T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI DR. SİYAMİ ERSEK GÖĞÜS KALP ve

advertisement
 T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
DR. SİYAMİ ERSEK GÖĞÜS KALP ve DAMAR CERRAHİSİ MERKEZİ
KARDİYOLOJİ KLİNİĞİ
TİP 2 DİYABETTE VÜCUT KİTLE İNDEKSİ İLE MİYOKARD PERFORMANS
İNDEKSİ İLİŞKİSİ
Kardiyoloji Uzmanlık Tezi
Tez Danışmanı: DOÇ. DR. KADİR GÜRKAN
Dr. ABDULLAH ORÇUN ÖNER
İSTANBUL-2009
1 TEŞEKKÜR
Türkiye’de Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisinin kurulması ve gelişmesinde büyük
emeği olan, hastanemizin kurucusu, merhum Prof. Dr. Siyami Ersek hocayı saygıyla
anıyorum.
Sayın Başhekimimiz Prof. Dr. İbrahim Yekeler’e;
Tez çalışmamda desteğini benden esirgemeyen aritmi bölümü klinik şefim Doç.Dr.
Kadir Gürkan’a başta olmak üzere ve ihtisas sürem boyunca birlikte çalıştığım kardiyoloji
klinik şefleri; Dr. Tuna Tezel, Doç. Dr. Neşe Çam, Doç. Dr. Ahmet Narin, Doç. Dr. Kemal
Yeşilçimen, Doç. Dr. Mehmet Eren, Doç. Dr. Gülşah Tayyareci, Doç. Dr. Osman Bolca,
Doç.Dr. Nevzat Uslu ve Doç .Dr. Abdurrahman Eksik’e;
Başta her konuda yardımlarını benden esirgemeyen değerli hocam Doç Dr. Ahmet
Akyol olmak üzere, kardiyoloji şef yardımcılarımız; Doç.Dr. İzzet Erdinler, Dr. Hasan Sunay,
Dr. Öner Engin, Dr. Recep Öztürk, Doç. Dr. Seden Çelik, Doç. Dr. Aydın Yıldırım, Doç. Dr.
Nurten Sayar, Doç. Dr. Şennur Ünal’a;
Kalp-damar cerrahisi, göğüs cerrahisi, anesteziyoloji ve reanimasyon şef ve şef
yardımcılarına, başasistan, uzman ve asistanlarına; aritmi bölümü hemşire ve personeli başta
olmak üzere tüm hastane hemşiresi ve personeline;
Son iki yılımı geçirdiğim ve ikinci ailem olan aritmi bölümü doktorları; sayın Ahmet
Taha Alper, Hakan Hasdemir, Nazmiye Çakmak, Barış Yaylak, Özgür Ordu, Alex
Değirmencioğlu ve Şükrü Akyüz’e ; beş yılımı paylaştığım, çok değerli kardiyoloji kliniği
arkadaşlarıma;
Bugünlere gelmemde katkısı büyük olan aileme;
Bana her zaman destek olan sevgili eşime; yoğun çalışma dönemim boyunca zaman
zaman ayrı kaldığım ve canımdan çok sevdiğim oğlum’a;
Teşekkürlerimi sunarım.
2 İÇİNDEKİLER
GİRİŞ……………………………………………………………………………….................5
GENEL BİLGİLER…………………………………………………………………………...7
GEREÇ – YÖNTEM…………………………………………………………………………35
BULGULAR………………………………………………………………………………...37
TARTIŞMA………………………………………………………………………………….41
SONUÇ……………………………………………………………………………………...43
KAYNAKLAR……………………………………………………………………………...44
3 KISALTMALAR AGSÜ: Anormal Glikasyon Son Ürünleri ARB: Anjiyotensin Reseptör Blokeri ATP: Adenozin Trifosfat DM: Diyabetes Mellitus ET: Ejeksiyon Zamanı ICT: Izovolumetrik Kontraksiyon Zamanı IFG: Bozulmuş Açlık Glukozu IGT: Bozulmuş Glukoz Toleransı IVRT: İzovolumetrik Relaksasyon Zamanı IVSTD: Diastolde Ölçülen İnterventriküler Septal Kalınlık KAH: Korner Arter Hastalığı KKH: Koroner Kalp Hastalığı KKY: Konjestif Kalp Yetersizliği KMP: Kardiyomiyopati LV: Sol Ventrikül LVD: Sol Ventrikül Disfonksiyonu LVEDD: Sol Ventrikül Diastol Sonu Çapı MI: Miyokard Enfarktüsü MPI: Miyokardiyal Performans İndeksi OGTT: Oral Glukoz Tolerans Testi PVTD: Diastolde ölçülen posterior duvar kalınlığı SVK: Sol Ventrikül Kitlesi SVKİ: Sol Ventrikül Kitle İndeksi VKİ: Vücut Kitle İndeksi WHO: World Health Organzization (Dünya Sağlık Örgütü) 4 GİRİŞ Diyabetes mellitus (DM) sol ventrikül hipertrofisi ve kardiyak fonksiyon bozuklukları
ile ilişkili bir endokrin bozukluktur. Diyabetiklerde; özellikle kadınlarda olmak üzere,
diyabetik olmayanlara kıyasla daha yüksek kalp hızı, daha yüksek sol ventrikül duvar
kalınlıkları ve daha yüksek sol ventrikül kitlesi bulunur(1).
Diyabetes Mellitus’lu hastalar özellikle eşlik eden iskemi, hipertansiyon, valvüler kalp
hastalığı ve sol ventrikül hipertrofisi varlığında sol ventrikül disfonksiyonu (LVD) açısından
yüksek risk altındadırlar. Bununla beraber bahsedilen komorbiditeler olmadan da sol
ventriküler disfonksiyon gelişebilmektedir. cDiyabetik vakaların çoğunda gelişebilecek olan
LVD(2,3,4), aynı zamanda diyabetik kardiyomiyopatinin (KMP) ilk sunusu olabilir(5).
Diyabetik KMP belirgin epikardiyal koroner stenozu olmayan ve/veya anjiografik olarak
koroner ateroskleroz kanıtı olmayan diyabetik kalp yetersizlikli hastalarda tanımlanmış bir
antitedir(6).
Belirgin sistolik ve diastolik disfonksiyon konvansiyonel ekokardiyografik metodlar ile
kolayca
tanınabilir.
Ancak
konvansiyonel
ekokardiyografi,
subklinik
diyabetik
kardiyomiyopatiyi tanımakta yetersiz kalır. Doku dopler ekokardiyografi, bölgesel sistolik
fonksiyonları ve diastolik fonksiyonları değerlendirmede daha duyarlıdır(7,8).
Miyokard Performans İndeksi (MPI); kalp hızı, kan basıncı değişimlerinden ve sol
ventrikül geometrisinden etkilenmeyen ve her iki ventrikül fonksiyonlarını değerlendirmede
kullanılabilen, nisbeten yeni bir dopler parametresidir. Her iki ventrikülün sistolik ve diastolik
fonksiyonlarının global olarak değerlendirilebilmesine olanak sağlar(9,10).
Sol Ventrikül Kitlesi (SVK), Sol Ventrikül Kitle İndeksi (SVKİ); artmış sol ventrikül
kitlesi, major kardiyovasküler olaylar ve mortalite, total mortalite ve ani kardiyak ölüm gibi
sonlanımlar açısından bağımsız prognostik faktör olarak değerlendirilmektedir (11, 12, 13, 14,
5 15, 16, 17). Bununla beraber risk artışı, birçok fizyolojik değişken ile büyük oranda ilişkilidir.
Levy ve arkadaşları sol ventrikül kitlesindeki artışın riskte progresif artış ile ilişkili olduğunu
ve bunun sol ventrikül hipertrofisi olarak tanımlanan seviyeye gelmeden önce gerçekleştiğini
göstermişlerdir. Kardiyovasküler hastalık ve ölüm oranları sol ventrikül kitle indeksindeki
her 50 g/m²’lik artış başına 1.5 kat yükselmektedir(14).
Biz bu çalışmada; bilinen kalp hastalığı olmayan tip 2 diyabetli hastalarda; bel çevresi,
vücut kitle indeksi (VKİ) ile sol ventrikül kitle indeksi (SVKİ) ve myokardiyal performans
indeks (MPI) arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık
6 GENEL BİLGİLER
TANIMLAR
Diyabetes Mellitus (DM):
Diyabetes Mellitus, insülin eksikliği ya da insülin etkisindeki defektler nedeniyle
organizmanın karbonhidrat, yağ ve proteinlerden yeterince yararlanmadığı, sürekli tıbbi
bakım gerektiren, kronik bir metabolizma hastalığıdır. Kontrolsüz diyabetten kaynaklanan
hiperglisemi akut komplikasyonlar ile ölüme yol açabilir, uzun dönemde gelişen kronik
komplikasyonları ile de yaşam kalitesini bozar(18).
DM tanısı klinik bulgular ve laboratuar bulgularına dayanır. Klinik bulgular: Kilo
kaybı, poliüri, polidipsi, polifaji, kas güçsüzlüğü, yorgunluktur. Laboratuvar bulguları:
hiperglisemi, glikozüri ve yüksek glikolize hemoglobin (HbA1c) dir. Laboratuvar testlerinden
hiperglisemi ve glikozüri anlık değerleri gösterirken, HbA1c daha uzun (2-5hafta) bir
periyottaki değişiklikleri ifade eder (19,20).
Diyabetes Mellitus’un Tanı Kriterleri:
Amerikan Diyabet Cemiyeti (American Diabetes Association,ADA) diyabet tanı
kriterlerini 2006’da revize ederek yeniden yayınladı.Yeni ADA kriterlerinde eskisinden farklı
olarak açlık plazma glukozu 140mg/dl’den 126 mg/dl’ye düşürülmüştür(21) (Tablo-1)
7 Tablo 1. Diyabetes Mellitus’un Tanı Kriterleri (ADA 2006)
• Diyabet semptomları * ile birlikte rastgele plazma glukoz düzeyinin 200 mg/dl olması
veya
• Açlık plazma glukozunun >126 mg/dl olması
veya
• Oral glukoz tolerans testi esnasında 2.saat değerinin 200 mg/dl veya üzerinde bulunması
*Diyabet semptomları arasında poliüri, polidipsi, glukozüri ve ketonüri ile birlikte
açıklanamayan ağırlık kaybı sayılmaktadır.
Diyabetes Mellitus Sınıflaması
DM genetik özellikleri, patogenez, etyolojik faktörler ve klinik seyrine göre
sınıflandırılmıştır. Günümüzde kabul edilen WHO (World Health Organization ) ve ADA
(American Diabetes Association )’nın iki sınıflandırması mevcuttur (22). (Tablo-2)
8 Tablo 2.Diyabetes Mellitus Sınıflandırması (ADA 1998)
Güncel Sınıflama
Yeni Sınıflama
1.PRİMER DİYABETES MELLİTUS:
A)Tip 1 Diyabetes Mellitus (Yaşam için
A)Otoimmün (tip 1) DM
insülin gerektiren DM)
a)İnsüline bağımlı olmayan DM (geçici tip
a)Otoimmün
1 NIDDM)
b)İdiyopatik
b)İnsüline bağımlı DM (tip 1 IDDM)
B)Tip 2 Dyabetes Mellitus
B)Otoimmün Olmayan (tip 2) DM
a)Şişman olmayan (metabolik kontrol için
a)İnsüline bağımlı (geçici tip 2) DM
insülin gerektiren)
b)İnsüline bağımlı olmayan DM (NIDDM)
b)Şişman olan (metabolik kontrol için
c)Gençlerin erişkin başlangıçlı diyabeti insülin gerektirmeyen)
(MODY)
C)Diğer Nedenler
2)SEKONDER DİYABETES MELLİTUS:
(Pankreas hastalıkları, endokrin bozukluklar,
A)Pankreas Hastalığı
ilaç ve kimyasallara bağlı, insülinopatiler,
B)Hormon Anormallikleri
genetik sendromlar...)
C)İlaçlar ve Kimyasal maddeler
D)İnsülin Reseptör Anormallikleri
E)Genetik Sendromlar
F)Diğer Nedenler
9 Diyabetes Mellitus’un Komplikasyonları
Hastalığın seyri sırasında gerek hastalığın temel özelliklerinden olan hiperglisemi ve
birtakım kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan toksik maddelere, gerekse tedavinin yan
etkilerine bağlı olarak akut ve kronik komplikasyonlar gelişmektedir(20).
Akut Komplikasyonlar:
• Ketotik hiperglisemik koma
• Non-ketotik hiperglisemik koma
• Hipoglisemi
Kronik Komplikasyonlar:
• Makroanjiopati
a. Koroner arter hastalığı
b. İnme
c. Amputasyon
• Mikroanjiopati
a. Retinopati
b. Nefropati
c. Nöropati
Bozulmuş Glikoz Toleransı (IGT ) ve Bozulmuş Açlık Glikozu (IFG ):
IGT ve IFG normalin üstünde, ancak DM tanısı koyduracak düzeyin altındaki glikoz
seviyelerini içeren metabolik evreyi tarif eden iki terimdir(23). IGT ve IFG olan kişiler
yüksek DM riski taşırlar, ancak hepsinde DM gelişmez. Bazı IGT ‘li kişiler günlük hayatta
normoglisemiktir ve glikozillenmiş hemoglobin değerleri normale yakındır(24). Diğerleri ise
yıllarca IGT ile yaşamaya devam eder. DM gelişmedikçe bu kişilerde DM ‘ye spesifik
10 mikrovasküler komplikasyonlar görülmez(25). Fakat bir bölümünde normal kişilerden daha
fazla makrovasküler komplikasyonlar görülebilir.
