İSTANBUL TİCARET ODASI “ANAYASADAKİ EKONOMİK VE TİCARİ HÜKÜMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE YENİ BİR ANAYASA İÇİN ÖNERİLER” KONULU ODAMIZ GÖRÜŞLERİ 2011 YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI Giriş Ülkemizde gerçekleştirilen 12 Haziran 2011 tarihli Genel Seçimler öncesi ve sonrasında yapılan açıklamalar ve atılan adımlar önümüzdeki süreçte Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminin ilk maddesinin “Yeni bir Anayasa” hazırlığı olacağına ve Türkiye’nin uzunca bir süre gündeminde kalacağına işaret etmektedir. Bu gerçekten hareketle, İstanbul Ticaret Odası (İTO) olarak, bir iş adamının düşünce yapısı içerisinde, hazırlanacak yeni Anayasa’nın, münhasıran ekonomik boyutu kapsamında, içeriğinin neler olması gerektiğine ilişkin olarak bilim adamları, ekonomistler ve üst düzey bürokratları bir araya getirerek, çalışma toplantıları gerçekleştirilmiş ve sonuçları bir rapor halinde bir araya getirilmiştir Yapılan çalışmanın kapsamı ekonomik hükümlerle sınırlı tutulmuş, sosyal ve siyasal haklara ilişkin hükümlere değinilmemiştir. Böyle bir çalışma ile yeni Anayasa hazırlık çalışmalarına, ekonomik hayata dönük bütüncül ve özgürlükçü bir yaklaşım sunarak katkı sağlanması hedefine yönelinilmiştir. Yapılan çalışmalar sonunda, 1982 Anayasası’nın, dönemin özellikleri, ekonomik faktörlerin arka planda kalması ve ekonomik görüş açısından dünyanın dönüşüm geçirdiği bir dönemde hazırlanması nedeniyle olsa gerek, devletçilik ilkesi ve merkezi planlama sistemine dayalı, iktisadi çerçevesi zayıf, muğlak ve karmaşık bir yapıya sahip olduğu görüşü üzerinde mutabık kalınmıştır. Oysa günümüzde hazırlanacak yeni Anayasa, bireyin ekonomik hak ve özgürlüklerini esas alan ve bireyi devlet karşısında koruyan temel bir felsefeden hareket etmelidir. Anayasacılık geleneğinde de, dünyadaki hâkim yaklaşım bu yöndedir. Yeni anayasa, geleceğe bakmalı ve toplumun gelişmesinin önünü açmalıdır. Bunu yapabilmek için, Anayasanın toplumun kurumsal yapısını, insanların kendi aralarında işbirliği yapabilmesini ve rekabet edebilmelerini sağlaması gerekmektedir. Türk Anayasa geleneğinde, ekonomik hayata ilişkin düzenlemeler anayasa yapıcılar tarafından hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Bu nedenle, dünyadaki gelişmelerden uzak düzenlemeler ortaya çıkmış ve Anayasa Mahkemesi de bu doğrultuda kararlar vermiştir. İSTANBUL TİCARET ODASI 2 YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI Yeni Anayasa’nın Temel Felsefesi 1. Anayasa Hazırlığında Temel Kurallar Rekabete dayalı piyasa ekonomisinin geçerli olduğu günümüzde, düzen ve kuralların oluşumunda rasyonel planlamacılığa karşılık, bireyin özgürlüğünü esas alan bir hukuk anlayışının sosyal refahı daha fazla artıracağı ve kamu yararını sağlamakta daha başarılı olacağı hususunda mutabık kalınmıştır. Zira adalete ancak bireylerin refahını iyileştirecek hukuk kurallarıyla ulaşılabileceği düşünülmektedir. Bu çerçevede; Anayasa kuralları, 2. basit, anlaşılabilir, kısa, belirsizlikleri en aza indirecek nitelikleri haiz olmalı ve hukuk kuralları bireylerin ekonomik faaliyetlerini kolaylaştırmalı ve girişimciliği teşvik etmelidir. Toplum Yararı Devletin temel amacı, bireylerin yaşamlarını, özgürlüklerini ve mülkiyet haklarını korumak olmalıdır. Ancak, özgürlükler ve mülkiyet hakları ile kamu yararı zaman zaman çatışmaktadır. Bu nedenle, bazı yazarlar özel mülkiyetin ve özgürlüklerin korunmasına vurgu yaparken bazıları ise kamu yararı kavramını geniş yorumlamaktadır. 