gazi hamidiye`nin akın harekatı

advertisement
EFSANE GEMİ “GAZİ HAMİDİYE”NİN
AKIN HAREKÂTI
XX. Yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti’nin kara kuvvetlerinin yanında deniz
kuvvetlerinin de caydırıcı özelliğini kaybetmesi, irili ufaklı pek çok devletin Türk
topraklarına saldırmasına fırsat vermiştir. Bu dönemde Avrupalı devletler Osmanlı
topraklarına yönelik düşmanca politikalarını arttırmaya başlamışlardı. Özellikle İngiltere
ve Rusya Osmanlıyı paylaşmaya hazırlanıyorlardı. Balkanlı devletler ise “büyümek” hırsı
içerisinde, büyük devletlerin de teşvikiyle Osmanlı Devleti’ne saldırmak için bahane
arıyorlardı.
Osmanlı Devleti ise; II. Meşrutiyetin ilanı ile (1908) iç ve dış huzursuzluklara son
vermek, ekonomik kültürel ve askeri alanlarda güçlenmek için son bir fırsat yakalamıştı.
Fakat iç plandaki siyasi mücadelelerin çok şiddetli olması, ordunun siyasetle meşguliyeti
bu arada meydana gelen dış müdahaleler imparatorluğun süratle savaşa
sürüklenmesine sebep olmuştur. Neticede Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve
Karadağ’dan oluşan Balkanlı müttefikler, Osmanlı Devleti’ne saldırarak Balkan Harbi’ni
başlatmıştır (8 Ekim 1912).
Hamidiye Kruvazörü
Balkan Harbi’nde Osmanlı kuvvetleri çeşitli sebeplerin tesiriyle kısa sürede
Arnavutluk’tan Çatalca’ya kadar çekilmek zorunda kalmıştır. Londra Antlaşması ile
Midye-Enez hattını sınır kabul eden Osmanlı Devleti, Balkanlardan çekilirken eski
müttefikler bu defa “paylaşma” konusundaki anlaşmazlıktan dolayı birbirleriyle savaşa
tutuşmuşlardır. Bu ikinci mücadeleye kuzeyden Romanya ile birlikte ürkek bir şekilde
Osmanlı Devleti de katılarak Edirne’yi geri almıştır.
Balkan Harbi’nin kara savaşlarına paralel olarak denizlerde de mühim
mücadeleler yapılmıştır. Osmanlı donanması Balkan Harbi’nde; Bulgaristan kıyılarının
ablukası, Bulgar Deniz kuvvetlerinin imhası, Ege Denizi’ndeki Yunan donanmasının
imhası, Anadolu’nun ve Ege Adalarının güvenliğinin sağlanması, Anadolu’dan
Rumeli’ye asker, cephane, yiyecek naklinin gerçekleştirilmesi, değişik noktalara stratejik
çıkarmaların yapılması, Çatalca savunmasına denizden destek sağlanması gibi
görevlerde bulunmuş, fakat bu görevlerden sadece Çatalca Cephesinin yandan
desteklenmesi dışında pek etkili olamamıştır.
1
Osmanlı Donanması’nın Ege’de meydana getirdiği boşluk, Yunan ve Sırp
kuvvetlerinin sürekli destek almalarına, öte yandan Osmanlı kuvvetlerinin sürekli yardım
alamamalarına sebep olurken, bu durum Balkan Harbi’nin kaybedilmesine de doğrudan
etki yapmıştır. Bununla birlikte Ege Adalarının çok kolay bir şekilde Yunanlılar
tarafından işgal edilmesine, Anadolu’nun ve Boğazların Yunan tehdidine karşı
savunmasız bırakmıştır.
Abdülhamit Kruvazörü Hümayununun Arka Cihetindeki
Güverte Üzerinde Barbet Siperli 15 cmlik Top ve
Mekanizması
Osmanlı Donanmasının Balkan Harbi’ndeki en mühim faaliyetlerinden biri de;
Hüseyin Rauf (Orbay) Bey’in komutasındaki “Hamidiye Kruvazörü”nün gizlice Ege
Denizi’ne açılıp Yunan limanlarını, nakliye gemilerini vurması ve aylarca Yunan savaş
gemilerini peşinde dolaştırdığı, içte ve dışta büyük yankıların uyandırdığı “Akın
Harekâtı” olmuştur.
