ÇENE KIRIKLARINDA REZORBE OLABİLEN PLAK ve VİDALAR

advertisement
T.C.
Ege Üniversitesi
Dişhekimliği Fakültesi
Ağız, Diş ve Çene Hastalıkları Cerrahisi
Anabilim Dalı
ÇENE KIRIKLARINDA REZORBE OLABİLEN PLAK ve
VİDALAR
(BİTİRME TEZİ)
Stj. Dişhekimi Umurhan TOSUN
Danışman Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Erdoğan ÇETİNGÜL
İZMİR-2007
Rezorbe olabilen plak ve vidalar konulu tezimin hazırlanmasında,
düzenlenmesinde ve yazılmasında bilgi ve öğretisini benden esirgemeyip
paylaşan Sayın Hocam Prof. Dr. Erdoğan ÇETİNGÜL’ e teşekkür etmeyi
bir borç bilirim.
Stj.Dişhekimi Umurhan TOSUN
İÇİNDEKİLER
1.GİRİŞ VE AMAÇ ……………………………………………………………………….…....1
2.TARİHÇE…………………………………………………………………………………......2
3.KIRIK TEDAVİSİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER…………………………………………2
3.1 Cerrahi anatomi……………………………………………………………………………...2
3.2 Kırıklar hakkında genel bilgiler ve tedavi ilkeleri………………………………………..…2
3.2.1 Kırık tanımı…………………………………………………………………………..….2
3.2.2 Kırıkların iyileşmesi (kaynaşması)…………………………………………………..….3
3.2.3 Kırıklarda genel tedavi yöntemleri……………………………………………………...5
3.2.4 Kırıklarda tedavi yöntemleri ……………………………………………………………6
4.ÇENE KIRIKLARINDA OPERATİF TEDAVİ YÖNTEMİ İLE KULLANILAN
PLAK ve VİDALAR………………………………………………………………………....7
4.1 Plak-vida osteosentezin endikasyonları……...……………………………………………..7
4.2 Plak-vida osteosentezin kontraendikasyonları……………………………………………...8
4.3 Plak-vida ile yapılan osteosentezin avantajları……………………...……………………...8
4.4 Titanyum plak-vidaların avantajları………………………………………………………...8
4.5 Titanyum plak-vidaların dezavantajları………………………………………………….….9
4.6 Rezorbe olabilen plak-vidaların endikasyonları …………………………………………...10
4.7 Rezorbe olabilen plak-vidaların avantajları…………………………………………..........10
4.8 rezorbe olabilen plak ve vidaların dezavantajları…………………………………………..11
5.REZORBE OLAN PLAK ve VİDALARIN KIRIKLARDA KULLANIMI………………..11
6.POLİGLİKOLİK ve POLİLAKTİK ASİTİN FİZİKSEL ve
KİMYASAL ÖZELLİKLERİ………………………………………………………………. ..18
7.REZORBE OLABİLEN PLAK ve VİDALARIN YAPIMINDA ANA PRENSİPLER….....19
8.PGA ve PLA İMPLANTLARININ BİYOLOJİK AYRIŞMASI ve
BİYOLOJİK UYUMU……………………………………………………………………......19
8.1 Biyolojik ayrışma…………………………………………………………………………..19
8.2 Biyolojik uyum…………………………………………………………………………….21
9.REZORBE OLABİLEN PLAK ve VİDALARIN KULLANILDIĞI KEMİKLERİN
İYİLEŞMESİ…………………………………………………………………………………...21
10.TİTANYUM ve REZORBE OLABİLEN PLAK VE VİDALARIN
GERİLİM KUVVETLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI…………………………………......23
11.TARTIŞMA…………………………………………………………………………….…..25
12.ÖZET…………………………………………………………………………………….....26
13.KAYNAKÇA………………………………………………………………………………30
1 GiRiŞ VE AMAÇ:
Çene bölgesinin kırıklarının tedavi yöntemleri konservatif, operatif, kombine ve
fonksiyonel olarak 4 ana grup altına incelenir.
Çene yüz bölgesindeki kırıkların sabit
fiksasyonu kırık kemiğin iyileşmesi açısından şarttır. Metal kemik plakaları ve vidaları uzun
yıllardır internal kemik fiksasyonu yönteminde kullanılmaktadır. Yapılan çalışmalar
göstermiştir ki; plak ile fiksasyon sonucu, kırık iyileşmesinde komplikasyon oranı azalmıştır.
Buna rağmen bazı hastalarda metal plakların sensitizizasyon riski, korozyona uğrayan ürüne
bağlı enflamasyon riski ve hastalarda bilgisayarlı tomografi ya da manyetik rezonans
görüntülemelerinde artefak oluşturması gibi dezavantajları beraberinde getirir. Bu
dezavantajlardan dolayı kırık iyileşmesinden hemen sonra uzaklaştırılması gerekmektedir.
Günümüzde ise rezorbe olan plak ve vidalarla bu tür problemler aşılmaya çalışılmaktadır.
Çene yüz bölgesinde uygulanan ve uzaklaştırma operasyonuna gerek duyulmayan rezorbe
olabilen fiksasyon sistemlerinin çalışmaları 1960’ dan beri yapılmaktadır. Son yıllarda
meydana gelen gelişmeler ile Polilaktik (PLA) ve Poliglikolik (PGA)’ den üretilmiş plak ve
vidalar, operasyondan sonra hastalar için gerek konfor gerek ise ekonomik bakımından bu
sorunu ortadan kaldıran materyaldir. Fiksasyon sistemlerinde başarılı olarak kullanılmaya
başlanmıştır.
Bu çalışmada operatif kırık tedavisinde kullanılan rezorbe olan PLA ve PGA içerikli plak
ve vidalar ile rezorbe olmayan plak ve vidaların kullanım alanlarını, avantaj ve
dezavantajlarının karşılaştırılması yapılmıştır.
1
GENEL BİGİLER
2 TARİHÇE:
Kırıkların tedavisi ile ilgili ilk belgeler Babylon’ da 2300 yıl önce bulunmuştur.1862
yılında Luxor’ da bulunmuş olan “Edwin Smith Papyrus’u “ MÖ 1700 yılına ait olup medikal
ve cerrahi bilgiler içeren en eski yazılı belge olma niteliğini taşımaktadır. 1572 yılında ise
Ambroise Pare’ nin yayımladığı kitapta yumuşak doku yaralanmalarının, çene ve burun
kırıklarının tedavileri anlatılmaktadır. 19 yy’ da Gilmer intermaksiller fiksasyonun, Fouchard,
Thomas ise telle osteosentez uygulayıcıları olmuştur. Hipocrates’den günümüze kadar kırık
tedavileri için çok çeşitli yöntemler gelmiştir. Günümüzde de çeşitli tedavi seçenekleri
uygulanarak, kırıkların tedavisi yapılmaktadır. (1)
3 KIRIK TEDAVİSİ İLE İLGİLİ GENEL BİLGİLER
3.1CERRAHİ ANATOMİ
Mandibula: Embriyolojik hayatta sağ ve sol iki yarım parçadan oluşan mandibula orta
çizgi üzerinde bağ dokusu ile birleşerek ilk yaş döneminde tek kemik haline gelir. Tek parça
kemikten oluşan mandibula vücutta tek çift taraflı eklem olma özelliğini taşır. Bu eklemler
birbiri ile kombine bir şekilde çalışarak rotasyon ve translasyon hareketlerini de beraber
yaparlar. Kendine bu hareketleri sağlayan elemanlar (elevatör, abessör, propulsür ve
retropulsör kaslar) her yönden mandibulaya tutunmuştur.
Mandibula iki kısımda incelenir:
1) Yatay parça – corpus mandibula
2) Dikey parça – ramus mandibula
Yatay parça: at nalı şeklinde olup dental arkı üzerinde taşımaktadır. Mukoza ve deriye
çok yakın olmasından dolayı travmaya doğrudan açıktır.
Dikey parça: ramus; masseter, iç pterigoid kas gibi güçlü kaslala çevrelendiğinden
travmalara karşı daha fazla korunmuştur. Ancak bölgede bulunan fasiyal sinir ağları
cerrahi müdahale esnasında sorun teşkil eder.
Maksilla: Çift olan maksilla geniş ve üç köşeli piramit şeklindedir. Bir cismi ve
zigomatik, palatin, nazal, sfenoid ve orbital kemikler ile birleşen dört çıkıntısı vardır.(2)
3.2. KIRIKLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER VE TEDAVİ İLKELERİ
3.2.1 KIRIK TANIMI: Bir travma sonucu yada patolojik bir olayın etkisiyle kemiğin
bütünlüğünün bozulmasıdır. Bu bozulma kemiğin katlarının tümünü yada bir bölümünü
2
ilgilendirir. Kemiğin etkilenme şekli, klinik görünümleri, kırığı oluşturan etkenler ve
mekanizmalar gibi değişik faktörlere göre kırıklar birkaç şekilde sınıflandırılır.
Bu yaralanmaların nedenleri çocuklarda çoğu kez düşme, çarpma gibi etkenler olurken
erişkinlerde trafik kazası ve kavga ilk sıralarda yer almaktadır. Sportif aktivasyonlar daha az
dental yaralanmaya neden olmalarına karşın daha fazla dişin zarar görmesine yol açarlar.(1)
Kırıklar çeşitli şekillerde sınıflandırılır; 1 Etiyolojilerine göre;travmatik kırık,patolojik
kırık, 2 Kemiğin devamlılığına göre; tam ve tam olmayan kırık, 3 Kırığın dış ortamla
ilişkisine göre; açık kırık, kapalı kırık, 4 Kırık tipine göre; kırık çizgisinin yönüne ve kırık
mekanizmasına göre sınıflandırılmaktadır.(1)
3.2.2 KIRIKLARIN İYİLEŞMESİ (KAYNAMASI)
Kırık meydana geldiği andan itibaren tamiri de başlar ve kırık uçlarının lameller kemikle
birleşmesine kadar devam eder. Bu süre içerisinde birçok faktör iyileşmeyi etkilemektedir.
Kırığın iyileşme olayı içerisinde iyileşmenin hızı ve miktarı önemlidir. Bunun için bireyin
yaşı, direnci, sistemik hastalığı, kırığın şekli, lokal ve genel hastalıklar bu lokal fonksiyonu
etki etmektedir. Kırığın tamiri için Lokal Biyo-Kimyasal olaylar gerçekleşir.
Damarların artması ve hiperemi ile beraber lokal enflamasyon görülür. İlk birkaç hafta
boyunca kırık hematomu içinde Ca(++) konsantrasyonunda artış olur. Bu lokal artış kemik
uçlarından sağlanır. Salgılanan histamin ve asetilkolin dokuda vazodilatasyona ve hiperemiye
neden olur, kemik uçlarıda bu duruma rezopsiyonla cevap verir. Hiperemi yok oluncaya
kadar Ca(++) serbestlemesi devam eder
Kırık hematomunda, osteoblastlar tarafından fosfotaz enzimi salgılanır. Bu enzimin
artmasıyla plazmada proteine bağlı olan fosforik asidin fosfatları hidrolize olarak açığa
çıkarlar. Buda serbest haldeki Ca(++) ile birleşerek kalsiyum fosfatazı oluşturur ve bu on
hafta sürer. Kemikte iyileşme periost, kemik iliği ve endosttan kaynaklanır
Kırık iyileşmesinin evreleri
Kırık hatlarının iyileşmesi etkenin olduğu andan itibaren başlar ve dört fazda tamamlanır:
Birinci faz: Hematom oluşması
İkinci faz: Genç granülasyon dokusunun oluşması
Üçüncü faz: Kallus oluşması
Dördüncü faz: Lameller kemik oluşumu
Kırık aralığını; dekolmana uğramış periostun altını ve komşu yumuşak doku aralarını
medullar ve periferik damarlardan gelen kan ve plazma doldurur böylece kırık aralığı
hematomu oluşur. Bundan başka ölü kemik hücreleri, zarar görmüş yumuşak doku artıkları ve
bazen yabancı cisimlerde bulunmaktadır.
3
Hematom kitlesi kapillerlerin dilatasyonu ile hiperemi gösteren ve hızla prolifere olan
sellüler granülasyon dokusu ile çevrilir. Hematomun sıvı kısmı rezorbe, katı kısımları ise
organize olarak kaybolur. Bundan sonra periostun iç yüzünde yer alan bir sıra kübik
hücrelerden “iç tabakada” ve kırık sonucu açılan spongioz boşluklarında hücre çoğalması
başlar. Böylece genç granülasyon dokusu oluşur.
Yeni dokuda hücre sayısı azalmaya başlar ve çevresindeki ostejenik hücreler ile
periostun iç yüzündeki osteojenik hücreler osteoblastlar halini alır. Bir hafta içerisinde kan
damarları etrafında küçük küçük bölgeler halinde genç kemik dokusu yer alır. Bu doku
osteoblastlar tarafından salgılanıp,yapıştırıcı ara madde olan Osteoid dokudur. Ca tuzları bu
doku üzerine birikerek, kırık uçları arasında köprü oluşturur ve bu oluşuma Callus denir.
Lameller kemik dördüncü haftadan itibaren oluşmaya başlar. Callusdaki düzensiz
trabeküler yapı rezorbsiyona uğrar ve yerine birbirine paralel yapıda, direnç çizgilerine uygun
lameller kemik oluşur. Kemiğin normal anatomik şekil ve görünüş kazanmasına
“remodelasyon” denir. Anlatılan düzen içerisindeki kırık iyileşmesine “sekonder kırık
iyileşmesi” denir. Eğer kırık iyileşmesi kallus oluşmadan meydana gelmişse buna da ‘primer
kırık iyileşmesi’ denir.
Kırık iyileşmesini olumsuz etkileyen faktörler:

