yeni hükümetten talep ve beklentiler raporu

advertisement
İSTANBUL TİCARET ODASI
“ANAYASADAKİ
EKONOMİK VE TİCARİ HÜKÜMLERİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
VE
YENİ BİR ANAYASA İÇİN ÖNERİLER”
KONULU ODAMIZ GÖRÜŞLERİ
2011
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
Giriş
Ülkemizde gerçekleştirilen 12 Haziran 2011 tarihli Genel Seçimler öncesi ve
sonrasında yapılan açıklamalar ve atılan adımlar önümüzdeki süreçte Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündeminin ilk maddesinin “Yeni bir Anayasa” hazırlığı olacağına ve
Türkiye’nin uzunca bir süre gündeminde kalacağına işaret etmektedir.
Bu gerçekten hareketle, İstanbul Ticaret Odası (İTO) olarak, bir iş adamının
düşünce yapısı içerisinde, hazırlanacak yeni Anayasa’nın, münhasıran ekonomik
boyutu kapsamında, içeriğinin neler olması gerektiğine ilişkin olarak bilim adamları,
ekonomistler ve üst düzey bürokratları bir araya getirerek, çalışma toplantıları
gerçekleştirilmiş ve sonuçları bir rapor halinde bir araya getirilmiştir
Yapılan çalışmanın kapsamı ekonomik hükümlerle sınırlı tutulmuş, sosyal ve
siyasal haklara ilişkin hükümlere değinilmemiştir. Böyle bir çalışma ile yeni Anayasa
hazırlık çalışmalarına, ekonomik hayata dönük bütüncül ve özgürlükçü bir yaklaşım
sunarak katkı sağlanması hedefine yönelinilmiştir.
Yapılan çalışmalar sonunda, 1982 Anayasası’nın, dönemin özellikleri,
ekonomik faktörlerin arka planda kalması ve ekonomik görüş açısından dünyanın
dönüşüm geçirdiği bir dönemde hazırlanması nedeniyle olsa gerek,
 devletçilik ilkesi ve merkezi planlama sistemine dayalı,
 iktisadi çerçevesi
 zayıf,
 muğlak ve
 karmaşık
bir yapıya sahip olduğu görüşü üzerinde mutabık kalınmıştır.
Oysa günümüzde hazırlanacak yeni Anayasa,
 bireyin ekonomik hak ve özgürlüklerini esas alan ve
 bireyi devlet karşısında koruyan
temel bir felsefeden hareket etmelidir.
Anayasacılık geleneğinde de, dünyadaki hâkim yaklaşım bu yöndedir.
Yeni anayasa, geleceğe bakmalı ve toplumun gelişmesinin önünü açmalıdır.
Bunu yapabilmek için, Anayasanın toplumun kurumsal yapısını, insanların kendi
aralarında işbirliği yapabilmesini ve rekabet edebilmelerini sağlaması gerekmektedir.
Türk Anayasa geleneğinde, ekonomik hayata ilişkin düzenlemeler anayasa
yapıcılar tarafından hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Bu nedenle, dünyadaki gelişmelerden
uzak düzenlemeler ortaya çıkmış ve Anayasa Mahkemesi de bu doğrultuda kararlar
vermiştir.
İSTANBUL TİCARET ODASI
2
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
Yeni Anayasa’nın Temel Felsefesi
1.
Anayasa Hazırlığında Temel Kurallar
Rekabete dayalı piyasa ekonomisinin geçerli olduğu günümüzde, düzen ve
kuralların oluşumunda rasyonel planlamacılığa karşılık, bireyin özgürlüğünü esas
alan bir hukuk anlayışının sosyal refahı daha fazla artıracağı ve kamu yararını
sağlamakta daha başarılı olacağı hususunda mutabık kalınmıştır. Zira adalete ancak
bireylerin refahını iyileştirecek hukuk kurallarıyla ulaşılabileceği düşünülmektedir.
Bu çerçevede; Anayasa kuralları,





2.
basit,
anlaşılabilir,
kısa,
belirsizlikleri en aza indirecek nitelikleri haiz olmalı ve
hukuk kuralları
 bireylerin ekonomik faaliyetlerini kolaylaştırmalı ve
 girişimciliği teşvik etmelidir.
Toplum Yararı
Devletin temel amacı, bireylerin yaşamlarını, özgürlüklerini ve mülkiyet
haklarını korumak olmalıdır. Ancak, özgürlükler ve mülkiyet hakları ile kamu yararı
zaman zaman çatışmaktadır. Bu nedenle, bazı yazarlar özel mülkiyetin ve
özgürlüklerin korunmasına vurgu yaparken bazıları ise kamu yararı kavramını geniş
yorumlamaktadır.
