ULTRASONOGRAFİ (US) KILAVUZLUĞUNDA İNCE İĞNE ASPİRASYON BİYOPSİSİ (İİAB) İLE BENİGN SİTOLOJİK TANI ALMIŞ TİROİD NODÜLLERİNDE TEKRAR İİAB İLE TAKİBİN US ÖZELLİKLERİ İLE BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLMESİ. M. Barış Günaydın, S. Mihriban Özleme Hande Günhan, Elif Kılıç, Tuğba Örnek, Danışman: Yrd. Doç. Dr. E. Umut ÖZYER ÖZET Amaç: Ultrasonografi (US) kılavuzluğunda ince iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB) ile benign sitolojik tanı almış tiroid nodülün takibinde tekrar İİAB’nin US endikasyonlarını belirlemek. Yöntem: Ocak 2009 – Ocak 2011 arası Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara Hastanesi Girişimsel Radyoloji Bölümünde US kılavuzluğunda yapılan ilk İİAB sonucu benign olan ve tekrar US kılavuzluğunda İİAB yapılmış, yaşları 17-79 (ortalama, 50.2) arası değişen, 45 erkek, 116 kadın hastada toplam 161 nodülün US’de işlemler arası boyut farkı, ekojenitesi, iç yapısı, kalsifikasyon içeriği, eşlik eden nodüllerin veya servikal lenf nodlarının varlığı ve sitolojik incelemeleri retrospektif olarak değerlendirildi. Sonuçlar: Tekrar İİAB’lerde nodüllerde %4.3 (7/161) malignansi saptandı. Kadın ve erkek arası malignite oranlarında anlamlı fark yoktu. Boyut artışı gösteren nodüllerde %14.8 (4/27), hipoekoik nodüllerde %6.5 (6/93), mikst nodüllerde %3.7 (1/27), soliter nodüllerde %7.4 (4/54), solid nodüllerde %5.1 (7/137), kalsifiye nodüllerde %6.8 (3/44) ve lenfadenopati izlenen nodüllerde %30.8 (4/13) yapılan tekrar İİAB’de malignansi olduğu izlendi. Servikal lenf nodu varlığı (duyarlılık(D): %57,1, özgüllük(Ö): %94.2, pozitif kestirim değeri(PKD): %30.8) ve boyut artışı (D:%57.1, Ö: %85.1 ve PKD:%14.8) malignansi tanısı açısından anlamlı (p<0.05) bağımsız değişkenlerdi. Beraber izlendiklerinde D:%42.9, Ö:%100 ve PKD:%100 olarak hesaplandı. Bağımsız olarak anlamlı malignite özelliği göstermeyen pozitif US bulguları (teklik, solid yapı, hipoekojenite, kalsifikasyon), birlikte değerlendirildiklerinde de anlamlı tanısal özellik göstermediler. Yorum: Takipte boyut artışı gösteren ve/veya eşlik eden servikal lenf nodu izlenen nodüllerden tekrar İİAB yapılması malignansilerin kaçırılmaması açısından gereklidir. Malignite açısından pozitif US özellikleri olarak bilinen teklik, solid ve hipoekoik yapı, kalsifikasyon, beraberinde eşlik eden lenf nodu veya boyut artışı ile birlikte izlenmezse daha önce benign sitolojik tanı almış nodüller için tekrar İİAB endikasyonu olmamalı ve gereksiz girişimsel işlemler azaltılmalıdır. ANAHTAR KELİMELER: Tiroid, İnce iğne aspirasyon biyopsisi, lenfadenopati, ultrasonografi GİRİŞ İnce iğne aspirasyon biyopsisi (İİAB) tiroid nodüllerinin tanısında en önemli tanı yöntemidir. Günümüzde bu yöntem, benign ve malign tiroid nodüllerinin ayırt edilmesinde %95’lik bir doğruluk payı ile en etkili testlerden biri olarak kabul edilir (1, 2). İİAB ile benign sitolojik tanı alan hastalar takipten çıkmaz ve malignite riski açısından klinik, tiroid