Amerikan Diyabet Birliği ( ADA ) tarafından önerilen kriterlere göre açlık glikoz
seviyeleri <110 mg ise normal, 110 mg ile 125 arasında ise bozulmuş açlık glikozu ( IFG ),
>125 mg ise DM teşhisi konulabilir. Açlık kan şekeri düzeyleri 110 mg ile 125 mg arasında
ve OGTT yapılmış ve 2. saat kan şekeri düzeyleri 140 mg ile 200 mg arasında ise bozulmuş
glukoz toleransı ( IGT ) tanısı konulur. 2003 yılında ADA normal açlık kan şekeri düzeyini
100 mg/dl’ye düşürmüştür( 26).
VÜCUT KİTLE İNDEKSİ(VKİ), BEL ÇEVRESİ VE OBEZİTE
Obezitenin tanımı: Aşırı kilo ve obezite terimleri bilimsel literatürde ve günlük
yazışmalarda genellikle birbirlerinın yerine kullanılsa da bu iki kavram farklıdır. Aşırı kilo
boyuna ve yaşına göre standarttan daha kilolu olanları, obezite ise aşırı vücut yağını belirtir.
Aşırı kilolu bireylerde vücut yağı depoları fazla olabilir, ama kas kitlesi fazla olan çok aktif
insanlar vücut yağlarının düşük olmasına rağmen boylarına göre standartan biraz daha ağır
olabilirler. Bu durumda aşırı kilolu olabilir ama aşırı yağlı değildir. Obezite geleneksel olarak
yağ depolarına dayanarak sınıflandırılmıştır. Şimdilerde ise obezite yaşa ve boya göre olan
standartlardan çok daha fazla kilolu olmak şeklinde tanımlanmaktadır(38).
Obezite epidemiyolojisi: Gelişmiş ülkeler başta olmak üzere tüm dünyada obezite
prevalansı artmaktadır. Dünya Sağlık Orgütü, 1995 yılından 2000 yılına kadar olan dönemde
dünyada obezite prevalansının % 50 artarak 300 milyona ulaştığını bildirmiştir. Amerika
Birleşik Devletlerin’de, etnik gruplarda ve yaş gruplarında farklı olmak üzere 1991 yılından
1999 yılına kadar obezite prevalansı %50-70 oranında artmıştır. Obezite görülme sıklığında
başı çeken Amerika Birleşik Devletlerin’de artışın bu hızla devam etmesi durumunda 2025
11 yılında obezite prevalansının %50 artması beklemektedir. Diğer gelişmiş ülkeler de obezite
rakamlarında Amerika Birleşik Devletlerini yakından izlemektedir. Ülkemizde obezite
prevalansı gelişmiş ülkelerin rakamlarıyla yarışmakta olup önemli bir sağlık sorunu olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Obezitenin global prevalansı %8,2 olarak hesaplanmaktadır, bu ise tüm dünyadaki
zayıflık prevalansından (VKİ< 17 olanlar %5,8 ) daha yüksektir. Türkiye’de obezite
prevalansı gelişmiş batılı ülkelerden geri kalmamakta, özellikle kadınlarda %30 gibi belirgin
yüksek oranlara ulaşmaktadır. 24.788 kişinin tarandığı TURDEP çalışmasının sonuçları
değerlendirildiğinde; kadınlarda %30, erkeklerde % 13, genelde ise %23,3 düzeylerinde
obezite prevalansı tespit edilmiştir. (Şekil-1)
Şekil-1
TOPLUMDA OBEZİTE PREVALANSI(TURDEP ÇALIŞMASI)
35
30
25
20
TOPLUMDA OBEZİTE PREVALANSI(TURDEP ÇALIŞMASI)
15
10
5
0
KADIN
ERKEK
GENEL
TURDEP: Türkiye Diyabet, Obezite ve Hipertansiyon Epidemiyolojis
12 T
TEKHARF
(
(Türk
Erişkkinlerinde Kalp
K
Hastalıığı ve Risk Faktörleri)) çalışmasın
nda Onat
ve ark. 1990’dan 2000
2
yılına kadar
k
olan dönemde
d
üllkemizde obbezite prevaalansının kaadınlarda
e
% 75 oraanında arttıığını, 2000
0 yılında obezite
o
preevalansının erişkin
%36, erkeklerde
kadınlarrda %43, erkeklerde
e
ise %21,1 olduğunu bildirmişleerdir. Türkiiye’de kadıınlardaki
obezite prevalansınnın dünya ortalamasına
o
a göre yükssekliği şaşarrtıcıdır. Obeezite, toplum
mda çok
yaygın bir
b hastalıkk sorunudur.. Dünya Sağğlık Örgütü
ünün belirlem
melerine gööre toplumu
un %25’i
obez, %25’i
%
fazlaa kilolu iken %25’i de normal kilolu anccak genetikk olarak obeziteye
o
eğilimliidir. (Şekil-22)
Şekil-2
TO
OPLUMD
DA VÜCUT AĞIR
RLIĞINA
A GÖRE DAĞILIM
M(WHO
O VERİLEERİNE G
GÖRE)
25
5%
NORMAL KİLLOLU
2
25%
FAZLA KİLOLU
25%
25%
MORBİD OBEEZ VE OBEZ
NORMAL KİLLOLU,OBEZİTEEYE GENETİK EĞİLİMLİ
13 Anlaşıldığı üzere toplumda ançak % 25’ i obeziteden soyutlanmış olarak yaşamını
sürdürebilmektedir. İnsanları bu kadar yaygın etkileyen bir başka hastalık yoktur.
Obezite, toplumdaki kanaatin aksine fazla kiloluluk ile eşdeğer değildir. Tam olarak
tanımı, vücuttaki yağ miktarının normal oranların üzerine çıkmasıdır. Kilo artışı ise bu yağ
artışının fizik yapıya yansımasıdır. Hastalığın oluşumunun genetik alt yapı ve çevresel
faktörleri de içine alacak şekilde multifaktoriyel olması, hem önleme hem de tedavide büyük
güçlüklere yol açmaktadır(39,40).
Vücuttaki yağ oranının artışı, yaşlanmanın objektif olarak tespit edilebilen doğal bir
göstergesidir. Obezitenin engellenmesi ve tedavisi bugün dünyada giderek yoğunlaşan antiaging yaklaşımının da önemli bir öğesidir. Normal vücut yapısında kadınlarda daha fazla
olmak üzere belli oranda yağ dokusu vardır. Pratik olarak obezite, vücut yağ oranının
ortalama erkekte %25, kadında ise %35’ in üzerine çıkması ile tanımlanır. Bu oranın
yaşlanma ile beraber arttığı da unutulmamalıdır. Yağ hücrelerinin büyüklüğü de önemlidir.
Hipertrofik obezitede yağ birikimi daha çok erişkin dönemde ortaya çıkar, santral
yerleşimlidir ve başta insülin rezistansı olmak üzere komplikasyonlarla yakından ilişkilidir.
Hipersellüler obezitede ise yağ hücre sayısı artmış ve genellikle periferik yerleşimlidir.
Obezitenin toplumda çok yaygın bir halk sağlığı sorunu olduğu göz önüne alınırsa
ucuz, kolay uygulanabilir ve doğruluk oranı yüksek bir yöntemin tanı ve takipte kullanılması
ihtiyacı vardır. Vücut kitle indeksi (VKİ) bu anlamda en çok kullanılan ve vücut yağ dokusu
miktarı ile iyi kolere olan bir parametredir.
14 Tablo-3 OBEZİTE SINIFLAMASI - VÜCUT KİTLE İNDEKSİ, BEL ÇEVRESİ İLE
İLİŞKİLİ HASTALIK RİSKİ SINIFLAMASI
Normalden az kilolu
Kilo ve bel çevresi ile ilişkili hastalık riski*
Erkek, ≤ 102 cm
Erkek, ≥ 102 cm
VKİ (kg/m²)
Kadın, ≤ 88 cm
Kadın, ≥ 88 cm
< 18.5
……………………. …………………….
Normal
18.5 - 24.9
Fazla kilolu
25 - 29.9
Artmış
I
30 - 34.9
Yüksek
II
35 - 39.9
III(aşırı obez)
≥ 40
…………………….
…………………….
Yüksek
Obezite, Sınıf
Çok Yüksek
Çok Yüksek
Çok Yüksek
Aşırı derecede Yüksek Aşırı derecede Yüksek
*Tip II Diyabet, Hipertansiyon, Kardiyovasküler hastalık.
From Clinical Guidelines on the Identification, Evaluation, and Treatment of Overweight and
Obesity in Adults–The Evidence Report. National Institutes of Health. Obes Res. 1998;Suppl
2:51S–209S
Dolaylı olarak vücut yağ miktarının bir göstergesi olup yağın dağılımı hakkında bilgi
vermez. Direkt olarak yağ ölçümünü içermediği için kas geliştiren sporcularda, hamilelerde,
büyüme çağındaki çocuklarda, ileri derecede yaşlılarda, konjestif kalp yetmezliği veya böbrek
yetmezliği gibi ödeme yol açan hastalıklarda yanılgıya yol açabilir, bu sebeple bunlarda
kullanılmamalıdır.
Yapılan çalışmalar vücuttaki yağ dokusunun miktarı kadar dağılımı da önemli olduğunu
göstermiştir.Bugün bilindiği kadarıyla insülin direnci; obezite ile yol açtığı tip 2 diyabet,
hipertansiyon, dislipidemi koroner arter hastalığı arasındaki ilişkiyi sağlayan en önemli
faktördür.Yağın abdominal bölgede ve iç organlarda toplanması insülin direncine yol
15 açmaktadır. Bu şekilde yağın abdominal bölgede toplandığı obezite tipine android tip obezite
(erkek tipi veya elma tipi obezite) adı verilir. Daha çok kadınlarda gözlenen ve yağın
ekstremitelerde, gluteofemoral bölgede toplandığı obezite tipine ise jinekoid tip obezite
(kadın tipi veya armut tipi obezite) adı verilir.
Obezite ile mücadelenin yaygınlaştığı son yıllarda, kolaylığı ve bel kalça oranı ile olan
yüksek korelasyonu nedeniyle bel çevresinin tek başına ölçülmesi ile risk belirlenmesi yaygın
olarak kullanılmaya başlamıştır. İliak kristaların üst seviyelerinden yere paralel olarak mezura
ile karın çevresi ölçümü hem çok kolay, hem de visseral yağ dağılımını iyi yansıtan bir
metoddur.
Vücut yağının miktarını ve dağılımını değerlendirmek için kullanılan çeşitli yöntemler
vardır ve bu yöntemler uygulanabilirlikleri, maliyeti ve doğruluk dereceleri yönünden
birbirlerinden farklıdırlar. Bunlar içerisinde antropometrik ölçümler (VKİ , deri kıvrımları
ölçümü, bel ve kalça çevresi ölçümü ) maliyetlerinin az olması ve kolay uygulanabildikleri
yönünden en yaygın kullanılanlardır. Deri kıvrım kalınlığı triseps, biseps, subskapuler
suprailiyak bölgelerde cilt altı yağ dokusu hakkında bilgi verir, ancak farklı kimseler
tarafından ölçüldüğünde farklı değerler bulunabilmesi dezavantajıdır.
Maliyeti yüksek olan görüntüleme yöntemleri pratikte kullanılmamakta, daha çok
araştırmalar için kullanılmaktadırlar. Üç boyutlu ölçüm yaparak yağ miktarını değil, yağ
kitlesini belirlerler. İntra abdominal yağ dokusu hem anatomik, hem de de fonksiyonel olarak
subkutan yağ dokusundan farklıdır. Abdomendeki yağ dokusu büyük, insüline dirençli ve
metabolik olarak aktif yağ hücreleri içerir. Bunlarda adrenerjik reseptör yoğunluğu da daha
fazladır. Abdominal yağ dakusunda insüline bağımlı anti - lipolizde azalma ile
katekolaminlere bağlı lipolizde artış, plazmada serbest yağ asitlerinin artmasına yol açar. Bu
16 değişiklikler hem metabolik, hem de kardiyovasküler komplikasyonların gelişmesine rol
oynar.