1982 Anayasasının temel sorununun, ekonomik özgürlüklere ve mülkiyet haklarına yeterince yer vermemesi ve koruyamaması olduğu düşünülmektedir. Bu nedenle de, yeni Anayasa’da kamu yararı yerine “toplum yararı” ifadesi kullanılmalı ve toplum yararının ne olduğu açık bir şekilde tanımlamalıdır. 3. Devletçilik ve Birey Bugüne kadar, Türk Anayasa geleneğinde hep devlete öncelik verilmiştir. Birey ise ikincil konumda bırakılmıştır. 1982 Anayasası da bu niteliğe sahiptir. Bu durum ise toplumsal uzlaşıyı zorlaştırmaktadır. Yasal haklar ile ekonomik hakların ayrıştığı durumlarda, bireyler beklentilerini ve davranışlarını ekonomik gerçekliğe göre ayarlamaktadır. Anayasal çerçeve, ekonomik davranışlar üzerinde belirleyici olmamaktadır. Bu gerçekten hareket edildiğinde, Yeni Anayasa’nın ekonomik özgürlükler ve bireyi ön plana çıkaran bir ekonomik çerçeveye sahip olması gerektiği de kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Aksi bir yaklaşımın, Anayasa’nın tekrar önemini yitirmesiyle birlikte, ayrıca bireylerin girişimsel kabiliyetlerini Anayasa’nın etrafından dolaşmak için kullanmalarına yol açacağı düşünülmektedir. İSTANBUL TİCARET ODASI 3 YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI Bu nedenle de: Yeni Anayasa, günümüzde giderek önem kazanan Anayasa tercihi, hesap verebilirlik, şeffaflık, kamuoyu denetiminde açıklık, Zaman uyumsuzluğunun neden olduğu sorunların çözümü açısından değişikliklerinin yasalaşmasında hem zor, hem de uzun bir süreç konularında emredici düzenlemelere daha çok yer vermelidir. Kamu yönetimindeki bu ilkelerin en üst düzenleme ile daha da güçlendirilmesi ve anayasal geleneğin bir unsuru haline gelebilmesi için yeni anayasada da benzer düzenlemelere ihtiyaç duyulmalıdır. Temel İlkeler Işığında Somut Öneriler 1. Ekonomik Anayasa Çok çeşitli zaman ve zeminde tartışılan “Ekonomik Anayasa düzenlemesi” şeklinde bir yaklaşımın yanlış olduğu düşünülmektedir. Anayasanın ekonomik hayata ilişkin düzenlemeleri bir ekonomik anayasa anlayışı şeklinde olmamalıdır. Bu çerçevede; düzenlenmemelidir. yeni Anayasa “ekonomik anayasa” mantığı ile Ancak yeni Anayasa hazırlanırken, ekonomik hükümlerin temel amaçlarının; Ekonomik gelişmişlik, Ekonomik İstikrar, Sürdürülebilirlik, Bireylerin insani gelişmişliği ve Devletin Anayasa’dan kaynaklanan görev ve sorumluluklarının yerine getirilmesi, olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır. 2. Sosyal Devlet İlkesi Yeni anayasada devlet, toplumda ekonomik olarak mağdur olan, yoksul ve kırılgan koşullarda yaşayan yurttaşları; barınma, sağlık, gıda, eğitim ve su kullanma gibi temel haklara kavuşturmakla yükümlü olmalıdır. Devlet, bu yükümlülüklerini sahip olduğu kaynaklar içinde makul bir yönde kullanarak başta hukuksal olmak üzere çeşitli önlemleri alarak yerine getirmelidir. Unutmamalıdır ki insanlık onuru, özgürlük ve eşitlik gibi kavramların, gıda, giyinme ve barınma imkânlarından yoksunlar açısından herhangi bir önemi yoktur. İSTANBUL TİCARET ODASI 4 YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI Bu çerçevede, Anayasada pozitif ayrımcığın dışındaki, belli kesimlere tanınan ayrıcalıklar kesinlikle kaldırılmalıdır. Pozitif ayrımcılığın olması gereken yerlerde (gaziler, şehit yakınları vb. gruplar), sosyal nedenlerle pozitif ayrımcılığın olduğu gruplar (çocuklar ve kadınlar) ekonomik grup tanımlamalarının dışında tutulmalıdır. Temel bir yaklaşımla ayrımcılık iki kıstasa bağlanabilir. Birincisi, ayrımcılığın toplumda her bireyin yaşayabileceği bir duruma bağlanmasıdır. Çocuklara ve yaşlılara sağlanan ayrıcalıklar buna örnek olarak verilebilir. İkincisi ise, bireylerin kendi tercih ve kontrolleri dışında ortaya çıkan kadınlara, gazilere ve şehit yakınlarına sağlanan ayrıcalıklar gibi durumlarla sınırlı olmalıdır. 