kanuna karşı hile kavramının boşanma

advertisement
KANUNA KARŞI HİLE KAVRAMININ BOŞANMA (AİLE)
HUKUKUNDAKİ GÖRÜNÜMÜNÜN SUÇ GENEL TEORİSİ
MESELELERİ BAĞLAMINDA İRDELENMESİ
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View
of General Theory of Criminal Investigation
Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ *
ÖZET
Türk hukuk sisteminde bir usul hukuku münasebetinin tesisi, dava ikâmesine bağlıdır.
Oysa ceza yargılamasında bir ceza münasebetinin kurulması daha sınırlı ve güç koşullara
bağlanmıştır. Zira bir ceza yargılama münasebeti başlatabilmek için kural olarak iddianame
ve bunun mahkemece kabulü kararı gerekir. Hukuk yargılamasında kişilerin sıfat ya da
hakkı bulunsun bulunmasın böyle bir münasebetin başlatılabilmesi çok daha kolay ve
basittir. Bu bağlamda boşanma davaları da infisahi inşai nitelikte bozucu yenilik doğuran
bir etkiye sahip, münhasıran eşlere tanınmış şahsa sıkı sıkıya bağlı bir dava türüdür.
Bu özellikleri sebebiyle yukarıda ifade ettiğimiz hukuki ilişkinin tesisi bakımından sıkı
koşullara bağlanmıştır. Ceza hukuku, norm kanun olarak yasa koyucu tarafından önceden
belirlenmiş ve suç sayılan fiil ve eylemler ile müeyyidelerini belirlemiştir. Yine bu fiillerin
işlenmesi halinde eylemlerin suç teşkil edip etmediği, ceza hukukundaki suç genel teorisi
çerçevesinde saptanacaktır. Her ne kadar ceza hukukunda maddi gerçeğin bulunması ile
kamu düzeni ve hukuk güvenliğinin sağlanması adına serbest delil ilkesi geçerli ise de, bu
husus, yani maddi gerçeğin bulunması pahasına akıl yürütme ya da niyet okumaya cevaz
verilmemelidir. Bu bağlamda hukuk yargılamasında kesin hüküm teşkil eden ve kamu
otoroitesini haiz ilamlar, konusunu teşkil ettiği mevzuda bağlayıcı olmak zorundadır. Bu
hukuki güven ve barışın sağlanması noktasında hayati bir öneme haizdir.
Anahtar Kelimeler: Kanuna karşı hile, usul hilesi, kesin hüküm, anlaşmalı boşanma.
ABSTRACT
Plant in the Turkish legal system involved a procedural law of the case depends on the
substitution. However, the establishment of criminal proceedings is more limited and
difficult conditions, linked to a criminal involved. Because, as a rule, to initiate a criminal
indictment and that the trial court allowed the relationship must be decided. Keep in
legal proceedings, the right of people to make such an adjective, or a much more easy
*
Diyarbakır Adli Yargı Hukuk Hakimi, [email protected]
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
and simple to initiate the relationship. This is due to the characteristics mentioned above,
the legal relationship that is connected to strict conditions in terms of facilities. Criminal
law, pre-determined by the legislator as the norm of law and the criminal acts and actions
identified sanctions. However, whether these acts constitute a crime if committed acts of
criminal law shall be determined within the framework of the general theory of crime.
Although the presence of material fact in criminal law in the name of providing security
and public order and rule of law principle of free proof is valid, this issue, ie, at the
expense of material facts, reasoning, there should not be permitted to read or intent.
In this context, which constitutes the final judgment in civil proceedings and public
otoroitesine having the ilamlar, which is the subject of issue must be binding.
Keywords: Fraud against the law, procedural trick, final decision (Res Iudicata),
negotioted divorce.
◆◆◆◆
GİRİŞ
256
Dava açma hakkının dayanağını anayasa, sınırını ise hukuki yarar belirler.
Zira anayasanın 36. maddesinde “herkes meşru sınırlarda kalmak kaydıyla
mahkemeler önünde davacı ve davalı olabilir” hükmünü vaaz etmiştir. Türk
hukuk sisteminde bir usul hukuku münasebetinin tesisi, dava ikamesine
bağlıdır. Oysa ceza yargılamasında bir ceza münasebetinin kurulması daha
sınırlı ve güç koşullara bağlanmıştır. Zira bir ceza yargılama münasebeti
başlatabilmek için kural olarak iddianame ve bunun mahkemece kabulü
kararı gerekir. Hukuk yargılamasında kişilerin sıfat ya da hakkı bulunsun
bulunmasın böyle bir münasebetin başlatılabilmesi çok daha kolay ve basittir.
Bu bağlamda boşanma davaları da inşai nitelikte (bozucu yenilik doğuran
karar) bir etkiye sahip, münhasıran eşlere tanınmış şahsa sıkı sıkıya bağlı
bir dava türüdür. Bu özellikleri sebebiyle yukarıda ifade ettiğimiz hukuki
ilişkinin tesisi bakımından sıkı koşullara bağlanmıştır. Yenilik doğuran hak
nitelikleri ve kamu düzeni mülahazasıyla ancak mahkemelerde dava yoluyla
kullanılır. Hatta bu davaların niteliği gereği ispat kuralları noktasında da bazı
istisnai hükümler mevcut olup, mahkemeler , kural olarak tarafların ikrar
ve kabulleriyle bağlı değildir ve resen araştırma ilkesi geçerlidir. Boşanma
sebepleri, Türk Medeni Kanunu’nda tahdidi olarak sayılmıştır. Boşanmak
isteyen taraflar, bu maddelerdeki boşanma sebeplerinden birine dayanmak
zorundadır. Kanun koyucu, bu davalar için kamu düzeni, ailenin korunması,
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
sosyal hukuk devleti ve benzer saiklerle emredici ve sınırlı ilkeler ihdas etmiş,
boşanma ve sonuçlarını kamu düzeni çerçevesinde tarafların arzusuna tabi
bir hakkın kullanılmasını, kamu otoritesinin egemenliğinde yapılabileceğini
amaçlamıştır. Boşanma davalarında tahkimin mümkün olmaması, bir diğer
ifade ile boşanma davalarına devletin mahkemeleri dışında başka bir mercide
halledilemeyecek olması da bunun bir sonucudur. Ancak taraflar kendilerine
yasa ile tanınmış bu hakkın kullanımında yasa koyucunun gerçek amacının
aksine ya da onu bertaraf etmek saikiyle hareket ettikleri tecrübe edilmektedir.
Yani eşler boşanma davası açarken aralarında anlaşarak hileli bir takım
davranışlarda bulunup, mahkeme önünde yalan söylemekte, gerçeği gizlemekte
ve hatta gerçek dışı maddi vakıa ve delil uydurma yoluna gitmektedirler. İşte
bu faraziyede kanuna karşı hile kavramı karşımıza çıkmaktadır. Bu tip, yani
gerçekte boşanma iradesi olmaksızın kadın eşin babasından kalan emekli
maaşını alabilmek amacıyla açılan boşanma davalarına günümüzde özellikle
ekonomik kaygılarla rastlamak pek mümkündür. Alınan ilâma rağmen
eşler bir arada yaşamaya devam ettiklerinin tespiti halinde, Sosyal Güvenlik
Kurumu suç ihbarında bulunmakta ve eşlere TCK 158/1-e son maddesinde
düzenlenen kamu kurumu aleyhine dolandırıcılık suçundan cezalandırılması
için kamu davası açılmakta ve böylece özel hukukun konusu oluşturan bu
tip davalar, ceza yargılamasının da gündemini işgal etmektedir. Yapılan
yargılama sonunda kimi ihtilaflar beraat1, kimi davalar mahkumiyetle
sonuçlanmaktadır2 . Yargıtay ise, yerleşik olmayan kimi kararlarında boşanma
1
2
“Mahkememizce dosyaya getirilen Gaziosmanpaşa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1999/206691 esas sayılı dosya suretinin incelenmesinde; tarafların serbest irade ile boşanma isteklerini
tekrarlamış bulunmalarına nazaran davanın kabulüne Medeni Kanunun 134. maddesi gereğince
boşanmalarına dair karar verildiği görülmüş bu kapsamda her ne kadar sanıkların muvazaalı
şekilde müdahil kurumdan maaş almak üzere boşandıkları ve müdahil kurumu zarara
uğrattıklarından bahisle dava açılmış ise de, dosya kapsamında bulunan sanık savunmaları,
sanıkların boşanmaya ilişkin belgeleri göz önüne alındığında sanıkların kesinleşmiş mahkeme
ilamı sonrası boşandıkları, müsnet suçun yasal unsurları itibariyle oluşmadığı nazara alınarak
beraatleri yönünde hüküm kurulmuştur.” (Silivri Ağır Ceza Mahkemesi, 05.05.2011 2010/184,
2011/92) ; “Ceza Hukukunun amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Şüpheden sanık yararlanır
ilkesi ceza hukukunun temel ilkesidir. Sanıkların savunmalarının aksine dosya içerisinde kamu
kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık suçunu işlediklerine dair şüpheden uzak kesin
ve inandırıcı bir delil elde edilememiştir. Sanıkların savunmalarının aksine üzerlerine atılan suçu
işlediklerine dair şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı bir delil elde edilemediğinden savunmalarına
itibar edilen beraat kararı vermek gerekmiştir.” (Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 18.10.2011,
88/408) : Aynı yönde bkz. (Diyarbakır 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 18.10.2011, 84/407)
“Sosyal Güvenlik Kurumu Diyarbakır İl Müdürlüğüne yazılan yazışma sonucunda sanıkların
haksız olarak almış oldukları emekli maaş bedelinin toplamını aynı kuruma yatırdıkları ve bu
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
257
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
ilamına rağmen tarafların birlikte yaşadığının tespiti halinde TCK 158’ de
düzenlenen kamu kurumu aleyhine dolandırıcılık suçunun sübuta ereceğini
içtihat etmiş3; kimi kararlarında ise suçun unsurlarının oluşmayacağına karar
vermiştir4. Geldiğimiz bu noktada, bu çalışmayı ele almamızın membaını bu
somut ceza davaları oluşturduğundan, buna denk düşeceğine inandığımız
yukarıdaki makale başlığını seçmeyi münasip gördük. Aşağıda öncelikle
kanuna karşı hile kavramını, yine bu kavram ile ilgili ve benzer mahiyet taşıyan
3
258
4
şekilde iade ettikleri gelen yazı cevabından anlaşıldığı görülmekle sanıkların yukarıda anlatılan
şekilde Sosyal Güvenlik Kurumundan haksız şekilde sanık Gülistan’ın babası olan Ali’den kalan
emekli maaşını almak suretiyle üzerine atılı suçu iştirak halinde ve değişik zamanlarda birden
fazla işleyerek müteselsilen bu suçu işledikleri tüm dosya kapsamından anlaşılmakla; sanıkların
üzerine atılı kamu kurumunu dolandırıcılık suçundan dolayı TCK 37/1, 158/1.e, 43/1,53
maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına karar vermek gerekmiştir.” ( Diyarbakır 2. Ağır Ceza
Mahkemesi, 29.03.2012, 2011/228, 2012/177)
“Evli olan sanıkların, sanık Hayriye D.’nin SSK’dan emekli aylığı alan babasının 17.03.2001
gününde vefatından sonra yetim maaşı almak amacıyla danışıklı olarak boşanıp, birlikte aynı
evde yaşamaya devam ederek 01.06.2002/10.04.2007 tarihleri arasında toplam 19.565 TL
haksız çıkar sağladıklarının iddia olunması, sanıkların soruşturma sırasında sanık Hayriye
D.’ye maaş bağlanması için boşandıklarını beyan ederek kovuşturma evresinde geri almaları
karşısında gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek biçimde belirlenmesi bakımından boşanma
dosyası getirtilerek incelenip içeriği ve boşanma sebebiyle sanıkların boşandıktan sonra aynı
evde birlikte yaşamaya devam edip etmediklerinin muhtarlık, zabıta ve komşularından sorulup
araştırılıp ikametgahının bir başka yere nakledilip nakledilmediğinin tespitinden sonra toplanan
bütün delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hukuki durumlarının takdir ve tayini
gerekirken, eksik inceleme sonucu tarafların mahkeme ilamı ile boşanmalarında ve boşandıktan
sonra sanık Hayriye’nin babasından kalan sigorta aylığını almasında dolandırıcılık suçunun
unsuru olan hile ve aldatıcılıktan söz edilemeyeceğinden bahisle yazılı biçimde beraatlarine
hükmolunması yasaya aykırı katılan vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş
olduğundan hükmün bozulmasına” (11.CD. 22.12.2010, 2008/1657, 2010/14820) ; Aynı yönde
bkz. (11.CD 29.12.2010, 2008/3976, 2010/15274); “Boşandıktan sonra eşlerden birinin birinin
ikametgahının nakil belgesi ile birlikte bir başka yere nakledilip nakledilmediği, fiilen nakil
söz konusu ise kayden nakledilmemede eşlerin ihmalinin bulunup bulunmadığının muhtar
kayıtları ile birlikte komşularından sorulup beyanlarına başvurulması, mahallin zabıtasından
araştırılıp tespitinden sonra, toplanan tüm delilllerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre
hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde sanıkların
beraatlerine hükmolunması bozmayı gerektirmiş” (15.CD 07.12.2011, 11474/15397); aynı
yönde bkz. (30.11.2011, 11972/13232).
