izmir üniversitesi sağlık hukuku dergisi ızmır

advertisement
1
MAKALELER
İZMİR ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK HUKUKU DERGİSİ
IZMIR UNIVERSITY
HEALTH LAW JOURNAL
HAKEMLİ DERGİ
PEER REVIEWED JOURNAL
YIL / YEAR: 2 SAYI / ISSUE: 6
NİSAN / MAYIS / HAZİRAN - APRİL / MAY / JUNE 2015
Hukuki Makaleler / Judiciarcy Articles
Yargı İçtihatları / Jurisprudence
Mevzuat / Legislation
YAZILIM TİCARET
LİMİTED ŞİRKETİ
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
LEGES
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
İZMİR ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK HUKUKU DERGİSİ
2
IZMIR UNIVERSITY
HEALTH LAW JOURNAL
HAKEMLİ DERGİ
PEER REVIEWED JOURNAL
Leges Yazılım Tic. Ltd. Şti. adına
Sahibi ve Sorumlu Müdür
On Behalf of Leges Yazılım Tic. Ltd. Şti.
Owner and Managing Director
Ömer Faruk KAHRAMAN
Genel Yayın Yönetmeni / General Editor
Yrd. Doç. Dr. Sevinç Arslan HIZAL
Yayın Danışmanı / Editorial Consultant
Prof. Dr. Suna KIRAÇ
Yıl / Year: 2
Sayı / Issue : 6
ISSN 2148-449X
Yayın Türü / Type of Publication: Yaygın Süreli Yayın / Nationwide periodicals
3 Ayda bir yayınl.anır / It is published every three months
Basıldığı Yer / Place of publication: Yıldız Matbaacılık ve Baskı Sistemleri
Ziya Gökalp Mah.42/4 Sok.No:18/2 Zeytinburnu - İSTANBUL - TÜRKİYE
Tel.: 0212 558 01 05 – 416 09 39
Yönetim Yeri / Place of administration:
Sümer mah. 29/5 sok. No:2 Nur Apt. K: 4 D:11 Zeytinburnu-İstanbul-TÜRKİYE
Tel: 0212 547 60 80 Fax: 0212 547 60 82
www.legeshukukdergisi.net • e-posta: [email protected]
Kapak Tasarım / Cover design: LegesGraf
Dizgi - Tasarım / Typographic - Design: LegesGraf
Düzeltmen / Proofreader: Leges Yazılım
Copright 2010 - Bu derginin tüm yayın hakları Leges Yazılım Tic. Ltd. Şti.’ye aittir.
Her hakkı saklıdır. Alıntılarda kaynak göstermek zorunludur.
Copright 2010 - All publishing rights of this journal belong to Leges Yazılım Tic. Ltd. Şti.
All rights are reserved. Giving reference is necessary for citations.
YILLIK ABONELİK BEDELİ (4 SAYI): PEŞİN 80 TL - VADELİ 100 TL - TEK SAYI: 25 TL
ANNUAL SUBSCRIPTION FEE (4 ISSUES): CASH 80 TL - FORWARD 100 TL - 1 ISSUE: 25 TL
SAYI: 6
3
MAKALELER
DANIŞMA KURULU
u Prof. Dr. Ekin Özgür AKTAŞ (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Prof. Dr. Walter ANDREWS (Washington Üniversitesi)
u Prof. Dr. Pınar BALCI (Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Prof. Dr. Okay BAŞAK (Aydın Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Prof. Dr. Vladimir BELYAKOV ( Rusya Bilimler Akademisi)
u Prof. Dr. Uwe BLAESİNG (Leiden Üniversitesi)
u Prof. Dr. Bernt BRENDEMEON (Oslo Üniversitesi)
u Prof. Dr. Valerij BOVTUN ( Altay Devlet Teknik Üniversitesi)
u Prof. Dr. Maria CİKİA (Gürcü Bilimler Akademisi)
u Prof. Dr. Selma ÇETİNER (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Prof. Dr. Fevzi DEMİR (Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Prof. Dr. Mustafa Ruhan ERDEM (Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Prof. Dr. Şeref ERTAŞ (Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Prof. Dr. Gavril GAVRILEVIC FILIPPOV (NEF Universit )
u Prof. Dr. Hakan HAKARİ (Medeniyet Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Prof. Dr. Bravina Rozalia INNOKENTYEVNA (Bilimler Akademisi Saha)
u Prof. Dr. M. Merdan HEKİMOĞLU (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Prof. Dr. Aytaç KOÇAK (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Prof. Dr. Stale KNUDSEN (Bergen Üniversitesi)
u Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ (Mevlana Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Prof. Dr. Ferhan SAĞIN (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Prof. Dr. Oğuz SANCAKDAR (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Prof. Dr. Almagul SARYMSAKOVA (Kazakistan Amerikan Üniversitesi)
u Prof. Dr. Serdar SAYDAM (Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Prof. Dr. Turgay UZUN (Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi)
u Prof. Dr. Kutsal YÖRÜKOĞLU (Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Prof. Dr. Sevilay UZUNALLI (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Prof. Dr. Melikşah ERTEM (İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Doç. Dr. Aydan ÇELEBİLER (İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Doç. Dr. Serkan ÇINARLI (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Doç. Dr. Levent Bekir KIDAK (Katip Çelebi Üniversitesi İ.İ.B.F.)
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
4
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
u Yrd. Doç. Dr. Şahin BAĞIROV (Azerbaycan Milli İlimler Akademisi)
u Yrd. Doç. Dr. Behiye EKER KAZANCI (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Ahsen KAYA (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Gözde KAYA (Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Tuba KUTOĞLU (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Hüsnü TURANLI (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Zekiye Özen İNCİ (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. İlker Gökhan ŞEN (Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Ender ŞENOL (Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Yıldırım TAYLAR (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Sevinç ARSLAN HIZAL (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Sesim SOYER GÜLEÇ (Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Anıl ÇAMYAMAÇ (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Murat BATI (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Hüsnü TURANLI (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Yrd. Doç. Dr. Meltem ÖZTÜRK (İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi)
u Dr. Aydın AKGÜL (Hakim) (Danıştay Savcısı)
u Dr. Ahmet Can BİLGİN (Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi)
u Av. Abdullah HIZAL (İzmir Tabip Odası)
u Av. Mithat KARA (İzmir Tabip Odası)
SAYI: 6
5
MAKALELER
ADVISORY BOARD
u Prof. Dr. Ekin Özgür AKTAŞ (Faculty of Medicine, Ege University)
u Prof. Dr. Walter ANDREWS (University of Washington)
u Prof. Dr. Pınar BALCI (Faculty of Medicine, Dokuz Eylül University)
u Prof. Dr. Okay BAŞAK (Faculty of Medicine, Aydın Adnan Menderes University)
u Prof. Dr. Vladimir BELYAKOV ( Russian Academy of Sciences)
u Prof. Dr. Uwe BLAESİNG (Universiteit Leiden)
u Prof. Dr. Bernt BRENDEMEON (University of Oslo)
u Prof. Dr. Valerij BOVTUN ( Altai State Technical University)
u Prof. Dr. Maria CİKİA (Georgian Academy of Sciences)
u Prof. Dr. Selma ÇETİNER (Faculty of Law, İzmir University)
u Prof. Dr. Fevzi DEMİR (Faculty of Law, Yaşar University)
u Prof. Dr. Mustafa Ruhan ERDEM (Faculty of Law, Yaşar University)
u Prof. Dr. Şeref ERTAŞ (Faculty of Law, Yaşar University)
u Prof. Dr. Gavril GAVRILEVIC FILIPPOV (NEF University)
u Prof. Dr. Hakan HAKERİ (Faculty of Law, Medeniyet University)
u Prof. Dr. Bravina Rozalia INNOKENTYEVNA (Saha Academy of Sciences)
u Prof. Dr. M. Merdan HEKİMOĞLU (Faculty of Law, İzmir University)
u Prof. Dr. Aytaç KOÇAK (Faculty of Medicine, Ege University)
u Prof. Dr. Stale KNUDSEN (University of Bergen)
u Prof. Dr. Zehra ODYAKMAZ (Faculty of Law, Mevlana University)
u Prof. Dr. Ferhan SAĞIN (Faculty of Medicine, Ege University)
u Prof. Dr. Oğuz SANCAKDAR (Faculty of Law, Dokuz Eylül University)
u Prof. Dr. Almagul SARYMSAKOVA (Kazakhstan American University)
u Prof. Dr. Serdar SAYDAM (Faculty of Medicine, Dokuz Eylül University)
u Prof. Dr. Turgay UZUN (Muğla Sıtkı Koçman University)
u Prof. Dr. Kutsal YÖRÜKOĞLU (Faculty of Medicine, Dokuz Eylül University)
u Prof. Dr. Sevilay UZUNALLI (Faculty of Law, Dokuz Eylül University)
u Prof. Dr. Melikşah ERTEM (Faculty of Medicine, İzmir University)
u Assoc. Prof. Dr. Aydan ÇELEBİLER (Faculty of Medicine, İzmir University)
u Assoc. Prof. Dr. Serkan ÇINARLI (Faculty of Law, İzmir University)
u Assoc. Prof. Dr. Levent Bekir KIDAK (Katip Çelebi University İ.İ.B.F.)
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
6
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
u Assist. Prof. Dr. Şahin BAĞIROV (Azerbaijan National Academy of Sciences)
u Assist. Prof. Dr. Behiye EKER KAZANCI (Faculty of Law, Dokuz Eylül University)
u Assist. Prof. Dr. Ahsen KAYA (Faculty of Medicine, Ege University)
u Assist. Prof. Dr. Gözde KAYA (Faculty of Economics and Administrative Sciences,
Dokuz Eylül University)
u Assist. Prof. Dr. Hüsnü TURANLI (Faculty of Law, İzmir University)
u Assist. Prof. Dr. Tuba KUTOĞLU (Faculty of Law, İzmir University)
u Assist. Prof. Dr. Zekiye Özen İNCİ (Faculty of Law, İzmir University)
u Assist. Prof. Dr. İlker Gökhan ŞEN (Faculty of Law, Anadolu University)
u Assist. Prof. Dr. Ender ŞENOL (Faculty of Medicine, Ege University)
u Assist. Prof. Dr. Yıldırım TAYLAR (Faculty of Law, Dokuz Eylül University)
u Assist. Prof. Dr. Sevinç ARSLAN HIZAL (Faculty of Law, İzmir University)
u Assist. Prof. Dr. Sesim SOYER GÜLEÇ (Faculty of Law, Dokuz Eylül University)
u Assist. Prof. Dr. Anıl ÇAMYAMAÇ (Faculty of Law, İzmir University)
u Assist. Prof. Dr. Murat BATI (Faculty of Law, İzmir University)
u Assist. Prof. Dr. Hüsnü TURANLI (Faculty of Law, İzmir University)
u Assist. Prof. Dr. Meltem ÖZTÜRK (Faculty of Law, İzmir University)
u Dr. Aydın AKGÜL (Judge) (Council of State Prosecutor)
u Dr. Ahmet Can BİLGİN (Faculty of Medicine, Dokuz Eylül University)
u Attorney at law Abdullah HIZAL (İzmir Chamber of Doctors)
u Attorney at law Mithat KARA (İzmir Chamber of Doctors)
SAYI: 6
7
MAKALELER
LEGES İZMİR ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK
HUKUKU DERGİSİ YAYIN İLKELERİ
1. Leges İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi’nin yazı dili Türkçe’dir. Ancak gönderilirse İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerinde bir özete de yer
verilebilir.
2. Dergiye gönderilecek yazıların başka yerde yayınlanmamış veya yayınlanmak
üzere gönderilmemiş olması gerekir:
3. Gönderilecek yazıların Times New Roman karakterinde, ana metnin 1,5 satır
aralığında ve 12 punto, dipnotların 10 punto olarak hazırlanması gerekmektedir.
4. Makalenin, bir paragraflık Türkçe özet ile içeriği temsil eden en az üç anahtar
sözcüğü içermesi gerekir.
5. Dipnotların sayfa altında gösterilmesi ve ilk dipnotun aşağıda gösterilen
sıralama ile yazılması gerekmektedir.
Yazarın Adı, Soyadı, Eserin Adı, Eserin Basıldığı Yer ve Yılı, Sayfa Numarası
Sonraki atıfl ar ise aşağıdaki linkte gösterildiği gibi yazılmalıdır:
http://sbe.izmir.edu.tr/enstitu-hakkinda/yonetmelikler-veyonergeler/
item/237-sosyal-bilimler-enstit%C3%BCs%C3%BClisans%C3%BCst%C3
%BC-tez-ve-projeler-yaz%C4%B1m-vebas%C4%B1m-y%C3%B6nergesi.
html
6. Makalelerde kullanılan kaynakların, makalenin sonunda alfabetik sırayla ve
aşağıdaki sıralamayla yazılmış olması gerekir:
Yazarın Soyadı, Adı, Eserin Adı, Eserin Basıldığı Yer ve Yılı
7. Makale yazarlarının unvanlarının, görev yaptıkları kurumların, haberleşme
adresleri ile telefon ve e-mail adreslerinin bildirilmesi gerekmektedir.
8. Hakem denetiminden geçmesi talep edilen yazıların bir adet çıktısının kargo
ve WORD formatındaki dijital hallerinin elektronik posta aracılığıyla gönderilmesi gerekir. Gönderi adresi: Yrd. Doç. Dr. Sevinç Arslan HIZAL -İzmir
Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Gürsel Aksel Bulvarı, No:14, 35350 Üçkuyular, İzmir şeklindedir. (E-mail adresi: [email protected])
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
8
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
9. Yayın kurulunca ilk değerlendirmesi yapılan yazılar istek halinde hakeme
(aynı bilimsel alanda yazılan makaleler tek, multidisipliner alanda yazılan
makaleler ise iki hakeme) gönderilecek (kör hakemlik) ve hakemden gelen
rapor doğrultusunda yazının yayınlanmasına, düzeltme istenmesine ya da
yazının geri çevrilmesine karar verilecektir. Yazar durumdan en kısa sürede
haberdar edilecek, ancak yayınlanmayan yazılar yazara geri gönderilmeyecektir.
10. Yazardan düzeltme istenmesi halinde, düzeltmenin en geç 15 gün içinde
yapılarak elektronik posta yoluyla tekrar gönderilmesi gerekmektedir.
11.Yazıyı gönderen, yazısının yayınlanması durumunda, basılı, görsel, işitsel,
dijital ortamdaki tüm iletim, yayma, çoğaltma, işleme, devir, doğrudan
veya dolaylı temsil haklarını, yurtiçinde ve yurtdışında süresiz olarak Leges
Yazılım Yayıncılık Ltd.Şti.ne devrettiğini kabul etmiş sayılır.
12.Yazara telif ücreti ödenmeyecek, iki adet dergi gönderilecektir.
DERGİ YAYIN KURULU
Prof. Dr. M. Merdan HEKİMOĞLU
Prof. Dr. Selma ÇETİNER
Prof. Dr. Ekin Özgür AKTAŞ
Doç. Dr. Serkan ÇINARLI
Yrd. Doç. Dr. Sevinç Arslan HIZAL
SAYI: 6
9
MAKALELER
PUBLISHING PRINCIPLES OF LEGES IZMIR
UNIVERSITY JOURNAL OF HEALTH LAW
1. The text language of Leges İzmir University Journal of Health Law is Turkish. However, an abstract written in English, French or German language can
be referred if it is sent.
2. The articles which are sent to journal must be unpublished or they must not
be sent for being published in another journal.
3. The submitted articles must be written with Times New Roman font. Main
text must be written with 1,5 line spacing and 12 point. Footnotes must be
written with 10 point.
4. The article needs to include an abstract in Turkish and at least three key words
which represents content.
5. Footnotes must be shown at the bottom of page and the first footnote must be
written in the order shown below:
The name and surname of author, the name of book, publishing place and date
of book, page number
The following footnotes must be written as shown in the link below:
http://sbe.izmir.edu.tr/enstitu-hakkinda/yonetmelikler-veyonergeler/
item/237-sosyal-bilimler-enstit%C3%BCs%C3%BClisans%C3%BCst%C3
%BC-tez-ve-projeler-yaz%C4%B1m-vebas%C4%B1m-y%C3%B6nergesi.
html
6. References used in the article must be written in alphabetical order at the end
of the article. It must also be written in following order:
The surname and name of author, the name of book, publishing place and date
of book
7. All author’s titles,institutions, location, communication information and email adresses must be stated.
8. The articles which are requested to undergo peer review should be sent one
copy of the printed documents by cargo and also in a digital copy written in
the WORD format by e-mail. The delivery adress:
Yrd. Doç. Dr. Sevinç Arslan HIZAL - İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi,
Gürsel Aksel Bulvarı, No:14, 35350 Üçkuyular İzmir (E-mail adress: sevinc.
[email protected])
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
10
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
9. If requested, the articles which have been rated by the editorial board will be
sent for peer review (the articles written in the same scientifi c fi eld will be
sent to one reviewer, the articles written inmultidisciplinary scientifi c fi elds
will be sent to two reviewers) (blind review) and will be decided to publish,
revision or reject according to the reviewer’s report. The author will be informed as soon as possible, but the articles which have not been published
will not be sent to the author.
10.If revision is requested from the author, the revision must be completed and
revised manuscript must be sent to the editor again via e-mail within 15 days.
11.In the case of the is being published, the author is assumed to accept assigning the direct or indirect rights of representation which includes all printed,
visual, audial and digital publications, copies and services to Leges Yazılım
Yayıncılık Ltd.Şti. permanently both within the country and abroad.
12.Author’s royalty will not be paid, which includes author’s manuscript will be
sent.
JOURNAL EDITORIAL BOARD
Prof. Dr. M. Merdan HEKİMOĞLU
Prof. Dr. Selma ÇETİNER
Prof. Dr. Ekin Özgür AKTAŞ
Doç. Dr. Serkan ÇINARLI
Yrd. Doç. Dr. Sevinç Arslan HIZAL
SAYI: 6
11
MAKALELER
İÇİNDEKİLER
MAKALELER
o
Çekinik (Defansif) Tıp
Dr. Mehmet SELÇUK Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi-İzmir
Doç. Dr. Serkan ÇINARLI İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi
İdare Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Sevinç Arslan HIZAL İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi....................... 15
o
İdarenin Sağlik Hizmeti Sunumunda Organizasyondan
Kaynaklanan Hukuki Sorumluluğu
Uzm. Dr. Kaan KARADİBAK Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı
Doç. Dr. Serkan ÇINARLI İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi
İdare Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi....................................................... 49
YARGI İÇTİHATLARI
o
o
o
Doktorun Kusurlu Eylemiyle Ölüm Meydana Gelmesi – Maddi Tazminat
İstemi – Manevi Tazminat İstemi..................................................................... 107
Ameliyat Sonrası Enfeksiyon Nedeniyle Tazminat Talebi – Aydınlatılmış
Onam – Hatalı Tedavi Nedeni İle Tazminat Talebi........................................... 112
Burun Ameliyatı Neticesinde Kalıcı Hasar Oluşması – Hekim ve Hastanenin
Sorumluluğu – İspat Külfeti – Özgür ve Aydınlatılmış Onamı – Yanlış Tedavi
Sebebiyle Maddi Ve Manevi Tazminat Davası................................................. 116
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
12
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
o
Taksirle Öldürme............................................................................................... 130
o
Doktorun Mesleki Sorumluluğu – Maddi Ve Manevi Tazminat – Yetersiz
Bilirkişi Raporu................................................................................................. 137
MEVZUAT
o
Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği............................. 143
SAYI: 6
13
MAKALELER
HUKUKİ MAKALELER
u
ÇEKİNİK (DEFANSİF) TIP
Dr. Mehmet SELÇUK
Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi-İzmir
Doç. Dr. Serkan ÇINARLI
İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Sevinç Arslan HIZAL
İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim
Dalı Öğretim Üyesi
u
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA
ORGANİZASYONDAN KAYNAKLANAN HUKUKİ
SORUMLULUĞU
Uzm. Dr. Kaan KARADİBAK
Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı
Doç. Dr. Serkan ÇINARLI
İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
14
SAYI: 6
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
15
MAKALELER
HAKEM DENETİMİNDEN GEÇMİŞTİR
ÇEKİNİK (DEFANSİF) TIP
1
Dr. Mehmet SELÇUK2
Doç. Dr. Serkan ÇINARLI3
Yrd. Doç. Dr. Sevinç Arslan HIZAL4
ÖZET: Çekinik tıp (Defansif tıp); sağlıkçıların tıbbi uygulama kusurları
(malpraktis) nedeniyle yaptırımlardan (idari, cezai, hukuki ve etik yaptırımlardan) korunmak için yaptıkları uygulamalardır. Çekinik tıpta amaç
sağlık hizmeti alanın yararı değil, sağlıkçıların çıkarlarını düşünerek davranmalarıdır. Hekimlerin defansif davranmalarının en büyük nedeni, malpraktis korkusudur. Hekimler genellikle bunun komplikasyon olduğunu ileri
sürmektedirler. Hukukçular ise her geçen gün malpraktis ve komplikasyon
kavramını daha iyi anlamakta ve bunu dava dilekçelerine taşımaktadırlar.
Hekimler malpraktis ve bunun sonucu karşılaşabilecekleri hukuki yaptırımlarından kaçınmak için artarak defansif tıp uygularken hukukçular da
defansif tıbbı öğrenmektedirler.
Hekimlerin daha önce yapılan çalışmalarda benzer bir tutum izledikleri
idari ve hukuki (cezai ve tazminat) yaptırımlardan korktukları tespit edilmiştir. Hekimlerin yeterince defansif tıp bilgileri olmamasına karşın son
zamanlarda artan malpraktis korkuları bulunmaktadır. Hekimler hem pozitif defansif tıp, hem negatif defansif tıp uygulamaları gerçekleştirdikleri
halde bir bölümünün defansif tıp kavramını duymadıkları, hatta defansif
1
2
3
4
Bu makale Dr. Mehmet Selçuk’un, İzmir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sağlık Hukuku Tezli Yüksek Lisans Programı kapsamında, Doç. Dr. Serkan Çınarlı’nın ve Yrd. Doç. Dr.
Sevinç Arslan Hızal’ın danışmanlığında hazırladığı Yüksek Lisans tezinden üretilmiştir.
Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi-İzmir.
İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı Öğretim
Üyesi
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
16
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
tıbbın içeriğini bilmedikleri anlaşılmaktadır. Hekimlerinin bir bölümü bu
uygulamaların işin doğası gereği yapılması gerektiğini düşünmektedir. Çalışmada defansif tıp kavramı açıklandıktan sonra, defansif uygulamaların
hasta ve hekim üzerindeki sonuçları tartışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Sağlık Hukuku, Defansif Tıp, Hasta, Komplikasyon,
Malpraktis.
DEFENSIVE MEDICINE
ABSTRACT: Recessive medicine is something that health professionals
implement in order to protect themselves from sanctions (administrative,
criminal, legal and ethical) because of the medical practice negligences
(malpractice). The aim of the recessive medicine is not the benefits of health care receivers but the interests of healthcare providers. The biggest
reason for defensive behaviour of the physicians is the fear of malpractice.
Physicians generally claim these were complications. As for lawyers, they
better understand the malpractice and complication concepts day by day
and carry these to their petitions. As the doctors increasingly use defensive
medicine practices to avoid malpractice and legal sanctions as a consequence of malpractice, the lawyers keep on learning the defensive medicine.
The physicians have followed similar behaviours as described in previous
studies, and they were afraid of administrative and legal sanctions (nonjudical penalty and compensation). Although physicians do not have enough
defensive medicine knowledge, they have a malpractise fear which increased in the recent times. Although the physicians have used both positive
and negative defensive medicine practices, it was understood that some of
them did not hear about the defensive medicine notion, even they did not
know the content of it. Some of the physicians think that such defensive
practices should be done as a matter of course. In the study, after the explanation of defensive medicine, the consequences of defensive practices on
patients and physicians was discussed.
Key words: Health Law, Defensive Medicine, Patient, Complication,
Malpractice.
SAYI: 6
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
17
GİRİŞ
Defansif tıp; sağlıkçıların tıbbi uygulama kusurları (malpraktis) nedeniyle yaptırımlardan (idari, cezai, hukuki ve etik) korunmak için yaptıkları uygulamalardır. Defansif tıpta amaç, sağlık hizmeti alanın yararı değil, sağlıkçıların kendilerini düşünerek davranmasıdır. Defansif tıp, sağlık
hizmetinin koruyucu hizmetler, tanı koyma, tedavi etme, bilgilendirme ve
belgelendirme gibi her aşamasında olabilir.
Batıda defansif tıp uygulamaları Türkiye’den çok önce gündeme gelip; nedenleri, sonuçları, yararları, zararları ve çözüm yolları incelenmiştir.
İnceleme sonunda üretilen çözüm yolları istenen sonucu vermemiştir. Defansif tıp yoğun olarak üzerinde durulan, çözüm yolları araştırılan sorun
olarak güncelliğini korumaktadır. Ülkemizde ise defansif tıp, son yıllarda
gündeme gelen bir konudur. Hekimlerin çoğu defansif tıbbı şöyle böyle
duymuş, içeriğini de bilir bilmez durumdadır. Oysa hekimlerin büyük çoğunluğu defansif tıbbı bilerek veya bilmeyerek yapmaktadır. Hukuki sonuçlarını bilmedikleri için defansif tıp uygulayarak kendilerini korumaya
çalışırken kendilerini güç duruma düşürmektedirler. Malpraktisten korunmaya çalışırken malpraktis yapar konuma gelmektedirler.
Ülkemizde; “hasta ölürse Allah’tan iyileşirse hekimden” anlayışı
yerine “ölürse hekimden iyileşirse Allah’tan” anlayışının yerleşmesi, hekimleri defansif tıbba iten nedenlerin başında gelir. Gerçekte paternalist
hekim yerine hastanın özerkliğine saygı duyan hekim anlayışı gelmiştir.
Hekimler, defansif tıp uygulama yollarını geliştirirken bir yandan
Batı örnek alınarak mevzuat hızla gelişmektedir. Hukukçular da defansif
tıbbı, özellikle bunun ana nedeni olan malpraktis ile komplikasyon kavramlarını kavrayıp, bunu hukuksal alanda kullanmayı öğrenmektedirler.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
18
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
1. TANIMLAR
1. 1. Sağlık Kavramı
Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ ) tanımına göre; sağlık, “Yalnızca
hasta ya da sakat olmamak değil, bedensel, ruhsal ve toplumsal bakımdan
iyi olma halidir.”5 halkın kültüründe sağlık; sağlıklı olmak, iyi olmak, sayrı olmamaktır.
1. 2. Komplikasyon (Yan Etki) Tanımı
“ Komplikasyon; tıp bilimi ve mesleğinin verilerine uygun davranılmasına ve ortaya çıkmaması için gereken önlemler alınmasına karşın,
tıbben benzer girişimlerde meydana gelme olasılığı kabul edilen risklerdir.”6 “Hekim, tıbbi girişimi bilim ve meslek kurallarına uygun ve özenle
yerine getirdiği takdirde, ortaya çıkan komplikasyondan dolayı sorumlu
tutulamaz.”7
1. 3. Malpraktis (Tıbbi Uygulama Kusuru) Tanımı
Malpraktis, Dünya Tabipler Birliği (DTB) 1992 yılındaki 44. genel
kurulunda; “doktorun tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması,
beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarardır” şeklinde tanımlanmıştır.8 Bize göre; sağlık hizmeti sunucusu kuruluş ya da hekimin bilgi, beceri, donanım eksikliği ve sistem eksikliği olmasına rağmen,
yapılan girişimden ya da bu sayılanlarda bir eksiklik olmamasına rağmen
yapılması gerekli bir girişimin yapılmamasına bağlı olarak hastanın zarar
görmesi malpraktistir.
5
6
Ünal Er, Sağlık Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara, 2008, s. 1.
7
8
Gökcan, s. 62.
Hasan Tahsin Gökcan, Tıbbi Müdahaleden Doğan Hukuki ve Cezai Sorumluluk, 1. Baskı,
Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2013, s. 62.
Türk Tabipler Birliği (TTB), Dünya Tabibler Birliği’nin Tıpta Yanlış Uygulama Konulu Duyurusu (Malpraktice), Füsun Sayek TTB Raporları / Kitapları, Sağlıkla İlgili Uluslararası Belgeler, 2. Baskı, TTB Yayınları, Ankara, 2009, s. 48.
SAYI: 6
19
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
Sağlık Bakanlığı Hasta Hakları Yönetmeliğinin 24. maddesinde yer
alan “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir...” düzenlemesine göre
hastanın rızası olmadan yapılan işlemler suç oluşturur. Bazı durumlarda
rıza geçersiz olabilir. Geçersiz rızaya örnek olarak aydınlatma yapılmadan
alınan rıza, ...., belli süreyi aşmış (10 hafta) gebeliğin tıbbi zaruret olmaksızın sonlandırılması için verilen rıza9 verilebilir. 1. 4. Defansif Tıp Tanımı
Defansif tıp iki ana dalda incelenir:
1. Pozitif defansif tıp (Güvence Davranışı). (gerekli uygulamalara
özen göstermek, gerekmeyen uygulamalarda bulunmak)
2. Negatif defansif tıp (Kaçıngan Davranış). (gerekli uygulamaları
yapmamaktır.)
Defansif tıp uygulamalarına kaynak olan nedenler:
•
Yargılanma korkusu.
•
Maddi çıkar dürtüsü.
•
Performans düzeni.
•
Bozuk iletişim.
•
Basın yayın kurumlarının etkisi.
•
Sağlık düzeni ve sağlık politikalarının etkisi.
•
Ünlenme ve kusursuz olma dürtüsü.
•
Hekimler arası sorumluluk atma.
Defansif tıp uygulamalarının ortaya konuş biçimleri:
A-Pozitif defansif tıp uygulama yolları:
1. Hastaneye yatması gerekmeyen hastanın yatırılması.
2. Gerekmeyen tahlillerin yapılması.
3. Gerekmeyen görüntüleme incelemelerinin yapılması.
9
Mithat Kara, Abdullah Hızal, Sevinç Arslan Hızal, Aydınlatılmış Onam, İzmir Tabip
Odası Yayını, İzmir, 2009, ss. 40-41.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
20
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
4. 5. 6. 7. 8. 9. l0.
11.
12.
Gerekmeyen ilaçların yazılması.
Gerekmeyen konsültasyonların istenmesi.
Sık vizit yapma.
Gerekmeyen ameliyatların yapılması.
Ayrıntılı kayıt tutma.
Hasta ve yakınlarının memnuniyetine aşırı özen gösterme.
Hasta ve yakınlarını bilgilendirmeye aşırı özen gösterme.
Aydınlatılmış onam belgelerine aşırı özen gösterme.
Hastayla ilgili olumsuzlukları fazla ayrıntılı olarak tutanağa
dökme.
B-Negatif defansif tıp uygulama yolları:
1. Riskli hastalardan kaçınma.
2. Riskli tedavi yöntemlerinden kaçınma.
3. Riskli inceleme yöntemlerinden kaçınma.
4. Riskli cerrahi girişimlerden kaçınma.
5. Riskli hastaları başka yere sevk etme.
6. Riskli hastaların gözünü olası yan etkilerle korkutup kaçırma.
7. Riskli hastaları başka sağlık kurumlarını överek kaçırma.
8. Girişimlerden önce olası bir olumsuzlukta hasta ve yakınlarının
tepkilerinden korunmak için girişimlerin riskini abartma.
Bazı yazarlar, yalnız sağlık çalışanlarının değil, sağlık kuruluşlarının
da yöntem olarak bu çeşit davranışlar içine girebileceğini söyleyerek; defansif tıbbı, hekim ya da hastanelerin tıbbi uygulamaları, tıbbi uygulama
hatası suçlaması ile karşılaşmamak için kısıtlamaları ya da gereksiz olarak
uygulamaları şeklinde tanımlamıştır.10 Defansif tıp çoğunlukla, hekimin
tanı ve sağaltımdan çok hasta tarafından açılacak davadan korunmak amacıyla tanısal tetkikler, tedaviler ve yöntemler uygulaması olarak tanımla10 S. Yahata, A Study of Defensive Medicine in Japan, Applied Ethics, Hokkaido Universty
Press, Sapporo, 2011, ss 175-186, (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
SAYI: 6
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
21
nabilir.11 Durmadan artan çok yüksek tazminat ödemeleri, haklarını daha
çok arayan hastalar, sağlık hukukunda uzmanlaşan avukatlar, çok büyük
idari yükler, sigorta şirketlerince sigorta yapılmama olasılığını arttırmış,
hekimlerin sakin davranışlarına karşı diğer zorlayıcı etmenler hekimleri
malpraktis sorumluluğundan kurtulmak için defansif uygulamalara itmiştir.12 Kısacası defansif tıp uygulamaları; öncelikli olarak davadan korunmak için kanıta dayalı tıp kuralları içinde uygulanan tıbbi işlemlerdir.13
Davalık olma korkusu defansif tıp uygulamalarının en önemli nedenidir.14
Türkiye’de de Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere İngiltere, İspanya, Japonya, Finlandiya gibi ülkelerde olduğu gibi tıbbi sorumluluk davaları artmaktadır.15 Yaklaşık her on hekimden biri şikayete uğramaktadır. Dr. Yusuf Aynacı tarafından Konya’da hekimler arasında yapılan
bir anket çalışmasında dava edilme oranı % 12,34 bulunmuştur16. Dr. Giray Kolcu tarafından yapılan İzmir Ege Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesinde hekimler arasında yapılan bir anket
çalışmasında dava edilme oranı % 8,1 bulunmuştur17. Bizim yaptığımız
çalışmada şikayet edilme % 10,5 oranında bulunmuştur.
11 Laura D. Hermer, Howard Brady, Defensive Medicine, Cost Containment, and
Reform, J Gen Intern Med, Cilt: 25, Sayı: 5, 2010, ss. 470-473. (Erişim Tarihi:
17/10/2014)
12 David Michael Studdert, M. M. Mello, W. M. Sage, C. M. DesRoches, J. Peugh, K.
Zapert, T. A. Brennan, Defensive Medicine Among High-Risk Specialist Physicians
İn a Volatile Malpractice Environment, JAMA; Cilt: 293, Sayı: 21, 2005 Jun1, ss
.2609-2617. (Erişim Tarihi: 31/7/2014)
13 Parveen Kumar, The Myth of Inexpensive Defensive Medicine, Health Affairs, Cilt: 29,
Sayı:11, 2010, s. 2126. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
14 Gerard Panting., Doctors on the Defensive, http://www.guardian.co.uk/society/2005/
apr/01/health.comment. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
15 Oğuz Polat, Tıbbi Uygulama Hataları: Klınik-Sosyal-Hukuksal-Etik Boyutları, 1.
Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2005, ss. 267-275.
16 Yusuf Aynacı, Hekimlerde Defansif Tıp (Çekinik) Uygulamalarının Araştırılması, Uzmanlık
Tezi, 2008, s. 38.
17 Giray Kolcu, T.B.S.B. İzmir Ege Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Çalışan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Hekimler ile Asistan Hekimlerin
Defansif Tıp Uygulamaları ile İlgili Görüşlerinin Değerlendirilmesi, Uzmanlık Tezi, 2013, s.
42.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
22
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Negatif defansif tıp; hekimlerin sorumluluk altına girmemek için
önerilen tıbbi alışılmış uygulamalardan ve öngördüğü tanılardan kaçınmalarıdır.18 Negatif defansif tıp; yüksek riskli prosedürleri ve durumları
reddetme, invaziv prosedürlerden kaçınma ve yüksek riskli hastaları ameliyat yapmaktan kaçınma gibi davranışları içerir.19 Malpraktis sebebiyle
dava olasılığı yüksek tedavi uygulamalarından kaçınmak için hekimlerin
uyguladıkları negatif defansif tıp uygulamalarının nicelikleri kadar tedavilerin niteliklerine etkisi de önemli sorun oluşturmaktadır.20 Negatif defansif tıbbın sağlık giderlerine etkisi azdır ama yararlı tanı ve sağaltım
uygulamalarının yapılmaması hastanın sağlığına olumsuz etki yapabilir.21
Riskli vakalardan korunmak için yapılan sevkler sırasında komplikasyon
olasılığı doğursa da bir üst birime yollandığından sağlık hizmetinin kalitesini artıracağı için olumlu davranış olarak görülmektedir.22
ABD’de Hükümet Sorumluluk Ofisi [The Government Accountability Office (GAO)]’e göre doktorlar, defansif tıbbı kazançlı olduğu için
uygulamaktadır. ABD’de federal kanunlar ile aynı tetkikin sık aralıklarla istenmesi engellenmiştir.23 Ülkemizde Muayenehanecilik döneminde
muayeneye hasta çekmek için hastanede uygulanan negatif defansif tıp
yerine muayenehanecilik sonrası kazanç yitirmemek için pozitif defansif
tıp uygulanır olmuştur. Özel sağlık kuruluşlarında hekimlere maaşa ek olarak yapılan işlemlerden pirim verilmesi defansif tıbbın nedenlerindendir.
Hekimler ve diğer sağlık çalışanlarının sağlıkta performans sistemi gereği
geçimlerini temin etmek adına tıbbi endikasyon dışı ya da zorlama endikasyonlu işlem yapmaya yöneltilmeleri; iyi hekimlik değerleri, hasta hak18 Marjan Veldhuis, Defensive Behavior of Dutch Family Physicans, Widening The
Concept, Fam Med, Sayı: 26, Cilt: 1, Ocak 1994, ss. 27-29. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
19 Studdert ve diğerleri, ss .2609-2617.
20 Project, The Medical Malpraktice Threat: A Study of Defensive Medicine, Duke Law
Journal, Cilt:1971, Sayı: 5, 1971, ss. 939-993. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
21 L. R. Tancredi, J. A. Barondess, The Problem of defensive medicine, Science, Cilt:
200, Sayı: 4344, 26 Mayıs 1978, ss. 879-882. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
22 Richard P. Bergen, Defensive Medicine Is Good Medicine, JAMA, Cilt: 228, Sayı: 9,
1974, ss.1188-1189. (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
23 The American Association for Justice, The Truth About “Defensive Medicine, Washington
DC, 2012. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
SAYI: 6
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
23
ları ve hekim sorumluluğu ile bağdaşmamaktadır.24 Hukuk ve ekonomide
defansif tıp; sosyal olarak olması gereken tutardan çoğunun harcanması
olarak tanımlanır.25
Ayhan Uludağ’ın yaptığı bir çalışma göstermektedir ki; iletişim
kökenli çatışmalar hasta ile sağlık çalışanının karşılaşmasında en önemli sorun durumuna gelmiştir. Hatta “hasta ve sağlık personelinin sağlık
nedeniyle bir araya gelmeleri sonucunda yaşanan memnuniyetsizliklerin
sadece % 17,9’unun tıbbi kaynaklı olması, şikayetlerinin en büyük nedeninin % 40,4 oranında iletişim kaynaklı sorunlar olması düşündürücüdür”
denilmektedir26 Brown; tıbbın riskli bir uğraş alanı olduğunu bu nedenle
hekimlerin hastalara iyi sonucu garanti edemeyeceğini, ama hasta ile yeterli iletişimde bulunduğunda, hasta ve yakınlarına yeterli bilgilendirme
yapılıp ve yapılan uygulamalar düzgün biçimde belgelendirildiğinde, şikayet ve dava olasılığının azalacağını belirtmektedir27.
Alyuvar, akyuvar, uyluk gibi Türkçe sözcük kullanan öğrencilere
öğretim görevlisinin “halk ağzıyla konuşma, bilimsel konuş” diye uyardığı bir dönemden geldiğimizi unutulmamalıdır. Böyle yetişen öğrenciler
de hekim olunca hastayla onun anlayacağı dille değil anlaşılmaz bir dille
yani bilimsel bir dille konuşmuşlardır. Hekimlerin hastayla konuşmaları çoğu kez “karanlıkta göz kırpmanın” ötesine geçmemiştir. Halk içinden “Türkçe konuş” derken, yüzüyle anlamadım diye bağırırken hekimler
bunu görmüyorlardı. Kanaatimizce bugün için bunun önemli bir nedeni
sağlık kurumlarında sistem gereği hastalara yeterli süre ayrılamamasıdır.
24 Türk Tabipler Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu Etik Çalışma Grubu.
Sağlık Sisteminde Performans Uygulamasının Mesleki Değerleri Etikleri ve Etik
Sorunlar Çalıştayı Sonuç Bildirgesi, 9 Nisan 2011.
25 Michelle M. Mello, Amitabh Chandra, Atul A. Gawande, David M. Studdert, National Costs of The Medical Liability System, Health Affairs, Cilt: 29, Sayı: 9, 2010
Eylül, ss. 1569-1577. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
26 Ayhan Uludağ, Hastane Hasta Hakları Kurallarının İletişim Sorunu İçerikli Başvuru Bakışı:
Konya Hastaneler Örneği, Türkiye Klinikleri J Med. Cilt: 31, Sayı: 3, 2011, ss. 653-663.
(Erişim Tarihi: 9/10/2014)
27 Sara Williams, On The Defensive, United Kingdom Casebook, Cilt: 19, Sayı: 1,
2011, ss. 8-11. (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
24
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Ülkemizde hekimlere karşı olumsuz tutum izleyen medya, en küçük
vakaya açıkça tıbbi hata olup olmadığı belli olmadan dahi “sağlık skandalı”
olarak günlerce yer vermektedir.28 Halk da medyanın yanlış yönlendirmesi ile sistemi hiç sorgulamadan olumsuzluklardan hekimler sorumluymuş
gibi hukuki ve fiziki saldırılarını sık sık ortaya koymaktadır. Hekimlerde
bundan korunmak için defansif tıbba sarılmaktadır. Basının sorumsuzca
yayınları hastaları önyargılı duruma getirmiştir.29 Basındaki ödülü andıran
milyon dolarlık davalar, bir çok kişiyi malpraktis nedeniyle dava açmaya
yönlendirmektedir.30
Bir hekim çokça tetkik ve tahlil yaptığında seyrek görülen bir bozukluğu saptayabilir. Örneğin erken dönem maligniteyi belirleyebilir. Bu
durum hekimin adının toplumda ünlenmesine ve iyi bir hekim olarak bilinmesine neden olabilir.31 Bu nedenle, hekimler ender görülen bir hastalığı
ya da klinik belirti vermemiş bir durumu saptamak için olanaklar ölçüsünde gereğinden fazla inceleme yaparak pozitif defansif tıp yapar duruma
gelmektedirler.
Hekimlerdeki ünlenme dürtüsünün hastalardaki karşılığı kusursuz
uygulama beklentisidir. Psikolog Prof. James Reason, tıp mesleğinin uygulanmasında en büyük çıkmazın hastaların mükemmel tıbbi uygulama
beklentisi olduğunu ve bu beklenti doğrultusunda hekimlerin mesleğin
adına kara çalma korkusuyla defansif tıp uyguladıklarını belirtmiştir.32
Kanaatimizce zamanımızda ünlenme dürtüsüne ek olarak küçük
düşme korkusu defansif tıpta etkili olmaktadır. Bir hekimin incelemede
eksiklik yaptığı ya da bolca inceleme yapmadığı için tanı koyamadığı bir
hastalığı başka bir hekim pozitif defansif tıp uygulayarak tespit ederse küçük düşme korkusu hekimi pozitif defansif tıbba itmektedir.
28 Fahri Ovalı. “Hasta Güvenliği Yaklaşımları”, Sağlıkta Performans ve Kalite Dergisi,
Sayı: 1, 2010, ss. 33-43.
29 P. Stoll, Defensive Medicine, Beitr Gerichtl Med, Sayı: 40, 1982, ss. 35-40 (Erişim
Tarihi: 11/10/2014)
30 Tancredi, ss. 879-882.
31 Williams, ss. 8-11.
32 Williams, ss. 8-11.
SAYI: 6
25
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
2. DEFANSİF TIBBIN UYGULANDIĞI ALANLAR,
YÖNTEMLER, YAYGINLIĞI
Yedi ülkede 3000 hekime uygulanan ankette; hekimlerin hangi durumlarda defansif tıp uyguladıkları, hangi şikayetlerden ve davalardan korunmak için bunu yaptıkları sorulduğunda; % 73’ü dava ve şikayetlerden
korunmak için, % 77’si eskisine göre daha çok defansif davrandığını, %
78’i tüm tıp uygulamasını etkileyecek biçimde defansif uygulamada bulunduğunu, % 41’i davalardan ve şikayetlerden korunmak için kesin prosedürler yerine geliştirdikleri özel prosedürler oluşturup uyguladıklarını, %
61’i ileri incelemelere başladığını, % 37’si tedavi alışkanlarında değişiklik
yaptığını, % 76’sı hasta takiplerinde özenli olduğunu, % 54’ü aşırı konsültasyon istediğini ve % 83’ü daha ayrıntılı kayıtlar tuttuğunu belirtmiştir.
ABD de yapılan çalışmada defansif tıbbın % 79-93 oranında görüldüğü, bu uygulamaların acil tıp, kadın hastalıkları ve doğum uzmanlığı
ile diğer yüksek riskli dallarda yaygın olduğu görülmüştür.33 Avrupa’da
en sık İtalya’da görülen defansif tıp % 80 oranında bulunmaktadır.34 Defansif tıp İsrail’de % 60 sıklığında uygulanmaktadır.35 Japonya’da yapılan
bir anket çalışmasında gastroenteroloji uzmanları arasında % 98 oranında
defansif tıp uygulaması saptanmıştır.36
Yurdumuzda defansif tıp uygulamalarının yaygınlığı yeterince ölçülmüş değildir. Ancak ülkemizde son yıllarda sezaryen artışı bunun en
belirgin örneğidir. Ülkemizde 1993-1998 yılları arasında sezaryen % 14
iken 2013 yılında % 21, 2005 yılında % 40,7, 2011 yılında % 46 ve 2012
33 Definition of Defensive Medicine From Wikipedia, http://en.wikipedia.org/wiki/De-
fensive-medicine
34 Francesco Traina, Medical Malpractice: The Experience in İtaly, Clin Orthop Relat
Res, Cilt: 467, Sayı: 2, 2009, ss. 434-442. (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
35 Definition of Defensive Medicine From Wikipedia, http://en.wikipedia.org/wiki/Defensivemedicine
36 Toru Hiyama, Masahanu Yoshihara, Shinji Tanaka, Yuji Urabe, Yoshihiko Ikegami, Tatsuma Fukuhara, Kazuaki Chayama, Defensive Medicine Practices Among Gastroenterologists
in Japan, World J Gastroenterol, Cilt: 12, Sayı: 47, 2006, ss. 7671-7675. (Erişim Tarihi:
17/10/2014)
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
26
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
yılında ve 2013 yılın ilk üç ayında % 51,1 olarak belirlenmiştir.37 Giray
Kolcu tarafından “İzmir Ege Doğum Evi ve Kadın Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nde Çalışan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı
Hekimler İle Asistan Hekimlerin Defansif Tıp Uygulamaları İle İlgili Görüşlerinin Değerlendirilmesi” için yapılan ankette, tüm hekimlerin defansif tıbbi uygulama yaptığı görülmüştür.38
3. DEFANSİF TIBBIN MALİYETİ
Değişik yayınlara göre; hekimlerin defansif amaçlı başvurdukları
testlerin giderleri göze batacak biçimde artmaya başlamıştır. Defansif tıp
uygulamalarının payının yalnız sağlık hizmeti içinde değil, sağlık giderleri
içinde de arttığı düşünülmektedir39.