Yüksek enerjili travmalar ve geniş yumuşak doku hasarı bulunması

Kırık
uçların
birbirinden
ayrılması,
araya
yumuşak
dokuların
girmesi
(interpozisyon)

Besleyici damarların hasar görmesi

Cerrrahi redüksiyon yapılmışsa aşırı disseksiyon ve yumuşak doku hasarı
yapılması,

Kırığın transvers, parçalı veya segmenter olması (spiral ve oblik kırıklar daha
çabuk kaynar)

Açık kırık olması (hematomun boşalması, kontaminasyon ve enfeksiyon olasılığı
ve aşırı yumuşak doku hasarı nedeniyle)

Redüksiyonun
başarısızlığı,
iyi
stabilizasyon
yapılmaması,
yeterli
süre
immobilizasyon yapılmaması

Kırık yerinde enfeksiyon olması

Hastanın ileri yaşta olması

Eklem içi kırık olması (sinovial sıvının kırık iyileşmesini bozucu etkisi nedeniyle)

Kemikte önceden var olan patolojik bir durum olması

Spongioza ihtiva etmeyen veya kortikal kemik içeriği yüksek kırık olması
4

Beslenme ve sağlıklı metabolizmayı etkileyen her türlü sistemik hastalık (diabet,
maligniteler, sistemik enfeksiyonlar, anemiler vb)

Kemoterapi, radyoterapi

Sigara bağımlılığı (nikotin) ve kortikosteroidler kırık iyileşmesini olumsuz etkiler
Kırık iyileşmesini olumlu etkileyen faktörler:
Olumsuz etkileyen faktörlerin tam tersi durumların olumlu etkilemesinin yanı sıra;

Elektrik akımları

Manyetik alan

Ultrason

Hiperbarik oksijen uygulamaları

Düşük kuvvette lazer uygulaması

Anabolik steroidler

D vitamini

Kalsitonin

Parathormon

Prostoglandinler

BMP (Bone morphogenetic protein)