“Somut olayda; sanık Şefika’nın 29.07.1982 tarihinde vefat eden babasından yetim maaşı
almak amacıyla, 08.03.1993 tarihinde sanık Namık’tan anlaşmalı olarak boşandığı, sanık
Şefika’nın 01.03.2007 tarihine kadar babasından kalan maaşı almaya devam ettiği, sanıkların
boşanmalarına rağmen fiilen birlikte yaşadıklarının tespit edilmesi nedeniyle, sanıkların
kamu kurumunu zarara uğratmak amacıyla boşandıkları iddia edilse de, suçun unsurlarının
oluşmadığına dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik bulunmamıştır” (15.CD 05.04.2012,
2011/18349, 2012/33898); “Sanığın ve boşandığı eşinin boşanmalarından sonra aynı evde
birlikte yaşamadıklarını beyan etmeleri ve tanıkların savunmayı doğrulayan ifadeleri nazara
alındığında suçun yasal unsurlarının oluşmadığı ve beraatına karar verilmesi gerekirken,
yazılı şekilde mahkûmiyet hükmü kurulması bozmayı gerektirmiştir” (15.CD 14.12.2011,
10104/17935); benze yönde bkz. (15.CD 07.05.2012, 5077/36471).
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
muvazaa ile dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağını mukayese
edeceğiz. Keza boşanma ilamları kesin hüküm teşkil edeceğinden, bu kesin
hüküm etkisi ile bağlayıcılığını ve boşanma davasındaki görünümü ile maddi
ve şekli anlamda kesin hüküm teşkil eden boşanma ilamının iptalini de ele
alacağız. Son bölümde ceza yargılamasının gündemine gelen bu davaların,
suç genel teorisi bağlamında tetkikini yaptıktan sonra sonuç bölümünde
ise; kanaatimiz çerçevesinde, bu davaların ceza yargılamasının konusunu
oluşturup oluşturamayacağını ve sakıncalarını gerekçeli olarak ele alacağız.
I. KANUNA KARŞI HİLE KAVRAMI
Bu başlık altında inceleyeceğimiz hile, içtimai hayatta kullanılan anlamından
farklı olarak hukukun ilgilendiği,yani hukukun mevcudiyetine hukuki sonuç
bağladığı hile kavramıdır ve bunu alelıtlak anlamından farklı kılan ise kanun
koyucunun gerçek iradesini bertaraf etme saiki taşımasıdır. Ancak, bizim ele
alacağımız kanuna karşı hile mefhumu, özel hukuk sahasına ilişkin olacaktır.
Bir diğer ifade ile hukuk tekniği bakımından hile, özel hukuk alanında
kişilerin hukuki işlem ve eylemlerinde yalan söyleme, gerçek irade ve saiki
gizleyerek gerçekleşen bir kavramdır. Zaten ceza hukukundaki salt hile
kavramı müstakilen ceza hukukunun iştigal sahasına girmeyecektir5. Kişiler
özel hukuka ilişkin hukuki işlemlerinde hileye başvurabileceği gibi, davalarda
dahi bu yola tevessül edebileceklerdir. Giriş bölümünde de bahsettiğimiz
üzere bu çalışmayı kaleme alış sebebimiz, tarafların boşanma davasında
kanuna karşı hileye başvurduğu iddiası olduğundan dolayı, incelememiz
bu eksende yoğunlaşacaktır. Mevzuatımızda kanuna karşı hile kavramı adı
altında bağımsız bir düzenleme yoktur. Daha çok dürüstlük kuralı, hakkın
kötüye kullanılması yasağı ya da muvazaa kuralları çerçevesinde çözüm
5
Hamide TOPÇUOĞLU, Kanuna Karşı Hile, İzmit 1950, s. 16 vd. “Ceza hukukundaki hile müstakil
bir suç olmayıp, bazen muayyen suçların tekevvünü için diğerleri meyanında bulunması lazım
gelen bir unsur, bazen cezayı ağırlaştırıcı bir sebep teşkil eder. Mesela dolandırıcılık suçunun bir
unsuru olarak görülen bir hilenin cezai bakımından nazara alınabilmesi için 503’ncü maddedeki
unsurların birleşmesi lazımdır ve bu unsurların em önemlisi sanialar veya hileler yapanın
kendisine veya başkasına haksız bir menfaat temin etmesidir. Halbuki hukuki sahada hilenin
tekevvünü için cezai sahaya nazaran çok daha az şartlarla iktifa olunur. Bazen sadece bir şeyi
gizleme bazen sadece yalan söyleme bazen sadece muayyen bir vakıayı bilme hatta bilmesi lazım
gelme. Bazen sadece sükut etme dahi yerine göre hilenin hukuki manada tekevvünü için kafi
gelir. Ceza Kanunundaki hile mefhumu müstakil bir suç nev’ini ifade etmez ve sadece mağduru
aldatmak, yani hakikati bildiği takdirde göstermesi muhtemel olan bir mukavemeti bertaraf
etmek için iğfal etmek, deke düşürmek manalarına kullanılır.”
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
259
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
260
yoluna gidilmekte ve hatta bazen bu kavramlar hatalı olarak birbirinin yerine
kullanıldığı da tecrübe edilmektedir. Kanuna karşı hilenin tespiti halinde,
buna uygulanacak olan müeyyide, kanunun tanıdığı menfaat ve yetkiden,
yani haktan yararlandırmama yönündedir. Zira bir hakkı, sırf gayri ızrar için
istimal eden kanunen himaye edilmeyecektir. Evvelemirde, kişinin hile ve
haksız eyleminden himaye göremeyeceği, Roma Hukukuna dayanan hukukun
genel bir ilkesidir6. Kanunların sebep ve kaynağını, toplumun ihtiyaçları
oluşturur. Bu sebeple kanun yapılırken münferiden kişiler değil, toplumun
genel menfaati ve ihtiyacı dikkate alınmalıdır. Bir diğer ifadeyle, kanunlar
kişilerin değil, toplumun süluetini yansıtmalıdır7. Hukukun güncelliği ve
dinamikliği de işte bu esasa, yani toplumun gereksinim ve menfaatine dayalı
olmasına dayanmaktadır. Kanun, insanların içtimai hayattaki huzur ve güvenli
yaşamalarını sağlayan zaruri bir kaideler bütünü olup, hatta toplumun balans
ayarıdır. Bundan dolayıdır ki, membaını sosyal ihtiyaçlardan alır. Sosyal
ihtiyaçları giderme amacı olarak çıkarıldıkları için toplumun yani kamunun
menfaati vardır8. Kanunların çıkarılması sosyal ihtiyaçlardan doğduğu için
her daim sosyal gereksinimler hukuki çarelere öncülük ederler9. İşte bu
noktada, hakkı ihlal edildiği için mahkemeden himaye isteyen, yani sübjektif
hakkının korunmasını talep eden kişiler, bizatihi bu hakkı ihlal ederek himaye
edilmelerini beklememelidir10.
Ancak, kişiler toplumun gereksinimlerini karşılamak için çıkarılan
kanunların bahşettiği hakları kullanırken zaman zaman kanun koyucunun
gerçek amacına aykırı olarak hukuken caiz, ancak sonuç itibariyle gerçek
amacı bertaraf eden hak kazanımı yoluna gidebilirler. İşte bu ihtimalde
karşımıza kanuni hile kavramı çıkmaktadır. Kanuna karşı hilenin söz konusu
olabilmesi için, muamelenin kanunu bertaraf etmek amacıyla yapılması ve
İsmet SUNGURBEY, Miras Bırakanın Danışıklı İşlemleri, Dürüstlük Kurallarının Uygulama Alanı,
Çifte Satış Sözleşmeleri, İstanbul 1992, s.22. “Hiç kimseye kendi hilesi yardım edemez; hile ve
desise kimseyi korumaz, bunları yapanlar bunlardan yararlanamaz.
6
Toplumsal ihtiyaçlar, sorunlar kanunların yapılmasına öncülük ettiği gibi kanunlar da ilhamını
uygulandığı toplumun sorun ve gereksinimlerinden alır. Bu sebeple kanunlar yapılırken münferit
sorunlara değil, toplumsal sorunlara göre yapılmalıdır.
7
TOPÇUOĞLU, s.4
8
9
TOPÇUOĞLU, s.5. “Pratik hayatta, sosyal zaruretler daima hukuki çarelere tekaddüm eder.”
TOPÇUOĞLU, s. 12. “Kanunun himayesini talep eden ferd, onun hakiki maksatlarına itaatle
mükelleftir. Kanundan onu ihlal etmek için himaye bekleyemez.”
10
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
bu yola başvuranların işlerine gelmeyen kanun hükümlerinden kurtulmak,
yani kanunun gerçek amacını ihlal etmek niyet ve saiki taşımaları gerekir.
Bu cihetten karakteristik unsuru, kanuna riayet etmemek, hükümlerinden
kaçınmaktır. Doktirinde kanuna karşı hile, emredici bir hükmün amacına
aykırı bir sonuca varmak için kanunun başka hükümlerinden yararlanması
olarak tanımlanmıştır11.
