başkanın yazısı - İstanbul Silivri Rotary Kulübü

advertisement
SAKUJİ TANAKA
UR Rotary Başkanı
Üyelere Duyurudur
Kuruluş : 08.04.2010 Charter : 27.05.2010
Adres : Piri Mehmet Paşa Mah. Fikret Gündoğan Sok.
No:26 Kat:1 34570 Silivri / İstanbul
Tel : 0532 464 84 84
Fax : 0212 728 52 92
E-mail : [email protected]
Web : www.silivrirotary.org
SAİT FEYZİOĞLU
Bölge Guvernörü
MEHMET SABRİ GÖRKEY
Guvernör Yardımcısı
Toplantı Yeri
Toplantı Tarihi
Toplantı No
Bülten No
Arıkanlı Bağları
Saat : 18.00
13 Eylül 2012 Perşembe
106
33
ARIKANLI BAĞLARINDA BAĞBOZUMU YAPILACAKTIR.
06 EYLÜL 2012 TOPLANTISI
MUTLU GÜNLERİMİZ :
Aramızda Göremediklerimiz :
Doğumgünleri :
17.09.2012 Rtn. Mürsel Serter'in eşi Melek Hanım.
SEVGİ GÜLÜCÜ
AYŞEGÜL ÜSTÜN UTKANER
AYSEL AKBULUT
BAŞAK SOYDAM
MUSTAFA YAZICI
Mazeret Bildirenler :
Evlilik Yıldönümleri :
16.09.2012 Rtn. Burçin ve Emre Sarısaltıkoğlu.
Dostlarımızı
mutluluklarının
sonsuz olmasını dileriz.
BAŞKANINkutlar,
YAZISI
:
Sevgili Rotary Ailem,
MUSTAFA BALIKOĞLU
HÜSEYİN DERTOP
YASİN ELMASLI
Milletçe yaşadığımız üzücü süreç içinde geçtiğimiz hafta bir acı daha
yaşadık:
Afyon şehrimizde cephanelikte meydana gelen patlama 25 gencimizin
şehit olmasıyla ülkemizi bir kez daha yasa boğdu.
Böyle acıların tekrarlanmaması umuduyla şehitlerimize rahmet, aileleri ve
tüm milletimize baş sağlığı diliyoruz.
14 ve 15 Eylül Cuma ve Cumartesi tarihlerinde Silivri Kent Konseyi’nin ev
sahipliğinde yapılacak olan “Türkiye Kent Konseyleri Ortak Toplantısı”na
tüm Rotaryen dostlarımız davetlidir.
Katılan Üye Sayısı : 9
Bu etkinliğe katılımınızı rica eder, esenlik dolu günler dilerim.
Oranı : % 53
Rotaryen sevgi ve saygılarımla,
Ülkü Büyükgönenç
Silivri Rotary Kulübü
2012-2013 Dönem Başkanı
DUYURU :
YÖNETİM KURULU
Başkan
Genel Sekreter
Ülkü BÜYÜKGÖNENÇ Burçin SARISALTIKOĞLU
Sayman
Geçmiş Dönem Başkanı
Gelecek Dönem Başkanı
Yalçın ÇAKIR
Hüseyin DERTOP
Aysel AKBULUT
105 NOLU TOPLANTININ DEĞERLENDİRİLMESİ :
06 Eylül 2012 tarihinde yapılan toplantımızda konuşmacımız ; Silivri Belediyesi Toplum Destek Merkezi Müdürü Sn. Dr.. Şebnem
Bozçalı idi. Belediyedeki, toplumda çok ihtiyaç duyulan görevi ile ilgili bizi bilgilendirdi.
Silivri ilçemizde büyük eksiklik hissedilen psikolojik destek hizmetini, Belediyemizin öncülüğünde, ihtiyaç duyan danışanlara özel
ve güzel bir mekanda,gizlilik prensibi içinde, kişiye özel olarak gerçekleştiren Dr. Şebnem Hanım ve çalışma arkadaşlarına
teşekkür ediyoruz.
