEY’e Türkiye taraf değildir.
Bu maddenin uygulanabilmesi için illa zararın gerçekleşmesi gerekmemektedir. Yani mevcut
bir zarar olması şart değildir, öngörülebilir veya devam eden ya da potansiyel bir zarar da
olabilir. Mesela bozuk lastikle yola çıkılmış ama fren yapıp araç durdurularak kaza
yapılmamıştır. Yani zarar önlenmiştir. Ama lastik bozuk olduğu için MÖHUK m. 36
uygulanır. (Öngörülen Zarar) Diğer bir misal, bozuk konserve alınmış ama yenilmemiş,
yenilseydi zehirlenme gerçekleşecekti. Bu halde de mevcut zarar yok ama MÖHUK m. 36
uygulanır.
Haksız Rekabet
Haksız rekabet
MADDE 37 – (1) Haksız rekabetten doğan talepler, haksız rekabet sebebiyle piyasası
doğrudan etkilenen ülke hukukuna tâbidir.
(2) Haksız rekabet sonucunda zarar görenin münhasıran işletmesine ilişkin menfaatleri ihlâl
edilmişse, söz konusu işletmenin işyerinin bulunduğu ülke hukuku uygulanır.
Haksız rekabette, bir müessese/tacir; bir başkasına, haksız bir fiille zarar vermektedir. Zarar
ile haksız fiil arasında illiyet bağı olmalıdır. Kusur da aranır.
ÖRN: ‘Varan’ otobüs firması varken, ‘Aran’ otobüs firmasının çıkarılması haksız rekabettir.
Çünkü bu yeni firma Varan’ın ününden, adından faydalanmıştır. Bu durum, Aran firmasının
haksız rekabet yaptığını göstermektedir. (Koç-Hakiki Koç gibi)
Eczanenin dibine başka eczane açılması da bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Haksız rekabette ve rekabetin engellenmesinde uygulanacak hukuk bakımından fark
bulunmamaktadır.
Haksız rekabette etkilenen bir piyasa vardır. Ya tüm piyasa ya da tek bir firma veya marka
etkilenmektedir. Eğer etkilenen tüm piyasaysa, piyasası doğrudan etkilenen ülke hukuku;
tek bir firmaysa, işletmenin işyerinin bulunduğu yer hukuku; firmanın bulunduğu ülke
hukuku uygulanır.
ÖRN: Bir ülkede et üreticileri, “Bütün tavuk ürünlerinde kuş gribi vardır. Tavuk
alamayınız!” diye yalan uyarı, haber yaptığı takdirde bundan tüm piyasa; tüm tavukçular
etkilenir. Dolayısıyla burada piyasası etkilenen ülkenin hukuku uygulanır.
ÖRN: Piyasada belli bir marka sucukta deli dana olduğuna ya da bu marka sucukların at
etinden yapıldığına dair yalan bir haber yapılırsa bundan tüm piyasa değil; sadece o marka, o
firma etkilenir. Bu halde o firmanın bulunduğu ülke hukuku uygulanır.
Rekabetin Engellenmesi
Rekabetin engellenmesi
MADDE 38 – (1) Rekabetin engellenmesinden doğan talepler, bu engellemeden doğrudan
etkilenen piyasanın bulunduğu ülkenin hukukuna tâbidir.
(2) Türkiye’de rekabetin engellenmesine yabancı hukuk uygulanan hâllerde, Türk hukuku
uygulansaydı verilecek tazminattan daha fazla tazminata hükmedilemez.
Rekabetin Engellenmesi: Şirket birleşmeleri suretiyle şirketlerin pazar fiyatlarını
belirlemesi, kendinden küçük firmaların pazara girmelerini engellenmesi, kartel
oluşturulmasıdır. Rekabetin engellenmesini önlemek için rekabetin korunması hakkında
kanun vardır.
Rekabetin engellenmesinde, engellemeden doğrudan etkilenen piyasanın bulunduğu ülke
hukuku uygulanmaktadır. Burada belli bir firmanın etkilenmesi söz konusu değildir. Bu
yüzden sadece piyasanın bulunduğu ülke hukuku uygulanmaktadır.
Rekabetin engellenmesi
MADDE 38 – (2) Türkiye’de rekabetin engellenmesine yabancı hukuk uygulanan hâllerde,
Türk hukuku uygulansaydı verilecek tazminattan daha fazla tazminata hükmedilemez.
MÖHUK m. 38/2, aşırı tazminat taleplerini önlemek için üst sınır getirmiştir. Türkiye’de
yabancı ülke hukuku uygulanan hallerde, Türk Hukuku uygulanması halinde verilecek olan
tazminattan fazlasına hükmedilememektedir.
Sebepsiz Zenginleşme
Sebepsiz zenginleşme
MADDE 39 – (1) Sebepsiz zenginleşmeden doğan talepler, zenginleşmeye sebep olan mevcut
veya mevcut olduğu iddia edilen hukukî ilişkiye uygulanan hukuka tâbidir. Diğer hâllerde
sebepsiz zenginleşmeye, zenginleşmenin gerçekleştiği ülke hukuku uygulanır.
(2) Taraflar, sebepsiz zenginleşmenin meydana gelmesinden sonra, uygulanacak hukuku açık
olarak seçebilirler.
Sebepsiz Zenginleşme: Bir kişinin malvarlığının diğer tarafın aleyhine; zararına, haksız bir
şekilde sebepsiz olarak artması ve buna karşın diğer tarafın malvarlığının azalmasıdır.
Sebepsiz zenginleşme, akdi bir ilişkiye dayanabileceği gibi dayanmayadabilir.
ÖRN: Bir tacir, Marsilya’dan gemiye 10 ton demir yüklemesi gerekirken 20 ton demir
yüklemiştir. 10 tonun parasını ödemiş ancak 20 tonluk mal almıştır. Bu akdi ilişkiye dayalı
sebepsiz zenginleşmedir. Eğer sebepsiz zenginleşme sözleşmeye dayanıyorsa; sözleşme
statüsü yani akde uygulanacak hukuk sebepsiz zenginleşmeye de uygulanır.
ÖRN: A, parasını kendi hesabına yatırmak için bankaya gittiğinde, bankadaki memur
yanlışlıkla bu parayı A’nın hesabı yerine B’nin hesabına yatırmıştır. İşte buradaki sebepsiz
zenginleşme akdi ilişkiye dayanmamaktadır. Eğer sebepsiz zenginleşme akdi ilişkiye
dayanmıyorsa; hukuki ilişkiye uygulanan hukuka tabidir.
ÖRN: Türkiye’de biçilen buğdayın rüzgârla Yunanistan’daki adamın çiftliğine gitmesi ya da
Trakya sınırındaki hayvanların sınırın diğer yanındaki çiftliğe geçmesi gibi karışma
hallerinde; zenginleşmenin meydana geldiği yer hukuku uygulanır.
MÖHUK m. 39/2’de, olaydan sonra açık hukuk seçimine imkân tanınmıştır.
Sadece mevcut değil mevcut olduğu iddia edilen ilişki varsa o da mevcut olduğu iddia edilen
ilişkinin tabi olduğu hukuka tabidir.
MİLLETLERARASI USUL HUKUKU
Burada yabancı unsurlu olaylardaki yargılama hukukunu göreceğiz. Hâkim, önüne gelen bir
davada öncelikle Türk mahkemesinin yetkili olup olmadığına bakar. Türk mahkemesi
yetkiliyse, uygulanacak hukuku saptar. Yargılama hukuku, daha ziyade şekil ve usule ilişkin
konuları kapsamaktadır. Milletlerarası usul hukukunda, Lex fori (Hâkimin Hukuku)
geçerlidir. Deliller, şahitlerin dinlenmesi, şahitlikten kaçınma nedenleri, hâkimin bilirkişi
tayini vs. lex foriye tabidir. Usul hukuku kuralları, hem çok karakterlidir hem de herkese, her
davaya uygulanır.
Bir konunun usul hukukuna mı maddi hukuka mı girdiğini nasıl tespit ederiz?
Vasıflandırma yapılarak tespit edilebilmektedir. Mesela zamanaşımı bizde maddi hukuka
İngiliz Hukukunda ise, usul hukukunun kapsamındadır.
Yargı Hakkı
Usul hukukunda karşımıza çıkan ilk konu yargı hakkıdır. Bir devletin mahkemelerinin yargı
hakkını kullanıp kullanamayacağı uluslararası kamu hukukunca belirlenir. Buna göre yargı
hakkını belirledikten sonra devletin kendi ülkesinde yargı hakkı olup olmadığı uluslararası
hukukça belirlenir. Bu yargı hakkının istisnalarını da uluslararası hukuk belirler. Türk
mahkemesinin yabancı unsurlu bir davada yargı yetkisi var mı yok mu milletlerarası hukuk
belirlemektedir.
Yargı hakkı belirlendikten sonra devletin ülkesinde yargı hakkını kullanabilmesi ise
milletlerarası yargı yetkisini belirler. Türk mahkemelerinin, yabancı unsurlu bir olayda;
milletlerarası bir davada yargı yetkisi var mı? diye bakılmaktadır.
Devletin yargı hakkını kendi ülkesinin iç hukukuna göre belirlemesinin ilk istisna; diplomatik
dokunulmazlığa sahip olan kişileri, devletlerin yargılayamamasıdır.
Kapitülasyonlar zamanında da istisnalar bulunmaktaydı. Biz, yabancıları kendi
mahkememizde yargılayamıyorduk, kendi mahkemelerinde; konsolosluk mahkemelerinde
yargılanıyorlardı.
Yargı Hakkı ile Yargı Yetkisinin Farkı
1. Yargı Hakkı
a) Milletlerarası kamu hukukundan kaynaklanmaktadır.
b) Yargı hakkı, milletlerarası hukuk tanıdığı sürece vardır.
c) Yargı hakkı, dava şartlarındandır; hâkim, resen gözetir.
2. Yargı Yetkisi
a) Devletlerin iç hukukundan kaynaklanmaktadır.
b) Yargı yetkisini, devletler serbestçe belirler.
c) Yargı yetkisi ise ilk itirazlardandır.
Türk mahkemesinin yargı yetkisini ve yabancı mahkemelerin karalarının Türkiye’de
tanınması ve tenfizi ile yabancı hakem kararlarının Türkiye’de tanınması ve tenfizini
göreceğiz. Bunun dışındaki tüm konular lex foriye tabidir.
Milletlerarası yargı yetkisinin tayininde iki farklı görüş vardır:
Yabancı unsurlu olaylar için,
1) Bazı devletler, yabancı unsurlu davalar için ayrı kurallar belirlemektedirler.