Obeziteye eşlik eden hastalıkların belirlemesinde vücuttaki toplam yağ miktarından
çok, yağın dağılımı önem arz etmektedir.Yağın abdominal bölgede toplanması insülin
direncinde artışa neden olmakta ve diyabet, dislipidemi, hipertansiyon ve ateroskleroz gibi
yaygın morbidite ve mortalite sebebi olan hastalıklara yol açmaktadır.Bu sebeble başlıca
diyabet ve ateroskleroz olmak üzere obeziteye bağlı risklerin belirlemesinde bel çevresinin
ölçümü ön plana çıkmaktadır. Bu kadar yaygın bir hastalıkla doğru mücadele ancak koruyucu
hekimlik yaklaşımı ile olur. Bu temel yaklaşım gerçekleştirildikten sonra mevcut obezlerin
bireysel tedavisi anlam kazanır. Toplum içerisinde obezitesi olan grupta korener arter
hastalığı, tip II diyabet, hiperkolesterolemi ve hipertansiyon gibi kronik hastalıkların görülme
sıklığı belirgin olarak yüksektir. Obeziteyle ilgili sağlık sorunları genelde bu kronik
hastalıklarla ilişkilidir. Must ve ark NHANES III çalışmasının verilerini değerlendirerek
obezite ile ilişkili hastalıkları ortaya koymuşlardır.Vücut Kitle İndeksi yükseldikçe, VKİ
normal olan (18,5-24.9 kg/ m2 ) bireylere göre özellikle tip II diyabet ve hipertansiyon sıklığı
artmaktadır.Morbid obezlerde korener arter hastalığı 1,6 kat, tip II diyabet prevalansı 5,4 kat,
hiperkolesterolemi prevalansı 1,3 kat , hipertansiyon prevalansı ise 2,6 kat fazla tespit
edilmiştir. Aynı çalışmada artan vücut ağırlığı ile iki veya daha fazla sayıda hastalığın bir
arada bulunma sıklığının arttığı da gösterilmiştir.(41,42)
17 DİYABET VE KALP:
Diyabetli hastalar artmış ateroskleroz ve koroner kalp hastalığı (KKH) prevalansına
sahiptir ve diyabeti olmayan hastalara göre akut koroner sendrom ya da miyokard enfarktüsü
(MI) sonrasında daha yüksek mortalite ve morbidite yaşarlar. Diyabet, stabil olmayan angina
ve MI’yı takiben sonlanımlar üzerine dramatik etkiye sahiptir. Organization to Assess
Strategies for Ischemic Syndromes (OASIS) kayıtlarından toplanan veriler incelendiğinde
Malmberg ve arkadaşları stabil olmayan angina ve Q dalgasız MI nedeni ile hastaneye
yatırılan hastalarda diyabetin tüm nedenlerden mortaliteyi arttırdığını ve 2 yıllık bir takip
süresi boyunca yeni MI, inme ve kalp yetersizliğini belirgin biçimde arttırdığını
göstermiştir(43). Onaylanmış MI nedeniyle hastaneye yatırılan hastalarda yapılan benzer bir
çalışmada, Mukamal ve arkadaşları diyabetin mortalite için ayarlanmış hazard oranının
diyabeti olmayan ve daha önceden MI geçirmemiş hastalarla karşılaştırıldığında 1.7 (%95
güvenlik aralığı (confidence ınterval;CI) 1.2 ila 2.3) olduğunu bulmuşlardır. Genel olarak
diyabet daha önce MI geçirmekten daha fazla risk oluşturmaktadır.(44)
DM ayrıca kalp yetersizliği riskini de arttırır. DM’li hastalar, DM olmayan hastalara
göre iki ila beş kat daha fazla kalp yetersizliği geliştirme riski altındadırlar(45) ve kalp
yetersizliğinin gelişmesinden sonra diyabetik hastalar daha yüksek mortalite ve kalp
yetersizliği ile ilişkili morbiditeye sahiptirler(46). Kalp yetersizliğinin temel noktaları
diyabetik ve diyabetik olmayan hastalarda benzerdir: geçirilmiş MI ve bunun sonucu olarak
kasılan miyokardın kaybı, çoğu kronik konjestif kalp yetersizliğinden (KKY) sorumludur.
Diyabetik hastalarda kalp yetersizliğinin diğer nedenleri arasında hipertansiyon, sol ventrikül
hipertrofisi ve kalp kapak hastalıkları yer alır. Her ne kadar diyabet KKY için önemli bir risk
faktörü olsa da, tek başına bulunması nadirdir, gerçekte diğer faktörler ile sinerjistik çalışır.
Hipertansiyon, dislipidemi, aşırı kilo ve obezite gibi geleneksel KKH risk faktörleri,
18 bozulmuş glukoz toleransı veya diyabetli olan hastalarda kümelenir. Fakat bu kümelenme söz
konusu hastalardaki risk artışının tümünden sorumlu tutulamaz. KKH ve kalp yetesizliği ile
ilişkili geleneksel risk faktörlerine ek olarak, bir dizi diyabete özgün risk faktörüde diyabetli
KAH hastalarında artmış mortalite ve morbiditeye sebep olur. Örneğin, diyabetli hastalar
diyabetli olmayan hastalarda bulunan plaklardan çok daha fazla hasas olan lipitten zengin
aterosklerotik plaklara sahiptir(47). DM, akut koroner sendrom nedeni ile kateterizasyona
alınan hastalarda, artmış reinfarktüs riskiyle ilişkili olması muhtemel olan birçok koroner
hassas plak varlığı ile ilişkilidir. Diyabetli hastalardan alınan plateletler, artmış agregasyon ve
yüksek derecede glikoprotein (GP) 2b/3a gibi trombüs oluşumunda rol oynayan aktivasyona
bağlı adezyon molekülü eksprese etmektedir(48).
Damarsal fonksiyonlardaki değişiklikler de diyabetteki kötü sonlanımlara zemin
hazırlayabilir. İnfarktüsle ilişkili arterin başarılı perkütan rekanalizasyonu sonrasında akımın
sağlanamaması (‘no-reflow’) diyabet ve/veya hiperglisemi varlığında daha sık gerçekleşmekte
ve muhtemelen sol ventriküler disfonksiyonda rol oynamaktadır. Bu durumda ‘no-reflow’
muhtemelen mikrovasküler fonksiyonu bozan platelet-endotel etkileşiminden ve azalan
miyokardiyal kan akımından kaynaklanmaktadır.(49,50).
Miyokardiyal performansı bozarak onu iskemiye daha hassas ve daha zor toparlanabilir
hale getiren diyabetik kardiyomiyopati ve sempatovagal dengesizliğe yol açan diyabetik
otonomik nöropati gibi diğer diyabete özgü değişiklikler kardiyovasküler mortalite ile
ilişkilidir. İleri glikasyon ürünlerinin bu diyabete özgü değişikliklerin çoğundan sorumlu
olduğu düşünülmektedir(51).
19 KALP YETERSİZLİĞİ:
Kalp yetersizliği, kalbin vücudun metabolik ihtiyaçlarını karşılayacak kardiyak çıktıyı
sağlayamadığı patofizyolojik bir durumdur ve ilişkili olduğu mortalite ve morbiditesi gittikçe
büyüyen bir problem olmaktadır. KKY ile ilişkili en sık risk faktörleri MI ve hipertansiyon
olsada, diyabet de güçlü ve bağımsız risk faktörüdür. Framingham Kalp çalışmasında,
diyabetli erkekler, diyabeti olmayan erkeklerle yaş ve risk faktörleri ayarlanarak
karşılaştırıldığında KKY için hazard oranı 1.82 bulunmuştur (%95,CI=1.28 ila 2.58)(43).
Diyabetik kadınlarda hazard oranı daha bile fazladır; 3.73(CI=1.49 ila 3.21). Diyabetli
hastalar kalp yetersizliği nedeni ile hastane başvurularının %33’ünden fazlasını oluşturmuştur
ve bu oran açık bir biçimde orantısız bir bölümdür(52).
Diyabetik hastalar sadece KKY için yüksek risk altında değildir, aynı zamanda KKY
gelişen diyabetik hastalar diyabetli olmayan hastalara göre daha kötü prognoza sahiptirler. Sol
Ventriküler Disfonksiyon Çalışmalarında (SOLVD), asemptomatik veya semptomatik kalp
yetersizliği olan diyabetik hastalar ya da asemptomatik sol ventrikül disfonksiyon, tüm
nedenlerden mortaliteyi ve KKY nedeni ile hastane yatışını ortalama 37 aylık takip süresinde
arttırmıştır(46). Artmış mortalite özellikle iskemik kardiyomiyopatili diyabetik hastalarda
görülmüştür(53).
DİYABETİK HASTALARDA ARTMIŞ KALP YETERSİZLİĞİ İNSİDANSINDAN
SORUMLU OLAN FAKTÖRLER:
Önceden belirtildiği gibi diyabet, akut MI için majör bir risk faktörüdür. Akut MI ‘yı
takiben diyabet varlığı yeni KKY gelişim riskini arttırır(43). 8013 stabil olmayan angina
pektorisli hastaya ait uzun dönem veri sağlayan OASİS çalışmasını kullanarak Malmberg ve
arkadaşları stabil olmayan angina pektoris ya da Q dalgasız MI nedeni ile hastaneye yatıştan
sonra yeni kalp yetersizliği gelişme riskinin diyabet varlığı ile %82 arttığını göstermişlerdir
20 (p<0.001)(43). Önceden KKY öyküsü olan diyabetik hastalarda risk belirgin biçimde daha
yüksektir. Akut MI sonrası artan KKY riskinin nedenleri tam olarak anlaşılamamıştır, ancak
pek çok faktör rol oynayabilir. Diyabetik hastalar MI sırasında azalmış ağrı farkındalığı ve
atipik prezentasyonlara sahip olabilirler(54). Bu hastalar genellikle tedavi aramakta ve
almakta gecikirler. Bu da, daha geniş ve ciddi iskemik miyokardiyal hasara yol açar. Bazı
hastalar, tanınmayan ya da sessiz MI geçirirler ve KKY geliştirmek için predispoze olan bir
miyokardiyal substrat yaratırlar. Ancak diyabetik hastalarda artmış kalp yetersizliği insidansı
sadece daha geniş ve ciddi miyokardiyal infarktüslere mal edilemez. İnfarktüs boyutu ve
temel risk faktörlerine göre veriler ayarlandığında, diyabetli hastalarda hala diyabeti
olmayanlara göre daha fazla KKY oluşmaktadır(57).
MI’yı takiben kalp, kontraktil fonksiyonun kaybına yanıt olarak diyabette iyice
şiddetlenen kısa ve uzun dönemli bir adaptasyona girer. Akut MI sonrasında saatler içinde,
diyabetik hastalar diyabetik olmayanlara göre infarktüs geçirmeyen segmentte daha az
kompansatuvar kontraktilite artışı gösterir. Bu eksiklik zamanla sebat eder ve bu nedenle
diyabetik kalp, diyabetik olmayana göre vurum hacminin kaybını kompanse edebilmekte daha
az başarılı olur. Örneğin Solomon ve arkadaşları MI’yı takiben iki yıl içinde diyabetik
hastalarda diyabetik olmayanlara göre sol ventrikül boyutunun daha az genişlediğini, bu
farklılığın diyabetik kohortta iki kat daha fazla kalp yetersizliği ile ilişkili olduğunu
göstermiştir(55). Diyabetik miyokardın uygun biçimde yeniden şekillenememesi muhtemelen
bozulmuş kalp kası metabolizması, yetersiz glukoz desteği, endotelyal disfonksiyon ve
miyokardiyal kan akımının bozulmuş kontrolu, dolumun bozulmasına yol açan sol ventriküler
fibrozis ve diyabetik otonomik fonksiyonun içinde bulunduğu bir dizi faktörün
kombinasyonuna bağlıdır(54,56).
21 DİYABETİK KARDİYOMiYOPATİ:
Diyabetli hastalarda diyabetik olmayanlarla karşılaştırıldığında artmış KKY insidansı
ve daha kötü prognoza, diyabetik hastada altta yatan, miyokardı iskemiye daha yatkın ve
iskemik saldırıdan sonra toparlanmakta daha az başarılı kılan değişikliklerin neden olduğuna
inanılmaktadır. Yıllardır iskemik hasardan ayrı biçimde özgün, gerçek bir diyabetik
kardiyomiyopatinin varlığı hakkında hatırı sayılır bir çok kanıt birikmiştir. Kardiyak
disfonksiyonun diyabete atfedilen gerçek prevalansı, doğası ve nedeni, diyabette sık olan
hipertansiyon, koroner ateroskleroz ve mikrovasküler disfonksiyon gibi diğer faktörlerin
miyokardiyal
performansı
bağımsız
olarak
bozabilmesi
nedeniyle
hayli
tartışma
yaratmıştır.(57)
EPİDEMİYOLOJİK KANITLAR:
Vaka kontrol analizlerini kullanan epidemiyolojik çalışmalar, erkek ve kadınlarda
idiyopatik kardiyomiyopati ile diyabet arasında ilişkiyi onaylamış ve diyabet ile hipertansiyon
arasında olası bir etkileşim olduğunu vurgulamıştır. Multiple Risc Factor İntervention
Trial’daki kardiyomiyopatili erkeklerde diyabet mortalite için bir risk faktörü olmuştur.
Orjinal Framingham çalışması kohortu ve Framingham Offspring çalışmasının kombinasyonu
ile cinsiyete özgün lineer regresyon analizi, diyabet ve glukoz intoleransının yaşa göre
ayarlanmış ekokardiyografik parametrelere etkisi 4500’den fazla erkek ve kadın hastada
incelenmiştir(58). Başta kadınlar olmak üzere diyabetik hastalar, etkilenmemiş kişilere göre
daha fazla sol ventriküler duvar kalınlığı ve daha büyük kardiyak kitleye sahip bulunmuştur.