3. Mülkiyet Hakları Mülkiyete ilişkin tanımlamalar çerçevesinde; bilinmektedir ki, Hemen pek çok fiziki varlığın bir sahibi vardır. Herhangi bir mülkiyete izinsiz müdahale etmek ya da dokunmak yasaktır. İnsanlar kendi vücutlarının sahibidir. Diğer varlıklar üzerinde sahiplilik yasal düzenlemeler kapsamında “ilk ele geçirme” kuralı çerçevesinde belirlenmelidir. Anayasa’nın mülkiyet hakkını düzenleyen maddesi, mülkiyet haklarının kısıtlanması konusunda net bir sınır çizmemektedir. Yeni bir anayasanın en önemli ekonomik katkılarından birisi önceki bölümde de değinildiği üzere, “toplum yararı” kavramını daha net tanımlamak yönünde olmalıdır. 1982 Anayasası, bir taraftan mülkiyet hakkını daha güvenceli bir rejime yerleştirirken, diğer taraftan bu hak üzerindeki anayasal sınırlamaları zengin bir içerikle düzenlemiştir. Yeni Anayasada, mülkiyet hakkı ve bu hak üzerindeki sınırlamalar arasındaki çelişkiler giderilmelidir. 4. Sözleşme Özgürlüğü Herkes istediği gibi sözleşme yapma özgürlüğüne sahiptir. 1982 Anayasası, sözleşme hürriyetini çalışma hürriyeti ile beraber ele almaktadır. Sosyal refah devleti anlayışının uzantısı olan bu düzenleme, sözleşme hürriyetinin mülkiyet hakkı ile beraber temel haklar arasına alınması yönünde değiştirilmelidir. Çalışma hürriyeti, sözleşme hürriyetinin arkasında ikincil bir yere alınmalıdır. 1982 Anayasası’nın önemli bir sorunu, sözleşme özgürlüğüne devletin “milli ekonominin gerekleri” çerçevesinde müdahale etmesini kural haline getirmesidir. Sözleşme özgürlüğü, girişim özgürlüğü ile doğrudan ilişkilidir. Ancak, 1982 Anayasası İSTANBUL TİCARET ODASI 5 YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI sözleşme ve girişim özgürlüğü arasındaki ilişkiye gereken önemi vermemektedir. Bunun yerine, sözleşme özgürlüğünü çalışma hürriyetiyle ilişkilendirmektedir. Yeni Anayasa’da azaltılmalıdır. sözleşme özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar 5. Özelleştirme ve Devletleştirme Özelleştirmenin başarılı olabilmesi için yeni anayasa, mülkiyet haklarını ve sözleşme özgürlüğünü temel hak olarak güçlü bir şekilde tanımlamalıdır. Yeni Anayasa’ da toplum yararı esas alınarak bir düzenlemeye gidilmelidir. Özelleştirme ile bir taraftan hizmetin etkinliğinin ve verimin arttırılması amaçlandığı gibi, ayrıca kaynak kullanımında ve dağılımında etkinliğin sağlanacağı ve sonuç olarak ekonomide verimliliğin artacağı öngörülmelidir. 