2) Bazı devletler ise mahkemelerin milletlerarası yetkisini belirlerken iç hukuka gönderme
yapmaktadırlar. Yani iç hukukta yetkili mahkeme varsa bu mahkeme aynı zamanda
milletlerarası yargı yetkisine de sahiptir. Bizim kanunumuz da bunu benimsemiştir.
Milletlerarası yetki
MADDE 40 – (1) Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki
kuralları tayin eder.
MÖHUK m. 40, genel kuraldır. Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini iç hukukun yer
itibariyle yetki kuralları belirlemektedir. Usul Kanunu, TMK, TTK, İşK’da özel yetki
kuralları vardır.
İç Yetki: Bir dava için belirli bir devletin mahkemelerinden hangisinin yetkili olduğuna dair
yetki çeşididir. İç hukukta yetkili bir mahkeme varsa bu mahkeme milletlerarası hukukta da
yetkilidir. Yani yabancı unsurlu davaya da bakabilmektedir.
Türk mahkemesinin milletlerarası yargı yetkisi, doğrudan yargı yetkisidir. Çünkü bir Türk
mahkemesi iç hukukta yetkiliyse bu mahkeme milletlerarası bir yetkiye de sahiptir. Yani
yabancı unsurlu bir olaya/davaya da bakabilir; o davada da yetkilidir.
Dolaylı Yetki: Yabancı mahkeme kararlarının Türk mahkemesinden tanınması ve tenfizi
istenirse Türk mahkemesinin, yabancı mahkemenin (İlk Mahkemenin) bu davaya bakmaya
yetkili olup olmadığını incelemesidir. Bizde dolaylı yetki yoktur; böyle bir inceleme
yapılmamaktadır.
Prensip MÖHUK m. 40 olmakla birlikte kanunumuzun istisnaen, özel olarak düzenlediği
yetkili mahkemeler de vardır. Eğer özel olarak düzenlenen bir mahkeme varsa ona
gidilmektedir; MÖHUK m. 40’a bakılmamaktadır.
Tüm usul kuralları, lex foriye tabidir. Ama taraf ve dava ehliyeti MÖHUK m. 9’a yani
tarafların milli hukukuna tabidir. İspat hukuku da lex foriye tabidir.
MÖHUK m. 40 nedeniyle iç hukukumuzdaki düzenlemelere bakmamız gerekmektedir.
Dolayısıyla HMK’daki yetki kurallarını burada anlatacağız.
Genel yetkili mahkeme (HMK)
MADDE 6- (1) Genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı
tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.
Türkiye’de yerleşim yerinin bulunmaması hâlinde yetki (HMK)
MADDE 9- (1) Türkiye’de yerleşim yeri bulunmayanlar hakkında genel yetkili
mahkeme, davalının Türkiye’dekimutad meskeninin bulunduğu yer mahkemesidir. Ancak,
diğer özel yetki hâlleri saklı kalmak üzere, malvarlığı haklarına ilişkin dava, uyuşmazlık
konusu malvarlığı unsurunun bulunduğu yerde de açılabilir.
Genel yetkili mahkeme HMK m. 6’da düzenlenmiştir; davalının yerleşim yeri (İkametgâh)
mahkemesidir. Davalının yerleşim yeri Türkiye’deyse yabancı unsurlu olayda, Türkiye’de
dava açılabilir. HMK m. 9’a göre; davalının yerleşim yeri yoksa, davalının mutad meskeni
Türkiye’de ise Türk mahkemesinde dava açılabilir.
Tarafların daha sıkı ilişkili olduğu bir mahkeme varsa o mahkeme davaya bakabilmektedir.
Buna, aşkın yetki denilmektedir. Aşkın yetki, aslında dava ile çok da sıkı ilgisi olmayan bir
mahkeme kararının tanınması ve tenfizinde karşımıza çıkmaktadır. Davaya pek sıkı bağlantısı
olmayan bir mahkeme bakmışsa, daha sıkı yetkili mahkeme yetkisizlik kararı verebilmektedir.
Bizim hukukumuzda böyle bir şey yoktur. Malvarlığına ilişkin davalarda, sırf malvarlığının
bir ülkede bulunması nedeniyle malvarlığının bulunduğu ülkenin mahkemesine yetki
verilmesi aşkın yetkiye örnektir.
ÖRN: Hiç ilgisi olmayan bir dava hakkında Almanya’da karar verilmiş, kararın Türkiye’de
tanınması ve tenfizi istendiği takdirde bu istek, Almanya’nın olayla sıkı ilişkisi olmaması
sebebiyle Türkiye tarafından reddedilebilir.
Sözleşmeden doğan davalarda yetki (HMK)
MADDE 10- (1) Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de
açılabilir.
Mirastan doğan davalarda yetki (HMK)
MADDE 11- (1) Aşağıdaki davalarda, ölen kimsenin son yerleşim yeri mahkemesi kesin
yetkilidir:
a) Terekenin paylaşılmasına, yapılan paylaşma sözleşmesinin geçersizliğine, ölüme bağlı
tasarrufların iptali ve tenkisine, miras sebebiyle istihkaka ilişkin davalar ile mirasçılar
arasında terekenin yönetiminden kaynaklanan davalar.
b) Terekenin kesin paylaşımına kadar mirasçılara karşı açılacak tüm davalar.
(2) Terekede bulunan bir mal hakkında açılmak istenen istihkak davası, terekenin yazımı ve
tespiti zamanında mal nerede bulunuyorsa, orada da açılabilir.
(3) Mirasçılık belgesinin iptali ve yeni mirasçılık belgesi verilmesine ilişkin davalarda,
mirasçıların her birinin oturduğu yer mahkemesi de yetkilidir.
Miras davaları (MÖHUK)
MADDE 43 – (1) Mirasa ilişkin davalar ölenin Türkiye'deki son yerleşim yeri mahkemesinde,
son yerleşim yerinin Türkiye'de olmaması hâlinde terekeye dâhil malların bulunduğu yer
mahkemesinde görülür.
HMK m. 10’a göre; sözleşmeden doğan davalar sözleşmenin ifa yeri mahkemesinde de
açılabilir. Bu mahkemenin yetkisi seçimliktir.
HMK m. 11’a göre; mirastan doğan davalar, ölenin son yerleşim yeri mahkemesinde açılır.
HMK’ya göre bu mahkeme kesin yetkilidir. Ama uluslararası özel hukuka göre bu mahkeme
kesin yetkili değildir. Çünkü MÖHUK özel bir hüküm getirerek özel yetki vermiştir.
Dolayısıyla özel bir yetki varken HMK’daki kuralı uygulayamamaktayız. Bu mahkeme iç
hukukta kesin yetkilidir, uluslararası özel hukuk açısından ise münhasır yetkilidir. Yani iç
hukukta kesin yetkili kılınan bir mahkeme uluslararası özel hukuk açısından kesin yetkili
olmayabilmektedir.
Taşınmazın aynından doğan davalarda yetki (HMK)
MADDE 12- (1) Taşınmaz üzerindeki ayni hakka ilişkin veya ayni hak sahipliğinde
değişikliğe yol açabilecek davalar ile taşınmazın zilyetliğine yahut alıkoyma hakkına ilişkin
davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi kesin yetkilidir.
(2) İrtifak haklarına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer
mahkemesinde açılır.
(3) Bu davalar, birden fazla taşınmaza ilişkinse, taşınmazlardan birinin bulunduğu yerde,
diğerleri hakkında da açılabilir.
HMK m. 12’ye göre; taşınmazın aynından doğan davalar taşınmazın bulunduğu yer
hukukuna tabidir. Bu mahkeme, iç hukuk bakımından da uluslararası özel hukuk bakımından
da kesin yetkilidir.
Haksız fiilden doğan davalarda yetki (HMK)
MADDE 16- (1) Haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana
geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi
de yetkilidir.
HMK m. 16’ya göre; haksız fiilde haksız fiilin ika yeri mahkemesi de yetkilidir.
Dava şartları (HMK)
MADDE 114- (1) Dava şartları şunlardır:
a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.
b) Yargı yolunun caiz olması.
c) Mahkemenin görevli olması.
ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili bulunması.
d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu
hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.
e) Dava takip yetkisine sahip olunması.
f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve
usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması.
g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış olması.
ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin yerine getirilmesi.
h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.
ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.
i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması.
(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır.
Yeni HMK dava şartlarını tek tek saymıştır. HMK m. 114’e göre; teminat, kesin yetki, görev
vs. dava şartıdır. Bu madde ile derdestlik (HMK m. 114/1 b. ı), dava şartı olmuştur.
Konusu (HMK)
MADDE 116- (1) İlk itirazlar aşağıdakilerden ibarettir:
a) Kesin yetki kuralının bulunmadığı hâllerde yetki itirazı.
b) Uyuşmazlığın tahkim yoluyla çözümlenmesi gerektiği itirazı.
c) İş bölümü itirazı.
Yetki itirazı, HMK m. 116’ya göre; ilk itirazdır.
MÖHUK’a göre ise; derdestlik ve yetki itirazı, ilk itirazdır. Ama HMK’da derdestlik, dava
şartıdır.
Aile hukukuna ilişkin özel yetki kuralları da TMK’dadır.
Tüzel kişiliğe karşı açılacak davalar, fiili veya gerçek idare merkezinin bulunduğu yerde
açılır. Bu mahkemeler yetkilidir.
Bunlar dışında Yargıtay’ın oluşturduğu 2 tür yetki vardır:
a) Kamu Düzenine İlişkin Yetki: Nafaka ve velayet bakımından Türkiye’de yetkili
mahkeme olmasa da bu konuların kamu düzenine ilişkin olmaları nedeniyle Türk
mahkemeleri yetkili kılınmıştır. Yani Türkiye’de dava açılmasına olanak tanınmıştır.
b) Mücbir Sebepten Doğan Yetki: Bir Alman çift, Almanya’da savaşın çıktığı bir zamanda
Çorum mahkemesinde boşanma davası açmıştır. Çorum mahkemesinin davayı ret kararını,
Yargıtay savaş (Mücbir Sebep) nedeniyle Almanya’da dava açılamayacağını öngörerek
Çorum mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle bozmuştur.
Mücbir Sebep: Kişinin yapabileceği hiçbir şey yoktur. Devalüasyon, enflasyon, deprem vs.
buna örnektir.
Beklenmeyen Hal: Kişinin önleyebileceği bir haldir.