Framingham Offspring çalışmasındaki miyokard infarktüsü veya kalp yetersizliği öyküsü
olmayan 2623 katılımcının yeniden yapılan bir incelemesinde, kötüleşen glukoz intoleransının
artmış sol ventriküler kitlesi ile ilişkisi olduğu bulunmuştur (p<0.001), bu bulgu kadınlarda
erkeklere göre daha anlamlıdır (p=0.054) (58).
22 PATOLOJİK BULGULAR:
Kalp yetersizlikli diyabetik hastalarda yapılan otopsiler ve alınan biyopsi örnekleri,
miyokardiyal hipertrofi, miyosit hipertrofisi, miyofibril birikimi, interstisyel fibrozis, artmış
mikrovasküler bazal membran kalınlığı, arteriyoler duvarlarda artmış matriks ve bazal
membran ve intramiyokardiyal mikroanjiyopati gibi bir dizi değişiklik ortaya koymuştur(59).
Bu lezyonlardan hiçbiri diyabete özgün değildir, hepsi belirli seviyelerde diğer
kardiyomiyopatilerde de bulunabilir. Ancak; diyabetle kardiyomiyopati için diğer risk
faktörlerinin birarada bulunuşu patolojiyi belirginleştirebilir. Örneğin; diyabetli hastalardan
alınan endomiyokardiyal biyopsi ya da otopsi örneklerinde, kapiller bazal membran
kalınlaşması, interstisyel ve miyokardiyal fibrozis gibi ultrasütrüktürel değişiklikler, birlikte
bulunan hipertansiyon ile daha baskın bir hal almıştır(60).
Belirgin kalp hastalığı olmayan diyabetik hastalarda fibrozisin, kardiyomiyopatinin
anahtar bir özelliği olduğu noninvazif metodlar ile onaylanmıştır. Tip 1 ve 2 diyabetli sol
ventriküler diyastolik disfonksiyonu olan hastalarda kollajen seviyeleri artmış olarak tesbit
edilmiştir(61). Sol ventriküler fonksiyondaki değişiklikler, iyi kontrollü tip 2 diyabetik
hastalarda bile görülebilir. Sol ventriküler fonksiyonu magnetik rezonans kullanarak ölçen bir
çalışmada; 12 asemptomatik, normotansif, yeni tanılı tip 2 diyabetik hasta, 12 normal ile
karşılaştırılmıştır. Diyabetik hastaların normal sol ventriküler kitlesi ve sistolik fonksiyonu
olmasına karşın tüm ventriküler diyastolik fonksiyon ölçümleri kontrol grubuna göre azalmış
bulunmuştur(62).
23 DİYABETİK KARDİYOMİYOPATİ MEKANİZMALARI:
İLERİ GLİKASYON SON ÜRÜNLERİ:
Daha önceden tarif edilen lezyonlar diyabette beraber oluştuklarından, diyabetin
metabolik bozuklukları, diyabetik kalpte görülen morfolojik değişikliklerden sorumlu
tutulmaktadır. Hiperglisemiye maruz kalan dokuda anormal glikasyon son ürünleri (AGSÜ)
birikir ve diyabetik kalpte oluşan morfolojik değişikliklerde rol oynar. AGSÜ’lerinin
ekstrasellüler matrikste birikimi damar duvarının elastikiyetinin bozulması ile sonuçlanır ve
miyokardiyal fonksiyonla da etkileşebilir. AGSÜ’lerinin serum seviyeleri tip 1 diyabette
mirovasküler ve renal komplikasyonlar ile koreledir. Tip 1 diyabetli 52 hastada dopler
ekokardiyografi ile değerlendirilen izovolümetrik relaksayon zamanının (İVRT) uzaması; yaş,
diyabet süresi, renal fonksiyon, kan basıncı ve otonomik fonksiyon parametreleri için
ayarlama yapıldıktan sonra bile serum AGSÜ seviyeleri ile orantılı bulunmuştur(63).
Diyabetik köpeklerdeki deneysel çalışmalarda hipertrofi yokluğunda intramiyokardiyal
kollajen birikiminin sol ventrikül kompliyansını azalttığı gösterilmiştir(64) .Bu veriler
diyabetik hipertansiyon ya da artmış duvar kalınlığı olmadan diyastolik yetersizliğin bir
sonucu olarak KKY’ye sahip olabileceği gözlemini açıklamaya yardımcı olmaktadır.(57)
MİYOKARDİYAL KALSİYUM İŞLETİMİ:
Miyokardiyal kalsiyum işletimindeki anormallikler diyabetik kalpteki anormal kardiyak
mekaniklere katkıda bulunabilir. İnsüline bağımlı diyabet diyastolde sitoplazmada kalsiyum
uzaklaştırma hızını ayarlayan sarkoplazmik retikulum kalsiyum aktivitesini bozabilir(65). Bu
değişiklikler diyabetik kardiyomiyopatinin karakteristiği olan artmış diyastolik katılığa
katkıda bulunabilir. İnce miyofilamentin kontraktil regülatuvar proteini olan Troponin T’de
meydana gelen diyabetle ilişkili değişiklikler de, hem sistolik hem de diyastolik disfonksiyona
neden olabilir.(57)
24 MİYOKARDİYAL METABOLİZMA:
Hiperglisemi ve insülin rezistansının, miyokardiyal hücre metabolizmasına direkt
etkileri; diyabette kronik sol ventiküler disfonksiyona (kardiyomiyopati) katkıda bulunabilir.
Değişmiş enerji substrat sunumu ve işlenmesi, diyabetik kalpte görülen morfolojik
değişikliklerin bazılarını açıklayabilir(66,67). Tip 2 diyabet, kalbin enerji metabolizmasında
karmaşık etkilere sahiptir. Normalde kalp, normal iş yükü varlığında ve aerobik perfüzyon
sırasında nonesterifiye (serbest) yağ asitlerini birinci enerji kaynağı olarak kullanır ve artmış
iş yükü ya da iskemi periyotlarında, daha fazla glikoliz ve piruvat oksidasyonuna başvurur.
Kardiyak miyositlerde azalmış glukoz transferi nedeniyle diyabetik kalp, iskemi sırasında
glikoliz ile ATP üretiminde abartılı bir kısıtlılığa sahip olur. Biriken serbest yağ asitleri ve
oksidasyon ürünleri miyokardiyal hücrelere doğrudan toksik olabilir ve bu şekilde diyabetik
kardiyomiyopati gelişimine katkıda bulunabilir.(57)
KORONER MİKROSİRKÜLASYON:
Diyabetik hastalar sadece daha fazla KAH ile karşı karşıya değildirler(68). Aynı
zamanda daha önce de belirtildiği gibi, koroner mikrosirkülasyonun yapı ve fonksiyonu da
diyabette anormal olabilir ve bu sayede KKY gelişiminde rol oynayabilir. Potent vazodilatör
nitrik oksitin azalmış biyosentezi ile karakterize endoteliyal disfonksiyon, sıklıkla diyabetik
vaskülatürde oluşur ve kan akımının anormal kontrolüne yol açabilir. Endoteliyal
disfonksiyona rağmen diyabetik kişilerde istirahat koroner kan akımı normal ya da hafifçe
artmıştır(69). Ancak, diyabetik hastalar mikrosirkülasyonda azalmış dilatasyon kapasitesine
sahiptir. Endotele bağlı olmayan bir koroner vazodilatör infüzyonu sırasında (örn:dipiridamol,
papaverin, adenozin) maksimal koroner kan akımı ölçüldüğünde, diyabetik kişiler diyabetik
olmayanlara
göre
daha
az
koroner
kan
göstermektedirler(66,70).
25 akımı
artışı
ya
da
koroner
rezerv
Diyabette ayrıca, iskemiye anjiyojenik cevap da azalmışa benzemektedir. 205 diyabetik
ve 205 nondiyabetik hastanın koroner anjiyografiye alındığı bir çalışmada, Abaci ve
arkadaşları(71) fonksiyonel kollateral damar oluşumunu araştırmışlardır. Diyabetik kohortta
normal kişilere göre kollateral oluşumu belirgin biçimde daha az bulunmuş ve yazarlar bu
gözlemin diyabetik hastaların miyokard infarktüsü sonrasındaki kötü prognozunu
açıklayabileceğini ileri sürmüşlerdir. Diğer araştırmacılar da; MI geçiren diyabetik hastalarda,
diyabetik olmayan MI’lı hastalar (daha önce MI ile birlikte ya da olmaksızın) ve geçirilmiş
MI’ı
olmayan
diyabetiklere
göre
belirgin
biçimde
daha
az
kapiller
yoğunluğu
saptamışlardır(72). Diyabetik kalbin MI sonrası yeterli anjiyojenik cevabı sergileyememesi
diyabetik kardiyomiyopatiye katkıda bulunabilir.(57)
İSKEMİK ÖN KOŞULLANMA’NIN YETERSİZLİĞİ:
İskemik ön koşullanma (preconditioning) geçici kısa iskemi periyotlarının daha sonraki
uzun iskemik saldırılara karşı miyokardı koruduğu gözlemini tanımlamaktadır. Bu koruyucu
etkiyi destekleyen kanıtlar, hayvan deneylerinde ve insan miyokardiyal biyopsi örneklerinde
gösterilmiştir(73). Diyabet insan miyokardında bu koruyucu etkiyi elimine ediyormuş gibi
görünmektedir(73,74). Miyokardiyal adenozin trifosfata(ATP) bağlı potasyum kanalları (KATP), iskemik ön koşullanmada esansiyel bir faktördür ve K-ATP kanallarının sülfonilüreler
ile blokajı, tip 2 diyabetik hastalarda tartışma uyandırmıştır.(57)
26 DİYABETTE KALP YETERSİZLİĞİNİN AZALTILMASI
GLİSEMİK KONTROL:
Kötü glisemik kontrol, diyabette kalp yetersizliği gelişme riskini arttırır. İki çalışma açık
biçimde diyabette glisemik kontrol ile kalp yetersizliği insidansı arasındaki ilişkiyi
göstermiştir. Iribarren ve arkadaşları; Hb A1c ölçümünden sonra 2.2 yıllık bir ortalama
periyotta önceden kalp yetersizliği olmayan 48.858 hastalık diyabetik bir grubu izlemişlerdir.
Kalp yetersizliği nedeniyle hastaneye yatış ya da kalp yetersizliğine bağlı ölüm insidansı,
diyabetik kohortta bazal Hb A1c düzeyi ile ilişkili bulunmuştur. İlişki; erkeklerde,
kadınlardan daha güçlü bulunmuştur. Erkeklerde HbA1c’deki her %1 mutlak artış, anjiotensin
converting enzim(ACE) inhibtörleri, beta blokerler ve takip periyodu boyunca MI gibi diğer
faktörler için ayarlama yapıldıktan sonra bile, kalp yetersizliği insidansında %12 artış ile
(CI=%7-18) ilişkilidir. Bayanlarda HbA1c’deki her %1 mutlak artış, kalp yetersizliğinde %4
yükselme (CI=2 ila 9) ile ilişkilidir(75). United Kingdom Prospective Diabetes Study
(UKPDS) çalışmasında tip 2 diyabetli 4.585 hastada benzer, ancak daha keskin bir ilişki
bulunmuştur. 7.5 ila 12.5 yıllık bir takip süresinde; HbA1c’deki her mutlak %1’lik artış, kalp
yetersizliğinde %16’lık bir artış ile ilişkili bulunmuştur(p=0.021)(76). Bu çalışmalar, sıkı
glisemik kontrolün, kalp yetersizliği insidansını azaltabileceğini, ve bir eşik saptanmadığı için
Hb A1c’nin mümkün olduğu kadar normale yakın tutulması gerektiğini göstermektedir.(57)
KAN BASINCI KONTROLÜ:
Diyabet ile hipertansiyon sıklıkla beraber olurlar ve bu kombinasyon, diyabetik
kardiyomiyopatide görülen morfolojik değişiklikleri kuvvetlendirir. UKPDS çalışmasında;
sistolik kan basıncı, ölümcül olmayan kalp yetersizliği insidansı ile güçlü bir etkileşimde
bulunmuştur(77). Sistolik kan basıncında her 10 mmHg’lik yükselmenin kalp yetersizliği
riskinde %12 artışa yol açtığı gözlenmiştir(p=0.0028). Çalışmanın tedavi fazında 1.148 tip 2
27 diyabetli hipertansif hasta sıkı kan basıncı kontrolu (hedef kan basıncı < 150/85 mmHg
olacak şekilde birincil ilaç kaptopril veya atenolol olacak biçimde) ya da daha az sıkı kan
basıncı kontrolü (hedef kan basıncı < 180/105 mmHg olacak şekilde ACE inhibitörleri ve beta
blokerlerden kaçınarak) ile medyan olarak 8.4 yıl takip edilmiştir(78). İki tedavi grubunda
ortalama kan basıncı, sıkı kontrol grubunda 144/82 mmHg, daha az sıkı kontrol grubunda
154/87 mmHg olmuştur. Ortalama kan basıncındaki bu ufak farklılık, kalp yetersizliği
insidansında geniş bir aralık ile ilişkili olmuştur. Kalp yetersizliği; sıkı kan basıncı kontrolu
grubunda, daha az sıkı kan basıncı kontrol grubuna göre %56 azalmıştır(%2.77’ye %6.15
,p=0.0043). Sıkı kontrol grubunda kaptopril ve atenolol ile tedavi edilenler arasında kalp
yetersizliği insidansı açısından farklılık bulunmamıştır(%3’e %2.52 ,p=0.66)(79).