Amerika Sağlık Birliği’ne göre defansif tıbbi uygulamaların sağlık
hizmetine yükü 84 milyar dolardır. ABD ülke düzeyinde yapılan bir çalışmaya göre defansif tıp uygulamalarının ülke bütçesine yükünün 37 milyar
dolar olduğu ve genel giderlerin % 14’nü oluşturduğu açıklanmıştır40. Bu
krizlerin gerçek nedenini gören siyasi analizciler defansif tıp uygulamalarının giderleriyle ilgili indirim yalanları söylemektedirler. Bu durum değerlendirmelerimizde defansif tıp uygulamaları giderlerinin önemsenmemesi ve genel sağlık giderlerinde malpraktis’in etkisinin çok az olduğunu
kanıtlar niteliktedir.41
Ülkemizde defansif tıp çalışmaları yeni yeni yapıldığı gibi defansif
tıbbın maliyeti ile ilgili de yeterli çalışma yoktur.
T.C.S.B. Sağlık İstatistikleri Yıllığı, 2012, s. 80.
Kolcu, s. 42
Hermer ve diğerler, ss. 470-473
Mark S. Thompson, Cynthia P. King, Physician Perception of Medikal Malpractice
and Defensive Medicine, Evaluation and Program Planning, Cilt: 7, Sayı: 1, 1984, ss.
95-104. (Erişim Tarihi: 17/10/2014)
41 Hermer ve diğerleri, ss. 470 -473.
37
38
39
40
SAYI: 6
27
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
4. DEFANSİF TIBBIN HEKİMLERE VE HASTALARA
ETKİLERİ
Pozitif defansif tıp için yapılan uygulamalar, sağlık giderlerini aşırı
arttırmak yanında kendilerinden kaynaklanan komplikasyon veya beklenmeyen riskler ortaya çıkarabilmektedir.42
Kimi görüşlere göre, görüntüleme tekniklerinin sık kullanılması tanı
sırasında bulguların gözden kaçmasını sıfırlayacaktır. Buna yanıt tüm görüntüleme yöntemlerinin zararlı radyoaktif ışın içerdiği ve hastaların sağlığını tehlikeye atacağıdır.43 Hekimler arasında özellikle pozitif defansif tıp
uygulamalarının tanı ve tedavi güvenirliliğini arttırması açısından olumlu
olduğu yönünde tartışmalar vardır.44 Hekimlerin onam alma, düzenli belge tutma, hasta ile daha yakın
ilişki kurma türü tutumlardaki artış defansif tıp uygulaması olarak görülse
de tıp etiği ve hasta hakları açısından olumlu bir gelişmenin göstergesi
olarak değerlendirilebilir45.Onam (aydınlatılmış rıza) belgesi en önemli
belgelerden biridir. Bu belge eskiden yalnız ameliyatlardan önce “Ameliyatı kabul ediyorum, ad, soyad ve imza” biçiminde hasta dosyasındaki bir
kağıdın arkasındaki kısacık bir nottan ibaretken, genel vekaletnameleri andırır onam belgelerine, oradan da son zamanlarda kişiye özel özgün onam
belgelerine dönüşmüştür.
ABD’de yapılan bir çalışmada, görüntüleme yöntemlerinin son dönem kanser olgularında yalnızca başka bir kanserden ölme konusunda yardımcı olduğu gösterilmiştir46. Sağlık sistemi hizmet maliyetini düşürmek
için hekimlere baskı yaparken öte yandan malpraktis davası baskısı altında
kalan hekimler, önemli kararlar vermede tereddüt yaşamaktadırlar. Her yıl
yaklaşık 44 000 Amerikalı yanlış tanı ve gereksiz prosedürler nedeniyle
hastanelerde ölmektedir.47
Tancredi ve diğerleri, ss. 879-882.
Tancredi ve diğerleri, ss. 879-882.
Bergen, ss. 1188-1189.
Ali Rıza Tümer, 1995-2000 Yılları Arasında Yüksek Sağlık Şurası Tarafından Değerlendirilen Cerrahi Vakaların Komplikasyon ve Malpraktis Yönünden Araştırılması,
Ankara ÜTF. Adli Tıp AD, Tıpta Uzmanlık Tezi, Ankara, 2002.
46 Williams, ss. 8-11.
42
43
44
45
47 Cal Woodward, Defensive Medicine Starts at the Top in the United States, CMJA, Cilt: 182,
Sayı: 8, 18 Mayıs 2010, ss. 109-323. (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
28
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Hastalar çoğunlukla defansif tıp nedeniyle bol tetkik, konsültasyon
yapılmasından memnun olmaktadır. Ülkemizde hastalar, “doktor her şeyimi yaptırdı, MR’ımı bile çektirdi, istediğim ilaçları yazdı daha ne olsun”
düşüncesindedirler.
Defansif tıp uygulamalarında çok önemli ikilem; davalardan korunmak için defansif tıp uygularken, dava olasılığını artıracak gereksiz invaziv girişimler ve tedaviler yapılmasıdır.48
5. DEFANSİF TIBBIN HUKUKİ BOYUTU VE DEFANSİF TIP
UYGULAMALARININ SONUÇLARI
Defansif tıbbın hukuki sonuçları defansif tıbbın yapısından kaynaklanır. Defansif tıbbın özü sağlık hizmetinde gerekli işlemin yapılmaması
ya da gereksiz işlemin yapılmasıdır. Ülkemizde hukuki sorumluluk; cezai,
hukuki (tazminat) ve idari sorumluluk olarak kümelenmektedir.49
5.1. Pozitif Defansif Tıbbın Hukuki Boyutu
Pozitif defansif tıp uygulaması içinde bulunan; aydınlatılmış onam
alma, hasta ile ilgili belgelerin daha düzenli tutulması, hastanın sırrının
saklanması, hukukun yasakladığı tıbbi uygulamalardan uzak durma gibi
uygulamalar hasta yararına olan ve hukukun istediği davranışlardır. Bunların yapılmasına gösterilen özen pozitif tıbbın iyi yönde olan gelişimlerindedir. Hasta haklarına uymama ve tıbbi uygulama kusurları hukuki sorun
oluşturur.
5.1.1. Hastayla İlgili Bilgilerin Kaydının Özenle Tutulması
Sağlık Bakanlığı’nın “Yataklı Tedavi Kurumları Tıbbi Kayıt ve Arşiv
Hizmetleri Yönergesi”nde uygulama kuralları belirlenmiştir. Kayıtların
düzenli ve özenli tutulması, hastanın sağlığı ve tedavisi açısından gerekli
ve yararlıdır. Hepsinden önemlisi defansif tıp, suçlamalarından korunmak
48 P. P. Budetti, Tort Reform and The Patient Safety Movement, Journal of American Medikal
Association 2005, Cilt: 293, Sayı: 21, ss. 2660-2. (Erişim Tarihi: 17/10/2014)
49 Kerem Yılmaz, Defansif Tıp, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, 2014, s. 60.
SAYI: 6
29
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
ve kurtulmak için hekimin elindeki en önemli savunma aracıdır. Kayıtların
düzenli tutulması, sağlık hizmetleri kalite standardı denetim kurumlarının
üzerinde önemle durduğu konudur.50 Hastanın kişisel bilgileri yanı sıra yapılan uygulamalarda kullanılan tüm malzemelerin doğru belgelenmesi de
gerekmektedir. Ödemelerde de doğru belgelendirme gerekir, ödemeyi kişinin kendinin yapması ya da başka kişi ve kurumların ödeme yapmasının
önemi yoktur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1996/4-21 K. 1996/191
T.20.03.1996 sayılı kararı buna örnektir.51
5.1.2. Hasta ve Yasal Temsilciye Gerekli Bilgilendirmenin
Yapılması
Hasta ve yakınlarına gerekli açıklamalarda bulunmak yasal zorunluluk olmakla birlikte hem hastayı rahatlatmakta, hem de açıklama sırasında iyi ilişki kurulması şikayet olasılığını azaltmaktadır. Hasta Hakları
Yönetmeliği madde 1552, madde 1953, madde 31’de54 bilgilendirmenin
50 National Patient Safety Goals (The Joint Commision),
2011/2012 http:/www.jointcommission.org/assets /1/18/2011-2012_npsg_ presentation_ final_8-4-11.pdf. (Erişim Tarihi: 17/10/2014)
51 T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 1996/4-21 K. 1996/191 T.20.03.1996
İlgili mevzuat 818-Borçlar Kanunu
Özet: Görevi gereği düzenlemesi gereken raporu kendisi düzenlemeyen, başkası tarafından
düzenlenen raporda hastaya takıldığı belirtilen kalp pilleri ile ilgili bilgilerin doğruluğunu
araştırmayan davalı, SSK’yı zarara uğratmakla kusurludur ve ödence ile sorumlu tutulması
gerekir. Dinamik mevzuat ve kararlar www.dinamik hukuk.com.tr. (Erişim Tarihi: 15/9/2014)
52 Hasta Hakları Yönetmeliği Madde 15- Hastaya;
a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği,
b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi,
c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın
sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri,
ç) Muhtemel komplikasyonları,
d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri,
e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri,
f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri,
g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbi yardıma nasıl ulaşabileceği,
hususlarında bilgi verilir.
53 Hasta Hakları Yönetmeliği Madde 19- Hastanın manevi yapısı üzerinde fena tesir
yapmak suretiyle hastalığın artması ihtimalinin bulunması ve hastalığın seyrinin ve
sonucunun vahim görülmesi hallerinde, teşhisin saklanması caizdir...
54 Hasta Hakları Yönetmeliği Madde 31- Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması
esastır....
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
30
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
ayrıntılı yapılması ve özel durumlarda hastadan gizlenebilecek durumlar
belirtilmektedir. Hastanın, uygulanacak tıbbi müdahale için verdiği rıza,
bu müdahalenin gerektirdiği sair tıbbi işlemleri de kapsar. Tıbbi işlemlerin
uygulanmasında, bu Yönetmelikte ve diğer mevzuatta belirlenen hakların
ihlal edilmemesi için azami ihtimam gösterilmelidir.
T.C. Danıştay 10. Dairenin E. 2005/8407 K. 2007/6526 T. 28.12.2007
sayılı kararı bunlara örnek oluşturur.55
5.1.3. Hastanın Bilgilerinin Korunması
Hastanın sırrının saklanması Anayasa ile güvence altına alınmıştır.
Anayasanın 20. maddesinde bu düzenlenmiştir.56 Kişisel verilerin gizliliği ile ilgili olarak TCK’da çok sayıda düzenleme bulunmaktadır. TCK
madde 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139 ve 140’da kişisel veriler ile
ilgili düzenlemeler bulunmaktadır. TCK madde 136 ve 137 ise bu konuda
hekimleri yakından ilgilendiren bölümlerdir.57 Hastaların bilgilerinin gizliliğine özen göstermeyen hekim kamu görevlisiyse TCK’nin 258. maddesine göre suç işlemiş sayılır.58
55 T.C. Danıştay 10. Daire E. 2005/8407 K. 2007/6526 T. 28.12.2007
Özet : Davacıları” yakını olan .. .’nun, ... Devlet Hastanesinde yaptırdığı HIV testinin sonucunun pozitif çıktığını ve doğrulama testi yapılmadan, pozitif çıkan HIV testi sonucunun açıklanması nedeniyle intihar etmesiyle uğranılan zararın, hizmet kusuru ilkesi uyarınca idarece
tazmin edilmesi gerektiği hakkında karar verilmiştir. Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı (Erişim Tarihi:19/5/2014)
56 Anayasa Madde 20- Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini iste-
me hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatın gizliliğine dokunulamaz.
-Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir......
57 TCK Madde 136- Kişisel verileri hukuka aykırı olarak bir başkasına veren, yayan
veya ele geçiren kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
TCK Madde 137- Yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların;
a) Kamu görevlisi tarafından ve görevinin verdiği yetki kötüye kullanılmak suretiyle,
b) Belli bir meslek ve sanatın sağladığı kolaylıktan yaralanmak suretiyle,
işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
58 TCK Madde 258- (1) Görevi nedeniyle kendisine verilen veya aynı nedenle bilgi
edindiği ve gizli kalması gereken belgeleri, kararları ve emirleri ve diğer tebligatı
açıklayan veya yayınlayan veya ne suretle olursa olsun başkalarının bilgi edinmesini
kolaylaştıran kamu görevlisine, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kamu görevlisi sıfatı sonra erdikten sonra, birinci fıkrada yazılı fiilleri işleyen
kimseye de aynı ceza verilir.
SAYI: 6
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
31
Hasta Hakları Yönetmeliği madde 23’e göre hasta izin verdiğinde
bile açıklama hastanın kişilik haklarını kökten etkiliyorsa, hastanın zarar
görme olasılığı varsa yapılamaz. DTB’nin 1983 Venedik-İtalya Genel Kurulu’nda aynı konu görüşülmüştür. “Hekim, hastanın ölümünden sonra
bile, hasta hakkında bildiği her şeyle ilgili bütün gizliliği sürdürecektir.”
sözü bunun önemini gösterir. Bunun gözetilmemesi ancak yaşam riski söz
konusu ise bozulabilir. “Hasta gizliliği kavramına saygı gösterir. Hasta
razı olduğunda ya da hasta ya da diğer kimseler için gerçek ve olası bir
tehlike bulunuyorsa ve bu tehdit ancak gizliliğin bozulması ile ortadan
kaldırılabiliyorsa, özel bilgiyi açıklamak etiktir.”59
Araştırma ve eğitim amacı ile yapılan faaliyetlerde de hastanın kimlik bilgileri, rızası olmaksızın açıklanamaz. T.C. Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu E. 2011/4-424 K. 2011/520 T. 13.7.2011 sayılı kararı buna örnek
oluşturmaktadır. Bu kararda hekimin hastanın görüntüsünü göstermek yoluyla kimliğini açıklamasının sorumluluğa neden olacağı vurgulanmaktadır60.
5.1.4. Onam (Aydınlatılmış Rıza)
Öğretide tıbbi girişimin hukuka uygun olması için 4 koşulun varlığı
aranır.
59 Türk Tabipler Birliği (TTB), Dünya Tabibler Birliğin’nin Venedik Bildirgesi (Dünya Tabipler
Birliği’nin Uluslararası Hekimlik Etiği), Füsun Sayek TTB Raporları/Kitapları, Sağlıkla İlgili
Uluslararası Belgeler, 2. Baskı, TTB Yayınları, Ankara, 2009, s. 174.
60 T.C. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E. 2011/4-424 K. 2011/520, T. 13.7.2011
ÖZET : Davacı doktor olup canlı olarak yayınlanan televizyon programına konuk olarak katılmış, akciğer kanseri olan dava dışı kişinin görüntüleri yayımlandıktan sonra “Beş ay sonra
aramızda olmayacak” biçiminde açıklamada bulunmuştur. Bu konu bir süre basını ve tıp çevrelerinde tartışılmış, birçok yazı ve açıklama yayınlanmıştır. Davacı eldeki bu dava ile İstanbul
Tabip Odası Yönetim Kurulu üyeleri ve Türk Tabipler Birliği Merkez Konseyi Başkanının bu
konuda basına verdikleri açıklama ve söyleşiler sırasında söyledikleri sözlerin kişilik haklarına
saldırı oluşturduğunu ileri sürerek manevi tazminat istemiştir. davacının “1991 yılında iki ayrı
şehirde doktorluk yapıyor gözüktüğü için altı ay meslekten men cezası aldığını” söylemesinin
kişilik olayın güncelliği gereği haklı bulmuş. Böylelikle hastanın sırrını açıklayan hekim suçlu
bulunmuş olmaktadır Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı (Erişim Tarihi:19/5/2014)
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
32
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Tıbbi Girişimin Koşulları:
1. Tıbbi girişim için tıbbi gereklilik (endikasyon) bulunmalı
2. Hastanın aydınlatılmış onamı (rızası) olmalı
3. Tıbbi girişimi yapan hekim yetkili olmalı
4. Yapılacak tıbbi girişim kanuna aykırı olmamalı
Bu koşullar bir arada olmak zorundadır. Hastanın onamı anayasa,
yasa ve hasta hakları yönetmeliği gereğidir. Anayasanın 17. maddesi 2.
fıkrasındaki “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin
vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” düzenlemesi tıbbi girişimde hastanın onamını gerekli
kılar. Hasta Hakları Yönetmeliği madde 24’de hastanın onamının (rızasının) gerekliliği belirtilmektedir.
Hasta tıbbi uygulama sırasında ve sonrasında kusur olmasa da
oluşması ihtimali olan zararlı sonuçları (komplikasyonları) bilerek onam
vermelidir ki; tıbbi müdahale hukuka uygun olmalıdır.61 Onam, aydınlatılmadan alınırsa, yapılacak işlem tıbba, ahlaka, mevzuata ve kamu düzenine aykırı olması nedeniyle hastanın sonradan tedaviyi istememesi durumunda geçersizdir.62 T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin E. 1976/6297 K.
1977/2541 T. 7.3.1977 sayılı kararı aydınlatılmış onamın önemini vurgulamaktadır63.
61 Halide Savaş, Tıbbi Müdahale Hataları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2013, s .67.
62 Kara ve diğerleri, ss. 40-41.
63 T.C. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E. 1976/6297 K. 1977/2541 T. 7.3.1977
Davamıza konu olan olay şöyledir. 13.7.1972 günü 1948 doğumlu (Y) karnındaki bir
rahatsızlığı nedeniyle Sosyal Sigortalar Kurumu Tepecik Doğum Evine sevkedilmiş
ve davalı hekim tarafından Jinekolojik muayenesi sırasında davalı hekim tarafından
rektal tuşe yapılmış bu sırada baş parmağı ile hymene tazyik etmek suretiyle kızlık
zarının yırtılmasına sebep olmuştur. Muayenenin muhtemel sonuçları, riski davacıya
bildirilmemiştir denerek hekim suçlu bulunmuştur. Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programı (Erişim Tarihi:19/5/2014)
SAYI: 6
33
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
5.1.5. Gereksiz İnvaziv Tıbbi İşlem Yapmak
Anayasanın 17. maddesinin 2. fıkrasına göre hastanın rızası olsa bile
tıbbi zorunluluk olmadan tıbbi girişim yapılamaz. Çünkü tıbbi gerişimin
temel koşullarından biri tıbbi gereklilik (endikasyon) bulunmasıdır. Tıbbi
gereklilik olup da yapılan işlemden dolayı zarar oluştuğunda ortada kast
yoktur. Uygulamada genelde bu taksirli eylem kabul edilir ve sayılır, buna
göre yaptırım uygulanır. Defansif tıbbın amacı hastanın yararı değil hekimin kendi çıkarı olduğuna göre endikasyonun varlığından ve iyi niyetten söz edemeyiz. Ayrıca bilerek ve isteyerek yapıldığına göre kasıtlı bir
fiildir, yaptırımlar buna göre belirlenir. En iyi olasılıkla olası kast olarak
değerlendirilmelidir.
Gereksiz ilaç yazma, gereksiz görüntüleme ve gereksiz tetkik uygulamalarında bulunmak, gereksiz invaziv girişimlerde oluşabilecek tıbbi
durumlara eş değer durumlar oluşabileceğinden aynı hukuki koşullar geçerlidir.
5.1.6. Gereksiz Hasta Yatırmak
Defansif tıp amacıyla yatmasına tıbbi zorunluluk olmayan hastaya
yatış yapmak onu gereksiz yere özgürlüğünden yoksun bırakmak olarak
düşünülebilir. Bir kimseyi endikasyonsuz hastaneye yatırmak Anayasa 19.
maddesinde yer alan “Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir. Şekil
ve şartları kanunda gösterilen:... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz....” biçimindeki düzenlemesine göre suç oluşturmaktadır.
Temel tıbbi girişim kuralları gereğince tıbbi gereklilik (endikasyon)
olmadan hiçbir tıbbi uygulama yapılamayacağına göre böyle bir yatış hukuka aykırı olacaktır. Hasta hakları yönetmeliği 11. maddesinde yer alan “
Hasta, modern tıbbı bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahiptir. Tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı
veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamaz.” düzenlemesine göre
endikasyonsuz hasta yatırılamaz.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
34
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Hasta hakları yönetmeliği 24. maddesine göre alınması gereken rıza
hileli olduğu için böyle bir durumda geçersiz olacaktır. Çünkü hasta bu
onamı hastalığının gerektirdiğini sandığı için vermektedir. Üstelik hileyle
alınmış bir onam olduğu için kötü niyetlidir, açıkça hukuka aykırıdır.
İlk bakışta tıbbi bir uygulama için uzak görünen TCK’nun 109.
maddesi bakımından eğer hastanın yatışı ve yapılan invaziv girişimler performans gelirini artırmak ya da başka bir nedenle maddi çıkar sağlamak
amacıyla yapılmış ise bu durumda bu maddelerdeki suçun oluşup oluşmadığının tartışılabilmesi gerekir.64
5.1.7. Gereksiz Konsültasyon İsteme
Fazladan konsültasyon istemenin, sağlıkta niteliği artıracak, tanı ve
tedaviyi olumlu yönde etkileyecek bir uygulama olduğu düşünülebilir. Gereksiz konsültasyon istemek gerekli ve yeterli sağlık hizmeti alma hakkına
aykırıdır. Hasta hakları yönetmeliği 6. maddesine aykırıdır.65
Fazladan yapılan her işlem gibi gereğinden çok konsültasyon isteme
de zaman yitimine ve gider artışına neden olmaktadır. Sağlık kuruluşları
ve sağlık çalışanları, hastalarına karşı sorumludur.
5. 2. Negatif Defansif Tıbbın Hukuki Boyutu
Negatif defansif tıp uygulanırken çoğunlukla ortada bir eylem yok
gibi görünmesine karşın yapılmayan durum yapılması gereken duruma eşdeğer durumda olabilir. Yani ihmali bir hareket bulunabilir.
64 Türk Ceza Kanunu Madde 109- (1)bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek
veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar
hapis cezası verilir. ....
65 Hasta Hakları Yönetmeliği Madde 6- Hasta, adalet ve hakkaniyet ilkeleri çevresinde
sağlıklı yaşamanın teşvik edilmesine yönelik faaliyetler ve koruyucu sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere, sağlık hizmetlerinden ihtiyaçlarına uygun olarak faydalanma
hakkına sahiptir. Bu hak, sağlık hizmeti veren bütün kurum ve kuruluşlar ile sağlık
hizmetinde görev alan personelin adalet ve hakkaniyet ilkelerine uygun hizmet verme yükümlülüklerine de içerir.
SAYI: 6
35
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
Hekimin bilgi ve teknik donanımı imkan vermesine karşın karmaşık
hastalıklı hastalara bakmaması hasta haklarını ihlal etmesi demektir. HHY
6. maddesine göre sağlıkta hakkaniyet kuralı, 11. maddesine göre tıbbi
gereklere uygun tedavi hakkı, 14. maddesine göre tıbbi özen görme hakkı
ihlal edilmiş olur. Negatif defansif tıbbı uygulayan hekim kamu görevlisi
ise, negatif defansif tıp amacıyla riske girmemek için yapabileceği girişimleri yapmamakla görevini yapmamış ya da ihmal etmiş de olmaktadır.
Bu durum TCK’nin 257. maddesini de ihlal eder.
Hekim, tedavi etmesi gereken hastaya bakmayıp, gerekmediği halde başka bir yere yönlendirdiğinde ulaşım süresi içinde hastaya bir zarar
gelirse bundan sorumlu olacaktır. Kişi ölür ise TCK madde 83’e göre kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, hastanın vücut bütünlüğü zarar görür ise TCK madde 88’e göre kasten yaralamanın ihmali davranışla
işlenmesi söz konusu olabilir. Negatif defansif tıp uygulaması sırasında
vücut bütünlüğünün zarar görmesi, kasten yaralamanın ihmali davranışla
işlenmesini açıklayan TCK 88. maddede açıklanmaktadır.
5.3. Defansif Tıbbın Tazminat Açısından Hukuki Boyutu
Hekim ve sağlık kurumları defansif tıbbi uygulamalardan dolayı karşılaştıkları cezai, idari ve deontolojik (Tabipler Odası) yaptırımlar
dışında, hastanın zarara uğraması halinde tazminatla da yükümlüdürler.
Hasta, vücut bütünlüğünün bozulması, sırlarının saklanmaması ve diğer
nedenlerle duyduğu acı, üzüntü ve uğradığı maddi kayıplar için kamu görevlisi olmayan hekim ve sağlık kurumundan hatta varsa gerekli denetim
eksikliğinden dolayı Sağlık Bakanlığından (devletten) tazminat isteme
hakkına sahiptir. Kamu görevlisi hekimin fiilleri bakımından ise şartları
varsa idareye karşı tam yargı davası açılır.
Hekim ile hasta arasında ilişkiler, hekimin statüsüne göre değişir.
Hekimin, bağımsız çalışması, bağımlı çalışıyorsa kamuda ve özelde (gerçek veya tüzel kişi yanında) çalışmasına göre ilişkiler değişik olmaktadır.66
66 Ünal Er, Sağlık Hukuku, Savaş Yayınevi, s. 35.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
36
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
5.3.1. Bağımsız Çalışan Hekim İle Hastalar Arasındaki İlişki
Bağımsız çalışan hekimle hasta arasındaki ilişki üçe ayrılır67.
•
Sözleşme ilişkisi
•
Vekaletsiz iş görme ilişkisi
•
Haksız fiil ilişkisi
Sağlık hizmetlerinde sözleşme ilişkisi, Türk Borçlar Kanunu
(TBK)’na göre genelde vekalet sözleşmesi olarak kabul edilir. Vekalet
sözleşmesinin özellikleri, vekilin müvekkiline karşı iş görme borcu altına
girmesi, müvekkilin isteği yönünde iş görmesi, süre sınırlaması olmaması,
eylemde başarı garantisi olmaması ve vekilin iş sırasında bağımsız olması
özellikleri hekimin konumuna uymaktadır. Vekalet sözleşmesinin hukuki
dayanağı Türk Borçlar Kanunu 502. maddesi68 ve 506. maddesi69dir. Estetik girişimler ve diş protez işlemleri TBK 470. maddesinde70 eser sözleşmesi olarak görülmektedir. Acil ve beklenmedik durumlarda (ameliyatın
genişletilmesi) sözleşme yapılması olanaksız ise, “vekaletsiz iş görmenin”
olduğu varsayılır.71 Sözleşmeye aykırı, vücut bütünlüğüne zarar veren davranışlar haksız fiil olarak değerlendirilir.
67 Mehmet Ayan, Tıbbi Müdahalelerden Doğan Hukuki Sorumluluk, Kazancı Yayınları, Ankara,
1991, s. 49.
68 Türk Borçlar Kanunu Madde 502 - (1) Vekalet sözleşmesi, vekilin vekalet verenin bir
işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir.
(2) Vekalete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmiş olan iş görme sözleşmelerine de uygulanır.
69 Türk Borçlar Kanunu Madde 506 - (1) Vekil vekalet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiğinde veya durumunun zorunlu ya da teamülün
mümkün kıldığı hallerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
70 Türk Borçlar Kanunu Madde 470- Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana
getirmeyi, iş sahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
71 Hakan Hakeri, Tıp Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, s. 497
SAYI: 6
37
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
5.3.2. Özel Hastane ile Hasta Arasındaki İlişki
5.3.2.1. Tam Hastaneye Kabul Sözleşmesi
Hastanın özel hastaneye başvurmasıyla hasta ile hastane arasında
“hastaneye tam kabul sözleşmesi” kurulur. Hastane hem sağlık hem otel
hizmeti ile yükümlü ise hekim ifa yardımcısı durumdadır. İfa yardımcısının sorumluluğu TBK 116. maddesinde72 düzenlenmiştir. Hekiminden
kaynaklanan zarardan dolayı hastaya karşı, TBK madde 121/1’e göre hastane yöneticisi, madde 116’ya göre hastane işleticisi sorumludur. Hekimin
davranışı haksız fiil oluşturursa, hastaya karşı madde 66’ya göre hastane
işleticisi ve haksız fiile dayalı olarak hekim de sorumludur.73 Özel hastanelerde gerçekleştirilen tıbbi girişimlerin sorumluluğu kural olarak girişimi yapan sağlık personelinindir. Ancak ayrıca hastanenin sorumluluğu da
söz konusu olur. Hastane, çalışanların seçiminde özensiz davranmaktan
sorumlu tutulabilir74. Hekimin özensiz davranışlarından kaynaklanan hasta
zararları için ödenen tazminatları işletmeci, madde 116/2’ye göre hekime
rücu edebilir75.
5.3.2.2. Bölünmüş Hastaneye Kabul Sözleşmesi
Hastane işleticisi hastane hizmetlerinden, hekim ise tedaviden sorumludur. Hasta ile hekim arasındaki ilişki vekalet sözleşmesi niteliğindedir.
Hususi Hastaneler Kanununun 33/1 maddesine göre özel hastane72 Türk Borçlar Kanunu Madde 116- (1) Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisin-
den doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar
gibi yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri
sırada diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür.
(2)Yardımcı kişilerin fiiliden doğan sorumluluk,önceden yapılan bir anlaşma ile tamamen veya kısmen kaldırılabilir. Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek ve sanat,
ancak kanun veya yetkili makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun yardımcı kişilerin fiillerinden sorumlu olamayacağına ilişkin anlaşma kesin
olarak hükümsüzdür.
73 Gökcan, s. 957.
74 Hakeri, s. 498.
75 Gökcan, s. 957.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
38
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
lerdeki kusurlardan devlet de sorumlu olabilir. Devlet özel hastanelerdeki
tıbbi girişim kusurlarında doğrudan sorumlu değildir. Devletin özel kuruluşları denetim ve gözetim yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğün yerine
getirilmemesinden kaynaklı zarar varsa, devlet bu zarardan dolaylı olarak
sorumludur.
5.3.3. Kamu Hastanesi ile Hasta Arasındaki İlişki
Kamu hastanelerine gelen hasta için sözleşme söz konusu değildir.
Kamu hukukundan kaynaklanan idare hukuku ilişkisi söz konusudur. İster
hizmet kusuru ister hekimin kişisel kusuru olsun olayın muhatabı idaredir.
İdarenin bir kamu hizmeti yerine getirmesi sırasında oluşan kusur, hizmet
kusurudur. Kamu görevlisinin kusuru hizmetle ilişkisi olduğu sürece hizmet kusuru sayılır. Bundan dolayı ortaya çıkan zarardan idare sorumludur.
Hizmet kusuru ile ilgili tazminat davalarının açılma yeri idari yargıdır.
Kamu görevlisinin hizmetle ilişkisi olmayan kusurları kişisel kusurudur.
Anayasanın 40. maddesi 3. fıkrası76 ve Anayasanın 129. maddesi 5. fıkrasına77 göre kişi hizmet kusurundan kaynaklanan zararın tazminini devletten isteme hakkına sahiptir.
Sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde; Devlet ve diğer kamu tüzel
kişileri tarafından yürütülen sağlık hizmetlerinin elemanları olan hekimler, hemşireler, hastabakıcılar vb. mesleki faaliyetlerini yapar iken hizmeti kendi adlarına değil, bağlı oldukları kurumun elemanı olarak verirler.
Buradaki hasta ile sağlık çalışanı ilişkileri, aslında kurum hasta ilişkisi
biçiminde belirirken, hastanın uğradığı zararların birincil, son yargı kararlarına göre tek sorumlusu da, kamu hizmetlerinin anonim özelliği gereği
76 Anayasa Madde 40 Fıkra 3- Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler
sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan
ilgili göreviyle rücu hakkı saklıdır.
77 Anayasa Madde 129 Fıkra 5- Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek
kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idari aleyhine
açılabilir.
SAYI: 6
39
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
yönetim olmaktadır. Hangi şekilde olursa olsun, hizmet kusuru işleyen
yönetim, hastanın bu nedenle uğradığı tüm zararları tazminle yükümlüdür78. Çünkü kamu sağlık kurumları, kural olarak başvuran hastaları kabul
edip, tıbbın gerektirdiği kurallar içinde tedavi yapmakla yükümlüdür79.
İster özel ister resmi hastane olsun hasta hakları yönetmeliğine göre
kusurlu personel çalıştıran kurum ve kuruluşlara karşı hastanın hak arama
hakkı vardır. Ayrıca, Hasta Hakları Yönetmeliğinin 42. ve 43. maddelerinde hastanın uğradığı zararı ile ilgili hakkını arayabileceği düzenlenmiştir.
6. DEFANSİF TIBBI ÖNLEME ÇALIŞMALARI
Başta New Hampshire ve New York olmak üzere malpraktis anlaşmazlıklarının mahkemesiz çözümü ile ilgili yeni kural ve metodlar uygulamaya konmuştur. Bu reformlar, sağlık hizmeti verenler lehine sorumluluk
sınırlayan girişimler, mahkemesiz çözüm süreçlerini iyileştirme amacıyla
teşvik edilen hasta tazminat fonları, “özür dileme” kanunları, açıklama ve
erken çözüm önerisi kanunları, güvenli liman kanunları gibi prosedür yenilikleri ve sorumluluğu hekimlerden hastanelere veya idari “hata yok”
tazminat sistemlerine kaydıran majör kavramsal reformlar olarak sınıflandırılır.80
6.1. Haksız Fiil Reformları (Tort Reform)
ABD’de vatandaşların haklarını gözetmek için haksız fiil reformları
geliştirilmiştir. Haksız muamele düzenlemesi kısa vadede sağlık hizmeti maliyetlerini düşük oranda azaltmayı başarmıştır81. Fakat uzun vadede
sonuç değişmemiştir. Hekimlerin dava edilme korkusu ile yaptıkları ey78 Sevinç Hızal, Tıbbi Müdahelelerden Doğan Hekimin ve Yönetimin Sorumluluğu, Türkiye ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Kamu Yönetimi Lisan Üstü Uzmanlık Programı, Ankara,
1999, s. 77.
79 Hızal, s. 77.
80 R. B. Leflar, Medical malpractice reform measures and their effects, Chest, Cilt: 144,
Sayı: 1, Temmuz 2013, ss. 306-18. (Erişim Tarihi: 10/12/2014)
81 Hermer ve diğerleri. ss. 470 -473.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
40
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
lemlerinden dolayı her yıl milyarlarca dolar harcanmaya devam etmiştir82.
Haksız muamele sistemi (tort system), eksik bilirkişilik ve uyum sağlamadaki yavaşlık nedeni ile problemleri çözebilecek bilişsel yetilere henüz
sahip değildir83. S. A. Seabury, E. Helland ve A.B. Jena’nin çalışmasında üst sınırı
olmayan malpraktis tazminatı ile sınırlanmış malpraktis tazminatı koşullarının, hekimlerin ortalama ödeme büyüklüğüne etkisi araştırılmıştır. Bunu
hesaplamak için 1985 – 2010 dönemindeki malpraktis iddialarının bir örneği analiz edilmiştir. 250000 dolarlık malpraktis tazminat ödeme sınır
varlığında ortalama ödemeleri, sınır yokluğuna kıyasla 59331 dolar (% 20)
azalırken, az kısıtlayıcı 500000 dolarlık sınırın anlamlı bir etkisi olmadığı görülmüştür.84 Tort reformunun sağlık harcamalarını tasarrufu üzerine
genel olarak çok az bir etkisi olmuş ya da hiç olmamış göründüğü ortaya
çıkmıştır.85
M. Stewart Ronald, J. D. Love, L. A. Rocheleau, R. Kenneth Sirinek
yaptığı çalışmada tort reform öncesi (1996 – 2002) ve sonrası (2004-2010)
kıyaslamasında, tıp kuruluna yapılan şikayetlerin % 13, açılan soruşturmaların % 33, disiplin işlemlerinin % 96, lisans iptallerinin % 47 ve mali
cezaların % 367 arttığı bulunmuştur. Tüm bu artışlar istatistiksel açıdan
anlamlı bulunmuştur. (p ≤ 0.01).86
82 Woodward, ss. 109-323.
83 R. Avraham, Clinical Practice Guidelines: The Warped Incentives in the U.S. He-
althcare system, Am J Law Med, Cilt: 37, Sayı: 1, 2011, ss. 7-40. (Erişim Tarihi:
17/10/2014)
84 S. A. Seabury, E. Helland, A. B. Jena, Medical malpractice reform: noneconomic
damages caps reduced payments 15 percent, with varied effects by specialty, Health
Aff (Millwood), Cilt: 33, Sayı: 11, 2014, ss. 2048-2056. (Erişim Tarihi: 10/12/2014)
85 K.T. Kavanagh, L. E. Calderon, D. M. Saman, The relationship between tort reform
and medical utilization. J Patient Saf, Cilt: 10, Sayı: 4, 2014, ss. 222-230. (Erişim
Tarihi: 10/12/2014)
86 M. Stewart Ronald, J. D. Love, L. A. Rocheleau, R. Kenneth. Sirinek, Tort reform is
associated with more medical board complaints and disciplinary actions, J Am Coll
Surg, Cilt: 214, Sayı: 4, 2012, ss. 567-571. (Erişim Tarihi: 10/12/2014)
SAYI: 6
41
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
6.2. Yargı Dışı Çözüm Yolları
Uyuşmazlığın mahkeme dışı çözülmesi yöntemidir. Bu uygulamada
“hiç hata” (no fault) kuralı söz konusudur. Bu sistemi 1975 yılında ilk
kuran ülke İsveç’tir87. Hasta sigorta fonu toplanmaktadır. Zarar gördüğünü düşünen hasta form doldurur. İlk olayda hekim zarar ile ilgili rapor
hazırlar. Bu rapor son karar için mahkeme konsey üyesi olarak seçilmiş
uzman doktora gönderilir. Sonrasında hakim, zarar ile tedavi arasında neden-sonuç ilişkisi olup olmadığını belirlemeye çalışır. İlişki yok ise tedavi
tıbbi olarak temize çıkmıştır. Bu sonuç tartışma götürmezdir. Eğer zarar ile
tedavi arasında neden sonuç ilişkisi varsa davacı sistemi kompanse etmiş
olur.
Türkiye’de de 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşların
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 24. maddesinde yargı öncesi çözüm
yolu benimsenmişti.
6.3. Yargısal Çözüm Yolları
Yargı görevlilerinin sağlık alanında uzman kişilerden oluşması biçiminde düzenleme yapılması düşüncesidir. Sağlık çok riskli bir alan olması
kadar kendine özgü bir alandır, bu nedenle hatalı soruşturma ve yargı kararları oluşabilmektedir. Özel mahkemeler olabilir.
6. 4. Kanıta Dayalı Çözümler
Kanıta dayalı tıp ve klinik kılavuzlar; hekimin tanı ve tedavi boyunca karar vermesine yardımcı olan kanıt, deneyim ve özen yollarını
gösteren güncel yaklaşımlardır. Bu kılavuzlar, hekimler arasındaki görüş,
yorum ve birikim farkı nedeniyle tam benimsenmemiştir. Amerika’da hekimlerin kanıta dayalı savunmalarına karşın davacılar da ihmali davranışları öne sürmektedir88.
87 Francesco Traina, Medical Malpractice: The Experience in İtaly, Clin Orthop Relat
Res, Cilt: 467, Sayı: 2, 2009, ss. 434-442. (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
88 Serkan Çınarlı, Pınar Hanife Kara, Amerika Birleşik Devletleri’nde Defansif Tıbbın Hukuki
Boyutu ve Çözüm Önerileri, Makale, s. 12.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
42
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Davalar ile ilgili en değerli veri hekimin genel tıp bilgisi dahilinde
verdiği karardır. Hekim kararını mantıklı ve bilimsel olarak açıklayabileceğinde, dava hangi konuda açılırsa açılsın sonuç hekimin lehine olacaktır89. Kılavuzlar uygun şekilde hazırlanırsa mahkemelerde kaynak olarak
kabul edilebilir90.
SONUÇ
Defansif tıp olmaması gereken ama yaşanan tıbbın gerçekleri içinde
kaçınılmaz gibi görünen bir olgudur. Hekimler son yıllarda ortaya çıkan
kendilerinden hesap sorulma girişiminden korunmak için artan ölçüde defansif tıp uygulamaktadır. Hukukçular da zarara uğrayan ya da uğradığı
düşünülen hasta müvekkillerini savunmak için, defansif tıbbın neticesinde
oluşan malpraktisi ortaya koyma yollarını öğrenmeye ve geliştirmeye çalışmaktadır.
Hekimlerin neden defansif uygulamalarda bulunduklarını tartışmak
için öncelikle neden şikayet edildiklerini ve şikayetlerin neden arttığını
sorgulamak gerekir. Çünkü defansif tıbbın en büyük nedeni şikayet edilme
korkusudur.
Hekimleri şikayetin artış nedenleri:
1. Toplum değer yargılarının değişmesi.
Kamuda eskiden hasta zarar görürse (ölürse Allah’tan iyileşirse hekimden) düşüncesi var iken şimdi (iyileşirse Allah’tan ölürse hekimden)
düşüncesi yerleşmiştir.
2. Bazı hekimlerin etik değerlere aykırı davranmalarının halkta oluşturduğu olumsuz algı.
89 Williams, ss. 8-11.
90 Avraham, ss. 7-40.
SAYI: 6
43
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
Kamuda çalışan hekimler özlük hakları (gelirleri) için birlik olup
yeterince uğraşmamaktadır. Tabipler birliği, sendika ve dernekler altında
yeterince bir araya gelememektedir. Bunun dışındaki yollarda (“bu ücrete
bu kadar iş” düşüncesinin davranışlara yansıması, muayenehanede tabipler odasının belirttiği ücretler dışında alınan ücretler) halkta olumsuz düşünceler oluşturmaktadır.
3. Hastaların yanlış bir düşünceyle sağlık kuruluşlarındaki olumsuzluklardan hekimleri sorumlu görmesi.
Hekimlerin kendilerinin yalnızca hekim olduklarını, sağlık sistemini
düzenlemediklerini bilip, kabullenip ve halka bunu anlatamamaları.
4. Şikayet etmenin kolaylaşması, sözel (alo 184 hattı) şikayetlerin işlem görmesi, sağlık kurumlarında şikayetleri değerlendiren yöneticilerin,
hasta hakları kurullarının çoğunlukla hasta yönlü bakması.
5. Zorunlu mesleki sigortanın ödeme kolaylığı.
6. Avukatların sağlık hukuku alanındaki eğitimleri.
Defansif tıp, ekonomik kayıplara neden olmakta ve hukuki sorunlar
oluşturmaktadır. Defansif tıp uygulamalarının gereksiz işlemler temelli bir
olgu olması bu konuda yapılan harcamaların kayıp gider olması anlamına
gelmektedir. Bu ekonomik gider ülkelerin ve sigorta şirketlerinin defansif
tıp ile ilgilenmelerinin en büyük nedenini oluşturmaktadır. Kanaatimizce
buna en iyi örnek Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kuralları ve bunların
sıkça değişme biçimleridir.
Defansif tıbbın hukuki boyutu, tıbbi girişimin temel kurallarından
olan girişimin tıbbi gereklilik kuralına uymamasından kaynaklanmaktadır.
Bu durum taksir hatta olası kastla yaralama ve ölüme sebebiyet verme ile
sonuçlanabilir. Defansif tıp hangi yolla yapılırsa yapılsın sonuç ekonomik
açıdan hastalara, sigorta şirketlerine ve devlete etkin biçimde yansımaktadır. Hukuki olarak hekimlere ceza, tazminat ödeme, idari ve tabip odası
yaptırımları olarak yansımaktadır.
Bugün defansif tıp uygulama yolları ve çözüm yolları tartışması artarak sürmektedir. Defansif tıp uygulama yollarının tartışması açısından
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
44
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
önemli olan yolların ne olduğu değil hangi yolun ne ölçüde kullanıldığıdır. Çünkü defansif tıbbi uygulama tıbbın defansif amaçla kullanılmasıdır, kısacası tıp uygulamalarının tümü defansif tıp amacıyla kullanılabilir.
Defansif tıp uygulama yolları ne denli çeşitli ise çözüm yolları da o denli
sınırlıdır. Değişik çözüm yolları arasında, ABD’de haksız muamele reformu, yargı dışı çözüm yolları, özel (ihtisas mahkemeleri) yargı kurumları
ve bu konuda özel mevzuat oluşturulması gibi yollar tartışılmaktadır. Defansif tıp uygulama yollarındaki genel görüş birliği çözüm yollarında oluşmamıştır. Kanaatimizce hasta ve hastanın mağduriyetinden etkilenenler,
hekim ve sağlık kurumu ile karşı karşıya gelmemelidir. Oluşturulacak bir
kuruma başvurmalı, burada zararları kanıtlandığında yine oluşturulacak
bir sandıktan tüm zararlarını tazmin edebilmelidirler. Ayrıca bağımsız bir
kurum, hekim ve sağlık kurumu hakkında inceleme yaparak gerekiyorsa
idari ve etik yaptırımlar uygulatılmalıdır. Ceza yargılamaları bu bağımsız
kurumun defansif tıp uygulaması yapanların kötü niyetini ve açıkça bir
çıkar amacını saptaması durumunda söz konusu olmalıdır.
KAYNAKLAR
Avraham R., Clinical Practice Guidelines: The Warped Incentives in the U.S. Healthcare system, Am J Law Med, Cilt: 37, Sayı: 1, 2011, ss. 7-40. (Erişim Tarihi:
17/10/2014)
Ayan Mehmet, Tıbbi Müdahalelerden Doğan Hukuki Sorumluluk, Kazancı Yayınları, Ankara, 1991.
Aynacı Yusuf, Hekimlerde Defansif Tıp (Çekinik) Uygulamalarının Araştırılması, Uzmanlık Tezi, 2008.
Bergen Richard P., Defensive Medicine Is Good Medicine, JAMA, Cilt: 228,
Sayı: 9, 1974, ss. 1188-1189. (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
SAYI: 6
45
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
Budetti P. P., Tort Reform and The Patient Safety Movement, Journal of American Medikal Association 2005, Cilt: 293, Sayı: 21, ss. 2660-2. (Erişim Tarihi:
17/10/2014)
Çınarlı Serkan, Pınar Hanife Kara, Amerika Birleşik Devletleri’nde Defansif Tıbbın Hukuki Boyutu ve Çözüm Önerileri, Makale.
Definition of Defensive Medicine From Wikipedia, http://en.wikipedia.org/wiki/
Defensive-medicine (Erişim Tarihi:16/9/2014)
Er Ünal, Sağlık Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara, 2008.
Gerard Panting, Doctors on the Defensive, http://www.guardian.co.uk/society/2005/apr/01/health.comment. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
Gökcan Hasan Tahsin, Tıbbi Müdahaleden Doğan Hukuki ve Cezai Sorumluluk,
1. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2013.
Hakeri Hakan, Tıp Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınları, Ankara, 2012.
Hermer Laura D., Howard Brady, Defensive Medicine, Cost Containment, and
Reform, J Gen Intern Med, Cilt: 25, Sayı: 5, 2010, ss. 470-473. (Erişim Tarihi:
17/10/2014)
Hızal Sevinç Arslan, Tıbbi Müdahelelerden Doğan Hekimin ve Yönetimin Sorumluluğu, Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Kamu Yönetimi Lisan
Üstü Uzmanlık Programı, Doktora Ankara, 1999.
Hiyama Toru, Masahanu Yoshihara, Shinji Tanaka, Yuji Urabe, Yoshihiko Ikegami, Tatsuma Fukuhara, Kazuaki Chayama, Defensive Medicine Practices Among
Gastroenterologists in Japan, World J Gastroenterol, Cilt: 12, Sayı: 47, 2006, ss.
