Adam Fawer’in dokunuşlarıyla duyguları somutlaştırmak : Empati Kahveme eşlik eden mutlu olmak için okuduğum romantik, deli dolu kitapların yanı sıra aklımda yer eden, üzerinde düşündüğüm, öğrenmek için okuduğum kitapların yazarıdır Adam Fawer. Önce ‘Olasılıksız’ ve ardından ‘Empati’. Olasılıksızı okurken içinde sürüklendiğim heyecan ve aksiyonu Empatide bulamasam da, Empati beni bilimsel ve felsefik yönleriyle daha çok sarıp sarmaladı. Empati kurmak günlük hayatımızda sıkça yer alan bir olgu. Aslında herkes karşısındakinin duygusunu bir ölçüde algılayabilir. Her insan her duygu için ayrı bir frekansta sinyal gönderiyor, ve çevrede aynı frekans değerine sahip bir insan varsa duygularınızı algılayabiliyor. Aynı frekansa sahip olmak ise aynı şeyleri paylaşmakla mümkün, aynı yaşam tarzı, aynı kültür ya da aynı ev.. Fakat kitapta anlatılan empati yeteneği çok daha gelişmiş. Koskoca kitabı bir gün kadar küçük bir zaman zarfında bitirdim, ve bıraktığımda sanki dakikalar geçmişti adeta senaryonun içinde kaybolmuşum. Öyle kilitleyici noktalar var ki örneğin; empatların ­empat; karşısındaki birey ya da bireylerin duygularını kontrollü bir şekilde algılayabilen, hatta duyguların kontrol merkezine müdahale edebilen, alınacak kararı bile etkileyebilen, kendi hissettiklerini ise karşısındakine veya çevreye aktarabilen kişidir­ boynunda bir kolye var ve nedenini kendileri de bilmiyorlar, sırf o kolyelerin neden boyunlarında olduğunu öğrenmek için bile okuyorsunuz. İnsanın hayata bakış açısını bile değiştiriyor, düşüncelere, insan ilişkilerine, algı biçimine tek tek dokunan bu yapıt bir kitaptan çok daha fazlasına sahip. Ama tabii kitabı okuma amacınıza ve ne öğrenmek istediğinize göre değişir kitapta bulduklarınız. Empatların duyguları algılayabilme biçimlerinden biri renkler. Örneğin; üzüntüyü mavi renk temsil ederken, mutluluk yeşil, korku ise mor. Renklerin seçiliş biçimi bilinçaltımda farklı bir pencere açtı çünkü benim bilinçaltımda mutluluk pembedir bu yüzden kısa bir süre öncesine kadar odam duvarlarına kadar pembeydi aslında sadece benim için değil toplumda da böyledir hatta ‘hayatı toz pembe görmek’ diye bir deyim vardır, iyimser ve mutlu olmak anlamına gelir. Üzüntü ise siyahtır, cenazelerde yas tutan insanlar siyah giyinirler, matemin rengidir, karamsarlaştırır insanı. Bu nedenle bir iki siyah pantolonun haricinde ­ki onları da siyahın asil duruşundan dolayı almıştım­ siyah renkte sahip olduğum hiç bir şey yok. Korku ise bence mor değil, belki kırmızı olabilir. Nefretin, kızgınlığın yanı sıra korku da kırmızı renkle bağdaştırılabilir. Mavi umuttur, sadakattir, denizin ve gökyüzünün rengidir, özgürlüğün temsilcisidir bence, ferahlatır insanı, üzüntüyü temsil ediyor olamaz. Yeşil ise doğanın rengidir, sakinleştirir, güven verir evet ama tam olarak mutluluk duygusunu karşılamakta eksik kalır. Mor da daha çok ihtişamın gösterişin rengidir ama soğuktur, soğukkanlı bir renktir. Fakat Adam Fawer bu konuda da çok farklı bir bakış açısına sahip. Kitapta duyguları algılama biçimlerinden bir diğeri