Türk vatandaşlarının Kişi Hallerine İlişkin Davaları
Türklerin kişi hâllerine ilişkin davalar (MÖHUK)
MADDE 41 – (1) Türk vatandaşlarının kişi hâllerine ilişkin davaları, yabancı ülke
mahkemelerinde açılmadığı veya açılamadığı takdirde Türkiye’de yer itibariyle yetkili
mahkemede, bulunmaması hâlinde ilgilinin sâkin olduğu yer, Türkiye’de sâkin değilse
Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesinde, o da bulunmadığı takdirde Ankara, İstanbul
veya İzmir mahkemelerinden birinde görülür
Bunun için bir kısım koşullar gerekmektedir:
1. Her şeyden önce davanın, Türk vatandaşının kişi hallerine ilişkin olması gerekmektedir.
Kişi halleri, kişinin statüsüne, şahsın hukukuna ve aile hukukuna giren tüm konuları
kapsamaktadır. Nafaka ve malvarlığına ilişkin davalar kişi hallerinden sayılmaz. Kişinin adı,
soyadı, ehliyeti, medeni durumu vs. ile evlenmeye/boşanmaya/velayete/vesayete ilişkin
davalar kişi hallerindendir.
2. Tarafların hepsinin Türk vatandaşı olması gerekmemektedir. Taraflardan birinin Türk
vatandaşı olması yeterlidir.
3. Davanın yabancı bir mahkemede açılmamış ya da açılamamış olması gerekmektedir.
Her halükarda, madde yetkili bir mahkeme belirlemiştir.
Milletlerarası derdestlik, iç hukuktaki (Dava Şartı) gibi değildir; ilk itirazdır.
Türkiye’de sadece iki halde milletlerarası derdestlik itirazında bulunulabilmektedir: İlki
MÖHUK m. 41’dir. Mesela, taraflardan biri, davayı Amerika’da açmış; diğeri, Türkiye’de
açmışsa Amerika’daki “Ben davayı önceden Amerika’da açtım.” diyerek milletlerarası
derdestlik itirazında bulunabilir. Bu, MÖHUK’a göre ilk itirazdır. Esasa girilmeden, esasa
girene kadar bu itiraz ileri sürülmelidir; ileri sürülmezse davaya devam edilir.
Yabancı Kişi Hallerine İlişkin Davalar
Yabancıların kişi hâllerine ilişkin bazı davalar (MÖHUK)
MADDE 42 – (1) Türkiye'de yerleşim yeri bulunmayan yabancı hakkında vesâyet, kayyımlık,
kısıtlılık, gaiplik ve ölmüş sayılma kararları ilgilinin Türkiye'de sâkin olduğu yer, sâkin
değilse mallarının bulunduğu yer mahkemesince verilir.
Vesayet, kayyımlık, kısıtlılık, gaiplik, ölmüş sayılma gibi yetkili hukukta daha önceden
belirlenen acil hallerden olan davalardır. Bu davalarda da yetkili Türk mahkemesi
belirlenmiştir: Türkiye’de sakin olduğu yer veya malların bulunduğu yer mahkemesidir.
Miras davaları (MÖHUK)
MADDE 43 – (1) Mirasa ilişkin davalar ölenin Türkiye'deki son yerleşim yeri mahkemesinde,
son yerleşim yerinin Türkiye'de olmaması hâlinde terekeye dâhil malların bulunduğu yer
mahkemesinde görülür.
Mirasta ölenin son yerleşim yeri mahkemesi HMK bakımından kesin yetkilidir. Ancak
MÖHUK m. 43’te terekeye dâhil malların bulunduğu yer mahkemesinde de dava
görülebildiğine göre; uluslararası özel hukuk bakımından ölenin son yerleşim yeri
mahkemesinin kesin yetkili olmadığını görmekteyiz. Yani mirasa ilişkin davalar uluslararası
özel hukuk açısından terekeye dâhil malların bulunduğu yer mahkemesinde de görülebilir.
Terekenin taksimine kadar olan her şey, her dava bu yetki kuralına (MÖHUK m. 43) tabidir.
Yetki Anlaşması
Yetki anlaşması ve sınırları
MADDE 47 – (1) Yer itibariyle yetkinin münhasır yetki esasına göre tayin edilmediği
hâllerde, taraflar, aralarındaki yabancılık unsuru taşıyan ve borç ilişkilerinden doğan
uyuşmazlığın yabancı bir devletin mahkemesinde görülmesi konusunda anlaşabilirler.
Anlaşma, yazılı delille ispat edilmesi hâlinde geçerli olur. Dava, ancak yabancı mahkemenin
kendisini yetkisiz sayması veya Türk mahkemelerinde yetki itirazında bulunulmaması hâlinde
yetkili Türk mahkemesinde görülür.
(2) 44, 45 ve 46 ncı maddelerde belirlenen mahkemelerin yetkisi tarafların anlaşmasıyla
bertaraf edilemez.
Yetki anlaşması hakkında farklı ihtimaller söz konusudur:
1) Türk mahkemesinin yetkisi yoktur. Yani Türk mahkemeleri HMK’ya göre yetkili değildir.
Taraflar anlaşarak yabancı unsurlu davanın Türk mahkemesinde görülmesine karar
vermektedirler. Bu, HMK’daki yetki anlaşmasıdır. Bunun MÖHUK’la bir ilgisi yoktur.
Kanunlar ihtilafında da irade muhtariyeti görmüştük. Taraflar, hangi devletin hukukunun
uygulanacağını seçebiliyorlardı. Yalnız burada dikkat edilmelidir ki bu, bir irade muhtariyeti
değildir. “Şu mahkeme yetkilidir.” denmesi, yetki anlaşmasıdır. Yetki anlaşması ile hukuk
anlaşması farklıdır. Her konuda yetki anlaşması yapılamamaktadır.
Genelde tacirler, sözleşmede hem hukuk seçimi yapmaktadırlar hem de yetkili mahkemeyi
belirlemektedirler.
Yetki sözleşmesi (HMK)
MADDE 17- (1) Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir
uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler.
Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde
açılır.
Yetki sözleşmesinin geçerlilik şartları (HMK)
MADDE 18- (1) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyecekleri konular ile kesin yetki
hâllerinde, yetki sözleşmesi yapılamaz.
(2) Yetki sözleşmesinin geçerli olabilmesi için yazılı olarak yapılması, uyuşmazlığın
kaynaklandığı hukuki ilişkinin belirli veya belirlenebilir olması ve yetkili kılınan mahkeme
veya mahkemelerin gösterilmesi şarttır.
HMK m. 17’ye göre; tacirler ve kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş ya da doğacak
uyuşmazlıklar için yetkili mahkemeyi belirleyebilirler. Taraflar, yetkili anlaşmasıyla
Türkiye’de yetkili mahkeme yokken, Türk mahkemesini veya mahkemelerini (Çünkü bir veya
birden fazla mahkemeyi yetkili kılabilmektedirler.) yetkili kılabilirler.
ÖRN: İsrailli bir tüccar ile Lübnanlı bir tüccar sözleşme yapmışlardır ve bu sözleşmeden
doğacak uyuşmazlıklar için İstanbul mahkemesini yetkili kılmışlardır.
HMK m. 18’e göre yetki sözleşmesi yapılırken Türkiye’de hangi yer mahkemesinin yetkili
olduğunun (İstanbul, Ankara) açıkça belirlenmesi gerekir. “Türk mahkemeleri yetkilidir.”
denilememektedir. Kesin yetki veya tarafların serbestçe tasarruf edemediği bir konu varsa
yetki anlaşması yapılamaz! Yetki sözleşmesinin bu konular dışında ve yazılı olması da
gerekmektedir.
2) Türk mahkemelerinin yetkisi yok, taraflar da anlaşarak yabancı mahkemeyi yetkili
kılmışlardır. Bu konu bizi ilgilendirmemektedir. Çünkü zaten Türk mahkemesi yetkili
değildir.
3) Türk mahkemesi yetkili ama buna rağmen taraflar anlaşarak yabancı mahkemeyi yetkili
kılmışlardır. İşte bu, MÖHUK m. 47’nin konusuna girmektedir.
MÖHUK m. 47’ye göre yetki sözleşmesinin şartları:
a) Türk mahkemesinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda MÖHUK m. 47’ye göre
yetki anlaşması yapılabilmektedir. Yani Türk mahkemesinin münhasır yetkisine girmeyen bir
konu olmak zorundadır. Aksi takdirde bu sözleşme geçersiz olur ve ayrıca bu, bir dava şartı
olduğu için hâkim, resen göz önünde bulunduracaktır. Uluslararası özel hukuk için münhasır
yetki, HMK m. 12’de yer alan Türkiye’deki taşınmazların aynına ilişkin davalardır.
b) Konu, borç doğuran bir olaydan meydana gelmelidir. (Akit, haksız fiil, sebepsiz
zenginleşmeden doğmalıdır.)
c) Yabancılık unsuru taşıması şarttır.
d) Yetki sözleşmenin yazılı olması geçerlilik şartı değil, ispat şartıdır. Oysa HMK’da
geçerlilik şartıdır. Bu durum, derdestlik veya yetkisizlik itirazının ileri sürebileceği bir haldir.
ÖRN: Taraflar yabancı mahkemenin yetkili olacağı konusunda anlaşmış olmalarına rağmen
taraflardan biri Türk mahkemesinde dava açarsa, diğer taraf yetkisizlik itirazında bulunabilir.
Eğer dava yabancı mahkemede açıldıktan sonra Türk mahkemesinde de dava açılırsa o zaman
derdestlik itirazı ileri sürülür. (Bu durumlar, ilk itirazdır.) Çünkü yabancı mahkemeyi yetkili
kılmakla o mahkemenin münhasıran yetkili olduğu kabul edilmiş olmaktadırlar. Türk
mahkemesinin yetkisi, eğer yetki anlaşmasıyla yetkili kılınan yabancı mahkeme tarafından
yetkisizlik kararı verilirse veya Türk mahkemesinde yetkisizlik itirazında bulunulmamışsa
geri döner. Çünkü MÖHUK anlamında bir yetki anlaşması yapılabiliyorsa, Türk
mahkemesinin zaten yetkisi vardır.
HMK’da; yetkili olmayan Türk mahkemesi yetkili kılınmaktadır. MÖHUK’da ise kural olarak
yetki anlaşmasıyla yetkili Türk mahkemesinin yetkisi bertaraf edilmektedir; Türk
mahkemesinden başka bir mahkemede dava açılmaktadır. Buna rağmen, Türk mahkemesinde
dava açılıyorsa; Türk mahkemesinin yetkisine itiraz edilebilir.