The Antihypertensive and Lipid-Lowering Treatment to Prevent Heart Attack Trial
(ALLHAT) çalışması; belli bir antihipertansif sınıfının, hipertansif diyabetik hastalarda kalp
yetersizliği insidansını azaltmakta daha etkili olup olmadığı konusuna yönelmiştir(80).
ALLHAT’da ilk basamak tedavi için; kalsiyum kanal blokeri (amlodipin) ya da bir ACE
inhibitörü (lizinopril) veya tiyazid diüretik (klortalidon) tek başlarına, %26’sı diyabetik olan
33.357 hastada kardiyovasküler olayları önleyebilme yetisi açısından karşılaştırılmıştır.
Ortalama 4.9 yıllık takipte diyabetik hastalarda yeni kalp yetersizliği insidansı, tiyazid
grubunda diğer tedavi gruplarına göre belirgin biçimde daha az bulunmuştur. The Second
Australian National Blood Pressure Study daha az diyabetik hasta almış ve kalp
yetersizliğinde tedavi ile ilişkili farklılık göstermemiştir(81).
28 DİYABETİK HASTALARDA KALP YETMEZLİĞİNİN TEDAVİSİ ya da ÖNLENMESİ
İÇİN MEDİKAL TEDAVİ:
Diyabetik hastalarda sol ventriküler disfonksiyon ve kalp yetersizliği tedavisindeki
hedefler diyabetik olmayan hastalardakiyle aynıdır. Pulmoner konjesyonu azaltmak,
hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak ve sağ kalımı uzatmak. Genel olarak ilaç tedavileri
diyabetik hastalarda, diyabetik olmayanlara göre benzer, hatta belki de daha iyi etkinliğe
sahiptir.(57)
BETA BLOKERLER:
Daha önce de belirtildiği gibi beta blokerler; diyabetik hastalarda MI sonrasında
mortaliteyi ve reinfarktüsü azaltırlar. Bu faydalar, değişik ciddiyette kalp yetersizliği olan
hastalara da uzanır(82,83). Kalp yetersizlikli hastalarda mortalite faydası, seçici olmayan
beta-blokerlerle (örn:busindolol (82,83)), kardiyoselektif beta-blokerlerle (örn:metoprolol
(84)) ve ayrıca alfa1-adrenerjik blokaj yapan seçici olmayan bir beta-blokerle (karvedilol
(85,86)) gösterilmiştir. Pindolol gibi intrinsik sempatomimetik aktivitesi olan beta-blokerler,
başta diyabetik hastalar olmak üzere kalp yetersizlikli hastalarda kontrendike olabilirler.
Karvedilol periferik vazodilatör etkisi kadar insülin duyarlılığı ve plazma lipid profili üzerine
olumlu etkileri nedeniyle diyabetik hastalarda ek yarar sağlayabilir. Carvedilol or Metoprolol
European
Trial
(COMET)
çalışmasında;
fonksiyonel
kapasitesi
Newyork
Heart
Asccotiation’a ( NYHA) göre sınıf 2 ila 4 olan hastalar, rastlantısal olarak ortalama 5 yıllık
metoprolol ya da karvedilol tedavisine ayrılmışlardır. Karvedilol grubunda, metoprolol
grubuna göre tüm nedenlere bağlı mortalite oranı % 17 azalmıştır. Bazalde diyabetik olan
hastalarda karvedilol'ün benzer bir faydası %24 azalma ile görülmüştür(86).
29 ANJİYOTENSİN DÖNÜŞTÜRÜCÜ ENZİM İNHİBİTÖRLERİ(ACE inhibitörleri):
ACE inhibitörleri, açık ve ikna edici biçimde sol ventriküler disfonksiyon ile ilişkili
mortalite ve morbiditeyi azaltırlar Fakat ilk çalışmalar, diyabet ve kalp yetersizliği olanlarda,
ACE inhibitörlerinin mortalite ve morbiditeyi etkileyip etkilemeyeceğini ciddi biçimde
sorgulayabilecek güçten yoksundurlar. Bu soruya yönelik son zamanlarda pek çok yeni
çalışma, ACE inhibitörlerinin diyabetiklerde etkin olduğunu göstermiştir(57).
GISSI-3 çalışmasında akut MI’ın ilk 24 saatinde başlanan lizinopril, diyabetik alt
grupta 6 hafta ve 6 aylık mortaliteyi azaltmış, ancak sol ventriküler disfonksiyon ve kalp
yetersizliği insidansını etkilememiştir(87). TRACE çalışmasında, enzim ile tanı konulan akut
MI’ı ve MI’dan 2 ila 6 gün sonra başlayan sol ventriküler sistolik disfonksiyonu olan (sol
ventrikül EF<= 30) hastalar, ACE inhibitörü trandolapril veya plasebo alacak şekilde
eşleştirilmişlerdir. Diyabetik grupta trandolapril, ciddi kalp yetersizliğine ilerleyiş hızını %62
azaltmış (p<0.001), bu faydalı etki diyabetik olmayanlarda görülmemiştir.(57)
ANJİYOTENSİN RESEPTÖR BLOKERLERİ(ARB’LER):
Kronik kalp yetersizliği hastalarını içine alan üç major çalışmada; anjiyotensin 2
reseptör
blokerleri,
kalp
yetersizliğinde
ACE
inhibitörlerine
kabaca
eşitlik
göstermişlerdir(88,89). Ne var ki bu fayda; diyabetik kohortta daha az bulunmuştur(90,89).
ARB’lerden olan losartan’ın iki çalışması, bu farmakolojik sınıfın tip 2 diyabette kalp
yetersizliğini önleyebileceğini düşündürmüştür. Reduction in Endpoints in NIDDM with the
Angiotensin 2 Antagonist Losartan (RENAAL) çalışmasında(91); nefropatili ve kalp
yetersizliği olmayan tip 2 diyabetli hastalar, geleneksel antihipertansif tedaviye ek olarak
losartan ya da plasebo almışlardır. Dört yıllık çalışma boyunca, böbrek yetersizliğinin
ilerleyişinde azalmaya ek olarak kalp yetersizliğinde de losartan grubunda %32 azalma
olmuştur(p=0.005). Losartan Intervention For Endpoint Reduction(LIFE) çalışmasında,
30 hipertansiyon ve sol ventriküler hipertrofili 1.195 diyabetik hasta rastalantısal olarak primer
antihipertansif ajan olarak losartan ya da atenolol’e ayrılmış ve ortalama 4.7 yıl gözlenmiştir.
Sadece primer bileşik sonlanım (kardiyovasküler ölüm,MI ya da inme) insidansı azalmamış,
kalp yetersizliği için hastaneye yatış da %41 azalmıştır(p=0.013).(92) ARB’ler iyi tolere
edilirler ve mükemmel bir güvenlik kaydına sahiptirler. ARB’ler ile ACE inhibitörlerinden
farklı olarak, öksürük insidansı plasebodan farklı değildir ve anjioödem nadiren oluşur. Öte
yandan bu avantajlara karşın sonuçlar kalp yetersizliğinde ACE inhibitörlerine karşı üstünlük
ya da eşitliği net biçimde gösterene dek, ARB’ler muhtemelen ACE inhibisyonunu tolere
edmeyen hastalara saklanmalıdır. Şu an için, sadece valsartan ve kandesartan bu endikasyon
için onaylanmıştır.(57)
ALDOSTERON ANTAGONİSTLERİ:
Aldosteronun geleneksel olarak kalp yetersizliği patofizyolojisine sadece sodyum
retansiyonunu ve potasyum ekskresyonunu arttırma etkisiyle katkıda bulunduğu öğretilirdi.
Ancak aldosteron; direkt olarak inflamatuar mediyatörlerin üretimini stimüle edebilir,
miyokardiyal fibrozise yol açabilir ve endoteliyal disfonksiyon ve vasküler sertleşmeye
yolaçabilir(93,94). Aldosteron reseptörlerini bloke etmenin faydasına ait deliller, Eplerenone
Post Acute Myocardial İnfarction Heart Failure Efficacy and Survival Study (EPHESUS)
çalışmasında sunulmuştur(95). EPHESUS’ta; mineralokortikoid seçici aldosteron antagonisti
eplerenon, yeni miyokard infarktüsü geçiren, dökümante sol ventriküler disfonksiyonu ve
kalp yetersizliği semptomları olan hastalarda optimal tedaviye eklenmiştir (genellikle ACE
inhibitörü %87,beta-bloker %75,diüretikler %60 ve aspirin %88). Bu tedavi ile, plaseboyla
karşılaştırıldığında
kardiyovasküler
nedenlerden
ölüm
ve
hastaneye
yatış
%13
azalmıştır(p=0.002). Bu fayda popülasyonun %32’si olan olan diyabetik hastalarda da
benzerdir; ancak çalışma bu alt gruptaki etkiyi değerlendirecek güce sahip değildir(95).
31 MİYOKARDİYAL PERFORMANS INDEX (MPI) (TEI INDEKS):
Pirimer diyabetik kardiyomiyopati; iskemik, valvüler ya da hipertansif kalp hastalığı
gibi risk faktörlerinin yokluğunda diyabetiklerde gelişen kalp yetersizliği tablosudur(27,28).
Diyabetik kardiyomiyopati erken dönemde sol ventriküler diastolik disfonksiyon, geç
dönemde ise sol ventriküler sistolik disfonksiyon ile karakterizedir. Konvansiyonel
ekokardiyografi ile diastolik disfonksiyon; bozulmuş glukoz toleransı(29) ve kısa süreli
diyabetes mellitus’u(30) olan hastalarda gösterilmiştir. Esas amaç diayabetik hastalarda
primer korumayı sağlayabilmek için sol ventrikül hasarının erken dönemde saptanabilmesidir.
Tei ve arkadaşları(31) sol ventrikül sistolik ve diastolik fonksiyonlarını birarada
değerlendirebilen ve bunun için birtakım dopler parametrelerini kullanan basit, tekrarlanabilir
bir yöntem tanımlamışlardır ve bu yöntemi Miyokardiyal performans indeks (MPI) olarak
adlandırmışlardır. MPI koroner arter hastalığı risk faktörleri olan ya da aşikar kalp
hastalığı(32,33) ya da kalp yetersizliği(36,37) olan hastalarda prognostik değere sahiptir.
Ayrıca miyokardiyal enfarktüs geçirimiş olan ya da kardiyak amiloidozu olanlarda da
prognostik değeri vardır.(36) Ancak koroner arter hastalığı olmayan yeni başlangıçlı diyabet
ile ilişkisi hakkında çok fazla bilgi yoktur.
32 Şekil-3
Şekil 3 Mitral kapak ve LV outflow akım dopler’i. (Paolo Pattoneri, Miyokardiyal involvement
during the early course of type 2 diabetes mellitus: usefulness of Miyokardiyal Performans
Index, Cardiovasculer Ultrasound 2008, 6:27’den alınmıştır.)
Miyokardiyal performans indeks ölçümü: ‘a’ intervali mitral içe akım dalgası sonundan
başlangıcına kadar olan zaman aralığını, ‘b’ intervali ise sol ventrikül çıkış yolu (LV outflow)
33 velosite trasesinin başlangıcından sonuna kadar olan zaman aralığını tanımlar.MPI (a-b)/b
oranından hesaplanır (ICT+IRT/ET). Norma kabul edilen değer ≤ 0.40’tır.
SOL VENTRİKÜL KİTLESİ VE KİTLE İNDEKSİ:
Artmış sol ventrikül kitlesi, kardiyak mortalitede artış ile ilişkilidir ve ekokardiyografik
olarak alınan birtakım ölçümler yardımı ile birkaç farklı formülden yararanılarak
hesaplanabilir. Bu parametrelerden biri, bizim de çalışmamızda yararlandığımız Pennconvention
formülüdür.
Penn-convention
formülü(37)
aşağıda
açıklandığı
şekilde
hesaplanabilir;
LV mass(Penn) = 1.04 ([LVEDD + PWTD + IVSTD]3‐ [LVEDD]3) ‐13,6 g. LVEDD:Sol ventrikül diastolik çapı PWTD:Diastolde ölçülen posterior duvar kalınlığı IVSTD:Diastolde ölçülen interventriküler septum kalınlığı Sol ventrikül kitle indeksi ise bu formül ile hesaplanan değerin vücut yüzey alanına
oranından hesaplanır.
34 GEREÇ YÖNTEM
Hasta seçimi
Hipertansiyonu yada koroner arter hastalık hikayesi olmayan bilinen tip 2 diyabetik
hastalar çalışmaya alındı. Anamnezinde göğüs ağrısı, nefes darlığı gibi kardiyovasküler
hastalık bulgusu olan hastalar değerlendirilmeye alınmadı. Fizik muayeneleri, kan basıncı
ölçümleri ve 12 derivasyonlu elektrokardiyogramı normal saptanan hastalar çalışmaya dahil
edildi. Tüm hastaların boy, kilo ve bel çevresi ölçüldü.