fonksiyon testleri, ultrasonografi (US) ve İİAB ile takip edilebilir. Bunların içinde doğruluk payı en yüksek olan tekrar İİAB’ dir; ancak en invazif, ulaşılması zor ve komplike olabilecek olan yöntem de budur (2). Bu sebeple tekrar İİAB yapılacak hastaların seçimi önemlidir. Daha önce yapılan calışmalarda farklı US özelliklerinin malignite riskiyle ilişkileri ortaya konmuştur (1,3,4). Bizim çalışmamızda amacımız US kılavuzluğunda İİAB ile benign sitolojik tanı almış tiroid nodüllerin takibinde tekrar İİAB gerektiren US endikasyonlarını belirlemektir. Bu sayede bu özelliklere sahip nodüllerde İİAB endikasyonu ortaya konulup malignitenin gözden kaçması engellenecek, hem de bu özellikleri olmayan nodüllerde gereksiz İİAB yapılmasının önüne geçilebilecektir. GEREÇ VE YÖNTEM Ocak 2009 – Ocak 2011 arası Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara Hastanesi Girişimsel Radyoloji Bölümünde US kılavuzluğunda yapılan ilk İİAB sonucu benign olan ve 6 ay sonra tekrar US kılavuzluğunda İİAB yapılmış, yaşları 17-79 (ortalama, 50.2) arası değişen, 45 erkek, 116 kadın hastada toplam 161 nodülün US’de işlemler arası boyut farkı, ekojenitesi, iç yapısı, kalsifikasyon içeriği, eşlik eden ek nodüllerin veya servikal lenf nodlarının varlığı ve sitolojik incelemeleri retrospektif olarak değerlendirildi. Çalışmaya ilk İİAB sonucu benign sitoloji tanısı alan ve en az 6 ay sonra tekrar İİAB yapılan ve yeterli materyal ile benign ya da malign tanısı alan hastalar alındı. Yetersiz materyal sonucu alan veya yetersiz materyal nedeniyle İİAB tekrarlanan hastalar çalışmaya alınmadı. Her iki İİAB öncesi 1 hafta içinde US incelemesi olmayan hastalar da çalışmaya alınmadı. İki İİAB arası nodül çapında %25’den fazla artış olması boyut artışı olarak değerlendirildi. Daha az oranda çap artışı ise boyut artışı yok olarak değerlendirildi. US olarak tiroid bez parankimine göre artmış ekojenite veren nodüller hiperekoik, aynı ekojenitede olan nodüller izoekoik, düşük ekojenitede olan nodüller ise hipoekoik olarak değerlendirildi. Mikst nodüller ise nodül içinde hipoekoik ve hiperekoik komponentlere sahip nodüllerde tanımlandı. Nodüllerde kaba kalsifikasyon ya da multipl milimetrik kalsifikasyon varlığı ayrı değerlendirilmedi ve iki grup ta kalsifiye nodül olarak çalışmaya katıldı. Üst ön servikal zincir ve submandibüler bölgede, kısa aksı 2 cm’den daha fazla olan ya da lobule konturlu hipoekoik nodüllerin varlığında eşlik eden servikal lenf nodu mevcut olarak kabul edildi. Benign kriterlere sahip kısa aksı 2 cm’den kısa nodüller eşlik eden lenfadenopati olarak değerlendirilmedi. Verilerin istatistiksel analizi SPSS 16.0 programı kullanılarak yapıldı. Her US özelliği için malignansi risk analizi lojistik regresyon analizi ile bulundu. Değişik gruplar ki-kare ve Fisher Exact testi ile karşılaştırıldı ve p<0.05 anlamlı kabul edildi. Bu çalışma Başkent Üniversitesi Hayvan Deneyleri Etik Kurulu tarafından onaylanmış (Proje no: KA11/72)ve Başkent