Yetki anlaşması ve sınırları
MADDE 47 – (2) 44, 45 ve 46 ncı maddelerde belirlenen mahkemelerin yetkisi tarafların
anlaşmasıyla bertaraf edilemez.
Tüketici, iş ve sigorta sözleşmelerinde zayıf olan taraf (işçi, tüketici, sigorta ettiren)
korunmuştur. Bunlar için özel mahkemeler belirlenmiştir.
* İş sözleşmesi ve iş ilişkisi davaları
MADDE 44 – (1) Bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda
işçinin işini mutaden yaptığı işyerinin Türkiye’de bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. İşçinin,
işverene karşı açtığı davalarda işverenin yerleşim yeri, işçinin yerleşim yeri veya mutad
meskeninin bulunduğu Türk mahkemeleri de yetkilidir.
* Tüketici sözleşmesine ilişkin davalar
MADDE 45 – (1) 26 ncı maddede tanımlanan tüketici sözleşmelerinden doğan
uyuşmazlıklarda, tüketicinin seçimine göre, tüketicinin yerleşim yeri veya mutad meskeni ya
da karşı tarafın işyeri, yerleşim yeri veya mutad meskeninin bulunduğu Türk mahkemeleri
yetkilidir.
(2) Birinci fıkra uyarınca yapılan tüketici sözleşmeleri hakkında tüketiciye karşı açılacak
davalarda yetkili mahkeme, tüketicinin Türkiye’deki mutad meskeni mahkemesidir.
* Sigorta sözleşmesine ilişkin davalar
MADDE 46 – (1) Sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda, sigortacının esas işyeri
veya sigorta sözleşmesini yapan şubesinin ya da acentasının Türkiye’de bulunduğu yer
mahkemesi yetkilidir. Ancak sigorta ettirene, sigortalıya veya lehdara karşı açılacak
davalarda yetkili mahkeme, onların Türkiye’deki yerleşim yeri veya mutad meskeni
mahkemesidir.
MÖHUK m. 47/2’ye göre; tüketici, iş ve sigorta sözleşmeleri münhasır yetkilidir. Yani bu
sözleşmelerde, yetki anlaşması yapılamamaktadır. MÖHUK’u hazırlayanlarsa, “…tarafların
anlaşmasıyla bertaraf edilemez.” denilmesinin, Türk mahkemelerinin münhasır yetkili olduğu
anlamına gelmeyeceğini savunmaktadırlar. MÖHUK m. 47/2’de yer alan “…tarafların
anlaşmasıyla bertaraf edilemez.” ibaresi iki türlü anlaşılmaktadır:
a) “Yetki sözleşmesi yapılamaz, sadece Türk mahkemeleri yetkilidir.” anlamına gelmektedir.
Eğer bu şekilde düşünürsek, yabancı mahkeme kararının tanınması ve tenfizi mümkün
olmayacaktır. Ki buna “münhasır yetki” denilmektedir.
b) Bir de “sınırlı münhasır yetki” kavramı getirilmiştir. Türk mahkemesinin yanında yabancı
mahkemeye de yetki tanındığı durumlarda verilen kararın, akitte zayıf olan tarafın (İşçi,
tüketici, sigorta ettiren) lehine ise kabul edilmesi ve aleyhine ise kabul edilmemesi gerektiği
savunulmaktadır. Bu şekilde akitte zayıf olan tarafın karşı tarafça getirilen genel işlem
şartlarından korunması sağlanmış olmaktadır.
HMK’daki Yetki Sözleşmesi ile MÖHUK’daki Yetki Sözleşmesi Arasındaki Farklar
1) Yetki sözleşmesi, HMK’da kesin yetki veya tarafların serbestçe tasarruf edemediği bir
konu varsa; MÖHUK’da ise münhasır yetki söz konusuysa YAPILAMAZ!
2) HMK’da yetkili olmayan bir Türk mahkemesi; MÖHUK’da ise yetkili bir Türk mahkemesi
varken yabancı bir mahkeme yetkili kılınmaktadır. MÖHUK’da yetkili kılınan yabancı
mahkeme münhasıran yetkili hale gelmektedir. Yani bu mahkeme yetkisizliğini ilan
etmedikçe dava, Türk mahkemesinde açılamamaktadır, açılırsa yetkisizlik itirazında
bulunulabilmektedir.
Tüketici sözleşmesine ilişkin davalar
MADDE 45 – (1) 26 ncı maddede tanımlanan tüketici sözleşmelerinden doğan
uyuşmazlıklarda, tüketicinin seçimine göre, tüketicinin yerleşim yeri veya mutad meskeni ya
da karşı tarafın işyeri, yerleşim yeri veya mutad meskeninin bulunduğu Türk mahkemeleri
yetkilidir.
(2) Birinci fıkra uyarınca yapılan tüketici sözleşmeleri hakkında tüketiciye karşı açılacak
davalarda yetkili mahkeme, tüketicinin Türkiye’deki mutad meskeni mahkemesidir.
Bu maddeye göre; tüketicinin seçimine göre tüketicinin yerleşim yerinin, mutad meskeninin
veya karşı tarafın yerleşim yerinin, mutad meskeninin, işyerinin bulunduğu Türk mahkemeleri
yetkilidir. Burada özellikle Türk mahkemelerinin belirtilmesi sebebiyle sanki Türk
mahkemeleri münhasır yetkiliymiş gibi anlaşılmaktadır. Yani burada yetki sözleşmesi
yapılamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Oysa yetki sözleşmesi yapılabilir fakat yetki
sözleşmesi ile MÖHUK m. 45’deki Türk mahkemesinin yetkisi bertaraf edilemeyecektir.
Türk mahkemesinin yetkisi de (MÖHUK m. 45) devam eder. Yani eğer tüketici, üretici
aleyhine dava açarsa sınırlı münhasır yetki söz konusu olacak ve eğer yurtdışında alınan
karar tüketicinin lehine ise bu karar, Türkiye’de tanınıp tenfiz edilebilecektir.
MÖHUK m. 45/2’ye göre tüketici sözleşmeleri kapsamında tüketiciye karşı açılan davalarda
yetkili mahkeme Türk mahkemeleridir ve bu münhasır yetkidir. Dolayısıyla bu hususta yetki
sözleşmesi yapılamamaktadır. Yani yabancı mahkemeden alınan karar, Türkiye’de tanınıp
tenfiz edilemeyecektir.
Kısacası bu tip sözleşmede; üretici, tüketiciye yurtdışında dava açarsa Türk mahkemesi
münhasır yetkilidir. Bu nedenle bu mahkemenin kararı Türkiye’de tenfiz edilememektedir.
Fakat tüketici, üreticiye yurtdışında dava açarsa ve lehine karar alırsa bu karar Türkiye’de
tanınabilmektedir. Buna, sınırlı münhasır yetki denilmektedir.
Sigorta sözleşmesine ilişkin davalar
MADDE 46 – (1) Sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda, sigortacının esas işyeri
veya sigorta sözleşmesini yapan şubesinin ya da acentasının Türkiye’de bulunduğu yer
mahkemesi yetkilidir. Ancak sigorta ettirene, sigortalıya veya lehdara karşı açılacak
davalarda yetkili mahkeme, onların Türkiye’deki yerleşim yeri veya mutad meskeni
mahkemesidir.
MÖHUK m. 46’ya göre; sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklara karakteristik edim,
sigortacının edimi olduğu için sigortacının esas işyeri ya da sigorta sözleşmesini yapan
şubesinin/acentasının Türkiye’de bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Ancak sigorta
ettirene, sigortalıya, lehtara karşı açılacak davalarda “onların Türkiye’deki yerleşim yeri
veya mutad mesken mahkemesi” sınırlı münhasır yetkilidir. Yani sigorta sözleşmesi ile
sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda, Türk mahkemesinin yanında yabancı
mahkemeyi de yetkili kılabilmektedirler. Yabancı mahkemeye de yetki tanınması MÖHUK
m. 46’daki mahkemenin yetkisini bertaraf etmemektedir. Bu mahkemeler de yarışan yetkiye
sahiptir. Yurtdışında sigorta ettiren bir dava açıp sigortacıya karşı lehine bir hüküm almışsa,
bu karar, Türkiye’de tanınıp tenfiz edilebilmektedir. Aksi durumda ise yani sigortacı, sigorta
ettirene dava açarsa, “Türk mahkemesi münhasır yetkili olduğu için bu karar tenfiz edilemez.”
denir. Burada davayı açan kişiler önemlidir. Davayı açan sigortacıysa; lehe de olsa aleyhe de
olsa tenfiz edilmemektedir!
İş sözleşmesi ve iş ilişkisi davaları
MADDE 44 – (1) Bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda
işçinin işini mutaden yaptığı işyerinin Türkiye’de bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. İşçinin,
işverene karşı açtığı davalarda işverenin yerleşim yeri, işçinin yerleşim yeri veya mutad
meskeninin bulunduğu Türk mahkemeleri de yetkilidir.
MÖHUK m. 44, bireysel iş sözleşmeleri ile ilgili uyuşmazlıklarla alakalıdır çünkü toplu iş
sözleşmeleri devlet eliyle olduğu için uluslararası özel hukuk alanına girmemektedir.
1) İşçinin işini mutaden yaptığı yer mahkemesi yetkilidir. Bu mahkeme işveren için münhasır
yetkili mahkemedir.
ÖRN: İşçi, Suudi Arabistan’a gitmiştir ve geçici olarak orada çalışmaktadır. Eğer işçi orada
dava açarsa ister işveren aleyhine ister lehine bir karar çıksın bu kararı tanımaktayız. (Sınırlı
Münhasır Yetki) Ancak işverenin dava açması münhasır yetki kapsamındadır. Yani işveren,
işçiye karşı yabancı mahkemede dava açarsa bu yabancı mahkeme kararı, Türkiye’de
tanınmayacaktır.
2) Mahkemelerin yetkisi konusunda, işçinin işverene karşı üç adet seçimlik hakkı vardır. İşçi
işverene karşı Türk mahkemelerinde de dava açabilir ya da yetki anlaşması ile yabancı
mahkemeyi yetkili kılmış olabilir. Ama yabancı mahkemenin yetkisi, MÖHUK m.44’teki
mahkemelerin yetkisini bertaraf etmez.
3) Taraflar yetkili mahkemede anlaşmışlarsa; başka yabancı bir mahkemeyi yetkili kılmışlarsa
burada, sınırlı münhasır yetki vardır. Aslında maddeden yabancı mahkemelerin yetkili
olmayacağı anlamı çıkmaktadır. Oysa yetki sözleşmesi de yapılabilir fakat bu, sınırlı
münhasır yetkidir. Yani birtakım koşulları bulunmaktadır.