6. Rekabet ve Girişim Özgürlüğü Türkiye’nin ekonomik sistemi 1961 ve 1982 Anayasalarının hazırlandığı dönemlerden oldukça farklı bir yapıya dönüşmüş, 24 Ocak 1980 Kararlarının ardından serbest piyasa mekanizmasının hâkim olduğu bir ekonomik yapı oluşmuştur. Yalnızca Türkiye ekonomisi değil, dünyadaki ekonomik düzen de zamanla değişmektedir. Dış ticaretin anayasada tanımlanması, hükümetlerin korumacılık politikaları ile rant - arama faaliyetlerini desteklemelerini engelleyecek niteliktedir. Devletçi anlayışıyla hazırlanan anayasa, rekabetin esas olduğu bir sistemde, hukukun servet transferi amacıyla kullanılmasına yol açabilmektedir. Bu çerçevede, ekonomilerin parasallaştığı, finansal piyasaların derinleştiği ve ticari faaliyetin sosyal ve siyasi karar verme mekanizmaları üzerinde rol oynadığı ekonomik sistemde, yeni anayasa bu gerçekliği dışlamamalı ve yeni anayasa, girişim özgürlüğünü ve rekabeti açık şekilde korumalı, haksız rekabet yaratan kayıt dışılık dahil her türlü uygulamayı engellemelidir. 7. Kamuda Organizasyonel Yapılanma a. Başbakanlık ve Bakanlıkların yapılanması Seçimlerden önce 6.4.2011 tarih ve 6223 sayılı Kanunla, Hükümete Devletin yapılanmasına ilişkin kanunlarda değişiklik yapması için yetki vermiş ve 60.Hükümet yürürlüğe koyduğu Kanun Hükmünde Kararnamelerle yeni bir yapılanmaya gitmiştir. 1982 Anayasasının 112. maddesi, Başbakanın görevini ve sorumluluğunu hükme bağlamıştır. Anayasa geleneğimizde, Başbakan ve başbakanlığın bir hizmet bakanlığı, yani icracı bir bakanlık olmaması tercih edilmiş iken, uygulamada, Başbakanlık Teşkilatı Hakkında 27.Eylül.1984 tarih ve 3046 sayılı Kanunla yapılan düzenlemelerde Başbakanlık koordinasyon merkezi olmanın ötesinde tam anlamı ile icracı bir bakanlık haline dönüştürülmüştür. İSTANBUL TİCARET ODASI 6 YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI Bir koordinasyon ünitesinin içinde icracı 9 Müsteşarlık, Müsteşarlık düzeyinde 13 Başkanlık ve bir o kadar da Genel Müdürlük barındıran Başbakanlık teşkilatını ve Başbakanın sadece koordinatör konumda olduğunu söylemek güçtür. Bu bir tercihtir. Eğer tercih bu ise, ekonomik yapılanmanın bir parçası olarak Başbakanlık teşkilatı da masaya yatırılmalıdır. Yeni Anayasada, Başbakanlığın organizasyonel yapılanması, Başbakanlığa verilecek fonksiyonel işlevler çerçevesinde bir kez daha değerlendirilmeli ve yapısal bir çarpıklık olup olmadığı en azından tartışılmalıdır. b. Merkezi Yönetim ve Yerel Yönetimler Merkezi yönetim, yerel yönetim işlevlerinin paylaşımı dahil olmak üzere kamu yönetiminde reform adı altında 2004 yılında bir çalışma başlatıldığı, ancak 15.7.2004 tarih ve 5227 sayılı “Kamu Yönetiminin Temel İlkeleri ve Yeniden Yapılandırılması Hakkındaki Kanun tasarısı” ile yasal düzenleme aşamasına kadar gelindiği halde, sonradan bu çalışmadan vazgeçildiği hepimizin malumudur. Yeni Anayasa’da kamu mali yönetiminde merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin işlevleri tüm Devlet yapısı ele alınarak katılımcı ve yerinden yönetim anlayışı içeriğinde düzenlenmelidir. c. Bağımsız İdari Otoriteler ve Devletin Düzenleyici Rolü 1982 Anayasası, Bağımsız İdari Otoriteler hakkında herhangi bir hüküm içermemektedir. Bunların arasında, yalnızca RTÜK’e ilişkin olarak Anayasada 133. madde yer almakta, bu madde de yürütme erkinin kapsamında düzenlenmiş bulunmaktadır. Bağımsız Düzenleyici ve Denetleyici Kamu Otoritelerinin idarenin bütünlük ve demokratik meşruiyet açısından anayasal bir çerçeveye sahip olmalarının gerektiği ortadadır. Gerek Merkez Bankasının bağımsızlığı, gerekse son dönemlerde oluşturulan tüm bağımsız düzenleyici ve denetleyici kurul ve kurumların yasama, yürütme ve yargı erklerinin içeriği dikkate alınarak bağımsızlıklarından ne anlaşıldığının Anayasal çerçevede tanımlamaları yapılmalı ve sınırları çizilmelidir. d. Kalkınma Stratejileri Yürürlükteki 1982 Anayasası, kalkınmada devletin kamu faaliyetleri için emredici, özel sektör için yol gösterici planları hazırlaması ve bu planlara göre kalkınma girişimlerinde bulunmasını öngörmektedir. Temel bir sorun, planlamanın bireylerin mülkiyet haklarını kısıtlamasıdır. Bu durum, ekonomideki teşvik mekanizmalarını verimsiz alanlara, rant-arama İSTANBUL TİCARET ODASI 7 YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI faaliyetlerine kaydırmaktadır. 