Büyüme hormonu

Büyüme faktörleri

Ameliyatla uygulanan kemik grefti ve demineralize kemik matriksi

Gen tedavisi
olumlu etkileyen faktörlerdir.
3.2.3
KIRIKLARDA GENEL TADAVİ YÖNTEMLERİ
1. Acil tedavi
2. Primer tedavi
Primer tedavi çene kırıkları tedavisinin temelini oluşturur. Acil tedaviyi takiben
uygulanacak primer tedavinin prognozunu belirleyecektir. Tedavinin amacı sadece
anatomik formu sağlamak degil aynı zamanda tam bir fonksiyon ve kaslarla tam bir uyum
sağlamaktır, bunu sağlamak amacıyla;
a. Enfeksiyondan koruma
b. Kırık parçalarındaki değişmeyi düzeltmek (kırığın redüksiyonu)
Kırık mekanizmasının ortaya çıkmasından itibaren 8- 10 günden önce meydana gelen
olgularda redüksiyon genellikle elle manüple edilebilir. Üst diş kavsinde tam bir oklüzyon
elde edilerek kırık parçalar karşılıklı olarak bir araya getirilir. Ancak bu sadece yeterli sayıda
5
dişi olan, kapanış verebilen hastalar için geçerlidir. Bunların dışındaki bulgularda farklı
uygulamalar vardır.
c. Kırık parçalarını hareketsiz hale getirmek (kırığın fiksasyonu)
Kırık fragmanlar arası iyileşmenin meydana gelene kadar stabilizasyonunu sağlamaktır.
Hareketsizliği sağlanamayan fragmanlar arasında apse, osteomyelitis, pseudoartroz
genellikle oluşur.
3. Sekonder tedavi
4. Geciktirilmiş tedavi
3.2.4 KIRIKLARDA TEDAVİ YÖNTEMLERİ
1) Konservatif
2) Operatif
3) Kombine
4) Fonksiyonel
İlk üç tedavi seçeneği hareketsizliği sağlarken fonksiyonel tedavi ise hareketliliği esas
alır.
1 Konservatif tedavi
Oklüzyon düzlemi tedavinin temelini oluşturur, bundan dolayı;
Ağızda yeterli sayıda dişi olan, kapanış verebilen olgularda
Kırık hattının arkasında dişleri olan ve kapanışı verebilen hastalarda
Dislokasyon görülen olgularda, repozisyonun tam ve kolay yapılabildiği olgularda
kullanılır.
Bunlar için ligatürler, şine, akrilik plak, çene alın baş sargıları, ortodontik ano ve
arklardan yararlanılır.
2 Operatif tedavi yöntemleri:
Çene ve yüz kırıklarının tedavisinde büyük aşamalar kat edilmesine rağmen dişsiz veya
kapanışın yeterli olmadığı hastalarda kırıkların tedavisi sorun olmaya devam etmektedir.
Buna iyileşme süreci içerisinde kırık parçalarında tam bir hareketsizliliğinin
sağlanamamasının neden olduğu düşünülmüştür. İşte bu bölgedeki hareketli fragmanların
hareketsizliliğini sağlamak amacıyla plak ve vida ile osteosentez yönteminin geliştirilmesi ile
kırıkların tedavisinde ciddi bir aşama elde edilmiştir. Böylece konservatif tedavinin yetersiz
olduğu olgularda da tam bir stabilizasyon elde edilmiştir.
a. Nonstabil osteosentez
Kırık fragmanları arasında iyi bir birleşme sağlanmış olmasına karşın, kesin bir
hareketsizliliğin sağlanmadığı tedavi şeklidir. Bu amaçla tel ile osteosentez,kirschner çivisi ve
6
eksternal fiksatörlerle osteosentez gibi yöntemler kullanılmıştır. Tel ile osteosentez
yönteminde çeşitli ligatürler kullanılarak fragmanlar birbirine bağlanmaya çalışılmış, bu
amaçla transosseöz ligatürler, periosseoz ligatürler ve mikst ligatürlerden yararlanılmıştır.
b. Stabil osteosentez
Plak- vida ya da yalnızca vida kullanılarak kırık parçalarının kesin hareketsizliliğinin
sağlanmasıdır. Bu amaçla basınçsız osteosentez ve basınçlı osteosentez yöntemleri
geliştirilmiştir. Basınçsız osteosentezde kırık parçalarının redüksiyonu sağlandıktan sonra
plağın adaptasyonu sağlanır ve vida için delikler açılarak fragmanların birbirine kuvvet
uygulamadan birleşmesi sağlanırken, basınçlı osteosentez yönteminde ise vidalarda ve
plaklarda bulunan deliklerin özelliklerine göre fragmanların birbiri üzerine belirli oranda
basınç yaratması esasına dayanmaktadır.
c. Transossöz-Periossöz Süspansiyonlar
3 Kombine tedavi
Konservatif ve operatif immobilizasyon yöntemlerinin birlikte uygulandığı bir tedavi
yöntemidir. Çoğu kez çocuklarda uyglana bu tedavi şekli, hazırlanan özel plakların, erişkin
hastalarda protezlerin yada akrilden hazırlanmış apareylerin perimandübüler ligatürlerle
çeneye fikse edilmesinden ibarettir.
4 Fonksiyonel tedavi
Bu tedavi yöntemi processus condylaris kırıklarında uygulanılır. İntraoral yada ekstraoral
yolla protrüzyon yaratacak bir traksiyon uygulaması esasına dayanır.
Günümüzde ise çene kırıklarının tedavisinde rezorbe olabilen plaklar (PLLA)
kullanılmaya başlanılmıştır.
4
ÇENE KIRIKLARINDA OPERATİF TEDAVİ YÖNTEMİNDE KULLANILAN
PLAK VE VİDALAR:
Mini plak-vida ile osteosentez günümüzde en etkili operatif kırık tedavi yöntemi olarak
ön planda yer almaktadır. Kırık parçaların iyi bir şekilde repozisyonu takiben mükemmel
bir iyileşme elde edilmesine olanak tanıyan bu yöntemin diğer yöntemlere tercih
edilmesinin birçok nedenleri vardır. İkiye ayrılır;
-rezorbe olmayan plak ve vidalar
-rezorbe olabilen plak ve vidalar
A) REZORBE OLMAYAN PLAK VE VİDALAR
4.1. Plak- vida osteosentezin endikasyonları:

Dişli ve dişsiz çenelerin kırıklarında
7

Çenenin çabuk fonksiyona geçmesi istenen durumlarda, örneğin kondil
kırıklarında disloke, serbest fragmanlı ya da çok parçalı kırıklarda

İki taraflı ya da tek taraflı kollum kırıklarının eşlik ettiği alt çenenin diğer
bölgelerinin kırıklarında

İntermaksiller fiksasyonun kontraendike olduğu durumlarda

Kapalı kafa harabiyeti olan maksillofasiyal kırıklar

Madde kaybı olan kırıklar

Kemik iyileşme bozukluğu veya eksikliği olanlar

Geçiktirilmiş kırık tedavilerinde bilincin kapalı yada yarı açık olduğu
olgularda.(1,2)
4.2 Plak-vida osteosentezin kontra endikasyonu:

Metal alerjisi olan kişilerde

Çoçuklarda diş germlerinin zedelenmesi yada gelişim merkezlerinin zarar
görmesinden dolayı kontraendikedir.(1)

13 yaşının altındaki çoçuklarda

Kırıkla birlikte ileri derece yumuşak doku kaybının olduğu durumlarda.
4.3 Plak- vida ile yapılan osteosentezin avantajları:

Direkt olarak kırık bölgesine girişimlerde bulunması

Kallus oluşmaksızın primer kemik iyileşmesi sağlanması

Elde edilen repozisyonun plak-vida fiksasyonu ile kalıcı olması

Kısa sürede ve kolay uygulanması

Uygulama sırasında büyük travmalara neden olmaması

İyileşme süresinin kısalması

Hava yolunun açık kalması

Çeneye erken fonksiyon kazandırması

Pseudarthrose olasılığı ortadan kalkması. (1, 2)
4.4 Titanyum plak-vidaların avantajları:

Dayanıklı olması

Kolay uygulanması

Primer stabilizasyonu başarılı olarak sağlaması(1,5,7)
8
Resim-1: Primer stabilizasyon sağlandığı plağın yerleştirildikten sonraki görünümü
4.5 Titanyum plak- vidaların dezavantajı:

Kırık hattına uyumlandırmak zordur

Titanyum partiküllerin lenf nodları çevresinde ve skar dokusunda birikmesi

Enfeksiyon, ağrı ve şişlik meydana getirebilir ve fonksiyon kaybına neden olur

Bilgisayarlı görüntülemede artfakt oluşturması

Tümör cerrahisi sonrası radyoterapiyi engellemesi

Metal yorgunluğun ve metal iyonlarının salınımın gözlenmesi

Manyetik özellik taşıdıklarından manyetik rezonans ve tomografi gibi modern tanı
sistemleriyle uyumlu değildir.

Elastiklik modülü kemikle uyumlu değildir.(5,7,9,13)
Resim-2: Biopsi örneklerinde saptanan metal partikülleri iki ayrı büyütmede (a×25, b×44)
açıkça görülmektedir.
9
Resim-3: Angulus mandibulaya uygulanmış titanyum plakların radyografik görünümü
Resim-4: Bölgedeki sökestrasyona uğramış kortikal tabakanın plakla birlikteki görünümü
B) REZORBE OLABİLEN PLAK VE VİDALAR
4.6 Rezorbe olabilen plak ve vidaların endikasyonları:

Hareketsiz zygomatik kemik kırıklarında ve orbita blow- out kırıklarında

Fronto- orbital fraktürlerin tedavisinde

Mandibüler simfiz fraktürlerinde

Orbitanın alt duvarındaki kırıklarda

Cerrahi operasyon sonrası radyoterapi uygulanacak hastalarda

Dişli ve dişsiz çenelerin kırıklarında

Metal alerjisi olan kişilerde

Madde kaybı olan kırıklar

Açılı mandibüler fraktürler(6,9,12,14)
4.7 Rezorbe olabilen plak- vidaların avantajları:

İkincil bir operasyona gerek kalmadan kendiliğinden rezorbe olması

Hastanın ekstra bir masraf ve travmaya maruz kalmaması
10

Plaklar belirli bir sıcaklık altında şekillendirilebilir, istenilen pozisyonda
stabilize edilir.

Uygulana bilme kolaylığı ve daha az güç sarfetme gibi özellikleri birleştiren
materyal, uygulama tekniklerinde de zaman tasarrufu sağlar.

Radyasyon dozuna etki etmediği için cerrahi operasyon sonrası radyasyon sahası
içinde uygulanabilir.

Fiksasyon için yeterli güçtedir.

Elastik modülü kemiğe daha yakındır.(5,7,9,13)
4.8 Rezorbe olabilen plak- vidaların dezavantajları:

Ekonomik olmaması

Isı ile şekillendirilebilen plakların ağız içinde formlarının değişmesi ve
stabilizasyonunun azalması.

