ÇEVRE, TEKNOLOJİ VE İKTİSAT Dr. Arşları SONAT ÖZET Bildiri çevre sorunun ve teknolojik boyutları ve bunların karşılıklı ilişkileri üzerinde durmaktadır. İlk olarak sorunun çözümünde teknolojinin sağladığı olanaklar ve bunların sınırlan tartışılmakta, bu arada iktisadi büyüme ve teknolojik gelişme üzerine tartışmalara da değinilmektedir, Sonraki bölümde ise çevre kirliliğinin Önlenmesi için yapılan programların ekonomik etkileri kaynak dağılımı bağlamında incelenmektedir, Bu ekonomik yaklaşımın sonucu olarak, çevre programlarının makro ekonomik planlara entegre edilmesi gereği vurgulanmaktadır. SUMMARY The paper considers technological and economic aspects of environmental problem and their interrelations. Firstly, technologic possibilities for solving the problem and their bounds are discussed, meanwhile the debates over economic growth and technological progress are taken into account. In the following part, economic impacts of pollution control programs are examined in the context resources allocation. In consequence of this approach, it is emphasized that environmental programs must be integrated with macroeconomic plans. 1. GİRİŞ Çevre kirliliğinin ulaştiğı boyutlar, özellikle 1970'li yıllardan itibaren bir çok bilim dalı ve disiplinin bu sorunun üzerine yoğun biçimde eğilmesine yol açtı. Bu disiplinler arasındaki İlişkilerin doğru olarak belirlenmesi ve bu İlişkilere uygun bir kuramsal temel oluşturulması da sorunun çözümünde belirleyici bir nitelik kazandı. Bu çalışmada sanayileşme ve iktisadi büyümenin getirdiği en yaşamsal sorun olan çevre kirliliği sorununun teknik ve iktisadi çözümleri arasındaki ilişki ele alınmaktadır. Girişten sonra gelen ikinci kısımda teknolojik gelişmenin kirliliğin kontrolunda sağladığı olanaklar ile bu olanakların sınırları üzerinde durulmaktadır. Genel olarak teknoloji, insan bilgisinin üretimi arttırmak, sanayileşme ve büyümeyi hızlandırmak doğrultusunda kullanılması olarak anlaşılır. Oysa çevre sorunu bu hedeflerin Istenllebillrllğlnl de tartışma gündemine getirmiştir. Çevre sorununun teknolojik boyutuna değinirken, son otuz yıl İçinde bu bağlamda geliştirilen alternatif ekonomik ve teknolojik yaklaşımlar üzerinde de durmak gerekecektir. Çevre kirliliğinin önlenmesi konusundaki bakış açısı ne olursa olsun, sorun temelde bir kaynak dağılımı sorunudur. Bu olgu sorunun ekonomik bir çerçeveye oturtulması gereğini ortaya çıkarmaktadır. Üçüncü kısımda böyle bir yaklaşıma dayanan bir çevre koruma stratejisi olmadıkça, proje 158 ölçeğindeki teknik Önlemlerin istenilen yararı sağlayamayacağı vurgulanmakta ve etkin bir çevre koruma stratejisinin İktisadi planlama İle ilişkisi incelenmektedir. 2. Ç İ V R i VI TEKNOLOJİ 2.1. Teknolojik Olanaklar Çevre kirliliğinin önlenmesi İle İlgili teknolojik olanaklar başlıca üç noktada toplanabilir; İ) Arıtma • temizleme teknolojileri : Bunlar üretim sürecindeki atık ve artıkların çevreye yayılmasını önlemeye yönelik teknolojilerdir. Örneğin desülfürizasyon yöntemleri ile fosil yakacakların kullanımından doğan kükürt kirliliği ve asit yağmurlarının oluşumu bir dereceye kadar Önlenebilir, deşarj noktalarında kurulacak arıtma tesisleri ile kimyevi maddelerin ve organik atıkların sulara karışması, yine bir ölçüde, engellenebilir. Daha önceki üretim süreçlerinde ya da tüketim sonucu çevreye yayılmış atık ve artıklar da kimyasal, biyolojik ve mekanik yöntemlerle ortadan kaldırılarak kirletilmiş çevre bir ölçüde İyİleştİrİlebİlİr, il) Yeniden İşleme (Recycling) teknolojileri : Üretim sürecinde ortaya çıkan atık ve artıklarla hurdaya ayrılan tüketim ve yatırım malları bir iyileştirme sürecinden geçirilerek yeniden kullanılabilecek ara malları ve hammaddeler haline getirilebilir. Bu yöndeki teknolojik gelişmeler kirlenmenin önlenmesi konusunda etkili olduğu gibi, sınırlı ve yenilenemeyen doğal kaynaklar üzerindeki baskıyı da hafifletecektir. İÜ) Çevreye yönelik süreç değişiklikleri : Gerek temizleme arıtma gerekse yeniden işleme teknolojileri üretim ve tüketim sırasında zararlı atık ve artıklar oluşmasını veri alarak bunların temizlenmesi ve çevreye yayılmasının önlenmesine yönelen yardımcı teknolojilerdir. Oysa asıl süreçte kullanılan ana teknolojinin kirlilik yaratma oranı düştüğü ölçüde bu yardımcı teknolojilere olan gereksinme de azalacaktır. Bu sorun çevreyi dikkate alan bir teknolojik gelişme ya da değişme ile çözünebilir. "Temiz Teknolojiler" (OECD: 85. a s. 83) ana süreçte çevreye zararlı maddelerin daha az kullanılmasına yani üretim girdilerinde değişiklik yapılmasına olanak sağlayacak ve süreç kayıplarını azaltacak teknik değişiklikleri İçerir, 2.2. Geleneksel Teknolojinin Sınırları Bu teknolojik olanaklar sorunun çözümünde bazı teknik ve mali sınırlarla karşı karşıyadırlar : I) Arıtma - temizleme teknolojilerinin etkinlik derecesi sınırlıdır. Koruma oranı %80 • %9Q ların üzerine çıktığında maliyet birden bire büyüyen bir ivme İle artmaktadır. Örneğin atık tuların arıtılmasında arıtma oranı %90'ı aştığında her %1 lik arıtma verimi İçin gerekli harcamalar bir öncekine göre %25-30 daha fazla olmaktadır (USLU- TURKMAN:!9 s. 137). 