7671-7675. (Erişim Tarihi: 17/10/2014)
Kara Mithat, Abdullah Hızal ve Sevinç Arslan Hızal, Aydınlatılmış Onam, İzmir
Tabip Odası Yayını, İzmir, 2009.
Kavanagh K.T., L. E. Calderon, D. M. Saman, The relationship between tort reform and medical utilization. J Patient Saf, Cilt: 10, Sayı: 4, 2014, ss. 222-230.
(Erişim Tarihi: 10/12/2014)
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
46
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Kolcu Giray, T.B.S.B. İzmir Ege Doğumevi ve Kadın Hastalıkları Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’nde Çalışan Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Hekimler ile Asistan Hekimlerin Defansif Tıp Uygulamaları ile İlgili Görüşlerinin Değerlendirilmesi, Uzmanlık Tezi, 2013.
Kumar Parveen, The Myth of Inexpensive Defensive Medicine, Health Affairs,
Cilt: 29, Sayı:11, 2010, s. 2126. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
Leflar R. B., Medical malpractice reform measures and their effects, Chest, Cilt:
144, Sayı: 1, Temmuz 2013, ss. 306-18. (Erişim Tarihi: 10/12/2014)
Mello Michelle M., Amitabh Chandra, Atul A. Gawande, David M. Studdert,
National Costs of The Medical Liability System, Health Affairs, Cilt: 29, Sayı:
9, 2010 Eylül, ss. 1569-1577. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
National Patient Safety Goals (The Joint Commision), 2011/2012 http:/www.
jointcommission.org/assets /1/18/2011-2012_npsg_ presentation_ final_8-4-11.
pdf. (Erişim Tarihi: 17/10/2014)
Ovalı Fahri, “Hasta Güvenliği Yaklaşımları”, Sağlıkta Performans ve Kalite Dergisi, Sayı: 1, 2010.
Polat Oğuz, Tıbbi Uygulama Hataları: Klınik-Sosyal-Hukuksal-Etik Boyutları, 1.
Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2005.
Project, The Medical Malpraktice Threat: A Study of Defensive Medicine, Duke
Law Journal, Cilt:1971, Sayı: 5, 1971, ss. 939-993. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
Ronald M. Stewart, J. D. Love, L. A. Rocheleau, R. Kenneth. Sirinek, Tort reform
is associated with more medical board complaints and disciplinary actions, J Am
Coll Surg, Cilt: 214, Sayı: 4, 2012, ss. 567-571. (Erişim Tarihi: 10/12/2014)
Savaş Halide, Tıbbi Müdahale Hataları, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2013.
Seabury S. A., E. Helland, A. B. Jena, Medical malpractice reform: noneconomic damages caps reduced payments 15 percent, with varied effects by specialty,
Health Aff (Millwood), Cilt: 33, Sayı: 11, 2014, ss. 2048-2056. (Erişim Tarihi:
10/12/2014)
SAYI: 6
ÇEKİNİK
(DEFANSİF) TIP
MAKALELER
47
Stoll P., Defensive Medicine, Beitr Gerichtl Med, Sayı: 40, 1982, ss. 35-40 (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
Studdert David Michael, M. M. Mello, W. M. Sage, C. M. DesRoches, J. Peugh,
K. Zapert, T. A. Brennan, Defensive Medicine Among High-Risk Specialist Physicians İn a Volatile Malpractice Environment, JAMA; Cilt: 293, Sayı: 21, 2005
Jun1, ss .2609-2617. (Erişim Tarihi: 31/7/2014)
Tancredi L. R., J. A. Barondess, The Problem of defensive medicine, Science,
Cilt: 200, Sayı: 4344, 26 Mayıs 1978, ss. 879-882. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
T.C.S.B. Sağlık İstatistikleri Yıllığı, 2012.
The American Association for Justice, The Truth About “Defensive Medicine,
Washington DC, 2012. (Erişim Tarihi: 10/8/2014)
Thompson Mark S., Cynthia P. King, Physician Perception of Medikal Malpractice and Defensive Medicine, Evaluation and Program Planning, Cilt: 7, Sayı: 1,
1984, ss. 95-104. (Erişim Tarihi: 17/10/2014)
Traina Francesco, Medical Malpractice: The Experience in İtaly, Clin Orthop
Relat Res, Cilt: 467, Sayı: 2, 2009, ss. 434-442. (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
Tümer Ali Rıza, 1995-2000 Yılları Arasında Yüksek Sağlık Şurası Tarafından
Değerlendirilen Cerrahi Vakaların Komplikasyon ve Malpraktis Yönünden Araştırılması, Ankara ÜTF. Adli Tıp AD, Tıpta Uzmanlık Tezi, Ankara, 2002.
Türk Tabipler Birliği Uzmanlık Dernekleri Eşgüdüm Kurulu Etik Çalışma Grubu. Sağlık Sisteminde Performans Uygulamasının Mesleki Değerleri Etikleri ve
Etik Sorunlar Çalıştayı Sonuç Bildirgesi, 9 Nisan 2011.
Türk Tabipler Birliği (TTB), Füsun Sayek TTB Raporları / Kitapları, Sağlıkla
İlgili Uluslararası Belgeler, 2. Baskı, TTB Yayınları, Ankara, 2009.
Uludağ Ayhan, Hastane Hasta Hakları Kurallarının İletişim Sorunu İçerikli Başvuru Bakışı: Konya Hastaneler Örneği, Türkiye Klinikleri J Med. Cilt: 31, Sayı:
3, 2011, ss. 653-663. (Erişim Tarihi: 9/10/2014)
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
48
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Veldhuis Marjan, Defensive Behavior of Dutch Family Physicans, Widening
The Concept, Fam Med, Sayı: 26, Cilt: 1, Ocak 1994, ss. 27-29. (Erişim Tarihi:
10/8/2014)
Williams Sara, On The Defensive, United Kingdom Casebook, Cilt: 19, Sayı:
1, 2011, ss. 8-11. (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
Woodward Cal, Defensive Medicine Starts at the Top in the United States, CMJA,
Cilt: 182, Sayı: 8, 18 Mayıs 2010, ss. 109-323. (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
Yahata S., A Study of Defensive Medicine in Japan, Applied Ethics, Hokkaido
Universty Press, Sapporo, 2011, ss 175-186, (Erişim Tarihi: 11/10/2014)
Yılmaz Kerem, Defansif Tıp, Seçkin Yayıncılık, 1. Baskı, Ankara, 2014.
SAYI: 6
49
MAKALELER
HAKEM DENETİMİNDEN GEÇMİŞTİR
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA
ORGANİZASYONDAN KAYNAKLANAN HUKUKİ
SORUMLULUĞU 1
Uzm. Dr. Kaan KARADİBAK2
Doç. Dr. Serkan ÇINARLI3
ÖZET
Sağlık hizmetleri genel olarak sağlığın korunması, teşhis, tedavi ve bakım
için bireysel ve kurumsal olarak kamu ya da özel şahısların sunduğu hizmetler olarak bilinmektedir. Bu bağlamda bireyin ve toplumun sağlığını
korumak, hastalananların tedavisinin sağlanması, tedavi olup tam olarak
iyileşemeyen sakat kalanların diğer insanlara bağımlı olmadan yaşamlarını
sürdürülebilmesi için yapılan planlı çalışmaların tümü “sağlık hizmetleri”
olarak adlandırılabilir. Sağlık hizmeti temel bir kamu hizmetidir. Anayasa’nın 56. maddesinin yüklemiş olduğu vatandaşlara sağlık hizmeti sağlama ödevinin gerçekleştirilmesi yine aynı maddeye göre, devletin kamu
ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları
denetleyerek olur.
Bireysel ve toplumsal yaşamımızda, sağlık ve tıp hizmetlerine duyulan gereksinim her geçen gün artmaktadır. Günümüzde gereksinim duyulan bu
sağlık hizmetlerinin sunumu, sağlık personelinin, tıbbi hizmetlere destek
olan teknik personelin ve daha bir çok faktörün dahil olduğu bir organizasyon ile mümkün olmaktadır.
1
2
3
Bu makale Uzm. Dr. Kaan Karadibak’ın, İzmir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sağlık Hukuku Tezli Yüksek Lisans Programı kapsamında, Doç. Dr. Serkan
Çınarlı’nın danışmanlığında hazırladığı Yüksek Lisans tezinden üretilmiştir.
Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı
İzmir Üniversitesi Hukuk Fakültesi İdare Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
50
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Biz bu çalışma ile genel olarak idarenin sağlık hizmeti sunumunda organizasyon kusurundan kaynaklanan sorumluluğunu ayırıcı özellikleri ile ele
alıp değerlendirmeyi amaçladık.
Anahtar Kelimeler: İdare, Sağlık hizmeti, Organizasyon, Kusur ve Hukuki sorumluluk
ABSTRACT
Health care in general health protect is known as the individual and corporate service of the private or public for the diagnosis, treatment and care.
In this respect, health care is all of planned practice for protecting health of
the individual and the society, providing treatment for the patients, practise
for the disabled patients those could not return to health after taken treatment to sustain their lives without being dependent on other people. Health care is basic public service. Govermental execution of the assignment
of the health care service given with the Article 56 of the Constitution
and regarding same article is performed by utilization of health and social
foundations of the public and individual and their audit.
In our individual and social life, the need for health and medical service is
increasing day by day. And today, the providing the health service needed
is realized with combination of the organisation of the health care personnel, technical support staff to medical services and other factors.
By this study, we aimed to assess the responsibility of administration for
the distinctive features of the defects of the health care service organisation.
Key Words: Administration, Health Care, Organization, Failure and Legal
Responsbility.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
51
GİRİŞ
Tıbbın amacı, insan sağlığının ve yaşamın korunmasıdır. Aynı şekilde hukuk da yaşam ve sağlığı korumayı esas almıştır. Vücut bütünlüğünün korunması, sağlığın korunması, genel olarak yaşama hakkı kişinin
temel haklarından en önemlisidir. Bu temel haklar hem uluslararası metinlerde hem de başta Anayasamız da olmak üzere çeşitli yasalarımızda
düzenlenmiştir. Sağlık hakkı, hem iyi işleyen bir organizmanın devamının
sağlanmasını hem de hastalığa yakalanan kişinin tedavisinin sağlanmasını
isteme hakkıdır. İnsan hayatının devamı açısından belki de en önemli sayılacak faaliyetlerden birisi, hatta en önemlisi sağlık veya tıp hizmetleridir.
Sağlık hizmeti temel bir kamu hizmetidir. Son zamanlarda, sağlık ve tıp
hizmetlerine duyulan ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Yakın zamanlara
kadar çoğunlukla hekim ağırlıklı olarak yürütülen sağlık ve tıp hizmetlerinin hatasız sunumunun gereği olarak, artık günümüzde hekimlerin ve
diğer sağlık çalışanlarının yanında, farklı mesleki ve teknik altyapının ön
plana çıktığı karmaşık bir kurumsal organizasyon bütünlüğü ve uyumlu
bir çalışma düzeni içinde sunulma ihtiyacı meydana gelmiştir. Ülkemizde
de devletin sağlık alanındaki sorumluluğunun, düzenleyici ve denetleyici
bir role göre yapılandırıldığı görülmektedir ve bunun gerçekleşmesi için
devletin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesi gerekmektedir.
Biz de bu çalışmada, üzerinde fazla durulmayan idarenin sağlık hizmeti sunumundaki organizasyon kusurlarına bağlı hukuki sorumluluğunu
irdelemek istedik.
1. Tıbbi Müdahale
Tıbbi müdahale; kişilerin bedensel, fiziksel veya psikolojik her hastalığını, noksanlığını, teşhis ve tedavi etmek, bunun mümkün olmaması
durumunda hastalığı hafifletmek ya da acılarını dindirmek veya bireyleri böyle bir rahatsızlıktan korumak ya da nüfus planlaması amacı ile, tıp
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
52
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
mesleğini icraya kanunen yetkili kişiler tarafından, tıp bilimince genel kabul görmüş kural ve esaslara uygun olarak gerçekleştirilen, en basit tanı
ve tedavi yöntemlerinden başlayarak en ağır cerrahi müdahalelere kadar
uzanan her çeşit faaliyettir.4 Bu faaliyetler, basit teşhis işleminden ilaçla
tedaviye, fiziksel tedavi alanlarına ve her türlü psikiyatrik tedavilerle ameliyatlara, estetik ameliyatlara, diş çekimi ve protez yapımına ve hastanın
acısının azaltılmasına, hastalığın önlenmesine kadar tüm tıbbi amaçlı işlemleri kapsamaktadır.5 Tıbbi müdahaleye kural olarak hekim yetkilidir.
Ancak hekimin denetim ve gözetiminde ya da yetkileri kapsamında diğer
sağlık mesleği mensupları da tıbbi müdahalede bulunabilir.6 Tıbbi müdahalenin hukuki dayanağı Anayasa’nın 17/2. maddesinde açıklanmıştır.
“Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi
tutulamaz.” Tıbbi müdahalenin diğer hukuki dayanakları olarak; Tıbbi
Deontoloji Nizamnamesi’nin 13/3. maddesini gösterebiliriz. Bu maddede;
tıbbi müdahalenin amacının teşhis, tedavi veya korunmak amacıyla olduğu açıklanmıştır. Ayrıca aynı maddenin 2. ve 3. fıkralarında; yasak fiiller
açıklanmıştır. Diğer hukuk kaynakları olarak da; 2827 sayılı Nüfus Planlanması Hakkında Kanun’un 1, 2/1. maddeleri, 2238 Sayılı Organ ve Doku
Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkında Kanun ile 1219 Sayılı Tababet
ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrası Hakkında Kanun hükümlerini sayabiliriz. Tıp biliminin gösterdiği sürekli gelişme karşısında yeni hukuksal
sorunlar ortaya çıkmaktadır. Özellikle insan üzerinde yapılan cerrahi müdahalelerin boyutlarının ve çeşitliliğinin artması nedeniyle tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluğu konusunda yeni yaklaşımlara gereksinim duyulmuştur.7 Kişinin hayatına, sağlığına veya vücut bütünlüğüne yönelik bir
müdahalenin, tıbbi müdahale olarak kabul edilebilmesi ve hukuka uygun
4
5
6
7
ÇAKMUT (YENERER) Özlem (2003), Tıbbi Müdahaleye Rızanın Ceza Hukuku
Açısından İncelenmesi, Legal Yayıncılık, İstanbul, s. 24.
GÖKCAN Tahsin Hasan (2013), Tıbbi Müdahaleden Doğan Hukuki ve Cezai Sorumluluk, Seçkin Yayınları, Ankara, s.39.
HAKERİ Hakan (2012), Tıp Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara, s. 256-268.
ERMAN Barış (2003), Ceza Hukukunda Tıbbi Müdahalelerin Hukuka Uygunluğu, Seçkin Yayınları, Ankara, s.23.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
53
olması için bazı şartların sağlanması zorunludur. Bu şartlar müdahaleyi
hukuka uygun hale getirecek ve ilgililerin de sorumluluğunu ortadan kaldıracaktır.8 Yargıtay 4. Hukuk dairesi9 emsal nitelikte önemli bir kararında,
hukuka uygun tıbbi müdahalenin şartlarını şu şekilde belirtmiştir. “…. Tıbbi müdahalelerin hukuka uygunluğu için bazı şartların gerçekleşmesi öngörülmüştür. Bunlar; hekimin tıp mesleğini icraya kanunen yetkili olması,
hastanın rızasının bulunması, eylemin tıp biliminin objektif ve subjektif
sınırları içinde kalması, tıbbi kurallara uygun yapılması ve yapılan tıbbi
işlemin kanunca yasaklanmamış olması” dır.
1.1. Tıbbi Uygulama Hataları
Tıbbi uygulama hataları dünyada ve ülkemizde her geçen gün daha
fazla tartışma konusu olmaktadır. Halkın bu alandaki farkındalığının artması ve yönlendirilmeleri, konuyla ilgili yasal düzenlemeler, yazılı ve görsel basının da etkisiyle hekimlere yönelik şikayetler de artmaktadır. Tıbbi
uygulama hatalarına ilişkin birçok tanım vardır. Uygulama hataları; “Bir
meslek mensubunun mesleğini, toplumda mesleğin ortalama basiretli ve
saygın bir mensubunun her şart altında uygulaması gereken bilgi ve beceri
ile uygulamaması sonucu hizmetten yararlanan kişiye bir zarar vermesi” şeklinde tanımlanmaktadır.10 Dünya Tabipler Birliği’nin 1992 yılında
yayınladığı bildirgede benimsediği tanım ise; “Hekimin tedavi sırasında
standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan zarar” şeklindedir.11 Tıbbi uygulama hatası; “TTB Etik
İlkeleri Hekimlik Kötü Uygulaması” başlığı altında “bilgisizlik, deneyimsizlik veya ilgisizlik nedeni ile hastanın zarar görmesi” olarak tanımlanmaktadır.12 En yaygın hizmet kusuru olan hizmetin kötü işlemesinin bir
ÇAKMUT (YENERER, s.26.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi E.1976/6297, K.1977/2541, T:07.03.1977, aktaran; SAVAŞ Halide (2007), Türk Hukuk Uygulamasında Tıbbi Müdahale Hataları, Erişim; http://www.tamdestek.com.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
10 ERSOY Yüksel (2004), “Tıbbi Hatanın Hukuki ve Cezai Sonuçları”, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Dergisi, Sayı:53, s.161.
11 Dünya Tabipler Birliği 44. Genel Kurulu Bildirgesi, 1992, Sağlıkla İlgili Uluslararası Belgeler, Erişim; www.ttb.org.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
12 Türk Tabipler Birliği, “Hekimlik Meslek Etiği Kuralları” 01.02.1999 Madde:13, Eri8
9
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
54
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
türü olarak tıbbi uygulama hataları bilgisizlik, deneyimsizlik veya ilgisizlik nedeni ile bir hastanın zarar görmesi olarak tanımlanabilir.13
Biz de bu çalışmada idarenin organizasyon kusurundan söz edeceğimiz için hizmet kusuru yönünden inceleme yapmayı uygun bulduk.
Sağlık hizmetinin sunumu sırasında personelin bilgi ve beceri noksanlığı veya tedavi verme iradesi göstermemesi nedeniyle hastada meydana gelen zarar olarak tanımlayabileceğimiz tıbbi uygulama hatalarını
sınıflamak kolay olmamaktadır. Ancak genel kabul gören tıbbi uygulama
hataları; uzmanlık sınırının aşılması, bilgilendirme eksikliği, rıza sınırının
aşılması, tanı hatası, tedavi hatası, özen eksikliği ve sır saklama yükümlülüğüne uyulmaması olarak kendini göstermektedir.14
1.1.1. Uzmanlık (Yetki) Sınırının Aşılması
Tıp bilimi zaman içinde sürekli olarak hem değişmekte hem de gelişmektedir. Bu durumda da tıp dallarının uzmanlık ve yan dal uzmanlık
alanlarında birtakım değişiklikler olmaktadır. Bu da hastaların tedavisinde
yetki sınırının göz önünde bulundurulması zorunluluğunu gündeme getirmektedir. Kural olarak müdahalenin tıbbi olabilmesindeki en önemli husus, vücuda yapılacak müdahale konusunda ehliyetli bir kişinin, tıp bilim
ve tekniğine uygun olarak müdahaleyi yapmasıdır. Yani kısaca yetkisiz
müdahale hukuka aykırıdır15. Kimlerin tıbbi müdahalede bulunabilecekleri, Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’da (TŞSTİDK) kesin bir biçimde belirlenmiştir. TŞSTİDK’16 un 1. maddesine göre;
şim; www.ttb.org.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
13 ÇINARLI Serkan (2013), İdarenin Sağlık Hizmeti Sunumundan Kaynaklanan
Sorumluluğu, Orion Kitabevi, Ankara, s. 212.
14 KIZILYEL Serkan (2008), “İdarenin Sağlık Hizmetinden Doğan Tazminat sorumlu-
luğu”, Sağlık Hukuku Kurultayı, Ankara Barosu, Ankara Üniversitesi, 1-3 Kasım
2007, Ankara Barosu Yayınları, s.210.
15 ÇİLİNGİROĞLU Cüneyt (1993), Tıbbi Müdahaleye Rıza, Filiz Kitabevi, İstanbul,
s.15.
16 TŞSTİDK, Madde 1- (Değişik: 11.10.2011- KHK-663/58 md)
“Türkiye Cumhuriyeti dahilinde tababet icra ve herhangi surette olursa olsun hasta
tedavi edebilmek için tıp fakültesinden diploma sahibi olmak şarttır.”
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
55
tıp mesleğini icra etmek ve hasta tedavi edebilmek için tıp fakültesi diplomasına sahip olmak temel kuraldır. Tıp fakültesi mezunu olan hekim,
“pratisyen hekim” unvanı ile mesleğini yapmaktadır. Uzmanlık eğitimi veren bir tıp kurumunda, bir alanda uzmanlık eğitimini tamamlayan hekim
ise “uzman hekim” unvanını kazanmaktadır.17 26.04.2014’de yenilenen
Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği’nin18 27. maddesinde; “uzmanlık belgesi almayanlar, hiçbir yerde ve şekilde uzmanlık
unvan ve yetkisini kullanamazlar” hükmü yer almaktadır.
Hemşireler haricindeki tüm sağlık çalışanlarının görev ve yetkileri,
1219 sayılı TŞSTİDK ve “Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nde19 tanımlanmıştır. Bu görevler ve sınırları 22.05.2014 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan “Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair
Yönetmelik” 20 ile yeniden düzenlenmiştir. Bu yönetmeliğin Ek-1’inde
sağlık meslek mensuplarının iş ve görev tanımları açıklanmıştır. Bu düzenlemeye göre tabip ve uzman tabiplerin hastaların tedavilerindeki görev
tanımı yapılmış olmakla birlikte uygulamada herhangi bir tıbbi müdahalenin hangi branş uzmanı tarafından yapılabileceği tıbbi uzmanlık eğitimine
ve tıp biliminin genel kabul görmüş kurallarına göre belirlenir.21
17 Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği, Resmi Gazete, Tarih:
26.04.2014, Sayı: 28993, Erişim; www.resmigazete.gov.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015
18 Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliği, Uzmanlık Yetkisinin Kul-
lanılması;
Madde 27-(1) “Bu yönetmelik hükümlerine göre uzmanlık belgesi almayanlar, hiçbir
yerde ve şekilde uzmanlık unvan ve yetkisini kullanamazlar. Bu yönetmelikten önceki
mevzuata göre kazanılmış bulunan uzmanlık yetkisi ile ilgili haklar saklıdır.”
19 Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği, Resmi Gazete, Tarih: 13.01.1983,
Sayı: 17927, Erişim; www.resmigazete.gov.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
20 Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek
Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete, Tarih:
22.05.2014, Sayı: 29007, Erişim; www.resmigazete.gov.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
21 Sağlık Meslek Mensupları ile Sağlık Hizmetlerinde Çalışan Diğer Meslek Mensuplarının İş ve Görev Tanımlarına Dair Yönetmelik, Resmi Gazete, Tarih: 22.05.2014, Sayı:
29007.
Tabip ve Uzman Tabip
a. Tıp ve uzmanlık eğitimi sırasında kazanmış olduğu bilgi, beceri ve tutum çerçevesinde,
tıbbi ilke ve yöntemleri uygulayarak birey ve toplumu sağlık sorunlarından, hastalıklardan ve
yaralanmalardan koruyucu tedbirleri alır, tanı, tedavi ve rehabilitasyon uygulamaları yapar ve
olası komplikasyonların önlenmesi için çalışır. Ortaya çıkan komplikasyonlarda uygun müda-
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
56
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Hemşireler ise 6283 sayılı Hemşirelik Kanunu22 ve daha sonra
08.03.2010 tarihli ve 27515 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Hemşirelik Yönetmeliği’ne göre iş ve görevlerini yaparlar.
Hekim kendi uzmanlık alanı haricindeki sağlık sorunlarında uygulama yaparak uzmanlık sınırını aşmamalıdır. Hekimler genel olarak tıbbi
uygulama yapma hak ve sorumluluğuna sahiptirler. Mevzuatında yer alan
şartlara uygun olarak belirli bir uzmanlık dalında öğretimi başarı ile bitirenler, bu tıbbi uzmanlık dalında uygulama yapabilirler. Buna göre uzman unvanına sahip olan hekimler kendi alanında faaliyette bulunabilirler.
Uzmanlık alanına ait olmayan durumlarda tıbbi uygulamaya gitmek yetki
sınırının aşılması olarak değerlendirilir.23 Hekimin uzman olmadığı halde veya uzmanlık alanı dışında bir tıbbi müdahalede bulunması, hekimin
üstlenme kusuruna yol açabilir. Hekimin üstlenmemesi gereken bir tıbbi
müdahaleyi üstlenmesi, başlı başına bir kusurdur. Yargıtay24 da kalp damar
cerrahi asistanı sanık hekimin, uzmanlık alanına göre tek başına torakotomi25 yapılmasına karar vermeye ve operasyona yetkili olup olmadığının
araştırılması gerektiğine karar vermiştir. İlgili dalda uzman olan bir kişinin, alt uzmanlık alanına ait bir dalda müdahalede bulunması olanaklıdır.
Bunun için o özel uzmanlık dalının gerektirdiği tüm teknik ve imkanları
kullanmış, başka bir deyişle o alanla ilgili standardı sağlamış olmalıdır.
22
23
24
25
haleyi yapar, gerektiğinde hastayı sevk eder.
b. Tıp ve uzmanlık eğitimi sırasında kazandığı bilgi ve becerilere ilaveten, mesleği ile ilgili
eğitim ve bilimsel faaliyetler yoluyla kazandığı bilgi ve beceriler çerçevesinde sanatlarını icra
ederler.
c. Birlikte çalıştığı diğer sağlık mensupları tarafından gerçekleştirilen tıbbi bakım ve
uygulamaları planlar, izler ve denetler.
ç. Adli vakalarda ilgili mevzuatlarda tanımlanan iş ve işlemleri yapar.
d. Gerekli gördüğü durumlarda diğer tabip, uzman tabip ve birimden konsültasyon
ister. Konsültasyon istenen tabip ve uzman tabip bu isteğe icabet eder.
e. Başka bir birime veya kuruma sevki gereken hastaların, tıbben gerekli şartlar
sağlanarak sevk edildiği birime ve kuruma ulaşımı için gerekli tedbirleri alır.
6283 Sayılı Hemşirelik Kanunu, Resmi Gazete Tarih: 02.03.1954, Sayı:8647, Erişim;
www.ttb.gov.tr/mevzuat, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
KIZILYEL,(2008), s.210.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi, 1624/5160, T:30.05.2007, Tıp Hukuku Derneği, Erişim;
http://www.tiphukuku.org.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
Torakotomi; “Göğüs kafesinin cerrahi girişimle açılması”
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
57
Fakat bu müdahale kendi bilgi ve beceri seviyesinin üzerinde olduğu ya
da gerekli tıbbi standartlara uygun olmadığı için olumsuz sonuçlanırsa,
hekim bu sonuçtan sorumlu olacaktır.26 Ancak sağlık hizmetlerinin karmaşık ve sürekli gelişen yapısı gereği, hekimin iradesi dışında ve ancak
detaylı bir inceleme yapılması halinde anlaşılabilen yetki aşımlarından dolayı meydana gelen zararın hizmet kusuru olarak kabul edilerek idarenin
sorumlu tutulması yerinde olacaktır.27
1.1.2. Bilgilendirme Eksikliği ve Rıza Sınırının Aşılması
Tıbbi müdahalenin en temel ve birinci şartı hastanın bilgilendirilmiş rızasıdır. Bu rıza hekimin tıbbi müdahalesini hukuka uygun hale getirmektedir28. Aydınlatılmış onam olarak da adlandırılan bilgilendirilmiş
rıza iyi hekimlik uygulamasının ön koşullarından biridir ve tıp etiğinin
temel ilkelerinden olan özerklik ilkesine dayanmaktadır. Özerklik; bir
kişi ya da topluluğun kendisine ilişkin konularda, kendi değerlerine dayanarak kararlar vermek ve bunları uygulamak üzere eylemlerde bulunma
olanağı olarak tanımlanabilir29. Bunun bir uzantısı olarak özerk kişinin,
kendi sağlığına ilişkin tüm kararlara katılmasının koşulları sağlanmalıdır.
Aydınlatılmış onam süreci; hastanın kendisine uygulanacak herhangi bir
tıbbi işleme onay verebilmesi ya da reddedebilmesi için yeterince bilgilendirilmesi, aldığı bilgi üzerine düşünmesi, özgür seçimine dayalı olarak
kararını vermesidir30. Uygulanacak tanı ve tedavi yöntemlerinin niteliği,
26 GÖKCAN , s.131.
27 KIZILYEL,(2008), s.67.
28 TACİR Hamide (2011), Hastanın Kendi Geleceğini Belirleme Hakkı, XII Levha
Yayınları, İstanbul, s. 148.
29 GEMİCİ Hatice Betül, GÖKSOY Özlem Evrim, DOĞAN Ahmet, DOĞAN Murat,
ARICA Vefik (2014), Çocuklarda Aydınlatılmış Onamda Güncel Yaklaşımlar, J
Clin Exp İnvest, Vol 5, No.3, 2014 September, s.496.
30 ERTÜRK Tuğçe, YORGANCIGİL Emre, BOZBIYIK Süleyman, ÇABUK Selin,
GÖRGÜN Gül Hacer, KAŞLIOĞLU Doğa, MERSİN İmran, TUNCA İ. Emre, YILDIRIM Hakkı, GÜRPINAR S. Serhat, “Süleyman Demirel Üniversitesi Araştırma ve
Uygulama Hastanesi’ne Başvuran Hastaların Aydınlatılma ve Onam Alınma Düzeylerinin Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi,
2013:20(4), s.144-148.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
58
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
beklenen yararları, olası yan etkileri, diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve
bunların özellikleri hastaya anlatılmalıdır. Bunun yanında, kişinin durumu
hakkında “aydınlanması” ve kendisine önerilen tıbbi girişime onam verebilmesi için çeşitli koşullar söz konusudur. Bilgilerin sade ve anlaşılır bir
dil ile açıklanması, bunların hasta tarafından anlaşılması, hastanın gönüllü
olması ve onam verme yeterliğinin olması gerekir. Bu koşulların yerine
getirilmesi, doğrudan ve/veya dolaylı olarak hekimin sorumluluğundadır.
Aydınlatılmış onam evrensel tıp etiği belgelerinde tanımlanmış,
ülkemizde ise yasal düzenlemelerle uygulamaya konulmuştur31. Bunun
dayanağı ise; Anayasa’nın 17/2. fıkrasındaki “....“tıbbi zorunluluklar ve
kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz;
rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz” şeklindeki düzenleme ve Biyotıp Sözleşmesinin32 5. maddesidir.
Bu konu ile ilgili olarak 1219 sayılı TŞSTİDK’un 70. maddesinde de
bir düzenleme mevcuttur33. Bu madde ile tıbbi girişim için rızanın yasal bir
zorunluluk olduğu ifade edilmiştir. Yani hastanın rızası alınmadan yapılacak olan her türlü tıbbi müdahale, sonuç ne olursa olsun (tıbbi müdahale
sonucu şifa olsa bile) hukuka aykırı olacak ve hekim de bu müdahale
nedeniyle sorumlu olacaktır.34
TCK’nun 26/2. maddesinde ilgilinin rızası, genel bir hukuka uygunluk nedeni olarak kabul edilmiştir.35Aynı yönde TCK’nın 90/2. maddesinde insan üzerinde bilimsel deney yapılmasının rızaya dayalı olması gerektiğine vurgu yapılmıştır. Organ ve doku nakli konusunda ise TCK’nun
31 Aydınlatılmış Onam Kılavuzu, Erişim; http://www.ttb.org.tr/mevzuat, Erişim Tari-
hi: 16.05.2015.
32 5013 Sayılı Biyoloji ve Tıbbın Uygulanması Bakımından İnsan Hakları ve İnsan
Haysiyetinin Korunması sözleşmesi; İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesinin Onaylanmasına Dair Kanun Resmi Gazete, Tarih 20.04.2004, Sayı; 25439, Erişim; www.
resmigazete.gov.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
33 TŞSTİDK Madde 70; “tabipler, diş tabipleri ve dişçiler yapacakları her nevi ameliye için hastanın, hasta küçük veya tahtı hacirde ise veli veya vasisinin evelemirde
muvafakatini alırlar. Büyük ameliyei cerrahiler için bu muvafakattin tahriri olması
lazımdır.”
34 ER Ünal (2008), Sağlık Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara, s.78.
35 GÖKCAN, s.132-133.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
59
91/1. maddesinde bu tür girişimin, “hukuken geçerli rızaya dayalı olması”
gerektiği ifade edilmiştir. Yasal koşullar altında gebe kadının çocuğunun
düşürülmesi ve kısırlaştırma işlemleri için de TCK’nun 99 ve 101. maddelerinde rızanın zorunlu olduğu açıklanmıştır.36
TMK’nun 24. maddesinde, genel olarak vücut bütünlüğüne yönelebilecek girişimler bakımından kişinin rızasının zorunlu olduğu; “kişilik
hakkı zedelenen kimsenin rızası haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” şeklinde açıklamıştır. Yine TMK’nun
23/3. maddesinde biyolojik maddelere yönelik tıbbi girişimlerle ilgili
olarak; “yazılı rıza üzerine insan kökenli biyolojik maddelerin alınması,
aşılanması ve nakli mümkündür.” sözcükleri ile rızanın zorunlu olduğu
belirtilmiştir.
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 14. maddesi de bu konuya vurgu yapmaktadır. Bu maddede; “teşhise göre alınması gereken tedbirlerin
hastaya açıkça söylenmesi lazımdır.” denmektedir.37 Ayrıca TTB Meslek
Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde aydınlatma yükümlülüğüne işaret edilmektedir:
“Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen
tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın
sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır.
Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna
özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri,
hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir.”38 39
36
37
38
39
GÖKCAN, s.132.
ER , s.189-194.
HAKERİ, s.272.
ER, s.201-208.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
60
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Hukukumuzda aydınlatma yükümlülüğüne ilişkin açık bir hüküm
de Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15. maddesinde yer almıştır. 08.5.2014
tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan “Hasta Hakları Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” de, HHY’nin 15. maddesi değiştirilmiş ve “bilgilendirmenin kapsamı” tanımlanmıştır:
“Hastaya;
a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği,
b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl
yapılacağı ile tahmini süresi,
c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği
fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri,
ç) Muhtemel komplikasyonları,
d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve
riskleri,
e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri,
f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri,
g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği,
hususlarında bilgi verilir.”40
Aydınlatılmış onam, İdare Hukuku açısından değerlendirildiğinde;
idari eylem olarak nitelendirilebilecek olan teşhis ve tedavinin bir parçası
olarak onamda yetersiz bilgilendirme ve hastanın onamının alınmaması
hizmetin kötü işlemesi olarak nitelendirilebilir.
1.1.3. Tanı Hatası
Tanı/teşhis; bir kişide var olduğu düşünülen fiziksel veya psikolojik
bir rahatsızlığı, hastalığı aramak, tespit etmek ve eğer böyle bir problem
varsa bunun ne olduğunu belirleyebilmek için tıp bilimine uygun olarak
40 Hasta Hakları Yönetmeliğinde Yönetmeliği’nde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönet-
melik”, Resmi Gazete, Tarih; 08.05.2014, Sayı; 28994, Erişim; www.resmigazete.
gov.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
61
yapılan faaliyetlerdir41. Tıbben mutlak ve kesin olan bir teşhisin bulunmadığı, teşhisin hastalığın tanınmasına ilişkin olarak hekimin değerlendirici
bir kararı olduğunu göz ardı etmemek gerekir.42 Hastalığın tedavi edilebilmesinin ilk şartı, teşhis edilmesidir. Bu bakımdan tanı konulması, hekimin
önemli yükümlülüklerinden biridir. Tanının doğru konulabilmesi için tıbben zorunlu görülen birtakım işlemlerin yapılmış olması gerekir. Bunlar;
hasta öyküsünün alınması, muayene yapılması, tanıya yardımcı olabilecek
tetkik, tahlil ve incelemelerin yapılmasıdır. Belirli bir şikayetle başvuran
hastaya teşhis konulabilmesi için, tıp bilimince kabul edilen standartlara
uygun olarak gerekli uygulamalar yapılmalı ve bundan sonra bunlar değerlendirilerek teşhisle ilgili bir karar verilmelidir43. Tıbbi açıdan hekimin
hastalığa doğru tanıyı koyabilmesi için elinde bir çok alternatif yol olmasına rağmen hukuki olarak doğru tanı koyma sorumluluğunu ifa ederken göz
önünde bulundurması gereken herhangi bir hukuki düzenleme yoktur44.
Hekimin hastasına tanı koyması, her durumda hastalığın ve nedenlerinin kesin olarak tanınmış olmasını zorunlu kılmaz. Yani hekimin her
zaman doğru teşhisi koymakla sorumlu tutulması mümkün değildir45. Eğer
hekim doğru tanıyı koyabilmek için tıp biliminin ve mesleğinin veri ve
standartlarına uygun şekilde davranmış, gerekli tüm dikkat ve özeni göstererek hastasına yeterli zamanı ayırarak günlük olarak tutulan tıbbi kayıt
ve dosyalara istinaden tanı koymuşsa tanı hatasından sorumlu tutulmaması gerekir46. Tanı koyma yükümlülüğü ile ilgili olarak üzerine düşeni
yapmıştır. Hekim, mevcut bilgi ve bulgular ışığında, değerlendirme hatası
yapmaksızın tanı koymuşsa ancak koyduğu tanı doğru değilse, bu durum
hekimin sorumlu olmasını gerektirmez. Ancak doğru tanıyı koymak için
tıbben gerekli olan standartların yerine getirilmesinde veya bulguların değerlendirilmesinde özensizlik veya bilgisizlik nedeniyle yanlış tanı koy41 YILMAZ Battal (2010), Hekimin Hukuki Sorumluluğu, Adalet Yayınevi, Ankara,
s.5.
42 GÖKCAN , s.207
43 GÖKCAN , s.91
44 ŞENOCAK Zarife (1998), “Özel Hukukta Hekimin Sorumluluğu”, Ankara Üniver-
sitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara, s.61.
45 GÖKCAN , s.92
46 TANERİ Gökhan (2014), Hasta Hakları, Bilge Yayınevi, Ankara, s.170.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
62
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
ması durumunda sonuçtan sorumlu tutulur.47 Tanı hataları genel olarak gerekli araştırma, tahlil ve tetkiklerin yapılmaması, eldeki bulguların hatalı
değerlendirilmesi, hastanın dikkatle dinlenmemesi ve hastaya daha önce
konulan teşhislerin dikkate alınmaması şeklinde ortaya çıkabilir.48
Hekim; tüm bilimsel kurallara uymasına, gerekli dikkat ve özeni
göstermesine rağmen başka nedenlerden dolayı tanı hatası yapabilir. O
zaman da idarenin kusuruna bağlı olarak gelişebilecek tanı hatalarından
bahsetmemiz gerekir. Bunlar da; 49
a. Hastaların tanılarını koymaya yönelik gerekli asgari teknik
şartların ve personel imkanlarının sağlanamaması ile oluşan
tanı hataları,
b. Tanısal cihazların (kan analiz cihazı, USG, MR, BT vb.) bakım
ve kalibrasyonunun yapılmaması nedeni ile oluşan tanı hataları,
kurumda tanısal inceleme sonuçlarının zamanında elde edilmesine mani olan işleyiş hataları,
c. Tanısal incelemeler için yeterli ve nitelikli personel bulundurulmamasından kaynaklanan hatalar, (Örneğin mesai dışında
laboratuvar veya görüntüleme yöntemlerinin uzman olmayan
kişilerce yapılması);
d. Konsültasyon hizmetlerinin iyi organize edilmemesi ve yürütülememesi sonucu olan tanı- tedavi gecikmesi kaynaklı hatalar,
e. Yetkisiz personel çalıştırılması sonucu ortaya çıkan tanı ve tedavi hataları, (Örneğin eğitim sorumlusu gözetimi olmaksızın
tıpta uzmanlık öğrencilerinin poliklinik, konsültasyon, girişim
yapması gibi sebepler ile oluşan tanı hataları)50.
1.1.4. Tedavi Hatası
Hekimin tedavisi denildiğinde, geleneksel olarak anlaşılan husus,
bir insanın vücudunda gerçekleştirilen ve hastalıkları (patolojik ve fiziksel
47
48
49
50
GÖKCAN , s.92
ER, s.74
ÇINARLI, s.226.
ÇINARLI, s.226
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
63
veya psikolojik nitelikli), acıları (fiziksel ve ruhsal duruma zarar veren
uzun süren etkiler), vücuttaki zararları (hastalık olmayan durumlar, şaşılık), vücuttaki şikayetleri (mutlaka hastalıktan kaynaklanmayan, menapoz
veya hamilelik gibi) veya ruhsal bozuklukları önlemek, tespit etmek, iyileştirmek veya azaltmak amacına yönelik olarak hekimin bütün müdahale
ve tedavi amaçlı tedbirleri anlaşılmaktadır.51
Hekim, teşhisini koyduğu hastalığın tedavisini gerçekleştirmek için
en uygun tedavi yöntemini belirlemek ve uygulamakla yükümlüdür. En
uygun tedavi yönteminin ne olduğu somut olaya, hastanın bünyesel veya
psikolojik özelliklerine göre değişebilir. Ancak bu konuda temel kuralın;
“hastalığın tedavisi için en az riskli ve fakat, başarı şansı en fazla olan
yöntemin tercih edilmesi” olduğu söylenmelidir.52 Hekimin yükümlülüğü,
uygun tedavi yönteminin seçilmesi ve uygulanmasında tıp biliminin veri
ve standartlarını özenle yerine getirmektir. Başka bir deyişle, hekimin tedavi uygulamasını mutlaka başarmak, kesin sonuç alıp hastalığı tümüyle
iyileştirmek gibi bir yükümlülüğü bulunmamaktadır. Ancak, hekim arzu
edilen bu sonucun elde edilmesi için tıp bilimi ve mesleğinin kendisinden
beklediği yol ve yöntemleri özenle uygulamış olmalıdır.53
Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi54’nin 13. maddesinde, Biyotıp Sözleşmesi55’ nin 4. maddesinde ve Hasta Hakları Yönetmeliği56’nin 11. mad51 HAKERİ, s.429.
52 AYAN Mehmet (1991), “Tıbbi Müdahalelerden Doğan Hukuki Sorumluluk”, Kazan-
cı Yayınları, Ankara, s.66 .
53 GÖKCAN , s.92
54 Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, Erişim: www.ttb.org.tr/mevzuat, Erişim Tarihi:
16.05.2015
MADDE 13 – “Tabip ve diş tabibi, ilmi icaplara uygun olarak teşhis koyar ve gereken tedaviyi
tatbik eder. Bu faaliyetlerinin mutlak surette şifa ile neticelenmemesinden dolayı, deontoloji
bakımından muaheze edilemez.
Tababet prensip ve kaidelerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yasaktır.
Tıbbi Gereklere Uygun Teşhis, Tedavi ve Bakım
Tabip ve diş tabibi; teşhis, tedavi veya korunmak gayesi olmaksızın hastanın arzusuna uyarak veya diğer sebeplerle, akli veya bendeni mukavemetini azaltacak her
hangi bir şey yapamaz.”
55 Biotıp Sözleşmesi, Madde 4. (Mesleki standartlar)
“Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahelenin, ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.”
56 Hasta Hakları Yönetmeliği,
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
64
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
desinde tanı ve tedavi ile ilgili hukuki düzenlemeler yer almaktadır. Türk
Tabipler Birliği Meslek Etiği Kuralları57’nın 5. maddesinde hekimin tedavi
yükümlülüğü ve TTB Disiplin Yönetmeliği’nin 5. maddesinde de tedavi
hatalarının mesleki yaptırımları düzenlenmiştir.
Hekim; tüm bilimsel kurallara uymasına, gerekli dikkat ve özeni
göstermesine rağmen başka nedenlerden dolayı tedavi hatası yapabilir. O
zaman da idarenin kusuruna bağlı olarak gelişebilecek tanı hatalarından
bahsetmemiz gerekir. Bunlar da;
a. Uygun bilgi ve beceriye sahip personel görevlendirilmemesi
sonucu oluşan hatalar,
b. İlaç ve tıbbi malzeme sağlanamaması nedeni ile oluşan zararlar,
c. Kurumca sağlanan tıbbi cihaz, malzeme ve ilaçların standartlara uygun olmaması nedeni ile oluşan zararlar,
d. Tıbbi bakım hizmetlerinin yeterli yürütülememesi nedeniyle
oluşan hatalar,
e. Multidisipliner girişim ve gözetim gerektiren hastalarda hizmetin zamanında ve uygun yürütülmesine yönelik organizasyon
yapılmaması sonucu ortaya çıkan zararlar,
f.
Yetersiz sayıda personel ile sağlık hizmetinin yürütülmesi sonucu meydana gelen hatalar,
g. Sağlık meslek mensuplarına yetkilerine uygun olmayan görevler verilmesi sonucu oluşan zararlar,
Madde 11- “Hasta, modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak
teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahiptir.
Tababetin ilkelerine ve tababet ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı
mahiyette teşhis ve tedavi yapılamaz.”
57 Türk Tabipler Birliği Meslek Etiği Kuralları, Erişim: www.ttb.org.tr/mevzuat, Erişim
Tarihi:16.05.2015
Hekimin Görev ve Ödevleri
Madde 5-Hekimin öncelikli görevi, hastalıkları önlemeye ve bilimsel gerekleri yerine
getirerek hastaları iyileştirmeye çalışarak insanın yaşamını ve sağlığını korumaktır.
Meslek uygulaması sırasında insan onurunu gözetmesi de, hekimin öncelikli ödevidir. Hekim, bu yükümlülüklerini yerine getirebilmek için, gelişmeleri yakından izler.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
65
h. Sağlık meslek mensubu olmayan kişilerin tedavi hizmetlerinde
görevlendirilmesi nedeniyle meydana gelen zararlar.58
1.1.5. Özen Eksikliği
Özen; bir işin elden geldiğince iyi olmasına çabalama, özenme, itina,
ihtimam göstermek anlamındadır.59 Hukuk kuralları, genel yaşam tecrübeleri ve mesleki deneyim gereği olarak kişinin, belli kurallara uygun davranma, özenli ve dikkatli olma görevi vardır.60 Bu nedenle tüm sağlık kurumu ve personelinden sağlık hizmeti sunumunun her aşamasında, dikkatli
ve özenli olmaları beklenmektedir.61 Özen yükümlülüğünün ihlal edilmesi,
tedbirli davranmamak, beklenen ortalama deneyim kurallarına aykırı bir
tutum içinde olmak şeklinde açıklanabilir.62
Tedavide özen gösterme iki farklı şekilde meydana gelmektedir. İlkinde hekimin tıbbi müdahalede hastanın yararına uygun, dikkat ve ihtimamla hareket etme borcunu ifade etmektedir. Gerçekte bu anlamda özen
borcu, hukuk düzeninin belirli faaliyetlerde bulunan herkesten beklediği
yükümlülüklerdir. Diğer anlamıyla özen borcu, hekimin tıbbi müdahalelerde tıbbi standardı sağlayacak şekilde davranmasıdır.63
Genel olarak (sübjektif) özen yükümlülüğünde; hekimlerin, muayene, tanı ve tedaviyle ilgili süreçte tüm tıbbi müdahaleler açısından özenli
olma zorunluluğuna işaret eder. Hekimin özen borcu yalnız tıp kurallarının uygulanmasıyla sınırlı olmayıp tüm bunları hukuka uygun hale getiren
tüm hukuk ve deontoloji kurallarının (sırrın korunması, bilgilendirme vb.)
ifasında geçerli olmaktadır.64 Tıbbi uygulamalar esnasında hekim, gerekli
58 ÇINARLI, s.228.