II. Özel Hukukun Kanuna Karşıya Hileye Getirdiği
Müeyyide
Genel olarak kanuna karşı hile ve müeyyidesi hususunda açık bir düzenleme
olmasa da kanuna karşı hilenin yaptırımı noktasında genel kabul gören
görüş, hile ile kişilerin amaçlamış olduğu haktan, yani kanuni korumadan
mahrum bırakmaktır12. Zira elde edilmek istenen sonuç, dolanılmak yani
bertaraf edilmek istenen hükmün amacının öngördüğü yasak çerçevesinde
kalmaktadır. Bu sebeple dolanılmak istenen hükmün yaptırımı ne ise kanuna
karşı hile ile elde edilmek istenen sonuca da aynı yaptırım uygulanmalıdır.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56.
maddesinin b bendinin son fıkrasında “eşinden boşandığı halde boşandığı
eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir/
aylıkları kesilir, bu kişilere ödenmiş olan tutarlar bu kanunun 96. maddesi
hükümlerine göre geri alınır” hükmüne yer verilmiştir.
Görüleceği üzere Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun ilgili
maddesi kanunen tanınmış boşanma hakkını kanun koyucunun amacına
aykırı olarak kullanarak kurumdan maaş ve aylık alanların, bu boşanmaya
rağmen fiilen birlikte yaşadıklarını tespit edilmesi halinde, bunun bir nevi
kanuna karşı hile olduğunu kabul etmiş ve ilgili yaptırımını da belirlemiştir.
Ödenmiş aylık ve gelirlerin geri alınacağını hükme bağlamış ve buradaki
ödenmiş aylık ve gelirlerin nasıl geri alınacağı, yani borcun kaynağı da
sebepsiz iktisap hükümlerine dayandırılmıştır. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesindeki “eşinden boşandığı
halde eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış
TOPÇUOĞLU, s.7 ; OĞUZMAN/BARLAS, Medeni Hukuk, G,iriş-Kaynaklar-Temel Kavramlar,
İstanbul 2000, s.183.
11
OĞUZMAN/BARLAS, s.183
12
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
261
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
olan gelir ve aylıkları kesilir, bu kişiye ödenmiş olan tutarlar 96. madde
hükümlerine göre geri alınır” hükmü yerel mahkemeler tarafından Anayasanın
2,5,10,11,12,17,20,35,60,138 maddelerine, yani hukuk devleti, eşitlik, özel
hayatın gizliliği, mülkiyet ve miras hakkı, sosyal güvenlik hakkına aykırılığı
sebebiyle Anayasa Mahkemesine taşınmış; ancak Anayasa Mahkemesi oy
çokluğuyla aldığı kararla iptal davasını reddetmiş olmasına karşın muhalif
oylarda bu düzenleme bilakis hukuk devleti, eşitlik ve özel hayatın gizliliğine
aykırı görülmüş ve hukuk güvenliği ile kesin hüküm vurgusu yapılmıştır.
III. Boşanma Davasındaki Görünümü
262
Kamu düzeni ile ilgili olan ve hukuk güvenliğinin sağlanması ya da üçüncü
kişinin menfaatlerinin muhafazası gereken hallerde bir hakkı veya hukuki
ilişkiyi tesis, değiştirme ya da sona erdirme için sadece hak sahibinin iradesi
yeterli sayılmayabilir, bilakis bu iradenin devlet egemenliği altındaki bağımsız
mahkemelerin yargılama süzgecinden geçirilmesi kanuni bir zorunluluktan ileri
gelebilir. Işte boşanma davası da bir hukuki ilişkiyi sona erdirme bağlamında
ancak hâkimin bu yönde kurucu nitelikteki13 kararı üzerine gerçekleşecektir14.
Bu sebeple ahkamı şahsiye ilişkin bazı yenilik doğuran davaların doğuracağı
hukuki sonucun tarafların anlaşması ile meydana getirilmesi mümkün
olmayacaktır. Mesela karı kocanın anlaşarak diledikleri şekilde boşanmaları
veya çocuğun evlilik dışı olduğuna karar verebilme yetki ve hakları yoktur15.
Zira dava konusu tarafların tasarrufuna tabii olmayan hallerde devletin hak,
adalet ve yargılama yetkisi tekelci ve kesindir16. Bu bağlamda boşanma davası,
münhasıran eşlere tanınmış ve kanunda tahdidi olarak sayılmış boşanma
sebeplerine binaen ikamesi mümkündür. Yargılama sırasında tarafların ikrarı
hakimi bağlamaz17. Hâkim boşanma davasında ortaya konulacak delilleri
serbestçe takdir eder (MK 184/b.4) ve vicdani kanaatine göre karar verecektir.
Bir diğer ifadeyle boşanma için gösterilen olguların varlığına vicdanen kanaat
Ali İhsan ÖZUĞUR, Boşanma, Ayrılık ve Evlenmenin İptali Davaları, Ankara 2004, s. 697; Ergun
ÖNEN, İnşai Dava- İnşai Hak- İnşai Hüküm- İnşai Tesir, Ankara 1981, s. 11-17).
13
Vedat BUZ, Yenilik Doğuran Haklar, Ankara 2005, s. 183.
14
BUZ, s.187
15
BUZ, s.187
16
Mustafa DURAL/Alper GÜMÜŞ/Tufan ÖĞÜZ, Türk Özel Hukuku,C.III, Aile Hukuku, İstanbul
2005,s.129
17
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
getirmedikçe hakim boşanma kararı için bu iddia ve olguların varlığını
kabul edemez. Zira hakim boşanma davasının taraflarının ileri sürdüğü
iddiaların varlığı ya da yokluğuna ilişkin vicdani kanaatini de kararında
belirtmek zorundadır18. Boşanma davasında verilen boşanmaya ilişkin kararın
kesinleşmesiyle evlilik sona erer. Bu cihetten boşanma davası açma, dava ile
kullanılan bozucu yenilik doğuran hak, boşanma kararı ise bozucu yenilik
doğuran bir karardır19. Yukarıda boşanma davasının niteliği gereği saydığımız
özel hukuk davalarına nazaran arz ettiği bazı istisnai hükümlerden dolayıdır
ki hakim önüne gelen somut ihtilafta delilleri serbestçe takdir edecektir. Ancak
hakim de sosyal hayatın bizzat içinde bulunan bir birey gibi gerek mesleki
tecrübelerini gerekse feraset sıfatı marifetiyle kendi algı ve izlenimlerinden
elbette istifade edecektir. Taraflarca ileri sürülen iddia ve delilleri, hayatın
olağan akışı, mantık ve tecrübe kuralları süzgecinden geçirecektir. Buna karşın
hakimin somut ihtilafın taraflarının gerçek irade ve niyetlerini okuyabilecek
mekanik bir değerlendirme mekanizmasına da sahip olmadığı aşikardır20.
Kaldı ki somut davada hakim tarafların gerçek irade ve niyetlerine ilişkin
muhakeme dışında harici bir bilgisi olsa dahi bunu yargılamada kullanması
da mümkün olmayacaktır21.
A. Kanuna Karşı Hile ile Muvazaa Kavramlarının
Karşılaştırılması
Muvazaa iki kişinin aralarında anlaşarak gerçek iradelerine aykırı olarak bir
muamele ve eylemde bulunmaları, danışıklı iş; iki kişinin veya tarafların
üçüncü şahısları aldatmak maksadıyla kendi gerçek iradelerine uymayan ve
aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmaları veya bu
yönde bir işlemde bulunmalarıdır22. Tarafların gerçek iradesine uymadığı
DURAL/GÜMÜŞ/ÖĞÜZ, s.129
18
DURAL/GÜMÜŞ/ÖĞÜZ, s.135
19
Kanaatimizce, kanunun bahşettiği haktan istifade etmek isteyen bir kişi, somut olayda boşanma
davasının taraflarını, bu hakkı istimale sevk eden saik ve arzunun ne olduğunu tespit ve
soruşturmaya hâkimin yetki ve müdahalesi söz konusu olmamalıdır. Zira, hukuk saik ile yani
hukuki işlemi yapmaya sevk eden arzu ve niyet ile ilgilenmez.
20
Ahmet Cahit İYİLİKLİ, (Delillerin Değerlendirilmesinde Hakimin Özel Bilgisini Kullanması, Legal
Hukuk Dergisi, Ağustos 2004, S20, s.2191-2200), s.2193 ve devamı.
21
Kemal OĞUZMAN/Turgut ÖZ, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2009, s.108; Andres Von
TUHR, (Cevat EDEGE), Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, C.I, İstanbul 1952, s.288 vd.
22
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
263
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
264
için görünüşteki işlem, hukuki işlemin kurucu unsurlarına aykırı olduğunda
dolayı geçersizdir23. Muvazaanın varlığı mahkemece re’sen nazarı itibare
alınır. Belli bir zamanın geçmesi ya da tarafların icazeti muvaazayı geçerli
hale dönüştürmez. Üçüncü kişiler, muvazaa sebebiyle hukuki durumları
etkilenmiş ise her türlü delile başvurarak muvazaayı ispat edebilirler24. Zira
bu ihtimalde muvazaa bizatihi haksız fiil teşkil eder. Yargıtay muvazaa ve
kanuna karşı hilenin aynı somut uyuşmazlıkta birlikte uygulanabileceğini25 ve
geçerliliği resmi şekle bağlı akitlerde26 tarafların muvazaa iddiasını ancak yazılı
delille ispatlaması gerektiğini belirtmiştir27. Muvazaa çoğu kez bilerek ya da
bilmeyerek aralarındaki benzerlikten dolayı 28 kanuna karşı hile kavramı ile
ortak manada kullanılmaktadır. Ancak her iki kavram arasında belirgin farklar
bulunmaktadır. İlkin muvazaa daha çok borçlar hukuku sahasına ilişkin29
bir kavram olup, sübutu ve hukuki sonuçları da borçlar hukuku tarafından
belirlenmiştir. Halbuki kanuna karşı hilenin uygulama alanı çok daha
geniştir30. Her iki müessese de, başvuranlar bakımından hakiki maksatların
dışındaki gayeleri tahakkuk ettirmeye matuftur31. Ancak muvazaadan farklı
olarak kanuna karşı hileye başvuran kişi, ciddi suretle işlemi yapma iradesini
haizdir32. Muvazaa gizlidir; kanuna karşı hile ise, kanunun dolanılarak
TOPÇUOĞLU, s.208.
23
OĞUZMAN/ÖZ, s. 110.
24
“Kanuna karşı hile iddiasının bu dava içerisinde muvazaa iddiasıyla birlikte değerlendirilmesi
gerektiği sonucuna varıldığından yerel mahkemece direnme kararının verilmesi usul ve yasaya
uygundur.” (HGK, 28.09.2006, 1-734/761) ; (1.HD. 30.05.2007, 5378/6247).
25
“Kooperatif Yasasının 2. maddesi, mahkeme kabulünün aksine hisse devrini resmi şekle abi
tutmamıştır. Taraflar arasında imzalanan aynı tarihli harici adi yazılı sözleşme de geçerlidir. Hal
böyle olunca, harici sözleşmeye de değer ver,ilerek taraf delilleri toplanıp sonucuna uygun bir
karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı
olup bozma nedenidir.” (13.HD 13.10.2009, 5856/11524).
26
“Geçerliliği resme şekle bağlı akitlerde akdi ilişkin tarafları arasındaki muvazaa iddiasının yazılı
delille kanıtlanması gerekir. Davacı-davalı payın devrinin muvazaalı olduğuna ilişkin yazılı bir
delil getirememiştir. O halde isteğin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru
bulunmamıştır.” (2.HD. 04.06.2008, 7639/7962).