1982 Anayasasının temel sorununun, ekonomik özgürlüklere ve mülkiyet
haklarına yeterince yer vermemesi ve koruyamaması olduğu düşünülmektedir.
Bu nedenle de, yeni Anayasa’da kamu yararı yerine “toplum yararı”
ifadesi kullanılmalı ve toplum yararının ne olduğu açık bir şekilde
tanımlamalıdır.
3.
Devletçilik ve Birey
Bugüne kadar, Türk Anayasa geleneğinde hep devlete öncelik verilmiştir. Birey
ise ikincil konumda bırakılmıştır. 1982 Anayasası da bu niteliğe sahiptir. Bu durum ise
toplumsal uzlaşıyı zorlaştırmaktadır.
Yasal haklar ile ekonomik hakların ayrıştığı durumlarda, bireyler beklentilerini
ve davranışlarını ekonomik gerçekliğe göre ayarlamaktadır. Anayasal çerçeve,
ekonomik davranışlar üzerinde belirleyici olmamaktadır. Bu gerçekten hareket
edildiğinde, Yeni Anayasa’nın ekonomik özgürlükler ve bireyi ön plana çıkaran bir
ekonomik çerçeveye sahip olması gerektiği de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Aksi
bir yaklaşımın, Anayasa’nın tekrar önemini yitirmesiyle birlikte, ayrıca bireylerin
girişimsel kabiliyetlerini Anayasa’nın etrafından dolaşmak için kullanmalarına yol
açacağı düşünülmektedir.
İSTANBUL TİCARET ODASI
3
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
Bu nedenle de: Yeni Anayasa, günümüzde giderek önem kazanan




Anayasa
tercihi,
hesap verebilirlik,
şeffaflık,
kamuoyu denetiminde açıklık,
Zaman uyumsuzluğunun neden olduğu sorunların çözümü açısından
değişikliklerinin yasalaşmasında hem zor, hem de uzun bir süreç
konularında emredici düzenlemelere daha çok yer vermelidir.
Kamu yönetimindeki bu ilkelerin en üst düzenleme ile daha da güçlendirilmesi
ve anayasal geleneğin bir unsuru haline gelebilmesi için yeni anayasada da benzer
düzenlemelere ihtiyaç duyulmalıdır.
Temel İlkeler Işığında Somut Öneriler
1. Ekonomik Anayasa
Çok çeşitli zaman ve zeminde tartışılan “Ekonomik Anayasa düzenlemesi”
şeklinde bir yaklaşımın yanlış olduğu düşünülmektedir. Anayasanın ekonomik hayata
ilişkin düzenlemeleri bir ekonomik anayasa anlayışı şeklinde olmamalıdır.
Bu çerçevede;
düzenlenmemelidir.
yeni
Anayasa
“ekonomik
anayasa”
mantığı
ile
Ancak yeni Anayasa hazırlanırken, ekonomik hükümlerin temel amaçlarının;

Ekonomik gelişmişlik,

Ekonomik İstikrar,

Sürdürülebilirlik,

Bireylerin insani gelişmişliği ve

Devletin Anayasa’dan kaynaklanan görev ve sorumluluklarının
yerine getirilmesi,
olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.
2. Sosyal Devlet İlkesi
Yeni anayasada devlet, toplumda ekonomik olarak mağdur olan, yoksul
ve kırılgan koşullarda yaşayan yurttaşları; barınma, sağlık, gıda, eğitim ve su
kullanma gibi temel haklara kavuşturmakla yükümlü olmalıdır.
Devlet, bu yükümlülüklerini sahip olduğu kaynaklar içinde makul bir
yönde kullanarak başta hukuksal olmak üzere çeşitli önlemleri alarak yerine
getirmelidir. Unutmamalıdır ki insanlık onuru, özgürlük ve eşitlik gibi kavramların,
gıda, giyinme ve barınma imkânlarından yoksunlar açısından herhangi bir önemi
yoktur.
İSTANBUL TİCARET ODASI
4
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
Bu çerçevede, Anayasada pozitif ayrımcığın dışındaki, belli kesimlere
tanınan ayrıcalıklar kesinlikle kaldırılmalıdır.