Uyumlandırma
Biyouyumluluk
Dayanıklılık
Stabilizasyon
Radyasyona
dozuna etkisi
Artefakt
Elastik nodülü
Ekonomik
Enfeksiyon
5
Enfeksiyon, şişlik, ağrı ve yabancı cisim reaksiyonuna neden olabilir.(5,7)
Rezorbe
olmayan
-+
+
+
-+
-+
+
Rezorbe
olabilen
+
+
--+
-+
-+
REZORBE OLAN PLAK-VİDALARIN KIRIKLARDA KULLANIMI:
Kırıklarda fraktürler arası iyileşmenin söylenebilmesi için fragmanların birbirine sabit
fiksasyonu gerekmektedir. Çene kırıklarında bu fiksasyon metal kemik plakaları ve vidalarla
internal kemik fiksasyonu ile sağlanır.(1,3) Plakalarla yapılan fiksasyon sonucu daha az
komplikasyon görülür bunlar;

Korozyona bağlı enflamasyon

Metal plakların sentizisasyonu dur.
11
Önemli bir dezavantajı ise bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme ve
radyoterapi ile de karışmasıdır. Oluşabilecek komplikasyonları engellenmek amacıyla
hastalar ikinci bir operasyonla plaklar bulunduğu bölgeden uzaklaştırılmaktadır.
Günümüzde maksillo-fasiyal bölgeye uygulanan plaklar artık yavaş yavaş yerini
rezorbe olan plaklara bırakmaktadır.(13)
Resim-5
Kemiklerin yada yumuşak dokuların onarımında metal, seramik ve polimerik
biyomateryaller kullanılmaktadır. Metaller ve seramikler sert doku uygulamaları için,
polimerler ise yumuşak doku uygulamaları için sıkça cerrahide tercih edilmektedir. Ortopedik
cerrahide karşılaşılan en önemli problemlerden biri, kemikle metal yada seramik
biyomateryallerin sertlik derecesinin birbirine tutmamasıdır. Materyalin sertlik derecesi,
temasta olduğu dokularla aynı olacak şekilde ayarlanması kemikte oluşabilecek
deformasyonları önleyecektir. Kullanımdaki tüm bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak
amacıyla liflerle güçlendirilmiş polimerik malzemeler geliştirilmiştir. (9,12)
Rezorbe olabilen materyeller iki tip polimerden meydana gelmektedir. Bunlardan
birincisi poliglikolid asit ( PGA) ikincisi ise (PLA) dır. Polimerlerin morfolojik yapıları
kullanım açsından önem taşımaktadır; L-PLA kristal DL-PLA ise amorf yapıya sahiptir.
Sahip oldukları morfolojik özelliklerden ötürü L-PLA’nın yüksek kristalite sebebiyle hidrolizi
zor olmakta iken, amorf yapıdaki DL-PLA ise hidrolizi çok kolay olmaktadır. PGA’ya
baktığımızda ise hidrofilik yapısından ötürü hidrolizi kolay olmaktadır.(9)
İki polimerinde hidrolizi eser bağlarının kopmasıyla meydana gelmektedir. Hidroliz
sonucu PGA ve PLA bozulduğunda glisine dönüşmekte, glisinde karbondioksit ve suya
dönüşerek vucuttan atılmaktadır.(9)
Polimerlerin ester bağlarının kopması, suyun rezorbe olan polimerlerin gözneklerine
girmesiyle başlar. Bu nedenden dolayı uygulanan malzemenin yüzey alanı ve göznekli yapısı
polimerlerin parçalanma hızını etkiler. Ayrıca polimerlerden hazırlanmış kopolimerlerin
kristalite, gözeneklilik ve molekül ağırlıkları da parçalanmayı önemli derecede değiştirir.
12
L,PLA kristalinin bir yapıya sahip olduğu için yavaş rezorbe olurken, DL-PLA ve
PGA polimerlernide ise 5-8 haftalık zaman sürecinde plakların güçünde azalmaktadır. Kütle
kaybı ise 6- 12 ay arasında gerçekleşir.(10)
L-PLA’ya D-PLA ilave edildiğinde rezorbsiyon hızı artar. 50-50, L-PLA: D-PLA 2
hafta sonunda rezorbe olmaya başlar ve yaklaşık bir ay içerinde kuvvetin %70’ni kaybeder.
15- 85 L-PLA: D-PLA’ da ise rezorbsiyon hızlı olmaktadır ve maksillofasiyal kullanım
açısından oldukça etkilidir. PGA’ ya baktığımızda rezorbe olması 60 gün sonra başlar ve
kütle kaybı 9- 12 ay içerinde tamamlanır. (9,12)
PLA plakların mekanik özellikleri metal plaklarla karşılaştırıldığında daha az olduğu
görülür fakat rezorbe olan plaklar mümkün olduğunca küçük uygulanmalıdır. Peki kırık
fiksasyonu için PLLA mini plakları yeterli kuvveti ve rijiditeyi sağlayabilir mi? Tedavi edilen
hastalarda; hareketsiz zygomatik kemik kırığında ve orbita blow out kırıklarında rezorbe olan
plak ve vidalarla fiksasyon sonucu bu hastalarda kallus oluşmaksızın hareketsiz kırık
iyileşmesi gözlenmiştir. Sadece zyogamatik kırık tedavisi uygulana hastalarda 3 yıl sonra
subkutanöz şişlik meydana gelmiştir, bunun nedeni kalsiye yabancı doku reaksiyonudur ve bu
kalıntıların uzaklaştırılması için ikinci bir operasyon gerekmiştir.(10)
Rezorbe olabilen plak ve vidalar dair çeşitli görüşler vardır.
1) PLLA plak ve vidaların elverişliliği
2) PLLA plak ve vidalarının uygulama sürelerinin azaltılması
3) Amorf kauçukla sertleştirilmiş PLLA plaklarının ve vidalarının in vivo ve in vitro
olarak çalışılması.
4) 3D-matematiksel ve 3D in vitro mandibula modellerinin farklı kırık lokalizasyonları
için kırık karşısındaki tarafta yüklemelerin saptanması.
5) 3D in vitro mandibula modellerinde kırık mobilitesinin derecelendirilmesi.
6) Bilgisayar modellerinde, kırıkların fiksasyonu için hangi durumlarda PLLA plak
sistemlerin elverişli olduğunu mekanik noktaları ele alınarak çalışılmıştır.(9,10)
Amorf polilaktikler, semi kristalize polilaktiklerle karşılaştırıldığında hem hızla
parçalanmakta hem de komplikasyon meydana getirmektedir.
PDLLA’nın bazı dezavantajları vardır, bunlardan birincisi kırılgan olması, ikincisi DLLA ya
göre yarı etki gücüne sahip olmasıdır. Bundan dolayı mandibula kırıklarının da PDLLA
vidaları ile tedavi düşünüldüğünde çiğneme veya yutkunma gibi dinamik yüklemelerde plak
ve vidaların başarısızlık riski vardır.(7)
13
Harmanlanmış PLLA/P(TMC-CI) parçalanmayan polimerlerle karşılaştırıldığında
yüksek etki gücüne sahiptir. Bundan dolayı harmanlanmış PLLA alternatif polimer olabilir
yalnız bu henüz in vivo olarak test edilmemiştir.(9)
Mandibula kırık fiksasyonunda PLLA/P(TMC-CI) plak vidalarının çeşitli klinik
çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalarda kırık iyileşmesi komplikasyonsuz meydana gelmiştir
ve vidaların başarısızlığı gerçekleşmemiştir, ve kırık iyileşmesinde kallus formasyonu
görülmüştür.
İn vitro çalışmasında 45 haftadan sonra önemli bir kütle kaybı görülmüştür. Oluşan kırıntılar
tarafından bir miktar su absorbe edilmiştir, ve yapılan biyolojik ayrışma çalışmalarıyla
PLLA/P(TMC-CI) umut verici bir tedavi olduğu görülmüştür.(9) Tedavisinin avantajı
mandibular kırıkların iyileşmesinde intermaxiller fiksasyona gerek olmadan, yumuşak
gıdaların yenmesi ve hastanın oral hijyen eğitimine devam edebilmesidir. Yalnız
unutulmamalıdır ki iyileşme süresinde yumuşak gıda çiğnenmesi ve yutulması sırasında
mandibula üzerine kuvvet etki etmektedir. Oluşan ısırma kuvveti operasyon sonrası göreceli
olarak küçüktür. Etken mastikatör kasların koruyucu noromüskuler inhibisyonundan
kaynaklanır. Kırık tarafında bükülme momenti, makaslama kuvvetleri gibi kuvvet ve moment
davranışları ısırma kuvveti etkisinde oluşur. Yüklemeler kırığın bulunduğu bölgeye ve ısırma
pozisyonunun noktasına bağlıdır, bu yüklemeye ‘kırık karşısı yükleme’ denir.
“kırık karşısı yüklemeler” çeşitli pozisyondaki izole mandibula kırıklarında 3D
matematiksel modellerde çalışılmıştır. Sırayla kırıklar angulus, posterior, anterior, kanin ve
simfiz bölgesinde konumlanmıştır.
Makaslama kuvvetleri, bükülme ve torsiyon momentleri 100N’luk ısırma kuvvetleri
için sırayla dental arkın 13 noktasına uygulanarak hesaplanmıştır. Bükülme momentleri
düşünüldüğünde mandibuladaki gerilim ve kompresyon bölgeleri hayali ürüne çevrilmiştir.
Mandibulanın alt kenarında kompresyon tarafının pozitif bükülme momentleri. Negatif
momentlerde ise ters etki göstermiştir. Torsiyon momentleri sonucunda bukkolingual yönde
konik fragmanlarının yer değiştirmesi ile sonuçlanmıştır.(12)
Angulus ve posterior segment kırıkları→ Yüksek bükülme momentleri
Küçük torsiyon momentleri
Yüksek makaslama kuvvetlerine sahiptir.
Negatif bükülme momentleri ise yalnız kırıkları kapatmak için ısırma noktaları
uygulandığında bulunmuştur. Ön segment kırıkları pozitif ve negatif bükülme momentleri ile
karşılaştırılabilir.
14
Kanin kırıkları→ Yüksek torsiyon momenti
Momentine sahiptir.
Yüksek negatif bükülme
Simfıs kırıkları→ negatif bükülme momentine sahiptir.
Kırık karşısı yüklemeler matematiksel modellerden başka, insan mandibula
dublikatları ve 3D in vitro modelleri ile de doğrulanmıştır. Mandibulaya postoperatif ısırma
kuvvetiyle aynı yüklemeler uygulanmıştır. Uygulanan yük plakların kıvrılması, torsiyonu ve
kemik fragmanının yer değiştirmesi nedeniyle kırık parçaların mobilitesine neden olmuş, bu
esnada kırık karşısındaki yüklemeler hesaplanmıştır.(11,14)
Klasik radyografi→ Titanyum kaplama ile osteotomide güvenli bir ossifikasyon görüntüsü
elde edilemez. Bunun sebebi osteotomi hatlarının merkezi x-ray ışınlarının yönüne paralel
olmamasıdır. İnce uçlar üst üstte gelir ve osteotomide sahte bir birleşme görüntüsü oluşturur.
Rezorbe olabilen plakla yapılan tedavilerde radyografilerde ilk altı hafta içinde vida çukuru
etrafında osteoliz alanları görülebilir,ancak devam eden 12 hafta içinde osteoliz alanları
azalır. Yapılan bir çalışmada 1,5 mm çapındaki PLLA plaklarının 104 hafta sonra çaplarının
1,1 mm indiği görülmüştür.(11)
15
C
Resim-6: A) 2 mm plak-vida ve tornavida
B) Uygun formu verilmiş plak
C) Ağız içi görünümü
16
Resim-7: Mandibüler sagittal splint osteotomisi uygulanmış hastanın ağız içi ve histojik
görüntüsü.
a)- agız içi uygulaması
b)- cerrahiden iki yıl sonra,ağız içi kemiksel iyileşme ve vidadaki rezorbsiyon
17
c)- kemik biyopsisinin radyografik görünümü
d)- sağ mandibüler vida çukuru bölgesinden alınan kemik parçası
e)- histolojik incelemelerde görülen dekalsifikasyon bölgeleri
f)- çevresel kemik paterninde rezidüel fibröz doku veya defekt görülmemekte
g)- rezidüel polimer materyal görülmüyor..(8)
6
POLİGLİKOLİK ve POLİLAKTİK ASİT’ İN FİZİKSEL VE KİMYASAL
ÖZELLİKLERİ
Poliglikolik ve polilaktik asit poli-alfa-hidroksi asitin türevidir. Açık halka
polimerizasyonu ile 1000 daltonsdan, 1 milyon daltonsa kadar tipik molekül ağırlıklı
makromoleküllerin fazlasının birleşmesiyle oluşur. Bir formu kullanılırsa homopolimer
(-AAAAAA-),
iki
monomer
kullanılırsa
kopolimer
(-ABABAB-)
denilmektedir.
Kopolimerlerin monomerlerden ve homopolimerlerden ciddi farklıkları vardır. Polimerler
gelişi güzel karmaşık bir şekilde gevşek paketlenmişse bu polimerlere amorf denir ve zayıftır.
Polimerik zincirler paralel dizilir ve birbirine sımsıkı paketlenirse, tipik polimerik doku
sahipse amorftur. Düzenli kristalize homopolimerler her zaman hem kristalize hem de amorf
bölgeler içerir ve bunlara semikristalinize denir.
Amorf polimerlerin amorf olmayanlardan farklı şeffaf polarize ışığa yanıt yok ve çok
daha az rijittir.
Poliglikolik Asit
Poliglikolik asitler 224- 228 oC ‘de esmerleşip sert erimeyen kristal polimerlere, 36 oC
ise camlaşması meydana gelmektedir. Hidrofilik oluşu metil grubundan yoksun olmasından
ileri gelmektedir. Bundan dolayı hidrolize ve alçalmaya çok hassastır. En iyi binen PGA ürün
deksondur.
Polilaktid asit
Açık ve solgun renkteki semikristalinize polimer ile erime noktası 174- 184 oC camlaşma
sıcaklığı 57oC’dır. İki steroizometrik formu olan asimetrik laktik asit molekülü vardır ve
insan vücudunda karbonhidrat metabolizmasında L izomer, asidik sütte ise D izomer
bulunmuştur. Sadece Lizomer bulunan polimerlere poli-L-laktid asit (PLLA) denilmektedir.
PLLA daha çok ortopedik implantlarda kullanılmaktadır. İki izomeri birden içerirse buna
sterokopolimer, poli-D, L-laktid asit denilmektedir. (P(L/DL)LA yada PDLLA. PLLA yüksek
kristalizedir. PLA hidrolize dayanıklı ve metil grubundan dolayı hidrofobiktir.
-AAAAAA- tek tip monımer kullanılması
-ABABAB- çift monomer kullanılması
18
7 REZORBE OLABİLEN PLAK-VİDALARIN YAPIMINDAKİ ANA PRENSİPLER:
1) Melt moulding (eritilerek biçimlendirme)
2) Solidstate drawing (yoğun halde içine)