27
TOPÇUOĞLU, s.210.
28
Andres Von TUHR, (Cevat EDEGE), Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, C.I, İstanbul 1952, s.297
29
TOPÇUOĞLU, s.215. “Kanuna karşı hile her türlü muamele hakkında bahis konusu olabilir.
Hususile evlenme-boşanma meseleleri kanuna karşı hilenin en çok rol oynadığı sahadır.”
30
TOPÇUOĞLU, s.210.
31
Nihat YAVUZ, Muvazaa, İnançlı İşlem, Namı Müstear ve Kanuna Karşı Hile Davaları, Ankara 2008,
32
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
ihlalidir; ancak, bu muamele gizlenmemektedir33. Bundan ötürü kanuna
karşı hilede kanunun amir hükmünden kaçma arzusu olmazsa olmaz koşul
iken, muvazaada bu şart değildir34. Kanuna karşı hilede meşru yasal haklar
hileli olarak tatbik edilmekte, muvazaada ise hukuki işlemin kurucu unsuru
olan irade görünürdeki irade ile uyuşmadığından başlangıçta batıl bir işlem
bulunmaktadır. İspat noktasında da aralarında belirgin farklar vardır. Buna
göre; muvazaanın tarafları, muvazaa iddiasını ancak yazılı belge ile ispatlamak
zorundadırlar. Ancak üçüncü kişiler bu sınırlamaya bağlı değildirler. Kanuna
karşı hilede ise taraf olsun olmasın herkes bakımından her türlü delille hile
hususu ispatlanabilecektir35. Muvazaalı işlemin geçersizliği konusunda
herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, kanuna karşı hile hallerinde
uygulanacak genel ve müstakil bir müeyyidenin varlığı hususu doktrinde
tartışmalıdır. Kimine göre kanuna karşı hile hükümsüzdür. Yapılan işlem
yok hükmündedir36. Kimine göre ise hile ile amaçlanan kanuni korumadan
mahrum olmaktır37. Kanuna karşı hileyi amir hükümlerin hileli bir şekilde
ihlali olarak ele alan görüş ise kanuna karşı hilenin müeyyidesini doğrudan
butlan olmayacağı, ancak amir hükmün doğrudan doğruya ihlallerinin tabi
olduğu müeyyideye bağlı kılmıştır38. Kanaatimizce, kanuna karşı hile ve
muvazaa kavramları birbirinden farklı kavramlar olmalarına karşın, zaman
zaman iki kavram arasında kesin ve belirleyici bir çizgi çizmek zorlaşmakta,
hatta somut olayın durumuna göre iki kavramın içiçe geçtiği de müşahade
edilmektedir. Muvazaada hukuki işlemin kurucu unsuru olan hukuki işleme
yönelmiş gerçek irade, görünürdeki iradeye uymadığından muvazaalı işlemin
geçersizliğinde şüphe yoktur. Ancak kanuna karşı hile kavramı ve müeyyidesi
s.412 ; TOPÇUOĞLU, s.211.
TOPÇUOĞLU, s.212.
33
TOPÇUOĞLU, s.213.
34
Nihat YAVUZ, Kanuna Karşı Hile Kavramları İle Bunlara İlişkin Yargıtay Uygulaması, Yargıtay
Dergisi Ocak-Nisan 2001, S1-2, s.98. “Kanuna karşı hile her türlü delille kanıtlanabilir. Yazılı delil
zorunlu değildir. Kanuna karşı hile itirazı yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Bunun
hakim tarafından da kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Çünkü ortada emredici bir yasa
hükmünün çiğnenmesi söz konusudur.”
35
Eraslan ÖZKAYA, Hata, Hile, İkrah Davaları, Ankara 2000, s.195.
36
OĞUZMAN/BARLAS, s.183.a
37
TOPÇUOĞLU, s.217 ; YAVUZ, Kanuna Karşı Hile Kavramları İle Bunlara İlişkin Yargıtay Uygulaması,
Yargıtay Dergisi Ocak-Nisan 2001, S1-2, s.98.
38
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
265
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
266
noktasında açık bir düzenleme olmaması, keza tarafların gerçekte söz konusu
işlemi icra etmekte gerçekçi ve samimi olmaları, sadece kanun koyucunun
gerçek iradesi dışında başka bir hak ve menfaatin elde edilmesine yönelik bir
iradenin varlığı göz önüne alındığında; doğrudan bu işlemin geçersiz olduğunu
söylemek kanaatimizce hukuk mantığı ve hukuki işlemin kurucu esasları
bakımından pek de mümkün gözükmeyecektir. Zira hukuk, hukuki işlemi
yapmaya sevk eden saik ile ilgilenmez, işlem sırasındaki irade ile ilgilenir39.
Her ne kadar kimse kendi hilesinden kendi lehine menfaat temin edemeyecek
olması hukukun genel bir ilkesi ise de kanuna karşı hilede, tarafların kanun
koyucunun bahşetmiş olduğu yasal hakları kullanması dikkate alındığında,
doğrudan işlemi iptal etmek hukuki güven ve barışa da katkı sağlamayacaktır.
Ancak aşağıda da ele alacağımız üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 376. maddesi gereğince ilgililere, kendilerinin zararına olarak
tarafların kanuni hileye başvurduğunu iddia ve ispat noktasında dava açma
hakları mahfuz tutulmalıdır. Yani kanuna karşı hileye başvurularak elde edilen
hak, üçüncü kişilerin hukuki ilişki ve statülerine herhangi bir şekilde etki edip
de menfaatlerini haleldar kılarak bir uyuşmazlığa konu olarak açılacak bir
davada verilip, kesinleşen iptal kararına kadar himaye görecektir.
B. Kanuna Karşı Hile ile Dürüstlük Kuralı ve
Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı Kavramlarının
Karşılaştırılması
Dürüstlük kuralı, Medeni Kanun ikinci maddesinde açıkça düzenlenmiştir.
Dürüstlük kuralı, sadece hukuki işlemden doğan hakların kullanılması
ve borçların ifasında değil, kanundan doğan hakların kullanılmasında da
uygulanmaktadır40. Hukukun merkezi bir kavramı olması hasebiyledir ki, her
hukuk dalında geçerli olmalıdır41. Bu sebeple genel bir hüküm olarak sadece
maddi hukukta düzenlenmesine karşın, genel hukuk normu olarak42 medeni
Hıfzı VELDET, Medeni Hukukun Umumi Esasları, İstanbul 1948, s. 332. “Hukuki sebep, kazandırıcı
muameleye doğrudan doğruya esas olan maksad ve gayedir. Saik ise o muamelenin yapılmasına
müessir olan enfüsi ve şahsi amildir. Bu sebeple, sebep tamamen objektif ve hukukidir,, saik ise
tamamen subjektif ve şahsidir ve bu itibarla da bunun hukuk bakımından ehemmiyeti çok daha
azdır.”
39
Şener AKYOL, Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, İstanbul 1995, s.6
40
Ramazan ARSLAN, Medeni Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı, Ankara 1989, s.55.
41
Hıfzı VELDET, Medeni Hukukun Umumi Esasları, İstanbul 1948,s.375. “Herhangi bir hadisede
hakkın suistimaline dair kanunda hususi bir kaide mevcut değilse, o zaman keyfiyet ikinci
42
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
muhakeme hukukunda da uygulanmalı43 ve dürüstlük kuralı ve hakkın
kötüye kullanımı yasağı kamu düzeninden dolayı hakim tarafında yargılama
sırasında re’sen dikkate alınması gerekmektedir44. Zira haklar iyiniyetle
kullanıldığı zaman korunur, bunun aksine, haklarını kötüye kullanan ve
bu hakkı kullanırken başkalarına zarar vermek amaç ve niyeti taşıyan kişi,
iyiniyet kurallarına aykırı davrandığı için kanunun teminatından mahrum
kalır45. Bizim burada inceleyeceğimiz dürüstlük kuralı; tarafların dava hakkını
kullanırken muhakeme sırasında dürüst davranmaları yani maddi vakıa ve
delilleri doğru, eksiksiz ve gerçeğe uygun bir şekilde ileri sürülmesinde kendini
gösterecektir. Zira doğruyu söyleme yükümlülüğünün yerine getirilmemesi
geniş anlamda dürüstlük kuralının ihlalidir46. Giriş kısmında da bahsettiğimiz
üzere dava hakkı, anayasal bir hak olarak hukuki menfaat sınırları dahilinde
kullanılacağından, bu usulü ilişkinin başlangıcından sonuna kadar taraflar
biribiri ve mahkeme ile olan ilişkilerinde dürüst ve samimi olmaları ve gerçeğe
uygun beyanda bulunmaları usul hukukunun amacının gerçekleşmesi, yani
maddi gerçeğin bulunması ve sübjektif hakların himayesi bakımından da
ehemmiyet arz eder47. Tarafların davada dürüst davranmamaları ve gerçeği
söylememeleri, bu bağlamda görünürdeki irade ile gizli iradenin uyuşmaması
da dürüstlük kuralının ihlalidir. Bu sebeple, gerçeği söyleme yükümlülüğünü,
hükmün maddi gerçeğin yansıtılmasını sağlamaya yönelik doğruluk
ödevi olarak anlamak gerekir48. Bu yükümlülüğün konusunu da iddia ve
savunmanın dayandırıldığı maddi vakıalar oluşturmaktadır49. Bu sebeple
özellikle kamu düzeninin ağır bastığı ve re’sen araştırma ilkesinin geçerli
olduğu davalarda mahkeme hakimi şeklen dava yetkisinin kullanılmasına
maddenin birinci fıkrası gereğince hüsnüniyet kaidelerine göre hallolunur.”
ARSLAN, s. 58. “Usul hukukunda da hakkın kötüye kullanılması himaye görmez. Devletin
bir kurumu olan mahkeme, haksız, hileli, kural tanımaz bir biçimde dava yürütülmesine göz
yumamaz; bu şekilde dava yürütülerek başarı elde edilmesine alet edilemez.”
43
AKYOL, s.9
44
SUNGURBEY, s.37
45
Ahmet Cahit İYİLİKLİ, Gerçeği Söyleme Yükümlülüğü, Güncel Hukuk Dergisi, Şubat 2010, s. 52 vd; Erdal Tercan, Medeni Usul Hukukunda Gerçeği Söyleme Yükümlülüğü, (SÜHFD, Prof. Dr. M. Şakir
Berki’ye Armağan, Konya 1996, s. 181- 211), s. 185.
46
ARSLAN, s. 116.