1970 sonlarında ABD da yapılan bir hesaplamaya göra, eksoz gazlarının %50 azaltılmasının maliyeti otomobil başına 28 dolar iken bu oran %95'e çıktığında maliyet 400 dolara yükselmektedir (OPHULUS : 1977, s. 75). yine ABD de bir petrol rafinerisinde kirlilik kontrol oranını %97'den %99'a çıkarmanın maliyeti İlk %97'llk korumanın maliyetine eşit olmaktadır (KNEE5E - SCHULTZ : 1972, s. 19). Çeşitli sektörlerde yapılan araştırmaların hemen hepsi benzer sonuçlar vermekte, arıtma - temizleme maliyetleri İle koruma oranı arasında üsse! bir ilişkinin varlığını göstermektedir. Bu ilişki yüksek koruma oranlarının uygulanabilirliğini - Özellikle kar dürtüsü ile hareket eden firmalar açısından - ortadan kaldırmaktadır. Kaldı ki bu teknolojiler, uygulanabildiği oranlarda da, zararlı atık ve artıkları yok etmemekte yalnızca belirli noktalarda biriktirerek kontrol altına almaktadır. Ancak bu defa biriken bu maddeler sorun olmaktadır. II) Çevre sorununun kesin teorik çözümü bütün artıkların tekrar üretime sokulması olabilir. Ancak %100'lük bir yeniden kullanım teorik olarak dahi mümkün değildir. Bugünkü teknolojik olanaklar içinde yeniden kullanım oranları %30-40 lan aşmamaktadır. Bu oranda bir yeniden kullanım dahi büyük bir maliyeti gerektirmektedir. Yeniden işleme teknolojilerinin mevcut teknik sınırlar içinde kullanılabilmeleri ancak aşağıdaki koşulun varlığına bağlıdır; c r sv r + c s açıktır. Süreç kayıplarının azaltılması konusunda da aynı durum geçerlidir. Ayrıca, çevre konusundaki teknolojik gelişmeler bir çok alandan daha yavaş gerçekleşmekte, örneğin silah yada elektronik sanayilerindeki gelişmelerin çok gerisinde kalmaktadır. Çevre için ayrılan A+G fonlarının göreli önemi (Tablo-1) bu durumun nedenini de açıklamaktadır. 2.3. Olanaklar ve Sınırlar Üzerine Tartışma Belirtilen bu teknolojik olanaklar ve bunların sınırları, çevre konusundaki tartışmaların önemli odak noktalarından birini oluşturur. Tablo 1. Çevre ile ilgili A+G harcamalarının sabit fiyatlarla (19/5) tutarı ve toplam A+G fonları İçindeki payı (%) 1975 ABD İNGİLTERE ALMANYA JAPONYA NORVEÇ YUNANİSTAN PORTEKİZ İSViÇ 1983 Milyon $ % Milyon $ % 163,0 0,9 0,5 1,0 1,5 2,8 1,2* 2,3 1,3 119,9 33,0 81,7 59,2 6,9 1,4 0,4 0,8 1,7 1,5i 2,8 2,2 13,7 1,6 20,1 42,5 43,8 6,4 0,7 1,0 Cr : Yeniden işleme maliyeti Vr : Yeniden kullanıma sokulan maddenin piyasa değeri C§ : Atık, artık ve hurdaları saklamanın maliyeti Yeniden kullanım oranları yükselirken kazanılan maddenin marjinal maliyeti üssel biçimde artmakta buna karşılık piyasa değeri sabit kalmaktadır. Bu durumda yeniden İşleme olanaklarının %30-4Q lık teknolojik sınırın da altına düşmesi olasılığı ortaya çıkmaktadır. Diğer yandan bir an için teknolojik gelişmelerle %90 lan aşan bir yeniden kullanım oranına ulaşılabileceği varsayılsa dahi, bu defa enerji sorunu ile karşılaşılacaktır. Yeniden İşleme teknolojisi büyük ölçüde enerji kullanımına dayanmaktadır. Teknolojik etkinlik yükseldikçe enerji kullanımı da artmaktadır. "Termodinamiğin İkinci Yasası'na göre enerjinin yeniden kullanımı mümkün değildir. Bu durumda yüksek yeniden kullanım oranlarında, bir yandan günümüz dünyasında hala fosil yakıtlara dayanan enerji kaynakları hızla tükenirken, öte yandan bu kaynakların kullanma hızındaki artışın getirdiği ek kirlilik belki de yeniden kullanım ile sağlanan çevresel faydayı aşacak, yeniden işleme teknolojilerinin kendisi bir kirlenme kaynağı haline gelebilecektir. Bu yaklaşım içinde, çevre sorunu son çözümlemede bir enerji sorunu olarak ortaya çıkmaktadır. iÜ) Çevreye yönelik teknolojik gelişmeler yolu İle üretim girdilerinde değişiklik ve ikame olanakları oldukça sınırlıdır. Böyle bir ikame gerçekleştirilse dahi enerji kullanan ve maddeyi dönüştüren bir süreçte kirlilik ortadan kaldırılmayacak yalnızca azaltılacaktır. Firmanın maliyet minimizasyonuna göre belirlenmiş girdilerin çevre kirliliğinin azaltılması amacı ile değiştirilmesinin de önemli bir ek maliyet konuşu olduğu 1)1981 verileri (2) 1976 verileri KAYNAK : OECD, Enviromental Policy and Technical Change, Paris, 1985 s. 21 T-4 1970'lerdân itibaren çevre sorununun ivedilik kazanması büyüme ve teknolojik gelişmeyi sorgulayan görüşlerin yaygınlaşmasına yol açtı. Teknolojinin teknik ve İktisadi