Üniversitesi Araştırma fonunca desteklenmiştir. BULGULAR Çalışmamızda 45 erkek, 116 kadın hastada toplam 161 nodülün US’de işlemler arası boyut artışı, nodül sayısı, ekojenitesi, iç yapısı, kalsifikasyon içeriği, lenfadenopati varlığı retrospektif olarak değerlendirildi. Tekrar İİAB’lerde nodüllerin %4.3’ünde (7/161) malignansi saptandı. Soliter nodüllerin %7.4 (4/54), solid nodüllerin %5.1 (7/137), hipoekoik nodüllerin %6.5 (6/93), mikst nodüllerin %3.7 (1/27), kalsifiye nodüllerin %6.8 (3/44), beraberinde servikal lenfadenopati izlenen nodüllerin %30.8 (4/13) ,boyut artışı gösteren nodüllerin %14.8’inde (4/27) yapılan tekrar İİAB sonucu malignansi tespit edildi (tablo 1). Erkek ya da kadın cinsiyetin tiroid nodüllerinde tekrar biyopsi endikasyonunda anlamlı bir malignite ilişkisi bulunmadı (p=0.31). Çap artışı %25’ten fazla olan nodüller boyutu artmış olarak değerlendirildi ve boyut artışı ile malignite arasında anlamlı bir ilişki görüldü (β=0.230, p<0,05, duyarlılık:%57.1, özgüllük: %85.1 ve pozitif kestirim değeri:%14.8). Servikal lenfadenopati varlığı da malignite açısından anlamlı riskli bulundu (β=0.384, p<0.001, duyarlılık: %57,1, özgüllük: %94.2, pozitif kestirim değeri: %30.8). Boyut artışı ve lenfadenopati birlikte mevcut olduğunda malignite olasılığı artmakta olduğu izlendi (β=0.646, p<0.001, duyarlılık:%42.9, özgüllük:%100 ve pozitif kestirim değeri:%100). Solid yapı (p= 0.260), kalsifikasyon varlığı (p= 0,349), soliter nodül varlığı (p=0,178), hipoekojenite (p=0.127) malignite lehine görülmekle birlikte anlamlı bir ilişki bulunamadı. Soliter hipoekoik nodul varlığı (p= 0,081) ve kalsifiye tek hipoekoik nodül varlığı da (p= 0,190) yine malignite lehine olmakla beraber anlamlı ilişki göstermedi. Hiperekojenite (p= 0,311), izoekojenite (p= 0,298), mikst ekojenite (p= 0,858) benign sitoloji lehine görülmekle beraber bu özellikler de anlamlı ilişki göstermedi (Tablo 2). TARTIŞMA Tiroid nodül takibinde ince iğne aspirasyon biyopsisinin gerekliliği tartışılmazdır. Gabalec ve arkadaşları 1991-2008 yıllarını kapsayan çalışmalarında 5017 hastanın sonuçlarını retrospektif olarak değerlendirmişler ve sonuçta 1 yıl içinde yapılan tekrar biyopsilerinin tanıda atlanan tümör oranını azaltacağını vurgulamışlardır (5). Bizce yüksek risk taşıyan hastaların ortaya konması ile riskli hastalarda malignensinin gözden kaçmasını engellenebilecektir. Ancak gereksiz yapılan tekrar biyopsileri iş yükü ve maliyeti arttırmaktadır. Tekrar biyopsisine karar verilirken yüksek riskli hasta grubu belirlenerek gereksiz tekrar biyopsileri engellenebilir, hem de olası maligniteler yakalanabilir. Çalışmamızda tiroid biyopsileri US eşliğinde yapılmış olup tekrar biyopsilerde malignite oranı %4.3 (7/161) olarak saptandı. US eşliğinde yapılmayan tekrar İİAB’lerin olduğu çalışmalarda bu oranlar daha yüksektir. Baloch ve arkadaşları bu oranı %7, Flanagan ve arkadaşları ise %12.7 olarak bulmuşlardır (6,7). Bu sonuçlar US eşliğinde yapılan ilk İİAB’lerde