TEMİNAT
Teminat (MÖHUK)
MADDE 48 – (1) Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan
yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını
karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır.
(2) Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre
teminattan muaf tutar.
Teminat gösterilecek hâller (HMK)
MADDE 84- (1) Aşağıdaki hâllerde davalı tarafın muhtemel yargılama giderlerini
karşılayacak uygun bir teminat gösterilir:
a) Türkiye’de mutad meskeni olmayan Türk vatandaşının dava açması, davacı yanında
davaya müdahil olarak katılması veya takip yapması.
b) Davacının daha önceden iflasına karar verilmiş, hakkında konkordato veya uzlaşma
suretiyle yeniden yapılandırma işlemlerinin başlatılmış bulunması; borç ödemeden aciz
belgesinin varlığı gibi sebeplerle, ödeme güçlüğü içinde bulunduğunun belgelenmesi.
(2) Davanın görülmesi sırasında teminatı gerektiren durum ve koşulların ortaya çıkması
hâlinde de mahkeme teminat gösterilmesine karar verir.
(3) Mecburi dava ve takip arkadaşlığında teminat gösterme yükümlülüğü, bu yükümlülüğün
tüm davacılar bakımından mevcut olması hâlinde doğar.
HMK’da ve MÖHUK’da düzenlenen iki adet teminat bulunmaktadır.
HMK
Davacının, davaya
katılanın, icra takibinde
bulunanın gösterdiği
teminattır.
MÖHUK
Davacının, davaya
katılanın, icra takibinde
bulunanın gösterdiği
teminattır.
Türkiye’de yerleşim yeri
olmaması üzerine
kurulmuştur. Türkiye’de
yerleşim yeri olmayan
Türk vatandaşı ile ilgili.
Kişinin yeterli, taşınmazı,
malı, mülkü varsa muaf
tutulabilir.
Dava Şartı (Hâkim, resen
dikkate alır.)
Yabancılara ilişkindir.
Davalının vatandaşlığının
hiçbir önemi yoktur.
Teminattan muafiyet,
karşılıklılık esasına
dayanır. Hem akdi
(Antlaşma var.) hem
kanuni (Kanunlar aynıysa)
hem de fiilidir.
Dava Şartı (Hâkim, resen
gözetir.)
MÖHUK m. 48, yabancılar için dava hakkı, yabancının teminat göstermesine bağlanmıştır.
Yabancı devletin yargı muafiyetinden yararlanamayacağı hâller
MADDE 49 – (1) Yabancı devlete, özel hukuk ilişkilerinden doğan hukukî uyuşmazlıklarda
yargı muafiyeti tanınmaz.
(2) Bu gibi uyuşmazlıklarda yabancı devletin diplomatik temsilcilerine tebligat yapılabilir.
MÖHUK m. 49, yabancı devletin dokunulmazlığına ilişkindir. Daha önce diplomatik
temsilcinin ve konsolosların yargı dokunulmazlığı anlatılmıştır. Buradaki ise daha farklıdır.
Egemen oldukları için hiçbir devlet, diğer bir devletçe yargılanamaz!
Yargı dokunulmazlığı konusunda iki görüş vardır:
Mutlak Dokunulmazlık: Devlet hiçbir faaliyetinden dolayı yargılanamaz.
Sınırlı Dokunulmazlık: Devletin faaliyetleri burada ikiye ayrılır. Hâkimiyet-Temşiyet (İş,
Yürütme, İdare Etme) faaliyetleridir.
Hâkimiyet
Devletin egemenlik yetkisine
ilişkin tasarruflarda devlet hiçbir
devletçe yargılanamaz. Ama
devlet, özel hukuk kişisi gibi
işlem yaparsa özel hukuk
işlemlerinden
dolayı
başka
devletçe yargılanabilir.
Yabancı memlekette tebligat usulü (Teb.K.)
Temşiyet (İş)
Devletin faaliyeti iş faaliyeti ise,
özel hukuk kişisi gibi işlem
yaparsa bu işlemlerinden dolayı
yargılanabilir. Artık elçiliklere de
tebligat yapılabiliyor.
Madde 25 – Yabancı memlekette tebliğ o memleketin salahiyetli makamı vasıtasiyle yapılır.
Bunun için anlaşma veya o memleket kanunları müsait ise, o yerdeki Türkiye siyasi memuru
veya konsolosu tebligat yapılmasını salahiyetli makamdan ister.
(Mülga: 19/3/2003-4829/18 md.)
Yabancı memleketlerde bulunan kimselere tebliğ olunacak evrak, tebligatı çıkaran merciin
bağlı bulunduğu vekalet vasıtasiyle Dışişleri Bakanlığıne, oradan damemuriyet havzası
nazarı itibara alınarak ilgili Türkiye Elçiliğine veya Konsolosluğuna gönderilir.
(Ek : 6/6/1985 - 3220/8 md.) Şu kadar ki, Dışişleri Bakanlığının aracılığına lüzum
görülmeyen hallerde tebligat evrakı, ilgili Bakanlıkça doğrudan doğruya o yerdeki Türkiye
Büyükelçiliğine veya Başkonsolosluğuna gönderilebilir.
Türkiye’den Yurtdışına Yurtdışından Türkiye’ye Tebligat
Yurtdışındaki Türklere, doğrudan Konsolosluk vasıtasıyla tebligat yapılma imkânı
tanınmıştır. Yurtdışındaki devlet memurlarına da Bakanlık tebligat yapabilmektedir.
Yabancı Mahkeme Kararının Tanınması ve Tenfizi
Her devlet, egemen ve bağımsızdır. Yani devlet kendi dışında başka güçten emir almaz.
Mahkeme kararları da devletin kamu işlevidir. Yabancı bir mahkeme tarafından bir karar
verilmiştir ve bu kararın borçlusu yabancı ülkedeyse bu kararın tenfiz edilip yerine getirilmesi
gerekmektedir. İcra yoluyla para alacağının tahsili ya da velayetin tevdii icranın faaliyetini
gerektirdiğinden bunun tenfizi istenmelidir. Ancak bu işlem yapıldığı takdirde; yabancı
mahkeme kararı, mühürlendikten sonra Türkiye’de Türk mahkemesi kararı gibi icra
edilebilecektir. Yabancı mahkeme kararının Türkiye’de icra edilmesi için Türk mahkemesinin
bu kararı tenfiz etmesi gerekir.
Bazı yabancı mahkeme kararlarının icrası gerekmemektedir. Örneğin; bir boşanma davasında
kişiler yabancı mahkeme kararıyla boşanmıştır. Dolayısıyla eşler yeniden
evlenebilmektedirler. Ancak yabancı bir ülkede tekrar evlenebilmeleri için bu kararın o ülke
hukukunca tanınması gerekmektedir. (Mesela nüfus kaydının düzeltilmesi gerekmektedir.)
İşte böyle bir kararın icrası gerekmez yani icra edilemez, tanınması yeterlidir.
Mahkeme kararları üç türlüdür:
1. Tespit Kararları: Bu kararların tanınması yeterlidir.
2. İnşa (Yenilik Doğurucu) Kararları: Yeni durum yaratan, değiştiren, ortadan kaldıran
kararlardır. Bu kararların da tanınması yeterlidir. Boşanma kararı bu tür karara örnektir.
3. Eda Kararları: Bu kararların tenfizi gerekmektedir. Nafakaya hükmedilme halinde bunun
tenfizi gerekmektedir.
Üç karar bir aradaysa hem tanıma hem de tenfizi istenmelidir. Hâlbuki tenfiz, tanımayı da
içerir. Ancak tanıma, tenfizi içermemektedir. Mahkemeler ise; “Tanınması ve Tenfizi” diye
birlikte yazılması taraftarıdırlar.
Tanıma Ve Tenfizin Şartları
Önşartlar
Tanıma ve tenfizde önşartlar aynıdır.
Tenfiz kararı
MADDE 50 – (1) Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o
devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili
Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır.
(2) Yabancı mahkemelerin ceza ilâmlarında yer alan kişisel haklarla ilgili hükümler hakkında
da tenfiz kararı istenebilir.
1. Yabancı karar olmalıdır. Yani yabancı mahkeme kararı olmalıdır.
2. Mahkeme kararının kesinleşmiş olması gerekir.
Mahkeme kararları, nihai kararlar ve ara kararlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Ara kararlar, kesin hüküm teşkil etmediğinden yabancı mahkemece verilen ara kararın
tanınması ve tenfizi istenemez.
Kesin hüküm ise; şekli kesin hüküm ve maddi kesin hüküm olmak üzere ikiye
ayrılmaktadır.
Şekli kesin hüküm; aynı taraflar arasında aynı konudaki davada başvurulacak bir üst
mahkeme bulunmaması anlamına gelmektedir. Yani temyiz edilecek merci bulunmamasıdır.
MÖHUK için şekli anlamda kesinleşmiş bir hükmün bulunması yeterlidir.
Maddi kesin hüküm; kanuni hakikat vasfıdır. Bu uluslararası özel hukukta kabul
edilmemektedir.
* Nafaka kararları ancak kararın verildiği ülkede icra edilebildiği takdirde başka ülkelerde
icra edilebilmektedir. Nafaka kararları hakkında, mahkeme kararının kesinleşmesinden
önce kararın icra edildiği istisnai bir hal bulunmaktadır. İsviçre mahkemesinde ve Türk
mahkemesinde görülen bir dava bulunmaktadır. Türk mahkemesi, tedbir nafakasına
hükmetmiştir. Eğer Türk mahkemesi hâkimi, tedbir nafakası kararının üzerine “Bu karar
kesinleşmeden icra edilir.” yazarsa; kesinleşmeden tenfiz edilebileceğine dair bir şerh koyarsa
bu karar, İsviçre’de tenfiz edilebilecektir. Bu, “Nafaka Yükümlülüğü Konusundaki
Kararların Tanınması ve Tenfizine İlişkin 1973 Tarihli LAHEY Sözleşmesi” nden
kaynaklanmaktadır. Bu sözleşme haricindeki durumlarda mahkeme kararının icrası için
kesinleşmesi şarttır.
* Kesinleşmeye müsait olmayan; nafaka (Özel bir durumu vardır.), evlat edinme, vesayet gibi
çekişmesiz yargı kararları, kesinleşmediği ve değiştirilebildiği için tenfiz
edilememektedirler. Bazı kararlar kesinleşmeye müsait ise tanınabilmektedirler. Mesela
ihtiyati tedbir kararları kesinleşmeye müsait değildir; oysa ismin değiştirilmesine ilişkin karar
çekişmesiz karardır ama kesinleşmeye müsaittir, bu nedenle de tanınabilir.