47
ARSLAN, s.116
48
ARSLAN, s.116
49
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
267
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
268
seyirci kalmamalı50 usulün kendisine verdiği yetkiler dahilinde ikame delil,
re’sen isticvap, soru sorma ve davayı aydınlatma ödev ve yetkisini kullanarak
maddi gerçeği bulmalıdır51. Dürüstlük kuralı, niteliği gereği gerek kanuna
karşı hileyi, gerekse muvazaa müessesini kapsayan genel ve kuşatıcı bir
normdur. Zira hem muvazaa, hem de kanuna karşı hile özünde dürüstlük
kuralına aykırılık oluşturur. Yukarıda zikrettiğimiz benzerliklere rağmen her
iki kavram arasında da temelde farklılıklar bulunmaktadır52. Buna göre hakkın
kötüye kullanılmasında sübjektif hakkın sübutu şart iken, kanuna karşı hilede
muameleye sevk eden işlemde mutlak suretle sübjektif hak şartının varlığı
aranmaz53. Keza hakkın kötüye kullanılmasında hak sahibi zarar görürken,
kanuna karşı hilede zarar görme olgusu esaslı değildir54. Bu bağlamda,
kanuna karşı hilede hileye başvuran menfaat temin etmesine karşın hakkın
suiistimalinde genel olarak dürüstlük kuralına aykırı davranan kendi lehine
menfaat temininden ziyade karşı tarafa verdiği zarar daha fazladır55. Bu sebeple
kanuna karşı hile teşkil eden muamele, aynı zamanda üçüncü bir şahsa zarar ika
etmiş ise artık bu ihtimalde eylem Borçlar Kanunu anlamında haksız fiil teşkil
edeceğinden kanuna karşı hile ve dürüstlük kuralının da yarışması söz konusu
olabilecektir. Keza kanuna karşı hileye başvuran kişi, bu işlem sonucunda
kendi lehine sağlayacağı menfaat ile üçüncü kişiye verdiği zarar arasında aşırı
bir nispetsizlik var ise bu faraziyede de her iki müessesenin kesişmesi ya da
aralarında belirgin bir çizgi çizilmesi güçleşecektir. Bu açıklamalardan olmak
üzere, bilindiği gibi dürüstlük kuralı, hakların kullanması ve borçların ifasında
gündeme geldiği ve dava açma hakkının da anayasal bir hakkın kullanılması
olarak göz önüne alındığında, gerçekte boşanma iradesi bulunmamasına
ARSLAN, s.57
50
İYİLİKLİ, Özel Bilginin Kullanılması, s.2197
51
Şener AKYOL, Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, İstanbul 1995, s.14.
“Kanuna karşı hile için hakkın kötüye kullanılmasının bir çeşididir, akrabasıdır denilmişse de
bu iki hukuki müessese birbirinden farklıdır.” ; karşı görüş için bkz. OĞUZMAN/BARLAS, s.183.
“Biz bir emredici hükmün amacına aykırı bir sonuca varmak için kanunun başka hükümlerinden
yararlanma olarak tanımlanan kanuna karşı hilenin, kanunun sözü geçen hükümlerinden
yararlanma hakkının kötüye kullanılması olarak vasıflandırılması ve MK m. 2/f 2’deki yaptırıma
tabii tutturulması kanaatindeyiz.
52
TOPÇUOĞLU, s.229.
53
TOPÇUOĞLU, s.229.
54
TOPÇUOĞLU, s.229.
55
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
karşın, salt kadın olan eşin babasından kalma emekli maaşını alabilmek
için yasaların tanıdığı dava hakkını şeklen kullanarak kendi lehine menfaat
temin ederken, üçüncü kişi Sosyal Güvenlik Kurumuna vermiş olduğu zarar
arasındaki muvazene dikkate alındığında, genel norm olarak hakkın kötüye
kullanılma yasağını ihlal ettiği düşünülebilecektir. Kanaatimizce bu ihlal ve
müeyyide münhasıran özel hukukun çizdiği çerçeve içinde kalmalı, ancak
ceza hukukuna sırayet etmemelidir.
IV. Kesin Hüküm Etkisi
Kesin hüküm, niteliği gereği adli bir gerçeği temsil eder. Anayasa gereği
yasama, yürütme, idare ve yargı organlarını bağlayan otoriteye sahiptir. İlgili
kurum ve organlar kesin hüküm niteliğindeki kararların icrasını öteleyemez
ve değiştiremezler. Kesin hüküm uyuşmazlığı ilânihaye sona erdirerek hukuki
barış ve güvenliğin tesisinde önemli rol oynar56 ve kesin delil57 özelliği
sayesinde tartışılmaz bir gerçekliği ifade eder58. Böylece bu gerçeklik mahkeme
kararının geleceğe yönelik korunmasını sağlar.59 Amme intizamından dolayı
herhangi bir süre aşımına bağlı olmaksızın her zaman ileri sürebileceği gibi
mahkemece de re’sen nazara alınır60. Bundan dolayı kesin hüküm, taraflar
arasında, aynı dava sebebine dayanılarak, aynı dava konusunun yeniden
çekişme haline getirilmesine engel olacaktır. Hatta taraflar, anlaşarak dahi
kesin hükmün etkisini ortadan kaldıramayacağı61 gibi taraflardan herhangi
biri de ilâmdan feragat ederek, maddi anlamda kesin hükmün etkisini
bertaraf edememelidir. Kesin hüküm davanın tarafları dışında üçüncü kişileri
de bağlayacağı genel kabul görmektedir62. Yargıtay’da kesin hükmün dava
Burhan GÜRDOĞAN, Medeni Usul Hukuknda Kesin Hüküm İtirazı, Ankara 1960, s. 29. “Maddi
manada kesinliğin muhtelif gayeleri vardır. Bu gayelerin en mühümi, mahkeme karalarına
hürmet ve riayet edilmesini temin etmektir.”
56
Nedim MERİÇ, Türk Hukukunda Maddi Anlamda Kesin Hükmün Objektif Sınırları, (Legal Medeni
Usul ve İcra-İflas Hukuku Dergisi, 2007/2, S. 7, s.377-434), s.398.
57
MERİÇ, s.402.
58
MERİÇ, s.402.
59
GÜRDOĞAN, s.95.
60
Nedim MERİÇ, Legal Medeni Usul ve İcra-İflas Dergisi, (2007/2, S.7. s. 377–434), s. 380; Hakan
PEKCANITEZ/Oğuz ATALAY/Muhammed ÖZEKES, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, 567.
61
Ali Cem BUDAK, Medeni Usul Hukukunda Üçüncü Kişilerin Haklarının Korunması, İstanbul
2000, s.16
62
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
269
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
şartı olarak mahkemece re’sen gözetilmesi gerektiği, hukuki güvenlik ve yargı
erkine güven sağlama açısından mutlak etkiye sahip ve kamu yararıyla ilgili
bir müessese olduğunu vurgulamıştır63. Konumuz açısından kesin hükmü
ele aldığımızda, elbette hukuk ve ceza yargılaması, konu, yargılama ve delil
sistemi birbirinden farklı olmasına karşın, birbirine hiçbir etkisi olmadığını da
söylemek doğru olmayacaktır. Kural olarak hukuk ve ceza mahkemesi kararları
birbirini bağlamaz. Bu hususta tek pozitif düzenleme Borçlar Kanunu’nun
74. maddesidir. Hukuk mahkemesinde, ceza mahkemesinin de konusunu
oluşturan bir olay hakkında mesela hile, sahtecilik veya muvazaa olmadığı
kesin bir hükümle sabit olursa, bu tespit, ceza mahkemesinde de kesin hüküm
teşkil eder64. Buna mukabil, hukuk mahkemesinde hile, sahtecilik ya da
muvazaanın varlığına ilişkin bir karar verilir ve bu karar kesinleşirse, bu tespit
doğrudan ceza mahkemesinde kesin hüküm otoritesine sahip olmaz. Zira ceza
mahkemesinde suçun unsurlarının tayininde uygulanacak kural ve metodlar
farklıdır65.
270
Herşeyden önce kanunilik ilkesi ile kıyas yasağı da buna engel olacaktır. Keza
ceza mahkemesi kararları da kural olarak hukuk mahkemeleri için doğrudan
kesin hüküm teşkil etmeyecektir66. Bu açıklamalarımız ışığında; asıl konumuza
geldiğimizde, mahkeme huzurunda tarafların özgür iradesiyle oluşan boşanma
davasının, mahkeme kararıyla tesis edilen hukuki statüye konu kararın,
kesin hüküm otoritesine sahip olmasından sonra oluşan yeni hukuki statü
dolayısıyla bu kesin hüküm, ceza mahkemesi için de kesin hüküm niteliğinde
bağlayıcı olması gerekir. Bu anayasanın bir gereğidir. Hukuk muhakemesinde
“Dava konusu uyuşmazlığın daha önce kesin bir hüküm ile çözümlenmemiş olması dava şartıdır.
Birinci dava ile ikinci davanın konusunun, dava sebeplerinin (vakıaların) ve taraflarının aynı
olması maddi anlamda kesin hüküm oluşturur. Kesin hüküm, hem bireyler için hem de devlet
için hukuki durumda bir kararlılık ortaya koyar. Bununla hukuki güvenlik ve yargı erkine güven
sağlandığından kamu yararı ile doğrudan ilgilidir. Kesin hüküm itirazı, davanın her aşamasında
ileri sürülebileceği gibi mahkemece davanın her aşamasında kendiliğinden gözetilmesi gerekir.
Bu bakımdan usuli kazanılmış hakkın istisnasıdır ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak
bir etkiye sahiptir.” (HGK, 12.04.2006, 21-104/174).
63
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s.582. “Hukuk mahkemesi bir senedin sahte olmadığına karar
verir ve bu karar kesinleşrise, bu senedin sahte olmadığı ve dolayısıyla sahtecilik suçunun
işlenmediği ceza mahkemesinde de kesin hüküm eşkil eder.”
64
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 582.
65
PEKCANITEZ/ATALAY/ÖZEKES, s. 583. “Ceza mahkemesindeki dava ile hukuk mahkemesindeki
davanın konusu aynı değildir. Ancak bazı ceza mahkemesi kararları, hukuk mahkemesinde de
kesin delil teşkil eder. zira bu davaların konusu, sebebi ve tarafları aynıdır.”
66
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
kanuni delil, ceza muhakemesinde ise serbest delil sisteminin geçerli olması
bu sonucu değiştirmeyecektir.
V. İlamın İptali
Boşanma kararı bozucu yenilik doğuran bir karar67 olduğu için davanın tarafları
dışında üçüncü kişilerin bu karardan etkilenmesi pek mümkündür68. Zira
boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sadece eşler bakımından zail
olmaz, aynı zamanda üçüncü kişiler bakımından da ortadan kalkmış sayılır69.
Hükmün üçüncü kişiyi etkilemesi daha çok bu hükmün icra edilebilirliği
noktasında ortaya çıkmakta ve bu etki kaynağını, kesin hükümden ya da
üçüncü kişinin davanın taraflarından birisiyle halefiyet ilişkisinden yahut özel
kanun hükümlerinden almaktadır70. Kaldı ki, bir davanın esasa ilişkin hüküm
ile sona ermesi maddi ve usûl hukuku bakımından da ayrı ayrı bir takım
hukuki neticeler meydana getirecektir. Üçüncü kişinin hükümden etkilenecek
menfaati müstakbel bir hak dışında daha çok mevcut bir hakka yöneliktir71.
Keza bu ihtimalde üçüncü kişiye hak arama noktasında hukuki dinlenilme
hakkı, yani davadan haberdar edilme iddia ve delillerini muhakemede müzakere
şansı tanımak da gerekir. Şayet hükümle birlikte üçüncü kişinin etkilenecek
olan menfaati müstakbel bir hak ise bu ihtimalden üçüncü kişiye hukuki
dinlenilme hakkı tanımak gerekli değildir72. Bu bağlamda boşanma davasında
da sadece taraflara tanınmış boşanmayı talep, velayet, maddi ve manevi
tazminat ve çocuklarla şahsi münasebete ilişkin hükümlerde üçüncü kişilerin
kanunen himaye edilmesi gereken bir menfaatleri bulunmayacaktır73. Mülga
1086 sayılı Hukuk Usûlü Muhakemeleri Kanununda açıkça üçüncü kişilerin
hükmün iptalini talep etmesi başlığı altında olmasa da, 446. maddesinde
üçüncü kişilere, ilamın taraflarının muvazaalarına karşı, hile sebebine
dayalı olarak iadei muhakeme talebinde bulunabilecekleri düzenlenmişti.