İlerleyen zaman içinde Silivri Rotary Klup olarak özellikle çocuklar için merkez ile ortak çalışmalar yapabileceğimiz fikrimizi
paylaştık.
KULÜBÜMÜZDEN HABERLER :
- 14 ve 15 Eylül Cuma ve Cumartesi tarihlerinde Eser Otel'de (Çanta Beldesi) Silivri Kent Konseyi’nin ev sahipliğinde “Türkiye
Kent Konseyleri Ortak Toplantısı” yapılacaktır. Tüm Silivri Rotary Kulübü üyeleri davetlidir. Katılımınız önemle rica olunur.
BÖLGEMİZDEN HABERLER :
- Barış projeleri kapsamında, İstanbul mozaiğinin harmanizasyonunu nasıl artırabileceğine yönelik, 16 Eylül 2012 pazar günü
saat 16:00-20:00 arasında Koç Üniversitesi kampüsündeki Auditorium ve Venue'de panel gerçekleştirilecektir.
- Rotary Vakfı'nın gelecek dönemde uygulanacak “Future Vision” sistemi ile ilgili eğitimlerin birincisi 22 Eylül 2012 tarihinde,
özellikle İstanbul'da bulunan kulüpler icin yapılacaktır. Kulübümüzden bu eğitim seminerine, Başkan Rtn. Ülkü Büyükgönenç,
Gelecek Dönem Başkanı Rtn. Aysel Akbulut ve kulübümüzün UR Rotary Vakıf Komisyonu Başkanı Rtn. Mürsel Serter
katılacaklardır.
KANSER VE ŞEKER :
Her doktor öğrenciliği sırasında Otto Warburg'un buluşunu öğrenir. 1930'lu yıllarda Warburg kanserin en temel biyokimyasal
sebebini, yani sağlıklı bir hücreyi kanser hücresinden ayıran şeyin ne olduğunu bulmuştur. Bu, o kadar önemli bir buluştur ki, Otto
Warburg'a Nobel Ödülü kazandırmıştır.
Otto Warburg'a göre kanserin bir temel sebebi vardır. Bu da, vücudun normal hücrelerinin oksijenli solunumunun, oksijensiz
-anaerobik- hücre solunumuyla yer değiştirmesidir.
Warburg'un buluşu bize başka neleri anlatmaktadır?
Birincisi, kanser, normal hücrelerden çok farklı bir biçimde metabolize olmaktadır. Normal hücreler oksijene ihtiyaç duyar; kanser
hücreleri oksijenden kaçınır. Hiperbarik oksijen terapisi alternatif kanser tedavisi uygulayan kliniklerde kullanılan bir yöntemdir.
Bu buluşun bize anlattığı başka bir şey de, kanserin bir mayalanma (fermantasyon) süreciyle metabolize olduğudur.
Kanserin metabolizması normal hücre metabolizmasından 8 kat daha büyüktür.
Yukarıda söylediğimiz her şeyi birleştirirsek ortaya şu tablo çıkıyor: Vücut, kanseri beslemeye çalışırken mütemadiyen
kapasitesinin üstünde çalışır.
Kanser devamlı açlıktan ölmenin eşiğindedir ve vücuttan kendisini beslemesini talep etmektedir. Besin alımı kesilirse kanser
açlıktan ölmeye başlar. Tabii kendisini beslemek için vücudun şeker üretmesini sağlayamazsa...
Proteinlerden şeker. Bu ziyan sendromuna kaşeksia (cachexia) denir. Kaşeksia vücudun proteinlerden (evet, doğru duydunuz,
karbonhidratlardan veya yağlardan değil de, proteinlerden) "glükoneogenez" (yeniden glükoz yapımı) işlemiyle, şeker elde
etmesidir.