sınırları üzerinde duran bu görüşler, teknolojik gelişmenin doğal kaynakların hızla tükenmesinin ve çevrenin de aynı hızla kirlenmesinin Önüne geçemeyeceğini, dünyadaki İktisadi büyüme aynı hızla sürerse yakın bir gelecekte büyük bir ekolojik felaketle karşılaşılacağını İleri sürüyordu. Roma Kulübü'nün girişimi ile hazırlanan "Büyümenin Sınırları" isimli rapor (MEADOWS : 1973) bu konuda bir uzmanlar gurubu tarafından hazırlanmış ilk sistematik çalışma oldu. Bugünkü nüfus artış ve sanayileşme hızının dünyayı 2000 H yılların başında toplu bir çöküşe götüreceğini kanıtlamaya çalışan rapor bütün dünyada geniş yankılar uyandırdı ve büyümenin sınırlandırılması eğilimlerini güçlendirdi. Bu düşüncelerin uluslararası ve hükümetler düzeyindeki etkilerinin sonucu olarak Birleşmiş Milletler'e (LEONTIEF : 1977) ve ABD Başkanı'na (BARNEY : 1980) sunulmak üzere çok daha kalabalık çalışma guurupian tarafından hazırlanan, coğrafi bölge ve doğal kaynak bazında projeksiyonlar gerçekleştiren raporlar hazırlandı. Teknolojiye karşı kuşku açısından Meadows ve arkadaşlarından daha İyimser olsalar bile, bu raporlar da gerekli önlemler alınmadığı takdirde öngörülen ekolojik felaket ve ekonomik çöküşün kaçınılmaz olduğunu vurguluyorlardı. Sürekli büyümenin gerçekleşebiliri iğ i konusundaki kuşkular 159 bu büyümenin istenebilirliğini de tartışma alanına çekti, insan refah ve mutluluğunun tüketim - dolayı sı ile de üretim • artışı ile birlikte artacağı temel postulası üzerinde gelişen yerleşik İktisat teorisine yönelik eleştiriler çevre sorunu etrafında odaklandı. Yalnızca parasal olarak değerlendirilebilen olguları dikkate alan bir büyüme ölçütü olan GSMH artışının refah ve mutluluk göstergesi olamayacağı görüşü yaygınlık kazandı. Radikal çevreciler GSMH insan-insan ve insan-doğa ilişkilerinin tüm sonuçlarını kapsayacak bir ölçüt olarak "yaşamın niteliği" ölçütünü getirdiler. GSMH artışının yaşamın niteliğini düşürdüğü noktada büyümenin durdurulması gerektiği ileri sürüldü. Yerleşik iktisat teorisi İçinde önemli yeri olan bazı İktisatçılar dahi yaşamın niteliğini bozan bir GSMH artışının temel ekonomik hedef olarak alınmasını "büyüme çılgınlığı" olarak nitelediler (MISHAN : 1977). Büyüme ve teknolojik gelişme yanlıları ise "çevre isterisi" ya da "teknoloji fobisi" (BEGKERMÄN 1974, BEGKMÂN : 1973) gibi terimlerle İfade ettikleri bu görüşlere şiddetle karşı çıkmakta ve geçmişteki teknolojik başarıların sonuçları olan bütün sorunların, bu arada da çevre sorununun, ancak yeni teknolojik başarılar İle çözülebileceğini İleri sürmektedirler. Bu görüşe göre teknolojik gelişme ve bunun sonucu olan üretim artışları çevre sorunun çözümü için gerekli olan kaynakları fazlası ile yaratacaktır. 2.4. Altârnatif Teknoloji Alternatif çevreci yaklaşımlar iktisat teorisine "sıfır büyüme" ve "durağan durum ekonomisi" modelleri ile yansıdı. GSMH yi, dolayısı İle de üretim ve tüketimi, maksimize etmeyi amaçlayan geleneksel İktisat teorisinin aksine bu modeller, doğal kaynakların kullanılıp, çevre kirliliğine yol açan zararlı, atıklar halinde yine doğaya gönderilmesinden oluşan fiziki akımların minimize edilmesi İlkesine dayanıyordu (BOULDING : 1966, DALY : 1968, 1977,1980). Yaşamın niteliğinin korunması ile kayıtlı olan bu rninimizasyon işlemi, bu fiziki akımlarla gerçekleşen üretim ve tüketimin belli bir noktada dondurulması, büyümenin bu noktada durdurulması ile gerçekleşiyordu. Bu alternatif iktisat teknoloji alanında alternatif bir etik yarattı. Yerleşik İktisat düşüncesinin dayandığı İnsan ve doğayı birbirinden bağımsız üretim faktörleri olarak ele alan, belli coğrafi bölgelerde yoğunlaşan, büyük ölçek gerektiren, sermaye yoğun teknoloji yerine, insan-doğa ilişkisini insanın doğasına uygun biçimde ele alacak, yaygın ve küçük ölçekli, emek yoğunluğu göreli olarak yüksek alternatif teknolojilerin de var olabileceği ortaya konuldu. SGHUMAGHER'in "Küçük Güzeldir" adlı kitabındaki, (1973) bu nitelikte bir "orta teknolojinin etkinliği düşüncesi kısa zamanda geniş çevrelerde yankı yaptı. Kitabın yayınını izleyen 10 yıl içinde İngiltere'den Hindistan'a kadar bir çok ülkede İçlerinde iktisatçılar, mühendisler ve ekolojistlerin de bulunduğu "Orta Teknoloji Geliştirme Grupları" kuruldu ve pek azı kamu desteği sağlayabilen, alternatif teknoloji denemelerine girişildi (MeROBlE : 1981) Alternatif teknolojinin öngördüğü, sermaye yoğunluğunun göreli düşüklüğü ve küçük ölçeğe uygunluk özellikleri aynı zamanda kullanılacak doğal kaynaklar üzerindeki denetim olanağını da arttırmaktadır. Yine aynı özellikler sonucu tek160 nolojinin göreli olarak ucuz ve kolay elde edilebilir olması coğrafi açıdan yaygınlığa olanak tanımaktadır. Küçük ölçekli ve yaygın üretim birimlerinin göreli olarak azalmış atık ve artıkları ise doğanın özümseme kapasitesini daha az zorlayacaktır. Bu nitelikleri İle alternatif teknoloji ya da orta teknoloji çevre sorununun çözümünde büyük kolaylıklar sağlayacak bir teknolojik çerçeve sunmaktadır. 