Mustafa DURAL/Alper GÜMÜŞ/Tufan ÖĞÜZ, Türk Özel Hukuku,C.III, Aile Hukuku, İstanbul
2005,s.135,BUZ,s.183
67
BUDAK, s.23.
68
BUDAK, s. 22.
69
BUDAK,s.20
70
BUDAK,s.36
71
BUDAK,s.34
72
BUDAK,s.24
73
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
271
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
Böylelikle, davanın tarafı olmayan üçüncü kişilerin ilamın iptalini isteyebilme
hak ve yetkisi düzenlenerek, aleyhlerine yapılacak muvazaaya karşı hukuki
korunma sağlanmıştı. Ancak yerel mahkemeler üçüncü kişiler tarafından
muvazaa sebebine dayalı açılan boşanma ilamının iptali davalarında, üçüncü
kişileri ilgilendiren mali hükümlerin iptalini yerinde görmekte74, Yargıtay
da muvazaaya dayalı ilamın iptali taleplerine cevaz verip75, bu talebin iadei
muhakeme yasal zemininde ileri sürülemeyeceğini76, fakat sonucu itibariyle
iadei muhakemenin hukuki korumasından faydalanabileceğini içtihat
etmiştir77. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 376. maddesinde
açıkça “üçüncü kişilerin hükmün iptalini talep etmesi” başlığı altındaki
düzenleme ile üçüncü kişiler kendilerini de etkileyen hükümlerin muvazaa
sebebine binaen iptalini talep edebilecekleri yasal zemine kavuşmuştur. Buna
“somut olayda esasen Fatma Rabia’nın Zafer Avcı’nın nafaka talebini kabul ettiği tarihte ilgili
nafakaları ödemeyecek durumda olduğu gibi diğer davalı Zafer’in serbest avukatlık yaptığı ve
nafakaya ihtiyacı olmadığı, müşterek çocukların ise esasen davalılardan Fatma Rabia’nın yanında
kaldıkları, davalı Rabia’nın velayetin değiştirilmesine ilişkin dava dilekçesinde belirtildiği gibi iki
çocuğun da davalı Fatma Rabia’nın yanında kalması hususunda haricen anlaştıkları anlaşılmıştır.
Davacı İbrahim ilgili boşanma hükmünün yargılamanın yenilenmesi sureti ile tümden iptalini
talep etmişse de maddi ve manevi tazminat alacaklarına, boşanmaya, çocuklarla şahsi münasebet
tesisine yönelik kısımlar da davacı tarafın hukuki yararının olmadığı bu nedenle bu yönlere
ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerektiği üçüncü kişinin bunun dışındaki diğer talebini
HUMK’nun 446. maddesinde düzenlenen iadei muhakeme yolu ile isteyebileceğini, somut
olayda da muvazaa şartları gerçekleşmiş ve ispat edilmiş olmakla talep ve davanın kabulüne
karar verilmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır.” (İscehisar Asliye Hukuk Mahkemesi,
16.04.2008, 16/74)
74
272
“Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin
takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz isteğinin reddiyle usul
ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA” (2.HD. 19.02.2009, 2008/20004, 2009/2688).
75
“Mahkemece muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak davanın kabulüne olanak
yoktur. Kaldı ki, bu istek gözetildiğinde somut olayda HUMK.’nun 445. maddesinde de öngörülen
yargılamanın yenilenmesi sebeplerinin bulunduğu da söylenemez.” (1.HD. 12.06.2007,
4276/6794).
76
“Davalı alacaklının takip konusu alacağı boşanma davasında protokolde bağlanan tazminata
dayanmaktadır. Dayalı ilama bağlanmış alacağın muvazaalı olduğunu ileri sürerek sıra cetveline
itiraz etmiştir. Bir hükmün iptalini taraf olmayan üçüncü kişi HUMK’nun 446. maddesine göre
alacaklı ve borçlunun anlaşarak hile ile aleyhe hüküm verilmesini sağladıklarını ileri sürerek
iadei muhakeme yoluyla isteyebilir. Hükümden zarar gören üçüncü kişi kendisinden ayrılması
gereken payın azaltılması amacı ile dava açılıp karar alındığını iadei muhakeme davası konu
yapılabilir hükmün taraf olmayan alacaklının hüküm lehine olan alacaklıya karşı açacağı sıra
cetveline itiraz davası HUMK’nun 446. maddesinde düzenlenen iadei muhakeme davası yerine
geçer. (Belgesay M. Raşit, İcra ve İflas Hukuku C1, 1945, s.437; Kuru,Baki Hukuk Muhakemeleri
Usulü CIV, 1991,s.3636). Mahkemece bu yön ve haciz sırasında boşanmış eşlerin aynı yerde
bulunmaları hususu da gözetilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle davanın
reddinde isabet görülmemiştir. (19.HD. 11.10.2003, 6106/12507).
77
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
göre; davanın taraflarından birisinin alacaklıları veya aleyhine hüküm verilen
tarafın yerine geçenler, borçluları veya yerine geçmiş oldukları kimselerin
aralarında anlaşarak, kendilerine karşı hile yapmaları nedeniyle hükmün
iptalini isteyebilirler. Bu hükümden hareketle somut olaya gelindiğinde;
babasından kalma emekli maaşını alabilmek için, gerçekte boşanma iradesi
bulunmayan eşlerin açtığı boşanma davasında alınan ilamın iptalini, SGK
bu madde mucibince ve üçüncü kişi sıfatıyla talep edebilecektir. Ancak
münhasıran eşlere tanınan boşanma, velayet, çocukla şahsi münasebet tesisi
ile maddi ve manevi tazminat taleplerinde üçüncü kişinin hukuki menfaati
bulunmaması sebebiyle talepleri hukuki himayeye mazhar görülmese de
kanaatimizce üçüncü kişi SGK tarafların gizli iradelerinin boşanmaya yönelik
olmadığı, görünürdeki iradenin ise kurumlarından emekli maaşı almaya
matuf olarak gerçek iradeyi yansıtmadığı, bu haliyle hükmün üçüncü kişi
olarak kendilerini de etkilediği ve bu ilamdan zarar gördüklerini, yani hile
olgusunu ileri sürerek ancak muvazaanın tesbiti yönünde bir dava açarak
maaşın kesilmesini sağlayabilecek, edaya matuf, münhasıran eşlere tanınmış
boşanma davasının iptalini sağlamaları ise mümkün olmayacaktır.
VI. Suç Genel Teorisi Bağlamında İncelenmesi
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde ele aldığımız özel hukuk münasebetinin son
olarak ceza hukuku açısından suç teşkil edip etmediğini, yani eşlerin kendi
aralarında anlaşarak salt kadın eşin babasından kalan emekli maaşı alabilmek
için mahkeme huzurunda gerçek iradeye aykırı olarak görünürdeki irade
ile yasal boşanma haklarını kullanıp,mahkemece verilen boşanma kararının
kesinleşmesini müteakip beraber yaşamaya devam etmelerinin kamu kurumu
aleyhine dolandırıcılık suçuna vücut verip vermeyeceğini suç genel teorisinin
maddi ve manevi unsurları çerçevesinde inceleyeceğiz.
A. Maddi Unsur Yönünden İrdelenmesi
Ceza hukukunun temeli, kanunilik ilkesine dayanır. Bundan kasıt, suç sayılan
fillerin kanunda açıkça yazması ve toplumda işlenen eylem ve fiillerin de
kanundaki bu tanıma eksiksiz, katıksız, tüm yorum ve kıyastan ari olarak
birebir uymasıdır78. Bu ilke, modern ve gelişmiş ülkelerin bireyin güvenliğine
ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s. 3565. “Bir fiilin suç teşkil edebilmesi için öncelikle dış alemde
78
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
273
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
274
verdiği önemi gösterir. Kaldı ki bu ilke, insan özgürlüğü ve güvenliği ile
doğrudan ilgilidir. Dolandırıcılık suçu, TCK 157. maddesinde açıkça
düzenlenmiştir. Buna göre; “hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun
veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan
kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası
verilir.” Dolandırıcılık suçunun kamu kurumu aleyhine işlenmesi ağırlaştırıcı
bir sebep olarak öngörülmüş ve TCK 158/1-e maddesinde de buna ilişkin
ceza düzenlenmiştir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, dolandırıcılık suçu
malvarlığına karşı işlenen bir suçtur79 ve korunan hukuki menfaat kişilerin
malvarlığı haklarıdır80. Suçun karakteristik unsuru hileli davranışlarla kişilerin
aldatılmasıdır81. Zira toplumda olması gereken iyiniyet ve güvenin muhafaza
edilmesinde tüm toplumun menfaati vardır82. Hile ya da yalan bağımsız bir
kavram olarak ceza hukukunun iştigal konusuna girmez, keza soyut yalan
söylenmesi, hile unsurunu dahi oluşturmaz, ancak hile, suçun unsuru ya
da ağırlaştırıcı nedeni olarak ceza hukukunu ilgilendirecektir. Bu cümleden
olarak, dolandırıcılık suçunda da suçun unsurlarından birisidir83. Muhatabın
iradesinin sakatlanmasına yönelik her türlü kandırıcı nitelikte sükûti84, sözlü
ve fiili davranış şekilleri olarak tanımlayabileceğimiz hile, icrai hareketlerle
değişiklik meydana getirilen fiilin, ceza kanunundaki tarife yani model veya tipe uygun olması
zorunludur”
ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s.3564.
79
ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s.3563 vd. “Suç, hukuki bir değerin ihlali anlamına gelir. Hukuki
değer, bir hukuk toplumunda kabul gören değerleri ifade eder, dayanağını davranış normları
oluşturur ve anayasalarda güvence altına alınır. Dolandırıcılık suçu da Türkiyenin taraf olduğu
uluslararası sözleşmelerde ve Anayasada güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlalinin suç
saymaktadır ve söz konusu suç tanımı ile kişilerin sahip bulunduğu malvarlığı hakkının korunması
amaçlanmıştır ” 14
80
“Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli
davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar
sağlaması gerekmektedir” (15. CD 22.03.2012, 2011/11704, 2012/32698).