Pozitif ayrımcılığın olması gereken yerlerde (gaziler, şehit yakınları vb.
gruplar), sosyal nedenlerle pozitif ayrımcılığın olduğu gruplar (çocuklar ve kadınlar)
ekonomik grup tanımlamalarının dışında tutulmalıdır. Temel bir yaklaşımla ayrımcılık
iki kıstasa bağlanabilir.
 Birincisi, ayrımcılığın toplumda her bireyin yaşayabileceği bir duruma
bağlanmasıdır. Çocuklara ve yaşlılara sağlanan ayrıcalıklar buna örnek olarak
verilebilir.
 İkincisi ise, bireylerin kendi tercih ve kontrolleri dışında ortaya çıkan
kadınlara, gazilere ve şehit yakınlarına sağlanan ayrıcalıklar gibi durumlarla sınırlı
olmalıdır.
3. Mülkiyet Hakları
Mülkiyete ilişkin tanımlamalar çerçevesinde; bilinmektedir ki,
 Hemen pek çok fiziki varlığın bir sahibi vardır.
 Herhangi bir mülkiyete izinsiz müdahale etmek ya da dokunmak yasaktır.
 İnsanlar kendi vücutlarının sahibidir.
 Diğer varlıklar üzerinde sahiplilik yasal düzenlemeler kapsamında “ilk ele
geçirme” kuralı çerçevesinde belirlenmelidir.
Anayasa’nın mülkiyet hakkını düzenleyen maddesi, mülkiyet haklarının
kısıtlanması konusunda net bir sınır çizmemektedir.
Yeni bir anayasanın en önemli ekonomik katkılarından birisi önceki bölümde de
değinildiği üzere, “toplum yararı” kavramını daha net tanımlamak yönünde olmalıdır.
1982 Anayasası, bir taraftan mülkiyet hakkını daha güvenceli bir rejime yerleştirirken,
diğer taraftan bu hak üzerindeki anayasal sınırlamaları zengin bir içerikle
düzenlemiştir.
Yeni Anayasada, mülkiyet hakkı ve bu hak üzerindeki sınırlamalar
arasındaki çelişkiler giderilmelidir.
4. Sözleşme Özgürlüğü
Herkes istediği gibi sözleşme yapma özgürlüğüne sahiptir. 1982 Anayasası,
sözleşme hürriyetini çalışma hürriyeti ile beraber ele almaktadır. Sosyal refah devleti
anlayışının uzantısı olan bu düzenleme, sözleşme hürriyetinin mülkiyet hakkı ile
beraber temel haklar arasına alınması yönünde değiştirilmelidir.
Çalışma hürriyeti, sözleşme hürriyetinin arkasında ikincil bir yere alınmalıdır.
1982 Anayasası’nın önemli bir sorunu, sözleşme özgürlüğüne devletin “milli
ekonominin gerekleri” çerçevesinde müdahale etmesini kural haline getirmesidir.
Sözleşme özgürlüğü, girişim özgürlüğü ile doğrudan ilişkilidir. Ancak, 1982 Anayasası
İSTANBUL TİCARET ODASI
5
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
sözleşme ve girişim özgürlüğü arasındaki ilişkiye gereken önemi vermemektedir.
Bunun yerine, sözleşme özgürlüğünü çalışma hürriyetiyle ilişkilendirmektedir.
Yeni Anayasa’da
azaltılmalıdır.
sözleşme
özgürlüğüne
getirilen
kısıtlamalar
5. Özelleştirme ve Devletleştirme
Özelleştirmenin başarılı olabilmesi için yeni anayasa, mülkiyet haklarını ve
sözleşme özgürlüğünü temel hak olarak güçlü bir şekilde tanımlamalıdır. Yeni
Anayasa’ da toplum yararı esas alınarak bir düzenlemeye gidilmelidir.
Özelleştirme ile bir taraftan hizmetin etkinliğinin ve verimin arttırılması
amaçlandığı gibi, ayrıca kaynak kullanımında ve dağılımında etkinliğin sağlanacağı
ve sonuç olarak ekonomide verimliliğin artacağı öngörülmelidir.
6. Rekabet ve Girişim Özgürlüğü
Türkiye’nin ekonomik sistemi 1961 ve 1982 Anayasalarının hazırlandığı
dönemlerden oldukça farklı bir yapıya dönüşmüş, 24 Ocak 1980 Kararlarının
ardından serbest piyasa mekanizmasının hâkim olduğu bir ekonomik yapı
oluşmuştur. Yalnızca Türkiye ekonomisi değil, dünyadaki ekonomik düzen de
zamanla değişmektedir. Dış ticaretin anayasada tanımlanması, hükümetlerin
korumacılık politikaları ile rant - arama faaliyetlerini desteklemelerini engelleyecek
niteliktedir. Devletçi anlayışıyla hazırlanan anayasa, rekabetin esas olduğu bir
sistemde, hukukun servet transferi amacıyla kullanılmasına yol açabilmektedir.