malignensi gözden kaçma şansının daha az olduğunu ortaya koymaktadır. Bu sebeple çalışmamız biyopsilerin US kılavuzluğunda yapılmasının daha güvenilir olabileceğini belirtmektedir. Çalışmamızda literatürdeki bir çok çalışmada da olduğu gibi anlamlı boyut artışı ve servikal lenfadenopati varlığı malignite açısından riskli ve anlamlı bir kriter olarak saptanmıştır (1,3,8). Çalışmamızın önemli bir sonucu olarak takipte boyut artışı olan ve beraberinde servikal lenfadenopatilerin saptandığı tiroid nodüllerinde tekrar İİAB yapmak malignite tanısının atlanmasını engelleyecektir. Ayrıca nodülde boyut artışı ve servikal lenfadenopati beraber varsa özgüllük ve pozitif kestirim değeri de daha çok artmaktadır. Rosario ve arkadaşları 2003-2008 yıllarını kapsayan,456 hasta ve 895 nodül üzerinde yaptıkları çalışmalarının sonucunda hipoekojenite,kalsifikasyon ve düzensiz sınırlı olmanın malignite açısından risk faktörleri olduğunu ve bu özellikleri taşıyan nodüllerde tekrar biyopsisi yapılması gerektiğini belirtmişlerdir (3). Başka çalışmalarda da hipoekojenite,mikrolobülasyon,düzensiz sınır, mikrokalsifikasyon ve nodülün uzunluğunun genişliğinden fazla olması özelliklerinin malignite için risk faktörleri olduğu ve bu özelliklerin varlığında tekrar biyopsisi yapılmasının yararlı olduğu belirtilmiştir (4, 9). Nodülde kalsifikasyon varlığı daha önce bazı çalışmalarda malignite kriteri olarak saptanmıştır, ancak bizim çalışmamızda nodülde kalsifikasyon olması tekrar İİAB’lerinde malignite açısından riskli ancak anlamlı bir malignite kriteri olarak bulunmamıştır. Literatürde çalışmamıza benzer özellikteki daha çok hastalı çalışmalarda solid nodül yapısı anlamlı bir malignite kriteri olarak saptanmamıştır (3, 4, 9). Bizim çalışmamızda da nodülün solid yapıda olmasının malignite açısından anlamlı riski olmadığı ortaya koyulmuştur. Mikrolobülasyon malignite açısından bir çok çalışmada anlamlı bir kriter olarak bulunmuştur (3, 4, 9). Çalışmamız retrospektif olduğu ve veri kaynaklarında nodül konturları belirtilmediği için mikrolobülasyon değerlendirilemedi. Bu çalışmamızın kısıtlılıklarından biridir. Çalışmamızın retrospektif olması, hasta popülasyonunun benzer çalışmalar göre nispeten az olması ve sadece tek tekrar İİAB yapılan nodüllerin değerlendirilmesi çalışmamızın diğer kısıtlılıklarıdır. Illouz ve arkadaşlarının 1983-2004 yıllarını kapsayan çalışmalarında 298 hasta değerlendirilmiş ve sonuçta en az 3 tekrar biyopsisi yapılarak yanlış negatifliğin azaltılabileceğini belirtmişlerdir. Çalışmamızda sadece 2 tekrar biyopsi yapılan hastalar değerlendirilmiştir. Daha fazla biyopsi yapılan hastalar çalışmaya dahil edilerek US özelliklerinin malignite ile bağlantısı daha iyi değerlendirilebilirdi. Sonuç olarak, tiroid nodüllerinde tekrar İİAB’nin gerekliliği yadsınamaz. Takipte yüksek riskli hasta grubu belirlenmeli ve tekrar biyopsisine hangi hastaların ihtiyaç duyduğu ortaya konmalı, böylelikle malignite tanısının atlanması önlenirken