3. Hukuk davalarına ilişkin bir ilam olmalıdır. Patentler, karteller, idari kararlar, maddi
hukuka ilişkin olmayan iş hukuku kararları, ceza kararları, idare kararları vs. hukuk davalarına
ilişkin değil, kamu hukukuna ilişkindir. Dolayısıyla ilamın bunlara ilişkin olmaması gerekir.
Ancak lisans sözleşmelerine, doktorun yaptığı hata dolayısıyla istenen tazminata ilişkin
davalar hukuk davalarına ilişkindir; tenfizi istenebilir.
Milletlerarası bir mahkemenin kararı nasıl tenfiz edilir?
Devlet, karşılıklılık esasına dayanan bir sözleşmeye katıldıysa yani sözleşmeye tarafsa bu
karar tenfiz edebilir. Külli iflas kararları olmamaktadır.
Asli Şartlar
Tenfiz şartları
MADDE 54 – (1) Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir:
a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir
anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir
kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması.
b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya
davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi
bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması.
c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması.
ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye
usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu
kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin
yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz
etmemiş olması.
Tanıma ve Tenfizin Ortak Asli Şartları
A) Karşılıklılık
İki devlet arasında karşılıklılık olmalıdır. Üç türlü karşılıklılık söz konusudur:
1. Akdi
2. Kanuni
3. Fiili
Bu şart özellikle tenfizde aranmaktadır, tanınmada aranmamaktadır. Buradan da
anlaşıldığı gibi tanıma dolayısıyla daha kolay şartlara sahiptir.
Bu konuda yapılan çeşitli anlaşmalar vardır: Çocukların Korunmasına İlişkin Sözleşme,
Tebligat Sözleşmesi, Çocuklara Karşı Nafaka Yükümlülüğü konusunda 1973 Tarihli LAHEY
Sözleşmesi, Çocukların Velayetine İlişkin Kararların Tenfizi vs. İlla bir sözleşmenin varlığı
şart değildir. Karşılıklılık kanuni olarak da tanınmış olabilmektedir.
B) Yetki
Kararını tenfiz edeceğimiz mahkemenin, yetkili olup olmadığını incelersek buna dolaylı yetki
denir. Fakat bizim kanunumuzda dolaylı yetki yoktur. Ancak Türk mahkemesinin münhasıran
yetkili olduğu bir konuda yabancı bir mahkeme karar verirse bu karar, Türkiye’de tanınıp
tenfiz edilememektedir. Tek münhasır yetki “taşınmazın aynına ilişkin davalarda” söz
konusudur.
ÖRN: Yunan mahkemesi, Türkiye’deki bir taşınmazla ilgili olarak karar verirse, Yunan
mahkemesinin kararı bizim münhasır yetkimize giren bir olayla ilgili olduğu takdirde bu
karar, Türkiye’de tanınıp tenfiz edilemeyecektir.
Münhasır yetki, dava şartlarındandır ve hâkimin resen inceleyeceği bir konudur.
Aşkın yetki; dava ile daha sıkı ilişkili, yetkili bir mahkeme olduğu halde; pek ilgisi olmayan
bir yabancı mahkeme bu dava hakkında karar verdiğinde söz konusu olmaktadır.
ÖRN: Daha sıkı ilişkili başka bir hukuk bulunduğu halde, malvarlığının Türkiye’de olması
sebebiyle Türkiye’nin verdiği karar aşkın yetkidir. Aşkın yetki varsa, hâkim bu durumu resen
dikkate alamaz. Eğer karşı taraf itirazda bulunursa o zaman aşkın yetki dikkate alınacaktır.
Hâkim aşkın yetki olduğuna karar verirse tenfiz etmeyecektir. Ancak itiraz yoksa ve hâkim
tarafından da dava kabul edilmişse; bu karar tenfiz edilebilecektir.
İş; sigorta; tüketici sözleşmelerinde, sınırlı münhasır yetki söz konusudur. Yani yabancı
mahkeme kararı işçi, sigortalı, tüketici lehine olmak şartıyla Türkiye’de tenfiz edilebilecektir.
ÖRN: Nevada’da sırf boşanmak için üç hafta oturan Türk karı-koca boşanırlar ve Türkiye’de
tanınmasını isterlerse hâkim, itiraz varsa tanıma yapmayabilir.
C) Kamu Düzeni
Kamu düzenine aykırılık
MADDE 5 – (1) Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu
düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde, Türk
hukuku uygulanır.
MÖHUK m. 5’e göre; yabancı kanunun somut olaya uygulanmasının doğuracağı sonuçların
Türkiye’de Türk kamu düzenini açıkça bozuyorsa, yabancı kanun uygulanmaz; gerekirse Türk
kanunu uygulanır.
Yabancı mahkeme kararının tanınması, tenfizi Türk kamu düzenine açıkça aykırıysa bu,
tanıma veya tenfizin reddi sebebidir.
Örneğin; sırf ırk ayrımına dayanan boşanma/evlenme yasağı, dinin farklı olması sebebiyle
evlenme yasağı gibi bir yabancı mahkeme kararı verilmişse Türk mahkemesi bu yabancı
kararın tanınması tenfizini engelleyebilmektedir.
Yargıtay, kamu düzeni müessesesini daha çok velayet davalarında, evlat edinme konularında
dikkate almaktadır. Doğrudan uygulanan kurallar ise sözleşme alanında ortaya çıkar, ülkede
bulunan herkese uygulanabilmektedir. Çocuğun somut çıkarları gözetilmeksizin verilen
yabancı mahkeme kararları kamu düzenine aykırılık teşkil etmektedir. Yabancı mahkemede
boşanma davası açılmıştır. Mahkeme boşanma kararı vermiştir. Kadının eski kocası
tarafından bu kararın Türkiye’de tenfizi istenince kadın karşı çıkmıştır. Yargıtay, bunu MK
m. 2’ye aykırı kabul etmektedir.
Sadece maddi hukuk değil, usul hukukundaki aykırılıklar da kamu düzenine girebilmektedir.
Örneğin; sadece kocaya boşanma hakkı tanınmış, kadına tanınmamışsa bu, kamu düzenine
aykırılık teşkil etmektedir.
Türk mahkemesi, yabancı mahkemenin esasa uyguladığı hukukun kurallarının kamu
düzenine aykırı olup olmadığını değerlendirebilir mi?
Türk mahkemesi böyle bir değerlendirme yapabilmektedir.
Örneğin; yabancı mahkeme, faize faiz yürütmüş; kumar borcunun tahsiline (Fahiş cezai şarta,
Gabine) vs. karar vermiş olabilir. Türk mahkemesi bu kararlar için kamu düzenine aykırı
diyebilmektedir.
D) Savunma Hakkı (Hukuki Dinlenilme Hakkı)
Kişilerin savunma hakkına riayetten; kişilere haklarında açılan dava için tebligat
yapılmasını, cevap süresi verilmesini vs. anlamaktayız.
Kişilerin savunma hakkına riayet edilmemişse bu kararın tenfizi reddedilebilir. Ancak karşı
tarafça savunma hakkına riayet edilmediği ileri sürüldüğü takdirde hâkim, tenfizi
reddedecektir. Yoksa savunma hakkına riayet edilmediğini mahkeme, resen gözetmemektedir.
Recognition and Enforcement of Foreign Judgments; yabancı mahkeme kararlarının
tanınması ve tenfizi demektir. Davanın yeniden görülmesi demek değildir. Türk mahkemeleri
bu kararları yeniden esastan inceleyememektedirler, sadece koşulların gerçekleşmesi
bakımından bir inceleme yapabileceklerdir.
Usuli haklarda, kişiye hakkında açılan dava hakkında hiç tebligat yapılmaması, cevap hakkı
tanınmaması veya tebligat yapılmış ama bir gün sonraya gün verilmesi gibi ciddi bir hukuka
aykırılıklar yapılmışsa mahkeme kararın tenfizini hâkim, resen kamu düzeni kapsamına
alarak reddedebilir. Mesela kadının boşanmadan hiç haberi olmamışsa; bunu kamu düzenine
sokabiliriz.
Karşılıklılık dışındaki diğer tüm şartlar tanımada da uygulanmaktadır. Yani tanıma için 3,
tenfiz için 4 şart aranmaktadır.
Tanıma
MADDE 58 – (1) Yabancı mahkeme ilâmının kesin delil veya kesin hüküm olarak kabul
edilebilmesi yabancı ilâmın tenfiz şartlarını taşıdığının mahkemece tespitine bağlıdır.
Tanımada 54 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi uygulanmaz.
(2) İhtilâfsız kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tâbidir.
(3) Yabancı mahkeme ilâmına dayanılarak Türkiye'de idarî bir işlemin yapılmasında da aynı
usul uygulanır.
Tanıma: Yabancı mahkeme kararının kesin hüküm etkisinin Türkiye’de kabul edilmesi
demektir. Yani şartlar bakımından incelenir ve kararın Türk mahkemesince tanınabileceği
sonucuna ulaşılırsa bu karar, Türkiye’de kesin hüküm teşkil eder.
Sonuçları
1) Örneğin; yabancı mahkemeden boşanma kararı alınmıştır. Bu kararın tanınması, Türk
mahkemesinden istenmiştir. Bu karar tanınırsa artık karar, Türkiye’de de kesin hüküm teşkil
edecektir. Nüfus İdaresine bildirim yapılarak nüfustaki evlilik kaydı silinir. Yabancı
mahkemenin boşanma ilamı tanındı ve eş nafaka davası açıp bu ilamı yani tanınmış yabancı
mahkeme kararını delil olarak gösterirse ilam, kesin delil teşkil edecektir. Tanınmamış
yabancı mahkeme kararı, delil olarak gösterilirse kesin delil değil, takdiri delil söz konusu
olmaktadır.
Kesin hüküm ve kesin delil etkisi
MADDE 59 – (1) Yabancı ilâmın kesin hüküm veya kesin delil etkisi yabancı mahkeme
kararının kesinleştiği andan itibaren hüküm ifade eder.
2) Yabancı mahkeme kararının tanınması halinde, aynı taraflar, aynı konuda bir daha dava
açamamaktadırlar.
HAKEMLİK
Hakemler, uzman kişilerdir. Daha çabuk ve ucuza karar vermektedirler. Yabancı yatırımcılar
genelde devlet mahkemelerinin tarafsız olacağına çok fazla inanmamaktadırlar. Dolayısıyla
hakemlere başvururlar.