Sıkıştırılarak biçimlendirme

Enjeksiyon ile biçimlendirme

Ekstrüzyon ile biçimlendirme
İlk üretilen PGA’dır. Polimerik ham materyalinin uzun fiberlerin içine çekilmesi ile dexon
yivi yapılmıştır. Yoğun halde içine çekme tekniği daha sonra implantların paralel şekil
verilerek güçlendirilmesi için, fiber yöntemin üretilmesinde kullanılmıştır. Bu implantlara
yönlendirilmiş implantlar denilmektedir.
SR yönteminde ise aynı materyalin fiberleri polimerik matrix ile karşılaştırılarak
güçlendirilmektedir. Böylece polimer metale benzer bir mekanik özellik kazanır. Vidaları
yapmak için biçimlendirilmiş, sıkıştırılmış veya makine yapısı SR polimerleri kullanılabilir.
Vidaları yeni teknikler ile tork ve bükülme dirençleri arttırılmıştır.
8 PGA ve PLA İMPLANTLARININ BİYOLOJİK AYRIŞMASI ve
BİYOLOJİK UYUMU:
8.1 Biyolojik ayrışma:
Biyoabzorbe olabilen materyaller vücutta iki basamakta ayrışmaktadır. İlk basamak
fiziksel safha uzundur; polimer zincirlerinin polimer ve su moleküllerinin kimyasal bağlarının
kısa zincirlere hidrolize olmasıdır. Böylece molekül ağırlığı ve gücü azaltılmış polimer
fragmanları, depolarizasyon boyunca meydana gelir. 2 basamakta makrofojlar tarafından
fragmanlar fagositoza uğrar ve polimer kümeler ortadan kaybolur. PGA hidrolize edilerek
glikolik aside, PLA ise laktik aside dönüştürülür. Bundan sonraki basamakta sitrik asit
döngüsüyle karbondioksit ve suya dönüştürülerek son ürünler solunum ve idrar yoluyla
atılır.(7,9,12)
Hidrofobik polilevolaktid yavaş ayrışma oranına, hidrofilik poliglikolid hızlı ayrışma
oranına sahiptir. Amorf bölgede hidroliz önce, kristaline bölgelerde ise hidroliz sonra
meydana gelir.
Polimerik aygıtların implantasyonundan sonra öncelikle implant çevresinde
enflamatuar bir yanıt ve devamında 1- 3 hafta içerisinde granülasyon dokusu ile
çevrelenmektedir.
Makrofajlar
ve
dev
hücrelerin
ayrıştırılmaya
başlanmasından,
bioabzorbsiyonun başlamasına kadar geçen döneme ‘latend period’ denir. Hızlı dönemde ise
19
ayrışma dönemi boyunca ciddi doku yanıtları oluşturmakta ve sıvı birikmesi meydana
gelmektedir. Bu hastalarda periodik aspirasyonlar yapılmaktadır, tedavi edilmezlerse geçici
sinüs formasyonu oluşturulabilmektedir.(7)
Biyolojik ayrışma

Molekül ağırlığının derecesi

Kimyasal bileşim (hidrofilik, hidrofobik)