59 Türk Dil Kurumu, Büyük Türkçe Sözlük, Erişim: www.tdk.gov.tr, Erişim Tarihi:
16.05.2015.
60 ÖZALP T., ÖZALP F. (2014), Hekimin Cezai Sorumluluğu, Adalet Yayınları, An-
kara, s.69.
61 TÜRKMEN Ali (2013), Hasta ve Hekim Hukuku, Adalet yayınevi, Ankara, s.87.
62 DEMİRBAŞ Timur (2005), Ceza Hukuku Genel Hükümleri, Seçkin Yayıncılık,
Ankara, s.341.
63 GÖKCAN, s.93.
64 GÖKCAN, s.93-94.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
66
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
özeni göstermemesi nedeniyle hastalara değişik şekillerde zarar verebilir.
Özen yükümlülüğünün ihlali sebebiyle hastanın zarar görmesi de tıbbi kusur olarak değerlendirilir.65
Özen borcunun diğer bir boyutu da, hekimin tıbbi müdahalede güncel mesleki standartlara uygun olarak davranmasıdır. Buna objektif özen
yükümlülüğü (tıbbi standardı sağlama) denmektedir.66 Hekim, uygulayacağı tıbbi müdahalelerde güncel olan tıp bilimi ve mesleğince kabul edilen
bilgi ve beceri düzeyini göstermekle yükümlüdür. Özen borcunun gereği olarak hekim, gerekli olan standardı sağlamak zorundadır. Başka bir
ifadeyle günün ihtiyaçlarına uygun olmayan eski tekniklerin kullanılması
veya yeni gelişmeleri takip etmemek ve bu sebeplerle hastanın zarar görmesine neden olmak özen yükümlülüğünün ihlal edilmesidir.67 Uygulanan
tıbbi müdahalenin tıbbi standartlara uygun olması sadece yöntemle ilgili
bir problem değildir. Aynı zamanda, hekimin tıbbi müdahaleyi uygularken, becerisinin de standarda uygun olması gerekmektedir. Bunun da belirlenmesi için, hekimin tıbbi müdahaleyi yaparken dahil olduğu meslek
grubundaki ortalama bir hekimin aynı hal ve şartlar altındaki becerisi ile
karşılaştırmalıdır. Yani, hekimden herhangi bir tıbbi müdahaleyi gerçekleştirirken ülkedeki en iyi hekim düzeyinde değil, sadece ortalama hekim
düzeyinde beceri göstermesi beklenir68.
Tıbbi müdahalenin her aşamasında hastanın sağlık hizmetine duyduğu ihtiyacın karşılanmasında özenin gösterilmesi gerekmektedir. Özen
gösterme yükümlülüğü, hekimin kendisine, diğer sağlık personeli ile beraber sağlık kurumları yönetimine verilmiş bir sorumluluktur. Sağlık hizmeti sunumunda tıbbi olarak özen gösterilmesi gerektiği halde, hastanın,
özensiz davranılması nedeniyle zarar görmesi halinde idare açısından hiz65 HIZAL Abdullah (2015), Hatalı Tıbbi Müdahalelerden Kaynaklanan Tam Yargı
Davaları, İzmir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı
Sağlık Hukuku Programı Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, s. 25.
66 BAŞPINAR Veysel (2007), “Hekimin Özen Borcu”, Sağlık Hukuku Sempozyumu,
15-16 Mayıs 2006 Erzincan, Yetkin Yayınları, s.27.
67 GÖKCAN , s.95.
68 AYAN, s.107.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
67
met kusuru oluşmaktadır69. Buna göre, üst solunum yolu rahatsızlığından
hastaneye yatırılan süt çocuğunun ellerinin bağlandığı iplerin boynuna
dolanarak boğulması70, sol kalçanın ameliyat edilmesi gerekirken sağ kalçanın ameliyat edilmesi71 ve omuriliğinden zarar gören birisinin taşınması
sırasında özensizce nakledilmesi nedeniyle felç kalması olaylarında idare
sorumlu olacaktır. Özen gösterme sorumluluğu idare açısından geniş bir
sorumluluk alanı olduğundan esasen hizmetin etkin ve kaliteli olması ile
ilgili bir durumdur.
1.1.6. Sır Saklama Yükümlülüğünün İhlali
Sır kavramı, herkesçe bilinmeyen ve açıklanması halinde şeref ve
saygınlık veya diğer menfaatleri bakımından kişiyi zarara uğratabilecek
hususlar şeklinde değerlendirilmektedir72.
Hastanın kişisel ve fiziksel özellikleriyle ilgili bilgiler, film ve grafiler, test ve tahlil sonuçları, muayene bilgi ve bulguları ve bu kapsamda
hasta dosyasındaki bilgiler, alışkanlıkları, psikiyatrik davranış bozuklukları, aile sırları vb. özel bilgiler, kişisel veriler içerisinde değerlendirilebilir.
Bu tür veriler, hekimlik mesleğinin icrası dolayısıyla edinilen bilgilerdir.
Bunun dışında, kişisel veri niteliğinde olmasa bile, mesleğin icrası sebebiyle öğrenilen, hastaya ilişkin sır niteliğindeki bilgilerin de hekim tarafından korunması gerekmektedir.
Tıbbi Deontoloji Nizamanamesi’nin 4. maddesinde, Hasta Hakları
Yönetmeliği’nin 23. Maddesinde ve Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın
9. maddesinde hekimlerin sır saklama yükümlülüğü ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
69 KIZILYEL Serkan (2006), İdarenin Sağlık Hizmetinden Doğan Tazminat Sorum-
luluğu, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi, Diyarbakır, s.72.
70 Danıştay 10. Dairesi, E.1999/1315, K.2001/1315, T: 12.04.2001, Erişim; www.kazanci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015
71 Danıştay 10. Dairesi, E.1995/934, K.1996/5933, T: 10.10.1996, Erişim; www.kazanci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015
72 YILDIRIM M. Fadıl (2007), “Hekimin Sır Saklama Yükümlülüğü”, Sağlık Hukuku
Sempozyomu, Erzincan 15-16 Mayıs 2006, Yetkin Yayınları, Ankara, s.59.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
68
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Hastanın gizlilik hakkının bir sonucu olarak karşımıza çıkan sır
saklama yükümlülüğü de diğer bütün sorumluluklar gibi sınırsız değildir.
Toplumun yararının bireyin yararından üstün kabul edildiği hallerde sırrın
saklanması zorunluluğu kısmen veya tamamen aranmayabilmektedir73.
Sağlık hizmetinin sunumu sırasında kişisel sağlık verilerinin hukuka aykırı olarak işlenmesi, açıklanması veya muhafaza edilmemesi gibi
nedenlerle uğranıldığı iddia edilen zararın idarece tazmin edilmesi hukuk
devleti ilkesinin bir gereğidir74. Danıştay75, hasta kayıtlarının tutulması ve
muhafazası şeklindeki sağlık hizmetinde, sağlık hizmetlerinden yararlananlarla ilgili kayıtların eksikliğini, yapılan tedavilerin kayıt altına alınmamasını, tetkik ve inceleme sonuçlarının muhafaza edilmemesini hizmetin
kusurlu işletildiğinin kabulü için yeterli olduğunu kabul etmektedir. İdare tarafından, bireyin rızası olmaksızın sağlık verilerinin üçüncü kişilerle
paylaşılması da hizmet kusurunu oluşturur. Danıştay76, davacının sağlık
bilgilerinin basına verilmesinde idarenin hizmet kusuru nedeniyle tazmin
sorumluluğu bulunduğunu kabul etmiştir. Ayrıca idare, sağlık hizmetinin
sunulması sırasında bireylere kesin ve doğru bilgi vermekle yükümlüdür.
Yüksek Mahkeme de, olayın özelliğini dikkate alarak kişinin sağlık verilerinin doğrulanmadan açıklanmasında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğuna karar vermiştir77.
2. Sağlık Hizmetleri Organizasyonu
Sağlık, sağlıksız ve hasta olmama durumunu ifade eden sosyal bir
olgudur. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından; “yalnızca hastalık veya
sakatlığın olmaması değil, bedensel, zihinsel ve toplumsal açıdan tam bir
73 HANCI İ.Hamit (2002), Malpraktis Tıbbi Gelişmeler Nedeniyle Hekimin Ceza ve
Tazminat Sorumluluğu, Seçkin Yayınları, Ankara, s.94-96.
74 AKGÜL Aydın (2013), “Danıştay Kararları Işığında Kişisel Sağlık Verilerinin Ko-
runması”, Danıştay Dergisi, Yıl: 2013 Sayı: 133, s.31.
75 Danıştay 10. Dairesi, E.2003/4333, K.2006/6212, T:31.10.2006, Erişim: www.ka-
zanci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
76 Danıştay 10. Dairesi, E.1994/5314, K.1996/294, T:31.01.1996, , Erişim: www.kazan-
ci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
77 AKGÜL Aydın, s.42-43.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
69
iyilik hali” olarak tanımlanmıştır78. Kişi, sağlığında herhangi bir bozulma meydana gelmesi durumunda, eski sağlıklı durumuna geri dönebilmek
için tıbbi yardım talep eder. Bu durumda sağlık personeli, kişinin sağlığına
tekrar kavuşabilmesi için kendisine tıbbi yardımda bulunur ve sağlık hizmeti sunarlar. Sağlık hizmeti vatandaşın sağlık gereksinimlerini gidermeyi ve hem kişilere hem de topluma koruma sağlamayı amaçlayan sürekli
kamu hizmetidir79. En genel tanımı ile sağlık hizmeti, bireylerin sağlığını
etkileyen, tedavi eden, koruyucu ve rehabilite eden her türlü faaliyettir80.
Ülkemiz mevzuatında, 224 Sayılı “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi
Hakkında Kanun’nun 2. maddesinin 3. bendinde Sağlık Hizmeti şu şekilde
tanımlanmıştır: “İnsan sağlığına zarar veren çeşitli faktörlerin yok edilmesi ve toplumun bu faktörlerin tesirinden korunması, hastaların tedavi
edilmesi, bedeni ve ruhi kabiliyet ve melekeleri azalmış olanların işe alıştırılması (rehabilitasyon) için yapılan tıbbi faaliyetler sağlık hizmetidir.”81
Bu tanımın en önemli özelliği, sağlık hizmetlerinin hepsinin tıbbi olmasının gerekliliğidir. Kısaca sağlık hizmetini “fizyolojik, psikolojik ve sosyal
yönden tam bir iyilik halinin varlığı ve devamı için gerekli olan tüm tıbbi
faaliyetler” olarak tanımlamamız mümkündür.
Anayasamız’a göre de, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde
sürdürmesini sağlamanın devletin görevi olduğu, bu görevin devlet tarafından kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirileceği ifadelerinden açıkça anlaşılmakta olup böylece bireyin sağlığı ve sağlık hizmetlerinden yararlanması
anayasal güvence altına alınmış olmaktadır82. Sağlıklı yaşam, her vatandaş
78 ERER, Sezer (2010), “Sağlık Hizmetlerinde Sorumluluğun Paylaşılması”, Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 36 (1), 2010, s.33.
79 ERTAN İzzet Mert (2012), Uluslararası Boyutuyla Sağlık Hakkı, Legal Yayıncılık,
İstanbul, s.8.
80 OKURSOY, Algın (2010), Türkiye’de Sağlık Sistemi ve Kamu Hastanelerinin
Performanslarının Değerlendirilmesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Adnan
Menderes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Aydın, s. 63.
81 224 sayılı “Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Kanun” Resmi Gazete,
T: 12.01.1961, Sayı: 10705, Erişim: www.saglik.gov.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
82 KIRMIZI, Gökduman Emine (2010), Sağlık Hizmeti Sunan Bir Kurum Olarak
Hastanelerde Dış Müşteri (Hasta) Memnuniyeti “Balıkesir Özel Hastanesi Örneği”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
70
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
için anayasal bir haktır. Sağlık hizmetlerinin toplumun genel ve ortak bir
gereksinimi olduğu ve bu hizmetlerin devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri
tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altındaki özel kuruluşlar
tarafından sunulan sürekli ve düzenli bir hizmet olduğu nazara alındığında
bu hizmetin temel bir kamu hizmeti olduğu açıkça anlaşılmaktadır83. İnsan
yaşamının devamı açısından belki de en önemli sayılacak faaliyetlerden
birisi, hatta en önemlisi sağlık veya tıp hizmetleridir. Anayasamızın 65.
maddesi de devletin en önemli yükümlülüklerinden birisi olarak sağlık
kamu hizmetlerini tanımlamıştır.84
Sosyal devlet anlayışının Anayasada temel niteliklerden biri olarak
düzenlenmesi nedeniyle Devlet, sağlık işlerinde kuruluş ve işleyiş ile aktif yer almaktadır. Bununla birlikte özel sektörün sağlık faaliyetlerini de
yakından takip ederek kanunlar ve düzenleyici işlemlerle kontrol altında
tutmaya çalışmaktadır.
Sağlık hizmetleri temelde, “koruyucu”, “tedavi edici”, “rehabilite
edici” ve “sağlığı geliştirici” olmak üzere dörde ayrılmaktadır85.
1. Koruyucu sağlık hizmetleri; hastalık ortaya çıkmadan önce alınan
her türlü önlem ve maddeyi içerir. Ana ve çocuk sağlığı, aile planlaması,
hastalanma riski taşıyan grupların aşılanması, dengeli beslenme koşullarının oluşturulması, gıda denetimi ve kontrolü vb. hizmetlerden oluşmaktadır86. Özellikleri itibarıyla koruyucu sağlık hizmetleri, devlet tarafından
sunulması gereken sağlık hizmetleri grubudur. Bu hizmetlerin sunulmasındaki amaç; toplumu hastalıklardan ve hastalık etkenlerinden uzak tutmak, mümkünse hastalıkları tamamen ortadan kaldırmak, hastalıklardan
kaynaklanan risklere karşı mücadele etmektir87. Koruyucu sağlık hizmetEnstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Kütahya, s.7-10.
83 IRIZ ÇATAK Betül (2011), Sağlık Hizmetlerinden Kaynaklanan Zararlardan
Dolayı İdarenin Sorumluluğu, Adalet Yayınevi, Ankara, s. 3.
84 ERSÖZ KÜRŞAT Ahmet (2012), Türk İdaresinin Sağlık Hizmetlerinden Kay-
naklanan Sorumluluğu, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul, s.3.
85 ÇINARLI , s. 66-69.
86 MISIRLI, R. Nilüfer (2007), Türk Sağlık Sisteminde Sağlık Hizmet Sunumunun
Finansmanı Ve Genel Sağlık Sigortasının Sürdürülebilirliği, İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler İktisat Fakültesi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, s.75.
87 ÇINARLI , s.70.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
71
leri, kişiye ve çevreye yönelik olmak üzere iki grupta ele alınır. Kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri, doğrudan bireylere sunulur. Bu hizmetler hekim, hemşire, ebe vb. sağlık mesleği mensupları tarafından sunulan
hizmetler olup, kişileri, dolayısıyla toplumu hastalıklara karşı dirençli ve
güçlü kılmayı, hastalıkları önceden ya da erken dönemde tespit ederek,
önlemeyi amaçlayan sağlık hizmetleridir88. Bu hizmetler; bağışıklama,
ilaçla koruma, erken tanı, iyi beslenme, aile planlanması, sağlık eğitimi ve
sağlığa zararlı alışkanlıklarla mücadele ve ruh sağlığı çalışmalarını kapsamaktadır89. Çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri ise, çevre sağlığını olumsuz etkileyen faktörlerin giderilerek, sağlıklı çevresel bir ortam
yaratması hizmetlerini içermektedir. Bu hizmetler, çevremizdeki olumsuz,
biyolojik, fizik ve kimyasal faktörleri yok ederek, düzelterek ya da insanların etkilenmelerini önleyerek kişilerin sağlıklarını koruyabilmektir. Bu
hizmetler sağlık uygulayıcıları ve sağlık mevzuatı tarafından “çevre sağlık hizmetleri” olarak adlandırılır. Bunlar arasında; temiz su kaynaklarının
sağlanması ve denetimi, katı atıkların denetimi, zararlı canlılarla mücadele, gıda kontrolü, hava kirliliğinin denetimi, gürültü kirliliğinin denetimi,
iş sağlığı, radyolojik zararlıların denetimi, konut sağlığı, endüstri sağlığı,
radyasyonla savaş sayılabilir90. Bu hizmetler sağlık personelini de yakından ilgilendirmekle birlikte daha çok mühendislik hizmetleridir. Bunların
yürütülmesinde sağlık sektörü ile diğer sektörlerin işbirliği kaçınılmazdır91. Bu hizmetler çevre sağlık teknisyenleri, bu alanda eğitim almış mühendis, kimyager vb. meslek grupları tarafından yürütülür92.
2. Tedavi edici sağlık hizmetleri; Kişilerin bedeni veya ruhi bir rahatsızlıkları neticesinde bir sağlık kurumuna (birinci derece, ikinci derece, üçüncü derece sağlık kuruluşlarından her hangi birisine) başvurması
ve rahatsızlığı ile ilgili olarak teşhis, tıbbi müdahale, tedavi, gözetim aşamalarını içeren sağlık hizmeti türüdür93. Hastalık riskinin ortaya çıkması
88
89
90
91
92
93
ÇINARLI , s.73.
IRIZ ÇATAK, s.7.
ÇINARLI , s.71.
IRIZ ÇATAK , s.7.
ÇINARLI , s.71.
KÜÇÜK Aziz (2004), İdarenin Tıbbi Hizmetlerin Yürütülmesinden Kaynaklanan Sorumluluğu, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi
Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Bursa, s.6.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
72
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
durumunda verilen sağlık hizmetleridir. Tedavi hizmetleri sağlık durumu
bozulan kişilerin eski düzeylerine ulaşmalarını sağlamak üzere verilen
hizmetlerdir. Tedavi hizmetleri koruyucu sağlık hizmetlerinden farklı olarak sadece kişiye yönelik olarak verilirler94. Tedavi edici hizmet her ne
kadar kişiye yönelik olsa da, kişide mevcut olan bir bulaşıcı hastalığın
tedavi edilmesi durumunda dolaylı olarak toplumsal sağlık hizmetlerine
de katkı sağlamaktadır. Tedavi edici sağlık hizmetleri kişinin hastalanması
veya herhangi bir sakatlık geçirmesi durumunda ortaya çıkar. Hastalığın
şiddetine göre, kişinin sağlığına kavuşması için alacağı hizmetin niteliği,
yeri ve hizmeti sunanların profili değişir. Tedavi edici hizmetlerin sunumu
öncelikle hekimler tarafından yapılmakla birlikte, hekime tedavi aşamasında yardımcı olan sağlık personelinin katkıları da söz konusu olmaktadır95. Tedavi edici sağlık hizmetlerini üç basamakta ele almak mümkündür.
Birinci Basamak Tedavi Hizmetleri; hastaların teşhis ve tedavilerinin
evde ve ayakta yapıldığı sağlık kuruluşlarıdır. Bu kuruluşlarda genellikle
yatak yoktur. Toplum sağlığı merkezleri, aile sağlığı merkezleri birinci basamak tedavi edici hizmetlerin verildiği yerlere örnektir. Bu basamaktaki
imkânlarla teşhis ya da tedavi edilemeyen hastalar ikinci basamağa yönlendirilir96.
İkinci Basamak Tedavi Hizmetleri; birinci basamakta tedavi edilemeyip, yatarak tedavi hizmeti almayı gerektiren sağlık sorunlarında alınan
hizmettir. Yoğun teknoloji gerektirmeyen, klinik ve hastane hizmetlerini
kapsar97.
Üçüncü Basamak Tedavi Hizmetleri; İkinci basamak sağlık kuruluşlarında çözülemeyen durumlarda, ileri tetkik ve tedavi yöntemlerine
gereksinim duyulan sağlık hizmetleridir. Eğitim ve araştırma hastaneleri,
üniversite hastaneleri ve onkoloji hastaneleri, ruh sağlığı hastaneleri, senatoryumlar vb. sağlık merkezleri üçüncü basamak için örneklerdir98.
94
95
96
97
98
OKURSOY, s.65.
ÇINARLI , s.76.
IRIZ ÇATAK , s.7.
ÇINARLI , s.76.
IRIZ ÇATAK , s.8.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
73
3. Rehabilite edici sağlık hizmetleri; Anayasal bir hak olan yaşama hakkını, dolayısıyla sağlık hakkını korumak ve gözetmek görevi öncelikli olarak devletindir. Bireyin eğitim hakkı olduğu gibi, sağlık sisteminden eşit yararlanma hakkı da bulunmaktadır. Bu kapsamda, sağlık hizmeti
sadece koruyucu ve tedavi edici biçiminde verilmemeli, kalıcı sağlık sorunlarıyla mücadele eden bireylere de verilmelidir. Sakat ve işgücünü kaybedenlere işgücü ve çalışma imkanı sağlanmasına yönelik hizmetler rehabilitasyon hizmetleridir99. Daha açık anlatımla rehabilitasyon hizmetleri;
“Geçirilen hastalık sonrası bedensel ve ruhsal açıdan sakat kalmış ve
güçsüz düşmüş olan bireylerin, günlük yaşamlarını destek almaksızın sürdürebilmeleri, kaybettikleri bedensel ve zihinsel yeti ve becerileri tekrar
kazanabilmeleri için verilen sağlık hizmetleridir”100. Bu hizmetler ayaktan
veya yatarak sunulabilir. Rehabilitasyon hizmetleri, eşgüdümlü ve bütünlük gösteren tıbbi, sosyal, eğitsel ve mesleki faaliyetler aracılığıyla kaza
ve hastalık sonucu sakatlanan kişilere, mümkün olduğunca yüksek işlevsel
beceriler kazandırmayı amaçlamaktadır101. Rehabilitasyon hizmetleri tıbbi
ve sosyal olmak üzere iki başlık altında incelenmektedir. Tıbbi sağlık hizmetleri, bireylerin sağlığının fiziksel boyutu ile ilgilenirken, sosyal sağlık
hizmetleri sağlığın hem sosyal hem de ruhsal iyi olma boyutu ile ilgilenmektedir.
4. Sağlığın Geliştirilmesi Hizmetleri; Sağlığın geliştirilmesi, kişisel
sağlık durumunun maksimum seviyeye çıkartılmasıdır. Sağlığın korunması ve geliştirilmesine yönelik davranış değişikliği oluşturmak, vatandaşları
sağlıklarını ilgilendiren konularda talepte bulunan ve karar veren konuma
getirebilmek amacı ile sağlık eğitimi başta olmak üzere, organizasyonel,
ekonomik ve çevresel bazda verilen desteklerin bileşimine; sağlığın teşviki veya sağlığın geliştirilmesi denilmektedir102. Sağlığın geliştirilmesi
99 OKURSOY, s.65-66.
100 KÜÇÜK , s.6.
101 ÇINARLI , s.77-78.
102 AKTAN Coşkun Can, IŞIK A. Kadir, “Sağlığın Korunması ve Geliştirilmesine Yö-
nelik Evrensel Sağlık Bildirgelerine Toplu Bir Bakış”, Erişim: www.canaktan.org/
ekonomi/saglik-degisim-cagında/pdf-aktan/saglıgın-korunmasi.pdf, Erişim Tarihi:16.05.2015.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
74
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
amacıyla yapılan eğitimlerin hedefi; sağlığı toplumsal bir değer haline getirmek, bireyleri kendi sağlık sorunlarını çözme konusunda bilgi ve becerilerle donatmak, sağlıklı yaşam bilincini tüm bireylere yerleştirmektir103.
Ayrıca Sağlık Bakanlığı bünyesinde Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü mevcut olup, 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 10. maddesinde görevleri sayılmıştır104.
Anayasa’mızın 56. maddesinde sağlık hizmetlerinin devlet tarafından yapılacak planlamaya göre kamu veya özel sağlık kuruluşları tarafından sunulacağı açıkça ifade edilmiştir105. 02.11.2011 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 663 Sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı
Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2. maddesinde Sağlık Bakanlığı’nın görevleri düzenlenmiştir106.
103 Sağlık Bakanlığı, (2011), Sağlığın Teşviki ve Geliştirilmesi Alanındaki Değerlen-
dirmeler İlkeler ve Bakış Açıları, s.9, Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Temel
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Erişim;http://sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/
kitaplar/Sağlığın%20Teşviki%20ve%20Geliştirilmesi%20Alanındaki%20Değerlendirmeler1.pdf, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
104 Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname (663 sayılı KHK), RG, Tarih; 02.11.2011, Sayı; 28103, Erişim; www.resmigazete.gov.tr, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
105 Anayasa Madde 56; Sağlık Hizmetleri ve Çevrenin Korunması;
“Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre
sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.
Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan
ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla
sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine getirir.”
106 663 Sayılı KHK Madde 2;
Bakanlığın görevi; herkesin bedeni, zihni ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hali içinde hayatını
sürdürmesini sağlamaktır.
(2) Bu kapsamda Bakanlık;
a) Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi,
b) Teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin yürütülmesi,
c) Uluslararası önemi haiz halk sağlığı risklerinin ülkeye girmesinin önlenmesi,
ç) Sağlık eğitimi ve araştırma faaliyetlerinin geliştirilmesi,
d) Sağlık hizmetlerinde kullanılan ilaçlar, özel ürünler, ulusal ve uluslararası kontrole tabi maddeler, ilaç üretiminde kullanılan etken ve yardımcı maddeler, kozmetikler ve tıbbi cihazların
güvenli ve kaliteli bir şekilde piyasada bulunması, halka ulaştırılması ve fiyatlarının belirlenmesi,
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
75
Bu yeni düzenleme ile Sağlık Bakanlığı’nın aktif olan görev yapısı değiştirilmiş ve ülkedeki tüm sağlık kuruluşlarını kapsayacak şekilde “sağlık
sistemini yönetme, politika belirleme ve denetleme” şekline dönüştürülmüştür. 663 sayılı KHK’nin 29. maddesi ile ikinci ve üçüncü basamak
sağlık hizmetlerini sunma görevi Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu’na,
26. maddesi gereğince de, birinci basamak sağlık hizmetlerinin ve koruyucu sağlık hizmetlerinin ifası için Türkiye Halk sağlığı Kurumu yetkili
kılınmıştır.
Bu düzenlemeler uyarınca Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu için,
yataklı tedavi hizmetlerine ilişkin teşkilatın kurulması ve kurulan teşkilatın gereği gibi hizmet sunması Anayasal ve yasal bir görev olup bu hizmetin gereği gibi yerine getirilmemesi yine idarenin hizmet kusuruna neden
olacaktır. Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumunun, hastaneler tarafından
sunulan yataklı tedavi hizmetlerinin yanında diğer ek hizmetlerin (otelcilik, güvenlik, temizlik hizmetleri vb.) sunulmasından da sorumlu olduğu
aşikardır107.
663 Sayılı KHK ile sağlık hizmetinin kamusal tarafını oluşturan
Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu ve Türkiye Halk Sağlığı Kurumu,
e) İnsan gücünde ve maddi kaynaklarda tasarruf sağlamak ve verimi artırmak, sağlık insan
gücünün ülke sathında dengeli dağılımını sağlamak ve bütün paydaşlar arasında işbirliğini
gerçekleştirmek suretiyle yurt sathında eşit, kaliteli ve verimli hizmet sunumunun sağlanması,
f) Kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişiler tarafından açılacak sağlık kuruluşlarının
ülke sathında planlanması ve yaygınlaştırılması,
ile ilgili olarak sağlık sistemini yönetir ve politikaları belirler.
(3) Bakanlık bu amaçla;
a) Strateji ve hedefleri belirler, planlama, düzenleme ve koordinasyon yapar.
b) Uluslararası ve sektörler arası işbirliği yapar.
c) Rehberlik, izleme, değerlendirme, teşvik, yönlendirme ve denetleme yapar, müeyyide uygular.
ç) Acil durum ve afet hallerinde sağlık hizmetlerini planlar ve yürütür.
d) Bölgesel farklılıkları gidermeye ve herkesin sağlık hizmetine erişimini sağlamaya yönelik
tedbirler alır.
e) İlgili kurum ve kuruluşların insan sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen faktörler
ve sosyal belirleyicilerle ilgili uygulamalarına ve düzenlemelerine yön verir, bunu teminen
gerekli bildirimleri yapar, görüş bildirir ve müeyyide uygular.
f) Görevin ve hizmetin gerektirdiği her türlü tedbiri alır.
(4) İlaç fiyatlarının belirlenmesine ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın teklifi üzerine
Bakanlar Kurulunca belirlenir.
107 HIZAL , s.48
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
76
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
sağlık hizmeti ile ilgili görevleri Sağlık Bakanlığı adına yerine getirmekle görevlendirilmişlerdir. Bu kurumların sağlık hizmetinin kuruluşundaki
(tesislerin kurulması, personel bulundurulması, işbirliği, işbölümü, otelcilik, güvenlik, temizlik vb.) ve işletilmesindeki (hizmetin yetkili ve eğitimli
sağlık personeli tarafından, tıbbi hizmet sunumuna uygun teknik donanım,
cihaz, malzeme ile ilgili tıbbi standartlara uygun olarak verilmesi) hizmet kusurundan dolayı birinci derecede sorumludurlar. Buna göre hizmet
ve organizasyon kusurlarından dolayı İdarenin sorumluluğuna gidilebilecektir. İdarenin ve hastane yönetiminin organizasyon ve hastane işletmesi bağlamında yerine getirmesi gerekli bu ve benzeri tüm görevler sağlık
hizmeti kapsamında değerlendirilir 108 109. Burada tıbbi işlemlere ilişkin
değil, sağlık kamu hizmetinin “kuruluş ve işleyiş koşullarına ilişkin kusurlardan” dolayı idarenin sorumluluğu söz konusudur. Örneğin, hastanenin
temizlik işlemlerinin eksikliğinden, hastanede gerekli ve yeterli personel
bulunmamasından, tabibin geç müdahalesinden doğan zararlarda idarenin
sorumlu tutulması söz konusudur110.
3. Sağlık Hizmetlerinde Organizasyon Kusuru
Sağlık hizmetinin eksiksiz sunumu idarenin temel ödevlerinden biridir. Bu sebeple organizasyon kusuru hem kamuda hem de özel sağlık
kuruluşları için tazminat ve ceza sorumluluğunu doğuran bir kusur olarak
karşımıza çıkmaktadır111. Organizasyon kusuru olarak kabul edilen durumlardan bahsetmek gerekirse; hastanın uygun bir şekilde tedavi edilmesi,
hastayı bilgilendirme, özen gösterme, hastane kayıtlarını ve hasta bilgilerini kaydetme ve saklama, sır saklama, sağlık kurumlarında bulunması gereken araç ve gereçlerin bulundurulması, tıp biliminde yeni gelişmeleri takip
etme ve uygulama, idarenin çalıştırdığı personel seçiminde özenli davran108 HIZAL , s.48.
109 HAKERİ, s.161.
110 IRIZ ÇATAK , s.52.
111 HAKERİ Hakan (2008), “Hastane Yönetiminin Sorumluluğu”, Ankara Barosu-
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sağlık Hukuku Kurultayı 1-3 Kasım
2007, Ankara Barosu Yayınları, s.164.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
77
ması, sağlık kurum ve kuruluşunun bina bakımının sağlanması, hastanın
ve personelin güvenliğinin sağlaması, beslenme ve barınma hizmetlerini
yerine getirme gibi yükümlülüklerinin ihlal edilmesi olarak sıralamamız
mümkündür.112
2005 yılından sonra Aile Hekimliği uygulamasına geçilmesi ile
birinci basamak sağlık hizmetlerinin sunumu ivme kazanmış; SGK’nun
kurulması ve kurumun sağlık hizmet sunucuları ile anlaşmaya başlaması neticesinde özel ve kamu sağlık kuruluşları başta olmak üzere ikinci
ve üçüncü basamak sağlık kurumlarının sağlık hizmetindeki ağırlığı hızla
artmıştır. Tam gün uygulaması ve özel muayenehane hekimliğine getirilen
zorlayıcı düzenlemeler, hekimler tarafından sunulan bireysel sağlık hizmetini neredeyse yok denecek seviyeye getirmiş, sağlık hizmeti sunumunda özel ve kamu sağlık kurumları büyük ağırlık kazanmıştır113. Bu sebeple
günümüzde sağlık hizmeti sunumunda hastalarda zarara yol açan durumlar sadece hekim hataları ile sınırlı değildir. Genel olarak sağlık hizmeti
sunumundan kaynaklanan hataları şu şekilde gruplamak mümkündür114.
1. Tıbbi Malpraktis; Sağlık meslek mensuplarınca sunulan sağlık
hizmetinin belirlenen standartları sağlayamaması nedeni ile oluşan zararlar,
2. İdari Malpraktis; İdari iş ve işlemlerin hatalı yürütülmesine bağlı
zararlar, iş ve işleyiş hataları,
3. Etik Malpraktis; Sağlık hizmetinin etik ilkelere uygun yürütülememesi.
İdari Malpraktis, sağlık kurumlarının, yürütülen sağlık hizmetlerinin idaresi, belgelenmesi ve faturalanması, personel ve malzeme yönetimi,
yemek, temizlik, güvenlik hizmetlerinin uygun şekilde yürütülmesi gibi
sunulan sağlık hizmetinin kalitesini doğrudan etkileyen idari birçok sorumluluk ve görevleri vardır. Bu görevlerin uygun şekilde yürütülmemesi
hastalara doğrudan zarar veren durumlara yol açtığı gibi, sağlık kurum ve
112 ERSÖZ, s.103.
113 ÇINARLI , s.215.
114 ÇINARLI , s.216.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
78
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
kuruluşu veya hastalar tarafından sosyal güvenlik kurumlarının zarara uğratılması şeklinde de ortaya çıkabilir115. İdarenin doğrudan sağlık hizmetinin sunumu ile ilgili görevlerinin yanında, kurumda sunulan sağlık hizmetinin belirlenen kalite ve standartları sağlaması konusunda sorumlulukları
bulunmaktadır. İdari malpraktis, sağlık personelinin bireysel hatalarından
farklı olarak, aynı sorunun sağlık personelinin bilgi ve becerisinden bağımsız olarak birden çok hastada söz konusu olması halidir116.
1. İdarenin sağlık hizmeti sunumunda organizasyondan kaynaklanan kusurları şu şekilde sınıflandırılabilir:
2. Birinci basamakta koruyucu sağlık hizmeti sunumundaki organizasyon kusurları
3. Denetim görevine bağlı organizasyon kusurları
Tıbbi müdahalelerdeki organizasyon kusurları:
a. Hasta güvenlik standartlarına uyulmaması (tanı, tedavi ve hastanın tıbbi bakımı işlemlerinde),
b. Hastanın eksik bilgilendirilmesi ve rıza sınırının aşılması,
c. Sağlık personeli arasında yatay ve dikey işbölümünün gereği
gibi yapılamaması,
d. Özensiz davranma,
f. Kurumdaki tıbbi hizmetlerin standartlara uygun yürütülmemesinden kaynaklanan zararlar,
g. Tıbbi dökümantasyon (belgeleme, kayıt ve arşiv) ve bilişim
hizmetlerindeki aksaklıklardan meydana gelen kusurlar.
4. Personele ait Organizasyon Kusurları:
a. Personelin (tıbbi ve tıbbi olmayan) seçilmesi ve denetlenmesinde yeterli objektif dikkat ve özenin gösterilmemesi,
b. Personelin (tıbbi ve tıbbi olmayan) hizmet içi eğitiminin yetersiz olması,
115 ÇINARLI , s.228.
116 ÇINARLI , s.228-229.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
79
c. Personelin (tıbbi ve tıbbi olmayan) görev tanımı dışındaki alanlarda çalıştırılması,
d. Yetkisiz personel (tıbbi ve tıbbi olmayan) çalıştırılması,
e. Personelin (tıbbi ve tıbbi olmayan) sayısının yetersiz olması.
5. Teknik Donanıma ait Organizasyon Kusurları
a. Teknik donanımın eksik olması,
b. Teknik donanımının günün şartlarına uyumlu hale getirilmemesi,
c. Teknik ürünlerin bakımı ve kontrolü süreçlerinin, yol gösterici
kılavuzlardaki standart kurallar dışında işletilmesi,
d. Özellikle beşeri tıbbi ürünlerin (en başta kan ve kan ürünleri)
kullanımı ve/veya yöntemlerine yönelik objektif dikkat ve özen
yükümlerinin ihlal edilmesi,
e. Hekimler ve diğer tıp personelinin tanı ve/veya tedaviye yönelik tıbbi araç ve gereç (örn; koter, diatermi, anestezi cihazları
gibi) standartlara uygun kullanılmaması,
f.
Standart dışı yapay cihaz ve aygıtların kullanılması,
6. Diğer Organizasyon Kusurları
a. Hastaların can ve mal güvenliklerinin sağlanması için alınan
önlemlerin yetersiz olması,
b. Hastaların bakım hizmet standartlarında eksiklik olması (beslenme, barınma, yiyecek),
İdarenin birinci basamaktaki koruyucu sağlık hizmetlerindeki
organizasyon kusurlarından kaynaklanan sorumluluğu da hizmet kusuruna dayanır. Buradaki hizmet kusuru, idarenin, sağlık hizmetlerini halin
gereklerine ve ihtiyaçlarına göre en uygun biçimde karşılayacak şekilde
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
80
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
devamlı ve düzenli bir tarzda kamuya sunmak, toplumun bu hizmetlerden
faydalanmasını sağlamak zorunluluğundan doğan yükümlülüğünü yerine
getirmemesi durumunda söz konusu olabilir117. İdarenin birinci basamak
sağlık hizmetleri için gerekli örgütü kurması, gerekli ve yeterli personeli
istihdam etmesi, her türlü araç ve gereci hizmete hazır halde bulundurması, yine doğması olası bazı olayların önlenmesi ve anında bertaraf edilmesi
için gerekli önlemleri almak yükümlülüğü bulunmaktadır118. Bu çerçevede, sağlık hizmetlerinin sunumu bakımından gerekli teşkilatın kurulmaması, gerekli ve yeterli sağlık personelinin, araç ve gerecin hazır bulundurulmaması halleri, bu hizmetin hiç işlememesini ifade eder119. Zehirli
böceklerin (haşaratın) bol olduğu bir yerde, böcek sokması nedeniyle zehirlenme olaylarının sık olacağı düşünülerek, tedavi için gerekli ilaç, alet
ve personelin her an hastanelerde bulundurulması gerekirken, bu tedbirin
alınmamış olması durumu hizmetin işlememesinden kaynaklanan hizmet
kusuruna örnek olarak gösterilebilir120. Merkezi idare ülkenin tüm bölgelerinde sağlık hizmeti sunumunu eksiksiz ve tam olarak yerine getirmek
için gerekli teşkilatı kurmak ve işlemesini sağlamak zorundadır. Bunun
yapılmaması hizmet kusuru olarak kabul edilir. Üzerinde durulması gereken husus, sağlık hizmetinin ülke çapında dengeli olmasıdır. Sağlık hizmetinin temel bir kamu hizmeti olması ve özelliği gereği sürekli ve kesintisiz
sunulması zorunludur. Sağlık kurum ve kuruluşlarının tüm ülke genelinde
planlı ve dengeli dağılımı ve yaygınlaştırılmasının sağlanması da idarenin
temel görevlerinden biridir121. Danıştay 122 verdiği bir kararda, idareyi, her117 ERDEMİR Demirhan Ayşegül (1996), Tıp Tarihi ve Deontoloji Dersleri, Uludağ
Üniversitesi Basımevi, Bursa, s.35.
118 IRIZ ÇATAK , s.23.
119 HIZAL , s.47-48.
120 IRIZ ÇATAK, s.23.
121 IRIZ ÇATAK, s.37.
122 “...davacıların yakınının uygulanan yerli kuduz aşısından kaynaklanan komplikas-
yon sonucu ölmesi sebebiyle uğradıklarını iddia ettikleri maddi ve manevi zararın
tazmini talebiyle açtıkları davada, İdare Mahkemesi’nce Adli Tıp Kurumu 5. İhtisas Komisyonunun verilen ve davacıların yakınının ölüm nedeninin yerli kuduz aşısı
sonrası geçirilen “Guillan Barre” olduğu, ithal kuduz aşısı olan HDCV’nin en az
komplikasyonu olan aşı olduğu, bu aşıyla ilgili bildirilmiş bir ölüm olayının bulunmadığı tespitini içeren 02.05.1994 tarihli ve 803 sayılı rapora dayanılarak, riski çok
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
81
hangi bir problem gelişmemesi için gerekli tedbirleri almadığı yani en az
komplikasyonu olan aşının temini için gerekli organizasyonu yapmadığı
için kusurlu bulmuştur.
Birinci basamak sağlık hizmetleri bakımından Türkiye Halk Sağlığı
Kurumu’nun sorumlu tutulabileceği idari malpraktisleri şu şekilde sıralayabiliriz:123
a. Uygun niteliklere sahip olmayan hekim ve sağlık personeli ile
sözleşme yapılmasından ve/veya bunların görevlendirilmesinden kaynaklanan zararlar,
b. Birinci basamak sağlık hizmet ve izlemlerinin denetlenmesindeki eksikliklerden kaynaklanan hatalar,
c. Birinci basamak tanısal işlemlerin (laboratuvar, görüntüleme
vb.) organizasyonunda oluşan hataların neden olduğu zararlar,
d. Hekim ve diğer sağlık çalışanlarının nitelik ve yeteneklerini
aşan görevlendirmeler nedeniyle oluşan zararlar,
e. Çevre sağlığı ile ilgili hizmetlerdeki aksaklıklar nedeniyle meydana gelen zararlar.
Sağlık hizmetleri anlamında idare, kamu hizmetinin asli sahibi ve
sorumlusu olması sıfatıyla, sağlık hizmetlerinin kontrolü, denetimi ve ruhsatlandırması gibi faaliyetlerin denetimcisi durumundadır. Nitekim sağlık
kamu hizmeti, kamu sağlığı ve düzeni dikkate alındığında, kontrolsüz ve
başıboş bırakılacak kadar önemsiz nitelikte olmayan bir yapıya sahiptir. İdare, denetim ve gözetim görev ve yetkisini gereği gibi yapmaz ya da kötü
yaparsa veyahut hiç yapmazsa sorumlu olacaktır124. 2219 sayılı Hususi
Hastaneler Kanunu ile Özel Hastaneler Tüzüğü kamu idareleri ve kurumları tarafından sunulan sağlık hizmetleri dışında özel hukuk tüzel ve gerdaha yüksek aşıyı uygulayarak ve müşahade altında tutularak kuduz olmadığı anlaşılan bir kedi tarafından ısırılan ilgilinin yaşamını yitirmesine yol açan idarenin
ağır hizmet kusuru bulunduğu...” Danıştay, 10.Dairesi, E.1995/7086, K.1996/7534,
T: 14.11.1996, Erişim; www.kazanci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
123 ÇINARLI , s.232.
124 ERSÖZ, s.104.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
82
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
çek kişileri tarafından da sağlık hizmetinin verilebileceğini düzenlemiştir.
Anılan düzenleme, özel sağlık kuruluşları için hekim ve diğer sağlık personelinin seçiminde, genel kabul görmüş tıbbi metotların uygulanması konusunda, mevcut gelişmeleri izlemek için çalıştırdıkları sağlık personeline
gerekli olanakları tanımada, araç ve gereç seçiminde ve kullanılmasında,
sağlık kuruluşunun bakımı ve tedavi hizmetlerinin düzenlenmesinde, kayıtların muhafazasında, aydınlatma ve rızanın alınmasında ve tanı ile tedavide özen gösterilmesini bir zorunluluk olarak öngörmektedir125. İdarenin
gözetim ve denetiminin söz konusu olduğu ve insan yaşam ve sağlığıyla
ilgili olan sağlık kamu hizmetinin kusurlu işletilmesinden özel tedavi kuruluşunun sahibi ile birlikte idarenin de sorumlu olabileceği söylenebilir.
Danıştay 10. Dairesi126 bir kararında, idarenin, denetim ve kontrol görevini yerine getirmemesi dolayısıyla doğan zararlardan sorumlu tutulacağını
belirtmiştir. Danıştay 13. Dairesi127 ise bir kararında; “Tıbbi tetkik ve tanı
hizmetlerinin, hasta ile özel sağlık kuruluşu arasında herhangi bir maddi
ilişki oluşturulmaksızın bizzat hastane idaresince satın alınmasının ve yine
aynı hastane bünyesinde oluşturulan merkezlerde zaman ve kaynak israfına yol açılmaksızın idarenin denetim ve gözetimi altında sunulmasının
gerektiğine ....” hükmetmiştir. Ancak idarenin sorumluluğu, sağlık kamu
hizmetinin denetim ve gözetimi ile sınırlıdır. İdarenin sorumluluğu yoluna gidilebilmesi için, tıbbi tedavi sonucu ortaya çıkan zararın, özel tedavi
kuruluşunun ilgili mevzuata uygun çalışmamasından yani bir başka ifadeyle idarenin gözetim ve denetim görevini yerine getirmemiş olmasından
dolayı meydana gelmiş olması gerekmektedir. İdarenin özel hastanelerin
denetimi ile ilgili yükümlülüğünü açık bir şekilde ortaya koyan bir örnek
vermek gerekirse; Özel bir hastanede guatr ameliyatında meydana gelen
ölüm olayı nedeniyle açılan davada, mahkeme verdiği kararda; “Sağlık
Bakanlığı özel hastaneleri denetlemekle yükümlüdür. Olayda denetim ihmali vardır.” şeklindeki gerekçe ile Sağlık Bakanlığı’nı tazminat ödemeye
125 HANCI , s.113.
126 Danıştay 10. Dairesi E.1994/2613, K.1997/5311, T:22.01.2001, Erişim; www.kazan-
ci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
127 Danıştay 13. Dairesi E.2007/7931, K.2009/4977, T:06.05.2009, Erişim; www.kazan-
ci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
83
mahkum etmiştir. Olay İstanbul’daki Özel …. Hastanesi’nde 8 Ekim 2000
tarihinde yapılan bir guatr ameliyatı nedeniyle vuku bulmuştur. 32 yaşındaki …un, ameliyat sırasında drenaj borusunun kısa olması yüzünden kendi kanıyla boğularak hayatını kaybetmesi üzerine .…’un ailesi ameliyatı
gerçekleştiren doktor, hastane ve Sağlık Bakanlığı aleyhine dava açmıştır.
İstanbul 3. İdare Mahkemesi’nde görülen davada ilginç bir karar çıkmıştır.