gereksiz tekrarlardan kaçınılmalıdır. Bizim çalışmamızda boyut artışı ve servikal lenfadenopati malignite açısından anlamlı risk faktörleri olarak saptanmış ve bu özellikler izlenen hastaların ilk İİAB sonucu benign olsa dahi izlemde tekrar İİAB ile değerlendirilmesi gerektiği ortaya konmuştur. KAYNAKLAR 1) Butros R, Boyvat F, Ozyer U, Management of infracentimetric thyroid nodules with respect to ultrasonographic features. Eur Radiol 2007;17(5):1358-64. 2) Gharib H, Fine needle aspiration biopsy of thyroid nodules: Advantages, limitations, and effect. Mayo Clin Proc 1994; 69:44-49. 3) Rosario PW, Purisch S. Ultrasonographic characteristics as a criterion for repeat cytology in benign thyroid nodules. Arq Bras Endocrinol Metab. 2010; 54:52-55. 4) Kwak JY, Koo H, Youk JH, et al. Value of us correlation of a thyroid nodule with ınitially benign cytologic results. Radiology,2010 ;254:292300. 5) Gabalec F, Cap J, Ryska A, et al. Benign fine-needle aspiration cytology of thyroid nodule: to repeat or not to repeat? Eur J Endocrinol.2009; Vol 161: 933-937 6) Baloch Z, LiVolsi VA, Jain P, et al. Role of repeat fine-needle aspiration biopsy (fnab) in the management of thyroid nodules.Diagnostic Cytopathology, 2003; 29(4):203-206. 7) Flanagan MB, Ohori NP, Carty SE, et al. Repeat thyroid nodule fineneedle aspiration in patients with ınitial benign cytologic results.Am J Clin Pathol. 2006; 125:698-702 8) Pacini F, Schlumberger M, Dralle H, et al. European consensus for the management of patients with differentiated thyroid carcinoma of the follicular epithelium. Eur J Endocrinol. 2006;154:787-803. 9) Kim EK, Park CS, Chung WY, et al. New sonographic criteria for recommending fine-needle aspiration biopsy of nonpalpable solid nodules of the thyroid. AJR 2002; 178:687-691. 10) Illouz F, Rodien P, Saint-Andre JP, et al. Usefulness of repeated fineneedle cytology in the follow-up of non-operated thyroid nodules. Eur J Endocrinol. 2007; 156:303-308. TABLOLAR Tablo 1. US özelliklerine göre benign ve malign sitolojik tanıların dağılımı SAYI Soliter Multipl NATÜR Solid Kistik EKOJENİTE Hipoekoik İzoekoik Hiperekoik Mikst KALSİFİKASYON Var Yok LENFADENOPATİ Var Yok BOYUT ARTIŞI Var Yok BENİGN MALİGN TOPLAM 50 104 4 (%7.4) 3(%2.9) 54 107 130 24 7(%5.1) 0 137 24 57 21 20 26 6(%6.5) 0 0 1(%3.7) 93 21 20 27 41 113 3(%6.8) 4(%3.4) 44 117 9 145 4(%30.8) 3(%2) 13 148 23 131 4(%14.8) 3(%2.2) 27 134 Tablo 2. Pozitif US özelliklerinin malignite ile ilişkisi Beta (β) değeri p Duyarlılık (%) Özgüllük PKD (%) (%) CİNSİYET Erkek 0,081 0,31 SAYI Soliter 0,107 0,178 57,1 67,5 NATÜR Kistik 0,089 0,260 100 15,6 EKOJENİTE Hipoekoik 0,121 0,127 85,7 43,5 İzoekoik -0,080 0,311 Hiperekoik -0,083 0,298 Mikst -0,014 0,858 KALSİFİKASYON Var 0,074 0,349 42,9 73,4 LENFADENOPATİ Var 0,384 <0,001 57,1 94,2 BOYUT ARTIŞI Var 0,230 0,003 57,1 85,1 PKD: Pozitif kestirim değeri, NKD: Negatif kestirim değeri NKD (%) 37,4 2,8 5,1 0 6,5 3,5 6,8 3,4 30,8 2,0 14,8 2,2