3. ÇEVRE VE EKONOMİ 3 . 1 . Ekonomik Sorun Radikal çevrecilerin alternatif İktisadi ve teknolojik model ve çözüm girişimleri, en azından çağdaş insanın kapıldığı tek yönlü ve tek boyutlu teknolojik gelişme ve iktisadi büyüme seli İçinde düşünmeye vakit bulunamadığı (ve İktisadi büyüme seli içinde düşünmeye vakit bulamadığı) bazı kavram ve sorunları güncel tartışma platformuna getirdiği İçin yararlıdır. Ancak bu alternatif kuram ve modellerin uygulanmasının alternatif bir yaşam biçimini de gerektirdiği açıktır. Yaşam biçiminin değiştirilmesi gibi uzun bir sürece bağlı öneriler çevre gîbl İvedi bir sorunun çözümünde ütopik kalmaktadır. Diğer yandan, sınırlamalar üzerindeki tartışmalar bir yana bırakılıp, kuramsal olarak teknolojik gelişme ile çok yüksek koruma ve yeniden kullanma oranlarına ulaşılabileceği, bu gelişmenin çevre maliyetlerini çok düşüreceği varsayılsa dahi sorun çözülmüş olmayacaktır. Çözüm için öncelikle İktisadi yaklaşımla çizilmiş bir çerçeveye gereksinim ortaya çıkmaktadır. Sorunun iktisadi açıdan incelenmesi girişiminin İlk karşılaştığı soru "neden iktisat" olmaktadır. Çevre kirliliği ve kontrolü sorununun, muhasebe düzeyinde maliyet hesaplarının ötesinde, iktisat bilimi ile bir ilgisinin olmadığı düşüncesi oldukça yaygındır. Soruna yalnızca teknik açıdan bakan böyle bir yaklaşıma göre çözüm, kirleticilerin en İyi kontrol ve arıtma teknolojisini kullanarak, mümkün olan en yüksek oranda kontrolü İle sağlanabilir. Bu yaklaşım birçok açıdan eksiklik ve yanlışlıklar taşımaktadır: I) öncelikle soyut olarak "iyi teknoloji" ya da "en iyi teknoloji" diye mutlak kavramlar olmadığını belirtmek gerekir. Farklı ve rakip teknolojiler vardır ve bunlar arasından hangisinin seçileceği göreli fiyat yapısına ve seçimin yapıldığı ortamdaki faktör donanımına bağlıdır. Böyle bir seçim İse teknik değil ekonomik bir yaklaşımı gerektirir. Kaldı ki sayılan bu değişkenlerin sabit olduğu koşullarda dahi teknoloji durağan bir olgu değildir. Herhangi bir anda "en İyi" sayılan teknoloji küçük bir "teknolojik gelişme" ile en iyi olmaktan çıkar. Teknolojik ge.ışme İse bir bilgi üretim sürecidir ve kaynak kullanımını gerektirir. II) " En yüksek düzeyde kontrol " ya da " en düşük düzeyde kirlilik" de anlamlı kavramlar değildir. Teknolojik gelişmeler İle kontrol maliyetleri ne kadar düşürülürse düşürülsün, kontrol oranı ile kontrol maliyeti arasındaki - ikinci bölümde sözü edilen - üssel İlişki değişmeyecektir. Kirlilik azaltıldıkça çevreye ayrılan kaynaklardaki artış dolayısı ile diğer mallardan giderek daha az kullanmak gerekecektir. Kısaca, daha iyi bir çevre ancak diğer malların üretim ve tüketiminden vazgeçmekle mümkündür. Kaynakların ne kadarının çevreye ne kadarının diğer mallara ayrılacağı bir başka deyişle mevcut kıt kaynaklarla hangi malların üretileceği iktisat biliminin en eski sorusudur. girdiler kullanımını gerektirmektedir. Bütün bunlar üretimde ara malı maliyetini arttıracaktır. İli) Çevre ve diğer mallar arasındaki kaynak dağılımının belirlenmesi ila de sorunun çözümü tamamlanmış olmayacaktır. Çevre kontrolü için ayrılan ekonomik kaynaklar hangi sektörlerdeki va hangi tip kirliliğin Önlenmesi İçin kullanılacaktır? Çevrenin korunmasına ayrılan kaynakların etkin kullanımı her kirlilik cinsinin kontrolü için ayrılan son liranın marjinal faydasının diğerlerine eşitlenmesi İle sağlanabilir. Bu ilkenin uygulanması ise farklı sektörlerde ve alıcı ortamlarda azaltılan kirliliğin faydaları için ortak bir ölçütün varilliğini gerektirir. Bu durumda çevre politikaları İktisat biliminin önemli konularından biri olan faydanın ölçülmesi tekniklerine da dayanmak zorundadır. - Gerek süreç değişiklikleri gerekse arıtma - temizleme tesisleri emek, işletme sermayesi ve yatırım itfa paylarının artmasına yol açacaktır. Böylece ara malları yanında faktör ödemelerinde de artış ortaya çıkmış olacaktır. Görüldüğü gibi kaynak dağılımında etkinlik çerçevesine oturtulmamış bir teknolojik çözüm maksimum yararı sağlamayacaktır. Çevre koruma programlarının etkinliği bu çerçevede geliştirilmiş bir çevre stratejisinin varlığına bağlıdır. Bu ise Öncelikle çevre maliyetinin hesaplanabilmeslnl, daha da Önemlisi - çevre yatırımlarının maliyetinden daha geniş bir kavram olan - çevre maliyeti kavramının ve ekonomik etkilerinin doğru olarak değerlendirilmesini gerektirir. 