81
Sedat BAKICI, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2008, s. 211; ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA,
s.2564. “ Aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki var olması gereken iyi niyet ve
güven ihlal edilmektedir. Bu suretle kişinin irade serbestisi etkilenmekte ve irade özgürlüğü ihlal
edilmektedir”
82
BAKICI, s. 211. “Çok hareketli suç görüntüsü taşıyan dolandırıcılık suçunun oluşumu
açısından birden fazla fiilin gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu hareketlerden birincisini de hile
oluşturmaktadır.” 83
Mehmet Emin ARTUK/Ahmet GÖKCEN/Ahmet Caner YENİDÜNYA, Türk Ceza Kanunu Şerhi Özel
Hükümler, C. 4, Ankara 2009, s. 3561. “Muhatabın belli bir husustaki hatası karşısında kişinin
ihmali davranışının, örneğin susmasının, bir beyan, açıklama değerini taşıması gerekir”
84
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
gerçekleşeceği gibi ihmali bir davranışla da gerçekleşebilir. Ancak, dolandırıcılık
suçu yönünden hilenin belli bir ağırlıkta olması ve mağdurun denetleme
imkânını ortadan kaldırması gerekir; yani, basit bir yalan85 ve aldatmanın
ceza hukuku alanında kabul ve itibar görmesi mümkün olmamalıdır86. Bu
tanımdan hareketle, somut olaya gelindiğinde; boşanma davasının taraflarının
mahkemeye karşı bir yalan beyanı mevcuttur. Kaldı ki, soyut yalan söylenmesi,
hilenin unsurunu dahi oluşturmaz, Buna karşın, bu eylem hukuka aykırı
kusurlu bir eylem olacaktır. Zira taraflar, yasal boşanma haklarını kullanırken,
doğruluk ödevini yerine getirmemişleridir. Bu husus bizatihi dürüstlük
kuralının ihlalidir. Mahkeme kararları adli bir gerçeği ifade ettiğinden, hükmün
gerçekleri yansıtmasında toplumun menfaati bulunmaktadır. Ancak tarafların
yalan beyanda bulunarak gerçek iradelerini gizlemeleri özel hukukun iştigal
sahasına ilişkindir. Özel hukuk, bu münasebeti, ister muvazaa, ister kanuna
karşı hile ya da hakkın kötüye kullanılması yasağı olarak vasıflandırsın, zaten
bu eylemlere karşı müeyyidesini ihdas etmiştir. Zira hiç kimde kendi haksız
eyleminden, hilesinden menfaat temin edemeyecektir. Bu sebeple salt bu
hile olgusu, özel hukukun sahasına ilişkindir ve ceza hukukunun gündemini
işgal etmemelidir87. Madde metninden anlaşılacağı üzere, dolandırıcılık suçu,
zarar suçu olup88, ancak çıkar sağlanması ve zararın doğması ile suç oluşur89.
Boşanmak için mahkemeye yalan beyanda bulunan kişiler için ise böyle bir
zarar ya da menfaat temini en azından bu aşamada mevcut değildir. Kaldı ki
hilenin muhatabı da mahkemedir ve onun zararına kendilerinin ya da üçüncü
ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s. 3577. “Basit bit yalan hileli hareket olarak kabul edilemez”
85
“Hile nitelikli bir yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından
mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya
düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından
sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır.” (11.CD 12.04.2010, 2007/6701,
2010/4353); ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s.3579. “Hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir
kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekilde aldatma, ceza
yaptırımını gerektirmez”
86
Faruk EREM, Türk Ceza Hukuk Özel Hükümler, Ankara 1985, s. 649. “ Hukukta hilenin
cezalandırılmaması müdafaa edilmektedir. Bu anlayışa göre, faile haksız bir menfaat temin eden
her türlü hilenin behemehal cezalandırılması hem lüzumsuz, hem mahzurludur. Lüzumsuzdur,
çünkü hile ile ika edilebilen ferdi zararlara karşı, medeni hukukun butlan ve tazminat gibi
müeyyideleri kafi bir teminat ve himaye teşkil etmektedir.”
87
ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s.3580. “Dolandırıcılık suç tipi, tehlike değil, zarar suçu niteliği
taşımaktadır”
88
BAKICI, s. 214.
89
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
275
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
276
bir kişinin menfaatine yönelik bir eylem yoktur. Yani bu cihetten maddi unsur
oluşmamaktadır. Zira zarar bu suçun esaslı unsurudur. Bu sebeple, Eşlere isnad
oluna eylemin kanunilik unsuru eksiktir. Aslında eşler, kanunen boşanma
davası açma haklarını kullanmakta, fakat mahkemeye gerçek iradeye uymayan
görünürdeki iradeyi yansıtmaktadırlar ve gerçeği gizlemektedirler, yapılan
hilenin muhatabı da Sosyal Güvenlik Kurumu değil, bizatihi mahkemedir. Bu
bağlamda, eşlerin boşanma davasındaki hileli eylemleri ile Sosyal Güvenlik
Kurumuna verildiği iddia edilen zarar arasında uygun illiyet bağı yoktur.
Kaldı ki, burada aslında tarafların bir usul hilesi (usuli yetkilerin kötüye
kullanılması) mevcuttur ve yaptırımı da özel hukuka münhasırdır. Aksinin
kabulü, yani bu eylemin dolandırıcılık suçuna değil ama belki kanunilik ilkesi
gereğince adliye aleyhine işlenen bir suça vücut verebileceği ileri sürülürse
de90, kanaatimizce, gerçek iradeleri hilâ fına serdedilen boşanmaya matuf
birbirine muvafık beyanlar sonrasında oluşan boşanma ilamı, esasında ifade
ettiği vakıayı bilfiil aynen yansıttığından, ortada sahtecilik gibi müstakilen de
işlenebilecek olan dolandırıcılık fiilinin oluşumuna sebep ve vasıta teşkil eden
bir başka suçtan da bahsedebilmek mümkün değildir. Son tahlilde; taraflar
yasal boşanma davasında, gerçeği gizleyip mahkemeye gerçek ve doğru bilgi ve
delilleri sunmayarak91 yani hileli hareketle hakimi hataya düşürüp, haksız bir
karar elde etmişlerdir92. Hilenin muhatabının mahkeme, zararın muhatabının
üçüncü kişi olması sonucu değiştirmeyecektir93. Çünkü gerek kanunilik
EREM, s. 651.
90
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 29. maddesinde açıkça doğruyu söyleme yükümlülüğü
düzenlemiş, ancak müeyyidesi belirlenmemiştir. Kanımca bu boşluk, merkez norm olan MK 2/2
maddesi gereği doldurulacaktır. Keza, Türk Ceza Hukukunda da gerçeği söylememe suç olarak
düzenlenmemiş ise de, İİK 89/4. maddesinde haciz ihbarnamesi tebliği edilen kişi gerçeğe aykırı
beyanda bulunması İİK 337 maddesinde kabahat nevinden bir eylem olarak düzenlenmiştir.
Ancak, Dürüstlük kuralına aykırı ya da kötüniyetli dava açılması halinde bu kişilerin yargılama
giderlerinden sorumlu olacağı HMK 327 ve 329. maddelerinde düzenlenmiştir.
91
EREM, s. 651. “Bir hukuk davasında taraflardan biri, hâkimi aldatır ve diğer tarafa maddi bir zarar
iras eden bir karar istihsal ederse, bu hallerde dolandırıcılık bahis mevzuu mudur? Eğer taraflar,
yalancı şahit veya hakikat hilafı bilirkişi temini gibi yollara sapmak veya sahte vesika ibraz etmek
gibi yollarla hâkimi hataya düşürmüşlerse, bu hareketler ayrı birer suç teşkil ettiklerinden ait
olduğu hükümlere göre cezalandırılırlar. Bu itibarla usul hilesi tabiri, adliye aleyhine suç veya
herhangi hususi bir suç teşkil etmeyen bir hareket ile ve hâkimi aldatmak suretiyle bir karar
istihsal etmek manasındadır.
92
ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s.3573. “Dolandırıcılık suçunun mağduru, failin kullandığı hileli
hareketler sonucunda aldatılarak doğrudan ya da dolaylı olarak zarara uğratılan gerçek kişidir.
Aldatılan kişi ile malvarlığı zarara uğrayan kişinin aynı olması zorunlu değildir”
93
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
ilkesi94 gerekse kıyas yasağı çerçevesinde boşanma hakkının kötüye kullanarak,
yanlış bilgi ve delillerle mahkemeden boşanma kararı alan ve daha sonra
birlikte yaşamaya devam eden kişilerin eylemi dolandırıcılık suçuna sebebiyet
vermeyecektir. Medeni muhakemede usuli haklarının kullanan kişilerin
gerçeği söylememesi, yanlış bilgi ve delil sunması, doğruluk ödevine uymaması,
yani hile marifetiyle mahkemeyi aldatması elbette ceza hukuku anlamında
hukuka aykırı ve kusurlu bir eylemdir. Ancak yukarıda yaptığımız izahattan
yola çıkarsak,dolandırıcılık suçu bakımından suçun maddi unsurlarından95
hukuka aykırı kusurlu eylem dışında suçun diğer maddi unsurları olan tipe
uygun eylem96 ve mahkemeye yapılan hile ile üçüncü kişinin uğradığı zarar
arasında uygun illiyet bağı olmadığı gibi, mahkemeye yapılan usuli hileyle
verilen bir maddi zarar da yoktur. Çünkü mahkeme davanın da niteliği gereği
hükmünü serbestçe takdir ettiği kanaatine dayandırmıştır.Mahkemeye yapılan
hile, salt bu haliyle özel hukukun amaç, yöntem ve müeyyideleri çerçevesinde
çözümlenmesi gereken usuli bir hile, yani medeni muhakemede usuli hak ve
yetkilerin kötüye kullanılmasından başka bir şey değildir.
B. Manevi Unsur Yönünden İrdelenmesi
Bu suç, ancak bilerek ve isteyerek işlenmiş olmalıdır97. Bu sebeple,
dolandırıcılık suçu, kasten işlenebilen bir suçtur98. Bu kast, dolandırıcılık
suçunun maddi unsurlarının hepsinin bilinmesini ifade eder99. Bundan çıkan
anlam şudur ki, fail, mahkemeye ikame ettiği davanın, somut olayda danışıklı
boşanmanın hile teşkil ettiğini, bununla mahkemeyi aldattığını, bunun
Suç ve cezanın dar anlamda kanun olarak ifade edilebilecek olan form içerisinde beliren yasa
koyucunun iradesiyle varlık kazanan, yani kanuni tanımla eylemin mota mot (birebir) örtüşmesi
olarak tanımlayabileceğimiz kanunilik ilkesi, temelini anayasa 38, TCK 2 ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 7. maddelerinden alan merkezi ve koruyucu bir düzenlemedir.
94
ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s. 3571. “ TCK’ nun da maddi unsurlar ibaresini kullanmış,
özellikle genel hükümlere ilişkin yeni düzenlemeler bu çerçeveye oturtulmuştur. Gerçekten
TCK’nın 21. maddesinde kastın varlığı için; suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların bilerek
ve istenerek gerçekleştirilmesi aranmıştır”
95
ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s. 3565. “ Tipiklik, suç sayılan fiilin ceza normundaki soyut
tasviridir. Böyle bir uygunluğun gerçekleşemediği zaman fiilin tipik olmadığı ve suç olarak
vasıflandırılmasının imkansız olduğu söylenir. Suç kalıbına tıpatıp uymayan fiil suç değildir ”
96
EREM, s.664.
97
BAKICI, s. 211; ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s.3562. “Burada söz konusu olan kast,
dolandırıcılık suçunun maddi unsurlarının hepsinin fail tarafından bilinmesini ifade eder”
98
BAKICI, s.211.
99
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
277
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
etkisiyle muhatap mahkeme ya da üçüncü bir kişinin malvarlığında azalmaya
sebebiyet verdiğini, buna karşın kendi malvarlığında bir artma meydana
geldiğini bilmeli, bu kasıtla hareket etmeli ve hilesiyle meydana gelen zarar
arasındaki illiyet bağının bilincinde olmalı, elde etmek istediği menfaatin
haksız olduğunu bilmelidir100. Buradaki kastın doğrudan kast olabileceği
gibi, olası kast da olabileceği savunulmuştur101. Kastın mağdurun edasına
tekaddüm etmesi lazımdır102. Aksi halde suç belki de emniyeti suiistimal
suçunu oluşturabilecektir103.