Sterilizasyonu

Saf olmaması

Kristalleşme

İmplantın şekli ve büyüklüğü

İmplantın biyomekanik streslere maruz kalmasına

Doku reaksiyonunun yoğunluğu ve ayrışma karakterleri

İmplant materyalinin morfolojik değişikliğine bağlıdır.
Resim-8: Le fort 1 çok parçalı kırığın rezorbe olabilen plak ve vidalarla fiksasyonu
a)- operasyon anındaki görünümü
b)- operasyondan 18 ay sonra;plak ve vidalarda rezorbsiyon tamamlanmış.
20
8.2 Biyolojik uyum:
SR-PLLA implantlarının biyolojik uyumları oldukça iyidir. Yabancı cisim reaksiyonları
(FBR), şişme, iltihap veya seromaya rastlanmaz. SR-PLLA plak implantlarını çevreleyen
bağlayıcı kapsül, bir tabaka oluşturur ve yer yer kaybolur, böylece kemik ile implant direkt
ilişkide olur ve bütünleşme meydana gelir. Bu kemikleşmede en güçlü bölge plaktaki
aralıktadır, plağa yakın bölgelerde de kemikleşme kayda değerdir. Kemiksel dokuların
gelişimi osteosentezi güçlendirir ve katmanların birleşmesine yardımcı olur.(7,9,12)
Plak ve vidaların ayrışım kinetikleri değişik doku salgılama yeteneği nedeniyle
uygulandığı bölgeye bağlıdır: SR-PLLA plak ve vidaları yıpranmaya ve çözünmeye 1 yıl
sonra başlar ve 2 yıl içerisinde tamamen kaybolur. Ancak intraosseöz plak ve vidalar, sert ve
yoğun kemikler içerisine yerleştirilmediğinde çözünmesi daha uzun zaman alacaktır.(7)
Özağırlığı yüksek malzemelerden üretilen polimerize PLLA plaklar kayda değer
şekilde yabancı cisim reaksiyonuna neden olur. Bunun nedeni zayıf ve güçlendirilmemiş
katkısız malzemelere göre, polimerize malzemeler yeterince arındırılmamasından dolayıdır.
PLLA’ların abzorbsiyonu çok yavaşken, PGA’ların abzorbsiyonu ise çok daha
süratlidir. SR- teknik kullanılarak daha küçük ve hafif ama mekanik açıdan daha sağlam plak
ve vidalar üretilebilmektedir, buda materyalin biyolojik uyumunu arttırmaktadır. SR
implantları yüksek dayanıklılığı sayesinde gamma ışınıyla sterilize edilebilir ve işlevleri
bitince implanları hafifletip dağılmalarını kolaylaştırır. Bunun dışında etilen oksitlerlede
sterilize edilebilir ancak gamma ışınları daha güvenilir bir yöntemdir. Hekimler yeterince
güçlü vidalar kullandığında, sökme kaygısı olmaksızın en uygun vidayı seçme ve uygulama
şansına sahiptir. Uygulanacak rezorbe olabilen vidalar;(9,14)
- başlangıçta ve iyileşme sürecindeki fizyolojik yükleri kaldıracak kadar sağlam
- amaca uygun esneklikte
- iyileşme sürecine uygun bir güç yapısına sahip olmalıdır.
PLLA ve SR-PLLA vidalarının fiziksel özellikleri metal vidalara yakın kabul edilir.
Başlangıçta meydana gelecek ufacık bir ayrışma veya hidroliz vidalarda önemli bir güç
kaybına neden olur. SR-PGA mini vidalar 4 hafta sonunda güçlerini kaybederken SR-PLLA
vidaları 26 hafta boyunca hiçbir değişikliğe uğramadan kalmaktadır. SR-PGA vidalarda
meydana gelen hidroliz kemiksel gelişim ve büyümeye olanak tanır.
9 REZORBE OLABİLEN PLAK-VİDALARIN KULLANILDIĞI KEMİKLERİN
İYİLEŞMESİ:
4- 104 haftalık kemiksel iyileşme süresince rezorbe olabilen materyallerin kullanımından
ötürü herhangi bir komplikasyon görülmemesi önemli bir aşamadır.
21
Koyunlar üzerinde yapılan çalışmalarda rezorbe olabilen materyallerle titanyum
uygulamaları arasında kayda değer bir farklılık tespit edilememiştir(15). Titanyum implant
uygulandığında dengesiz kemik oluşumları görülmüş ve osteotomi çizgilerinin iyileşme
süreci 104 haftada gerçekleşmiştir. SR-PLLA kaplanan osteotomilerde ise iyileşme 20
haftada da oluşmuştur. Devaskülarize kemik segmenti etrafındaki dar kroniotomi çizgilerinde
yapılan tamirattan bağımsız olarak ancak çok yavaş ve yetersiz iyileşme olmuştur. İyileşme
ilk dört haftada %60- 70 arasında görülmesine karsın sonradan iyileşme hızında önemli bir
yavaşlama
görülmüştür.
Tamamen
iyileşmemenin
dural
lezyondan
kaynaklandığı
düşünülmüştür.(15)
Yapılan bütün çalışmalarda; kemiğe operasyon yapılmış bütün olgularda iyileşmeye
işaret olarak osteoid oluşumu görülmüştür. Yeni kemik oluşumunda en aktif bölge %67- 100
osteoid üretimi yapan dura’ya yakın ve yanında yer alan bölgelerdir. Osteotomi hatlarının orta
bölümü ise bu oran %32- 80 civarındadır. Bu rakam SR-PGA ile 26 haftada fikse edilenlerde,
plak periost tarafından %20- 58 oranında dural lezyon olan bölgede, bitişik ve osteoid kırık
yüzey oranı %olan bölgelere oranla osteoid formasyonu minimal düzeydedir, yaklaşık %1023’tür. Titanyum ise uzun vadede bölgesel kemik üretimini sınırladığı için osteoid üretimi
rezorbe olabilen bölgelerde daha fazla olarak gözlenmiştir.(15,17)
Osteotomi uygulanmış kemik segmentinde daha yüksek ve kalın osteoid formasyonu
tespit edilmiştir. Kemiksel yapılanma rezorbe olabilen tarafta, titanyum bölgesine kıyasla 0,5
mm daha kalındır. SR-PGA grubunda da bu fark aynı şekilde önemli olduğu gözlenmiştir.
(p<0,01)
Rezorbe olabilen fiksasyon grubunda herhangi bir kayda değer fark görülmemiştir.
Titanyum grubu ve SR-PLLA arasında önemli bir kalınlık farkına rastlanmamış, sürekli
osteoid formasyonu tespit edilmiştir.
(P<0,01) SR-PGA vida bölgelerinde osteoid formasyonu arasında önemli bir farklılık
göstermiştir. En önemli biyoabzorbsiyon döneminde 4- 6 hafta arasında iatrojenik dural
lezyonların görülmesine bağlı tekrar düşmeye başlamıştı.(P<0,01).26-52 hafta arası tekrar
yükselmiştir. Osteoid formasyonu, SR-PGA vidalarda kontrol bölgeleriyle ve titanyum
tarafından önemli farklar oluşturmuştur.
22
10 TİTANYUM ve REZORBE OLABİLEN PLAK VE VİDALARIN GERİLİM
KUVVETLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI:
Resim-10: Mandibulada deneysel kuvvetler altında meydana gelen bükülme momentleri(16)
Resim-11: Çiğneme kaslarının etkisi altında mandibulada meydana gelen gerilim alanları(16)
Resim-12:
A) Alt çeneye bir taraftan kuvvet uygulandığında mandibulada oluşan sıkışma ve gerilim
çizgileri. (kesikli çizgi sıkışma izostatik, kalın çizgi gerilim izostatik)
B) Plak’ın altta konumlandırıldığında sıkışma ve gerilim izostatikleri
23
C) Plak’ın üstte konumlandırıldığında sıkışma ve gerilim izostatikleri (16)
Yapılan çalışmanın amacı açılı mandibular fraktür tedavisinde Champy tekniği
uygulanarak titanyum sistemi ile yük altında gerilim dağılımı bakımından benzer fiksasyon
sağlayan spesifik bir rezorbe olabilen kaplama sistemi varsa bunu ortaya çıkarmaktı. Bazı
sonuçlar elde edildi, yapılan in vitro çalışma sonucunda, Champy prensiplerine uyularak
yapılan açılı mandibular fraktür tedavisinde kullanılan 2,1 mm rezorbe olabilen plak ve 2,00
mm titanyum mini plak arasında ciddi biyomekanik farklılıklar gözlendi. Bulgular temel
alındığında, her iki sistemde, aynı klinik durumdaki açılı mandibular fraktür tedavisinde
materyallerin birbiri yerine geçebilme özelliği yoktu. ( 14)
Suronen ve arkadaşları canlı koyunlarda yaptığı deneylerde polilaktik plak ve metalik
plakların her ikisinin de fiksasyonda yeterli dirence sahip olduğunu bulmuştur. Polilaktik plak
fiksasyonu için maksimum moment yetersizliğini ölçmüştür ve momenti yetersiz metal
kullanımıyla karşılaştırmıştır. Yaptığı kısa süreli çalışmada istatiksel olarak anlamlı bir
farklılık bulmamıştır. Plakların 5 yıl sonra neredeyse %100 ü rezorbe olmuştur( 14 ).