Bu kararda “Hizmetin kötü, geç veya hiç yapılmaması durumunda idarenin kusurlu olacağı” belirtilmiştir. Ayrıca hastanenin 1981, 1991 ve 1996
yıllarında denetlendiği ve noksanlık tespit edilmediği halde, ameliyat tarihinde birçok eksiğin bulunduğuna dikkat çekilmiştir. Tüm bu bilgiler ışığında 23 Haziran 2004’te verilen kararda idare gerekli denetimleri yapmaması sebebiyle, .... lira tazminata mahkum edilmiştir128. Sonuç olarak; özel
sağlık hizmetlerinden idarenin doğrudan sorumluluğunun olmaması doğal
ise de, sağlık hizmetinin özelliği gereği idarenin özel sağlık kuruluşunun
örneğin hastanenin kurulması ve işletilmesi aşamasında gerekli gözetim,
denetim ve yaptırımı uygulama görev ve sorumluluğunu yapmaması nedeniyle zararın meydana gelmesi halinde idarenin sorumlu olacağını söylemek mümkündür. Meydana gelen zarar, idarenin gözetim ve denetimin
yükümlülüğünü mevzuatında yer aldığı ölçüde yapmamasından veya özellikle gözetim ve denetim sonucunda aykırılıkların bulunmasına rağmen
gerekli tedbirlerin alınmamasından kaynaklanmakta ise idarenin hizmet
kusurunun bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Buna göre, idarenin sorumluluğundan bahsedebilmek için idarenin, maddi veya manevi zararın
ortaya çıkabileceğini öngörmesi yeterli olacaktır129. Uygun olmayan tıbbi
cihazların kullanılması, güncel ve tıp çevrelerince kabul görmüş metodların kullanılmaması, gerekli niteliklere sahip olmayan sağlık personelinin
çalıştırılması, denetim sırasında tespit edilip kayıtlara geçirilmesine rağmen tedbir alınmaması nedeniyle meydana gelen zararlardan idare de kusurludur. İdarenin gözetim ve denetim kusurlarının idarenin organizasyon
128 Sağlık Platformu, “Saglik Dünyasını Karıstıran Tazminat”, Erişim; www.zaman.com.
tr; http://www.saglikplatformu.com/haberler/Ayrinti.asp?HaberNo=2900, Erişim
Tarihi: 16.05.2015.
129 KIZILYEL (2006), s.98-99.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
84
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
kusurları içerisinde değerlendirilmesi gerekmektedir130. Zira özel sağlık
hizmetinden dolayı idareye verilen gözetim ve denetim yetkisi bir sağlık
hizmeti değil idarenin asli diğer görevlerindendir. Bu nedenle idarenin bu
sorumluluğunun genel tazminat sorumluluğu kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir131.
Hastaların gerek ayakta gerekse yatarak tedavi gördükleri hastane
klinik süreçlerinde, hasta ve hastane güvenliği ilkesi, uyulması gerekli
olan en önemli temel kurallar arasında yer almaktadır. Bu nedenle idare, özellikle hastanın karşılaşabileceği önlenebilir ve kaçınılabilir türden
tehlikeleri ortadan kaldırmaya yönelik bir biçimde, hastane klinik sürecini (tıbbi tanı, tedavi ve bakım edimlerinin bütünlüğü yönünde) organize
etmelidir132. Hasta güvenliği, tıbbi tedavi ve bakım süreçlerinde, en basit
hatalar da dahil olmak üzere, olası tıbbi uygulama hataları sonucu, hastaların yaşam, sağlık ve vücut bütünlüğü gibi hukuksal koruma konusu
değerlerinin zarar görmemesi amacıyla her türlü önlemin alınmasıdır133.
Halkın sağlık hizmetlerini yürütmekle görevli olan idare; hastanelerde
yapılacak tedavilerin cerrahi müdahalelerin tıbbi esaslara uygun biçimde,
hizmetin gerektirdiği yeterliliğe sahip personelle ve gerekli dikkat ve özenin gösterilmesi suretiyle yapılmasını sağlamakla yükümlüdür. Hastaların
cerrahi tedavisi sürecinde, cerrahi güvenlik standartlarına aykırılık nedeniyle ortaya çıkan ve tıbbi kusurlu eylemler arasında yaygınlaşan, sonuçta ağır zararlar doğuran ameliyat ve ameliyathane kusurları, hastanelerin
tıbbi organizasyon standartlarına aykırılığı ile yakından ilgilidir134. Hastanelerde cerrahi güvenlik konusu; ameliyathanede güvenli tıbbi müdahaleler ve hasta bakım hizmetlerinin tıbbi organizasyon sorumluluğunun
gereklerine uygun olarak yerine getirilebilmesi için, mutlaka göz önünde
130 HAKERİ (2008), s.161-171.
131 KIZILYEL (2008), s.231.
132 DEMİR Mehmet (2010), “Tıbbi Organizasyon Kusuru Açısından Hastanelerin Hu-
kuksal Sorumluluğu”, Turhan Kitabevi, Ankara, s.92.
133 DEMİR , s.93.
134 GÖKCAN , s.217-219.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
85
tutulmalıdır135. Hastane idaresi, ameliyathanenin teknik, personel ve fiziksel donanımı ile ilgili eksiklikleri yanında, yürütülen bir ameliyat sürecinin bir aşamasında ameliyat ekibini oluşturan hastane personeli tarafından
gerçekleştirilen ameliyat ve ameliyathane kusurlarından da sorumludur136.
Aynı zamanda, cerrahi prosedürlerin gerçekleştirilmesinde, ameliyat ekibinde yer alan her bir hastane çalışanının seçilmesi, görev ve sorumluluklarının belirlenmesi ve denetlenmesindeki aksaklık veya yetersizliklerden
dolayı yine hastane idaresi sorumludur137. Danıştay138 da …. hastanesinde
yapılan doğumda bebeğin oksijen yetersizliğine bağlı beyin ölümü tanısıyla dünyaya gelmesi ile ilgili olarak açılan tazminat davasında, hastane acil
ameliyat koşullarının organizasyonunda eksikliği bulunan hastane idaresinin kusurlu olduğuna karar vermiştir.
İdare, sağlık kuruluşlarında yapılan tüm müdahalelerin tıp biliminin
gereklerine ve günün şartlarına uygun olması için gerekli organizasyonu
yapmakla mükelleftir. Ayrıca idare; uzmanlık alanları arasında çıkabilecek
yetki sorunlarının hastalara zarar vermesini önlemek için, sağlık personeli
arasında yatay ve dikey işbölümü çerçevesinde gerekli planlamaları ve düzenlemeleri yapmalıdır139.
İdareler, hastaların aydınlatılmaları ve rızalarının alınması ile ilgili
olarak gerekli kurallara uyulması konusunda hekimleri bilgilendirmelidir.
Sağlık hizmeti veren kurumlarda bunların yapılmaması organizasyon hatası olarak kabul edilmektedir 140.
Tıbbi dokümantasyon (belgeleme, kayıt ve arşiv) sorumluluğu, idarenin hastalara hesap verme yükümlülüğünün doğal bir sonucudur. Tıbbi
dokümantasyonun doğru bir şekilde yerine getirilmesi, başta hastaların
135 ÖZEL Çağlar, LEBLEBİCİ Doğan N. (2008), “Organizasyon Kusurundan Doğan
Zarar Açısından Özel Hastane ve Hekimlerin Sorumluluklarına Kısa Bir Bakış”, Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi, Cilt:10, Sayı:2, s.189-193.
136 HAKERİ , Tıp Hukuku, (2012), s.573.
137 DEMİR , s.289.
138 Danıştay 10. Dairesi, 19.09.2007, 6540/4237, aktaran HAKERİ , Tıp Hukuku,
(2012), s. 565.
139 DEMİR , s.89-92.
140 HAKERİ (2008), s.168.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
86
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
tedavisi ve hastane bakım hizmetlerinin birlikte sunumu sürecinde gerçekleştirilen tüm tıbbi işlem, eylem ve davranışların usulüne uygun olarak
belgelenmesi suretiyle tıbbi hizmet işlemlerinin yapılmasını güvence altına almaktadır141. Kişisel sağlık verilerinin hukuka uygun olmayan bir biçimde işlenmesi, açıklanması veya muhafaza edilmemesi gibi nedenlerle
zarara uğranılması durumunda, uğranılan zararın öncelikle sağlık hizmetini sunan idare tarafından tazmini, idarenin hukuki sorumluluğunun bir gereğidir 142. İdare, hastaya ilişkin belgeleri muhafaza etmek zorundadır. Bu
yükümlülüğün ihlali durumunda, hastanın bu sebeple iddialarını ispat zorluğuna düşmesi halinde, hastaya ispat kolaylığı sağlanabilir. Bu belgelerin, örneğin aydınlatma formunun dosyada bulunmaması, kaybolması vb.
durumlarda hastane sorumlu olacaktır. Bu takdirde, hekimin değil, hastane
idaresinin tazminat sorumluluğu vardır143. Kişisel sağlık verilerinin korunmasıyla ilgili Danıştay kararları üç başlık altında toplanabilir. Bunlar;
kişisel sağlık verilerinin muhafaza edilmemesi, kişisel sağlık verilerinin
eksik tutulması ve kişisel sağlık verilerinin açıklanması nedeniyle açılmış
tam yargı davalarıdır144. Danıştay da idareyi, kişisel sağlık verilerinin korunması için gerekli düzenlemeleri yapmaması nedeniyle kusurlu bulmuş
ve hastaların zararlarının idare tarafından tazminine karar vermiştir145 146.
141 HAKERİ Tıp Hukuku, (2012), s.452-460.
142 DEMİR, s.300.
143 HAKERİ, Tıp Hukuku, (2012), s.166.
144 AKGÜL , s.35.
145 “davacıya ait röntgenlerin hasta dosyası içerisinde yer almaması ve idare tarafından
ibraz edilememesi hizmet kusurunu oluşturduğundan yapılan tıbbi müdahalenin irdelenme imkanını ortadan kaldırdığı, tıbbi müdahalenin irdelenmemesine yol açan
grafilerin saklanmaması şeklindeki hizmet kusuru sonucu....” Danıştay 10.Dairesi,
E.2009/9151, K.2011/5976, T: 27.12.2011, Erişim; www.kazanci.com, Erişim Tarihi:
16.05.2015.
146 “...trafik kazasından sonra götürüldüğü hastanede yanlış tıbbi müdahale sonucu
felç olduğu iddiasıyla uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada, hastanede hastanın teşhise yönelik çektirilen bilgisayarlı tomografileri temin
edilemediğinden, uygulanan tedavinin mevcut rahatsızlığa uygun olup olmadığının
tespitinin yapılamadığını; davacıya ait bilgisayarlı tomografilerin yapılan idari soruşturma sırasında Sağlık Başmüfettişine verilmesine rağmen, anılan soruşturmacı
tarafından belgelerin teslim edilmediğinden bahisle davalı idare tarafından bilgisayarlı tomografilerin ibraz edilememesinin hizmet kusurunu oluşturduğu...” Danıştay
10.Dairesi, E.2008/950, K.2011/6169, T: 30.12.2011, Erişim; www.kazanci.com, Erişim Tarihi: 16.01.2015.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
87
Sağlıkla ilgili düzenlemelerde, kişisel sağlık verilerinin korunmasına ve bu verilerin hangi hallerde paylaşılabileceğine yönelik hükümlere yer verilmiştir. Bunlardan, Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 4’ncü
maddesinde; tabip ve diş tabibinin, meslek ve sanatının icrası aracılığıyla
öğrendiği sırları, kanuni zorunluluk olmadıkça açıklayamayacağı belirtilmiştir. HHY’nin 20’nci maddesinde ise; “İlgili mevzuat hükümlerine ve
hastalığın mahiyetine göre yetkili mercilerce alınacak tedbirlerin gerektirdiği haller dışında; hasta, sağlık durumu hakkında kendisine veya ailesine
veya yakınlarına bilgi verilmemesini isteyebilir” hükmüne yer verilmiştir.
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 21’nci maddesinde ise, hastanın, mahremiyetine saygı gösterilmesinin esas olduğu; her türlü tıbbi müdahalenin,
hastanın mahremiyetine saygı gösterilmek suretiyle icra edileceği belirtilmektedir147. Danıştay da kişisel sağlık verilerinin saklanması ve üçüncü kişilerle paylaşılmaması için gerekli düzenlemeleri yapmayan idareyi,
kusurlu bularak tazminat ödemeğe mahkum etmiştir148. Danıştay149 benzer
başka bir kararında da idareyi aynı nedenle kusurlu bulmuştur.
İdarenin sağlık hizmeti sunumundaki organizasyon kusurlarının en
sık görülen nedenlerinden biri tıbbi ve/veya tıbbi olmayan personel donanımına aittir. Doğası gereği her tıbbi işlem, sağlık personeli olan veya
147 AKGÜL, s.38-39.
148 “..... AIDS teşhisi henüz kesinleşmeden hastalığın basına sızdırılması olayında da-
valı idarenin hizmet
kusuru bulunduğu belirtilerek, davacının bu olay nedeniyle
işsiz kalması sonucu uğradığı maddi zararının ve duyduğu elem, üzüntü ve sarsıntı
nedeniyle uğradığı manevi zararının tazmini gerektiğine karar verilmiş....” Danıştay
10.Dairesi, E.1994/5314, K.1996/294, T: 31.1.1996, Erişim; www.kazanci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
149 “.... olayda, davacılar yakınının Devlet Hastanesinde yapılan ve pozitif çıkan HIV
testinin sonucunun, davacıların yakını da dahil olmak üzere doğrulama testi yapılmadan hiç kimseye açıklanmaması ve ilgilinin doğrulama testi için bir üst basamak
sağlık kuruluşuna sevki gerekirken, laboratuvar teknisyeni tarafından doğrulama
testi yapılmadan önceki aşamada pozitif çıkan test sonucunun açıklanmasının neden
ve etkisiyle davacılar yakını intihar etmek suretiyle yaşamını yitirdiği, dava konusu
olayın oluş şekli, hastalığın niteliği ve özelliği dikkate alındığında, davacılar yakınının idarenin ağır hizmet kusurunun neden ve etkisiyle intihar etmek suretiyle yaşamını yitirmesi sonucunda doğan zarar ile idari faaliyet arasında uygun nedensellik bağı
bulunduğu ....” Danıştay 10.Dairesi, E.2005/ 8407, K.2007/6526, T: 28.12.2005, Erişim; www.kazanci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
88
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
olmayan birçok meslek grubundan birçok insanın beraber çalışmasını gerektirir. Sağlık hizmetinin etkin ve istenilen şekilde yürütülmesi için tüm
ekibin (sağlık personeli, idari personel, teknik hizmetler, yardımcı hizmetler) uyumlu çalışması gerekir ve bu da idarenin sorumluluk alanına giren
bir yükümlülüktür150. Tıbbi hizmetler denilince, akla her ne kadar sağlık
personeli tarafından hastalara sunulan hizmetler gelse de, idarelerin hizmet sunum yer ve şekline göre sağlık hizmeti sunumunun devamlılığını
sağlamak için tıbbi olmayan personelin de yeterli sayı ve yetkinlikte olmalarını sağlaması gerekmektedir. Yürütülen sağlık hizmetinin gereklerine
uygun olmayan sayı, nitelik veya şekilde personel çalıştırılması sonucu
meydana gelen tıbbi hatalar, idarenin düzenleyici fonksiyonlarındaki hatalardan kaynaklanması nedeni ile idareye sorumluluk yüklemektedir151.
Şüphesiz idarenin kurumda sunulan sağlık hizmetinin, belirlenen kalite ve
standartları sağlaması konusunda sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklardaki herhangi bir aksaklık durumunda idarenin organizasyon kusurundan bahsedilir152. Her bir tıbbi ve/veya tıbbi olmayan personelinin özensiz
seçilmesi, hiç ya da eksik kontrol ve gözetim altında bulundurulması ile
tanımlanmamış alanlarda görevlendirilmeleri sonuçta bir organizasyonel
kusur, yetersizlik ve aksaklıklar olarak, personel donanım kusurunun varlığını ortaya koymaktadır153. Örneğin, bir görevin uzmanı olmayan bir kişiye verilmesi, alkol, uyuşturucu vb. nedenlerle görevi gereği gibi yerine
getiremeyecek bir kimseye müdahale edilmemesi organizasyon kusuru
olarak değerlendirilir154. Danıştay155; hatalı yapılan enjeksiyon sonucu oluşan zarar nedeniyle gelişen olayda, yetişmiş personel eliyle sağlık hizmetini yürütmeyen davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu sonucuna varmış,
hizmetin kötü işlemesi nedeniyle meydana gelen zararın idarece ödenmesi
gerektiği kanaatine varmıştır.
150 GÖKCAN, s.225.
151 DEMİR, s. 71-77.
152 ÇINARLI , s.229.
153 DEMİR , s.263.
154 HAKERİ Tıp Hukuku, (2012), s.567.
155 Danıştay 10. Dairesi, E.2006/4777, K.2009/7341, T: 01.07.2009, Erişim; www.ka-
zanci.com, Erişim Tarihi: 16.01.2015.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
89
İdare, sağlık çalışanlarının nöbet ve çalışma düzenlemelerini ihtiyaca uygun yani sunulan sağlık hizmetini aksatmamaya özen göstererek
düzenlemek zorundadır. Bunu yaparken de uygun ve nitelikli hemşire ve
sağlık personeli ile bu organizasyonu yapmalıdır. Hastane idaresi ayrıca
bakım hastalarının gözetim ve yan müdahalelerinin de gereği gibi yapılabilmesi için gerekli tedbirleri almakla sorumludur. Danıştay’ın156 da bu
156 “....tarihinde solunum yetmezliği şikayetiyle …. Üniversitesi Hastanesine götürüldü-
ğü, burada solunum cihazı bulunmaması sebebiyle …. Üniversitesi Hastanesine sevk
edildiği, yapılan tetkikler sonucu hastaya Guilliane-Barre Sendromu teşhisi konulması üzerine nöroloji bölümü yoğun bakım ünitesine alınarak tedavisine başlandığı,
hastanın kendi başına solunumunu gerçekleştirememesi sebebiyle solunum cihazına
bağlandığı, ancak hastanın sık sık kendisini bu cihaza bağlayan maskeyi çekip çıkarmaya çalıştığının gözlendiği; 9.3.2001 tarihinde de solunum maskesini çıkarması
sonucu, yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybettiği; olay nedeniyle müteveffa
şahsa müdahalelerde bulunan doktor (nöroloji asistanı) ve hemşire aleyhine görevi
ihmal suçundan açılan ceza davasında; mahkemece, sanık doktor ve hemşirenin meydana gelen ölüm olayında kusurlu olup olmadıklarının tespiti amacıyla Yüksek Sağlık Şurasının bilirkişiliğine başvurulduğu; Şuraca, 7-8 Eylül 2006 tarih, 11364 sayılı
karar ile, sanık doktor ve hemşirenin kusursuz olduğu, ancak …. Üniversitesi Tıp
Fakültesi Hastanesi Nöroloji yoğun bakım ünitesinin şartlarının uygun olmamasının
ve hizmetin işleyişiyle ilgili aksaklıkların ölüm olayına etken olduğu yolunda karar
verildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen
raporda; davacılar murisine uygulanan tedavinin yerinde olduğu, sağlık personeline
yüklenecek bir kusur olmadığı belirtilmekle birlikte, yoğun bakım ünitesinin şartları konusunda değerlendirme yapılmamakta; ancak, ölüm olayının yoğun bakımdaki
davacılar murisinin maskesini çıkarması sonucunda oluştuğu ifade edilmektedir. Bu
nedenle, olayla ilgili Yüksek Sağlık Şurası kararına itibar edilmesi gerekmektedir.
.… dava konusu olayda, yoğun bakım ünitesinde tedavi görmekte olan davacıların
yakınının sık sık kendisini solunum cihazına bağlayan maskeyi çıkarmaya çalıştığı
ve olay tarihinde de solunum maskesini çıkarması sonucu hayatını kaybettiği anlaşıldığından, daha önce çeşitli kereler maskeyi çıkarmaya çalıştığı hastane personelince bilinen hastaya, solunum maskesini çıkarmasını engelleyecek ek müdahalelerde bulunmamak suretiyle yeterli dikkat ve özeni göstermeyen davalı idarenin bu
tutumunun hizmet kusuru olarak kabulü zorunlu olup, İdare Mahkemesince Yüksek
Sağlık Şurası kararı esas alınmak ve davacılardan temyiz isteminde bulunan .. .’nin
istemiyle sınırlı kalmak suretiyle tazminata hükmedilmesi gerekirken, davanın reddi
yolunda verilen kararda hukuka uyarlık görülmemiştir.” Bu karardan da açıkça anlaşıldığı üzere, yoğun bakımda hastanın ölümü ile sonuçlanan olayda sağlık personelleri suçsuz bulunmuş ve bakım, gözetim ve yan müdahalelerin hiç veya gereği gibi
yapılmaması yani bunun için gerekli organizasyonu oluşturmadığı (yeterli sayıda
nöbetçi hemşire gibi) için kusurlu bulunarak....” Danıştay 10. Dairesi, E.2005/3719,
K.2007/4316, T: 24.09.2007, Erişim; www.kazanci.com, Erişim Tarihi: 16.01.2015.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
90
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
yönde verdiği karar, idarelerin sağlık hizmeti sunumlarında personel ile
ilgili organizasyon kusuruna işaret etmesi bakımından dikkate değerdir.
Gece acil hizmeti yapan hekim, kural olarak kendisine bu görevi veren
sorumlunun, kendisinin yeteneklerini aşacak muhtemel bir komplikasyon
durumunda gerekli tedbirleri (örneğin, daha tecrübeli bir hekimin hazır
bulundurulması gibi) aldığına güvenmelidir157. Böylece idare, gerek tıbbi,
gerekse tıbbi olmayan personeli seçerken özenli hareket etmek ve bunları
yeni gelişmelere uygun hale getirmek zorundadır. Bu amaçla hizmet içi
kurslar düzenlemeli, personelin bilgilerini yenilemeleri için ilgili mesleki
kongrelere katılımı sağlanmalıdır. Bunları temin etmek için gerekli denetimleri yapmalıdır158.
Sağlık hizmetinin etkin olarak sunulmasının yanında devamlılığının
da sağlanması için gerekli organizsyonların yapılması hastane idaresinin
sorumluluğundadır. İdarenin sağlık hizmetinin devamlılığını sağlamada
yetersiz olduğunu belirten mahkeme kararları mevcuttur. Bu kararlardan
birisine göre Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde dahiliye uzmanı kadrosu bulunmasına karşın, emeklilik nedeniyle
boşalan bu kadroya idarenin sürekliliği gereken bu hizmetten yararlanan
hastaların mağduriyetine sebep olunmayacak şekilde başka bir dahiliye
uzmanının derhal görevlendirilmemiş ve yoğun bakım ünitesinin oluşturulmamış olması da idarenin sağlık hizmetinin doğru ve tam bir şekilde
yürümesi için gerekli olan organizasyon görevini ifa etmediği için hizmet
kusuruna neden olmuştur159. Görüldüğü üzere yargının vermiş olduğu bu
kararda da, hastane idaresinin yeterli sayıda hekim bulundurmaması nedeniyle, idarenin organizasyon kusuruna atıfta bulunulmuştur. Sonuç olarak
kamu idareleri, yapmakla yükümlü bulundukları kamu hizmetlerini gereği
gibi yerine getirmekle beraber bu hizmetleri sürekli olarak kontrol etmekten ve hizmetin yürütülmesi sırasında gerekli önlemleri almaktan da sorumludur. Hastane idaresinin bu sorumluluğunu yerine getirmemek suretiyle hizmetin kötü veya geç işlemesi, gereği gibi işlememesi ve bu yönden
157 HAKERİ, Tıp Hukuku, (2012), s.565.
158 HAKERİ, Tıp Hukuku, (2012), s.567.
159 AKYILDIZ Sunay, ÖZKAN Hasan (2012), Hasta-Hekim Hakları ve Davaları,
Seçkin Yayınları, Ankara, s.443-446.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
91
bir zarara sebebiyet verilmiş olması hali, idareye meydana gelen zararların
tazmin sorumluluğunu yüklemektedir.
Tıbbi organizasyon kusurları ile ilgili önemli ve tipik bir olgu grubunu oluşturduğu bilinen teknik donanım kusurları, özellikle beşeri tıbbi
ürünlerin (en başta kan ve kan ürünleri olmak üzere) kullanımı ve/veya
yönetimlerine yönelik objektif dikkat ve özen sorumluluğunun ihlali çok
ağır sonuçlar yaratabilmektedir. Bu konu ile ilgili olarak en sık karşılaşılan
durumlar; hekimler ve diğer tıp personelinin tanı ve/veya tedaviye yönelik
tıbbi araç ve gereçleri (örneğin, kan pıhtılaştırıcı koter ve diatermi cihazı,
anestezi cihazları gibi) uygun kullanmaması ve son zamanlarda vücuda
yerleştirilebilir yapay ürünlerin güvenli uygulanması ile ilgili teknik bakım ve özen sorumluluğun ihlalleri sayılabilir160. Hastane idaresi, hastalarına uygulanan tüm ilaçların, tıbbi malzemelerin ve diğer tıbbi araçların
güvenilir olduğundan emin olmalıdır. Örneğin; hastane idaresi, hastaya
verilmesi için bulundurulan kanların güvenilir olmasını sağlamalıdır. İdarenin hastalara kullanılacak kanların sağlıklı olması için doğru organizasyonu oluşturması çok önemlidir161. İdare, sağlık hizmetleri sunumunda
tıbbi hizmetlerin standartlara uygun ve günün şartlarına uygun olarak yürütülmesi için gerekli organizasyonları yapmakla sorumludur. Hastanelerde belirli bir standardın sağlanması gerekmektedir. Böylece idare çağın
gereklerine uygun tıbbi araç ve donanımı sağlayarak tüm vatandaşlarının
optimum seviyede sağlık hizmeti almalarının önünü açacaktır. Gerçekten
de iyi bir tedavi için organizasyonun da iyi olması gerekir162. Tıbbi tanı ve
tedaviyi sağlamaya yönelik tıbbi araç ve gereçlerin bulundurulması, hasta
tedavisinde hızlı ve doğru sonuç alınması yönünden önem taşımaktadır.
Zira tıbbi araç ve gereç konusunda yetersiz sağlık kurum ve kuruluşundan
nitelikli sağlık hizmeti vermeleri beklenemez163. Günümüzde, sağlık hizmetlerinde, tıbbi teknik araç ve gereçlerin kullanımında sürekli bir artış
gözlenmekte ve tıbbi medikal teknolojisi de, bu yönde hızlı bir gelişim ser160 DEMİR, s.268.
161 HAKERİ, Tıp Hukuku, (2012), s.168.
162 HAKERİ, Tıp Hukuku, (2012), s.565.
163 AKYILDIZ ve ÖZKAN, s.110.
DEMİR , s.267.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
92
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
gilemektedir. Günümüzde modern tıp teknolojisindeki gelişmelere koşut
olarak, ileri düzeyde sunulan hastane hizmetlerinde oldukça yeni teknik
aygıt ve donanımlar her geçen gün taşıdıkları risklerle birlikte artan ölçüde
kullanılmaktadır. Tamamen kontrol edilebilir olduğu ölçüde bu tıbbi teknik
ürünlerin örneğini cerrahi tedavide sıkça kullanılan elektro koter cihazlarının yetkisiz tıp dışı personel tarafından kullanılması veya bunların bakımı ve kontrolü süreçlerinde, yol gösterici kılavuzlardaki standart kurallar
dışında işletilmesi, sonuçta hastanenin tıbbi teknik organizasyon kusurunu
teşkil etmektedir164. İdare, bu sorumluluğu ile ilgili gerekli organizasyonu
yapmadığı takdirde, bireylerin sağlık hizmeti alırken organizasyon eksikliğine bağlı olarak uğrayabilecekleri zararlarda kusurlu olacaktır. Danıştayın165 da bu yönde almış olduğu birçok karar mevcuttur. Danıştay166 bir
164 DEMİR, s.267.
165 “....Safra kesesi ameliyatında kullanılan elektro koter cihazının arızalı olması nede-
niyle uğranılan zarar için açılan davada; mahkeme, davacının safra kesesi ameliyatı
sırasında kullanılan bir aletin arızalı olması sebebiyle meydana gelen olayda, cerrahın kusurundan söz edilmese bile hastaya elektrik veren cihazın arızasından dolayı
davacının ayağında yanık oluşmasının idari hizmetin iyi oluşmamasından kaynaklanan bir hizmet kusuru oluşturduğu......” Danıştay 10. Dairesi, 22.07.2009 tarihli ve
E.2008, K.2009/7861 sayılı kararı, aktaran; IRIZ ÇATAK Betül (2011), s.34.
166 “.... Eğitim ve Araştırma Hastanesi ameliyathanesinde, hasta takibine yarayan ve
komplikasyonlara karşı erken uyarı sağlayan gerekli teknik ve elektronik donanımı
kurmadıkları için …’ın ameliyatında entübasyon tüpünün soluk borusundan çıktığının erken tespit edilememesi nedeniyle adı geçenin sakat kalmasına sebebiyet verme
eyleminde soruşturma izni verilmemesine ilişkin Sağlık Bakanının kararının iptali istenmiştir. Hastanede gerekli teknik ve elektrik donanımı kurmayan başhekim ve
başhekim yardımcısı sorumludur. Bu nedenlerle …. ve …. ‘a isnat edilen eylemin
haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunduğu anlaşıldığından,
itirazın kabulüyle, yetkili merci kararının …. ve …. için soruşturma izni verilmemesine ilişkin kısmının kaldırılması gerekir.” demiştir ve idarenin organizasyon kusurunu şu şekilde açıklamıştır. “10.9.1982 tarihli Yataklı Tedavi Kurumları İşletme
Yönetmeliğinin 110. maddesinde, eğitim ve araştırma hastanelerinin SB’nca atanacak baştabipler tarafından yönetileceği, baştabiplerin kurumun tıbbi, idari ve eğitim
hizmetlerinin en iyi şekilde yürütülmesini sağlayacağı, bu hizmetlerin yapılmasını
izleyeceği, denetleyeceği, kurumda bulunan bütün fenni alet ve cihazlarla ecza ve
laboratuvar malzemesinin, eşya, mefruşat ve demirbaşların icabına göre saklanmalarını, kullanılmalarını, bozulanların mevzuata uygun olarak onarımlarını sağlayacağı, 111. maddesinde de Baştabip yardımcısının her hususta baştabibe yardım
edeceği düzenlenmiştir. Dosyanın incelenmesinden, 2003 doğumlu …’ın nefes alma
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
93
zorluğu şikayetiyle …. Eğitim ve Araştırma Hastanesine getirildiği, burada geniz eti
teşhisiyle 28.7.2006 tarihinde ameliyat edildiği, ancak ameliyat esnasında hastaya
oksijen sağlayan entübasyon tüpünün yerinden çıktığı, bu durumun geç farkedilmesi
nedeniyle hastanın uzun süre oksijensiz kaldığı ve neticede nefes alma dışındaki tüm
yaşamsal fonksiyonlarını yitirdiği, 19.3.2008 tarih ve 1809 sayılı Adli Tıp Kurumu
raporunda, özellikle bu tür ameliyatlarda, tüpün solunum borusundan çıkıp yemek
borusuna girebileceğinin bilindiği, bunun bir komplikasyon olduğu, erken ve zamanında tespitinin önem taşıdığı, tespitin iyi yapılması için monitorizasyonun olması
gerektiği, bu olguda ise monitorizasyonun eksik olması nedeniyle tüpün yerinden çıktığının erken farkedilemediği, gerekli müdahalenin geciktiği, bunun sonucu ortaya
çıkan arızanın kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu ve iyileşme olanağı bulunmayan bir hastalığa dönüştüğünün tespit edildiği; 28.5.2010 tarih ve 5145
sayılı Adli Tıp Kurumu raporunda da, yasal bir zorunluluk olmamakla birlikte pulse
oksimetre ve kapnograf cihazlarının standart bir anestezi donanımı için gerekli olduğu, olayda anestezi uzmanının hastaya anestezi uygulanan saatler arasında iki ayrı
hastaya daha anestezi verdiği, anestezi uygulaması doğru olmakla birlikte anestezi
uzmanının birden çok ameliyathaneden sorumlu olması göz önüne alındığında, bu
tip ameliyatlarda tüpün hava yolundan çıkma ihtimaline karşı erken uyarı sağlayan
donanımın (pulse oksimetre, kapnograf) ameliyathanede bulunması gerektiği, olayda
ise söz konusu cihazın kullanılmadığı ve hasta takibinde monitorizasyon eksikliğinin
bulunduğu, bu durumun da hastada gelişen komplikasyonun zamanında tanınmamasına neden olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır. Pulse oksimetrenin, hastanın parmağına takılarak solunum durumunu tespit etmeye yarayan bir cihaz olduğu, anestezi
uzmanına pratiklik, takip kolaylığı ve güven sağladığı, bu cihazın ameliyat esnasında
olması baş ve boyun pozisyon değişikliklerinde entibasyon tüpünün yerinden çıkması
halinde oksijen saturasyonunun düşmesini anında gösterek hastanın solunum durumu hakkında bilgi verdiği, ameliyat tarihinde hastanede 4 adet pulse oksimetre cihazının bulunduğu, bir tanesinin de anestezi servisine tahsis edildiği, ancak söz konusu
cihazların hasta ile bağlantısını sağlayan probu olmadığı için devre dışı olduğu, atıl
olarak bekletildiği ve hiçbir ameliyatta kullanılmadığı, ayrıca olay tarihinden önce
anestezi birimince 3.4.2006 tarihinde 3 adet pulse oksimetre cihazının satın alınması için Hastane idaresine talepte bulunulduğu, Satın Alma Komisyonu Başkanı …
…. tarafından 2006 yılı içerisinde söz konusu cihazların alımının bütçe imkanları
doğrultusunda gerçekleştirilemeyeceğinin bildirildiği, .…’ın ameliyatından sonra
ameliyathaneye yeni pulse oksimetre cihazlarının alındığı, ancak söz konusu ameliyatta, pulse oksimetre cihazının ve bu cihazın monitöre girişini sağlayan probunun
olmamasından dolayı hastanın solunumunun anestezi ekibince gözle kontrol edildiği,
bu nedenle oksijen seviyesinin anlık olarak takip edilemediği, tüpün soluk borusundan çıkıp yemek borusuna girdiğinin erken tespit edilemediği, gerekli müdahalenin
geciktiği, oksijensizliğe bağlı olarak hastanın sakat kaldığı, hastanın bu duruma
gelmesinde hastane ameliyatanesinde hasta takibine yarayan ve komplikasyonlara
karşı erken uyarı sağlayan gerekli teknik ve elektronik donanımı kurmayan hastane
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
94
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
kararında da hastanede gerekli tıbbi ve elektronik donanımı kurmayan ve
bunun sonucu olarak da hastanın zarar görmesine neden olan idarecilerin
yargılanmaları için gerekli izni vermiş ve bu kararını da idarenin organizasyon kusuru ile ilişkilendirmiştir.
Sağlık kuruluşlarının temiz ve sağlıklı kalması da idarenin organizasyon görevlerindendir. İdare, dezenfeksiyon maddelerini kullanıma hazır tutmak durumundadır. Uygulamada genellikle yapıldığı gibi, temizlik
görevinin bir firmaya devredilmesiyle hastane yönetiminin sorumluluktan
kurtulması söz konusu olmayacak, yönetimin açık talimatlar ve kontrollerle hastane personelinin veya vatandaşların tehlikeye sokulmaksızın temiz tutulması konusunda çaba göstermesi gerekecektir. Çocukların ve akıl
hastalarının hastanede güvenlik içinde olmalarını sağlayacak tedbirleri almak da hastane idaresinin yükümlülüğü altındadır. Tüm hastaneler yeterli
ölçüde gözetim ve kontrol tedbirleri almak zorundadır. Örneğin hastanın
yatağından düşme riski varsa, idarenin bunun için gerekli tedbirleri alması
zorunludur167.
4. Zararlı Sonuç ile İdari Faaliyet Arasında İlliyet Bağı
İlliyet bağı, hukuki sorumluluğun unsurları içinde en önemlilerinden birisidir. İlliyet bağı sorumluluğun temel şartı, sorumluluğun temel
ilkesidir. İlliyet bağı şartı olmadan, bir hukuk süjesinin sorumluluğundan
idaresinin sorumlu olduğu, bu nedenlerle …. ve ….’ a isnat edilen eylemin haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunduğu anlaşıldığından, itirazın
kabulüyle, yetkili merci kararının … ve …. için soruşturma izni verilmemesine ilişkin
kısmının kaldırılmasına, hastanenin tıbbi ve teknolojik ihtiyaçlarının ilgili birimlerin
talepleri doğrultusunda döner sermaye kaynaklarından karşılandığı, bu hususta da
Hastane yönetiminin sorumlu olduğu, Hastane ameliyathanesinde ihtiyaç duyulan
söz konusu teknik ve elektronik donanımın karşılanması yönünde Tedavi Hizmetleri
Genel Müdürlüğüne yapılmış herhangi bir talep de bulunmadığı, bu nedenlerle, ….
ve …. ‘a isnat edilen eylemin, haklarında soruşturma yapılmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığı anlaşıldığından, yetkili merci kararının …. ve …. için soruşturma
izni verilmemesine ilişkin kısmına yapılan itirazın reddine,....” Danıştay 1. Dairesi, E.2011/74, K.2011/300, T: 17.02.2011, Erişim; www.kazanci.com, Erişim Tarihi:
16.05.2015.
167 HAKERİ Hakan (2007), s.168.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
95
bahsedilemez. İlliyet bağı, temel ve niteliği ne olursa olsun, hukuktaki her
türlü sorumluluğun en önde gelen unsurudur168. İlliyet bağından kastedilen
şey, bir zarar ile bu zararın sebebi olan olay arasındaki “neden-sonuç ilişkisidir169. Sunulan sağlık hizmeti yani tıbbi işlem ile meydana gelen zarar
arasında bir illiyet bağı bulunmalıdır. Genel hayat deneyimlerine ve olayların alışılmışlığına göre, zarar belli bir idari davranışla, burada sunulan
sağlık hizmeti ile bağlantılı ise, illiyet bağı vardır denebilir. İlliyet bağının
var sayılabilmesi için, olağan hayat tecrübelerine, hayatın normal akışına
göre, zarar ile zarara neden olan eylem arasında, neden-sonuç ilişkisi bulunmalıdır. Bunun tespitinin hakimler tarafından yapılması çoğu zaman
mümkün olmamakta, bu yüzden de genelde bilirkişilere başvurulmaktadır170. Danıştay da birçok kez nedensellik bağının ortaya çıkarılmasında
bilirkişilerden teknik bilgi almanın önemine vurgu yapmaktadır171.
5. Sağlık Hizmetlerinde İdarenin Sorumluluğunu Ortadan
Kaldıran veya Azaltan Sebepler
Bazı hallerde, idari davranış ile zarar arasına giren idarenin davranışı dışındaki olaylar nedeniyle, illiyet bağı ilişkisi zayıflar ya da tamamen
ortadan kalkar. Bu durum, idarenin sorumluluğunun azalmasına ya da ortadan kalkmasına neden olur. İdarenin sorumluluğunun azalmasına ya da
ortadan kalkmasına sebebiyet veren durumlar, zararın yokluğu, mücbir sebep, beklenmeyen hal, zarar görenin davranışı ve üçüncü kişinin davranışı
şeklinde sıralayabiliriz172.
168 ÇAĞLAYAN Ramazan (2007), İdarenin Kusursuz Sorumluluğu, Asil Yayınları,
Ankara, s.175.
169 GÜNDAY Metin (2011), İdare Hukuku, İmaj yayıncılık, Ankara, s.335.
170 Danıştay 10. Dairesi, E.2007/2965, K. 2008/4831, T: 25.06.2008, Erişim; www.ka-
zanci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
171 “davacıların çocuğunda saptanan sağ köprücük kemiği kırığı ile sağ brachial plek-
sus yaralanmasında doğumu gerçekleştiren sağlık personelinin ağır hizmet kusuru
bulunup bulunmadığının tespitine yönelik olarak bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekirken, sağlık hizmetini yürüten davalı idare personelinin hizmet kusuru bulunduğu
gerekçesine dayalı olarak tazminata hükmedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir.”
Danıştay 10. Dairesi, E.2001/1698, K.2003/692, T: 25.02.2002, Erişim; www.kazanci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
172 IRIZ ÇATAK , s.70.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
96
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Mücbir sebep
Zorlayıcı neden olarak da adlandırılmaktadır. İdarenin iradesi dışında oluşan, öngörülmesi ve en büyük bir dikkat ve özenle dahi önlenmesi
mümkün olmayan ve bir kamu hizmetinin yürütülmesini zorlaştıran olaylardır173. Bir başka anlatımla; “önceden takdir ve tahmini kabil olmayan,
kökeni tabii, sosyal ve hukuki olması itibariyle failin dışında kalan ve bu
kişi tarafından önlenme olanağı bulunmayan olaylar ” mücbir sebeptir174.
Zorlayıcı sebep kişilerin iradesi dışında gelişen olaylardır175. Zorlayıcı sebebin bulunması halinde, idari bir davranış ile zarar arasında nedensellik
bağı kurulamayacağından, idarenin ne kusurlu ne de kusursuz sorumluluğu yoluna gidilebilmesi mümkün değildir176. Mücbir sebepler, bir doğa
olayı veya diğer bir insan davranışı da olabilir177. Yüksek mahkeme, yıldırım178, toprak kayması179, kamuya ait sağlık kurum veya kuruluşuna düşen
yıldırım sebebiyle burada bulunan bir hastanın ölmesi gibi180 olayların
doğal afetlerden kaynaklanması sebebiyle, açılan tazminat davalarını kabul etmemiştir. İdare aslında öngörebileceği; elindeki geniş bilgi, belge
ve olanaklarla öngörmesi gereken bir olayı öngörmemişse, esasen kusurlu
olacaktır. Ancak şu noktanın gözden uzak tutulmaması gerekir: öngörme
veya öngörebilme eğer idare için zararı önleme ya da hiç değilse zarardan tamamen veya kısmen kaçınabilme olanağını yaratıyorsa bir kusurun
varlığına yol açar. Dolayısıyla, mücbir sebep nispi bir kavramdır. Bir olay
meydana geldiği yerin, koşulların ve zamanın özelliklerine göre mücbir
173 GÜNDAY, s.336.
174 YAYLA Yıldızhan: “İdarenin Sorumluluğu ve Mücbir Sebep”, Sorumluluk Huku-
kunda Yeni Gelişmeler III. Sempozyumu, İstanbul, 1980, s. 46.
175 GÖZÜBÜYÜK A.Şeref, TAN Turgut (2003), İdare Hukuku, C:2, İdari Yargılama
Hukuku, Güncelleştirilmiş Bası, Turhan Kitabevi Yayınları. Ankara, s.858.
176 GÜNDAY , s.336.
177 GÜLŞEN, Recep (2007), Ceza Hukukunda Sorumluluğu Kaldıran Nedenlerden
Kaza, Mücbir Sebep, Cebir, Tehdit, Seçkin Yayınları, Ankara, s.1.
178 Danıştay 12. Dairesi, E.1972/3139, K.1973/1868, T: 14.06.1973, aktaran; GÖKCAN
Tahsin Hasan (2013), s.1043.
179 Danıştay10. Dairesi, E.1996/4488, K.1998/2665, T: 17.06.1998, Erişim; www.kazan-
ci.com, Erişim Tarihi: 16.05.2015.
180 IRIZ, ÇATAK , s.71.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
97
sebep niteliğini alabilir veya almayabilir. Örneğin, çığ düşmesine müsait
bir yerde inşa edilen sağlık ocağının üzerine çığ düşmesi sonucunda bir
hastanın ölmesi gibi. Burada, çığ düşmesi her zaman rastlanılan bir şey olduğundan, bu durumu mücbir sebep olarak kabul etmek mümkün değildir
ve dolayısıyla, çığ düşmesi öngörülebilecek bir yerde sağlık kuruluşunu
inşa eden idare kusurludur181.
Beklenmeyen Hal
Beklenmeyen durumlar, idarenin iradesi dışında oluşan ve öngörülmesine rağmen önlenmesi mümkün olmayan olaylardır182 ve idari
faaliyetler içinde bulunan olaylardır183. Beklenmeyen durumlar idarenin
kusurunu ortadan kaldırır. Kusura dayalı sorumluluğun söz konusu olduğu bir eylem içerisinde umulmayan hal var ise, idarenin kusura dayanan
sorumluluğu söz konusu olması mümkün değildir. Bir hastanede elektrik
kontağından yangın çıkmış ve hastaların bir kısmı da bundan zarar görmüş
ise, beklenmeyen hal söz konusu olduğundan idarenin kusurlu sorumluluğundan bahsetmek olası değildir184. Ancak gerçekleşen eylem sebebiyle
idarenin kusursuz sorumluluğuna gidilebiliyor ise, umulmayan hal kusursuz sorumluluğu etkilemeyecek ve idare zararı tazmin ile sorumlu olacaktır. Beklenmeyen durumu açıklayan başka bir örnek de, kişinin kusuru
olmadan meydana gelen teknik arızalardır. Örneğin, ambulansın lastiğinin
bilinmeyen bir sebepten patlaması sonucu meydana gelen kazada hastanın
ölmesi sebebiyle idare sorumlu değildir. Ancak söz konusu olayın gerçekleşebileceği tahmin edilebiliyorsa, örneğin ambulansın lastiği eskimiş ve
patlayabileceği öngörülebiliyor ise burada beklenmeyen halden bahsetmemiz mümkün değildir185.
Sağlık Hizmetinden Faydalanın Davranışı;
Zarar, zarar görenin kendi kusuru ile meydana gelmiş ise, idarenin
hem kusura dayanan sorumluluğu hem de kusursuz sorumluluğu ortadan
181 IRIZ, ÇATAK , s.71.
182 GÜNDAY, s.336.
183 KIZILYEL (2008), s.236.
184 GÜNDAY, s.336.
185 IRIZ, ÇATAK , s.72.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
98
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
kalkar186. Sağlık hizmetinden faydalananın hiçbir kusuru bulunmasa bile,
zararın gerçekleşmesine katkısı varsa, idarenin sorumluluğunun ortadan
kalkmasına ya da azalmasına neden olur. Bu şekilde zararın meydana gelmesine zarar görenin fiili sebep olmuşsa idare bakımından illiyet bağı kesilmiş demektir ve bu durumda sorumluluk da söz konusu olmaz187. Danıştay188 da sağlık hizmetinden faydalanan kişinin kusuru nedeniyle meydana
gelen zararda idareye herhangi bir kusur atfetmemiştir.
Üçüncü Kişinin Davranışı
Zarar, idare ile hiç bir hukuki ilişkisi olmayan yani üçüncü bir kişinin kusuru ile meydana gelmişse, idarenin herhangi bir sorumluluğundan
söz etmek mümkün değildir189. İdarenin hizmet kusuru nedeniyle sorumluluğu hallerinde, üçüncü kişinin davranışı, zararın oluşumuna katkıda bulunduğu ölçüde idareyi sorumluluktan kurtarır. Zarar gören kişi böyle bir
durumda idareden ancak zararın idareden kaynaklanan bölümü için talepte
bulunabilmektedir. Örneğin, hastanede yatmakta olan bir hastaya bağlı serumun üzerine hasta yakınının oturması suretiyle hastanın damar tıkanıklığı sonucu zarar görmesinde böyle bir durum söz konusudur190.
Bunların dışında personelin görevi ile bağlantılı olmayan kişisel suç
niteliğinde olan kusurlarına bağlı olarak meydana gelen zararlarda, idarenin sorumluluğu ortadan kalkmaktadır.
186 GÜNDAY, s.336.
187 ÇAĞLAYAN, s.196.