Valvüler veya konjenital kalp hastalığı olanlar; konvansiyonel ekokardiyografide duvar
hareket bozukluğu, %50' nin altında ejeksiyon fraksiyonu saptananlar, mikroalbuminürisi
veya 1,5 mg/dl' nin üzerinde serum kreatinin seviyesi olan hastalar, pulmoner sistem hastalığı
olanlar, DM dışında endokrin sistem hastalığı olanlar, diyabetik periferik nöropati ve
retinopatisi olan hastalar, periferik vasküler veya serebrovasküler hastalık hikayesi olan
hastalar çalışma dışı bırakıldı.
Ekokardiyografi
Transtorasik ekokardiyografi değerlendirmesi; Acuson C256 ekokardiyografi sistemi ve
3-5MHz transducer prob ile yapılmıştır. Sol ventrikül kitle indeksi; sol ventrikül kitlesi Pennconvention formülü ile hesaplandıktan sonra çıkan değerin vücut yüzey alanına bölünmesi ile
hesaplanmıştır.
Mitral inflow; dopler sample volüm’ü mitral kapakların uç kısmına gelecek ve dopler
ışını mitral anulusa dik düşecek şekilde yerleştirilerek, diastol süresince PW dopler ile apikal
4 boşluk görüntüsünden değerlendirildi. Sol ventriküler çıkış yolu akımı trasesi; apikal uzun
eksen görüntüsünden, sample volüm aortik kapağın hemen öncesine konumlandırılarak
değerlendirildi. MPI ölçümü için gerekli olan zaman intervalleri değerlendirildikten sonra
MPI; (ICT+IRT)/ET formülü ile hesaplandı.(ICT: izovolümetrik kontraksiyon zamanı, IRT:
izovolümetrik relaksasyon zamanı, ET: ejeksiyon zamanı)
35 Sol ventriküler ejeksiyon fraksiyonu; simpson metodu ile apikal 4 boşluk görüntülerde
sol ventrikül end-sistolik ve end-diastolik volümü değerlendirilerek ölçüldü.
İstatistiksel analiz
Bu çalışmada istatistiksel analizler GraphPad Prisma V.3 paket programı ile yapılmıştır.
Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metodların ( ortalama, standart sapma,
sıklık dağılımları) yanısıra ikili grupların karşılaştırılmasında bağımsız t testi, değişkenlerin
birbileri ile ilişkilerini belirlemede Pearson korelasyon testi kullanılmıştır. Sonuçlar ,
anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir.
Çalışmaya katılan tüm hastalara çalışma hakkında bilgi verilerek onayları alındı.
Çalışmamız hastanemiz yerel etik kurulu tarafından onaylandı.
36 B
BULGULA
AR
Ç
Çalışmaya
3
37-57
yaş arasında
a
olaan, bilinen tip 2 DM ‘lu 42 hastta alındı. Hastaların
17’si(%
%40)
erkeek,
48,81±66,08 idi.
25’i
(%60)
kadındı.
Tüm
h
hastaların
yaş
orrtalaması
Y
Yaş,
diyabet süresi ve
v vücut kiitle indeksii açısından kadın ve erkekler
arasındaa istatistiksel olarak annlamlı fark yoktu. Hasstaların cinsiyete göre oranları şeekil-4’te,
klinik ve
v demograffik özellikleeri tablo-4 de
d özetlenmiiştir.
Şekil-4
CİNSİYEET DAĞIILIMI
40%
ERKEK:17 K
KİŞİ
60%
KADIN:25 K
KİŞİ
37 Tablo-4: Hastaların klinik ve demografik özellikleri ( n: 42)
Özellikler
Yaş
48,81±6,08
Cinsiyet(E/K)
17/25
Vücut Kitle İndeksi (VKİ)
26,22±4,28
Bel Çevresi (cm)
90,48±12,06
Diyabetin Süresi (yıl)
7,06±5,79
Sigara Kullanımı(%)
31
Almakta Olduğu Diyabet Tedavisi (%)
Oral antidiyabetik
71,4
İnsülin
28,6
Açlık Plazma glukozu (mg/dl)
206,64±89.83
Hemoglobin A1C (%)
8,7±2,2
Total Kolesterol (mg/dl)
195,1±44,97
Trigliseridler (mg/dl)
167,29±102,16
High density lipoprotein kolesterol(HDL,mg/dl)
50,33±13,76
Low density lipoprotein cholesterol (LDL, mg/dl)
110,93±35,77
Bütün hastalar incelendiğinde ; SVK hastaların % 64.3’ünde; SVKİ % 69’unda normal
kabul edilen değerlerden yüksek bulunmuştur. Cinsiyete göre irdelendiğinde her iki cins
arasında SVK ve SVKİ açısından anlamlı fark bulunmamıştır (Tablo-5) 42 hastadan 9
(%21.4)’unda MPI normalin üzerinde bulunmuştur. Bu hastaların 5’i kadın, 4’ü erkektir
38 Tablo-5 : Cinsiyete göre ekokardiyografik parametreler
LVEDD
IVS
PW
LVM
LVMI
Erkek
Kadın
Kadın <5,3 Erkek <5,9
17
100,00%
25
100,00%
Kadın <0,90Erkek <1
9
52,90%
6
24,00%
χ²:3,69
Kadın >0,9 Erkek >1
8
47,10%
19
76,00%
P=0,055
Kadın <0,90Erkek <1
9
52,90%
6
24,00%
χ²:3,69
Kadın >0,9 Erkek >1
8
47,10%
19
76,00%
P=0,055
Kadın <150 Erkek <200
8
47,10%
7
28,00%
χ²:1,60
Kadın >150 Erkek >200
9
52,90%
18
72,00%
P=0,206
Kadın <88 Erkek <102
7
41,20%
6
24,00%
χ²:1,39
Kadın >88 Erkek >102
10
58,80%
19
76,00%
P=0,237
Tablo-6: Konvansiyonel ekokardiyografik ve doku doppler ekokardiyografi parametreleri
Parametreler
LVEDD(cm)
4,5±0,45
IVS (cm)
1,04±0,15
PW (cm)
1,02±0,13
LV EF(%)
61,64±5,69
LV Mass(gr)
189,03±56,82
LVMI( gr/m²)
106,28±27,14
MPI
0,37±0,07
LV= sol ventrikül, EDD= end-diastolik çap, IVS= interventriküler septum kalınlığıs, PW=
posterior duvar kalınlığı, EF= Ejeksiyon fraksiyonu, MI= Kitle İndeksi, MPI=Miyokardiyal
Performans İndeksi
39 Tablo-7: Yaş,VKİ, bel çevresi ve DM süresinin ekokardiyografik parametrelerle ilişkisi.
YAŞ
LVEDD RV
IVS
PW
MPI
LVMASS LVMI
EF
R
-0,285
-0,199
0,167
0,184
0,097
-0,022
0,048
0,2
p
0,068
0,208
0,291
0,243
0,54
0,891
0,762
0,204
N
42
42
42
42
42
42
42
42
-
BMI
R
0,299
-0,058
0,387
0,395
0,082
0,456
0,353
0,058
p
0,055
0,714
0,011
0,01
0,604
0,002
0,022
0,713
N
42
42
42
42
42
42
42
42
R
0,509
-0,054
0,253
0,237
-0,083
0,463
0,28
0,022
p
0,001
0,735
0,105
0,131
0,6
0,002
0,073
0,89
42
42
42
42
42
42
42
42
R
-0,132
0,095
0,126
0,199
0,125
0,05
0,058
0,05
p
0,406
0,549
0,425
0,207
0,431
0,753
0,717
0,752
42
42
42
42
42
42
42
42
bel çevresi N
DM süresi N
Bel çevresi ile SVK; VKİ ve SVK; VKİ veSVKİ arasında önemli derecede korelasyon
saptandı.Sonuçlar cinsiyete göre incelendiğinde; kadınlarda, VKİ ile SVK (p:0, r:0.685), VKİ
ve SVKİ (p:0.007, r:0.528) arasında anlamlı derecede ilişki saptandı.Bu parametreler
erkeklerde ilişkisizdi, erkek hastalarda VKİ ile MPI arasında önemli negatif korelasyon
saptandı.
40 TARTIŞMA
İskemik kalp hastalığının seyri ile ilişkili olan obezite; kalp yetersizliği ve diyabet
gelişimi için de bağımsız bir risk faktörü olarak kabul edilir(96,97). Obezite aynı zamanda
genel populasyonda artmış mortalite ile de ilişkilidir(98,99). Bununla beraber, kalp
yetersizliği olan hastalarda yapılan çalışmalarda, fazla kilolu ve obez insanların; sağ kalım ve
hayat kalitesi açısından, zayıflara göre daha iyi sonuçlara sahip olduğu gözlenmiştir(100).
Obezite paradoksu olarak tanımlanılan bu durumun nedeni bilinmemektedir. Düşük VKİ’ne
sahip olan kişilere kıyasla obez veya fazla kilolu kişilerin kalp yetersizliğinin daha erken
aşamalarında tanı almaları muhtemel nedenlereden biri olabilir(101,102). Çalışmamızda;
hastaların %14,2’ si obez, % 33.3’ü aşırı kilolu , %52,5 ‘ i normal kiloluydu.
Artmış VKİ hipertansiyonu, diyabeti veya koroner arter hastalığı olan hastalarda
konjestif kalp yetersizliği gelişme riskini arttırır(103,104,105). VKİ’indeki her 1 birimlik
artışın; konjestif kalp yetersizliği riskini; erkeklerde %5, kadınlarda %7 arttırdığı tahmin
edilmektedir(106). Buna karşın; E.Zamora ve arkadaşları yaptıkları çalışmada VKİ’n deki her
bir birimlik artışın tüm nedenlere bağlı mortalitede % 8 azalma ile ilişkili olduğunu gösteren
bir sonuç bulmuştur(107). Yine VAL-HEFT çalışmasında VKİ’ndeki bir birimlik artışın
mortalitede %4 azalma sağladığı bulunmuştur(108).
Framingham çalışmasında; diyabetikler ve nondiyabetikler kıyaslandığında özellikle
kadınlarda daha belirgin olmak üzere diyabetik kişilerde daha yüksek sol ventrikül duvar
kalınlığı ve sol ventrikül kitlesi bulunmuştur(57). Aynı zamanda diyabet, hipertansiyon ve
obezite gibi kardiyovasküler risk faktörlerinin; artmış SVKİ ile ilişkili olduğu bilinmektedir.
Ancak bu risk faktörlerinin; klinik kardiyavasküler hastalığı olmayan özellikle diyabetik
hastalardaki
sol ventrikül sistolik fonksiyonlarıyla ilişkisi belirsizdir.
Heckbert ve
arkadaşlarının yaptığı; Multietnik ateroskleroz çalışmasında; modifiye edilebilir risk
faktörleriyle,(sigara, obezite ,kolesterol düzeyi gibi), sol ventrikül geometrisi ve sistolik
fonksiyonlarınaki subklinik değişimlerin ilişkili olduğu bulunmuştur(109).
41 Çalışmamızda SVK hastaların % 64.3’ünde; SVKİ % 69’unda normal kabul edilen
değerlerden yüksek bulunmuştur. Literatürde SVK’ nin Tip 2 DM’de özellikle kadınlarda
arttığı vurgulanmasına rağmen; çalışmamızda, kadın ve erkek hastalar arasında, SVK ve
SVKİ artışı oranı açısından anlamlı fark yoktur. Tüm hastalar incelendiğinde VKİ’nin hem
SVK hemde SVKİ ile ilişkli olduğu saptanmıştır. Cinsiyetlere göre bakıldığında; sadece
kadınlarda VKİ; hem SVK(p:0,r:0.685)
hemde SVKİ(p:0.007,r:0.528)
ile ilişkli
saptanmıştır. Erkeklerde bu parametreler ilişkisizdir. Çalışmamızdan elde edilen sonuçlara
göre; Tip 2 diyabette, SVK ve SVKİ her iki cinste de artmasına rağmen; kadın hastalarda
VKİ artışının yüksek SVK ve SVKİ için bir risk faktörü olduğu düşünülebilir.
MPI; iskemik kalp hastalığı veya kardiyomiyopatisi olan hastalarda, hem sistolik hem
diyastolik fonksiyonlarla korelasyon gösterir. Aynı zamanda bu hastalarda morbidite ve
mortalite hakkında prognostik değere sahiptir(110,111,112). MPI normal ejeksiyon
fraksiyonuna sahip diyabetik veya hipertansif hastalarda artmış olarak saptanmıştır(113).
Ayrıca hipertansiyondan bağımsız erken evre tip 2 diyabetli hastalarda MPI sol ventrikül
miyokardiyal
performansındaki
küçük
değişikliklerin
tesbitinde
kullanılabilir(114).