Bu şeker kanseri besler. Vücut sonunda, kanser hücresini beslemeye çalışırken kendisi açlık çeker.
Şimdi, kanserin şekerle beslendiğini öğrenmişken, onu şekerle beslemek mantıklı geliyor mu size?
Yani karbonhidratlardan zengin bir diyet uygulamak?
Bugün, kansere karşı uygulanan birçok besin terapisi mevcuttur (işe de yaramaktadırlar).
Çünkü günün birinde birisi şeker ve kanser arasındaki bağlantıyı görmüştür. Bu terapilerde, karbonhidratlar bakımından zengin
gıdalara izin verilmez.Terapilerin hiçbirinde şekere de izin verilmez. Çünkü şeker kanseri beslemektedir.
Peki doktorunuz bu gerçekleri size neden söylemez? Kim bilir?
Belki doktorunuz kanseri tedavi edecek kişinin siz değil, kendisi olduğunu düşünmektedir.
Belki Otto Warburg'un buluşunu duymuştur ama geri kalan parçaları tamamlayamamıştır.
Belki de beslenmeyle ilgili hiçbir şey öğrenmemiştir.
Aslında 1978'e kadar ABD'nin resmi kuruluşlarından biri, beslenmenin kanserle bir ilgisi olmadığını iddia etmekteydi!!!!
Kanser ve şeker bağlantısından haberdar olanlar ise, dikkate değer terapilerle ortaya çıktılar.
Bunlardan biri 'Laetrile'dir.
Kaşeksialı hastaların yüzde 50'den fazlasında glükoneogenez sürecini durduran hidrazin sülfat bunlardan bir diğeridir.
KANSER VE ŞEKER (Devamı):
Bugün, Minnesota Üniversitesi kemoterapi alanında bir "akıllı bomba" üzerinde çalışmaktadır.
Akıllı bomba diyebileceğimiz ilacın üzerinde bir kaplama vardır. İlaç, vücutta oksijensiz bir bölge ile karşı karşıya geldiğinde bu
kaplamayı üzerinden atar. Kanseri yok etmek için kemoterapiyi serbest bırakır. Çünkü, vücutta oksijensiz tek alan, kanserli
bölgedir. Kanser hücresini aç bırakmaya çalışan besin terapileri de vardır.Kanserin ne sevdiğini bilen hasta, bunları yemekten
kaçınır. Kanser, çiğ yiyeceklerdense, pişmiş yiyecekleri sever. Pişirme işlemi, besinlerdeki enzimleri ve vitaminleri yok etmektedir.
Bir de, kanserin şeker sevdiğini aklınızdan çıkarmayın. Kanserinizi sevmiyorsanız, onu beslemeyin!
Şeker yerine tatlandırıcı kullanmak çözüm değil. Şeker yerine tatlandırıcı kullanmayı düşünüyorsanız, başka bir tuzağa düşmüş
olursunuz. Tatlandırıcıların da vücuda ciddi zararları olduğu, yapılan araştırmalarla kanıtlandı.
Örneğin, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), sakarin içeren her türlü gıda maddesinin üzerine "Sağlığa zararlıdır.
Hayvanlar üzerinde yapılan testlerde kansere yol açmıştır." ibaresinin konmasını şart koştu. Aspartam ve sükraloz gibi diğer
tatlandırıcılar da yan etkileri nedeniyle uzak durulması gereken gıdalar arasında. (Editörün notu: Ama maalesef hiç birinin
üzerinde böyle bir ibare yok).
Kaynak: International Wellness Directory. Son iki yüzyıldır şeker tüketimi nasıl arttı?
İngiltere'de 1815'de 5 kg cıvarında olan kişi başına yıllık çay şekeri tüketimi 1970'de 50 kg 'ın üzerine çıkmıştır. 1970-2000 yılları
arasında ABD vatandaşları önceki yıllara oranla yılda 100 litre daha fazla şekerli meşrubat tüketmişlerdir. Türkiye'deki durum da
artık çok farklı değildir. Çocuğu ile büyüğü ile çılgınca şeker ve beyaz un kullanılmaktadır.