3,2, Çevre Maliyeti Çevre ile ilgili türlü maliyetten söz edilebilir. Bunlardan birincisi çevre kirliliğinin yarattığı hasarın maliyetidir. Kirliliğin insan sağlığında yol açtığı bozulmalar nedeni ile yapılan tedavi giderleri, tarımsal üretimde, su ve orman ürünlerinde verimlilik düşüşü gibi kayıplar bu hasarın ölçülebilen kısmını oluşturur. Bu hasarın Ölçülmesi teknikleri 1970 lerin başından beri çevre iktisatçılarının en çok uğraştıkları konulardan biridir (OECD : 1974). Bu hasarın maliyeti Fransa'da, 1978 yılı için milli gelirin %3,3 - 4,1 i (EC : 1983, s.21), ABD'de 1975 yılı İçin milli gelirin 4,4 ü (HÄVEMAN : 1972, s.117) olarak hesaplanmıştır. Diğer OECD ülkelerinde de bu oranın yaklaşık olarak %3-4 olduğu tahmin edilmektedir. Ancak, İnsan yaşamının değeri, estetik değerler, doğal kaynakların tükenmesi, gelecek kuşaklara devredilen kirlilik gibi parasal olarak ölçülmesi çok güç olan hasar ve kayıplar gözönüne alındığında bu oranların çok anlamlı olmayacağı açıktır. İkinci guruptaki maliyet İse çevre kirliliğinin önlenmesi için yapılan harcamalardan oluşmaktadır. Bu tebliğde ele alınan çevre maliyeti bu ikinci gurubu kapsayacaktır. Bu anlamda çevre maliyetini oluşturan harcamalar İki ayrı süreçte ortaya çıkar: i) Nihai Mallar Süreci : Bunlar kamu kesimi ve özel kesimin kirliliğin kontrolü ve kirlilikten korunma amaca ile yaptığı tüketim (taşıt araçlarının filitrelenmesi, ısınma için kükürt oranı az kömür kullanılması gibi) ve yatırım (arıtma - temizleme tesislerinin kurulması) için yapılan harcamalardır. İl) Üretim Süreci : Üretim sırasında, çevre ile ilgili önlemler sonucu iki tür maliyet ortaya çıkar: - Süreç değişiklikleri ve temiz teknolojiler (2.1. iii) girdi kullanımında değişikliğe yol açarak, piyasa fiyatlarına göre belirlenmiş maliyet optimizasyonunu bozacaktır. Arıtma - temizleme tesislerinin işletilmesi de enerji ve diğer bazı ikincil Üretim sürecinde ortaya çıkan bu maliyet artışları tümüyle yada kısmen fiyatlara yansıyacaktır. Ancak her sektörde hem çâvre ile ilgili giderlerin hem de maliyet fiyat esnekliğinin farklı oluşu mutlak fiyatlar yanında göreli fiyat yapısını da değiştirecektir. OECD ülkelerinde bu maliyet milli gelirin %1-4 ü arasında değişmektedir (Tablo-3). Ancak bu oranlar öngörülen çevre hedeflerinin sonuçlarıdır. Bu hedefler genellikle, bu ülkelerin çevreden sorumlu kuruluşlarınca önerilen standartların dahi gerisindakalmaktadır. Bu hedeflerin son on yıl içinde kirlenme hızını azalttığını söylemek güçtür. Etkin bir çevre koruma programı uygulanması durumunda çevre maliyeti milli gelirin %5'inin epeyce üstünde olacaktır. Türkiyede İse mevcut harcamalara göre bu oran %1 in bile altındadır. Tablo-3 te, diğer ülkelerle karşılaştırma açısından bir anlamı olmayan bu oran yerine, 1985 verilerine göre yapılmış bir tahmin çalışmasının (SONAT : 88) sonuçları kullanılmıştır. Bu çalışmada, OECD ülkeleri için önerilen önlemlerin on yıl içinde bütün ekonomiye yaygınlaştırılması durumunda çevre maliyetinin milli gelirin %5,9'una ulaşacağı tahmin edilmektedir. Çevre maliyetinde söz edildiğinde ilk akla gelen arıtma - koruma yatırımları olmaktadır. Ancak yatırım harcamaları çevre maliyetinin yalnız bir bölümünü oluşturur. Çeşitli OECD ülkelerinde çevre İle İlgili sabit sermaye yatırımlarının toplam çevre maliyeti İçindeki payı %40 İle %65 arasındadır (OECD :8İ.A s.56 Ï-9 ve OECD : 85.b, s.31 T-1). Teknolojik seçim temizleme • arıtma tesislerinden süreç değişikliklerine doğru kaydıkça bu oran düşecektir. İlgili bölümde (2.3) sözü edilen alternatif teknolojiler çevre yatırımı gereğini minumuma İndirecek niteliktedir. Çevre yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı İse uygulanan stratejiye bağlı olarak değişmektedir. Koruma oranlarının yükselmesi ve standartların yalnızca yeni yatırmalara değil eski kuruluşlara da uygulanması bu payı büyütecektir. Tablo-S'de yaklaşık aynı koruma oranlarını uygulayan ABD ve Japonya'nın çevre yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki paylarının, özellikle 1974-1977 yılları arasında, oldukça farklı olduğu görülmektedir. Tablo 2. Çevre yatırımlarının toplam yatırımlar içindeki payı (%) 1974 A.B.D. JAPONYA 1975 1976 1977 1878 1979 1980 8,0 8,8 8,6 10,6 15,6 17,7 7,0 13,5 5,1 7,2 5,1 5,3 5,1 4,8 KAYNAK : OECD <85.a) T-12 ve T-13 Bu fark ÂBD'nİn standartları daha çok yeni yatırımlar için uygulama eğilimine karşın Japonya'nın mevcut yatırımlara da yaygınlaştmlmasından doğmaktadır. 