.
Hüseyin Rauf Bey (Orbay); gemisiyle hareket edip, Yunanistan üs ve denizyolları
üzerinde harekât yapmak suretiyle Averof zırhlı kruvazörü’ nü kendi üzerine çekmek
imkanlarını araştırmak görevi almıştı. Bu göreve Ege Denizini güneyden Akdeniz’le
kapayan, Siklad Adalarının ortasındaki ada olan Şira (Syeos) daki askeri tesis ve
gemileri bombardıman etmekle başlayacak, görevden sonra İzmir’e dönecek, olmadığı
takdirde İskenderiye ve Brendizi gibi tarafsız limanlardan faydalanmak çarelerini
araştırarak dilediği sahalarda tecavüzi hareketler yapacaktı.
Bu harekâtta hedef olarak, birkaç konu tespit edilmişti. Bunlardan en önemlisi,
Averof zırhlısının Boğaz önünden Hamidiye’nin Akdeniz’e doğru yapacağı harekât
istikametinde uzaklaştırılması idi. Daha önce yapılan deniz savaşlarında görüldüğü gibi,
Türk zırhlılarından hem daha süratli, hem de ateş gücü çok yüksek olan bu savaş
gemisinin dâhil olduğu Yunan donanmasına kesin darbe indirmek mümkün
görünmüyordu. Bu sebeple stratejik bir plan gereği, Hamidiye Boğaz dışına çıkarak,
Averof zırhlısını üzerine çekecekti. Averof’ un yokluğundan hareketle Osmanlı
donanması, bir diğer hedef olarak Yunan donanmasının imhasına çalışılacaktı. Diğer
taraftan çıkış yapan Hamidiye, Yunan ve Sırp nakliyesini kesmeye, düşman limanlarına
baskın düzenlemeye çalışacaktı.
2
Hamidiye ve Mesudiye Zırhlıları
Hamidiye; şiddetli bir rüzgâr ile birlikte kar yağışlı 23 Ocak 1913 günü saat
17.35’te Nara’dan harekâtına başladı. Fakat bir süre sonra kıdemli Yüzbaşı Hüseyin
Rauf, güneydeki Kösetabya önünde demirledi. Kesin harekât emri almasına rağmen
Rauf Bey’in bölgeden ayrılmamasının sebebi önde gelen bir ittihatçı olarak o gün
yapılması planlanan “Bab-ı Ali” baskınının sonucunu merak etmesi idi. Hamidiye,
nezaretçi gemilerin eşliğinde vaziyeti kollayarak 24 Ocak’ta saat 18.00’de esas çıkışını
yaptı. Gece karanlığında Semendirek adasının kuzeyinden, Limni’nin batısından Ege’ye
açıldı.
Hamidiye 25 Ocak 1913’de 12.30’da Yunanlıların “Şira” ileri üssüne geldi.
Limanda “Makedonya” adlı Yunan yardımcı kruvazörü vardı. Rauf Bey, devletler
hukukuna göre mürettebatın boşaltılmasını istediyse de, Yunanlılar cevap vermedi. Bu
arada Türk savaş gemisi, limanın güney cephesindeki barut fabrikasına 2800 metreye
kadar sokularak ateş açtı. Neticede bina ile depolardan biri tahrip edildi. Tekrar limana
dönen Hamidiye, Makedonya gemisini top ateşi ile tahrip ettikten sonra Şira’ dan İzmir’e
dönmesi gerekirken tam tersine Adriyatik denizine yöneldi. Karşı tarafı yanıltmak
amacıyla adaların görüş sahası dışına çıkıncaya kadar gün doğusu istikametinde
seyrederek Anadolu’ya doğru gidiyor izlenimi vermiş, güneş battıktan sonra da Girit
Adası’nın doğu tarafından Akdeniz’e çıkmıştı.
Şira baskını, Atina’yı büyük bir telaşa düşürmüştü. Yunanlılar ilk anda,
bombardımanı Osmanlı donanmasının yaptığını zannetmişti. Şira’ nın Pire limanına
geldiğini düşünen Yunan Bahriye Nezareti, derhal Yunan donanmasına kıyıların
korunması için emir vermişti. Ancak Yunan donanma komutanı bu dönemdeki Türk
donanma komutanlarında görülmeyen bir inisiyatif ve kararlılık içerisinde durumun böyle
olmadığını düşünerek, emri yerine getirmemiştir.