Çalışmamızda hastaların %21.4 ‘ünde MPI normalin üzerinde saptanmıştır. Ancak cinsiyete
göre irdelendiğinde; kadınların % 20’sinde, erkeklerin % 23.5’inde MPI normalin değerlerin
üzerindedir. Olguların tamamı incelendiğinde; hem VKİ ile MPI arasında, hem de diyabet
süresi ve MPI arasında bir ilişki saptanmamasına rağmen; erkek diyabetiklerde VKİ ile MPI
arasında negatif ilişki saptanmıştır (p:0.026,r: -0.537).
diyabetik erkekleri;
Bu
sonuca göre; VKİ artışının
diyabetik kardiyomiyopatiden koruduğu izlenimi doğmasına rağmen;
gerek literatürde bu yönde bilgiye rastlanılmaması, gerekse
çalışmamızdaki erkek hasta
sayısının az olması nedeniyle bu yorumu yapmak güçtür. Bu konuda daha fazla araştırmaya
ihtiyaç vardır.
42 SONUÇ
Obezite ve VKİ’nin, kardiyovasküler hastalıklar ve diyabet için önemli bir risk
faktörü
olduğu bilinmeketedir. VKİ ne kadar yüksekse kalp yetersizliği riski o kadar
yüksektir. Çalışmamızda VKİ’nin diyabetik kardiyomiyopati için bir risk faktörü olarak
etkisini araştırmayı amaçladık. MPI tip 2 diyabette diyabetik kardiyomiyopatinin subklinik
evrede tespiti için bir parametre olmakla beraber çalışmaızda VKİ ile ilişkisiz bulunmuştur.
Sonuç olarak tip 2 diyabetik hastalarda VKİ’nin SVK ve SVKİ artışı için bir risk faktörü
olabileceği söylenebilir. Ancak global kardiyak fonksiyonları gösteren MPI; klinik
kardiyovasküler hastalığı olmayan tip 2 diyabetlilerde sınırlı öneme sahiptir.
Çalışmamızda; KAH varlığı; semptom, elektrokardiyografi ve ekokardiyografi ile
dışlanmıştır. Bu çalışmamızın sınırlayıcı noktalarındandır. Bu konuda daha fazla hastayla
kontrollü çalışmalara ihtiyaç vardır.
43 KAYNAKLAR
1) Rutter MK, Praise H, Benjamin EJ, et al: Impact of glucuse ıntolerance and ınsulın
resistance on cardiac structure and function: Sex-related differences in the Framingham Heart
Study. Circulation 107: 448, 2003.
2) Kleinman JC, Donahue RP, Harris MI, et al. Mortality among diabetics in a national
sample .AmJ Epidemiol 1988;128:389–401.
3) Shindler DM, Castelli WP: Diabetes mellitus, a predictor of morbidity and mortality in the
Studies of Left Ventricular Dysfunction (SOLVD) Trials and Registry. JAMA 1996;77:1017 1020.
4) Nichols GA, Gullion CM, Koro CE, et al: The incidence of congestive heart failure in type
2 diabetes: An update. Diabetes Care 2004;27:1879–1884.
5) Diamant M, Lamb HJ, Groeneveld Y, et al: Diastolic dysfunction is associated with altered
Myocardial metabolism in asymptomatic normotensive patients with well-controlled type 2
diabetes mellitus. J Am Coll Cardiol 2003;42:328–335.
6) Flin F,Sonnenblick E:Diabetic cardiomyopathi.Cardiovasc Drugs Ther 8:65-73,1994
7) Bruch C, Schmermund A, Bartel T, et al: Tissu Doppler imaging: a new technique for
assessment of pseudonormalization of the mitral inflow pattern. Echocardiography
2000;17:539–546.
8) Su HM, Lin TH, Voon WC, et al: Differentiation ofleft ventricular diastolic dysfunction,
identification ofpseudonormal/restrictive mitral inflow pattern and determination of left
ventricular filling pressure by Teiindex obtained from tissue Doppler echocardiography.
Echocardiography 2006;23:287–294.
9) Chamoun AJ, Xie T, McCullough M, et al: Color M-mode flow propagation velocity and
conventional doppler indices in the assessment of diastolic left ventricular function during
isometric exercise. Echocardiography 2005;22:380–388.
10) Vinereanu D, Nicolaides E, Tweddel AC, et al: Subclinical left ventricular dysfunction in
asymptomatic patients with Type II diabetes mellitus, related to serum lipids and glycated
haemoglobin. Clin Sci 2003;105:591–599.
11) Zoccali C, Benedetto FA, Mallamaci F, Tripepi G, Giacone G, Cataliotti A, Seminara G,
Stancanelli B, Malatino LS: Prognostic impact of the indexation of left ventricular mass in
patients undergoing dialysis. J Am Soc Nephrol 2001, 12:2768-2774
12)Liao Y, Cooper RS, Durazo-Arvizu R, Mensah GA, Ghali JK: Prediction of mortality risk
by different methods of indexation for left ventricular mass. J Am Coll Cardiol 1997, 29:641647
44 13)Shigematsu Y, Hamada M, Mukai M, Matsuoka H, Sumimoto T, Hiwada K: Clinical
evidence for an association between left ventricular geometric adaptation and extracardiac
target organ damage in essential hypertension. J Hypertens 1995, 13:155-160.
14)Levy D, Garrison RJ, Savage DD, Kannel WB, Castelli WP: Prognostic implications of
echocardiographically determined left ventricular mass in the Framingham Heart Study. N
Engl J Med 1990, 322:1561-1566.
15)Schillaci G, Verdecchia P, Porcellati C, Cuccurullo O, Cosco C, Perticone F: Continuous
relation between left ventricular mass and cardiovascular risk in essential hypertension.
Hypertension 2000, 35:580-586.
16)Verdecchia P, Carini G, Circo A, Dovellini E, Giovannini E, Lombardo M, Solinas P,
Gorini M, Maggioni AP: Left ventricular mass and cardiovascular morbidity in essential
hypertension: the MAVI study. J Am Coll Cardiol 2001, 38:1829-1835.
17)Haider AW, Larson MG, Benjamin EJ, Levy D: Increased left ventricular mass and
hypertrophy are associated with increased risk for sudden death. J Am Coll Cardiol 1998,
32:1454-1459.
18)Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği;
Komplikasyonlarının Tanı, Tedavi ve İzlem Kılavuzu 2008.
Diabetes
Mellitus
ve
19)F Arnold Gries, Norman E Cameron, Phillip A Low. Diabetes Mellitus, Textbook of
Diabetic Neuropathy, 2003:1-16
20) Gareth Williams, John C Pickup. Classsification of Diabetes, Handbook of Diabetes
2000:20
21)Neşe Özbey, Yusuf Orhan. Diabetes Mellitus, Türkiye 2003:2
22) Diabetes Care 2006;29(1):1-42
23)Khan C.R., Weir G.C.: Joslin’s diabetes Mellitüs, Pennsylvania A Waverly Company
1994;198
24)Haris MI,Flegal KM, Covie CC et al.Prevalance of diabetes,impaired fasting
glucose tolerance in U.S. adults. Diabetes care Vol.21 No;4 p:518
25)Reaven GM: Role of İnsulin resistance in human disease Diabetes 37: 1595-607,1998
26) Diagnosis and classification of diabetes mellitus. By Diabetes Care 27: 5-10, 2004
27)Antoniucci D, Seccareccia F, Menotti A, Dovellini EV, Prati PL, Rovelli F, Fazzini PF:
Prevalence and correlates of echocardiographic determined left ventricular hypertrophy in
2318 asymptomatic middle-aged men: the ECCIS project. Epidemiolgia e Clinica della
Cardiopatia Ischemica Silente. G Ital Cardiol 1997, 27:363-369.
28)Vakili BA, Okin PM, Devereux RB: Prognostic implications of left ventricular
hypertrophy. Am Heart J 2001, 141:334-341.
45 29)Gardin JM, Arnold A, Gottdiener JS, Wong ND, Fried LP, Klopfenstein HS, O'Leary DH,
Tracy R, Kronmal R: Left ventricular mass in the elderly. The Cardiovascular Health Study.
Hypertension 1997, 29:1095-1103.
30)Skelton TN, Andrew ME, Arnett DK, Burchfiel CM, Garrison RJ, Samdarshi TE, Taylor
HA, Hutchinson RG: Echocardiographic left ventricular mass in African-Americans: the
Jackson cohort of the Atherosclerosis Risk in Communities Study. Echocardiography 2003,
20:111-120.
31)Schiller NB, Shah PM, Crawford M, DeMaria A, Devereux R, Feigenbaum H, Gutgesell
H, Reichek N, Sahn D, Schnittger I: Recommendations for quantitation of the left ventricle by
two-dimensional echocardiography. American Society of Echocardiography Committee on
Standards, Subcommittee on Quantitation of Two-Dimensional Echocardiograms. J Am Soc
Echocardiogr 1989, 2:358-367.
32)Park SH, Shub C, Nobrega TP, Bailey KR, Seward JB: Two-dimensional
echocardiographic calculation of left ventricular mass as recommended by the American
Society of Echocardiography: correlation with autopsy and M-mode echocardiography. J Am
Soc Echocardiogr 1996, 9:119-128.
33)Paczek A, Gardin JM, Hardin JM, Anton-Culver H, Kurosaki T, Hsu C, Bild DE:
Comparison of M-mode and two-dimensional echocardiographic algorithms used to estimate
left ventricular mass: the Coronary Artery Risk Development in Young Adults Study. J Am
Soc Echocardiogr 1995, 8:780-792.
34)Katsuki K, Nakatani S, Kanzaki H, Hanatani A, Tanaka N, Nakasone I, Masuda Y,
Yamagishi M, Miyatake K: [Clinical validation of accuracy of anatomical M-mode
measurements: effect of harmonic imaging]. J Cardiol 2001, 37:35-42.
35)Arnett DK, Skelton TN, Liebson PR, Benjamin E, Hutchinson RG: Comparison of mmode echocardiographic left ventricular mass measured using digital and strip chart readings:
The Atherosclerosis Risk in Communities (ARIC) study. Cardiovasc Ultrasound 2003, 1:8.
36)Teichholz LE, Kreulen T, Herman MV, Gorlin R: Problems in echocardiographic volume
determinations: echocardiographic-angiographic correlations in the presence of absence of
asynergy. Am J Cardiol 1976, 37:7-11.
37)Devereux RB, Reichek N: Echocardiographic determination of left ventricular mass in
man. Anatomic validation of the method. Circulation 1977, 55:613-618.
38)Doç.Dr. Rüştü SERTER .Obesite Atlası.(s8-15:17-25:37-45)
39)Huang Z. Willet W.C. Manson JE et al Body weight ,weight change and
hypertension in women . Ann İnteern Med 1998 ;128 :81-88
risk for
40)Kaplan NM.Obesity ,insulin and hypertension .Cardiovasc Risk Factors 1994 ;4: 133-139.
41)Asherio A . Hennenkens C, Willet W C. et al . Prospective study of nutritional factors ,
blood pressure ,and hypertension amang US women . Hypertension 1996;27: 1065 -1075:
46 42)Hopkins PN Williams RR.İdentification and relative weight of cardiovascular risk factors
.Cardiol Clin 1986:4:3-31
43)Malmberg K. Yusuf S, Gerstein HC. et al: Impact of diabetes on long-term prognosis in
patients with unstable angina and non-Q-wave myocardial infarction: Results of the OASIS
(Organization to Assess Strategies for Ischemic Syndromes) Registry. Circulation 102:1014,
2000.
44)Mukamai KJ, Nesto RW, Cohen MC. et al: Impact of diabetes on long-term survival after
acute myocardial infarction: Comparability of risk with prior myocardial infarction. Diabetes
Care 24:1422, 2001.
45)Nichols GA, Hillier TA, Erbey JR, et al.* Congestive heart failure in type 2 diabetes:
Prevalence, incidence, and risk factors. Diabetes Care 24:1614, 2001.
46)Shindler DM, Kostis JB, Yusuf S, et al: Diabetes mellitus, a predictor of morbidity and
mortality in the Studies of Left Ventricular Dysfunction (SOLVD) Trials and Registry. Am J
Cardiol 77:1017,1996
47)Moreno PR, Murcia AM, Palacios IF, et al: Coronary composition and macrophage infiltration in atherectomy specimens from patients with diabetes mellitus. Circulation 102:2180,
2000.
48)Col well JA, Nesto RW: The platelet in diabetes: Focus on prevention of ischemic events.
Diabetes Care 26:2181, 2003
49)Sobel BE, Woodcock-Mitchell J, Schneider DJ, et al: Increased plasminogen activator
inhibitor type 1 in coronary artery atherectomy specimens from type 2 diabetic compared with
nondiabetic patients: A potential factor predisposing to thrombosis and its persistence.
Circulation 97:2213, 1998.
50)Pandolfi A, Cetrullo D, Polishuck R, et al: Plasminogen activator inhibitor type l is
increased in the arterial wall of type II diabetic subjects. Arterioscler Thromb Vase Biol
21:1378. 2001.