161 toruma oranları açısından farklılıklar ise Tablo-3'ün 1,3 ve 4 numaralı sütunlarında görülmektedir. Yine bu verilerden çevre yatırımları ile toplam çevre maliyeti arasında, bütün ülkeler İçin geçerli bir korelasyon olmadığı da anlaşılmaktadır. Tablo 3. Çevre - Kaynak dağılımı (1976 verileri - %) (1) (2) İ/Y A.B.D. JAPONYA FRANSA ALMANYA TÜRKİYE (a) TÜRKİYi(b) E 2,0 3,4» 3,4« 1,4a 5,6» 3J7 AY -1,1/0,24 0,1/2,6* -0,1/0,4* v,y -2,88 .1,67 (3) (O/i sß 17,1î 1,23 6,62 24.1 8 12.77 W) İp/İp Ş,Şİ 17.71 1ı4i 4,6i v.y v.y : Çevre maliyeti AY:QSMH Ye : Çevre dolayısı ilé GSMH da meydana gelen değişiklik le : Toplam çevre yatınmı İp : Özel kesimin toplam çevre yatırımı I : Toplam yatırım (imalat sanayii + enerji + madencilik) l_ : Özel kesim yatırımı ( İmalat sanayii + enerji # madencilik) KAYNAKLAR: 1)OECD:85.a s. 70 T-11 2)OECD:85.b s, 37 T-1 3)OiCD:86.b s. 46 T-1 4)OSCD:86.e s. 69 T-2 5) EC: 84 ss. 19-21 6) SONAT: 88 (1985 verilerine göre) 7) Aynı veriler, çevre yatırımlarının tüm sanayie yaygınlaştınlma süresinin 20 yıla çıkarılıp, diğer harcamaların yanya indirilmesi durumundaki sonuçlar. 3.3. Çevre Programlarının Ekonomik Etkileri Yukarıda da belirtildiği gibi çevre İçin bir harcama yapılması diğer malların şimdiki ya da gelecekteki tüketiminden vazgeçilmesi, yani refah azalışı İla mümkündür. Ancak bazı koşullarda bu refah azalışı gevre maliyetinden daha az olabilmektedir. Bu durum çevre maliyetinin yarattığı gelir değişikliklerine bağlıdır; - Nihai mallar sürecindeki harcamalar genellikle yasalarla getirilmiş düzenlemelere bağlı ya da sağlık açısından kaçınılmaz nitelikte olan, zorunlu harcamalardır. Bu bakımdan diğer mallara yönelik harcanabilir geliri ve yatırıma ayrılan fonları kendileri kadar azaltırlar. Ancak bu harcamalar aynı zamanda otonom harcamalardır ve Keynesci düşük İstihdam koşullarında çoğaltan etkisi yaratarak milli geliri artırırlar. Dolayısı ile bu harcamalara karşın diğer malların tüketimi ya da bu malların üretimine yönelik yatırımlar artabilir. Buna karşılık stagflasyon koşullarında çoğaltan çalışmadığından (SONAT : 85, s.41) herhangi bir gelir 162 değişikliği olmayacak, diğer mallar için yapılan tüketim ve yatırım harcamaları çevre malları tüketimi ve çevre yatırımları kadar azalacaktır, - Üretim sürecinde ise, ek ara malı kullanımından doğan maliyet - ekonomik konjonktür ne olursa olsun - milli geliri kendisi kadar azaltacaktır. Ek emek kullanımı isa milli gelirin mutlak miktarını değil yalnızca dağılımını etkileyeceğinden üretim sürecindeki maliyetin ancak bir bölümü refah kaybına yol açacaktır. - Ek maliyetin neden olduğu fiyat artışları dış ticaret üzerinde olumsuz etki yapacaktır. Buna ek olarak, çevre ile ilgili ithalatın çevre önlemlerinden doğan gelir azalışının yol açtığı ithalat azalışından çok olması durumunda ise bu olumsuz etki daha da artacaktır. Döviz kurlarında intikabın tam olmadığı durumlarda milli gelirde azalmaya yol açabilecek ve - yukarıda anlatılan iki durumdan farklı olarak - çevre maliyetine ek bir refah kaybına yol açacaktır. Ancak OECD ülkelerindeki gözlemler, bu etkinin ilk iki etki yanında küçük kaldığını ve genel olarak refah kaybının çevre maliyetinin altında olduğunu göstermektedir. - Uzun dönemde ise çevre kirliliğinin önlenmesi ya da çevre iyileştirmesi sonucu, verimlilik kayıplarının önlenmesi ya da verimlilik artışları milli gelir üzerinde pozitif etki yapacak, çevre maliyetinin bir bölümü de bu gelir artışları ila dengelenecektir. Çevre önlemlerinin milli gelir üzerindeki etkisi ise daha da küçüktür. Bu olgu milli gelirin hesaplanması tekniği İle İlgilidir. Nihai mallar sürecindeki çevre harcamaları refahı azaltmasına karşın milli geliri azaltmamaktadır. Milli muhasebe tekniği açısından bir eğitim yatırımı ile bir çevre yatırımı, eksoz filitresi ile radyo arasında bir fark yoktur. Bu hesaplama tekniğinin sonucu ortaya çıkan gelir değişiklikleri çevre maliyetinden çok küçük olduğu gibi bazı durumlarda pozitif de olabilmektedir. Çevre maliyeti ile bu maliyet sonucu ortaya çıkan gelir değişiklikleri arasında bir korelasyon yoktur. Sonuç ülkelerin içinde bulundukları İktisadi konjonktüre göre belirlenmektedir. Türkiye ile ilgili tahminler stagflasyon koşullarına göre yapılmış ve Önemli büyüklükte negatif gelir değişikliği ortaya çıkmıştır. Kuşkusuz çevre maliyetinin tek ekonomik etkisi milli gelir üzerindeki global etki değildir. Üretim sürecindeki çevre maliyeti göreli fiyatları da değiştirdiğinden gelirin ve nihai talebin sektörel dağılımı da değişmektedir. Çevre koruma amaçlı süreç değişiklikleri ve temizleme - arıtma tesislerinin girdileri input - output tablolarındaki girdi katsayılarında da değişikliklere neden olacaktır. Böylece; - Maliyet ve fiyat yapısındaki değişiklikle başlayan doğrudan ve dolaylı etkiler, çevre programlarına dahil olsun ya da olmasın, ekonominin bütün sektörlerine yayılacaktır. Her sektörün maliyet - fiyat esnekliği farklı olduğundan bazı sektörler çevre