Bu çerçevede, ekonomilerin parasallaştığı, finansal piyasaların
derinleştiği ve ticari faaliyetin sosyal ve siyasi karar verme mekanizmaları
üzerinde rol oynadığı ekonomik sistemde, yeni anayasa bu gerçekliği
dışlamamalı ve yeni anayasa, girişim özgürlüğünü ve rekabeti açık şekilde
korumalı, haksız rekabet yaratan kayıt dışılık dahil her türlü uygulamayı
engellemelidir.
7. Kamuda Organizasyonel Yapılanma
a. Başbakanlık ve Bakanlıkların yapılanması
Seçimlerden önce 6.4.2011 tarih ve 6223 sayılı Kanunla, Hükümete Devletin
yapılanmasına ilişkin kanunlarda değişiklik yapması için yetki vermiş ve 60.Hükümet
yürürlüğe koyduğu Kanun Hükmünde Kararnamelerle yeni bir yapılanmaya gitmiştir.
1982 Anayasasının 112. maddesi, Başbakanın görevini ve sorumluluğunu
hükme bağlamıştır. Anayasa geleneğimizde, Başbakan ve başbakanlığın bir hizmet
bakanlığı, yani icracı bir bakanlık olmaması tercih edilmiş iken, uygulamada,
Başbakanlık Teşkilatı Hakkında 27.Eylül.1984 tarih ve 3046 sayılı Kanunla yapılan
düzenlemelerde Başbakanlık koordinasyon merkezi olmanın ötesinde tam anlamı ile
icracı bir bakanlık haline dönüştürülmüştür.
İSTANBUL TİCARET ODASI
6
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
Bir koordinasyon ünitesinin içinde icracı 9 Müsteşarlık, Müsteşarlık düzeyinde
13 Başkanlık ve bir o kadar da Genel Müdürlük barındıran Başbakanlık teşkilatını ve
Başbakanın sadece koordinatör konumda olduğunu söylemek güçtür. Bu bir tercihtir.
Eğer tercih bu ise, ekonomik yapılanmanın bir parçası olarak Başbakanlık teşkilatı da
masaya yatırılmalıdır.
Yeni
Anayasada,
Başbakanlığın
organizasyonel
yapılanması,
Başbakanlığa verilecek fonksiyonel işlevler çerçevesinde bir kez daha
değerlendirilmeli ve yapısal bir çarpıklık olup olmadığı en azından
tartışılmalıdır.
b. Merkezi Yönetim ve Yerel Yönetimler
Merkezi yönetim, yerel yönetim işlevlerinin paylaşımı dahil olmak üzere kamu
yönetiminde reform adı altında 2004 yılında bir çalışma başlatıldığı, ancak 15.7.2004
tarih ve 5227 sayılı “Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması
Hakkındaki Kanun tasarısı” ile yasal düzenleme aşamasına kadar gelindiği halde,
sonradan bu çalışmadan vazgeçildiği hepimizin malumudur.
Yeni Anayasa’da kamu mali yönetiminde merkezi yönetim ile yerel
yönetimlerin işlevleri tüm Devlet yapısı ele alınarak katılımcı ve yerinden
yönetim anlayışı içeriğinde düzenlenmelidir.
c. Bağımsız İdari Otoriteler ve Devletin Düzenleyici Rolü
1982 Anayasası, Bağımsız İdari Otoriteler hakkında herhangi bir hüküm
içermemektedir. Bunların arasında, yalnızca RTÜK’e ilişkin olarak Anayasada 133.
madde yer almakta, bu madde de yürütme erkinin kapsamında düzenlenmiş
bulunmaktadır.
Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kamu Otoritelerinin idarenin bütünlük ve
demokratik meşruiyet açısından anayasal bir çerçeveye sahip olmalarının gerektiği
ortadadır.