51)Vrnik AL Maser RE. Mrtcheil BD. et al: Diabetic autonomic neuropathy. Diabetes Care
52)26:1553. 2003. Reis SE. Holubkov R, Edmundowicz D. et al: Treatment of patients
admitted to the hospital with congestive heart failure: Specialty-related disparities in practice
patterns and outcomes. J Am Coll Cardiol 30:733, 1997
53)Dries DL, Sweitzer NK, Drazner MH, et al: Prognostic impact of diabetes mellitus in
patients with heart failure according to the etiology of left ventricular systolic dysfunction. J
Am Coll Cardiol 38:421. 2001.
54)Nesto RW, Zarich S: Acute myocardial infarction in diabetes mellitus: Lessons learned
from ACE inhibition. Circulation 97:12, 1998.
47 55)Solomon SD, St John Sutton M, Lamas GA, et al: Ventricular remodeling does not
accompany the development of heart failure in diabetic patients after myocardial infarction.
Circulation 106:1251
56)Standi E, Schnell 0: A new look at the heart in diabetes mellitus: From ailing to failing.
Diabetologie 43:1455. 2000.
57)Braunwald Heart Disease A Textbook of Cardiovasculer Medicine 7th edition 1355-1366
58)Rutter MK. Parise H, Benjamin EJ. et al: Impact of glucose intolerance and
insulinresistance on cardiac structure and function: Sex-related differences in the Framingham Heart Study. Circulation 107:448, 2003.
59)Zarich SW, Nesto RW: Diabetic cardiomyopathy. Am Heart J 118:1000, 1989
60)Kawaguchi M, Techigawara M, Ishihata T. et al: A comparison of ultrastructural
changes on endomyocardial biopsy specimens obtained from patients with diabetesmellitus
with and without hypertension. Heart Vessels 12:267,1997
61)Picano E: Diabetic cardiomyopathy. The importance of being earliest. J Am Coll
Cardiol42:454, 2003.
62)Diamant M. Lamb HJ. Groeneveld Y, et al: Diastolic dysfunction is associated
with altered myocardial metabolism in asymptomatic normotensive patients with wellcontrolled type 2 diabetes mellitus. J Am Coll Cardiol 42:328. 2003.
63)Berg TJ, Snorgaard O, Faber J. et al: Serum levels of advanced glycation end productsare
associated with left ventricular diastolic function in patients with type 1 diabetes.Diabetes
Care 22:1186, 1999
64)Avendano GF, Agarwal RK, Bashey RL et al: Effects of glucose intolerance on myocardial function and collagen-linked glycation. Diabetes 48:1443,1999
65)Pierce GN, Russell JC: Regulation of intracellular Ca2* in the heart during diabetes.
Cardiovasc Res 34:41, 1997.
66)Taegtmeyer H, McNulty P, Young ME: Adaptation and maladaptation of the heart in
diabetes: Part I. Circulation 105:1727,2002.
67)Young ME, McNulty P, Taegtmeyer H: Adaptation and maladaptation of the heart
indiabetes: Part II. Circulation 105:1861, 2002.
68)Ledru F, Ducimetiere P, Battaglia S, et al: New diagnostic criteria for diabetes and coronary artery disease: Insights from an angiographic study. J Am Coil Cardiol 37:1543.2001
69)McDonagh PF, Hokama JY: Microvascular perfusion and transport in the diabetic
heart.Microcirculation 7:163, 2000
70)Pitkanen OP, Nuutila P, Raitakari OT, et al: Coronary flow reserve is reduced in
youngmen with IDDM. Diabetes 47:248,1998.
48 71)Abaci A, Oguzhan A, Kahraman S, et al: Effect of diabetes mellitus on formation of
coronary collateral vessels. Circulation 99:2239,1999.
72)Yarom R, Zirkin H, Stammler G, et al: Human coronary microvessels in diabetes
andischaemia. Morphometric study of autopsy material. J Pathol 166:265,1992.
73)Ghosh S, Standen NB, Galinianes M: Failure
humanmyocardium. J Am Coll Cardiol 37:711, 2001.
to
precondition
pathological
74)Ishihara M, Inoue I, Kawagoe T, et al: Diabetes mellitus prevents ischemic preconditioning in patients with a first acute anterior wall myocardial infarction. J Am CollCardiol
38:1007, 2001.
75)Iribarren C, Karter AJ, Go AS, et al: Glycemic control and heart failure among adult
patients with diabetes. Circulation 103:2668. 2001.
76)Stratton IM, Adler AI, Neil HA, et al: Association of glycaemia with macrovascular and
microvascular complications of type 2 diabetes (UKPDS 35): Prospective observational
study. BMJ 321:405, 2000.
77)Adler AI, Stratton IM, Neil HA. et al: Association of systolic blood pressure with
macrovascular and microvascular complications of type 2 diabetes (UKPDS 36): Prospective
observational study. BMJ 321:412, 2000.
78)Tight blood pressure control and risk of macrovascular and microvascular complications
in type 2 diabetes: UKPDS 38. BMJ 317:703, 1998.
79)Efficacy of atenolol and Captopril in reducing risk of macrovascular and microvascular
complications in type 2 diabetes: UKPDS 39. UK Prospective Diabetes Study Group. BMJ
317:713, 1998.
80)Major outcomes in high-risk hypertensive patients randomized to angiotensin-converting
enzyme inhibitor or calcium channel blocker vs diuretic: The Antihypertensive and LipidLowering Treatment to Prevent Heart Attack Trial (ALLHAT). JAMA 288:2981. 2002
81)Wing LM, Reid CM, Ryan P, et al: A comparison of outcomes with angiotensinconverting-enzyme inhibitors and diuretics for hypertension in the elderly. N Engl J Med
348:583, 2003.
82)A trial of the beta-blocker bucindolol in patients with advanced chronic heart failure. N
Engl J Med 344:1659. 2001.
83)Domanski M. Krause-Steinrauf H. Deedwania P. et al: The effect of diabetes on out-comes
of patients with advanced heart failure in the BEST trial. J Am Coll Cardiol 42:914. 2003
84)Hjalmarson A, Goldstein S, Fagerberg B, et al: Effects of controlled-release metoprolol on
total mortality, hospitalizations, and well-being in patients with heart failure: The Metoprolol
CR/XL Randomized Intervention Trial in congestive heart failure (MERIT-HF). JAMA
283:1295. 2000
49 85)Packer M, Coats AJ. Fowler MB. et al: Effect of Carvedilol on survival in severe chronic
heart failure. N Engl J Med 344:1651. 2001.
86)Poole-Wilson PA, Swedberg K. Cleland JG, et al: Comparison of Carvedilol and
metoprolol on clinical outcomes in patients with chronic heart failure in the CarvedilolOr
Metoprolol European Trial (COMET): Randomised controlled trial. Lancet 362:7, 2003
87)Zuanetti G, Latini R, Maggioni AP. et al: Effect of the ACE inhibitor lisinopril on mortality in diabetic patients with acute myocardial infarction: Data from the GISSI-3 study.
Circulation 96:4239,199
88)Pitt B. Poole-Wilson PA. Segal R. et al: Effect of losarían compared with Captopril on
mortality in patients with symptomatic heart failure: Randomised trial—The Losarían
Heart Failure Survival Study ELITE II. Lancet 355:1582. 2000.
89)Pfeffer MA, Swedberg K, Granger CB, et al: Effects of candesartan on mortality
andmorbidity in patients with chronic heart failure: The CHARM-Overall programme. Lancet
362:759, 2003
90)Cohn JN, Tognoni G: A randomized trial of the angiotensin-receptor blocker valsartanin
chronic heart failure. N Engl) Med 345:1667, 2001
91)Brenner BM, Cooper ME. de Zeeuw D, et al: Effects of losarían on renal and cardiovascular outcomes in patients with type 2 diabetes and nephropathy. N Engl J Med 345:861,
2001
92)Lindholm LH, Ibsen H. Dahlof B. et al: Cardiovascular morbidity and mortality
in patients with diabetes in the Losarían Intervention Por En d point reduction in
hypertension study (LIFE): A randomised trial against atenolol. Lancet 359:1004,
2002.
93)Stier CT Jr. Chander PN, Rocha R: Aldosterone as a mediator in cardiovascular injury.
Cardiol Rev 10:97, 2002
94)Weber KT: Aldosterone in congestive heart failure. N Engl J Med 345:1689. 2001.
95)Pitt B, Remme W, Zannad F, et al: Eplerenone, a selective aldosterone blocker, in patients
with left ventricular dysfunction after myocardial infarction. N Engl ) Med 348:1309, 2003
96) Barzizza F. Obesity and the heart. Minerva Gastroenterol Dietol. 2001;47:229-34.
97) Poirier P, Giles TD, Bray GA, Hong Y, Stern JS, Pi-Sunyer FX, et al. Obesity and
cardiovascular disease: pathophysiology, evaluation, and effect of weight loss: an update of
the 1997 American Heart Association Scientific Statement on Obesity and Heart Disease from
the Obesity Committee of the Council on Nutrition, Physical Activity, and Metabolism.
Circulation. 2006;113:898-918.
98) Calle EE, Thun MJ, Petrelli JM, Rodriquez C, Heath CW Jr. Body mass index
andmortality in a prospective cohort of U.S. adults. N Engl J Med. 1999;341:1097-1105
50 99) Dunlap SH, Sueta CA, Tomasko L, Adams KF. Association of body mass, genderand race
with heart failure primarily due to hypertension. J Am Coll Cardiol. 1999; 34:1602-1608.
100) The Obesity Paradox Jeptha P. Curtis, MD; Jared G. Selter, MD; Yongfei Wang, MS;
Saif S. Rathore, MPH;Ion S. Jovin, MD; Farid Jadbabaie, MD; Mikhail Kosiborod, MD;
Edward L. Portnay, MD;Seth I. Sokol, MD; Feras Bader, MD; Harlan M. Krumholz, MD,
(REPRINTED) ARCH INTERN MED/VOL 165, JAN 10, 2005
101) Abbasi F, Brown BW Jr, Lamendola C, McLaughlin T, Reaven GM.
Relationshipbetween obesity, insulin resistance, and coronary heart disease risk. J Am Coll
Cardiol. 2002;40:937-943.
102) Brunner EJ, Hemingway H, Walker BR, et al. Adrenocortical, autonomic, and
inflammatorycauses of the metabolic syndrome: nested case-control study.Circulation.
2002;106:2659-2665.
103) Kortelainen ML. Myocardial infarction and coronary pathology in
severely obese people examined at autopsy. Int J Obes Relat Metab
Disord. 2002;26:73–79.
104) He J, Ogden LG, Bazzano LA, Vupputuri S, Loria C, Whelton PK. Risk
factors for congestive heart failure in US men and women: NHANES I
epidemiologic follow-up study. Arch Intern Med. 2001;161:996 –1002.
105) Wilhelmsen L, Rosengren A, Eriksson H, Lappas G. Heart failure in the
general population of men—morbidity, risk factors and prognosis.
J Intern Med. 2001;249:253–261.
106) Kenchaiah S, Evans JC, Levy D, Wilson PW, Benjamin EJ, Larson MG,
Kannel WB, Vasan RS. Obesity and the risk of heart failure. N Engl
J Med. 2002;347:305–313.
107) Elisabet Zamoraa; Josep Lupóna; Agustín Urrutiaa; Beatriz Gonzáleza; Dolores Masa;
Teresa Pascuala; Mar Domingoa; Vicente Vallea Rev Esp Cardiol. 2007;60:1127-34.
108) Cicoira M, Maggioni AP, Latini R, Barlera S, Carretta E, Janosi A, et al. Body mass
index, prognosis and mode of death in chronic heart failure: Results from the Valsartan Heart
Failure Trial. Eur J Heart Fail. 2007;9:397-402.[
109) Heckbert SR, Post W, Pearson GD, et al:Traditional cardiovascular risk factors
inrelation to left ventricular mass, volume, andsystolic function by cardiac magnetic
resonance imaging: the Multiethnic Study ofAtherosclerosis. J Am Coll Cardiol 2006; 48:
2285– 2292.
110) Tei C, Nishimura RA, Seward JB, Tajik AJ. Noninvasive Doppler-derived myocardial
performance index: corelation with simultaneous measurements of cardiac catheterization
measurements. J Am Soc Echocardiogr 1997; 10(2): 169-178.
111) Poulsen SH, Jensen SE, Tei C, Seward JB, Egstrup K. Value of the doppler index of
myocardial performance in the early phase of acute myocardial infaction.J Am Soc
Ecocardiogr 2000; 13(8): 723-730.
51 112) Tei C, Dujardin KS, Hodge DO, Kyle RA, Tajik AJ, Seward JB. Doppler index
combining sistolic and diastolic mmyocardial performance: clinical value in cardiac
amyloidosis. J Am Coll Cardiol 1996; 28(3): 658-664.
113) N. H. Andersen, S. H. Poulsen, K Helberg, P. Ivarsen, S. T. Knudsen and C. E.
Mogensen.Eur J Echocardiography (2003) 4, 306-312
114) Murilo Foppa , Bruce B Duncan and Luis EP Rohde Graduate Studies Program in
Cardiology. School of Medicine. Federal University of Rio Grande do Sul. Porto Alegre – RS.
Brazil Echocardiography-based left ventricular mass estimation. How should we define
hypertrophy? Cardiovascular Ultrasound 2005, 3:17doi:10.1186/1476-7120-3-17
52 
Download