278
Boşanma hakkının taraflara tanınmış yasal bir hak olduğu, tarafların bu
yasal hakkı farklı saiklerle kullanabileceği, boşanma davasının herhangi bir
evresinde biraraya gelme durumun insani ihtiyaçlardan kaynaklanabileceği104,
gerçekte varit olmayan bir sebebe binaen boşanma kararı almak istemeleri
ve hakim önünde özgür irade beyanlarının yargı süzgecinden geçirildiği
dikkate alındığında; tarafların mahkeme ya da üçüncü bir kişiye herhangi bir
zarar verme kasıtlarının varlığından bahsedilemeyeceği, aksine bir kabulün,
bir nevi niyet okuma ya da akıl yürütmeye dayalı bir metodu tevlit edeceği,
bunun da bireylerin temel hak ve özgürlüklerini; barış, huzur ve güvenli bir
ortamda sağlamayı ilke ve hedef edinmiş modern ceza hukukunun kıyas ve
aleyhe genişletici yorum yasağına kapı aralayacağından, daha ilkin, kanunilik
ve kıyas yasağına bizatihi aykırılık teşkil edeceği, ve özgürlükleri keyfi
sınırlayacağı ortadadır. Kaldı ki bir başka mahkeme kararıyla kesin hüküm
ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s.3562.
100
BAKICI, s. 211; ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s.3562.
101
ARTUK/GÖKCEN/YENİDÜNYA, s.3566. “ Hileli davranışlarla gerçek kişi aldatılmadan menfaat
elde edilmesi halinde dolandırıcılık suçu oluşmaz”
102
EREM, s. 664.
103
“Sanık Ayşe’nin çocukları ile birlikte, sanık Ahmet2in ise annesi ile birlikte ayrı ayrı konutlarda
yaşadıklarının tespit edilmesi, karşısında, sanıkların boşandıktan sonra aynı evde birlikte
yaşamaya devam edip etmedikleri, birlikte yaşamının sürekli olup olmadığı,bir süre ayrı
yaşadıktan sonra tekrar bir araya gelip gelmedikleri, geçici birliktelik varsa sebepleri,
boşandıktan sonra eşlerden birinin ikametgahının nakil belgesi ile bir başka yere nakledip
nakledilmediği fiilen nakil söz konusu ise kayden nakledilmemede eşlerin ihmalinin bulunup
bulunmadığının muhtar kayıtları ile birlikte sanıkları yakından tanıyan komşularından sorulup
beyanlarına başvurulması, boşanma dosyası getirtilerek denetime izin verecek şekilde çekişmeli
veya anlaşmalı boşanma olup olmadığının ayrıntılı bir şekilde incelenmesi ve tespitinden sonra,
toplanan tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hukuki durumlarının takdir ve
tayini gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hükmolunması bozmayı gerektirmiş” (15.
CD 28.03.2012, 107/33105).
104
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
niteliği kazanmış bir olgunun, hiçe sayılarak mahkemenin kararını tartışmalı
hale getirmek, hukuki itaat ve hürmeti sarsacak ve hukuk güvenliğini de
tehlikeye sokacaktır.
SONUÇ
Ceza hukuku, norm kanun olarak yasa koyucu tarafından önceden belirlenmiş
ve suç sayılan fiil ve eylemler ile müeyyidelerini belirlemiştir. Yine bu fiillerin
işlenmesi halinde eylemlerin suç teşkil edip etmediği, ceza hukukundaki suç
genel teorisi çerçevesinde saptanacaktır. Her ne kadar ceza hukukunda maddi
gerçeğin bulunması ile kamu düzeni ve hukuk güvenliğinin sağlanması adına
serbest delil ilkesi geçerli ise de, bu husus, yani maddi gerçeğin bulunması
pahasına akıl yürütme ya da niyet okumaya cevaz verilmemelidir. Somut
anlamda, sanıklara isnat edilen eylem ancak kasten işlenebilen bir suç olup,
böyle bir manevi unsurun ceza hukuku normları çerçevesinde ispatlanması
gerekecektir. Bu bağlamda; boşanma davasının taraflarının, yani eşlerin, emekli
maaşını alabilmek için muvazaalı boşandığı, gerçek iradelerinin boşanma
yönünde olmadığı, boşanmaya rağmen birlikte yaşamın sürdürüldü, bu
süreçte emekli maaşının tahsil edildiği ve bu eylemin kamu kurumu aleyhine
dolandırıcılık suçunu oluşturduğunu kabul etmek, akıl yürütme ve niyet
okumaya prim ve değer vermekten başka bir şey değildir. Bir diğer ifadeyle bu
tip bir kabul, modern ceza hukukunda suç genel teorisini, olasılık ve tahmin
temeline dayandıran yeni bir sistemin vucudüna sebebiyet verecektir. Keza bu
husus, özel hukuktaki kanuna karşı hile müessesiyle ilgili olup, özel hukukun
kanuna karşı hileye karşı geliştirdiği çözüm mekanizması ise, kanuna karşı hile
marifetiyle iktisap edilen haktan kişilerin yoksun bırakılmasıdır. Kaldı ki Türk
içtimai hayatında; gerek toplumsal baskı, gerek örf ve adet ve hatta psikolojik
kaygılarla boşanan kişilerin aynı çatı altında yaşamaya devam ettikleri de
toplumsal bir gerçektir. Ceza hukukunun amacı ve enstürumanları birlikte
değerlendirildiğinde, akıl yürütme ve niyet okumadan tamamen arındırılmış
olarak kişinin eyleminin sübutu ve suç teşkil edip etmediği, serbest delil
ilkesi çerçevesinde ve norm kanuna uygun olarak belirlenmesi gerekecektir.
Aksinin kabulü, “herkes suç işler ancak aptallar ceza alır” sözüne haklılık
kazandıracak ve toplumda hukuk güvenliği ve barışını da zedeleyecektir. Zira,
Türk toplumunda, kanunun tanımış olduğu boşanma hakkını yasal yollarla
kullanan tüm bireyler, cezalandırılma tehdidi altında yaşamlarını sürdürmek
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
279
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
zorunda kalacaktır. Bu itibarla; sahip olduğu kesin hüküm otoritesi ile ferdi
hayatı tanzim eden boşanma ilamının vaz’ ettiği bir realiteyi, gayri hakiki
addetmek, yani hukukça vaki olanı, olmamış saymak hukuk düzen ve nizamını
kaosa, yani abese kalbet demek olacağına göre boşanma kararı ve sonrasındaki
ferdi ve sosyal statü ve davranış şekli ile kamu kurumundan temin edilen,
yasanın tanıdığı menfaatin gayri meşruluğunu tayin noktasında hukuka
aykırılık ve uygun nedensellik bağı gibi kanuni tipe imkan tanıyan öğeler varit
olmadığından, söz konusu eylemin ceza hukuku anlamında dolandırıcılık ya
da başka bir suç kategorisinde değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır
Bir an için boşanma davasının taraflarının mezkur eylemlerinin, kamu
kurumunu dolandırmak suçunun subütuna vücut vereceğine kanaat
getirmek, görünürdeki irade dışında gizlenen ve muvazaa oluşturan iradenin
mahkemenin de kabulünde olduğunu kabul etmek ve bu bağlamda mahkeme
hakiminin de TCK 39 yollamasıyla yardım eden sıfatıyla ceza sorumluluğunu
kabul etmek anlamına gelecektir.
280
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
The Concept of Deceiving Law in The Context of Family Law Issues in The View of General Theory of
Criminal Investigation - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
KAYNAKÇA
AKYOL, Şener, Dürüstlük Kuralı ve Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağı, İstanbul
1995.
ARSLAN, Ramazan, Medeni Usul Hukukunda Dürüstlük Kuralı, Ankara 1989.
ARTUK, Mehmet Emin/GÖKCEN, Ahmet/YENİDÜNYA, Ahmet Caner,
Türk Ceza Kanunu Şerhi Özel Hükümler, Ankara 2009.
BAKICI, Sedat, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2008.
BUDAK, Ali Cem, Medeni Usul Hukukunda Üçüncü Kişilerin Haklarının
Korunması, İstanbul 2000.
BUZ, Vedat, Yenilik Doğuran Haklar, Ankara 2005.
DURAL, Mustafa/GÜMÜŞ, Alper/ÖĞÜZ, Tufan, Türk Özel Hukuku, C.III,
Aile Hukuku, İstanbul 2005.
EREM, Faruk, Türk Ceza Hukuk Özel Hükümler, Ankara 1985.
GÜRDOĞAN, Burhan, Medeni Usul Hukuknda Kesin Hüküm İtirazı, Ankarar
1960.
İYİLİKLİ, Ahmet Cahit, Delillerin Değerlendirilmesinde Hakimin Özel Bilgisini
Kullanması, Legal Hukuk Dergisi, Ağustos 2004, S.20, (s.2191-2200).
İYİLİKLİ, Ahmet Cahit, Gerçeği Söyleme Yükümlülüğü, Güncel Hukuk Dergisi,
Şubat 2010, (s.50-56).
OĞUZMAN, Kemal/BARLAS, Nami, Medeni Hukuk, G,iriş-Kaynaklar-Temel
Kavramlar, İstanbul 2000.
OĞUZMAN, Kemal/ÖZ, Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul
2009.
ÖNEN, Ergun, İnşai Dava- İnşai Hak- İnşai Hüküm- İnşai Tesir, Ankara 1981.
ÖZKAYA, Eraslan, Hata, Hile, İkrah Davaları, Ankara 2000.
ÖZUĞUR, Ali İhsan, Boşanma, Ayrılık ve Evlenmenin İptali Davaları, Ankara
2004.
PEKCANITEZ, Hakan/ATALAY, Oğuz/ÖZEKES, Muhammet, Medeni Usul
Hukuku, Ankara 2011.
SUNGURBEY, İsmet, Miras Bırakanın Danışıklı İşlemleri, Dürüstlük
Kurallarının Uygulama Alanı, Çifte Satış Sözleşmeleri, İstanbul 1992.
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
281
Kanuna Karşı Hile Kavramının Boşanma (Aile) Hukukundaki Görünümünün
Suç Genel Teorisi Meseleleri Bağlamında İrdelenmesi - Dr. Ahmet Cahit İYİLİKLİ
TERCAN, Erdal, Medeni Usul Hukukunda Gerçeği Söyleme Yükümlülüğü,
(SÜHFD, Prof. Dr. M. Şakir Berki’ye Armağan, Konya 1996, s. 181- 211).
TOPÇUOĞLU, Hamide, Kanuna Karşı Hile, İzmit 1950.
TUHR, Andres Von, (Çeviri:Cevat EDEGE), Borçlar Hukukunun Umumi
Kısmı, C.I, İstanbul 1952.
YAVUZ, Nihat, Kanuna Karşı Hile Kavramları İle Bunlara İlişkin Yargıtay
Uygulaması, Yargıtay Dergisi Ocak-Nisan 2001, S.1-2.
VELDET, Hıfzı, Medeni Hukukun Umumi Esasları, İstanbul 1948.
282
TAAD, Yıl:4, Sayı:12 (Ocak 2013)
Download