Hamidiye 16 Ocak 1913’te Girit’in güney sularında iken kömür yetersizliğinden
dolayı, ihtiyacını Suriye kıyılarından sağlamayı düşünerek ve aynı zamanda Yunan
ticaret gemilerine saldırmak için Pire-İskenderiye hattına inmişti. Bu sırada ufukta üç
Yunan muhribi görünüp bir süre sonra gözden kaybolmuştu. Bunun üzerine Hamidiye,
Başkomutanlığı arayarak; “üzerime bir kısım Yunan gemisi çekmiş bulunuyorum,
3
ana donanma, Yunanlılara karşı harekât yapabilir...” mesajını iletmiştir. 18 Ocak
1913’te Beyrut limanına demirleyen Hamidiye, 19 Ocak’ta Port Said’ e geldi. Buradan
700 tonluk ihtiyacına karşılık 150 ton kömür alabilen Hamidiye, 20 Ocak’ta kanaldan
geçip Süveyş’e geldi. Bu sırada, Başkomutanlık Hamidiye’ nin geri dönüp, donanmaya
katılmasını, mümkün olmazsa, Arnavutluk sularına gidip Garp ordusunun iaşesine
yardımını istedi.
Bu arada Hamidiye’ nin harekâtı Başkomutanlık Vekâleti, Bahriye Nezareti ve
Donanma Komutanlığı tarafından dikkatle izleniyordu. Başkomutan Vekili, tehlike
mevcut bulunmadığı takdirde Hamidiye’ nin donanmaya ilhak etmesi, aksi halde
Arnavutluk sularına giderek oradaki Yunan ablukasını kırmak suretiyle Garp Ordusunun
iaşesini temin etmesini istemiştir.
Hamidiye İstanbul ile görüşmek için 30 Ocak 1913’te Senafir adasına 1 gitti.
Haberleşme imkânı bulamayınca, bu defa 1 Şubat’ta Diba’ya gitti. Postahane
yokluğundan dolayı 3 Şubat’ta da Cidde’ye giderek limana demir attı. Buradan İstanbul
ile görüşen Hamidiye, Arnavutluk harekâtına karar verdi. 6 Şubat 1915’te Port Said’ den
Akdeniz’e açılan Rauf Bey, kömür ihtiyacını karşılayabilmek için 14 Şubat’ta Malta’ya
gitmişti. Bir miktar kömür alınca da, 22 Şubat’ta Gazze’ ye dönmüştü.
Bu sırada İstanbul’da ciddi değişiklikler olmuş, yeniden donanma komutanlığına
atanan Albay Tahir Bey (Burak), Hamidiye’ nin harekâtını tasvip etmemişti. Bu
bakımdan Hamidiye’ nin, donanmaya katılması için direktif verdi. Merkezdeki yeni
karara rağmen Hamidiye, 23 Şubat 1913’de Hayfa’ ya, oradan da 27 Şubat’ta
Antalya’ya gitti.
Başkomutanlık, Arnavutluk sularının, Yunan ablukasında bulunmasından dolayı,
Garp ordusunun para ve cephane ihtiyacını, götürecek tek vasıtanın Hamidiye olduğuna
karar verdi. Ayrıca Akdeniz’de dolaşan tek kruvazör olmasından ötürü Hamidiye’ ye
böyle bir görevin verilmesi de zaruriydi. Böylece, 50 ton cephane, 10 bin altın olan yük,
İstanbul’dan Trablusşam civarında küçük bir ada olan Ervat adasına sevk edildi.
Hamidiye durumdan haberdar edildi. 6 Mart’ta malzemeyi gemiye yükleyen Rauf Bey,
200 ton da kömür aldı. Daha sonra Beyrut’ta kömürünü tamamlayarak hareket etti. Bu
sırada Şingin limanı çevresinde “Leros” adlı bir ticaret gemisi gören Hamidiye,
mürettebatını esir aldıktan sonra, gemiyi mahmuzlayıp batırdı (12 Mart 1913). Esir
alınan Yunanlıların sorgulanması neticesinde Korfu adası civarında 4 Yunan gemisinin
bulunduğunu, Yunan ticaret gemilerinin de Şingin’ e asker ve cephane naklettiğini
öğrendi. Bu arada Semeni nehrine gelip yükünü boşaltmaya başlayan Rauf Bey,
kendisini uzaktan gören bir Yunan gemisinden şüphelenerek baskına uğramamak için
yükün tamamını boşaltmadan Şingin’ e doğru yol verdi. Türk savaş gemisinin gelmekte
olduğunu haber alan Şingin limanındaki Yunan gemileri, yüklerini karaya çıkarmaya
başladı. Hamidiye, liman dışında güvenlik tedbirleri bulunmayan Şingin’ e ulaştıktan
sonra, önce teslim ol ikazında bulundu. Yunan topçusunun ateş açması üzerine,
12.15’te karşılık verdi.