188 “davacının askerlik hizmetini yapan oğlunun fıtığının çıkması sebebiyle acilen am-
bulansla askeri hastaneye nakledilmesi üzerine hastanede gerekli müdahalenin yapıldığı, teşhis konduğu ve geceyi kontrol altında geçirdiği, kendisine su içmemesi
bildirilmesine ve yapılan ikaz ve uyarılara rağmen gizli surette üç sürahiye yakın su
içmesi ve kendi kusurlu hareketi yüzünden kurtarılamayarak vefat etmesi nedeniyle
idareye atfı mümkün ve idarenin tazminat ödemesini gerekli kılan bir hizmet kusuru ve diğer hukuki bir neden bulunmadığı anlaşıldığından....” Danıştay12. Dairesi,
22.12.1969 tarihli, E.1968/626, K.1969/2312 sayılı kararı, aktaran; IRIZ ÇATAK ,
s.73.
189 ESİN Yüksel (1976), Danıştay’da Açılacak Tazminat Davaları, İkinci Kitap: Esas,
İdarenin Hukuki Sorumluluğu, Güven Matbaası, Ankara, s.233.
190 ERSÖZ, s.107.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
99
SONUÇ
Sağlıklı yaşama hakkı herkes için vazgeçilmez nitelikte temel insan hakkıdır. Sağlık ve tıp hizmetleri, insan hayatının devamı açısından
en önemli faaliyet­lerdendir. Anayasamızın 65. maddesi devletin en önemli yükümlülüklerinden birisi olan sağlık kamu hiz­metlerini tanımlamıştır.
Bu açıdan söz konusu sağlık kamu hizmetini yerine getirecek olan sağlık
personelinin seçiminin iyi yapılması, meslek içi eğitimle­rine büyük önem
verilmesi, hastalar için gerekli olan teşhis ve tedavi yüküm­lülüklerinin
modern bir ülkenin çağdaş standartlarına göre, yeni ve modern araç-gereçlerle ifa edilmesi çok büyük önem arz etmektedir191.
Anayasamızın 56. maddesi ile; Devlete, vatandaşlarına sağlık hizmeti sağlama görevi verilmiştir. Bu maddeye göre devlet bahsedilen görevini kamu ve özel sağlık kurumlarından yararlanarak ve bu kurumları denetleyerek yerine getirmekle yükümlüdür. Sağlık hizmetlerinin toplumun
genel ve ortak bir gereksinimi olduğu ve bu hizmetlerin Devlet veya diğer
kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altındaki özel kesimler tarafından sunulan sürekli ve düzenli bir hizmet olduğu
göz önüne alındığında, bu sağlık hizmetinin temel bir kamu hizmeti olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Anayasamızın 125. maddesi, idarenin eylem ve
işlemlerinden kaynaklanan zararların tazmini gerektiğini hükme bağlamıştır. Bu madde uyarınca, idare kamu hizmeti sunarken kişilere verdiği zararları tazmin etmek durumundadır. Bir kamu hizmeti olarak sunulan sağlık
hizmetinden kaynaklanan zararlar da anılan madde hükmü uyarınca idare
tarafından tazmin edilmektedir. İdarenin sağlık hizmet sunumundaki organizasyon kusurları nedeniyle tazmin sorumluluğu, idari yargı sürecinde
açılan tam yargı davalarının yargılama yöntemine tabi olup; bu idari tazminat davaları, birinci basamakta Türkiye Halk Sağlığı Kurumu’na, ikinci
ve üçüncü basamakta Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumuna veya doğrudan Sağlık Bakanlığı’na yönlendirilmektedir. Bu nitelikteki idari hizmet
191 ERSÖZ, s.927-934.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
100
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
kusurundan kaynaklanan zararların tazmin edilmesine yönelik açılan tam
yargı davalarının görülme ve çözüm yeri ise, 2577 sayılı İdari Yargılama
Usul Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari yargı merciidir.
Günlük uygulamada, idarelerin organizasyondan kaynaklanan sorumlulukların, çoğunlukla sağlık personelinin özellikle de hekimlerin sorumluluğu olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple, bir çok vakada idarenin
sağlık hizmeti sunumundaki organizasyon kusuru ortaya çıkmamakta ve
tartışılmamaktadır. Ülkemizdeki pozitif hukuk sisteminde, sağlık personelinin tıbbi sorumluluğuna ilişkin özel bir malpraktis yasası bulunmadığı
gibi, sağlık hizmetlerinin sunumundan kaynaklanan idarenin sorumluluğuna özgü ayrı ve özel bir yasal düzenleme de bulunmamaktadır. Bu yüzden sağlık hizmetlerinden kaynaklanan zararlarda İdari Yargılama Usulü
uygulanmakta ve idarenin sorumluluğu belirlenirken yargısal içtihatlar
önemli hale gelmektedir. Bu da idarenin organizasyon kusurlarını belirlemede birtakım güçlüklere ve farklı yorumların doğmasına yol açmaktadır.
Günümüzde en temel insan haklarından olan sağlıklı yaşam hakkının devamlılığının sağlanması ihtiyacı büyük önem arz etmektedir. Bu
nedenle de bu devamlılığı sürdürebilmek için her geçen gün daha fazla
gayret gösterilmektedir. Sağlık hizmetlerinin sunumunda uygulanan yeni
yöntemler, teknoloji ve bilimdeki gelişmeler ekonomideki gelişmelere paralel olarak arz talep dengesi çerçevesinde artmış ve çeşitlenmiştir. Karmaşık örgütsel yapı içerisinde yaşamsal öneme sahip sağlık hizmetlerinin
yerine getirilmesi esnasında bir takım kaçınılmaz risklerin de meydana
gelmesi kaçınılmaz olmaktadır. Hastaların özellikle, gittikçe daha çok ticarileşen sağlık sektöründeki organizasyon kusurlarının mağduru olmalarının önüne geçilmesi gerekmektedir. Önlerine gelen davalarda bu sorunlarla karşılaşan mahkemeler tarafından tanımlanan “organizasyon kusuru”
kavramı günümüzde yavaş yavaş belli ilkeler çerçevesinde ele alınmaya
başlamıştır. Bu konuda yasa koyucuya düşen görev, yasal metinlerde idarenin sorumluluğu kapsamında organizasyon kusurunu tanımlaması, yargıya düşen görev ise organizasyon kusuru ile ilgili içtihatlarını bu yönde
geliştirmesi ve organizasyon kusurunun varlığını tespit ettiği davalarda bu
kavrama özellikle yer vermesidir.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
101
Sonuç olarak; özel ve kamu sağlık kuruluşları bakımından tam bir
eşdeğerlik ve düzey sağlanamasa da olabildiğince yakın ölçülerde, sağlık
hizmet kalite güvenliği sağlanması amaçlanmalıdır. Zira bu temel hedefe
yönelik bir ulusal sağlık hizmet politikası dönüşümü sayesinde, herkesin
sahip olduğu temel bir insan hakkı olan sağlıklı olmanın kurumsal güvencesi sağlanmış olacaktır. Uluslararası modern sağlık hizmeti organizasyonuna özgü akreditasyon ve sertifikasyon süreçlerine dayanan ileri standartta, norm ve ilkeleri eşit, etkin ve güvenilir sağlık hizmetinin sunumu her
geçen gün daha fazla hayata geçirilmiş olacaktır.
KAYNAKLAR
AKGÜL Aydın (2013), “Danıştay Kararları Işığında Kişisel Sağlık Verilerinin
Korunması”, Danıştay Dergisi, Yıl: 2013 Sayı: 133.
AKYILDIZ Sunay, ÖZKAN Hasan (2012), Hasta-Hekim Hakları ve Davaları,
Seçkin Yayınları, Ankara.
AYAN Mehmet (1991), Tıbbi Müdahalelerden Doğan Hukuki Sorumluluk,
Kazancı Yayınları, Ankara.
BAŞPINAR Veysel (2007), “Hekimin Özen Borcu” Sağlık Hukuku Sempozyumu, 15-16 Mayıs 2006, Yetkin Yayınları, Erzincan.
ÇAĞLAYAN Ramazan (2007), İdarenin Kusursuz Sorumluluğu, Asil Yayınları, Ankara.
ÇAKMUT Yenerer Özlem (2003), Tıbbi Müdahaleye Rızanın Ceza Hukuku
Açısından İncelenmesi, Legal Yayınları, İstanbul .
ÇİLİNGİROĞLU Cüneyt (1993), Tıbbi Müdahaleye Rıza, Filiz Kitabevi, İstanbul.
ÇINARLI Serkan (2013), İdarenin Sağlık Hizmetinin Sunumundan Kaynaklanan Hukuki Sorumluluğu, Orion Kitabevi, Ankara.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
102
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
DEMİR Mehmet (2010), Tıbbi Organizasyon Kusuru Açısından Hastanelerin
Hukuksal Sorumluluğu, Turhan Kitabevi, Ankara.
DEMİRBAŞ Timur (2005), Ceza Hukuku Genel Hükümleri, Seçkin Yayıncılık, Ankara.
ER Ünal (2008), Sağlık Hukuku, Savaş Yayınevi, Ankara.
ERDEMİR Demirhan Ayşegül (1996), Tıp Tarihi ve Deontoloji Dersleri, Uludağ Üniversitesi Basımevi, Bursa.
ERER, Sezer (2010), “Sağlık Hizmetlerinde Sorumluluğun Paylaşılması”, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 36(1), 2010.
ERMAN Barış (2003), Ceza Hukukunda Tıbbi Müdahalelerin Hukuka Uygunluğu, Seçkin Yayınları, Ankara.
ERSOY Yüksel (2004), “Tıbbi Hatanın Hukuki ve Cezai Sonuçları”, Türkiye
Barolar Birliği (TBB) Dergisi, Sayı:53.
ERSÖZ KÜRŞAT Ahmet (2012), Türk İdaresinin Sağlık Hizmetlerinden
Kaynaklanan Sorumluluğu, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul.
ERTAN İzzet Mert (2012), Uluslararası Boyutuyla Sağlık Hakkı, Legal Yayıncılık, İstanbul.
ERTÜRK Tuğçe, YORGANCIGİL Emre, BOZBIYIK Süleyman, ÇABUK Selin, GÖRGÜN Gül Hacer, KAŞLIOĞLU Doğa, MERSİN İmran, TUNCA İ.
Emre, YILDIRIM Hakkı, GÜRPINAR S. Serhat, “Süleyman Demirel Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’ne Başvuran Hastaların Aydınlatılma ve
Onam Alınma Düzeylerinin Değerlendirilmesi”, Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi, 2013:20(4).
ESİN Yüksel (1976), Danıştay’da Açılacak Tazminat Davaları, İkinci Kitap:
Esas, İdarenin Hukuki Sorumluluğu, Güven Matbaası, Ankara.
GEMİCİ Hatice Betül, GÖKSOY Özlem Evrim, DOĞAN Ahmet, DOĞAN Murat, ARICA Vefik (2014), “Çocuklarda Aydınlatılmış Onamda Güncel Yaklaşımlar”, J Clin Exp İnvest, Vol 5, No.3, 2014 September.
GÖKCAN Tahsin Hasan (2013), Tıbbi Müdahaleden Doğan Hukuki ve Cezai
Sorumluluk, Seçkin Yayınları, Ankara.
SAYI: 6
İDARENİN SAĞLIK HİZMETİ SUNUMUNDA ORGANİZASYONDAN
KAYNAKLANAN
HUKUKİ SORUMLULUĞU
MAKALELER
103
GÖZÜBÜYÜK A.Şeref, TAN Turgut (2003), İdare Hukuku, C.2, İdari Yargılama Hukuku, Güncelleştirilmiş Bası, Turhan Kitabevi Yayınları. Ankara.
GÜLŞEN, Recep (2007), Ceza Hukukunda Sorumluluğu Kaldıran Nedenlerden Kaza, Mücbir Sebep, Cebir, Tehdit, Seçkin Yayınları, Ankara.
GÜNDAY Metin (2003), İdare Hukuku, İmaj yayıncılık, Ankara.
HAKERİ Hakan (2008), “Hastane Yönetiminin Sorumluluğu”, Ankara Barosu
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sağlık Hukuku Kurultayı, 1-3 Kasım
2007, Ankara Barosu Yayınları, Ankara.
HAKERİ Hakan (2012), Tıp Hukuku, Seçkin Yayınları, Ankara.
HANCI İ.Hamit (2002), Malpraktis Tıbbi Gelişmeler Nedeniyle Hekimin
Ceza ve Tazminat Sorumluluğu, Seçkin Yayınları, Ankara.
HIZAL Abdullah (2015), Hatalı Tıbbi Müdahalelerden Kaynaklanan Tam
Yargı Davaları, İzmir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku
Anabilim Dalı Sağlık Hukuku Programı Yüksek Lisans Tezi, İzmir.
IRIZ ÇATAK Betül (2011), Sağlık Hizmetlerinden Kaynaklanan Zararlardan
Dolayı İdarenin Sorumluluğu, Adalet Yayınevi, Ankara.
KIRMIZI, Gökduman Emine (2010), Sağlık Hizmeti Sunan Bir Kurum Olarak Hastanelerde Dış Müşteri (Hasta) Memnuniyeti “Balıkesir Özel Hastanesi Örneği”, Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Kütahya.
KIZILYEL Serkan (2008), “İdarenin Sağlık Hizmetinden Doğan Tazminat sorumluluğu”, Sağlık Hukuku Kurultayı, Ankara Barosu, Ankara Üniversitesi,
1-3 Kasım 2007, Ankara Barosu Yayınları.
KIZILYEL Serkan (2006), İdarenin Sağlık Hizmetinden Doğan Tazminat Sorumluluğu, Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Diyarbakır.
KÜÇÜK Aziz (2004), İdarenin Tıbbi Hizmetlerin Yürütülmesinden Kaynaklanan Sorumluluğu, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Bursa.
MISIRLI, R. Nilüfer (2007), Türk Sağlık Sisteminde Sağlık Hizmet Sunumunun Finansmanı Ve Genel Sağlık Sigortasının Sürdürülebilirliği, İstanbul
Üniversitesi Sosyal Bilimler İktisat Fakültesi, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
104
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
OKURSOY, Algın (2010), Türkiye’de Sağlık Sistemi ve Kamu Hastanelerinin
Performanslarının Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Adnan Menderes
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı, Aydın.
ÖZALP, T, Özalp F.(2014), Hekimin Cezai Sorumluluğu, Adalet Yayınevi, Ankara.
ÖZEL Çağlar, LEBLEBİCİ Doğan N. (2008), “Organizasyon Kusurundan Doğan
Zarar Açısından Özel Hastane ve Hekimlerin Sorumluluklarına Kısa Bir Bakış”,
Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi, Cilt:10, Sayı:2.
ŞENOCAK Zarife (1998), Özel Hukukta Hekimin Sorumluluğu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara.
TACİR Hamide (2011), Hastanın Kendi Geleceğini Belirleme Hakkı, XII Levha Yayınları, İstanbul.
TÜRKMEN Ali (2013), Hasta ve Hekim Hukuku, Adalet yayınevi, Ankara.
YAYLA Yıldızhan: “İdarenin Sorumluluğu ve Mücbir Sebep”, Sorumluluk Hukukunda Yeni Gelişmeler III. Sempozyumu, İstanbul, 1980.
YILDIRIM M. Fadıl (2007), “Hekimin Sır Saklama Yükümlülüğü”, Sağlık Hukuku Sempozyomu, Erzincan 15-16 Mayıs 2006, Yetkin Yayınları, Ankara.
YILMAZ Battal (2010), Hekimin Hukuki Sorumluluğu, Adalet Yayınevi, Ankara.
İNTERNET KAYNAKLARI;
http://www.tamdestek.com.tr
http://www.ttb.org.tr
http://www.ttb.org.tr/mevzuat
http://www.resmigazete.gov.tr
http://www.kazanci.com
http://www.saglik.gov.tr.
http://www.tiphukuku.org.tr
www.canaktan.org/ekonomi/saglik-degisim-cagında/pdf-aktan/saglıgın-korunmasi.pdf
http:// www.zaman.com.tr;
http://www.saglikplatformu.com/haberler/Ayrinti.asp?HaberNo=2900
SAYI: 6
105
MAKALELER
YARGI İÇTİHATLARI
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
106
SAYI: 6
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
107
YARGI İÇTİHATLARI
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 22.1.2015
Esas: 2014/12438 Karar: 2015/935
u DOKTORUN KUSURLU EYLEMİYLE ÖLÜM MEYDANA GELMESİ
u MADDİ TAZMİNAT İSTEMİ
u MANEVİ TAZMİNAT İSTEMİ
İlgili Kanun/Madde: 6100/m.33
818/m.321/1,386,390
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak
verilen hükmün davacılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi
üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacılar vekili ile davalılar Özel A... Sağlık Hiz. A.Ş. ve diğerleri vekili gelmeleriyle
duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları
dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR : Davacılar, muris M. B.’ın 01/06/2004 günü davalı Özel
A... Sağlık Hizmetleri A.Ş’ye ait Özel S... Hastanesinde diğer davalı doktorlar tarafından burnundan ameliyat edildiğini, narkozun verilmesinden
hemen sonra M. B.’ın durumunun kötüleştiğini, ameliyata derhal son verilmesi gerekirken bir saatten fazla operasyona devam edildiğini, hastanede yoğun bakım ünitesi bulunmadığını, M. B.’ın durumunun ciddi olması
nedeniyle yoğun bakım ünitesi bulunan Özel U... Hastanesi yoğun bakımına kaldırılmak istediğini ancak bu hastaneye ex halinde getirildiğini,
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
108
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
olay tarihinde murisin 27 yaşında, son derece sağlıklı bir kişi olduğunu,
davalıların kusurlu eylemleri ile M. B.’ın ölümüne sebebiyet verdiklerini,
M. B.’ın ölümünün kendilerinde elem ve ızdıraba neden olduğunu ileri
sürerek toplam 30.000-TL maddi, 90.000-TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalılar, davalı hastane ve doktorlarının murisin tedavisi için gerekli olan tüm tıbbi müdahaleleri özenle yaptıklarını, hastanede yoğun
bakım ünitesinin bulunduğunu, hastada “malign hipertermi” olarak nitelendirilen anesteziye karşı aşırı duyarlılık geliştiğini, bu arazla ilgili daha
önceden hiç bir tetkik ve inceleme yapılamadığını, istisnai bir tablo olduğunu, gereken tüm tedavinin yapıldığını ancak buna rağmen hastanın
kaybedildiğini savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, Adli Tıp Kurumu raporları esas alınarak davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
1- ) Davacılar, murisleri M. B.’ın burun ameliyatı sırasında gelişen
“malign hipertermi” tablosuna rağmen hemen bir yoğun bakım ünitesine
alınarak tedavisi yapılması gerekirken ameliyata devam edildiğini, doğru
ve yeterli tedavinin uygulanmadığını, hastanenin yoğun bakım ünitesinin
de bulunmadığını, hastanın saatlerce ameliyathanede bekletildikten sonra başka bir hastanenin yoğun bakımına sevkedildiğini, davalı doktorlar
ve hastanenin özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle hastanın
kaybedildiğini ileri sürerek maddi ve manevi zararlarının tazmini istemi
ile eldeki davayı açmışlardır. Dava bu hali ile doktor ve özel hastanenin
sorumluluğuna ilişkin olup, bir davada dayanılan olguları hukuksal açıdan
nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp bulmak hâkimin
doğrudan görevidir. ( 1086 sayılı HUMK. 76. md.; 6100 sayılı HMK. 33.
md. ). Dava, davalı doktorların vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen
borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır ( B.K. 386, 390 md ). Vekil,
iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur.
Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara
bağlıdır ( B.K. 390/II ). Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup,
SAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
109
hafif kusurundan bile sorumludur ( B.K. 321/1 md ). O nedenle doktorun
meslek alanı içinde olan bütün kusurları ( hafif de olsa ) sorumluluğun
unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi
için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Doktor, tıbbi çalışmalarda
bulunurken, bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek, tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü
tedbirlerini alarak yapmak zorundadır. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren
durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu
arada koruyucu tedbirler almakla yükümlüdür.Çeşitli tedavi yöntemleri
arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve en
emin yolu tercih etmelidir ( Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç
İlişkileri, Ank.1982, Sh.236 vd ). Gerçekten de mesleki bir işgören doktor
olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemekte haklıdır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K. 394/1
uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; Adli Tıp Kurumu
3.İhtisas Kurulu’ndan alınan 02/01/2010 tarihli raporda sonuç olarak; Adli
Tıp İhtisas Kurulu’nun 29.6.2005 tarih ve 1698 sayılı kararında, anestezi
uygulamasındaki olayın gelişimine göre kişinin ölümünün anestezik ve
analjezik maddelere karşı çok nadir gelişebilen ve aşırı vücut ısısı yükselmesiyle seyreden malign hipertermiye bağlı solunum ve dolaşım durmasından ileri gelmiş olduğu, dosyada mevcut tıbbi belgelere göre hastaya
ameliyat öncesi elektrokardiogram çekildiği, rutin kan biokimyası, tam
kan sayımının ve kanama pıhtılaşma zamanı yapılmış olduğu, 01/06/2004
tarihinde hastanın anestezi muayenesinde bir özellik saptanmadığı dikkate
alındığında ameliyat öncesi hazırlığın yeterli ve yerinde olduğu, malign
hiperterminin ( MH ) erkeklerde daha yaygın olup ne aile hikayesi ne de
daha önceden anestezik ajanlara maruz kalma hikayesinin hekime güvenli bilgi vermediği, MH oluşan hastaların yaklaşık yarısının daha önceden
aldıkları anestezide bir sorun yaşanmadığının tıbben bilinmekte olduğu,
hastada ameliyat öncesi muayenede malign hipertermiyi düşündürecek
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
110
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
bir risk faktörünün mevcut olmadığı, anestezi belgesi incelendiğinde; saat
10.30’da anesteziye pentotal + lystenon ile başlandığı, hastanın bir sorun
yaşanmadan entübe edildiği, MH olgularında ilk ve alarm verici bulgu
olan Iystenon uygulanması sonrası bu hastada kas rijiditesinin ( masseter
spazm ve göğüs rijitidesi ) görülmediği, forene + oksijen + azot protoksit kullanıldığı, anestezi indüksiyonu sonrası zaman zaman bradikardinin
görülebileceği, bu hastada da saat 11.00‘de kalp hızı 50/dk olduğu ve atropin uygulandığı, MH olgularında ilk semptomlardan olan taşikardinin (
kalp hızı artışının ) tersine bir durumun hastada mevcut olduğu ve tanıyı
zorlaştırdığı, bradikardiden yaklaşık 1,5 saat sonra hastada hipotansiyon
geliştiği, bu dönemde ameliyatın osteotomi yapılmadan yarıda kesilip cerrahi alanın kapatıldığının ameliyat raporundan anlaşıldığı, anestezi belgesine göre saat 12.00’de tüm anestezik ajanlar kesilerek %100 oksijen
tedavisine geçilmiş olduğu, bu dönemde hastada MH düşünülüp tedavisi
yönüne gidildiği ayrıca hastada ateş yükselmesi, taşikardi ve gelişen hipotansiyonunun saat 12.02’de yaptırılan CPK-MB yüksekliğinin de desteklediği, anestezi fişinden hastada EtC02 ve SPO2 takibi kayıtlı olduğunu
gösteren verilerin yazılı olmadığı ancak dosya bilgilerinden SPO2 takibinin yapıldığının anlaşıldığı, takibinin tanı koydurucu değerli bulgulardan
olduğu, MH tanısı konulur konulmaz tüm anestezik ajanların kesilip %100
oksijen ve soğutma işlemine gidilmesinin yerinde olduğu, klasik olarak
dantrolen sodyum tedavide önerildiği, ancak ülkemizde Dantrolenin ruhsatlı ilaçlardan olmadığı ve özel hastanelerde acil durumlarda bulundurulması zorunlu ilaçlar arasında da yer almadığından ayrıca hastada malign
hipertermi düşünülerek gerekli acil basamak tedavisinin ardışık ve yakın
takipte uygulandığı dikkate alındığında geç sevkinin söz konusu olmadığı
ve uygulanan işlemlerin tıp kurallarına uygun olduğu, Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nde hastane eczanelerinde gerekli ilaçların
bulundurulması hükmüne rağmen ithalatın olmaması nedeniyle Malign
Hipertermi olgularının tedavisi için zaruri olan “Dantrolen” adlı drogun
Sağlık Bakanlığı tarafından temini hususunun mahkemenin taktirine bırakıldığı mütalaa olunmuştur. İtiraz üzerine aldırılan Adli Tıp Kurumu Genel
Kurulu’nun 03/05/2012 tarihli raporunda ise aynı hususlar tekrarlanmış,
SAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
111
cihaz değişiminin şart olmadığı, hastanın stabil olmadan yoğun bakımdan çıkarılmamasının, ameliyathanede takip edilmesinin uygun olduğu
belirtilmiştir.Dosya kapsamında bulunan Dr. N. A. ve Dr. T. G. tarafından
düzenlenen “İnceleme Raporu” başlıklı belgede; somut olayda semptomların bir kısmının tanı ile uyumluluk gösterdiği, ancak tedavinin çok daha
yararlı olunabilecek bir yoğun bakımda daha erken dönemde ve daha agresif uygulanmasının neticeyi değiştirip değiştirmeyeceği bilinmemekle
birlikte daha uygun olabileceği, örneğin solunum cihazının değiştirilmesinin, kan gazlarının takibinin ve buna yönelik tedavinin hem teşhis de hem
de tedavide daha etkin olmayı sağlayabileceği bildirilmiştir. Sultanbeyli
C.Savcılığı’nın 2004/2768 nolu soruşturma dosyasında davacıların soyut
iddialarından başka delil bulunmadığı gerekçesiyle 30/03/2006 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir. Mahkemece, ATK Başkanlığı raporları hükme esas alınarak dava reddedilmiştir.
Adli Tıp Kurumu raporlarında,hastada gelişen malign hipertermi
tablosuna ilişkin bulguların ne zaman başladığı, davalı doktorlar tarafından zamanında anlaşılıp anlaşılamadığı, bu yönde yapılan tedavinin zamanında ve yeterli olup olmadığı, operasyona zamanında son verilip verilmediği, hastanın yoğun bakım ünitesine alınmayıp ameliyathanede tedavi uygulanmasının uygun olup olmadığı, hasta yoğun bakıma alınsa idi sonucun
değişip değişmeyeceği, hastanın ameliyata alınması ile başka bir hastanenin yoğun bakımına sevkedilmesi arasında geçen zaman diliminin olağan
olup olmadığı, sevkte bir gecikmenin bulunup bulunmadığı, hastanenin
yoğun bakım ünitesinin somut olaydaki hasta için yeterli olup olmadığı
hususlarının somut ve gerekçeli şekilde belirtilmediği ve Dr. N. A. ve Dr.
T. G. tarafından düzenlenen “İnceleme Raporu”nun değerlendirilmediği
anlaşılmaktadır. Açıklanan nedenlerle Adli Tıp Kurumu raporları yetersiz
olup hükme dayanak yapılamaz.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş, üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir bilirkişi kuruluna dosya tevdi
edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada
mevcut delillerle ve raporlarla birlikte bir bütün olarak değerlendirilip,
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
112
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
yapılması gerekenle yapılan müdahale ve tedavinin ne olduğunu, tıbbın
gerek ve kurallarına göre olayda davalıların sorumluluğunu gerektirecek
ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı,
taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle
hasıl olacak sonuca uygun bir karar vermekten ibarettir. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı edilerek eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm
kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı gerektirir.
2- )Bozma nedenine göre, davacıların diğer temyiz itirazlarının bu
aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacılar yararına BOZULMASINA, 2. bent gereğince davacıların diğer temyiz
itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 1100,00 TL duruşma
avukatlık parasının davalılardan alınarak davacılara ödenmesine, peşin alınan 25,20 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1
maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu
açık olmak üzere, 22.01.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 16.1.2014
Esas: 2013/17487 Karar: 2014/794
u AMELİYAT SONRASI ENFEKSİYON NEDENİYLE TAZMİNAT TALEBİ
u AYDINLATILMIŞ ONAM
u HATALI TEDAVİ NEDENİ İLE TAZMİNAT TALEBİ
İlgili Kanun/Madde: 818/m.321, 386
SAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
113
Avrupa Biyotıp Sözleşmesi/m.1,4,5
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak
verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine
dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, 14.07.2009 tarihinde düşme sonucu bilinci kapalı vaziyette davalı hastaneye müracaat edildiğini, yoğun bakım sonrası iki
kez ameliyat edildikten sonra taburcu olduğunu, ancak ağrıları artınca başka bir hastaneye müracaat ettiğini ve U.Ü. Tıp Fakültesine sevk edilerek
takılan tüm platinlerin söküldüğünü ileri sürerek, davalının kusuru nedeni
ile maddi ve manevi tazminata karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının tedavisinde ve ameliyatında yapılması gereken
her türlü tıbbi işlem ve müdahalenin yapıldığını, hiçbir kusurun bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı hastahanede yapılan ameliyat sonucunda platin takıldığını ve 10 gün sonra taburcu edildiğini ancak ağrı ve şikayetleri artınca
müracaat ettiği hastanede enfeksiyon nedeni ile platinlerin çıkartıldığını,
davalının kusuru nedeni ile zarara uğradığını ileri sürerek, maddi ve manevi zararının tahsili istemi ile eldeki davayı açmıştır.
Borçlar Kanunu’nun vekâlet akdini düzenleyen 386 ve devamı
maddeleri uyarınca davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. Vekil vekâlet görevine konu işi görürken
yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca
ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin
sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır.
Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurunda bile
sorumludur. (BK.nun 321/1 md.) O nedenle, doktorun meslek alanı içinde
olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilNisan/Mayıs/Haziran-2015
114
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
melidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm Şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin
saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak,
uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü
ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri
almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına
sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir.
Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden
tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1.
maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır.
Önemli bir diğer düzenleme de Avrupa Biyotıp Sözleşmesidir. Bu
sözleşme 9.12.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin
tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve
tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer
hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler.”
Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı
altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili
mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.”
denilmektedir. Sözleşme iç hukukumuzun bir parçası haline gelmiştir. Bu
durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.
Diğer yandan, Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu
düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu
müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden
SAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
115
sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile
sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatını her zaman serbestçe geri alabilecektir.” düzenlemesiyle rızanın
kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar gözetildiğinde, hastanın salt ameliyata rıza
göstermesi yeterli değildir. Ayrıca, komplikasyonların da izah edilmesi
yani bu rızanın da aydınlatılmış rıza olması gerekir. Nitekim Hekim Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin
türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı
riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen
tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir
uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler.
Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile
yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma
yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması
veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal
temsilcisinin izni alınır “ düzenlemesiyle aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da
hastanededir.
Yukarıda izah edilen açıklamalar ışığında somut olaya bakılacak
olursa; davacının davalı hastanedeki ameliyat sonrası bir dizi tedavi ve
müdahalelere maruz kaldığı anlaşılmaktadır.
Adli Tıp Kurumu 3.İhtisas Kurulu’nun ... tarihli raporuna göre; yapılan ameliyat ve tedavinin hastanın sağlına kavuşması açısından yeterli olduğu, omurga cerrahisi sonrasında, ameliyat yerinde enfeksiyon gelişebileceği, bu durumu bir enfeksiyon olarak değerlendirmek gerektiği,
açıklanmıştır. Ancak, davalı tarafça davacıya uygulanan müdahale sonrası
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
116
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
oluşabilecek komplikasyonların anlatıldığına ilişkin dosyada bir bilgi ve
belge bulunmamaktadır. Yine davacının taburcu sonrası kontrole çağrılmasının gerekip gerekmediği, zamanında kontrole çağrılsa idi tedavi süresinin uzayıp uzamayacağı hususları da hükme dayanak raporda açıklanmamıştır. O halde mahkemece, bir Üniversiteden, Öğretim Üyelerinden
oluşturulacak konusunda uzman, akademik kariyere sahip üç kişilik bilirkişi kurulundan yukarıda açıklanan hususlarda nedenlerini açıklayıcı,
taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak, sonucuna
göre bir karar vermelidir. Mahkemenin bu yönleri göz ardı ederek, eksik
incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurmuş olması usul ve yasaya aykırı
olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan 24.30 TL harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15
gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.01.2014 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Tarih: 9.4.2014
Esas: 2013/30822 Karar: 2014/10772
u BURUN AMELİYATI NETİCESİNDE KALICI HASAR
OLUŞMASI
u HEKİM VE HASTANENİN SORUMLULUĞU
u İSPAT KÜLFETİ
u ÖZGÜR VE AYDINLATILMIŞ ONAMI
u YANLIŞ TEDAVİ SEBEBİYLE MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
SAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
117
İlgili Kanun/Madde: 818/m. 386, 394/1
6098/m. 396/1, 502, 510/1
Avrupa Biyotıp Sözleşmesi/m. 1, 4, 5
Hekim Etiği Yönetmeliği/m. 26
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak
verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine
dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı şirkete ait Özel B... Hastanesi’nde burnundaki kemik eğriliği sebebiyle tedavi gördüğünü, tedavi sırasında ameliyata alındığını,ameliyat sonrası kontrol amacıyla aynı hastaneye gittiğinde
ameliyatı yapan davalı doktor İbrahim’in hastaneden ayrıldığını öğrendiğini, bu kez aynı hastanede başka bir doktorun tedavisiyle ilgilendiğini,
yanlış ameliyat neticesinde burnunda kalıcı hasar olduğunu ve düzelme
imkanının olmadığını söylediğini, yanlış tedavi nedeniyle çalışamadığını
ve büyük üzüntü duyduğunu ileri sürerek, 7.000,00 TL maddi ve 40.000,00
TL manevi tazminatın davalılardan yasal faiziyle tahsilini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, alınan adli tıp raporu doğrultusunda, davalılara atfedilecek bir kusur bulunmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiş,
hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Davacı, davalı hastanede yapılan burun ameliyatı neticesinde burnunda kalıcı hasar olduğunu ve düzelme imkanının olmadığı iddiası ile
maddi ve manevi tazminat istemi ile eldeki davayı açmıştır.
Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa
dayandırılmıştır. Borçlar Kanunu’nun vekalet akdini düzenleyen 386 vd
( Yeni TBK 502 vd ) maddeleri uyarınca, vekil vekâlet görevine konu işi
görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu
sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve
davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
118
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara
bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. ( TBK.nun 396/1 md. ) O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru
olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki
tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında
ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz
biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak
zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu
tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir
seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı,
onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin
yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil ( hasta ) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat
göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nın 394/1. ( TBK 510/1. ) maddesi hükmü uyarınca vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır.
Önemli bir diğer düzenleme de AVRUPA BİYOTIP SÖZLEŞMESİDİR.
Bu sözleşme 09.12.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir.
Bu sözleşmenin “Amaç” başlıklı 1. maddesinde; “Bu sözleşmenin
tarafları, tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve
tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer
hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler.”
Sözleşmenin 4. maddesinde ise, “Meslek Kurallarına Uyma” başlığı
altında; “Araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin, ilgili
mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir.”
denilmektedir.
SAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
119
Anayasanın 90. maddesi uyarınca, sözleşme, iç hukukumuzun bir
parçası haline gelmiştir. Bu durumda, her türlü tıbbi müdahalenin mesleki
yükümlülükler ve standartlara uygun olması benimsenmiştir.
Diğer yandan, Biyotıp Sözleşmesinin 5. maddesinde “Rıza” konusu
düzenlenmiş ve “Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu
müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden
sonra yapılabilir. Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile
sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. İlgili kişi muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilecektir.” düzenlemesiyle rızanın
kapsamı belirlenmiş ve Dairemizin yerleşik uygulamalarına paralel düzenlemeler getirilmiştir. Salt ameliyata rıza göstermek yeterli değildir. Ayrıca,
komplikasyonların da izah edilmesi gerekmektedir. Ancak bu rızanın da
az yukarıda vurgulandığı üzere aydınlatılmış Rıza olması gerekir. Nitekim Hekim Etiği Yönetmeliği’nin 26. maddesinde düzenleme yapılmış ve
“Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi
yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı
için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır.Yapılacak
aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren
bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde
verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı
ile yapılabilir.Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma
yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması
veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal
temsilcisinin izni alınır.” düzenlemesiyle aydınlatmanın ne şekilde yapılacağı açıklanmıştır. Aydınlatılmış onamda ise ispat külfeti hekim ya da hastanededir. Öyle olunca, davalıların ameliyat öncesi muhtemelen hasıl olabilecek sonuç ve komplikasyonlar hakkında hastasını bilgilendirmeleri bir
zorunluluktur. Dosyaya ibraz edilen 06.07.2009 tarihli onam belgesinde
davalı tarafın, davacıyı bu konuda bilgilendirdiği ve gerekçeli açıklamaları
yaparak uyardığı hususu ve davacının yeterli derecede aydınlatılıp aydınNisan/Mayıs/Haziran-2015
120
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
latılmadığı, operasyonun komplikasyonlarının bilinmesi halinde dahi bu
operasyona davacının rıza gösterip göstermeyeceği konuları dosya içeriği
ile anlaşılamamaktadır. Genel ifadelerle yan etki ve komplikasyonlardan
haberdar olduğu bildirilmiş, bu tür ameliyatın ne tür komplikasyonlar olduğu izah edilmemiştir. Öte yandan mahkemece aldırılan 03.10.2012 tarihli Adli Tıp Kurumu 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu raporunda, “... davacının,
davalı Özel B... Hastanesi’nde septum deviasyonu tanısı ile SMR ameliyatının yapıldığı, yapılan ameliyat sonrası septum perforasyonu meydana
geldiği, meydana gelen perforasyonun bu tip ameliyatlar sırasında meydana gelebilecek komplikasyonlardan olduğu, perforasyonun tespiti halinde hastanın bilgilendirilmesi gerektiği, ancak perforasyonun ne zaman
geliştiğinin anlaşılamadığı...” belirtilmiştir. Hükme esas alınan Adli Tıp
raporu davalı hekimin kusurlu olup olmadığının tespiti için yeterli değildir. O halde mahkemece, davacının geçirdiği ameliyat konusunda KBB
uzmanlarının bulunduğu tıp fakültesinden seçilecek bilirkişi heyetinden
davacının burun ameliyatında, davalı hekimin kusurunun bulunup bulunmadığı ve ameliyat sonrası kalıcı araz bulunup bulunmadığının, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor
alınarak sonucuna göre bir karar vermelidir. Davacıda oluşan perforasyonun komplikasyon olduğunun belirlenmesi halinde aydınlatmanın yeterli
olmadığı gözetilmeli ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmelidir.
Mahkemenin bu yönleri göz ardı ederek,eksik incelemeyle yazılı şekilde
hüküm kurmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıdaki bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz edilen
kararın davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nın 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15
gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 09.04.2014 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
SAYI: 6
121
YARGI İÇTİHATLARI
DANIŞTAY
ONBEŞİNCİ DAİRE
Esas No : 2013/3962 Karar No : 2014/4444
İstemin Özeti : Ankara 2. İdare Mahkemesi’nin 08/10/2008 tarih
ve E:2004/3429; K:2008/1766 sayılı kararının, davanın taraflarınca aleyhlerine olan kısımlarının hukuka uygun olmadığı ileri sürülerek temyizen
incelenerek bozulması istenilmektedir.
Savunmaların Özeti : Taraflarca karşılıklı olarak temyiz istemlerinin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi : Nalan Gürgen
Düşüncesi : Olayda, karaciğer hastası olan Nevzat Gürbüztürk’ün
yakınlarının ve özellikle kız kardeşi Necla Yurtbaşı’nın doktorlarla yapmış
olduğu görüşmede, Nevzat Gürbüztürk’ün acilen karaciğer nakline ihtiyacı olduğunu söylemesi ve ailece karaciğer naklini sağlamak için kadavradan karaciğer beklemelerinin zaman alabileceği ve hastanın durumunun
acil olduğunu öğrenmeleri üzerine ailenin verici bulmak için uğraştıkları
ancak araştırmalarına rağmen verici bulamadıkları, durumu öğrenen Nevzat Gürbüztürk’ün bir akrabası tarafından, verici olabileceğinin haber verilmesi üzerine özellikle Nevzat Gürbüztürk’ün ablası Necla Yurtbaşı ile
karaciğerini hangi şartlarda vereceğini konuşarak anlaşmışlardır.
Serdar Karaboğaz’ın Bağkur borçlarının ödenmesi, bir miktar para
ve bir adet tarla karşılığı olarak karaciğerini vermeye razı olduğu konusunda anlaşmışlardır. Nevzat Gürbüztürk’ün davacı yakınları tarafından,
ameliyatı yapacak doktora da 6.000-TL tutarında bir miktar para verilerek, kardeşlerinin ameliyata hazır hale gelmesini sağlamışlardır. Nakil
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
122
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
günü geldiğinde, 2238 sayılı Organ Doku Alınması Saklanması ve Nakli
Hakkındaki Kanunda öngörülen şartların hiç biri yerine getirilmeden alıcı
Nevzat Gürbüztürk ve verici Serdar Karaboğazı’ın ameliyata alındığı, her
ikisinin de safra keselerinin alınıp ameliyatın sürdürüldüğü sırada, olayı
öğrenerek hastanenin ameliyat salonuna gelen verici Serdar’ın kardeşinin
bağırıp çağırarak ve tehditlerde bulunarak ameliyatı engellemeye çalışması üzerine olayın hastane yönetimine intikal ettirildiği ve nakil için yasanın
öngördüğü resmi işlemlerin yerine getirilmediğinin anlaşılması üzerine,
hastane idaresinden gelen telkinle ameliyatın sürdürülmediği, bu şekilde
safra keseleri alınan alıcı ve vericinin açılan karın bölgeleri kapatılarak
ameliyatın sonlandırıldığı görülmüştür.
Bu olaydan sonra yani ameliyatın yapıldığı 10.11.2003 tarihinden
22.12.2003 tarihine kadar Nevzat Gürbüztürk’e karaciğer nakli için kadavra beklendiği ancak kadavra bulunamadığı, bu arada Nevzat Gürbüztürk’ün karaciğer yetmezliğinden vefat ettiği görülmüştür.
Nevzat Gürbüztürk’ün kardeşlerinden Necla Yurtbaşı’nın, karaciğer
nakledilmediği için öleceğini bildiği kardeşinin kurtulması için her yola
başvurduğu, Serdar Karaboğaz’ın da karaciğerinin bir kısmını vermesi
için aracılık ettiği ancak 2238 sayılı Yasada belirtilen şartların yerine getirilmemesi ve bedel karşılığı Serdar Karaboğaz’ın karaciğerini vermesine
aracı olduğu için 2238 sayılı Kanuna muhalefet ettiğinden bahisle mahkumiyetine karar verildiği görülmüştür.
2238 sayılı Kanunun 6. maddesinde, onsekiz yaşını doldurmuş ve
mümeyyiz olan kişiden organ alınabilmesi için vericinin en az iki tanık
huzurunda açık, bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve
imzalı veya iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın
bir hekim tarafından onaylanmasının zorunlu olduğu düzenlenmiştir.
Olayımızda, mahkeme huzurunda ifadesine başvurulan Serdar Karaboğaz tarafından, Nevzat Gürbüztürk’e karaciğerinin bir kısmını vermeyi
kabul ettiğinden kendi iradesi ile karaciğer nakli için ameliyata girdiğini,
olayların olduğu sırada ameliyatta olduğu ve narkozun etkisinden kurtulduktan 24 saat sonra olaydan haberinin olduğu, olayların kendisinin
SAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
123
dışında geliştiği beyan edilmiştir. Karaciğer nakli için Serdar Karaboğaz’ın
yasanın aradığı şekilde verilmiş bir irade beyanı olmasa da Serdar Karaboğaz’ın kendi ifadesiyle de teyit ettiği gibi karaciğer naklini kabul etmiştir.
Diğer bir ifade ile somut olayda karaciğer nakli ameliyatı öncesi vericinin
onayı mevcuttur ve ameliyata da bu şekilde alınmıştır.
Ancak yukarıda metnine yer verilen 2238 sayılı kanunda, vericinin
onayının belli şekil şartlarına uyularak alınmasının zorunlu olduğuna değinilmesinin yanında aynı Yasanın 7. maddesinde de, ameliyatı yapacak
hekime bilgi verme ve araştırma yükümlülüğü getirilmiştir. 7. maddenin
(d) bendinde, vericinin evli olması halinde birlikte yaşadığı eşinin, vericinin organ ve doku verme kararından haberi olup olmadığını araştırıp öğrenmek ve öğrendiğini bir tutanakla tespit etmek ve (e) bendinde de bedel
veya başkaca çıkar karşılığı veya insancıl amaca uymayan bir düşünce ile
verilmek istenen organ ve dokuların alınmasını reddetme yönünde yükümlülüğü bulunduğu düzenlenmiştir.
Olayımızda ise, İbni Sina Hastanesinin kadrolu bir hekimi tarafından ameliyat öncesi hasta ve yakınlarından belli miktar para alınarak nakil ameliyatının yapılacağı vaadinde bulunulmuştur. Devamında da anılan
hekim liderliğinde ameliyat için hazırlıklar tamamlanarak karaciğer nakli alıcısı ve vericisi ameliyata alınmıştır. Ancak yukarıda ayrıntısına yer
verildiği üzere hastane idaresi tarafından yazılı mavafakat olmadığı için
ameliyata son verilmesi istenilmiş, sorumlu hekim tarafından ameliyata
son verilmiş ve davacılardan alınan para da kendilerine iade edilmiştir.
Görüldüğü gibi, karaciğer nakli ameliyatında uzmanlaşmış ve kadrolu olarak üniversite hastanesinde görev yapan hekimler tarafından davacılar yakını ameliyata alınırken, Yasanın yüklediği yükümlülük gereğince
yazılı muvafakat aranmamıştır ve bu da ameliyatın, karaciğer diseksiyonu
yapılmış, alıcı ve vericinin safra keseleri alınmış olduğu aşamada sonlandırılmasına sebep olmuştur. Bundan sonraki süreçte, davacılar yakının
postoperatif kanama nedeniyle tekrar opere edildiği, daha sonra solunum
yetmezliği ve hepatik ensefalopati ön tanılarıyla 15.11.2003 tarihinde reanimasyon servisine yatırıldığı, 20.12.2003 tarihinde vefat ettiği görülmüştür.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
124
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Dosyada bulunan Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 24.05.2006
tarihli raporunda, davacılar yakının ölüm nedeninin karaciğer yetmezliği ve gelişen komplikasyonlar olduğu; yarım kalan ameliyatın fizyolojik
yükünün hastanın beklenilen yaşam süresini kısaltmış olabileceği yönünde saptamada bulunulmuştur. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun
21.03.2008 tarihli raporunda ise, karaciğer yetmezliği olan bir kişinin
ameliyata alınmasının ( karaciğer nakli dışında nedenlerle de olabilir) siroza bağlı gelişen bazı komplikasyonların( hepatorenal sendrom, hepatik
koma gibi) ortaya çıkmasını kolaylaştıracağı ve ancak bu kolaylaştırmanın
doğrudan etkisini göstermenin eldeki verilerle mümkün olmadığı belirtilmiştir.
Davacılar yakını ağır karaciğer yetmezliğinden mustarip bir hastadır. Bu hastalığı onu adli tıp raporlarının da teyit ettiği üzere komplikasyonlara karşı savunmasız hale getirmiştir. Davalı idareye bağlı hastane
personelinin, ağır hastalık tablosu olan davacılar yakının, karaciğer nakli
gibi kapsamlı bir operasyona alınırken daha titiz ve bilinçli davranması
gerekmekte iken; aksine yasada aranılan şekli şartlar yerine getirilmeksizin ameliyata girişilmesinde hizmet kusuru bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.Bu durumun, hastalık tablosu ağır olan davacılar yakının ölümüne katkısının olduğu açıktır.