Bütün bu bilgiler kanserlerin niçin arttığını göz önüne açıkça sermektedir.
Aşağıdaki tedbirlerle kanserlerin en az üçte ikisi önlenebilir;
* Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.
* Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren 'light' hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.
* Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.
* Bol taze sebze ve meyve yiyin.
* Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın.
Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.
* Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.
* Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin.
* Pastörize sütlerden mümkün olduğunca kaçının. Kutu sütü tüketmeyin. Mümkünse manda sütü kullanın.
Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.
* Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.
* Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin.
* Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!!!! ).
* Stresten uzak durun.
* İyi uyuyun.
* Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durun.
* D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.
* Yeteri derecede egzersiz yapın!!!!
* Asla alkol kullanmayın.
* İşlenmiş soya ürünü yemeyin.
* Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.
* Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen olabilirler !!!!
* Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.
* Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.
Prof. Dr. Ahmet AYDIN
İÜ Cerrahpaşa Tıp Fak.
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD
Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı
BUNLARI GAZETELER YAZMIYOR :
Mehmet Ali Çelebi 23 Temmuz 1984'te doğdu.
Baba Muharrem Çelebi banka veznedarı. Anne Rukiye Çelebi gardiyan.
Annesi Amasya Cezaevi'nde görevliydi ve oğlunu bırakacak kimsesi olmadığı için onu her gün hapishaneye götürdü. Mehmet Ali
Çelebi cezaevinin maskotu oldu, gardiyanlar ve mahkumlar tarafından büyütüldü. Cezaevi ile, koğuşlar ile tanışması yeni değildi
yani.
1990 yılında Amasya Atatürk İlkokulu'nda öğrenime başladı. Okulu birincilikle bitirdi. 1995-1999 yıllarında sınavla kazandığı
Amasya Anadolu Lisesi ortaokul bölümünü de birincilikle bitirdi.
Tüm diğer sınavları da kazanmasına rağmen, ağabeyi Volkan'ın Askeri Lise'de okumasının etkisiyle 1999 yılında kendi isteğiyle
Maltepe Askeri Lisesi'ni seçti. (Ağabeyi 2001 yılında felsefeye yönelik aşırı ilgisi nedeniyle Hava Harp Okulu'ndan kendi isteğiyle
ayrıldı.)
Mehmet Ali Çelebi 2003 yılında Askeri Liseyi de birincilikle bitirdi ve dönemin Ege Ordu Komutanı Orgeneral (ve bugünün
Ergenekon sanığı) Hurşit Tolon'dan diplomasını aldı.
Kura ile karacı olduğu belirlendikten sonra 2003 yılında Kara Harp Okulu'nda eğitim ve öğretim hayatına başladı.
2007 yılında okulu birincilikle bitirdiği için diplomasını Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'tan aldı ve o fotoğraf
karesi sonradan çok kullanılacak tarihi bir kare oldu. Öğrenim boyunca bütün notları 10 üzerinden 10 oldu.
2007 yılında helikopter pilotu olmayı tercih etti; bunun için, dünyanın en zor kursu tabir edilen bir senelik "helikopter pilotluğu"
eğitimini birincilikle bitirdi.
Peki, bu çok başarılı Teğmen Çelebi okul dışında nasıl biriydi?
Tatlı-sert bir mizacı vardı. Sakin ve gururluydu.
Doğruluğu ve onuru her şeyin üstünde tutuyordu. Mücadeleciydi.
Harp Okulu öğrenciliği döneminde arkadaşlarına, final sınavları öncesinde bir hoca gibi 50-60 kişilik gruplar halinde ders
anlatması ve onların bu dersleri izlemesi sonucu sınavları geçmesi bir efsane şeklinde hep kulaktan kulağa anlatıldı.
Tarihe meraklıydı. Başucunda her zaman Nutuk vardı.