6 Yunan ticaret gemisinin tahrip edildiği harekât, 13.45’te tamamlandı. Bu hadise
Yunan başkomutanlığını, bölgedeki nakliyat yolunun güvenliğinden dolayı endişeye
düşürdü. 16 Mart 1913’te İngilizlerin zorluk çıkarmasına rağmen İskenderiye’den kömür
1
Senafir Adası; Kızıldeniz’de, Akabe körfezi ağzındadır.
4
alan Hamidiye, bir süre sonra tekrar beliren kömür ihtiyacı üzerine, yeniden kömür
almak isteyince, İngilizler bu defa alışverişe engel olmuştur. Böylece 17 Mart 1913’te
Gazze’ ye hareket eden Hamidiye, kömür ihtiyacıyla birlikte, ciddi bir onarıma da
muhtaçtı. Hayfa’ dan kömür aldıktan sonra da 23 Mart’ta Anamur yakınlarındaki
Kavalyere’ ye ulaşarak geminin kifayetini artırmaya çalışan Rauf Bey, 200 ton kömür
aldı ve İstanbul’la haberleşmek için Alanya’ya doğru harekete geçmişti (bu arada
nakledemediği cephane ve paraları Beyrut’ta yetkililere teslim etmişti). Durumu öğrenen
Yunanlılar, Psara zırhlısıyla birlikte üç muhripten oluşan bir filoyu Hamidiye’ nin üzerine
göndermişti. Yunan gemilerinin takibindeki Türk savaş gemisi, 28 Mart 1913’te
Alanya’ya geldi. Daha sonra erzak ve su ihtiyacını Manavgat’ta karşılamaya çalışan
Rauf Bey, elindeki deniz kılavuz kitabına göre, Manavgat çayından kazan suyu alacaktı,
fakat buraya geldiğinde denizin ismi geçen kılavuz kitapta yazıldığından daha sığ
olduğunu gördü, sonuç olarak buradan da su tedarik edemedi ve ihtiyaçlarını
Antalya’dan karşılayabildi 29 Mart 1913. Aynı zamanda cephane ihtiyacı içinde olan
Hamidiye’ ye İstanbul’dan Mersin yolu ile cephane de sevk edilmişti.
Bu zaman zarfında zaten eski bir gemi olan Hamidiye oldukça yıpranmıştı. Bu
sebeple dayanılamayacak derecede tamire muhtaç olduğundan ve Suriye açıklarında
Yunan savaş gemilerinin bulunmasından ve kendisinin taarruzi gücü olmamasından
dolayı Kızıldeniz’e geçmesi daha uygun görülmüştü. 6 Nisan 1913’te Port Said’ e, 9
Nisan’da Cidde’ye ulaşan Rauf Bey, başkomutanlığa geminin durumu hakkında bilgi
verdi. Bahriye Nezareti’ de Hamidiye’ den aldığı bilgi üzerine, durumu muhakeme
etmişti. 7 Nisan 1913 günü yaptığı bu muhakemenin neticesini başkomutanlık
vekâletine şu şekilde bildirdi;
“ Hamidiye’ nin makineleri ancak iki ayda tamir edilebilir... Harp durumu
dolayısıyla bu uzun tamirin tarafsız devlet limanlarında yapılması,
devletlerarası hukuk kaidelerine aykırı olmasından ötürü mümkün değildir...
Gemi, Cidde’ye gidip harp sonuna kadar burada harekete hazır durumda
beklemeli; Yunan filosunun Kızıldeniz’e geçtiği Port Said kömür memurluğu
vasıtasıyla öğrenildiği takdirde tarafsız bir limana gidip selametini temin
etmelidir”
Bu sırada Yunan savaş gemileri, kanal önlerine demirleyerek, 45 gün sürecek bir
bekleyişe geçmişti.