de müzik, notalar. Evet, müzik insana çok derin duygular hissettirebilir, alır götürür dört beş dakika boyunca değişik dünyalara misafir eder, anıları getirir akla, geçmişi hatırlatır. Hatta neşeli bir şarkı dinlediğinizde mutlu olabilirsiniz ya da melankolik bir şarkıda depresyonda gibi hissedersiniz. Özellikle filmlerde kullanılan müzikler, değişik duygular içine girmenize neden olabilir. Örneğin; korku filmlerinde kapı açılırken çalan o müzik korkmanıza, gerilmenize neden olur, etkisi de kısa sürmez. Nerede ve ne zaman aynı müziği duyarsanız duyun gerilirsiniz. Ama duyguyu müzik olarak algılamak çok değişik bir bağlam. Mi notası nasıl mutluluk olarak algılanır ki? Mi notası kulağa nasıl gelir ki? Ya da do notasını insan nasıl korku olarak algılar? Müzik kulağım çok kötüdür belki de o yüzden bu fikri benimseyemedim, algılayamadım. Ama tabii üzerinde düşünülmüş, zekice ve inanılmaz yaratıcı bir fikir. Duyguları algılama biçimlerinden biri de kokular. Koku hafızası inanılmaz bir derinliğe sahip. Yıllar önce aldığınız bir kokuyu şu an yeniden duyarsanız kesinlikle ne zaman ve nerede burnunuza geldiğini, neyin kokusu olduğunu hatırlarsınız. Ama küf kokusunun kaygıyla eşleştirilen bir koku olması garip. Çürük yumurta kokusunun korkuyu temsil etmesi.. Ben küf kokusu aldığımda üşürüm. Yemek kokusu aldığımda acıkırım. Çürük yumurta kokusu hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Çok mu düz algılıyorum ben acaba? Duygularımı çok sığ yaşıyorum galiba. Yazarın olağanüstü yeteneği karşısında kendimi sorgulamaktan alamıyorum. Kokuların ve renklerin beyinde birbiriyle bağdaştırılması çok gelişmiş bir algı yeteneğini gerektirir. Sahip olmak lazım. Beyin dalgalarıyla etkileşim kurmak, başkalarının duygularını müzik renk ya da koku olarak algılayabilmek, karşıdaki insanın sizinle aynı duygulara sahip olmasını sağlayabilmek çok sahip olunası yetenekler de olsa kitapta olası kötü senaryolar anlatılmış. Kitapta empatların bu yetenekleri karşısındakine koşulsuz şartsız istediğini kabul ettirmeye ya da beyin yıkamaya yönelik kullanılmış. Kitabın başlarında neler olduğunu anlamak çok güç çünkü çok fazla geriye dönüş var, ilk önce ‘Neler oluyor?’ düşüncesiyle ilerliyorsunuz fakat sonra yap boz misali her parça yerine oturuyor. Derin düşüncelere dalınmış, ara ara kitap çok felsefik bir kimliğe bürünüyor, tam sıkılmaya başlıyorsunuz, gözleriniz dalmaya başlıyor senaryo aniden canlanıyor. Bilimsel bakış açısı kitabın tamamında hakim, fakat akışın geneli felsefi kısımlarda var olandan çok daha sürükleyici. Ve Adam Fawer.. Adam’a olan hayranlığımı kelimelerle anlatabilmem mümkün değil. Yazarın sahip olduğu bilgi düzeyi bana inanılmaz geliyor. Bir de altı yaşından beri görme problemi yaşayan bir yazar. Mükemmel betimlemeleri, olağanüstü bir yeteneği var. Rengi, kokuyu, notaları duygularla bağdaştırabilmek için çok büyük bir hayal gücüne ve algılamanın alt yapı bilgisine de sahip olmanız da gerekir. Gerçekten hayran olunası bir yazar ve onun kusursuza yakın kitabı.. Okumalısınız, hayran kalacaksınız.