Gerek Merkez Bankasının bağımsızlığı, gerekse son dönemlerde
oluşturulan tüm bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurul ve kurumların
yasama, yürütme ve yargı erklerinin içeriği dikkate alınarak bağımsızlıklarından
ne anlaşıldığının Anayasal çerçevede tanımlamaları yapılmalı ve sınırları
çizilmelidir.
d. Kalkınma Stratejileri
Yürürlükteki 1982 Anayasası, kalkınmada devletin kamu faaliyetleri için
emredici, özel sektör için yol gösterici planları hazırlaması ve bu planlara göre
kalkınma girişimlerinde bulunmasını öngörmektedir.
Temel bir sorun, planlamanın bireylerin mülkiyet haklarını kısıtlamasıdır. Bu
durum, ekonomideki teşvik mekanizmalarını verimsiz alanlara, rant-arama
İSTANBUL TİCARET ODASI
7
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
faaliyetlerine kaydırmaktadır. 1982 Anayasası, devlete piyasaların sağlıklı ve düzenli
işlemesini sağlama görevini vermektedir. Bu nedenle planlama yerine ulusal ve
bölgesel kalkınma stratejilerine ilişkin düzenlemelerin yapılmasının daha uygun
olacağı görüşündeyiz.
Yeni anayasa, devletin piyasalar üzerindeki kontrolünü, piyasalara giriş
serbestîsinin ve rekabetin sağlanması ile sınırlandırılmalıdır. Piyasalara
müdahalenin şartları da açık şekilde belirtilmelidir. Ancak olağanüstü haller ve
iktisadi krizler nedeniyle kamu düzeninin bozulması gibi nedenlere bağlı olarak
devlet piyasalara müdahale edebilmelidir.
e. Bütçe
1982 Anayasası bütçeye ilişkin hükümlerinde bütçe ile temel hak ve hürriyetler
arasında bir ilişki kurmamaktadır. Ancak, bütçe kontrolünün olmadığı ve büyük
açıkların verildiği durumlarda, devlet bireylerin servetlerini karşılığını ödemeden
almaktadır.
Mali disiplinsizlik, toplum tarafından dolaylı şekilde ödenilen maliyetlere yol
açabilmektedir. Türkiye’nin AB kriterlerini sağlaması açısından bu nokta önemlidir.
Bilindiği üzere, Maastricht kriterleri ülkeleri bağlayan hükümler içermektedir.
Yeni anayasaya bu konuda konulacak olan bir hüküm temel hak ve özgürlükler
arasında yer alan mülkiyet hakkının korunmasına da önemli bir destek sağlayacağı
dikkate alınmalıdır.
Yeni anayasanın bütçeye ilişkin hükümleri, öncelikle devletin bu konuda
fırsatçı davranmasının önüne geçecek nitelikte olmalı ve toplayacağı vergiler
konusunda halen 1982 Anayasasında yer alan düzenlemeler aynen
korunmalıdır.
f. Sayıştay ve Kamu mali yönetiminin denetimi
1982 Anayasasında, Sayıştay’ın Meclis adına denetim yapacağı hükme
bağlanarak bir anlamda yasama erkinin bir parçası olarak yapılandırılmıştır. Ancak
uygulamada, Yürütme erki içinde yer alan kamu kaynaklarının kullanımında
harcamanın etkili, ekonomik ve verimli kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi ve
kamu kurum ve kuruluşunun faaliyet sonuçlarının ölçülmesi ve performans
bakımından değerlendirilmesi suretiyle diğer taraftan da yürütme erkini bir parçası
haline getirilmiştir. Öte yandan, Sayıştay’ın, gelir ve harcamaların kanunlara ve
hukuki düzenlemelere uygun olmadığının tespiti halinde gelir toplayanları ya da
harcamayı yapanları yargılamak suretiyle yargılama erkini de kullanması
öngörülmüştür.
Dünya’ da hiçbir Devlette üç erki de bir arada kullanabilen bir kurum
bulunmamaktadır.
Yeni Anayasa hazırlık çalışmalarında, Devletin ekonomik açıdan
işlevlerini yakından ilgilendiren bu çarpıklık mutlaka tartışılmalı ve Sayıştay’ın
sadece yasama erkinin bir parçası olduğu dikkate alınarak denetim işlevini
İSTANBUL TİCARET ODASI
8
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
esas alacak şekilde yeniden yapılanmasına gidilmeli, yürütme erki ve özellikle
yargı erki işlevine son verilmelidir.
8. Kamulaştırma ve Düzenleme Yoluyla Kamulaştırma
1982 Anayasa’sında devletin kamulaştırma faaliyetlerinin “kamu yararı”
amacıyla yapılabileceği ve “gerçek değer” üzerinden fiyatlandırılmasının gerektiğine
ilişkin düzenlemeler yer almaktadır.