İki tür hakemlik vardır:
1. Ad Hoc Hakemlik: Tek bir olay için kurulur, olayı çözer ve hakemler dağılır. (Ad Hoc,
fiili demektir.)
2. Kurumsal Tahkim: Kurumsal tahkim divanı vardır, taraflar bunu seçerlerse onların
usullerine göre hakemler seçilir, dava yürütülür, karar verilir. ICC; Milletlerarası Tahkim
Odası/Divanıdır. Kurumsal tahkimin kendi usul kuralları vardır. Hakemleri taraflar
seçmektedir. Hakemler karar verdikten sonra, divan üyeleri bu kararı imzalamaktadır.
ICSİD Tahkim; dünya bankası nezdinde çalışmaktadır. Yabancı yatırımcılarla devletler
arasındaki uyuşmazlıklara bakmaktadır. Ayrıca iki taraflı yatırım sözleşmeleri vardır.
Türkiye de bu sözleşmeye taraftır. Ayrıca Türkiye’nin çok taraflı sözleşmeler vardır. Burada
verilen kararın ayrıca tanınması ve tenfizine gerek yoktur. Karar verildiği anda kesinleşir ve
devlet, kamu düzenine aykırılık gerekçesiyle reddedememektedir. Bu nedenle de en riskli
olanıdır. Sözleşmeye taraf devletler bu karara uymak zorundadırlar. ICSID dışındaki diğer
tahkim kararları içinse tanıma ve tenfiz gerekmektedir.
Tahkimle ilgili hüküm içeren üç kanun vardır:
Tahkim; HMK m. 407 vd., milletlerarası tahkim yani yabancılık unsuru taşıyan Türkiye’de
yapılan tahkim sözleşmeleri ise, MÖHUK m. 60 vd. hükümlerinde düzenlenmiştir.
1. HMK’da, yabancılık unsuru içermeyen ve tahkim yeri Türkiye olan, Türk hakem
kararlarıdır. Bu kararlar, Türkiye’de uygulanacağından tanınması ve tenfizine gerek yoktur.
2. MTK’da (Milletlerarası Tahkim Kanunu), yabancılık unsuru içeren ve Türkiye’de yapılan
tahkim söz konusudur. Sonuçta bu da Türk hakem kararlarıdır yani bunun da tanınması ve
tenfizine gerek yoktur.
Yabancılık unsuru (MTK)
MADDE 2.- Aşağıdaki hâllerden herhangi birinin varlığı, uyuşmazlığın yabancılık unsuru
taşıdığını gösterir ve bu durumda tahkim, milletlerarası nitelik kazanır.
1. Tahkim anlaşmasının taraflarının yerleşim yeri veya olağan oturma yerinin ya da
işyerlerinin ayrı devletlerde bulunması.
2. Tarafların yerleşim yeri veya olağan oturma yerinin ya da işyerlerinin;
a) Tahkim anlaşmasında belirtilen veya bu anlaşmaya dayanarak tespit edilen hâllerde
tahkim yerinden,
b) Asıl sözleşmeden doğan yükümlülüklerin önemli bir bölümünün ifa edileceği yerden veya
uyuşmazlık konusunun en çok bağlantılı olduğu yerden, başka bir devlette bulunması.
3. Tahkim anlaşmasının dayanağını oluşturan asıl sözleşmeye taraf olan şirket ortaklarından
en az birinin yabancı sermayeyi teşvik mevzuatına göre yabancı sermaye getirmiş olması veya
bu sözleşmenin uygulanabilmesi için yurt dışından sermaye sağlanması amacıyla kredi
ve/veya güvence sözleşmeleri yapılmasının gerekli olması.
4. Tahkim anlaşmasının dayanağını oluşturan asıl sözleşme veya hukukî ilişkinin, bir ülkeden
diğerine sermaye veya mal geçişini gerçekleştirmesi.
21.1.2000 tarihli ve 4501 sayılı Kanun hükümleri saklıdır.
MTK m. 2’ye göre; tarafların işyeri, yerleşim yeri veya mutad meskeni tahkim yerinden
farklı bir yer ise ya da akdin ifa yeri veya en sıkı ilişkili olduğu yer tahkim yerinden farklı bir
yer ise yabancılık unsuru vardır. Asıl sözleşmeye taraf şirket ortaklarından en az biri,
yurtdışından yabancı sermaye mevzuatına göre yabancı sermaye getirmişse veya yurtdışından
kredi almışsa burada da yabancılık unsuru vardır. Örneğin; tüzelkişi Türk firmadır ancak
ortaklardan biri yabancı sermaye ya da yurtdışından kredi almıştır. O halde burada yabancılık
unsurunun varlığını kabul etmemiz gerekmektedir. Asıl sözleşme veya hukuki ilişki bir
ülkeden diğer bir ülkeye sermaye veya mal geçişi sağlıyorsa bu da yabancılık unsuru
içermektedir. Bunlarda ekonomik bir yabancılık unsuru vardır. Yabancı unsurlu bu dört
duruma MTK uygulanmaktadır.
MTK’nın uygulanabilmesi için yabancılık unsurunun (MTK m.2) yanında, tahkim yerinin
Türkiye’de olması veya bu kanunun taraflarca seçilmesi gerekmektedir.
MTK’daki hakem kararlarına karşı sadece iptal davası açılabilir. İptal davası sonucu verilen
bu karar temyiz edilebilmektedir. Ancak karar düzeltme yoluna gidilemez. MTK’daki
hakem kararına karşı temyiz yoluna gidilemez. Ancak iptal davası sonucu verilen karara
karşı temyiz yoluna gidilebilir.
3. MÖHUK’da, yabancı veya milletlerarası tahkim/hakem kararlarının Türkiye’de
uygulanması için tıpkı yabancı mahkeme kararları gibi tanınması ve tenfizi gerekmektedir.
Yabancı hakem kararlarının tenfizi
MADDE 60 – (1) Kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış veya taraflar için bağlayıcı olan
yabancı hakem kararları tenfiz edilebilir.
(2) Yabancı hakem kararlarının tenfizi, tarafların yazılı olarak kararlaştırdıkları yer asliye
mahkemesinden dilekçeyle istenir. Taraflar arasında böyle bir anlaşma olmadığı takdirde,
aleyhine karar verilen tarafın Türkiye'deki yerleşim yeri, yoksa sâkin olduğu, bu da yoksa
icraya konu teşkil edebilecek malların bulunduğu yer mahkemesi yetkili sayılır.
Kararın milliyetini bilmek, belirlemek gerekmektedir. Yani kararın, Türk hakem kararı mı
yoksa MÖHUK kararı mı olduğunu bulmamız gerekmektedir. Türkiye’de kararın tanınması
ve tenfizi için kararın yabancı veya milletlerarası bir karar olması gerekir. Tarafların
vatandaşlığına, ikametgâhına, işyerine, uyuşmazlık konusuna hakem kararının milliyetini
belirlemek için bakılmaktadır.
Mesela ICC kararlarının milliyeti belli değildir. Çünkü Türk hakem kararı olmamalıdır.
Yargıtay1976 tarihli kararında, ICC’nin verdiği kararı karşılıklılık olmadığı için reddetmiştir.
Oysa şuan karşılıklılık koşulu aranmamaktadır. Ancak 1951 tarihli bu Yargıtay kararı hala
geçerliliğini korumaktadır.
* Yabancı Hakem Kararının milliyetini neye göre bulmamız gerekmektedir?
1. İlk kıstasımız usul hukuku kriteridir.
Usul Hukuku Kriterleri: Hakemlerin uyguladığı usul hukuku kuralları hangi devletinse
hakem kararı da o devletin milliyetine girmektedir.
Usul hukuku kurallarını taraflar seçebilmektedirler. Eğer usul hukuku kurallarını taraflar
seçmişlerse hakem kararları, seçilen yer hukuku; seçmemişlerse, hakemlerin toplandıkları
yer hukuku milliyetindedir. Zaten ICSID kuralları uygulanmışsa kararın milliyeti yoktur.
ÖRN: Hakemler İsviçre’de Zürich’te toplanmışlardır. Ancak Avusturya Hukukunu
uygulamaktadırlar. Eğer bu yetkiyi taraflar hakemlere vermişlerse hakem kararları,
Avusturya Hukuku kararlarıdır. Ancak bu yetki taraflarca hakemlere verilmemişse hakem
kararları, İsviçre Hukuku kararlarıdır.
a. Tarafların aralarında bir asıl sözleşme vardır. Taraflar, bu sözleşmenin altına sözleşmeden
doğacak uyuşmazlıklar için tahkim klozu/şartı (“İsviçre hakeminde çözülecektir.” gibi)
koyabilmektedirler.
b. Ya da taraflar asıl sözleşmeye böyle bir şart koymayıp ayrı bir tahkim sözleşmesi yaparak
asıl sözleşmeye gönderme yapabilirler.
Bu şartlar olmazsa yabancı hakem kararlarının, Türkiye’de tanınması ve tenfizi mümkün
olmamaktadır.
Tahkim itirazı, ilk itirazdır. Taraflardan biri mahkemede dava açarsa, diğeri tahkim itirazında
bulunabilir.
Hakem kararı, üçüncü kişiyi doğrudan etkiliyorsa hakem kararlarının, üçüncü kişiye de etkili
olacağı kabul edilmektedir.
ÖRN: Vodafone ile Telekom arasındaki hakem şartı bulunan sözleşmeye ilişkin olayda
taraflardan biri, Hazineye karşı mahkemede dava açmıştır. Hazine de pay aldığı için
sözleşmedeki hakem şartı Hazine için de geçerli olacaktır. Ancak dava mahkemede açılmıştır.
Bu nedenle de Danıştay’ın 13. Dairesi yetkisizlik kararı vermiştir.
Uluslararası ticarette, taraflar yani tacirler, uyuşmazlığın hakemde çözülmesini isterlerse, Lex
Marcatoria’nın (Tacirlerin örf adet kurallarıdır.) uygulanmasını hakemden talep
edebilmektedirler. Taraflar, isterse lex marcatoria’ya, incoterms’lere, unidroit’lara gönderme
yapabilmektedirler. Eğer mahkemede dava açılacaksa mutlaka belli bir ülkenin hukuku
seçilmelidir. (Bu kısmi de olabilmektedir. Yani bir kısmına bir ülkenin hukuku başka bir
kısmında da farklı bir ülkenin hukuku uygulanabilmektedir.) Ama eğer hakem yoluyla
çözülecekse, burada belli bir ülkenin kanuna göre seçim yapmak zorunluluğu yoktur. Taraflar
hakemlere hak ve nısfete (Hakkaniyet) göre karar vermesini isteyebilirler. Hakemler de hak
ve nısfete göre karar verebilmektedirler ve bu halde, belli bir devlet hukukuna bağlı
değillerdir. Buna ulusötesi hukuk (Transnational Law) denir.