Hamidiye onarım için 14 Nisan 1913’te Kameron adasına gitti. 23 Nisan’da
başkomutanlıktan aldığı bir emirle geçici olarak Yemen valiliği emrine girdi. Burada bir
süre hizmet verdi. Hamidiye komutanını meşgul eden başlıca mesele, gemi makine ve
kazanlarının onarılmasıydı. Dışarıdan herhangi bir yardım almak mümkün olmadığı için,
gemi personeli büyük bir gayretle onarımı başarmağa çalışıyordu. Gemi bir taraftan
onarılırken, diğer taraftan da kömür ve erzak almak için yer yer dolaşmak zorundaydı. 9
Mayıs 1913 günü erzak almak üzere Cidde’ye 11 Mayıs günü de kömür almak üzere
Kamaran’ a uğradı ve 17 Mayıs günü Lahya’ ya geldi. Valilik emrinden ayrıldıktan sonra
geminin şiddetle ihtiyaç duyduğu kazan ve makinelerinin tamiri için uygun bir liman
aramaya başladı. Nihayet, başkomutanlığın da emriyle, 23 Mayıs’ta, onarım için
Basra’ya hareket etti. Fakat barış görüşmeleri münasebetiyle emir geri alınmıştı.
Hamidiye, herhangi bir üs ve tersane yardımından mahrum durumda 5 aydır denizlerde
dolaşarak; gücünü, personelin maharetini göstermişti.
5
Nihayet başkomutanlığın 21 Ağustos 1913’te kesinleşen “geri dön” direktifi ile
harekete geçti, Çıkan arızalarını gidermek için 26 Ağustos’ta İzmir’de demirleyen savaş
gemisi, 5 Eylül’de kendi ihtiyaçlarını kendi karşılayarak Çanakkale’ye geldi. 7 Eylül’de
Yeşilköy’e ulaştı. Burada pek çok kişi gemiyi karşıladı (İstanbul belediye başkan vekili,
şehir temsilcileri, donanma cemiyeti üyeleri v.s.) Hamidiye etrafındaki pek çok
karşılayıcı ile birlikte Dolmabahçe Sarayı önüne gelerek demir attı. Padişah Ertuğrul
Yatı ile limana gelmişti. Hamidiye top atışı ile padişahı selamladı. Oradan Moda kayık
yarışlarına katıldı. 8 Eylül 1913’te de esas onarımı için Haliç’e geçti.
Balkan harbindeki Türk denizcilerinin, Osmanlı donanmasının yüz akı olan
Hamidiye ve kahraman personeli, savaş sonunda denizciler aleyhine gelişen olumsuz
düşünceleri normale çevirerek, bir başka başarının sahibi olmuştu. Ünlü şair Süleyman
Nazif, Balkan harbindeki denizcilerin beceriksizlikleri üzerine aleyhte bir yazı yazmıştı.
Hamidiye’ nin Akdeniz’deki akın harekâtının meydana getirdiği parlak başarı üzerine
aynı şahsiyet, Hüseyin Rauf Bey’in “elini öperek “ yazıdan dolayı affını dilemiştir. 2
KAYNAKÇA
-
Afif Büyüktuğrul; Osmanlı Deniz Harp Tarihi ve Cumhuriyet Donanması,
İstanbul, 1984, s. 323.
Tevfik İNCİ; Balkan Harbinde Hamidiye’ nin Akın Harekâtı, İstanbul, 1952.
O.Ramis-Y.Teofanidis; Türk Yunan Harbi Hatıratı, İstanbul, 1930.
Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Balkan Harbi Tarihi VII. Cilt Osmanlı Deniz
Harekâtı 1912–1913, Genelkurmay Yayını, İstanbul, 1993.
H.W.Wilson; Zırhlı Devrinde Deniz Muharebeleri (Çev: Lütfi Çekiç), İstanbul,
1976.
Donanma Dergisi Cilt 38, İstanbul, 1329.
2
Piri Reis Araştırma Merkezi Şube Müdürü Öğ.Kd.Bnb. Ersan Baş tarafından hazırlanan bu makale;
Deniz Magazin Dergisinin Ocak-Şubat 2003 Sayı: 56’da yayınlanmıştır. Sayfa 82-85.
6
Download