.........
("Nutuk'u arkadaşlarına ve onların akrabalarına okumalarını salık vermesi", savcılığın
iddianamesinde altı çizili ve büyük harflerle yazılarak suç unsuru sayıldı ! Savcı ile Teğmen Çelebi arasında, bu konuda tartışma
yaşandı)
BUNLARI GAZETELER YAZMIYOR (Devamı) :
Kitap kurduydu. Öyle ki, 2.5 yıllık cezaevi hayatında 500 kitap okudu.
Felsefeye düşkündü. Bunun bir nedeni de ağabeyi Volkan'ın felsefe öğrenimi görmesiydi. Herakleitos'un Fragmanlar'ını,
Apuleius'un Başkalaşımları'nı, Platon'un Devlet'ini ve Diyaloglar'ını, Aristoteles'in Nikomakhos'un Etik ve Retorik'ini,Epiktetos'un
Söylevleri'ni, Boethius'un Felsefenin Tesellisi'ni, Seneca'nın Tanrısal Öngörüsü'nü, Descartes'ın Meditasyonlar'ını, Spinoza'nın
Etika'sını, Erasmus'un Deliliğe Övgü'sünü, Thomas Hobbes'un Leviathan'ını, Francic Bacon'un Denemeleri'ni, Mevlana'nın
Mesnevisi'ni çok sevdi.
Şiir seviyordu. Şair olarak Fazıl Hüsnü Dağlarca'yı, Nazım Hikmet'i, Yunus Emre'yi, Orhan Veli'yi beğeniyordu.
Futbol lisansı da olan Teğmen Çelebi okul takımının başarılı futbolcularından biriydi. Küçüklüğünden itibaren koyu bir Beşiktaşlı
ve Amasyaspor'luydu.
Sualtı dalgıçlık kursiyerliğini de tutuklanmadan kısa bir süre önce birincilikle bitirmişti.
Teğmen...
O kadar zayıf, o denli narin görünüyordu ki, sanki tutmaya kalksanız kırılacak gibiydi. Tam 30 aydır Silivri'deydi.
Tutuklanmasından 29 ay sonra, cep telefonuna emniyet müdürlüğünde birileri tarafından "yanlışlıkla !" 139 terör örgütü üyesinin
telefon numaralarının yüklendiği yine bizzat emniyet tarafından itiraf edilmişti... Ama o hâlâ tutukluydu!.. Kara Pilot Teğmen
Mehmet Ali Çelebi, 18 Şubat Cuma günü Silivri Mahkemesi'nde söz istedi, kürsüye geldi.
O narin, o tutmaya kalksanız kırılıverecekmiş hissi veren gencecik adam, başına örülmeye çalışılan "dijital pusu"yu tek tek,
belgeleriyle anlattıktan sonra konuşmasını şu sözlerle tamamladı:
11 Şubat 2011 saat 20.45'te düşmanın sinsi savaş silahı olan bazı TV kanallarından, "mahkeme kapılarının komutanlarımın
üzerine kilitlendiğini" duydum ve üzüntüyle izledim. Hakaret olarak kabul ediyorum.. Sebep, kaçma şüphesi... Siz, Mustafa
Kemal'in askerlerinin cepheden kaçtığını gördünüz mü? Komutanlarım sınırları açsanız, çekip gitmezler.
Onları Hizbullahçı mı zannettiniz?
Buradan Türk Milletine, Genelkurmay Başkanı nezdinde tüm komutanlarıma ve silah arkadaşlarıma sesleniyorum: İçiniz rahat
olsun. Biliyoruz ki, bu bir savaştır. Savaşta asker yaralanır, asker esir düşer, asker ölür. Bunların bilincindeyiz. Biz Türk subayıyız.