1982 Anayasası, devlete piyasaların sağlıklı ve düzenli işlemesini sağlama görevini vermektedir. Bu nedenle planlama yerine ulusal ve bölgesel kalkınma stratejilerine ilişkin düzenlemelerin yapılmasının daha uygun olacağı görüşündeyiz. Yeni anayasa, devletin piyasalar üzerindeki kontrolünü, piyasalara giriş serbestîsinin ve rekabetin sağlanması ile sınırlandırılmalıdır. Piyasalara müdahalenin şartları da açık şekilde belirtilmelidir. Ancak olağanüstü haller ve iktisadi krizler nedeniyle kamu düzeninin bozulması gibi nedenlere bağlı olarak devlet piyasalara müdahale edebilmelidir. e. Bütçe 1982 Anayasası bütçeye ilişkin hükümlerinde bütçe ile temel hak ve hürriyetler arasında bir ilişki kurmamaktadır. Ancak, bütçe kontrolünün olmadığı ve büyük açıkların verildiği durumlarda, devlet bireylerin servetlerini karşılığını ödemeden almaktadır. Mali disiplinsizlik, toplum tarafından dolaylı şekilde ödenilen maliyetlere yol açabilmektedir. Türkiye’nin AB kriterlerini sağlaması açısından bu nokta önemlidir. Bilindiği üzere, Maastricht kriterleri ülkeleri bağlayan hükümler içermektedir. Yeni anayasaya bu konuda konulacak olan bir hüküm temel hak ve özgürlükler arasında yer alan mülkiyet hakkının korunmasına da önemli bir destek sağlayacağı dikkate alınmalıdır. Yeni anayasanın bütçeye ilişkin hükümleri, öncelikle devletin bu konuda fırsatçı davranmasının önüne geçecek nitelikte olmalı ve toplayacağı vergiler konusunda halen 1982 Anayasasında yer alan düzenlemeler aynen korunmalıdır. f. Sayıştay ve Kamu mali yönetiminin denetimi 1982 Anayasasında, Sayıştay’ın Meclis adına denetim yapacağı hükme bağlanarak bir anlamda yasama erkinin bir parçası olarak yapılandırılmıştır. Ancak uygulamada, Yürütme erki içinde yer alan kamu kaynaklarının kullanımında harcamanın etkili, ekonomik ve verimli kullanılıp kullanılmadığının belirlenmesi ve kamu kurum ve kuruluşunun faaliyet sonuçlarının ölçülmesi ve performans bakımından değerlendirilmesi suretiyle diğer taraftan da yürütme erkini bir parçası haline getirilmiştir. Öte yandan, Sayıştay’ın, gelir ve harcamaların kanunlara ve hukuki düzenlemelere uygun olmadığının tespiti halinde gelir toplayanları ya da harcamayı yapanları yargılamak suretiyle yargılama erkini de kullanması öngörülmüştür. Dünya’ da hiçbir Devlette üç erki de bir arada kullanabilen bir kurum bulunmamaktadır. Yeni Anayasa hazırlık çalışmalarında, Devletin ekonomik açıdan işlevlerini yakından ilgilendiren bu çarpıklık mutlaka tartışılmalı ve Sayıştay’ın sadece yasama erkinin bir parçası olduğu dikkate alınarak denetim işlevini İSTANBUL TİCARET ODASI 8 YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI esas alacak şekilde yeniden yapılanmasına gidilmeli, yürütme erki ve özellikle yargı erki işlevine son verilmelidir. 