Oral kavitenin bazı alanlarında doku zayıf ve hareketlidir. Bu yüzden aprey üzerinde
dehiscence eğilimli görülür. Chawoode açılı mandibular fraktür tedavisinde plağın üst
sınırında dehiscence oluşumu %11 olarak bulmuştur. Ayrıca pediatrik hasta populasyonunda,
titanyum ile fiksasyonun rahatsızlığın büyümesine neden olabileceği için çıkartılmasını
savunmuştur. (14)
Paslanmaz çelik plaklar fasial fraktürlerin tedavisinde farklı klinik zorluklar gösterir.
Bunlarda önce gelenleri; eğim ve adaptasyon güçlüğüdür. Son zamanlarda titanyum
partiküllerinin lenf nodları çevresinde skar dokusunda bulunması ayrıca ağrı, şişlik ve
enfeksiyona neden olması fiksatörün çıkartılması için diğer nedenler arasındadır.
Rezorbe olabilen plakların uzun dönem stabilitesinin değerlendirilmesi ile birlikte
ortognatik hastalarda da kullanılmaya başlanmıştır. Uygulana cerrahi alanının büyüklüğü
hastanın bakımı ve iyileşme esnasında kemik etrafında görülen gerilim veya germe
dağılımları önemlidir. Bu gerilim ölçüleri klinik olarak biomekanik problemlerin çözümünde
değerli veriler sağlayacaktır. Yapılan fotoelastik çalışmalar, direnç altında ve fonksiyon
esnasında nerede maksimum gerilim geliştiğini göstermiş böylece açılı mandibular kırıkların
tedavisinde Chammpy tekniği kullanılarak konvensiyonel titanyum plakları invitro gerilmeler
karşılaştırabilmiştir. Ölçümlerden biri 2.00 mm titanyum plak için diğeride 2,1 mm rezorbe
olabilen mini plak için yapılmıştır.
24
Sonuçlara bakıldığında saf polide, L laktik asitin materyal kompozisasyonunda rezorbsiyon
yaklaşık 10 hafta görülmemiştir. Öyle ise bu sistemle çiğneme direnci gücü mümkünse,
geleneksel titanyum donanımı yerine kullanılması düşünülmüştür. Tate ve arkadaşları açılı
mandibular fraktür içeren hastalarda yapılan internal fiksasyon ve açık rediksiyon sonrası 6
hafta sonra maksimum ısırma güçünün 135 N (30,41p) olduğunu rapor etmiştir. ( 14 ) bu aynı
zamanda suronen ve arkadaşlarınında savunduğu düşünceyi kuvvetlendirmektedir.
TARTIŞMA:
Çene bölgesi kırıklarında operatif tedavi en sık başvurulan yöntemdir. Çene yüz
bölgesindeki kırıkların sabit fiksasyonu kırık kemiğin iyileşmesi açısından şarttır. Sabit
fiksasyon için metal kemik plakaları ve vidaları uzun yıllardır kullanılmaktadır.(1,2,3) Bu
amaçla tantalyum, vitalyum, krom kobalt, alman çeliği, amerikan çeliği ve titanyum gibi
malzemelerden yapılmış vida ve plaklar üretilmiştir.(1) Nikel-krom-molibden alaşımlı plaklar
sökülürken çevresindeki yumuşak dokulardan alınan biyopsi örneklerinin histopatolojik
tekniklerinde metalozis e neden oldukları gözlenmiştir.(1,2) Titanyum dışındaki metaller
organizmada “locus minoris resistentia” oluşturmaktadır. Bundan dolayı plaklar işleri
bittiğinde ağızdan çıkarılmalıdır.( 2) Bu metallerin meydana getirdiği komplikasyonlardan
dolayı plak-vida materyali olarak daha çok titanyum kullanılmaktadır. Doku dostu
olmasından dolayı metalozise neden olmaz. (2). Bununla birlikte kırık tedavisinde meydana
gelen gelişmeler beklentileri artırmış ve titanyumdan daha farklı malzemeler geliştirmeye
giderek titanyum’un dezavantajlarını içermeyen rezorbe olan materyaller gündeme gelmiştir.
Biyorezorbe olabilen materyallerle yapılan fiksasyon araştırmaları 30 yılda geliştirilmiştir.
Başlangıçta bu biyorezorbe materyallerin gücü azdı ve intermaksiller fiksasyonla
desteklenmeye ihtiyacı vardı.(9) Daha sonra meydana gelen gelişmelerle mandibular
fraktürler ve zygomatik fraktürlerde dahil olamak üzere biyorezorbe olan materyaller başarı
olarak kullanılmıştır.(12).
Titanyum plak ve vidalar diğer metal alaşımlara göre daha biyouyumlu ve daha
dirençlidir. Metalozis reaksiyonuna neden olmaz.(14) Bununla birlikte operatif tedavide sıkça
başvurulmasına rağmen ciddi dezavantajları da mevcuttur.
Bell ve arkadaşları kullanılan titanyum plak ve vidaların sinire bası yapmasına bağlı
olarak hipersensitivite meydana getirdiğini belirtmiştir.(5) Haers ve arkadaşları titanyum
plakların kırık hattına uyumlandırmasının zor olduğunu ve ayrıca elastiklik modülünün
kemikle uyumlu olmadığını göstermiştir.(9) Titanyum’un korozyona uğraması, metal
yorgunluğun ve metal iyonlarının salınımın gözlendiğini ve buna bağlı olarak da titanyum
25
partiküllerinin lenf nodları çevresinde ve skar dokusunda birikti araştırmacılar tarafından
tesbit edilmiştir.( 5,7, 9, 10, 14 ) Richard ve arkadaşları titanyum plak ve vidaların manyetik
özellik taşıdıklarından manyetik rezonans ve tomografi gibi modern tanı sistemleriyle uyumlu
olmadığını belirtmiştir.(4) Ayrıca titanyum plaklar tümör cerrahisi sonucu radyoterapiyi
engeller.
Titanyum plakların bu dezavantajlarından dolayı biorezorbe olan materyaller, kırık
tedavisinde gündeme gelmiştir. Rezorbe olabilen materyeller iki tip polimerden meydana
gelmektedir. Bunlardan birincisi poliglikolid asit ( PGA) ikincisi ise polilaktik asit (PLA) dır.
Polimerlerin morfolojik yapıları kullanım açsından önem taşımaktadır; L-PLA kristal DLPLA ise amorf yapıya sahiptir. Sahip oldukları morfolojik özelliklerden ötürü L-PLA’nın
yüksek kristalite sebebiyle hidrolizi zor olmakta iken, amorf yapıdaki DL-PLA ise hidrolizi
çok kolay olmaktadır. PGA’ya baktığımızda ise hidrofilik yapısından ötürü gene hidrolizin
kolay olduğunu gözlenir.(8, 9, 11)
Suronen ve arkadaşları canlı koyunlarda yaptığı
deneylerde polilaktik plak ve metalik plakların her ikisinin de fiksasyonda yeterli dirence
sahip olduğunu bulmuştur. Polilaktik plak fiksasyonu için maksimum moment yetersizliğini
ölçmüştür ve momenti yetersiz metal kullanımıyla karşılaştırmıştır. Yaptığı kısa süreli
çalışmada istatiksel olarak anlamlı bir farklılık bulmamıştır. Plakların 5 yıl sonra neredeyse
%100 ü rezorbe olmuştur. (15)
Barry ve arkadaşları pediatrik hastalarda, titanyum ile
fiksasyonun rahatsızlığın büyümesine neden olabileceği için çıkartmak gerektiğini bundan
dolayı biorezorbe materyaller pediatrik hasta gruplarında kullanabileceğini söylemiştir.(6)
Ayrıca rezorbe olmasından dolayı çıkartılması için ikinci bir operasyona gerek yoktur. Belli
bir sıcaklık altında şekillendirilerek kırık hattına kolayca adapte edilir. (8)
tekniklerin kolay olması zaman kazandırır.(10)
Uygulama
Radyoterapi gören hastalarda güvenle
uygulanır.(12, 13) Mandibular fiksasyon için yeterli direnç sağlar. Titanyum plaklara göre
gösterdiği bu avantajlardan dolayı biyorezorbe olabilen bu materyaller çene yüz bölgesindeki
kırıklarda başarılı olarak uygulanır.
ÖZET:
Kemiklerdeki bir hastalık veya kırık oluşumu sonucu yeterli işlevini yapamayan
organların implant malzemeden üretilmiş materyaller ile desteklenmesi son 30 yıldır
araştırılmaktadır. Bu amaçla vücudun çeşitli bölgelerinde kullanılan, biyouyumlu
malzemeden yapılan implantların canlı yapıdaki kemik, kemik iliği, kan vs. ile temas halinde
olması ve işlevselliği nedeniyle, fiziksel, kimyasal ve mekanik özelliklerden beklentiler gün
geçtikçe artmaktadır.
26
Rezorbe olabilen plak ve vidaların dizaynı cerrahide bu tip malzemelerin kullanımı
açısından önemlidir. Kemiklerin ya da yumuşak dokuların onarımında metal, seramik ve