Bizim için hak yok, vazife vardır. Merak etmeyiniz, burası bize zindan değil Çiğiltepe'dir.. Onuru karşısında yaşamını hakir gören
Albay Reşat Çiğiltepe'nin vazife anlayışıyla buradayız. Mustafa Kemal'in, "Size ölmeyi emrediyorum!" emri, bizler için halen
geçerlidir. Sonsuza kadar da geçerli olacaktır.
Endişe duymayınız, Teğmen Çelebi'yi geçemeyenler onu yetiştiren komutanlarına ne yapabilir ki... Cephede bir Mehmet vardı,
şimdi 150 Mehmet var. Cephe şimdi daha da güçlü. Bu şartlarda sizden tahliye talep etmem, benim için vatana ihanetle
eşdeğerdir. Mevzubahis vatansa bundan gayrı kalan her şey teferruattır. Şimdi kapıları kapatın ! Yüzümüzü ışığa doğru
uzatacağız… Giyotin inecek.. Tekrar uzatacağız… İnecek... Uzatacağız… Gün gelecek, giyotin kesemeyecek: Kazanacağız!"...
Mahkeme arasında, az önce sanık kürsüsünde o "dev konuşmayı" yapan gencecik teğmenin bana doğru geldiğini gördüm.
Saygıyla uzattı elini, "doğruları yazdığınız için minnettarız..." diye başladı. Boğazımın düğümlendiğini hissettim, elimi kaldırıp
sözünü kestim ve yalnızca o üç sözcüğü söyledim:
- Vatan size minnettardır.
Ümit Zileli
DİLENCİ...
NewYork'ta, Brooklyn Köprüsü üzerinde dilenen kör bir dilenci birgün,bir şairin dikkatini çeker.
Dilencinin boynunda asılı bir tabela vardır. Şair, dilenciye günlük kazancının ne kadar olduğunu sorar.
Dilencide sekiz dolar kadar olduğunu söyler. Bunun üzerine şair, dilencinin boynuna asılı tabelayı ters çevirerek birşeyler yazar;
- "Şimdi buraya senin kazancını arttıracak birşeyler karaladım. Bir hafta sonra yanına geldiğimde bana sonucu söylersin"
der ve oradan ayrılır.
Şair, bir hafta sonra dilencinin yanına uğrayıp kendini tanıtınca dilenci;
- "Bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır. Bir haftada kazancım ikiye katlandı. Çok merak ediyorum tabelaya neler yazdınız?"
Bunun üzerine şair gülümser ve:
- "Tabelada "Doğustan körüm, yardım edin" yazıyordu. Bense "Bahar gelecek, ama ben yine göremeyeceğim diye yazdım"
der. Önemli olan, anlatılmak istenen seyi en iyi şekilde anlatmak olduğuna göre; Her şeyin daha iyi anlatılabileceği bir yol vardır.
Yeter ki onu bulmaya, uygulamaya ve ufkumuzu bu doğrultuda genişletmeye uğraşalım...
BİRAZDA GÜLELİM :
UYANIK :
Kaza yerinin etrafını önce polis kordonu sonra da büyük bir meraklı kalabalığı çevirmişti..
Gazetesine,iyi bir kaza fotoğrafı yetiştirmek isteyen uyanık foto muhabiri çemberleri aşamayınca "Yol verin.. Yol verin.. Ben kaza
kurbanının oğluyum" diye bağırmağa başladı. Kenara çekilip yol verdiler.. Foto muhabiri yaklaştı.
Arabanın önünde bir eşek yatıyordu. :-))))
BEŞ PARA ETMEZSİN....
Iki, arkadas bir yere gitmek için taksiye binerler bu arada biri digerine sen beş para etmezsin der.diğeride ona karşılık verir asıl
sen beş para etmezsin sonunda gidecekleri yere varirlar. Iddiayi baslatan taksiciye sorar :
- ne kadar
Taksici : - 15 TL
- peki bu olmasaydı kaç para alırdın ?
- yine 15 TL
konusan adam arkadasina döner ve :
- gördün mü 5 para etmezsin...
Download