Ancak, ekonomik özgürlükleri koruyan bir anayasa bir adım daha öteye
gitmeli ve devlet müdahalelerinin toplumda bir gruptan kamu da olsa diğerine
“zımni” servet transferinin aracı olmadığı kabul edilmeli ve Anayasal
düzenlemeler bu çerçeveye oturtulmalıdır.
Kamulaştırmanın sınırını genişletmeye dönük çabaların, mülkiyet hakkı ve
sözleşme özgürlüğü önünde önemli bir engel oluşturduğu gerçeği göz ardı
edilmemelidir. 1982 Anayasasının kamulaştırma ile ilgili temel bir sorunu
kamulaştırma yetkisini sadece devlete değil tüm “kamu tüzel kişilerine” vermesidir.
Yeni Anayasa, kamulaştırmayı daha net tanımlamalı ve kamu tüzel
kişilerinin sahip olduğu kamulaştırma yetkisinin sınırları çizilmelidir.
9. Doğal Kaynaklar
Ormanlar ve denizler gibi doğal kaynaklar devletin mülkiyetindedir. Bu durum,
doğal kaynakların verimli kullanılmasını engellemektedir.
Yeni anayasa, doğal kaynakların ekonomik faaliyete katkı sağlayacak
şekilde kullanılabilmesine izin vermelidir.
Yeni anayasa, yenilenebilir kaynaklar ile miktarı sınırlı kaynaklar arasında bir
ayırım yapmalıdır. 1982 Anayasası, ormanlar ve madenleri ayırmaktadır. Ancak,
ulaştığı sonuç, iktisadi olarak olması gerekenin tam tersi bir durumu
meşrulaştırmaktadır.
Yenilenebilir
kaynakların
özel
üretime
açılması
sağlanmalıdır.
10. Kooperatifçilik
1982 Anayasası’nda, ekonomik hükümlerin tutarlılığı açısından ilginç bir örnek,
kooperatifçiliğin gelişmesi ile ilgili maddedir. Kooperatifçilik, anayasada, tüketicilerin
korunması esasına dayanmaktadır. Halbuki kooperatifçiliğin amacı, öncelikle
üreticinin korunmasıdır. Tüketicileri korumaktan ziyade, üreticiler arasında bir işbirliği
ve kartelleşmeyi hedeflemektedir.
Uygulamada Anayasal düzenlemeye rağmen anlam taşımayan bu tür
düzenlemelere yeni Anayasada yer verilmemelidir.
İSTANBUL TİCARET ODASI
9
YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI
11. Ücret Politikası ve Asgari Ücret
1982 Anayasası, 2001 yılında yapılan değişiklik ile asgari ücretin
belirlenmesine ilişkin hükümler de içermektedir. Ancak, 1982 Anayasası’ndaki asgari
ücret düzenlemesi ekonomik hayat ile uyumlu değildir. İşsizliğin yüksek olduğu
durumlarda, yasal olarak belirlenen asgari ücretin çok fazla bir etkisi olmamaktadır.
İnsanlar, yasadışı şekillerde asgari ücretin altında çalışmak zorunda kalmaktadırlar.
Şayet, ekonomide işsizlik düşük düzeydeyse, zaten asgari ücretin de bir önemi
kalmayacaktır. Ücretler, asgari ücretin üstüne çıkacaktır. Asgari ücret uygulamaları,
sadece çalışanlar arasında ayrımcılığa yol açmakta ve rant-arama faaliyetlerini
artırmaktadır.
Bu nedenle de Anayasa’da asgari ücret ile ilgili bir düzenleme yer
almamalıdır.
Nitekim anayasa maddesi, çalışanların geçim şartlarının yanına ülkenin
ekonomik durumunu da ortaya koyarak, asgari ücreti bir anlamda arz ve talebin
dengesine bırakmayı tercih etmiştir. İşsizliğin yüksek olduğu durumlarda, asgari ücret
kayıt dışı çalışmayı da teşvik etmektedir. Kayıt dışı çalışma sadece, tamamen
sigortasız çalışmayı içermemektedir. Çalışanların gerçek özlük hakları ile yasal
olarak gösterilen özlük hakları arasında oluşan farklar da kayıt dışı ekonomide
kalmaktadır.
Yeni anayasa, devletin kayıt dışı istihdamı engellemesini sağlayacak
uygulamalara öncelik verecek bir yapıya sahip olmalıdır.
İSTANBUL TİCARET ODASI
10
Download