Hakemler ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir kararı verebilirler mi?
Hakemler, ihtiyati tedbir veya ihtiyati haciz kararını taraflar rızalarıyla uygularsa
verebilmektedirler. Rızaları yoksa bu kararları, hakemler veremezler. Bu halde ihtiyati tedbir
ya da ihtiyati haciz kararını mahkeme vermelidir.
Hem HMK hem MTK’ya göre;
1. Türkiye’de bulunan taşınmazlar için,
2. İki tarafın rızasına (iradesine) bağlı olmayan uyuşmazlıklarda tahkime gidilemez!
ÖRN: Boşanma ya da babalık davasında hakeme gidilemez. Nafakada hakem kararı
istenemez.
Genelde tahkim, sözleşmeden doğan ticari ilişkilerde uygulanır yani sadece uluslararası ticaret
sözleşmelerinde bu yolla bir çözüme başvurulmaktadır.
Türkiye’de Tahkim Divanı var mı?
Ticaret Odasına bağlı bir tane divan bulunmaktadır. Ancak doğru düzgün bir Kurumsal
Tahkim Divanımız bulunmamaktadır.
MTK’ya göre; Türkiye’de tahkim yapılabilmesi için yazılı bir anlaşma gerekmektedir.
Ancak faksta, mektupta ya da dava dilekçesinde karşı tarafın itiraz etmemesiyle de tahkim
yolu kabul edilebilir.
İmtiyaz Sözleşmesi; devletin yabancı yatırımcılarla (Özel Kişiler) yaptığı sözleşmedir.
İmtiyaz sözleşmesinde eskiden tahkim yoluna başvurulamıyordu. Yabancı yatırımcı da,
devletin yargısına tabi olmak istemiyordu. Doğrudan Yabancı Yatırımcılar Kanunu
çıkarılarak ve 1999 yılında AY m. 125 değiştirilerek imtiyaz sözleşmesinde tahkim şartı hakkı
tanınmıştır. Yani imtiyaz sözleşmelerine karşı tahkime gidilebilme imkânı getirilmiştir.
Hakem Kararının Tenfizi
Hakem Kararlarının Tenfizinin Önşartları
Yabancı hakem kararlarının tenfizi
MADDE 60 – (1) Kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış veya taraflar için bağlayıcı olan
yabancı hakem kararları tenfiz edilebilir.
(2) Yabancı hakem kararlarının tenfizi, tarafların yazılı olarak kararlaştırdıkları yer asliye
mahkemesinden dilekçeyle istenir. Taraflar arasında böyle bir anlaşma olmadığı takdirde,
aleyhine karar verilen tarafın Türkiye'deki yerleşim yeri, yoksa sâkin olduğu, bu da yoksa
icraya konu teşkil edebilecek malların bulunduğu yer mahkemesi yetkili sayılır.
1. Yabancı veya milletlerarası bir karar olmalıdır.
2. Karar, kesinleşmiş veya icra kabiliyeti kazanmış veya taraflar için bağlayıcı olmalıdır. Bu
hakem kararları tenfiz edilebilir.
Hakem Kararlarının Tenfizinin Asli Şartları
Ret sebepleri
MADDE 62 – (1) Mahkeme,
a) Tahkim sözleşmesi yapılmamış veya esas sözleşmeye tahkim şartı konulmamış ise,
b) Hakem kararı genel ahlâka veya kamu düzenine aykırı ise,
c) Hakem kararına konu olan uyuşmazlığın Türk kanunlarına göre tahkim yoluyla çözümü
mümkün değilse,
ç) Taraflardan biri hakemler önünde usulüne göre temsil edilmemiş ve yapılan işlemleri
sonradan açıkça kabul etmemiş ise,
d) Hakkında hakem kararının tenfizi istenen taraf, hakem seçiminden usulen haberdar
edilmemiş yahut iddia ve savunma imkânından yoksun bırakılmış ise,
e) Tahkim sözleşmesi veya şartı taraflarca tâbi kılındığı kanuna, bu konuda bir anlaşma
yoksa hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna göre hükümsüz ise,
f) Hakemlerin seçimi veya hakemlerin uyguladıkları usul, tarafların anlaşmasına, böyle bir
anlaşma yok ise hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna aykırı ise,
g) Hakem kararı, hakem sözleşmesinde veya şartında yer almayan bir hususa ilişkin ise veya
sözleşme veya şartın sınırlarını aşıyor ise bu kısım hakkında,
h) Hakem kararı tâbi olduğu veya verildiği ülke hukuku hükümlerine veya tâbi olduğu usule
göre kesinleşmemiş yahut icra kabiliyeti veya bağlayıcılık kazanmamış veya verildiği yerin
yetkili mercii tarafından iptal edilmiş ise, yabancı hakem kararının tenfizi istemini reddeder.
(2) Birinci fıkranın (ç), (d), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yazılı hususların ispat yükü,
hakkında tenfiz istenen tarafa aittir
MÖHUK m. 32/1 b. a, b, c; hâkimin resen göz önüne alması gereken koşullardır. MÖHUK m.
62/1 b. d-h’deki haller; taraflarca ileri sürülmelidir. Çünkü hâkim tarafından resen dikkate
alınmamaktadırlar.
1. Tahkim sözleşmesi yapılmadan veya esas sözleşmeye tahkim şartı konulmadan alınan bir
hakem kararı tenfiz edilememektedir.
2. Hakem kararı genel ahlaka, kamu düzenine açıkça aykırı olmamalıdır.
3. HMK’ya göre tarafların serbestçe tasarruf edebilmeleri veya Türkiye’deki taşınmazlar
dışındaki kararlardan olmalıdır. Yani Türk Kanunlarına göre tahkim yoluna başvurulabilir bir
uyuşmazlık söz konusu olmalıdır.
4. Savunma hakkına riayet edilmelidir.
5. Hakemlerin seçimi ve uyguladıkları usul tarafların seçtiği usul hukukuna veya
seçmemişlerse hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna uygun olmalıdır. Hakemlerin
seçiminin ve uyguladıkları usulün hukuka aykırı olması halinde veya hakemlerin seçilen
hukukun kurallarını yanlış uygulamaları durumunda bu hakem kararları tenfiz edilemez.
6. Tahkim sözleşmesinin veya şartının geçerli olup olmadığını tarafların seçtiği usul
hukukuna veya anlaşamamışlarsa hakem hükmünün verildiği ülke hukukuna göre
belirlemekteyiz.
7. Hakemler, hakem sözleşmesinde veya şartında kendilerine verilen yetkiyi aşmamalıdırlar.
Hakemin kararı, hakem sözleşmesinde veya şartında yer almayan bir hususa ilişkin ise veya
sözleşme veya şartın sınırlarını aşıyor ise aşan kısım tenfiz edilememektedir.
8. Hakem kararı tâbi olduğu veya verildiği ülke hukuku hükümlerine veya tâbi olduğu usule
göre kesinleşmemiş yahut icra kabiliyeti veya bağlayıcılık kazanmamış veya verildiği yerin
yetkili mercii tarafından iptal edilmiş ise bu kararlar, tenfiz edilememektedir.
Hakem Kararının Tanınması
Yabancı hakem kararlarının tanınması
MADDE 63 – (1) Yabancı hakem kararlarının tanınması da tenfizine ilişkin hükümlere
tâbidir.
MÖHUK m. 63’e göre; tanınma da tenfize ilişkin hükümlere tabidir. Tanınmada da tenfiz
için gerekli olan şartlar aranmaktadır. Hakem kararlarının tanınması halinde hakem kararları,
kesin hüküm ve kesin delil olarak ileri sürülebilmektedirler.
Dilekçe ve inceleme usulü
MADDE 61 – (1) Yabancı bir hakem kararının tenfizini isteyen taraf, dilekçesine aşağıda
yazılı belgeleri, karşı tarafın sayısı kadar örnekleriyle birlikte ekler:
a) Tahkim sözleşmesi veya şartının, aslı yahut usulüne göre onanmış örneği.
b) Hakem kararının usulen kesinleşmiş ve icra kabiliyeti kazanmış veya taraflar için
bağlayıcılık kazanmış aslı veya usulüne göre onanmış örneği.
c) (a) ve (b) bentlerinde sayılan belgelerin tercüme edilmiş ve usulen onanmış örnekleri.
(2) Mahkemece hakem kararlarının tenfizinde 55 inci, 56 ncı ve 57 nci madde hükümleri kıyas
yoluyla uygulanır.
Yabancı mahkeme kararları gibidir.
Yabancı hakem kararlarının tenfizi
MADDE 60 – (2) Yabancı hakem kararlarının tenfizi, tarafların yazılı olarak
kararlaştırdıkları yer asliye mahkemesinden dilekçeyle istenir. Taraflar arasında böyle bir
anlaşma olmadığı takdirde, aleyhine karar verilen tarafın Türkiye'deki yerleşim yeri, yoksa
sâkin olduğu, bu da yoksa icraya konu teşkil edebilecek malların bulunduğu yer mahkemesi
yetkili sayılır.
Hangi mahkeme tanıma ve tenfizde yetkilidir?
Görevli Mahkeme: Asliye mahkemesidir. Asliye Ticaret Mahkemesidir. Çünkü söz konusu
ticari işlerdir.
Yetkili Mahkeme: Ya tarafların belirlediği yer mahkemesi ya da aleyhine karar verilen
tarafın Türkiye’deki yerleşim yeri mahkemesi, yoksa sakin olduğu, bu da yoksa icraya konu
teşkil edebilecek malların bulunduğu yer mahkemesi yetkili sayılmaktadır.
Notları hazırlamamızda emeği geçen Hatem GÜNDOĞDU, Ayşegül ÖNCÜ, İrem
GÜLER vee Burçin USLUER  her şey için çooooookk teşekkür ederiz!! =)) Başarılarınızın
daim olması temennisiyle… Emeğinize, bileğinize ve yüreğinize sağlık.. =)) Her şey
gönlünüzce olsun tüm derslerden sıkıntısız geçin inşallah!! 
Sürç-i lisan ettiysek affola!! =))
Herkese başarılar…=))
Ayşe Buse MUTLU ve Hüseyin ZEYBEL
Download