Bu sebeple, Mahkeme kararının davacılardan Şener Çevik ve Jale
Güven için manevi tazminata hükmedilmesine ilişkin kısmında hukuka
aykırılık bulunmadığından onaması gerektiği düşünülmektedir.
Mahkeme kararının Necla Yurtbaşı yönüyle davanın reddine ilişkin
kısmına gelince;
Necla Yurtbaşı’nın, olayın oluşunda kusuru bulunduğu gerekçesiyle manevi tazminat talebi reddedilmiştir.
Necla Yurtbaşının yargılamaya konu fiili, organ nakline aracılık
etmek fiilidir. Bu fiilinin sübut bulduğu gerekçesiyle adli yargıda da cezalandırılmıştır. Ancak idari yargıya konu olay, İbni Sina Hastanesinin davacıların yakınının ölüm olayında hizmet kusuru bulunması nedeniyle tazmiSAYI: 6
125
YARGI İÇTİHATLARI
nat talebidir.Yukarıda gerekçelendirildiği üzere, yasada belirtilen şartları
yerine getirilmeksizin ağır hastalık tablosu olan davacıların yakınının tıbbi
bir müdahaleye maruz kalınması nedeniyle gelişen komplikasyonlar neticesine ölümü olayında hizmet kusuru bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Yani davacı Necla Yurtbaşının da kardeşi olan Nevzat Gürbüztürk’ün idarenin kusurlu eylemi nedeniyle yaşamak zorunda kaldığı ölümle sonuçlanan ağrılı süreç nedeniyle manevi zararının oluştuğunun kabulü gerektiği
düşünülmektedir. Necla Yurtbaşının adli yargıya konu fiili, idarenin ağır
hizmet kusuruyla verdiği zarar arasındaki illiyet bağını kesmediğinden,
mahkeme kararının bu kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onbeşinci Dairesi’nce tetkik hakiminin açıklamaları dinlenip, dosyadaki belgeler incelenerek gereği görüşüldü:
Dava; davacılar yakınının davalı idarenin hizmet kusuru sonucu vefat ettiğinden bahisle davacıların her biri için 7.500-TL manevi tazminatın
olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle
açılmıştır.
Ankara 2. İdare Mahkemesi’ce; davacılardan Necla Yurtbaşının
uyuşmazlığa konu olay ile ilgili olarak 2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkındaki Kanuna muhalefet suçu kapsamında Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılan yargılaması sonucunda
19.09.2006 tarih ve E:2004/228, K:2006/569 sayılı kararı ile bir sene sekiz
ay hapis ve 285-TL adli para cezasıyla cezalandırıldığı ve cezanın ertelendiği görülmekte olup, olayın oluşunda kusuru mahkeme kararıyla sabit
olan davacılardan Necla Yurtbaşının manevi tazminat talebinin reddine;
diğer davacıların manevi tazminat taleplerinin ise, davalı idarece de kabul
edilen, 2238 sayılı Kanunun 6. ve 7/d maddelerindeki prosedür yerine getirilmeksizin karaciğer nakli ameliyatı yapma girişimindeki davalı idare
kusuru dikkate alındığında, olaydan duydukları elem ve acının bir miktar
hafifletilmesi amacıyla, kardeşlerden Şener Çevik ve Jale Güven’in her
birine 1000-TL manevi tazminatın takdiren ödenmesine karar verilmiştir.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
126
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Davanın taraflarınca, mahkeme kararının hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek aleyhlerine olan kısımlarının temyizen incelenerek bozulması
istenilmektedir.
den;
İdare Mahkemesi kararının, davanın reddine ilişkin kısmı yönün-
İdare ve Vergi Mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde yer
alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
Temyize konu Mahkeme kararının davanın reddine ilişkin kısmında
2577 sayılı 49. maddesinde belirtilen bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, davacının bu kısma yönelik temyiz istemi yerinde görülmemiştir.
İdare Mahkemesi kararının kabule yönelik kısmı yönünden;
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararları ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya
boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç
işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. İdarenin, yürüttüğü
kamu hizmeti sırasında kişilerin uğradıkları, kamu hizmetiyle nedensellik
bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olduğu idare hukukunun bilinen ilkelerindendir.
Danıştay’ın yerleşik içtihatlarına göre bünyesinde risk taşıyan hizmetten yararlanan ilgililerin uğradıkları zararların tazmini, olayda idarenin
ağır hizmet kusurunun belirlenmesi şartına bağlıdır. Dolayısıyla bünyesinde risk taşıyan sağlık hizmetini yürüten idarenin hizmetten yararlanan
ilgiliye karşı tazmin sorumluluğu, sadece hizmetin kusurlu işletilmesi halinde değil, ağır hizmet kusurunun saptanması halinde mümkündür.
SAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
127
2238 sayılı Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkındaki Kanun’un 3. maddesinde, bir bedel veya başkaca çıkar karşılığı, organ ve doku alınması ve satılmasının yasak olduğu belirtilmiş,
6. maddesinde “Onsekiz yaşını doldurmuş ve mümeyyiz olan bir
kişiden organ ve doku alınabilmesi için vericinin en az iki tanık huzurunda açık, bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiş yazılı ve imzalı
veya en az iki tanık önünde sözlü olarak beyan edip imzaladığı tutanağın
bir hekim tarafından onaylanması zorunludur.“ hükmü, 7. maddesinde ise;
“Organ ve doku alacak hekimler: a) Vericiye, uygun bir biçimde ve ayrıntıda organ ve doku alınmasının yaratabileceği tehlikeler ile, bunun tıbbi,
psikolojik, ailevi ve sosyal sonuçları hakkında bilgi vermek; b) Organ ve
doku verenin, alıcıya sağlayacağı yararlar hakkında vericiyi aydınlatmak;
c) Akli ve ruhi durumu itibariyle kendiliğinden karar verebilecek durumda
olmayan kişilerin vermek istedikleri organ ve dokuları almayı reddetmek;
d) Vericinin evli olması halinde birlikte yaşadığı eşinin, vericinin organ
ve doku verme kararından haberi olup olmadığını araştırıp öğrenmek ve
öğrendiğini bir tutanakla tespit etmek; e) Bedel veya başkaca çıkar karşılığı veya insancıl amaca uymayan bir düşünce ile verilmek istenen organ
ve dokuların alınmasını reddetmek; f) Kan veya sıhri hısımlık veya yakın
kişisel ilişkilerin mevcut olduğu durumlar ayrık olmak üzere, alıcının ve
vericinin isimlerini açıklamamak zorundadırlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinden, son dönem siroz hastası olan
davacılar yakını müteveffa Nevzat Gürbüztürk’ün Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi İbni Sina Hastanesindeki tedavisi esnasında karaciğer nakli
yapılmasına karar verildiği, öncelikle nakil için kadavradan karaciğer
beklendiği ancak durumun acilleşmesi sonucu Nevzat Gürbüztürk’ün kız
kardeşince Bağkur borçlarının ödenmesi, bir miktar para ve bir adet tarla karşılığı olarak Serdar Karaboğaz ile anlaşıldığı; 10.11.2003 tarihinde
donör Serdar Karaboğaz ile alıcı Nevzat Gürbüztürk’ün ameliyata alınarak operasyona başlanıldığı, ameliyat devam ettiği esnada vericinin ağabeyinin ameliyathaneye gelerek ameliyatın devam etmesine engel olması
üzerine, organ nakli gerçekleştirilmeden ameliyata son verildiği, 40 gün
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
128
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
sonra 30.12.2003 tarihinde Nevzat Gürbüztürk’ün vefat ettiği ve davacılar
tarafından ölüm olayında davalı idarenin hizmet kusuru bulunduğu ileri
sürülerek tazminat talebiyle davalı idareye başvurulduğu, başvurunun reddi üzerine bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Uyuşmazlığa konu olayda, İdare Mahkemesi’nce dava dosyası İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilerek, olayda davalı idarenin
hizmet kusuru bulunup bulunmadığı, ayrıca 10.11.2003 tarihinde başlanılan ancak yarım kalan ameliyatın, mütevaffının yaşam süresini kısaltıp
kısaltılmadığı konularında rapor istenildiği, 1. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun
21.3.2008 tarih ve 1117 karar numaralı raporunda özetle; karaciğer yetmezliği olan bir hastanın ameliyata alınmasının (Karaciğer nakli dışında
başka nedenlerle de ameliyat olabilirler) siroza bağlı gelişen bazı komplikasyonların (hepatorenal sendrom, hepatik koma gibi) ortaya çıkmasını
kolaylaştırabildiği, ancak bu kolaylaştırmanın doğrudan etkisini göstermenin, eldeki verilerle mümkün olamadığı; tıpta, ortalama hasta sağ kalımı, ortalama yaşam süresi gibi verilerin birçok çalışmanın ortak veya
tek tek istatistiksel bir sonucu olduğu, herhangi bir hastanın bu değerlerin
üstündeki veya altındaki sürede yaşamış veya ölmüş olabileceği, bu nedenle bu ortalama verilerin tek bir hastaya indirgenmesinin tıbben mümkün olmadığı açıklamalarına yer verildiği, 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’nun
24.12.2007 tarih ve 7900 karar numaralı raporunda ise özetle; müteveffa
Nevzat Gürbüztürk’e 10.11.2003 – 22.12.2003 tarihleri arasındaki yatış
döneminde yapılan tüm tıbbi girişim ve tedavilerin tıp kurallarına uygun
olduğu, Nevzat Gürbüztürk’ün ameliyat öncesindeki klinik ve laboratuar
bulgularına göre “ Hepatit B’ye bağlı karaciğer sirozu – Child C “ tanısı
olduğu, “ Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik “ hükümlerinin, Sindirim Sistemi Arızalar ı Listesi 36. maddesine
göre % 80 çalışma gücü kaybı olduğu, beden çalışma gücünün en az 2/3
‘sini (üçte ikisini) kaybetmiş sayılacağı, çalışarak hayatını kazanamayacağı, açıklamalarına yer verilmiştir.
2238 sayılı Kanunun 6. ve 7. maddeleri uyarınca, temyiz kudretini
haiz olan organ bağışçısının, tamamen kendi iradesiyle ve dış tesirlerden
SAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
129
uzak olarak organını vermek istediğini iki tanık huzurunda ikrar etmesi,
bu durumun bir tutanağa bağlanarak ameliyata girecek doktor tarafından
da onaylanması, doktor tarafından organ ve doku alınmasının tehlikeleri
ve muhtemel sonuçları hakkında vericinin bilgilendirilmesi ve şayet organ
bağışı maddi bir menfaat karşılığı yapılıyorsa bu işlemin yapılmaması, verici evliyse eşinin de muvafakatının alınması gerekmektedir. Görüldüğü
üzere bu düzenlemeler, canlı donörden organ ve doku alınması halinde öncelikle vericilerin haklarını korumaya yönelik getirilmiş düzenlemelerdir.
Olayımızda ise verici Serdar Karaboğaz’ın Bağkur borçlarının ödenmesi,
bir miktar para ve bir adet tarla karşılığı olarak karaciğerinin bir kısmını
bağışlama konusunda Nevzat Gürbüztürk’ün kardeşi ile anlaştığı, Nevzat
Gürbüztürk’ün yakınları tarafından, ameliyatı yapacak doktora da 6.000TL tutarında para verilerek, kardeşlerinin ameliyata hazır hale gelmesini
sağladıkları, bu olay sebebiyle de Nevzat Gürbüztürk’ün kardeşinin organ
nakline aracılık yapma suçundan yargılanarak ceza aldığı açıktır.
Bu bakımdan, her ne kadar davalı idarenin, 2238 sayılı Kanunda organ bağışlayanların haklarını korumaya yönelik getirilmiş düzenlemeler
kapsamında, bahsi geçen ameliyatın başlatılması öncesinde, verici tarafın
mağduriyetine yol açabilecek birtakım usuli eksiklikleri olsa da, esasen alıcının yakınlarının mevzuata aykırı hareket ettikleri; organ bağışlayıcısını
ve ameliyatı yapacak doktoru para karşılığı ayarladıkları görüldüğünden,
ilgililerin kendi kusurlu davranışları nedeniyle ortaya çıktığı iddia edilen
zararlardan dolayı davalı idarenin kusurlandırılması mümkün değildir. Bu
durumda, davacıların manevi tazminat taleplerinin de kabulüne imkan bulunmadığından, idare mahkemesi kararının kabule yönelik kısmında hukuki isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun
bulunan davalı idarenin temyiz isteminin kabulü ile Ankara 2. İdare Mahkemesi’nin 08/10/2008 tarih ve E:2004/3429; K:2008/1766 sayılı kararının
manevi tazminatın kısmen kabulüne ilişkin bölümünün BOZULMASINA,
davacıların temyiz istemlerinin reddi ile manevi tazminat isteminin Nejla
Yurtbaşı yönünden reddine ilişkin bölümünün ONANMASINA, dosyanın
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
130
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
yeniden bir karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine, 2577
sayılı Kanunun 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini
izleyen günden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak
üzere, 29/05/2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
Tarih : 05.05.2015
Esas : 2014/20072 Karar : 2015/7353
u TAKSİRLE ÖLDÜRME
Özet: Doktor olan sanığın ölçülen kan şekeri düzeyine göre mutlak
suretle insülin yapılmasını önermemesi ayrıca gerekli olan tetkikleri istememiş yaptırmamış veya önermemiş olması nedeniyle sanığın kusurlu bulunduğu oy birliğiyle rapor verilmesi, katılan beyanları, dosya içerisindeki
diğer tüm deliller dikkate alındığında sanığın cezadan kurtulmaya yönelik
savunmasına itibar edilmemiş olup, Mahkememizce sabit görülen eylemi
doğrultusunda cezalandırılması yoluna gidilmiştir.
(5237 s. TCK m. 85)
Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm,
sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanık müdafinin duruşmalı inceleme isteminin, hükmedilen cezanın adli para cezasından ibaret olması nedeniyle 5320 s. Kanunun 8 inci
maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 318 ve
5271 sayılı CMK’nın 299 uncu maddeleri gereğince reddine karar verilerek yapılan incelemede;
SAYI: 6
131
YARGI İÇTİHATLARI
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere,
mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin eksik incelemeye, kusura, ceza miktarına ve meslekten men tedbiri uygulanmasının doğru olmadığına ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun
olarak ONANMASINA, 05.05.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR
VERİLDİ.
YEREL MAHKEME KARARI
Mahkememizce yapılan yargılama sonunda toplanan deliller ve
tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; olay tarihinde
7 yaşındaki maktülün .. Devlet Hastanesinde yapılan kan ölçümünde kan
şekerinin 340 olarak ölçüldüğü, ileri tetkik ve tedavi için maktülün Osmaniye Yeni Hayat Hastanesine sevk edildiği, tekrar burada yapılan kan
şekeri ölçümünün 459 olarak hesaplandığı, acilde görev yapan ve Mahkememizde tanık olarak dinlenen nöbetçi doktor M.B.’in icab nöbetçisi olan
sanığı arayarak durumu bildirdiği, sanığın hastaneye ilk başta gelmeyerek
acil olan hastaya tıbbi müdahalede bulunmadığı, talimatla nöbetçi doktoru
yönlendirmeye çalıştığı, gerekli olan ve Adli Tıp Kurumunca yapılmadığı tespit edilen testleri yapmadığı, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun
24.04.2013 tarihli oy birliğiyle verilen heyet raporunda ölçülen kan şekeri
düzeylerine göre mutlak surette insilün yapılmasını önermemesi, kan ve
idrar tetkiklerinin istememiş, yaptırmamış veya önermemiş olmasından
dolayı sanığın kusurlu olduğunun tespit edildiği, her ne kadar sanık savunmasında telefonla gerekli talimatları verdiği, tıbbi bilgisine göre gerekli olan işlemleri yaptığını söyleyerek suçlamaları inkar etmiş ise de,
gece vakti ..Devlet Hastanesinde kan şekerinin yüksek çıkmış olmasından
dolayı Osmaniye Yeni Hayat Hastanesine sevk edilen hastanın kan şekerinin giderek yükselmesi ve son olarak 459 seviyesine çıkmasına rağmen
hastaneye hemen gelmeyerek ilk müdahalelerin yapılmasını telefonla bilgi vermesi, İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinden alınan heyet
raporunda; ölçülen kan şekeri düzeyine göre mutlak suretle insülin yapılNisan/Mayıs/Haziran-2015
132
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
masını önermemesi ayrıca gerekli olan tetkikleri istememiş yaptırmamış
veya önermemiş olması nedeniyle sanığın kusurlu bulunduğu oy birliğiyle rapor verilmesi, katılan beyanları, dosya içerisindeki diğer tüm deliller
dikkate alındığında sanığın cezadan kurtulmaya yönelik savunmasına itibar edilmemiş olup, Mahkememizce sabit görülen eylemi doğrultusunda
cezalandırılması YOLUNA GİDİLMİŞTİR.
Sanık M.İ.’in subut bulan eylemine uyan Taksirle Ölüme Neden
Olma suçundan TCK.nın 85/1 maddesi gereğince suçun işleniş biçimi,
meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, failin güttüğü taksirin yoğunluğu, suçun işlendiği yer ve zaman, suç konusunun önem ve değeri, Adli
Tıp Kurumundan gelen rapora göre tam kusurlu olması hususları dikkate
alınarak takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak HÜKÜM KURULMUŞTUR.
Sanığın sosyal ve ekonomik durumu, aylık geliri, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlık, suçun işleniş biçimi dikkate alınarak taktiren verilen hapis cezasının beher günlüğü 60,00 TL’den para cezasına çevrilerek
HÜKÜM KURULMUŞTUR.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Sanık M.İ.’in subut bulan eylemine uyan Taksirle Ölüme Neden
Olma suçundan TCK.nın 85/1 maddesi gereğince suçun işleniş biçimi,
meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı , failin güttüğü kastın yoğunluğu nazara alınarak takdiren alt sınırdan uzaklaşılarak 4 YIL HAPİS CEZASI CEZALANDIRILMASINA,
2-Sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri , sosyal ve ekonomik durumu nazara alınarak sanığa verilen cezanın TCK.nın 62 nci maddesi gereğince
1/6 oranında indirim yapılarak 3 YIL 4 AY HAPİS CEZASI CEZALANDIRILMASINA,
3-Sanığa verilen taksirli suçtan dolayı hapis cezasının sanığın kişilik
özellikleri, sosyal ve ekonomik durumu ve yargılama sürecindeki tutum
ve davranışları nazara alınarak TCK 50/1-a maddesi gereğince 1215 GÜN
ADLİ PARA CEZASINA ÇEVRİLMESİNE,
SAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
133
4-Sanığa verilen hapis cezasının şahsi , ekonomik ve sosyal durumu
nazara alınarak TCK.nın 52/2 nci maddesi gereğince beher günlüğü 60 TL
den (60x1215=72900 TL ) 72.900 TL ADLİ PARA CEZASI CEZALANDIRILMASINA,
5- Sanığın şahsi ve ekonomik durumu gözönünde bulundurularak
TCK.nın 52/4 üncü maddesi gereğince takdiren birer ay ara ile 20 eşit
taksit halinde ödenmesine,
6-Sanığa verilen adli para cezasının taksitlerinden birisinin zamanında ödenmemesi halinde TCK.nın 52/4 üncü maddesi doğrultusunda hapis cezasına çevrileceğinin sanığa ihtaratına,
7-Kararın kesinleşmesinden itibaren sanığın mesleğinin icrasının
TCK nun 53/6 maddesi gereğince 1 YIL 6 AY SÜRE YASAKLANMASINA,
8-Katılan kendisini vekille temsil ettirdiğinden dolayı AAÜT göre
hesaplanan 1500 TL vekalet ücretinin sanıktan alınarak katılana verilmesine,
9-Yargılama sırasında yapılan posta, davetiye ve bilirkişi gideri 246
TL yargılama giderin sanıktan tahsil edilerek hazineye irad kaydına,
Sanık, sanık müdafiisi, katılan, katılan vekili ve C.Savcısının yüzlerine karşı kararın tefhimden itibaren 7 günlük süre içerisinde mahkememize verilecek bir dilekçe veya tutanak altına alınması koşuluyla zabıt
katibine yapılacak bir beyanla YARGITAY temyiz yolu açık olmak üzere
karar verildi. 13/02/2014
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
134
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
YARGITAY
12. CEZA DAİRESİ
Tarih : 10.12.2013
Esas : 2013/5731
Karar : 2013/28511
Özet: Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, katılan ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere,
mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafinin lehine hükümler
uygulanması gerektiğine ilişkin katılanın bir sebebe dayanmayan temyiz
itirazlarının reddine, ancak;
Oluşa ve dosya kapsamına göre henüz 16 yaşında olan ölenin, diş
ağrısı şikayetiyle sanığın diş teknisyeni olarak çalıştığı iş yerine kardeşiyle
birlikte gittiği, sanığın doktor olmadığını söylemediği, “moralim bozuk
diş çekemem” diyerek ölene müdahale etmediği, ölenin bu kez başka bir
doktora gittiği, bu doktorun abseli olması sebebiyle dişi çekmediği geçici
dolgu yaptığı ancak ağrısı geçmeyen ölenin yeniden sanığın çalıştığı iş yerine gittiği ve dişini çektirmek istediğini söylediği, ölenin kardeşinin, sanığa başka bir doktora gittiklerini ve bu doktorun dişi çekmediğini söylediği,
sanığın dişe geçici dolgu yapıldığını ve dişin abseli olduğunu görmesine
rağmen, ölenin dişini çektiği, çekme işleminden kısa süre sonra fenalaşan
ölenin kaldırıldığı hastanede 9 gün sonra “diş apsesiyle ilişkili septik şok
ve gelişen komplikasyonlardan” dolayı öldüğü olayda, diş teknisyeni olan
ve tıbbi müdahale yetkisi bulunmayan sanığın, abseli olduğunu bildiği ve
bu nedenle çekilmemesi gereken dişi çekmek suretiyle ölüme neden olmasında bilinçli taksir koşullarının oluştuğu gözetilmeksizin, TCK’nın 22/3
üncü maddesi gereğince cezada artırım yapılmaması,
SAYI: 6
135
YARGI İÇTİHATLARI
Kanuna aykırı olup, katılanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 s. Kanunun 8 inci maddesi
uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321 inci maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 10.12.2013 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Tarih : 19.02.2015
Esas : 2014/10739
Karar : 2015/4990
Özet: Davacılar vekili, davacılardan Müşerref’in davalı doktora
10.09.2008 tarihinde dizlerindeki ağrılar nedeniyle ameliyat olduğunu ancak daha sonra yürüyemez hale geldiğini, akabinde davalı doktorun çeşitli tedaviler önererek kendisini oyaladığını, daha sonra Göztepe Sosyal
Sigortalar Hastanesine gittiğinde ameliyat sırasında tendonların koparılmış olduğunun söylendiğini, bu durumun ameliyattan 8 gün sonra çekilen
röntgenden de belli olduğunu, Cerrahpaşa Tıp Fakültesinde de tekrar ameliyat olduğunu ancak diz ve ayak hareketlerinin %30 unu kaybettiğini, kızı
Nazan’ın annesine yardım için İngiltere’deki işini bırakıp geldiğini ileri
sürerek, Müşerref için 40.000TL manevi, 60.000TL maddi, kızı Nazan için
5.000TL manevi, 25.000TL maddi TAZMİNAT İSTEMİŞTİR.
Davalılar, davanın REDDİNİ DİLEMİŞLERDİR.
Mahkemece, davanın reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı Müşerref tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.
1-Dava, davacılardan Müşerref’in dizlerindeki ağrılar nedeniyle
davalı doktora ameliyat olmasından sonra yürüyemez hale gelmesi nedeniyle, açılmış olan maddi ve manevi TAZMİNAT DAVASIDIR. Taraflar
arasındaki ilişki VEKALET SÖZLEŞMESİDİR. Vekil, vekalet görevini
yerine getirirken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
136
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan ZARARLARDAN
SORUMLUDUR. O nedenle vekil konumunda olan ve davacı Müşerref’in
tedavisini yapan doktorların bilim ve teknolojinin getirdiği bütün imkanları kullanmak suretiyle özen borcunu yerine GETİRMELERİ GEREKİR. Mahkemece, davalılara kusur izafe etmeyen, 20.02.2013 tarihli 2.
İstanbul Adli Tıp İhtisas Kurulu raporu benimsenmek suretiyle, davanın
reddine karar verilmiş ise de, dosya içerisinde bulunan Cerrahpaşa Tıp
Fakültesi’nin 23.03.2009 tarihli yazısı, Yalova il Sağlık Müdürlüğü’nün
11.08.2009 tarihli raporu ve İstanbul Tabip Odası’nın 28.09.2010 tarihli
kararı ile bu kararı onayan TTB Yüksek Onur Kurulu’nun kararında davalının KUSURUNDAN BAHSEDİLMEKTEDİR. Hal böyle olunca, aradaki çelişkiyi gidermek için, mahkemece yapılacak iş, bu konuda rapor
düzenlemeye ehil ve donanımlı bir Üniversiteden, aralarında dava konusu ameliyat hususunda uzman, akademik kariyere sahip 3 kişilik bilirkişi
kurulundan, yapılan işlemlerin tıp bilimi açısından yeterliliği hususunda,
davalılara atfı kabil bir kusur olup olmadığı konusunda, nedenlerini açıklayıcı, taraf, Mahkeme ve YARGITAY denetimine elverişli rapor alınarak,
davalıların kusurlu olup olmadığının belirlenmesi, sonucuna göre karar
verilmesi iken, bu yönler göz ardı edilerek, eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Ayrıca, dosyanın incelenmesinde, 16.03.2010 tarihli celsede, davacılardan Nazan’ın davayı takip etmediği belirtilmiş ve bu davacı için
müracaata bırakılma ara KARARI VERİLMİŞTİR. O halde, bu davacı açısından davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, davanın
reddine dair hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacılar yararına BOZULMASINA, 1100,00 TL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 24,30 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca
tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
19.02.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.
SAYI: 6
137
YARGI İÇTİHATLARI
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
Tarih : 05.02.2015
Esas : 2014/11049
Karar : 2015/2645
u DOKTORUN MESLEKİ SORUMLULUĞU
u MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT
u YETERSİZ BİLİRKİŞİ RAPORU
Özet: Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden
değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle görülmemesinden sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna
ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil, işçi gibi özenle davranmak zorunda olup,
hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul
edilmelidir. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki
değil genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni göstermek zorundadır. Titiz bir özen göstermeyen vekil, vekaleti gereği
gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Bebeğin kilosu nedeniyle normal doğum yaptırılmasının ve doğum
esnasında davalı doktor tarafından yapılan uygulamaların tıp kurallarına
uygun olup olmadığı, bebekte gelişen pleksus brakialis lezyonunun davalı
doktorun uygulamaları nedeniyle meydana gelip gelmediği hususlarında
bir irdeleme yapmayan Adli Tıp Kurumu raporuna itibar edilemeyeceğinden, üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak
bir bilirkişi kurulundan belirtilen hususlarda rapor alınarak sonucuna uygun karar verilmesi gerektiği gözetilmelidir.
(818 s. BK m. 321, 386, 390, 394)
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
138
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Davacı, eşi Muhterem’in davalı hastanede 22.06.2007 tarihinde doğum yaptığını, diğer davalı doktorun gerekli testleri yapmadan ve genel
bir sağlık denetiminden geçirmeden eşini normal doğuma aldığını, rahmin açılmasını beklemeden bebeği ısrarla çekmeye çalıştığını, bu nedenle
bebek Muhammed’in sakatlandığını, davalıların gereken dikkat ve özeni
göstermediklerini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 5.500-TL maddi ve 20.000-TL manevi tazminat olmak üzere toplam
25.000-TL’nin olay tarihinden başlayarak faizi davalılardan tahsiline karar
VERİLMESİNİ İSTEMİŞTİR.
Davalılar, gereken dikkat ve özeni gösterdiklerini, hastanın normal
doğum yapmasına engel bir durumun bulunmadığını, olayın bir doğum
komplikasyonu olduğunu, kusurlarının bulunmadığını savunarak davanın
reddini, dilemişlerdir.
Mahkemece, Adli Tıp Kurumu raporu esas alınarak davanın reddine
karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından TEMYİZ EDİLMİŞTİR.
1- Davacı, davalı doktorun özensizliği ve doğum esnasında anne
rahminden çekilmesi nedeniyle bebek Muhammed’te pleksus brakialis
lezyonu oluştuğunu, bebeğin kolunu kullanamadığını, bu durumdan davalı
hastanenin de sorumlu olduğunu ileri sürerek maddi ve manevi zararının
tazmini istemiyle eldeki DAVAYI AÇMIŞTIR. Dava bu haliyle doktor ve
özel hastanenin sorumluluğuna ilişkin olup, bir davada dayanılan olguları
hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini arayıp
bulmak hakimin DOĞRUDAN GÖREVİDİR. (1086 sayılı HUMK. 76.
md.; 6100 sayılı HMK. 33. md.). Dava, davalı doktorların vekillik sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırılık olgusuna dayanmaktadır
(B.K. 386, 390 md). Vekil, iş görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden değil de, bu sonuca ulaşmak için yaptığı uğraşların özenle GÖRÜLMEMESİNDEN SORUMLUDUR. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (B.K. 390/II). Vekil,
işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, hafif kusurundan bile sorumludur (B.K. 321/1 md). O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün
kusurları (hafif de olsa) sorumluluğun unsuru olarak KABUL EDİLMESAYI: 6
YARGI İÇTİHATLARI
139
LİDİR. Doktorlar, hastalarının zarar görmemesi için yalnız mesleki değil, genel hayat tecrübelerine göre herkese yüklenebilecek dikkat ve özeni
GÖSTERMEK ZORUNDADIR. Doktor, tıbbi çalışmalarda bulunurken,
bazı mesleki şartları yerine getirmek, hastanın durumuna değer vermek,
tıp biliminin kurallarını gözetip uygulamak, tedaviyi her türlü tedbirlerini
alarak YAPMAK ZORUNDADIR. Doktor, ufak bir tereddüt gösteren durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada
koruyucu tedbirler ALMAKLA YÜKÜMLÜDÜR. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında seçim yaparken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde
tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı ve
en emin yolu tercih etmelidir(Bkz. Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç
İlişkileri, Ank.1982, Sh.236 vd). Gerçektende mesleki bir işgören doktor
olan vekilden, ona güvenen müvekkil titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini BEKLEMEKTE HAKLIDIR. Titiz bir özen göstermeyen vekil, B.K.
394/1 uyarınca vekaleti gereği gibi ifa ETMEMİŞ SAYILMALIDIR.
Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu’ndan alınan 03.06.2013 tarihli
raporda sonuç olarak; “ Kişide, doğum öncesi doğumun normal koşullar
dışında gerçekleşebileceğine dair herhangi bir tıbbi bulguya rastlanmadığı, miadında normal doğum olarak hastaneye yatırılan annenin doğum
öncesi muayenesinin ilgili hekim tarafından yapıldığının anlaşıldığı, doğumun vaginal yoldan sonlandırıldığı, mevcut tıbbi belgelerde bebeğin
fiziksel gelişim normal olduğu, söz konusu bulguların normal yoldan
doğum yaptırılma sınırları içinde değerlendirildiği, sezeryan endikasyonunun bulunmadığı, doğum eyleminde uzama ya da aksaklık bildirilmediği, söz konusu bulgularla kişiye normal doğum yaptırılmasının doğru
bir yaklaşım olduğu, küçükte saptanan brakial pleksus lezyonunun normal
doğum eylemi sırasında tüm özenin gösterildiği durumlarda dahi bebeğin vaginal yoldan çıkartılması sırasındaki manevralara bağlı olarak görülebildiği ve öngörülemeyen ve önlenemeyen bir komplikasyon olarak
nitelendirildiği, bebeğin fiziksel gelişimi, doğum öncesi tetkik sonuçları
bir bütün olarak değerlendirildiğinde; doğum eylemi sırasında bebekte
pleksus brakialis lezyonu oluşması yönünden Dr. Asiye Uzun’a ve sağlık
kuruluşuna atfı kabil bir kusur tespit edilmediği oy birliğiyle MÜTALAA
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
140
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
OLUNMUŞTUR. Mahkemece, bu rapor hükme esas alınarak davanın
reddine KARAR VERİLMİŞTİR. Oysa ki, Adli Tıp Kurumu raporunda
bebeğin kilosu nedeniyle normal doğum yaptırılmasının ve doğum esnasında davalı doktor tarafından yapılan uygulamaların tıp kurallarına uygun olup olmadığı, bebekte gelişen ve komplikasyon olarak nitelendirilen
“pleksus brakialis” lezyonunun davalı doktorun uygulamaları nedeniyle
meydana gelip gelmediği hususlarında bir irdeleme yapılmadığı gibi, bu
rapor ayrıntılı bilgi vermekten uzaktır ve soyut İFADELER İÇERMEKTEDİR. Hal böyle olunca salt Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu raporuna
itibar edilerek hüküm kurulamaz. Bu durumda mahkemece yapılacak iş,
üniversitelerin ana bilim dallarından seçilecek uzmanlardan oluşacak bir
bilirkişi kuruluna dosya tevdi edilerek, davalıların açıklanan hukuki konum ve sorumlulukları, dosyada mevcut delillerle ve raporlarla birlikte
bir bütün olarak değerlendirilip, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda
davalıların sorumluluğunu gerektirecek ihmal ve hata bulunup bulunmadığını gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve YARGITAY denetimine elverişli rapor alınmak suretiyle hasıl olacak sonuca uygun bir
karar VERMEKTEN İBARETTİR. Mahkemece, değinilen bu yön gözardı
edilerek eksik araştırmayla yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve
YASAYA AYKIRIDIR. Bozmayı gerektirir.
2- Bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine GEREK GÖRÜLMEMİŞTİR.
SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, 2. bent gereğince davacının diğer temyiz
itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 1100,00 TL duruşma
avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, peşin alınan 25,20 TL. temyiz harcının istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1
maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu
açık olmak üzere, 05.02.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE KARAR VERİLDİ.
SAYI: 6
141
MEVZUAT
MEVZUAT
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
142
SAYI: 6
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
143
MEVZUAT
Resmi Gazete Tarihi: 26.04.2014 Resmi Gazete Sayısı: 28983
TIPTA VE DİŞ HEKİMLİĞİNDE UZMANLIK EĞİTİMİ
YÖNETMELİĞİ
BİRİNCİ BÖLÜM
Amaç, Kapsam, Dayanak ve Tanımlar
Amaç ve kapsam
MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin amacı; tıp ve diş hekimliği alanlarında uzmanlık eğitimi, uzmanlık belgelerinin verilmesi ve Tıpta Uzmanlık Kurulunun çalışma usul ve esaslarını düzenlemektir.
(2) Bu Yönetmelik; Tıpta Uzmanlık Kurulu ile tıp ve diş hekimliği
alanlarında eğitim vermeye yetkili kurum ve uzmanlık eğitimi ile ilgili
programları ve kişileri kapsar.
Dayanak
MADDE 2 – (1) Bu Yönetmelik, 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı
Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun ile 11/10/2011
tarihli ve 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 22 nci maddesine
dayanılarak hazırlanmıştır.
Tanımlar ve kısaltmalar
MADDE 3 – (1) Bu Yönetmelikte geçen;
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
144
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
a) Bakanlık: Sağlık Bakanlığını,
b) Çekirdek eğitim müfredatı: Uzmanlık eğitimi yapılabilmesi için
bir programın uygulaması gereken asgari eğitim ve öğretimi,
c) Çizelgeler: 1219 sayılı Kanunun eki tıpta ve diş hekimliğinde uzmanlık dalları ve eğitim sürelerine dair ek-1, ek-2 ve ek-3 sayılı çizelgeleri,
ç) Donanım: Programın yatak sayısı, eğitim araç ve gereçleri, tıbbi
cihazları gibi fiziki yapısını,
d) DUS: Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavını,
e) Eğitici: Uzmanlık eğitimi verme yetkisine sahip kişileri,
f) Fakülte: Tıp veya diş hekimliği fakültelerini,
g) Genel Müdürlük: Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünü,
ğ) Genişletilmiş eğitim müfredatı: Her program için çekirdek eğitim
müfredatını da içeren ve o programa özgü eğitim ve öğretimi,
h) Kurul: Tıpta Uzmanlık Kurulunu,
ı) Kurum: Programların bağlı olduğu kurumları,
i) Kurum yöneticisi: Bakanlığa bağlı hastanelerde başhekimi, fakülte ve birlikte kullanımı olan hastanelerde dekanı, Adli Tıp Kurumunda
Adli Tıp Kurumu Başkanını,
j) ÖSYM: Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığını,
k) Program: Bir ya da birden fazla kurum tarafından ilgili uzmanlık dalının eğitimine yönelik eğitim standardını da içeren çekirdek eğitim
müfredatını karşılayacak şekilde yapılandırılmış fonksiyonel yapıyı,
l) Program standardı: Bir programın uzmanlık eğitimi verebilmesi
için sahip olması gereken asgari donanım, eğitici ve portföy düzeyini gösteren müfredat bileşenini,
m) Portföy: Bir programın uzmanlık eğitimi için gereken vaka, ameliyat, tetkik ve diğer tıbbi iş ve işlem çeşitliliğini,
n) Program yöneticisi: İlgili programdaki eğitimin koordinasyonunda yetkili ve sorumlu olan eğiticiyi,
SAYI: 6
145
MEVZUAT
o) Rotasyon: Uzmanlık öğrencisinin uzmanlık eğitimi süresi içerisinde, kendi dalı dışında Kurul tarafından belirlenen ve tamamlanması zorunlu olan eğitimi,
ö) TUS: Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavını,
p) UETS: Uzmanlık Eğitimi Takip Sistemini,
r) Uzman: Çizelgelerde yer alan dallardan birinde uzmanlık eğitimini tamamlayarak o dalda sanatını uygulama hakkı ve uzmanlık unvanını
kullanma yetkisi kazanmış olanları,
s) Uzmanlık eğitimi: Tıp veya diş hekimliğinde uzman olabilmek
için gereken eğitim ve öğretimi,
ş) Uzmanlık öğrencisi: Kurumlarındaki kadro ve pozisyonları ne
olursa olsun bu Yönetmelik hükümlerine göre uzmanlık eğitimi gören kişileri,
t) YDUS: Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavını,
u) YÖK: Yükseköğretim Kurulunu,
ifade eder.
İKİNCİ BÖLÜM
Tıpta Uzmanlık Kurulu
Kurulun oluşumu ve çalışma esasları
MADDE 4 – (1) Kurul aşağıda belirtilen üyelerden oluşur:
a) Bakanlık Müsteşarı veya görevlendireceği Müsteşar Yardımcısı,
Sağlık Hizmetleri Genel Müdürü ve I. Hukuk Müşaviri veya görevlendireceği hukuk müşaviri.
b) Biri diş tabibi olmak üzere eğitim hastanelerinden Bakanın seçeceği beş üye.
c) Dört tıp fakültesinden birer ve bir diş hekimliği fakültesinden bir
üye olmak üzere YÖK’ün seçeceği beş üye.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
146
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
ç) Gülhane Askeri Tıp Fakültesinin seçeceği bir üye.
d) Türk Tabipleri Birliğinin seçeceği bir üye.
e) Türk Diş Hekimleri Birliğinin seçeceği bir üye.
(2) Kurumlar, seçecekleri asıl üye sayısı kadar yedek üye de belirler.
(3) Kurula seçilecek asıl ve yedek üyelerin uzman olmaları, ayrıca
en az üç yıllık eğitim görevlisi ya da profesör unvanına sahip bulunmaları
şarttır. Üyelerin görev süreleri iki yıldır. Süresi bitenler yeniden seçilebilir.
(4) Kurul, Müsteşarın daveti üzerine yılda en az iki kez toplanır;
üyelerden en az beşinin teklifi ile de olağanüstü toplanır. Kurula, Müsteşar
veya görevlendirilmiş Müsteşar Yardımcısı veya yapılacak ilk toplantıda
üyeler arasından seçilen başkan vekili başkanlık eder.
(5) Kurul, en az dokuz üyenin katılımı ile toplanır ve oy çokluğuyla
karar alır. Oylamalarda çekimser oy kullanılamaz. Oyların eşitliği halinde
başkanın bulunduğu taraf çoğunluğu sağlamış sayılır. Türk Tabipleri Birliği temsilcisi yalnızca tabiplerle ilgili, Türk Diş Hekimleri Birliği temsilcisi
de yalnızca diş tabipleri ile ilgili konuların görüşüleceği toplantılara katılabilir ve kendi meslek alanları ile ilgili konularda oy kullanır.
(6) Kuruldaki görüşmeler gündemdeki sıraya göre yapılır. Gündemdeki maddelerin sırası Kurul kararı ile değiştirilebilir. Her üye gündem dışı
bir konunun müzakere edilmesini teklif edebilir. Önergeler yazılı olarak
Kurul başkanına iletilir. Kurul başkanı, önergeler hakkında leh ve aleyhte konuşmak isteyenlere söz verir ve önergenin görüşülmesini Kurulun
onayına sunar. Kurul başkanı, aynı konuyu içeren veya benzerlik gösteren
önergeleri birleştirerek görüştürme yetkisine sahiptir.
(7) Kararlar ve varsa karşı oylar, karar tarihinden itibaren üç iş günü
içerisinde gerekçeleri ile birlikte yazılarak imzalanır ve sekretaryaya bildirilir.
(8) Kurul toplantılarına üst üste iki kez mazeretsiz olarak katılmayanların üyeliği düşer.
(9) Kurulun sekretarya hizmetleri Genel Müdürlük tarafından yürütülür. Sekretarya hizmetlerini yürütmek üzere yeterli nitelik ve sayıda
personel görevlendirilir.
SAYI: 6
147
MEVZUAT
Kurulun görevleri
MADDE 5 – (1) Kurulun görevleri şunlardır:
a) Kurumlara program temelinde uzmanlık eğitimi yetkisi verilmesi
ve bu yetkinin kaldırılmasına ilişkin teklifleri karara bağlamak.
b) Uzmanlık dallarının eğitim standardını da içeren çekirdek eğitim
müfredatlarını belirlemek ve ilan etmek.
c) İlgili uzmanlık dalının çekirdek ve genişletilmiş eğitim müfredatlarına göre uygulama alanları ile temel görev ve temel yetkilerinin çerçevesini belirlemek.
ç) Uzmanlık dallarının rotasyonları ve bu rotasyonların süreleri hakkında karar vermek.
d) Uzmanlık dallarının eğitim sürelerinin üçte bir oranına kadar arttırılabilmesi hakkında karar vermek.
e) Uzmanlık eğitiminin takip ve değerlendirme esaslarını belirlemek.
f) Programların uzmanlık eğitimi çekirdek ve genişletilmiş müfredat
ve eğitim standartlarına uygunluğunu takip etmek.
g) Yapılan takipler sonucunda, eksiklikleri tespit edilen programlarda yerinde denetim yapmak veya yaptırmak, denetimler sonucunda düzenlenen raporları karara bağlamak.
ğ) Uzmanlık eğitimini bitirme sınavı jürilerinin seçim ölçütlerini belirlemek.
h) Yurt dışındaki uzmanlık eğitimi veren kurumların tanınmışlık listesini yapmak ve bu listeyi güncellemek.
ı) Yabancı ülkelerde uzmanlık eğitimi yapanların bilimsel değerlendirmesinin yapılabileceği kurumları belirlemek.
i) Yeni uzmanlık dallarının ihdas edilmesi ile ilgili görüş bildirmek,
ihdas edilen dallarda uzman olacakların başvuru ölçütlerini belirlemek ve
bu konudaki başvuruları karara bağlamak.
j) Sertifikaları Bakanlıkça tescil edilecek olan ve uzmanlara yönelik
olan sertifikalı eğitim programları ile ilgili görüş vermek.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
148
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
k) Uzmanlık eğitimi ve uzman insan gücü ile ilgili görüş vermek,
uzmanlık eğitimine giriş sınavlarında programlara ait kontenjanları programların eğitim kapasitesi ve imkânlarını göz önünde bulundurarak ülke
ihtiyacına göre belirlemek.
l) Görev alanıyla ilgili konularda çalışmalar yapmak ve görüş hazırlamak üzere, görev süresini ve üye sayısını belirlediği geçici komisyonlar
kurmak.
m) Aynı kurum içinde veya birden fazla kurum arasında yapılacak
protokol ile oluşturulacak programlar için protokol oluşturma prensiplerini belirlemek.
Görevi sona eren kurul üyelerinin yenilenmesi
MADDE 6 – (1) Bakanlık, Kurul üyelerinin görev süresinin bitiminden en az üç ay öncesinde 4 üncü maddede belirtilen kurumlardan asıl ve
yedek üyelerini tespit etmelerini ister. Kurumlar, seçecekleri asıl ve yedek
üyelerin kimlik ve iletişim bilgilerini kendilerine tebliğ edilen tarihten itibaren en geç bir ay içerisinde bildirir.
(2) Herhangi bir sebeple ayrılan veya üyeliği düşen üyenin yerine,
geri kalan süreyi tamamlamak üzere aynı kurumun birinci sıradaki yedek
üyesi görev yapar. Boşalan yedek üyelik yerine ilgili kurum en geç bir ay
içinde yeni bir üyeyi Bakanlığa bildirir.
(3) Herhangi bir nedenle asıl ve yedek üyeliğin boşaldığı durumlarda, bir ay içerisinde Bakanlığa bildirim yapmayan kurumun Kuruldaki
ilgili üyeliği o dönem için düşer ve çalışmalarda dikkate alınmaz.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Programlar, Eğiticiler ve Uzmanlık Öğrencileri
Akademik kurullar
MADDE 7 – (1) Kurum; eğitim-öğretim, uygulama ve araştırma faaliyetlerinin değerlendirilmesi ve bilimsel denetimin etkinliğinin sağlanması için tabi olduğu mevzuat çerçevesinde uzmanlık eğitimini düzenleme
ve koordine etme görevini kendi akademik kurullarınca yapar.
SAYI: 6
MEVZUAT
149
Program
MADDE 8 – (1) Programlardaki eğitim, Kurul tarafından ilan edilen
ve eğitim standartlarını da içeren çekirdek müfredatı karşılayacak şekilde
olmak zorundadır.
(2) Program yöneticisi;
a) Üniversitelere ve Gülhane Askeri Tıp Akademisine bağlı uzmanlık ana dallarındaki programlarda anabilim dalı başkanı, uzmanlık yan dallarındaki programlarda bilim dalı başkanı,
b) Eğitim ve araştırma hastanelerinde ilgili dalın eğitim sorumlusu,
c) Birlikte kullanım protokolü ile çalışan Bakanlık hastanelerinde tıp
fakültesi anabilim/bilim dalı başkanları,
ç) Adli Tıp Kurumunda kurum başkanı,
olur. Program yöneticisi ilgili dalda eğitici olmak zorundadır; anabilim veya bilim dalı başkanı veya eğitim ve araştırma hastanelerindeki
eğitim sorumlusu ilgili dalda uzmanlık eğiticisi niteliğini haiz değilse, o
dalda başka bir eğitici kurum yöneticisi tarafından program yöneticisi olarak belirlenir.
(3) Birden fazla kurumun katılımıyla oluşan programlarda program
yöneticisi kurumlar arasında yapılan protokol ile belirlenir.