maliyetini fiyatlara tam olarak yansıtabilirken bazıları daha düşük oranlarda yansıtacaklardır. Bunun sonucu olarak çevre maliyeti İle ya-% ratılan kirlilik arasındaki bağ zayıflayacak, çevre maliyetinin topluma dağılımında adaletsizlik ortaya çıkacaktır. - Sektörler arasındaki çevre maliyeti farklılıkları ekonomik politikalardaki önceliklerle çelişkili etkiler yapabilecektir. Özendirilmesi öngörülen bazı sektörler çevre programlarından diğerlerinden çok etkilenebilecek, sektöre! ve makro hedeflere ulaşmakta güçlükler ortaya çıkabilecektir. Daha da önemlisi dolaylı etkiler nedeni île, kirlilik yaratan sektör ila, bu kirliliğin önlenmesi maliyetini yüklenen sektörlerin farklı olması durumunda bu etkilerin proje ölçeğinde hesaplanabilmesi ya da çevresel etki değerlendirmesi yolu İle Önceden bilinmesi olanaksızdır. Örneğin demir - çelik sektöründe yaratılan kirliliğe karşı alınan önlemler doğrudan ve dolaylı etkiler yolu ila tekstil sektöründe maliyet artışlarına ve ihracat hedeflerinde gerilemelere neden olabilir. Bu durumun önlenmesi İçin tekstil sektörünün desteklenmesi buna karşılık tazminat ya da vergilerle bu maliyetin diğer kullanıcı sektörlere dağıtılması düşünülebilir. Böyle bir uygulama ise ancak doğrudan ve dolaylı bütün fiyat etkilerini öngörebilecek bir ekonomik çerçevenin varlığı durumunda gerçekleştirilebilecektir. Görüldüğü gibi yalnızca global çevre maliyetinin bilinmesi de etkin bir çevra koruma stratejisi için yeterli olmamaktadır. Bu maliyetin yaratacağı bütün etkilerin sektörel bazda bilinmesi, çevre programlarının ekonominin diğer sektörleri İle birlikte genel denge çözümlemesi içinde ele alınmasını gerektirmektedir. Böyle bîr yaklaşım çevre programlarının makro İktisadi planlamanın İçine alınması demektir. 4. SONUÇ VE ÖNERİLER 4.1. Çevre Maliyetinin Önemi Çevre maliyetine duyulan tepkiyi yatıştırmak ve uygulamaya destek sağlamak İçin çevre maliyetinin önemsiz olduğunun, küçük bir maliyetle çevrenin korunabileceğinin ileri sürülmesine sıkça rastlanır. Oysa, yukarıda görüldüğü gibi, milli gelirin %2,8 azalmasına yol açan, toplam yatırımların %20'sinin üzerine çıkabilen, harcanabilir gelirde %3-4 azalmaya yol açan bir maliyet önemsiz sayılamaz. Yıllık %3-4 oranındaki bir harcanabilir gelir artışı bir çok ülke ve Türkiye İçin ancak çok başarılı ekonomik politikalarla ulaşılan bir sonuçtur. Çevre maliyeti bu kazancı süpürüp götürecektir. Üstelik bu kayıp yalnızca bir yıla özgü de olmayacak, her yıl tekrarlanacaktır. Ne varkl çevre sorununa destek bu maliyeti gizleyerek değil, bu maliyete katlanmanın kaçınılmaz olduğu, kaçınıldığı takdirde ortaya çıkacak hasarın çok daha büyük olacağı kanıtlanarak sağlanabilir. 4.2. Global Çevre Stratejisi Zorunluluğu Yine yukarıda belirtildiği gibi oldukça sınırlı ve ılımlı bir çevre programının maliyeti • etkin bir uygulamaya geçildiği takdirde - milli gelirin %6'sına yaklaşmaktadır. Bu maliyetin yaklaşık beşte biri çevre İle İlgili yatırım malları, makine ve teçhizat harcamalarıdır. Bu miktar içinde bulunduğumuz yıl için 1,3 trilyon TL (1988 fiyatları İle) tutmakta ve bunun yarısına yakın bölümü dış para gerektirmektedir. Bu harcama her yıl, belki de artarak, sürecektir. Bütün Türkiye'yi kapsayan global bir çevre stratejisi oluşturulmadığı takdirde, çevre önlemleri, çevre yatırımlarının teknoloji ve kapasite seçimi, bu malzemeyi pazarlayan az sayıdaki firmanın sunduğu seçeneklere bağlı kalacaktır. Bu kadar büyük bir piyasanın kar güdüsü İla ha- reket eden az sayıdaki firmanın yönlendirilmesine bırakılması çevre programlarında istenilen etkinliği sağlayamayacağı gibi büyük bir kaynak savurganlığına yol açacaktır. Böyle bir durumun küçük bir örneği, son on yıl İçinde bilgisayar piyasasında yaşanmış ve yaşanmaktadır, 4.3. Çevre Programlarının iktisadi Planlama İle Entegrasyonu Kaynak savurganlığını önleyecek makro ölçekteki çevre koruma stratejisi istihdam, yatırım, tüketim, ihracat, İthalat gibi bütün makro değişkenleri ve bunların sektörel dağılımını, kalkınma - büyüme hedeflerini etkileyecektir. Bu durumda çevre stratejisini dikkate almadan plan yapmak ve hedef saptamak anlamlı olmayacağı gibi, ekonominin kaynak - harcama dengesi ve sektörel dengelerini dikkate almayan bir strateji de gerçekçi olmayacaktır. Sorunun etkin çözümü çevre stratejisinin kalkınma planlarının temel stratejisinin bir parçası olarak ele alınması, çevre programlarının İktisadi planlara dahil edilmesi ile sağlanabilir, VI. BYKP da da " bütün ekonomik politikalarda çevre boyutunun dikkate alınması esastır " ilkesi yer almakta ancak uygulamada İktisadi planlama İle çevre sorunu arasında sistematik bir ilişki kurulmamaktadır. DPT tarafından alternatif