polimerik implantlar kullanılmaktadır. Metaller ve seramikler sert dokularda kullanılırken,
polimerler ise yumuşak doku uygulamaları için tercih edilmektedir. Ortopedik cerrahi
karşılaşılan en önemli problemlerden biri, kemikle metal ya da seramik implantın sertlik
derecesinin birbirini tutmamasıdır. İmplantın sertlik derecesinin, temasta olduğu dokularla
aynı olacak şekilde ayarlanması, kemikte oluşacak deformasyonları önlemektedir.
Kullanımdaki tüm bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak amacıyla, liflerle güçlendirilmiş
polimerik malzemeler kullanılmaktadır.
Rezorbe olabilen implant malzeme olarak 2 tip polimer; poliglikolik asit(PGA) ve
polilaktik asit (PLA) klinik uygulamalarda yaygın olarak kullanılmaktadır. 1960 yıllarında
Kulkarni ve arkadaşları köpeklerde çene kemiklerinin kırıklarının onarımında kullanılan PLA
çubuk implantlarından söz etmektedir.
Polimerlerin morfolojik yapıları bu tip plak ve vida kullanımında önem taşımaktadır. LPLA kristal, DL-PLA ise amorf yapıdadır. Yüksek kristalinite sebebiyle L-PLA’nın hidrolize
zor olurken, amorf yapıdaki DL-PLA çok kolay hidroliz olmaktadır. PGA polimeride
hidrofilik yapısı sebebiyle kolay hidroliz olmaktadır. Bu polimerlerin hidrolizi ester
bağlarının parçalanması (zincir kırılımı) ile olur. PGA ve PLA bozunduğunda glisin’e
dönüşür. Glisin karbondioksit ve suya dönüşerek vücuttan atılır. Bu polimerlerden
hazırlanmış kopolimerin gözeneklilik, kristalinite ve molekül ağırlıkları rezorbsiyonu
etkileyen en önemli faktörlerdir. Su, rezorbe olabilen polimerin gözeneklerine girdiği zaman
parçalanma başlar. O nedenle malzemenin yüzey alanı ve gözenekliliği rezorbsiyon davranışı
önemli ölçüde etkilemektedir. Ayrıca asidik ortam rezorbsiyonu hızlandırılmaktadır.
L,PLA kristalinin bir yapıya sahip olduğu için daha yavaş rezorbe olurken, DL-PLA ve
PGA polimerlerinde 5-8 haftalık süre içinde kuvvet kaybı gözlenmektedir. Kütle kaybı 6- 12
ay arasında gerçekleşmektedir. L-PLA in vivo koşullarda 5 ay sonunda kuvvetli azalma
olmadığı gözlemlenmiştir. L,PLA’ya D-PLA ilave edildiğinde rezorbsiyon hızı artar. 50: 50
L-PLA: D-PLA karışımı 60 gün sonra bozulmaya başlar ve 1 ay içinde kuvvetinin %70’ini
kaybeder. L-PLA %15 oranında D-PLA ile karıştırılırsa hızlı bir şekilde rezorbe olmaya
başlar ve ortopedik amaçlı kullanımlarda oldukça etkilidir. PGA ise yaklaşık 60 gün sonra
bozulmaya başlar. Kütle kaybı 9- 12 ay da tamamlanır
27
Rezorbe Olabilen Malzemelerin Özellikleri
Erime
Polimer sıcaklığı
(oC)
Camcı
geçiş
sıcaklığı
o
C)
modül
(Gpa)
Kuvvet
kaybı
(ay)
Kütle
kaybı
(ay)
PGA
225- 230
35- 40
12.8
1_2
6_12
LPLA
173- 178
60- 65
4.8
6
_
55- 60
1.9
1_2
12_16
DLPLA Amorf
PLLA ve PGA kopolimerlerinin mekanik özellikleri kristalinite, viskozite ve molekül
ağırlıklarına bağlı olarak değişmektedir. Polimerlerin sentezlenme prosesleride mekanik
özellikleri önemli ölçüde etkilenmektedir. Rezorbe olabilen plak ve vidaların mekanik
özelliklerinin ve sertlik derecesinin, temasta olduğu dokularla aynı olacak şekilde
ayarlanması, kemikte oluşacak deformasyonları etkiler. Kullanımdaki tüm bu olumsuzlukları
ortadan kaldırmak amacıyla, liflerle güçlendirilmiş polimerik malzemeler, yani rezorbe
olabilen plak ve vidalar alternatif olarak kullanılmaktadır
Uyumlandırma
Biyouyumluluk
Dayanıklılık
Stabilizasyon
Radyasyona
dozuna etkisi
Artefakt
Elastik nodülü
Ekonomik
Enfeksiyon
Rezorbe
olmayan
-+
+
+
-+
-+
+
Rezorbe
olabilen
+
+
--+
-+
-+
Rezobe olabilen malzemenin bileşimi değiştirilerek, implantın vücuttaki kullanım
alanlarına göre mekanik ve fizyolojik şartlara uyum sağlaması kolaylaştırılabilir. Rezorbe
olabilen plak ve vidaların diğer bir üstünlüğü de korozyona direnç, metal yorgunluğunun ve
metal iyonlarının salınımın görülmemesi ve kırılganlığının azalmasıdır. Metal iyonları
implantı olarak da kullanılmaktadır.
Rezorbe olabilen plak ve vidalar manyetik özellik taşımadıklarından, manyetik
rezonans (MRI) ve tomografik gibi modern tanı sistemleriyle uyumludur.
28
Rezorbe olabilen plak ve vidalar, yüksek dayanım ve düşük elastik modülüne sahip
olduklarından özellikle ortopedik tedaviler ve diş hekimliği uygulamaları için uygun
görülmektedir. Geliştirilmekte olan rezorbe olabilen materyaller ilerde dişhekimliğinde sık
kullanılmaya aday materyallerden biridir.
29
LİTERATÜRLER
1) Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Yayınları No.10
Çene ve Yüz Travmatoloji Kitabı
Prof. Dr. Erdoğan ÇETİNGÜL
18, 47, 120- 5
2) Çene Yüz Kırıklarının Tedavisinde Plak- vida ile Osteosentezin Sekellerinin
Önlenmesinde Etkinliği
(Konservatif Yöntemlerle Karşılaştırılması)
Prof. Dr. Erdoğan ÇETİNGÜL
Prof. Dr. Murat GOMEL
Dt. Hüseyin KOCA
7- 16
3) Ağız, Diş, Çene Hastalıkları ve Cerrahisi 2.BASKI
Prof. Dr. Mustafa TÜRKER, Prof. Dr. Şule YÜCETAŞ
41, 544- 7
4) Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi
Prof. Dr. Onur ÇELİK
327- 329
5) BELL RB, Kindsfater CS
The use of biodegradable plates and screws to stabilize facial fractures.
J Oral Maxillofac Surg. 2006;64:31- 9.
6) EPPLEY BL
Use of resorbable plates and screws in pediatric facial fractures.
J Oral Maxillofac Surg 2005;63 :385- 91.
7) EDWARD RC, KİELY KD, EPPLEY BL
The fate of resorbable poly-l-lactic/polyglycolic acid ( Lactosorb) bone fixation
devices in orthognathic surgery
J Oral Maxillofac Surg 2001;59:19- 24
8) HAERS PE, SAİLER HF
Biodegradable self-reinforced poly-L/DL- lactide plates and screws in
bimaxillary ortognatic surgery: short term skeletal stability and material related
failures
J of Cranio-Maxillofac Surg 1998;26:363-367
9) HAERS PE, SUURONEN R, LİNGQVİST C, SAİLER H
Biodegredable polylactide plates and screws in ortognathic surgery:
J of Cranio- Maxillofac Surg 1998;26:87- 91
10) ENİSLİDİS G
Treatmental of orbital fracture: the case for treatment with resorbable materials
J Oral Maxillofac Surg 2004:62(7):869-72
30
11) KALLELA I, LAİNE P, SUURONEN R, LİNDQVİST, LİZUKA T
Assessment of material-and tecnique-related complications following sagittal
splint osteotomies stabilized by biodegredable polylactide screws
Oral Surg Oral Med Oral Pathol Oral Radial Endod 2005 Jan;99(1):4-10
12) ENISLİDİS G,YERİT K, WİTTWER, KÖHNKE R, SCHRAGL S, EWERA R
Self- reinforce biodegredable plates and screws for fixation of zygomatik fracture
J of Cranio- Maxillofac Surg 2005;33:95- 102
13) MOLLAOĞLU N, ÇETİNER S,GÜLTEKİN SE, ALPAR R
The early tissue response to titanium and Lactosorb screws
Dental travmatology 2003 june:19:3:139
14) CHACON GE, DİLLARD F, RASHİD R
comparison of strains produced by titanium and poly D, L Lactide acid plating
systems to in vitro forces
J of Cranio- Maxillofac Surg 2005 jul;63(7):968- 72
15) BAHR W, STRİCKER A, GUTWALD R, WELLENS E
biodegredable osteosynthesis material for stabilization midface fractures:
experimental investigation in sheep
J of Cranio- Maxillofac Surg (1999)27;51- 57
16) CHAMPY M, PAPE HD, GERLACH KL, LODDE JP
8. The strasbourg miniplate osteosynthesis
Oral and maxillofacial trvmatology 1986; 19- 43
31
Download