(4) Kurum tarafından ilgili uzmanlık eğitimine giriş sınavı öncesinde uzmanlık öğrencisi talep edilirken her bir program için eğitici, donanım
ve portföy bakımından bilgisi, mevcut uzmanlık öğrencisi sayısı, program
yöneticisi ve uygulanmakta olan müfredat Kurula bildirilir.
(5) Birden fazla bağlı ana dalı olan yan dallarda eğitim vermek
amacıyla oluşturulacak programlar için program oluşturma ve uzmanlık
öğrencisi talep etme usul ve esasları Kurulca alınan karar çerçevesinde
belirlenir.
Programların denetimi
MADDE 9 – (1) Programlar çekirdek eğitim müfredatları ve standartlarına uygunlukları yönünden Kurul tarafından ya da 5 inci maddenin
birinci fıkrasının (l) bendi uyarınca oluşturulan komisyonlarca, en az beş
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
150
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
yılda bir yerinde denetlenir. Bu denetim dışında kurumlar eğitim verilen
programlarıyla ilgili özdeğerlendirmelerini yıllık olarak UETS üzerinden
Kurula sunarlar. Özdeğerlendirme raporunda belirgin eksiklik saptanan
programlar Kurul tarafından öncelikle denetlenir. Özdeğerlendirme raporunda eksiklik veya yetersizlik tespit edilen programlar belirlenen eksiklikleri 6 ay içinde tamamlamak zorundadır. Özdeğerlendirmede eksiklik
saptanan yerler için uzmanlık öğrencisi kontenjan planlaması o yıl için
yapılmaz.
(2) Denetimlerden önce program tarafından 17 nci maddenin ikinci
fıkrasının (g) bendinde bahsedilen denetim formu doldurulur ve denetleme
sonrasında denetleme komisyonu tarafından hazırlanan rapora eklenir.
(3) Denetimlerde tespit edilen eksiklik ve hataların giderilmesi için
Kurul tarafından programlara uyarı yazısı gönderilir. Bu yazıda; eksiklik
ve hatanın tanımı, bunların giderilmesi için alınması gereken önlemler ile
verilen süre belirtilir. Verilen süre içinde eksiklik ve hataların giderilmemesi halinde programın eğitim yetkisi kaldırılır.
(4) Eğitim yetkisi kaldırılan programlar eksikliklerini gidererek eğitim yetkisini almak için yeniden başvurabilir.
Eğitici
MADDE 10 – (1) Adlî Tıp Kurumu dışındaki kurumlarda uzmanlık
eğitimi, ilgili dalda uzman olup profesör, doçent, yardımcı doçent unvanına sahip olanlar ile eğitim görevlisi veya başasistanlar tarafından verilir.
Yardımcı doçent ve başasistanların uzmanlık eğitimi verebilmeleri için bu
kadrolarda bir yıl çalışmış olmaları şarttır.
(2) Eğitici olmayan yardımcı doçent ile başasistanlar ve uzmanlar
ile ilgili alanda uzman olmayan öğretim üyeleri ve öğretim görevlileri,
eğiticiler nezaretinde uzmanlık eğitiminde görev alır.
(3) Adlî Tıp Kurumunda uzmanlık eğitimi, 14/4/1982 tarihli ve 2659
sayılı Adlî Tıp Kurumu Kanununda belirtilen ihtisas kurulu başkanları ile
en az üç yıl süreyle ihtisas kurullarında üyelik yapmış adlî tıp uzmanları
tarafından verilir.
SAYI: 6
151
MEVZUAT
Uzmanlık öğrencisi
MADDE 11 – (1) Uzmanlık öğrencisi; kurumlarındaki kadro unvanı
ne olursa olsun, bu Yönetmelik ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde
programlarda uzmanlık eğitimi gören, araştırma ve uygulama yapan kişilerdir.
(2) Programlara yerleştirilen uzmanlık öğrencilerinin istihdam şekli,
kurumlarının özel mevzuat hükümlerine tabidir.
(3) Uzmanlık öğrencisi muayenehane açamaz, uzmanlık eğitiminin
gerektirdiği durumlar dışında aylıklı veya aylıksız hiçbir işte çalışamaz, bu
şekilde çalıştığı tespit edilen uzmanlık öğrencisinin ilgili eğitim kurumunca ilişiği kesilir.
(4) Uzmanlık öğrencileri, uzmanlık eğitimi uygulamasından sayılmayan işlerde görevlendirilemez.
(5) Uzmanlık öğrencilerinin nöbet uygulaması üç günde birden daha
sık olmayacak şekilde düzenlenir.
(6) Uzmanlık öğrencisinin programlarda, kurul tarafından belirlenmiş müfredat ve standartlarda (Ek ibare:RG-9/4/2015-29321)eğitim verilmesinin sağlanmasını isteme hakkı vardır. Nöbet, çalışma ve eğitim
odaları gibi eğitsel ve sosyal gereksinimleri karşılayan altyapı ve diğer
standartlar kurumca sağlanır.
(7) Uzmanlık öğrencisi, programda bulunan bütün eğiticilerin gözetim ve denetiminde araştırma ve eğitim çalışmalarında ve sağlık hizmeti
sunumunda görev alır, deontolojik ve etik kurallara uyar.
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Uzmanlık Eğitimi
Uzmanlık eğitimine giriş sınavları
MADDE 12 – (1) TUS yılda en az iki defa, DUS ve YDUS yılda en
az bir defa olmak üzere ÖSYM tarafından yarışma esasına dayanan mesleki bilgi sınavı şeklinde yapılır.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
152
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
(2) (Değişik:RG-9/4/2015-29321) Bu sınavlara girecek Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarında aranacak şartlar için özel mevzuatındaki hükümler saklıdır.
(3) (Değişik cümle:RG-9/4/2015-29321) TUS ve DUS sonucuna
göre yerleştirme işleminin yapılabilmesi için yabancı dil yeterliliği ve
mesleğini yapmaya yetkili olma; YDUS sonucuna göre yerleştirme yapılabilmesi için uzman olma şartı aranır. Yabancı dil yeterliliği için İngilizce,
Fransızca veya Almanca dillerinin birisinden Bakanlık tarafından yapılan
ya da yaptırılan sınavdan veya ÖSYM tarafından yapılan Yabancı Dil Bilgisi Seviye Tespit Sınavında yüz üzerinden en az elli puan almış olmak ya
da ÖSYM tarafından bu puana denk kabul edilen uluslararası geçerliliği
bulunan bir belgeye sahip olmak şarttır. Yabancı dil sınav sonuçları sınav
tarihinden itibaren beş yıl süre ile geçerlidir. Beş yıllık sürenin sona erdiği
tarihin hesabında mesleki bilgi sınavına başvuru tarihi dikkate alınır.
(4) Kurumlar, her sınav dönemi için açılmasını istedikleri uzmanlık
öğrencisi kontenjanlarını bağlı oldukları üst kurumlar aracılığı ile Bakanlığa bildirir. Bakanlık, Kurulun görüşünü alarak kontenjanları kurum ve
program adı belirtmek suretiyle ÖSYM’ye bildirir. Birden fazla bağlı ana
dalı olan yan dallarda uzmanlık öğrencisi kontenjanları, hangi bağlı ana
dal veya dallardan uzmanlık öğrencisi alınacağı belirtilerek ilan edilir.
(5) ÖSYM her sınav ve yerleştirme dönemi için işlemleri ayrıntılı
olarak açıklayan bir kılavuz hazırlayıp yayımlar.
(6) Uzmanlık eğitimini kısa süreli olarak yapabilecekleri 1219 sayılı
Kanunun ekinde yer alan tıpta ve diş hekimliğinde uzmanlık dalları ve
eğitim sürelerine dair ek-1 sayılı çizelgede belirtilmiş olan uzmanlar arasından TUS ile veya kontenjan açıldığı takdirde uzman oldukları alanlarda
yapılan YDUS ile ana dalda uzmanlık öğrencisi alınır.
Uzmanlık eğitimine giriş sınavlarının sonuçları, yerleştirme ve
uzmanlık eğitimine başlama
MADDE 13 – (1) (Ek cümle:RG-9/4/2015-29321) Tıpta uzmanlık
eğitimi yapabilmek için tabip ya da tıp dışı meslek mensubu olarak eczacı,
kimyager veya veteriner olmak; diş hekimliğinde uzmanlık eğitimi yapabilmek için diş tabibi olmak; yan dal uzmanlık eğitimi yapabilmek için
SAYI: 6
153
MEVZUAT
yan dalın bağlı olduğu ana dalda uzman olmak şarttır. Uzmanlık öğrencisi
adayı çizelgelerde belirtilen uzmanlık dallarında eğitim veren programlara
ÖSYM tarafından yerleştirilir.
(2) Eczacı, kimyager ve veterinerler sadece tıbbi biyokimya veya
tıbbi mikrobiyoloji ana dallarında uzmanlık eğitimi veren programlara
kendileri için kontenjan açıldığı takdirde yerleştirilebilirler.
(3) Aşağıdaki hallerde yerleştirmeye esas mesleki bilgi puanı % 2
oranında düşürülür:
a) Uzmanlık eğitimine devam etmekte iken sınava girildiğinde.
b) Uzmanlık eğitimine devam etmekte iken istifa edenlerin istifalarını takip eden ilk sınavda.
c) Bir uzmanlık programına yerleştirildiği halde eğitime başlamayanların takip eden ilk sınavda.
(4) Mesleki bilgi sınav puanında eşitlik olması halinde seçimi yapılan uzmanlık dalını daha üst tercihinde gösterene öncelik verilir, bu durumda da eşitliğin bozulmaması halinde doğum tarihi daha yeni olan adaya öncelik verilir.
(5) Yerleştirme sonuçları ÖSYM tarafından ilan edilir ve ilgili kurumlara bildirilir. ÖSYM tarafından yapılan ilan kanuni tebligat yerine
geçer.
(6) ÖSYM tarafından yerleştirilenler, uzmanlık eğitimine başlatılmak üzere gereken işlemlerin yapılması için sonuçların ilanı tarihinden
itibaren on iş günü içerisinde ilgili kuruma başvurur. Uzmanlık eğitimine
atama ve göreve başlama işlemleri kırkbeş gün içinde tamamlanır. Uzmanlık eğitimine başlamasına mani ve kabul edilebilir kanuni gerekçeleri
olmaksızın görevine başlamayanların atamaları iptal edilir.
(7) Adayların tercih etmemesi, adayların yerleştirilmesine rağmen
durumlarının atanmaya uygun olmaması veya yerleştirilmesi yapılan
adayların başvuru süresi içinde başvurmaması nedeniyle boş kalan kontenjanlar, ilgili kurumlar tarafından başvuru süresinin sona ermesinden itibaren on iş günü içinde ÖSYM’ye bildirilir. ÖSYM tarafından ilgili sınav
döneminde bir defaya mahsus olmak üzere otuz gün içinde ek yerleştirme
yapılır.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
154
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
(8) ÖSYM tarafından programlara yerleştirilenlerin ataması kurumların kendi mevzuatınca program yöneticisinin bulunduğu birime göre yapılır.
(9) Yerleştirildikleri kurumun atama şartlarını taşımaksızın sınava
girip bir programa yerleştirilmiş olanlar uzmanlık eğitimine başlatılmazlar. Şartlardan herhangi birini taşımadığı sonradan anlaşılanlar ile uzmanlık eğitimi sırasında bu şartlardan herhangi birini kaybedenlerin uzmanlık
eğitimine son verilir.
Yabancı uyrukluların uzmanlık eğitimi
MADDE 14 – (1) Yabancı uyruklular;
a) Kurumlarda yabancı uyruklulara ayrılan kontenjan bulunması,
b) Ana dal uzmanlık eğitimi yapmak için Türkiye’deki tıp veya diş
hekimliği fakültelerinin birinden mezun olunması veya yabancı ülkelerdeki bu fakültelerin birinden mezun olup YÖK’ten denklik belgesi alınmış
olması; yan dal uzmanlık eğitimi yapmak için Türkiye’deki uzmanlık eğitimi veren kurumlardan uzmanlık belgesi alınmış olunması veya 23, 24 ve
25 inci maddeler çerçevesinde Bakanlıkça verilmiş bir denklik belgesine
sahip olunması,
c) Türkiye’de uzmanlık eğitimi yapmalarına engel hallerinin bulunmaması,
ç) Türkiye’de ikametlerine izin verilmiş olması,
d) Uzmanlık eğitimi süresince kendilerine burs verileceğini veya
Türkiye’deki giderlerinin karşılanacağını belirten bir belgenin sunulması,
e) Uzmanlık eğitimine giriş sınavlarında ilgili programa yerleştirilmiş olunması,
kaydıyla uzmanlık eğitimine kabul edilir.
(2) Yabancı uyruklular ayrıca mesleki konuları izleyebilecek derecede Türkçe bildiklerini ölçmek amacıyla Kurulun belirleyeceği bir kuruluş tarafından yapılan Türkçe dil bilgisi sınavında başarılı olduklarına dair
belgeleri, uzmanlık eğitimine başladıkları tarihten itibaren en geç bir yıl
içerisinde sunmak zorundadır. Aksi takdirde bu kişilerin uzmanlık öğrenSAYI: 6
155
MEVZUAT
ciliği ile ilişikleri kesilir. Türkiye’deki tıp ve diş hekimliği fakültelerinin
Türkçe bölümlerinden mezun olanlarda, Türkçe dil bilgisi başarı belgesi
aranmaz.
(3) Usulüne göre yürürlüğe konulan uluslararası antlaşmalarla yabancı ülkelere ayrılan kontenjanlar hariç olmak üzere, uzmanlık eğitimi
yapmak isteyen yabancı uyruklulara, uzmanlık öğrenciliği kontenjanlarının %10’una kadar ilave kontenjan ayrılabilir.
(4) Türkiye’de yabancı uyruklu olarak uzmanlık eğitimi görmekte
iken Türk uyruğuna geçenlerin uzmanlık eğitimi, eğitime başladıkları statüde devam eder.
sı
Bakanlıkça görevlendirme yoluyla uzmanlık eğitimi yaptırılma-
MADDE 15 – (1) Bakanlıkça gerek görülen uzmanlık dallarında,
663 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 56 ncı maddesi çerçevesinde kadroları Bakanlık veya bağlı kuruluşlarında kalmak kaydıyla tıpta ve
diş hekimliğinde uzmanlık eğitimi mevzuatına göre diğer kamu kurum ve
kuruluşlarında bu kurum ve kuruluşlarla mutabakat sağlanarak uzmanlık
eğitimine giriş sınavlarında uzmanlık öğrencisi kontenjanı ilan edilip eğitim yaptırılabilir.
Uzmanlık eğitiminde devamlılık, kurum ve dal değiştirme
MADDE 16 – (1) Bu maddede belirtilen haller dışında uzmanlık
eğitiminin kesintisiz sürdürülmesi şarttır.
(2) Askerlik hizmeti, doğum sonrası ücretsiz izin ve diğer mücbir
sebepler haricinde herhangi bir sebeple eğitime ara verenler veya kendi isteği veya fiiline bağlı olarak uzmanlık eğitimi sona erenler aynı programa
devam edemez.
(3) Uzmanlık eğitimine devam ederken yeniden girdikleri uzmanlık
eğitimine giriş sınavında başarılı olanlar ile uzmanlık eğitimini bitirmeden
ayrıldıktan sonra en geç bir yıl içinde yeniden sınava girerek başarılı olan
uzmanlık öğrencilerinden;
a) Uzmanlık eğitim dalı değişenlerin önceki uzmanlık eğitiminde
geçen eğitim süreleri, yeni başlayacakları uzmanlık eğitimi süresinden saNisan/Mayıs/Haziran-2015
156
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
yılmaz. Ancak dalları değişen uzmanlık öğrencilerinin, önceki uzmanlık
eğitimine ait süreleri ve rotasyonları yeni uzmanlık eğitimi dalındaki eğitim müfredatında da yer alıyor ise, yeni başladıkları kurumdaki program
yöneticisi ve akademik kurulca kabul edildiği takdirde ve şekilde uzmanlık eğitiminin süre ve rotasyonlarından sayılır.
b) Uzmanlık eğitim dalını değiştirmeksizin program değiştirenlerin
yeni başlayacakları kurumdaki program yöneticisi ve akademik kurulca
kabul edildiği takdirde ve şekilde, önceki uzmanlık eğitiminde geçen süreler, uzmanlık eğitiminin süre ve rotasyonlarından sayılır.
(4) Uzmanlık öğrencilerinin uzmanlık eğitimlerini yerleştirildikleri
programda tamamlamaları esastır. Ancak;
a) Programda hastalık, vefat, istifa, emeklilik veya tayin gibi sebeplerle eğitici kalmadığı veya programın sahip olması gereken asgari nitelik
ve standartları kaybettiği hallerde, programdaki uzmanlık öğrencileri uygun bir programda eğitim almak veya rotasyon yapmak üzere kurumları
tarafından altı aya kadar görevlendirilirler. Bu görevlendirmenin yapılmadığı hallerde Kurul tarafından altı aya kadar re’sen görevlendirme yapılabilir. Bu görevlendirme süresi içerisinde ilgili programda eğitici istihdam
edilemediği veya eğitime engel olan durumun ortadan kaldırılamadığı hallerde programlardaki uzmanlık öğrencisi Kurulun tespit edeceği programa, programın bağlı olduğu kurumun mevzuatına uygun olarak nakledilir.
b) Uzmanlık eğitimine başlandıktan sonra ortaya çıkan (1) numaralı
alt bentte açıklanan eş durumu ve (2) numaralı alt bentte açıklanan sağlık
durumu mazeretlerinden dolayı eğitimlerine başka bir ilde devam etmek
isteyenler, mazeretlerini bildirir belgeleri kurumları aracılığı ile Kurula
gönderir. Kurul doğrudan doğruya veya 5 inci maddenin birinci fıkrasının
(l) bendi uyarınca oluşturulan komisyonlar marifetiyle mazeretleri geçerli
görülenleri tespit eder. Mazereti kabul edilenlerin uzmanlık eğitimine giriş
sınavında almış olduğu puanın, geçiş yapılmak istenen programın aynı dönemindeki sınav taban puanına eşit veya bu puandan fazla olması şarttır.
O dönemde ilgili program için kontenjan açılmamışsa ilgili programın uzmanlık öğrencisi aldığı son üç sınav taban puan ortalaması, bu yoksa son
iki sınav taban puan ortalaması, bu da yoksa son sınav taban puanı esas
alınır. Geçiş yapılmak istenen programa daha önce hiç uzmanlık öğrencisi
SAYI: 6
MEVZUAT
157
alınmamış ise puan kriteri aranmaz. Bu şartları taşıyanların nakilleri ilgili
mevzuatına göre yapılır.
1) Eş durumu nedeniyle nakil talebinde bulunan uzmanlık öğrencileri; eşinin 8/6/1984 tarihli ve 217 sayılı Devlet Personel Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamına giren bir
kurum veya kuruluşta, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 4 üncü maddesinin (B) ve (C) fıkraları ile geçici pozisyonlar
hariç olmak üzere memur kadrosunda veya diğer personel kanunlarına tabi
olarak çalıştığını ve eğitim aldığı ilde eşinin kurumunun veya durumuna
uygun bir kadronun bulunmadığını belgelemesi halinde, eşinin görevli olduğu ildeki uzmanlık eğitimini alabileceği kuruma, böyle bir kurum yoksa
en yakın ile nakledilebilir. Eşlerden ikisinin de uzmanlık öğrencisi olması halinde kurumların kadro ve eğitim kapasitesi ve eşlerin tercihleri göz
önüne alınarak uygun yerde aile birliği sağlanır.
2) Sağlık durumu nedeniyle nakil talebinde bulunan uzmanlık öğrencileri; kendisinin veya kanunen bakmakla yükümlü olduğu eş, anne,
baba veya çocuklarından birinin ortaya çıkan hastalığının o ilde tedavisinin
mümkün olmadığını veya görev yerinin değişmemesi halinde bu kişilerin
hayatının tehlikeye gireceğini sağlık kurulu raporuyla belgelemesi halinde, tedavinin yapılabileceği bir sağlık kurumunun bulunduğu veya kişinin
sağlığının olumsuz etkilenmeyeceği bir ildeki ilgili uzmanlık eğitiminin
verildiği kuruma nakledilebilir. İlgili kişilerin sağlık kurulu raporlarını Bakanlığın eğitim ve araştırma hastaneleri ya da Devlet üniversitelerinin uygulama ve araştırma merkezlerinden almaları zorunludur. Kurul, sağlık raporlarını gerekli gördüğü hallerde teyit için hakem hastaneye gönderebilir.
c) 17 nci maddede tarif edilen UETS’de üst üste iki kez olumsuz
kanaat notu alan uzmanlık öğrencisinin programı Kurulca değiştirilir. Yeni
eğitim programında da üst üste iki kez olumsuz kanaat notu alan uzmanlık
öğrencisinin hizmet süresi ne olursa olsun uzmanlık öğrenciliğiyle ilişkisi
kesilir. Tekrar uzmanlık eğitimine giriş sınavına girip uzmanlık eğitimine
başlayanlar hakkında üçüncü fıkra hükümlerine göre işlem yapılır.
ç) Uzmanlık eğitimine başlandıktan sonra herhangi bir mazeret gözetmeksizin eğitimlerine başka bir ilde veya kurumda devam etmek isteyenlerin, aşağıdaki şartları haiz ve bir defaya mahsus olmak kaydıyla ilgili
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
158
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
mevzuat çerçevesinde atamaya yetkili makam tarafından geçişleri yapılır:
1) Geçiş yapılmak istenen kurumun kabulünü gösterir belge alınmış
olması.
2) Halen eğitim görülen kurumun onayının alınmış olması.
ması.
3) Geçiş yapılmak istenilen kurumun kadro durumunun uygun ol-
4) İlgili uzmanlık öğrencisinin uzmanlık eğitimine giriş sınavında
almış olduğu puanın, geçiş yapmak istediği programın aynı dönemindeki
sınav taban puanına eşit veya bu puandan fazla olması. O dönemde ilgili
program için kadro açılmamışsa ilgili programın uzmanlık öğrencisi aldığı
son üç sınav puan ortalaması, bu yoksa son iki sınav puan ortalaması bu da
yoksa son sınav taban puanı esas alınır. Geçiş yapılmak istenen programa
daha önce hiç uzmanlık öğrencisi alınmamış ise geçiş işlemi yapılmaz.
Uzmanlık eğitiminin takibi ve değerlendirilmesi
MADDE 17 – (1) Eğitim kurumları, program yöneticisi koordinasyonunda yeni başlayan uzmanlık öğrencisine, kuruma adaptasyon için kurumu tanıtıcı bilgiler verir, kanuni sorumlulukları, mesleki gelişimi, iletişim ve deontoloji ile ilgili uyum programları düzenler.
(2) Uzmanlık eğitiminin takibi ve değerlendirilmesi Bakanlık tarafından elektronik ağ ortamı kullanılarak kurulan UETS çerçevesinde yapılır. UETS aşağıdaki unsurlardan oluşur:
a) Çekirdek eğitim müfredatı: Uzmanlık eğitimi ihtiyaçlarının değerlendirme sonuçlarına dayanır. Belirlenen ihtiyaçları karşılayacak amaç
ve hedefler ile bunları gerçekleştirecek asgari bilgi, beceri ve tutum kazandırmaya yönelik eğitim etkinliklerini içerir. Kurul tarafından hazırlanır
ya da hazırlattırılır ve ihtiyaç duyulduğunda güncellenerek UETS’de ilan
edilir.
b) Genişletilmiş eğitim müfredatı: Programlar tarafından çekirdek
eğitim müfredatını da kapsayacak şekilde hazırlanır, yıllık olarak güncellenir, Kurula bildirilir ve UETS’de ilan edilir.
c) Uzmanlık eğitimi karnesi: Program, eğitime başlayan her uzmanlık öğrencisi için UETS içinde genişletilmiş eğitim müfredatına uygun
SAYI: 6
MEVZUAT
159
bir karne oluşturur. Karne içeriğindeki eğitim ve uygulamaların çekirdek
eğitim müfredatına ait olan kısmının uzmanlık eğitimi süresi içerisinde
tamamlanması zorunludur. Bu karneye uzmanlık öğrencisinin eğitim sürecinde ulaştığı yetkinlik düzeyleri eğiticiler tarafından işlenir. Eğitim
karnesi program yöneticisi tarafından altı ayda bir kontrol edilir varsa eksiklikler süresi içinde tamamlattırılır. Uzmanlık eğitimini tamamlayanlara kurum tarafından eğitim karnesinin onaylı bir örneği verilir. Karneler
UETS içinde uzmanlık eğitimini tamamlayanlara ayrılan arşiv kısmında
saklanmaya devam edilir.
ç) Program yöneticisi kanaati: Program yöneticisi altı aylık dönemler
halinde uzmanlık öğrencisinin göreve bağlılık, çalışma, araştırma ve yönetme yeteneği ile meslek ahlakı hakkındaki görüş ve kanaatini UETS’ye
kaydeder ve kurum yöneticisi tarafından onaylanır. Uzmanlık eğitiminin
altı aylık değerlendirme döneminin birden fazla program yöneticisi yanında geçmesi halinde, bu kaydı yanında en fazla süre geçirilen programın
yöneticisi yapar. Bu değerlendirme sonucunda olumsuz görüş ve kanaat
notu alanlar kurum yöneticisi tarafından yazılı olarak uyarılır. Üst üste iki
kez olumsuz kanaat notu alan uzmanlık öğrencisinin bu durumu Kurula
bildirilir.(Ek cümle:RG-9/4/2015-29321) Altı aylık dönemlerin hesaplanmasında uzmanlık eğitimine başlanılan tarih esas alınır.
d) Tez çalışmasının takibi: Tez çalışması, tez danışmanı tarafından
üç ayda bir değerlendirilir ve UETS’de ilgili kısma işlenir.
e) Uzmanlık öğrencisi kanaati: Uzmanlık öğrencileri verilen eğitimi ve eğiticileri yıllık olarak nitelik ve nicelik açısından değerlendirir ve
UETS’ye kaydeder. Bu değerlendirme, eğitimin niteliğini ve eğiticilerin
bilgi, beceri ve davranışlarını kapsar. Kurum yöneticileri, bu değerlendirmelerin akademik kurulda görüşülmesini sağlar.
f) Uzmanlık eğitimi süre takibi: Uzmanlık eğitiminden sayılmayan
sürelerin takip edilebilmesi amacıyla kurum yöneticisi uzmanlık öğrencisinin bu sürelerinin UETS’deki ilgili alana işlenmesini sağlar.
g) Denetim formu: Kurum ve programların denetiminde kullanılan
formlar Kurul tarafından hazırlanır ve uzmanlık eğitimi takip sistemi içinde ayrılmış yerde yayımlanır.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
160
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
ğ) Uzmanlık eğitimi yeterlilik sistemi: Eğitim yeterliliği ve kapasitesinin hesaplanabilmesi için her kurum programlarının eğitici ve portföy
ile ilgili bilgilerinin girilmesini ve her program için uzmanlık öğrencisi
kontenjan talebinin oluşturulmasını sağlar.
Uzmanlık ana ve yan dalları ile eğitim süreleri ve rotasyonlar
MADDE 18 – (1) Uzmanlık ana ve yan dalları ile eğitim süreleri
1219 sayılı Kanunun ekinde yer alan tıpta ve diş hekimliğinde uzmanlık
dalları ve eğitim sürelerine dair ek-1, ek-2 ve ek-3 sayılı çizelgelerde belirtildiği şekildedir. Eğitim süreleri Bakanlıkça Kurul kararı üzerine üçte
bir oranına kadar arttırılabilir.
(2) Senelik izin ve bilimsel içerikli toplantılar için verilen izin süreleri hariç olmak üzere, uzmanlık eğitiminde fiilen geçmeyen süreler uzmanlık eğitimi süresinden sayılmaz.
(3) Eğitim süreleri ve rotasyonların uzmanlık öğrencisinin yerleştirildiği programın bulunduğu kurumda tamamlattırılması esastır. Eğitime
kabul belgesi sağlayan uzmanlık öğrencilerine program yöneticisinin ve
yetkili kılınan akademik kurulların uygun görüşü alınarak yurt içinde veya
yurt dışında başka kurumlarda uzmanlık eğitimi alması için tabi oldukları mevzuata göre bir yıla kadar izin verilebilir. Kurum içerisinde yapılamayan rotasyonlar bu süreden sayılmaz. Eğitimin yurt dışında yapılması
sebebiyle müfredatın ve rotasyonların tamamlanamadığı durumlarda akademik kurullarca yurt dışında geçen süreyi aşmamak üzere uygun görülen
süre uzmanlık eğitimi süresine eklenir.
(4) Kurul tarafından belirlenip ilan edilen tamamlanması zorunlu
rotasyon eğitimleri süreleri tamamlandığında o rotasyon ile ulaşılması istenilen hedeflere ulaşılıp ulaşılmadığı yönünden rotasyon eğitimini veren
eğiticiler tarafından UETS üzerinden değerlendirilir. İstenilen hedeflere
ulaşıldığı hallerde rotasyon eğitiminde yeterlilik elde edilmiş olur; aksi
durumda yetersizlik nedeniyle rotasyon eğitimi tekrarlanır ve bu süre uzmanlık eğitimi süresine eklenir. Tekrarlanan rotasyon eğitiminde de yetersizlik durumunda ilk iki kurum dışında bir kurumda rotasyon eğitimi
son kez tekrarlanır ve süresi uzmanlık eğitimi süresine eklenir. Bunda da
yetersizlik alan uzmanlık öğrencisinin uzmanlık öğrenciliği ile ilişiği kesiSAYI: 6
161
MEVZUAT
lir. Bunlardan tekrar uzmanlık eğitimine giriş sınavına girip uzmanlık eğitimine başlayanlar hakkında 16 ncı madde hükümlerine göre işlem yapılır.
(5) 16 ncı maddenin dördüncü fıkrası hükümleri çerçevesinde olumsuz kanaat notu aldığı için programı Kurulca değiştirilen uzmanlık öğrencisinin eğitim süresine bir yıl eklenir.
(6) Uzmanlık öğrencileri, uzmanlık eğitimlerinde yapmak zorunda
oldukları rotasyon alanlarının uzmanı iseler o rotasyonları yapmış sayılırlar.
Uzmanlık öğrencilerinin uzmanlık tezi ve değerlendirilmesi
MADDE 19 – (1) Uzmanlık öğrencisinin ana dalda uzmanlık eğitimi bitirme sınavına girebilmesi için tez hazırlaması zorunludur.
(2) Uzmanlık eğitimi süresinin ilk yarısı içinde uzmanlık öğrencisine bir tez konusu ve tez danışmanı belirlenir.
(3) Tez, en geç uzmanlık eğitimi süresinin bitiminden üç ay öncesinde asıl üyelerinden en az biri kurum dışından belirlenen ve en az üç asıl iki
yedek üyeden oluşan jüriye sunulmak üzere program yöneticisine teslim
edilir.
(4) Jüri en geç bir ay içerisinde uzmanlık öğrencisinin tez savunmasını da alarak tezi inceler ve sonucunu yazılı ve gerekçeli olarak uzmanlık
öğrencisi ile program yöneticisine bildirir.
(5) Jüri tez çalışmasını yeterli bulmazsa, eksikliklerin tamamlanması
ve gerekli düzeltmelerin yapılması için uzmanlık öğrencisine altı aylık ek
bir süre verir. Bu sürenin uzmanlık eğitimini aşan kısmı uzmanlık eğitimi
süresine eklenir.
(6) Tezin ikinci defa kabul edilmemesi halinde, uzmanlık öğrencisinin uzmanlık öğrenciliği ile ilişiği kesilir. İlişiği kesilen uzmanlık öğrencisi iki yıl içinde uzman adayı olarak aynı kurumda tezini ya da uygun
görülen yeni bir tezi tamamlayabilir. Bu süre içinde de tezini sunmayan
veya tezi kabul edilmeyen uzman adayının uzmanlık eğitimi ile ilişiği kesilir. Bu şekilde ilişiği kesilenlerden daha sonra girdikleri uzmanlık eğitimi
giriş sınavına göre uzmanlık eğitimine başlayanlar hakkında 16 ncı madde
hükümlerine göre işlem yapılır.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
162
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
(7) Tez jürisinin teşkili, danışman tayini, tez sürecinin izlenmesi ve
tezin değerlendirmesine yönelik prensipler Kurulca karara bağlanır.
Uzmanlık eğitimini bitirme sınavı
MADDE 20 – (1) Tezi kabul edilen, uzmanlık eğitimi süresini ve rotasyonlarını başarıyla tamamlayan, uzmanlık eğitimi karnesinin çekirdek
eğitim müfredatını belirleyen kısmının tamamlandığı ilgili program yöneticisi tarafından onaylanan uzmanlık öğrencisi, uzmanlık eğitimini bitirme
sınavına girmeye hak kazanır. Bu durum onbeş gün içerisinde sınav jürileri, sınav yeri ve tarihi belirlenmek üzere fakültelerde ve Bakanlığa bağlı sağlık tesisleri ve üniversitelere ait ilgili birimlerin birlikte kullanıldığı
durumlarda dekanlığa, Adli Tıp Kurumunda kurum başkanlığına, eğitim
ve araştırma hastanelerinde Bakanlığa veya Bakanlığın yetki devri yaptığı
birime, UETS’ye kaydedilmek suretiyle bildirilir ve işlemleri tamam olanlar sınava alınır. Uzmanlık eğitimini bitirme sınavları UETS’de ilan edilen
yer ve tarihte sınav jürilerince yapılır.
(2) Jüriler, en az üç üyesi sınav yapılan daldan olmak üzere, uzmanlık dalının rotasyon alanlarının veya Kurulun uygun gördüğü dalların eğiticilerinden oluşmak üzere beş kişiden oluşur. Jürinin tamamı sınav yapılan dalın eğiticilerinden oluşturulabilir. Ayrıca iki kişi yedek üye olarak
seçilir. Jüri üyeleri kendi aralarından bir başkan ve kâtip üye seçer.
(3) Uzmanlık sınavı, aşağıda belirtilen biri mesleki bilgi, diğeri uygulama ve beceri sınavı olmak üzere iki aşamada yapılır.
a) Mesleki bilgi sınavında aday, jüri tarafından seçilen vakanın
anamnezini alarak muayenesini yapar, teşhis ve tedavisi hakkında yorumlarını sunar. Laboratuvar dallarında jürinin seçtiği konular üzerinde
adayın yorumları alınır. Gerektiğinde materyal verilerek uygulamalar izlenir. Mesleki bilgi sınavı tek oturum halinde yapılır. Her üye adaya sorular
sormakla yükümlüdür. Sorular içerik açısından adayın uzmanlık dalındaki
bilgisini değerlendirmek amacıyla ilgili dalın çekirdek eğitim müfredatı
çerçevesinde yöneltilir.
b) Uygulama ve beceri sınavı, uzmanlık dalının özelliğine göre teşhis ve tedavi için gerekli olan müdahale ve ameliyatlar, laboratuvar, görüntüleme ve teknik uygulama ve becerileri ölçmeyi amaçlar.
SAYI: 6
163
MEVZUAT
(4) Her bir jüri üyesi mesleki bilgi ile uygulama ve beceri sınavında
ayrı ayrı yüz üzerinden puan verir. Sorulan sorular ve alınan cevaplar kâtip
üye tarafından kaydedilerek jüri üyeleri tarafından imzalanır ve ek-1’de
yer alan sınav tutanağına eklenir.
(5) Mesleki bilgi sınavı ile uygulama ve beceri sınavında jüri üyelerinin verdiği puanların ortalamaları alınır ve ek-1’de yer alan sınav tutanağında belirtilerek üyelerce imzalanır. Ortalamaları her iki sınav için de ayrı
ayrı altmış ve üzeri ise aday başarılı kabul edilir. Sınav sonucu jüri başkanı
tarafından ilgili kurum vasıtasıyla Bakanlığa iletilir.
(6) Girdikleri uzmanlık eğitimini bitirme sınavında başarı gösteremeyenler veya sınava girmeyenler altı ay içerisinde tekrar sınava alınır.
Bu süre içerisinde uzmanlık öğrencilerinin kadrolarıyla ilişikleri kesilmez.
Girdikleri ikinci sınavda da başarılı olamayanların veya bu sınava girmeyenlerin, uzmanlık öğrenciliği ile ilişikleri kesilir. Bu suretle uzmanlık öğrenciliği ile ilişiği kesilenlere, takip eden altı ay içerisinde jüri üyelerini
ve yapılacağı kurumu Kurulun belirleyeceği iki sınav için başvuru hakkı
verilir. Bu sınavlarda da başarılı olamayanlar veya sınavlara girmeyenlerin
bu eğitimlerine bağlı hakları sona erer. Bunlardan tekrar uzmanlık eğitimine giriş sınavlarına girip uzmanlık eğitimine başlayanlar hakkında 16 ncı
madde hükümlerine göre işlem yapılır.
Uzmanlık eğitiminin tamamlanması
MADDE 21 – (1) Uzmanlık eğitiminin tamamlanması için;
a) Ana dal uzmanlık öğrencileri için tezin kabul edilmiş olması,
b) Çizelgelerde belirtilen uzmanlık dalı ile ilgili uzmanlık eğitimi
süresinin ve rotasyonların tamamlanmış bulunması,
c) Uzmanlık eğitimi karnesinin çekirdek eğitim müfredatını belirleyen kısmının ilgili program yöneticisi tarafından onaylanmış bulunması,
ç) Uzmanlık eğitimini bitirme sınavında başarılı olunması,
şarttır.
Uzmanlık belgelerinin düzenlenmesi ve tescili
MADDE 22 – (1) Uzmanlık eğitimini bitirme sınavı sonuçları, uzNisan/Mayıs/Haziran-2015
164
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
manlığın tescili için gerekli olan belgelerle birlikte en geç onbeş gün içinde, programın bağlı olduğu kurum yöneticisi tarafından Bakanlığa gönderilir.
(2) Uzmanlık eğitimini başarıyla tamamlayanların uzmanlık belgeleri Bakanlıkça düzenlenir ve tescil edilir.
(3) Uzmanlık eğitiminin bu Yönetmeliğe uygun olarak yapılmadığının tespiti halinde Bakanlıkça tescil işlemi yapılmaz, yapılmış ise iptal
edilir.
(4) Bu Yönetmelik hükümlerine göre verilen uzmanlık belgesinin
şekli ve içeriği Bakanlıkça tespit edilir.
BEŞİNCİ BÖLÜM
Yurt Dışında Yapılan Uzmanlık Eğitiminin Denklik İşlemleri
Uzmanlık eğitiminin ve belgelerin incelenmesi
MADDE 23 – (1) Yurt dışında uzmanlık eğitimi vermeye yetkili
olan bir sağlık kurumunda uzmanlık eğitimi veya uzmanlık belgesi almış
olanların talepleri halinde, yabancı ülkedeki Türk misyon şefliklerince
veya ilgili yabancı ülkenin Türkiye’deki misyon şefliğince onaylanmış uzmanlık eğitimine ilişkin belgeleri Bakanlıkça incelenir.
(2) Bakanlık, yabancı ülkelerde yapılan uzmanlık eğitiminin o ülkenin usul ve esaslarına uygun olarak yapılıp yapılmadığını araştırır, kanıtlayıcı her türlü belge ve dokümanın verilmesini isteyebilir.
(3) (Değişik:RG-9/4/2015-29321) Uzmanlık eğitiminin bir yıldan
fazlasını Türkiye’de yapmış olan Türk vatandaşlarının denklik işlemlerinde, Türkiye’de yapılan eğitim süresinin bir yıldan fazlası dikkate alınmaz.
Uzmanlık belgesi almamış olanlar hakkında yapılacak işlemler
MADDE 24 – (1) Yabancı ülkelerden uzmanlık belgesi almamış
olanların uzmanlık eğitiminde geçen süreleri çizelgelerde öngörülen süreden az ise bu kişiler TUS, DUS veya YDUS’a girerler. Sınavda başarılı
SAYI: 6
MEVZUAT
165
olanlar, yurt dışında geçirdikleri eğitim sürelerinin uzmanlık eğitimi süresinden sayılmasını isterlerse, eğitim aldıkları dilden 12 nci maddenin
üçüncü fıkrasında yer alan sınavlardan birinde veya bu dilden sınav yapılmıyorsa o ülkenin dili için yapılan başka bir sınavda başarılı olanların, eğitim gördükleri ülkeden aldıkları belgeler değerlendirilerek, ilgili kurumun
akademik kurulu tarafından uygun görülen süreler Türkiye’de yapacakları
uzmanlık eğitimi süresinden düşülür. Ancak, yurt dışında geçen uzmanlık eğitimi sürelerinin geçerli sayılabilmesi için, yukarıda belirtilen şartlar
yanında ilgililerin uzmanlık eğitiminden ayrıldıktan sonra en geç bir yıl
içinde müracaatları ve açılacak ilk iki uzmanlık eğitimi giriş sınavından
birinde başarılı olmaları şarttır.
(2) Yabancı ülkelerde uzmanlık eğitiminde geçirdikleri eğitim süresi
çizelgelerde belirtilen sürelere uygun bulunanlar Kurul tarafından belirlenen fakülte veya eğitim hastanesinde üçüncü fıkra hükümlerine göre denklik sınavına alınırlar.
(3) Yurt dışında yapılan uzmanlık eğitiminin denklik işlemleri aşağıdaki şekilde yapılır:
a) Bilimsel yeterlik sınavı 20 nci maddenin ikinci fıkrasına göre
oluşturulacak jüriler tarafından aynı maddenin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları çerçevesinde yapılır ve sonuçlandırılır. Jüri tarafından gerekli
görülür ise denklik başvurusunda bulunan tabibin en çok üç aya kadar bir
eğitim kurumunda gözlemci statüsünde görevlendirilmesi Bakanlığa teklif edilebilir. Bakanlık tarafından teklifin uygun görülmesi halinde tabibin
gözlemci olarak görevlendirilmesi yapılır. Görevlendirme süresi sonunda
bilimsel yeterlik sınavı yapılır.
b) Başarısız olanlara başka eğitim kurumlarında da kullanılabilecek
iki sınav hakkı daha verilir.
c) Bilimsel yeterlik sınavında başarılı olanların uzmanlık belgeleri
Bakanlıkça düzenlenir ve tescil edilir.
Uzmanlık belgesi almış olanlar hakkında yapılacak işlemler
MADDE 25 – (1) Yurt dışında uzmanlık eğitimi veren ve Kurulun
yayımlayıp güncellediği tanınmışlık listesinde yer alan kurumlardan, o ülkede ilgili dalda uzmanlık yapma yetkisi veren bir belge almış olanların
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
166
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
uzmanlık belgeleri fakülte veya eğitim hastanelerince tasdik edilmesinden
sonra Bakanlıkça tescil edilir.
(2) Tanınmışlık listesinde olmayan bir kurumdan uzmanlık belgesi
almış olanların aldıkları eğitimin süresi, çizelgelerde öngörülen sürenin
beşte üçünden fazla ise denklik işlemleri 24 üncü maddenin üçüncü fıkrasına göre yapılır.
(3) Yurt dışında yaptığı eğitimin süresi çizelgelerde öngörülen sürelerin beşte üçünden az olanlar hakkında 24 üncü maddenin birinci fıkrası
hükümleri uygulanır.
Türkiye’de başlanılan uzmanlık eğitiminin yurt dışında sürdürülmesi
MADDE 26 – (1) Türkiye’de başladıkları uzmanlık eğitimini yurt
dışında sürdürenlerin, uzmanlık eğitimi görülen yabancı ülkelerin usullerine göre aynı dalın uzmanlık eğitiminde geçirdikleri süreler, Türkiye’de
uzmanlık eğitiminden ayrılış ve yurt dışında uzmanlık eğitimine başlayış
tarihleri arasındaki sürenin altı aydan fazla olmaması koşuluyla, yurt içinde uzmanlık eğitiminde geçen önceki süreleri ile birleştirilerek denklik işlemine tabi tutulur. Süre veya müfredat yönünden tespit edilen eksiklikler
yeniden uzmanlık eğitimi giriş sınavına girmeksizin ve kadroya atanmaksızın tamamlattırılır.
ALTINCI BÖLÜM
Çeşitli ve Son Hükümler
Uzmanlık yetkisinin kullanılması
MADDE 27 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerine göre uzmanlık belgesi almayanlar, hiçbir yerde ve şekilde uzmanlık unvan ve yetkisini kullanamazlar. Bu Yönetmelikten önceki mevzuata göre kazanılmış bulunan
uzmanlık yetkisi ile ilgili haklar saklıdır.
Yürürlükten kaldırılan yönetmelik
MADDE 28 – (1) 28/4/2007 tarihli ve 26506 sayılı Resmî Gazete’de
SAYI: 6
167
MEVZUAT
yayımlanan Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı Yönetmeliği yürürlükten kaldırılmıştır.
Kazanılmış eğitici yetkisi
GEÇİCİ MADDE 1 – (1) İlgili dalda uzman olmadığı halde
18/7/2009 tarihinden önce 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununa göre profesör ve doçent unvanını almış olup ilgili dalda eğitim
vermeye başlamış olanların eğitici hakları saklıdır.
UETS’ye geçilmesi
GEÇİCİ MADDE 2 – (1) Bakanlık tarafından bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yıl içerisinde, 17 nci maddenin ikinci fıkrasında yer alan UETS’ye işlerlik kazandırılır. Bu süre içerisinde
29/6/2009 tarihli ve 2009/15153 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliğinin
ilgili hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
Çekirdek eğitim müfredatının belirlenmesi
GEÇİCİ MADDE 3 – (1) Uzmanlık dallarının çekirdek eğitim
müfredatları belirleninceye kadar uzmanlık eğitimi bitirme sınavlarında
21 inci maddede istenen uzmanlık eğitimi karnesinin çekirdek eğitim müfredatını belirleyen kısmının onaylanma şartı aranmaz.
TUS ile yerleştirilmeden uzmanlık eğitimine başlayan yabancı
uyruklular
GEÇİCİ MADDE 4 – (1) Türkiye Cumhuriyeti kurum ve kuruluşları ile yabancı devletler arasında imzalanan protokoller ve şartnameler
ile YÖK kararlarına istinaden 1/7/2011 tarihine kadar TUS ile yerleştirilmeden tıpta uzmanlık eğitimlerine başlayan yabancı uyruklu tabiplerin
uzmanlık belgeleri Bakanlıkça yabancı uyruklu olarak tescil edilir.
Sözleşmeli aile hekimi olarak çalışanların uzmanlık eğitimi
GEÇİCİ MADDE 5 – (1) Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun geçici 9 uncu maddesi hükümlerine göre icra edilen
aile hekimliği uzmanlık eğitimine giriş, eğitimin şekli, müfredat ve rotasyonların uygulama esasları Kurulca belirlenir.
Nisan/Mayıs/Haziran-2015
168
LEGES İzmir Üniversitesi Sağlık Hukuku Dergisi
Yürürlük
MADDE 29 – (1) Bu Yönetmelik yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
Yürütme
tür.
MADDE 30 – (1) Bu Yönetmelik hükümlerini Sağlık Bakanı yürü 1. 2. SAYI: 6
Yönetmeliğin Yayımlandığı Resmî Gazete’nin
Tarihi
Sayısı
26/4/2014
28983
Yönetmelikte Değişiklik Yapan Yönetmeliklerin Yayımlandığı
Resmî Gazetelerin
Tarihi
Sayısı
9/4/2015
29321
Download