koruma oranları için, input • output tabloları ve nihai talep matriksinde meydana gelebilecek değişikliklerin değerlendirilmesi ve sonuçların strateji ve hedeflerin saptanmasında esas alınması bu yöndeki ilk adım olacaktır, 4.4. İstatistik Veri Eksikliğinin Giderilmesi Açıktır ki çevre önlemlerinin iktisadi planlama bağlamında ele alması öncelikle bu Önlemlerin maliyeti, ekonomik etkileri İle ilgili geniş istatistiki bilginin varlığına bağlıdır, OECD ülkeleri içinde, çevre konusunda en geri durumunda olan, Portekiz ve Yunanistan da dahil olmak üzere, bu alanda hiç istatistiki veri bulunmayan tek ülke Türkiye'dir. OECD ve Avrupa Topluluğu'nun konu ile ilgili yayınlarında bütün üye ülkelerle ilgili İstatistikler yer alırken Türkiye ya bu istatistiklerde yer almamakta ya da İlgili sırada "n.a" (not available veri yok) harfleri bulunmaktadır. OECD özellikle de AT nin iktisadi politikaları ile uyum sağlama çabasında olan bir ülke için bu eksikliğin giderilmesi ulusal planlama gereklerinin de ötesinde bir önem kazanmaktadır. Bu eksikliğin giderilmesi İçin DİE bünyesinde çevre istatistiklerini toplayacak ve izleyecek bir birim kurulması, tarım ve sanayi sayımlarında uygulanan anketlerde çevre ile ilgili veri sağlamaya yönelik eklemeler yapılması uygun olacaktır, 4.5. Çevre Araştırmalarının Hızlandırılması Türkiye'nin ekonomik yapısı ve çevre profiline uygun verilerin sağlanması, anket ve diğer İstatistik çalışmaların dışında, oldukça geniş ve çok boyutlu bir araştırma çabası gerektirmektedir. Bunun İçin çevre ile İlgili araştırmalar hızlandırılmalı, çeşitli kurumlarca dağınık biçimde gerçekleştirilen araştırmalar koordine edilmeli ve belirli hedeflere yöneltilmelidir. Uygulayıcı ve denetleyici bir kuruluş olan Çevre Genel Müdürlüğü dışında, sorunu mühendislik, doğa bilimleri iktisat ve diğer toplumsal bilimler açısından inceleyecek bir 163 "Çevre Araştırmaları Enstitüsü" kurulması bu konudaki araştırmaların yoğunlaştırılması ve koordinasyonu açısından yararlı olacaktır, KAYNAKÇA [1] BARNEY, O. O "Study Director" (1983) : The Global 2000 (5 th ed.) Pergamön Press, New York PI BEGKERMAN. W. (1974) : In Defence of iconomio Growth, J, Cape, London [3] Bf OKERMÄN, P. (1973) : i c o - hysterics and TeehnophobeB, Golem Press, ioulder : Colorado W BQULDING, K, E (1986) : "The Economics of the Coming Spaceship Earth" (Environmental Quality in a Growing Economy, id : K, Jarret, John Hopkins U.P,, Baltimore) İçinde [5] DALY, H, E, (1988) ; "On Economics as a Life Science" Journal of Political Economy, V.73, N.3 ss. 392-406 [8] DALY, H, Ë, (1977) : Steady State Economics, Freeman, San Fransisco DALY, H, E, "ed1 (1980) : Economy, Ecology, Ethics, Freeman, San Fransisco [81 EC (1984) : The European Community's Enviromental Policy, Eunopean Documentation, Luxembourg HAVEMAN, R. (1972) : "On Estimating Environmental Damage" (OECD: 1974) İçinde [10] KNEESE, A, V-SCHULTZ, C. L. (1972) : Pollution, Prices and Public Policy, Broeking Inst,, Washigton [11J LEONTIEF, W. et. al. (1977) : The Future of the World Economy Oxford Uniöersty Press, New York [12] Me ROBIE, G. (1981) : Small is Possible, Harper and Row N.Y. [13] MEADOWS, D. L. et. al, (1972) : Limite to Growth, Potomac, N.Y. [14] MISHAN, E. (1977) : "Crowthmania" (Economics of Environ- m m 164 ment, eds: DORFMAN, N - DORFMAN, R. '2 th ed) Norton, N. Y.) içinde ss. 101 -134 [15] OECD (12974) : Environmental Damage Costs, Paris (18] OECD (1985.a) : Envlromental Policy and Technical Change, Paris [17] OECD ( I985,b) : The Macro - Economic Impact of Enviromental Expenditure, Paris [18] OECD (1985.0) : Enviromertt and Economics, Paris [19] OPKULS, V. (1977) : Ecology and Pollues of Scarcity, Freeman, San Fransisco [20] SCHMACHER, E. F, (1973) : Small is Beautiful, Abacus Books, London [21] SONAT, A. (1985) : "Stagflasyon ve Alternatif İktisat Poliäsaları", YAPIT, s.11, ss, 35-56 [22] SONAT, A. (1988) : Çevre Programlarının Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi ve Türkiye Özerinde Bir Model Denemesi, Yayınlanmamış Doktora Tezi, AÜSBE, Ankara [23] USLU, O-TÜRKMAN, A. (1987) ; Su Kirliliği ve Kontrolü, Çevre Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara ARSLAN SONAT 1945 doğumlu olan Arslan Sonat Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. Aynı Fakülteden Yüksek Lisans, Ankara Üniversitesinden doktora derecelerini aldı. Halen Bolu İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde öğretim üyesidir, "Stagflasyon ve Alternatif İktisat Palitikaları", "Keynesciliğin Deformasyonu : İktisat Politikasında Tutarsızlık", "XVI. Yüzyıl Osmanlı Dış Ticareti" konularındaki makaleleri çeşitli dergilerde yayınlandı.