8. Kamulaştırma ve Düzenleme Yoluyla Kamulaştırma 1982 Anayasa’sında devletin kamulaştırma faaliyetlerinin “kamu yararı” amacıyla yapılabileceği ve “gerçek değer” üzerinden fiyatlandırılmasının gerektiğine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Ancak, ekonomik özgürlükleri koruyan bir anayasa bir adım daha öteye gitmeli ve devlet müdahalelerinin toplumda bir gruptan kamu da olsa diğerine “zımni” servet transferinin aracı olmadığı kabul edilmeli ve Anayasal düzenlemeler bu çerçeveye oturtulmalıdır. Kamulaştırmanın sınırını genişletmeye dönük çabaların, mülkiyet hakkı ve sözleşme özgürlüğü önünde önemli bir engel oluşturduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. 1982 Anayasasının kamulaştırma ile ilgili temel bir sorunu kamulaştırma yetkisini sadece devlete değil tüm “kamu tüzel kişilerine” vermesidir. Yeni Anayasa, kamulaştırmayı daha net tanımlamalı ve kamu tüzel kişilerinin sahip olduğu kamulaştırma yetkisinin sınırları çizilmelidir. 9. Doğal Kaynaklar Ormanlar ve denizler gibi doğal kaynaklar devletin mülkiyetindedir. Bu durum, doğal kaynakların verimli kullanılmasını engellemektedir. Yeni anayasa, doğal kaynakların ekonomik faaliyete katkı sağlayacak şekilde kullanılabilmesine izin vermelidir. Yeni anayasa, yenilenebilir kaynaklar ile miktarı sınırlı kaynaklar arasında bir ayırım yapmalıdır. 1982 Anayasası, ormanlar ve madenleri ayırmaktadır. Ancak, ulaştığı sonuç, iktisadi olarak olması gerekenin tam tersi bir durumu meşrulaştırmaktadır. Yenilenebilir kaynakların özel üretime açılması sağlanmalıdır. 10. Kooperatifçilik 1982 Anayasası’nda, ekonomik hükümlerin tutarlılığı açısından ilginç bir örnek, kooperatifçiliğin gelişmesi ile ilgili maddedir. Kooperatifçilik, anayasada, tüketicilerin korunması esasına dayanmaktadır. Halbuki kooperatifçiliğin amacı, öncelikle üreticinin korunmasıdır. Tüketicileri korumaktan ziyade, üreticiler arasında bir işbirliği ve kartelleşmeyi hedeflemektedir. Uygulamada Anayasal düzenlemeye rağmen anlam taşımayan bu tür düzenlemelere yeni Anayasada yer verilmemelidir. İSTANBUL TİCARET ODASI 9 YENİ ANAYASA ÇALIŞMALARI 11. Ücret Politikası ve Asgari Ücret 1982 Anayasası, 2001 yılında yapılan değişiklik ile asgari ücretin belirlenmesine ilişkin hükümler de içermektedir. Ancak, 1982 Anayasası’ndaki asgari ücret düzenlemesi ekonomik hayat ile uyumlu değildir. İşsizliğin yüksek olduğu durumlarda, yasal olarak belirlenen asgari ücretin çok fazla bir etkisi olmamaktadır. İnsanlar, yasadışı şekillerde asgari ücretin altında çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Şayet, ekonomide işsizlik düşük düzeydeyse, zaten asgari ücretin de bir önemi kalmayacaktır. Ücretler, asgari ücretin üstüne çıkacaktır. Asgari ücret uygulamaları, sadece çalışanlar arasında ayrımcılığa yol açmakta ve rant-arama faaliyetlerini artırmaktadır. Bu nedenle de Anayasa’da asgari ücret ile ilgili bir düzenleme yer almamalıdır. Nitekim anayasa maddesi, çalışanların geçim şartlarının yanına ülkenin ekonomik durumunu da ortaya koyarak, asgari ücreti bir anlamda arz ve talebin dengesine bırakmayı tercih etmiştir. İşsizliğin yüksek olduğu durumlarda, asgari ücret kayıt dışı çalışmayı da teşvik etmektedir. Kayıt dışı çalışma sadece, tamamen sigortasız çalışmayı içermemektedir. Çalışanların gerçek özlük hakları ile yasal olarak gösterilen özlük hakları arasında oluşan farklar da kayıt dışı ekonomide kalmaktadır. Yeni anayasa, devletin kayıt dışı istihdamı engellemesini sağlayacak uygulamalara öncelik verecek bir yapıya sahip olmalıdır. İSTANBUL TİCARET ODASI 10